You are on page 1of 6

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2017/16-1152

K. 2022/28

T. 18.1.2022

• CUMHURBAŞKANINA HAKARET SUÇU ( Olayın Gerçekleşme Koşulları İle Birlikte Sanığın Amacı da Gözetildiğinde
Sanığın Yapıldığı İddia Olunan Anlaşmalardan Hareketle Cumhurbaşkanının Şahsına Değil Eylemlerine İlişkin
Eleştiride Bulunduğu Cumhurbaşkanına Hakaret Suçunun Unsurları İtibarıyla Oluşmadığının Kabul Edilmesi Gerektiği
)

• SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARI ( Sosyal Paylaşım Sitesinde Cumhurbaşkanına Atfen Yazılar Yazan ve Bunu Site
Kullanıcıları İle Paylaşan Sanığın Amacı da Gözetildiğinde Sanığın Yapıldığı İddia Olunan Anlaşmalardan Hareketle
Cumhurbaşkanının Şahsına Değil Eylemlerine İlişkin Eleştiride Bulunduğu Cumhurbaşkanına Hakaret Suçunun
Unsurları İtibarıyla Oluşmadığı )

• SİYASİLERE YÖNELİK ELEŞTİRİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ( Siyasetçilerin Kamuoyunca Tanınan Kişilerin ve


Kamusal Yetki Kullanan Görevlilerin Gördükleri İşlev Nedeniyle Daha Fazla Eleştiriye Katlanmak Durumunda Oldukları
ve Bunlara Yönelik Eleştirinin Sınırlarının Çok Daha Geniş Olduğu - Cumhurbaşkanına Hakaret Suçunun Unsurları
İtibarıyla Oluşmadığının Kabulü Gerektiği )

765/m.158

5237/m.299

ÖZET : Sosyal paylaşım sitesinde Cumhurbaşkanına atfen yazılar yazan ve bunu site kullanıcıları ile paylaşan sanığın somut
olayın koşullarında kullanmış olduğu ifadelerin Cumhurbaşkanına hakaret suçundan mahkûmiyetinin zorunlu bir toplumsal
ihtiyaca karşılık gelip gelmediği ve gerçekleşmesi amaçlanan meşru amaçla orantılı olup olmadığının değerlendirilmesi
açısından, siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha
fazla eleştiriye katlanmak durumunda oldukları ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğu her zaman
vurgulamıştır. Bu bakımdan olayın gerçekleşme koşulları ile birlikte sanığın amacı da gözetildiğinde sanığın yapıldığı iddia
olunan anlaşmalardan hareketle Cumhurbaşkanının şahsına değil eylemlerine ilişkin eleştiride bulunduğu Cumhurbaşkanına
hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.

DAVA : Cumhurbaşkanına hakaret suçundan sanık B. S. Y.'in 5237 Sayılı TCK'nın299/1, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri
uyarınca 6.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin Karamürsel Asliye Ceza Mahkemesince
verilen 15.05.2014 tarihli ve 264-167 Sayılı hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen
Yargıtay ( Kapatılan ) 16. Ceza Dairesince 04.05.2017 tarih ve 4827-3963 sayı ile;

"...

1- ) Hakaret kabul edilen ‘hain' kelimesini de içeren yazı amaç, kapsam ve bağlam noktalarında bir bütün olarak
değerlendirildiğinde; tercih edilen ifadenin doğrudan Cumhurbaşkanı'nın şeref ve saygınlığına yönelmeyip Cumhurbaşkanı'nın,
milli güvenlik ve dış politikalarla ilgili tutumuna yönelen ağır eleştiri mahiyetinde olup ifade özgürlüğü kapsamında kabul
edilmesinde zorunluluk bulunduğundan hukuka aykırılık unsuru taşımadığından unsurları itibarıyla oluşmayan müsnet suçtan
beraati yerine yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi,

2- ) Kabul ve uygulamaya göre de,

a- ) Sanığın hakaret içeren yazıyı facebook isimli sosyal paylaşım platformu üzerinden paylaşması karşısında, hakaret
suçunun aleniyet içerip içermediği tartışılıp neticesine göre, TCK 299/1. maddesi gereğince tayin olunan cezadan TCK'nın
299/2. maddesi gereğince artırım yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,

b- ) Adli para cezalarının yerine getirilmemesi hâlinde 6545 Sayılı Kanun ile değişik 5275 Sayılı Kanun'un106/3. maddesi
uyarınca infaz aşamasında re'sen uygulama yapılabileceği nazara alındığında hüküm fıkrasında TCK'nın 52/4. maddesi
gereğince ihtarat yapılması," isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 19.07.2017 tarih ve 229964 sayı ile;

"...
TC Anayasası'nın 25. maddesi herkesin düşünce ve kanaat özgürlüğüne sahip olduğunu, kimsenin bu düşünce ve kanaatini
açıklamaya zorlanamayacağını, düşünce kanaatleri dolayısı ile kınanamayacağını, suçlanamayacağını düzenlemiştir.

Anayasa'nın 26. maddesinde ise 'Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu
olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak yada
vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin
sistemine bağlanmasına engel değildir.' düzenlemesi ile düşünce kanaatin açıklanması ve yayılması özgürlüğünü teminat
altına almıştır.

Maddenin ikinci fıkrası ile bu özgürlüğün mutlak olmadığını ve sınırlandırılabileceği hüküm altına alınmıştır. Düzenleme 'Bu
hürriyetlerin kullanılması, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti
ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş
bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek
sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.' şeklindedir.

Benzer bir düzenleme Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ( AİHS ) 10. maddede de mevcuttur. Sözleşme'nin ifade özgürlüğünü
düzenleyen 10. maddesi '1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu
otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu
madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.

2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak,
ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin
önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının
sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir. ' düzenlemelerini
içermektedir.

Görüldüğü gibi hem TC Anayasası'nda hem de AİHS'de fikir ve ifade özgürlüğü bir hak olarak tanınmış olmakla birlikte, bu hak
sınırsız bir hak olarak düşünülmemiş, bazı durumlarda sınırlandırılabileceği hüküm altına alınmıştır.

Bu hakkın sınırlandırılabileceği hâllerden birisi de 'başkalarının şöhret ve haklarının korunması' hâlidir. Bu sınırlandırmanın
yasa ile yapılması gerekmektedir. TCK' da düzenlenen hakaret suçları ( TCK'nın 125 ve 299. maddeleri ), anılan özgürlüğün,
yasa ile sınırlandırılmasının tipik örnekleridir. Yasa temelde bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek şekilde
somut bir fiil veya olgu isnad edilmesini veya sövülmesini yaptırıma bağlamaktadır. İsnad edilen şeyin onur, şeref ve saygınlığı
rencide edecek nitelikte olması gerekli ve yeterlidir. Onur, şeref ve saygınlığının rencide olması ise mağdurun başkalarının
gözünde küçük düşmesi onların hakaret ve husumetine düşmanlığına maruz kalmasıdır. Burada en önemli kıstas mağdurun
gerçekten bu duyguyu yaşayıp yaşamadığı değil ve fakat toplumda genel kabul gören, yerleşik olan, uygulanagelen ve bilinen
örf ve adet kuralları çerçevesinde objektif olarak fiilin, bu sonucu doğuracak nitelikte olmasıdır. Elbette kıstas ortalama örf ve
adet kurallarına göre tahkir edici olup olmadığı meselesidir. Yoksa objektif kabulü göre tahkir edici nitelikte sayılmayan bir fiile
mağdurun aşırı duyarlılık ve alınganlık göstermiş olması tahkir niteliğini maddi vakaya kazandırmaz. Bir isnad ya da sövmenin
tahkir edici özellik taşıyıp taşımadığını ise hakim ya da mahkeme her olayın somut tüm özelliklerini göz önünde tutarak belirler.

Fikir ve ifade özgürlüğünün yasa ile düzenlemiş istisnalarından olan Cumhurbaşkanına hakaret suçu, TCK'nın299.
maddesinde yaptırıma bağlanmış olup, TC Anayasasının 104/1. maddesine göre, Cumhurbaşkanı devletin başıdır ve bu sıfatla
Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil etmesi nedeniyle Cumhurbaşkanına hakaret suçu, kişilere ve şerefe
karşı suçlar içerisinde değil Devlete karşı işlenmiş suçlar bölümünde düzenlenerek Devleti temsil eden Cumhurbaşkanlığı
makamının saygınlığının korunması amaçlanmıştır. Devlete karşı işlenen suçlardan bir kısmının gerçek mağdurunun makamı
temsil eden gerçek kişi olmakla birlikte, devlete ilişkin hukuki yararın korunması, kişiye nazaran daha üstün tutulmuştur. Genel
anlamda hakaret, bir kişiye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek şekilde bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek
suretiyle; onur, şeref ve saygınlığa saldırmasıdır. Cumhurbaşkanına hakaret suçu da, suçun maddi unsurunu oluşturan
hareketler bakımından, genel hakaret suçu ile özdeş olsa da, Cumhurbaşkanının yukarıda izah edilen özel konumu nedeniyle
Devlete karşı işlenen suçlar arasında müstakil bir suç olarak düzenlenmiştir.

Hain sözcüğü Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlük'te, '1. Hıyanet eden kimse, 2. Zarar vermekten, üzmekten veya kötülük
yapmaktan hoşlanan kimse, 3. Kötü niyeti olan kimse,' anlamları ile tanımlanmıştır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanık B. S. Y.'in Facebook isimli sosyal paylaşım sitesinde kendi ismiyle açmış olduğu ve herkese açık hesabında
Cumhurbaşkanı A. G. hakkında ‘Abdullah G. haininin yaptığı anlaşmalar' başlıklı yazıyı 06.01.2011 tarihinde paylaştığı, yazının
2013 yılının Mart ayında kadar bu hâliyle sanığın hesabında yer aldığı, başlıkta geçen ‘hain' sözcüğünün kelime anlamları ve
bu başlık altında yayınladığı metin içeriğine göre ABD Dışişleri Bakanı ile mağdurun yaptığı bir gizli anlaşmanın metni olduğunu
iddia ettiği paylaşım içeriği itibarıyla vatana ihanet ithamında bulunduğu, böylece Cumhurbaşkanı'nın ‘onur, şeref ve
saygınlığını rencide edebilecek şekilde bir fiil veya olgu isnat etmek' suretiyle ağır eleştiri ve fikir özgürlüğünün sınırlarını aştığı
ve bu şekilde atılı suçu işlediği..." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay ( Kapatılan ) 16. Ceza Dairesince 14.09.2017 tarih, 1867-4889 sayı
ve oyçokluğuyla itiraz nedeni yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel
Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca
çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı Cumhurbaşkanına hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının
belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamında;

Facebook sosyal paylaşım sitesinde Cumhurbaşkanına atfen "A. G. haininin yaptığı anlaşmalar - AKP'lilere ithaf olunur" başlığı
altında yazılar yazdığı ve bunu site kullanıcıları ile paylaştığı,

Adalet Bakanlığının 26.08.2013 tarihli ve 2013/3424 Sayılı olurları ile sanık hakkında Cumhurbaşkanına hakaret suçundan
kovuşturma izni verildiği.

Anlaşılmaktadır.

Sanık; "Benim hakaret etme kastım yoktur, eleştiri amaçlı yazmıştım, daha sonra kendim kaldırdım, öncelikle beraatimi, eğer
Mahkeme aksi kanaatte ve cezalandırılmam yoluna gidecek ise hakkımda hükmün açıklanmasının geri bırakılması istiyorum"
şeklinde savunma yapmıştır.

Uyuşmazlığın esasını oluşturan kanuni düzenlemelerin açıklanması gerekmektedir.

765 Sayılı mülga TCK'nın 158. maddesinde düzenlenen, Cumhurbaşkanına hakaret suçunun öğeleri ve bu doğrultuda genel,
bu suç açısından da özel bir hukuka uygunluk nedenini oluşturan eleştiri hakkı üzerinde durulmalıdır.

Doğal haklardan kabul edilen ifade hürriyeti, çoğulcu demokrasilerde, vazgeçilemez ve devredilemez bir niteliğe sahiptir.
Öğretide değişik tanımlara rastlanmakla birlikte, genel bir kabulle ifade/düşünce hürriyeti, insanın özgürce fikirler edinebilme,
edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve özgürlüğüdür.
Demokrasinin “olmazsa olmaz şartı” olan ifade hürriyeti, birçok hak ve özgürlüğün temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin de
kaynağıdır.

İşte bu özelliğinden dolayı ifade hürriyeti, temel hak ve hürriyetler kapsamında değerlendirilerek, birçok uluslararası belgeye
konu olmuş, T.C. Anayasası'nda da ayrıntılı düzenlemelere tabi tutulmuştur.

Bu bağlamda;

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin

19. maddesinde;

“Herkesin görüş ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, karışmasız görüş edinme ve herhangi bir yoldan ve hangi ülkede
olursa olsun bilgi ve düşünceleri arama, alma ve yayma özgürlüğünü içerir”,

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin;

10. maddesinin 1. fıkrasında;

“Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve
ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo,
televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir”

Hükümlerine yer verilmiş,

Anayasa'nın;

25. maddesinde düşünce ve kanaat hürriyeti başlığı altında;

“Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya
zorlanamaz. Düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz”,

26. maddesinde, İHAS'nin 10. maddesinin 1. fıkrasındaki düzenlemeye benzer şekilde;

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına
sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu
fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir”,

Hükümleri yer almış,

Ancak, ifade hürriyetinin sonsuz ve sınırsız olmadığı, kısıtlı da olsa sınırlandırılmasının gerekeceği, uluslararası ve ulusal
alanda normlara konu edilmiştir.

Bu cümleden olarak uluslararası alanda;

İHAS'nin;

10. maddesinin 2. fıkrasında,


“Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal
güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi,
sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı
gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara
bağlanabilir”,

17. maddesinde ise;

“Bu sözleşme hükümlerinden hiçbiri, bir devlete, topluluğa veya kişiye, Sözleşme'de tanınan hak ve özgürlüklerin yok
edilmesine veya burada öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlamalara uğratılmasına yönelik bir etkinliğe girişme ya da
eylemde bulunma hakkını sağlar biçimde yorumlanamaz”

Şekline düzenlemeler yapılmış,

Ulusal alanda ise Anayasa'nın;

2. maddesinde;

“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir”,

13. maddesinde;

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz”,

14. maddesinde;

“Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan
haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.

Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya
Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde
yorumlanamaz.

Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir”,

26. maddesinin 2 ve devamı fıkralarında ise;

“Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve
milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce
belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü
meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla,
düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir”

Hükümlerine yer verilmiştir.

Anayasa'nın 2, 13, 14 ve 26/2. maddeleri ile İHAS'nin 10/2 ve 17. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde; hürriyetlerin
demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak; ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü, kamu güvenliği ve düzeninin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli kalması
gereken haberlerin yayılmasına engel olunması veya yargı gücünün otorite veya tarafsızlığının korunması için kanunla
öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlama ve yaptırımlara tabi tutulacağı anlaşılmaktadır. Ancak, ifade özgürlüğünün
sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemelerin dar yorumlanması gerektiği, sınırlandırma için, önemli bir toplumsal ihtiyaç veya
zorunluluğun bulunması, bu sınırlandırmanın meşru bir amacı gerçekleştirmek için yapılması, sınırlandırmada aşırıya
gidilmemesi ve her halükârda gelişimi zedelemeyecek ölçüde yapılması görüşü genel bir kabul görmüştür.

Sınırlama veya müdahale için; yasal bir düzenleme, sınırlamanın meşru bir amacı, fıkrada sayılan sınırlama nedenlerinin
bulunması, sınırlamanın meşru amaçla orantılı ve önlemin demokratik toplum bakımından “zorunlu” olması gerekmektedir.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'ne göre;

“Sınırlama için belli bir sınırlama nedeninin varlığı yeterli olmayıp, aynı zamanda demokratik bir toplum bakımından zorunluluk
bulunmalıdır. Zorunluluk, ölçüsüz bir sınırlamaya olanak tanımaz. Üye devletlere sınırlamada bir takdir alanı tanınmakla
birlikte, ifade özgürlüğünün önemi nedeniyle devletler üzerindeki denetim sıkı olmalı, sınırlandırma zorunluluğu inandırıcı
bulunmalıdır. Dolayısıyla, sınırlamalar dar ve sınırlayıcı bir ölçüde yorumlanmalıdır. ‘Kamu düzeni' genel hükmünde
düşünülebilecek sınırlama nedenleri, genel çıkarların, yargı gücünün otorite ve yansızlığının ve başkalarının ünü ya da
haklarının korunması amacıyla sınırlamaya konu olabilir.
Anılan önlemin izlenen meşru amaçla sınırlı olması şeklinde ifade edilen ölçülülük ilkesi, demokratik bir rejimin dayandığı
‘değerler', ( çoğulcu, hoşgörülü, hukuka ve bireysel özgürlüklere saygılı ) öne çıkarılarak titiz ve derinleştirilmiş bir denetime
tâbi tutulmalıdır” ( Prof. Dr. İ.Özden Kaboğlu; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nde İfade Özgürlüğü, sh. 111 ve 112. ),

“Demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden birini ve toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan
birini teşkil eden ifade hürriyeti, sadece kabul gören veya zararsız veya kayıtsızlık içeren bilgiler veya fikirler için değil aynı
zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir. Bunlar demokratik bir toplumun olmazsa olmaz tölerans
ve hoşgörünün gerekleridir” ( Prof. Dr. D.T., Yrd. Doç. Dr. M. R. Erdem, Yrd.Doç.Dr.O.Sancaktar, Türkiyenin İnsan Hakları
Sorunu, 2.Baskı, sh.462. ).

Günümüz özgürlükçü demokrasilerinde, istisnaları dışında, geniş bir yelpazeyle düşünceyi açıklama korunmakta ve ifade
hürriyeti kapsamında değerlendirilmek suretiyle özgürlüğün sağladığı haklardan en geniş şekilde yararlandırılmaktadır.

Ne var ki; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar,
savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya
yönelik bulunan ifadeler ise düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmemekte, suç sayılmak suretiyle cezai
yaptırımlara bağlanmaktadır.

Bu kapsamda, Cumhurbaşkanına hakaret ve sövme fiillerini yaptırıma bağlayan 765 Sayılı mülga TCK'nın158 ve aynı
eylemleri yaptırıma bağlayan 5237 Sayılı TCK'nın 299. maddeleri incelendiğinde;

765 Sayılı mülga TCK'nın 158. maddesinde “Reisicumhura muvacehesinde hakaret ve sövme fiillerini işleyenler.....
cezalandırılır.

Hakaret ve sövme Reisicumhurun gıyabında vaki olmuş ise faili, bir seneden üç seneye kadar hapis olunur. Reisicumhurun
ismi sarahaten zikredilmeyerek ima veya telmih suretiyle vaki olsa bile mahiyeti itibariyle Reisicumhura matufiyetinde tereddüt
edilmeyecek derecede karineler varsa tecavüz sarahaten vuku bulmuş addolunur” hükmüne yer verilmiş,

Aynı fiiller 5237 Sayılı TCK'da hakaret ve sövme ayrımının kaldırılması nedeniyle,Cumhurbaşkanına hakaret suçlarını
yaptırıma bağlayan 299. maddesinde,

“ ( 1 ) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

( 2 ) Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır” şeklinde düzenleme yapılmıştır.

Her iki maddedeki suçun maddi unsuru, “hakaret ve sövme” teşkil edecek herhangi bir harekettir. Söz konusu hareketler söz,
yazı, resim, işaret veya benzeri vasıtalarla gerçekleştirebilir, ancak hakaret ve sövme içeren bu eylemlerin Cumhurbaşkanına
matufiyeti şarttır. Maddedeki hakaret ve sövme terimleri 765 Sayılı mülga TCK'nın 480 ve 482, 5237 Sayılı TCK'nın 125.
maddelerine göre belirlenecektir.

Bu suçla Cumhurbaşkanlığının fonksiyonları değil Cumhurbaşkanının şeref varlığı korunmaktadır. Genel hakaret ve sövme
suçlarında olduğu gibi Cumhurbaşkanına hakaret ve sövme suçunun oluşması için de; onun sosyal değeri konusunda
kendisinin veya toplumun sahip olduğu düşünce ve duyguları sarsıcı fiil veya sıfatlar isnat veya izafe edilmelidir. Ne tür
hareketlerin şeref ve itibarı ihlal edici olduğu, toplumda hâkim olan ortalama düşünüş ve anlayışa göre belirlenmelidir, bunu
tayinde ölçü bireyin özel duyarlılığı değildir, bu itibarla basit bir saygısızlık hakaret ve sövme olarak nitelendirilemez. ( Erman
S.Hakaret ve Sövme Suçları, s.80 vd. )

Suçun işlenmesi için genel kast yeterlidir, failde siyasi veya Devlet Başkanlığı sıfat ve görevi ile ilgili saik aranmasına gerek
bulunmamaktadır.

Bir eylemin hukuk düzeni tarafından cezalandırılması ancak onu hukuka uygun kılan diğer bir anlatımla hukuka aykırılığı
ortadan kaldıran bir nedenin bulunmamasına bağlıdır. Bu kapsamda, basın yoluyla işlenen suçlarda hukuka uygunluk nedeni
oluşturan haber verme ve eleştiri hakkı üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır. Temelini Anayasa'nın 28 ve devamı
maddelerinden alan haber verme ve eleştirme hakkının kabulü için, açıklama veya eleştiriye konu olan haberin gerçek ve
güncel olması, açıklanmasında kamu ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekliyle konusu arasında düşünsel bir bağ
bulunması gerekir. Düşünce özgürlüğü ve dolayısıyla eleştiri, demokratik toplumlarda vazgeçilmez bir haktır. Toplumun
ilerlemesi ve yararı için zorunludur. İfade özgürlüğü sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenilmeye değmez
görülen haber ve düşünceler için değil, devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onları rahatsız eden haber ve
düşünceler için de uygulanır. Bu demokratik toplum düzeninin ve çoğulculuğun gereğidir. Eleştiri de kaynağını bu özgürlükten
alır, eleştirinin doğasından kaynaklanan sertlik suç oluşturmaz, eleştiri övgü olmadığına göre, sert, kırıcı ve incitici olması da
doğaldır.

Ancak, eleştiri hak ve görevi kötüye kullanılmamalı, yazıda küçültücü, incitici, abartılı sözlerden kaçınılmalıdır. Sayılan
öğelerden birisinin olmaması hâlinde, haber verme ve eleştiri hakkından söz edilemeyecek, eylem hukuka aykırı olacaktır.

Bu kapsamda, Devletin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının da diğer anayasal ve yasal kurumlar gibi eleştiriye
açık olması doğaldır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Facebook isimli sosyal paylaşım sitesinde Cumhurbaşkanına atfen "A. G. haininin yaptığı anlaşmalar - AKP'lilere ithaf olunur"
başlığı altında yazılar yazan ve bunu site kullanıcıları ile paylaşan sanığın somut olayın koşullarında kullanmış olduğu ifadelerin
Cumhurbaşkanına hakaret suçundan mahkûmiyetinin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelip gelmediği ve gerçekleşmesi
amaçlanan meşru amaçla orantılı olup olmadığının değerlendirilmesi açısından, siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve
kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda oldukları ve bunlara
yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğu her zaman vurgulamıştır. Bu bakımdan olayın gerçekleşme koşulları ile
birlikte sanığın amacı da gözetildiğinde sanığın yapıldığı iddia olunan anlaşmalardan hareketle Cumhurbaşkanının şahsına
değil eylemlerine ilişkin eleştiride bulunduğu Cumhurbaşkanına hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul
edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının haklı nedene dayanmayan itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi; "Yapılan paylaşımınım başlığındaki bireyselleştirme de gözetildiğinde
sanığa atılı Cumhurbaşkanına hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluştuğu bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- ) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2- ) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 18.01.2022 tarihinde
yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

Kazancı Elektronik ve Basılı Yay. A.Ş.ne ait Kazancı Hukuk Otomasyon veritabanından alınmıştır. © Tüm Hakları Saklıdır.

You might also like