You are on page 1of 18

TARİH VE

TARİHYAZIMI
Amaç Sorununa Etik ve
Politik Bir Yaklaşım

Ömer Mahir ALPER


Kitap Adı: Tarih ve Tarihyazımı
Amaç Sorununa Etik ve Politik Bir Yaklaşım
Yazar: Ömer Mahir ALPER
Editör: Ayşenur ALPER
1. Baskı İstanbul/2023
ISBN: 978-625-7605-08-3

Genel Yayın Yönetmeni: Savaş Cihangir TALİ


Yayın Yönetmeni: Önder TÜRKELİ
Kapak & Mizanpaj: Endülüs Yayınları
Kapak Uygulama: Endülüs - Grafili
Mizanpaj Uygulama: Endülüs - M. Muttaki TOPCU
Baskı&Cilt: METEKSAN
Sertifika No: 46519

ENDÜLÜS YAYINLARI
Adres: Göztepe Mahallesi, Huzur Sitesi Şehit Mehmet
Özcan Sokak No:4/1
Bağcılar/İstanbul
Sertifika No: 45160
İletişim: +90 212 659 30 03
+90 533 427 94 98
+90 506 101 88 34
E-Posta: endulusyayinlari@gmail.com
savastali.st@gmail.com

İSTANBUL 2023
Bu eserin tüm yayın hakları Endülüs Yayınları’na aittir. Eleştirel makale ve dergilerde yapılacak
kısa alıntılar dışında, bu kitabın tamamı veya bir kısmı, yayıncının izni olmadan yayınlanamaz.
Ömer Mahir ALPER (Prof. Dr.)

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümünü bi-


tirdi (1990). Mezuniyetinin ardından dil ile ilgili ve bilimsel çalışma-
lar yapmak üzere bir yıl Kahire’de bulundu (1990-1991). Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim
Dalında yüksek lisansını (1993) ve doktorasını (1998) tamamladı. 1992-
2000 yılları arasında TDV İslâm Araştırmaları Merkezinde (İSAM)
İslam Felsefesi alanında araştırmacı olarak çalıştı. Bu süre içerisin-
de sahasıyla ilgili araştırmalar yapmak üzere bir yıl Londra’da bulun-
du (1995-1996). İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi
Anabilim Dalında Yardımcı Doçent (2001), Doçent (2006) ve Profesör
(2011) oldu. Yale University, Near Eastern Languages and Civilizations
Bölümünde bir akademik yıl (2008-2009) araştırmacı hoca olarak bu-
lundu. Uzmanlık ve ilgi alanları klasik ve modern İslâm felsefesi, muka-
yeseli İslâm ve Batı felsefesi, Osmanlı düşünce geleneği ve metafelsefe-
dir. The International Society for Islamic Philosophy’nin (ISIP) kurucu
üyeleri arasında yer alan Alper’in neşredilmiş pek çok kitabı, ulusal ve
uluslararası makalesi ve ansiklopedi maddeleri bulunmaktadır.

Eserlerinden Bazıları:
• İslâm Felsefesinde Akıl-Vahiy, Felsefe-Din İlişkisi: Kindî, Fârâbî ve
İbn Sînâ Örneği, İstanbul 2000.
• Aklın Hazzı: İbn Kemmûne’de Bilgi Teorisi, İstanbul 2004.
• Açıklamalı Felsefe Eserleri Bibliyografyası (Arap Harfli Türkçe
Basmalar), İstanbul 2004.
• İbn Sînâ, İstanbul 2008.
• Varlık ve İnsan: Kemalpaşazâde Bağlamında Bir Tasavvurun Yeniden
İnşası, İstanbul 2010.
• Felsefenin Doğası, İstanbul 2012.
• Osmanlı Felsefesi: Seçme Metinler, İstanbul 2015.
• Molla Lutfi ve Fütûhât’ı (Yasin Apaydın’la birlikte), Ankara 2021.
• Varlık ve Zihin: İslâm Felsefesinde Zihnî Varlık Sorununa Metinlerle
Bir Giriş, İstanbul 2021.
Şivekâr bizden biri
Yola çıktı yolu bilmeden
Arıyor bir hedef gözüne kestirmeden
Aradığı ne sevgili, ne efendi, ne sultan
Özünü harekete geçiren onun
Kanını kaynatan candır düpedüz kendi canı.
Yol canlılıkla mukayyet
Gitti deriz
Ölenler için
Yalnız yaşayanların işidir
Yola çıkmak, yolu kat etmek.
(…)
Eskiler aramaz, iz sürerdi.
Bilirlerdi Evet’le Hayır arasına Belki
Sokulduğunda
Felâket gelir.
Noksanı fark ederlerdi, çünkü bütünden
Nelerin koptuğu besbelli.
Dağılmak eskilerin dilinde
Ufalanmak anlamına gelirdi
İz sürerlerdi irileşmek, ulaşmak, toparlanmak için
Biz yeniler bir an önce dağılsak bari deriz
Korkarız kaybolmaktan çokluk içinde.

İsmet Özel
İç#ndek#ler

Önsöz .................................................................................................................................. 9

1. Giriş .................................................................................................................................13
2. Genel Tarih Tasavvuru ............................................................................................21
(A) Birinci Örnek Durum: Tevârih-i Âl-i Osman ......................................25
(B) İkinci Örnek Durum: Tarihin Konusu ve Tarihin Sonu ...................32
3. Özel Tarih Tasavvuru .............................................................................................57
4. Etik ve Politik Çerçevede Amaç Sorunu..........................................................71
(A) İç Amaç ve Dış Amaç .................................................................................72
(B) Örnek Olay Analizi: Ertuğrul Gazi ve Yoldaşları ...............................64
5. Tarih, Şimdi ve Gerçek .........................................................................................105

Kaynakça ........................................................................................................................117
Dizin..................................................................................................................................121
Önsöz

Tarih ve tarihyazımına yönelik ilgi, her zaman canlılığı-


nı korumakla birlikte tarih çalışmalarının amacına dair kap-
samlı bir tartışmaya nadiren rastlanmaktadır. Bu tartışma-
lar da söz konusu amacın “ne olması gerektiği”nden ziya-
de “ne olduğu”na, mevcut çalışmaların “olan” bakımından
tasvirine veya eleştirisine odaklanmaktadır. Etik ve politik
açıdan tarih çalışmalarında amaç sorununu tartışan bu me-
tin, “olması gereken”i merkeze almaktadır. Tabii bunu ya-
parken “olan”ı da görmezden gelmemektedir. Zira “olan”-
dan bağımsız ve ayrık bir şekilde “olması gereken”in tartı-
şılması ve incelenmesi düşünülemez. Çünkü olması gere-
kenin gündeme gelmesi, ancak olana rıza gösterilmemesi
ve olanın olumsuzlanması durumunda söz konusu olabilir.
Bununla birlikte bu kitapta, “olan” ve verili durum, daima
“olması gereken”i ortaya çıkarma yönünde ve doğrultusun-
da ele alınmaktadır. Elbette “olan”ın değerlendirilmesi ka-
dar “olması gereken”in önerilmesi de, teorik ve pratik bir
zeminden hareketle gerçekleştirilebilir. Bu, sadece amaç so-
runu bağlamında değil her benzer durumda doğal olarak
böyledir. Zira insanî varoluşun özünü oluşturan teorik yön
ile etik ve politik yön, daima birbiriyle bütünleşik ve iç içe-
dir. Aslında bütün tarih çalışmaları, amaç sorunu da dâhil
olmak üzere tarihe ve tarihyazımına ilişkin bir “üst bakış”a
dayandığı gibi bu üst bakış da daha genel/tümel teorik ve

—9—
— Ta r # h v e Ta r # h y a z ı m ı —

felsefî bir anlayışın uzantısı ve sonucudur. Dahası dünya-


ya bakışımız ve algılayışımız kadar dünyaya yönelişimiz ve
onu yaşayış tarzımız yani seçime dayalı olarak gerçekleştir-
diğimiz pratiğimiz de doğrudan tarih ve tarihyazımına iliş-
kin kavrayış ve uygulamalarımıza yön verir. Bunu söyleme-
min nedeni, böyle bir durum karşısında tarih çalışmalarının
sözde nesnelliğine halel geldiği ya da gelebileceği yönün-
de duyduğum endişe olmadığı gibi tarihsel olanı anlama ve
yorumlamanın daima öznel kalacağı, hiçbir zaman tarihsel
gerçekliğe ulaşılamayacağı şeklinde sıkça dile getirilen tar-
tışmalı bir iddiayı pekiştirmek de değildir. Aksine burada
söz konusu olan, vakıaya ve gerçeğe dikkati çekerek, “olma-
sı gereken amaç” eşliğinde sağlıklı bir tarihyazımının ancak
sahih bir teorik ve pratik kalkış noktasından hareketle ger-
çekleştirilebileceğini ve hatta bu ilişkililiğin, kendinde bir
olumsuzluk değil, koşullara bağlı olarak önemli bir imkân,
güç ve aydınlanma sağlayabileceğini vurgulamaktır. Tabii
buradaki maksadım, bağlam gereği dile getirmekten imti-
na edemediğim bu hususları irdelemek değildir. Ancak bu
ve benzeri hususların “amaç sorunu açısından” bu metnin
temas ettiği geniş bir meseleler ağının kapsamında yer al-
dığını da ifade etmek isterim. Dolayısıyla bu konularla ilgili
daha fazla açıklama beklentisinde olan okuyucuyu nazikçe
bu metnin kendisine yönelmeye davet ediyorum.

Elinizdeki çalışmanın ilk taslak hali TÜBİTAK, Türk


Tarih Kurumu ve Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu’nun katkılarıyla birlikte Ankara Yıldırım Beyazıt
Üniversitesi tarafından düzenlenen ve 13-14 Mayıs 2022 ta-
rihleri arasında Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nde
gerçekleştirilen “Uluslararası Kemalpaşazâde (İbn Kemâl)
Sempozyumu”nun açılış oturumunda “Tarih Çalışmalarında
Amaç Sorunu: Etik ve Politik Bir Yaklaşım” başlığıyla özet

— 10 —
— Önsöz —

olarak sunulmuş ve daha sonra Kemalpaşazâde: Felsefe, Din,


Edebiyat Araştırmaları, I (Ankara: Fecr Yayınları, 2022) içe-
risinde kitap bölümü olarak aynı başlıkla yayımlanmıştır.
Temel düşünceler ve yaklaşımlar olduğu gibi korunmuş ol-
makla birlikte kitaba dönüşme sürecinde gerek nicelik ge-
rekse nitelik bakımından metin, önemli ölçüde geliştirilmiş
ve genişletilmiştir.

Son olarak bu çalışmanın kitaba dönüşme sürecinde


katkı sağlayan meslektaşlarıma ve dostlarıma, bilhassa ya-
yımlanma sürecinin her aşamasında emeği geçen Endülüs
Yayınları’nın yönetici ve çalışanlarına müteşekkir olduğu-
mu burada belirtmek isterim.

Ve mâ tevfîki illâ bi’llâh.

Ömer Mahir Alper


Üsküdar/2023

— 11 —
1. G#r#ş

“Geçmiş”, akademik bir araştırmanın veya bir disipli-


nin konusu ya da nesnesi olmaktan çok daha geniş boyut-
lara ve çok daha derin anlamlara sahiptir. O, doğrudan bu-
günle, bugünün hayatıyla, insanların ve toplumların kade-
riyle ve geleceğiyle temelden bağlantılıdır. Bunu söylerken
amacım, sözgelimi ülkelerin geçmişte belirlenmiş sınırları-
nın mevcut durumu, uluslararası tarihî antlaşmalar, bir za-
manlar işlendiği iddia edilen politik ya da toplumsal suç-
lar ve yaptırımlar gibi geçmişin ya da tarihin “şimdi”ye dö-
nük, dolaysız bir biçimde bugünü ilgilendiren ve yönlen-
diren siyasî, iktisadî ya da hukukî boyutlarına dikkat çek-
mek değildir. Elbette bunlar, geçmiş ile şimdi ve hatta gele-
cek arasındaki sürekliliğin önemli göstergeleridir. Ama bu-
rada belirtilmek istenen asıl husus, geçmişte olanın ve onun
anlatısının doğrudan insanın varoluşuyla, yaşam biçimiyle,
eylemleriyle, yetkinleşmesiyle, beklentileriyle, dünyayı al-
gılaması ve hatta onu değiştirme talebiyle köklü bir irtibat
ve ilişki içerisinde bulunduğu gerçeğidir. Bu bağlamda ta-
rihe ve tarihyazımına yönelmek, bilhassa kendi tarihimizle
ve kendi tarihyazımımızla alakadar olmak, “özne” ve “nes-
ne” arasındaki naif akademik ve “bilimsel” ilişkinin kapsa-
mında tanımlanamayacak bir büyük çabayı ve girişimi ifa-
de eder. Tarih sorunu, en temelde, ihtiyacını benliğimizde
duyduğumuz bir “yücelikle buluşma/karşılaşma”, geçmişte

— 13 —
— Ta r # h v e Ta r # h y a z ı m ı —

ve gelecekte “yüce olan”a erişme sorunudur. Bu çerçevede,


amacına erişmiş, beklentileri karşılamış bir tarihyazımı, ta-
rihteki yüce olan ile ona uygun bir karakter gösteren tarih-
çinin buluşmasıyla vücut bulabilir. Tarihimize, daha özelde
Osmanlı tarihine dair yapılan çalışmaların birçok bakım-
dan yetersizliğinin ve tarihin bu özel alanının çeşitli saha-
larında kendini gösteren büyük ihmalin gerisinde de tari-
he, tarihyazımına ve tarihçiye ilişkin şartlar ve özellikler yö-
nünden önemli eksiklikler ve sorunlar yatmaktadır.

Son yıllarda, Osmanlı tarihinin daha önce ihmal edil-


miş muhtelif alanlarına, özellikle de Osmanlı ilim ve düşün-
ce tarihine, gerek Türkiye’de gerekse dünyanın çeşitli böl-
gelerinde dikkate değer bir ilginin varlığından söz edilebi-
lir. İktisattan sanata, askeriyeden bilime ve felsefeye değin
Osmanlı dönemi hayatının her bir sahasının ayrıntılı, kap-
samlı ve bütünlüklü bir tarihinin yazılması noktasında he-
nüz yolun başında bulunulsa da, gelecek on yıllar içerisinde
bunun başarılacağına dair ümitvar olunabilir. Elbette böyle
bir başarıya erişebilmenin, bu yöndeki araştırmaları ve in-
celemeleri sağlıklı bir biçimde yürütebilmenin, birtakım te-
mel koşulları ve unsurları bulunmaktadır. Galiba bunların
en başında da tarih çalışmalarının amacı sorununun çözü-
me kavuşturulması, bu hususta açık ve net bir görüşe ulaşıl-
ması gelmektedir. Zira insanın, daha özelde tarihçinin bü-
tün çalışmaları ancak sahih bir amaç doğrultusunda anlam
ve değer kazanır. Ayrıca ancak kendisine ulaşılınca yetkin-
liğin elde edilebileceği böyle bir amaç, ona ulaştıran araç-
ların ve bunların kullanım biçimlerinin sahihliğini de bera-
berinde getirir. Bu çerçevede doğru ve yerinde tespit edil-
miş bir amaç, bir yandan tarihe, Osmanlı tarihine dair yapı-
lan araştırma ve incelemeleri sağlıklı bir noktaya taşıyaca-
ğı gibi diğer yandan birbirinden bağımsız ve kopuk sayısız

— 14 —
— G!r!ş —

çalışmanın bir üst gaye etrafında birleşmesini, böylece bun-


ların anlamlı ve tutarlı bir bütünlük oluşturmasını da müm-
kün kılacaktır.

Tarih çalışmalarında amaç sorununu etik ve politik açı-


lardan ele alan bu metinde tarihe ilişkin bilginin mümkün
olup olmadığı, tarihsel verilerin hangi ölçütlere göre belir-
leneceği ve temellendirileceği, tarihsel olanın nasıl anlaşılıp
yorumlanacağı, tarihte yasa ve zorunluluğun bulunup bu-
lunmadığı ve tarihin ne türden bir varlık tarzına ve gerçek-
lik düzeyine sahip olduğu gibi tarihe ve tarihyazımına iliş-
kin metafiziksel, epistemolojik ya da metodolojik birtakım
temel soruların bazılarına dolaylı bir biçimde değinilmişse
de bunlar, doğrudan inceleme kapsamına alınmamıştır. Zira
günümüzde özellikle “tarih felsefesi (philosophy of history)”
ile “tarihyazım felsefesi (philosophy of historiography)” disip-
linlerinin araştırma konusunu teşkil eden bu türden soru-
lar, mevcut literatürden de anlaşılacağı üzere müstakil ça-
lışmaları gerektirecek kapsamda ve derinlikte olup bu ese-
rin sınırlarını bir hayli aşmaktadır. Bununla birlikte, aşağı-
da görüleceği üzere, ele aldığımız “amaç sorunu”nun gerekli
ve zorunlu kıldığı durumlarda, mezkûr ve benzeri sorunlara
temas etmekten de kaçınılmamıştır. Ancak böyle bir tema-
sın yönü daima “amaç sorunu” istikametinde ve o bağlamda
gerçekleşmiştir. Kaldı ki benim düşüncem, tarihe ve tarih-
yazımına ilişkin meselelerin, burada savunulan amaca ulaş-
ma doğrultusunda ele alınması gerektiği yönündedir. Bu ba-
kış açısından, amaç sorununun çözülmesi ve netleştirilmesi,
diğer sorunları öncelemektedir.

Şöyle ki, insanî bir eylemi anlamlı hale getiren, tesadüfî-


liği ve “abes”i ortadan kaldırarak tamlığa ulaşmayı sağla-
yan amaç, iradî harekete/eyleme yön veren ve onun sonu-
cunu oluşturan nedenler dizisinde ilk sırada yer alır. Kişinin/

— 15 —
— Ta r # h v e Ta r # h y a z ı m ı —

tarihçinin bir şeye yönelmesi, onu elde etme yönünde bir


arzu ve istek oluşturabilmesi için öncelikle düşüncesinde
veya tahayyülünde bir amaç taşıması gerekir. Elbette ta-
rih ve tarihyazımı ile ilgili tikel her meselenin çözümü girişi-
mi de o girişimin sonunda bilfiil gerçekleşmesi beklenen bir
amaçla mümkün olur. Ancak bu tikel durumlara ilişkin alt-a-
maçların ya da yan-amaçların en azından tarih çalışmaları-
nın bütününü kapsayan tümel bir amaç altında buluşması ve
toplanması gerekir. Aslında bu durum, diğer bilimlerde ve
disiplinlerde yapılan çalışmalar için de geçerlidir. Sözgelimi,
cisimlerdeki değişimleri inceleyen bir fizikçi, incelediği alan
içerisinde ortaya çıkan her meselenin çözümüne ilişkin tikel
bir amaca sahiptir. Ancak o, çalışma alanının bütününe ya
da kendi disiplinine ilişkin tümel bir amaçtan yoksun oldu-
ğu müddetçe ne bir fizikçi olarak kendisini ne de yaptığı işi
ve mesleği anlamlı kılmış olur. Ayrıca o, sahip bulunduğu tü-
mel amaç sayesinde bir biliminsanı olarak kendi amacı dışın-
da araçsallaştırılmasının önüne geçme imkânı ve gücüne de
erişir. Dahası hangi disiplin içerisinde olursa olsun sözü edi-
len tümel amaç, araçları da anlamlı ve sağlıklı bir hale getirir.
Zira doğru ve yerinde tespit edilmiş bir tümel amaç, o ama-
ca uygun olmayan, ona ulaştırmayan, ona ulaşma yolunda
geçerliliği ve meşruiyeti bulunmayan tüm teorik, pratik ya
da uygulamaya dayalı unsurların “fazlalığından” ve “lüzum-
suzluğundan” arınmayı sağlar. Amaçlar, araçları da belirle-
diğinden tümel olarak amacın ne olduğunun sağlıklı bir bi-
çimde belirlenmesi, araçların da doğru bir şekilde tayinine
yol açar. Burada amacın ne olacağı sorusu elbette meşru ve
makul bir sorudur. Belirli bir teorik zemine, dünya görüşü-
ne, hayatı algılama ve yaşama biçimine bağımlı olarak ya-
nıtlanabilecek böyle bir soru, doğal olarak bazı alt-amaçla-
rın, sorunların ve konuların da belirlenmesini ve tartışılma-
sını gerektirebilir; ama bu da, sözü edilen bu üst ve tümel

— 16 —
— G!r!ş —

amaç bağlamında gerçekleşeceğinden yine de tümel amaç


sorununun önceliği kendini gösterir.

Bu durumda tarihe ve tarihyazımına ilişkin araştırma-


ların amacı nedir? Amaç, “doğanın şifresi”nin çözülüp ona
“egemen” olunduğu gibi “tarihin şifresi”ni çözerek tarihe de
“egemen” mi olmaktır? Ya da amaç, tarihi, egemen kötülüğü
meşrulaştıran ve haklılaştıran bir enstrümana mı dönüştür-
mektir? Yoksa bütün tarih çalışmaları, doğruya ve iyiye ere-
bilmesiyle öne çıkan insanî varoluşun sözde “tarihsellik”ten
neşet eden bir büyük belirsizlik denizinde yüzdüğünü gös-
termeye mi yöneliktir? Acaba amaç, “evcilleşmiş düşünce”-
ye bir barınak, bir eğlence alanı mı yaratmaktır?

Pek çok alanda görülebildiği gibi “amaç” noktasında da


“olan” ile “olması gereken”, gerçek ile ideal olan her zaman
örtüşmez. Bu yarılma ve ayrışma, son tahlilde insanın “se-
çen” ve “tercihte bulunan” bir varlık olmasından doğar. O,
kim ise, ne olmayı irade etmekteyse, özgürlüğü ve tercihle-
ri de buna göre olacaktır. Esasen tarihe nasıl yaklaştığımız,
tarihte ne gördüğümüz ve tarihten ne beklediğimiz doğru-
dan bizim kim olduğumuzla, dünyayı nasıl gördüğümüz ve
anlamlandırdığımızla ilişkilidir. Ancak olduğumuz kadar
görebilir, olduğumuz kadar işitebilir ve olduğumuz kadar
umabiliriz. Ne olmuşsak; gördüğümüz, işittiğimiz ve bek-
lentimiz de o nispette olacaktır. Neyi yaşamış ve içselleş-
tirmişsek tarihte de onu arayıp bulacağız. Şimdi ve burada
yükseklerdeysek tarihte de yükseklere doğru kanat açacak;
alçalmışsak eğer, yolumuzun sonunda alçaklığa varacağız.
Kısacası insan ya da tarihçi, şimdi ve burada neye, hangi dü-
zeyde yönelmişse, tarihte de ona, o düzeye uygun düşen bir
tarzda yönelecektir. “Bu itibarla”, geçmiş ile şimdi, tarih ile
tarihe yönelen arasında bir zıtlık ilişkisinden değil ancak bir
farktan, bir başkalıktan söz edilebilir. Bunun sebebi, insan

— 17 —
— Ta r # h v e Ta r # h y a z ı m ı —

gerçeğinin ve doğasının değişmemesidir. Bununla birlikte


tarih, şimdide yaşayan insanı, olmak istediği yönde gelişti-
rebilir, derinleştirebilir, pekiştirebilir ve bir meşruiyet ala-
nı sağlayabilir. Elbette amacı ne ise ona göre, o doğrultuda.

Fakat tarihle insan arasındaki ilişki tek yönlü de değildir.


Tarih, şimdide yaşayan insanı mezkûr anlamlarda oluştura-
bildiği gibi insan da tarihi oluşturabilir. Bunu hem tarih ya-
parak hem de tarihyazarak gerçekleştirir. İnsanın tarih yap-
masından ve yazmasından hakikî manada söz edebilmek,
onun tarihsel bir zorunluluk içerisinde olmadığı anlamına
gelir. Onun tarihsel olanı muhafaza etmesi bir seçimle oldu-
ğu gibi onu değiştirmeye yönelmesi de bir seçimledir. Hatta
onun sadece şimdiyi ve geleceği değil, tarihyazımı yoluy-
la geçmişi değiştirmeye, örtmeye ya da öne çıkarmaya ça-
lışması da buradan kaynaklanır. Peki, ama o, bütün bunları
neye göre yapar? Gerek tarihte, gerek şimdide onu cezbe-
den parıltı nedir? Onun hem tarihi yaparken hem de tarihi
yazarken ödemeyi göze aldığı bedel ne olabilir? Şurası açık-
tır ki, şimdide tarihi yaparken onun temel saiki ne ise tari-
hi yazarken de temel saikı o olacaktır. Bu ikisi hiçbir zaman
birbirinden ayrılmaz. İşte tarihçinin etik ve politik varoluşu,
tam da burada tahakkuk eder.

Gerçek amacın ne olduğuna ve ne olması gerektiğine


odaklanan bu metin, buraya kadarki açıklamalarda ihsas
ettirilen yaklaşım biçimiyle birlikte hemen aşağıda yer alan
temel düşünceler üzerine kuruludur. Bunun şimdi burada
verilmesinin nedeni, bu temel düşüncelerle birlikte bu met-
nin parçaları arasında ilerlerken bütünden çıkacak öze en
başta sahip olmanın sağlayacağı faydadır.

Bu temel düşünceler ise şöyle özetlenebilir: Tarih kadar


tarih anlatısı da insan iradesinin müdahil olduğu bir eylem

— 18 —
— G!r!ş —

alanıdır. Bu bakımdan doğası itibariyle etik ve politik bir


içerimi barındıran tarihsel faaliyet, “olan” kadar “olması ge-
reken”i; “doğruluk/gerçeklik” yanında “iyi”yi ve “erdem”i
dikkate almak zorundadır. Dolayısıyla amaçlılıktan bağım-
sız düşünülemeyen tarih çalışmalarının hakikatte birbirin-
den ayrılamayan iki yönü söz konusudur. Bunlardan biri,
genel olarak söylendiğinde geçmişteki gerçeği, özel olarak
söylendiğinde ise geçmişteki “yüce insan”ı ve “yüce top-
lum”u ortaya çıkarmayla ilişkili yöndür (ki buna “iç amaç”
diyorum). Diğeri ise bu gerçeğin sağladığı birikim, güç ve
imkânlar üzerinden genel olarak söylendiğinde ümit edilen
geleceği, özel olarak söylendiğinde ise gelecekteki yüce in-
sanı ve yüce toplumu ortaya çıkarmayla ilişkili yöndür (ki
buna da “dış amaç” diyorum). Bu çerçevede tarih çalışmala-
rı biri ihbarî (bildirici), diğeri ise inşaî (kurucu) olmak üzere
iki boyutlu bir yapıya sahiptir. Bununla birlikte gelecek ta-
savvuru tarihçiyi geçmişe doğru yönlendirirken geçmiş ta-
savvuru da onu geleceğe doğru sevkeder. Dolayısıyla tari-
hin ihbarî ve inşaî boyutları birbirlerinden bağımsız olma-
yıp aksine birbirlerini destekleyen, geliştiren ve tamamla-
yan bir nitelik gösterir. Tarihçinin içerisinde yer aldığı ve
karar verdiği “şimdi” ise bir tarafıyla geçmişe, diğer tarafıy-
la da geleceğe uzanır. Bu sayede o, –“şimdi”den etkilense
de- “şimdi”nin mahkûmu olmaz; aksine şimdinin içerisinde
dinamik bir biçimde geçmişi hatırlamaya ve geleceği tahay-
yüle yönelir. Geçmiş (hatırlama), farklı mümkün dünyala-
rın “oldu”ğunu, gelecek (tahayyül) ise, farklı dünyaların
olabileceğini/kurulabileceğini işaret eder. Bu olgu ise doğ-
ruyu ve iyiyi tercih yeteneğiyle donatılan üstün karakterli
tarihçiyi “olmuş” kadar “olması gereken”e sevkeder.

Bu çalışmanın ilerleyen kısımlarında bu söylenenlerin


daha açık bir hale geleceğini umuyorum. Ancak burada

— 19 —
— Ta r # h v e Ta r # h y a z ı m ı —

belirtmek gerekir ki, tarih çalışmaları bağlamında -hemen


yukarıda sözü edilen- böyle bir amaç/amaçlılık durumunun
ortaya çıkması, öncelikle biri genel tarihe diğeri ise özel ta-
rihe yani kendi tarihimize ilişkin felsefî ve teorik bir üst ba-
kışa ve yaklaşıma bağlıdır. Şöyle de söylenebilir: İster genel
tarih isterse özel tarih söz konusu olsun, egemen Batılı tarih
anlayışlarını ve kalıplarını aşıp kendi tarihsel gerçeğimize,
kimliğimize ve beklentimize mutabık bir tarih ve tarih an-
latısı düşüncesi geliştirmedikçe, sahih bir amaçla yönlenen
herhangi bir tarih çalışması pratiğimiz gerçekleşemeyecek-
tir. Bu nedenle burada önce genel tarihe ve özel tarihe bakış
sorunu belirli örneklerle ele alınacak, daha sonra da etik ve
politik bir eylem alanı olarak tarih çalışmalarında amaç me-
selesi yukarıda ileri sürülen fikirler çerçevesinde irdelene-
cektir. Böyle bir sıranın takip edilmesi ise tarih çalışmaların-
daki “amaç sorunu”nun anlamlı ve çözümlü bir hale gelme-
sinin tarihe ve tarih anlatısına ilişkin bir çıkmazda bulundu-
ğumuzun kavranmasına bağlı olmasındandır.

— 20 —

You might also like