Professional Documents
Culture Documents
döneminde yenilikçi ve özgün şiirler üretmesinin yanı sıra toplumcu gerçekçi perspektifin en
önemli temsilcilerinden biri olmuştur. Yaşadığı ülkenin ve halkının sorunlarını anlatan pek çok
şiir üretiminin ötesinde, insanların yaşamsal kaygılarını konu edinerek, şiir sanatının toplum
“Ceviz Ağacı” isimli şiirin yolculuğu oldukça çetrefilli olmuştur. Nazım Hikmet, 3
Kasım 1956’dan 27 Temmuz 1957’ye kadar sürecek olan uzun bir SSCB dışı seyahatindedir. 1
Mayıs ve Haziran aylarını Tuna nehri boyunca bir gemide geçirdiği, Varna Şiirlerinden
anlaşılır. 1951 senesinde Türkiye’den ayrılmak zorunda kalırken karısı Münevver Andaç’tan
ve oğlundan da ayrılmak zorunda kalmıştı. 1957 yılının Haziran ayında Münevver hanım,
bazıları şöyledir:
“Sen artık Varna’ya döndün mü? Tuna’da gezinti nasıl geçti? Acaba yarın bir mektup
gelir mi? Bugünlerde çocukların hepsini Gülhane parkına götüreceğiz Ayşe2 ile. İşimiz var
“Bu son günlerde ne yaptım? Bir iki kere denize gittik, tam denizin keyfini sürmeye
başlamışken hava bozdu. Üç dört günden beri fırtına, rüzgar, yağmur, daha doğrusu bir türlü
yağamayan yağmur, denize bir daha gidemedik, çocukları Ayşe ile Gülhane parkına götürdük,
bugünkü ismiyle “Ceviz Ağacı” şiirinin asıl nüshası günümüze kalmamış ise de karısına
Şiirin iç yapısının incelenmesinde, şair kendisini Gülhane Parkı’nda ihtiyar bir ceviz
ağacı olarak tanımlamaktadır. Konu olarak şiir, Ceviz Ağacını anlatmanın haricinde memlekete
duyulan hasretliği ve sevgiliye duyulan özlemi işlerken, acı yalnızlık, tutkulu bir hasret ve
yoğun bir aşk duygusu şiirin ana temasını oluşturmaktadır. Dil ve üslup bakımından eski dile
olan yatkınlık (şerham, tiril, budak...) ve sadelik dikkat çeker. Herkesin kolayca anlayabileceği
bir dil kullanılır. Öyle bir dildir ki bu, okuyanın ufkunu genişletir ve iç dünyasına yolculuk
yapmasını sağlayacak bir lirizmle bezelidir. En karmaşık ruh hallerinin kolayca kavranabileceği
sadeliktedir.
Düşüncelerini ve duygularını pek çok şiirinde olduğu gibi somut nesnelerle anlatır.
İmgesel anlamların bolca bulunduğu şiirde başlık olarak "Ceviz Ağacı" seçilmesi farklı
sebeplerle dayandırılabilir. Öncelikle uzun bir süre sürgün hayatı geçiren şair, tıpkı bir ağaç
gibi kendi topraklarında ihtiyarlamak istemiştir. Ceviz ağacını "budak budak, şerham şerham"
Şairin içinde bulunduğu koşullar ve dönemin acıklı atmosferi de okuyucuda hüzün bırakır.
Şiirde teşhis ve teşbih gibi söz sanatları bulunur. "Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril." dizeleri, teşbih aracılığıyla okuyucunun zihnine birçok
duygusal çağrışım uyandırarak, şiiri zengin bir zemine oturtmaktadır. "Ben bir ceviz ağacıyım
Gülhane Parkı'nda..." dizesinde şair ağacı kişileştirmekte ve kendisini bir ağaç kılığına
sokmaktadır.
14'lü hece ölçüsüyle yazılan şiir, şairin pek çok eserinde olduğu gibi ölçülü, uyaklı
oluşunun dışında imgelerle dolu özgün bir niteliğe sahiptir. Şiir içerisindeki ‘Yüz bin’
kelimesiyle nitelenen sözcüklere bakılacak olursa şair, ‘elim, dokunurum, gözlerim, seyrederim,
yapraklarım’ diyerek ‘-m’ sesiyle uyum yaratmak için aliterasyon kurması ritmi ve ahengin
dillendirmektedir. Şair pek çok kez düşünceleri yüzünden yargılanmış ve tutsak kalmamak için
öz vatanından Rusya’ya sürgün gitmek zorunda kalmıştır. "Yüz bin elle dokunurum sana,
İstanbul'a." ve "Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u." dizeleri bu vatanına dönme hayalini
okuyucuya hissettirmekle kalmamakta aynı zamanda hüzünle karışık bir atmosferi
oluşturmaktadır.
Nazım Hikmet, ülkesinde bulunduğu süre zarfında hayatının pek çok kısmında
polislerden kaçmak zorunda kalmıştır. “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda. Ne sen
bunun farkındasın, ne polis farkında." dizeleri bize Gülhane parkında birbirine benzeyen
yüzlerce ağaç içerisinde kimseye görünmeden, kendi halinde yaşayan bir ceviz ağacı gibi
"Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a. Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım."
dizeleri ile ağacın yapraklarını kendi elleri ve gözleri gibi tasvir etmekte, sevdiğine dokunmayı
büyük bir aşkla ve özlemle beklemektedir. "Şaşarak" bakma isteği de içinde dolup taşan
dışavurumudur.
Şair, vatan özlemine şiir boyunca yer vermektedir. Bunu yaparken de çoğu zaman
İstanbul’u kişileştirmekte ve ona bir “yar” gibi seslenmektedir. İlk olarak yapraklarının ne kadar
canlı olduğunu vurgular: “Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. Yapraklarım ipek mendil gibi
tiril tiril.” Şair burada hüzünlü atmosferi teşbih yoluyla daha renkli bir şekle sokmaktadır.
Sevgilisi olarak gördüğü İstanbul’a olan aşkını anlatan bu ceviz ağacı, yapraklarını suda kıvrak
bir balığa ve tiril tiril pak bir ipek mendile benzetmektedir. Bu benzetmeler, okuyucuda şairin
Kimsenin onu tanıyıp, bulunduğu yerden koparmasını istemediği için ceviz ağacına
dönüşmek ister. Ancak o ihtiyar ceviz ağacı da uzun zamana rağmen hasretle beklediği
ceviz ağacının yapraklarını betimlerken İstanbul’a “Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil”
demesi bu lirizmin yerini daha acıklı bir hale bırakmasına neden olmaktadır. Burada kullanılan
kopararak gözyaşlarını temizlemesini istemesi şairin vatanı için çıkar gözetmeksizin yararlı
olmaya çalışmak istediğine işaret eder. Şair, her ne kadar İstanbul’u gözü yaşlı olarak
nitelendirmişse de aslında yurdundan ayrı kaldığı için gözü yaşlı olan kendisidir.
Yine de şair bir ceviz ağacı dahi olsa İstanbul'un ve sevdiklerinin kendisine ağlamasına
Şair eserini vatana duyduğu hasretten yola çıkarak yazar. Bu nedenle şiirin başında
olduğu gibi sonlandırılmasında da hüzünlü bir atmosfer yaratır. İlk mısrada kullanılan satırları
sona taşır: “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda. Ne sen bunun farkındasın, ne polis
farkında.”
Şiir genel hatlarıyla sade ve yalın sözcüklerle, hasretini kurduğu vatanına olan hüzün
duygusunu anlatmaktadır. Bunu yaparken şair, yaşayamadığı duyguları da dile getirir. Hem
sevgi, hem de hüzün doludur. Bu karmaşa içerisinde vatan sevgisi ve sevgiliye duyduğu özlem
tüm derinlikleriyle dile getirilerek okuyucu üzerinde çarpıcı bir etki bırakmaktadır.
Nazım Hikmet’in “Ceviz Ağacı” şiirinin yazım sürecinde karısı Münevver Andaç ile
olan mektuplaşmaları irdelendiğinde, ikili arasındaki ilişkinin sıradan bir karı-koca ilişkisinin
ötesinde, edebi bir dayanışma olduğu ve bu dayanışmanın da şiire ilham kaynağı olduğu fark
edilebilecektir.
Gözlerinin yaşını tiril tiril ipek bir mendil ile silmek şaire yetmemiş, yüz bin elle
dokunmuş, yüz bin elle seyretmiştir sevdiği Münevver hanımı ve sevdalısı olduğu toprakları...
Yararlanılan Kaynaklar
(1) Alnımın Çizgilerindesin Memleketim, haz. M. Melih Güneş, YKY, İstanbul, Ocak 2013, s.181. Nazım Hikmet
bu seyahatinde Polonya, Romanya, Çekoslovakya, Doğu Almanya (Berlin, Leipzig, Zeftenberg) ve
Bulgaristan’a gider.
(2) Ayşe Baştımar. (Nazım Hikmet’in teyzesi Sare Okçu’nun kızı)
(3) Yazıda geçen ve orijinalleri farklı yerlerde bulunan mektuplar, toplu olarak M. Melih Güneş Arşivi’ndendir.