Professional Documents
Culture Documents
com 1
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
HÜCRE FİZYOLOJİSİ
Basit Difüzyon
Proteinden ve enerjiden bağımsızdır. Sadece gradiente bağlı olarak geçiş olmaktadır. Konsantrasyon
gradienti ne kadar fazla ve ne kadar hidrofobik ise geçiş o kadar hızlı olmaktadır. Bileşiğin molekül
büyüklüğü, ne kadar küçükse, membran kalınlığı, ne kadar ince ise ve geçiş yüzeyinin büyüklüğü ne
kadar fazla ise difüzyon hızı o kadar artar. Lipofilik (hidrofobik) maddeler membranda daha kolay
çözüldükleri için daha hızlı geçiş gösterirler. Bu nedenle gliserol, üre, yağ asitleri membranları daha kolay
geçer. Ancak membranda en hızlı difüzyona uğrayan molekül su molekülüdür (Ozmoz).
Kolaylaştırılmış transport
Burda da eloktrokimyasal gradient sözkonudur. Ancak transport proteinler iş yapar. Bu nedenle doyma
kinetiğine sahiptir. Enerjiye ihtiyaç duymaz. Glukozun hücre membranından geçişi kolaylaştırılmış
transport ile olmaktadır. Organizmadaki diğer örnekleri demirin incebarsaktan absorbsiyonu ve plesentadan
glukozun geçişidir. (Örnek: 9 adet taşıyıcı varlığında maximum 9 molekülünün transportu yapılır. 10-11-12...
moleküllerinin transportu yapılamaz) Bu kaynak drtus.com’da yayınlanmaktadır.
1
DrTus.com 2
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
2
DrTus.com 3
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
olmaktadır.
VÜCUT SIVILARI
3
DrTus.com 4
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
MOL:
Avagadro sayısı (6, 02 - 10 üssü 23) kadar atoma 1 mol denmektedir.
1 mol H = 1 gram H
1 mol C = 12 gram C
1 mol NaCl = 58 gram NaCl
1 mol glukoz ( C6H12O6 )= 180 gram C6H12O6
4
DrTus.com 5
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
MOLAR:
1 mol atomun, 1 llitre sudaki çözeltisine ise 1 molar (mol / litre) denir. 58 gram NaCl ün bir litredeki çözeltisi
1 molardır. (1 M NaCl)
OSMOLARİTE:
1 litre solusyondaki çözünmüş partiküllerin miktarıdır (osmol / Lt) (mOsmol = 1 / 1000 osmol)
1 molar Glukoz = 1 osmol Glukoz
1 molar NaCl = 2 osmol NaCl (NaCl Æ Na+ + Cl- )
Plazma osmolaritesi hesaplanırken plazmadaki tüm partiküller hesaplanır.
Plazma osmolaritesi (mOsmol / Lt ) = 2* Na+ Glc / 18 + BUN / 2.8 . (Formülde sodyumun 2 ile çarpılma
sebebi plazmadaki anyonları da formüle dahil etmektir.)
OSMOLALİTE:
1 kilogram solusyondaki çözünmüş partiküllerin miktarıdır. (osmol / kg)
EQUİVALENT:
1 lt solusyondaki iyonize olan moleküllerin toplam yük (şarz) sayısıdır . (Eq / Lt) (mEq / Lt = 1/ 1000 Eq / Lt)
5
DrTus.com 6
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
6
DrTus.com 7
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• Oksitosin
• GnRH
• TRH
• ADH
• GHRH
• Anjiotensin 2
• Katekolaminler (Alfa 1 Reseptörü)
IP3, önce IP2’ye sonrada IP’ye dönüştürülür. Bu dönüşümü yapan enzim fosfatazdır
(Defosforilaz). IP (inozitol fosfat) daha sonra PIP2 sentezinde kullanılır. Lityum, fosfataz
enzimini inhibe ederek, bu dönüşümü kısıtlar.
7
DrTus.com 8
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Işık Retinadaki rod ve kon Gt Siklik GMP’yi yıkan fosfodiesteraz Işık duyusu
hücresi
Feromon (İnsan Burunda özel nöronlara GPA1 Bilinmiyor Davranış
kokusu) etkili modifikasyonu
Büyüme faktörleri, beta kuyruğunu aktive ettiğinde beta kuyruğu Ras’ı fosforiller. Ras fosforillenince aktive olur.
Ras, MAP ve MAP kinaz aktive olur. Sonuçta TF (transkripsiyon faktör) aktive olup DNA ya geçer. DNA’dan
transkripsiyon yaptırılır.
Küçük G proteinler
Gs, Gi, Gq gibi G proteinleri alfa, beta, gama, olmak üzere üç parçalıdırlar. Bu nedenle heterotirimerik G
protein olarak adlandırılırlar. Küçük G proteinleri ise tek parçalıdırlar.
8
DrTus.com 9
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
9
DrTus.com 10
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
10
DrTus.com 11
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
NÖROFİZYOLOJİ
11
DrTus.com 12
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
SİNAPTİK POTANSİYELLER
Aksiyon potansiyeli bir (presinaptik) nöron boyunca yayılarak terminal düğümden bir transmiter maddenin
serbestlemesine neden olur. Tipine bağlı olarak bu madde postsinaptik membranda depolarizasyona (eksitasyon)
ya da hiperpolarizasyona (inhibisyon) yol açar. Aksondaki AP frekansının artması serbestlenen madde miktarını
artırır.
Asetil kolin, substans P ve glutamat sinapstaki postsinaptik membranda eksitatör transmiterlere örnektir.
Yüksek elektrokimyasal Na+ gradyanı nedeniyle sodyum hücre içine girer ve depolarizasyona yol açar. Bu,
eksitatör postsinaptik potansiyel ya da EPSP olarak isimlendirilir (yaklaşık maksimumu 20 m V).
12
DrTus.com 13
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
AKSİYON POTANSİYELİ
Uyarılabilen hücrelerin eşik potansiyelini aşarak pozitif değere gelip çok kısa bir süre içinde tekrar negatif
değere dönmesidir.
Nöron membranında bulunan voltaj bağımlı sodyum kanallarının transmembran domainleri voltaja duyarlıdır.
Bu kanallar hücre istirahat (-70 mV) halindeyken kapalıdır. Nörona elektrik verilip nöron eşik (-55 mV) değere
getirilirse voltaj bağımlı sodyum kanalları açılır ve nörona sodyum girerek depolarizasyon oluşur.
Bu nedenle istirahat membran potansiyeli eşik değere ne kadar yakınsa nöron o kadar kolay uyarılabilir. Eğer
nöronun istirahat membran potansiyeli eşik değeri geçiyorsa (örnek; -40 mV gibi) bu durumda nöron kısmi
depolarize olduğundan uyarılması yine zordur. Sonuç olarak voltaj bağımlı sodyum kanallarının açılmaya en
duyarlı olduğu dönem istirahat membran potansiyeli ile eşik değer arasıdır. (-55 ~ -70 mV)
Aksiyon potansiyeli (depolarizasyon ve repolarizasyon) yaklaşık olarak nöronda 1 msn kadar sürer. Bu süre
boyunca nöronun stimulusla uyarılması mümkün değildir. Bu periyoda absolu refraktar periyod denir. Aksiyon
potansiyelini takip eden kısa bir süre rölatif refraktar periyod adını alır. Bu periyodda daha şiddetli bir
stimulus, küçük ampitütte yeni bir aksiyon potansiyeli oluşturabilir.
4 fazı vardır;
1. Depolarizasyon: Hücre içine hızlıca Na+ girmesiyle oluşur. Sinir hücrelerinde istirahat durumunda kapalı
olan voltaj bağımlı Na kanalları, hücre belli bir eşik değere (-55 mV) getirilirse açılır. İçeri Na akar ve hücre
pozitif yüke sahip olur. Buna depolarizasyon denir.
2. Repolarizasyon: Depolarizasyon oluştuğunda bir taraftan voltaj bağımlı Potasyum açılır. Böylelikle hücre
dışına K+ akışı olur. Hücre tekrar istirahat membran potansiyeline geri döner. Bazı durumlarda potasyumun
hücre dışına akışı abartılabilir ve böylelikle depolarizasyon sonrası hiperpolarizasyon oluşabilir.
3. Hiperpolarizasyon: İstirahat membran potansiyelinden daha negatif değerdedir. Örnek; nöronun -100 mV’a
gelmesi hiperpolarize olması demektir.
13
DrTus.com 14
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Myelinsiz liflerde:
Aksiyon potansiyeli oluşan zar kısmında potansiyel +40 mV’a ulaşır. Komşu membran parçasıyla potansiyel
farkı oluştuğunda iletim devam eder. Aksiyon pota nsiyelinin genliği akson boyunca değişmez. İletim hızı
akson çapının karekökü ile doğru orantılıdır. Yani akson çapı ne kadar fazla ise o kadar hızlı iletilir.
Miyelinli liflerde:
Periferik sinir sisteminde myelini Schwan hücreleri yapar. Myelin, sfingomiyelin denen yalıtkan lipid içerikli
bir maddedir. Bu nedenle sfingomiyelin olan yerlerden Na akson membranından içeri akamaz. Bilindiği gibi
iki Schwan hücresi arası çıplak akson parçasına Ranvier boğumu adı verilir. Depolarizasyon iyonu olan
Na bu boğumlardan akson stoplazmasına geçer. Bu nedenle aksiyon potansiyeli Ranvier boğumlarında
atlamalı olarak ilerler. Buna saltolu veya atlamalı ileti denir.
14
DrTus.com 15
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
15
DrTus.com 16
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Hipokalsemi ve hipomagnezemide ise sodyum girişi kolaylaşacağı için uyarılma kolaylaşır. Bu nedenle
hipokalsemide karpopedal spazm (Ebe eli), tetani, konvülzyon oluşabilir.
Bu sistem ile innerve edilen hücrelerin ve sistemlerin ortak özelliği; irade dışı çalışmalarıdır. Otonom sinir sistemi,
hipotalamusta yerleşmiş çekirdekler tarafından kontrol edilir.
Otonomik sistem:
Sempatik ve Parasempatik sinir sistemi olmak üzere iki ana bölümden oluşur.
Bu iki sistemin en önemli farklarından birisi;
Sempatik sistemin sinirsel komponentinin yanısıra birde hormonal komponentinin (sempatoadrenal sistem)
olmasıdır.
16
DrTus.com 17
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
NÖROTRANSMİTTER SALINIMI
Sempatik sistemin genel olarak mediyatörü noradrenalin (NA)’dir (istisnası gangliyonlar ve adrenal
medulladır). Kolinerjik sistemden ise Asetilkolin salınır.
Bu nörotransmiterler presinaptik nöronda veziküllerde depolanır. Bu transmiterlerin depolandığı veziküllerin
sinaptik aralığa salınımında esas rol oynayan Ca’dur. Depolarizasyon presinaptik bölgeye ulaştığı zaman,
presinaptik bölgede bulunan voltaj bağımlı (N tipi) kalsiyum kanalı açılır ve presinaptik bölgeye kalsiyum
girer. Magnezyum kalsiyumla yarıştığı için, bu nedenle nörotransmitter salınımını azaltır.
Akson terminaline giren kalsiyum Kalmodulin bağımlı protein kinazı aktifler (CaM-K II). Aktiflenen protein
kinaz sinapsin I proteini fosforiller ve onu aktif hale getirir. Sinapsin ise, içerisinde nörotransmitter bulunan
veziküllerin membrana yaklaşm asını sağlar. Diğer taraftan kalsiyum, sinaptotagmin proteinine bağlanır. Bu
kompleks sintaksin ve sinaptobrebin (SNARE protein) aktivasyonunu sağlayarak egzositoz ile veziküllerin
sinapsa atılmasını sağlar.
17
DrTus.com 18
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
PARASEMPATİK SİSTEM
Asetilkolinin Etkileri:
18
DrTus.com 19
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Damarla r
Arter ve venlerde muskarinik reseptörleri üzerinden Ca düzeyini arttırır. Dolayısıyla Ca bağımlı olarak
endotelden EDRF (NO) salınımına yol açarak vazodilatasyon oluşturur. Çizgili kasa ve erektil
organlara giden damarlar haricinde vaskuler sisteme parasempatik lif ulaşmaz.
Kardiyovasküler Sistem
Sinüs düğümü ve AV nodülde baskın olan sistem parasempatiklerdir. Negatif inotrop ve kronotrop etki
oluşturur. Yine ileti sisteminde yavaşlama (özellikler AV düğümde) ile kalp bloğu gelişebilir. Kardiak
ventriküllerde parasempatik lif yoktur.
Solunum sistemi
Bronkokonstrüksiyon oluşturur. Anti kolinerjik inhaler ilaçlar bu nedenle astım tedavisnde kullanılır.
İnhaler kullanılan muskarinik asetilkolin reseptör blokerleri ipratropium ve oksiatropiumdur.
Gastrointestinal Sistem
Tonus ve peristaltizmi arttırır. Sfinkterlerde dilatasyon oluşturmaktadır.
Göz
İrisin sirküler kaslarını kasarak myozis oluşturur. Myozis nedeniyle iris kalınlığı azalır ve iridokorneal açı
genişler. Sonuçta göz içi basıncı azaltır.
Siliyer kası kasıp akomodasyon spazmı oluşturur. Bu kas kasılınca lens bombeleşir ve göz yakın
görmeye ayarlanmış olur.
Mesane
Detrusör (çeper) kasını kasıp ve sfinkterinin tonusunu düşürerek miksiyon oluşturur. Nörojenik
mesanede tedavi amacıyla kullanılırlar. Bu nedenle atonik mesane tedavisinde asetilkolin reseptör
agonisti olan betanekol kullanılır.
Asetilkolin; kolin asetiltransferaz enzimi tarafindan kolinin asetilasyonu sonucu sentezlenir.
Asetil kaynağı, mitokondrilerde sentezlenen asetilkoenzim A’dır. Kolin kaynağı ise, sinaptik aralıkta
yıkılan Asetilkolin’den oluşan kolindir. (Kolinin presinaptik aralığa geri alınım basamağı sentezde hız
kısıtlayıcı basamaktır). Sonuçta asetilkoenzim A ve kolinden, kolin asetiltransferaz enzimi tarafından Ach
oluşturulur. Hemikolinyum koline çok benzediği için presinaptik bölgeye alımda kolinle yarışır ve kolin
geri alınımını azaltır. Bu nedenle asetilkolin sentezini inhibe eder.
19
DrTus.com 20
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
20
DrTus.com 21
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• Nöron tipi (NN): Gangliyonda bulunan nikotinik reseptöre NN adı verilmektedir. Heksametonyum,
trimetofan kamsilat gibi gangliyon blokörleri ile bloke edilir.
2.Muskarinik Reseptörler:
G-proteini ile kenetlidirler. G proteinine bağlı reseptörler membranı yedi kez kat ederler. Bu reseptörlere
serpantine reseptörü denir. Gs (Adenilat siklazı aktive eder), Gi (Adenilat siklazı inhibe eder), Gq
(Foslipaz C yi aktive eder) olmak üzere 3 alt tipi vardır.
• M1: Beyinde, öğrenme ve bellek ile ilgili olaylarda önemli rol oynar. Arekolin ve oksotremorin bu
reseptörün agonisti, pirenzepin ise bu reseptörün selektif antagonistidir. M1 reseptörler ayrıca midede
parietal hücreden HCl salınımının yapılmasında görev yapmaktadırlar. Pirenzepin ve telenzepin M1
reseptörlerini bloke ederek asid salınımın baskılamaktadır.
• M2: Kolinerjik sinir uçlarındaki otoreseptörlerin çoğuda M2’dir.
• M3: Ekzokrin salgı bezlerinde, GIS, trakeobronşiyal kanal, mesane, göz ve damarlarda bulunur.
21
DrTus.com 22
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Eliminasyon:
Sinaptik aralığa salınan Ach’ın inaktivasyonundan primer olarak asetilkolinesteraz enzimi (bu enzim sinaptik
aralıkta bulunur) sorumludur. Bu enzim Asetilkolini, kolin ve asetata ayırır.
Ayrıca Ach’ı daha yavaş parçalayan ve plazmada bulunan psödokolinesteraz enzimide bulunmaktadır. Bu
enzim süksinilkolin ve kokain, prokain gibi Lokal anestezikleri de parçalar.
ADRENERJİK SİSTEM
Bu reseptörlerin ikinci habercileri:
α1: GqàFosfolipaz C yi aktive ederek à IP3 (hücre içi Ca artışı) + DAG
α2: Gi à adenilat siklaz inhibisyonu à cAMP azalır
β : Gs à adenilat siklaz aktivasyonu à cAMP artar
22
DrTus.com 23
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• Sfinkterler • Konstrüksiyon
• Erkek genital • Ejukulasyon
• Ter bezleri (Stres) • Terleme
• Gastrointestinal düz kas • Gevşeme
• Trombositler • Agregasyon
α2 • Yağ hücreleri • Lipolizin inhibisyonu
• Pankreas • İnsülin salınımının inhibisyonu
• Böbrek • Renin salınımı
• Kalp • Pozitif inotrop ve kronotrop
β1 • Yağ hücreleri • Lipoliz
• Tükrük bezi • Sekresyon
• Damar ve düz kaslar • Gevşeme
• Karaciğer • Glukojenoliz-Glikoneogenez
β2 • Pankreas • Glukagon salınımı
• İskelet kası • K’un hücre içine alımını artar
• Pankreas • İnsülin salınımında artma
• Yağ hücreleri, KC
β3 • Lipoliz, glikojenoliz
hücreleri
β4 • Miyokard ve SA nodül • Pozitif inotrop ve kronotrop
Eliminasyon:
Katekolaminleri parçalayan 2 enzim bulunmaktadır:
• MAO: Mitokondriyal bir enzimdir. Stoplazmada vezikül dışında nöradrenalini parçalayan enzimdir.
• COMT (Katekol-O-Metil Transferaz): Katekolaminleri nöron dışında parçalayan enzimdir. COMT, damar
çeperindeki (en çok akciğerlerde) endotel hücrelerinde bol olarak bulunur ve katekolaminleri metilasyona
uğratarak parçalar.
• Katekolaminlerin en fazla oluşan metaboliti Vanilmandelik Asit (VMA)’dir.
23
DrTus.com 24
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
24
DrTus.com 25
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
25
DrTus.com 26
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
KAS FİZYOLOJİSİ
İskelet kası hücresi uzanır. Kaslar, kas hücrelerini çevreleyen bağ dokusu kılıflarıyla sarılmıştır. Bunlar;
• Endomisyum: Tek bir kas lifini çevreler.
• Perimisyum: Bir grup lifi çevreler.
• Epimisyum: Dıştan tüm kası çevreler.
Motor Ünite
İskelet kasının işlevsel birimi motor ünite, bir motor nöron ve bu nöronun inerve ettiği kas liflerinden
oluşur. İnervasyon oranı kastan kasa değişir. Dış göz kaslarında nöron başına 5 kas lifi düşerken, muskulus
26
DrTus.com 27
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Aktin:
27
DrTus.com 28
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Globüler aktin monomerlerinden oluşmuştur. Globüler aktin (G-aktin) monomerleri F-aktin şeklinde
filamentleri oluşturmak üzere polimerleşirler. Her G-aktin monomeri üzerinde myozin bağlanma bölgesi
bulundurur. Çift aktin filamenti heliks şeklinde birbirini sarar.
Tropomyozin:
Polipeptid zincirinden oluşur. Tropomyozin iki aktin filamenti üzerinde baştan sona uzanır.
Troponin:
Tropomyozine tutunmuş olarak bulunur. Troponin üç alt üniteden oluşmuş kompleks bir proteindir.
1. Troponin - I: (Aktin-myozin etkileşmesini inhibe eder)
2. Troponin - C: (Kalsiyumun bağlandığı bölüm)
3. Troponin - T: (Tropomyozine bağlandığı bölüm)
28
DrTus.com 29
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Titin
Kalın filamanları (miyozin) her iki taraflarından ikişer olmak üzere 4 adet titin elastik proteini ile Z diskine
tutturur. Sarkomerin aşırı gerilmesini önler.
Alfa-aktinin
Fibriler (F) aktini Z çizgisine bağlar. Fleksör grubu kaslar kasılırken, ekstansör kaslar Titin ile gevşeyip,
yay gibi gerilirler.
Nebulin
Globuler (G) aktin monomerlerini birbirine bağlayan proteindir. G-aktin monomerlerinin birbirine
bağlanmasıyla F- aktin oluşmaktadır.
Desmin
Z çizgisini iskelet kası hücre zarına bağlar.
Distrofin
Proteini aktini kas membranına bağlar ve intraselüler stabiliteyi oluşturur. (Duchenne muskuler
distrofisinde distrofin proteini olmadığı için kas membran stabilizasyonu sağlanamaz ve dejenerasyon
olur. Becker de ise bu protein eksik olması nedeniyle dejenerasyon vardır ancak daha yavaştır.)
Kalın flaman: Myozin
İnce Flaman: Aktin, Troponin T-C-I, Tropomyozin
29
DrTus.com 30
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Kas sinir kavşağına uyarı geldiğinde Ach etkisi ile Nikotinik Ach kanalları açılmakta; içeri Sodyum girip
çizgili kasta depolarizasyonu başlatmaktadır. Depolarizasyon membranda bulunan dihidro piridin
(DHP) reseptörü tarafından algılanır. DHP reseptörü sarkoplazmik retikulumdaki kalsiyum kanalını
(ryanodin) açar. Böylelikle Ca+2 İntraselüler sıvıya salınır. İntraselüler Ca+2 artmış olur.
Ca+2 filamentler üzerinde Troponin C’ye bağlanır ve tropomyozin tarafından örtülü aktin üzerindeki
myozin bağlanma yerlerini açığa çıkarak kasılma sürecini başlatır. Bu arada Troponin I ‘nin aktine olan
afinitesi azalır bu da tropomyozinin aktin üzerinde kaymasına olanak sağlar. Aktin bağlanma bölgeleri
myozin başını fosforiller. Miyozinin ATP ile kompleks oluşturmuş biçiminde, myozin başları boyunla 90
derecelik bir açı yapmaktadır. Ortamda Mg varlığında myozin başının ATP-az etkisi ortaya çıkar.
ATP, ADP ve inorganik fosfata ayrılır. Sonuçta aktin-myozin-ADP-Pi kompleksi oluşur.
30
DrTus.com 31
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Pi (fosfor) kompleksten ayrıldığında myozin başının boyunla yaptığı açı 90 dereceden 50 dereceye
düşer. Böylece aktin ve myozin flamentleri birbirleri üzerinden kayar. Myozin başından ADP de ayrılırsa
açı 45 dereceye düşer ve kaydırma işlemi sonlanır. İki Z çizgisi birbirine yaklaşır. H ve I bandlarının
boyu kısalırken, A bandının boyu değişmez.
Bu şekilde aktin-myozin kompleksi yeni bir ATP molekülü myozin başına bağlanana dek değişmeden
kalır. Buna ATP’nin yumuşatıcı yada gevşetici etkisi denir.
Gevşeme sırasında Ca+2’ un geri sarkoplazmik retikuluma alınmasıyla (Ca-Mg ATP-az) relaksasyon
oluşur. Ca+2‘ un geri alınmasında 1 ATP harcanır. Eğer gevşeme için gereken ATP olmazsa Rigor
Mortis (Ölüm katılığı) oluşmaktadır.
31
DrTus.com 32
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
32
DrTus.com 33
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Bu geri alınmada görevli Ca+2 reseptörü ryanodin reseptörüdür. Malign hipertermide ryanodin
reseptörleri doğuştan mutasyonludur. Bu hastalar eğer suksinil kolin veya halotan alırlarsa kalsiyumun
sarkoplazmik retikuluma geri döndürülememesi sonucu kas kasılı kalır ve hipertermi yaşarlar.
Tedavisinde kalsiyum şeratörü olan Dantrolen Na kullanılır.
İskelet kas lifi sarkoplazmik retikulumda kalsekestrin proteini kalsiyumu bağlayarak depolanmasını
sağlar.
33
DrTus.com 34
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
DÜZ KAS
Düz kas membranı üstünde sempatik ve parasempatik sisteme ait muskarinik ve adrenerjik (alfa ve beta) reseptörler
bulunmaktadır. Bu nedenle bu reseptörlere bağlanan otonom sinir sistemine ait nörotransmiterler aksiyon potansiyeli
için kalsiyumu hücre içine sokarlar. Bu nedenle düz kas kasılmak için ekstraselüler kalsiyuma bağımlıdır.
T tübülüs sistemi yoktur. Kaveola denen sarkolemmanın yaptığı invaginasyonlar triad’ın görevini görür.
Düz kasta Troponin olmadığı için, hücre içine Ca++ girince kalmoduline bağlanır. Oda inaktif durumdaki myozin
hafif zicir kinazı aktive eder. Myozin fosforillenir. Myozinin fosforilasyonu ile myozin ve aktin arasında çapraz bağlar
kurulur. Kasılma dens bodylere iletilir. Dens bodyler iskelet kasındaki Z çizgisinin görevini yaparlar. Dens bodyleri
düz kastaki intermidiate (ara) flamanlar oluşturur. Düz kasta aktin ve myozin demetleri birbirine paralel değildir. Bu
nedenle kasılma olduğunda, düz kas boğum boğum kasılır.
Bazı durumlarda bu çapraz bağlar açılmaz buna letch fenomeni (mandal yapısı-kilitlenmiş köprü) denir. Bu olay düz
kas kasılmasında ATP tasarrufu sağlamaktadır. Myozinden fosfatı fosfatazlar ayırarak relaksasyona neden olur.
• Düz kaslarda mitokondri sayısı azdır. Metabolik ihtiyaçlarını glikolizle karşılarlar. Düz kaslar kendileri aksiyon
potansiyeli geliştirebilirler. Düz kaslar östrojen, progesteron gibi hormonlarlada uyarılabilir. Düz kaslarda
plastisite özelliği vardır. Lümenli organlardaki düz kaslar, lümen içindeki volüm arttığında buna adaptasyon için
gevşeyebilir. Buna plastisite denir. Mesaneye idrar dolması, midenin gıdalar ile dolması plastisiteye en iyi
örnektir. Ayrıca düz kaslar hiperplazi ve hipertrofiye uğrayabilirler. Kollagen, elastin, proteoglikan gibi bağ dokusu
elamanlarını sentez edebilirler.
34
DrTus.com 35
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
35
DrTus.com 36
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
36
DrTus.com 37
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
37
DrTus.com 38
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
38
DrTus.com 39
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
İntrafuzal lifler: Ekstrafuzal kas liflerinden daha küçüklerdir. Kas iğciklerini oluşturmak için bir kılıfla
sarılmışlardır. Ekstrafüzal liflere paralel seyreder, fakat tüm kas boyunca uzanmaz.
Gama-motor nöronların fonksiyonu: İntrafuzal kas liflerini inerve eder. Kas iğciğinin sensitivitesini ayarlar.
Böylece kas kontraksiyonu sırasında en uygun cevabı verir. Gama deşarjı artarsa kas iğciği boyu kısalır.
Kas iğciğinin boyu kısalırsa daha hassas hale gelir. Böylece kas iğciği kasın boyundaki küçük bir miktar
uzamayı bile algılar. Bu nedenle refleksler daha kolay alınır.
Gama deşarjı üzerinde kortexden gelen sürekli inhibisyon vardır. Medulla spinalis kesilerinde bu inhibisyon
ortadan kalkar. Bu nedenle kasa giden gama deşarjı artar. Böylelikle tendon refleksleri artmış olarak
alınır.
39
DrTus.com 40
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Denervasyon hipersensivitesi:
İkinci motor nöron hasarlarında, kasa giden asetilkolin miktarı azalır. Bu nedenle azalan asetilkolini daha iyi
bağlayabilmek için iskelet kasında bulunan nikotinik reseptör sayısı artar. Bu olaya up-regülasyon denir.
Artan reseptörler küçük miktardaki asetilkolini bile bağlayabilirler. Bu durumda kasda titremeler oluşur. Bu
titremelere fasikülasyon adı verilir. Fizyolojide bu olaya denervasyon (sinirsizleştirme) hipersensivitesi
denir.
Spasyal Sumasyon
İskelet kasına verilen uyaran şiddeti arttırıldığında kasılmaya katılan motor ünite sayısı artar. Bu olaya spasyal
sumasyon (motor recruitment) denir.
Temporal sumasyon
İskelet kasında aksiyon potansiyeli 2 - 5 msn sürmektedir. İskelet kasına uyarı verildiğinde iskelet kası,
kasılıp gevşer. Bu kasılıp gevşemeye sarsı adı verilir. Kasılıp gevşeme için gereken süreye sarsı süresi
denir. Bu süre kastan kasa değişmek üzere 30-50 msn kadardır. Aksiyon potansiyeli 2-5 msn sürdüğü için,
iskelet kası bu aralıkla uyarılabilir. Böyle bir uyarım yapılırsa, kasılmalar üst üste biner ve birikirler. Bu
olaya temporal sumasyon adı verilir.
Tetani
Eğer iskelet kasına verilen uyaran frekansı arttırılır ve iki uyarı arasındaki süre, bir kasta tek bir
kasılma için gereken sürenin (sarsı süresi) 1/3 ünden daha kısa ve eşit kısa olursa (yavaş kasılan
kaslarda 20Hz, hızlı kasılan kaslarda 60-100 Hz) kasılmalar birleşir ve motor ünitenin olası maksimum
kasılması sağlanmış olur. Buna tetanus denir.
40
DrTus.com 41
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Merdiven Olayı
Kası tetanize etmeyecek frekansta stimulus taze bir kasa uygulanınca her bir kas sarsısı tarafından
oluşturulan gerim giderek artar. Birçok kasılımdan sonra kasılma başına tekdüze bir gerim oluşur. Buna
merdiven (Treppe) olayı denmektedir. Merdiven olayından sorumlu mekanizma, her gevşeme sırasında
41
DrTus.com 42
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
kalsiyum sarkoplazmik retikuluma %100 geri döndürülemez. Bir miktar kalsiyum stoplazmada retansiyona
uğrar. Sonuç olarak troponin C’ye bağlı kalsiyum artacağı için, kasılmaya dahil olan aktin myozin sayısı
artar.
KASILMA TİPLERİ
İzotonik kontraksiyon: Kas kasılınca boyu kısalıyor geliştirdiği kuvvet sabit kalıyorsa bu izotonik
kontraksiyondur. Durmakta olan bir yükün kaldırılması bu tiptir.
İzometrik kontraksiyon: Kas kasılınca boyu değişmiyor geliştiği kuvvet değişiyorsa bu izonik kontraksiyondur.
Duvarın itilmesi bu tiptir.
Oksotonik kontraksiyon: Kasın hem 9
Ca++ akışı ve aksiyon potansiyeli süresi (300 msn) tetani ve summasyon oluşmasına engel olur.
Depolarizasyon kalbin duvarlarını katedip ilk başladığı yere geldiğinde, myokard aksiyon potansiyeli çok uzun sürdüğü
için myokardı refrakter periyodda bulur. Bu nedenle kalp tekrar depolarize olmaz. Böylelikle tetani ve sumasyon
olmaz. Kalbin kasılma kuvveti kalp boşluğuna dolan kan miktarına bağlıdır. (Frank-Starling) Çünkü sarkomer
boyunu etkiler . Kalp ne kadar iyi bir diyastol yaparsa ventrikül myokardındaki sarkomerler o kadar iyi gerilir.
Sarkomer boyun artıp, gerildiğinde daha güçlü bir kontraksiyon oluşur.
42
DrTus.com 43
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
İLETİM SİSTEMİ
Sinoatrial nodtan çıkan uyarı sayısını bazı hormonlar, metabolik olaylar ve otonom sinir sistemi etkiler. Sinoatrial
nod sağ atriumda sulkus terminaliste yerleşmiştir.
Atrioventriküler nod interatrial septumda subendokardial yerleşmiştir. Atrium ve ventriküller arasında
elektriksel uyarının geçiş noktasıdır. O nedenle atriumlar ve ventriküller iki ayrı sinsityum gibi düşünülebilir.
Atrioventriküler nod ileti geçişini geciktirir bu yolla atrium sistolde iken ventriküllerin diastolde olması sağlanır. AV
nod ikinci en fazla uyarı oluşturma yeteneğine sahip yerdir.
AV nod his demeti olarak devam eder. Kalpte iletinin en yavaş olduğu yer AV noddur. Bu da sol ve sağ dal
diye ayrılır. Sol dal da üst ve alt dalcık olarak ikiye ayrılır. His demetinden sonra purkinje ağı gelir. Bunlar
kalpteki en büyük hücrelerdir, en hızlı iletide bu hücrelerdedir.
İlk önce atrioventriküler septumun endokardı, sonra papiller kaslar sonra ventrikülün endokardı uyarılır. Uyarı
endokardtan epikarda doğru ilerler. Kalpte repolarizasyon, depolarizasyonun bittiği yerde başlar. Yani
repolarizasyon dıştan içe doğru ilerler.
43
DrTus.com 44
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• Negatif dromotropik etki: AV nod boyunca iletim hızını azaltır. PR aralığını uzatır. Aksiyon potansiyeli
atriyumlardan ventriküllere daha yavaş iletir.
• Negatif İnotropik etki: Parasempatik stimülasyon aksiyon potansiyelinin platosu sırasında atriumda hücre içine
Ca+2 girişini azaltarak atriumların kontraksiyon şiddetini azaltır.
• Pozitif kronotropik etki: SA noddaki faz 4 depolarizasyon hızını arttırarak kalp hızını arttırır. Eşik potansiyele
çabuk ulaşıldığı için daha fazla aksiyon potansiyeli meydana gelir, böylece kalp hızı artar.
• Pozitif dromotropik etki: AV nod boyunca olan iletim hızını artırır. PR aralığını kısaltır. Aksiyon potansiyelleri
atriumdan ventriküllere daha hızlı iletir, ventriküler daolum bozulabilir.
• Pozitif inotropik etki: Artmış kalp hızı kontraktiliteyi artımınınrır. Beta reseptörleri ile sempatik stimülasyon
(katekolamin ve kalp glikozidleri (digital) de kalp kontraktilitesini artıran etkenlerdendir).
KALP DÖNGÜSÜ
Atrium sistolü: EKG’de p dalgasını takip eder. P artımının juguler vene yansıması sonucu a dalgası oluşur
Ventrikul İzovolumetrik Kontraksiyonu: QRS ile başlar. Ventrikul P, atrium P‘sini aştığı anda AV kapaklar
kapanır. Kontraksiyon nedeniyle ventrikul P izovolümetrik olarak artar. Aort kapağı bu anda kapalıdır. Kan kalbi
terk edemez. Juguler vende c dalgası oluşur.
Hızlı Ventrikuler ejeksiyon: Kanın aort ve pulmoner arterden kalbi terk etmesidir. Atrium yine dolmaya başlar.
Azalmış Ventrikul Ejeksiyonu: Kanın ventrikulden atımı devamlı fakat yavaştır.
Ventrikul izovolumetrik gevşemesi: Aort-pulmoner kapak kapanır. Ventrikul gevşediği için P düşer. AV kapaklar
açılmamıştır. Juguler vende V dalgası.
Hızlı Ventrikul Doluşu: AV kapaklar açılarak kan ventrikule dolar. S3 oluşur. Kalp normalde 0.37 sn sistol 0.53
sn diastol yapar. Kalp hızı artarsa ventrikul dolum zamanı sistol zamanına göre daha fazla kısalmaktadır.
44
DrTus.com 45
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
KORONER SİSTEM
Koroner arterlerin beslenmesi diyastolde olmaktadır. Bu nedenle kalp hızı artarsa (max 220-yaş) koroner
beslenmesi bozulur.
VENÖZ PULSASYON
Internal J. venden izlenir.
a dalgası: Diastol sonunda atrium kasılması ile oluşur. (atrial fib. varsa izlenmez. Atriumun kasıldığı sırada
karşısında direnç varsa, örn; trikuspit stenozu, tam blok sebebi ile trikuspitin kapalı olması, AV dissosiasyon,
sol ventrikül kompliansının azalması, ventrikülere ekstrasistol, kalıcı pacemaker, pulmoner HT, pulmoner
stenoz da (a) dalgaları devleşir. Buna Cannon-a dalgası denir).
c dalgası: İzovolümetrik kontraksiyon fazında trikuspit kapağın atriuma bombeleşmesi sonucu.
x dalgası: Sistolle birlikte sağ atrium gevşemesi ve Tricuspit kapağın ventriküle doğru sarkması ile oluşur.
Konstrüktif perikarditte ve kardiyak tamponad da belirginleşir.
v dalgası: Ventrikül sistolü devam ederken kapalı tricuspit kapağa karşı pasif sağ atrium dolması ile oluşur.
Tipik olarak TY de oluşur. Pulmoner HT’da da belirginleşebilir.
y dalgası: Diastolün başlaması ile birlikte trikuspit’in ani açılması ve atriumdan ventriküle hızlı boşalma
sonucu atrium gevşemesi ile oluşur. Konstrüktif perikarditte ve kardiyak tamponad da belirginleşir.
45
DrTus.com 46
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Kusmaull işareti: Normal inspiriumda intratorasik basınç azalır, kalbin sağ tarafına venöz dönüş artar, bu
sebeple juguler venöz basınç düşer, juguler ven kollabe olur. Patolojik olarak inspiriumda juguler venöz
konjesyon olmasına Kusmull işareti denir. Görüldüğü yerler;
• Konstriktif perikardit. (Türkiyede en sık sebep Tüberkuloz)
• Restrüktif KMP (Hemakromatozis ve Multipl Myeloma bağlı AL amiloidozu)
• Ağır sağ kalp yetm.
• Trikuspit darlığında da görülebilir.
Kalp sesleri:
S1: Trikuspit ve Mitral kapağın kapanmasıyla oluşur. PR kısalması, darlıklar taşıkardi ve hiperdinamik
dolaşım şiddetini artırır. PR uzaması, kapak yetmezlikleri, bradikardi, MI’de yumuşar.
S2: Semilunar kapağın kapanmasıyla oluşur. (Aort ve Pul). Fizyolojik olarak inspiryum da sağ kalbe
gelen kanın artmasına bağlı çift alınır. Sağ kalb sistolünü geciktiren durumlar (ASD, PTE, PS, Sağ dal
bloğu) sabit çiftlenmeye, sol kalpin sistolünu geciktiren durumlar (AS, Sol dal bloğu, HT, KAH) paradoks
çiftlenmeye yol açar. Bu kapakların darlıklarında S2 yumuşar, yetmezliklerinde ve pulmoner HT’da S2
46
DrTus.com 47
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
sertleşir.
S3 (Ventriküler galo): Erken diastolde hızlı ventrikül doluşu sırasında ventriküle gelen kanın çok artması
(ventriküllerin volüm yüklenmesi, örn; MY) sonucu olur. (örn; sol vent. yetmezliği). Bu gibi durumlarda diyastol
başlangıcında atriumdan ventriküle gelen kanın dilate kalpte belirginleşen M.papillarise çarparak oluşturduğu
sestir. Genç ve çocuklarda hiçbir kalp hastalığı olmadan bulunabilir.
S4 (Atriyal galo): Diastol sonrasında güçlü atrial kontraksiyonlarca oluşturulur. Ventriküllerin basınç
yüklenmelerinde ve koroner hastalıklarda olabilir. Kalp kasının hipertrofisi ile birliktedir. Ventrikül kasının
diyastol sırasındaki azalmış kompliansına bağlıdır. Azalmış komplians durumunda atrium sistolü sırasında
ventriküle gelen kan ventrikül duvarına çarparak bu sesi oluşturmaktadır. Atriyal fibrilasyonda görülmez.
(AS, Hipertrofik KMP, MI, HT, pHT, PS’da duyulabilir, MD’da duyulmaz)
Summasyon galo: S3 ve S4’un birlikte tek ses gibi duyulmasıdır. Ciddi yetmezliği gösterir.
Patolojik nabızlar
Pulsus paradoksus: Normalde inspiriumda sistolik kan basıncı 10 mmHg düşer. Daha fazla düşmesine
pulsus paradoksus denir. Bunun nedeni; inspiryum sırasında toraks içi basınç düşer sonuç olarak vena
cavalardan sağ kalbe fazla miktarda kan çekilir. Sağ ventriküle gelen kan septumu sola doğru devie eder.
Bu nedenle inspiryum sırasında sol kalbin atım volümü azalır. Sonuçta sistolik basınç düşer.
Pulsus paradoksus: Perikard tamponadının patognomonik bulgusu sayılır. Çünkü bu durumda kalp
çevresinde toplanan sıvı sağ ventrikül duvarı ince olması nedeniyle öncelikle sağ ventriküle basıp
hacmini azaltır. Bu nedenle septum daha da fazla sola devie olur. İnspiryum hastada sol ventrikul atım
volümü daha da azalacağından sistolik basın 10 mm-Hg dan daha fazla düşer.
Pulsus bisferiens: AY, Hipert. KMP’de görülen sistol sırasındaki çift tepeli nabızdır.
Pulsus alternans: Nabız şiddetinde değişiklik, bir güçlü bir zayıf vuru. Sol kalp yetmezliğinde görülür.
P. parvus et tardus: Amplitüdü ve basıncı düşük nabız (zayıf ve geç gelen nabız): Aort stenozu, bazen
MS da görülür.
Dikrotik nabız: Hem sistol hem diastolde palpe edilebilen nabız dalgasıdır. Dilate KMP’de görülür, sol
ventrikül vurusunun zayıflamasına ve aort kapağının kapanmasına bağlıdır.
47
DrTus.com 48
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
ELEKTROKARDİOGRAFİ (EKG)
Derivasyonlar:
• Kalbin elektriksel aktivitesinin farklı yönlerden yazdırılmasıdır. Dolayısıyla aynı olay farklı elektrotlarda farklı
yazdırıya nedeni; olur. Tek elektrotla potansiyel farkı kaydediliyorsa unipolar, iki elektrot arası potansiyel
farkı kaydediliyorsa bi-polar derivasyon denir.
48
DrTus.com 49
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• a büyütülmüş demektir. Elde edilen, voltaj düşük olduğundan %50 kadar ampifiye edilir. V unipolar
derivasyon demektir. R sağ kol, L sol kol, F sol bacağı temsil eder.
49
DrTus.com 50
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
P dalgası:
Atriyum depolarizasyonunu gösterir (ilk yarısı sağ, ikinci yarısı sol atrium). Normalde uzunluğu 0.12 sn,
yüksekliği 2,5mm’yi geçmemelidir. Normal aksı +15/+75° arasıdır. V1 de bifazik olabilir. 2,5 mm yi geçmesi P
Pulmonale (KOAH bağımlı sağ kalp hipertrofisinde), 0,12 sn’ yi geçmesi P mitrale (Mitral darlığında)
görülmektedir.
50
DrTus.com 51
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
51
DrTus.com 52
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
52
DrTus.com 53
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
PR aralığı:
Atriyumda başlayan iletinin AV nodu geçip ventriküle ulaşmasına kadar geçen süreyi gösterir. P
dalgasının başı ile R dalgası arasındaki süredir. Normal: 0. 12-0. 20sn. dir. PR aralığının kısalmasının
Wolf – Parkinson – White sendromunda görülmektedir. Bu sendromda atriyumdan ventiküle geçiş
sağlayan extra bir yol bulunmaktadır. (Kent huzmesi) hastalarda supraventiküler taşikardiye karşı risk
artmıştır. Ayrıca elektrolarında delta dalgası görülür. Delta dalgası QRS başlangıcında extra
huzmenin uyardığı ventikül kasının oluşturduğu dalgadır.
PR uzaması ise birinci derece AV blokta ve Mobitz tip I blok ta rastlanır.
• Birinci derece AV blokta PR mesafesi sürekli olarak uzundur.
• Mobitz tip I AV blokta da ise PR aralığı giderek uzar ve sonuçta bir P dalgası ventiküle geçip QRS
53
DrTus.com 54
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
oluşturamaz.
Mobitz II: İkinci derece AV blok Mobitz I ve Mobitz II olmak üzere i kiye ayrılmaktadır. Mobtz II de PR
intervali normaldir. Ancak bazı P ler sabit oranda ventriküle geçip QRS oluşturmazlar. Örnek iki P dalgası
geçer bir P dalgası geçer. (2 / 1 AV Blok)
PR aralığının izolektrik çizgiden yüksek olmasına atrium infaktüslerinde rastlanır.
QRS dalgası:
Ventrikül miyokardının depolarizasyon dalgasıdır. Atrium depolarize olduktan sonra, aksiyon potansiyeli
AV nodda bekler. Sonrasında HİS hüzmesine geçer. His hüzmesi interventriküler septumu depolarize
eder. İnterventriküler septumun depolarizasyonu soldan sağa doğrudur. Bu nedenle V1 derivasyonuna
depolarizasdyon yaklaştığı için pozitif r dalgası, V6 derivasyonundan uzaklaştığı için negatif q
dalgası oluşur. Ardından sağ ve sol dal aracılığıyla sağ ve sol ventrikül aynı anda depolarize olur.
Sağ ventrikülün depolarizasyon vektörü sağa doğru, sol ventrikülün depolarizasyon vektörü sola
doğrudur. Ancak sol ventrikül duvarı daha kalın olduğu için sol vektör daha büyüktür. Sağ sol
ventrikülün bileşke vektörü -30 ile +120 arasındadır. Buna normal sol aks denir. Bileşke vektör
V1’den uzaklaştığı için S dalgası, V6’a yaklaştığı için R dalgası oluşur. Ventrikülün depolarizasyon
süresi 0,12 saniyedir. Bu nedenle QRS süresi 0,12 saniyedir.
QRS süresinin uzaması sağ yada sol dal bloğunda görülür. Sağ ve sol dal bloğu olmak üzere iki tip
dal bloğu bulunmaktadır. Sağ dal bloğunda aksiyon potansiyeli sağ ventriküle gidemediği için öncelikle
sol ventrikül depola rize olur. Sonrasında depolarizasyon sol ventrikülden sağ ventriküle discus
intercalarisler aracılığıyla gelir. Bu nedenle ileti süresi uzar. (>0,12 sn) Sağ dal bloğunda septum
depolarizasyonu V1’de r dalgası oluşturur. Ardından sol ventrikül depolarize olduğu için V1’den
uzaklaşan depolarizasyon, S dalgası meydana getirir. Ardından depolarizasyon sağ ventriküle ulaşır. Bu
depolarizasyon V1’e yaklaştığı için R’ dalgası oluşur. (V1’de r S R’ paterni)
Sol dal bloğunda ise öncelikle sağ ventrikül depolarize olur. Sağ ventrikülün depolarizasyon
vektörü küçük olduğu V6 derivasyonuna yansımaz. Ardından sol ventrikül gecikmiş depolarize
olur. Bu gecikmiş depolarizasyon çentikli R dalgası şeklinde V6 derivasyonuna yansır. (V6’da RR’
paterni)
54
DrTus.com 55
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Q dalgası:
Normalde septum depolarizasyonu sırasında oluşur. Septum depolarizasyonun soldan sağa doğru
olması nedeniyle V6 derivasyonunda negatif (q) olarak görülür. (Elektroda yaklaşan depolarizasyon
vektörü pozitif dalga oluştururken, uzaklaşan vektör ise negatif dalga oluşturmaktadır) Ayrıca myokard
ölümünün de bulgusudur. (Ölen myokard bölgesi depolarize olamadığı için, istirahat halinde kalır
ve bu nedenle negatif dalga oluşturur). 0.04 sn veya R’ın %30’undan fazla olması patolojiktir.
ST:
Ventrikül depolirazasyonu ve repolarizasyonu arasındaki süredir. Izoelektirik hattan 1 mm sapması
patolojik. ST depresyonu subendokardial injury (hasar); ST elevasyonu ise tüm myokardı tutan injuryde
55
DrTus.com 56
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
QT aralığı:
Ventrikül myokardının depolarizasyon ve repolarizasyonunu kapsar. Yani myokardın aksiyon
potansiyeli süresine eşittir. Normali 0.43 saniyeden kısa olmalıdır. Bazı kişilerde potasyum ve
kalsiyum kanallarının doğuştan mutasyonu sonucu QT mesafesi 0.43 saniyeden uzundur. Buna uzun
QT sendromu denir.
Uzun QT sendromlu hastalarda, ventriküler taşikardi görülür. (Torsade Pointes) bunun sonucunda
otopside negatif ani ölüm görülebilmektedir. Uzun QT’de oluşan aritminin sebebi yeniden
depolarizasyon (early, after depolarisation) dur. Bu hastalarda potasyum kanallarında mutasyon
sonucu faz 3 (repolarizasyon) uzun sürmekte, hücre istirahat membran potansiyeline yavaş döndüğü için
tekrar uyarılması kolaylaşmaktadır. Buna bağlı olarak ventriküler taşikardi meydana gelmektedir. Ancak;
bradikardik kişilerde de QT uzundur. Bu gerçek bir QT uzunluğu değildir. QT’yi kalp hızından bağımsız
hale getirmek için QT correct hesaplanır. QTc = QT/RR
56
DrTus.com 57
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
T dalgası:
Ventrikül repolarizasyonunu gösterir.
T dalgası repolarizasyon dalgası olması nedeniyle vektörü depolarizasyonun tam tersi, yani negatif
olması gerekirdi. Ancak T dalgası pozitif bir defleksiyondur. Tüm uyarılabilir hücrelerde repolarizasyon
depolarisyonun hemen ardından depolarizasyonu takip etmektedir.
Ancak kalp kasında durum değişiktir. Bunun nedeni subendokardial bölge rölatif olarak
iskemiktir. Bu nedenle repolarizasyonu daha uzun sürmektedir.
Sonuç olarak kalpte depolarizasyon endokardtan epikarda olmakla birlikte repolarizasyon epikardtan
endokarda doğru olmaktadır. Repolarizasyon olması gereken yönün tam tersi yönde olması
nedeniyle poiztif defleksiyon (T dalgası) oluşmaktadır.
T dalgasının sivri olması hiperpotasemide ve subendokardiyal iskemide görülür. T dalgasının
negatif olması ise tüm miyokardı tutan iskemide görülür.
U dalgası:
Hipokalemide görülür ve papiller kasın uzamış repolarizasyon dalgasıdır.
57
DrTus.com 58
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
HİPOPOTASEMİ:
T yassılaşır, T negatifleşir, U belirginleşir, QT uzar. İstirahat membran potansiyeli (İMP) hücre içi
potasyumun, hücre dışı potasyumu oranı ile bulunmakta idi. (Nerst denklemi). Hipopotasemide İMP artar. Bu
nedenle repolarizasyon güçleşir. (Çünkü bu durumda hücre repolarizasyonda -70 mV yerine, örnek olarak -
100 mV a gelir. ) Bu nedenle T dalgası küçülür, hatta kaybolur. QT mesafesi myokardın aksiyon potansiyeli
süresine eşittir. Çünkü ventrikül myokardının depolarizasyon ve repolarizasyonunu kapsar. Repolarizasyon
güçleştiği için aksiyon potansiyeli süresi ve buna bağlı QT süresi uzar.
HİPERPOTASEMİ:
T sivrileşir, P geniş ve yassılaşır, QRS genişler, PR genişler, QT kısalır. İstirahat membran potansiyeli
(İMP) hücre içi potasyumun, hücre dışı potasyumu oranı ile bulunmakta idi. (Nerst denklemi). Hücre dışı
potasyum artarsa istirahat membran potansiyeli azalır. (Hipopolarizasyon) Bu durumda repolarizasyon
kolaylaşır. (Çünkü bu durumda hücre repolarizasyonda -70 mV yerine, örnek olarak -30 mV a gelir.) Bu
nedenle T dalgası belirginleşir. Şiddetli hiperpotasemilerde İMP eşik değere ulaşır, hatta geçer. (Kısmı
depolarize) . Bu nedenle hücre uyarılamaz. Sonuç olarak AV nodun, his hücrelerinin, purkinje ve
myokard hücrelerin uyarılması güçleştiği için PR mesafesi, QRS süresi uzama gösterir. QT mesafesi
myokardın aksiyon potansiyeli süresine eşittir. Çünkü ventrikül myokardının depolarizasyon ve
repolarizasyonunu kapsar. Hiperkalemide repolarizasyon kolaylaştığı için aksiyon potansiyeli süresi ve buna
bağlı QT kısalır.
HİPOKALSEMİ:
QT uzar, PR kısalır. Myokard aksiyon potansiyeli eğrisinde plato (faz 2) oluşturan iyon kalsiyumdur. Bu
nedenle hipokalsemide hücre dışından myokard hücresine kalsiyum girişi yavaşlar, plato fazı uzar. Bu
nedenle QT uzar.
HİPERKALSEMİ:
QT kısalır, QRS genişler, PR uzayabilir. Myokard aksiyon potansiyeli eğrisinde plato (faz 2) oluşturan iyon
kalsiyumdur. Bu nedenle hiperkalsemide hücre dışından myokard hücresine kalsiyum girişi hızlanır, plato fazı
kısalır. Bu nedenle QT kısalır.
58
DrTus.com 59
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
KARDİAK DEBİ
Kalbin her atımda attığı kan stroke volümü oluşturur. 70’cc ye tekabul eder.
Bir dakikada periferik dolaşıma verilen kan miktarına kardiak debi denmektedir. (70 cc * 70 atım = 5000 cc)
Kardiak index debinin vücut yüzey alanına yani 1.73 m2’ ye bölümüdür. (3000-3500 cc/m2 /dk)
KALBİN İŞ YÜKÜ
Kalp kasılma gücü pre ve after load ile ilişkilidir.
Önyük: Myokardın kasılma öncesi gerilmesidir. End-diyastolik volüme ve P’ a eşittir.
Diastol sırasında venakavalar ve pulmoner venler aracığıyla sağ ve sol kalp dolmaktadır. Ortalama kalbe bu
esnada 100 cc kan gelmektedir. Ventiküle gelen kan miktarına preload denmektedir. Ventrikül dolumu
sırasında mitral ve triküspit kapaklar açıktır. Bu nedenle sol ventikül end-diyastolik basıncı sol atrium
basıncına eşittir. Bu da pulmoner ven basıncına eşittir. Pulmoner ven basıncı schwann-ganz kateteriyle
pulmuner kapiller kama basıncı (PCWP) olarak ölçülebilir. Bu değerin yükselmesi sol ventikül
yetmezliğini gösterir.
Ard Yük: Kalp kasını damar sistemine kanı ejeke etmesi için yenmesi gereken direnci ifade eder. Kapalı aort
kapağını açmak için gerekli intraventriküler basınç diastolik basınç kadardır. Sonuç olarak ard yük diyastolik
basınca eşittir.
59
DrTus.com 60
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• Diastolik basınç
Kalbin gevşeyip kanın venler yoluyla kalbe döndüğü sırada oluşur. Bu fazda aort kapağı kapalıdır. Diastolik
basınç sadece periferik rezistansla ilişkilidir.
Damar sisteminde esas olarak rezistansı belirleyen damar arterioldür. Arteriol çapı küçükdükçe damar
rezistansı artar ve dokuya giden kan akımı azalır. Ancak kan basıncı arttığı için diğer dokuların perfüzyonu
artar. Arteriolde rezistans çok yüksek olduğu için kan basıncı aniden azalma gösterir. Arteriol sonrası
kapiller sistemde basınç çok düşüktür. (0-4 mm-Hg) Kapiller sistemde akım süreklidir. Sistol ve diyastol
oluşmaz.
Damar sisteminin en uç kısımlarının sistematiği şekilde tanımlanmıştır. Arteriol ve metarteriol düz
kaslarında sempatik inervasyon mevcuttur ve çapları sinirsel olarak düzenlenir.
Prekapiller sfinkter bölgesinin kas tabakası sinirsel inervasyonu yoktur. Prekapiller sfinkter çapı doku
faktörlerinin miktarına bağlı değişir. (Potasyum, Adenozin, Lokal CO2 , Hipoksi, Laktat gibi)
Doku faktörlerinin miktarının artması doku metabolizmasının aktif olduğunu ve fazla kanlanması
gerektiğini gösterdiğinden prekapiller sfinkter dilatasyonu olmaktadır.
60
DrTus.com 61
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• Dilatasyon yapan faktörler: Noradrenerjik boşalmada azalma, iskelet kası ve karaciğer dolaşımındaki
adrenalin, dolaşımdaki ANP, İskelet kasındaki kolinerjik damar genişleticilerin aktivasyonu, Histamin, Kininler,
P maddesi (akson refleksi), CGRP (Kalsitonin gen ilişkili peptid), VIP, NO. En güçlü vazodlaltör madde
CGRP dir.
ANP (Atrial Natriüretik Peptid): Atrium endokardının gerilmesi sonucu salınmaktadır. Görevi böbrekte özellikle
toplayıcı tubüllerde Na-K ATP-az pompasının inhibe etmektir. Bu nedenle Natriürez sağlar.
Ayrıca düz kas membranındaki reseptörüne bağlanarak intraselüler cGMP yi (Guaniat siklaz aracılıklı)
arttırmakta bu da vazodilatasyon sağlamaktadır. ANP hipervolemi sırasında artmaktadır. Aynı etkiye sahip diğer
hormon BNP (Brain Natriüretik Peptid)‘ dir. Bu peptid KKY tanısında kullanılmaya başlanmıştır.
BNP beyin dokusundan elde edildiği için bu ad verilmiştir. Ventrikül endokardı gerilince buradaki gerim
reseptörleri bunu algılar ve BNP salınır. Ayrıca BNP rekombinant DNA teknolojisi ile üretilmiş ve akut
dekompanse kalp yetmezliği tedavisinde kullanılmaya başlanmıştır.
61
DrTus.com 62
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Periferik vaskuler rezistans artmıştır. İntravaskuler volüm azalmıştır. Ayrıca tansiyonun arteriel
yüksek olması nedeniyle RAAS sistemi baskılanır.
ARTERİYEL BASINÇ
• Sistolik basınç: Kalp kasılıp kan arteryel sisteme fırlatıldığında oluşur. Kalp döngüsü boyunca en yüksek
arteryel basınca sahiptir. (Sistolojik P = Debi x Periferik Rezistans)
• Diastolik basınç: Kalbin gevşe yip kanın venler yoluyla kalbe döndüğü sırada oluşur. Bu fazda aort kapağı
kapalıdır. Sistemik basıncı arteriollerin çapı ve diğer damarların elastik gücü denetler. (Diastolik
P=Periferik Rezistans)
1. Baroreseptör reflex:
• Baroreseptörler mekanoreseptördür. Gerime duyarlıdırlar (Stretch). İki baroreseptör vardır. Bunlardan
biri sinüs karotikustadır ve bu reseptörden hering siniri (IX. sinir dalı) çıkar. Diğeri arcus aortadadır
ve bundan cyons siniri (X. sinir dalı) çıkar.
• Baroreseptörlerden çıkan uyarılar IX ve X. sinir aracılığıyla beyin sapında (Medullar retikülar formasyon
ve pons) bulunan kardiyovasküler merkeze gelir.
62
DrTus.com 63
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Kan basıncı arttığında baroreseptörler uyarılır. Bu uyarılma 9 ve 10. kafa çiftleri tarafından
kardiyopulmuner merkeze iletilir. Sonuç olarak damarlar üzerindeki sempatik tonus azalır. Böylece periferik
damarlarda vazodilatasyon oluşur. Ayrıca vagus aracılığı ile kalp hızı yavaşlatılır. Böylelikle kan basıncı
azaltılmış olmaktadır. Kan basıncı azaldığında ise baroreseptörlerin gerilmesi azaldığı için, baroreseptörden
çıkan aksiyon potansiyeli azalır. Bu nedenle kardiopulmoner merkez tansiyonu yükseltmek için perifere giden
sempatik tonusu arttırır.
2. CO2’ye reflex yanıt: Bulbus ve ponstaki kemoreseptörler CO2 ,kan Ph ve PO2 duyarlıdırlar. Ancak en az
duyarlı oldukları PO2 dir. Kan CO2 yükseldiğinde önce CO2 kan beyin bariyerinden geçip, BOS’a difuze
olur. Burada CO2 önce H2O ile birleşip, H2CO3 oluşturur. H2CO3, H+ ve HCO3- ye iyonize olur. Bulbus
ve ponstaki kemoreseptörler H+ duyarlıdırlar. Hiperkarbi ve kan Ph azalması durumunda
sempatoadrenal yanıt oluşturmaktadır. Ayrıca solunum sayısı ve derinliği artmaktadır.
3. Hipoksiye reflex yanıt: Periferik kemoreseptörler (glomus cismi) yalnız hipoksiye (PO2 < 60 mm-
Hg) duyarlıdırlar. Periferik kemoreseptörlerin uyarılması CO2 arttığında, pH azaldığında artar. Hipoksi
durumunda kemoreseptör hücresinde ATP yapımı azalır. Bununla birlikte kemoreseptör hücre
membranında bulunan ATP bağımlı potasyum kanalı kapanır, hücre depolarize olur. Sonrada
glossofaringeus (Hering) uyarılarak, hipoksi algısı beyin sapına gönderilir. Bu durumda solunum sayısı
arttırılır, organizmaya giden sempatik yanıt şiddetlenir.
BEZOLD Reflexi: Ventrikül endokardının gerilmesi vagal aktivasyon sonucu bradikardi
oluşturmaktadır. Aynı reflex koroner arter iskemisi ve koroner artere adenozin injeksiyonu ile oluşturulabilir.
Afferentinin myokardda bulunan C lifleri olduğu sanılmaktadır. Myokard infarktüüs sırasında oluşan
bradikardinin nedeni budur.
BAİNBRİDGE Reflexi: Atrium endokardının gerilmesi sonucu taşikardi olmasıdır. Bilateral vagatomi
yapılırsa rekleks oluşmaz.
63
DrTus.com 64
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
64
DrTus.com 65
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
KOAGULASYON
65
DrTus.com 66
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
HEMOSTAZ
Pıhtı oluşumunda rol alan mekanizmalar şunlardır:
1. Vazokonstrüksiyon,
2. Trombositlerin adezyonu ve agregasyonu,
3. Fibrin oluşumu.
EKSTRENSEK YOL
66
DrTus.com 67
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Damar duvarı ve çevresindeki dokuların travmaya uğramasıyla başlar. Zedelenmiş endotel hem
trombositlerin yapışması için zemin görevi görür, hem de pıhtılaşmayı başlatan doku faktörünü (faktör 3)
sentezler. Doku faktörü faktör VII ile birleşir. Doku faktörü-faktör VIIa kompleksi hem faktör X’u aktive eder.
Bu aktivasyona yardımcı faktör Faktör V tir. Böylece ekstrensek yol aktive olmuş olur. Faktör X (protrombin
aktivatörü) protrombini aktive edip trombin yapar. Trombin ise fibrinojeni fibrine dönüştürür. Faktör XIII ise fibrin
monomerlerinin arasında çapraz kovalan bağlar kurarak fibrin molekülünü polimerize edip sağlamlaştırır.
Ekstrensek yol protombin zamanı (PT) ile kontrol edilir. Normali 12-15 sn dir.
İNTRENSEK YOL
Kan içindeki yapıların hasarlanmasıyla başlar. Bu durumda çıkan trombosit fosfolipidlerinin serbestlenmesi
(PF3), HMWK (Yüksek molekül ağırlıklı kininojen), prekallikrein faktör XII nin aktivasyonuna neden olur.
Aynı faktörler Faktör XI de aktive edebilmektedir. Faktör XI, faktör IX u aktive eder. Faktör IX, VIII, PF3 beraber
Faktör X u aktive ederler. Bundan sonraki kısım ekstrensek yoldaki ile aynıdır. İntrensek yol a-PTT (aktive
Parsiyel Tromboplastin zamanı) ile kontrol edilir. Normali 25-40 sn dir.
TROMBOSİT FONKSİYONLARI
Von-Willebrand antijeni endotelde Weibel-Palade cisimciğinde Faktör 8 ile beraber depo edilmektedir.
Hasarlanmış endotel duvarına trombositin yapışmasına adezyon adı verilmektedir. Adezyon trombositin Von-
Willebran antijeni ile karşılaşması sonucu olmaktadır. İki trombositin birbiri ile yapışmasına agregasyon
denmektedir. Trombositlerin birbirine yaklaşmaları bazı kemotaktran moleküllerle meydana gelmektedir. (ADP,
Tromboksan, serotonin, Platelet aktive edici Faktör, kalsiyum gibi). Aktive olan trombositler fibrinojen
molekulü aracılığıyla birbirlerine yapışmaktadırlar. (Agregasyon). Trombositler sonra faktör XII yi aktive ederek
intrensek yolu aktive ederler. Trombositlerin sayı ve fonksiyonu değerlendiren test kanama zamanıdır. (1-6
dakika)
67
DrTus.com 68
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
ANTİKOAGULAN SİSTEM
Protein C’nin antikoagulan sistemin parçasıdır. Pıhtılaşma sırasında oluşan trombin, Trombomodiline
bağlanır. Bu kompleks inaktif durumda olan protein C yi aktif hale getirir. Protein S bu aktivasyon sırasında
kofaktör görevini yapmaktadır. Aktive protein C, Faktör V ve VIII i proteaz etkisiyle inaktif hale getirir.
Böylece koagulasyon kaskadı sınırlandırılmış olur.
Ayrıca protein C, t-PA inhibitör faktöründe yıkımını sağlar. Böylelikle t-PA (doku plazminojen aktivatörü) aktive
olur. Aktive olan t-PA plazminojeni, plazmine dönüştürür. Plazminde pıhtıdaki fibrini, Fibrinojen, Faktör V,
faktör VIII, protrombin (II), faktör XII yıkımını yapar. Aminokaproik asit de t-PA yı inhibe ederek, fibrinolizi
yavaşlatır.
Faktör 5 Leiden defektinde faktör 5, protein C tarafından etkisiz hale getirilemez ve tromboza yatkınlık olur.
Toplumda en sık görülen herediter pro-trombotik hastalık Faktör V Leiden (Aktive Protein C rezistansı)’
dır.
68
DrTus.com 69
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
69
DrTus.com 70
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
İnspirasyon kasları: Diafragma kası en önemli inspirasyon kasıdır. Diafragma kasıldığında abdominal içerik aşağı
doğru hareket eder. Böylelikle kostalar dışa ve yukarı doğru açılır. Bu değişiklikler toraks içi hacimde artma oluşturur,
toraks basıncı azaldığı için hava akciğere girer. Egzersiz sırasında solunum hızı ve tidal volüm artar. Bu nedenle
eksternal interkostal kaslarda inspirasyon yardımcı olur.
Ekspirasyon kasları: Ekspirasyon normalde pasif bir olaydır. Akciğerdeki elastik proteinler tarafından oluşturulur.
Egzersiz sırasında ve astım gibi hava yollarının rezistansının arttığı durumlarda ekspiratuar kaslar, ekspirasyona
yardımcı olur. Abdominal kaslar yardımcı ekspiratuar kaslardandır. Kasıldıklarında abdominal basınç artar.
Diafragma yukarı yükselir. Böylelikle toraks içi basınç artarak ekspirasyona yardımcı olurlar. Yine interkostal
kaslarda kasıldıklarında kostalar aşağı ve içe doğru hareket ettikleri için ekspirasyon sağlanır.
Plevral basınç ve ventilasyon sırasında değişiklikler: Plevral aralıktaki fazla sıvının devamlı lenfatik kanallarına
emilmesi, akciğer plevrasının visseral yüzü ve toraks boşluğunun parietal plevra yüzü arasında hafif bir emme basıncı
oluşturur. Bu basınç -5 cm H2O civarındadır. Bu negatif basınç istiralat durumunda akciğerlerin açık kalması için
gereklidir. İnspirasyonda göğüs kafesinin genişlemesi bu basıncı -7.5 cm H2O yapar. Bu da inspirasyonda havanın
alveollere girişini kolaylaştırır.
Gaz alışverişi yaklaşık çapları 0.25 - 0.5 mm olan 300 milyon alveolde gerçekleşir. Yüzey alanı 60-80 m2.
Kan ile Alveol çeperi arasında 2 mm bir mesafe var.
70
DrTus.com 71
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Surfektan Komponentleri:
Dipalmitoylphosphatidylcholine (Lesitin) (% 62 )
Phosphatidylglisin: (%5) Diabetik anne bebeklerinde akciğer matürasyon göstergesidir.
Diğer phospholipidler: (%10)
Doğal yağlar: (%13)
Proteinler: SP-A (Surfaktan geri emiliminde görevlidir), SP-B ve SP-C (Film tabakası oluşumu)
Karbonhidrat ve kalsiyum içerir.
Surfaktan gebeliğin 8. Ayından sonra üretimi başlar. Erken doğumlarda sentez yetersizliği Solunum Distres
Sendromu (Hyalin membran hastalığı)’ na yol açar. Tiroid hormonları, kortizol surfektan sentezini arttırır.
İnsulin SP-A sentezini azaltır. Bu nedenle surfaktan etkinliği azalır. Bu nedenle diabetik anne
bebeklerinde solunum distres sendromu riski artar.
SOLUNUMUN KONTROLÜ
71
DrTus.com 72
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
2. İstem dışı: Medulla (Ondin’in laneti) ritmik aktivite, spontan arteriyel kandaki O2, CO2 ve pH değişimlerinden
etkilenir. Beyin sapındaki solunum merkezi en çok karbondioksit değişiklerine duyarlıdır. Oksijen değişikliklerine
duyarlılığı ise oldukça azdır.
Medulla Oblangata
Ritm Merkezi:
1. İnspirasyon nöronları (I)
2. Ekspirasyon nöronları (E)
Dorsal : frenik sinir à diyafragma kası
Ventral : interkostal kaslar
Bu nöronların birinin aktivitesi ilgili spinal motor nöronları aktive ederken aynı zamanda diğerini inhibe
eder.
Pons
1. Apnöstik Merkez: İnspirasyonu tetikler (I nöronlarını etkiler)
2. Pnömotaksik Merkez: Apnöstik merkezi inhibe ederek, inspirasyonu baskılar
• Apnöstik merkez tonik olarak çalışırken, üzerinde siklik olarak aktivitesi değişen pnömotaksik merkezin
etkisiyle solunum siklusu gelişir.
Bulbus ve ponstaki kemoreseptörler CO2 ,kan pH ve PO2 duyarlıdırlar. Ancak en az duyarlı
oldukları PO2 dir. Hiperkarbi ve kan pH azalması durumunda sempato adrenal yanıt oluşturmaktadır.
Kan CO2 yükseldiğinde önce CO2 kan beyin bariyerinden geçip, BOS a difuze olur. Burada CO2 önce
H2O ile birleşip, H2CO3 oluşturur. H2CO3, H+ ve HCO3- ye iyonize olur. Bulbus ve ponstaki
kemoreseptörler H+ duyarlıdırlar.
72
DrTus.com 73
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
VENTİLASYON
Akciğere bir dakikada girip çıkan hava miktarıdır. Ventilasyon arttığında kanda CO2 miktarı azalmaktadır. Bu
nedenle ventilasyonu gösteren kan gazı parametresi kan PCO2 düzeyidir. Bunun nedeni CO2, O2 ye göre daha
liposolubl bir gazdır. Bu nedenle alveoler membrandan difuze olmasıdır.
73
DrTus.com 74
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
KOAH’ lı hastalarda kan karbondioksit düzeyinin sürekli yüksek olması nedeniyle solunum merkezinin regulasyonu
kan oksijenine göre yapılmaktadır. Bu nedenle KOAH hastalarına yüksek oksijen parsiyel basınçlı oksijen
solutulursa solunumları durur.
Akciğerlerin Germe reseptörleri Hering-Breuer refleksi İnspirasyonu sonlandırır. Akciğerin gerilmesi ile vagus
İnspirasyona üzerinden kardiyopulmoner merkeze gerim duyusu götürülür. Böylelikle solunum
gerilmesi durdurulur. (yenidoğan solunumunun düzenlenmesinde önemli)
Pulmoner Tip J-reseptörleri Dispne hissi (yüksek irtifa veya yoğun egzersizde ortaya çıkar)
konjesyon (juksta-kapiller)
İrritasyon İrritan reseptörler Bronşiollerin daralması (sigara, duman, diğer ağrılı ajanlar)
• Hemoglobinin tetramerik yapısı bir O2 molekülü bağlanınca diğerleri hem gruplarının oksijeni daha kolay
sağlaması için şekil değişikliği oluşturur. Aynı nedenle Hb daha yüksek PO2 değerlerinde oksijeni serbestler.
(Allosterik Modifikasyon). Bu nedenle hemoglobin oksijen disosiasyon eğrisi sigmoidaldir.
• Embriyoda ilk görülen kan hücreleri kırmızı seri hücrelerdir. Kan damarları ve bunların endotelinden
kaynaklanan primitif eritrositler vitellus kesesi duvarında oluşmaya başlarlar.
• Embriyonal hayattta ilk yapılan zincir Epsilon zinciridir. Gowers 1 hemoglobini fetüsün ilk hemoglobinidir.
• Gebeliğin 3. Ayından doğuma kadar en önemli hemoglobin, Hb F (alfa2-gama2)’dir. Gebeliğin 6. Ayında fetusta
total Hb’nin % 90-95’i Hb F iken, doğumda bu oran % 70’dir.
74
DrTus.com 75
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
75
DrTus.com 76
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
DPG sentezi artar. Hb miktarı azalınca veya PO2 azalınca (yüksek irtifada), 2, 3-DPG deoksihemoglobine
daha stabil bağlanır.
• Kapillerde Hb oksijen yükünü boşaltınca deoksihemoglobin’ e 2, 3-DPG bağlanır ve eğriyi sağa kaydırarak
daha çok oksijenin serbestlenmesini sağlar.
• Kan bankalarında bekleyen kanlarda miktarı azalır. Kan bankalarında beklemiş kanda laktik asit
birikmekte bu da son ürün inhibisyonu ile glikolizi durdurmaktadır. Glikoliz durunca 1-3 DPG
azaldığı için 2-3 DPG de azalmaktadır.
B- Anemi
• 2, 3-DPG artar ve dokulrda daha fazla oksijenin serbestlenmesini sağlar
C- Fetal Hb
• 2, 3-DPG bağlayamaz ve bu nedenle Hbleri oksijene olan afinitesi artar maternal kandaki oksijeni daha
fazla bağlayabilir. (Talasemide yüksek HbF)
MYOGLOBİN
• İskelet kaslarındaki kırmızı pigmenttir. Yapı olarak Hb’e benzer, ancak her molekülünde 4 yerine 1 Hem
bulunur ve bu nedenle 1 molekül O2 bağlar. Oksijene afinite fazla ve daha düşük PO2‘ lerde oksijeni
serbestleyebilir. Myoglobin oksijen disosiasyon eğrisi hiperboliktir.
• Myoglobin kaslarda oksijen deposu olarak işlev görür. Myoglobin kalp kasında diyastol sırasında koroner
akımın en yoğun olduğu dönemde depoladığı oksijeni, sistol sırasında koroner arterler sıkıştığında yedek
olarak serbest bırakır.
KARBONDİOKSİDİN TAŞINMASI
CO Üç şekilde Taşınır
2
1) Erimiş CO2: Oksijene göre 21 kat daha fazla suda çözünebilir. Bu yolla total CO2 konsantrasyonun %10’
u taşınır.
2) Karbaminohemoglobin: Bu yolla total CO2 konsantrasyonunun %20’si taşınır. Hb’ nin bir aminoasidine
bağlanır.
3) Bikarbonat: En çok taşınma formu. CO2, su ile birleşince, karbonik asit oluşur. Bu reaksiyonda katalitik
76
DrTus.com 77
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Klor şifti
• Venöz kandaki CO2 kolaylıkla eritrosit içine difuze olabilmektedir. Eritrosit içinde CO2 ve H2O karbonik
anhidraz yardımıyla H2CO3 (Karbonik Asit) oluşmaktadır. Karbonik asit HCO3 ve H iyonuna parçalanır.
77
DrTus.com 78
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Bikarbonat eritrositten çıkarken elektronegativiteyi korumak için Cl eritrosit içine girer. Buna Cl şifti
denmektedir.
SİSTEMİK KAPİLLER
�
HCO3- ın hücre dışına, Cl- ün hücre içine doğru yer değiştirmesi.
�
Oksihemoglobin tarafından H+ in bağlanması
�
Oksijenin Hb den salınmasını sağlar (Bohr etkisi)
�
Deoksihemoglobin daha güçlü olarak H+ bağlar
�
Sıvıdan H+ iyonunun uzaklaştırılması karbonik asit oluşumunu hızlandırır
PULMONER KAPİLLER
�
Deoksihemoglobin Oksihemoglobine dönüşür
�
Oksihemoglobinin H+ olan afinitesi düşüktür, H+ iyonunu serbestler
�
Cl- hücre dışına çıkar (ters klorür şifti)
�
H+ iyonu plazmadaki bikarbonat ile etkileşerek karbonik anhidraz enzimi ile CO2 ve suya dönüşür
78
DrTus.com 79
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Kapasiteler:
Birkaç hacmin bileşiminden ortaya çıkar
1. Total akciğer Kapasitesi: IYH + SH + EYH + RH = 6000 ml
2. Vital kapasite: IYH + SH + EYH = 4800 ml
3. Fonksiyonel rezidüel kapasite: EYH + RH=2200 ml
4. İnspirasyon kapasitesi: IYH + SH = 3800 ml
5. Dakikada solunum hacmi (istirahatte): 6 L/dk (Tidal V * Solunum Sayısı)
6. Alveoler ventilasyon (istirahatte): 4. 2 L/dk (Alınan havanın yani tidal volümün hepsi alveole ulaşmaz.
Bir kısmı ölü boşluk denen iletici hava yollarında kalır. Bu nedenle alveoler ventilasyon için (Tidal volüm -
ölü Boşluk) * Solunum sayısı kullanılır.
7. Maksimal istemli ventilasyon: 125-170 L/dk
8. Zamanlı vital kapasite: 1 sn de % 83 (FEV1), 3 sn’de %97 (totalin) Bu kaynak drtus.com’da
yayınlanmaktadır.
79
DrTus.com 80
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
OKSİJEN BORCU
Egzersiz sona erdikten sonra, ekstra O2, egzersiz sırasında birikmiş olan fazla miktarda laktat’ı atmak,
azalmış olan ATP ve fosfokreatinin düzeylerini arttırmak ve az miktarda da olsa miyoglobinden gelen O2‘ni
yerine koymak için kullanılan O2‘dir.
Antremanlı atletler, kaslarının oksijen tüketimlerini maksimuma çıkarabilen ve serbest yağ asitlerini de
kaynak olarak kullanabilen bir metabolizmaya sahiptirler.
80
DrTus.com 81
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
GASTROİNTESTİNAL FİZYOLOJİ
ÇİĞNEME
• İstemli başlayıp refleks olarak devam eden bir olaydır
- Besinin mukoza ile ilk teması çeneyi kapatan kasları uyarır.
- Bu sıkışma aynı kasların inhibisyonuna neden olur ve çene tekrar açılır.
- Basıncın azalmasıyla bir kez daha kasılma olur.
- Bu olay böyle devam eder.
TÜKRÜK - SALYA
• Tükrük bezleri 3 çift büyük ve çok sayıda minör tükrük bezlerinden oluşur.
- Parotis seröz (amilaz) (%20)
- Submandibular bez serömüköz (karışık) (%70)
- Sublingual bez müköz (%5)
ÖZEFAGUS
• Üst 1/3 çizgili, alt 2/3 düz kastan oluşur. Polimiyozit gibi hastalıklar üst kısmı tutarken skleroderma ise alt
81
DrTus.com 82
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
özofagusu tutar.
• Besinler üst sfinkteri geçince glottis açılır ve solunum yeniden başlar.
• İntratorasik negatif basınç etkisindedir.
- Hava ve mide içeriğinden sfinkterlerle korunur.
• Primer ve sekonder peristaltik dalgalar ile lokma ilerletilir.
- Ortalama 9 sn’de mideye ulaşır.
- Yer çekiminin kolaylaştırıcı etkisi var ancak gerekli değildir. Bu kaynak drtus.com’da yayınlanmaktadır.
Asit salgılanması
• Karbondioksit ve su birleşerek karbonik asid oluşmaktadır. Daha sonra karbonik asid hidrojen ve
bikarbonata ayrışmaktadır.
• Hidrojen apikal membranda bulunan proton pompası ile mide lümenine atılırken, potasyum pariyetal
hücreye girer. (H+-K+ ATPaz)
82
DrTus.com 83
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• E serisi prostaglandinler inhibitör G proteinleri yoluyla cAMP’yi baskılar. Bu yolla mide asid salgısını inhibe
edip, protektif etki oluşturmaktadır. (PGE1 analoğu mizoprostol bu amaçla kullanılır)
83
DrTus.com 84
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
84
DrTus.com 85
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• Günde 1200-2000 ml
• Spesifik sindirim enzimleri
• Bikarbonat
- Mide asidini nötralize eder
- Enzimlerin optimal pH’sını sağlar
• Bazı elektrolitler
Pankreatik enzimler
• Proteazlar; (zimojenler)
- Tripsin (ojen)
- Kimotripsin (ojen)
- (pro) Karboksipeptidaz
- Deoksiribonükleaz
- Ribonükleaz
- Elastaz
• Pankreatik α-amilaz
• Lipaz, fosfolipaz A2, kolesterol esteraz, lesitinaz
• Enteropeptidaz tripsinojeni aktifler
• Tripsin tüm diğer zimojenleri aktifler
• Tripsin inhibitörü pankreatik kanal içerisindeki aktivasyonu önler
• Özellikle lizolesitin pankreas dokusunun kendi kendini sindirmesine neden olur
• Enteropeptidaz (enterokinaz) doğumsal eksikliği malabsorpsiyona neden olur
Amilaz: Alkali pH’da iyi çalışır. Salgılandığı sırada aktiftir. Polisakkaridlerdeki alfa 1-4 bağlarını parçalar.
Lipazlar: Trigliserid, fosfolipid ve kolestrol esterine etkilidirler. Ayrıca kofaktör olarak asinilerden kolipaz
salınır. Bu enzimler pankreatik lipaz, kolesterol ester hidrolaz ve fosfolipazdır. Alkali pH’de iyi çalışırlar.
Fosfolipaz A2 tripsinle aktive olur. Diğerleri salındığı sırada aktiftir.
Proteazlar: Tripsinojen sadece pankreastan salgılanır, kimotripsinojen, karboksipolipeptidaz ve elastaz
bu enzimlerdir. Bunlar inaktif olarak salınır. Tripsinojen enteropeptidaz (ince barsaktan salınır) aktif formu
olan tripsine döner. Tripsin kendini ve diğer proteazları aktif formlarına dönüştürür.
Tripsin inhibitör: Proteolitik enzimlerin pankreas dokusu içinde aktivite kazanmasını önler.
DNAaz ve RNAaz: Nükleik asitleri parçalarlar. Bu kaynak drtus.com’da yayınlanmaktadır.
SAFRA VE FONKSİYONLARI
SAFRANIN BİLEŞİMİ
• Safra tuzları
• Kolesterol
• Lesitin
• Bikarbonat
85
DrTus.com 86
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• Safra pigmentleri
• Eser elementler
SAFRA KESESİ
• Geniş bir absorpsiyon yüzeyi vardır
• Su ve tuz emilimi ile safra yoğunlaşır
- Kanal safrası %97, kese safrası %89 su
• pH daha asidiktir
• Düz kas içerir
- Kasılmayı uyaran maddelere kolagog denir
- Salgıyı artıran maddelere koloretik denir
• Yemek sırasında salgı artar, aralarda kesede yoğunlaştırılır
Safra tuzları
• Glisin ve taurin ile konjuge olmuş safra asitlerinin tuzlarıdır.
• Plazma konsantrasyonu arttıkça salgıları da artar.
• İleumdan %90-95’i geri emilir; enterohepatik döngü (6-8 kez/gün) toplam havuz 3, 5 g, sentez hızı 0,
2-0, 4 g/gün
Safranın fonksiyonları
• Safra tuzları, misel (miçel) oluşturarak monogliserit ve yağ asidi emilimini sağlar.
• Yağ emilimi için gereklidirler, yağları emulsifiye ederler.
• Yağda çözünen ADEK vitaminlerinin emilimi için gereklidirler.
• Vücuttan bazı zararlı maddelerin atılma yoludur. (Bilirubin, ilaçlar)
• Safra içinde primer safra asitleri, fosfolipitler, kolestrol, proteinler, safra pigmentleri, elektrolitler ve su vardır.
Karaciğerde oluşan safra izotoniktir.
Safra asitleri
• Primer safra asitleri: Hepatositlerde kolesterolden sentezlenirler (Hız kısıtlayıcı basamağı 7-alfa
Hidroksilaz) iki tipi vardır. Kenodeoksikolik asit ve kolik asit. Bu iki safra asidi karaciğerde glisin ve
taurinle konjuge edilir ve katyonlarla özelliklede Na ile safra tuzlarını meydana getirirler. Safra tuzları
86
DrTus.com 87
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
duedonumdan gastrointestinal kanala girer, ileumun son kısımlarından absorbe olur. Bu absorbsiyonda
görev yapan taşıyıcı sodyum bağımlı işlev yapan ISBT (=ileal sodyum bile asid transporter) proteinidir.
• Sekonder safra asitleri barsak bakterilerince primer safra asitlerinin dekonjuge ve dehidroksile edilmesiyle
oluşur. Sekonder safra asitleri deoksikolikasit ve litokolik asittir.
Fosfolipitler
• Safra salgısında ikinci en çok bulunan maddedir. Miseller safra tuzları ve fosfolipidlerle birleşmiş durumda,
sindirilmiş lipidleri daha iyi çözerler.
Kolesterol
• Kolesterol safra tuzu miselleri ile çözünür hale gelerek safra salgısı ile atılır.
• Kolesterol, fosfolipidler (lesitin) ve safra tuzları arası denge bozulursa örneğin kolesterolden süpersatüre
safra salgısı olursa, safra kesesinde kolestrol taşları oluşur.
Safra pigmentleri
• Bilirubin ve biliverdin bu pigmentlerdir. Eritrositlerin parçalanması ile oluşan Hemoglobin’in “Hem” kısmı
önce hem oksijenaz enzimi ile biliverdin, karbonmonoksid ve demire çevrilmektedir. Biliverdin daha
sonra da bilirubine dönüşür. Oluşan bilirubin indirekt (suda çözünmeyen) bilirubindir. Albumine bağlı olarak
karaciğer’e taşınır. karaciğer üstünde bulunan faktör Y ve faktör Z ye bağlanarak indirekt bilirubin
karaciğer’e alınır. Bilirubin karaciğerde glukronil transferazla glukronillenir. Glukronillenmiş bilirubin suda
çözünebilir. Buna direkt bilirubin denilmektedir. Direkt bilirubin daha sonra safra salgısına verilir.
Safraya sekresyon basamağı ATP bağımlı bir basamaktır. Bu basamakta görev yapan protein MDR
(Multidrug resistans protein)’dir. Bu protein tümör hücrelerinde kemoterapötik ajanın hücre dışına
atılmasından da sorumludur ve kemoterapatik ajanlara karşı direnç gelişmesinden sorumlu tutulmaktadır.
Bilirubin sentezinin hız kısıtlayıcı basamağını oluşturur.
• Safra ile gelen bilirubin barsaklarda bakteriler tarafından dekonjige edilerek ürobilinojen ve
sterkobilinojene dönüşür. Sterkobilinojen yoluyla bilirubinin %90’ı atılmış olur geri kalan %10 kısmı
ürobilinojen halinde absorbe edilir. Ürobilinojen portal ven yoluyla karaciğer’e gelir. Burada çok büyük
kısmı karaciğer tarafından up-take edilir. Küçük bir kısmı (%1) böbreklerden atılır ve idrara rengini verir,
Sterkobilinojende sterkobiline dönüşür bu da gaitaya rengini verir.
87
DrTus.com 88
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Enterohepatik dolaşım
• Safra salgısı duedonumdan sindirim kanalına girer. Daha sonra ileumun son kısımlarında sekonder aktif
transportla emilir ve vena porta ile karaciğere gelir. Hepatositlerce alınıp işlemden geçirilir ve tekrar
salgılanır. Bu yolla sürekli safra asiti sentezi yapılmadan gerekli safra salgısı sağlanmış olur. Safra
sekresyonunun kontrolü
• Vagal uyarı safra kesesi kasılmasına ve oddi sfinkterinin gevşemesine neden olur. Sindirimin sefalik ve
gastrik fazındaki vagal uyarım safra sekresyonuna neden olur. Sindirimin intestinal fazında salınan CCK,
safra kesesinin kasılmasına ve oddi sfinkterinin gevşemesine neden olur. Safra kesesi boşalmasını
sağlayan esas faktör CCK’dir.
• Sindirimin intestinal fazında salınan sekretin; su ve elektrolitten zengin salgı yaptırır.
• Sempatik uyarım (alfa 2 reseptör üzerinden) ve VIP safra kontraksiyonunu inhibe eder.
• Yağ asitleri, protein sindirim ürünleri, yumurta sarısı ve MgSO4 , CCK sekresyonunun güçlü
stimulatörleridirler.
88
DrTus.com 89
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• Safra tuzu sentezini kontrol eden ana faktör kendisidir. Karaciğere enterohepatik dolaşımla gelen
safranın azalması sentezi uyarıcı etki yapar. Normalde safra tuzlarının %90-95’i reabsorbe olur. Gaita ile
atılan safra sentezle yerine konur.
• Safra sentezinde hiçbir hormonal veya sinirsel kontrol direkt etkili değildir.
KARBONHİDRATLAR
• Dietin yarısından fazlasını oluşturur. Bu karbonhidratlar; polisakkaritler ve disakkaritlerdir. Polisakkaritlerden
selüloz insanda gerekli sindirim enzimleri olmadığı için sindirilmeden atılır. Diğer bir polisakkarit olan nişastanın
sindirimi ağızda amilazla başlar. Nişasta harici karbonhidratlar ince barsakta sindirilir.
• İnce barsaktan sadece monosakkarit emilebilir o nedenle tüm karbonhidratlar kendilerini oluşturan
monosakkaritlere parçalanmalıdır.
• Amilaz alfa 1-4 glukozit bağını ayırır ve glikojeni maltoz, maltotrioz ve alfa limit dextrinlere (alfa 1-4 bağları
parçalanmış glikojene verilen ad) ayırır. Amilaz mide asiti ile inaktive olur. Amilaz nişastadaki 1-4 bağlarını
kırarak molekülü küçültür. Buna Amilopektin denmektedir.
• Pankreatik amilaz, karbonhidratları oligosakkaritlere çevirir.
• Maltaz, laktaz, sükraz ince bağırsak fırçamsı kenarında bulunurlar ve disakkaritleri ilgili monosakkaritlere
ayırırlar. İnce barsak epiteli mikrovilluslu silendirik epiteldir. Mikrovillus stoplazmanın membrana yaptığı
invaginasyonlardır. Absorbtif yüzeyi arttırmak için oluşturulmuştur. Mikrovillusların ışık mikroskobi
89
DrTus.com 90
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
PROTEİNLER
• Proteinler aminoasit, dipeptid ve tripeptid olarak emilir. Tripeptid üstü peptidler çok az emilebilir.
• Proteinlerin sindirimi midede pepsinle başlar. Pepsinin yaptığı hidroliz ile oluşan aminoasitler CCK’yı uyarıp
pankreas enzimlerinin salınımını arttırır. Pepsin en iyi pH 1-3 arasında çalışır. pH 5 iken denatüre olur yani
barsaklarda pepsin inaktive olur.
• Pankreas enzimleri inaktif salgılanır. İnce bağırsaklardan salınan enterokinaz tripsinojeni tripsine dönüştürür.
Tripsin otokataliz ile tripsinojeni ve diğer pankreatik proteazları aktive eder. Karboksipolipeptidaz ektopeptidaz,
diğerleri endopeptidazdır. Pankreatik enzimler birbirlerininde yıkımını sağlarlar.
• İnsanda protein kaynağı gastrointestinal sisteme dökülen hücreler, enzimler ve dietle alınan proteinlerdir.
• Aminoasitler Na ile kotransporta uğrar yani sekonder aktif transportla emilirler. Aminoasit emilimi için nötral,
bazik, asidik ve imino olarak 4 çeşit aminoasit taşıyıcısı vardır.
• Emilen aminoasitler kolaylaştırılmış difüzyon ve pasif difüzyonla enterositten kana geçerler.
• Di ve tripeptidler, serbest aminoasitlerden daha hızlı emilirler. Bunlarda Na bağımlı sekonder aktif transportla
emilir. Enterositlerde peptidazlarla yıkılır ve aminoasit olarak kolaylaştırılmış difüzyon ve pasif difüzyonla kana
geçerler.
90
DrTus.com 91
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• İntestinal hücrelerden de peptidaz salınır. Peptidaz enzimleri fırçamsı kenarda bulunur. Bunlarda sindirime
yardımcı olur. Pankreatik proteazlar protein sindirimi için mutlak gereklidir. Yokluğunda protein sindirimi önemli
derecede bozulur. Normalde proteinler hemen hemen tamamen emilir.
LİPİDLER (YAĞLAR)
• Lipidler karbonhidrat ve proteinlerin tersine pasif olarak emilir. Lipid emilimi en fazla düedenomda olur.
• Lipid sindirimi Lingual lipazla başlar. Lingual ve gastrik lipaz çok az sindirim sağlar. Asıl sindirimi pankreatik
lipazlar sağlar. Mide hareketleri lipidleri parçalayarak enzimlerin işlevi için geniş bir yüzey alanı oluşturur. Yağ
alımında CCK salınır. Bu da mide boşalmasını geciktirir.
• Pankreastan pankreatik lipaz, kolesterol ester hidrolaz ve pankreatik fosfolipaz A2 salınır.
• Pankreatik lipaz trigliseridlerin 1-1 bağlarını kırar ve sonuçta 2- mono asil gliserol oluşur.
• Kolesterol esteraz kolesterol esterlerindeki yağ asitini ayırarak serbest kolesterol yapar.
• Fosfolipaz A2 fosfolipidlerdeki yağ asitlerini ayırır. İnaktif salınır ve tripsinle aktive olur.
• Safra tuzları kritik misel konsantrasyonunun üstünde miselleri oluşturur. Emulsifiye olmuş lipid ürünleri olan
kolestrol, 2 monoail gliserol ve yağ asitleri (24-26C) misellere girerler. Ayrıca yağda çözünen vitaminlerde
misele alınır.
• Uzun zincirli yağ asitleri miçel yapısana girererek emilirken, kısa zincirli yağ asitleri miçel yapısına
girmeden doğrudan portal ven ile karaciğere taşınırlar.
• Miseller mikrovilluslarla temasa geçince 2 monoaçil gliserol (monogliserid), yağ asitleri ve kolesterol luminal
membrandan hücre içine difüze olur. Misellerin mikrovilluslerle teması bu nedenle lipid emiliminde hız
sınırlayan basamaktır.
• Enterositlerde reesterifikasyonla tekrar trigliserid, fosfolipid ve kolesterol esterleri oluşturulur. Fosfolipid ve
kolestrol esterleri oluşturulur.
91
DrTus.com 92
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Su ve elektrolit sekresyonu
• Emilim mekanizmaları villuslerde, sekresyon mekanizmaları kriptalarda yerleşmiştir.
• Barsaklarda sekrete edilen başlıca iyon CI-’dır. Cl sekresyonu cAMP ile kontrol edilen Cl kanalları ile
olur. Na ve su bu geçişi izler ve lümene geçer.
• Kolera toksini ve diğer bazı patojenlerin toksinleri adenilat siklazı aktive ederek cAMP artışına neden olur.
Sonuçta lümene Cl- ve Na geçişi olur. Su bu geçişi izler.
• K+ sekresyonu kolonda olur. Diyarede K+ sekresyonu artar ve hipokalemi oluşabilir. K+ sekresyonu
aldosteronla stimule edilir. Aldosteron sayesinde fekal sıvıdaki tüm Na+ emilebilir.
Demir emilimi
• Her gün l mg kadar demir emilir. Demir ya da myoglolobin ve hemoglobindeki “Hem” demiri olarak alınır ya
da serbest demir olarak alınabilir.
92
DrTus.com 93
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• Serbest demir Ferröz (+2) yada Ferrik (+3) olabilir. Hayvani gıdalardan Fe+2, bitkisel gıdalardan ise
Fe+3 alınır. Ancak emilen demir Fe+2‘dir.
• Askorbik asiti, Mide asiti (HCl) üç değerlikli demiri iki değerlikli hale getirerek emilimini arttırır. Bu
nedenle gastrektomili hastalarda en sık görülen anemi demir eksikliği anemisidir.
• Demir duedonum ve jejenum’un proksimalinden emilir. Demir amilimi kolaylaştırılmış transport ile
olmaktadır. Burada transporttan sorumlu protein demir düzenleyici proteindir (IRP). IRP Divalan katyon
taşıyısı (DMT) sınıfından bir proteindir. Alkol, fitat, oksalat demir emilimini azaltırlar.
• Emilen +2 değerlikli demir seruloplazmin aracılıklı +3 demire çevrilir ve kanda transferin aracılıklı
taşınır. Transferin demiri başta karaciğer olmak üzere depo organlara götürür. IRP gen bozukluğunda
demir emilimi kısıtlanamaz ve Hemakromatozis (primer) oluşur.
• Transferinin normalde % 30 kadarı doygundur. Demir eksikliği anemisinde Transferin saturasyonu
azamaktadır. Bu nedenle demir bağlama kapasitesi (DBK) artar.
• Demir ihtiyacı olduğunda transferrin daha fazla demir alır. Ancak ihtiyaç olmadığında enterositlerden demir
alınmaz ve dökülen hücrelerle demir atılır.
• Hemoglobin pinositozla enterosite alınır. Lizozomal enzimlerle parçalanır. Sonuçta oluşan demir iyonu
kana verilir.
• Diğer iki değerlikli (Bakır, çinko, magnezyum, mangan, kurşun, nikel, kadminyum) da duedenumdan
emilir. Demir, bakır, çinko DMT ile emilirler. Histidin ve sistein çinko emilimini arttırır.
VİTAMİNLER
• Yağda çözünen ADEK vitaminleri misellere alınır ve ince barsağın proksimalinde lipidlerle beraber
absorbe olur. A vitamini, besinlerden Beta-Karoten halinde alınır. Enterositlerde esteraz ile iki tane retinole
indirgenerek emilimi olur.
• Su da çözünen C vitamini ve B grubu vitaminler ince barsağın proksimalinde Na+ bağımlı kotransport
ve kolaylaştırılmış difüzyonla emilirler.
• Folik asit, duodenum ve jujenumdan aktif olarak geri emilir.
• Vitamin B12 asitde kolaylıkla bozulan bir vitamindir. Bu nedenle öncelikle tükrük bezinden salınan R faktör
ile bağlanarak mide asitinden korunur.
R-B12 kompleksi daha sonra duodenumda pankreatik tripsinojen ile ayrılarak mide parietal hücreleri tarafından
salınmış olan IF ile birleşir. Daha sonra IF-B12 komplexi Terminal ileumdan reseptör aracılıklı olarak
(pinositoz) emilmektedir. Bu emilim için alkali pH, kalsiyum ve magnezyum da ortamda bulunmalıdır.
Karaciğerden yapılan transkobolamin B12’nin kanda taşınmasını sağlar.
93
DrTus.com 94
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• Bu sistem, gastrointestinal sistem epitel hücreleri arasına yerleşmiş özel hücrelerden oluşur. Bu sistem salgıları hem
endokrin hem nörotransmitter görevi görebilir.
• APUD sistem hücreleri aminoasitleri alıp amin ve peptidlere dönüştürür. Bu sistem salgıları arasında dopamin,
serotonin ve histaminde vardır.
• Bu sistem salgıları hormonlar, parakrinler ve nörokrinler olarak ayrılabilir. Ayrıca bazı salgılar bu etki
mekanizmalarına beraber sahip olabilirler.
• Hormonlar kan dolaşımına verilir. CCK, gastrin, sekretin, GIP endokrin etkili salgılardır.
• Parakrinler: Mekanizmaları kısa bir mesafeyi difüzyonla geçerek etki yerine ulaşmasıdır. Somatostatin, histamin
bu tip salgılardır.
• Nörokrinler: Sinir hücrelerinde sentezlenir, akson boyunca iletilir ve hedef hücreyi etkiler. VIP, cGRP ve
enkefalinler bu tip etkilidirler.
KOLESİSTOKİNİN - PANKREOZİMİN
• Yağ ve protein yıkım ürünleriyle uyarılır.
- Emilim olana kadar salgı pozitif feedback’le devam eder.
• Enzim içeriği zengin pankreas salgısı sağlar.
• Safra kesesini kasıcı etki yapar.
• Sekretinin etkisini artırır.
• Pankreatik mukozoya trofik etki yapar.
• Mide boşalmasını geciktirir.
• Enterokinaz salgılatır.
GASTRİN
• Antrumdaki G hücrelerinden salgılanır.
• Asit salgısını uyarır; azalan asit ile uyarılır.
• Pepsin salgısını uyarır; peptidlerle uyarılır.
• Kardiya sfinkterini kasar.
94
DrTus.com 95
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
SEKRETİN
• Duodenumun asitle temasıyla uyarılır.
• Pankreatik kanal ve safra kanallarının bikarbonat salgısını uyarır.
• Kolesistokininin etkisini güçlendirir.
• Gastrin ve asit salınımını inhibe eder.
• Midenin boşalmasını geciktirir.
MOTİLİN
• EC (Entero kromaffin) ve M hücrelerinden salgılanır.
• Düz kasları aktive eder.
• Gebelerin mide yanmasında düşük düzeylerinin etkin olması olasıdır.
• Makrolid antibiyotikler motilin reseptör agonisit olarak işlev yapıp peristaltizmi arttırırlar. Bu nedenle yan etki
olarak diyare oluşturabilirler. Ayrıca diabetik hastalarda otonom nöropati sonucu gelişen diabetik
gastroparazinin tedavidinde kullanılırlar.
NÖROTENSİN
• İleumda salgılanır.
• Salgılandığı bölgede vazodilatasyon ve barsak hareketlerinde inhibisyona neden olur.
• Emilimin kolaylaşmasını sağlar.
95
DrTus.com 96
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
SOMATOSTATİN
• Gastrin, sekretin, motilin, GIP ve VIP salgısını inhibe eder.
• Mide lümenine kan dolaşımından daha yüksek oranda geçer.
GUANİLİN
• Klor kanalına etkilidir. (Kistik fibrozis geninin kontrol ettiği kanal). Barsağa su ve klor sekrosyonu
oluşturur.Paneth hücreleri tarafından üretildiği sanılmaktadır. Guanilin etkisini siklik GMP üzerinden gösterir.
Hücrede c-GMP artışı lümene klor ve su sekresyonunda artma oluşturur. E. Coli toksini (stabil toksin) guanilini
taklit ederek sekratuar tip diyare oluşturur.
PANKREATİK POLİPEPTİD
• Pankreas adacık PP hücrelerinden salgılanır,
• Hipoglisemi ile uyarılır,
• Kolesistokinine zıt etki ile pankreasta dinlenme, safrada birikmek sağlar
GHRELİN
• Mide boş kalınca salınmaktadır. Hipofiz üzereindeki resptörü üzerinden GH salınımını uyarır. Ayrıca iştah
arttırıcı etkisi bulunmaktadır. Bu nedenle midedin çıkarılması ghrelini arttıracağı için iştahı keser.
SUBSTANCE P
• İnce barsak peristaltizmini arttırır.
BOMBESİN
• Gastrin salınımını arttırır.
ENTEROGLUKAGON (GLP-1)
• Mide asit salınımında azalma
• Mide başalmasının inhibisyonu
• İnsulin salınımında artış
• Mukozada trofik etki oluşturur.
ENKEFALİN
• Sfinkterlerde kasılma oluşturur.
ENDOKRİN FİZYOLOJİSİ
HORMONLAR
Hormon direk kan dolaşımına verilen ve kendine özel organlarda etkisini gösteren kimyasal maddelerdir.
Endokrin, parakrin ve otokrin hormonlar vardır. Endokrin hormonlar kan dolaşımına geçen hormonlardır. Bunlar
endokrin organa uzak organlarda etkili olur. Parakrin hormonlar yakındaki dokuya difüze olarak etkili olurlar.
Otokrin hormonlarsa salındıkları organın aktivitesini etkilerler.
Hormonlar besin olarak kullanılmazlar. Enerji üretmezler, yapı taşı olmazlar. Sadece düzenleyici görevleri vardır.
96
DrTus.com 97
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Polipeptid, aminoasid ve steroid türevi olarak kimyasal yapıca üç grup hormon vardır.
STEROİD HORMONLAR
• D vitamini, böbrek üstü bezi kortex hormonları, östrojen; androjen ve progestron bu yapıdadır.
• Steroid hormonlar lipidde çözünen hormonlardır.
• Steroid hormonlar kolesterolden sentezlenirler. Kolesterolün pregnenolon’a çevrilmesi hız kısıtlayan
basamaktır.
• Steroid hormonlar depolanmazlar. Yapıldıktan hemen sonra difüzyonla kan dolaşımına geçerler. Dolaşıma
geçen steroid hormonlar modifiye edilebilirler ve büyük oranda plazma proteinlerine bağlanırlar.
Steroid hormon hücre sitoplazmasına difüze olur ve buradaki spesifik reseptörüne bağlanır. Bunun sonucunda
reseptörde DNA’ya bağlanan domain ortaya çıkar. Hormon-reseptör kompleksi çekirdeğe geçer ve çekirdekte
spesifik DNA bölgesinin regülatör bölgesi ile etkileşir. Transkripsiyon olur ve mRNA sentezlenir, bu mRNA
sitoplazmada fizyolojik etkiyi yapacak proteine translasyone olur.
97
DrTus.com 98
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
A. HORMON SENTEZİ
1. Protein ve peptid hormon sentezi: Preprohormon sentezi granüllü endoplazmik retikulumda olur ve spesifik
bir mRNA tarafından yönlendirilir. Sinyal peptidler preprohormondan ayrılır, prohormon oluşur,
prohormon golgi apparatusuna taşınır. İlave peptid dizileri golgi cisimciğinde ayrılarak hormon oluşur ve
daha sonra salınmak üzere sekretuar granüllerde paketlenir.
2. Steroid hormon sentezi: Steroid hormonlar kolesterol deriveleridir
3. Amin hormon sentezi: Amin hormonlar (tiroid hormon epinefrin ve norepinefrin) tirozin deriveleridirler.
ENDOKRİN REGÜLASYON
• Nöral kontrol: Otonom sinir sistemi endokrin organlara etkir. Mesela adrenal medullada sempatik lifler
katekolamin salınımını uyarır. Ayrıca hipotalamus nöral uyarılarla aktivite gösterir.
• Feedback kontrol: Bu pozitif yada negatif feedback olabilir. Negatif feedbackte üç aşama vardır.
• Uzun Feedback: Hedef organdan salınan hormonların hipotalamusu etkilemesidir.
• Kısa Feedback: Hipofizden salınan hormonların hipotalamusu etkilemesidir.
• Çok Kısa Feedback: Aynı organdan çıkan hormonun kendi salınımını etkilemesidir.
• Sirkadian ritim: Hormonlar günün belli saatlerinde salınırlar. Örneğin kortizol sabah çok fazla salınırken, akşam
bu salgı oldukça azalır.
Sirkadian (Diürnal) ritmin ayarlanması esas olarak hipotalamusun suprakiazmatik çekirdeğinden
yapılmaktadır.
• Tropik hormonlar: Hipofizden salınan hormonlar efektör endokrin organdan hormon salınımını düzenler.
• Kandaki metabolit düzeyleri: Paratiroid hormon ve Ca arasında bu tür bir regülasyon vardır.
HİPOFİZ
• Sella tursikada bir endokrin organdır. Ön ve arka lob olarak iki kısımda incelenir.
• Ön loba adenohipofizde denir ve pars distalis, pars intermedia ve pars tuberalis olarak 3 kısımdan oluşur. GH,
prolaktin, FSH, LH, TSH, ACTH, MSH bu lotdan salınır. Arka loba nörohipofizde denir. Bu lotdan ADH ve oksitosin
kana verilir.
ÖN LOB HORMONLARI
98
DrTus.com 99
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
99
DrTus.com 100
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
100
DrTus.com 101
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Uzun süre GH yüksekliği olan kişilerde kolon kanseri ve polip riski artar.
Prolaktin
• Laktotrop hücrelerden salınır. En önemli etki yeri meme dokusudur. Yapıca growth hormona benzer.
• Prolaktin salınımının kontrolü TRH, PIF ve feedback yolla olur.
TRH prolaktin salınımını arttırır. PIF (dopamin) prolaktin sentez ve salınımındaki tüm basamakları inhibe
eder.
• Uyku, egzersiz, stress, meme başının uyarılması, hamilelik, serotonin ve histamin prolaktin
salınımını arttırır.
Prolaktin feedback ile kendi salınımını inhibe eder. Somatostatin de prolaktin salınımını inhibe eder.
Etkileri
• Meme bezlerini, kanalları ve asinileri geliştirir. Bu etkisi için östrojen, progesterona ihtiyaç duyar.
• Gebelikten sonra laktoz sentezini uyarır.
• GnRH sentez ve salınımını inhibe eder. Sonuç olarak FSH ve LH’yı azaltırlar. Bu nedenle kadında
anovulasyon oluşturmakla birlikte erkekte LH azalmasına bağlı testesteron yapımı azalacağından
libido kaybı oluştururlar. Kadınlarda bu nedenle emzirmek ovulasyonu önler. (Süt koruması)
• Annelik davranışını uyarır.
• Erkeklerde spermatogenezi inhibe eder.
• Dopamin antagonistlerinin alınması, hipotalamo- hipofizer traktusun kesintiye uğraması
(Hipotalamustan hipofize gelen dopamini kesintiye uğratacağından) hiperprolaktinemiye neden olur.
Prolaktinoma’lar da hiperprolaktinemiye neden olur.
101
DrTus.com 102
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
ADH (Vazopressin)
• ADH hipotalamusun supraoptik nükleusunda sentez edilir, daha sonra hipofizin arka lobunda depolanır.
9 aminoasitlik bir peptittir. ADH kendisi ile ilgili nörofizinle taşınır ve bununla kan dolaşımına verilir.
İnsanlarda etkili şekli arjinin vazopressindir.
• ADH salınımını osmotik ve nonosmotik yollarla kontrol edilir.
• Serum osmolaritesinde olan değişme ADH salınımını etkileyen primer olaydır. Serum osmolaritesini
belirleyen esas faktörse sodyum konsantrasyonudur. Hipotalamustaki osmoreseptörler extraselüler
osmolarite artması durumunda uyarılır ve ADH salınımına neden olur. Extraselüler osmolaritede
azalma ADH salınımını inhibe eder.
• ADH salınımını uyaran diğer güçlü stimülanı hipovolemidir. Kan hacminde %10-15’lik bir azalma ile
hacim reseptörleri uyarılır ve ADH salınır. İntratorasik kan basıncının kanama, ayakta durma gibi
nedenlerle azalması ADH salınımına ve sonuçta antidiüreze neden olur.
• Ağrı, nikotin, morfin, asetilkolin, anjiotensin ADH salınımını uyaran diğer nonozmotik
faktörlerdir. Hipoglisemi ve bulantıda ADH salınımını uyarır.
Salınımını azaltanlar
• Plazmanın efektif osmotik basıncının azalması
• Hücre dışı sıvı hacminin artması
• Alkol
• Butorfanol
ADH’nın etkileri
• Distal tübül ve kollektör tübüllerde V2 reseptörleri ve cAMP üzerinden suya permeabiliteyi artırır.
Su osmotik gradiente bağlı olarak tübüllerden medullaya geçer. Yani sonuç olarak ADH antidiürez
yaptırır.
• Renal kan akımını azaltır.
• Hipofiz ön lobundan V3 reseptörleriyle ACTH salınımına neden olur.
• V1 reseptörleri ve IP3 sistemi üzerinden damarlarda vazokonstrüksiyona neden olur. Ancak bu etki
ADH’nin yüksek düzeylerinde olur.
• ADH eksikliği yada reseptörlerinde oluşan bir bozukluk Diabetes insipitus denen hastalığa neden olur.
102
DrTus.com 103
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• ADH’nin fazla salınması uygunsuz ADH (SIADH) sendromuna neden olur. Uygunsuz ADH’ın
pediatrik çağda en sık sebebi meningoensfalitler (kabakulak, enteroviruslar) iken erişkinde en sık
sebebi Küçük Hücreli akciğer Ca (Oat cell) ya bağlı paraneoplastik Sendromdur.
Oksitosin
• Hipotalamusun paraventriküler nükleusunda sentezlenir ve nörohipofizde depolanır. Taşınmasını ilgili
nörofizinler yapar. Oksitosin 9 aminoasitten oluşan bir peptid hormondur. Oksitosin salınımı için
kolinerjik sinir lifleri uyarılmalıdır.
• Oksitosin salınımı için en güçlü stimulus emzirmedir. Bebeğin görülmesi veya sesinin duyulmasıda
oksitosin salınımına neden olabilir. Serviksin genişlemesi ve genital bölgenin uyarılmasıda
oksitosin salınımına neden olur.
Etkileri
• Meme bezlerindeki myoepitelyal hücrelerde kasılmaya neden olarak sentez edilmiş sütün kanallar
boyunca ilerlemesini sağlar.
• Myometriumda kasılmaya neden olur. (Düz kaslar arasında bağlantı oluşturan gap junctionların
yapı taşı olan connexin 43 proteinin sentezini arttırarak, oksitosin myometrium
kontraksiyonunu kolaylaştırır.)
• Bu doğum sancılarının oluşmasında etkilidir. Ayrıca myometriumdaki kasılmalar doğum sonrası
kanamaları önler.
• Gebeliğin sonuna doğru myometriumda oksitosin reseptör sayısında artış olur.
• Korku, üzüntü ve alkol oksitosin salınımını inhibe eder.
• ADH ve oksitosin birbirlerine yapı olarak çok benzerler. Bu iki hormon erkek ve dişi üreme
davranışından sorumludur. Ayrıca romantik süreçlerden ve anne, baba rolünün oluşmasında
önemlidir.
103
DrTus.com 104
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
ADRENAL KORTEX
• Böbrek üstü bezinin %80’ini oluşturur. Üç tabakadan oluşur. Bu tabakaların hormonları farklıdır,
• En dışta zona glomeruloza vardır ve mineralokortikoidler burada sentezlenir.
• Ortada zona fasikülata vardır ve glukokortikoidler burada sentezlenir.
• En içte zona retikülaris vardır ve androjenler burada sentezlenir. Bu tabaka kadınlarda androjen sentezinin
en fazla yapıldığı yerdir. Erkekte buradaki sentez fazla önemli değildir.
STEROİDLER
ADRENAL KORTEKS
• Adrenal korteks, bezin dış bölümünü oluşturur, mezodermal kökenlidir ve 3 tabakadan oluşmuştur.
Adrenal bezin %80’ini oluşturur ve adrenokortikal steroid hormonları salgılar.
Adrenal korteks 3 tip s teroid hormon salgılar
• glukokortikoidler
• mineralokortikoidler
• androjenler
GLUKUKORTİKOİDLER (KORTIZOL)
• İnsanlarda oluşan temel glukokortikoid kortizoldür ve esas olarak zona fasikülata’da sentez edilmektedir;
az miktarda zona retikülariste de sentez edilebilir.
• Kortizol (Tüm glukokortikoid aktivitenin %95’ini oluşturur)
104
DrTus.com 105
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Sentetik türevler
• Kortizon (hemen hemen kortizol kadar etkili)
• Prednizon (kortizolden 4 kat daha fazla etkili)
• Metilprednizon (kortizolden 5 kat daha fazla etkili)
• Deksametazon (kortizolden 30 kat daha fazla etkili
Taşınma
• Plazmadaki kortizolün yaklaşık %90-95’I plazma proteinlerine bağlıdır:
• Kortizol bağlayıcı globulin (transkortin)
• Albumin
• Yarı ömrü 60-90 dk kadardır.
Metabolizma
• Adrenokortikal hormonlar esas olarak karaciğerde metabolize olurlar ve konjügasyonla en fazla
glukuronik asit ve daha az da sülfatlara birleştirilirler.
• Bu maddeler inaktiftir ve herhangi bir mineralokortikoid veya glukokortikoid aktivite içermezler. Bu
konjügatların %25’i safra ve feçesle atılır. %75 lik geri kalan kısım serbest olarak kana karışır ve
böbreklerden boşaltılır.
ACTH
• İlk ve akut etkisi, depolanmış olan kolesterolün mitokondrilere transferini uyarmak, kolesterolün sitokrom P-
450’ye bağlanmasını uyarmak ve kolesterol desmolazı aktive etmektir.
• Daha uzun dönemde ACTH sitokrom P-450 ve adrenoksin genlerinin transkripsiyonunu indükler ve ACTH
reseptörlerini “up” regüle eder. ACTH düzeylerinin yüksek olmasının kronik etkileri, adrenal korteks
hücrelerinin, lokal büyüme faktörlerinin (örneğin, IGF-2) etkisiyle hipertrofi ve hiperplazisine yol açmaktır.
ACTH’ın adrenal korteks üzerindeki etkisi adenilat siklaz-cAMP üzerindendir.
105
DrTus.com 106
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Glukokortikoid etkileri
• Glukoneogenez artışı
• Kaslarda Proteoliz artışı (katabolik)
• Karaciğerde Akut Faz Reaktanları (Protein) sentezini arttırır.
• Lipoliz artışı
• Glukoz kullanımının azalması
• İnsülin duyarlılığının azalması
• Anti-enflamatuar
• İmmünsüpresan
• Katekolaminlere vasküler duyarlılığın sürdürülmesi
• Kemik yapımının inhibisyonu
• GFR’nin (glomerüler filtrasyon hızı) artması
• REM uykusunda azalma
GLUKOKORTİKOİDLERİN ETKİLERİ
• Glukokortikoidlerin en önemli özelliği, stresle başa çıkmada üstlendikleri önemli roldür. Adrenal kortekste
glukokortikoid aktivitesinin %95’i kortizolden gelir. Kortizol’e hidrokortizon da denmektedir. Kortikosteronun da
bir miktar glukokortikoid aktivitesi vardır.
Glukoneogenezin stimülasyonu
1. Kortizol karaciğer hücrelerinde amino asitleri glukoza dönüştürecek olan enzimleri arttırır (İlgili hücrenin
nükleusunda o enzime ait gen transkripsiyonunu tetikleyerek).
2. Kortizol ekstrahepatik dokulardan, özellikle kastan, amino asitleri mobilize eder. Böylece plazmada amino
asit düzeyleri yükselir ve bunlar karaciğerde glukoza dönüştürülebilirler.
106
DrTus.com 107
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
107
DrTus.com 108
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
MİNERALOKORTİKOİDLER (ALDOSTERON)
• Vücuttaki temel mineralokortikoid, sadece zona glomeruloza’da sentez edilen aldosteron’dur.
• Zona glomerulozada kortikosteronu aldosterona dönüştüren aldosteron sentaz bulunur
Zona glomeruloza glukokortikoid sentez etmez.
1. Bir glukokortikoid olan kortikosteron aldosterona dönüştürülmektedir, çünkü bu bölgede aldosteron sentaz
bulunmaktadır.
2. Zona glomerulozada 17-α-hidroksilaz bulunmamaktadır ve bu nedenle progesterondan kortizol yapılamaz.
• Aldosteron (Tüm mineralokortikoid etkisinin %90’ından sorumlu)
• Dezoksikortikosteron
• Kortikosteron
• 9α-Fluorokortizol (Aldesterondan daha güçlü sentetik türevdir)
• Kortizol
• Kortizon
Renin-anjiotensin II-aldosteron
• Zona glomeruloza’da anjiotensin II, Gq protein ile fosfolipaz C bağlantılı olan reseptörlerine bağlanır;
ikinci haberciler IP3/Ca2+’dur.
• Anjiotensin II kolesterol desmolaz ve aldosteron sentaz enzimlerini uyararak aldosteronun sentez ve
salgısını arttırır.
108
DrTus.com 109
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Serum K+ konsantrasyonu
• Serum K+ konsantrasyonu yükseldiği zaman aldosteron salgısı da artar, aksine serum K+
konsantrasyonu düştüğü zaman aldosteron salgısı da azalır.
109
DrTus.com 110
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• Kadınlarda, DHEA ve andostenendion kaybı pubik ve aksiller tüylenmede ve libidoda azalmaya yol
açar.
• Addison hastalığı, hiperpigmentasyon ile de karakterizedir; özellikle dirsekler, dizler, tırnak çevresi,
göğüs başları areola ve strialarda cilt rengi koyulaşmıştır. Addisonlu hastalarda kortizol azaldığı için ACTH
sentezi artar, ACTH sentezi için ön hipofizde POMC’un yıkımı gerekir. Bu yıkımdan MSH da çıktığı
için pigmentasyon oluşur.
ADRENOGENİTAL SENDROM
• En çok fetuste kortikosteroid yolundaki bir enzim eksikliğiyle oluşur. En sık 21OH az eksikliğiyle oluşur.
Hastalarda aldesteron, kortizol yapılamadığı için ACTH çok yüksektir. Sürekli olarak DHEA ve
Androstenadion gibi androjenler yapılmaktadır.
• İdrarda 17-ketosteroid (androjen metaboliti) düzeyleri çok yükselmiştir (10-15 kat).
ADRENAL MEDULLA
• Adrenal medulla, bezin iç bölgesidir ve tüm dokunun yaklaşık %20’sini oluşturur. Adrenal medulla
nöroektodermal kökenli olup katekolamin salgılar. Sempatik uyarılmaya yanıt olarak adrenalin (epinefrin)
ve noradrenalin (norepinefrin) kana verilir. Bu hormonların etkisi sempatik uyarılmada görülen
etkilerle aynıdır.
Katekolamin sentezi
• Tirozinin hidroksilasyon ve dekarboksilasyonu ile noradrenalin oluşur.
• NA’nın metilasyonu ile adrenalin oluşur. Feniletanolamin N-metil Transferaz (PNMT) aracılık
eder.
110
DrTus.com 111
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
111
DrTus.com 112
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Dopaminin etkileri
• Dolaşımdaki dopaminin işlevi tam olarak çözülmüş değildir.
• Renal vazodilatasyon (renal arterdeki dopamin reseptörü üzerinden)
• Mezenterde vazodilatasyon
• Kalpte + inotrop etkilidir. (beta 1 reseptörler)
• Net etki sistolik P artışı olurken, diastolik P etkilenmez.
• Natriüreze neden olur. Bu etki olasılıkla Na+-K+ ATPaz inhibisyonu ile oluşur
İNSÜLİN
İnsülinin salınımı: ATP-bağımlı K kanalları ile gerçekleşir.
Glukoz konsantrasyonu arttığında ise ATP üretimi artar ve K kanalları kapanır. Polarizasyon ortadan
kalkacağı için depolarizasyon oluşur. Böylece hücre içine Ca girerek insülin salınımını başlatır.
Karbonhidrat metabolizmasına olan net etkisi, kan glukozunu azaltıcı etkidir.
β hücrelerinin doğal uyaranı besinlerdir. Besin öğeleri içinde β hücrelerinin en duyarlı olduğu uyaran;
glukozdur.
β hücrelerinin yüzeyinde glukozu hücre içine taşıyan glukoz transportları (GLUT-2) bulunmaktadır.
Periferik dokularda insulin bağımlı glukozu hücre içine alan glukoz transporteri GLUT-4 dür.
112
DrTus.com 113
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
113
DrTus.com 114
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
114
DrTus.com 115
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Kas
1. Glukoz girişini artar.
2. Glikojen sentezini artar.
3. Amino asit alımını artar.
4. Ribozomlarda protein sentezini artar.
5. Protein yıkımını azalır.
6. Glikoneogenik aa serbestlenmesini azalır.
7. Keton alımını artar.
8. K+ alımını artar.
Karaciğer
1. Ketogenezi azalır
2. Protein sentezini artar
3. Lipit sentezini artar
4. Glikoneogenez azalır ve glikojen sentezi artar
Genel
115
DrTus.com 116
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
DİABETES MELLİTUS
TIP L VE II DİABETİN ÖZELLİKLERİ
Tip 1 (IDDM)
• Etiyoloji: Virüs (kabakulak, rubella, Koksaki B4), toksin (vacor, hidrojen siyanür), otoimmündur. Tip I DM
Anti-İnsulin, anti-Adacık, anti-GAD antikorları bulunmaktadır. GAD ile Koksaki virusu fragmanları
benzer olduklarından Anti-koksaki Antikorları, Anti - GAD gibi işlev görmektedir. Sonuçta insulitis (adacık
otoimmun iltihabı) oluşmaktadır.
• Genetik predispozisyon azdır. Eş yumurta ikizlerinde oran %50’ dir
Tip II (NIDDM)
Tip 2 Diyabet Etiopatogenezi
1. İnsülin Sekresyon Defekti
2. İnsülin Rezistansı
3. Hepatik Glikoz Yapımında Artış
• Tip 1 Diyabetin aksine, Tip 2 diyabetle aile öyküsü daha fazladır.
• Tip 2 diyabetli bireylerin çocuklarında 1/3 gözlenir.
• idantik ikizlerde görülme sıklığı %90-100’dür.
116
DrTus.com 117
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Laboratuar
Mikroalbüminüri: Günlük idrar albumininin 30-300 mg arasında olmasıdır. Diabetik nefropatinin ilk
bulgusudur.
HbA1c: 120 günlük ortalama şeker seviyesini verir. (N: 5-8%) (Seker regülasyonunun en iyi göstergesi)
Glikozile albumin: (Fruktozamin) 1-2 haftalık kan şekeri regulasyonunu yansıtır.
OGTT: En az 3 gün serbest karbonhidrat diyeti, sonra geceden itibaren aç olan hastaya 75 gr (çocukta
1.7gr/kg) glukoz + 300 cc su ağızdan 5 dk. da içirilir.
1. 2. saat kan şekeri <140 mg/dl ise normal
2. 2.saat kan şekeri 140-200 md/dl bozulmuş OGTT
3. 2.saat kan şekeri >200 mg/dl diabet teşhisi konur.
GLUKAGON
• Enerji depolarını mobilize eden ve enerji serbestleştirici hormondur.
• Lineer bir polipeptid olan glukagon alfa hücreleri tarafından üretilir.
Glukagon Sentezi
• Preproglukagon (179 aa) hücrelerinde glukagon ve major proglukagon fragmanına (MPGF) dönüştürülür.
• GİS L hücrelerinde salınan glisentin glukagona yapısal olarak en fazla benzeyen GIS hormonudur.
117
DrTus.com 118
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Etkileri
Esas hedefi karaciğerdir. Adipoz dokuya da etki eder.
• En güçlü glukoneogenik hormondur. Ayrıca glikojenolizi stimule eder.
• Lipid metabolizmasında; hepatik lipolizi ve yağ a. oksidasyonunu ve asetil KoA’dan keton oluşumunu
arttırır. Adipoz dokudaki lipolitik etkisi minimaldir.
• Protein metabolizmasında; karaciğerin amino asit alımını arttırır, glukoneogenez için substrat sağlar.
Plazma amino asit düzeylerini düşürür.
Salgının düzenlenmesi
1. α hücreleri hipoglisemiye duyarlıdır. En önemli faktör düşük kan glukozudur. Gecelik veya daha uzun
süreli bir açlıkta yükselen glukagon düzeyleri hipoglisemiyi önler.
2. Proteinli diyetten gelen a.a.ler hem glukagon hem insülin salgısını arttırır. Proteinli bir yemekten sonra
insülin tarafından yaratılabilecek bir hipoglisemi, glukagon tarafından önlenir.
3. Yüksek epinefrin (β adrenerjik etki ile) düzeyleri de glukagon salınımını uyarır.
Etki mekanizması
Membran reseptörleri üzerindeki reseptörüne bağlanarak etkili olur. Gs üzerinden adenil siklazı
etkinleştirerek ve hücre içi cAMP’yi arttırarak etkili olur. Ayrıca farklı glukagon reseptörleri (Gq) ile
Fosfolipaz C’yi etkinleştirerek sitoplazmik Ca++ seviyelerinde artışla glikojenoliz uyarılmaktadır.
SOMATOSTATİN
• Somatostatin delta hücrelerinde bulunur.
• İnsülin, glukagon ve pankreatik polipeptid salgısını inhibe eder. Parakrin etkilidir.
TİROİD HORMONLARI
METABOLİK HORMONLAR
• Triiyodotironin (T3)
• Tiroksin (T4)
• Kalsitonin
118
DrTus.com 119
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
119
DrTus.com 120
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Bundan sonra, iyotlanmış olan iki tirozin molekülünün birleşmesi gerekir. Bunu ya tiroperoksidaz ya da bir
coupling (birleştirici) enzim katalizler. Daha çok DIT’lerin birleşmesiyle 3,5-3’,5’-tetraiyodotironin (tiroksin, T4)
oluşumu tercih edilir. Bir DIT ve bir MIT birleşirse de 3,5-3’-triiyodotironin (T3) oluşur. Az miktarda 3-3’,5’ T3 (rT3)
de oluşabilir.
Oksidasyon, organik şekle dönme ve bağlanmayı katalizleyen tiroperoksidaz, tiyoüre, tiyourasil,
propiltiyourasil ve imidazol (metimazol) grubu maddelerle inhibe edilir.
TSH ETKİLERİ
Dakikalar içinde oluşan etkiler: Iyodür bağlama, hormon sentezi, tiroglobulinin kolloide salgılanması, kolloidin
endositozunu arttırır.
Saatler içinde: İyodür tutulması, kan akımı
Kronik etki: Hücreler hipertrofiye uğrar, bezin ağırlığı artar.
Tiroidin büyümesine GUATR denir. Toplumda hipertiroidinin en sık sebebi olan Graves hastalığında TSH
görevini yapan oto antikorlar tiroid bezindeki TSH reseptörlerini uyararak bezin fazla çalışmasına ve bol iyot
uptake ederek hormon sentezinin artmasına neden olurlar. TSH reseptörleri aynı zamanda fibroblastlar
üzerinde de bulunmaktadır. TSH retrobulber bağ dokusundaki fibroblastlara bağlanarak Glikozaminoglikon
sentezini arttırır. Sonuç olarak egzoftalmi oluşur.
Kalorijenik etkiler:
• Metabolik etkin dokularda oksijen tüketimini uyarır. (beyin, testisler, uterus, lenf düğümleri, dalak ve
adenohipofiz hariç)
• Na-K ATPaz etkinliğini arttırır.
• Yağların mobilizasyonu (lipoliz) arttırır. Bu nedenle plazma yağ asidi konsantrasyonu artarken,
hücrelerde yağ asidi oksidasyonu hızlanır. Plazma kolesterol, fosfolipid, trigiserid konsantrasyonu
azalır.
• Erişkinde protein katabolizmasını arttırır (kilo kaybı)
120
DrTus.com 121
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• Karbonhidrat metabolizması her yönüyle uyarılır. (Hücrelerin glukoz alımında artma, Glikolizde artma,
Glikoneogenezde artma, Glukozun emiliminde artma, İnsülin salgısında artma oluşur. )
• Vücut sıcaklığı artar. Bu nedenle vücut sıcaklığını azaltmak için deriye giden kan akımı artar. Sıcaklık artışı
sunucu arteri-venöz şantlar açılır. Sonuçta diyastol basıncı düşer. Nabız basıncı artar.
• Solunum derinliğinde (hiperpne) ve sayısında (takipne) artma oluşturur.
• Sindirim sistemi motilitesinde ve sekresyonlarında artış meydana gelir. (ishal)
• Metabolizma hızı, enzim aktiviteleri arttığı için vitamin ihtiyacı artar.
• Tiroid Hormonları vitaminler gibi Beta-Karoten yıkımını da arttırmaktadırlar.
• Glikozaminoglikan turnoverini sağlarlar. Bu nedenle hipotiroidide Glikozaminoglikanlar yıkılmaz. Su
tutarak mixödem oluştururlar.
121
DrTus.com 122
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Kalbe etkileri
• Kalpte ve diğer dokularda adrenerjik reseptör sayı ve afinitesini arttırırlar.
• β blokerler ağır hipertiroidi (tirotoksikoz ve tiroid fırtınası) nöbetlerinin tedavisinde kullanılırlar
• Kalbteki adrenerjik reseptörlere ve direkt miyositler üzerine etkileri ile oluşur.
• Kalb debisi artar, atım sayısı ve atım volümü artar.
• Tirotoksik miyopati: Ağır ve uzun süreli hipertiroidilerde oluşur. Tiroid hormonları MHCz (Myozin ağır
zinciri) gen ekspresyonunu etkiler ayrıca protein katabolizmasında artışa neden olabilir.
122
DrTus.com 123
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Hipokalsemi
• Plazma Ca konsantrasyonunun düşmesidir.
• Nöron membranlarında Na geçişinde artma sonucu uyarılabilirlik artar.
• Hiperrefleksi, tetanik kasılmalar görülür (karpopedal spazm %6 mg/dl nin altına indiğinde ise Chvostek
belirtisi ve Trousseau belirtisi)
• Konvülziyonlar
• Kalpte dilatasyon (%4 mg/dl azalır)
• Koma
• Ölüm
Hiperkalsemi
1. 12 mg/dl etkiler başlar 15’te belirginleşir, 17mg/dl’de Kalsiyum çökmeleri başlar.
2. MSS’de depresyon, refleks aktivite yavaşlar.
3. QT aralığı kısalır.
4. Konstipasyon ve iştahsızlık
5. Poliüri ve polidipsi
PARATHORMON (PTH)
Paratiroid bezinde 2 tip hücre vardır
1. Esas hücreler (Parathormonun yapıldığı hücrelerdir)
2. Oksifil hücreler
123
DrTus.com 124
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Salgının düzenlenmesi
• Salgı plazma Ca++ konsantrasyonu ile düzenlenir.
Salgı mekanizması
• Esas hücrelerin membranında Ca++ sensorleri bulunur. Bu sensorler Ca++’daki düşmeyi algılarlar ve
Gs ve adenilat siklaz ile eşleşmişlerdir. Ekstraselüler Ca++‘un düşmesi adenilat siklazı aktive eder
ve cAMP artar. cAMP’nin artışı veziküllerin ekzositozunu arttırır.
• D vitamini PTH yapımını azaltır.
• Artan plazma fosfatı, Ca++ artışını ve D vit, oluşumunu inhibe ederek PTH salgısını uyarır.
• Magnezyum: Ca++ benzer fakat biraz daha az etkilidir. Hipomagnezemi PTH salınımını arttırırken
hipermagnezemi PTH salınımını azaltır. Ancak reseptör düzeyinde parathormon etkisi için
Magnezyum gereklidir. Magnezyum yoksa Parathormon hücresel düzeyde etkisiz kalır.
Etkileri
• Hedef organları kemik ve böbrektir. Barsağa etkisi D vit. sentezini uyararak olur.
• Kemik rezorpsiyonu (Ca ve fosfat salınımı) ve yeni kemik oluşumunu arttırır. Fizyolojik düzeylerde kemik
oluşumu etkisi baskındır. (Parathormon reseptörleri osteoblastlar üzerinde bulunmaktadır)
• Osteoklast sayısını arttırır. Osteoklastik kollagenaz aktivitesini ve lizozomal hidrolaz salınımını
arttırır. Kemiğin organik matriksi yıkılır, idrar hidroksiprolin ve hidroksilizin atılımı artar.
• Böbrekte 1α hidroksilazı aktive eder. En hızlı etkisidir. Bu nedenle aktif D vitamini yapımını
arttırmaktadır.
• Özellikle proksimal tüplerde fosfat, Na ve bikarbonat, aminoasit geri emilimini önler, cAMP atılımını
arttırır. Distal tüpler ve toplayıcı kanallarda ise Ca geri emilimi olur.
• Barsakta D3 vitamini aracılığıyla Ca ve fosfat emilimini arttırır.
PARATHORMONUN FİZYOPATOLOJİSİ
Primer hiperparatiroidizm
Toplumda hiperkalseminin en sık nedeni paratiriod adenomlarıdır. Hiperkalsemi çoğunlukla asemptomatik
olarak seyir gösterir.
124
DrTus.com 125
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Sekonder hiperparatiroidizm
Kronik renal yetmezlikli hastalarda böbrekte aktif D vitamini yapımı olmadığı için plazma kalsiyumları azalır.
Fosfatın tek atılım yolu taşma mekanizması ile böbreklerdir. KBY’li hastalarda fosfat atılamadığı için
hiperfosfatemi mevcuttur. Bu da plazma kalsiyumunun düşmesini daha da arttırmaktadır. Plazma
kalsiyumunu yükseltmek için paratiroid bezi aktive olur. Sonuç olarak sekonder hiperparatiroidi gelişir.
Pseudohipoparatiroidzm özellikleri
1. Hipokalsemi
2. Hiperfosfatemi
3. Kısa boy
4. Kısa boyun
5. Şişmanlık
6. Derialtında kalsifikasyonlar
7. Metekarp ve metatarslarda kısalık
125
DrTus.com 126
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Kalsitonin
1. Tiroid bezi C hücrelerinden salgılanır.
2. 32 aa’li düz bir peptiddir.
3. Preprohormon → prohormon → kalsitonin
4. Sekresyon veziküllerinde depolanır.
5. Yarı ömrü 10 dakikadır.
6. Kan Ca kons artar salınımını stimüle eder.
D VİTAMİNİ
D vitamininin etkileri
1. Barsaklarda:
Kalsiyum ve fosfatın barsaklardan emilimini, Ca++ üzerine olan etkisini calbindin D-28K yapımını
126
DrTus.com 127
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
arttırarak oluşur.
2. Böbrekler:
• Kalsiyum ve fosfatın geri emilimini artar.
3. Kemik
Fizyolojik etkisi osteoblastik aktiviteyi arttırmaktadır. Ancak farmakolojik dozlarda osteoklasik aktiviteyi ve
kemik rezorpsiyonunu artar, bu durum kemiğin yeniden modellenmesini sağlar. Bu olaya remodelling
denmektedir. Sonuç olarak her zaman kemik yıkımını kemik yapımı takip eder.
Sentezinin düzenlenmesi
• D vit oluşumu (1α - hidroksilaz) plazma Ca++ ve fosfat düzeyleri tarafından geri bildirim tarzında
127
DrTus.com 128
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
düzenlenir.
• 1α - hidroksilaz oluşumunu PTH kolaylaştırır.
• Plazma fosfatının azalması durumunda D vitamini oluşumu artar. Plazma fosfat düzeylerindeki artma
ise 1 α - hidroksilaz’ı doğrudan inhibe ederek, aktif D-vitamini oluşumunu azaltır.
• Fazla D vitamini oluştuğunda, D vit. sentezi 24,25 dihidroksi kolekalsiferol olarak yapılır. 24,25
dihidroksi kolekalsiferolün etki gücü, 1,25 kolekalsiferolden düşüktür.
• Prolaktin 1α hidroksilaz etkinliğini arttırır.
• Östrojen protein sentezini arttırır.Bu nedenle kalbindin sentezini artar. Sonuç olarak D-vitamini
etkilerini potansiyelize eder.
• Hipertiroidizm D vitamini yıkımı arttırır, osteoporoz insidansını arttırır.
• Metabolik asidoz D vit oluşumunu baskılar.
• Büyüme hormonu, hCS, kalsitonin D vitamini oluşumunu uyarır.
BÖBREKLER
Böbreğin görevleri-1
• Metabolizma sonucu meydana gelen artıkları ve zaralı maddeleri boşaltma
• Su ve plazma volümünü düzenleme
• Elektrolit dengesini düzenleme
• Plazmanın osmotik basıncını düzenleme
• Az miktarda detoksifikasyon (benzoik asit)
• İç salgı bezi olarak görev yaparlar
- Renin (→ anjiotensin): Jukstaglomeruler hücre tarafından yapılır.
- Eritropoetin: Tubuller çevresindeki interstisyel hücrelerde yapılan ve hipokside ilk artan glikoprotein
yapılı hormondur.
- Bradikinin
128
DrTus.com 129
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
- Prostaglandinler
• Asit baz dengesini düzenlemede görev alırlar.
• Serbest asit boşaltımı
• Na ve bikarbonat geri emilimi
• Primer ve sekonder fosfatlar arasındaki oranı değiştirme
• Amonyak sentezi
• Hidrojen ve potasyum iyonu boşaltımı
Böbreğin en küçük fonksiyonel birimine nefron denir. Her bir nefron, malpighi korpuskülü ile böbrek
tüplerinden oluşur.
Malpighi korpüskülüde glomerül adı verilen kılcal damar yumağı ile bunu saran Bowman kapsülü adı
verilen bir kapsülden oluşur. Görevi glomerüler filtrasyon yapmaktır.
Bu tip nefronları tutan hastalıklarda idrar konsantre edilemez ve poliüri yaşanmaktadır. Fokal
Segmenatal Glomerulosklerozis bu tip nefronları tutan bir hastalıktır. FSGS’nin en sık sebebi idiyopatik
olmakla birlikte, diğer sebepleri HIV, eroin kullanımı ve Vezikoüreteral Reflüdür.
129
DrTus.com 130
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Kortikal nefronlar. Kortikal alanda yerleşimlidirler, henle kulbu kısadır. Tüm tüpler peritübüler kapiller ağ
ile çevrilidir.
Nedenleri:
a. Afferent arteriolün çapı, efferent arteriolün çapından büyüktür.
b. Renal arter direkt aortadan çıkar, kısa ve kalındır.
7. Glomerüler permiabilite diğer kapiller sistemlerden çok daha yüksektir.
8. Böbreklerde 2 farklı yapıda kılcal damar dolaşımı vardır.
a. Glomerül kılcal damar dolaşımı
b. Peritübüler kılcal dolaşım (portal özellikler gösterir)
Böbreğin sinirleri
• Torakal 4- lumbal 2 arasındaki segmentlerden (öz. T10-T12) çıkan sempatik lifler splanknik sinirler içinde
böbreğe ulaşır. Sinirsizleştirlmiş böbrek normal fonksiyonlarına devam eder (transplantasyon)
• Bütün böbrek damarları sempatik liflerden zengindir. Sempatik aktivasyon böbrek kan akımı ve GFR’yi
azaltır.
130
DrTus.com 131
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
FİLTRASYON MEMBRANI
• Glomerül kapiller membranı 3 kattan oluşur. Maddelerin bu katlardan filtre olabilirliğini elektrik yükleri ve
büyüklükleri belirler.
• Kapiller endotel (160A° à molekülleri geçirmez)
• Bazal membran (110A° à molekülleri geçirmez)
• Bowman epitel hücreleri (podositler) (70A° à molekülleri geçirmez)
• Glomerüler kapiller membran, diğer kapillerlerden yüzlerce kat (300-600) daha geçirgendir.
• Glomerül kapiller membranın temel bariyeri bazal membrandır. Bazal membrandaki Glukozaminoglikanlar güçlü
(-) tir. Özellikle Heparan Sülfat elektronegativiteyi sağlmada önemli gören üstlenir. GAG ları podositler sentez
etmektedirler. Bu olay proteinlerin geçişini engeller ve negatif yüklü maddelerin, nötral ve + yüklü olanlardan
daha zor geçmesini sağlar. Nefrotik sendrom ve Diabetik Nefropatide bu negatif yük bozulmaktadır.
• Glomerüler filtratın bileşimi şekilli elemanlar ve proteinler hariç plazmaya benzer.
• Glomerüler filtrasyonu oluşturan temel güç kanın hidrostatik basıncıdır. Aort basıncı 40-50 mmHg’ya
düşürüldüğünde idrar oluşumu durur.
• Normal bir erişkinde dakikada oluşan glomerüler filtrat miktarı 125 ml’dir.
131
DrTus.com 132
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
132
DrTus.com 133
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
GFR’nin otoregülasyonu
Tüm dokulardaki damar sistemlerinde görüldüğü gibi böbrektede miyojenik otoregülasyon bulunur. Fakat
böbrekte buna ek ve bundan daha etkili mekanizmalarda vardır. Bunların en önemlisi tübüloglomerüler
(makülodensa) geri bildirimdir.
Hipovolemi, Renal Arter Stenozu gibi filtrat miktarı azaltan durumlarda proksimal tubulden geçen
filtratın hızı azalmaktadır. Bu nedenle proximal tubulden daha fazla sodyum ve su emilimi olur. Sonuçta
distal tubule daha az NaCl ulaşır. Distal tubulün sodyum-klorür’e duyarlı kısmı olan macula densa
(osmoreseptör içerir) bu değişikliği algılar ve renin salınımı için juxtaglomeruler hücreleri uyarır.
Yüksek protein dieti ve kan glikozu artışı GFR’yi arttırır.
133
DrTus.com 134
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Renin-anjiotensin sistemi
Afferent arteriolün gerginliğinin azalması yani hipotansiyonda, makula densaya az sodyum gelmesinde renin
salınımını artar. Renin karaciğerden yapılan anjiyotensinojen (hipertansiyonojen)’i anjiyotensin 1’e çevirir.
Daha sonra anjiyotensin konvertik enzim tarafından AT1 AT2 ye çevrilir. AT2 damar düz kasında
kasılma oluşturur. Yani tansiyon yükseltilmeye çalışırılır. Ayrıca bir taraftanda böbrek üstü bezinin
korteksinden aldesteron yapımını arttırır.
134
DrTus.com 135
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
AT2’ nin bir kısmı aminopeptidazlar ile AT3’e çevrilir. AT3’ünde aldestron yapımını arttırıcı etkisi vardır. AT2
merkezi sinir sistemindeki etkisi su içme davranışını oluşturmaktadır.
Hipertansiyon
Hipertansiyonun en sık sebebi esansiyeldir. Esansiyel Hipertansiyonlu hastalarda böbrekten sodyum
atılımı bozulmuştur. Yani hastaların büyük bir kısmı hipervolemiktir.
Bu nedenle tedavi olarak mutlaka sodyum ve su atılımını sağlayacak ilaç kombinasyonları uygulanmalıdır
(diüretik, ACE inhibitörleri, beta blokerleri). Bu 3 ilacın günümüzde Hipertansiyon tedavisinde yaşamı
uzattığı kanıtlanmıştır.
Alfa bloker, Ca kanal blokerler, İmidazol reseptör agonisti gibi ilaçlar periferik vazodilatasyon
oluşturmakta ve RAAS sistemini devreye soktukları için anti-hipertansif etkileri süprese olmaktadır.
TUBÜLER FONKSİYON
Su geri emilimi ve idrarın dilusyon konsantrasyon mekanizması:
• Glomerüler ultrafiltratın % 60-70’ı Na ve glukozun aktif geri emilimine eşlik ederek pasif olarak emilir
(izoosmatik)
• Distal ve kollektör tübler suya geçirgen değildirler. ADH ile geçirgen hale gelirler. Bu alanda su geri emilimi
ADH etkisi ile ihtiyaca gore ayarlanırç (an izoosmatik)
• Su geri emilim teorileri 2 başlıkta incelenmektedir:
1. Zıt akımlı osmotic çoğaltıcı ve zıt akım değiştiricisi
2. Akuaporinler
• Akuaporin 1: Proksimal tüplerde oluşan basit sızmadan sorumludurlar
• Akuaporin 2: Toplayıcı kanallarda bulunur ve etkisi ADH ile modifiye edilir.
• Akuaporin 3: Toplayıcı kanallarda tespit edilmiştir. Üre ve gliserol taşınmasını kolaylaştırır.
• Akuaporin 4: Beyinde bulunur.
• Akuaporin 5: Tükrük, göz yaşı bezi ve solunum sisteminde bulunduğu gösterilmiştir.
ADH (Vazopressin)
• Temel olarak supraoptik çekirdekte ve bir miktarda paraventriküler çekirdekte sentezlenir.
• VIA, VIB (3) ve V2 olmak üzere en az 3 tip reseptörü vardır.
• Ortalama yarı ömrü 18 dakikadır.
• V 1’ler fosfotidil inositolü parçalayarak hücre içi Ca miktarını arttırarak etkilerini oluşturur.
• V1A reseptörleri damar düz kasını kasıcı etkiyi oluşturur. Ayrıca MSS’de nörotransmiter olarak bulunur ve
KC de glikojenolize neden olur.
• V1B (V3) reseptörlerinin ACTH salınımına aracılık ettiği düşünülmektedir.
• V2 Gs protein üzerinden cAMP düzeylerini arttırarak etkili olur.
• V2 reseptör etkinliği akuaporin 2’nin toplayıcı kanal hücrelerinin membranına yerleşmesine dolayısı ile
suyun geri emilmesine neden olur.
135
DrTus.com 136
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
SERBEST SU KLİRENSİ
Seyreltik veya derişik idrarla dışarı atılan suyun kaybına veya kazancını miktar olarak ölçmede hesaplanır.
SSK=İdrar hacmi - [İdrar osmol x İdrar hacmi] / Plazma osmol
136
DrTus.com 137
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Aldosteron
Na+ emilimi üzerine etkili olan temel hormondur. Distal tübül ve toplayıcı kanallardaki esas hücreler
üzerine etkiyerek Na-K ATP’az stimülasyonu yapar. Na tutulur, K atılır. Diğer adrenal kortikal
hormonlarda daha düşük aktiviteyle benzer etkiye sahiptirler.
K+ geri emilimi
Potasyum %67 proksimal, %20 henle çıkan kalın, geri kalan kısmı ise distal tüplerde geri emilir.
Proksimal tüplerde aktif geri emilir. Distal tüplerden sekrete edilebilir. Potasyum tüplerden hem geri
emilip hem de sekrete edilen tek iyondur. Potasyumun tübe sekresyonu aldesteron bağımlıdır. Diyette
potasyum alımı arttığında kan potasyumu yükselir. Potasyum, sürrenal korteksin zona glomeruloza
hücresine girerek bu hücreyi depolarize eder. Sonuç olarak aldesteron sentezi artar. Böylelikle
potasyum atılımı artmış olur.
Asit baz dengeside potasyum sekresyonuna etkilidir. Asidozda, kompanzasyon için hidrojen iyonu
hücrelere girer. Buna karşılık potasyum hücre dışına çıkar. Bu nedenle intrasellüer potasyum azaldığı
için potasyum sekresyonu azalır. Alkalozda ise kanda hidrojen konsantrasyonu azalmıştır. Buna bağlı
olarak hidrojen iyonu hücrelerden kana çıkar. Hidrojen iyonu kana çıktığında, potasyum iyonu hücreye
girer. Böylelikle hücre içi potasyum artar. Böylelikle potasyum sekresyonu artar.
İnsülin sodyum potasyum ATPaz pompasını aktive ederek potasyumun hücrelere girmesini sağlar. Bu
nedenle tip I diyabetli hastalarda insülin olmadığı için potasyum kanda yüksektir (Hiperkalemi).
137
DrTus.com 138
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
138
DrTus.com 139
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
139
DrTus.com 140
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Glukoz ve aminoasitler
Proksimal tüplerden sekonder aktif transportla
• Üre= pasif difuzyonla geri emilir.
140
DrTus.com 141
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Böbrek dakikada kardiyak debinin yüzde 25’ini almaktadır. Bu yaklaşık olarak 1250 cc’ye tekabül eder, 1250 cc’nin
bizi ilgilendiren kısmı plazmadır. Bilindiği gibi kan volumünün % 60’ ını plazma oluşturmaktadır. 1250 x % 60 = 750
cc.
Dakikada böbreğe gelen plazma miktarı 750 cc’dir. 750 cc’nin 5 te 1 i glomerüler bazal membranı geçer. Sonuç
olarak dakikada oluşan filtrat 120-150 cc’dir. (GFR)
PROKSİMAL TUBÜL
Bowman kapsülüne gelen idrar buradan proximal tubullere geçer. Burada sodyum, glikoz, fosfat, aminoasitler,
bikarbonat emilime uğrar. Glikoz ve aminoasitlerin emilimi sodyum bağımlı kotransportla olmaktadır. Potasyum
ise aktif olarak emilmektedir.
Proksimal tubülün tüm işlevlerinin bozulduğu hastalık Fanconi sendromudur. Bu hastalarda aminoasitüri,
bikarbonatüri, fosfatüri, glikozüri bulunmaktadır. Hastalar yoğun bikarbonat kaybı yaşadıklarından metabolik
asidozları mevcuttur. Ayrıca bikarbonat kaybı olması nedeniyle filtrattan kana klor geçişi olmaktadır.
Distal tubule yoğun olarak bikarbonat ulaşması nedeniyle distal tubullerin lümen içi elektronegatifliği artar.
Sonuç olarak hastalarda distal tubül lümenine yoğun potasyum kaybı oluşur. Proksimal RTA (Fanconi)’lı
hastalarda distal tubul fonksiyonu normal olması nedeniyle zaman içinde distal tubullerden hidrojen atılımı
arttırılır. Böylelikle asidoz ılımlı olarak hafifletilir. İdrarda ılımlı nötr (5,5-6) olmaya başlar.
Proximal RTA‘lı hastada kaz gazı hiperkloremik, hipopotasemik, metabolik asidozdur. (Anyon Gap
normal)
Bikarbonat emilimi şöyle gerçekleşir: Proximal tubul hücresinde CO2 ve H2O birleşerek H2CO3 oluşur. Daha
sonra H2CO3, H+ ve HCO3‘ iyonize olur. Bundan sonraki aşamada H+ iyonu proximal epitel hücresinin
yüzeyinde bulunan sodyum-hidrojen kotransporteri ile sodyum içeri alınırken hidrojen iyonu dışarı atılmış olur.
Tubül lümeni içerisinde hidrojen bikarbonatı bağlar ve karbonik asit oluşur. Karbonik asit suya ve karbondioksite
dönüşür. Karbondioksit gazı membranlardan çok kolay geçebilen bir gaz olduğu için tubül hücresine difüze
olmaktadır. Sonuç olarak bikarbonat emilmiş olur.
Karbonik anhidraz konjenital eksikliğinde (Proksimal RTA) ve asetozolamid alımında bikarbonat emilimi
olmaz.
Proksimal tüpte, glikoz emilimi sodyuma bağlı olmaktadır. Emilen glikoz GLUT 2 aracılığıyla tubül hücresinin
bazal membranından kana geçmektedir. Florizin maddesi glikozla yarışmaya girerek emilimini engeller.
Amonyak tampon Mekanizması: Glutamin aminoasiti glutamat ve NH3 ‘e parçalanır. NH3, hidrojen iyonu ile
birleşerek NH4+ oluşturulur. Bu sentez henlenin inen kolu hariç diğer tüm tübüllerde yapılır. Sentezin çoğu
proksimal tübülde olur. NH4+ iyonu lümeni sekrete edilir. Böylelikle asit yük atılmış olur.
Proksimal tübülde ayrıca anjiotensin 2’ye bağımlı olarak sodyum emilimi olmaktadır. Proksimal tübülde sodyum
geri emilimi bloke eden hormon dopamindir. Dopamin bu nedenle natriüretik etki oluşturur.
Proximal tubülde elementlerle beraber su da emildiği için, idrar ozmolaritesi değişmez yani 280-285 mosm/ L
(izoosmotik) olarak kalır.
141
DrTus.com 142
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
142
DrTus.com 143
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
143
DrTus.com 144
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Tubülün bu kısmında yanlızca iyon emilimi olmakta, su emilimi olmamaktadır. Bu nedenle henle kulpunun çıkan
kısmından yukarı çıkıldıkça filtrat osmolaritesi azalmaktadır. Na-K-2Cl pompası tubulün bu kısmındadır.
Loop diüretiklerinin etki ettiği pompa bu pompadır. Tubülün bu kısmında kalsiyumun % 30 - 40’ lık kısmı da
emilmektedir.
Henle kulpunun çıkan kısmında bulunan Na-K-2Cl pompasının genetik olarak bozul olduğu hastalık Bartter
sendromudur. Bartter sendromlu hastalar furosemid almış çocuk gibi düşünülebilir. Bu hastalarda sodyum,
potasyum, klor düşüktür. Hastalarda hipovolemi mevcuttur. Bu nedenle renin-anjiotensin-Aldesteron sistemi
hiperaktiftir. Hastaların renin üretimi yapan organı yani juxtaglomeruler aparati hiperplaziktir.
Hatırlanacağı gibi JGA’den renin salınımı yapılırken, organizma tarafından bunu dengelemek için prostaglandin
yapımıda artar. Bu nedenle Bartter sendromlu hastalarda reaktif olarak PGE ve PGI serisi artmıştır. PG lerin
artması afferent arteriolü daha fazla dilate etmektedir. GFR artmakta diürez daha da artmaktadır. Tedavide
kullanılan endometasine Prostoglandin yapımını bloke etmekte diürezi azaltmaktadır.
Henle kulpunun çıkan kalın kulpunun diğer önemli görevi magnezyum emilimidir (%60). Bu nedenle Loop
diüretikleri magnezyum ve kalsiyumun henle çıkan kalın kısmından geri emilimini önlerler. Bu nedenle
hipomagnezemi-hipokalsemi oluştururlar. Tamm Horsfall proteini de tubülün bu kısmında sentezlenir. Görevi
idrarda antibakteriyel etki sağlamaktadır.
Ayrıca idrarda gördüğümüz hyalen silendirlerin oluşumunda görevlidir. Günlük idrarda atılan proteinlerin %60’ı
Tamm Horsfall proteinidir.
Distal tubülün diğer işlevi kalsiyum metabolizmasının regülasyonudur. Parathormon distal tubüldeki
reseptörlerini etkileyerek kalsiyumun emilimini sağlamaktadır. Tiazid diüretikleri kalsiyum emilimini arttırarak,
hipokalsiüri oluştururlar.
144
DrTus.com 145
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Tubülün bu bölgesinde bulunan hücrelerin, bazal membranında bulunan sodyum potasyum pompası,
aldesteron tarafından hızlandırılır. Böylelikle sodyum emilimi artar. Sodyum emildikçe, potasyum ve hidrojenin
sekresyonu artar. Sodyum reabsorbsiyonu, potasyum tutucu diüretikler (Amilorid ve triamteren) tarafından
inhibe edilir. Sodyum kanalları bloke edilince sodyum absorbe edilemediği için potasyum sekrete edilemez.
Ayrıca böbreğin bu bölgesinde ADH hormonu etki gösterir. ADH hormonu prinsipal hücre üzerinde etki
göstererek, V2 reseptörü üzerinden cAMP miktarını arttırarak, aquaporin 2 aktive eder. Su reabsorbsiyonu
aquaporin üzerinden gerçekleşir. ADH salınımının en önemli uyarını kan ozmolaritesinin artmasıdır.
Ozmolaritede %1’lik bir artış bile hipotalamustaki ozmoreseptörleri aktive ederek ADH salınımını uyarır.
Fosfat Tampon Mekanizması: Bu tüp bölgesinin diğer görevi fosfat tampon sistemi ile, asit yüklerin atılmasıdır.
Bu tüp bölgesi hidrojen sekresyonu yapar. Fosfat iki değerlik alabilen bir iyondur. HPO4(-2), hidrojen iyonu
eklendiğinde HPO4 (-1) e dönüşmektedir. Böylece idrardaki asit yükler atılmış olmaktadır. (Fosfat tamponu) Bu
sistem idrarda oldukça etkilidir. Bu yolla protein metabolizması ile oluşan fosforik ve sülfürik asit idrarla
atılabilir.
Distal tubullerin fonsiyon bozukluğu olan Distal tubüller asidozda, hidrojenin atılımı bozuktur. Kan tablosu
proximal asidozdaki gibidir. Distal RTA da hidrojen atılımı olmadığı için asidoz proximal RTA ya göre daha
derindir. Distal RTA’lı çocuklarda uzun süren asidoz nedeniyle kemiklerde kalsiyum kaybı ve buna bağlı
şiddedli osteomalazi olur. Kemiklerden çıkan kalsiyum böbrekte birikerek nefrokalsinozis ve
nefrolitiazis oluşturabilir.
Lityum, adenilaz siklazın kofaktörü olan magnezyumun bağlanma bölgesine geçer. Bu nedenle
adenilaz siklazı inhibe eder. ADH, böbrekte cAMP üzerinden su tutturur. Buna bağlı olarak
lityum kullananlarda nefrojenik diyabetez insipitus oluşur.
145
DrTus.com 146
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
146
DrTus.com 147
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
ASİT-BAZ DENGESİ
Henderson-Hasselbach Denklemi:
147
DrTus.com 148
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
pH: Normal kan pH’ı 7.38-7.42 arasıdır. Kan pH’ının 7.34’ten küçük olması dekompanse asidoz, 7.35-7.39
arasında olması kompanse asidoz, 7.41-7.45 arasında olması kompanse alkaloz ve 7.46’dan büyük olması
dekompanse alkalozu gösterir.
pO2: Normalde arteryel kanda 95-100 mm Hg, venöz kanda 40 mm Hg
pCO2: Normalde arteryel kanda 40 mm Hg, venöz kanda 46.5 mm Hg
HCO3: Bikarbonat Normalde 22-26 mEq/L dir.
METABOLİK ASİDOZ
Plazma bikarbonat düzeyindeki azalma ile birlikte hidrojen iyonu artışı ve pH düşüklüğü kriterleriyle belirlenen
durumdur.
Sebepler: ABY, KBY, ishal, pankreas ve safra fistülleri, kusma, diabetes mellitus, hipoksi (KKY, anemi, sepsis),
karaciğer yetmezliği, masif kan transfüzyonları, ilaçlar (karbonik anhidraz inhibitörleri, yüksek doz ASA)
Organizmada tüm sıvı bölüklerinde (plazma, stoplazma, BOS vb) katyon miktarı anyon miktarına eşittir.
Yani net yük sıfırdır. Plazmada bulunan katyonlar sodyum, potasyum, magnezyum, kalsiyumdur. Plazmada
bulunan anyonlar ise klor, bikarbonat, sülfat, fosfat,sitrat, amino asit …..vb. dir. Görüldüğü gibi bir çok anyonun
biyokimyasal olarak ölçümü mümkün değildir. Bu nedenle katyonlarda, ölçülebilen anyonlar çıkarıldığında anyon
açığı (gap) denen ölçülemeyen anyonları temsil eden bir değerle karşılaşılır.
Anyon gap= Na+ - ([HC03-] + [Cl] formülü ile hesaplanır.
Anyon açığı normal olanlar: HCO3- kaybı ile karakterizedirler. Bikarbonat kaybedildiği zaman eksi değerlikli
iyon kaybedilmesi nedeniyle, yükü korumak için klor geri emilir, böylelikle plazmadaki klor artar. Bu nedenle
anyon gap normal kalır. İshal, proksimal RTA, distal RTA, bikarbonatsız sıvılarla volüm replasmanı anyon
açığı normal metabolik asidoz oluştururlar.
Anyon açığı artmış olanlar: Bu durumda organizmaya laktat, ketoasidler, üremik asidler gibi dışarıdan
organizmaya fizyolojik olmayan ölçülemeyen asit yüklerin girişi söz konusudur. Şok, DM, alkol intoksikasyonu,
üremi, metanol, aspirin, etilen glikol artmış anyon açıklı metabolik asidoz sebepleridir.
Metabolik asidozda bulgular: Myokard depresyonu, aritmiler, periferik vazodilatasyon, santral sinir sistemi
baskılanması, serum potasyumunda artma, takipne, Kussmaul tipi solunum.
Tedavi
• Birincil nedenin ortadan kaldırılması
• Asidozun tamponlanması: Genelde dekompanse asidoz tamponlanır, pH<7.20.
• Sıvı ve elektrolit tedavisi
METABOLİK ALKALOZ
Vücutta baz fazlalığı (bikarbonat>26 mEq/lt) veya hidrojen iyonu kaybına bağlı olarak pH değerinin
yükselmesi durumudur.
Sebepler
Kusma, gastrik drenaj, alkali maddelerin kullanımı, steroidler ve diüretikler, uzamış hiperkalsemi.
Bulgular
• Artmış SSS duyarlılığı, tetani
Tedavi:
Birincil nedenin ortadan kaldırılması
• Klorür defisitinin yerine konması
• Sıvı ve elektrolit tedavisi
• Amonyum klorür IV veya hidroklorik asid oral veya IV verilebilir.
RESPİRATUAR ASİDOZ
148
DrTus.com 149
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Plazma karbondioksit seviyelerinde artış sonucu gelişir, CO2 üretimi artmış veya atılımı azalmıştır.
Sebepler:
Temel neden alveolar ventilasyonda azalmadır. Akciğer ödemi, bronş obstrüksiyonu, atelektazi,
pnömotoraks, hemotoraks, nöromüsküler bozukluklar, solunum merkezi depresyonu, aşırı abdominal
distansiyon, amfizem, bronşektazi, astım, KOAH.
Tedavi:
• Birincil nedenin ortadan kaldırılması
• Oksijen verilmesi
RESPİRATUAR ALKALOZ
En az rastlanan asit-baz dengesi bozukluğudur. Alveolar ventilasyonun artması ve sonuçta karbondioksit
seviyelerinin düşmesi ile karakterizedir.
Sebepler:
Anksiyete, ensefalit, beyin tümörleri, salisilat zehirlenmesi, pulmoner emboli, mekanik ventilasyon.
Tedavi:
Birincil nedenin ortadan kaldırılması, dakikalık ventilasyonun azaltılması. Anksiyetede torbaya solutma
yapılabilir.
TABLO: NÖROTRAMİTTERLER
Amin yapılı nörotramitterler • Dopamin
• Noradrenalin/adrenalin
• Serotonin
• Ach
• Histamin
Aminoasit yapılı nörotramitterler • GABA
• Glisin
• Glutamat
• Aspartat
149
DrTus.com 150
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
NORADRENALİN
SSS’de noradrenerjik nöronların büyük kısmı 4. ventrikül tabanında bulunan Locus Ceruleus (LC)’da
bulunmaktadır.
α ve β reseptörler, her ikiside SSS’de bulunur. Her ikisinin en yoğun bulunduğu yer genel olarak hipotalamustur.
SSS’de bu sistemin aktivasyonu; dikkat kesilme, korku ve alarm durumu ile kendini belli eden panik reaksiyonuna
yol açar. Ayrıca anksiyete ve tremor oluşturur. Buna karşılık bu sistemin etkinliğinin azalması depresyon
gelişiminde rol oynamaktadır.
• Noradrenerjik nöronların nörohormonal etkileri bulunmaktadır. Katekolaminler, GnRH ve ACTH salınımını
arttırır.
• SSS’de noradrenalinin major metaboliti MHPG (3-metoksi-4-hidroksifenilglikol)’dir.
DOPAMİN
• Dopaminerjik nöronların çıkış kaynağı Mezensefalonda substansia nigradır.
• Ayrıca hipotalamustan salınır ve prolaktin sekresyonunu inhibe eder.
• Tirozin amonoasidinden yapılır. Presinaptik geri alım mekanizması ile sinapstan geri alındığı gibi, MAO ve
COMT ile metabolize edilebilir. Yıkılım ürünü HVA (Homovanilik asit)
• D1 ve D5 reseptörleri Gs proteini yardımıyla adenilat siklazı aktive ederler.
• D2, D3, D4 reseptörleri Gi proteini ile adenilat siklazı inhibe ederler.
150
DrTus.com 151
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
D1 reseptörü
En çok nigrostriatal yolakta bulunur. Lokomotor sistemle ilgili hareketlerin başlatılmasında rol oynar.
D2 reseptörü
Striatumda ve mezolimbik yollarda bulunan ana dopaminerjik reseptördür. Ekstrapiramidal sistemle ilgili
motor etkilerde rol oynar. Otoreseptördür.
D3 reseptörü
Daha çok limbik sistemde yerleşmiştir. Emosyonel ve kognitif süreçlerde önemli rol oynarlar. Dopamin deney
hayvanlarında seksüel aktiviteyi arttırır. Kur davranışı oluşturur.
D4 reseptörü
Şizofren hastalarda genetik olarak sayıları artmıştır.
SEROTONİN
• Beyin sapında (4. ventrikül tabanındaki raphe nukleusu), trombositlerde, gastrointestinal kanalın miyenterik
pleksusu ve enterokromaffin hücrelerde yüksek konsantrasyonlarda bulunur.
• Metaboliti 5-hidroksi indol asetik asit (5 HIAA)’dır.
• Triptofandan oluşur. Pineal bezde melatonine çevrilir.
151
DrTus.com 152
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
HİSTAMİN
• Histidinden oluşur. Histaminerjik nöronların gövdeleri arka hipotalamusun tuberomamiller çekirdeğindedir. Bu
aksonlar korteks ve medulla spinalis dahil tüm MSS ye yansırlar. H1, H2, H3 reseptörleri bulunur. H1
reseptörleri Fosfolipaz C’yi etkinleştirirken, H2 reseptörleri c-AMP derişimini arttırırlar. Histamin beyinde
uyanıklık, cinsel davranış, kan basınıcının düzenlenmesi, su içme ve ağrı eşiğiyle ilşkilidir.
• MAO ve DAO (Diamino oksidaz) tarafından imidazol asetik asit ve metilimidazol asetik aside yıkılır.
GABA
• İnhibitör nörotransmiterdir.
152
DrTus.com 153
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
GLUTAMAT
• Beyinde en yaygın bulunan eksitatör nörotransmitterdir.
• Glutamat reseptörleri 2 tiptir:
1. Metabolik tipte olanlar G proteine ile bağlantılı olup IP3 ve DAG seviyelerini yükseltir yada hücre içi
cAMP seviyesini düşüren serpantin reseptörleridir.
2. İyonotropik tipte olanlar ise; AMPA-K (Kainate) ve NMDA reseptörleridir.
NMDA
Na-K-Ca kanal tipi reseptördür. Serebral iskemi sırasında aşırı glutamat salınımı ve bu reseptörün
aktivasyonu olmaktadır. Bu reseptörlerin aktivasyonu ile nöron içine aşırı Ca girer ve böylelikle iskemiye bağlı
nekroz gelişmektedir. Ayrıca hipokampusta yüksek miktarda NMDA reseptörü vardır. Bu lokalizasyonlu
reseptörlerin LTP (Uzun dönemli potansiyalizasyon) den sorumlu olduğu bilinmektedir. LTP uzun sürteli bellek
ve öğrenme mekanizmalarından sorumludur.
AMPA-K (Kainate) reseptörü Na+ ve K+ için iyon kanalıdır.
153
DrTus.com 154
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
GLİSİN
• Primer olarak spinal kord ve beyin sapında bulunan inhibitör nörotransmiterdir.
• Cl- iletimini artırır. Strikinin bu kanalı kapatan zehiridir. Strikinin verilen deney hayvanlarında medulla spinalis
düzeyinde inhibisyon oratadan kalktığı için çırpınma ve kas aşırı etkinliği oluşur.
Glisin beyinde NMDA reseptörünün bir parçasını oluşturması nedeniyle eksitatör nörotransmiter
özelliği taşır.
OPİOİD PEPTİDLER
• Beyin ve gastrointestinal kanal morfin bağlayan reseptörler içerir.
Delta Enkefalinler Heyecan ve duygulanımla ilgili ruhsal olaylar da rol oynar (limbik sistemde yaygındır).
154
DrTus.com 155
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
PÜRİN VE PİRİMİDİNLER
• ATP: 4 tane reseptörü bulunur. Bu pürinerjik reseptörler P2Y, P2U (Gq proteine bağlı), P2X, P2Z (iyon kanalı)
olarak adlandırılır. Bu reseptörler spinal ganglion ve trigeminal ganglionda bulunurlar. (Duysal iletide rol
oynaması muhtemeldir)
• Üridin
• Adenozin: Adenozin genel bir MSS deprasanı olarak etki gösterir. Tüm Adenozin reseptörleri (A1-A2A-A2B-
A3) G proteinine bağlı reseptörlerdir. Çay, kahvedeki teofilin ve kafein etkilerini adenozin reseptörlerini bloke
ederek gösterir. Bu kaynak drtus.com’da yayınlanmaktadır.
KANABİNOİDLER
• Mariyuana, esrar bağlayan reseptörler
• Endojen ligand: Anandamid (araşidonik asid derivesi)
• Öfori, sükunet, uyku hali, analjezi oluşturur.
155
DrTus.com 156
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
OMURİLİK
Beyinden perifere ve periferden beyne uyarıların geçişini sağlayan özelleşmiş yapıdır. Yapısında afferent nöron -
gama motor nöron aksonları, motor nöronlar ve inhibitör nöronlar bulunur. Motor nöronlar motor üniteleri
oluştururlar.
Bir motor nöron uyarıldığında bu motor nöronun inerve ettiği tüm kas lifleri yani motor ünite faaliyete başlar.
Önce küçük motor üniteler harekete geçer. Büyük kuvvetler için büyük motor üniteler, süreklilik isteyen işler için
yorulmaya dirençli liflerden oluşan motor üniteler çalıştırılır.
BEYİN SAPI
Beyin sapı; mezensefalon, pons ve bulbus’tan oluşur. Vazomotor merkez, solunum merkezi, uyku-uyanıklık,
denge gibi birçok fonksiyonda rol alır. Beyin sapı refleks, iletim olaylarında da görev alır. Kraniyal sinirler bu
bölümden çıkan sinirlerdir.
Retiküler formasyon ve vestibüler sistemde beyin sapındadır.
Retiküler formasyon: Beyin ve periferle birçok bağlantısı olan bir sistemdir. Tonus düzenlenmesi, durum ve
dengenin kontrolü, stereotipik davranışlarda görev alır. Bulboretiküler fasilitör alan antigravite kaslarında tonus
artışı yapar. Bulboretiküler inhibitör alan tonusu azaltır. Bu iki sistem beraber çalışarak tonusu düzenlemede rol
alır.
Retikular Aktive Edici Sistem: Beyin sapında bulunan bu sistem bütün duyu organlarından (Göz, yüzeyel duyu,
ağrı), ve bazal ganglionlardan veri almaktadır. Kolinerjik ve adrenerjik ağırlıklı nöronların bulunduğu retikular
aktive edici sistem RAS, talamusa, limbik sisteme, hipotalamusa ve kortese projeksiyonlar göndermektedir. Bu
projeksiyonlar uyanıklık, dikkat ve bilinçten sorumludur.
156
DrTus.com 157
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
VESTİBÜLER SİSTEM
Denge oluşumunda en önemli sistemlerden biridir. Başın uzaydaki konumunun belirlenmesi, göz-ekstremitelerin-
vücudun pozisyon ve durumuna göre ayarlanması gibi görevleri vardır. Temporalin piramidal parçasında bulunan üç
yarım daire kanalı, bir Utriculus, bir sacculus ile bu yapılar arasındaki bazı kanallardan oluşmuştur.
Yarım daire kanalları superior, lateral ve posterior olarak birbirine dik üç tanedir. Bunların utriculus’a açılan kısmında
ampulla denen yapı vardır. Ampulladaki krista üzerinde reseptör hücreler olan tüylü hücreler vardır. Tüylü hücrelerden
biri diğerlerine göre uzundur buna kinosilyum denir. Diğerlerine de sterosilya denir. Silli hücreler cupula denen
glikoprotein yapısında jelatinöz yapı ile örtülüdür.
Yarım daire kanalları başın açısal ivmelenmesini algılarlar. Baş açısal olarak ivmelenince eylemsizlikle, sillerde
eğilmeye yol açar. Sterosilya kinosilyuma yaklaşırsa, kinosilyadaki potasyum kanalı açılarak depolarizasyon olur.
Uzaklaşırsa hiperpolarizasyon olur.
157
DrTus.com 158
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Baş durunca eylemsizlik bu defa ters yönde olur ve başlangıçta oluşan uyarının tam tersi oluşur. Cupulanın ampullaya
doğru ilerlemesi sillerde eğilme ile silli hücrede depolarizasyon, tersine ilerlemesi hiperpolarizasyona neden olur.
Bir taraftaki yarım daire kanalı depolarize olurken diğer taraftaki hiperpolarize olur. Yani karşı taraftaki tersine uyarı
yapar. Yarım daire kanallarından çıkan uyarılar vestibüler gangliondan sonra vestibüler sinirle superior ve medial
vestibüler çekirdeklere gönderilir. Yarım daire kanalları otonom cevaplara da neden olabilir. (Tansiyon düşmesi vs.)
UTRİCULUS VE SACCULUS
Başın linear ivmelenmesini algılarlar. Ayrıca başın dengede kalmasından sorumludur. Utriculus reseptörleri
horizontal harekete yani ön-arka, sağ-sol harekete duyarlıdır. Sacculus reseptörleri ise vertikal harekete
158
DrTus.com 159
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
duyarlıdır.
Utriculus ve sacculus reseptör hücreleri macula denen yapı üstündedir. Bu reseptör hücreleride tüylüdür. Bunların
silleri otokonia denen kalsiyum karbonattan zengin jelatinöz yapıya gömülmüştür. Utriculus ve sacculustan çıkan
uyarı vestibüler ganglionda sinaps yaptıktan sonra lateral vestibüler çekirdeğe gider.
Baş harekete geçince maküladaki tüylü hücrelerin kinosilyumları farklı düzlemlerde olduğundan bazı hücreler
uyarılır bazıları da inhibe olur.
VESTİBÜLER ÇEKİRDEKLER
Hem alfa hem gama motor nöronları etkiler. Özellikle de alfa motor nöronu etkiler. Vestibuler çekirdeklere beyin
159
DrTus.com 160
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
ve beyincikten inhibitör uyarı gelir. Vestibuler sistem özellikle anti-gravite görev yapan, ekstansör kaslara uyarı
göndermektedir. Bu nedenle vestibüler çekirdekler üzerine olan bu uyarı kalkarsa deserebrasyon katılığı oluşur.
Bu durum kedi ve köpeklerde vestibuler çekirdeklerin üzerinden yapılan beyin sapı kesisi ile
oluşturulabilir.
Desebrasyon katılığı 4 ayaklı hayvanlarda ön ve arka ayaklarda hiperekstansiyon. İnsanda ise üst ve alt
ekstremitede hiperekstansiyon şeklinde oluşur.
Nistagmus
Vestibüler bir reflekstir. Yarım daire kanallarından gelen uyarılarla oluşturulur. Gözün bakış noktasını
foveadan kaçırmamak için yaptığı hareketlerdir. Vestibüler reseptörler zedelenirse nistagmus
oluşmaz. Vestibüler yoldaki zedelenme spontan nistagmusa neden olur. Nistagmusun yönü nistagmusdaki
hızlı hareketin yönü ile belirlenir. Nistagmus vestibüler bir reflekstir. Baş döndükten sonra durunca
postrotatuar nistagmus oluşur. Bunun yönü başın dönüş yönünün yani nistagmusun tam tersi yöndür.
Dekortikasyon rijiditesi
Kasa giden gama efferent deşarjı üzerine korteksten gelen inhibitör bir tonus bulunmaktadır. Korteks lezyonu
yapılmış (dekortike) hayvanlarda orta derecede bir rijidite oluşur. İnsanda aynı durum özellikle kapsula
interna lokalizasyonlu kanamalar sunucu oluşabilmektedir. Dekortikasyon rijiditesi etkilenen tarafın karşı
tarafında üst ekstremitede fleksiyon, alt ekstremitede ise ekstansiyon hali olarak kendini gösterir.
160
DrTus.com 161
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Posterier hipotalamus: Kan basıncının artması, pupiller dilatasyon, titreme, vücut sıcaklığında artma (Sempatik
alan)
Anterior hipotalamus: Miyozis, terleme, vucut sıcaklığında azalma (parasempatik alan)
Dorsomedial çekirdek: Gastrointestinal uyarma
Perifornikal çekirdek: Acıkma, kan basıncının artması, hiddet
Ventromedial çekirdek: Doyma, nöroendokrin kontrol
Mamiller cisim: Beslenme refleksleri (Tiamin eksikliğinde dejenerasyona uğrar)
Lateral hipotalamik alan: Susama ve acıkma
Paraventriküler alan: Oksitosin salgılanması, su tutulması
Medial preoptik alan: İdrar kesesinin kasılması, kalp hızının azalması, kan basıncının düşmesi
Supraoptik çekirdek: Vasopressin salgılanması
Suprakiazmatik Çekirdek: Diürnal ritmden sorumludur (Uyku, sabah kortizonun yükselmesi, tansiyon, vücut sıcaklığı
ritmi)
161
DrTus.com 162
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
YEME DAVRANIŞI
Yeme davranışı hipotalamusun lateral ve ventromedial çekirdekler tarafından kontrol edilmektedir. Yağ
dokusundaki hücrelerin ürünü olan leptin (ob/ob geni) hipotalamustaki NPY’yi baskılayarak iştah kesici özellik
göstermektedir. NPY hipotalamusta güçlü oroksojen (yeme davranışını uyarıcı) etki oluşturur.
Hipotalamusta NPY (nöropeptid-Y) den başka; Beta-endorfin, Galanin, GHRH, Orexin A/B, Ghrelin iştah açacı
etki oluşturur. Bombesin, leptin, CCK, Glukagon, Nototensin, Oksitosin, Peptid YY, Somatostatin, alfa-MSH ise
iştah kesici etkinliğe sahiptirler.
SU İÇME DAVRANIŞI
Su içme vazopressin (ADH) salgılanmasına çok benzer bir şekilde plazma ozmolaritesi ve ekstraselüer sıvı hacmi
tarafından düzenlenir. Hipovolemi durumunda renin-anjiotensin mekanizması uyarılır. Anjiotensin II OVLT (organum
vaskulozum lamina terminalis) ve subfornikal organa etki yapıp susama oluşturur. Ayrıca artan serum osmolaritesi,
osmoreseptörler tarafından algılanıp susama oluşturur.
162
DrTus.com 163
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
ATEŞ
İnflamasyon, endotoksin gibi uyaranlar sonucunda monosit, makrofaj ve kuppfer hücrelerinden Endojen pirojenler
denilen (IL-1, IL-6, INF-Beta, INF-gama, TNF-alfa) sitokinler yapılmaktadır. Bu sitokinler kan beyin bariyeri olmayan
beyin bölgelerinden (OVLT) etki ederek, hipotalamuste preoptik sahayı uyarırlar. Bu sahada PGE aracılıklı termostat
daha yüksek bir sıcaklığa ayarlanır. Sonuç olarak üşüme, titreme ile ateş yükselir. Bunun yanında MSH ve ADH güçlü
anti-pirojen aktivite gösterirler.
EPİTALAMUS
Diensefalonun üst parçasıdır. Corpus pineale (epifiz), trigonum habenuale, striae medullares, commissura
habenulumdan oluşur. Corpus pineale (epifiz), iki colliculus superior arasında bulunur. Erişkin insanda acervulus
cerebri (beyin kumu) (Hidroksi Apatit Kristalleri) adı verilen cisimler görülür. Epifizin tüm hormonları inhibe edici
etkisi vardır.
Epifiz hormonu Melatonindir. Melatonin serotoninden N-asetillenme ve O-metilasyon ile sentezlenir. Salınımın
kontrolü diürnal ritm ile ayarlanmaktadır. Pineal bez sempatik inervasyon içerir. Retinada göze gelen ışığın açısına
hassas olan melanopsin içeren fotoreseptörler bulunur. Bunlardan çıkan uyarılar diürnal ritm regulatuar merkez olan
suprakiazmatik çekirdeğe uğrarlar. Pineal glandta suprakiazmatik çekirdek tarafından regüle edilen lokus seruleusla
bağlantılıdır.
Karanlıkta sempatik liflerle gelen noradrenalin deşarjı artar. Noradrenalin Pineal glanddaki Beta Adrenerjik
Reseptörlere bağlanarak melatonin salınımını arttırır. Melatonin karanlıkta salınan bir hormondur. Işıkta salınımı
durur. Melatonin memelilerde mevsimsel diurnal (bahar aylarındaki canlılık) ritimden sorumludur. (Üniversitedeki
bahar şenlikleri).
163
DrTus.com 164
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
164
DrTus.com 165
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
BAZAL GANGLİONLAR
Bazal ganglionlar özellikle ritmik hareketin (el yazısı gibi) yapılmasından sorumludurlar. Nükleus kaudatus,
putamen, globus pallidus, nükleus subtalamikus ve substantia nigra ve amigdaladan oluşur. Bazal
ganglionlarana fonksiyonu talamusdan geçen lifler aracılığıyla, motor korteksi etkilemektir. Bazal ganglionların amacı
hareketin planlanması ve eşgüdüm halinde yapılmasıdır. Ayrıca bazal ganglionların duygulanım ve bilişsel
fonksiyonlardanda sorumludur.
Nükleus kaudatus ve putamen’in beraber oluşturduğu yapıya striatum denir. Bazal ganglionlar motor merkezlerin
fonksiyonlarına yardımcı olur. Bazal ganglionların girişi Striatum, çıkışı substansia nigra ve globus pallidustur.
Subtalamik nükleus lezyonunda ballismus olur. Tek taraflı olursa lezyonun karşı tarafından olur ve buna
hemiballismus denir, irade dışı kasılmalardır.
Corpus striatum lezyonunda atetozis oluşur. Distoni ve Huntington koresi bu bölümle ilgili bozukluklardır.
Huntington koresinde striatumdaki kolinerjik ve GABA erjik liflerde dejenerasyon vardır.
Substantia nigra lezyonları parkinsona neden olur. Substantia nigradan, striatuma dopaminerjik lifler gitmektedir.
Parkinson hastalığında nigrostriatal yolda dejenerasyon vardır. Parkinson hastalığı rijidite, hipokinezi ve tremorla
(hap yapar, para sayar tipi) karakterizedir.
165
DrTus.com 166
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
CEREBELLUM
Serebelluma beyinden ve periferden bilgi gelir, bu yolla beynin istediği hareketin ne derece yapıldığı hakkında bilgi
edinilir. Bazal ganglionlar gibi serebellumda direk motor hareket oluşturamaz ancak bunun düzenli yapılmasında rol
alır. O nedenle serebellum lezyonlarında motor hareket kaybolmaz, ancak önemli bozukluklar oluşur.
Beyincik (cerebellum), lobus occipitalis alt yüzleri ile bulbus, pons ve mezensefalonun arasında kalan alanda bulunur.
4. ventrikülün orta kısmını arkadan kapatır. İki hemisferi vardır ve bu hemisferleri birbirine vermis bağlar. Cerebellum
filogenetik açıdan üç parçaya ayrılır:
1. Archicecerebellum: Cerebellumun en eski parçası olan lobus flocconodularisten oluşur ve denge ile ilgilidir.
Flocculonodular lob vestibüler çekirdeklerle bağlantılıdır ve en önce gelişmiş olan lobdur.
Archicerebellum’da denir. Özellikle postür ve denge için gereklidir. Harabiyetinde denge kaybı ve ataksi
oluşur.
2. Paleocerebellum (anterior serebellum): Kas ve tendonlardan proprioseptif duyular alır. Medulla spinalisle
bağlantılıdır.
3. Neocerebellum (posterior serebellum): Filogenetik açıdan en yeni parçadır. Beyinle bağlantılıdır. İstemli
hareketlerin koordineli, düzenli yapılmasını sağlar. Hareketin genişliğini, yönünü, kuvvetini ayarlar. Neoserebellum
lezyonlarında disartri, dismetri, intensiyonel tremor ve disdiadokokinezi oluşur.
Cerebellum pedunculus cerebellaris superior ile mezensefalona, pedunculus cerebellaris medius ile ponsa,
pedunculus cerebelleris inferior ile bulbusa bağlanmıştır.
Cerebellum katmanları
Granüler tabaka: En içteki tabakadır. Glomerüler hücresini ve spino cerebellar yolun mossy aksonlarını
içerir. Ayrıca golgi tip II hücresi ve granül hücresinin dentritleri bu tabakada sinaps yaparlar. Mossy lifleri
(yosunsu lif) cerebellimun ana input kaynağıdır. Bu lifler aracılığıyla cerebellum medulla spinalisten,
ponstan ve vestibuler sistemden bilgi alır.
Purkinje tabakası: Orta tabakadır. Purkinje hücresini içerir. Negatif çıktıların oluştuğu tabakadır. Purkinje
hücresi nörotransmitter olarak GABA’yı kullanır. Purkinje hücreleri temel olarak vestibuler çekirdeklere ve
cerebellar nükleuslara inhibitör uyarı götürürler.
Moleküler tabaka: En yüzeydeki tabakadır. Yıldız hücresi, sepet hücresi ve purkinje hücrelerinin dentitlerini
içerirler. Ayrıca granüler hücrelerinin aksonlarıda bu tabakada bulunur. Bu tabakada granüler hücre aksonları
paralel lifleri oluşturur.
Serebelluma eksite edici uyarılar yosunsu lifler ve tırmanıcı liflerle gelir. Purkinje hücreleri, sepet hücreler,
yıldız hücreler ve golgi hücrelerinin hepsi inhibitör nöronlardır. Serebellumdan çıkan nöronlar inhibitör
özelliktedirler.
166
DrTus.com 167
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
167
DrTus.com 168
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
EEG
• Beynin elektriksel aktivitesinin kaydıdır. Elektriksel aktivitenin asıl kaynağı piramidal hücrelerdir. Beyin yüzeyinde
dendrit fazladır. Dentritlerdeki lokal potansiyellerle dendrit-hücre gövdesi arası dipol EEG’nin kaynağıdır. Beyin
aktivitesi arttıkça dalgaların amplitüdü azalır, frekansı artar.
• Alfa dalgaları: Sakin istirahat halinde iken görülür. Ritmik düzenli senkronize bir dalgadır. Bu istirahattaki kişi aniden
gözlerini açarsa frekans artar ve amplitüd düşer, ritm bozulur buna alfa blok denir.
• Beta dalgaları: Asenkron düşük amplitüdlü ve yüksek frekanslı dalgalardır. Uyanıkken oluşur ve beynin aktif
olduğunu gösterir.
• Beta dalgaları: Erişkinlerde gözler kapalı dinlenme durumunda da görülür .
• Teta dalgaları: Alfa dalgalarına göre düşük-frekanslı ve yüksek amplitüdlü dalgalardır. Orta derinlikte uykuda
özelliklede çocuklarda görülür.
• Delta dalgaları: Teta dalgalarına göre yüksek amplitüdlü ve düşük frekanslıdır. Non REM uykusunun derin uyku
döneminde, süt çocuğunda ve ciddi beyin hasarında görülür.
UYKU
Uyku hızlı göz hareketi (REM) ve yavaş dalgalı uyku (NON REM) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Uyku non REM le başlar. Birinci evreden dördüncü evreye gidildikçe uyku derinliği artar EEG de yavaşlama
gözlenir. Yani derin uyku ritmik senkronize ve yavaş dalga (teta ve delta) kalıplıdır.
Evre iki uykuda alfa benzeri dikenler görülür ki biz buna uyku iğiciği diyoruz. Non rem uykusunu oluşturan
mekanizma rafe nükleosundan salınan serotonindir. Deneysel olarak serotonin blokasyonu deney hayvanlarında
uykusuzluk oluşturmaktadır.
Non rem uykusu dinlendirici bir uykudur. Özellikle non rem üç ve dördün iyi uyunamaması fibromiyalji
oluşturduğu bilinmektedir. Bu nedenle tedavide beyinde serotonin miktarını arttırıcı SSRI lar kullanılmaktadır.
Rem uykusu aktif göz hareketlerinin olduğu ancak diğer tüm çizgili kaslarda tonusun kaybolduğu uyku dönemidir. Bu
nedenle rem döneminde kalp hızında artma solunum sayısında artma ve düzensizleşme, aktif canlı rüyalar vardır.
REM uykusunda EEG de Beta ritmi gözlenir.
Bu dönemde erkeklerde penil tümesans görülebilir. Bunun sebebi bu dönemdeki kan testesteronundaki yükselmedir.
Rem uykusunun kaynağı 4. ventrikül tabanında bulunan lokus seruleus kaynaklı noradrelalindir. Rem
uykusunun uyunmaması deney hayvanlarında ve deneklerde sinirlik ve huzursuzluk meydana getirir.
168
DrTus.com 169
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
İstemli hareketin kalıbı beyinde planlanır ve bu plan kortiko spinal ve kortiko bulber yol ile kaslara iletilir. Yapılan her
hareketten önce ve hareket boyunca serebellum tarafından harekete yumuşak ve eş güdüm yapılması sağlanır.
Kortiko spinal traktus medularda pramitler yaptığı için pramidal sistem olarak adlandırılmıştır. Pramitlerden
geçmeyen ve postur denetimle ilgili olan diğer yollara extra pramidal sistem adı verilmektedir. Extrapramidal
sistemin kaynağını bazal ganglionlar oluşturmaktadır.
Bazal ganglionlar kaudat çekirdek, putamen, globus pallidus, siyah çekirdek ve suptalamik çekirdekten oluşmaktadır.
Korteksten gelen uyaranlar önce bazal ganglionlara uğrarlar. Nigro striatal yol korteksten bazal ganglionlara gelen
uyaranların inhibisyonunu sağlamaktadır.
Substantia nigra dopaminerjik nöronların çıkış kaynağıdır. Buradan çıkan dopamin korpus sitratuma gelir. Burada
dopamin 2 reseptörü üzerinden, presinaptik inhibisyon ile asetilkolin ve GABA salınımını azaltır. Parkinsonda ise
sustanstia nigra harabiyeti olduğu için dopamin azalır. Bu nedenle corpus sitriatuma gelen asetilkolin ve GABA
artar. Asetilkolindeki artma sonucu corpus sitriatum çok fazla uyarılır ve tremor oluşur. GABA’nın yaptığı
inhibisyon sonucu ise bradikinezi oluşmaktadır.
Bazal ganglionların esas görevi hareketin planlanması ve programlanmasında daha geniş anlamda fikrin
eyleme dönüştürülmesinde görev aldığı bilinmektedir. Parkinson gibi nigrositriatal yolu bozan hastalıklarda
dopamin azalmakta bazal gangliona korteksten gelen uyarılar bloke edilememekte böylelikle tremor oluşmaktadır.
Yine agonist ve antagonist kaslara giden impuls denetimi bozulacağı için dişli çarkı hareketi ve kurşun boru rijitesi
oluşmaktadır.
DAVRANIŞ
169
DrTus.com 170
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
nöradrenalin (NA) sinaptik geri alımını bloke ederek öforizan etki yaparlar.
Asetilkolin beyinde meynert bazal çekirdeğinde, hipokampusta yoğun olarak bulunmaktadır. Aselikolin lif
projeksiyonları motivasyon, güdülenme, algılama ve bilişsel işlevlerden sorumludur.
Limbik sistemin korku ve hiddet ile ilişkisi Kluver ve Bucky tarafından gösterilmiştir. Bilateral amigdal lezyonu
yapılan hayvanlar korkusuz,sakin, hiperseksualite, her şeyi yalama ve ağzına götürme eğilimli hale gelirler.
Seksüel davranış:
Ön hipotalamus preoptik bölgesinde, intersitisyel nükleus bulunmaktadır (İNAH). Bu nöronlar
erkeklere daha fazladır. Seksüel davranış, uyarılma ve çiftleşme davranışından sorumludurlar.
BAĞIMLILIK
Bağımlılık bir maddenin olumsuz etkilerine karşın, yenilenen şekilde zorunlu kullanımı olarak tanımlanabilir. Bağımlılık
belirgin olarak ödül sistemi ile ilişkilidir ve bu sistem özellikle striatum tabanında yerleşik olan Nuklues accumbens
ile mezensefalondan, bu çekirdeğe ve bu çekirdekten frontal kortekse yansıyan mezokortikal dopaminerjik nöronları
kapsar.
Bağımlılık yapan maddelerin ortak etkisi Nukleus accumbensteki Dopamin 3 reseptörünü etkilemektir. Bu etkilenme
akut olarak beynin ödül sistemini uyarmaktadır.
170
DrTus.com 171
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
ÖĞRENME – HAFIZA
171
DrTus.com 172
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
GÖRME FİZYOLOJİSİ
Gözde kırma ortamları: Hava ile korneanın ön yüzü, korneanın arka yüzü ile aköz humor, aköz humor ile lensin ön
yüzü, lensin arka yüzü ile corpus vitrozu mdur. Gözde en kırıcı ortam hava ile kornea ön yüzü arası, yani
korneadır. Kornea +40 dioptrilik kırma gücüne sahiptir.
Gözün akomodasyonsuz kırma gücü +59 dioptridir. Buna statik kırılma denir. Merceğin kırma gücü +12
Dioptridir. Lensin kırma kuvveti korneanın tersine ayarlanabilir ve bu işleme akomodasyon denir.
Mercek asıcı bağlarla asılmıştır ve bunlar merceği gergin tutar M. ciliaris bu bağların gerginliğini azaltır ve lensin
kalınlaşmasına neden olur. M. ciliaris kasılınca lensin kırıcılığı artar. Akomodosyondan sorumludur.
Hipermetroplarda daha fazla akomodasyon olduğundan siliar kas bu kimselerde daha fazla gelişmiştir. Asıl
akomodasyonu M. ciliaris’in dairesel lifleri yapar.
Akomodasyon; Gözün kırma gücünü değiştirmesine verilen isimdir. Dinamik kırılmada denir. 3 bileşeni vardır: Lensin
kırma kuvvetinin artması, pupilla konstriksiyonu ve konverjans (gözlerin içe bakması)
172
DrTus.com 173
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Kırma kusurları
Normal göze emetrop denilir.
Miyop: Yakını görmenin net, uzakılığı görmenin bulanık olduğu durumdur. Lensin kırıcılığı artmış veya ön
arka çapı uzamıştır. Düzeltilmesinde kalın kenarlı mercek kullanılır.
Hipermetrop: Uzağı görmenin net, yakını görmenin bozuk olduğu durumdur. Lensin kırıcılığı azalmış yada
göz küresinin ön arka çapı küçülmüştür.Bu hastalarda m.ciliaris sürekli kontrakte olarak lens
bombeliğini ve buna bağlı kırıcılığı arttırmaya çalışır. Düzeltilmesinde ince kenarlı mercek kullanılır.
Prespiyopi; Akomodasyon gücünün yaşla beraber azalmasıdır. Lensin elastikiyetinin kaybetmesi sonucu
oluşur.
Astigmatizma; Kornea veya lensin ya da her ikisinin birden yatay ve düşey düzlemlerdeki kırıcılığının farklı
olmasıdır. Düzeltilmesinde silindirik mercek kullanılır.
Renk körlükleri:
Monokromotlarda: Hiç koni yoktur.
Protonoplarda: Kırmızı koni yoktur.
Deuteronoplarda: Yeşil koni yoktur.
Tritonoplarda: Mavi koni yoktur.
Anopi: Tam körlük
GÖZ DİBİ
Göz dibinde iki önemli nokta vardır. Papila nervi optici ve macula lutea. Papille nervi opticiden göze giren
çıkan damarlar geçer. Burada basil ve koni yoktur. O nedenle kör nokta denir.
Papilla nervi optici (optik disk)’nin 3 mm temporalindeki maculla lutea (fovea sentralis)’tir. Burası gözün net
görme yeridir. Burada koni çok fazladır ancak basil yoktur ve gözdeki en büyük rezolüsyon alanı
burasıdır. Optik disk ganglion hücrelerinin aksonlarının optik siniri oluşturmak üzere retinayı deldiği noktadır.
173
DrTus.com 174
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Retinada pigment hücreleri, reseptör hücreler, ganglion hücreleri, müller hücreleri ve lokal devre nöronları vardır.
Retinada horizantal hücrelerin aksonu “Rod” hücreleri ile sinaps yaparlar.
Lokal devre nöronları horizontal hücreler ve amakrin (Bipolar Hücreler ile sinaps yaparlar) hücrelerdir. Müller
hücresi glia kökenli destek hücresidir.
Pigment hücreleri dağınık ışığı absorbe eder ve reseptör hücrelerden dökülen diskleri fagosite eder.
Reseptör hücreler
Basil ve koni olarak iki tiptir. Her iki hücrede çeşitli segmentlerden oluşmuştur. Dış segment, iç segment,
hücrenin bedeni ve reseptör terminali bu kısımlardır. İç segmentte mitokondri çok fazladır, hücre bedeninde
çekirdek vardır ve sürekli yenilenir.
Basiller düşük ışık şiddetine duyarlıdır ve gece görmeden sorumludur.
Koniler yüksek ışık şiddetine duyarlıdır ve gündüz görmeden sorumludur.
Retinada basiller periferde, koniler merkezdedir.
Koniler üç tiptir
Kırmızı koniler en çok kırılan ışık olan kırmızıya duyarlıdır. Mavi koni en az kırılan ışık olan maviye
duyarlıdır. Diğer koni ise yeşil konidir.
Karışık renkler bu üç koninin her birindeki algılamaya bağlıdır. Alaca karanlığa adaptasyondan basil hücresi
sorumludur. Bu hücre de rodopsin vardır ve rodopsin miktarı ne kadar artarsa gece o kadar iyi görülür. A
vitamini eksikliğinde rodopsin sentezlenemez ve gece körlüğü (hemerotopi) oluşur.
174
DrTus.com 175
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Görme elektrofizyolojisi
Reseptör hücrelerde –40 mV’luk istirahat potansiyeli vardır. Göze ışık düşünce Rodopsin yapısında bulunan
11-cis–Retinal fotoizomerize olup, all-trans-Retinal haline gelir. Sonuçta oluşan metarodopsin II (all-trans
Retinal bulundurur), transdusini uyarır. Transdusinde fosfodiesteraz enzimini aktive eder, sonuçta cGMP
miktarında düşmeye neden olur. cGMP miktarında düşmeyle birlikte sodyum kanalları kapanır ve hücre
hiperpolarize olur. Sonuçta; sinaptik transmiter salınımında azalma ve bipolar hücreler ile diğer nöral
elemanlarda yanıt oluşturur.
Ganglion hücresi reseptif olanları on-merkez, off-çevre ve off-merkez on-çevre organizasyonuna sahiptir. On
olan kısımlar ganglion hücrelerini eksite, off olan kısımlar ganglion hücrelerini inhibe eder.
Ganglion hücresi aksonları optik siniri yapar. Optik sinirde nazal bölgeden gelen lifler kiazma opticumda
çarplazlaşır. Daha sonra traktus opticus ile iletim devam eder. İletilen uyarılar beyinde 17., 18., 19.
(occipital lob sulcus kalkarinus) merkezlerde yorumlanır.
KOKU DUYUSU
Koku duyusu area olfaktoryadaki reseptörlerle algılanır. Burası üst meatustadır. Koku bölgesi koku reseptör
hücreleri, destek hücreleri ve bazal hücrelerden oluşur. Bunların üzerini mukus tabakası örter. Koku oluşması için
koku veren madde mukus tabakasında çözünmelidir.
Reseptör koku hücreleri bipolar nöronlardır ve dentriti yüzeyde düğme şeklinde sonlanır. Reseptör koku hücreleri,
bölünüp çoğalan tek sinir hücreleridir.
Koku reseptör hücresi farklı kokuları alabilir. Yani kokulara özel reseptör yoktur. Koku madde reseptörüne
bağlanınca G (olf) proteini aktive olur ve intraselüler cAMP artar, bu da hücrede depolarizasyon yapar. Bu
depolarizasyon reseptör potansiyelini oluşturur.
175
DrTus.com 176
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
TAD DUYUSU
Acı, tatlı, ekşi, tuzlu olmak üzere 4 farklı tat duyusu vardır.
Tatlı ve tuzlu duyuları dilin ön kısmında bulunan fungiform papilla tarafından algılanır. Bu duyular 7. sinirin dalı olan
korda timpani ile sinir sistemine aktarılır. Acı ve ekşi duyuları ise dilin posteriorunda bulunan sirkumvallat ve foliat
papillalar aracılığıyla algılanır. Bu duyular 9. sinir aracılığıyla sinir sistemine aktarılır.
Acı duyusu: Acı maddeler kendi reseptörüne bağlanırlar. Gq proteini aktive olur. Ayrıca acı maddeler
potasyum kanallarını bloke ederek depolarizasyon olşturur.
Şekerli maddeler: Kendi reseptörüne bağlanırlar. Gs aktive olur. Hücre içi cAMP artar. cAMP, potasyum
kanallarını kapatarak depolarizasyon oluşturur.
Ekşi maddeler: Ekşi maddeler hidrojen iyonunu ortama verirler. Hidrojen iyonu potasyum kanallarını kapatır
ve depolarizasyon oluşur.
Tuzlu maddeler: Sodyumun kendisi kanallardan girerek depolarizasyon oluşturur.
AĞRI FİZYOLOJİSİ
Ağrıyı medulla spinalise taşıyan lifler A-delta (lokalize ağrı) ve C (künt ağrı) lifleridir. Arka boynuzdan giren ağrı lifleri
nöron değiştirip çapraz yapıp karşı taraftan spinotalamik yolla talamusa ulaşmaktadırlar.
A-delta lifleri myelinli olup hızlı olarak ağrıyı iletirler, sinapsa serbestlenen nörotransmitter glutamattır.
176
DrTus.com 177
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
C lifleri ise myelinsiz olup yavaş olarak ağrıyı iletirler, sinapsa serbestlenen nörotansmitter ise P maddesidir. Dokuda
ağrı resptörlerini uyaran maddelere aljezik madde denmektedir. Bunlar bradikinin, adenozin, P maddesi, laktat,
potasyum, serotonin, histamindir. Prostoglandinler ise mevcut ağrıyı şiddetlendirirler. (hiperaljezik)
A-Beta lifleri duysal liflerdir. Bu liflerin uyarılması pre-sinaptik inhibisyon yaparak ağrının aşımını bloke
etmektedir.
Alfa –2 agonistler (klonidin, lofeksidin) ve morfin pre-sinaptik Gi proteinine bağlı bulunurlar. Bu nedenle bunların
uyarılması yine nörotransmitter salınımını bloke ederek, ağrı aşımını bloke eder.
Ağrı yolaklarının (spinotalamik yol) geçtiği periaqaductal gri cevherde serotonin ağrı aşımını bloke etmektedir. Bu
nedenle SSRI, TAD gibi serotonin geri alımını bloke eden ilaçlar ağrı eşiğini yükseltirler.
A-delta ve C lifleri sodyum kanal blokerleri (lokal anestezikler) ile aksiyon potansiyeli oluşturmaları önlenerek de
ağrı bloke edilebilmektedir.
Genel anestezikler ve Alkol talamus düzeyinde etkili olarak ağrının kortekse ulaşmasını bloke etmektedirler.
Frontal lob geçmiş deneyimlerinin ağrı üzerindeki etkisini oluşmaktadır. Frontal lobektomi yapılan kişilerde ağrı
hissedilir, ancak önemsenmez.
177
DrTus.com 1
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
HÜCRE HISTOLOJISI
Canlı organizmalarının yapısal birimi hücredir.
Başlıca iki tip hücre tanımlanmıştır.
PROKARYOTİK HÜCRE
Çapları 1-5 µm. olan bu hücrelerde histon içermeyen genetik materyal (DNA) bir zarla, diğer hücre
elemanlanlarından ayrılmamıştır, diğer zarla çevrili organeller de genellikle bulunmaz; buna karşın
hücreler hücre zarı dışında bir hücre duvarı ile çevrelenmiştir. (Ör: Bakteriler)
ÖKARYOTİK HÜCRE
Çapları 5 – 10 µm’den genellikle fazla olan bu hücrelerde DNA, histonlar içerir. Hücre içinde zarla
çevrili pek çok organel bulunur; genetik materyal de bir zarla diğer hücre elemanlarından ayrılmıştır,
ancak hücre duvarı yoktur. (Ör: amip (protozoa) ve evrimsel basamaklarda bunu izleyen tüm bitki ve
hayvan hücreleri (metoza))
Ökaryotik hücreler başlıca iki bölümden oluşur: çekirdek ve sitoplazma. Bu kaynak drtus.com’da
yayınlanmaktadır.
Çekirdek
Hücrede olup biten tüm olayları denetleyen genitik materyali içeren çekirdek:
• Çekirdek zarı
• Kromatin
1
DrTus.com 2
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• Çekirdekçik
• Nukleoplazma olarak 4 bölümde incelenebilir.
Çekirdek zarı:
İki paralel ünit zar ve bunların arasında yer alan perinükleer sisternadan oluşmuştur. Belli
bölgelerde bu iki zar birleşerek diyaframla kaplı nükleer porları meydana getirirler. Bu
bölgeler çekirdek ve sitoplazma arasında madde alışverişini sağlarlar. Ünit zarlarlardan içte
olanına kromatin yapışabilir (periferal kromatin), dışta olan ise endoplazmİK retikulum ile
devamlıdır.
Kromatin:
Ökaryotik hücrelerde interfazda genetik materyal (DNA) kromatin olarak bulunur. Protein sentezi
yönünden inaktif hücrelerde kromatin yoğunlaşarak ışık mikroskobunda bazofilik, elektron
mikroskobunda elektron yoğun (dens), olarak izlenen heterokromatini meydana getirir. Aktif
DNA ise ökromatin olarak adlandırılır. Hücre bölünmesi sırasında kromatin belli bir düzende
yoğunlaşarak kromozomları oluşturur.
Çekirdekçik
Ökromatik çekirdeklerde bir yada birkaç tane izlenebilen çekirdekçik başlıca ribozomal RNA ve
proteinden zengindir. Bu bölgeye uzanan heterokromatin (çekirdekçiğe bağlı kromatin) koyu
bazofilik olarak boyanır. Çekirdekçik başlıca üç bölümden oluşur:
a. Soluk boyanan, r-RNA kodlarını taşıyan çekirdekçik düzenleyici bölge (nucleolus organizer
region),
b. Sıkıca bir araya gelmiş RNA iplikçikleri içeren pars fibroza (fibrosa),
c. Olgunlaşmakta olan ribozomları içeren pars granüloza (granulosa).
Işık mikroskobu düzeyinde pars fibroza ve granuloza nukleolema, soluk boyanan bölgede ise pars
2
DrTus.com 3
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Nukleoplazma
Çekirdekte kromatin ve çekirdekçik arasındaki boşluğu dolduran amorf matrikstir. Başlıca
proteinler, metabolitler, iyonlar, su ve yapısal fibrillerden oluşmuştur.
Proten sentezinde işlev gören m-RNA, t-RNA ve r-RNA öncülleri çekirdekte sentezlenir, ribozomlar
ise r-RNA’lara çekirdekçikte proteinlerin eklenmesiyle oluşur.
HÜCRE BÖLÜNMESİ
MİTOZ BÖLÜNME
Bu işlem ile hücre ikiye ayrılır. Tüm kromozamal özellikleri iki hücre içinde aynıdır. İnterfaz, Profaz,
Metafaz, Anafaz, Telofaz (İPMAT) olmak üzere 5 faza ayrılır.
İnterfaz: İki mitoz arasındaki fazdır. Nukleus mikroskobide görülebilir.
Profaz: Nukleus zarı kaybolur. Sentrozomlar hücrenin iki kutbuna doğtu göç ederler. Sentrozomların
duplikasyonu interfazda olmaktadır. İki kutup arasındaki sentrozomlar arasında mitotik iplikler oluşur.
Metafaz: Duplike olan kromozomlar (Kardeş kromatidler) önce hücrenin ortasına gelir, oradan da
mitoz mekiğini oluşturan mikrotubuller ile göç etmeye hazır hale gelirler.
Anafaz: Kardeş kromatidler hücrenin karşıt pollerine karşı göç ederler.
Telofaz: Bölünen hücrelerde çekirdek belirir. Nukleolus, kromatin ve çekirdek zarı şekillenmeye
başlar.
HÜCRE SİKLUSU
Hücre siklusu G1-S-G2-M olmak üzere birbirinden farklı dört faza ayrılmaktadır. G1 fazı, mitoz sonrası
3
DrTus.com 4
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
fazdır. Bu fazda RNA ve buna bağlı protein sentezi olmaktadır. S fazı, DNA sentezinin olduğu,
kromozomların duplike olduğu fazdır. G2 fazı, mitoz öncesi fazdır. G1 fazına benzer özellikler
gösterir. M fazı ise mitozun gerçekleştiği ve hücrelerin ikiye ayrıldığı fazdır. G0 fazı dinlenme fazını
oluşturur . Siklin (cyclins) adı verilen proteinler hücre siklusunun kontrolünden sorumludurlar. CDK
(cyclin dependent kinaz) siklin proteini fosforilleyerek aktive olmasını sağlamaktadır. G2 den M
fazına geçiş hücre siklusunın kontrolünde en önemli noktayı oluşturmaktadır. Cyclin B ve buna
bağlı CDK-1 bu fazı kontrol etmektedir.
4
DrTus.com 5
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
SİTOPLAZMA
Hücrede sayısız işlevrerin sürdürülebilmesi için gerekli aktivitenin onaylandığı bölümdür. Bileşenleri şu
biçimde sınıflandırılabilir:
I- ORGANELLER
Hücre işlevlerinin yürütülmesi için çeşitli metabolik aktivitelerin gerçekleştiği canlı hücre birimleridir.
5
DrTus.com 6
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
2. Mikrotübülüsler,
3. Sentiyoller,
4. Mikrofilamanlar.
II-SİTOPLAZMA İNKLÜYONLARI
Kullanılmaya uygun olan ya da olmayan çeşitli maddelerin hücre içindeki depolarıdır:
a. Glikojen ve yağ damlacıkları,
b. Endejen pigmentler (hemoglobin, hemosiderin, bilirubin, melanin, lipofuksin), Lipofuksin yaşlanmış
membranların kahverengi pigment halinde birikmesidir. Özellikle kalp ve nöron hücresinde
görülürler. Kalpte birikmesiyle brown (kahverengi) atrofi oluşur.
c. Eksojen pigmentler (karoten, karbon parçacıkları).
MİTOKONDRİYONLAR
Hücre için gerekli enerjinin (ATP) elde edildiği organeldir. Kendi DNA, RNA, ribozom ve proteinleri
olan mitokondriyon hücrede kendini bölünerek yenileyebilen tek organeldir. İç ve dış olmak
üzere çift ünit zarlı bir yapısı olan bu organelin dış zarı düzken, iç zarı kristaları oluşturmak üzere
katlantılar yapmıştır. Fosforilasyon enzimleri, elektron transport işlemi iç zar (kristalar) üzerinde
yerleşmiştir.Bu nedenle yapısında en çok protein olan membran mitokondri iç zarıdır.
Dış zarda ise monoamin oksidaz (MAO) enzimi vardır. Matrikste ise kalsiyum içeren yoğun matriks
granüller çoğu mitokondriyonda izlenir. Matrikste ayrıca trikarboksilik asit (TCA) siklusu, beta
oksidasyon, porfirin ve üre metabolizmasına ait enzimler yer alır. TCA siklusu enzimlerinden sadece
süksinat dehidrogenaz iç zarda yerleşmiştir. Mitokondri iç zarı seçici geçirgendir. Yağ asidleri
iç zardan karnitin proteini ile geçiş gösterirler.
6
DrTus.com 7
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Yoğun mitokondriyon içeren hücreler ışık mikroskobu düzeyinde güçlü asidofil (Hematoksilen-Eosine
ile kımızı) boyanırlar. Biokimyasal markeri glutamat dehidrojenaz (Matriks enzimi)
P53 geninin bax protein ürünü mitokondri iç zarında kanal oluşturur. Bu kanaldan matrikste
bulunan stokrom c stoplazmaya çıkar. Stokrom c apopitozisi başlatan enzim olan CASPASE’ı aktive
eder. CASPASE (C-Cytein, ASP-ASPartat-ase) enzimi proteinleri sistein ve aspartat rezidülerinden
parçalar. Apopitozis gerçekleşmiş olur.
7
DrTus.com 8
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
SERBEST RİBOZOMLAR
Protein sentezinden sorumlu olan, 20-30 nm çaplı, başlıca ribozomal RNA ve proteinlerden küçük
zarsız organellerdir. Biri küçük, biri büyük iki alt birim içeren ribzoomlar sitoplazma içinde tek tek ya
da gruplar halinde (poliribozom, polizom, diplozom) serbest olarak bulunabildikleri gibi,
endoplazmik retikulumun zarlarına bağlı olarak da izlenebilirler. Serbest ribozomlar hücre içinde
kullanılacak yapısal proteinlerin sentezinden sorumludurlar.
8
DrTus.com 9
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
GOLGİ CİSMİ
Endoplazmik retikulum gibi zarla çevrili parelel tübül ve keseciklerden oluşmuş bir organeldir.
Salgı yapan hücrelerde GER’de sentezlenen proteinler taşıma kesecikleri (transfer vezikülleri) ile Golgi
birleşiğine aktarılır ve burada karbonhidrat (glikozilasyon), sülfat, fosfor gibi gruplar eklenir. Bu olaya
proteinlerin posttranslasyonel modifikasyonu denir. Ayrıca golgi cismi proteinlerin sınırlı
proteolizinden de sorumludur. Işık mikroskobu düzeyinde gümüşleme gibi özel yöntemlerle
izlenebilir.
LİZOZOMLAR
0.2 – 0.4 µm çapında hidrolitik enzimler içeren unit zarla çevrili, başlıca asit hidrolazlar içeren
9
DrTus.com 10
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
organellerdir. Asit hidrolazlar asit pH’da çalışan sindirici enzimlerdir. Bu nedenle lizozom
membranında lizozomal asidifikasyonu sağlayan H+ ATPaz pompası bulunur.Başlıca asit hidrolazlar
içeren bu organel fagositozla hücreye alınan yabancı maddelerle, hücre içinde oluşan artık maddelerin
parçalanmasından sorumludur. Olgunlaşmasını tamamlamış lizozomlar primer lizozom olarak
adlandırılırlar. Hücre dışından alınmış yabancı maddeyi içeren veziküle birleşmiş olan lizozomlar ise
sekonder lizozom olarak bilinirler. Granüllü endoplazmik retikulumda yapılan lizozomal enzimler önce
golgide mannoz altı fosfatla (M6P) işaretlenir. İşaretlenmiş enzimler klatrin kaplı veziküldeki M6P
reseptörüne bağlanıp, lizozomlara transfer edilir.
KAPLI KESECİKLER
Organelin hücre zarından oluşan zarının dış yüzü klatrin adı verilen bir proteinle kaplıdır. Klatrin
üzerinde LDL reseptörleri gibi özel reseptörler vardır. Reseptör-ligand kompleksi endositoz ile
stoplazmaya alınır. Bu olaya reseptör aracılıklı endositoz adı verilir. Daha sonra alınan madde
endozomlara gerekirse lizozoma geçer. Klatrin kaplı vezikül tekrar membrana geri döner.
Transferrinde, klatrin kaplı veziküller aracılığıyla hücreye alınır. Hücrede demiri bırakıp,
apotransfferrin reseptör kompleksi membrana geri döner.
PEROKSİZOM
Böbrek ve karaciğer hücrelerinde izlenen, mitokondri gibi oksijen kullanan organeldir. Ancak ATP
sentezi yapmazlar . Peroksizomun esas görevi spesifik organik substratları okside etmektir.
Biyokimyasal markeri katalazdır. ( 2H2O2 Æ 2H2O + O2). Peroksizom ayrıca ilaçların ve bazı toksik
10
DrTus.com 11
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
moleküllerin karaciğer ve böbrekte yıkımından da sorumludur. Etil alkol kullanan kişilerde alınan
alkolün yarısı aset aldehite peroksizomlarda çevrilmeltedir.
Peroksizomlarda katalazdan başka D ve L amino oksidaz, hidroksiasid oksidaz gibi enzimlerde
bulunmaktadır. Peroksizomal enzimler stoplazmadaki serbest ribozomlar tarafından sentez edilir.
Uzun zincirli yağ asidleri mitokondri iç zarından taşınamazlar. Peroksizomlar bu nedenle uzun
zincirli (18 Karbondan uzun) yağ asidlerinin okside edilip daha küçük fragmanlara
parçalanmasını sağlar.
PROTEAZOMLAR
Merkezi bölümlerinde ATP’az ve ubikuitin denilen protein tanıyan bir parça bulunur.
Ubikuitin molekülü, hatalı kıvrılmış proteinlerin yada virüs tarafından kodlanmış proteinlerin lizin
katlantısına bağlanarak yıkım için proteozomlara aktarılmasını sağlar.
TABLO: ORGANELLER
Organel ve Biokimyasal Temel Fonksiyonları
fraksiyon marker
Çekirdek DNA DNA’dan RNA sentezi (transkripsiyon)
Mitokondriyon Glutamat Sitrik asit siklüsü, oksidatif fosforilasyon
dehidrogenaz
Ribozom Yüksek Ribozomal Hücre içerisinde kalacak yapısal protein sentez yeri (glikoliz enzimleri, stoplazmik
RNA içeriği veya membran proteinleri gibi)
Granüllü Glukoz-6-fosfataz Hücre dışına verilecek ya da lizozomal enzimlerin sentezi
endoplazma
retikulumu
Düz yüzlü Glukoz-6-fosfataz Lipid- kolesterol -steroid hormon sentezi, karbohidrat metabolizması.
endoplazma Ksenobiotiklerin (Sitokrom P450) oksidasyonu, Ca++ depolanması
retikulumu
Lizozom Asit hidrolaz Asit hidrolazlarla pek çok makromolekülün yıkımı - hücre içi sindirim
Hücre zarı NA+-K+-ATPaz, 5’- Hücre içi ve dışına doğru moleküllerin taşınması. Hücre adezyonu, sinyal iletimi,
Nükleotidaz zar potansiyeli oluşturma
Golgi bileşiği Glikozil Proteinlerin hücre içi sınıflanması; karbohidratlar ve sülfatların eklenmesi, lizozom
transferaz oluşumu, hücre içi zar trafiği
Peroksizom Katalaz, ürik asit Bazı yağı asitleri (uzun zincirli yağ asitlerinin b-oksidasyonu) ve amino asitlerin
oksidaz yıkımı.
Hücre iskeleti Özgül işaretleyici Mikrofilaman-mikrotubuluslar - hareket ve yapısal destek Ara filamanlar- yapısal
enzimi yok destek
Sitozol Laktat Glikoz, yağ asit sentezi
dehidrogenaz
HÜCRE İSKELETİ
11
DrTus.com 12
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
MIKROFİLAMANLAR
Mikrofilamanlar, yani aktin filamanlarınce, esnek, yaklaşık 7 nm çapında ve birkaç mikrometre
uzunluğunda yapılardır. Aktin monomerleri (G-aktin), ucuca bağlanarak aktin filamanlarını (F-aktin)
oluşturmak üzere polimerize olur. Çoğu hücrede sürekli olarak polimerizasyon-depolimerizasyon
geçirirler. Aktin (bağlayıcı proteinler), iskelete desteklik sağlayan ya da motor proteinlerdir. En iyi
örnekleri miyozin, a-aktinin, spektrin, fimbrin, filamin, gelsolin, profilin, kofilin ve talindir.
ARA FİLAMANLAR
Görevleri hücre için yapısal destek sağlamak ve hücrenin biçimini değiştirebileceği üç boyutlu (çatısını
oluşturmaktır). Hücre içi (yapıları birbirlerine) ve plazma membranına bağlar. Hücre membranı ile
hücre iskeleti arasında şartlara uyabilen bir bağlantı sağlar. Çekirdeği yerinde tutar. Nükleer zarın
yapısını koruması (nükleer lamina) ve mitoz sonrası reorganizasyonu için yapısal destek sağlar.
MİKROTÜBÜLÜSLER
25 nm çapında, tübülin adı verilen bir proteinden oluşmuş, boru şeklinde bir organeldir. Hücre
iskeletinin oluşumunda destek ve hareketle ilgili işlevlerde görevlidir. Sentriyol, mitoz mekiği, silya
ve flagella yapısına katılır.
Nörofilament Nöronlar
Glial fibriler asidik protein Astrositler, oligodendrogliya, mikrogliya, Schwann hücreleri, ependimal hücreler ve
pitüisitler.
(GFAP)
İD:03t039
12
DrTus.com 13
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
SENTRİYOLLERA
0.2 - 0.3 - 0.5 µm çaplı, hücre bölünmesinde rol oynayan, mitozun metafaz safasında iğ iplikciklerini
oluşturan silindir biçimli organellerdir. Duvarını 9 adet 3’lü yapıda mikrotübülüs oluşturur. Silyaların
tutunduğu bazal cisimcikler de aynı yapıdadır.
SİLYALAR
Gövde ve bazal cisimcikten meydana gelen hareketli hücre uzantılarıdır. Hücre zarıyla çevrili bu
uzantıların içindeki mikrotübülüs çatısı aksonem olarak adlandırılır. Aksonem, merkezde iki tek,
periferde 9 çift olmak üzere (9 + 2) mikrotübülüslerden oluşmuştur.
9+2 mikrotübül çatısına aksonem denmesinin sebebi, akson içerisinde de aynı yapının bulunmasıdır.
Bu mikrotübüller nörotransmitter bulunan veziküllerin akson boyunca iletimini sağlarlar.
FLAGELLA
Spermiyum gibi hareketli hücrelerde bulunan tek, uzun hücre uzantısıdır. Yapısı silyayla aynıdır.
Hareket silya duvarındaki mikrotübülüslerin dynein kolları aracılığıyla kayması ile gerçekleşir.
Dynein ATP-az etkinliğine sahip proteindir. Kinezin proteini ise aktif hareket yapan silin tekrar eski
konuma gelmesini sağlar. Dynein kolların genetik olarak eksik olması sonucu hareketsiz silya
sendromu olarak bilinen durum ortaya çıkar. (Kartagener sendromu)
13
DrTus.com 14
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
MİKROVİLLİ
Herbir mikrovillus, hücrenin sitoplazma uzantısıdır ve plazma membranıyla örtülüdür, bundan
dolayı hücrenin apikal yüzey alanını büyük ölçüde artırır, buna bağlı olarak hücrenin absorbsiyon
verimi artar. İç kısımlarında mikrovilli 20-30 kadar aktin içeren mikrofilament grubuna sahiptirler, bu
mikrofilamentler çeşitli başka proteinlerin oluşturduğu yan bağlantılarla birbirlerine ve onları çevreleyen
plazma membranına tutunurlar.
Elektron mikroskopta incelendiğinde hücrelerin çoğunun apikal yüzeyden yükselen çıkıntılara sahip
oldukları görülür. Bu çıkıntılar kısa veya uzun, parmak gibi uzantılardır veya birbirini takibeden yönde
kıvrıntılı katlantılardır. Bunlar az veya çok sayıda olabilirler. İnce barsağı döşeyen epitelyum veya
proksimal renal tübül hücreleri gibi emilim yapan hücrelerde düzgün olarak sıralanmış yüzlerce
mikrovillusla karşılaşılır.
Mikrovillusu çevreleyen değişebilen kalınlıkta filamentöz kılıf, glikokaliks ve glikoproteinler içerdiğinden
PAS pozitiftir. Mikrovilli ve glikokaliks kompleksi ışık mikroskobunda kolayca görülür ve
fırçamsı kenar olarak isimlendirilir.
STEREOCİLİA
Stereosilya, epididimis hücrelerinin, uzun ve hareketsiz olan çıkıntıları olup esasen uzun ve
dallanmış mikrovillerdir, bunlar gerçek silya ile karıştırılmamalıdır.
14
DrTus.com 15
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
HÜCRE BAĞLANTILARI
1. Zonula okludens
2. Zonula adherens
3. Desmosom (macula adherens)
4. Gap junction (neksus)
15
DrTus.com 16
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
ZONULA OKLUDENS
Sıkı bağlantının esas fonksiyonu epitel hücreleri arasından her iki yöne doğru madde geçişini
engellemektir. Böylece apikal yüzden hücreler arasına sıvı geçişi olmaz. Okludin ve claudin
denen proteinler aracıklı kurulmuştur.
Zonula okludens en yüzeyde olan hücre bağlantısıdır ve bant şeklinde hücreyi tamamen sarar.
Mesanede çok sayıda zonula okludens bulunur. Zonula okludens geçirgen olmayan bağlantılardır.
Gastrointestinal sistemi oluşturan entorositler, kan-beyin bariyerindeki endotel hücreleri, kan timus
bariyerindeki entotel hücreleri, kan-testis bariyerindeki sertoli hücresi birbirlerine zonula okludens
16
DrTus.com 17
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
ile bağlanmışlardır.
ZONULA ADHERENS
Hücreyi sarar ve komşu hücrelerin birbirine bağlandığı fikrini verir. Kadherin molekülü ile bağlantılar
oluşturulur.
DESMOZOM
Hücre yüzeyinde disk şeklinde bir yapıdır. Komşu hücrenin yüzeyindeki buna özdeş bir yapı ile
bağlantı kurar. Kadherin ailesi üyesi olan desmoglein ve desmokollins proteininden oluşmuş
yapılardır.
Derinin çok katlı yassı epitelinde (stratum spinosum) yalnızca desmosom tipi bağlantı bulunur.
Desmozomlara karşı antikor gelişip epidermis stratum spinozumun hücrelerinin birbirinden ayrıldığı
hastalık Pemfigus vulgaristir. Epitelin bazal yüzünde görülen desmozomlara ise hemidesmozom
denir.
ADEZYON MOLEKÜLLERİ
Adezyon moleküleri kalsiyum bağımlı ve kalsiyum bağımsız olmak üzerere iki sınıfa ayrılmaktadırlar.
Kalsiyum bağımlı adezyon molekülleri kadherin ve bazı selektinlerdir. Kalsiyum bağımsız adezyon
molekülleri ise integrinler, magnezyum bağımlı selektinler, immunoglobulin süper ailesi (Noral
hücre adezyon molekülü-NCAM ve interselüler adezyon molekülü-ICAMs )
Kadherinler:
Kadherinler hücre içi iskeletine (aktin, katenin) bağlı olarak bulunmaktadır. 40 çeşitten fazla
kadherin molekülü bulunmaktadır. Kadherinler aynı tip hücreleri bağlar. (Homofilik) . Zonula
adherens, macula adherens kadherin içeren bağlantı çeşitleridir.
Selektinler:
Selektektinler farklı tip hücreleri bağlarlar. (Heterofilik) .Selektinler endotel hücresinde, lokosit,
trombositlerde bulunur. İntegrin ve immunglobulinlerle beraber inflamasyon sırasında endotele
tutunmayı sağlarlar.
İntegrinler:
Epitel hücrelerini altındaki bazal membrana bağlayan adezyon molekülüdür. Bazal membrandaki
laminin ve fibronektine tutunurlar. Hemidesmozom yapısına giren adezyon molekülüdür.
İntegrinler ayrıca lokosit, makrofaj, trombosit üstünde bulunurlar. Transmigrasyonda görev alan
moleküldür.
17
DrTus.com 18
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
ÖRTÜ EPİTELİ
Şekillerine göre epitel hücreleri üçe ayrılırlar. Yassı hücreler, Kübik hücreler, Prizmatik hücreler
(silndirik-Kolumnar). Dizilişlerine göre epitel dokusu üçe ayrılır. Tek katlı epitel, Çok katlı epitel,
Yalancı çok katlı epitel
18
DrTus.com 19
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
19
DrTus.com 20
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
20
DrTus.com 21
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
21
DrTus.com 22
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
BEZ EPİTELİ
Dış salgı bezleri salgılama işlemini asinus denen birim yapar. Bezler salgılarını verme biçimine göre 3
grupta incelenir.
1. Ekrin bezler: Salgılarını salgı granülünü çevreleyen zarların hücre zarı ile kaynaşması ile yaparlar.
Bezlerin büyük çoğunluğu bu tiptir. (Ter bezleri, pankreas)
2. Apokrin bezler: Stoplazmanın bir kısmı salgı ile beraber kaybedilir. Koltuk altı koku bezleri,
meme bezleri, dış kulak yolu serumen bezleri buna örnektir. Koltuk altı, inguinal bölge ve
zigomatik arkta bulunan apokrin bezler feromon (Pheromon) (Pherein=taşımak) denilen insan
kokusunun oluşmasında görevlidirler. Feromonlar hormonal, davranışsal, fizyolojik etkiler
oluşturan maddelerdir. İyi arkadaş olan kadınların veya aynı odayı paylaşan bayanlarda
menstrüel siklusların senkronize olduğu bilinmektedir. GPA1 adı verilen G proteini üzerinden işlev
yaparlar.
3. Holokrin bezler: Tüm hücre dejenere olarak salgıyı boşaltır. Yağ bezleri, Gonadlar buna örnektir.
Dış salgı bezleri salgılarını kimyasal yapısına göre seröz musinöz ve miks bezleri olmak üzere 3 e
ayrılır.
1. Seröz bezler: Zimojen granülleri vardır. Protein sentezi iyi gelişmiştir. Seröz salgı berrak, sulu ve
akıcıdır. Bol mitokondri içerirler. Parotis, pankreas, lakrimal bez seröz beze örnektir.
2. Muköz bezler: Musin salgılarlar. Bunlar glikoprotein yapısındadırlar. Muköz salgı yapışkandır ve
akıcılığı azdır. PAS POZİTİF boyanırlar. Duedenumd aki Brunner bezi, özefagus bezleri, goblet
hücresi, midenin kardiya ve pilor bölgesindeki bezler muköz bez yapısına örnektir.
3. Mixt bezler: Hem musin hem seröz salgı yaparlar. Bu hücrelerde seröz yarım aylar bulunur
(gianuzzi). Sublingual ve submandibuler bez mixt bezdir.
22
DrTus.com 23
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
23
DrTus.com 24
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
BAĞ DOKUSU
Fibroblast, yağ hücreleri, makrofajlar, mast hücreleri gevşek bağ dokusunda yer alan hücrelerdir. Bağ
dokusunda kollagen fibriller bulunurlar. Bunlar gerilmeye karşı direnci oluştururlar. Elastik lifler ise
esnek yapıda bulunurlar.
Amorf hücrelerarası temel madde, bağ dokusunun lif ve hücrelerini bağlamak işlevine katılan
glikoproteinlerin ve proteoglikanların kompleks bir karışımı olup renksiz, saydam ve
homojendir. Bağ dokusunun hücre ve lifleri arasındaki boşlukları doldurur, visközdür ve bir yağlayıcı
olarak da görev alır, aynı zamanda dokuların yabancı partiküller tarafından penetrasyonuna bir engel
teşkil eder.
Glikozaminoglikanlar (mukopolisakkaridler) genellikle bir üronik asit (uronic acid) ve bir de
heksozamin (hexosamine) tarafından oluşturulan karakteristik tekrarlayan disakkarit
birimlerinden meydana getirilmiş doğrusal (linear) polisakkaritlerdir.
Fibroblastlar:
Bağ dokusu liflerinin proteinleri fibroblastlar tarafından sentezlenir. Amorf temel maddenin
büyük kısmı da fibroblastlar tarafından sentezlenir. Fibroblastlar bağ dokusunun sabit hücreleridir.
Yeni bağ dokusu yapımı, rejenerasyonu ve tamir olaylarıfi fibroblastlar tarafından sağlanır.
Histiositler:
Makrofajların bağ dokusunda yerleşip kalmasıyla oluşur. Histiositler iğ biçiminde uzantılıdır.
Histiositler gerektiğinde uzantılarını çekerek gezici makrofajlara dönüşebilir. Histiositler bağ
dokusunda fibroblastlar kadar bol bulunur. Gezici makrofajlar zararlı etkenlerle savaşırken
görevlerinin gerektirdiği çeşitli hücre tiplerine dönüşebilirler. (Epiteloid hücreler, Yabancı cisim dev
hücreleri)
24
DrTus.com 25
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Plazma hücresi:
İmmünglobulinleri (antikor) salgılar ve hümöral immüniteyi oluşturur. Plazma-hücrelerine,
bakteri ve yabancı proteinlerin çok girebildiği yerlerde (bağırsak mukozası, kronik iltihap
bölgesi) sık rastlanır. Sitoplazmalarında Russel cisimcikleri (Ig artıkları) denen asidofilik
inklüzyonlara rastlanabilir. Genel olarak her antijen için bir plazma hücresi özelleşir.
Retikulum hücreleri:
Fagositoz yapabilme özellikleri vardır.
25
DrTus.com 26
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
KIKIRDAK DOKUSU
Kondroblastlardan oluşur. Damarsız bir dokudur. Difüzyon ile beslenir.
Hiyalin kıkırdak: Hareketli eklemlerde, büyük solunum yollarında, Kosta uçlarında bulunur. En yaygın
kıkırdak türüdür.
Fibröz kıkırdak: Kollagen liflerinden çok zengindir. Diskus intervertebralislerde, meniskuslarda,
tendonların yapışma yerinde bulunur.
Elastik kıkırdak: Kulak kepçesinde, epiglotta, Östaki borusu, kuneiform, aritenoid, kuneiform
kıkırdakta bulunur.
Oldukça sıkı kıvamlı bir matriks ve kondrosit adı verilen kıkırdak hücrelerinden oluşmuştur.
Matriks (amorf madde) damarsız bir dokudur.
Kondrositer matriks içinde lakuna adı verilen boşluklarda bulunur.
Kondrositler kıkırdağın devamını sağlar, matriksin sentez ve salınımından sorumludur.
Kıkırdak kan damarları içermez, ayrıca lenfatik damarları ve sinirleride yoktur.
Kıkırdak damarsız bir yapı olduğundan düşük metabolik aktivite gösterir.
KEMİK DOKUSU
Ara maddeye kalsiyum hidroksi apatit kristallerinin çökmesi ile oluşurlar. Kemik dokusu içinde lakünler
içerisinde gömülmüş hücrelere osteosit denir. Periost bir bağ dokusu kılıf oluşturur, kemik dokuya
sharpey denilen lif demetleri ile sıkıca tutulmuştur.
Kemik hücreleri
Osteoprogenitör hücreler rezerv hücrelerdir. Uygun bir stimulasyonla osteoblastlara dönüşebilirler.
Osteoprogenitör hücreler periostun iç tabakasında bulunur.
Osteoblastlar
Osteoblastlar kemik yapımından sorumlu hücrelerdir.
Osteoblastlar Tip I kollojen, proteoglikan ve glikoprotein (osteokalsin) yani osteoid yapımını
sağlar. Osteoid kalsifiye olmamış kemiktir.
Osteoblastlar, matriks kalsifikasyonu için gerekli alkalen fosfataz enzimini içerir. ALP kalsiyum ve
fosfatın çökmesi için gerekli alkali ortamı sağlamaktadır. Alkalen fosfataz sadece kemik matriksi
üretilirken salgılanır. Osteoblastlar üzerinde D vitamini, IGF-1, Parathormon reseptörü
bulunur.
Osteoblastlar yapısal olarak aktif protein sentezi yapan hücrelerin tipik özelliklerine sahiptir. (GER,
ribozom, golgi kompleksi). Osteoblastlar yeni yapılan osteoid içine doğru çok ince sitoplazmik
uzantılar salar. Bu sayede erken dönemde hücresel bağlantı sağlamış olunur.
Osteositler
Osteositler, osteoblastlardan farklılaşan olgun kemik hücreleridir.
Her lakunada sadece bir osteosit bulunur. Osteositler kemik matriksinin devamlılığında aktif görev
alır. Kan kalsiyumunun normal sınırlar içinde sürdürülmesinde rolleri vardır. Osteosit öldüğünde
osteoklastik aktivite ile kemik matriksinde rezorpsiyon oluşur.
Osteoklastlar
26
DrTus.com 27
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
KEMİK TİPLERİ
Kemik dokusu iki tipte görülür.
1. Primer kemik
2. Sekonder kemik
Primer Kemik
Primer kemik embriyolojik gelişim sırasında veya kırıkların onarımı sırasında görülür. Geçicidir.
Primer kemik yetişkinlerde;
• Kafatası yassı kemikleri
• Diş alveolleri
• Tendonların kemiğe yapıştığı yerler
Primer kemik lameller yapı göstermez ve kollajen fibriller rastgele düzenlenmiştir.
Sekonder Kemik
Olgun kemiğe sekonder kemik denir.
Sekonder kemiğin iki tipi vardır.
27
DrTus.com 28
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
1. Kompak kemik
2. Süngerimsi (spongioz) kemik
Kompak kemik dokusu kanallar ve lamellerden oluşmuş homojen bir görünüme sahiptir.
Kemik hücreleri ve fibriller bu lameller içinde organize olmuştur.
Kan damarlarını taşıyan kanallar iki kısımdır:
1. Havers kanalları (uzun eksene paralel)
2. Volkmann kanalları (uzun eksene dik/oblik)
Havers ve Volkman kanalları birbirleriyle anostomozlar oluşturur.
Havers lamelleri, Havers kanalları etrafında dairesel tarzda dizilmiş sayıları 4-20 arasında değişen
lamellere denir.
Havers kanalının etrafını saran dairesel lamellerin meydana getirdiği sisteme osteon (Havers
sistemi) adı verilir.
28
DrTus.com 29
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
YAĞ DOKUSU
29
DrTus.com 30
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
İMMUN SİSTEM
DALAK
İntraperitoneal bir organdır. Dalak 3 kısmından oluşur.
1. Beyaz pulpa
2. Kırmızı pulpa
3. Marjinal zon
Dalak sıkı bağ dokusundan yapılı bir kapsülle sarılıdır. Kapsülden içeri geren bağ dokusu bölmelere
trabekül (Billroth kordonları) denir. Bunlar dalak pulpasını tam olmayan bölmelere ayırırlar. Dalak
kesit yüzeyinde beyaz noktalar şeklinde dağılmış bölgeler bulunmaktadır. (Beyaz pulpa) Bu nodullerin
içinde bulunduğu parankimaya ise kırmızı pulpa adı verilir. Kırmızı pulpa dalak kordonları (Billroth
kordonları) denilen uzun lenfoid doku bölgeleriyle bunların arasına yerleşmiş sinuzoidlerden
oluşurlar. Splenik arter dallanarak trabeküler arteri oluşturur. Trabeküler arter bağ dokuya girdiğinde
çevresinde lenfoid kılıf döşer. Buna PALS (Periarteril lenfatik kılıf) denir. PALS, T lenfositlerden
zengindir.
B lenfositlerinin oluşturduğu yapılara beyaz pulpa adı verilir. Beyaz pulpayı terk eden arteriollere a.
penisillata adı verilir. Bunlar dalak sinozoidlere kanı götüren kapiller yapılarla çevrilirler. Pulpada
sinusler içinde dökülen kan daha sonra trabekuler venleri oluştururlar. Bunlar birleşip splenik veni
oluştururlar. Beyaz ve kırmızı pulpa arasında sinusların bol olduğu gevşel lenfoid doku bulunur.
Buna marjinal zone adı verilir. Burada bol makrofaj bulunmaktadır. Dalakta aktif fagositozun
olduğu yer marjinal sinus bölgesidir. Yaşlanmış eritrositler penisilat arterden marjinal sinuse geçmesi
sırasında yıkılırlar.
Dalağın fonksiyonları;
1. Kan yapımı: Lenfositler beyaz pulpada yapılır. Monositler ise kırmızı pulpa içinde
hemositoblastlardan farklanırlar.
2. Eritrosit yıkımı ve kanın filtrasyonu: Kırmızı pulpa kordonlarındaki makrofajlar yıkar.
3. Vücut savunması: Kandaki antijenlere karşı ilk immün cevap marjinal zonda verilir.
4. Kan depolama
5. Trombosit depolama: Dolaşımdaki trombosit sayısının 1/2’sini bulundurur.
30
DrTus.com 31
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
TİMUS
Lob ve lobuluslardan oluşur.
Lobuluslar iki kısma ayrılır.
1. Medulla (büyük lenfositler)
2. Korteks (küçük lenfositler)
Medullada Hassal cisimcikleri denen epitelyal kökenli yapılar bulunur.
Timus korteksindekan damarları ile timik lenfositler arasında kan timus bariyeri denen bir bariyer
oluşur. Kan timus bariyeri sayesinde antijen timus içine geçemez. Bu bariyeri oluşmasında en önemli
yapı timus korteksindeki damarların endotelindeki sıkı bağlantılardır. (zonula okludens). Ayrıca
vasküler yapıların çevresindeki perivaskuler retikuler hücreler bariyere katkıda bulunurlar.
Medullada ise makromoleküllerin kanda timusa geçişini engelleyecek özel bir bariyer yoktur.
TONSİLLALAR
Ağız boşluğunun farinkse açıldığı bölgede, 3 grup tonsilla (palatin, faringeal ve lingual) lenfatik halka
yapar. Bu halkaya Waldeyerin lenfatik halkası denir. Lenf nodlarının aksine tonsiller, lenfatik damarlar
boyunca bulunmazlar. Tonsilla palatinada 10-20 kadar kripta (Epitel çöküntüsü) bulunur.
Tonsilla faringeal hipertrofi ile burun deliklerinde tıkanmaya yol açar. Klinikte bu olaya adenoid
hipertrofi denir. Lenfoid foliküller ince barsakta peyer plaklarında bulunur.
LENFOİD FOLİKÜL
Lenf nodları kortex ve medulla olmak üzere 2 kısımdan oluşmaktadır.
Kortex hemen altında subkapsuler sinus denilen yapı vardır. Afferent lenfatiklerle gelen lenf sıvısı
öncelikle buraya uğrar. Buradan kortekse daha sonra medullaya geçer. Lenf sıvısı medulladan
efferent lenfatik sisteme dökülür. Subkapsüler sinüste makrofaj, retiküler lifler bulunmaktadır. Kortex
kısmında ayrıca lenfoid nodüller yer almaktadır. Lenfoid nodüller primer ve sekonder noduller olarak 2
ye ayrılır. Sekonder nodullerin ortasında germinal merkez bulunur. Lenfoid folikul yapısında B
lenfositler bulunmaktadır.
31
DrTus.com 32
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
32
DrTus.com 33
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
33
DrTus.com 34
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• Regio respiratoria yalancı çok katlı prizmatik silli epitel ile döşelidir.
• Konkalardan sadece orta ve alt konkalar solunum epiteliyle örtülüdür.
Üst konkanın epiteli olfactor tiptedir.
Regio olfactoriada 3 tip hücre vardır.
1. Destek hücreleri
2. Bazal hücreler
3. Olfaktor hücreler (bipolar nöronlar)
Alt ve orta konkalarda erektil dokularda bulunan venöz plexusun bulunması karekteristiktir. (kavernöz
doku)
Paranazal sinüsler respiratuvar epitelle döşelidir.
LARİNKS
Larinkste iki tip epitel vardır.
34
DrTus.com 35
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
TRAKEA
Trakea mukozası yalancı çok katlı prizmatik silli epitelle döşelidir. Respiratuvar sistem mukozasında
APUD (Küçük Granüler hücre-DNES) sistem hücreleri de bulunur.
Trakeada 4 tabaka vardır;
1. Mukoza
2. L.Propria (Gland yapılarının bulunduğu tabakadır)
3. Submukoza
4. Kıkırdak
5. Adventisya
BRONŞLAR
Trakea T4 hizasında ikiye ayrılır ve bronş ismini alır. Bronşların yapısı hemen hemen trakeayla
aynıdır.
35
DrTus.com 36
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Segmental bronşların dallanması ile akciğer lobüllerine giren bronşiyoller oluşur. Bronşiyoller tek
katlı prizmatik bir epitelle döşelidir ve bez bulunmaz.
Bronşiyol duvarında kıkırdak bulunmaz ama belirgin bir düz kas tabakası izlenir. Astım hastalarında
bronkokonstruksiyonun temel olarak gerçekleştiği yerdir.
Terminal bronşiollerin tek katlı kübik/prizmatik epiteli ve düzenli bir kas katı vardır.
Terminal bronşiollerde Clara hücreleri bulunur.
Respiratuvar bronşiyoller e n küçük bronşiollerdir ve duvarlarında alveoller bulunur.
Bronşiyol epitelinde 4 farklı hücre vardır.
1. Kübik silyalı hücreler
2. Clara hücreleri (prizmatik silyasız hücreler)
3. Prizmatik fırçamsı kenarlı hücreler (Brush cell)
4. Küçük granüler hücre (Endokrin fonksiyonlu) (Bombesin, serotonin)
Kübik silyalı epitel bronşiyoler epitelin %65’ni oluşturulur.
Respiratuvar bronşiyollerin alveol içermeyen kısımları tek katlı kübik epitelle döşelidir.
Duktus alveolaris tek katlı yassı epitellidir. Ductus alveolarisler düz kasın görüldüğü son segmentlerdir.
36
DrTus.com 37
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
37
DrTus.com 38
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Başlıca işlevi vücuda alınan besinlerin sindirilmesi ve emilime olan sindirim istemi ağızdan anüse kadar
uzanan bir kanal ile bu kanalın endodermal kökenli epitelinden farklanan bezlerden oluşmuştur.
Sindirim sistemi genel anlamda 3 bölüme ayrılır. Bu kaynak drtus.com’da yayınlanmaktadır.
1. Oral kavite;
• Dudak, yanak
• Dil, diş
• Tükrük bezleri
• Farinks
2. Sindirim kanalı;
• Özofagus
• Mide
• İnce ve kalın barsaklar
• Rektum
• Anal kanal
38
DrTus.com 39
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
DİŞLER
Dişin meneralize yapıları mine (enamelum), dentin ve sementumdur.
1. Mine: Vücudun en sert dokusudur. Mine matriksi ameloblastlar tarafından yapılır. Ameloblast içinde
çok sayıda salgı granülleri içeren tomes uzantısına sahiptir.
2. Dentin: Dentin matriksi odontoblastlar tarafından yapılmıştır. Odontoblastlarda birçok tomes uzantısına
sahiptir.
3. Pulpa: Sinir ve damardan zengin bir dokudur. Odontoblastı fibrolastlar, ince kollojen fibriller ve
glikozaminoglikan içeren temel maddedir.
4. Periyodontiyum: Dilin maksiller ve mandibular kemik içinde tutunmasını sağlayan yapıları içerir.
Sement:
Havers sistemi ve kan damarı yoktur ancak yapısı kemiğe benzer. Osteosit görümündeki
sementositleri içerir.
PERIODONTAL BAĞ:
Her diş alveolus adı verilen kemik kovuklar içinde kemiğe sıkı bağ dokusundaki periyodontal ligament
ile tutunmuştur. Sementum içine uzanan Sharpey liflerini verir.
TÜKRÜK BEZLERİ
1. Parotis
39
DrTus.com 40
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
2. Submandibular
3. Sublingual
Küçük salgı bezleri devamlı salgı yaparken büyük bezler özel uyarılar ile salgı yapar.
Parotis ana tükrük bezlerinin en büyüğüdür. Saf seröz bezdir. En büyük bezidir. Parotis bezi Stenson
duktusu ile 2. molar diş (üst) hizasında ağız boşluğuna açılır.
G. submandibularis ağız içi sindirimin %70’inden sorumludur ve Wharton duktusu yoluyla alt kesici
dişlerin arkasından ağız boşluğuna açılır. Karma bezlerdir ancak seröz son kısımlar çoğunluktadır. Karma
bezlerde müköz son kısımları çevreleyen yarımay biçimli seröz son kısımlarının bulunduğu yapılar da
izlenir. Bu yapılar seröz yarımay ya da Gianuzzi yarımayı olarak adlandırılırlar. Submandibüler bezler
salgısılarını Wharton kanalı aracılığıyla ağız tabanına verirler. Bileşik tübüloalveoler yapıda bir çift bezdir.
Sublingual bezler: Bir çift major ve çok sayıda minör bezden oluşmuş karma beze örnektir ancak müköz
son kısımlar çoğunluktadır. Seröz yarımaylar bu bezlerde de izlenebilir. Büyük bezler salgılarını
Bartholin kanalı aracılığıyla Wharton kanalına verirken, küçük bezler çok sayıda boşaltma kanalıyla ağız
tabanına açılırlar.
1. Mukoza
• Epitel
• L.propria (Yoğun gland içerir.)
• Muscularis mukoza (Düz kas lifleri içerir mukozanın peristaltizmini sağlar)
2. Submukoza
Plexus Meissneri bulunmaktadır. Bu plexus gastrointestinal bezlerin sekresyon kontrolünden
sorumludur.
3. Muskularis propria
Gerçek kas tabakasının bulunduğu tabakadır. GIS içeriğinin lümen boyunca iletilmesini sağlar.
(Plexus Auerbachi) Pleksus Auerbachi, peristaltizmin regülasyonunda görev yapmaktadır.
4. Seroza
Muskularisi örten visseral peritondur.
40
DrTus.com 41
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
ÖZEFAGUS
Çok katlı yassı epitel ile döşelidir. Submukozasında birçok musin yapan gland bulunmaktadır.
Serozası bulunmaz.
MİDE
Mide sindirim kanalının en geniş yeridir.
Mide fonksiyonel bakımdan 4 kısma ayrılır;
1. Kardia
2. Fundus
3. Korpus
4. Pilor
Tunica mukozada fovea gastrica denen düzensiz yuvarlak çukurcuklar vardır. Mide epiteli tek katlı
prizmatik tiptedir. Mide epiteli müsin salgılar.
Lamina propriadaki mide bezleri bulundukları yere göre 3 kısma ayrılır.
1. Kardia bezleri
2. Fundus ve corpus bezleri
3. Pilor bezleri
Kardia bezleri muköz salgı yapar.
Fundus ve korpustaki bezler esas bezlerdir. 4 tip hücre bulunur.
1. Esas hücreler
41
DrTus.com 42
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
2. Parietal hücreler
3. Müköz boyun hücreleri
4. Enterokromaffin hücreler
KARDİYA BEZLERİ
Basit yada dallanmış tübüler bezlerdir. Özefagustakilere benzeyen bu bezler başlıca mukus salgılarlar
ancak tek tük pariyetal hücrelere rastlanabilir.
FUNDUS BEZLERİ
Midenin asit (HCI) ve enzim salgısının hemen tamamı bu bezler tarafından gerçekleştirilir. Gastrik
çukurlarda örtü epitelinin devamı biçiminde düz bir tüp olarak uzanan bu bezler son kısımlarında
dallanmalar gösterebilir. Çukura açılan bölgeleri istmus, buraya komşu bölümü ise boyun kısmı olarak
adlandılır. Boyun kısmı başlıca müköz boyun hücreleriyle döşelidir. Bezin daha derindeki geri kalan
bölümü ise başlıca üç tip hücre içerir:
Pariyetal hücreler
Hidroklorik asit salgılanmasından sorumlu hücrelerdir. Bunun yanı sıra B12 vitamininin barsaktan
emilimi için gerekli olan intrensek faktörün de bu hücreler tarafından salındığı bilinmektedir. Enerji
gereksiniminin artmış olmasına bağlı olarak sitoplazmada çok sayıda mitokondriyon izlenir. HCI
sentezi karbonik anhidraz enziminin yardımıyla gerçekleştirilir. Apikal plazma membranının yaptığı
çok sayıda invajinasyonlar içerirler.
Esas hücreler
Pepsinojen sentezleyen tipik protein salgısı yapan hücre özellikleri gösteren ve genellikle bezlerin
tabanına yakın yerleşimde hücreleridir. Pepsinojen midenin asit ortamında aktif proteolitik bir
enzim olan pepsine dönüşür. Enzim içeren zimojen granüllerinin çokluğu nedeniyle zimojenik
42
DrTus.com 43
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Enteroendokrin hücreler
(Enterokromafin – Argentofin hücre) Gümüşleme veya krom boyası tuttuklarından bu adlar
da verilir. GIS hormonlarını, serotonin, endorfin gibi maddelerin üretimini sağlarlar.
PİLOR BEZLERİ
Pilorda gastrik çukurlar daha derin olduğundan boyu kısadır. Fundusa yakın yerleşimde olanlarda bir
ölçüde hidroklorik asit salgısı gerçekleşirse de ana salgı ürünü mukustur. Pilor da izlenen
enteroendokrin hücrelerin serotonin ve endorfinin yanında gastrin ve somatostatin salgıladıkları
gösterilmiştir. Midenin müskülaris eksterna katı içte oblik, ortada sirküler ve dışta longitudinal
düzenlenmiş düz kas hücrelerinden oluşmuştur.
Midenin son bölümünde, orta katı oluşturan sirküler kaslar pilor sfinkterini oluşturmak üzere
kalınlaşmışlardır. Bu sfinkter mide içeriğinin bağırsağa aktarılmasını denetler. Mide en dışta serozayla
çevrelenmiştir.
İNCE BARSAK
İnce barsaklarda emilim işlevine yönelik olarak yüzey arttırıcı mukaza katlantıları izlenir. Bunlar plika
sirkülares (Kerckring valfleri) ve villuslardır. Plikalar en çok jejunumda yerleşmiştir. Villuslar
içerisinde arter, venül ve lenf taşıyan lakteal kanalı bulunur.
Epitel örtüsünün yaptığı çöktüntüler ise Lieberkühn kriptaları olarak adlandılıır ve midede
olduğu gibi bu yapılar barsak bezleri olarak değerlendirilir. Tek katlı prizmatik epitelden oluşan
örtü epiteli hücrelerinde de apikal yüzde düzenli, uzun mikrovilluslar izlenir. Bu yapılar ışık mikroskobu
düzeyinde çizgili kenar olarak belirlenebilir.
a. Duodenum: Villusların geniş olması ve submukozada yer alan müköz salgı yapan Brunner
bezlerinin varlığıyla karakterizedir.
b. Jejunum: Villuslar incedir.
c. İleum: Villuslar incedir ve lamina propriyalarının Peyer plakları olarak adlandılıran lenf
folliküllerinden çok zengin olmasıyla karakterizedir. Peyer plaklarında B lenfositler lenfoid folikül
yaparcasına toplanmışlardır.
M (membranöz epitelyal) hücreler, Peyer plaklarının lenfoid folliküllerini örten özelleşmiş epitelyal
hücrelerdir. Bu hücrelerin apikal ve lateral yüzeylerinde çok sayıda membran invaginasyonları vardır.
LIEBERKÜHN KRİPTALARI
Emilim yapan örtü epiteli hücreleri, goblet hücreleri, Paneth hücreleri ve enteroendokrin
(Argentofin) hücreler içerir. Bu hücreler:
S- hücreleri: Sekretin,
K- hücreleri: GIP,
L- hücreleri: Glicentin, glukagon benzeri madde
I- hücreleri: Kolesistokinin
43
DrTus.com 44
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Paneth hücreleri kriptaların bazal bölümlerinde yerleşmiş ve salgıladığı ürünlerle lüminal yüzeyi
patojen mikroorganizmalara karşı koruyan hücrelerdir. TNF-α, lizozim, defensin (kriptidin) olmak
üzere 3 ana ürün sentezler. Lizozim bakterilerin hücre duvarının geçirgenliğini arttırarak, defensin ise
parazit ve bakterilerde membranlarında iyon kanalı açarak antimikrobiyal etki oluşturur.
KALIN BARSAKLAR
Kalın barsaklar 5 kısımda incelenir.
1. Çekum
2. Appendiks
3. Kolon
4. Rektum
5. Anal kanal
Barsağın bu bölümünde villus izlenmez. Lieberkühn kriptalarının derinliği ve goblet hücrelerinin fazlalığı
ile karakterizedir. Kalın barsakta bulunan Lieberkühn kriptalarında Paneth hücreleri izlenmez.
Kalın barsakların müskülaris eksternası, çekum ve kolonda, tenya koli olarak adlandırılan
uzunlamasına bantlar oluşturur. Serozasında da apendises epiploika olarak adlandırılan yağdan zengin
peritonla kaplı kesecikler izlenir. Rektum ve kolonun retroperitoneal bölümlerinde serozanın yerini
adventissya alır.
Kalın barsaktaki prizmatik örtü epiteli içinde, ince barsaktakine göre çok daha fazla goblet hücresi izlenir.
Müskülaris eksterna rektumun son bölümünde internal anal sfinkteri oluşturmak üzere kalınlaşır. Anal
kanalın bu sfinkterin distalinde bulunan bölümü ise çok katlı yassı epitelle döşelidir ve çizgili kasların
oluşturduğu istemli çalışan eksternal anal sfinkteri içerir.
KARACİĞER
Organın parankiması hepatositlerin oluşturduğu hücre kordonları ve bunların arasında yer alan
sinüzoidlerden oluşmuştur. Merkezde bir vena santralis’ten ışınsal biçimde dağılan hücre
kordonları kabaca altıgen biçiminde karaciğer lobcuklarını oluşturur. İnsanda lobcukları
sınırlayan bir bağ dokusu bölmesi izlemez ve altıgenin köşelerinde portal aralık olarak tanımlanan özel
44
DrTus.com 45
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
KARACİĞER HÜCRELERİ
İri, bir yada iki çekirdekleri vardır. Ökromatinden zengin olan çekirdekte belirgin bir çekirdekçik izlenir.
Hücrelerin Disse aralığına bakan yüzlerinde düzensiz mikrovilluslar vardır. Ayrıca disse aralığında
sempatik sinir sistemine ait postganglionik sinir lifleri bulunur. Bu lifler glikojenoliz, lipoliz ve
glikoneogenez oluştururlar.
Komşu hepatosit hücre zarları arasında ise sıkı bağlantılarla sınırlanmış ince safra kanalikülleri yer
alır, ve bu kanalcıkların duvarı yalnızca hapatosit hücre zarlarından oluşmuştur. Kanalcıklar
aracılığıyla perifere iletilen safra, hering kanalı olarak adlandırılan kısa bir kanalla portal aralıktaki
safra kanallarına aktarılır.
Hering kanal çevresindeki oval hücreler kök hücre görevi yaparak hepatosit hasarında ölen hücrelerin
yerini doldurur.
Granüllü endoplazmik retikulumu ve serbest ribozomlar yaygın olarak izlenir. Safra kanalcıklarına
yakın yerleşmiş çok iyi gelişmiş bir golgi bileşikleri vardır. Glikojen ve lipid metabolizmasının yanında
çeşitli ilaç ve zehirli maddelerin detoksifikasyonu işlevini yüklenmiş olan düz endoplazmik retikulumu
da çok iyi gelişmiştir.
Mitokondri ve peroksizomdan zengindir. Portal aralıklardaki safra kanalcıklarına ulaşan safra, bu
kanalların birleşmesiyle oluşan bir kanallar sistem aracılığıyla duktus hepatikus’a ulaşır. Duktus
hepatikus, safra kesesine açılan duktus sistikus’la birleşerek duktus kodekus’u oluşturur ve bu kanal
da ana pankreatik kanallar ortak bir ampullası olan papilla duodeni majore açılır.
45
DrTus.com 46
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
SAFRA KESESİ
Karaciğerin alt yüzünde yerleşmiş, başlıca işlevi safrayı depolamak ve konsantre etmek olan, kabaca
armut biçiminde bir organdır.
Mukozası tek katlı prizmatik epitel ve lamina propriyadan oluşmuştur. Epiteli bağ dokusu içine yaptığı
lamina propriyada yer alan çöküntüler Rokitansky-Aschoff sinüsleri olarak bilinir. Safra keseside
submukoza bulunmaz. Kas katı oblik, sirkuler ve longitudinal düzenlemiştir ve bağ dokusu bölmeleri içerir.
Organın karaciğere yapışık olabilen üst yüzünün dışında kalan bölümleri ise serozayla örtülüdür. Safra
kesesinin karaciğere bakan yüzünde aberran safra kanalları oldukları düşünülen Luschka
kanalcıkları, kas katı dışındaki bağ dokusunda görülebilir ancak bu kanalların lümenle ilişkileri
46
DrTus.com 47
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
yoktur.
Safra kesesini döşeyen prizmatik hücrelerin apikal yüzyerinde mikrovilluslar izlenir. Safra kesesinin görevi
safranın yoğunlaştırılmasıdır.
PANKREAS
Retroperitoneal yerleşimli, alkali özellikli, enzimden zengin salgı yapan bir egzokrin ve adacıklar halinde
düzenlenmiş bir endokrin bölümü olan sindirim kanalının ikinci büyük bezidir.
Egzokrin pankreas birleşik seröz bir bezdir. Son kısımları sindirim enzimlerini salgılayan asiner
hücreler ve boyun kısmından lümene doğru sarkan sentroasiner hücreleri içerir. GER ve golgi
birleşiği çok iyi gelişmiştir ve apikal sitoplazmalarında çok sayıda zimojen granüller izlenir. Tükrük
bezlerinden farklı olarak pankreasın intralobüler kanalları kısadır.
HİPOFİZ
Hipofiz iki kısma ayrılır.
1. Adenohipofiz
2. Nörohipofiz
Her iki kısımda ektodermden oluşur.
Adenohipofiz Rathke kesesinden, nörohipofiz ise infundibulumdan gelişir.
Rathke kesesinin oldukça sık görülen bir artığı, kraniofarinjioma denir.
Hipofiz sella turcica üzerinde yerleşmiştir. Hipofizin anterior lobunun büyük kısmı direkt bir arteryel
dolaşıma sahip değildir. Hipatalamusta bulunan nöronlardan çıkan Releasing hormonlar, ön
hipofizde bulunana portal dolaşıma verilirler.
Adenohipofizdeki hücreler boyanmalarına göre kromofoblar ve kromofiller olarak iki gruba
ayrılır.
Kromafil hücrelerde iki gruba ayrılır.
1. Asidofiller
47
DrTus.com 48
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
2. Bazofiller
Kromofoblar adenohipofizdeki hücrelerin yaklaşık yarısını oluşturur. (Esas hücrelerde denir)
1. GH salgılayan (somatotropik, asidofil) (Ön hipofizde en çok bulunana hormon yapan
hücredir)
2. PRL salgılayan (mamotropik, asidofil)
3. LH/FSH salgılayan (gonadotropik, bazofil)
4. TSH salgılayan (tirotropik, bazofil)
5. ACTH salgılayan (kortikotropik, bazofil) (Bazofillerin en yaygını kortikotroplardır.)
NÖROHİPOFİZ
• pars nervosa
• infundibular sistem
• median eminens
- Pars nervosa salgı hücreleri içermez. Nöron gövdelerinin myelinsiz aksonları bulunur.
(paraventriküler, supraoptik)
- Nörohipofizial hormonların taşınması ve pars nervozada depolanmasında (Herring body)
nörofizin adlı bir protein aracılık eder.
- Nörohipofizde myelinsiz aksonlara pitusit denilen glial hücreler eşlik eder.
TİROİD BEZİ
Tiroid iki lobtan oluşmuştur ve istmus bu iki lobu birbirine bağlar. Tiroid foramen checum hizasında, ön
barsağın endoderminin büyümesiyle gelişir. Parafoliküler hücreler 5. yutak cebinden gelişen nöral krest
hücrelerinden köken alır. Tiroid bezi 10. haftadan sonra fonksiyon görmeye başlar. (fetusta)
48
DrTus.com 49
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
OVARYUM
Tek katlı kübik doğurucu epitel ve bunun altında fibröz bağ dokusu yapısındaki tunika
albuginea ile sınırlanmış bir organdır. Lig. latum uteri ile mezentere, lig teres uteri ile uterusa
tutunmuş olan organ pelviste yerleşmiştir. Dışta follikülleri içeren kalın bir korteks, içte damardan
zengin bir bağ dokusu olan dar medulla olmak üzere iki bölümden oluşmuştur.
Tuba uterinalar
Tek katlı silendirik epitel ile döşelidirler.
• İnfundibulum
• Ampulla
• İsthmus
• İntramural parça olmak üzere dört bölümden oluşmuştur.
Mukoza özellikle ampullarda primer, sekonder ve tersiyer dallanmalar yapan mukoza katlantıları
oluşturur. İsthmus’ta ise daha basit uzunlamasına seyreden katlantılar izlenir. Peristaltik hareketler
yapan kalın bir düz kas katı içeren tuba uterinalarda bu kaslar çok belirgin olmayan bir biçimde içte
sirküler ya da sarmal dışta longitudinal demetlerden oluşmuştur. Organ en dıştan seroza ile
sarılmıştır.
UTERUS
Korpus ve serviks olmak üzere iki bölümden oluşan uterus dıştan seroza ya da adventisya ile
çevrelenmiştir. Duvarı bu katın içinde yer alan miyometriyum ve endometriyumdan oluşmuştur.
Uterus duvarının en kalın bileşeni olan miyometriyum birbirinden tam olarak ayrılmayan 4 kat düz kas
demetinden oluşmuştur. Gebelikte hem hipertrofi hem hiperplazi gösteren miyometriyum dokusu
hacmini belirgin olarak artırır.
ENDOMETRİYUM
49
DrTus.com 50
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Tek katlı prizmatik epitelle döşeli ve lamina propriyayla desteklenmiş bir kattır. Lamina
propriyası basit tübüler bezler ve kan damarları içerir.
Her siklusta dökülerek kendini yenileyen endometriyum menstruel siklustaki değişikliklere maruz kalan
bir endometriyum fonksiyonalis ile menstruasyonla dökülmeyip, endometriyumun rejenerasyonunu
gerçekleştiren endometriyum bazalis olmak üzere iki kısma ayrılır. Bazal katı besleyen arterler düz,
endometriyum fonksiyonalisi besleyen arterler kıvrıntılıdır.
SERVİKS
Uterusun vajinaya açılan boyun bölümünü oluşturur. Serviks kanalı, mukus salgılayan tek katlı
prizmatik bir epitelle döşelidir. Lamina propriyasında bu epitelden uzanan tübüler müköz bezler
izlenir. Bu hücreler hem serviksin hem vajinanın mukus salgısını oluştururlar.
Duvarını bol miktarda bağ dokusunun desteklediği düz kaslar oluşturur. Gebilik süresince kapalı kalan
kanal doğum sırasında gebelik korpus luteum ve plasentadan salgılanan relaksin adlı bir hormonun
etkisiyle gevşer.
Servikal kanal mukozası menstruasyon sırasında endometriyumla birlikte dökülmez. Serviksin
vajinaya bakan yüzü ise çok katlı yassı epitelle döşelidir.
VAJİNA
Çok katlı yassı epitelle döşeli, fibromüsküler duvarı olan bir organdır. Lamina propriyasında
bez bulunmaz, mukus salgısı servikal kanaldan gelir. Fibroelastik lamina propriyasında yer alan
küçük venlerin oluşturduğu pleksuslar organa vasküler bir görünüm kazandırır.
Erkek genital organları testisler, genital kanallar, yardımcı bezler ve penisten oluşmuştur.
TESTİS
Testisler skrotumda yerleşmiş bir çift organdır. Dışta periton uzantısı olan prosessus vajinalis
ve içte tunika albuginea ile sarılmıştır.
Organın parankimasını spermatogenezin gerçekleştiği seminifer tübüller oluşturur. Bazal laminayla
çevrili tübüller oluşturur. Bazal laminayla çevrili sertoli hücreleri ve gelişmekte olan sperm
hücrelerinden olaşan bu kıvrıntılı borucuklar rete testis aracılığıyla duktuli efferentese açılırlar.
Seminifer tübüller arasındaki stromada yer alan interstisiyel hücreler (Leyding hücresi) ise LH
etkisinde androjenlerin salgılanmasından sorumludur.
Seminifer tübüller çevresinde miyoepitelyal hücrelere de rastalanabilir. Duvarda yer alan sertoli
hücreleri sıkı bağlantılarla bağlanmış olduğundan makromoleküllerin geçişine izin vermezler (Kan-
testis bariyeri).
Sertoli hücreleri FSH etkisinde Androjen bağlayıcı globulin sentezi yaparak testesteronu
bağlar. Spermatogenezin sürmesi için gerekli lokal yüksek testesteron konsantrasyonu böylelikle
sağlanmış olur. Ayrıca sertoli hücresi fetusta MIF (Müllerien İnhibisyon Faktör) yaparak müller
kanalının erkek fetusta gerilemesini sağlar. Sertoli hücresinin fagositoz görevide vardır. İnhibin
salgılayan sertoli hücresi bu yolla FSH’ı baskılar.
50
DrTus.com 51
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
EPİDİDİMİS
Testisin üst ve arka yan bölümünde yerleştirilmiş yarım ay biçiminde bir organdır. Duktuli efferentesin
bağlandığı kıvrıntılı bir borucuk olan duktus epididimisi içerir. Duktuli efferentes, silli yüksek
prizmatik hücrelerle döşelidir.
Spermler epitel hüclerindeki siller aracılığıyla duktus epididimise ulaştırılır. Spermatoidler epididimde
51
DrTus.com 52
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
motilite kazandığından genital kanalların bundan sonraki bölümlerinde sil izlenmez, duktus
epididimis yalancı çok katlı silindirik sterosilyalı epitel örtüsüne sahiptir ve yine düz kas hücrelerinden
oluşmuş bir kas katı ile çevrelenmiştir.
Epididimde sentez edilen gliserofosfokolin, kadın genital sistemde meydana gelen sperm
maturasyonunu (kapasitasyon) inhibe etmektedir. Epitelin başlıca görevi resorbsiyondur. Genital
yollar, duktus deferenslerle devam eder.
DUKTUS DEFERENS
Yalancı çok katlı prizmatik stereosilyalı epitel, fibroelastik lamina propriya ile ortada sirküler içte-dışta
longitudinal olmak üzere 3 tabakalı bir düz kas katı içeren ve üretraya açılan bu kanal spermatik kord
içinde eşlik eden arterler, lenfatikler, sinirler ve pamfiniform pleksusu oluşturan venlerle birlikte gevşek
bağ dokusu ile sarılı olarak seyreder. Esas görevi spermi depo etmektir. Kas katı peristaltik
kasılmalarla lümen içeriğini üretraya aktarır.
VEZİKÜLA SEMİNALİS
Yüksek prizmatik ya da yalancı çok katlı prizmatik salgı yapan epitel hücreleriyle döşeli kıvrıntılı
divertikül biçiminde bir bezdir. Erkekde ejukulatın %70’ini veziküla seminalis oluşturur. Veziküla
seminalis sıvısı fruktozdan zengindir.
PROSTAT
Prostatik üretra çevresinde yerleşmiş çok sayıda birleşik tübüloalveoler bez içeren bir organdır. Her
bezin, üratraya açılan kendine ait bir kanal sistemi vardır. Salgı yapan bölümleri prizmatik ya da
yalancı çok katlı prizmatik hücrelerle döşeli olan organın stroması damardan zengin fibroelastik bir bağ
dokusu içerir. Sütümsü, enzim içeren hafif asidik bir salgısı vardır. (Corpora amilacea)
PENİS
• Bir çift korpus kavernozum ve tek korpus spongiyozum (korpus kavernozum üretra) içerir.
Ereksiyon korpus kavernozumların yapısal özelliklerine bağlı olarak gerçekleşir.
• Ereksiyon parasempatik uyarıyla bu vasküler boşlukları besleyen arterlerin duvarındaki düz
kasların gevşemesi ve vasküler boşlukların kanla dolması sonucu gerçekleşir. Korpus
kavernozumların bu genişlemesi tunika albugineaları ile sınırlanmıştır ve boşlukları drene eden
venlerin baskıya uğramasıyla ereksiyon sürer.
• Ejakülasyonu da uyaran sempatik uyarıyla arterlerin duvarı normal tonusunu kazanır ve ereksiyon
sona erer.
• Duktus deferens, seminal vezikül salgısını boşaltan kısa kanalla birleşerek duktus ejakülatoriyusu
oluşturur. Duktus ejakülatoriyus prostatik uretraya açılır. Böylece üretra erkekte hem üriner hem
genital kanalların son bölümünü oluşturur.
ÜRETRA
Erkek üretrası üç bölümde incelenir.
a. Prostatik üretra: Proksimalde değişici epitelle döşelidir. Epitel giderek yalancı çok katlı ve çok katlı
prizmatik epitele dönüşür.
b. Membranöz üretra: Üratranın ürogenital diyaframı geçen kısa bölümüdür, çok katlı prizmatik
epitelle döşelidir.
52
DrTus.com 53
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
c. Penil üretra: Korpuz spongiyozum içinde seyreden en uzun bölümdür. Distalde genişlemiş
naviküler fossa olarak bilinen bölümüne kadar olan kısmı çok katlı prizmatik, naviküler fossa ve
distali çok katlı yassı epitelle döşelidir. Penil üretrada sürekli mukus salgılayan Littre bezleri
bulunur.
d. Duktus deferens, seminal vezikül salgısını boşaltan kısa kanalla birleşerek duktus ejakülatoriyusu
oluşturur. Duktus ejakülatoriyus prostatik üretraya (Verumantanum) açılır.
BÖBREKLER
• Parankiması dışta granüler görünümlü bir korteks ve tübüler yapıdaki bir medullaya ayrılır.
• Uzunlamasına düzenlenmiş çok sayıda borucuk içeren medulla, tabanı kortekse doğru gelişmiş,
medulla piramitlerini oluşturur. Medullada Henle’nin inen, çıkan kolları, kulpu ve medüller toplama
53
DrTus.com 54
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
kanalları bulunur.
• Piramitlerin arasına uzanan kortikal doku ise renal kolonları (Bertin kolonlarını) oluşturur. Renal
piramitlerin apeksi ise papilla olarak adlandırılır ve bu yapılar boşaltma yolunun ilk bölümleri olan
minör kalikslere açılırlar. Ortalama 12 adet piramit ve minör kaliks vardır. 6 veya altındaki sayılar
hipoplazik böbrek tanısını koydurur. Bir kaç minör kaliks, majör kalikslere açılır ve oluşan idrar
pelvis olarak adlandırılan genişlemiş bölüm aracılığıyla üretere aktarılır.
54
DrTus.com 55
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Nefron
Böbreğin işlevsel ve yapısal birimi nefron’dur.
Nefronun kısımları
1. Malpighi cisimciği
2. Tubuli renalis
55
DrTus.com 56
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Podositlerin ikincil uzantıları pedisel olarak adlandırılan çok ince ve kapiller bazal laminayı
çevreleyen oluşumlardır. Çok sayıdaki bu ince uzantıların arasındaki boşluklar filtrasyon yarığı
(slit) olarak adlandırılır. Pencereli olan kapiller yumağı endotel hücreleri kalın bir bazal lamina ile
çevrelenmiştir. Bu yapıların tümü (pencereli endotel + bazal lamina + filtrasyon yarıkları)
filtrasyon bariyerini oluşturur. Glomerülde damarların dışında yerleşmiş intraglomerüler
mezangiyal hücreler de izlenir. Bu hücreler bazal lamina bileşenlerinin yapımı ve fagositozdan
sorumlu olduğu düşünülmektedir.
Proksimal kıvrıntılı tübül: Lüminal yüzünde mikrovilluslar ve glikoproteinden zengin kalın bir
glikokaliks içeren tek katlı kübik epitel hücreleriyle çevrelenmiştir. Su, Na+, Cl-, glukoz ve
aminoasitler gibi pek çok maddenin aktif olarak geri emildiği bu tübüllerde enerji gereksinimini
karşılamak üzere çok sayıda tüpün pars convolutası en kıvrımlı ve çapı en geniş kısımdır.
Mitokondriyon izlenir. Nefronda suyun en çok geri emildiği bölüm proksimal tubulustur.
Proksimal Henle kulpu: Henle’nin inen kalın parçası, lup halindeki ince parçası ve çıkan kalın
parçası olmak üzere bölümlerden oluşan Henle kulpu medullaya doğru değişen oranlarda uzanır.
Kalın parçaları tek katlı kübik, ince parçası tek katlı yassı epitelle döşelidir.
Distal kıvrıntılı tübül: Proksimal tübül gibi kortekste yerleşmiştir ancak daha kısa olduğundan
kesitlerine göreceli olarak az rastlanır. Glomerülün damar kutbunda yer alan maküla densa
bölgesinin yanından kıvrılarak, toplama kanallarına doğru uzanır.
Jukstaglomerüler apparatus: Glomerülün damar kutbunda izlenen kan basıncını düzenleyen
bir yapıdır.
• Afferent arteriyol duvarındaki modifiye düz kas hücreleri olan jukstaglomerüler (epiteloid)
hücreler,
• Komşu yüksek boylu distal kıvrıntılı tüp hücrelerinin oluşurduğu maküla densa
• Aralarında yer alan ekstraglomerüler mezangiyal hücreler (lacis, Polkissen ya da kutup
yastıkçığı h.lerin)‘den oluşmuştur.
Jukstaglomerüler hücreler azalmış kan basıncı ya da kan kaybı durumunda renin salgılar. Renin
56
DrTus.com 57
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
adlı bu enzim anjiyotensinojeni, anjiyotensin I’e çevirir. Bu madde de başlıca akciğer endotel
hücrelerinde potent bir vazokonstrüktör ve aldosteron salınımı uyarıcısı olan anjiyotensin II’ ye
dönüştürülür. Sonuçta kan basıncının artması, glomerüle ulaşan kan oranını artırır. Böbrek
patolojilerine bağlı olarak gelişen hipertansiyon bu mekanizma sonucu ortaya çıkar.
Toplama kanalları ve böbrek interstisiyumu: Büyük ölçüde medullada seyreden bu borucuklar
tek katlı kübikten prizmatiğe kadar boyları giderek yükselen bir epitelle döşelidir, idrarı papillalar da
minör kalikslere aktarırlar. İnterstisiyum böbrek tübülüsleri ile kan ve lenf damarlarının bazal
laminaları arasında kalan alandır.
Minör ve majör kaliksler ile pelvis çok katlı değişici epitelle (üroepitelle) döşelidir.
Renal korpuskül (glomerül ve Bowman kapsülü), proksimal ve distal tubül, JGA, toplayıcı duktusun
proksimali kortekste yerleşir. Henlenin inen ve çıkan kolu ile toplayıcı duktusun (kanalın) distali
medullada yerleşir.
Üreterler
Retroperitoneal seyreden, pelvis ve mesaneyi bağlayan kas duvarlı borucuklardır.
Çok katlı değişici epitel ve lamina propriyadan oluşan mukozası bez içermez.
Kas katı içte longitudinal dışta sirküler seyreden düz kas demetlerinden oluşmuştur. Distal
1/3’ünde en dışta yine longitudinal seyreden ve mesanedeki katlarla devam eden 3. bir kat izlenir.
Organ en dışta adventisya ile çevrelenmiştir.
Mesane
Değişici epitel ve fibroelastik bağ dokusundan oluşmuş mukozası, İçte ve dışta longitudinal ortada
kalın sirküler tabakalar oluşturan düz kas katıyla çevrelenmiştir. Submukozası bulunmaz.
Organın üst yüzeyi peritonla örtülü olup seroza, diğer bölümleri adventisya ile sınırlanmıştır.
Boyun kısmında bu düz kaslar istemsiz çalışan internal sfinkter oluşturur. Bu kaynak drtus.com’da
yayınlanmaktadır.
57
DrTus.com 58
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Üretra
Erkek üretrası prostatik, membranöz, bulböz ve hendilöz olmak üzere 4 kısımdan oluşur.
Membranöz üretra 1 cm uzunluğunda olup çok katlı veya yalancı çok katlı silendirik epitelden
döşelidir. Bulböz ve hendilöz üretra korpus spongiozum penis içinde yer alır. Üretra dışa açılma
ağzının hemen gerisinde fossa navicularis denilen genişlik bulunmaktadır. Erkek üretrasının
fossa navicularis kısmı çok katlı yassı epitelle döşelidir. Penil üretrada mukus sekresyonu yapan
littre bezleri bulunur.
Erkek üretrasının penil kısmı (spongiozum penis içindeki) çok katlı veya yalancı çok katlı silendirik
epitelle döşelidir.
Kadın üretrası 4-5 cm uzunluğundadır. Çok katlı yassı epitelle veya yalancı çok katlı silendirik
epitelle döşelidir.
58
DrTus.com 59
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
SİNİR LİFLERİ
1. Myelinli lifler
2. Myelinsiz lifler
MYELİNLİ LİFLER
• Akson perikaryondan çıkıp kısa bir süre çıplak seyrettikten sonra nöron tipine ve bölgesine göre farklı
kılıflarla sarılır.
• Sinir lifi, aksonla birlikte seyreden kılıftan oluşmuştur.
• Periferik sinirler myelin kılıfın dışında bir çok bağ dokusu kılıfıyla daha sarılır. Bunlar:
- Endonöriyum à tek bir lifi çevreler
- Perinoriyum à bir grup lifi çevreler
- Epinöriyum à Dıştan tüm siniri çevreler
• MSS’de ve PSS’de aksonları örten kılıfı yapan hücreler farklıdır.
- PSS’de myelin kılıfıà Schwann hücreleri
- MSS’de myelin kılıfıà oligodendrositler yapar.
• Myelin kılıfı bu destek hücrelerin aksonlar çevresinde defalarca dönmesi ve sıkışmayla
sitoplazmalarının hücre gövdesine itilmesiyle oluşur, başlıca zarlardan oluşan bir yapı olarak izlenir.
• Kılıfların oluşması sırasında arada sıkışıp kalmış schwann hücre sitoplazma bölümlerine
Schmidt-Lantermann yarıkları denir. Myelin kılıfı yer yer kesintiye uğrar bu kesintilere Ranvier
boğumu adı verilir.
• Ranvier boğumları aksonların uzunluğu boyunca yerleşmiş olan komşu Schwann hücreleri
arasındaki boşluklardır. Ranvier boğumlarındaki akson SSS’de çıplak iken PSS’de komşu Schwann
hücrelerinin sitoplazmik uzantıları ile kısmen çevrilidir.
• Oligodendrisitler birden fazla aksonun myelinizasyonundan sorumlu iken Schwann hücreleri sadece
üzerinde bulunduğu aksonun myelinizasyonundan sorumludur. MSS’te Schmitt Lantermann
yarıkları yoktur. Ranvier boğumları da görülmeyebilir.
59
DrTus.com 60
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
NÖROGLİA HÜCRELERİ
• Genel olarak MSS’inde her bir nöron için 10 glial hücre bulunur.
• Ancak bu kadar fazla glial hücre olmasına rağmen sinir dokusunun toplam hacminin yarısı kadarını
oluştururlar. Glial hücrelerin nöronların aksine mitoz yetenekleri vardır.
Nöroglia hücreleri 4 kısma ayrılır.
1. Astrositler
2. Oligodendroglialar
3. Mikroglialar
4. Ependim hücreleri
1. ASTROSİTLER
• Glial hücrelerin en büyüğüdür.
• Çok sayıda uzun uzantıları olan astrositler bu uzantılarının kalınlığına göre ikiye ayrıılr.
1. Fibröz astrosit (beyaz cevher)
2. Protoplazmik astrosit (Gri cevher)
• Fibröz astrositlerin uzantıları uzun ince, asimetrik ve az dallanma gösterir. Fibröz astrositlere
spider hücreleride denir.
• Protoplazmik astrositlerin uzantıları kısa, kalın, simetrik ve çok sayıda dallanma gösterir.
• Astrositler genişlemiş pedikülleri (Vasküler son ayak) ile tüm kan damarlarını çevreler.
• Astrosit uzantıları kan damarları ve nöronlarla bağlantı oluşturur.
MSS’deki hasardan sonra, hasar yerinde astrositler prolifere olurlar ve skar dokusu oluştururlar.
60
DrTus.com 61
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
2. OLİGODENDROGLİYALAR
• Astrositlerden küçük hücrelerdir.
• Oligodendrogliyalar astrositler gibi uzun uzantılara sahip değildir. Uzantıları az sayıda ve kısadır.
Oligodendrogliyalar yaygın olarak yani hem gri cevher hem de beyaz cevherde bulunur.
• Gri maddede nöron perikaryonuna yakın olarak yerleşmişlerdir. MSS’de myelin yapımından
sorumludur. Fonksiyon bakımından PSS’indeki Schwann hücrelerinin anoloğudur.
• Schwann hücrelerinden farklı olarak birden fazla aksonun myelizasyonuna katılabilirler.
• Ektodermden gelişir.
3. MİKROGLİALAR
• Mikroglialar beyin makrofajlarıdır. Beyinde hasar olduğunda mikroglialar debrisin fagositozundan
sorumludur. En küçük glial hücrelerdir. Hem gri hem de beyaz cevherde bulunur. Diğer glial
hücreler gibi ektodermden değil, mezodermden gelişirler.
4. EPENDİM HÜCRELERİ
• MSS’deki iç boşlukları döşeyen bu prizmatik epitel hücreleride nörogliyalar içinde değerlendirilir.
(Ventriküller ve spinal kordu döşer.)
• Bu boşluklar BOS ile yıkanır, BOS hareketine yardım eden hareketli silialara sahiptirler. Değişik
bölgelerde BOS üretmek üzere modifiye olmuşlardır.
• Modifiye epandimal hücreler ve bunlarla ilişkili kapillerler birlikte boşluğa sarkarak koroid
pleksusları oluştururlar. Pleksus yapısına pia-materde katılır.
• Choroid pleksusları döşeyen epandim hücreleri BOS sentezinden çok plazmanın süzülüp ventriküle
geçmesinden sorumludur.
• Üçüncü ventriküldeki özelleşmiş ependim hücrelerine tanisit denir. PSS’inde gliyal hücrelerden
sadece Schwann hücreleri ve satellit hücreler bulunur.
61
DrTus.com 62
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
62
DrTus.com 63
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
DERİ HİSTOLOJİSİ
TABAKALARI
1. Epidermis:Keratinize çok katlı yassı epitel
2. Dermis: Düzensiz sıkı bağ dokusu, olmak üzere iki kattan oluşur.
DERİ EKLERİ
• Kıllar
• Tırnaklar
• Bezler (Ekrin (merokrin) ter bezler, Apokrin ter bezleri, Yağ bezleri (sebase bezler)
63
DrTus.com 64
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
İŞLEVLERİ
• Vücudu fiziksel, kimyasal ve biyolojik zararlı etkilere karşı korumak,
• Su kaybını önlemek,
• Genel bir duyu alanı oluşturmak,
• Ultraviyole ışınlarını süzmek (melanin),
• Öncül moleküllerden Vitamin D oluşturmak,
• Ter bezleri aracılığıyla Na+ K+, Cl-, amonyak gibi maddelerin atılımını gerçekleştirmek,
• Isı düzenlemesine yardımcı olmak (ter bezleri ve A-V anastomozlar aracılığıyla)
• Yağda çözünen maddeleri (ilaç v.s.) absorbe etmek.
EPİDERMİS
• Keratinize çok katlı yassı epitel katıdır.
Epidermis 5 hücre katından oluşur:
Stratum basale
Hemidesmozomlarla altındaki basal laminaya (L.propraia) ya tutunmuştur. Kübik-kolumnar
hücrelerden oluşmaktadır.
Stratum spinosum
Desmezomların yoğun olduğu tabakadır. Bütün mitozlar basale ve spinozumun birlikte oluşturduğu
malpighi tabakasında olur.
Stratum Granulosum
Poligonal hücrelerin oluşturduğu 3-5 tabakadan meydana gelmiştir. Sitoplazmalarında bol
64
DrTus.com 65
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Stratum Lucidum
Elaidin maddesinden zengin olması nedeniyle şeffaf bir tabakadır. Kalın deride daha
belirgindir.
Stratum Korneum
Stoplazmalarında keratin denilen ılığı 2 kez kıran filamentöz skleroprotein ile dolu, çekirdeksiz
ve yassı keratinize hücrelerin oluşturduğu 15-20 tabakadan meydana gelmiştir.
Langerhans Hücreleri
Yıldız şeklindeki bu hücreler esas olarak epidermisin stratum spinosum tabakasında bulunur ve
epidermal hücrelerin % 2-8’ini oluşturur. Bunlar Kemik iliğinden türeyen makrofajlardır,
antijenleri T lenfositlerine tanıtırlar. Derinin immünolojik reaksiyonlarında önemli bir role
sahiptirler. İçlerinde Birbeck granulleri denilen raket biçiminde inklüzyon barındırırlar.
Merkel Hücreleri
Merkel hücreleri, el ve ayak ayalarındaki kalın deride bulunan, epidermal epitelyal hücrelerdir
bunların sitoplazmalarında küçük yoğun granüller bulunur. Genişlemiş terminal bir plaktan
oluşan serbest sinir sonlanmaları Merkel hücrelerinin tabanında bulunur. Duysal
mekanoreseptör gibi çalışmalarının yanında noroendokrin görevleri de vardır.
Melanositler
Krista nöralis’ten farkla nan bu hücreler göçederek epidermisin bazal katlarına ulaşırlar. Melanin
pigmenti sentezleyip uzantıları aracılığıyla keratinositlere aktarırlar. Melanin pigmenti içeren zarla
çevrili yapılar melanozom olarak adlandırılırlar.
DERMİS
Dermiste birbirinden ayırt edilemeyen iki tabaka bulunur. Bunlar dış papillar tabaka ile derin
retiküler tabakadır. Papiller tabaka gevşek bağ dokusundan oluşur, fibroblast ve diğer bağ dokusu
hücrelerinden en fazla makrofaj ve mast hücresi bulunur. Damar dışı lökositler de görülür.
Retiküler tabaka daha kalındır, düzensiz yoğun bağ dokusundan (başlıca tip I kollagen) oluşur,
papillar tabakaya göre daha bol lif ve az hücreye sahiptir. Papiller tabaka dermisteki
glikozaminoglikan kapsamı değişik bölgelerde farklılık gösterir. Deride esas glikozaminoglikan
dermatan sultattır.
Dermiste kıl follikülü, ter ve yağ bezi gibi epidermal yapılar da bulunur. Dermis sinir bakımından
zengindir ve derinin effektör sinirleri paravertebral zincirin sempatik ganglionlarının post ganglionik
lifleridir. Parasempatik innervasyon yoktur. Dermiste duyu cisimleri bulunmaktadır. Pacioni
cismi kasta, saçlı ve saçsız deride bulunur. En hızlı adapte olan mekano reseptördür.
Vibrasyonu algılar. Meissner cismi saçsız deride bulunur. Özellikle parmak ucunda fazladır.
Dokunma duyusu algılar, iki nokta ayırımında önemlidir. Ruffini cismi deride ve eklem
kapsülünde bulunur. Derideki gerilmeyi ve eklem rotasyonunu algılar. Ayrıca deride
termoreseptörler (Krause) ve ağrıyı alan nosiseptörler (A-delta ve C lifleri) bulunur.
DERİ EKLERİ
Kıllar ve Tırnaklar
65
DrTus.com 66
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Kıllar epidermisin bağ dokusu içine oluşturduğu bir çöküntü olan kıl folliküllerinde gelişen ince
keratinöz filamanlardır. Epidermiste olduğu gibi çoğalan hücrelerin keratinizasyonuyla oluşur.
Ancak kıl ve tırnakladaki keratin -SH (kükürt) gruplarından zengin, sert keratindir.
Ter bezleri
Salgılama biçimlerine göre apokrin ve merokrin (ekrin) ter bezleri olarak iki grupta incelenirler.
Basit, kıvrıntılı tübüler bezler olan ekrin ter bezleri kendi kanalları aracılığıyla deri yüzeyine açılırlar
ve vücudun her yerinde izlenirler.
Apokrin ter bezleri ise daha sınırlı bir dağılım (aksilla, mons pubis, areola ve anüs çevresi)
gösterirler.
• Gametler ikinci hafta boyunca epiblastın içinde oluşan ve daha sonrada yolk kesesine göç eden
primordial germ hücrelerinden (PGH) köken alırlar.
• Germ hücreleri vitelus kesesi duvarından 4. ve 5. haftalarda farklılanırlar.
OOGENEZ
• Gonatlara ulaşan ilkel germ hücreleri oogoniuma farklılanır; bu oogoinumların bazıları bölünmeye
devam ederler, bazıları ise farklılanarak ve tek katlı yassı epitele çevrilerek primer oositlere dönüşürler.
Primer oositler 1. mayozun profazında kalırlar.
• Primer oositler puberteye kadar 1. mayozu tamamlayamaz.
• Bu süre boyunca oositin olgunlaşması folikül hücreleri tarafından salgılanan oosit olgunlaşmasını inhibe
eden bir madde (OMİ) tarafından baskılanır. Siklusların başlamasıyla her siklusta belli sayıda
primer oosit farklılanarak ve 1. mayozun profazından ayrılıp, 2. mayozun metafazında kalırlar.
Döllenme ile 2. mayozun metafazı çözülür ve mayoz bölünme tamamlanmış olur.
66
DrTus.com 67
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
SPERMATOGENEZ
• Doğumdan sonra seks kordonlarından lümen gelişir ve seminifer tübül olarak adlandırılır.
67
DrTus.com 68
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• Spermatogonyumların bir kısmı bölünürek çoğalarak primer spermatosit e dönüşürler. Bir kısmı
ise 1. mayoza girerler. Uzun süren bir profazdan sonra (22 gün) bölünmeyi tamamlayarak
sekonder spermatosite dönüşürler. Bu hücrelerin yaşamı çok kısadır. Hemen 2. mayoza girerek
4 adet spermatid oluşur.
• Spermatid oluştuktan içinde sonra golgi tarafından akrozom denilen granüller oluşur. Daha
sonra flagellum meydana gelir (sentriyol kaynaklı) Flagellum bölgesine mitokondriler göç ederek
sperm oluşur. Epididimde hareket özelliği kazanırlar. Duktus deferenste depo edilirler.
FERTİLİZASYON
• Fallop tüplerinin ampulla kısmında gerçekleşir. Ovumun çevresindeki granüloza hücre tabakasına
corona radiata denir. Spermler akrozomal enzimleri ile bu tabakayı lizise uğratırlar.
• Spermin zonayı geçmesi zonal reaksiyona neden olarak diğer spermlerin yumurtaya girmesi önlenir.
Döllenen yumurta mitoza başlar, oluşan yeni hücreler blastomer olarak adlandırılır. 3. günde oluşan
morula uterus boşluğuna ulaşır.
• Uterusa oluşan morula dış hücre kitlesi trofoblast olarak isimlendirilir. İç hücre kitlesine ise
embriyoblast denir.
• Morula içinde bir grup hücre kitlesi apopitozisle kaybolur. Sonuçta yüzük şeklini alır. Bu haline blastokist
adı verilir.
• Blastokistin implantasyonundan sonra embriyoblast tabakasında endoderm ve ektoderm oluşur.
Trofoblastlardan ise plasenta oluşacaktır.
• Endodermin blastokist boşluğunun iç yüzünü çevrelemesiyle blastokist boşluğu primer vitellus
kesesine dönüşür.
• 12. günden sonra sinsityotrofoblastlar trabeküller oluşturur ve maternal sinizoitler ile birleşerek
uteroplasental dolaşım başlar.
• Gelişimin ikinci haftasında embriyonik disk, amnion kesesi, amnion boşluğu, yolk kesesi (vitellus
kesesi), birleştirici sap ve koryonik kese gelişir.
• Gelişimin ilk haftasında oluşan blastokist dışta trofoblast (dış hücre kitlesi), içte embriyoblast (iç hücre
kitlesi) hücrelerinden oluşur.
• Embriyoblast hücreleri blastokistin bir kutbunda kümeleşme gösterirler. Bu kutba embriyonik kutup adı
verilir. Embriyonik kutbun karşısında kalan kutba ise anembriyonik kutup denir. Blastokist
endometriuma daima embriyonik kutbu ile tutunur. İlk tutunma ile implantasyon başlamış olur.
• İmplantasyon başlamadan hemen önce blastokisti çevreleyen zona pellucida yırtılır.
• İmplantasyonun ilk aşaması genişlemiş blastokistin endometriuma tutunmasıdır. Trofoblastlar tutunma
ile birlikte çoğalmaya başlarlar ve embriyonik kutupta ikinci bir tabaka oluştururlar. Blastokisti
çevreleyen trofoblast hücre tabakası, sitotrofoblast adı alırken, embriyonik kutupta sitotrofoblast
hücrelerinin çoğalarak oluşturdukları tabakaya sinsityotrofoblast adı verilir.
• Endometrium stromasını erode eder ve hızla yayılır. Sinsityumun kemirici (erosive), yiyici (ingestive),
sindirici (digestive), yayılımcı (invasive) özellikleri ile blastokist endometriuma gittikçe daha fazla
gömülür. Sinsityotrofoblast tabakası human koryonik gonadotropin (hCG) adı verilen bir hormon
üretmeye başlarlar. 2. haftanın sonunda hCG üretimi gebelik testlerinde (+) sonuç verecek seviyelere
ulaşır.
• 7. günde embriyoblastı oluşturan hücreler iki tabaka göstermeye başlarlar. Blastokist boşluğuna bakan
68
DrTus.com 69
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
küçük kübik hücrelerin oluşturduğu hipoblast tabakası ve diğer tarafta prizmatik hücrelerin oluşturduğu
epiblast tabakası. Bu şekilde hipoblast ve epiblast hücre tabakalarının oluşturduğu bu iki tabakalı
yapıya bilaminer germ disk adı verilir.
• Epiblast hücreleri oluşurken epiblast ve sitotrofoblastlar arasında bir boşluk belirmeye başlar. Bu
boşluğa amnion boşluğu denir. Amnion boşluğu epiblast hücrelerinden köken alan amnioblastlar
tarafından sarılır. Amnioblastların oluşturduğu zara amnion zarı denir. Amnion boşluğu üstte amnion
zarı, altta epiblastlar tarafından sarılmıştır.
• Hipoblastlardan ve ekstraembriyonik endodermden köken aldığı düşünülen hücreler amnion zarı ve
primitif yolk kesesinin dışında gevşek bir bağ dokusu oluştururlar. Bu bağ dokuya ekstraembriyonik
mezoderm denir.
69
DrTus.com 70
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
70
DrTus.com 71
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
71
DrTus.com 72
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• Gelişimin üçüncü haftasında primitif çizgi, notokord ve üç germ yaprağı (endoderm, mezoderm ve
ektoderm) gelişir.
• Üçüncü haftanın başlaması ile embriyonik döneme girilmiş olur. İkinci haftanın sonuna
gelindiğinde embriyo iki tabaka (epiblast ve hipoblast) hücreden oluşur. Üçüncü haftada
embriyo gastrulasyon adı verilen periyoda girer.
• Gastrulasyon iki tabakalı embriyonik diskin, üç tabakalı embriyonik diske dönüşmesine verilen isimdir.
Gastrulasyon primitif çizginin oluşması ile başlar. Notokord ve üç germ tabakasının oluşması ile
tamamlanır.
• Üçüncü haftanın başında, embriyonik diskin dorsal yüzünde, orta çizginin kaudalinde kalın, şişkin
çizgisel bir bant gözlenir. Başlangıçta kısa olan ve gittikçe uzayan bu çizgiye primitif çizgi adı verilir.
Bu çizgi epiblast hücrelerinin proliferasyonu ve embriyonik diskin orta (median) bölgesine göçü ile
oluşur.
• Primitif çizgi üzerindeki hücrelerin bu şekildeki hareketi ile primitif çizgi üzerinde primitif yarık oluşur.
Primitif düğüm üzerindeki hücrelerin aynı hareketi ile de primitif çukur oluşur. Primitif düğümden
epiblast hücrelerinin göçü ile notokord oluşur.
• Epiblast hücreleri tipik epitelyal hücrelerdir. Belirgin apikal ve bazal yüzleri vardır. Bir bazal lamina
üzerine oturmuşlardır. Primitif çizginin içine doğru göç etmeye başladıklarında bu hücreler uzar, bazal
laminalarını kaybeder ve özel bir morfoloji kazanırlar ki buna şişe hücresi adı verilir.
• Bu şişe hücreleri epiblast hücre tabakasından ayrıldıklarında mezenşimal hücrelerin özelliklerini
göstermeye başlarlar. Oluşan bu mezenşimal hücreler epiblast ve hipoblast hücre tabakaları arasında
yanlara doğru yayılırlar. Oluşturdukları bağ doku yapıya mezenşim adı verilir. Oluşan mezenşimin bir
kısmı epiblast ve hipoblast tabakaları arasında yeni bir tabaka oluşturur ki bu tabakaya
intraembriyonik mezoderm veya sadece mezoderm tabakası denir.
• Mezenşimal hücrelerin bir kısmı ise hipoblast tabakasını işgal eder, buradaki hücrelerin yerini alır.
Oluşan bu yeni tabakaya intraembriyonik endoderm veya sadece endoderm denir. Bu iki tabaka
oluşunca en üstte bulunan epiblast hücre tabakasına da yeni bir isim verilir. İntraembriyonik ektoderm
veya sadece ektoderm adı verilir.
• Mezenşim hücrelerinin göç etme ve prolifere olarak başka hücrelere farklılaşma yetenekleri çok
yüksektir.
• Primitif çizgiden intraembriyonik mezoderm oluşması 4. haftanın sonuna kadar devam eder. Daha sonra
primitif çizgi küçülür. Embriyonun sakrokoksigeal bölgesinde belirgin olmayan bir yapı halini alır.
Çoğunlukla tamamen kaybolur. Kaybolmazsa sakrokoksigeal teratoma adı verilen bir çeşit tümöre yol
açabilir. Sakrokoksigeal teratomlar değişik doku tipleri içerebilirler. Örn: Kıkırdak, kas, yağ, saç, bez
dokusu gibi. Bu yüzden bu teratomların bütün germ tabakalarını oluşturabilen primitif çizgiden
geliştiğine inanılmaktadır.
• Bazı mezenşimal h ücreler ektoderm ile mezoderm arasında değişik yönlerde göç ederek, embriyonik
diskin kenarlarına kadar ulaşır. Bu bölgede bu hücreler, ekstraembriyonik mezoderm ile devam eder.
Primitif çizgiden bazı hücreler kranial bölgeye doğru notokordun her iki tarafında göç ederler. Burada
72
DrTus.com 73
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
73
DrTus.com 74
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
ALLANTOIS
Gelişmenin 16. gününde yolk kesesinin kaudal duvarında beliren ve bağlantı sapının içine doğru
uzanan küçük sosis benzeri bir divertikül izlenir. Allantois adı verilen bu yapı insanlarda küçüktür.
Allantois çevresindeki ekstraembriyonik mezodermden kan ve damarların prekursör hücreleri oluşur.
İç kısmını döşeyen endodermden ise mesane epiteli gelişir.
Allantoiste gelişen kan damarları umblikal arter ve venleri oluşturur.
74
DrTus.com 75
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
3. haftanın başından 8. haftanın sonuna kadar geçen döneme embriyonik dönem adı verilir. Bu dönem
insan gelişiminin çok önemli bir dönemidir. Tüm belli başlı iç ve dış organların gelişmeye başladığı bu
döneme organogenezis dönemi de denir. Organlar gelişirken, embriyonun şekli de değişir. 8. haftanın
sonunda embriyo insana özgü görünümünü kazanır.
Embriyonik dönemde temel organ ve sistemlerin gelişmesi nedeniyle teratojenlere (ilaç, virus vs)
karşı çok hassastır. Teratojenler organ ve dokuların aktif farklanmalarını etkileyerek doğuştan önemli
gelişme bozukluklarına neden olurlar ya da bu bozuklukların oluşma oranını artırırlar.
75
DrTus.com 76
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
3. haftanın başında ektoderm germ yaprağı sefalik (kranial) bölgede geniş, kaudalde daha dar yassı
bir disk şeklindedir. Notokord gelişirken, üstündeki ektodermi indükler. İndüklenen bölgedeki hücrelerin
boyları uzar. Boyları uzamış olan hücrelerin oluşturduğu kalınlaşmış yapıya nöral plak adı verilir. Bu
kalınlaşma başlangıçta servikalde daha dar, kranial bölgede ise daha geniş terlik biçimindedir.
Daha sonra nöral plak zamanla genişleyip, primitif çizgiye doğru uzanır. Nöral plak ektodermine
nöroektoderm denir. 3. haftanın sonlarına doğru nöral plağın lateral kenarları daha fazla büyüyüp
yükselerek nöral katlantıları (neural fold) oluşturur. Nöral katlantıların arasında kalan çukur bölge ise
nöral oluk olarak adlandırılır. Nöral katlantılar daha sonra birbirlerine doğru yaklaşarak orta hatta
birbirleri ile kaynaşırlar. Kaynaşma gelecekte boyunun gelişeceği bölgeden başlar. Kranial ve kaudal
yönlerde devam eder. Sonuçta nöral tüp oluşur.
Nöral tüp başlangıçta anterior nöropor adı verilen açıklık aracılığı ile kranial uçtan ve posterior nöropor
adı verilen açıklıkla da kaudal uçtan amnion boşluğu ile ilişkidedir. Anterior nöropor 25. günde,
posterior nöropor 27. günde kapanır. Nöroporların kapanması ile nöral tüp kapalı bir tüp halini alır ve
nörulasyon tamamlanmış olur. Nöral tüpten santral sinir sistemi gelişir.
Her iki tarafdaki nöral katlantılar birbirlerine doğru büyüyüp kaynaşırken her bir nöral katlantının en dış
sınırında veya en yüksek bölgesinde yer alan ve krista nöralis hücreleri (neural crest cell) adı verilen bir
hücre gurubu epitel özelliklerini kaybederek, mezenşimal hücrelere dönüşür. Aktif migrasyonla
nöroektodermi terkederek alttaki mezodermin içine göç ederler.
Kısa süre sonra nöral tüp ile yüzey ektodermi arasında yassılaşmış ve düzensiz bir kitle olan nöral kristayı
(neural crest) meydana getirirler. Nöral krista daha sonra sol ve sağ iki parçaya bölünür. Buradan köken
alan nöral krista hücreleri değişik yerlere göç ederek önemli yapıları oluştururlar.
76
DrTus.com 77
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
SOMİTLERİN GELİŞİMİ
Başlangıçta orta hattın iki yanında gevşek bir doku oluşturan mezoderm germ yaprağı 17. günde orta
hattın iki yanında sağlı ve sollu üç ayrı bölge gösterecek şekilde düzenlenir. Orta hatta yakın bölgelerde
prolifere olarak kalınlaşır. Bu kısma paraksiyel mezoderm adı verilir. Paraksiyel mezoderm laterale doğru
ara mezoderm (intermediate mezoderm) ve lateral mezoderm olarak devam eder. Lateral mezoderm,
yolk kesesi ve amnion kesesini saran ekstraembriyonik mezoderm ile devamlıdır.
PARAKSİYEL MEZODERM
• 3. haftanın sonuna doğru paraksiyel mezoderm somit adı verilen kübük kümeleşmeler göstermeye
başlar. Bu somitler gelişmekte olan nöral tüp ve notokordun iki tarafında sıralanmışlardır. İlk somit çifti
gelişmesi 20. gününde servikal bölgede belirir. Bu bölgeden başlayarak kranial ve kaudal yönde her
gün yaklaşık üç çift somit belirir. 5. haftanın sonunda toplam 42-44 çift somit oluşmuş durumdadır.
Somitler oluşurken embriyonun yaşının belirlenmesinde somit sayısından yararlanılır.
• 4. haftanın başında somitlerin ortalarında miyosel adı verilen bir boşluk oluşur. Miyoselin oluşması ile
somit duvarları ventral, medial ve dorsal duvarlardan oluşan üçgenimsi bir görünüm kazanır. Her
somitin ventral ve medial duvarını oluşturan hücreler hızlı bir mitoza girer ve gevşek yapıda mezenşim
77
DrTus.com 78
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
78
DrTus.com 79
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• Paraksiyel mezoderm ile lateral mezodermi geçici bir süre birbirine bağlayan ara mezoderm,
somitlerden farklı bir gelişim gösterir. Servikal ve üst torasik bölgelerde nefrotom adı verilen segmantal
dizilimli hücre kümeleri oluşurken, daha kaudalde nefrojenik kordon olarak bilinen segmentsiz bir doku
gelişir. Segmentli ve segmentsiz intermediyer mezodermin bazı bölümlerinden böbreğin bazı kısımları
ve genital sisteme ait bazı yapılar gelişir.
• Embriyo longitudinal eksende kıvrılırken amnion kesesi tüm embriyonun etrafını sarmaya başlar.
Sonunda vitellus kesesini de sararak, vitullus kesesini tüp haline getirir. Bu yapıya pirimitif
barsak denmektedir.
• Primitif barsağın yanlarında embriyonun kıvrılmasıyla intraembriyonik sölom boşluğu
oluşmaktadır.
• Splanknik extraembriyonik mezoderme endoderm ile birlikte splanknopleura denir. Splanknopleura
ilkel barsakların duvarlarını oluşturur. Parietal mezodermden ise karın yan duvarı oluşmaktadır.
79
DrTus.com 80
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
ÜROGENİTAL SİSTEM
Üregenital sistem: İntermediyer mezoderm, Abdominal kaviteyi döşeyen mezotel tabakası,
Üregenital sinüs endodermi’nden gelişir. Üriner sistem, genital sistemden 3 hafta önce gelişir.
Üç tip böbrek sistemi gelişmektedir.
Pronefroz: Fonksiyonel değildirler.
Mezonefroz: Geçici boşaItım organı olakar görev alırlar.
Metanefroz: Kalıcı böbrekleri oluştururlar.
GONAD GELİŞİMİ
Gonadlar intrauterin 6. haftada bipotenttir. Eğer gonadal çıkıntıya spermatogonyum ulaşırsa gonadın
medullası gelişir ve testis oluşur. Oogonyum ulaşırsa kortex gelişir ve over oluşur. Fakat testis
gelişimi için Y kromozamundaki Testis Determining Factor (TDF) gereklidir. 8. haftada ise hem wolf
(mezanefroz) müller (paramezonefroz).
Eğer fetus erkek olacaksa sertoli hücrelerinden müllerian inhibe edici faktör salınır ve müller kanalları
geriler. Wolf kanallarının gelişimi ise Testosteron salınımına bağlıdır.
Testesteron bulunması durumunda wolf kanalı erkek iç genitali yönünde diferansiye olmaktadır.
80
DrTus.com 81
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
(epididim, duktus deferens, vesikula seminalis). Dış genital sinus ürogenitalisten farklılanır.
Dihidrotestesteron varlığında erkek dış genital gelişir.
Testis yoksa sertoli ve Leyding hücreleri olmayacağından, MIF etkisi oluşamaz ve Müller kanalı
persiste olur. Müler kanalları birleşerek Kadın iç genitali (tüpler, Uterus, Vagen 2/3 üst kısmı gelişir)
oluşturur. Testesteron olmadığı için Wolf kanalı regrese olur. DHT olmadığı için dış genital sinus
ürogenitalisten dişi yönünde farklılanır.
Ürogenital sinus: Genital şişkinlikten erkekte skrotum; dişide labium majus, Üretral katlantıdan
erkekte corpus spongiosum penis; dişide ise labium minus, genital tuberkülden erkekte corpus
kavenosum penis; dişide klitoris gelişir.
81
DrTus.com 82
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
Başlangıçta düz bir tabaka halindeki endoderm, embriyonun sefalokaudal ve lateral yönde
katlanmasıyla vitellus kesesiyle omfalomezenterik (vitellin) kanal aracılığıyla bağlı bir boru biçiminde
embriyo bedenine katılır. İlkel bağırsak olarak adlandırılan bu yapı, baş, orta ve son bağırsak olmak
üzere üç bölümde incelenir.
• Baş bağırsak prokordal plak bölgesinde bu dönemde bukofaringeal zar (orofaringeal membran)
olarak adlandırılan ektoderm ve endodermden oluşmuş bir membranla sonlanır ve bu bölgeden
daha sonra bukofaringeal zarın yırtılmasıyla (3. haftanın sonunda) ilkel ağız gelişir. Böylece
amniyon boşluğu ve ilkel bağırsak birbirine açılmış olur.
• Son bağırsak bitiminde de benzer biçimde kloaka zarı oluşmuştur. Kloaka gelişmenin ileri
dönemlerinde ürorektal septumla, ürogenital sinus ve anorektal kanal olmak üzere iki bölüme
ayrılır ve allantoyis de kısmen embriyo bedenine katılır. Ürorektal septumun kloaka zarına
kaynaştığı bölge perineyi oluştururken, kloaka zarı, ürogenital ve anal zar olmak üzere ikiye ayrılır.
82
DrTus.com 83
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
PLASENTA
Maternal bileşen olarak desidua, fetal bileşen olarak koryondan oluşur. Koryon ve desidua yerleşimlerine
göre bölümlere ayrılırlar.
DESIDUA (ENDOMETRIYUM)
• Desidua bazalis (decidua basalis: koryon frondozuma komşu bölge),
• Desidua kapsülaris (decidua capsularis:koryon leveyi çevreleyen bölge) ve
83
DrTus.com 84
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• Desidua pariyetalis (decidua parietalis: desidua’nın bunların dışında kalan bölümü) olmak üzere 3’e
ayrılır. Desiduada septumların gelişmesiyle kotiledonlar belirir.
KORYON
• Koryon frondozum: Desidua bazalise komşu koryon bölümü. Villusların varlığını koruması
nedeniyle bu adla anılır ve plasentanın fetusa ait bileşenidir.
• Koryon leave (düz koryon): Koryonun, koryon frondozum dışında kalan bölümünde villuslar ortadan
kalkar ve bu nedenle düz koryon olarak adlandırılır.
PLASENTA
Koryon frondozum (fetal) ve desidua bazalisten (maternal) meydana gelmiştir.
Gebeliğin ilerlemesiyle (5-6. ayda) desidua kapsülaris ve desidua pariyetalis giderek kaynaşır.
Fetusun ve amniyon boşluğunun yukarıda değinildiği gibi giderek büyümesi sonucu amniyon zarı
koryon leve ile kaynaşır ve amniyokoryonik zar adını alır.
Doğumda plasenta ile birlikte dışarıya atılan amniyokoryonik zardır. Doğumdan hemen sonra tüm
desidual tabakalar, plasenta, koryon leve ve amniyon uterustan atılır.
Çeşitli canlı türlerindeki plasentalar biçimlerine (diskoid, bidiskoid, zonal gibi); yapısal
düzenlenmelerine (villöz, laminar, difüz gibi) ve maternal-fetal dolaşımlar arasında yer alan elemanlara
göre (epiteliyokoriyal, sinsityokoriyal, hemokoriyal: hemounikoriyal, hemobikoriyal, hemotrikoriyal gibi)
sınıflarda incelenirler. İnsan plasentası hemokoriyaldir.
Sinsityotrofoblast gebeliğin sonuna kadar kalır, fakat sitotrofoblastlar gebeliğin ikinci yarısında giderek
ortadan kaybolur. Plasentayı oluşturan yapılar maternal taraftan fetal tarafa doğru, desidua-
kotiledonlar, koryon villusları, koryon ve amniyondur. Anne ve embriyo/fetus kanı arasında bulunan
yapılar plasenta-bariyerini oluşturur.
Erken dönemde bu bariyer villus duvarındaki sinsityotrofoblast, sitotrofoblast, embriyonik mezenşim,
endotel bazal laminası ve villus kapiller endotel hücrelerinden oluşur. Gebeliğin 2. yarısında
sitotrofoblastlar ortadan kalktıklarından bu bariyerde yer almazlar.
84
DrTus.com 85
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
85
DrTus.com 86
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
86
DrTus.com 87
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
bölgedeki (trunkokonal şişkinlikler) endokardial yastık dokusunun gelişimine bağlıdır. Yastık dokusunun
kritik yerleşimi nedeniyle, birçok kardiyak malformasyon, anormal yastık dokusu morfogenezine
bağlıdır.
• Atriumda septum oluşumu, atrium tavanından aşağıya doğru uzanan orak şekilli septum primum,
atriumu hiçbir zaman tam olarak ikiye bölmez; iki atrium arasında ilişkiyi sağlamak için ostium primum
denilen bir açıklık bırakır.
• Ostium primum, septum primumun endokardial yastıktarla birleşmesi sonucunda kapanınca, septum
primumda ostium sekundum oluşur. Son olarak, septum sekundum oluşur; ancak atriumlar arasında
foraman ovale bir açıklık olarak kalmaya devam eder. Doğumda, sol atrium basıncı artınca, 2 septum
birbirine yapışır ve aralarındaki ilişki yok olur. Atrial septum anomalileri, total yokluktan, foramen
ovaledeki çok küçük çaplı açıklıklara kadar değişik derecelerde olabilir.
• Atrioventriküler (A-V) kanalda septum oluşumu, iki geniş endokardiyal yastık, A-V kanalı sağ triküspid ve
mitral A-V kanala ayırır. Ortak A-V kanalın sebat etmesi ve triküspid kanal atrezisi gibi anormal bölünme
iayi bilinen defektlerdendir.
• Bulbus cordiste septum oluşmasıyla aort ve pulmoner konus oluşmaktadır. Bu bölmenin normal
gelişiminden sapması sonucu truncus arteriozus, büyük arter transpozisyonu (ilk 1 yaşta en sık görülen
siyanotik kalp hastalığı), pulmoner kapak atrezisi gibi durumlar oluşmaktadır.
SİNDİRİM SİSTEMİ
• Barsak taslağı, dördüncü haftada saccus vitellinus’tan gelişir. Sindirim kanalının büyük kısmını ve
safra yollarını döşeyen epitel ile karaciğer ve pankreas dahil olmak üzere sindirim bezlerinin parenkimi,
barsak taslağının endoderminden kaynaklanır. Sindirim kanalının kraniyal ucundaki epitel
stomatodeum’un ektoderminden, kaudal ucundaki epitel ise proctodellum ektoderminden
kaynaklanmıştır. Sindirim kanlının kas ve bağ dokusu ise, barsak taslağının etrafındaki splanknik
mezenkimden gelişir.
• Yutak, alt, solunum yolları, özefagus, mide, onikiparmak barsağı (ductus choledochus’un açıldığı deliğin
proksimalindeki kısmı), karaciğer, pankreas ve safra yolları preenteron’dan (Foregut) gelişmiştir.
Trachea ve oesophagus, preenteron’dan ortak bir orijinden gelişirler ve trakeözefageal bölme normalde
bu iki organı birbirindan tamamen ayırır. Bu ayrılma tam olmazsa bu organlarda gelişen fistüller eşlik
edebilir veya etmez.
• Karaciğer, safra kesesi ve safra kanallarının taslağı olan diverticulum hepaticum, preenteron’u
döşeyen endodermal epitel tomurcuğudur.
• Konjenital duodenum atrezisi, vakuolizasyon ve rekanalizasyon işlemlerinin gerçekleşmemesinden
meydana gelir.
• Primitif barsağın içi normalde epitel hücreleri ile tıkalı haldedir. Sonra apopitozis ile vakuolize olup
rekanalize olmaktadır. Mezenterik iskemi durumlarında rekanalizasyon olamaz ve atrezi oluşur.
• Pankreas, preenteron’un endodermal döşemesinden kaynaklanan ön ve arka pankreas
tomurcuklarından gelişir.
• Ductus choledochus’un distalinde kalan duodenum, jejunum, ileum, caecum, appendix vermiformis,
colon ascendens ve colon transversum’un sağ 2/3@ si mesenteron’dan (mitgud) gelişir. Mesenteron U
biçiminde bir barsak kıvrımı oluşturur; bu da karın boşluğunda kendine yer bulamadığından altıncı
87
DrTus.com 88
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
haftada göbek kordonundan fıtıklaşır. Bu mesenteron kıvrımı göbek kordonunun içindeyken, saatin
aksi yönünde 90 derecelik bir dönüş yapar. Onuncu haftada barsak hızla karın boşluğuna döner. Bu
hareketi yaparken de 180 derecelik bir dönüş daha yapar.
• Omfalosel, malrotasyon ve barsağın anormal fiksasyonlarının nedeni, barsağın karın boşluğuna
dönmemesi veya anormal rotasyonu sonucu oluşur.
• Ductus vitellinus’a ait birçok kalıntı varlığını sürdürebilir. İleum’da Meckel divertikülü sık görülür; Meckel
divertikülün pediatrik çağda en sık komplikasyonu kanamadır. Erişkinde en sık komplikasyon
ise obstriksiyondur.
88
DrTus.com 89
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
89
DrTus.com 90
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
90
DrTus.com 91
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
91
DrTus.com 92
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
FARİNGEAL YARIKLAR
Birinci yarık hariç diğerleri kaybolmaktadır. Birinci faringeal yarıktan dış kulak yolu
oluşmaktadır. Yarıklar geçici olarak ektodermal epitelle döşeli bir boşluk olan servikal sinusü
oluşturur, sonra bunlar spontan kaybolurlar. Eğer kaybolmazlarsa brankial fistül ya da kistler
oluşmaktadır.
92
DrTus.com 93
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
93
DrTus.com 94
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
94
DrTus.com 95
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
95
DrTus.com 96
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
İLAÇLAR
ALKOL
Fetal alkol sendromu (FAS): İntaruterin büyüme geriliği (IUGR), kraniofasial an omaliler (kısa
palpebralfissur ve maksilla hipoplazisi), ekstremite deformiteleri, kardiovaskuler defektler
(VSD)
KOKAİN
IUGR; mikrosefali, serebral bozukluklar, ürogenital anormallikler, nörodavranışsal bozukluk
DİETİLSİTİLBESTEROL
Uterus ve vajina anormallikleri, vajinal adenoizis (vajinada sekratuar bez dokusunun bulunması)
LİTYUM
Genellikle kalp ve büyük damarları kapsayan anormallikler. (Ebstein anomalisi)
TETRASİKLİN
• Lekeli dişler
• Mine hipoplazisi
TALİDOMİD
Ekstremitelerin anormal gelişimi. Ör; fokomeli (el ve ayağın direkt gövdeden çıkması), ve ameli
(tümünün yokluğu), yüz anomalileri, kardiak ve böbrek defektieri gibi sistemik anomaliler
TRİMETHADİONE
• (Anti-epileptik) Gelişim geriliği
• Yarık damak
96
DrTus.com 97
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• Kalp defektleri
• Ürogenital ve iskelet sistemi anomalileri
• Aşağı yerleşimli kulaklar
• Yarık damak yada dudak
DİAZEPAM
• Yarık dudak anomalisi
METOTREKSAT
Özellikle iskelet anomalileri (yüz, kafa, ekstremiteler ve vertebral kolonu kapsayan)
WARFARİN
• Kondrodisplazi
• Mikrosefali
VALPROİK ASİT
• Kraniofasial anomaliler
• NTDs
• Sıklıkla hidrosefali
• Kalp ve iskelet anomalileri
97
DrTus.com 98
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
İNFEKSİYONLAR
SİTOMEGALOVİRÜS
• Mikrosefali
98
DrTus.com 99
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
• Korioretinitis
• Sensorinöral işitme kaybı
• Fizikomotor/mental gelişme gecikmesi
• Hepatosplanomegali
• Hidrosefali
• Serebral palsi
• Periventriküler beyin kalsifikasyonu
RUBELLA VİRÜSÜ
• IUGR
• Postnatal büyüme geriliği
• Kalp ve büyük damar anomalileri (PDA ve pulmoner stenoz)
• Mikrosefali
• Sensorinöral sağırlık
• Katarakt
• Glokom
• Pigmente retinopati
• Zeka geriliği
• Yenidoğan kanaması
• Hepatosplenomegali
• Osteopati
99
DrTus.com 100
İlk ve tek tus portalı
FİZYOL OJİ
100