You are on page 1of 27

MAKRO ÖZET NOTLAR 1

(Kapalı Ekonomi – Devlet Var)

Üretim Faktörleri Akımı

Gelir Akımı
FİRMA
EV HALKI
Tüketim Harcamaları Akımı

Tüketim Malları Akımı

Gelirle ımı
r Akım alar Ak
ı Harcam

Mal ve Hizmet Akımı


Hizmetler Akımı DEVLET

Vergi Akımı Vergi Akımı


(Dışa Açık Ekonomi)
İHRACAT

Ülkeye Giren Gelir Akımı


YABANCI
FİRMA
ÜLKELER
Ülkeden Çıkan Gelir Akımı

İTHALAT

ENFLASYON

Latince “şişme” kelimesinden gelir. Fiyatlar genel düzeyinin sürekli olarak artması
nedeniyle paranın değer kaybetmesi ve tüketicilerin satın alma gücünde azalma
şeklinde tanımlanabilir.

Bir ekonomide para miktarı hangi yollarla artarak enflasyona yol açar?
• Devlet harcamalarının artması (bütçenin sürekli açık vermesi)
• Ücret ve aylıkların yükselmesi
• Tarım ürünlerinin yüksek fiyatlarla devlet tarafından satın alınması
• İddiharın çözülerek piyasaya akması

Para miktarında herhangi bir artış olmadan da fiyatlar genel düzeyinin yükselmesine ve
ekonomide enflasyonist bir durumun ortaya çıkmasına yol açan etkenler vardır.
Bunlar:

* Olumsuz iklim koşulları nedeniyle tarımsal üretimdeki azalmalar


*Hammadde ve döviz yokluğu nedeniyle fabrikaların yetersiz üretimde
bulunmaları
*Satıcıların stoklamaya giderek piyasaya mal arzını kısmaları
*Döviz yokluğu nedeniyle ithalatın aksaması

NEDENLERİNE GÖRE:

TALEP ENFLASYONU : Ekonomideki nominal gelirin (parasal gelir) reel


gelirden (üretilen mal ve hizmetten) daha fazla artması halinde görülen enflasyon
şeklidir.
MALİYET ENFLASYONU: Girdilerin bir kısmının fiyatlarında meydana gelen
artışlar nedeniyle ortaya çıkan enflasyondur.

Fiyat Artış Oranlarına Göre Enflasyon:

Ilımlı (Sürünen, Rahvan, Sinsi) Enflasyon :


Fiyat artışlarının yavaş olduğu enflasyondur.

Yüksek (Aşırı, Dörtnala) Enflasyon :


Fiyat artışları iki hatta üç rakamlıdır (aylık % 5 ila % 15 arası) .

Hiper Enflasyon:
Paranın çok hızlı bir şekilde değer kaybetmesidir. Fiyat artışları ayni gün içinde
bile yaşanır. Para tasarruf aracı ve kıymet ölçüsü olma işlevini yitirir.

GİZLİ ENFLASYON (SHRINGFLASYON)

Hammadde ve üretim maliyetlerinin yıllar itibariyle sürekli arttığı bir ekonomide, bu


maliyet baskısı firmaların kârlılığı azaltır. Firmalar artan maliyetleri satış fiyatına
yansıtmak durumundadırlar. Bu maliyetlerin fiyata yansımasını firmalar ancak
ücretler artıyorsa gerçekleştirebiliyorlar. Çünkü eğer ücretler artmıyorsa, ya da yavaş
artıyorsa, fiyatları arttırmak vatandaşın satın alma gücünde gerilemeye, dolayısıyla da
satışlarda düşüşe sebep olacaktır.
Malların fiyatları artarken ya da değişmezken gramajlarının düşmesi veya ürünün
malzeme kalitesinin azaltılmasıdır.

Enflasyonun Etkileri
*Gelir dağılımını bozar.
*Bireylerin tasarruf isteklerini yok eder.
*Paradan kaçış olayı başlar.
*Faiz oranlarını arttırır.
*Ülkenin dış ticaretini bozar.
*Reel ücretleri azaltır.

DEFLASYON
Enflasyonun tersidir. Ekonomide fiyatlar genel düzeyinin düştüğü, mal ve hizmet
üretiminin azaldığı bir durumdur.
Deflasyonda fiyatlar düşer, para değer kazanır. Bunun sonucunda halkın paraya
talebi artarken mala olan talebi azalır. Üreticiler ürettikleri malları satmakta
zorlanırlar. Stoklar artar. Yatırımlar azalır. Üretim faktörlerinden bir kısmı
kullanılmaz ve işsizlik ortaya çıkar. İşsizlik ise gelir azalmasına ve tekrar mallara
olan talebin azalmasına yol açacağı için ekonomideki daralma devam eder.

Deflasyona yol açan en önemli nedenlerden biri talep yetersizliğidir.

En ciddi tehlikesi işsizliğe neden olmasıdır.


DEZENFLASYON
Fiyat artış hızının azalması yani yüksek enflasyondan düşük enflasyona geçiş
sırasında yaşanan düşen enflasyon sürecini ifade eder.

RESESYON
Resesyon, ekonomide küçülme halidir. Genel olarak ekonomik faaliyetlerin
daralması, küçülmesi olarak ifade edilir. Buna göre eğer bir ekonomide üst üste iki
çeyrek GSYH küçülmesi yaşanmışsa o ekonomide resesyon söz konusu demektir.

DEPRESYON

Bir ekonomide ekonomik faaliyetlerin uzun süreli olarak aşağı yönlü olması
depresyon olarak adlandırılmaktadır.
Depresyon ile resesyonu birbirinden ayıran iki önemli nokta vardır:
1- Resesyon ekonomik faaliyetlerde daha kısa süreli bir küçülme halidir. Genellikle
iki çeyrek ile birkaç yıl arasında sürer. Depresyon daha uzun süreli bir çöküşü ifade
eder. Örneğin ABD’de Büyük Depresyon (1929 – 1933) 5 yıl sürmüştür.
2- Resesyonda GSYH küçülmesi daha düşük düzeydedir. Bazı iktisatçılara göre
GSYH’daki küçülmenin depresyon olarak kabul edilmesi için yüzde 10 dolayında bir
küçülme olması gerekir.

STAGFLASYON

Stagnation: Durgunluk Inflation: Enflasyon


Deflasyona benzer bir ekonomik durgunluk içinde enflasyonda olduğu gibi fiyatlar
genel düzeyinde artışlar söz konusudur. Kısacası durgunluk içinde enflasyondur.
Yani reel ekonomik büyüme olmaksızın fiyatların artmaya devam etmesi halini ya
da GSYH’nın nominal olarak büyümesine karşılık reel olarak büyümemesi halini
ifade etmektedir.

SLUMPFLASYON

Slump: Batma, çöküş. Inflation: Enflasyon


İki kelime birleştirildiğinde çöküş içinde enflasyon anlamı çıkıyor. Yani ekonomi
küçüldüğü halde enflasyon olgusunun varlığını ifade etmektedir.

DEVALÜASYON
Ulusal paranın, yabancı para birimleri karşısında değerinin isteyerek belli bir amaca
yönelik olarak düşürülmesine DEVALÜASYON denir.

Devalüasyon yapılmasını gerektiren koşulların en önemlisi, sürekli ve kronikleşmiş


dış ticaret açıkları ve bunun sonucunda ortaya çıkan döviz darboğazıdır.

Dış ticareti sürekli açık veren ülkelerde devalüasyona, ihracatı arttırmak ve ithalatı
kısmak için gidilir. Devalüasyondan sonra devalüasyon yapanülkenin malları
yabancı ülkeler için ucuzlar. Buna karşılık yabancı ülkelerden gelen mallar
devalüasyonu yapan ülke için pahalılaşır.
Devalüasyondan beklenen etkiyi göstermesi için yapılması gereken, devalüasyondan
sonra iç fiyatların artmasını önlemektir .

MİLLİ GELİR
Gelir ve Servet kavramları arasındaki fark !!!

SERVET: Bir kimsenin ya da toplumun belli bir zamandaki mal varlığını gösterir.
Bu nedenle statik bir kavramdır.

GELİR: Bir akımı ifade eder. Dönemsel olarak bir bireye veya topluma ödenen satın
alma gücüdür.

Bir bireyin veya toplumun serveti çok olduğu halde geliri az olabileceği gibi, serveti
az olduğu halde geliri yüksek olabilir.

Ancak bir devamlılık arz eden gelir, refah için iyi bir ölçüolduğundan , iktisatçılar
servet konusundan çok gelir konusu ile ilgilenmektedirler.

Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) : Bir ekonomide belli bir zaman içinde
(genellikle bir yıl) üretilen nihai mal ve hizmetlerin piyasa değeridir.

Dış Alem Faktör Geliri (F) : Bir ülke vatandaşlarının dış ülkelerden kazandıkları
ve ülkelerine getirdikleri üretim faktörleri gelirleri (ücret, faiz, rant, kar) ile o ülkede
çalışan yabancı ülke vatandaşlarının kazandıkları ve ülkelerine götürdükleri üretim
faktörleri gelirleri arasındaki farktır. Dış alem geliri (+) veya (-) değer taşıyabilir.

Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) : Bir ülkenin yurt dışında çalışan
vatandaşlarının ülkeye gönderdikleri faktör gelirlerinin GSYİH’ya eklenip, ülkede
çalışan yabancıların kendi ülkelerine gönderdikleri faktör gelirlerinin GSYİH’dan
çıkarılması ile elde edilen değerdir.

GSMH = GSYİH + (Dış alemden gelen F.G. – Dış aleme giden F.G.)

SMH (Safi Milli Hasıla) =


GSMH – Amortismanlar (Yenileme Yatırımı Harcamaları)

MG (Milli Gelir) = SMH – Dolaylı Vergiler

KİŞİSEL GELİR=
MG – Kazanılan Fakat Alınmayan Gelir (Kurumlar Vergisi +
Dağıtılmayan Şirket Karları +Emekli Kesenekleri ve Sosyal
Sigorta Aidatları) + Alınan Fakat Kazanılmamış Gelir
(Transfer Ödemeleri)

KULLANILABİLİR (HARCANABİLİR) GELİR=


Kişisel Gelir – Dolaysız Vergiler

BÜYÜME HIZI: GSMH’nın reel olarak artmasıdır.


Bir ekonomide reel GSMH bir önceki yıla göre artış
gösteriyorsa o ekonomi büyüyor demektir.
Bir başka ifadeyle büyüme hızı reel GSMH’nın yıllık artış oranıdır.

(Bu Yılın Reel GSMH Değeri– Geçen Yılın Reel GSMH Değeri)
Büyüme Hızı= -------------------------------------------------------------------------------------
Geçen Yılın Reel GSMH Değeri

KİŞİ BAŞINA DÜŞEN GELİR

Gayri safi yurtiçi hasılanın nüfusa bölünmesiyle bulunur.


GSYH
Kişi Başına Milli Gelir (KBMG) = ---------------------
Nüfus

Gelir dağılımının adaletli olup olmadığının anlaşılması için ekonomide “Gini


Katsayısı” ve “Lorenz Eğrisi” adı verilen yöntemler kullanılır.

Türkiye’de Kişisel Gelir Dağılımı (2013 ve 2016)

Yüzde 20’lik gruplar 2013 2016


TOPLAM 100.0 100.0
Birinci yüzde 20 (*) 6.1 6.2
İkinci yüzde 20 10.7 10.6
Üçüncü yüzde 20 15.2 15.0
Dördüncü yüzde 20 21.4 21.1
Beşinci yüzde 20 (**) 46.6 47.1
GİNİ KATSAYISI 0.40 0.40
Eğer ülkenin gelir dağılımı
Türkiye’nin Lorenz Eğrisi (2005) mutlak eşitlik doğrusu üzerinde
ise gelir dağılımı adaletlidir.
100 Nüfusun 20’si gelirin %20’sini,
nüfusun % 40’ı gelirin % 40’ını
alıyor şeklinde bir dağılım vardır.
80
Milli gelirin yüzdesi (kümülatif)

Lorenz eğrisi ülkenin gelir


u
rus dağılımını gösterir ve eğri ne
ğ kadar 45º’lik doğruya yakınsa
60
Do (yani Lorenz eğrisi ile 45º’lik
55.6 ik doğru arasındaki alan ne kadar

şitl küçükse) dağılım o kadar

40 E adaletlidir.

ak
l
ut
33.0 Gini Katsayısı
Doğru İle Eğri Arasındaki Alan
M GK= -------------------------------------
20 Doğru Altındaki Tüm Alan
17.2
Gini Katsayısı ne kadar bire
6.1 yakınsa dağılım o kadar
adaletsiz,
0 100
ne kadar sıfıra yakınsa o kadar
20 40 60 80 adaletlidir.
Nüfusun Yüzdesi “0” tam adaleti
“1” tam adaletsizliği gösterir.

Nominal ve Reel Milli Gelir

Nominal Milli Gelir: Cari fiyatlarla hesaplanan


milli gelire denir. Üretim miktarı sabitken
fiyatların artmasından kaynaklanan GSMH artışı
nominaldir.

Reel Milli Gelir: Sabit fiyatlarla hesaplanan milli


gelire denir. Fiyatlar sabitken üretim miktarının
artmasından kaynaklanan GSMH artışı reeldir.

Günlük yaşamda hem üretim miktarı hem de fiyatlar artmaktadır. Bu durumda


GSMH’daki artışın nominal mi yoksa reel mi olduğunu nasıl anlarız?

Bu durumda fiyatlardaki artış oranı ile üretim miktarındaki artış oranına bakarız.
Üretim miktarındaki artış oranı fiyatlardaki artış oranından fazla ise GSMH artışı
reeldir. Buna karşılık fiyatlardaki artış oranı üretim miktarındaki artış oranından
fazla ise GSMH artışı nominal olacaktır.
Bir ekonomide herhangi bir yılın üretim miktarı yine o yılın fiyatları
ile çarpılıyorsa Nominal GSMH elde edilir.
“X” Ülkesinin 2005 Yılı Nominal Milli Geliri “X” Ülkesinin 2006 Yılı Nominal Milli Geliri
(Cari fiyatlarla) (Cari Fiyatlarla)

Ür. Mal Miktar Fiyat GSMH Ür. Mal ve Miktar Fiyat GSMH
ve Hizmetler
Hizmet

A 20 20 400 A 20 25 500
B 10 15 150 B 15 15 225
C 25 10 250 C 30 20 600
D 10 30 300 D 10 45 450
Toplam GSMH = 1.100 Toplam GSMH = 1.775

2006 yılında 2005 yılına göre “X” ülkesinde GSMH artış hızı
% 61.36 düzeyinde gerçekleşmiştir !!!!!!!!!!!!!!!

Bir ekonomide herhangi bir yılın üretim miktarı yine o yılın fiyatları ile değil de
enflasyon oranı daha düşük eski bir yılın (baz yılın) fiyatları ile çarpılıyorsa
reel GSMH elde edilir. Nominal GSMH değeri içinde enflasyonun etkisi var iken,
reel GSMH enflasyondan arındırılmış bir değerdir.

“X” Ülkesinin 2006 Yılı Reel Milli Geliri (Sabit fiyatlarla)


Üretilen Miktar Fiyat
Mal ve
Hizmetler (2006) (2005) GSMH
A 20 20 400
B 15 15 225
C 30 10 300
D 10 30 300
Toplam GSMH = 1.225
2005 yılı GSMH değeri 1.100 . Buna karşılık 2006 yılı GSMH
değeri 1.225, Büyüme Hızı : % 11.36 . Bu artış reel artıştır.

Nominal GSMH’nın Reel GSMH’ya Çevrilmesi

İktisadi analizlerde reel değerler esas alındığı için, nominal değerlerin reel değerlere
çevrilmesi önemlidir. Nominal milli geliri reel milli gelire çevirmenin yolu “Fiyat
Endeksleri” nden yararlanmaktır.

1- Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE)


2- Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE)
TÜKETİCİ FİYAT ENDEKSİ (TÜFE):
Enflasyon hesaplamalarında genellikle ülkede üretilen tüm mallar dikkate alınmaz.
Tüketicilerin en çok kullandıkları mallardan bir mal demeti oluşturulur ve bu mal
demetindeki her kalemin toplam harcamanın içinde ne kadarlık bir pay aldığına
göre her mala bir ağırlık verilir ve her ay sadece bu mal sepetindeki malların
fiyatlarındaki değişmeler dikkate alınır. Ayni sepetin bir önceki ay kaç liraya
alındığına bakılarak “enflasyon” yani “Tüketici Fiyat Endeksi” hesaplanır.
Bu nedenle bu endekslere “ Yaşama Maliyeti Endeksi” de denir.

ÜRETİCİ FİYAT ENDEKSİ (ÜFE) :


Belirlenen mal ve hizmet listesinin üreticideki fiyatlara göre pahalılığını gösterir.
Fiyat Endekslerinin hesaplanmasında Laspeyres, Paashe ve Ideal Fisher fiyat
endeksleri kullanılmaktadır.

FİYAT ENDEKSİ HESAPLAMA ÖRNEĞİ

NOMİNAL GELİRİN REELE ÇEVRİLMESİ

Nominal milli gelirden reel milli geliri hesaplamak için , fiyatdeğişmelerinden


doğan farklar giderilmek istenir. Bu nedenle belli bir yıl esas alınarak fiyat
endeksleri hazırlanır. Bütün diğer yılların fiyatlar genel düzeyi bu sabit kabul edilen
yıla göre hesaplanır.

Reel GSMH = (Nominal GSMH / Fiyat Endeksi) * 100


Yıl Nominal GSMH Fiyat Endeksi Reel GSMH
(2003=100)
2004 559.0 114 490.3

2006 758.4 135 561.7

Nominal milli gelir rakamlarına bakıldığında iki yıl arasındaki milli gelir artışı

%35.6 iken, reel rakamlara göre bu artış % 14.5 düzeyindedir.

SATINALMA GÜCÜ PARİTESİNE GÖRE GSYH

Ülkelararası iç fiyat farklılıkları nedeniyle, son yıllarda ülkelerarası gelir


karşılaştırmalarında “Satın Alma Gücü Paritesi” ne (SGP) göre hesaplanan gelir
rakamlarının kullanılmasına ağırlık verilmektedir.

Satın Alma Gücü Paritesi, ülkeler arasındaki fiyat düzeyi farklarını ortadan
kaldırmaya yarayan bir para birimi dönüştürme oranıdır.
Örneğin ayni kalite elmanın kilosu X ülkesinde 1 dolar, Y ülkesinde 0.5 dolar
olabilir. Bu durumda X ülkesindeki tüketicinin elma için satınalma gücü Y
ülkesindeki tüketicininkinin yarısı kadardır.

BÜYÜME-ENFLASYON İLİŞKİSİ

Ekonomiler büyüme ve enflasyonla ilişkilerine göre dörde ayrılırlar:


1- Ekonomi sıfır enflasyonla büyüyorsa orada enflasyonsuz büyüme geçerlidir.
2- Bir ekonomide hem reel büyüme hem de enflasyon varsa enflasyonlu büyüme söz
konusudur.
3- Bir ekonomide reel büyüme sıfır ya da sıfıra yakın iken enflasyon varsa
stagflasyon durumu geçerlidir.
4- Bir ekonomide GSYH reel olarak küçülürken enflasyon da ortaya çıkıyorsa o
ekonomi slumpflasyon ile karşı karşıyadır.

MİLLİ GELİR HESAPLAMA YÖNTEMLERİ

1- ÜRETİM YÖNÜNDEN MİLLİ GELİR

Bir ülkedeki tüm üretim kesimlerinin belirli bir dönem içinde (bir yılda) yarattığı
hasıla toplanmak suretiyle yapılan hesaplamadır. Bu yönteme göre hesaplamada
dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, hesaplamalara sadece nihai mal (son
mamul) şeklindeki ürünleri dahil ederek ÇİFT SAYMADAN kaçınmaktır.

Bir malın hammadde halinden nihai mal haline gelinceye kadar üretim
sürecinde geçirdiği tüm aşamalar hesaplamalara katıldığında, ayni mal birkaç kez
sayıldığından hesaplarda çift sayma olur ve milli gelir rakamları olduğundan büyük
çıkar.

Çünkü bazı mallar bir işletmeye göre nihai maldır, ancak diğerinin hammaddesini
oluşturur. Örneğin pamuk çiftçi için son mamul olduğu halde, iplik fabrikası için
hammaddedir. Ayni şekilde iplik fabrikası için nihai mal olan iplik, dokuma
fabrikası için hammaddedir. Bu nedenle GSMH’nın, dolayısıyla milli gelirin
hesaplanmasında nihai mal hesaba katılacak veya üretim sürecinin çeşitli
aşamalarında yaratılan KATMA DEĞERLERİN TOPLAMI alınacaktır.

ÖRNEK:

Üretim Satış Fiyatı Maliyet Katma


Aşamaları (YTL) (YTL) Değer (YTL)

Pamuk 20 0 20
İplik 40 20 20
Kumaş 70 40 30
Elbise 100 70 30
Toplam 230 130 100
KATMA DEĞER, belli bir ürünün her üretim
aşamasında ilave olarak ortaya çıkan bir değerdir.
KATMA DEĞER = ÇIKTI - GİRDİ

GSMH DEĞERİNİN ÖLÇÜLMESİNDE DİKKAT


EDİLMESİ GEREKEN NOKTALAR

• GSMH, PİYASA FİYATI BULUNMAYAN MAL VE HİZMETLERİ KAPSAMAZ .


• EV HANIMLARININ EVLERİNDE YAPTIKLARI HİZMETLER MİLLİ GELİRE DAHİL
EDİLMEZ.
• KENDİ İHTİYAÇLARIMIZI GİDERMEK İÇİN YAPTIĞIMIZ HİZMETLER MİLLİ GELİR
HESABINA ALINMAZ.
• GSMH, KAYIT DIŞI EKONOMİYİ DİKKATE ALMAZ.

2- PAYLAŞIM YÖNÜNDEN MİLLİ GELİR

Üretim faktörlerinin çalıştırılması sonucu, belli bir dönemde elde ettikleri gelirlerin
toplamıdır. Yani:

MG = rant + ücret + faiz + kar


3- HARCAMA YÖNÜNDEN MİLLİ GELİR

Bir ekonomide mal ve hizmetleri satın almak için yapılan harcamaların toplamı milli
geliri verir. Milli gelir (Y) pay edilip kişilerin gelirini oluşturduktan sonra bu gelirin
bir kısmı tüketim mallarına (C) bir kısmı da yatırım mallarına (I) harcanmaktadır.
O halde;

Y=C+I
Ekonomide devletin (G) de olduğunu düşünürsek;
Y=C+ I+G
Bu bize toplam yurt içi harcamaları verir.
Ekonomi dışa açıksa yani ihracat (X) ve ithalat (M) yapıyorsa;

Y = C + I + G + (X – M)

EKONOMİK GÖSTERGE OLARAK MİLLİ GELİRİN ÖNEMİ

1- Milli gelir rakamları ekonominin büyüyüp büyümediğini gösterir.

2- Ülkenin refah düzeyinde bir değişiklik olup olmadığını gösterir.

3- Ülke ekonomisindeki yapısal değişiklik konusunda bilgi verir.

4- Ülkelerarası ekonomik karşılaştırmalarda kullanılır.


“X” ülkesine ait veriler
şu şekildedir:
-Dolaysız Vergiler: 40
-Sos.Güv.Katkı Payı: 15
-Dolaylı Vergiler: 20
-Kurumlar Vergisi: 40
-Transfer Harc. : 22
-İhracat: 24
-İthalat: 22
-Dağıtılmayan Karlar: 35
-Kamu Harcamaları: 90
-Amortismanlar: 25
-Yatırım: 75
-Tüketim Harc. : 250
- Net Fak. Geliri: 0
Yukarıdaki veriler çerçevesinde “X” ülkesinin GSMH, SMH, MG, Kişisel Gelir ve
Kullanılabilir Gelirini hesaplayınız?

İSTİHDAM
Dar anlamda emek faktörünün çalışmasını, geniş anlamda ise tüm üretim
faktörlerinin mal ve hizmet üretimi için kullanılması şartlarının incelenmesini
kapsar. Kullanılamayan işgücüne işsiz, kullanılmayan sermaye ve doğal kaynaklara
da atıl sermaye veya atıl kaynaklar denir.

Faal Nüfus (Aktif Nüfus): Bir ülke nüfusunun 15 ile 64 yaş arasında kalan kısmıdır.
Ekonominin çalışma çağındaki nüfusunu gösterir.

İşgücü : Aktif nüfustan çalışamaz durumda olanlar ile kendi isteğiyle


çalışmamayı tercih edenler çıkarıldığında geriye kalan nüfusa denir.

İstihdam Hacmi: İşgücünün fiilen çalışan kısmına denir.


İşgücü = İstihdam Hacmi + İşsizler

İSTİHDAM TÜRLERİ

TAM İSTİHDAM: Ekonominin sahip olduğu üretim faktörlerinin tamamının


kullanılmasına denir.

EKSİK İSTİHDAM: Mevcut üretim faktörlerinin tamamının üretime sevk


edilememesine denir. Ekonominin eksik istihdamda olmasının nedeni talep
yetersizliğidir.

AŞIRI İSTİHDAM : Mevcut üretim faktörlerinin tamamı istihdam edildiği halde,


üretim hacmi toplam talebi karşılayamıyorsa, daha fazla üretim faktörü talep edilir
ki, bu duruma aşırı istihdam denir. Böyle bir ekonomide enflasyonist baskılar
ortaya çıkar (talep ve maliyet enflasyonu) .

İŞSİZLİK TÜRLERİ

1- İRADİ İŞSİZLİK

Mevcut çalışma şartlarında ve cari ücret düzeyinde çalışmak istemeyenlerin


oluşturduğu işsizlik türüdür.

2- GAYRİ İRADİ İŞSİZLİK

Bir kısım işçilerin, mevcut çalışma şartlarında ve cari ücret düzeyinde çalışmak
istedikleri halde iş bulamamalarıdır. Bu tür işsizliğin nedeni talep yetersizliğidir.

3- FRİKSİYONEL İŞSİZLİK (ARIZİ – GEÇİCİ İŞSİZLİK)


Emek arz ve talebinin karşılaşmasının gecikmesinden doğan işsizliktir.
Nedeni talep yetersizliği değildir. Organizasyon bozukluğudur.

4- MEVSİMLİK İŞSİZLİK
Ekonominin bazı sektörlerinde işgücü talebinin yılın belli mevsimlerine yığılması
nedeniyle işgücü talebinin düşük olduğu veya hiç olmadığı mevsimlerde ortaya çıkan
işsizliğe denir.

5- YAPISAL (STRÜKTÜREL) İŞSİZLİK


Bir ülkenin ekonomik yapısının değişmesi sonucu ortaya çıkan işsizliğe denir.
Ekonomik yapı değişikliği çerçevesinde bazı sektörler önemini kaybederken,
bazılarının önemi artar. Böylece önem kaybeden sektörün ürettiği mal ve hizmetler
eskisi kadar talep edilmez. Bu sektörde çalışanların bir kısmı işsiz kalır.

6- KONJONKTÜREL İŞSİZLİK
Ekonomik dalgalanmalar sonucu ortaya çıkan işsizliktir. Ekonomik yaşamda
kendiliğinden ortaya çıkan fiyat, toplam talep, toplam arz ve istihdam hacmi
dalgalanmalarına konjonktür denir. Özellikle yetersiz talep nedeniyle üretimde bir
daralma veya durgunluk olduğunda birçok işçi işini kaybeder ve ekonomi tekrar
canlanıp büyüme aşamasına geçene kadar işsiz kalırlar. Konjonktür geçici bir olay
olduğu için konjonktürel işsizlik de geçici bir olaydır, ancak şiddetlidir. Önlem
alınmazsa uzun sürebilir.

7- GİZLİ İŞSİZLİK
Üretim teknolojisi veri iken, bir üretim dalında çalışan işgücünün bir kısmı işten
alındığında üretim miktarı azalmıyorsa, o işyerinde gizli işsizlik vardır. Açık işsizlik
ile gizli işsizlik arasındaki en önemli fark, açık işsiz kategorisine girenlerin işi
olmadığı halde, gizli işsiz kategorisine girenlerin işi vardır.Gizli işsizlerin işi vardır,
fakat üretime katkıları yoktur. Bu tür işsizlik en çok azgelişmiş ülkelerin tarım ve
hizmet sektörlerinde görülür.

DOĞAL İŞSİZLİK ORANI

Friksiyonel işsizlik ve yapısal işsizlik ekonomide her zaman var olduğu için bu
ikisinin toplamına “doğal işsizlik” ve doğal işsiz sayısının işgücü sayısına bölünmesi
ile elde edilen katsayıya da “doğal işsizlik oranı” denir. Doğal işsizlik oranı gelişmiş
ülkeler bakımından % 3, gelişmekte olan ülkeler bakımından % 6 dolayındadır.

TÜRKİYE’DE İŞSİZLİK ORANININ HESAPLANMASI

TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) işsizlik oranını hesaplarken ILO’nun


(Uluslararası Emek Örgütü) standart hesaplama yöntemlerini kullanmaktadır.
Hesaplama için düzenli anketler uygulamakta ve anket sonuçlarına göre istihdam
edilenleri ve işsizleri hesaplayarak açıklamaktadır. Buna göre, “ istihdam
edilmeyen, son 1 ayda iş aramış olan ve 15 gün içinde bir işte istihdam edilecek
durumda olanlar” işsiz olarak sınıflandırılmaktadır.

Diğer taraftan “iş bulma ümidi olmadığı için son 1 ayda iş aramayı bırakmış olup da
iş bulsa çalışacak olanlar, mevsimlik işlerde çalıştığı için iş aramayan ama sürekli iş
bulsa çalışmaya hazır olanlar, ev hanımı, kira geliri sahibi, emekli, öğrenci, özürlü
yaşlı ve hasta olduğu için iş aramayan ama iş bulsa çalışacak olanlar” hesaplamaya
dahil edilmemektedir.

İşsizlik oranı = Son 1 ayda iş arayan ve 15 gün içinde işe


başlayacak durumda olanlar / Toplam işgücü

ÖRNEĞİN:
-Nüfus: 79.815.000
-15 ve yukarı yaş grubu: 59.069.000
-İşgücü : 30.540.000
-İstihdam: 26.669.000
- Son 1 ayda iş arayan ve 15 gün içinde işe başlayacak durumda olan işsizler:
3.872.000 ise,

İşsizlik oranı = (3.872.000/30.540.000)*100 = 12.1

(işsizlik oranı % 12.7)

TÜRKİYE’DE İSTİHDAMIN SEKTÖREL DAĞILIMI (EYLÜL 2021)

SEKTÖRLER YÜZDE PAY

TARIM 17.1

SANAYİ 21.3

İNŞAAT 6.2

HİZMETLER 55.4

PARA
PARANIN TANIMI

İhtiyaçlarımızı karşılayan mal ve hizmetlerin alım-satımını (mübadelesini) kolaylaştıran


ve herkes tarafından kabul edilen ortak bir değişim aracıdır.

PARANIN FONKSİYONLARI

1- PARA BİR MÜBADELE ARACIDIR.


Para, herkes tarafından kabul edildiği için sınırsz bir sürüm gücüne sahiptir.
Piyasada para gibi mübadelelere aracılık eden başka araçlar da vardır (ticari
senetler, çek, devlet tahvilleri gibi). Ancak bunları kabul etmek zorunluluğu
yoktur. Bunlar ihtiyaridir. Buna karşılık para, mal karşılığında tereddütsüzce
kabul edilir. Para, genel kabul gördüğünden dolayı tam likiditeye sahiptir.
Parada likidite riski yoktur, çünkü herkes tarafından kabul edilir.

2- PARA ORTAK BİR DEĞER ÖLÇÜSÜDÜR.


Günümüzde bütün malların değeri para birimiyle ifade edilir. Değer
mukayeseleri parayla yapılır. Ancak paranın bu fonksiyonunu yerine
getirebilmesi için satın alma gücünün yer ve zaman içinde değişmemesi gerekir.
Enflasyonda paranın değeri düşer, deflasyonda ise paranın değeri artar. Her iki
durum da istikrarsızlıktır. Günümüzdeki en önemli sorunlardan biri de paranın
değerini istikrarlı tutmaktır.

3- PARA BİR ÖDEME ARACIDIR.


Günümüzde kredi işlemleri giderek büyümektedir. Firmalar, senetler aracılığı ile
birbirlerine borç vermekte, bankalardan kredi almaktadırlar. Devlet bile
firmalara, bankalara ve halka borçlanmaktadır. Diğer taraftan tüketiciler de,
veresiye ve taksitli imkanlarla firmalara borçlanmakta, bankalardan çeşitli
krediler almaktadır. Bütün bu işler, standart bir ölçüt olan para ile
yapılmaktadır. Paranın bu fonksiyonunu yerine getirebilmesi için değerinin
istikrarlı olması gerekir.
4- PARA BİR TASARRUF ARACIDIR.
İnsanlar ellerindeki gelirin bir kısmını harcamayarak hazırlık yaparlar. Böylece
gelecek günlerin sürprizlerine veya yatırım fırsatlarına hazırlık yapılır.Paranın
tasarruf aracı olması, paraya iktisadi yaşamda aktif bir rol
kazandırmıştır.Paranın bu özelliği, istihdam ve gelir gibi reel işlemler üzerinde
etki yapmasına imkan vermektedir.

PARA TÜRLERİ

1- MAL-PARA (AYNİ PARA): Bazı eşyaların para yerine kullanılmasına denir.


2- METAL PARA: Altın ve gümüşün para olarak kullanılmasıdır.
3- TEMSİLİ PARA: Sunulması halinde altın ve gümüşe çevrilebilen tedavül
araçlarına denir. İkiye ayrılabilir.
a) Altın Sertifikası: Sarraf veya bankaların kasalarında %100 altın
veya gümüş karşılığı bulunan ve istenildiğinde altın ya da gümüşe çevrilebilen
makbuz niteliğindeki paraya denir.
b) Banknot: Altın ve gümüş karşılığı %100’ün altında olan sarraf mektuplarına
denir.
4- İTİBARİ PARA: Maddi değeri satın alma gücüne oranla çok az olan paralara
denir. Üçe ayrılır.
a) Kağıt Para: satın alma gücünü devletin itibarından alan ödemelerde kabulü
kanun emriyle zorunlu olan tedavül aracıdır.
b) Ufaklık Para:Alışverişlerde küçük ve kesirli ödemelerin yapılması için
kullanılan madeni sikkelerdir.
c) Kaydi Para: Günümüzde kaydi para da itibari para olarak kabul edilmektedir.
Vadesiz mevduat sahiplerinin bütün ödemelerini çek ile yaptığı, kredi alanların
paralarını bankadan çekmedikleri ve çek yardımı ile kullandıkları, kısaca paranın
bankalar sistemi içinde çek ile dolaştığı ve bankalar sistemi dışına çıkmadığı modern
bir ekonomide banka sisteminin yarattığı bir sanal paradır. Çekle kullanılan vadesiz
mevduat hesabı, bir tür para fonksiyonu görmekte olduğu için, bu sanal paraya
“banka parası” veya “mevduat parası” da denmektedir.

5-KRİPTO PARA: Kriptografi biliminin (okunabilir durumdaki bir bilginin


istenmeyen taraflarca okunamayacak bir hale dönüştürülmesinde kullanılan
tekniklerin türü) gelişmesiyle birlikte internet üzerinde transferi yapılan bilgilerin
güvenliği de artmaya başlamıştır. Bu gelişmeler kripto parayı ortaya çıkarmıştır. İlk
ortaya çıkan “Bitcoin” bu mantıkla çalışan bir kripto paradır. Bu paraların
üretiminde hiçbir devlet yada özel kuruluşun söz hakkı yoktur.
- BİTCOİN: Herhangi bir Merkez bankası, resmi kuruluş,vs. ile ilişkisi olmayan
elektronik para birimidir. Bir ağ etkileşimidir. Virgülden sonra 100 milyonuncu
basamağa kadar birimlere ayrılabilir. Aracı ya da komisyoncusu yoktur.
İnternet olan herhangi bir noktadan transfer yapılabilir. Üretilecek Bitcoin 21
milyon adet ile sınırlandırılmıştır. Her kullanıcının dijital bir cüzdanı ve hesabı
vardır. Birçok para birimine dönüştürülebilir.
-
PARA ÇARPANININ İŞLEYİŞİ

AŞAMA Mevduat Karşılık Kredi 1–r


Miktarı Oranı K= *A
(%20) r
1 500 100 400
K = Kredi çarpanı
2 400 80 320
r = Karşılık oranı
3 320 64 256
A = İlk mevduat
4 256 51.2 204.8
. . . . 1 – 0.20
. . . . K= *500
0.20
. . . .
TOPLAM 2500 500 2000 K = 2000
Yasal karşılık oranı ile bankaca yaratılan para miktarı
arasında ters orantı vardır. Yasal karşılık oranı artarsa
yaratılan kredi miktarı azalır.

KONVERTİBL DÖVİZ
Dünyanın her ülkesinde hiçbir sınırlama ile karşılaşmaksızın ödeme aracı olarak
kabul edilen ve ulusal paralara çevrilebilen dövizlere denir.
** [ Konvertibilite : Dönüştürülebilirlik ]

PARİTE (KUR)
Fransızca anlamı: Eşitlik . Yabancı paraların yerli paralara göre değerine “parite”
denir.

PARA İKAMESİ
Özellikle yüksek oranlı enflasyonun geçerli olduğu ülkelerde, bireyler ulusal
paradan kaçarlar ve ellerinde konvertibl döviz bulundururlar. Yerli paraların yerini
yabancı paraların alması biçiminde ortaya çıkan bu olguya “para ikamesi” denir.
Dünyada en yaygın tanınan ve o nedenle en çok kullanılan para ABD doları olduğu

için, bu olguya dolarizasyon da denir.


Enflasyonun düşmeye başlaması ve tek haneli rakamlara gerilemesi, eğer ekonomide
istikrarla birleşmeye başlarsa bu kez yeniden yerli paraya dönüş olgusu ortaya
çıkmaktadır. Buna da “ters para ikamesi” adı veriliyor.

MONETİZASYON:
Bir para biriminin kabul edilip piyasaya sürülmesine denir.

DEMONETİZASYON:
Bir para biriminin kaldırılıp yok edilmesine denir.

PARANIN DOLANIM HIZI


Bir birim paranın ekonomide bir yılda kaç kez el değiştirdiğini, yani kaç kez el
değiştirerek ne kadar birimlik gelir oluşturduğunu gösterir.
V= GSYH / Para Arzı

EMİSYON
Merkez Bankasının piyasaya kağıt para sürme işlemine denir.

GRESHAM KANUNU
Kötü paranın iyi parayı (sağlam parayı) kovarak, piyasada sağ kalmasına denir.
Piyasada çoğu kez birden fazla para türü bulunur. Örneğin madeni sikkelerle,
banknot veya kaime bir arada bulunabilir. Veya altın ve gümüş sikkeler birlikte
tedavül ederler. Eğer bu paralardan birinin değeri düşerse, halk onu elinden
çıkarmak ister; değerli Parayı da iddihar eder. Böylece iyi para piyasadan çekilir,
kötü para piyasaya hakim olur. KÖTÜ PARA İYİ PARAYI KOVAR.

DEĞİŞİM DENKLEMİ

Klasiklerin öne sürdükleri para miktarı ile fiyat düzeyi arasındaki ilişki 20.yüzyılın
başlarında Irving FISHER tarafından gösterilmiştir. Bu denkleme “Değişim
(Mübadele) Denklemi veya “Fisher Denklemi” denir.

Bir ekonomide gerçekleştirilen işlemlerin devamlı olarak iki cephesi vardır. Satıcılar
para karşılığında mal ve hizmetleri teslim ederken, alıcılar mal karşılığında istenilen
fiyata eşdeğer parayı teslim ederler. Ekonomideki temel değişkenler arasındaki bu
ilişkiyi açıklamanın bir yolu değişim denklemini kullanmaktır.
Değişim Denklemi :

Para Miktarı x Paranın Dolaşım Hızı = Fiyatlar Genel Düzeyi x Üretim Düzeyi
(Reel GSMH)
MxV=PxY

MV ekonomide nihai mal ve hizmetler için yapılan toplam harcamaları, PY ise bu


mal ve hizmetler için yapılan toplam harcamalar sonucu firmaların eline geçen
toplam parayı ifade eder.

Değişim Denklemi : M x V = P x Y

KLASİK GÖRÜŞ ( MİKTAR TEORİSİ )

Klasik iktisatçılar bu eşitlikte yer alan bazı değişkenler hakkında varsayımlar


yaparak değişim denklemini miktar teorisine dönüştürmektedirler. Klasiklere göre
her arz kendi talebini yaratacağından ekonomi sürekli tam istihdamdadır. Bu
nedenle ülkedeki üretim miktarı (Y) sabittir. Diğer taraftan para sadece değişim
aracı olduğu için paranın dolaşım hızı (V) da sabittir. Çünkü, sadece değişim aracı
olan para alışverişlerde kullanılmakta ve dolayısıyla dolaşım hızını belirleyen
faktörler halkın harcama yapma ve ödeme alışkanlıkları olmaktadır. Dolaşım hızını
belirleyen iki faktörde de kısa dönemde önemli değişmeler beklenmez. Böyle bir
durumda örneğin para arzı % 10 artarsa fiyatlarında % 10 artması gerekir (V ve Y
sabit). Görüldüğü gibi para arzındaki artış direkt olarak toplam harcamaları
arttırmış,
bu da ayni oranda nominal gelire yansımıştır.

KEYNEZYEN GÖRÜŞ

Bu görüşe göre ekonomide durgunluk varsa para miktarının arttırılması fiyatları


değil üretim ve geliri arttırır. Ancak tam istihdam düzeyindeki gelire ulaşıldıktan
sonra, para miktarının artmaya devam etmesi,
Klasiklerin belirttiği gibi fiyat düzeyinin artmasına neden olur.
Ekonomide üretim düzeyinin Y1’de olduğunu düşünelim. Burası eksik istihdam
düzeyidir ve fiyatlar P1’de oluşmuştur. Para miktarının MV’den M´V’ye çıkması
durumunda üretim artacak ve Yt düzeyine gelecektir. Yt, tam istihdam düzeyidir.
Yani üretim Y1’den Yt’ye ulaşıncaya kadar fiyatlar artmayacak ve ayni kalacaktır
(P1=P2). Ancak bu noktadan sonra yani ekonomi tam istihdama ulaştığında, para
miktarı artarsa (MV´ den MV´´ ne çıkarsa) üretim artmayacağından fiyatlar genel
düzeyi P1’den P2’ye yükselecektir.

KEYNES’E GÖRE FAİZ ORANININ BELİRLENMESİ

PARA TALEBİ
Bir ekonomide bireylerin ve firmaların belli bir anda ellerinin altında
bulundurmak istedikleri para miktarıdır.
Bireyleri ve firmaları para talep etmeye, yani ellerinin altında her an harcamaya
hazır bir meblağ bulundurmaya (likiditeyi tercih etmeye) iten güdüler nelerdir?
Keynes’e göre bireyleri ve firmaları para talep etmeye zorlayan güdüler üç tanedir.
1- İşlem Güdüsü m1 = f (Y, P)
2- İhtiyat Güdüsü m2 = f (Y, P)
3- Spekülasyon Güdüsü m3 = f (i, P)
PARA ARZI

Bir ülkede belirli bir anda dolaşımda bulunan paranın miktarıdır.

Para Arzı = Kağıt Para + Ufaklık Para + Kaydi Para

Bazı para arzı denklemleri:

M1 = Dolaşımdaki Para + TL Vadesiz Mevduat + YP Vadesiz Mevduat

M2 = M1 + TL Vadeli mevduat + YP Vadeli mevduat


PARA POLİTİKASI ARAÇLARI

Ekonomide belli amaçlara ulaşmak için paraya ilişkin olarak alınan önlemlerin
tümüne PARA POLİTİKASI denir. Para politikasının başlıca amacı; paranın
istikrarını sağlamak yani para arzı ile ekonomide üretilen mal ve hizmet miktarı
arasındaki dengeyi kurmaktır.

• Reeskont Politikası: Merkez Bankası tarafından yürütülür. Diğer bankalar,


kendilerine iskonto edilmek (kırdırılmak) için kişi ve kurumlarca verilen ticari
senetleri Merkez Bankası’na götürerek iskonto ettirirler. Bu işleme senetlerin
reeskontu denir. Enflasyon dönemlerinde Merkez Bankası reeskont oranlarını
yükselterek piyasaya para çıkışını yavaşlatır. Deflasyon dönemlerinde ise tersini
yapar.

• Karşılık Oranı: Ticari bankalar topladıkları mevduatın belli orandaki bir


kısmını yasalar gereğince Merkez Bankası’na yatırmak üzere kasalarında
saklamak zorundadır. Bu politika bankaların yarattığı kaydi para üzerinde
etkilidir. Enflasyon dönemlerinde karşılık oranı artırılarak piyasaya para çıkışı
yavaşlatılır. Deflasyon dönemlerinde ise tersi yapılır.

• Açık Piyasa İşlemleri: Merkez Bankası, piyasada para miktarı fazla ise,
elinde bulunan tahvilleri satışa çıkararak piyasadaki parayı çeker. Piyasada para
kıtlığı çekiliyorsa, piyasadan tahvil alarak ekonomiye ilave para enjekte eder.

• Selektif Kredi Politikası: Mevcut kredilerin sektörler arasında hangi


oranlarda dağıtılacağı konusunda öncelikler belirlenir.
• Kredi Tavanı: Bankaların açabilecekleri kredilere konan miktar limitine denir.
Örneğin bir bankanın toplam mevduatı 100 lira ise ve Merkez Bankası
bankalara topladıkları mevduatın %80’i kadar kredi açabilecekleri talimatını
vermişse, kredi tavanı 80 liradır. Böyle bir oran koymak yerine miktar olarak da
uygulayabilir. Örneğin Merkez Bankası bankalara her yıl ……liradan fazla
kredi açmamaları talimatını verebilir.

• Kredi tavanı yasal karşılık uygulamasıyla birlikte oldukça kısıtlayıcı önlem


olabilir. Yasal karşılık oranının %10, kredi tavanının da mevduatın %80’i olarak
belirlendiğini varsayalım. Bu durumda banka aldığı 100 liralık mevduatın
%10’unu (yani 10 lirasını) Merkez Bankasına yasal karşılık olarak yatırdıktan
sonra kalan 90 liranın %80’ini (yani 72 lirayı) kredi olarak verebilecektir.

• Bu politika ile kredi genişlemesinin yarattığı talep fazlası bir ölçüde giderilebilir
ve ortaya çıkan enflasyonist baskı hafifletilebilir.

You might also like