You are on page 1of 35

TÜRK DİLİ DERSİ

2023-2024
GÜZ DÖNEMİ
2. Slayt
8. Argo ve Jargon

Toplumda belirli bir kesimin kendi aralarında oluşturup


konuştukları özel dile argo denir. Yapı bakımından ortaya çıktığı
ortak dilden farklı olmayan argo, her dil gibi sürekli olarak
değişir. Argo denildiğinde genellikle kaba, küfürlü sözler bütünü
akla gelen ilk şey olsa da argo, bünyesinde nükteli unsurlar da
barındırır. Kimi zaman argoda kullanılan sözcükler ortak dile
geçebilir.
Örnek: dümen(hile)
palavra(uydurma söz) aynasız(polis)
omuzlamak(alıp götürmek) papel (para)
Jargon

Kimi araştırmacılarca konuşulanlar dışındaki kimselerce


anlaşılmaması için sözcüklerin bozulmuş biçimlerinden
oluşturulan ve yine bir zümreye özgü olan özel dil türüne verilen
addır.

Bir diğer yaklaşımda ise; Bilim adamlarının, teknik elemanların


ve çeşitli meslek gruplarından insanların başkaları tarafından
anlaşılmamak amacıyla değil, birbirleriyle anlaşabilmek için
oluşturdukları sözcükler de jargona dahildir. (Tıp jargonu,
Gemici jargonu)
9. Ölü Dil
Belirli bir dönemde insanlar arasında iletişim aracı olarak
kullanılmış ve çeşitli nedenlerle konuşan kişinin kalmadığı diller
ölü dil olarak adlandırılmaktadır. Bugün dil çalışmalarında
kullanılan en eski yazılı belgeler Sümerce metinler olmakla
birlikte günümüzde bu dili konuşan, günlük hayatta kullanan
kimse kalmadığından bu dil ölü dil sınıfına girmektedir. Ayrıca
Akadca, Aramca gibi diller de ölü dillerdendir.
Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü'nün (UNESCO)
21 Şubat Dünya Anadili günü öncesinde yayımladığı "Tehlike
Altındaki Diller Atlası"na göre, Türkiye'de 15 dil tehlike
altındadır. Bu dillere örnek olarak: Abhazca, Adige, Kabar-
Çerkes dilleri ve Hemşince gösterilebilir.
KONUŞMA DİLİ - YAZI DİLİ

Sözlü dil, konuşmaya dayanır.

Konuşma: Duygu, düşünce, hayal ve isteklerin sözlü olarak


ifade edilmesi

▪Her bölgenin doğal dili konuşma dilidir. Konuşma dilince beden


dili unsurları yer alır. Doğallık vardır.
Yazı dili, yazmaya, mesajın sembol ve işaretlerle iletilmesine
dayanır.
Yazı dili devlet dili, kültür dili, edebî dil, sanat dili olarak
tanımlanmaktadır. Kurallıdır.
Çeşitli konuşma dillerinden birine dayanır.
Yazılı dil sözlü dile göre daha kalıcıdır. Söz uçar yazı kalır,
hatırda kalmaz satırda kalır.
Dikkat: Birçok kaynağa göre yazının başlangıcı Sümerlere
dayanır.
Sümerler çivi yazısı kullanmışlar. Yani 5000 yıl öncesine kadar
gider. Sümerlerden sonra Mısırda hiyeroglifler kullanılmıştır.
Yazı ilk olarak insanların çevrelerinde gördükleri hayvanların
resim ve sembollerinden oluşmuştur.
Mezopotamya’da ilk yazılı tabletlerde hesap yapmak amacıyla
eşyaları simgeleyen işaretlere dayalı bir yazının olduğu
görülmüştür.
Sümer Çivi Yazısı Örneği
Mısır Hiyeroglif Örneği
YAZI:
Yazı kavramı daha çok simgesel işaretler olarak
belirginleşirken yazma eylemi ve yazı dili yazının gelişim
sürecinde ortaya çıkan daha karmaşık ve üst düzey
etkinliklerdir. Yazının tarihî seyri gözden geçirildiğinde yazının
ortaya çıkışının medeniyetin gelişimi açısından devrim
niteliğinde bir adım olduğu anlaşılmaktadır.
Yazının icadı:
MÖ 3200’lü yıllarda Mezopotamya’da Sümerlilere dayanır. Çivi
yazısı denilen bu yazı çeşidi MS 70’lere kadar geçerliliğini
korumuştur (Kramer, 1999). Bunu, yazının şekle dönüşmesi,
fikir yazısı başka bir ifadeyle resim yazısı ve fikir yazısından
heceye geçilmesi süreçleri takip etmiştir (Alkım, 1991).
MÖ 3000’lere kadar uzanan geçmişiyle Mısır’da kullanılan
hiyeroglif yazısı daha sonraları Anadolu’da genişletilerek
kullanılmıştır (Özkaral, 2015). Sümerliler tarafından icat edilen
çivi yazısı Mısırlılar tarafından geliştirilen Hiyeroglifler ile
birleştirilerek Asur, Babil ve Akadlar tarafından kullanılmaya
devam edilmiştir.
Günümüz alfabesi ise Fenikelilerin Sümer yazısı üzerine
şekillendirdikleri Fenike alfabesine dayanmaktadır. Fenike
alfabesine Yunanlıların sesli harfleri eklemesi günümüz Latin
alfabesinin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır (Demir ve
Yılmaz, 2014
YAZI DİLİ:
Türk Dil Kurumu (TDK, 2005, s. 2154) sözlüğünde yazı dili,
“Bir ülkede konuşulan ağızlardan birinin yazılı anlatımlar için
kabul edilmiş biçimi, ölçünlü dil, standart dil.” olarak
tanımlanmıştır.
Bu tanıma benzer bir tanım da Karaağaç, tarafından yapılmış
ve yazı dili sosyal bir varlık olan toplumun yapısal bir
gerekliliği olarak ifade edilmiştir: “Toprağı, bayrağı, asker gücü
ve alfabesi olan lehçeye yazı dili denir.(…) Yazı dili hâline
geliş; dilin kendi yapısından değil, dil topluluğunun sosyal ve
tarihsel boyutlarından kaynaklanan bir konudur.” (Karaağaç,
2013, s.863).
YAZI DİLİ VE KONUŞMA DİLİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

▪Konuşma dili sese, yazı dili harfe dayanır. Konuşma dilinin aracı ses
organları, yazı dilinin aracı kalem, bilgisayar ve benzeri araçlardır. Bu
açıklamaya göre yazı dilinin araçları yüzyıllar içinde değişiklik
göstermektedir. Sözlü dil konuşma ve işitmeye, yazı dili yazma ve
konuşmaya bağlıdır.

▪Konuşma dili daha samimi, yazı dili ise daha resmîdir. Konuşma dilinde
günlük dil; yazı dilinde kitap dili, edebî dil esastır. Konuşma dilinin daha
samimi oluşu tartışılabilir çünkü aynı samimiyet yazı dilinde de
bulunabilir. Böyle bir sınırlandırma doğru olmayacaktır. Ayrıca yazı
dilinin edebî dil olarak nitelendirilmesi de edebî dilin yazı dili içerisinde
gelişen dil türlerinden biri olması bakımından isabetli bir tespit değildir.
▪Konuşma dilinde öznellik başka bir ifadeyle subjektiflik, yazı dilinde ise
objektiflik esastır. Ama günümüzde konuşma dili düşünüldüğünde bir
konferansta veya seminerde konuşulan dilin öznellik taşıdığını iddia
etmek ve böyle bir genelleme yapmak da doğru olmayacaktır.

▪Yazı dili görsel izlenimlere dayalıdır ve kalıcılık bakımından işitsel


izlenimlerin yerini almaktadır. Konuşma kulağa yönelik bir iletişim
aracıdır, yazı dili ise grafiksel olarak yazılmış ve okunma amacına
dönük bir iletişim türüdür.
▪Konuşma dili insan hafızasının bellekte tutma süresiyle sınırlı, yazı
dili ise kayıt altına alındığı için daha kalıcıdır. Yazı dilinin kalıcılığı
aslında onun ortaya çıkış gerekçelerinin en önemlisidir. Zira yazı dili,
dilin ses boyutunu kayıt altına alma ve insan düşüncesinin kalıcılığını
artırma amaçlarına dayalıdır.

▪Konuşma dilinde yöresel ağız özellikleri görülürken yazı dilinde belirli


kurallar vardır. Buradaki ifade yazı dilinin oluşum sürecini belirtmekte
ve yazı dilinin ağızların bir üst formu olduğu fikrini desteklemektedir.
▪Konuşma dili, etkisi insan hafızasının hatırlama yeterliliğiyle sınırlıdır;
yazı dilinde ise kalıcılık yazının okunabilirliği ile doğru orantılıdır. Bu
ifade teknolojideki gelişmelerle birlikte etkisini yitirmektedir. Çünkü bir
konuşma kaydedilerek daha sonraki yıllarda tekrar dinlenebilir. Bu
yönüyle konuşma dilinin etkisinin sınırlı olduğunu ifade etmek isabetli
olmayabilir.

▪Konuşma dili bir konuşma ortamında ve anlık olarak ortaya çıkar, yazı
dili ise planlı ve kasıtlı eylemler sonucunda oluşturulur. Yazı dilinin
öncesi ve sonrası vardır. Konuşma dilinde de kasıtlı ve planlı eylemler
görülebilir. Dolayısıyla böyle bir genelleme doğru olmayacaktır. Planlı
konuşmanın öncesi ve sonrasındaki süreç de göz ardı edilmemelidir.
▪Konuşma dili anında cevap verilip düzeltilebilir; yazı dili ise anında
cevap verilip düzeltilemez, sonradan düzeltilir. Başka bir ifadeyle yazı
diline yönelik düzeltmeler yazının alıcıya ulaşması sonrasında
yapılabilir. Yine yazı dilinde yazarın yazısını oluşturma sürecinde
yeterli zamanı vardır ve bu sürede de yazısında düzeltmeler veya
yazısına eklemeler yapabilir. Konuşma dilinde konuşan kişinin
hazırlıksız konuşmalarda kendi konuşmasını düzeltme imkânı yoktur
ancak muhatabın konuşan kişinin konuşmasını anında düzeltme şansı
vardır.
▪Konuşma dili daha kuralsız, yazı dili daha kurallıdır. Konuşma dilinin
kuralsız olduğu görüşü dilbilim kuramlarının ortaya koyduğu görüşe ve
yazı dilinin oluşum sürecine göre yanlışlanabilir. Yapısalcı dilbilim
kuramında dilin bir sistem olduğu ifade edilmektedir. Dil sisteminin ses
boyutunun sistemsiz veya kuralsız olduğunu söylemek doğru
olmayacaktır. Ayrıca yazı dili, dilin ses boyutunun resmî olan yazıya
dayalı olarak ortaya çıkmıştır. Ancak buradaki kuraldan kasıt
noktalama işaretlerinin kullanımı ve görsel açıdan belirli kurallara
riayet etmek olabilir.
▪Konuşma dilinde kısmi olarak kontrolsüzlük vardır ve kurallar
delinmeye çalışılır. Yazı dili ise daha kontrollüdür ve buradaki kurallar
korunur. Konuşma dilinin kontrolü, anlık ve onu ortaya koyan bireyin
düşünme becerisiyle sınırlıdır. Bu durum kontrolsüzlük olarak
yorumlanabilir. Yazı dilinde de kontrolsüz durumlar ortaya çıkabilir.
Hazırlıksız yazılar buna en iyi örnektir.

▪Konuşma dilinde değişim daha hızlı görülür ve yanlışların


düzletilmesi sınırlıdır; yazı dilinde ise değişim daha yavaş ancak dil
yanlışlarının düzletilmesi sınırsızdır.
▪Konuşma dilinde söz dizimi gelişigüzel, yazı dilinde söz dizimi
kurallıdır. Konuşma dilinde cümleler daha kısa yazı dilinde ise daha
uzundur. Dil bir sistem ise bu sistemin ses boyutunda söz diziminin
gelişigüzel olduğunu ifade etmek isabetli olmayacaktır. Bu ifade
konuşma dilinin ve yazı dilinin söz dizimi bakımından kendine has
özellikler gösterdiği şeklinde düzletilebilir. Yine konuşma dilindeki
cümle nitelikleri konuşan kişiye bağlı olarak uzunluk veya kısalık
bakımından değişiklik gösterebilir.
▪Konuşma dili sınırlı sayıda, yazı dili sınırsız sayıda insana ulaşır.
Konuşma dilinin yayılma alanı daha dar, yazı dilinin yayılma alanı
daha geniştir. Yukarıda ifade edildiği gibi teknolojideki gelişmeler
konuşma dilinin sınırlılığını ortadan kaldırmış hatta yazı ile aynı
konuma gelmesini sağlamıştır. Yine konuşma dilinin teknolojik
olanaklarla yazı dilinin yayılma alanının ötesine geçtiği söylenebilir.

▪Konuşma dili, dışa dönük ve canlı; yazı dili içe dönük ve cansızdır.
Yazı dilinin konuşma dilinin yansıması olduğu fikri bu ifadeyi
doğrulamaktadır.
▪Konuşma dili erken etkilenir ve kolay değişir, yazı dili geç etkilenir ve
zor değişir. Yazı dilindeki değişimler ve etkilenmeler uzun bir süreçte
gerçekleştiği için böyle bir genelleme yapılmıştır.

▪Konuşma dili herkesin bildiği dil birimlerini içerir, yazı dilinde bilimsel
terimler daha fazladır. Buradaki ifade de konuşma dili ve yazı dilinin
kullanım amacı doğrultusunda veya konuşmayı gerçekleştiren bireylerin
kişilik ve eğitimlerine bağlı olarak değişiklik gösterebilir.
▪Konuşma dilinde sesler bireylerin ses özelliklerini yansıtır ve bireye
özel bir kullanım ortaya çıkar. Yazı dilinde ise seslerin ortak gösterimi
vardır ve bu gösterim bütün bireyler için aynıdır. Bu anlamda yazı dili
genel, konuşma dili özel bir kullanımdır.

▪Yazı dilinde içinde bulunulan zamanda dil birimlerinin en yaygınları


kullanılır ve genel geçer dil kalıpları yazı dilinin özelliklerindendir. Yazı
dilinde geçmişte kullanılmış ancak içinde bulunulan anda kullanımı
sınırlı olan dil birimleri de görülebilir. Konuşma dili, bu anlamda daha
sınırlı bir dil kullanım özelliği gösterir.
▪Konuşma dilinde vurgu, tonlama, ezgi, jest ve mimikler başka bir
ifadeyle beden dili kullanılır. Yazı dilinde ise vurgu; tonlama, ezgi ve
mimikler noktalama işaretleri ve özel yazımlarla bir nebze olsun
yansıtılmaya çalışılır ancak burada konuşma dili yazı dilinin önüne
geçer.

▪ Konuşma dilindeki kolaylıklar yazı dilinde, yazı dilindeki kolaylıklar da


konuşma dilinde olmayabilir ve yazı dili hiçbir zaman konuşma dilindeki
her şeyi tam anlamıyla yansıtamayabilir. Bu genelleme bireysel dil
kullanımıyla yanlışlanabilir ancak yazı dilinin konuşma diline göre ifade
gücünün daha sınırlı olduğu açıktır.

▪Yazılı dilde alıcı konumundaki okuyucu istediği yazıyı okuyabilir,


istemediğini okumayabilir. Ancak konuşma dilinde alıcının yani
dinleyicinin seçim şansı sınırlıdır. (Günay, 2004; Dursunoğlu, 2010;
Karaağaç, 2013).
Dil-Kültür İlişkisi

Kökü Latince olan, Fransızca’da “culture” şeklinde yer alan ve


bizde “hars”, “ekin” kelimeleriyle de karşılanan “kültür”
kelimesinin sözlüklerde “bireyin kazandığı bilgi”, “bir topluluğa
has düşünce ve sanat eserleri”, “toprağı ekip biçme”, “üreme,
gelişme”, “idmanla vücudu geliştirme”, “güzel sanatlarla ruhu
terbiye etme” gibi değişik anlamları vardır.
Bir milletin veya bir topluluğun tarihî süreç içinde meydana
getirdiği maddî ve mânevî ortak değerleri yine kültür
kelimesiyle ifade edilir. Maddî değerlere yaşanılan mekanlar,
kullanılan alet ve eşyalar, yeme ve içme, giyim ve kuşam;
mânevî değerlere de din, gelenek ve görenekler, örf ve adetler
örnek gösterilebilir.
Yukarıda sayılan manevi değerlere eklenebilecek en önemli
unsurlardan biri de dildir. Çünkü toplumda geçerli olan tüm
değer yargıları, elde edilen bütün bilgi, bulgu, deney ve
gözlemler ancak dil yoluyla öğrenilebilir ve başkalarına
aktarılabilir. Bu açıdan dil, yaşamsal, kültürel, bilimsel,
sanatsal, dinsel ve felsefeye ilişkin her türlü düşüncenin
simgesi ve taşıyıcısı demektir.
Öte yandan dili sadece kültür taşıyıcısı olarak nitelendirmek
yetersiz kalacaktır. Çünkü bir dile ait söz varlığı(deyimler,
atasözleri, kalıp sözler) aynı zamanda kültürün bir
parçasıdır. Bir topluma ait deyimler, atasözleri ve diğer kalıp
sözlerden hareketle o dili konuşan toplumun kültürüne dair
önemli bilgiler de elde edilmektedir.
Dil-Düşünce İlişkisi

“Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarını belirler.” Ludwig


Wittgenstein

Düşünmenin çeşitli tanımları yapılabilir. Düşünme denilince


nesneler, durumlar arasındaki bağıntıları kavrama işi, nesneleri
ve durumları karşılaştırarak, aralarındaki bağlardan yararlanıp
bir takım soyutlamalar, kavram oluşturmalar, problem
çözmeler; yine olaylardan, durumlardan mantıkî sonuçlar
çıkarmalar gibi zihnî fonksiyonlar anlaşılır; zihin denince de
akıl yürütme, hüküm verme, anlama, kavrama anlaşılır.
Dil ile düşünce arasında sıkı bir bağ vardır. «Dil mi öncedir,
yoksa düşünce mi öncedir?» yani insan konuştuğu için mi
düşünür; düşündüğü için mi konuşur, sorusu yüzyıllardır
tartışılmış, konuya bilimsel bir çözüm getirilememiştir.
Dil, düşüncenin düşünce de dilin bir kâğıdın iki yüzü gibi
birbirinden ayrılmaz parçasıdırlar. Dil düşüncenin kalıbıdır,
kabıdır, taşıtıdır. Düşünceyi somutlaştıran dildir. Dille
somutlaşmayan düşünce, düşünce değildir. Düşüncenin
düşünce olabilmesi, düşünce değeri taşıyabilmesi için, söz
hâline gelmesi, yani dillenmesi gerekir, düşüncelerimizi, dil
kalıplarına; kelimelere ve cümlelere dökerek ifadelendirir,
başkalarına aktarabiliriz.
Ancak dil sadece bir aktarıcı olarak görev yapmaz. Dil, o dili
konuşanların dünya görüşünü ve algılayışını da belirler. Dilin
düşünceyi belirlediği yolundaki iddia antropolog dilbilimci
Edvvard Sapir ve öğrencisi Lee Whorf’a dayanır.
Sapir-Whorf hipotezine göre diller düşünce biçimini de belirler
ve buna bağlı olarak bir dilde mevcut olan ayrım başka bir
dilde bulunamaz. Tabiatı, ancak dilimizin bize tanıdığı imkanlar
ölçüsünde gösterebiliriz. Bu görüşe göre diller farklılaştıkça
düşünme biçimleri de farklılaşmaktadır. Dilleri farklı olan her
toplumun farklı bir düşünme sistemi vardır. Örnek olarak, bir
Kuzey Amerika Kızılderili dili olan Hopi’de masa’ytaka kuşun
yanısıra uçabilen böcek, uçak, pilot vb. gibi her şeyi göstermek
için kullanılır ki bu Türkçe konuşan biri için yadsınacak bir
durumdur. Sapir-Whorf-hipotezinden hareketle, toplumların,
dillerinin izin verdiği ölçüde dünyayı algıladıkları, dolayısıyla
dilleriyle düşünce ve kültürlerini biçimlendirdikleri sonucuna
varılabilir.

You might also like