You are on page 1of 6

Katip Bartleby

Herman Melville zengin bir ailenin çocuğu olarak doğmuş, babasını çocukken yitirdikten
sonra yoksulluğu tatmış. Çok genç yaşında bir bankada memurluk yapmış,
Buradaki anlatıcı da kendisine sunulan hayata tamamen entegre olmuş ve bunun için kendi
benliğinden vazgeçmiş bir avukat. Bartleby ise onun iradesinin sesi, sisteme başkaldırı
isteğinin sembolüdür. Bu anlamda hikayenin, paranın ve gücün tek değer olarak görüldüğü
Wall-Street’te geçmesi de manidardır. Kahramanımız Bartleby, efendi-köle ilişkisinde
“yapmamayı tercih ederek” bir anlamda rolleri değiştirmiş ve efendisini köleleştirmiştir.
Esasen eylemsizliğinde ve yapmamayı tercih edişinde kendi varlığını anlamlandırmanın
peşindedir o da.
Kafka, Beckett, Derrida ve Albert Camus’ye kadar önemli yazarlar ve filozoflaraesin
kaynağı olan Kâtip Bartleby,
Bartleby, Washington’daki Sahipsiz Mektuplar Bürosu’nda düşük dereceli bir memurmuş ve
yönetim değişikliği olunca işine aniden son verilmiş.- okuyucusuyla paylaşır. Sürekli
sahipsiz mektuplarla uğraşmak, onları ayırıp ateşe atmak, insanı umutsuzluğunu arttırmaz
da ne yapar? duygusuna kapılan Melville; Ah Bartleby! Ah insanlık! diyerek yazısını
sonlandırır.
Bir başkaldırı sembolü olan anti kahramanımız Katip Bartleby, “yapmamayı tercih ederim”
ifadesiyle bilinenleri altüst ederek bireyin toplum kurallarına karşı tavrını yansıttığı kadar
özgür irade ve determinizm konularına da bir pencere açar. Kâtibimiz bürodakiler için
varoluşlarının sebebi olan sistemdeki bir “sapma”dır.
Hikâyenin, kapitalizmin merkezinde, Wall-Street’te geçmesine rağmen kendini bu sömürü
dünyasından soyutlayan, özgürlüğünden taviz vermeyen Bartleby canının istemediği hiçbir
şeyi yapmazken kâtibinin çalışmaması karşısında ona hem acıyan hem de öfkelenen
mühürdarın bu direnişe gerekli tepkiyi göstermemesi bir anlamda hesaplaşmak istemediği,
geri planda tutmaya çalıştığı Wall Street gerçeği ile bu cesur adam aracılığı ile kendinle
hesaplaşmaya başlaması mıdır acaba bilinmez? Yine de mühürdarın, “Bartleby’in yerinde
başkası olsa öfkeden köpürür, başka bir şey söylemez ve onu rezil edip yanımdan kovardım.
Ama Bartleby’de öyle bir şey vardı ki nedense elimi kolumu bağlamakla kalmıyor, beni
olağanüstü etkiliyor, huzurumu kaçırıyordu…” ifadesi bize savımızı ispatlayan bir ipucu
vermektedir.

Katip Bartleby
Herman Melville zengin bir ailenin çocuğu olarak doğmuş, babasını çocukken yitirdikten
sonra yoksulluğu tatmış. Çok genç yaşında bir bankada memurluk yapmış,

Buradaki anlatıcı da kendisine sunulan hayata tamamen entegre olmuş ve bunun için kendi
benliğinden vazgeçmiş bir avukat. Bartleby ise onun iradesinin sesi, sisteme başkaldırı
isteğinin sembolüdür. Bu anlamda hikayenin, paranın ve gücün tek değer olarak görüldüğü
Wall-Street’te geçmesi de manidardır. Kahramanımız Bartleby, efendi-köle ilişkisinde
“yapmamayı tercih ederek” bir anlamda rolleri değiştirmiş ve efendisini köleleştirmiştir.

Esasen eylemsizliğinde ve yapmamayı tercih edişinde kendi varlığını anlamlandırmanın


peşindedir o da.

Kafka, Beckett, Derrida ve Albert Camus’ye kadar önemli yazarlar ve filozoflara esin
kaynağı olan Kâtip Bartleby,

Bartleby, Washington’daki Sahipsiz Mektuplar Bürosu’nda düşük dereceli bir memurmuş ve


yönetim değişikliği olunca işine aniden son verilmiş.- okuyucusuyla paylaşır. Sürekli
sahipsiz mektuplarla uğraşmak, onları ayırıp ateşe atmak, insanı umutsuzluğunu arttırmaz
da ne yapar? duygusuna kapılan Melville; Ah Bartleby! Ah insanlık! diyerek yazısını
sonlandırır.

Bir başkaldırı sembolü olan anti kahramanımız Katip Bartleby, “yapmamayı tercih ederim”
ifadesiyle bilinenleri altüst ederek bireyin toplum kurallarına karşı tavrını yansıttığı kadar
özgür irade ve determinizm konularına da bir pencere açar. Kâtibimiz bürodakiler için
varoluşlarının sebebi olan sistemdeki bir “sapma”dır.
Hikâyenin, kapitalizmin merkezinde, Wall-Street’te geçmesine rağmen kendini bu sömürü
dünyasından soyutlayan, özgürlüğünden taviz vermeyen Bartleby canının istemediği hiçbir
şeyi yapmazken kâtibinin çalışmaması karşısında ona hem acıyan hem de öfkelenen
mühürdarın bu direnişe gerekli tepkiyi göstermemesi bir anlamda hesaplaşmak istemediği,
geri planda tutmaya çalıştığı Wall Street gerçeği ile bu cesur adam aracılığı ile kendinle
hesaplaşmaya başlaması mıdır acaba bilinmez? Yine de mühürdarın, “Bartleby’in yerinde
başkası olsa öfkeden köpürür, başka bir şey söylemez ve onu rezil edip yanımdan kovardım.
Ama Bartleby’de öyle bir şey vardı ki nedense elimi kolumu bağlamakla kalmıyor, beni
olağanüstü etkiliyor, huzurumu kaçırıyordu…” ifadesi bize savımızı ispatlayan bir ipucu
vermektedir.

Karmaşık olmadan, başkasına zarar vermeden neredeyse “hiç”çi bir tavırla direnişini
sürdürürken “Yapmamayı tercih etmek” ilk bakışta masum gibi görünse de muhataplarının
daha yüksek bir bilince ulaşmasını sağlıyor. Nitekim bürodakileri etkilemeyi başarır;
sözgelimi mühürdar ve diğer çalışanlar daha önce hayatı boyunca hiç kullanmadığı “…tercih
ederim” sözünü sık sık kullanmaya başlarlar.——insani boyut—

Melville’in bir metafor olarak kullandığı gözünü dikip baktığı duvar dünyanın ta kendisidir
belki de. O duvara bakar, sadece bakar ve hiçbir şeyi tercih etmeyerek her şeyi reddeder.
Ve duvarın dibinde sahipsiz mektuplar gibi ölür.

“Yaşamamayı” tercih edince ölüm olduğunu anlarız “yapmamayı” tercih ederimin.

Bugünün daha da vahşileşen kapitalist sistemi içinde “yapmamayı tercim ederim”


diyebilecek ve bunda israr edebilecek kadar özgür olan kaç kişi tanıyoruz acaba? Hiç…

Çevresiyle uyumlu bir kişidir avukatımız, gününün adamıdır. Adını hiç söylemeyecektir bize.
yazıhanede çalışan diğer üç kişiden söz eder. (Bu üç kişiyi adlarıyla değil, huylarının bir
yönünden kendilerine takılmış lakaplarla tanırız: Turkey: Hindi, Nippers: Kıskaç, Ginger Nut:
Zencefilli Kek.) —diğeri ismiyle—

Ah, mutluluk ışığı sever, biz de dünyayı şen sanırız; ama sefalet kendini vakurca saklar, biz
de sefalet yok sanırız.’’

Bartleby hakkında en somut bilgilerden biri diyebileceğimiz, yazıhaneden önce Ölü


Mektupları Dairesi’nde çalıştığı ve yönetim değiştiği için işten atıldığı bilgisi ortaya çıkar.

Zamanı somutlaştıran, ona vücud verip görünür kılan esas şey çoğunlukla yapıp
etmelerimiz, fiillerimizdir. Bartleby’de ise zamanı şekillendiren şey ‘‘yapmamak’’ olur. Bu
bakımdan Bartleby‘nin öyküsünde zaman ve eylemsizlik arasında bir uyum bulunur. Bu
sebeple zaman ‘‘günler geçtikçe’’, ‘‘birkaç gün daha geçti’’ gibi müphem, kesin olmayan
ifadelerle verilir.

Öykünün tam başlığı: Yazıcı Bartleby – Bir Wall Street Öyküsü. Herman Melville’in 1851
yılından yazıp yayımladığı öykü. Çok ünlü. Bu öyküye değgin binlerce yazı yazılmıştır. ——
Hırs ve pasiflik,direnç——

——kendi olmak sürü dışılık—

Wall Street finans kapitalizmin merkezi

İki pencere görüyoruz. Biri kırmızı tuğlalı bir duvara bakıyor. Diğeri de beyaz boyalı bir
duvara, sanki büronun içine biraz ışık yansıtan bir duvar, biraz. Öyküde doğadan, ağaçtan
pek söz edilmiyor. Avukatla birlikte şöyle bir yürüyüş yapıyoruz, ama nerede yeşillik, mavi
gök? Bu öyküde içeride havasızlıktan ölebiliriz. Bartleby’in ikinci mekânı duvarların ötesi
değil, tam anlamıyla içerisi. Öykünün sonunda bir duvarın önünde can verecektir Bartleby.
Türkçesiyle Duvar Sokak’ta geçen bir öykü işte! İnsanlar duvarların gerisinde kalmışlar,
hepsi tutuklu sanki.

“insan ruhu hapiste”

Ne toplumda kendine bir yer arar, ne yükselmeyi, ne hatayı, konforu, ne de parayı ister.
Önce yapmamayı tercih ederken, ikinci aşamada yapmayı reddetmeye geçer. Bartleby ilk
aşamada çalışkan bir memurdur, yani emir alıp onu yerine getiren, önündeki belgelerin
suretlerini hızla üretendir. İkinci aşamada çalışmayı da bırakır.

Bartleby kapitalizm gemisini erken terk edenlerden, anlaşılan, hem de ABD’de

Sonunda duvara bakarken dölüt hâlini alarak ölür. Bartleby’in evrimini, Agamben’den bir
deyim aşırarak, “decreation”, yani yaradılışı, hayatın akışını tersine çevirmek diye
betimleyebiliriz.

Masasının arkasında, biraz yüksekte Cicero’nun büstü var. Cicero hem hukukçu, hem de
filozof.

Bartleby’ye neden yazmayı bıraktığını sorduğu zaman, görmesi gerektiği yanıtını alır.

avukat onu terk edip başka bir yere taşınırken Bartleby, “yıkılmış bir tapınağın son sütunu
gibi sessiz ve yalnız ayakta kalır.”

“Yapmamayı tercih ederim”


Kabaca, “Her şey Tanrı’dandır, insanın özgür istencinin filan sonucu değildir.” Gerçekten de
avukatımız bu kitapları andıktan sonra her şeyin önceden Tanrıca belirlendiği inancını
tazeler, Bartleby’ye sahip çıkmanın da kendi alın yazısı olduğunu düşünür.
Biraz olsun anlamaya çalıştığımız bu felsefî ayrıntı birçok yorumcu açısından öykünün bam
telidir. Çünkü Bartleby’nin “Yapmamayı tercih ederim” sözünün ardında özgür istenç,
dolayısıyla insan tekinin özgürlüğü üzerine derin bir tartışmanın yattığını düşünürler.

istencin özgürlüğü kanıtlanmaktadır. Hayatı reddebilecek kadar güçlü istenç özgürdür.

Bartleby’e ‘Yeni İsa’ diyenler vardır. Bugünkü dünyanın kurbanı olarak hayatın dışına çıkmış,
yeni bir hayatın kurulabilirliğine, sıfırdan başlamak gerektiğine işaret etmiştir.
Avukat, Bartleby kardeşinin ölüsü başında Tevrat’ın Eyüp 3/13 ve 14'üncü bölümlerini
anımsar: “Çünkü şimdi yatmış, dinlenmiş, uyumuş olurdum; / Harabeleri kendileri için inşa
etmiş olan dünyanın kralları ile ve müşteşarları ile beraber;...” Bartleby’nin krallarla
müşteşarlarla birlikte uykuya daldığın söyler. Ölüm eşitlikçidir, ama hayat, kendileri için ne
kadar şatafatlı olsa da manevi bakımından birer harabe olan binalar inşa eden muktedirlerin
elinde dönen bir çarktır. Bartleby’nin reddettiği budur.

Bartleby evrenimizi rahatsız etmiştir. Öyle bir rahatsızlık ki, hâlâ giderilememiştir; bana
göre, giderileceği de yoktur.

Bartleby’nin mesleğini ilk yapanlar kutsal betik kopistleri, el yazısıyla çoğaltıcıları... İlk
yazıcılarla Bartleby dönemi yazıcılarının yaptıkları arasındaki farka bakın: kutsal sözden
dünyeviliğe düşüş.

Bartleby daha önce posta idaresinin ölü mektuplar bölümünde çalışmıştır. Ölü mektuplar,
gönderilene, yani hedef okuruna ulaşmayan, boşluğa atılan metinlerdir. Yazılırlar, ama
okunmazlar... Melville’in yazar olarak aldığı risktir bu: okunma kaygısını ikinci plana atarak
yazmak.

Katip Bartleby
Herman Melville zengin bir ailenin çocuğu olarak doğmuş, babasını çocukken yitirdikten
sonra yoksulluğu tatmış. Çok genç yaşında bir bankada memurluk yapmış,

Buradaki anlatıcı da kendisine sunulan hayata tamamen entegre olmuş ve bunun için kendi benliğinden vazgeçmiş bir
avukat. Bartleby ise onun iradesinin sesi, sisteme başkaldırı isteğinin sembolüdür. Bu
anlamda hikayenin, paranın ve gücün tek değer olarak görüldüğü Wall-Street’te geçmesi de
manidardır. Kahramanımız Bartleby, efendi-köle ilişkisinde “yapmamayı tercih ederek” bir
anlamda rolleri değiştirmiş ve efendisini köleleştirmiştir.

Esasen eylemsizliğinde ve yapmamayı tercih edişinde kendi varlığını anlamlandırmanın


peşindedir o da.

Kafka, Beckett, Derrida ve Albert Camus’ye kadar önemli yazarlar ve filozoflara esin kaynağı
olan Kâtip Bartleby,

Bartleby, Washington’daki Sahipsiz Mektuplar Bürosu’nda düşük dereceli bir memurmuş ve


yönetim değişikliği olunca işine aniden son verilmiş.- okuyucusuyla paylaşır. Sürekli
sahipsiz mektuplarla uğraşmak, onları ayırıp ateşe atmak, insanı umutsuzluğunu arttırmaz
da ne yapar? duygusuna kapılan Melville; Ah Bartleby! Ah insanlık! diyerek yazısını
sonlandırır.

Bir başkaldırı sembolü olan anti kahramanımız Katip Bartleby, “yapmamayı tercih ederim”
ifadesiyle bilinenleri altüst ederek bireyin toplum kurallarına karşı tavrını yansıttığı kadar
özgür irade ve determinizm konularına da bir pencere açar. Kâtibimiz bürodakiler için
varoluşlarının sebebi olan sistemdeki bir “sapma”dır.

Hikâyenin, kapitalizmin merkezinde, Wall-Street’te geçmesine rağmen kendini bu sömürü


dünyasından soyutlayan, özgürlüğünden taviz vermeyen Bartleby canının istemediği hiçbir
şeyi yapmazken kâtibinin çalışmaması karşısında ona hem acıyan hem de öfkelenen
mühürdarın bu direnişe gerekli tepkiyi göstermemesi bir anlamda hesaplaşmak istemediği,
geri planda tutmaya çalıştığı Wall Street gerçeği ile bu cesur adam aracılığı ile kendinle
hesaplaşmaya başlaması mıdır acaba bilinmez? Yine de mühürdarın, “Bartleby’in yerinde başkası
olsa öfkeden köpürür, başka bir şey söylemez ve onu rezil edip yanımdan kovardım. Ama Bartleby’de öyle bir şey vardı ki
nedense elimi kolumu bağlamakla kalmıyor, beni olağanüstü etkiliyor, huzurumu kaçırıyordu…” ifadesi bize
savımızı ispatlayan bir ipucu vermektedir.

Karmaşık olmadan, başkasına zarar vermeden neredeyse “hiç”çi bir tavırla direnişini
sürdürürken “Yapmamayı tercih etmek” ilk bakışta masum gibi görünse de muhataplarının
daha yüksek bir bilince ulaşmasını sağlıyor. Nitekim bürodakileri etkilemeyi başarır;
sözgelimi mühürdar ve diğer çalışanlar daha önce hayatı boyunca hiç kullanmadığı “…tercih
ederim” sözünü sık sık kullanmaya başlarlar.——insani boyut—

Melville’in bir metafor olarak kullandığı gözünü dikip baktığı duvar dünyanın ta kendisidir
belki de. O duvara bakar, sadece bakar ve hiçbir şeyi tercih etmeyerek her şeyi reddeder.
Ve duvarın dibinde sahipsiz mektuplar gibi ölür.

“Yaşamamayı” tercih edince ölüm olduğunu anlarız “yapmamayı” tercih ederimin.

Bugünün daha da vahşileşen kapitalist sistemi içinde “yapmamayı tercim ederim”


diyebilecek ve bunda israr edebilecek kadar özgür olan kaç kişi tanıyoruz acaba? Hiç…

Çevresiyle uyumlu bir kişidir avukatımız, gününün adamıdır. Adını hiç söylemeyecektir bize.
yazıhanede çalışan diğer üç kişiden söz eder. (Bu üç kişiyi adlarıyla değil, huylarının bir
yönünden kendilerine takılmış lakaplarla tanırız: Turkey: Hindi, Nippers: Kıskaç, Ginger Nut:
Zencefilli Kek.) —diğeri ismiyle—

Ah, mutluluk ışığı sever, biz de dünyayı şen sanırız; ama sefalet kendini vakurca saklar, biz de sefalet yok sanırız.’’
Bartleby hakkında en somut bilgilerden biri diyebileceğimiz, yazıhaneden önce Ölü
Mektupları Dairesi’nde çalıştığı ve yönetim değiştiği için işten atıldığı bilgisi ortaya çıkar.

Zamanı somutlaştıran, ona vücud verip görünür kılan esas şey çoğunlukla yapıp
etmelerimiz, fiillerimizdir. Bartleby’de ise zamanı şekillendiren şey ‘‘yapmamak’’ olur. Bu
bakımdan Bartleby‘nin öyküsünde zaman ve eylemsizlik arasında bir uyum bulunur. Bu
sebeple zaman ‘‘günler geçtikçe’’, ‘‘birkaç gün daha geçti’’ gibi müphem, kesin olmayan
ifadelerle verilir.

Öykünün tam başlığı: Yazıcı Bartleby – Bir Wall Street Öyküsü. Herman Melville’in 1851 yılından
yazıp yayımladığı öykü. Çok ünlü. Bu öyküye değgin binlerce yazı yazılmıştır. ——Hırs ve
pasiflik,direnç——

——kendi olmak sürü dışılık—

Wall Street finans kapitalizmin merkezi

İki pencere görüyoruz. Biri kırmızı tuğlalı bir duvara bakıyor. Diğeri de beyaz boyalı bir
duvara, sanki büronun içine biraz ışık yansıtan bir duvar, biraz. Öyküde doğadan, ağaçtan
pek söz edilmiyor. Avukatla birlikte şöyle bir yürüyüş yapıyoruz, ama nerede yeşillik, mavi
gök? Bu öyküde içeride havasızlıktan ölebiliriz. Bartleby’in ikinci mekânı duvarların ötesi
değil, tam anlamıyla içerisi. Öykünün sonunda bir duvarın önünde can verecektir Bartleby.
Türkçesiyle Duvar Sokak’ta geçen bir öykü işte! İnsanlar duvarların gerisinde kalmışlar, hepsi
tutuklu sanki.

“insan ruhu hapiste”

Ne toplumda kendine bir yer arar, ne yükselmeyi, ne hatayı, konforu, ne de parayı ister.
Önce yapmamayı tercih ederken, ikinci aşamada yapmayı reddetmeye geçer. Bartleby ilk
aşamada çalışkan bir memurdur, yani emir alıp onu yerine getiren, önündeki belgelerin
suretlerini hızla üretendir. İkinci aşamada çalışmayı da bırakır.

Bartleby kapitalizm gemisini erken terk edenlerden, anlaşılan, hem de ABD’de

Sonunda duvara bakarken dölüt hâlini alarak ölür. Bartleby’in evrimini, Agamben’den bir
deyim aşırarak, “decreation”, yani yaradılışı, hayatın akışını tersine çevirmek diye
betimleyebiliriz.

Masasının arkasında, biraz yüksekte Cicero’nun büstü var. Cicero hem hukukçu, hem de
filozof.

Bartleby’ye neden yazmayı bıraktığını sorduğu zaman, görmesi gerektiği yanıtını alır.

avukat onu terk edip başka bir yere taşınırken Bartleby, “yıkılmış bir tapınağın son sütunu
gibi sessiz ve yalnız ayakta kalır.”

“Yapmamayı tercih ederim”


Kabaca, “Her şey Tanrı’dandır, insanın özgür istencinin filan sonucu değildir.” Gerçekten de
avukatımız bu kitapları andıktan sonra her şeyin önceden Tanrıca belirlendiği inancını
tazeler, Bartleby’ye sahip çıkmanın da kendi alın yazısı olduğunu düşünür.
Biraz olsun anlamaya çalıştığımız bu felsefî ayrıntı birçok yorumcu açısından öykünün bam
telidir. Çünkü Bartleby’nin “Yapmamayı tercih ederim” sözünün ardında özgür istenç,
dolayısıyla insan tekinin özgürlüğü üzerine derin bir tartışmanın yattığını düşünürler.

istencin özgürlüğü kanıtlanmaktadır. Hayatı reddebilecek kadar güçlü istenç özgürdür.

Bartleby’e ‘Yeni İsa’ diyenler vardır. Bugünkü dünyanın kurbanı olarak hayatın dışına çıkmış,
yeni bir hayatın kurulabilirliğine, sıfırdan başlamak gerektiğine işaret etmiştir.
Avukat, Bartleby kardeşinin ölüsü başında Tevrat’ın Eyüp 3/13 ve 14'üncü bölümlerini
anımsar: “Çünkü şimdi yatmış, dinlenmiş, uyumuş olurdum; / Harabeleri kendileri için inşa
etmiş olan dünyanın kralları ile ve müşteşarları ile beraber;...” Bartleby’nin krallarla
müşteşarlarla birlikte uykuya daldığın söyler. Ölüm eşitlikçidir, ama hayat, kendileri için ne
kadar şatafatlı olsa da manevi bakımından birer harabe olan binalar inşa eden muktedirlerin
elinde dönen bir çarktır. Bartleby’nin reddettiği budur.

Bartleby evrenimizi rahatsız etmiştir. Öyle bir rahatsızlık ki, hâlâ giderilememiştir; bana
göre, giderileceği de yoktur.

Bartleby’nin mesleğini ilk yapanlar kutsal betik kopistleri, el yazısıyla çoğaltıcıları... İlk
yazıcılarla Bartleby dönemi yazıcılarının yaptıkları arasındaki farka bakın: kutsal sözden
dünyeviliğe düşüş.

Bartleby daha önce posta idaresinin ölü mektuplar bölümünde çalışmıştır. Ölü mektuplar,
gönderilene, yani hedef okuruna ulaşmayan, boşluğa atılan metinlerdir. Yazılırlar, ama
okunmazlar... Melville’in yazar olarak aldığı risktir bu: okunma kaygısını ikinci plana atarak
yazmak.

You might also like