You are on page 1of 6

MU’TASIM DEVRİ (833-842)

1. Halife Oluşu

Mutasım kardeşlerinin taht kavgasında tarafsız kalmıştı. Me’mun’un halifeliği sürecinde de bu


durumunu muhafaza etmiştir. Me’mun onu Mısır valiliğine getirerek taltif etti. O burayı başarıyla
idare etti, kabile çekişmelerini bitirdi. Me’mun’un Bizans seferlerinde de Mısır ve Suriye ordularının
komutanı olarak görev almıştır. Me’mun hazırladığı bir vasiyetname ile onun veliahdlığını ilan etti. Bu
vasiyetname gereğince 833 yılında Me’mun’un ölümü üzerine ordunun desteğini de alan Mutasım
halifelik makamına geldi. Bu durumu Me’mun’un oğlu Abbas’ta kabul etmek zorunda kaldı.

2. İç Olaylar

Türklerin Ön plana Getirilişi

Mutasım daha Mısır valiliği döneminde ordusunda Türkleri istihdam etmeye başlamıştı. Halife
olduktan sonra sadece Türklerden oluşan bir ordu kurdurdu. Bunun nedeni olarak: işi esnaflığa
dökmek suretiyle askeri güçleri zaafa uğramış olan Iraklıların boşluğunu doldurmak istemesi yani bir
taze kana duyulan ihtiyaç gösterilmektedir. Ayrıca annesinin bir Türk oluşu da onun Türkleri tercih
etmesin de etkisi olabilir. Bu suretle Türkler artık en büyük devlet ve ordu görevlerine getirilmeye
başlandı. Türk halife divanına da katılma hakkı elde etmişlerdir.

Samarra’nın Kuruluşu

Bağdat mezhep ve kabile çekişmelerinin merkezi olmuştu. Bu yüzden kendisine daha güvenli bir
liman arayan Mutasım Samarra’nın kurulmasını emretti. Ayrıca Türk askerleri Bağdat’ın asayiş ve
düzenin bozulmasına sebep olmaktaydılar. Onların sivil iskan bölgelerinden uzak tutulması
gerekmekteydi. Bu sebeplerle 835 yılında Bağdat’ın kuzeyinde Samarra kuruldu ve hükümet merkezi
buraya nakledildi. Mutasım Bağdat’ı oğlu Vasık’ın idaresine bıraktı. Böylelikle Mutemid dönemine
kadar Samarra başkent oldu.

Burası askeri bir garnizon olarak kurulmuştur. Türk askerleri bağlı bulundukları boylara göre ayrı
mahallelere yerleştirildiler. Şehir güzel binalarla süslendi. Dicle nehri boyunca uzanan 15 km uzanan
bir şehir haline gelmiştir. Şehir 10. Asırdan itibaren önemini kaybetmiştir.

İç İsyanlar

1. Zutların İsyanı

Hindistan tarafından Sasaniler zamanında ücretli asker olarak istihdam edilmek üzere Irak tarafına
getirtilmiş bir topluluk olan Zutlar, Haccac zamanında Basra ve Vasıt arasındaki bir bölgeye
yerleştirilmişlerdi. Sayıları aratan bu topluluk gittikçe asayişi bozucu faaliyetler içerisine girince
Mutasım halifeliğinin ilk günlerinde bunlar üzerine bir askeri birlik gönderdi. İlk ordu başarılı
olamayınca halife ikinci kez daha güçlü bir ordu gönderdi 7 ay mücadeleden sonra teslim olan Zutlar
Bizans hududundaki kalelere gönderildiler.

Hürremi Harekâtı ve Babek İsyanının Bastırılması

Cafer Mansur döneminde Ebu Müslim el-Horasanî’nin öldürülmesi onun hatırasına hürmeten ve
intikamını almak gayesini güden çeşitli mezhepler türemesine zemin hazırlamıştır. Bunlardan birisi de
Hürremî mezhebi idi. İslamiyet, Zerdüştilik ve Mani dinlerinin karışımından meydana getirilmiş olan
bu mezhep dinin bir takım emir ve yasaklarını kaldırıp, nefse hoş gelen ve başkalarına zarar vermeyen
her şeyi mübah sayan görüşlere sahipti. Ebu Müslim ve onun kızı Fatıma’ya sonsuz bir hürmet hissi
ile bağlı olan Hürremî harekâtı bir yönüyle de Arap üstünlüğüne karşı İranlıların siyasi bir tepkisi ve
teşkilatlanmaları niteliği taşıyan bir harekât idi.

Bu mezhebin başına Me’mun döneminde Babek isminde bir kimse geçmiş ve 816 yılında isyan
etmişti. Bu isyan Bizanslılarca da desteklenmekteydi. Babek ordunun büyük bir kısmının Bizans
cephesinde olmasından ötürü giderek güçlenmekte ve isyanının önü bir türlü alınamamaktaydı.
Nitekim Mutasım zamanına kadarda bu isyan bastırılamadı. Bezz kalesini kendisine üs olarak
belirleyen Babek Hemedan başta olmak üzere civar bölgeleri yavaş yavaş kontrolü altına almayı
başarmıştı. Babek üzerine Mutasım büyük bir ordu göndererek ordusunu perişan bir hale getirdi.
Kaçarak canını kurtaran Babek bu defa kurmuş olduğu çetelerle etrafa zararlar verince bu defa Afşin
emrindeki birliklerle Babek üzerine gönderildi. Afşin Babek’in merkezi olan Bezz kalesini kuşattı.
Kuşatmayı kıramayacağını analayan Babek kaçtı ancak 837 yılında yakalanıp maiyetiyle birlikte
Halifenin huzuruna gönderildi. Halife Babek’i idam ettirdi. İsyan bastırıldı ancak onun görüşleri uzun
süre yaşamaya devam etmiş birçok rafizi fırkanın ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.

Me’mun’un Oğlu Abbas’ın Suikast Girişimi

Abbasi devletinde ikinci plana atılmış olan Arap ve İran asıllı komutan ve idareciler eski görkemli
günlerine dönmenin ancak Mutasım’ın tahttan indirilip Türkleri tasfiye etmek ile mümkün olacağını
düşünmekteydiler. Bu iş için kendilerine Me’mun’un oğlu Abbas’ı lider olarak seçtiler ve onu
Mutasım’a karşı isyan etmeye ikna ettiler. Ancak isyan planları daha yürürlüğe konmadan öğrenilince
Başta Abbas olmak üzere bu tertibin elebaşları yakalanıp öldürüldü.

Afşin’in Ölümü

Türklerin nüfuzu bu tertibin bastırılmasının ardından daha artmış bütün idari ve askeri mekanizmalar
onların kontrolü altına geçmişti. Türk nüfuzunun bir türlü kıramayan karşı cephe bu defa Türklerin en
büyük komutanı durumundaki Afşin’i hedeflerine aldılar ve onu halifenin gözünden düşürmek için
harekete geçtiler. Bu kişilerin başında Horasan valisi Tahirilerin lideri Abdullah b. Tahir ve baş kadı
Ahmed b. Ebî Duad yer almaktaydı. Afşin’i Horasan’daki bazı isyan hareketlerinin liderleri ile irtibat
kurmakla itham ettiler. Afşin’in Babek’ten ele geçirdiği mal ve paraları halifeye değil de kendi
memleketine gönderdiğini iddia ettiler. Bütün bu iddialar ile halifenin Afşin’i hesaba almasını
sağladılar. Onların bu komplolarına diğer Türk komutanların da çanak tutmuş oldukları
anlaşılmaktadır. Zira Afşin’in giderek güçlenmesini onlar da kendileri için tehlike görmekteydiler.
Nitekim Afşin’in halifeyi ve diğer ileri gelenleri bir ziyafet esnasında zehirleteceği yolunda bir yalan
uyduruldu ve halifenin Afşin’i tutuklatmasını sağladılar. Afşin’i yargılamak için Ahmed b. Ebî Duad
başkanlığında toplanan mahkeme heyeti tamamen ön yargılı bir yargılama yaparak onu dinden
dönmekle suçladılar. Neticede hapse atılan ve uzun süre burada kalan Afşin 841 yılında burada öldü.
Afşin’in ortadan kaldırılması muhalefet grubunun bir zaferi gibi sayılsa da aslında Türkler açısından
hiçbir değişiklik olmadı. Çünkü onun yerine diğer bir Türk komutan Aşnas bütün yetkileri eline aldı.

3. Bizansla Yapılan Mücadele

İmparator Teofilos’un 837 yılında büyük bir orduyla Abbasi yurduna girip Malatya’ya kadar
ilerlemesi ve büyük tahribatlar yapması üzerine halife bir yıl sonra iki koldan Anadolu içlerine girdi.
Kollardan biririsinin başında Afşin bulunmaktaydı. O, ordusuyla birlikte hızla ilerleyerek halifeyle
anlaşma güzergahları olan Ankara’ya ulaştı ve burayı kuşatıp ele geçirdi. Daha sonra Mutasım’da
ordusyla birlikte gelerek Ankara’da Afşin ile buluştu. Bu sırada imparator bizzat birliklerinin başına
geçmiş tokat taraflarına kadar gelmişti. Halife onlarla karşılaşmak üzere Afşin’i görevlendirdi.
Nitekim Kaz ovası’ında iki ordu arasında büyük bir savaş yaşandı. Zafer Afşin komutasındaki
Müslümanların oldu. İmparator kaçarak canını zor kurtardı ve Ankara’da bulunan halifeye anlaşmaya
hazır olduğunu bildirdi. Ancak halife anlaşma görüşmelerine Amoriom şehrini ele geçirdikten sonra
geçilebileceğini bildirip ordusuyla birlikte Amoriom üzerine yürüdü ve burasını muhasara altına aldı.
12 gün sonra Mutasım emeline nail oldu ve şehre girdi. Bu fetih Mutasım’a büyük bir şöhret sağlasa
da kalıcı iskan politikası takip edilmediği için önemli bir sonuç sağlanamadı. İmparator ile barış
imzalayan halife Samarra’ya döndü. Ne yazık ki onun dönmesinden sonra Bizans tekrar şehre hakim
oldu.

Mutasım dönemindeki bu sefer Abbasiler Bizans üzerine yaptıkları son ciddi sefer olarak kabul
edilmektedir. Çünkü bundan sonra Abbasiler bu büyüklükte ve etkide Bizans üzerine bir daha
gidemeyeceklerdir.

4. Mutasım’ın Hayatı ve Kişiliği

Asıl adı Ebu İshak Muhammed olan Mutasım halife olduktan sonra el-Mutasım Billah ismini almıştı.
İsminin sonuna ismi rabbaniyi alan ilk Abbasi halifesidir. Daha sonra halifeler isimlerinden sonra
Billah, Alellah gibi isimler alacaklardır. Mutasım Me’mun kadar özelikle ilim yönünden çok da fazla
nasibini alan birisi değildi. O, daha çok şecaat ve askeri yönüyle ön plana çıkan birisiydi. Ancak sırf
ağabeyi Me’mun’a hürmeten Mutezile taraftarı oldu ve Ehli Sünni alimler onun zamanında da işkence
gördüler. Alim ve sanatkarları himaye eden bir tavır sergilemiştir. Onun dönemi tarihçiler tarafından
Abbasilerin parlak devrinin son halkası olarak kabul edilmektedir. 842 yılında 48 yaşında vefat
etmiştir. Halifelik müddeti 8 yıl, 8 ay, 8 gün sürmüş, kendisi 8. Abbasi halifesi olmuş, 8 fütuhat
yapmış, 8 düşman öldürmüş, 8 oğlu ve 8 kızının olmasından dolayı kendisine Halife-i Müsemmen
(sekizli halife) denmiştir.

VASIK DÖNEMİ (842-847)

1. Halife Oluşu

Babası kendinden sonra Vasık’ı veliaht ilan ettiğinden dolayı o, babasının ölümü üzerine sorun ile
karşılaşmadan Abbasi tahtına oturmuştur.

2. İç Olaylar

Onun halife olmasıyla birlikte iktidar değişikliğinden yararlanmak üzere harekete geçen Arap
kabileleri onun kararlı tutumu karşısında kontrol altına alındı. Bu bağlamda Şam, Hicaz ve Yemen
taraflarındaki Arap isyanları kontrol altına alınmıştır. Bundan başka Fars ve Cibal bölgesindeki
ayaklanmalar ise Vasıf ismindeki Türk komutanının gayretleri sonucunda hemen etkisiz hale getirildi.

3. Dış Olaylar

842 yılında Bizans üzerine bir deniz seferine çıkıldığından bahsedilmektedir. Ancak İslam donanması
büyük bir fırtınaya yakalanmış ve büyük zarar görmüştür. Bunun üzerine Bizanslılar Girit üzerine
kuvvetli bir donanma ile çıkarma yapmışlar ancak yenilerek geri dönmüşlerdir. Anadolu üzerine bir de
ordu gönderen imparator Müslümanlar tarafından büyük bir mağlubiyete uğratılmıştır. 845 yılında
barış yapılmış ve esir mübadelesi yapılmıştır. Bu dönemde Ağlebilerin Sicilya ve İtalyada bazı kale ve
şehirlerin ele geçirildiği anlatılmaktadır.

4. Vasık’ın Hayatı ve Kişiliği


Mutasım Vasık’ı Me’mun gibi iyi yetiştirmeye gayret göstermiştir. Akıllı, işbilir ve faziletli bir kimse
olan Vasık halife olunca Alioğullarına ve Mekke ve Medine ahalisine çok iyi davranmıştır. Onda
amcası ve babasının yolundan gidip Mutezile mezhebini kabul etmiş hatta koyu bir Mutezilî olmuştur.
Onun döneminde Ehli sünnetten olan Müslümanlar en zor dönemlerini yaşamışlardır. Bu konuda
Vasık o kadar katı idi ki Mutezili fikirleri şiddetle reddeden bir kimseyi bizzat öldürmüş, Bizansla
yapılan esir mübadelesinde Mutezile mezhebini kabul etmeyen Müslüman esirleri kabul etmemiştir.

Onun devri Türk komutanlarının nüfuz ve kudretleri zirve noktasına ulaşmıştır. Öyle ki Aşnas’a mülk
ve saltanat sembolü olan mücevherli bir tac bizzat halife tarafından takılmıştır.Aşnas’ın ölümünden
sonra İnak onun yerini almıştır. Ordu ve yönetimde tamamen Türkler hakim oldular. Halifelik ise bir
anlamda sadece manevi bir makam haline geldi. Vasık dönemi Me’mun ve Mutasım dönemlerinin
basit bir uzantısı olarak kabul edilmektedir. 35 yaşında 847 yılında ölmüştür.

MÜTEVEKKİL DEVRİ (847-861)

1. Halife Oluşu

Vasık kendinden sonra birisini veliahd belirlemeden ölünce İleri gelen bürokratlar Baş kadı Ahmed b.
Ebî Duad başkanlığında toplanarak Vasık’ın oğlu Muhammed’e biat etme kararı aldılar. Ancak onun
çok küçük olması Türk komutanların itirazına neden oldu. Sonunda Türk komutanların ısrarları
üzerine Mutasım’ın oğlu Ebu’l-Fadl Cafer Mütevekkil Alellah unvanıyla halifelik makamına geçti.

2. İç Olaylar

Mütevekkil’in İç Politikası

Mütevekkil kendisini iktidara getiren Türk komutanların gün gelip kendisini iktidardan indirecekleri
konusunda endişe duymaktaydı. Aynı zamanda onların kendi üzerindeki baskılarını da kırmak
istemekteydi. Baş komutan İnak’ı bir yolunu bulup ortadan kaldırttı. Yerine Vasıf’ı atadı. Türklere
karşı bir alternatif olarak Arap ve diğer unsurlardan oluşan ve Megâribe ve Şakiriyye ismi verilen 12
bin kişilik bir askeri birlik tesis etti. Muhafız birliklerinden Türkleri uzaklaştırmaya ve sayılarını
azaltmaya çalıştı. Samarra’yı terk edip birkaç aylığına Şam’a taşındı. Fakat baskılar sonucu tekrar
Samarra’ya dönmek zorunda kaldı. Büyük Boğa’yı merkezden uzaklaştırmak için Bizans sınırına
cihada gönderdi. 861 yılında da Vasıf’ın mallarını müsadere ettirdi. Halifenin Türkleri tasfiye etme
yolunda attığı bu adımlar maalesef kendi canına mal oldu. Türkler halifenin kendilerine iyice düşman
olduğunu anlamışlardı. Halifenin birinci sırada veliahd gösterdiği oğlu Muntasır’ı, babasının birinci
veliahdlıktan alıp Mutez’i getireceğine yönelik inandırıp karşı bir ihtilal yapmaya ikna eden Vasıf
başta olmak üzere Türk komutanlar bir gece baskını sonucunda halife ve vezirini sarayda öldürdüler.
Mütevekkilin bu şekilde öldürülüşü bir cinayet sonucunda ortadan kaldırılan ilk halife olması
bakımından önemli bir olaydı. Yine bu olay Türklerin duruma tamamen hakim olmalarına neden
olduğu gibi halifenin zaten zayıf olan siyasi nüfuzu ile birlikte manevi nüfuzunun da zayıflamasına yol
açmıştır.

İç İsyanlar

1. Azerbaycan İsyanı

848 yılında Ahmed b. Buays isminde birisi Azerbaycan’da isyan etti. Önce kendisine gönderilen
kuvvetleri yenilgiye uğratan bu şahıs Küçük Boğa’nın emrine verilen kuvvetlerce etkisiz hale getirildi
ve 850 de yakalanarak Samarra’ya getirildi.
2. Ermenilerin İsyanı

849 yılında Muş bölgesindeki Ermeniler valiye karşı başkaldırdılar. Zamanala gelişen bu isyan
hareketi esnasında birleşen Ermeni beyleri valiyi mağlup ettiler. Valilik makamına gelen eski valinin
oğlu Yusuf’u da yenip öldürdüler. Bu gelişmeler üzerine 851 yılında Büyük Boğa büyük bir orduyla
Ermeniler üzerine harekete geçti. Birliklerin bir kısmını Van gölünün kuzey diğerlerini de güneyde
bulunan Ermeniler üzerine yolladı. Neticede Ermeniler kontrol altına alındı. 852 yılında Tiflis üzerine
yürüyen Büyük Boğa şehir kalesini ele geçirmeye muvaffak oldu. Dört yıl daha bölgede kalan Büyük
Boğa 856 yılında Ermenileri kesin olarak zapturapt altına aldı.

Bizans Gazaları

Mütevekkil döneminde Bizans üzerine yapılan akınlar 858 de buraya gönderilen Büyük Boğa
vasıtasıyla oldu. Büyük Boğa Ankara’ya kadar ilerledi. Birçok yeri ele geçirdi. Halife öldürüldüğünde
Büyük Boğa Anadolu seferinde bulunmaktaydı.

Mütevekkil’in Hayatı ve Kişiliği

Mütevekkil halife olur olmaz Mutezile fikirleri hususunda kendisinden öncekilerden farklı bir yol
izlemişlerdir. Bu bağlamda Mutezile’nin yasaklanması hakkında fermanlar çıkardı. Ahmed b. Hanbel
başta olmak üzere hapisteki pek çok ehli sünnet alimini çıkarttı. Hadisçilere, fıkıhçılara hürmet edip
Ehli sünnet öğrenimine önem verdi. Hz. Alioğullarına karşı ise düşmanca bir tavır aldı. Kerbela’daki
Hz. Hüseyin türbesini yıktırıp yerine ekin ektirdi. Hırıstiyan ve Yahudilerde Mütevekkil’in olumsuz
tavırlarından nasiplerini aldılar. Onların merkep ve katırdan başka hayvanlara binmelerini yasakladı.
Evlerinin kapılarına köpek ve maymun resimleri yapmalarını emretti. Alim ve sanatkarları seven bir
yapısı olan Mütevekkil aynı zamanda lüks ve eğlenceyi de seven bir kimseydi. Samarra dışına
yaptırdığı Caferiyye sarayı tam bir israf örneğiydi.

Muntasır Devri (861-862)

Mütevekkil’in öldürülmesinde sonra Muntasır Billah lakabı ile halife oldu. Kendisini bu makama
getiren Türklerin elinde oyuncak gibiydi. Türkler ise ondan ziyade Mutez ve Müeyyed’den
çekinmekteydiler. Bu ikisinin veliahtlık makamından azledilmesini sağladılar. Muntasır 6 aylık bir
halifelik döneminden sonra aniden hastalanarak öldü. Muntasır Alioğulllarına iyi davranıp Hz. Ali ve
Hz. Hüseyin’in mezarlarını yeniden yaptırdı. Kerbela ziyaretine izin verdi, Fedek arazisini tekrar Ali
oğullarına bıraktı.

Müstain Devri (862-866)

Mutasım’ın torunlarından biri olan Müstain’in asıl adı Ahmed idi. Türk beylerinin baskıları sonucunda
halifelik makamına geldi. Biat merasimi esnasında onu istemeyen halk Samarra’da bir kargaşa
çıkartmış Ancak Büyük Boğa bu kargaşayı sert tedbirlerle bastırmıştır. Türklerin aşırı baskıları,
halifelerin arda arda ölmeleri halkı tedirgin etmiş ahali isyanın etkisine gelmişti. Aslında halk Türklere
karşı olmakla birlikte korkudan bir şey yapamıyordu. Bu arada Türk beyleri arasında da iktidar ve
nüfuz mücadeleleri baş göstermeye başlamıştı. İktidarda tam bir keşmekeş yaşanmaktaydı. Nitekim
862 yılında Türkler ile Vezir Ahmed b. Hasibî’nin araları açılmış vezirlikten uzaklaştırılan bu kişinin
yerine Türk beylerinden Otamış getirildi. 863 yılında Bağdat’da hudut boylarındaki yenilg,leer,
bahane eden halk isyan etti. Halkın tepkisi aslında Türklereydi. Hapishaneler basılıp mahkûmlar
salıverildi. Bir süre sonra Samarra’da da isyanlar başladı. Bu isyanlar Türk beyleri tarafından kanlı bir
şekilde bastırıldı. Türk komutanlar arasındaki rekabet de iyice artmıştı. Bunun bir sonucu olarak Vezir
Otamış ve katibi öldürüldü. Vasıf ile Küçük Boğa birleşerek Bağır’ı öldürdüler. Türk komutanlar
arasında ilk kez bu kadar büyük kanlı hesaplaşmalar görülmeye başlamıştı. Samarra’da
oturamayacağını anlayan Müstain Vasıf ve Küçük Boğa ile birlikte Bağdat’a kaçtı. Halifeyi ikna edip
tekrar Samarra’ya getiremeyen diğer Türk komutanlar hapisteki Mutez’i çıkarıp Halife ilan ettiler.
Mutez ile birlikte harekete geçen Türk emirler Bağdat’daki Müstain’i devre dışı bırakmak için
harekete geçtiler. Nitekim 866 yılında Bağdat’ı kuşatan Mutez Şehri ele geçirdiler. Müstain’in elinden
kendi isteğiyle halifeliği bıraktığına dair bir yazı aldılar. Daha sonra Medine’ye götürmek üzere yola
çıkardılar. Ancak Vasıt’ta öldürdüler.

Müstain döneminde Türk komutanlarından Vasıf komutasında bir orduyla Bizans üzerine zaman
zaman akınlar düzenlenmiş. Merkezde kaynayan Abbasi iktidarının bu durumundan istifade etmek
isteyen Bizans’a bu fırsat verilmemiştir.

Mutez Devri (866-869)

Asıl adı Ebu Abdullah Muhammed olan Mutez halife olur olmaz kardeşlerine zalimce bir politika
izleyip onları kendisine rakip olmamaları için öldürttü. Türklerin baskılarından da kurtulmak istiyordu
ancak bunu bir türlü başaramıyordu. Müstain’in tarafında olan Vasıf ve Küçük Boğa en çekindiği Türk
komutanlarıydı. Hazinenin boşalmasına pahasına ordunun itimadını kazanmak adına askerlere 4 aylık
maaşlarını birden dağıttı. Vasıf’ın bir isyan sırasında ölmesi Küçük Boğa’nın da bir komlo sonucunda
ölmesi üzerine rahatlayacağını düşünen halife ancak bu defa da bu komutanların oğulları ile uğraşmak
durumunda kaldı. 50 bin dinar tutan maaşlarını bahane eden Türk askerlerinin halife sarayını muhasara
altına almaları Mutez için tehlike çanlarının çalması anlamına gelmekteydi. Nitekim askerlerin
maaşlarını hazineden ödeyemeyen Mutez çok zengin durumdaki annesinden kendisine bu konuda
yardım etmesini istedi. Ancak red cevabı aldı. Sarayı basan askerler Mutez’i yakaladılar. Halifelikten
istifa ettiğine dair bir belge alıp hapse koydular. Aç bırakmak suretiyle öldürdüler. Vasıf’ın oğlu Salih
Mutez’in annesinin paralarına el koyup onu Mekke’ye sürdü.

Mühtedi Devri (869-870)

Vasık’ın oğlu olan Mühtedi Billah ahlak ve fazileti ile temayüz etmiş bir kimseydi. Memleketin ve
devletin içerisinde bulunduğu perişanlığı ortadan kaldırabilmek için bir takım tedbirlere başvurdu.
Halka adaletle muameleyi esas tutup devleti israftan kurtarmak için saraydaki oyuncu ve şarkıcıları
kovarak debdebeye son verdi. Ömer b. Abdülaziz’in icraatına uygun bir idare oluşturmak istedi.
Halkın bozulmuş olan ahlakını düzeltmek için kumar, içki, fuhuş ve israfı yasaklayan emirnameler
çıkarttı. Bütün bu olumlu tedbirlere rağmen İslam ülkesinde işler o kadar bozulmuş, ahlak okadar
kokuşmuştu ki bir tek halifenin samimi çabaları devleti düzeltmeye yetmedi. Halifenin rant
hortumlarını kesmek istemesi zorba Türk beylerini hiç memnun etmedi. Nitekim bu beylerden birisi
halifenin vezirini öldürdü. Halife bu beyi yakalattı ve cezalandırmak istedi Bunun üzerine sarayı
kuşatan Türk askerleri beylerinin kendilerine teslim edilmesini istediler. Bu duruma sinirlenen halife
Türk beyinin kesik başını askerlerin önüne attı. Bu hareket Türkleri iyice öfkelendirmişti saray basıldı
halife ele geçirildi. Hilafetten vazgeçmesi üzerine zorlandı, dövüldü, işkenceye uğradı. Sonunda
hançerlenerek öldürüldü. Ancak kendisinden öncekiler gibi halifelikten vazgeçmiş olarak değil halife
olarak ölmüş oldu.

Kaynak: Hamdi Savaş, İslam Tarihi II Emeviler ve Abbasiler Devri, Kayseri 1993, 100-113.

You might also like