You are on page 1of 5

ANTİKÇAĞ YAHÛDÎ TARİHİNİN ANAHATLARI

Etem DÖNMEZ

Her üç büyük semavî din tarafından da kutsal ata kabul edilen, "Dinlerin Babası" Hz.İbrâhim,
muhtemelen M.Ö. 21.-20. yahut da 19.-18. asırlarda, Mezopotamya'da yaşamış, belki de Eski
Babil Krallığı'nın altıncı ve en ehemmiyetli hükümdarı olan Hammurabi ile muasır bir tarihi
kişilik olarak hayatını sürdürmüştü. Babil'de bulunduğu, Asur hükümdarı ile mücadele içerisine
girdiği (belki de Urfa Olayı budur), Ka'be'yi inşa ettiği ve ardından ailesi, kabilesi yahut
kendisine inananlar ile birlikte kuraklık dolayısıyla Mısır'a seyahat ettiği rivayet olunan
Hz.İbrâhim'in, cariyesi Hâcer'den olan oğlu İsmail, daha sonra Arapların ve Hz.Peygamber'in
büyük atası olacak iken, ondan on dört yaş ufak olan ve Hz.İbrâhim 100 yaşındayken, Hanımı
Sâre'den dünyaya gelen İshak ise İbranîlerin atası haline gelecektir. Hz.İshak oğlu Hz.Ya'kûb,
Tevrat'a göre "İsrâil" (İsrâ - İlû ==> Tanrı'yı Esir Eden - Tanrı'nın Bileğini Büken) unvanını
almış, daha doğrusu Tevrat'ta belirtilen Tek Tanrı Yehova (Yahve) tarafından kendisine bu
şeref bahşedilmiş ve kavminin adı da, böylelikle "İsrâil" olarak anılmıştır. Ya'kûb'un 12
evladından, 12 İsrâil Kabilesi (Reuven-Ruben, Simon-Simeon-Şimon, Levi, Dan, Naftali, Gad,
Aşer, Zevulun-Zebulun, İssakar-Yisahar, Yûsuf-Joseph, Iuda-Yuda-Yahuda ve Benjamin-
Bünyamin) türer. (Kabile adı olarak Yûsuf'un doğrudan ismi geçmeyip, onun da oğulları olan
Efraim ve Menasseh belirtilirler). Hz.İbrahim'in, Hyksoslar'dan evvel yahut onlarla birlikte
Mısır'a geldiği düşünülmektedir. Daha önce geldiğini savunanlar, İbrânîler ilk önce büyük
sorunlar ile karşılaşmamış iken daha sonraları yeni firavunlar ile anlaşmazlığa düşerek, eziyet
çekmeye başladılar şeklindeki rivayet üzere, Hyksos evveli devirde rahat ederlerken, onların
göçü ile birlikte sıkıntılar çekmeye başladıklarını ve Hz.Yûsuf'un başına gelenlerin de bununla
alakalı olduğunu ileri sürmektedirler. Eski Mısır Tarihi'nde, bir kıtlığa son vererek, memleketi
refaha eriştirdiğinden söz edilen figürün, Yûsuf ile ilişkisi de araştırılmaya muhtaçtır. Her ne
şekilde olursa olsun İbrânîler, söz konusu baskıdan kurtulmak adına, Ya'kûb oğlu Levi oğlu
Kohat oğlu Amram oğlu Moşeh (Mûsâ = Sudan gelen - kurtarılan, çocuk ya da sudaki sandık
manalarına geldiği sanılmaktadır) önderliğinde M.Ö. 1441 (II.Amenofis) yahut 1290
(II.Ramses) dolaylarında, Kızıldeniz üzerinden Mısır'dan çıkmayı başarmış ve 40 yıl çöllerde
dolaşarak, muhtemelen Hz.Mûsâ sonrası, Yeşû önderliğinde, Ken'an diyarına yerleşmişlerdir.

M.Ö. 14.000 dolaylarından beridir meskûn olan Ken'ân diyarının, adı bilinen ilk sakinleri,
Tevrat'a göre dünyanın ilk milleti sayılan Amâlika adlı Sâmi kavmidir. Onları da yine Arabistan
Yarımadası'ndan göç eden Ken'ânlılar, Fenikeliler ve Aramiler takip etmişlerdir. Kudüs
(Hierosolyma-Jerusalem) Kenti de Ken'ânlıların bir kolu olan Yebüsîlerce kurulmuş olmalıdır.
Tarım ve ticaretin geliştiği, dünyanın ilk alfabesini doğuracak denli kültürel yapının yüksek bir
mevkiye ulaştığı bu Ken'ân diyarına, M.Ö. 13.-12. asırlarda, Deniz Kavimleri Göçü hareketi ile
Hint-Avrupalı Filistler (Pelestler) de yerleşti ve onların hemen ardından Yeşû önderliğindeki
İbrânîler, bölgeye vasıl oldular. Filist egemenliği bölgede bir asır kadar sürdü. 12. yüzyılın
başlarında (1180'ler) Benjamin Kabilesi'nden Saul (Şâ'ûl-Talût) (M.Ö. 1027-1009), söz konusu
Filist hegemonyasına son verip, İbrânileri bir araya topladı ve ilk kralları oldu. Kendisinden
daha güçlü olan damadı, Iuda Kabilesi'nden David (Hz.Dâvûd) (1007-970/968) Kudüs'ü ele
geçirerek, Birleşik İsrail Krallığı'nı tesis etti.

David'in oğlu Salomon (Hz.Süleyman) (970/968-930) zamanında krallığın sınırları daralıp,


boylar arası antlaşmazlıklar ortaya çıkarken, merkez Kudüs, görkemli yapılarla donatıldı.
Bahsi geçen kentteki Hz.Süleyman Mabedi, ilk defa bizzat Süleyman'ın kendisi tarafından
yaptırılmıştır. Süleyman'ın vefatının ardından, aralarındaki ihtilaf iyice gün yüzüne çıkan boylar
ayrıldı. Birleşik Krallık, ikiye bölündü. Iuda ve Benjamin kabileleri Kudüs merkezli olarak Iuda
Devleti'ni (930-586) teşkil ederlerken, geriye kalan 10 kabile, kuzeye çekilerek, evvela Siham,
daha sonra ise Samiriye merkezli İsrâil Krallığı'nı (930-722) meydana getirdiler. İsrâil
Krallığı'nda, Hz.İlyâs ve Hz.Yûnus gibi peygamberlerin yaşadığı bilinmektedir.

Bilhassa Asurlular tarafından, tıpkı Aramiler gibi baskı altında tutulan İsrâilliler'in krallığı, M.Ö.
722 tarihinde, başkentin feci şekilde yağmalanması ile ortadan kaldırıldı. Güneydeki Iuda ise
M.Ö. 586'da, Babil (Keldânî ==> Arami Kökenli) Kralı II.Nebukadnezzar (İslâm Kaynaklarında
: Buhtınnâsr) tarafından ortadan kaldırılıp, Musevîler de Babil'e sürgün edildi. Hz.İbrâhim'in
seyahatleri de dahil edilirse, kendilerini bildikleri andan itibaren, muhtelif nedenler dolayısıyla
sürgünlere maruz kalan bu toplum hakkında bilinen en meşhur tehcir, bu tarihte
gerçekleştirilen olmuştur. M.Ö. 539/8 tarihlerinde Pers Kralı II.Kuraş (Keyhüsrev-Kyros)
tarafından Babil'in fethedilmesi üzerine İbrânîler'e memleketlerine dönüş izni verilmiş ve
böylece Musevîler, Zerubbabel öncülüğünde, Kudüs'te, yıkılan mabedlerini yeniden inşa
ederek, "İkinci Tapınak Devri"ni başlatmışlardır.

M.Ö. 445'te, Roma'da On İki Levha Kanunları ile Roma'ya ait ilk yazılı hukuk teşkil edilirken,
Kudüs'te de Ezra'nın önderliğinde, Yahûdî kültürü ve inancının özünü oluşturan "Torah" yani
"Töre-Türe" yazılmıştır. Bölgedeki Pers hakimiyetini, İssos Savaşı neticesinde Hellenistik Çağ
izlemiş ve Büyük İskender'in ardından evvela Ptolemaios (322-200) ve sonra da Seleukos
(200-164) egemenliği takip etmiştir. M.Ö. 167-164 yılları arasında vuku bulan Makkabi İsyanı
ile Seleukoslar'dan bağımsızlık elde ederek, M.Ö. 63'te, Romalı Devlet Adamı Gnaeus
Pompeius Magnus tarafından, bölge Roma hegemonyası altına alınana dek, bağımsız Mûsevî
Haşmonay Hanedanı yönetiminde kalmıştır.

M.Ö. 63'te, Roma, bölgeyi hegemonya altına alsa da Haşmonay Hanedanı, Roma'ya bağlı
halde, M.Ö. 37 senesine dek -hatta sonrasında da sıhriyet bağı ile- saltanatını idame etti.
Ardından yine Roma'ya bağımlı halde Kral Herod ve oğullarının kısa süreli egemenliğinden
sonra M.S. 4 yılında bölge, "Iudaea Eyaleti" olarak teşkilatlandırıldı ve doğrudan Roma
İmparatorluğu'na bağlandı. Yine de M.S. 44 yılına dek, Roma Procurator'leri ile İbrânî Kralları
arasında yönetimin el değiştirdiği ve sembolik olarak da olsa yönetimde eski krallar sülalesinin
varislerinin bulunduğunu belirtmek gerekir. İmparator Claudius zamanında ise Iudaea, mutlak
halde bir Roma Eyaleti haline getirilmiştir.

M.S. 66 yılına dek, bahis mevzuu ettiğimiz coğrafyada ciddi bir Mûsevî hareketlenmesi
gözlenmemiş olmakla beraber, yirmi yıl kadar sonra bölge valisi Gessius Florus'un (64-66)
şiddet politikası, Süleyman Tapınağı'ndan dahi vergi istemesi, Caesarea Yahûdîleri'nin Roma
vatandaşı sayılamayacağının bildirilmesi gibi nedenler, Yahûdîlerin ayaklanmasına ve hatta
kendi aralarında dahi sürtüşmeye düşerek, Romalılara kast ettikleri kadar, birbirlerini de
öldürmeye başlamalarına tanık olunmasına neden olmuştur. İmparator Nero, Syria Vâlisi
Cestius Gallus'un da alt edilmesi üzerine, Mucianus'u Syria Vâlisi ve meşhur generallerinden
Titus Flavius Vespasianus'u ise "Legatus Propraetore" rütbesi ve aynı adlı oğlu Titus ile birlikte
bölgeye yolladı. Galilee'deki (Celile) isyanı yatıştırıp, bölgenin kalesi olan Iotapata'yı da alan
Vespasianus, mezkûr kalenin komutanı olan ve o sıralar otuzlu yaşlarına henüz adım atmış
bulunan, Antikçağ Yahûdî Tarihi'nin en parlak simalarından tarihçi Joseph ben Matthias'ı da
esir olarak ele geçirmiş oldu. Iotapata Kalesi'nin, tam 47 gün kuşatmaya dayanabileceğini
evvelden tahmin eden ve sonra da Vespasianus'un huzuruna çıkınca, onun ileride "İmparator"
olacağını belirten ve Flaviuslar Sülalesinin baba ve oğul generalleri tarafından benimsenen bu
âlim, Romalı bir tarihçi haline gelerek, Flavius Iosephos adını alacak ve ömrünün geri kalanını
bizzat Roma kentinde geçirecektir. Bu önemli âlim, "Peri tu Iudaiku Polemu - Yahûdî Savaşı
Üzerine" adında evvela Aramice yazıp sonra da Hellence'ye tercüme etmiş olduğu, 7 kitaplık,
M.S. 72 yılına kadar Yahûdî Ayaklanmaları'nı içeren bir tarih eseri kaleme almış ve ayrıca
dünyanın yaratılışından M.S. 66 yılına kadar dek süre gelen, Yahûdî tarih ve kültürünü,
Hellence olarak, "Iudaike Arkhaiologia - Yahûdî Eski Eserleri" adında, 20 kitaplık bir külliyat
daha meydana getirmiştir. Bu eserlerin her ikisi de günümüze ulaşmış olup, Antikçağ Yahûdî
Tarihi hakkında, detaylı bilgi aktaran, mümtaz kaynaklarımız arasında bulunmaktadırlar.

Vespasianus, süratle Iudaea'nın kalelerini ele geçirirken, 68 yılı haziran'ında İmparator


Nero'nun intiharı üzerine yeni imparatorun ne yönde karar alacağını kestiremediğinden, seferi
durdurmuş ve emirleri beklemeye başlamıştır. Josephus'un kehaneti doğru çıkıp, Galba, Otho
ve Vitellius'un imparatorluklarından sonra, 69 yılında ordusu tarafından, Roma'nın en güçlü ve
yetenekli generallerinden biri olması hasebiyle "İmparator" ilan edilen Titus Flavius
Vespasianus, artık Caesar Vespasianus Augustus olarak anılmaya başlanmış ve oğluna
Iudaea harekatını devam ettirmesini emrederek, Roma'ya doğru yola çıkmıştır. Titus,
babasının imparatorluğuna yaraşır ve hızlıca elde edilmiş bir armağan sunmak adına, Kudüs'ü
(Hierosolyma) kuşatıp, 70 yılının baharından eylül ayına dek süren muhasara neticesinde
kenti elde etmiş ve büyük bir ganimetle İtalia'ya dönmüş, 71 senesinde babası İmparator
Vespasianus ve kardeşi Domitianus ile birlikte, Kudüs'ün zaptı dolayısıyla, başkentte bir
"Triumphus" düzenleyerek, zafer kutlaması yapmıştır. Kudüs'ün ele geçirilmesi üzerine, bu
zamana dek, Yahûdîler tarafından tapınağa ödenen iki drahmilik vergi de artık "Fiscus
Iudaicus" adı altında, Iuppiter'in, Capitolium'daki tapınağına yani Roma'ya ödenmeye
başlanmıştır. Titus, Kudüs gibi mazisi şanlı ve kutsal kabul edilen, mühim bir kenti elde ettiği
için olsa gerek, derhal "Imperator" olarak ordusundaki askerleri tarafından selamlanmış ve
fakat babasının gözünde yanlış bir izlenim bırakmamak adına derhal Roma'ya dönerek, "Veni
pater veni = Geldim babacığım geldim" diye Vespasianus'u selamlamış ve bağlılığını sunmuş,
bunun karşılığında babası da 71 yılında gerçekleştirilen zafer alayında (Triumphus) onu "Ortak
İmparator" ilan etmiştir. Hierosolyma ganimeti ile, Nero'nun Roma yangını sonrası kendi mülkü
haline getirerek, Altın Ev'inin bahçesine yapay bir göl oluşturmayı planladığı alana,
"Amphitheatrum Flavium" adı verilen fakat Nero'nun hemen tasarladığı yapay gölün kıyısına
yaptırdığı devasa heykel dolayısıyla sonraları Collosseum (Κολοσσους = Kolossous =
Devasa) olarak anılacak olan bir kamu yapısı inşa edilmiştir. 87 bin kişi kapasiteli bu muazzam
teşekkül, yaklaşık olarak M.S. 70-80 yılları arasında, on yıllık bir zaman zarfında inşa edilmiş
ve açılışı Titus'un imparatorluğu dönemine denk gelmiştir. Cömertliği ile maruf olan
imparatorun, Colosseum'un açılışı dolayısıyla 100 gün boyunca süren kutlama ve oyunlarda,
her gün 5000 kurban kestirdiği söylenir. Mutlak otoriter ve baskıcı bir dönemi temsil eden
Nero'nun saltanatının ardından, onun şahsî zevki için kullanmak istediği araziyi, halk yararına
bir kamu yapısına dönüştürerek, Flavius Hanedanı'nın temsilcileri, halkın yanında olduklarını
ifade eden bir mesaj da vermiş oldular.

Flaviusları takiben yaklaşık 60 yıl boyunca sükunet içerisinde bir dönem geçiren Iudaea'da,
Hadrianus'un (117-138), Colonia Aelia Capitolina (Colonia ⇒ Koloni / Aelia ⇒ Aelius'a atfen /
Capitolina ⇒ Iuppiter Capitolinus'a atfen) adında bir koloni şehrini bu bölgeye kurmak ve
Iuppiter Capitolinus adına ibadethane açmak istemesi, Simon Bar Kochba (Yıldız'ın oğlu
Simon) önderliğinde, 66-70 seneleri arasındakini aratmayan büyük bir isyanın meydana
gelişine yol açtı (132-135). Süleyman Tapınağı'nın tamamen yıkılmasına ve yerine Iuppiter
Capitolinus adına bir mabet yapılmasına yol açan bu hadise neticesinde, Iudaea adının yerine
"Syria-Palaestina" kullanılmaya başlanmış, Yahûdîler, Kudüs'ten sürülmüş, kente girişleri
yasaklanmış, Roma İmparatorluğu coğrafyasının herhangi bir yerinde, bir isyana yol
açmamaları adına "diasporá" (separate = ayrıştırma-dağıtma / Hellence kökenli olan sözcük,
bir dine mensup kişilerin, farklı inançlardaki toplumlar içerisine taksim edilerek, bir araya
gelişlerinin önlenmesi manasında kullanılmaktadır) uygulamasına tâbi tutulmuşlar ve Roma
İmparatorluğu'nun hitâmına değin bir daha bu denli büyük bir isyana yol açamamışlardır.

KAYNAKÇA

AKŞİT, Oktay, (1985), Roma İmparatorluk Tarihi (M.Ö. 27 - M.S. 395), İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul.

ANA BRİTANNİCA, (1986), "Flavius Iosephos", "Iudaea", "Titus", "Vespasianus", İstanbul.

ATLAN, Sabahat, (2014), Roma Tarihi’nin Ana Hatları I. Kısım Cumhuriyet Devri,
TTK Yayımları, Ankara.

BAKER, Simon, (2017), Eski Roma Bir İmparatorluğun Yükselişi ve Çöküşü, 4. Baskı,
(Çev.: Ekin DURU), Say Yayınları, İstanbul.

BÜYÜK LAROUSSE, (1986), C 8, 10, 12, 24, İstanbul.

FREEMAN, Charles, (2013), Mısır, Yunan ve Roma Antik Akdeniz Uygarlıları, 4.Baskı,
(Çev.: Suat Kemal ANGI), Dost Kitabevi Yayınları, Ankara.

GÜRKAN, Salime Leyla, (2013), "Yahûdîlik", TDV, C 43, s.187-197, İstanbul.

HARMAN, Ömer Faruk, (2000), "İbrâhim", TDV, C 21, s.266-272, İstanbul.

HARMAN, Ömer Faruk, (2000), "İlyâs", TDV, C 22, s.160-162, İstanbul.

HARMAN, Ömer Faruk, (2002), "Kudüs", TDV, C 26, s.323-327, Ankara.

HARMAN, Ömer Faruk, (2006), "Mûsâ", TDV, C 31, s.207-213, İstanbul.

HARMAN, Ömer Faruk, (2010), "Süleyman", TDV, C 38, s.56-60, İstanbul.

HARMAN, Ömer Faruk, (2013), "Ya'kûb", TDV, C 42, s.274-276, İstanbul.

HARMAN, Ömer Faruk, (2013), "Yûnus", TDV, C 43, s.597-599, İstanbul.

HARMAN, Ömer Faruk, (2013), "Yûsuf", TDV, C 44, s.1-5, İstanbul.

İPLİKÇİOĞLU, Bülent, (1990), Eskiçağ Tarihinin Anahatları, Marmara Üniversitesi


Yayınları, İstanbul.

İPLİKÇİOĞLU, Bülent, (2007), Hellen ve Roma Tarihinin Anahatları, Arkeoloji Ve Sanat


Yayınları, İstanbul.

İPLİKÇİOĞLU, Bülent, (2015), Eskibatı Tarihi I Giriş, Kaynaklar, Bibliyografya , 2.Baskı,


TTK Yayınları, Ankara.

You might also like