You are on page 1of 44

KAN FİZYOLOJİSİ

HASAN KAZDAĞLI

1
KAN

KAN HÜCRELERİ PLAZMA

eritrosit lökosit trombosit

2
KANIN GENEL ÖZELLİKLERİ
 Yapışkan
 Opak
 Tuzlu-metalik tad
 Oksijen içeriğine göre rengi değişir
 Sudan daha yoğun, 5 kat daha viskoz
 pH: 7.35-7.45 (bikarbonat iyonları deposu)
 Temperatur: 38°C
 Hacim (4-6 litre; yetişkin).

3
KANIN BAŞLICA
FONKSİYONLARI
 Taşıyıcı
Oksijen ve besinleri (artık ürünleri uzaklaştırmak)
Hormonları hedef organlara götürmek
 Düzenleyici
Vücut temperatürü, pH, osmozla doku içine sıvı girişini
sınırlar.
 Koruyucu
Kanın sıvı kaybına karşı hemostaz ile (koagulasyon)
Enfeksiyonlara karşı inflamatuar ve immun cevap

4
5
KAN HACMİ

Kan; şekilli elemanlar ve plazma adını da alan


sıvı kısımdan oluşur.

Erişkin bir insanda kan hacmi, vücut ağırlığının %


8’i kadardır (70 kg’lık bir insanda 5600 ml,
normovolemi).

Bu hacmin %55 kadarı plazmadır.

6
 Nisbeten küçük miktarlardaki kan kayıplarında,
normal volüm iki gün içinde yerine gelir. Plazma
özellikle dokuların interstitiel sıvılarından karşılanır.
Kan hücreleri daha yavaş rejenerasyona uğrar,
oldukça şiddetli kan kayıplarından sonra tamamen
yenilenme bir ayı bulur.

 Şekilli elemanlar yada hücresel elemanlar bölümü;


eritrositler, lökositler ve trombositlerden
oluşmaktadır. Kanın şekilli elemanlarının tam kana
göre % oran şeklinde ifadesine hematokrit adı
verilmektedir.

7
İnsan kanındaki hücresel elemanlara ait normal değerler.

Hücre Hücre/mm3 (ortalama) Yaklaşık Toplam Lökosite Göre % ‘si


Normal Sınırlar

Toplam lökosit
9000 4000-11000 ...

Granülositler 5400 3000-6000


Nötrofiller 50-70
Eozinofiller
275 150-300
1-4
Bazofiller 35 0-100
0.4
Lenfositler 2750 1500-4000 20-40

Monositler 540 300-600 2-8

Eritrositler
Kadında 4.8 x 106 ...
...
...
...
Erkekte 5.4 x 106
Trombositler
300,000 200,000- ...

500,000
8
PLAZMANIN BİLEŞİMİ
 Kan plazması, kanın ekstrasellüler komponenti olup, açık sarımsı
berrak bir sıvıdır. Vücut ağırlığının %5’i veya 70 kg’lık kişide 3500 ml
kadardır. Plazma osmolalitesi 290 mOsm/kg H2O’dur (en büyük katkıyı
sodyum iyonu sağlar).
 Plazmanın her litresinde % 91 oranında su, 9 g elektrolit ve 72 g
protein bulunur. Kanın pıhtılaşmasına izin verildiğinde, kan hücreleri
ve fibrin ağı oluşumundan ibaret pıhtıdan bağımsız açığa çıkan sıvıya
kan serumu adı verilir.
 Serum özellikle pıhtılaşma faktörlerinden yoksunluğu açısından
plazmadan farklıdır.
• Plazmanın temel plazma proteinleri; albümin, alfa, beta ve gama globinler ile,
fibrinojendir.
– Albümin plazmanın esas proteini olup, kanın osmotik basıncının
ayarlanmasından sorumludur.
– Gama globulinler immünoglobulinler olarak da isimlendirilen antikorlardır.
– Fibrinojen kanın pıhtılaşmasının son kademesinde gereken proteindir.
– Suda çözünmeyen ya da çok az çözünen bazı maddeler sulu plazma
içerisinde albümin veya beta globulinlere bağlanarak taşınırlar.
– Tampon fonksiyonu ise; plazma proteinlerinin tamponlama fonksiyonu ile
kan pH’ını sabit düzeyde idame ettirmeye çalışmasıdır. 9
PLAZMA ELEKTROLİTLERİ

 Ekstrasellüler sıvının sabit yada değişmez olması; vücut


hücrelerinin normal fonksiyonlarının devamı için hayatidir. Bir
ekstrasellüler komponent olan plazma, hücreler arası sıvı ile
ilişkili olarak, bu sabit ortamın idamesinde kritik bir rol oynar.
Dolayısıyla, kan plazma kompozisyonunun sabitliği bir
bütün olarak organizmanın homeostazında önem arz
etmektedir.

10
DİĞER PLAZMA KOMPONENTLERİ

11
KAN HÜCRELERİ
• Kan hücreleri eritrositler (alyuvarlar, kırmızı kan hücreleri), lökositler
(Akyuvarlar, beyaz kan hücreleri ve trombositlerdir (kan pulcukları,
plateletler).
• Yetişkinlerde eritrosit, trombosit ve lökositlerin büyük kısmı kemik iliğinde
yapılmaktadır.
• Lökositlerin bir kısmı kemik iliğine ilaveten lenfoid organ ve dokularda
(lenf düğümleri, tonsillalar, dalak ve timüs bezi gibi) yapılmaktadır. Fetüsde
kan hücreleri kemik iliğine ilaveten karaciğer ve dalakta da yapılmaktadır.
• Çocukluk yıllarında, kan hücreleri tüm kemiklerin kemik iliğinde yapılırken
20 yaşından sonra uzun kemiklerin kemik iliği kan hücresi üretimini
durdurur ve kan hücreleri yassı kemiklerde özellikle; vertebralar, kostalar ve
sternumun kırmızı kemik iliğinde yapılmaktadır.
ERİTROSİTLER (ALYUVARLAR)
• Organizmada sayıları en yüksek olan hücrelerdir. Sayıları, 1 mm3
kanda kadınlarda ortalama 4.8 milyon, erkeklerde 5.4 milyondur.
• Görünüşleri bikonkav disk (orta bölgeleri alt ve üstten basık)
biçiminde olup, kolayca şekil değiştirebilme özelliğine sahiptirler.
• Kolayca şekil değiştirebilme yetenekleri sayesinde en dar çaplı
kılcal damarlardan kolayca geçebilirler.
• Eritrositlerin başlıca fonksiyonları hemoglobin taşımaktır.
Hemoglobin yapısında 2+ değerlikli Fe atomu bulunduran büyük
bir protein molekülüdür ve başlıca görevi dokulara oksijen
taşımaktır. Oksijen, hemoglobin molekülünde Fe2+ atomuna
bağlanarak taşınır.

13
ERİTROSİTLERİN OLUŞUMU
• Dolaşımdaki tüm hücreler kemik iliğindeki hemopoietik kök hücre olarak
adlandırılan tek hücreden oluşur.
• Kemik iliğinde bölünen hücreler dolaşıma retikülosit olarak geçerler ve
1-2 gün içinde çekirdek ve organellerini kaybeder hemoglobin içermeye
başlar. Bölünerek çoğalma özelliğini kaybeder ve eritrosite dönüşür.
• Dolaşımdaki ortalama ömürleri 120 gündür.

14
ERİTROSİT ÜRETİMİNİN
DÜZENLENMESİ
• Organizmada eritrosit yapımı hipoksi (dokularda oksijen azalması)
tarafından uyarılır.
• Kanama dolayısı ile gelişen düşük kan hacmi, anemi, HgB azlığı,
azalmış kan akımı, AC hastalıkları doku oksijenlenmesini azaltan
faktörlerdir.
Hipoksi böbreklerden eritropoietin hormonunun salgılanmasına neden
olur, eritropoietin de kemik iliğinde eritrosit yapması için uyarır.
Hipoksi sonucu dakikalar içinde artan eritropoietin hormonu 4-5 gün
içinde eritrosit yapımı artışı olarak kendini gösterir.

15
• Eritropoietin hormonu ağırlıklı olarak %90 böbrekten, %10 KC’den
salgılanır.
• Eritrositlerin yapımı için aminoasit, lipit ve karbonhidratlara ek olarak
demir, folik asit ve vitamin B12 gerekir.
• Fe hemoglobin yapımında kullanılır, eksikliğinde daha küçük eritrositler
oluşur ve Demir Eksikliği Anemisine yol açar.
• B12 ve folik asit DNA sentezi için gereklidir. Eksikliğinde eritrositler
büyük olur bu nedenle megaloblastik anemi görülür.

16
HEMOGLOBİN
• Eritrositler hemoglobin denilen ve eritrosit
ağırlığının üçte birini oluşturan bir protein içerir.
• Hemoglobin O2 taşınmasında rol oynar.
• Kandaki O2’nin %97’si HgB ile taşınır. %3’ü ise
kanda kanda çözünmüş olarak taşınır.
• HgB proteini 4 adet hem ve ikisi alfa diğer ikisi
beta olmak üzere 4 adet polipeptit zincirinden
oluşur.

17
HEMOGLOBİN ÇEŞİTLERİ
• HbA normal yetişkin hemoglobinidir, HbF fetüs hemoglobini, HbS
orak hücreli anemi olarak bilinen bir tip anemi hastalığında bulunan
hemoglobin tipidir.
• Hem grupları O2 bağlar, her molekülde 4 hem grubu vardır, dolayısı
ile 4 O2 atomu bağlayabilir. O2 bağlı hemoglobine oksihemoglobin
denir ve kana parlak kırmızı rengini verir (arteriyel kan)
• 1 veya 2 O2 kaybeden hemoglobine Deoksihemoglobin denir. Venöz
kanda bulunur ve kanın koyu kırmızı renkte olmasının sağlar.

18
SEDİMANTASYON
• Pıhtılaşmasına engel olunmuş kanın eritrositlerinin rulo formu
oluşturarak para yığınları şeklinde çökme hızı olarak
tanımlanmaktadır. Westergren adı verilen bir aletle ölçülmektedir.
200nm dereceli pipetlere konulan 2 ml kan dik şekilde 1 saat
bekletilir, bu süre içinde eritrositler yavaş yavaş çökerken üstte
sarı renkte plazma ayrılır.
• Sedimantasyonun normal değerleri; erkeklerde 3-8 mm/sa
kadınlarda 7-12 mm/sa (kadın-erkek arasındaki bu fark eritrosit
sayısının farkından kaynaklanmaktadır), gebelerde bu 40 mm/sa
olarak verilmektedir
• Plazmada fibrinojen ve globülin artışı sedim hızını arttırır.
Albumin yükselmesi ise azaltır. Akut ve kronik enfeksiyonlarda,
doku harabiyetinde, alyuvar sayısının azalmasında
(anemilerde olduğu gibi) sedim hızı yükselir.
19
ANEMİ (KANSIZLIK)
• Eritrosit sayısının veya hemoglobin miktarının normalden düşük olması
anemi olarak tanımlanmaktadır.
• Anemi nedeniyle kalp debisi artar ve bu neden ile kalbin iş yükü
artmaktadır.
• Eritrosit sayısı; kanamalarda olduğu gibi kayba bağlı olarak, hemolize
bağlı olarak yıkımın artması sonucu (hemolitik anemiler), kemikiliği
hastalıklarına bağlı olarak üretimin yetersizliği sonucu (aplastik
anemiler) azalabilir. B12 vitamini yetersizliğinde (pernisiyöz anemi)
ve (megaloblastik anemiler). Fe2+ eksikliğinde (demir eksikliği
anemisi) gelişmektedir.

20
POLİSTEMİ
• Eritrosit sayısının normalden fazla olmasıdır. Polistemi hipoksiye
bağlı olarak gelişebildiği gibi kemik iliğinin maliğn hastalığı
sonucunda da ortaya çıkabilir.
• Hipoksinin nedeni atmosferdeki oksijen azalmasına (örneğin deniz
seviyesinden yükseklerde yaşamak gibi), kalp yetmezliğine ve akciğer
hastalıklarına bağlı olabilir.
• Etkeni ne olursa olsun hipoksi eritrosit yapımını uyararak eritrosit
sayısını normalin üstüne çıkarmaktadır.

21
KAN GRUPLARI
• Eritrositlerin zar yapısında bulunan bazı glukoprotein molekülleri,
eritrositlere antijenik özellik kazandırmaktadır. Eritrositlere antijenik
özellik kazandıran bu moleküllere aglutinojenler denilmektedir.
İnsanlar kanlarına göre sınıflandırılırken bu aglutinojenler esas
alınmaktadır.
• Eritrosit zarlarında çok sayıda aglutinojen bulunmasına rağmen
insanların kanlarına göre gruplandırılmaları A ve B olmak üzere iki
aglutinojene göre yapılmaktadır.
• A ve B aglutinojenleri esas alınarak yapılan sınıflamada insanlar
kanları yönünden 4 grup altında toplanmaktadır. Bir kişinin
eritrositlerinde A glutinojeni varsa A grubu, B aglutinojeni varsa
B grubu, her iki aglutinojeni bir arada bulunduruyor ise AB
grubu, bu iki aglutinojeni bulundurmuyor ise 0 grubudur.

22
 ABO sistemi uyarınca kan grubu maddelerine karşı oluşturulan
immünglobinler özellikle IgM tipindedir. Bunlar ise aglütinin
(=izo hemaglütinin) olarak bilinir. Bu antikorlar eritrositleri
direkt olarak aglütine (çökeltme) ederek onların hemolize neden 23
24
RH SİSTEMİ
• Eritrositlerdeki Rh özellikleri
• Kobaylar ve tavşanlar, Rhesus maymunlarından
alınan eritrositlere karşı duyarlılaştırıldığında; sadece
maymun eritrositlerini aglutine eden antikorlar
oluşmaz, ayni zamanda orta avrupadaki
populasyonun %85'inde bu antikorlar eritrositlerin
kümeleşmesini de sağlar. Bu antikorlarca çökertilen
kan eritrositleri Rh pozitif, çökeltilmeyenler ise
Rh negatiftirler.
• Rh özelliği 6 antijenin (C,c,D,d,E,e) eritrosit
yüzeyindeki varlığı ile belirlenir. Bunlardan D, kanın
Rh pozitif olmasını sağlayan en güçlü antijenik
etkiye sahiptir.
RH SİSTEMİ
• Rh antikorlarının oluşumu

• Rh ve ABO sisteminin arasındaki en önemli fark;


ABO'a karşı antikorların yaşamın ilk birkaç ayı
içerisinde oluşmasına rağmen, Rh sistemine karşı
antikorların Rh negatif bir bireyin kanına Rh pozitif
bir bireyin eritrositleri girene kadar oluşmamasıdır.
Bundan dolayı, Rh pozitif eritrositler ile ancak
ikinci bir karşılaşmada, kazanılmış Rh antikorların
(çoğunlukla immünoglobulin G tipinde) varlığı ile
bir reaksiyon gerçekleşebilir.
RH UYUMSUZLUĞU

• Rh negatif bir alıcının kanına Rh pozitif yabancı


eritrositler girdiğinde (transfüzyon esnasında veya Rh
negatif bir anneden Rh pozitif bir çocuk
doğduğunda) Rh pozitif eritrositlerine karşı bir antikor
oluşur. Sonraki gebeliklerde, annenin antikorları
plasenta yolu ile fetal sirkülasyona geçerek fetüs
eritrositlerinde antijenik yapıları haraplar; sonuçta yeni
doğanda anemi, şiddetli sarılık (doğum ikteri ) ve bazı
olgularda sistemik ödem (hidrops fötalis) oluşur.
Fetüsün intrauterin ölümüne de sebep olabilen bu
sendroma eritroblastosis fetalis (yeni doğanın hemolitik
hastalığı) adı verilir.
LÖKOSİTLER
• Akyuvarlar kanın daimi hücreleri değildir. Lökositler dokulara
göç ederek görevlerini yaparlar.
• Sitoplazmada granül içeren lökositlere granülosit,
içermeyenlere agranülosit adı verilir.
• Lökositler vücudun yabancı maddelere karşı hücresel ve
hormonal yollarla korur. Dolaşımda küre şeklinde ve
hareketsizdir. Yabancı bir molekülle karşılaştıklarında şekil
değiştirir ve hareket ederler (ameboid hareket). Lökositler
endotel hücrelerinin bağlantı yerlerinden geçerek dolaşımı terk
ederler ve bağ dokusuna yerleşirler. Bu olaya diapedez denir.
Bağ dokusu içinde bol miktarda lökosit bulunur ve bunlar bağ
dokusunun normal hücresel elemanları olarak kabul edilirler.
• Kandaki lökosit sayısı yaşa, cinsiyete, fizyolojik koşullara
göre değişir.

28
lökositler

Granülosit agranülosit

Nötrofil eosinofil bazofil monosit lenfosit

29
NÖTROFİLLER
• Dolaşımdaki lökositlerin %60-70’ini
oluşturur. 3-5 lob içerirler genellikle 3
lobludur.
• Nükleusları 5’ten fazla loblanma
gösteren nötrofillere hipersegmente
nötrofiller (PNL= polimorfonükleer
lökosit) denir. Bu durum genellikle
yaşlı nötrofillerde görülür.

30
EOZİNOFİL
• İki lobludur. E.r , golgi kompleksi
iyi gelişmiştir. Mitokondri sayısı
azdır.
• Dolaşımda eozinofillerin artması
eozinofili adı verilir. Bu durum
alerjik ve paraziter reaksiyonlarla
ilişkilidir.

31
BAZOFİL

• Lökositlerin bir grubu olan


granülositlerden olan bazofil,
(sitoplazmik) granülleri bazik boyaları
tuttuğu için böyle adlandırılmıştır.
Fagositiktir, yani fagositoz yapabilir.
Lökositlerin içinde en az miktarda
bulunan tiptir, kandaki
lökositlerin %0.5-3'ünü oluştururlar.
• Bazofiller histamin ve heparin içerir ve
salgılayabilirler. 32
LENFOSİTLER
• Lenfosit, bir lökosit tipidir. Kanda
dolaşan lökositlerin yaklaşık olarak
yarısını oluştururlar. Pluripotansiyel
kök hücrelerden ürerler.

33
• Işık mikroskobu altındaki görüntülerine göre lenfositler,
"büyük granüler lenfositler" ve "küçük lenfositler" adında iki
ana gruba ayrılır. Hepsi olmasa da çoğu büyük granüler
lenfosit, çoğunlukla doğal öldürücü hücreler olarak
bilinirler. Küçük lenfositler iste T lenfositleri ve B
lenfositleridir.
• Doğal Öldürücü Hücreler (Natural Killer), doğal bağışıklığın
bir parçası sayılırlar ve konağın tümörlere ve virüslerle
enfekte olmuş hücrelere karşı savunmasında en büyük rolü
oynarlar. Doğal öldürücü hücreler, interferonlar denen
sitokinlere yanıt olarak işlevsel konuma gelirler. İşlevsel
doğal öldürücü hücreler sitotoksik granüller salgılayarak
hedef hücreleri öldürürler.

34
• T-Lenfositleri (Thymus Dependent),
kanda dolaşan bütün lenfositlerin %
80'ini oluştururlar. Hücresel
bağışıklıktan sorumludurlar.
Ayrıca B lenfositlerin
aktivasyonunda görevleri vardır. T
lenfositler efektör hücre haline
geldikleri zaman farklılaşarak
Yardımcı ve Sitotoksik T lenfosit
olarak görev yaparlar.
• B-Lenfositleri ise sıvısal (humoral)
bağışıklığından sorumludurlar.
Antikor üretirler.

35
MONOSİTLER
• Monositler vücuttaki lökositlerin yaklaşık %7'sini
oluştururlar. 12-20 μm çapındadırlar. Kemik iliğinde
yapıldıktan sonra kan dolaşımına geçerler. Yaklaşık
birkaç saat içinde kan dolaşımından çıkıp dokulara
girerler. Dokularda bu monositler ayrı makrofaj
türlerine olgunlaşırlar.

36
• Makrofaj dokularda bulunan monositlere verilen
addır; her tür dokunun kendine özgü makrofajları
vardır. Mikroskopik incelemede normal şartlarda,
tipik at nalı benzeri çekirdekli görünürler.Fagositoz
yetenekleri mevcuttur. Fakat bu özellikleri
makrofajlara dönüştüklerinde daha güçlü olur.
• Monositler ayrıca, enfekte edilmiş vücut hücrelerini
imha edebilirler. Yangı fizyopatolojisinde oldukça
önemli rolleri vardır.

37
TROMBOSİTLER
• Trombositler nükleus içermeyen disk biçiminde
stoplazma parçacıklarıdır. Kemik iliğinde dev
hücreler olan megakaryositler tarafından
üretilirler.
• Trombositler kanın pıhtılaşmasını uyarıp, kan
damarlarındaki çatlakların onarılmasını sağlar.
Kanın damar dışına çıkmasını engeller.
• Trombositler dolaşıma girdikten 10 gün sonra
parçalanır.

38
• Trombositlerin dolaşımdaki ömrü 9-10 gündür. Daha sonra dalakta
ayrıştırılır. Dalağın fonksiyonunda azalma veya yok olma yüksek
trombosit sayımlarına, dalağın aktivitesinde anormal artış ise düşük
trombosit sayımlarına neden olabilir.

• Damarın içindeki endotel bir şekilde hasar gördüğünde altındaki


kollajen (bağ dokusu) açığa çıkar, aktive olan trombositler kollajene
bağlanır (adezyon). Hasarlı bölge üzerine trombositler kümelenir ve
trombotik tıkaç oluştururlar ve trombositler birbirlerine bağlanırlar
(agregasyon), yeni gelen trombositler hasarlı yüzeye bağlanmış
trombositlere bağlanır.

• Ayrıca agregasyon sırasında trombositlerde yüksek oranda bulunan


miyozin ve aktin filamentleri kasılarak oluşan tıkacı güçlendirirler.
Trombositler plazmada bulunan fibrinojene ilave olarak fibrinojen
salgılar. Bunun sonucu olarak pıhtılaşma sırasında daha çok
fibrinojen fibrine dönüşürek, daha çok (trombosit ve diğer) kan
hücrelerinin tutunacağı fibrin ağı’nı oluşturur.
39
40
KANAMANIN DURMASI VE KANIN
PIHTILAŞMA MEKANİZMASI
• Kanamanın durması hemostaz, kanın pıhtılaşması koagülasyondur.
Bir damar yaralandığı zaman bazı mekanizmalar sırasıyla işlerlik
kazanarak kanama durdurulur. Bu mekanizmalar:
1.Vazokonstriksiyon veya Vazospazm: Damar büzülmesi damar
yaralanmalarından sonra kanamayı durdurmak üzere devreye giren
ilk mekanizmadır.
2.Trombosit tıkacının oluşması: Trombositler yaralanmış damar
yapısı ile karşılaşınca yapıları değişime uğrar, yüzeylerinde
çıkıntılar oluşturur ve yapışkanlaşır. Bunun sonucunda yaralı
damar bölgesinde bir araya toplanarak bir tıkaç oluştururlar ve
damar duvarındaki deliği kan akımını engellemeden tıkarlar.
3.Kanamanın durması için önemli olan üçüncü mekanizma
koagülasyondur.
41
KOAGÜLASYONDA BİRBİRİ ARDINA İŞLEYEN ÜÇ
TEMEL MEKANİZMA VARDIR.

a) Protrombin aktivatörünün oluşması


b) Oluşan protrombin aktivatörünün Ca2+
iyonlarının beraberliğinde protrombinden
trombin oluşturması
c) Trombinin fibrinojene etki ederek fibrin
ipliklerini oluşturması. Fibrin iplikleri kan
hücrelerini ve plazmayı içine alarak bir kitle
oluşturur, buna pıhtı adı verilmektedir.

42
• Heparin ve antitrombin-heparin pıhtılaşmayı engelleyen
ajanlardır.

Aspirinin farkı nedir


peki?

43
44

You might also like