You are on page 1of 59

CİNSEL SAĞLIK DERSİ

CİNSEL FONKSİYON BOZUKLUKLARININ PSİKOSOSYAL,


KÜLTÜREL, ETİK, EKONOMİK VE KİŞİLERARASI BOYUTLARI

Hazırlayan: Merve ŞEN


İÇERİK PLANI
1. Cinsel Fonksiyon Bozukluklarının Psikososyal Yönü Ve Yaşanan Sorunlar
1.1. Predispozan (Zemin Hazırlayan) Etkenler
1.1.1. Cinsel Kimlik Gelişimi
1.1.2. Puberte
1.1.3. İlk Cinsel İlişki
1.1.4. Otoriter Baba Pasif Anne
1.1.5. Çekingen Karakter
1.1.6. Cinsel Kötüye Kullanım
1.1.7. Vücut Görüntüsü Ve Cinsel İşlev
1.2. Presipitan (Hızlandırıcı) Etkenler
1.2.1. Anksiyete, Depresyon
1.2.2. Psikiyatrik Bozukluklar
1.2.3. Travma
1.2.4. Stres
1.2.5. İnfertilite
1.3. Disfonksiyon Sürecinin Uzamasına Neden Olan Etkenler
1.3.1. Disparoni Ve Vaginismus, Performans Anksiyetesi
2. Cinsel Fonksiyon Bozukluklarını Etkileyen Kültürel Faktörler
2.1. Cinsel Mitler
2.2. Aile Tipleri Ve Coğrafi Konum
2.3. Kültür Ve Din
İÇERİK PLANI
3. Cinsel Fonksiyon Bozukluklarının Kişilerarası Boyutları
3.1. Aile İlişkileri
3.2. İlişkide Uyumsuzluk
3.3. Eşe Duyulan İlgi
3.4. İlişkilerde Güven
3.5. Eşler Arası Sevgi
3.6. İlişkinin Süresi
4. Cinsel Fonksiyon Bozukluklarının Ekonomik Yönü
5. Cinsel Fonksiyon Bozuklukları Ve Etik
6. Sonuç
7. Kaynakça
GİRİŞ
Cinsel işlev bozuklukları bireysel, sosyo-kültürel, psikolojik gibi pek çok faktörlerden
etkilenmektedir. Örneğin yetişme koşulları, ailenin tutumu, eğitim, bireyin yetiştiği alt
kültürün cinselliğe bakışı, kişisel, ailevi ve dini değerlerin çatışması ya da cinsel mitler,
psikoseksüel roldeki güvensizlik, eşler arasında genel ilişki bozukluğu, başarısızlık
korkusu, suçluluk duygusu, bozuk benlik algısı, travmatik cinsel deneyim, depresyon,
anksiyete ve psikiyatrik bozukluklar da cinsel sorunların oluşmasında önemli rol
oynamaktadır (Tuğut,2016).

Cinsel sorunların nedenleri tam olarak belirlenemese de altta yatan kişilik özellikleri bu
sorunların oluşumunda etkili olabilmektedir (Şafak Öztürk ve ark., 2020).
1. CİNSEL FONKSİYON BOZUKLUKLARININ PSİKOSOSYAL
YÖNÜ VE YAŞANAN SORUNLAR
1.1. Predispozan Faktörler
1.1.1. Cinsel Kimlik Gelişimi

Her çocuk, erkek ya da kız olarak bir cinsel kimlik geliştirir, oyun ya da giyinme için
tercihleri olur. Çocukluk çağı boyunca cinsiyet uyumu, adölesan heteroseksüelitesi için
bir gelişimsel belirteçtir.

Cinsel duyguların, düşüncelerin ve cinsel cazibenin gelişimiyle ilişkili böbrek üstü


bezlerin olgunlaşması ve adrenal hormonların sekresyonu 10 yaş civarında olmaktadır.
Erotik fantezleri her iki cinsiyette de bu yaşta görüşmekte ve çocuğun cinsel
oryantasyonunu yansıtmaktadır (Özkan ve Kızılkaya Beji; Lue ve ark. 2006).
1. CİNSEL FONKSİYON BOZUKLUKLARININ PSİKOSOSYAL
YÖNÜ VE YAŞANAN SORUNLAR
1.1. Predispozan Faktörler
1.1.1. Cinsel Kimlik Gelişimi

Ebeveynin cinselliğe yönelik tutum ve davranışları, çocukların da cinselliğe yaklaşımını


ve seçimlerini belirler. Örneğin; öpüşen bir çifte bakıp “iğrenç” demek cinselliğe bakış
açısını gösterir. Bunu duyan çocuk da, bu cinsel yargıları öğrenir ve kendi cinselliğini bu
yargılar doğrultusunda yapılandırır. Bu nedenle çocuklarla konuşmadan önce, cinsellik
konusunda birey/anne baba kendi yargılarını değerlendirmelidir. Bu şekilde çocuklara
cinsellik hakkında doğru bilgiler, önyargılardan olabildiğince arınmış bir şekilde
verilebilir (Güner, 2016).
1.1.2. PUBERTE DÖNEMİ

Puberte dönemi cinsel hislerin başlangıcı için çok önemli bir süreç ve tetikleyici olarak
değerlendirilmektedir. Adölesanların süreç boyunca vücutları değişime uğrarken bir yandan da cinsel
hislerin, deneyim ve duyguların erkek ve kadınlarda nasıl ifade edilmesi gerektiği ile ilgili birçok
kültürel mesaj alırlar.

Örnek olarak, cinsel olarak erkekler ‘başlatıcı’ olurken kadınlar seksin devamına izin veren veya
vermeyen konumda (gate-keepers) gibi olduğu öngörüldüğü toplumlarda, erkeklerin ‘’doğal olarak’’
aktif ve kadınların ‘’doğal olarak’’ pasif olma durumu desteklenebilir. Toplumlarda sosyal baskıların
genç erkeklerden çok genç kadınların cinsel davranışlarının belirlenmesinde daha etkili oldukları
düşünülmektedir (Özkan ve Kızılkaya Beji; Lue ve ark. 2006).
1.1.2. İLK CİNSEL İLİŞKİ

Yapılan bir nitel çalışmada adölesan kızların ilk ilişki tecrübelerini ağrılı, hoş olmayan şeklinde
hatırladıklarını saptanmıştır. Tepki olarak ise birçok kızın sonraki ilişkilerini daha uzun yıllar
içerisinde ertelemeye karar verdiklerini belirtilmiştir. İlk cinsel tecrübelerini olumlu olarak
yorumlayan kızlar ise cinsellikleri hakkında anneleri ile olumlu yönde konuşabilen kızlardır (Thompson,
1990).

Klinik olarak küçük düşürücü, travmatik, utandırıcı cinsel başlangıcın sonrasında cinsel anksiyete,
hoşlanmama ve zorluklar ile uyumlu olabileceği belirtilmiştir.
1.1.4. Otoriter Baba Pasif Anne

Şiddet uygulayan babaları olan vajinismuslu kadınlarda, dayak yiyen ya da kızını baba dayağından
koruyamayan annelerin zayıf bir kadın modeli oluşturdukları söylenebilir. Dayak atan baba ile dayak
yiyen anneden oluşan aile modelleri aynı zamanda erkek ve kadın rollerini katı bir biçimde
ayırdığından ve erkeklerin şiddet uygulayan kişiler olarak algılanmasını sağladığından da vajinismus
etyolojisinde önemli olabilir.

Vajinismusu olan kadınların annelerinin sıklıkla cinselliği değersizleştirdikleri gözlenmektedir. Bu


annelerin kadın ve erkek rollerini kesin olarak ayırdıkları, cinselliği sadece erkeklerin istediği bir şey
olarak gördükleri söylenebilir. Bu anneler kızlarına da cinselliği ve cinsel organları kirli olarak
yansıtırlar.
1.1.5. ÇEKİNGEN KARAKTER

Edilgen, bağımlı ve çekingen kadınlar, aktif, bağımsız ve girişken kadınlara göre daha çok cinsel
işlev bozukluğu gösterirler. Özellikle kısıtlayıcı toplumlarda, evlenmemiş kadınlar cinsel ilgi ve
isteklerini reddetmeyi, bekarete değer vermeyi ve meşru bir evlilik ilişkisinde bütün bu ketlenmelerin
ortadan kalkmasını beklemeyi öğrenmektedirler.

Ancak yıllarca cinsel duygularına ilgisiz kaldıktan ve onları bastırdıktan sonra meşru bir erişkin
cinsel ilişkisinde yanıt verici olmakta zorlanmaktadırlar (CETAD,E.T: 11.04.2022)
1.1.5. ÇEKİNGEN KARAKTER

Düşük cinsel isteği olan 50 hasta, hem yarı yapılandırılmış klinik görüşmeler hem de kendi
geliştirdikleri ve standartlaştırılmış bir dizi anket kullanılarak cinsel açıdan işlevsel 100 kadından
oluşan bir grupla karşılaştırılmıştır. Bu çalışma sonucunda, istek bozuklukları için yardım arayan
kadınların belirgin duygudurum dengesizliği belirtileri ve düşük ve kırılgan bir benlik saygısı
sergiledikleri belirlenmiştir. Ayrıca cinsel açıdan işlevsel kadınlara kıyasla daha endişeli, içe dönük
ve geleneksel olma eğilimindedirler (Hartman ve ark., 2002).
1.1.6. CİNSEL KÖTÜYE KULLANIM

Çocuk ve ergenin cinsel kötüye kullanımı, yetişkin bir kimsenin cinsel arzuları ve
gereksinimleri için çocuğu cinsel bir nesne olarak kullanması şeklinde tanımlanmaktadır
(Dülgerler ve Çam, 2007).

Cinsel kötüye kullanım tanımları ülkeler ve kültürler arasında oldukça değişmektedir.


Bu davranışın kişiler için taşıdığı anlamı düşünmeden ve kavramadan, cinsel işlev ve
işlev bozukluğu üzerine etkisi tam olarak değerlendirilemez. Örneğin kardeş ile cinsel
ilişki kültürel bağlamda normal olarak görülebilir veya görülmeyebilir (Oberg ve ark. 2002).

.
1.1.6. CİNSEL KÖTÜYE KULLANIM

Cinsel kötüye kullanıma maruz kalan kızların, erkeklere oranla daha fazla uygunsuz cinsel
davranışlar gösterdiği belirtilmektedir. Cinsel kötüye kullanıma uğramış kız çocuklarının arkadaşları
arasında cinsel ilişkiyi başlatma eğiliminin daha fazla olduğu ve davranışlarının daha çok yetişkinin
cinsel davranışlarını andırdığı ileri sürülmektedir. Ergenlik döneminde ise kişilerarası ilişkilerde çoğu
davranışlarını cinselleştirerek diğer insanları kullanmaya çalıştıkları belirtilmektedir.

Cinsel kötüye kullanıma uğramış çocukların bebekleri ile oynamaları gözlemlendiğinde ve çizdikleri
resimler incelendiğinde daha fazla cinsel içerikli oyun, davranış ve çizimler sergiledikleri
saptanmıştır.

Çocuklukta cinsel kötüye kullanıma uğrama yetişkinlik yaşamında cinsellikten korkma, karşı cinsle
ilişkilerde sorunlar yaşama gibi cinsel yaşantı üzerinde belirgin olumsuz etkilere yol açabilmektedir.
Kadınlarda frijidite, vajinusmus gibi cinsel sorunlar artmaktadır. Erkekler de ise sıklıkla cinsel kimlik
karmaşası gözlenmektedir (Dülgerler ve Çam, 2007).
1.1.7. Vücut Görüntüsü ve Cinsel İşlev

Vücut görüntüsü hem erkek hem kadın için cinsel olarak özgüveni destekleyen önemli
bir etmen olarak düşünülmektedir. Kadınlar genellikle vücut ağırlıkları ve şekli hakkında
kaygı duyarken erkekler penis boyutu hakkında rahatsızlık duyma eğilimindedir.

Genç, ince ve güzel olmanın önemi hakkında empoze edilen (kültür veya medya
aracılığı ile) anlayışlar sonucunda kadın kendini fiziksel olarak istenilmeyen olarak
hissedebilmektedir. Vücut şekline bu kadar odaklanmak ise cinsel ilişki sırasında ilginin
dağılmasına etkisi olduğu düşünülmektedir (Faith ve Schare, 1993).
1.1.7. Vücut Görüntüsü ve Cinsel İşlev

Hem beden memnuniyetsizliği hem de


kendini nesneleştirmenin kadınlarda
cinsellik sonuçlarıyla ilişkili olduğu
bulunmuştur. Daha olumsuz beden imajına
sahip kadınlar, daha düşük düzeyde cinsel
istek, daha az sıklıkla cinsel ilişkiye girme,
cinsel kaçınma, orgazm cinsel tatmin ve
uyarılmada azalma yaşadıkları saptanmıştır
(Satinsky ve ark., 2013).
1.1.7. Vücut Görüntüsü ve Cinsel İşlev

Genital kozmetik cerrahi ise özellikle cinsel doyum için tasarlanmış ve buna
odaklanmıştır. Tarihte antik Mısır’da vulvovajinal estetiğe ilişkin yazılar bulunmuş
ancak ilk olarak modern cerrahi 1980’lerde uygulanmıştır ve son yıllarda kullanımı
artmıştır.

Genital görünüşünden memnun olmayan kadınlar cinsel ilişki sırasında utanç, özgüven
eksikliği hissetmekte, partnerlerinin negatif düşünceleri oluşabileceği korkusuyla
anksiyete duymaktadır. Ayrıca fiziksel olarak da ağrı ve iritasyon sonucu cinsel ilişki
istenmeyen bir durum haline gelmektedir. Sonuç olarak cinsel doyum sağlayamayan bir
çok kadın genital kozmetik cerrahiye başvurmaktadır (Goodman ve ark., 2011).
1.1.7. Vücut Görüntüsü ve Cinsel İşlev

Stofman ve arkadaşlarının bildirdiğine göre; meme estetiği olan kadınların operasyon öncesine göre
beden imajında ve cinsel ilişki sayısında artış olduğu görülmektedir. Ayrıca kadınlar daha provakatif
giysiler kullanabildiklerini, yeni cinsel pozisyonlar deneyebildiklerini ve bunun sonucunda da hem
kendilerinin hem de partnerlerinin daha fazla cinsel doyuma ulaştıklarını belirtmişlerdir (Stofman ve ark., 2006)

Sonuç olarak; estetik cerrahi ile artan benlik saygısı, pozitif beden imajı, özgüven gibi psikolojik
faktörlerin cinsel doyum üzerinde etkili olduğu, fiziksel olarak da ilişki sırasında haz almaya olanak
sağladığı görülmektedir. Estetik cerrahinin psikoseksüel dinamikler üzerinde pozitif sonuçları vardır
(Beşen, 2014).
1. CİNSEL FONKSİYON BOZUKLUKLARININ
PSİKOSOSYAL YÖNÜ VE YAŞANAN SORUNLAR
1.2. Presipitan (Hızlandırıcı) Etkenler
1.2.1 ANKSİYETE, DEPRESYON

Depresyonun cinsel fonksiyonu olumsuz etkilediği, tek partnerin depresif olduğu çiftlerde
dahi cinsel açıdan olumsuz etkilere sebep olduğu saptanmıştır. Kişinin kendi yaşam
kalitesini bozmakta ayrıca partnerini de negatif etkilemektedir.

Birey cinsel performans düşüklüğü yaşadığında kendine olan güveni sarsılmakta ve bu


durumu daha da kötüleştirmektedir. Partnerinden ya da onun desteğini almaktan
uzaklaşabilir ve çaresizliğinin daha da artmasına sebep olabilmektedir (Alpman, 2015).
1.2.1 ANKSİYETE,DEPRESYON

Anksiyete cinsel fonksiyon bozukluklarında sık rastlanan etiyolojik faktörlerden olup cinsel yanıta eşlik
eden hazzı engellemektedir. Cinsel davranış genellikle hayal kırıklığı ve gerginlikle yani negatif şekilde
son bulmaktadır (Çavaş, 2008).

Anksiyetenin düzeyi ve öyküsü cinsellikle ilgili sorunlarda önem arz etmekte olup orta düzeydeki
anksiyete cinsel arzuyu arttırabilirken yüksek düzeyde anksiyete cinsel işlevi olumsuz
etkileyebilmektedir.

Depresyonun veya anksiyetenin cinsel bir sorunun nedeni veya sonucu olup olmadığı saptanmaya
çalışılmalıdır. Kişide depresyon var ise cinsel bozukluklar sorgulanmalı ve tedaviye birlikte devam
edilmelidir. Kullanılan antidepresan ve anksiyolitik ilaçların cinsel fonksiyonlar üzerine rolü
belirlenmeli ve eğer olumsuz etkileniyorsa tedavi planı değiştirilmelidir (Alpman, 2015).
1.2.1.2.1 ANKSİYETE,DEPRESYON

6669 kadınla yapılan bir


araştırmada, mevcut depresyonun
% 3.12'lik bir olasılık oranıyla
cinsel işlev bozukluğu riskini
artırdığı bulunmuştur (Kalmbach ve ark.,
2012).

Depresyon tanısı olan kadınlarda


Genital Penetrasyon Ağrı
Bozukluğunun üç kat daha yaygın
olduğu saptanmıştır (Khandker ve ark.,
2011).
1.2.2 PSİKİYATRİK BOZUKLUKLAR

Cinsel fonksiyon bozuklukları ve psikiyatrik sorunlar arasında çift taraflı bir ilişki bulunmaktadır. Cinsel
işlev bozukluğunun varlığı; kişide anksiyete bozukluklarına, depresyona, kişilik bozukluklarına,
şizofreniye ya da kişilerarası sorunların oluşmasına neden olabilmektedir (Çavaş, 2008; İncesu,2004).

Kadınlarda cinsel işlev bozukluğu ve psikotik hastalık arasındaki ilişki tam olarak anlaşılamamıştır.
Depresyon ve anksiyete yaşayan kadınlarda olduğu gibi, şizofreni olan kadınlar da çok yüksek bir cinsel
işlev bozukluğu yüküne sahiptir ve kadınların %60-80'i etkilenmektedir.

Antipsikotik ilaçlar, psikoz belirtileri, kurumsallaşma ve toplumsal damgalanma katkıda bulunan


faktörlerdir. Depresyon ve anksiyeteden mustarip kadınlarla karşılaştırıldığında, psikozlu kadınlar daha
az sosyalleşmeye, yakın partner bulmakta daha fazla güçlük çekmeye ve genel olarak daha düşük bir
işlevsellik düzeyine sahip olma eğilimindedir (Harley ve ark., Tharoor ve ark., 2015).
1.2.2 PSİKİYATRİK BOZUKLUKLAR

Psikozlu kadınların yakın ilişkiler kurmasını ve cinsel doyuma ulaşmasını engellemede


toplumsal damgalanma ve hastaneye yatış da rol oynayabilir. Damgalama, zayıf benlik
saygısı ve olumsuz benlik kavramının ana kaynağı olabilir.

Ayaktan şizofreni hastalarıyla yapılan bir çalışmada, içselleştirilmiş damgalanma ile


yakın ilişkiler kurma kapasitesinin azalması arasında bir ilişki olduğunu saptanmıştır
(Segalovic ve ark., 2013).
1.2.3 TRAVMA

Travmaya neden olan, kişiyi utandırıcı ya da küçük düşüren bir cinsel ilişki, kişinin
sonraki cinsel hayatını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Birey sonrasında cinsel
anksiyete yaşayabilmekte, cinsel yanıt tepkilerini engelleyebilmektedir.

Örnek olarak tecavüz edilen bir kişi orgazmı kontrolünü kaybetmek ile eşleştirebilir ve
kişi kendi isteğiyle cinsel ilişkiye katılsa bile kendisini orgazma bırakamayıp, ilişkiden
zevk alamayabilir. Tecavüzden yıllar sonra bile kişi cinsel işlev sorunları
yaşayabilmektedir (Tashbulatova,2007; Özkan ve Kızılkaya Beji, 2014).
1.2.4 STRES

Bazı kişiler strese daha savunmasız ya da duyarlı iken bazı bireyler stres karşısında daha
dirençli olabilmektedir. Kişilerin koruyucu faktörleri stres faktörlerinden daha az
olduğunda kişi strese yenik düşebilir. Bu durumda cinsel arzu veya performans
azalabilmekte ve seksüel disfonksiyon artabilmektedir (Özkan ve Kızılkaya Beji,2014).

Psikolojik açıdan stres, duygusal ve bilişsel durumları değiştirerek bireyin cinsel aktivite
sırasında cinsel uyaranlara odaklanmasını engelleyebilir. Bu nedenle kronik stresin varlığı
cinsel istek ve genital uyarılma üzerinde zararlı etkiler yaratıyor gibi görünmektedir
(Mollaioli ve ark., 2020).
1.2.4 STRES

Yapılan bir çalışmada, ortalama ve yüksek stres düzeyine sahip bir kadın grubu
alınmış ve erotik bir film izlemeye tabi tutulmuştur. Yüksek stres seviyesine sahip
kadınların ortalama strese sahip olan kadınlara göre erotik bir film izlediklerinde daha
düşük seviyede genital uyarılma yaşadıkları, daha yüksek kortizol seviyelerine sahip
oldukları ve daha fazla dikkat dağınıklığı yaşadıkları ortaya çıkmıştır.

Bu nedenle, yüksek seviyelerde kronik stres, düşük seviyelerde genital cinsel uyarılma
ile ilişkili olduğu belirlenmiştir. Hem psikolojik hem de hormonal faktörler, yüksek
kronik stres düzeyine sahip kadınlarda görülen daha düşük cinsel uyarılma düzeyleriyle
ilişkili olarak saptanmıştır (Hamilton ve Meston, 2013).
1.2.5. İNFERTİLİTE

İnfertilite; kadının direkt olarak yaşam kalitesini etkilemekte, özgüven problemleri,


anksiyete gibi psikolojik sorunlara yol açabilmektedir. Aynı zamanda bireyin evliliğini de
etkilemekte, cinsel işlev bozukluklarını gündeme getirmektedir (Küçükdurmaz ve Taşkıran, 2015).

İlişkiye fertil dönemlerde girme zorunluluğu, ilişkinin doğallığını kaybederek yapay bir
hale gelmesine ve ev ödevi gibi algılanmasına yol açabilmektedir. Birey kendini yetersiz
hissedebilmekte, evliliğinden ve cinsel ilişkiden duyduğu hazzın azalmasıyla da depresif
hissedebilmektedir. Özellikle kadınlarda menstruasyonun başlaması, gebeliğin
oluşmadığını gösterdiği için, depresif bulguların çıkmasına sebep olabilmektedir.
1.3. Disfonksiyon Sürecinin Uzamasına Sebep Olan
Etkenler
VAGİNİSMUS, DİSPARONİ, PERFORMANS ANKSİYETESİ

Cinsel işlev bozukluğu hangi nedenle başlamış olursa olsun, sürdürücü etkenlerin devreye girmesi
sorunun süreğen hale gelmesine neden olabilir. Bedensel ve psikiyatrik hastalıklar, ilaç, alkol ve
uyuşturucu madde kullanımları gibi başlatıcı etkenler, çözümlenmediklerinde, sorunu sürdürücü
etkenlere de dönüşebilirler. En sık rastlanan sürdürücü etken ise performans anksiyetesidir (İncesu,
2004).

Bunların yanında, doğum, infertilite, boşanma, kayıp, işsizlik, eşin cinsel yetersizliği, ilişki
uyuşmazlığı gibi durumlarda da cinsel işlev bozukluğu durumu görülebilmektedir. Bu sorunlar
genellikle var olan disfonksiyon sürecinin devamını desteklemektedir (İncesu, 2004; Lue ve ark. 2006).
1.3. Disfonksiyon Sürecinin Uzamasına Sebep Olan
Etkenler

Çocukluk çağı cinsel travması, fobiler, düşmanlık ve özellikle de anksiyete ve depresyon disparoni
ile ilişkilidir. Performans anksiyetesi, felaket düşünceleri ve aşırı ihtiyat durumu daha da kötüye
götürmektedir. Vajinismus kadının kendisini eksik ve eşine karşı suçlu hissetmesine neden olurken
erkeğin, eşine karşı öfke, bu durumu istenmeme, reddedilme olarak yaşadığı için ereksiyon
güçlüğü yaşamasına neden olabilir.

Bazen eşlerin bekaret konusunda şüphe duymalarına, sıklıkla adli olaylara, boşanmaya, tecavüz
girişimi ya da fiziksel şiddet davranışlarına neden olabilir.
1.3. Disfonksiyon Sürecinin Uzamasına Sebep Olan
Etkenler

Geleneksel erkek cinsel rolü, erkekleri eşleriyle genel ilişkilerinde olduğu gibi cinsel
yaşamda da aktif ve belirleyici olmaya iter. Ayrıca erkeğin her zaman seks
yapabileceğini ve kadını reddetmemesi gerektiğini düşündürür. Gerçekler böyle
olmadığı için birçok erkek geleneksek erkek rolünü oynamak için kendisini zorlar ve
ortaya çıkan sorunları “başarısızlık” olarak algılar. Hızla gelişen “başarısızlık
korkusu” ise performans anksiyetesine neden olduğu için cinsel sorunlara neden
olabilir.
1.3. Disfonksiyon Sürecinin Uzamasına Sebep Olan
Etkenler

Performans anksiyetesi cinsel işlev bozukluklarının sürmesinde en önemli etkenlerden biridir.


Birkaç kez sertleşme zorluğu yaşayan bir erkek artık her defasında sertleşme olup
olmayacağını merak etmeye başlar ve bu kaygı sertleşmeyi daha da bozar ya da doğrudan
engeller (CETAD,E.T.:11.04.2022).
2. CİNSEL FONKSİYON BOZUKLUKLARINI ETKİLEYEN
KÜLTÜREL FAKTÖRLER
2.1. Cinsel Mitler

Bazı toplumlarda yanlış inanışlar; abartılı ve ve gerçek olmayan beklentilere, yetersizlik hissi ve suçluluğa,
kaygı ve endişeye, başaramama korkusuna neden olabilmektedir. Bu gibi durumlar cinsel işlev bozukluklarına
temel oluşturarak tedavi sürecini negatif yönde etkilemektedir (Yaşar ve Gürgen, 2004)

Cinsel eğitim eksikliği ve tecrübesizlik cinsel mitlerle direkt olarak ilişkilidir. Kültürel ya da entelektüel
düzeyi fark etmeksizin tüm bireyleri etkileyebilmektedir (Oktay ve Tombul,2003).

Mitler ve korkular seks, cinsellik ve cinsel sağlık konularıyla yakından ilişkilidir. Hem eğitim hem de klinik
ortamlarda mevcut olan birçok mit ve korku, sağlık çalışanlarının hem kendileri hem de hastaları için
bütünlüğü bozarak sağlık potansiyelini en üst düzeye çıkarmasını engeller (Evans, 2000).
2.2. AİLE VE COĞRAFİ KONUM

Bireyin içinde bulunduğu ortamın cinselliğe bakış açısı bireyin cinsellikle ilgili gelişiminde
önemli rol oynamaktadır. Farklı kültürlerde cinsellik hakkında farklı düşünceler olduğu gibi
aynı kültürde farklı yerlerde de cinsellik ile ilgili farklı bakış açıları görülebilmektedir (Oskay,
2005).

Aile cinsel sosyalleşmenin olduğu ve toplumsal cinsiyet rollerinin yaşandığı, kadınlık ve


erkeklik kavramının, cinsel rollerin içselleştirildiği en temel kurumdur. Müslüman
toplumlarda büyük çoğunlukla kadın bedeni ve cinsellik; aileye topluma ve aşirete ait olarak
düşünülmektedir (Bahar, 2018).
2.2. AİLE VE COĞRAFİ KONUM

Ailenin baskıcı tutumunda ebeveynler çocuğa katı bir disiplin uygulamaktadır. Değişken ya da tutarsız
ebeveynlerde konan kurallar ve uygulanan disiplin arasında farklılıklar bulunmakta ve bu durum çocuğa
yansıtılmaktadır. Koruyucu ebeveynlerde çocuğa çok fazla müdahale edilmekte ve çocuk sorumluluklarını
yerine getirmekte zorlanmaktadır. Demokratik ebeveynlikte ise ailede çocuğun fikri sorulmakta ve
kuralların nedeni açıklanmaktadır.

Çocuğun sağlıklı gelişimi için sağlıklı ebeveyn tutumları önemlidir. Aşırı kollayan ve kaygılı bir anne
cinselliğe dair endişesini çocuğa yansıttığı zaman, çocukta cinsel istek kontrolünü yitirme endişesi
gelişebilmektedir. Örnek olarak vaginismusta kişinin kontrolü kaybetme endişesi, cinsel arzuyu yönetir
hale gelmiştir (Kamalı, 2018).
2.2. AİLE VE COĞRAFİ KONUM

Kadın orgazmının kabul edilmesi ve kadınların cinsellikten zevk almasının onaylanmasında


kültür ve toplum oldukça etkilidir.

Antropologlar kadın cinselliğinin tabu olarak görüldüğü kültürlerde, kadınların orgazm


güçlüğü yaşadıklarını; cinsellikten kadının da zevk almasının beklendiği kültürlerde ise
kadınların daha kolay şekilde orgazm olduklarını belirtmişlerdir (Oskay, 2005).
2.3. KÜLTÜR VE DİN
Kültür ve din, özellikle Arap-Müslüman
toplumlarında çeşitli yasaklar ve tabular taşır ve bu
nedenle özellikle kadınların cinsel davranışı ve algısı
ile ilgilidir.

Kültürün ve özellikle dinin Tunus toplumundaki


kadınların deneyimleri ve cinsel uygulamaları
üzerindeki etkisinin araştırıldığı bir çalışmada;
önyargılı fikirler arasında, kadın cinsel ilişkiyi dini
bir görev olarak görmeli (%61,8'e göre) ve ilişki
sırasında pasif kalmalıdır (%43,6). Bu inançlar
kadınlar tarafından daha sık bildirilmiştir.
2.3. KÜLTÜR VE DİN

Erkeklerin bir kadının cinsel zevk hakkını tanıma olasılığı kadınlardan daha düşük olduğu
ve bekaretini korunması gereken kadınsı bir erdem olarak görme olasılıkları daha yüksek
olarak saptanmıştır. Kadınlar, erkeğin gururunu kırmamak için orgazmı taklit etmenin
daha sık haklı olduğunu düşünmüşlerdir.

Tunus toplumunda cinsellik deneyimi, özellikle de kadınlarınki, dini ve kültürel tabular


tarafından engellenmektedir. Söz konusu olan, dini metinlerin yanlış yorumlanması ve
taraflı bir kültürel aktarımdır. Okul müfredatına cinsel eğitimin dahil edilmesi, kadınların
ve dolayısıyla çiftin ve ailenin gelişimini destekleyebilir (Ben Thabet ve ark., 2015).
Cinsel işlev bozukluğu yaşayan bireyler üzerine, tedaviye başlanma durumları, aradıkları tedavi türü
ve cinsel sorunlarına karşı toplumsal olarak yüklenen anlam ve damgalanma durumu da kültüre bağlı
oluşabilecek sendromlarda mutlaka göz önüne alınmalıdır.
Cinsel sağlık değerlendirmeleri kültürel değerleri içermeli ve 4. Uluslararası Cinsel Tıp
Konsültasyonundaki tavsiyeler gibi yönergeleri takip etmelidir. Geniş çerçevede dört noktayı içermesi
tavsiye edilmektedir:

farklılıkların bilinci,

danışanın kültürü hakkında bilgi,

patoloji ve kültür arasında ayrım yapma,

kültürel olarak uygun bir terapinin kullanılması (Atallah ve ark. 2016).


3. CİNSEL FONKSİYON BOZUKLUKLARININ
KİŞİLERARASI BOYUTLARI
3.1. AİLE İLİŞKİLERİ

Yapılan çalışmalarda ebeveyn ve kardeş kaybı ya da ayrılığı yaşayan bireylerde cinsel


fonksiyon bozukluklarının daha fazla görüldüğü belirtilmektedir (Tashbulatova, 2007).

Vaginismusun daha çok muhafazakâr yapılı ailelerde büyüyen bireylerde rastlandığı


belirtilmiştir. Ailelerin bu durumu öğrenmelerinin bazı durumlarda çifti motive ettiği belirtilse
de daha çok çözümü zorlaştırdığı belirtilmektedir (İncesu, 2004).
3.1. AİLE İLİŞKİLERİ

Hollandalı ergenlerden oluşan büyük bir örneklemde, daha yüksek düzeyde


ebeveyn desteği ve cinsellik hakkında ve hakkında bilgi, daha yüksek düzeyde
cinsel tatmin ile ilişkiliydi (DeGraaf ve ark., 2010).

Yapılan bir çalışmada çocukluk döneminde ailede çatışmanın varlığı, daha az


açık cinsel benlik şemaları ile ilişkilendirilmiştir. Bu, çocuklukta gelişen çatışma
korkusunun, kadınların eşleriyle anlaşmazlık yaşama korkusu duymaları
nedeniyle cinsel tercihlerini ifade etmelerini engelleyebileceğini göstermektedir
(Seehus ve ark., 2015).
3.2. İLİŞKİDE UYUMSUZLUK

İlişkilerde uyumsuzluk yaşanması cinsel fonksiyon bozukluklarında sebep olabildiği gibi


sorunun devamını da sağlayabilmektedir. Yakınlık kurmayla ilgili sorun yaşayan kişilerin
psikolojik sorunları bu bozukluğun sürekliliğinde önemli bir etkendir (Tashbulatova, 2007).

Yapılan bir çalışmada; bireylerin kendileri, hayatları ya da ilişkileri ile ilgili yaşadıkları
hoşnutsuzluk ve kişilerarası iletişimde yaşadığı problemlerin, cinsel doyum veya cinsel
fonksiyon sorunlarının varlığında önemli rol oynadığı saptanmıştır (Şahin ve ark., 2012).
3.2. İLİŞKİDE UYUMSUZLUK

133 çiftin katıldığı bir çalışmada; çiftlerin ilişkisel


olarak tatmin olma derecesinin, cinsel ve cinsel
olmayan iletişim düzeyleriyle pozitif olarak ilişkili
olduğunu ve bunun da cinsel doyum dereceleriyle
pozitif olarak ilişkili olduğunu göstermiştir.

Sonuçlar, çiftler arasındaki cinsel ve cinsel olmayan


iletişim düzeylerinin ilişki ve cinsel doyum
arasındaki bağlantıyı etkilediğini göstermektedir (Mark

ve Jozkowski, 2013).
3.3. EŞE DUYULAN İLGİ

Partnerler arasındaki çekicilik ya da ilgi kaybı genellikle cinsel işlevlere yansır. Değişim kendiliğinden
olabileceği gibi yaşlanma veya fiziksel değişikliklerle de (şişmanlık, sakatlayıcı ameliyat, kötü hijyen)
ortaya çıkabilir. Erkeklerin ilişkinin ilerleyen dönemlerinde eşlerini anne gibi görmeye başlamaları ya
da fiziksel görünümü değiştiği için eskisi kadar uyarıcı bulmamaları nedeniyle eşlerine yönelik cinsel
istekleri azalabilmektedir.

Özellikle çocuk sahibi olduktan, yani eşleri genç bir kadın olmaktan çıkıp anne rolüne girdikten sonra
eşlerine cinsel isteği azalan erkekler bazen genç bir delikanlı gibi yaşam sürmeye başlarlar. Artık
“anne” figürü olarak gördükleri eşlerine cinsel ilgileri azalır.
3.4. İLİŞKİLERDE GÜVEN

Aldatılmaya ya da aldatılma kuşkusuna bağlı gelişen kızgınlık, cinsel hazzı ve uyarılmayı


ciddi şekilde bozar. Kadınların kendilerini cinsel hazza, uyarılmaya, ve orgazma
bırakabilmeleri için erkeklere göre daha fazla güvenlik duygusuna gereksinimleri
olmaktadır. Gerçek ya da muhtemel bir aldatma kuşkusu kadının güvenini zedelediğinden
cinsel hazzını, uyarılmasını ve orgazm olmasını engelleyebilir. Cinsel hazzın azalmasına
bağlı tekrarlayan cinsel deneyimlerin yarattığı hayal kırıklığı da zamanla cinsel isteği
azaltabilir ya da ortadan kaldırabilir (CETAD, E.T.:11.04.2021)
3.5. EŞLER ARASI SEVGİ

Cinsel sorunların işlevsiz veya yetersiz ilişkilerin sonucu olduğu bir gerçektir. İçtenliğini,
samimiyetini belli etmeyen, çocuklarına sevecen olarak dokunmayan ve hislerini
aktarmayan ebeveynler ile büyüme çocuğun özgüvenini zayıflattığı gibi erişkin dönemde
sağlıklı, samimi ilişkiler kurmasını engelleyebilir, sağlıklı erişkin cinsel gelişimini
geciktirebilir.
3.5. EŞLER ARASI SEVGİ

Donnelly’in evlilik ve cinsellik üzerine 6029 evli çift ile yaptığı bir araştırmada; cinselliğin
değişkenlik göstermesindeki etken olan sebepleri ve cinselliğin değişkenlik göstermediği evliliklerde
uyum faktörünün ne derece farklılık gösterdiğini değerlendirmiştir.

Bulgulara göre, evlilikte mutluluk ve birlikte yapılan aktiviteler ne kadar azalırsa, cinsel işlevde
azalma ve çiftlerin birbirinden uzaklaşma hali o kadar artmaktadır. Cinsel işlevde azalma; genellikle
yaşın ilerlemesi, çiftlerin küçük çocuklarının olması, sağlık problemleri ve evliliğin süresi ile ilişkili
saptanmıştır. Donnelly, sonuç olarak cinsel işlevsellikte azalma görülen çiftlerin evliliklerinin, uyumlu
ve doyum sağlayan evlilikler olmadığını belirtmektedir (Gülsün, Ak ve Bozkurt, 2009).
3.6. İLİŞKİNİN SÜRESİ

Stabil, uzun süreli ilişkilerde (genç bireylerde bile) cinsel aktivite sıklığı zamanla
azalabilir. Buna rağmen genellikle memnuniyetin yüksek seviyelerde seyrettiği
bildirilmektedir.

Klusman 19-32 yaş aralığındaki ilişkileri olan öğrencilerdeki cinsel ilgi değişikliklerini
raporlamıştır. Cinsel aktivite ve cinsel memnuniyetin iki cinste de zamanla azaldığını
ancak cinsel arzunun sadece kadınlarda azaldığını bildirmiştir. Şefkat arzusu ise
erkeklerde zamanla azalırken, kadınlarda artmaktadır (Klusman, 2002).
4. CİNSEL FONKSİYON BOZUKLUKLARININ EKONOMİK YÖNÜ

İngiltere de erektil disfonksiyonun ekonomik maliyetini belirlenmesi amacıyla 1997-1998 yılları arasında bir
çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada Ulusal Sağlık Servisi kapsamında olan 113.600 hastanın tedavisinde 53
milyon harcandığı belirlenmiştir. Maliyetin %65 ini ayaktan hasta vizitleri oluşturmaktadır. Yapılan çalışmalar
kadın cinsel işlev bozukluklarının erektil disfonksiyon kadar yaygın olduğunu göstermektedir. Günümüzde
yararlı olduğu kanıtlanmış birkaç lisanslı ilaç bulunmaktadır. Güncel ilaç araştırmaları sonuçlanmadan tahmin
edilen pazarın değerlendirilmesi güçtür (Kadıoğlu ve ark., 2006).
4. CİNSEL FONKSİYON BOZUKLUKLARININ EKONOMİK YÖNÜ

Danimarka da yapılan bir çalışmada ailedeki ekonomik zorluk


göstergeleri, özellikle kadınlar arasında, cinsel işlev bozuklukları
ile pozitif olarak ilişkili olarak bulunmuştur. Yıllık hane geliri
200.000 Danimarka Kronu'nun (yaklaşık 40.000 ABD Doları)
altında olan erkekler, daha yüksek gelirli erkeklere göre önemli
ölçüde daha sık disparoni bildirdiği saptanmıştır.

Hanehalkı geliri yılda 200.000 Danimarka Kronu'nun altında


olan kadınlarda genel cinsel işlev bozukluğu prevalansı, hane
geliri 400.000-599.999 Danimarka Kronu olan kadınlara kıyasla
iki katından fazla olarak bulunmuştur (Christensen ve ark., 2011).
5. CİNSEL FONKSİYON BOZUKLUKLARININ ETİK YÖNÜ

Toplum tarafından cinsiyetlere biçilen rolleri, erkek ve kadın arasındaki iş paylaşımını, cinsel ilişki
çeşitlerini, gebeliği önleme yöntemlerinden eşcinselliğe kadar tüm alanları ahlaki yönden
inceleyen etik alana cinsel etik denilmektedir (Bozdemir ve Özcan, 2011).

Cinsel hayatı ya da yönelimi sebebiyle kişilerin damgalanması, cinsel ilişki hakkında suçlayan
davranışlar, genital mutilasyon, kişinin rızası dışında yapılan müdahaleler, eşi ya da başka biri
tarafından cinsel birleşmeye zorlanma, çocuk sahibi olma ya da engellenme gibi durumlarda da
kişinin bireyselliğinin ve üreme hakkının ihlali mevcuttur.

Ayrıca birey için önem arz eden tüm verilerin gizliliği korunmalı, kişinin rızası dışında başka
kişiler ile paylaşılmamalıdır.
5. CİNSEL FONKSİYON BOZUKLUKLARININ ETİK YÖNÜ

Hastanın yaşamı ve davranışlarının tercihleri konusunda, ki bunu sağlık ve seksüel aktivitesi de


girmektedir, seçeneklerinden haberdar olma hakkı temeline dayanmaktadır.

Hastaya yapılacak cerrahi bir prosedür, ilaç kullanımı veya psikoterapi uygulanmasının hasta
tarafından onayı alınarak yapılması, hastanın mental durumunun bunları anlayacak ve algılayacak
durumda olması (ciddi mental sağlık problemleri ve intoksikasyon dışı durumlarda), iyi
bilgilendirilmiş bir şekilde ve anlatılması sağlanmış bir şekilde yapılacakların doğası ve sebepleri,
fayda ve riskleri, ayrıca olası sonuçları konusunda bilgilendirilmesi, toplumsal veya bireysel baskı
oluşturmadan tercih hakkını kullanmasının sağlanması ve bireyin otonomisine saygı gösterilmesini
amaçlamalıdır.
5. CİNSEL FONKSİYON BOZUKLUKLARININ ETİK YÖNÜ

Hastalar bazen seksüel problemlerine çözümü kendi fiziksel veya duygusal faydalarının
haricindeki sebepler ile istemektedirler.

Bazen tedaviyi partnerlerinin yararına veya ilişkilerinin devamını sağlama isteği ile talep ederler.
Hastalar tedaviden hekimin hedeflediğinden farklı şekilde fayda görebilirler. Eğer hasta onayı
birey baskı altında değil kendi isteğiyle verilirse etik açıdan kabul edilebilir olmaktadır.
5. CİNSEL FONKSİYON BOZUKLUKLARININ ETİK YÖNÜ

İnsan haysiyetine saygı İnsan Hakları Evrensel Deklarasyonunun 1. maddesidir. “Tüm insanlar
özgür doğar ve eşit hak ve kıymete sahiptir” ilkesi geçerlidir. İnsan haysiyetine saygı kişisel
özgürlük hakkı kadar önemlidir. Bu kavram ölçülebilir bir değer değildir ancak insana olmanın
doğumla gelen tüm haklarının temelini oluşturmaktadır.

Seksüel fonksiyon problemlerinin insan sağlığını tehdit edici olması muhtemel değildir, sağlık
çalışanları bu yönden ahlaki kuralları çerçevesinde müdahaleyi reddetme opsiyonuna sahiptir.
Görevleri hastaları hakkında elde ettikleri bilgilerin gizliliğini sağlamaktır, ancak bu gizlilik
diğerlerine oluşacak zararın önlenmesi sınırına kadardır (Wagner ve ark., 2005).
5. CİNSEL FONKSİYON BOZUKLUKLARININ ETİK YÖNÜ

Hemşireler cinsel sağlık ve üreme sağlığı alanında hizmet verirken kendi değerleri ile hastanın
değer ve beklentilerinin çatıştığı durumlar olabilmektedir. Böyle durumlarda geleneklerin etkisi ile
karar vermede ikilemler yaşanabilir.

Bu sebeple bilgi ve becerilerin günümüz gereksinimlerine göre şekillendirilmesi oldukça


önemlidir. Ayrıca hemşirelerin cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerini yürütürken etik kural ve
kodlara uygun şekilde davranmalı ve yasal sınırlar çerçevesinde uygulamalarını sürdürmelidir (Aşçı

ve Gökdemir, 2017).
6. SONUÇ

Cinsellik, mahrem kabul edilen ve ifade edilmesi zor olan birçok toplum ve kültür tarafından dini, sosyal nedenler
ile bastırılan bir konu olarak sağlık profesyonelleri tarafından sıklıkla ele alınmamaktadır. Konu ile ilgili tıbbi
tedaviler daha çok cinsel disfonksiyonlarına yönlendirilmiştir. Ancak biyo-psiko-sosyal yönü ele alınmada yetersiz
kalınmaktadır.

Sağlık profesyonelleri kişileri değerlendirirken mutlaka bütüncül yaklaşmalı, cinselliği ve cinsel işlev
bozukluğunu çok yönlü olarak ele almalı, multidisipliner ve interaktif olarak konuya yaklaşıp çözüm arayışında
olmalıdır.
KAYNAKÇA
Şahin NH, Batıgun AD, Pazvantoğlu EA. Cinsel işlevlerdeki sorunlarda kişilerarası tarz, kendilik algısı ve öfkenin rolü. Türk Psikiyatri Dergisi, 2012; 23: 18-25
Çeri,Ö. (2009)Vajinismus Tanısı Alan Kadınların ve Eşlerinde Temel Bilişsel Şemalar ile Bağlanma Stillerinin İncelenmesi.Yüksek Lisans Tezi.Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,Ankara
Oskay, Ü. (2005). Kadınlarda Orgazmın Kültürel ve Psikososyal Boyutu. Androloji Bülteni, (22): 261–263
Yaşar, A., Gürgen, F. (2004). Cinsel Partneri Olan Bir Hemşire Grubu İle Hiç Partneri Olmamış Bir Hemşire Grubunun Cinsel Bilgi Edinme Yolları Ve Cinsel Mitlerin Yaygınlığının Karşılaştırılması.
Yeni Symposium, 42(2): 72– 76.
Oktay, M., Tombul, K. (2003). İkiyüz Vajinismus Vakası ve Eşlerinin Psikolojik Yönden İncelenmesi. Yeni Sempozyum Dergisi, 41(3): 115–119
Audu BM. Sexual dysfunction among infertile Nigerian women. J Obstet Gynaecol 2002; 22(6):655-7
Tashbulatova D. (Dnş: Doç. Dr. Atilla Arıdoğan). İnfertil kadınlarda cinsel fonksiyonlara etki eden faktörler. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Uzmanlık Tezi. Adana, 2007
Çavaş Ş., Cinsel işlev bozuklukları polikliniğine başvuran vajinismus ve prematüre ejakülasyon olgularında psikiyatrik komorbiditenin araştırılması. T.C. Saglık Bakanlıgı Bakırköy Ord. Prof. Dr.
Mazhar Osman Ruh Saglıgı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Uzmanlık Tezi. İstanbul, 2008
Robert, M.A., Hirschfeld, M.D., Sexual dysfunction in depression: disease or drug related? Depression and anksiyete, vol 7(1), 21-23, 1998. Robert,
Şahin, B. (2011). Alkol Bağımlıları ve Eşlerinde Evlilik Uyumu, Bağlanma Biçimi ve Mizaç Karakter Özellikleri Arasındaki İlişki. Uzmanlık Tezi. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim
Dalı, Ankara
İncesu, C. (2004). Cinsel İşlevler ve Cinsel İşlev Bozuklukları. Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul: Klinik Psikiyatri. 3:3- 13
Şafak Öztürk, C., Arkar, H., Gökdağ, C., Üyesi, Ö., Adnan Menderes Üni Fen-Edebiyat Fak, A., Bl, P., & Üniv Edebiyat Fak, E. (n.d.). Türk Psikiyatri Dergisi 2020;31(4):259-68 Cinsel İşlev
Bozukluğu Olan Çiftlerde Evlilik Uyumunda Kişilik Özellikleri Etkili mi? Cinsel Doyumun Aracı Etkisi 2. https://doi.org/10.5080/u23742
Bozkurt A. Erkek Cinsel İşlev Bozukluklarında Psikopatolojinin araştırılması (Psikiyatri Uzmanlık Tezi). Ankara: GATA;1996.
Freidman T. Infertility and assisted reproduction. Baillieres Clin Obstet Gynaecol 1989; 3(4):751-67
Kadıoğlu A., Aşçı R, Semerci MB, Orhan İ., Çayan S., Yaman MÖ., Usta MF., Cangüven Ö. (Ed.) Seksüel Tıp, İstanbul Medikal Yayıncılık,2006.
Özkan Z., Beji N.K. Psikolojik ve kişilerarası etmenlerin cinsel fonksiyon üzerine etkileri .Androloji Bülteni, 2014; 16(58): 203-208
Alpman, F. (2015). Cinsel Doyum Hangi Psikolojik Boyutlarla İlgilidir? Yükseklisans Tezi, Üsküdar Üniversitesi Klinik Psikoloji A.B.D.İstanbul. https://doi.org/10.1088/1751-8113/44/8/085201
KAYNAKÇA
Marci R, Graziano A, Piva I, Lo Monte G, Soave I, Giugliano E, et al. Kısır çiftlerde üremeye yönelik seks: zevkin bozulması mı? Sağlık Kaliteli Yaşam Çıktıları. 2012; 10 :140–7. 10.1186/1477-7525-
10-140
Özkan B, Orhan E, Aktaş N, Coşkuner ER. İnfertilite tanısı alan Türk erkeklerinde depresyon ve cinsel işlev bozukluğu. Üroloji . 2015; 85 ( 6 ): 1389-93. 10.1016/j.urology.2015.03.005
Allen, M. S., & Walter, E. E. (2018). Linking big five personality traits to sexuality and sexual health: A meta-analytic review. Psychological bulletin, 144(10), 1081–1110.
https://doi.org/10.1037/bul0000157
Mendonça, C. R., Arruda, J. T., Noll, M., Campoli, P., & Amaral, W. (2017). Sexual dysfunction in infertile women: A systematic review and meta-analysis. European journal of obstetrics,
gynecology, and reproductive biology, 215, 153–163. https://doi.org/10.1016/j.ejogrb.2017.06.013
Barchielli, B., Accinni, T., Ferracuti, S., Carlone, L., Petrini, F., Biondi, M., & Pasquini, M. (2022). Sexual Habits and Sexual Dysfunctions in a Sample of Patients with Psychotic Disorders Compared
to a Group of Healthy Adults. Journal of clinical medicine, 11(3), 505
Wang, S. C., Chien, W. C., Chung, C. H., Tzeng, N. S., & Liu, Y. P. (2021). Posttraumatic stress disorder and the risk of erectile dysfunction: a nationwide cohort study in Taiwan : PTSD and erectile
dysfunction. Annals of general psychiatry, 20(1), 48. https://doi.org/10.1186/s12991-021-00368-w
Bornefeld-Ettmann, P., Steil, R., Lieberz, K. A., Bohus, M., Rausch, S., Herzog, J., Priebe, K., Fydrich, T., & Müller-Engelmann, M. (2018). Sexual Functioning After Childhood Abuse: The Influence
of Post-Traumatic Stress Disorder and Trauma Exposure. The journal of sexual medicine, 15(4), 529–538
Harley EWY, Boardman J, Craig T. Sexual problems in schizophrenia: prevalence and characteristics: a cross sectional survey. Soc Psychiatry Psychiatr Epidemiol 2010; 45(7): 759–766
Tharoor H, Kaliappan SGA. Sexual dysfunctions in schizophrenia: professionals and patients perspectives. Indian J Psychiatry 2015; 57(1): 85–87
Kalmbach DA, Ciesla JA, Janata JW, et al. Specificity of anhedonic depression and anxious arousal with sexual problems among sexually healthy young adults. J Sex Med 2012; 9: 501–513
Khandker M, Brady SS, Vitonis AF, et al. The influence of depression and anxiety on risk of adult onset vulvodynia. J Womens Health 2011; 20: 1445–1451
Hartmann U, Philippsohn S, Heiser K, et al. Low sexual desire in midlife and older women: personality factors, psychosocial development, present sexuality. Menopause 2004; 11(6): 726–740
Segalovich J, Doron A, Behrbalk P, et al. Internalization of stigma and self-esteem as it affects the capacity for intimacy among patients with schizophrenia. Arch Psychiatr Nurs 2013; 27(5): 231–234
Safarinejad M (2006) İran'da toplum temelli bir çalışmada kadın cinsel işlev bozukluğu: yaygınlık ve ilişkili risk faktörleri. Int J Impot Res 18(4):382–395
Christensen, B.S., Grønbæk, M., Osler, M. et al. Sexual Dysfunctions and Difficulties in Denmark: Prevalence and Associated Sociodemographic Factors. Arch Sex Behav 40, 121–132 (2011).
https://doi.org/10.1007/s10508-010-9599-y
Tahan, M., Saleem, T., Moshtagh, M., Fattahi, P., & Rahimi, R. (2020). Psychoeducational Group Therapy for sexual function and marital satisfaction in Iranian couples with sexual dysfunction
disorder. Heliyon, 6(7), e04586. https://doi.org/10.1016/j.heliyon.2020.e04586
KAYNAKÇA
Rahmanı, A., & Merghatı Khoeı, E., & Sadeghı, N., & Allahgholı, L. (2011). Relatıonshıp Between Sexual Pleasure And Marıtal Satısfactıon. Iran Journal Of Nursıng (Ijn),
24(70), 82-90. https://www.sid.ir/en/journal/ViewPaper.aspx?id=240051
Bhandari, S., Winter, D., Messer, D., & Metcalfe, C. (2011). Family characteristics and long-term effects of childhood sexual abuse. British Journal of Clinical Psychology, 50,
435–451.
Seehuus, M., Clifton, J. & Rellini, A.H. The Role of Family Environment and Multiple Forms of Childhood Abuse in the Shaping of Sexual Function and Satisfaction in Women.
Arch Sex Behav 44, 1595–1608 (2015). https://doi.org/10.1007/s10508-014-0364-5
Hamilton LD, Meston CM. Kadınlarda kronik stres ve cinsel işlev. J Seks Med. 2013; 10 :2443–2454. doi: 10.1111/jsm.12249.
Mollaioli, D., Ciocca, G., Limoncin, E., Di Sante, S., Gravina, G. L., Carosa, E., Lenzi, A., & Jannini, E. (2020). Lifestyles and sexuality in men and women: the gender
perspective in sexual medicine. Reproductive biology and endocrinology : RB&E, 18(1), 10. https://doi.org/10.1186/s12958-019-0557-9
Keskin U, Coksuer H, Gungor S, Ercan CM, Karasahin KE, Baser I. Differences in prevalence of sexual dysfunction between primary and secondary infertile women. Fertil Steril
2011;96:1213–1217.
Federica Facchin, Edgardo Somigliana, Andrea Busnelli, Anita Catavorello, Giussy Barbara, Paolo Vercellini, Infertility-related distress and female sexual function during
assisted reproduction, Human Reproduction, Volume 34, Issue 6, June 2019, Pages 1065–1073, https://doi.org/10.1093/humrep/dez046
J. Ben Thabet, F. Charfeddine, N. Charfi, I. Baati, L. Zouari, N. Zouari, M. Maâlej,
Sexualité de la femme tunisienne : entre le religieux et le culturel, L'Encéphale,
Volume 41, Issue 2, 2015, Pages 144-150, ISSN 0013-7006, https://doi.org/10.1016/j.encep.2013.10.006.
Evans D. T. (2000). Speaking of sex: the need to dispel myths and overcome fears. British journal of nursing (Mark Allen Publishing), 9(10), 650–655.
https://doi.org/10.12968/bjon.2000.9.10.6278
Nobre, P., Rosa, P.J., Vasconcelos, P. et al. Sexual Health and the Pandemic Crisis: Testing the Role of Psychological Vulnerability/Protective Factors on Sexual Functioning and
Sexual Distress During a Critical Life Period in Portugal. Arch Sex Behav 51, 169–181 (2022). https://doi.org/10.1007/s10508-021-02209-z
KAYNAKÇA
Nobre, P. J., & Pinto-Gouveia, J. (2006). Dysfunctional sexual beliefs as vulnerability factors for sexual dysfunction. Journal of Sex Research, 43(1), 68–75.
Borg, C., de Jong, P. J., & Weijmar Schultz, W. (2011). Vaginismus and dyspareunia: Relationship with general and sex-related moral standards. Journal of Sexual Medicine, 8(1), 223–
231. https://doi.org/10.1111/j.1743-6109.2010.02080.x
Nimbi, F. M., Tripodi, F., Rossi, R., & Simonelli, C. (2018). Expanding the analysis of psychosocial factors of sexual desire in men. Journal of Sexual Medicine, 15(2), 230–
244. https://doi.org/10.1016/j.jsxm.2017.11.227
Boddi, V., Fanni, E., Castellini, G., Fisher, A. D., Corona, G., & Maggi, M. (2015). Conflicts Within the Family and Within the Couple as Contextual Factors in the Determinism of Male Sexual
Dysfunction. The journal of sexual medicine, 12(12), 2425–2435. https://doi.org/10.1111/jsm.13042
Mary Jane Minkin, Sexual health and relationships after age 60, Maturitas, Volume 83, 2016, Pages 27-32, ISSN 0378-5122,
https://doi.org/10.1016/j.maturitas.2015.10.004.
Thomas, H. N., Hamm, M., Borrero, S., Hess, R., & Thurston, R. C. (2019). Body Image, Attractiveness, and Sexual Satisfaction Among Midlife Women: A Qualitative Study. Journal of women's
health (2002), 28(1), 100–106. https://doi.org/10.1089/jwh.2018.7107
Pelusi J. (2006). Sexuality and body image. Cancer nursing, 29(2 Suppl), 32–38. https://doi.org/10.1097/00002820-200603002-00013
Satinsky, S., Dennis, B., Reece, M., Sanders, S., & Bardzell, S. (2013). My 'Fat Girl Complex': a preliminary investigation of sexual health and body image in women of size. Culture, health &
sexuality, 15(6), 710–725. https://doi.org/10.1080/13691058.2013.783236
Carvalheira A., Træen B., Štulhofer A. (2014). Erkeklerin cinsel ilgisinin korelasyonları: Kültürler arası bir çalışma . Cinsel Tıp Dergisi , 11 ( 1 ), 154-164. 10.1111/jsm.12345
Permpongkosol S., Kongkakand A., Ratana-Olarn K., Tantiwong A., Tantiwongse K. (2008). Increased prevalence of erectile dysfunction (ED): Results of the second epidemiological study on sexual
activity and prevalence of ED in Thai males. Aging Male, 11(3), 128–133. doi:10.1080/13685530802278128
Irfan, M., Hussain, N., Noor, N. M., Mohamed, M., Sidi, H., & Ismail, S. B. (2020). Epidemiology of Male Sexual Dysfunction in Asian and European Regions: A Systematic Review. American
journal of men's health, 14(4), 1557988320937200. https://doi.org/10.1177/1557988320937200
Thompson, S. (1990). Putting a big high thing into a little hole: teenage girls accounts of Sexual initiation. Journal of Sex Research, 27
Gülsün, M., Ak, M., & Bozkurt, A. (2009). Psikiyatrik açıdan evlilik ve cinsellik. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 1(1), 68-79.
Hartmann, U., Heiser, K., Rüffer-Hesse, C., & Kloth, G. (2002). Female sexual desire disorders: subtypes, classification, personality factors and new directions for treatment. World
journal of urology, 20(2), 79–88. https://doi.org/10.1007/s00345-002-0280-5
KAYNAKÇA
Wagner G., Bondil P., Dabees K., et al. (2005) Ethical Aspects of Sexual Medicine J Sex Med; 2:163-168
Krishnappa, P., Fernandez-Pascual, E., Carballido, J., & Martinez-Salamanca, J. I. (2019). Sildenafil/Viagra in the treatment of premature
ejaculation. International journal of impotence research, 31(2), 65–70. https://doi.org/10.1038/s41443-018-0099-2
Kingsberg, S. A., Clayton, A. H., Portman, D., Williams, L. A., Krop, J., Jordan, R., Lucas, J., & Simon, J. A. (2019). Bremelanotide for
the Treatment of Hypoactive Sexual Desire Disorder: Two Randomized Phase 3 Trials. Obstetrics and gynecology, 134(5), 899–908.
https://doi.org/10.1097/AOG.0000000000003500
Sreelakshmy, K., Velayudhan, R., Kuriakose, D., & Nair, R. (2017). Sexual dysfunction in females with depression: a cross-sectional
study. Trends in psychiatry and psychotherapy, 39(2), 106–109. https://doi.org/10.1590/2237-6089-2016-0072
Mark, K. P., & Jozkowski, K. N. (2013). The mediating role of sexual and nonsexual communication between relationship and sexual
satisfaction in a sample of college-age heterosexual couples. Journal of sex & marital therapy, 39(5), 410–427.
https://doi.org/10.1080/0092623X.2011.644652
Rosen, N. O., Corsini-Munt, S., Dubé, J. P., Boudreau, C., & Muise, A. (2020). Partner Responses to Low Desire: Associations With
Sexual, Relational, and Psychological Well-Being Among Couples Coping With Female Sexual Interest/Arousal Disorder. The journal of
sexual medicine, 17(11), 2168–2180. https://doi.org/10.1016/j.jsxm.2020.08.015
Wilson SK, Delk JR, Billups KL. Treating symptoms of female sexual arousal disorder with the Eros-Clitoral Therapy Device. J Gend
Specif Med 2001;4:54–8.
Stofman G, Neavin T, Ramineni P, Alford A. Better sex from the knife? an ıntimate look at the effects of cosmetic surgery on sexual
practices. Aesthetic Surg J. 2006;26:12-17.
Goodman M, Fashler S, Miklos J, Moore R, Brotto L. The sexual, psychological, and body ımage health of women undergoing elective
vulvovaginal plastic/cosmetic procedures: a pilot study. The American Journal of Cosmetic Surgery. 2011; 28(4): 219-226.
Lue, TF (Ed). Basson, R (Ed). Rosen, R (Ed). Guiliano, F (Ed). Khoury, S (Ed). Montrorsi, F (Ed). Seksüel Tıp Erkek ve Kadında Seksüel
Fonksiyon Bozuklukları (2006) İstanbul: İstanbul Tıp
Oberg, K. Fugl-Meyer, K. Fugl Meyer, A. (2002). On Sexual well-being in sexually abused Swedish women:epidemiological aspects.
Sexual Relationship Therapy, 17, 4
Atallah, S. Johnson-Agbakwu, C. Rosenbaum, T. Abdo, C. Byers, ES. Graham, C. Nobre, P. Wylie, K. Brotto, L. Ethical and Sociocultural
Aspects of Sexual Function and Dysfunction in Both Sexes, J Sex Med 2016;13:591e606

You might also like