You are on page 1of 8

COVİD19 PANDEMİSİNİN TÜRK TOPLUMU VE

KÜLTÜRÜNE ETKİLERİ

31 Aralık 2019’da Çin’in Hubei eyaleti Wuhan şehrinde ortaya çıkan


SARS-CoV-2 virüsünün sebep olduğu COVID-19 salgını, hızlı bir
şekilde 6 kıtada yüzlerce ülkeye yayılmış ve korona virüslerin sebep
olduğu ilk pandemi olarak tarihe geçmiştir. 11 Mart 2020’de ilk pozitif
vakanın tanımlanmasıyla ülkemizde başlamış olan salgın süreci etkisini
arttırarak devam etmektedir (Uğraş Dikmen, Kına, Özkan, ve İlhan,
2020). Salgın hastalıklar, yaşamın her alanında çeşitli etmenler
aracılığıyla insanlık tarihine ve toplumsal hayata yön vermiş vakalardan
bir tanesidir. Salgın hastalıkların toplumlar ve devletler üzerindeki
olumsuz etkileri kaçınılmazdır. Gerek iktisadi gerek siyasi açıdan
toplumlar üzerindeki tahribatı oldukça fazladır.
Covid-19 pandemi süreci, tüm dünyayı ilgilendiren global bir meseledir.
Dolayısıyla dünyanın bir bütün olarak yaşamaya başladığı bu dönem,
tarihin farklı biçimde inşa edildiği veya yazıldığı bir süreci ifade
etmektedir. Çünkü salgın hastalıklar, insanlık tarihini derinden etkilemiş,
siyasî ve toplumsal hayata yön vermiş olgulardır. Çoğu kez devletlere
savaşlardan daha fazla kayıp yaşatmışlardır. Ani ölümlere yol açtıkları
için tahrip güçleri fazladır. Ayrıca ani ve büyük nüfus kayıplarına neden
oldukları için gündelik hayatın alt üst olmasına, tarımsal faaliyetlerin ve
diğer üretim faaliyetlerinin durmasına, ticarî hayatın zarara uğramasına
kadar pek çok olumsuz etkileri vardır (Yılmaz, 2007). Aslında, neredeyse
her yüzyılda meydana gelmiş olan virüs ve salgın hastalıklar çeşitli sosyal
ve ekonomik sorunları da beraberinde getirmektedir. Covid-19 salgını
yalnızca sağlık sistemini etkilememiştir. Sağlık sistemiyle birlikte
yaşamın çeşitli alanlarını da büyük bir çoğunlukla olumsuz halde etkisi
altına almıştır.COVID-19 salgını çok boyutlu bir sosyoloji anlayışını da
beraberinde getirmektedir.Yeni normaller meselesi bağlamında, salgının
etkisiyle ilgili erken değerlendirme ve tartışmalar da söz konusudur.
Salgının yol açtığı pandemi hâlinin çok boyutlu sosyolojisinden
kastedilenler; sağlık ve hastalık sistemleri, yaşamın sosyolojik,
psikososyolojik, siyasal alan, ekonomik düzen ve eğitim sistemleri gibi
boyutlarıdır. Çin’de yaşadığımız zaman dilimi, büyük imkânlarla birlikte
büyük risklerin de varlık gösterdiği bir ruha sahiptir. Söz konusu riskler
içerisinde belki de en tehlikeli olanı, hızlı ve etkili bir şekilde yayılarak
bütün dünyayı etkisi altına alabilen salgın hastalıklardır. Küreselleşme
sürecinin zaman ve mekân üzerindeki hızlandırıcı ve daraltıcı etkileri,
olumlu gelişmeleri hızlı bir şekilde bütün toplumlara taşırken, olumsuz
gelişmelerin de aynı hızla yayılmasına zemin sunmaktadır. Turner’ın da
ifade ettiği gibi “geleneksel toplumlarda hastalıklar nispeten yerel
düzeyde belirli yaşam alanlarıyla sınırlı tutulabilse de günümüz
toplumlarında dünya, alışveriş sistemi aracılığıyla küreselleştiği için
hastalıkları sınırlı bir alana hapsetmek ve tecrit etmek daha zor hâle
gelmiştir.” Dolayısıyla dünya, salgınlar açısından büyük bir risk alanı
hâline gelmekte ve salgın hastalıklar, korku tünelleri oluşturarak güvenlik
duygusunu aşındırmaktadır.
Pandemi sürecinin Türk toplumu ve Türk kültürü üzerindeki sosyal
etkilerini ele alacak olursak; Türk toplumu, yapısı ve gelenekleri
bağlamında sıcakkanlı ve sosyaliteye önem veren bir toplumdur. Pandemi
süreciyle hayatımıza girmiş olan “sosyal mesafe” kavramı ve bu
kavramın beraberinde getirdiği kurallara uyma durumu toplumumuzun
bireyleri oldukça zorlamıştır. Örneğin; bizler, dış ülkeler tarafından
“misafirperver” olarak anılmakta olan bir milletiz ve özellikle
bayramlarda veya özel günlerde devamlı diğer insanlarla iç içe olan ve
bunu kanıksamış olan bir örfe sahibiz. Bu açıdan baktığımızda, Türk
toplumunun pandemi sürecine uyum sağlaması oldukça zor bir durum
haline gelmiştir.
Pandemi sürecinin belki de sağlık sistemi kadar etkilediği diğer bir etmen
ise ekonomik sorunlar olmuştur. Salgın dönemi, arz ve talep tarafındaki
etkiler tüm dünyayı büyük bir ekonomik krizin eşiğine getirmiştir.
Türkiye, salgının olumsuz ekonomik boyutlarından doğrudan etkilenmiş
bir ülkedir. Gündelik hayattan örneklerle özetleyecek olursak; çok alanlı
şirketlerin çökmesi ve küçük esnafın iş yapamadığı için yoksulluk
çekmesi örneklerini verebiliriz. Ayrıca bu dönemde oldukça fazla işten
çıkartmalar ve istihdamda büyük bir ölçüde azalmaya gitme durumu
mevcuttur. Ortaya çıkan bu çok boyutlu ve derin kriz esnasında Türkiye
ekonomisinin makroekonomik dengeleri yeterince güçlü değildi. Türkiye
salgına potansiyelinin altında büyüme oranı, çift haneli işsizlik seviyeleri,
mali dengede bozulma ve yüksek enflasyon oranlarıyla yakalanmıştır.
Gerek sokağa çıkma yasağı gerek şirket faaliyetlerinin yavaşlaması
gerekse potansiyel bir gelir kaynağı olarak görülen turist akışının durması
gibi durumlarda bu bağlamda etki göstermiştir. Diğer yandan petrol
fiyatlarında yaşanan gerileme ve süregelen ekonomik daralma cari
işlemler dengesinde ılımlı bir fazla yaratmış olsa da, cari açığın hala
büyük bir sorun olmaya devam ettiği görülmektedir. Covid-19 salgınının
yol açtığı durgunluk hali hazırda kırılgan olan Türkiye ekonomisinin
birçok sektörünü olumsuz biçimde etkilemiştir. Ancak maalesef, küresel
salgın Türkiye ekonomisini makroekonomik dengeler açısından
durgunluğa girdiği ve yapısal problemlerin devam ettiği bir dönemde
yakalamıştır.
Covid-19 pandemi döneminde sınıf ayrımı yapılmaksızın çoğu insan
yaşamını yitirmiştir. Bu durum bize aslında temelde; toplumun her
tabakasından bireyin yaşadığı ortak bir sorun olarak kabul edebiliriz.
Yani Karl Marx’ın sınıf ayrımını ele aldığımızda; hem üretim araçlarını
elinde bulunduran burjuvazinin hem de elinde emeğinden başka hiçbir
şey olmayan proleteryanın, günümüze indirgediğimizde zenginler ve
yoksulların aynı ortak sorunu yaşaması ve güncel hayatlarının birer
parçası haline getirmesi durumu bir noktada sınıfsal eşitsizliği ortadan
kaldırmaktadır. Fakat diğer bir noktada da sınıfsal eşitsizliği daha da
belirgin hale getirmektedir. Örneğin; sokağa çıkma yasaklarında zengin
ve üst sınıfa mensup bir kişinin olanaklarıyla, alt sınıfa mensup yoksul bir
kişinin olanakları bir değildir. Aynı durum eğitim sektöründe de
gözlemlenmektedir. Pandemi sürecinde okulların örgün eğitimden, online
eğitime geçmesiyle her öğrenci aynı imkan ve ortamlarda eğitim
görememekteydi. Bu durum da eğitimde fırsat eşitsizliğine yol açarak
sınıfsal tabakalaşma açıklığını da giderek arttırmaktaydı. Gündelik
hayattan sosyolojik örnekler verecek olursak; köy okulunda öğrenim
gören bir öğrenciyle, zengin bir ailenin tek çocuğu olarak öğrenim gören
bir öğrenciyi kıyaslayalım. Yoksul öğrencinin, okulların online sisteme
geçilmesiyle birlikte hızlı bir internete sahip olması gerekmekteydi veya
derslerine devam edebilmek adına gerekli iletişim cihazlarına sahip
olması gerekiyordu fakat o bunları elde edemedi. Aynı zamanda, ders
çalışmaya uygun bir ortamı da yüksek ihtimalle yoktu. Fakat, diğer
öğrenci bu imkanların hepsine sahipti. Bu bağlamda aile yapısı da
oldukça fazla bir öneme sahipti. Örneğin; özellikle doğu kesimlerde
yaşayan kişiler, kalabalık bir yapıya sahip olabilmektedir. Kalabalık
ailelerin yaşadığı evlerde, öğrencinin verimli bir öğrenim görmesi pek de
mümkün değildir.
Salgın dönemi fiziksel olduğu kadar ruhsal anlamda da tüm dünyayı
etkisi altına almıştır. Covid-19 pandemi sürecinin Türk toplumu ve Türk
kültürü üzerindeki psikolojik etkilerini ele alacak olursak; Toplumda
genel bir buhran ve bunalım durumu hakimdir. Bu dönemde yapılan
psikolojik araştırmalara göre kişilerde; depresyon, kaygı
bozukluğu(anksiyete), obsesif-kompulsif bozukluk gibi psikolojik
bozulmalar gözlemlenmiştir. , salgının yetişkinlerde kaygı, korku, öfke
gibi olumsuz duygusal tepkilere yol açtığı, stres düzeylerini artırdığı,
kaygı bozuklukları, depresif bozukluklar, travma sonrası stres bozukluğu
gibi psikolojik rahatsızlıklara yatkınlıklarını artırdığı, intihar düşünceleri,
uykusuzluk gibi psikolojik belirtilere sebep olduğu belirtilebilir. Çocuk
ve gençlerde ise korku ve endişenin yoğun olarak deneyimlendiği, kaygı
bozukluklarının arttığı, bu rahatsızlıkların önlenebilmesi için
ebeveynlerinin çocuklarının bilişsel düzeylerine uygun açıklamalar
yapmalarının önemli olduğu ifade edilebilir. Salgın ile sahada mücadele
eden sağlık çalışanlarının ise kaygı bozuklukları, travma sonrası stres
bozukluğu ve depresif bozukluklara ilişkin semptomlarının arttığı, uyku
bozuklukları deneyimledikleri, yaşadıkları stres ve çatışmalar sebebiyle
etkili problem çözme becerilerinin azaldığı belirtilebilir. r. Pandemi
süreci ile birlikte artan stres, kaygı ve depresyon düzeyleri duygusal yeme
riskini de artırmaktadır. Böylece bireylerin daha çok şekerli, bol yağlı,
sağlıksız besin tüketimiyle birlikte obezite gibi sağlık sorunları ortaya
çıkabilir. Devam eden sağlıksız beslenme alışkanlığı ile birlikte bağışıklık
sistemi de olumsuz etkilemektedir. Az gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkelerin diğer birçok bulaşıcı hastalıktan da etkilendiği göz önüne
alındığında COVID-19 salgını nüfus üzerinde daha ciddi psikolojik
etkiler yaratmaktadır. Bu topluluklardaki sağlık durumu, hastaların takibi,
tedavi hakkındaki belirsizlik, COVID-19'un psikolojik etkilerine karşı
savunmasızlığını da artırabilmektedi. Literatürdeki birkaç çalışma
incelendiğinde, kadınların erkeklerden daha yüksek depresyon riski
altında olduğu aynı zamanda strese ve travma sonrası stres bozukluğuna
karşı da erkeklere göre daha savunmasız olduğu bildirilmiştir.Son
çalışmalarda, COVID-19 pandemisi sırasında anksiyete, depresyon ve
stres seviyesinin kadınlarda erkeklerden daha yüksek olduğu
gösterilmiştir.
Covid-19 pandemi sürecinde değinilmesi gereken bir diğer önemli konu
ise toplum alışkanlıklarımızdır. Bunlar; kendi sağlımız ve
çevremizdekilerin sağlığından derin bir kaygı ve endişe duymak, uyku
düzeninde gözle görülür değişiklikler, beslenme düzeninde dengesizlik,
odaklanma ve konsantrasyon bozuklukları, psikiyatrik yardım alma
sıklığının artması ve zararlı maddelerin (alkol, tütün vb.) kullanımında
artış olarak özetlenebilir.
Covid-19 pandemi sürecinde, Goffmanın damgalama kuramından etkiler
görmekteyiz. Örneğin, virüs geçiren ve atlatan kişileri salgın döneminin
özellikle ilk zamanlarında “virüslü” olarak damgalamak ve kişi iyileşse
de zihnimizde onu o şekilde kodlamak.. Sosyal mesafeye uymayan
kişilerin toplum tarafından aykırı görünmesi ve dışlanması da Covid-19
salgın döneminde görülen sosyolojik bir durumdur.
Virüs ilk ortaya çıktıktan beri, insanlar kendilerinden ve çevrelerinden
nasıl uzak tutacakları konusunda bilgi edinmeye çalışmış ve kurallara,
özellikle hijyen kurallarına daha çok dikkat etmişlerdir.Salgın dönemleri,
kendi süreci içerisinde belirsizlik ve tahmin edilemezlik barındırmaktadır.
Bilinmezlik ve belirsizlik, başlı başına kaygı ve endişe uyandıran bir
durumdur. Bu durumun virüsle beraber gündelik yaşamda her şeyi
etkilemesi ile birleşince, kaygı ve endişe de o oranda artmaktadır Sağlık
kurallarına ya da tedbirlere uymayanların, ya virüsü önemsemeyenlerden
ya da kültürel olarak samimi ilişkilerin yoğunlukta olmasından
kaynaklanmaktadır. Sonuç olarak Covi-19 salgını, küresel bir salgın
olması nedeniyle, insanları, toplumları, ülkeleri etkilemektedir. Sınırları
hızlı bir şekilde aşması, geçmişte yaşanan risk ve tehlikelerden önemli
ölçüde ayrılmaktadır. İlk ortaya çıktığı andan itibaren belirsizliği,
olumsuz etkileri ve ortaya çıkardığı eşitsizlikler üzerinde düşünülmüştür.
Başka bir ifadeyle dezavantajlı durumlar ortaya çıkarmış ve toplum
üzerinde olumsuz yansımaları olmuştur. Bu olumsuz tablonun yanı sıra,
değişimin kaynağı olarak önemli farkındalıkların da temelini
oluşturmaktadır. Dolayısıyla her riskte olduğu gibi salgınlarda da kendi
süreci içerisinde belirsizliği ve tahmin edilemezliğini barındırmaktadır.
Virüsten korunmaya çalışsak da virüsün kendisinin ne olduğunun
bilinmezliği insanları en çok kaygılandıran durumların başında
gelmektedir. Bilinmezlik ve belirsizlik, başlı başına kaygı ve endişe
uyandıran bir durumdur.Bu durumun virüsle beraber gündelik yaşamda
her şeyi etkilemesi ile birleşince, kaygı ve endişe de o oranda artmaktadır.
KAYNAKÇA

UNDP. (2020). COVID-19 pandemisi. UNDP Türkiye: https://www.tr.undp.org

Çalışkan, A. ve Erul, R. D. (2021), “Koronavirüs Krizinden Çıkışta Türkiye’de


Alınan Ekonomik Önlemler ve Kamu Politikalarının Önemi”, Vergi Raporu, 256,
s.35-58.

TÜRMOB (2020), “Korona Salgınının Türkiye Ekonomisine Etkisi Değerlendirmeler


ve Öneriler Raporu”, Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali
Müşavirler Odaları Birliği, 503.

Acar, M. (2020). Korona sonrası dünya: ekonomik, sosyal ve akademik hayatta ne


değişecek, ne değişmeyecek? . M. Şeker & A. Özer & C. Korkut (Ed.), Küresel
salgının anatomisi insan ve toplumun geleceği içinde (ss. 279-299). Ankara: Türkiye
Bilimler Akademisi Yay

Edoğmuş, N. (2020). Kovid-19 salgını anlam yıkımına mı yoksa yeni bir


anlamlandırmaya mı yol açacak?. L. Sunar (Ed.), Covıd-19 salgınının sosyolojik
analizi-1 içinde (62-69). Toplumsal Yapı Araştırmalar Programı

You might also like