Professional Documents
Culture Documents
2020
Covid -19
Soruşturma
Dosyası 01
İhsan Fazlıoğlu
‘İnsan’ın Geleceği:
Telaşa Gerek Yok,
Hepimiz Öleceğiz!
İLEM
Covid-19
Soruşturma
Dosyası
‘İNSAN’IN GELECEĞİ:
TELAŞA GEREK YOK,
HEPİMİZ ÖLECEĞİZ!
İhsan Fazlıoğlu*
2
‘İnsan’ın Geleceği: Telaşa Gerek Yok, Hepimiz Öleceğiz!
inşa edilmiş örgütlü geçmiş/ler üretir. Bu tür bir üretim olup biten hak-
kında doğru bir bilgi vermese de en azından bir tatmin sağlar. Öte yandan
olup bitenlerin ana-akımı dışında kalan, başka bir deyişle fâil/aktör olama-
yanlar, dışarıdan baktıkları için, yapılan her şeyi parçalı gördüklerinden,
kendilerine karşı bir tür kötülük olarak algılamak ve yine olup biteninin
yükünü mağduriyet psikolojisi içine taşıyarak hafifletmek isterler. Kısaca,
"Evren'de tesadüfe tesadüf edilmez". Olup bitenlerin tüm değişkenleri insa-
noğlu tarafından bilinmez ise de görünmez (invisible) bir kurallığı vardır.
Zaten bilmek de bu görünmezi görünür (visible), dolayısıyla idrak edilir
kılmak değil midir?
Kısaca insan, tüm
ama tüm kültürel
etkinlikleri mümkün
Ancak tam bu noktada yanıt aradığımız soru şudur: Yaşanılan süreç,
kılan acziyeti ile, on bin yıllık insanlık tarihi bağlamına yerleştirildiğinde ne ilk ne tek ne en
h a tt a ö l ü m ü i l e
g ü z e l d i r. korkunç ne de en ağır vakadır. Bunu kanıtlamak için onlarca tarihi vakayı
örnek vermek gerekmiyor. Ancak tüm bunlara karşın yaşanılan şaşkınlık,
kaygı, telaş, korku, panik, bio-psikolojik travma vb. 'duygular' nasıl açık-
lanabilir? Bunun kanımızca en önemli nedeni, köklerini aydınlanma ve
hümanizmde bulan, özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra abartılı bir
şekilde pompalanan aklıyla, bilimiyle, teknolojisiyle insanoğlunun kuraca-
ğı, hatta kurmaya başladığı sağlıklı, savaşsız, bunalımsız, sevgi ve barış dolu
muhayyel bir dünyanın sanallığının acı bir şekilde idrak edilmesidir. Ön-
celikle bahsedilen dünya Avrupa ile ABD'dir. Diğerleri güce öykünenlerin
aldıkları psikolojik tatmin hissidir; o kadar.
3
İhsan Fazlıoğlu
4
‘İnsan’ın Geleceği: Telaşa Gerek Yok, Hepimiz Öleceğiz!
Söz konusu rüya başta Birinci Cihan Harbi ve İkinci Dünya Savaşı ol-
mak üzere yeryüzünde vuku bulan diğer pek çok olay ve gelişmeyle birlikte
hâk ile yeksan oldu. Bu dönemde bilimde, teknolojide, özellikle genetik,
robotik, nano-teknoloji, yapay zeka, sinir bilimi, nöroloji, sentetik biyoloji
gibi pek çok alanda ortaya çıkan gelişmeler; gerçekliği dilde temsillere ve
bir tür dil oyunlarına indirgeyen felsefi tutumlar; post-modernizm başta
olmak üzere bu gelişmelerin bilgi ve değer açısından yorumlayan felsefi
yaklaşımlar vb. etkinlikler, olup bitenin nedenini, yukarıda dile getirilen
'mevcut hâliyle ve mevcut imkânlar içinde mevcut insan' olarak belirlediler.
En nihayetinde maddi
biyolojinin içinde Çözüm olarak da 'mevcut hâlin ve mevcut imkânların içindeki mev-
hapsolmuş bilinç tüm
z i n c i r l e r i n i k ı r m a l ı d ı r. cut insan'ın aşılmasını teklif ettiler. Bu teklife göre insan, doğal evrimin bir
devamı olarak bilincin evrimini serbest bırakmalı; maddeyi bilgiye, bilgiyi
tekrar maddeye (teknoloji) dönüştüren bilincin, kendini de dönüştürme-
sine imkân verilmelidir. Aydınlanma ve ilkelerine dayalı hümanizm, bu
evrimsel süreçte bir merhale olarak kabul edilmelidir. Çünkü hümanizm
maddeyi anlam ve değerden arındırarak empirik-mekanik-matematik bil-
menin konusu hâline getirdi. Ancak anlam ve değeri, dilin yönelimselliği-
ne bıraktı. Zira bu akıl yürütme çizgisine göre insanlar arasında sorunlara
yol açan bizatihi anlam ve değer çokluğudur. Bu nedenle anlam ve değer,
madde gibi rasyonelleştirilmeli, sayısallaştırılmalı, bizatihi insanın kendisi
bir veriye dönüştürülmeli, kısaca insan bedeninde ve zihninde devrim ya-
pılmalı; en nihayetinde amaç olarak üst-insan (meta-human) için yalnızca
bir sürüm ve ara-form olan mevcut insandan kurtulunmalıdır. Bunun için
doğa, irade, özgürlük, bireysellik, ahlak gibi kavramlar hakkındaki moder-
nizmin/hümanizmin yanlış tanımları tashih edilmelidir. Çünkü özsel bir
doğa yoktur; her şey ilişkiseldir ve o ilişki ağı içinde işaret edilebilir bir
var-olma durumu kazanır. Bu çerçevede ilişkisel ağ mutlak bir belirlenime
(determinizm) sahip olduğundan irade, özgürlük, bireysellik ve ilişkili tüm
kavramlar artık tırnak içine alınmalıdır. Bu gelişmelere eşlik edecek şekilde
bilincin maddi temsili olan teknoloji aracılığıyla hem insan bedeni tüm za-
yıflıklardan, eksiliklerden, hastalıklardan arındırılmalı hem de insan bilinci
sınırsızca geliştirilmeli, bir tekillik yaratılarak insan ölümsüzleştirilmelidir.
5
İhsan Fazlıoğlu
6
‘İnsan’ın Geleceği: Telaşa Gerek Yok, Hepimiz Öleceğiz!
7
İhsan Fazlıoğlu
Olup bitenler bir yandan da yeni bir dil yaratacaktır. Yine süreç içinde söz
konusu dil ile bir hikâye oluşturulacak ve insanlara, bu dilin kavram ve yar-
gılarını kullanarak, hikâyenin bir parçası olması dayatılacaktır. O kadar ki,
eleştiriler bile, aynı hikâye içinde cereyan edeceğinden, bir süre sonra, dizge-
nin daha sağın ve daha güçlü hâle gelmesinden başka bir şeye yaramayacak-
tır. Bu nedenle belki de yapılacak en önemli işlerden biri, dizgenin ilkelerini,
aksiyomatiğini ele alıp eleştiri süzgecinden geçirmektir. Bu ihmal edilerek
dizgenin algoritması ile uğraşmak, dizgenin teorilerini zenginleştirmekten
daha fazla bir işe yaramaz. Daha ayrıntılı bir deyişle yeni bir söz için mevcut
dizgenin uygulamalarını değil, doğrudan dizgenin üzerine kurulu olduğu
terimlerini, aksiyomlarını ve postulalarını elden geçirmeli ve eleştirmeliyiz.
Tersi durumda mevcut dizgeye kendini gözden geçirme imkânı verir ve yeni
teoremler hediye ederiz. Başka bir ifadeyle yeni bir hikâye yazmaya başla-
malıyız; çünkü mevcut hikâyenin içsel yapısını eleştirmek, o hikâyenin zen-
ginleşmesini ve daha rafine hâle gelmesini sağlar. Zira hangi iddia insanlara
kendilerini öngörebilecekleri bir hikâye sunabilirse o iddia tercih edilir.
8
‘İnsan’ın Geleceği: Telaşa Gerek Yok, Hepimiz Öleceğiz!
rada en temel iki soru insanı nasıl tanımlayacağımız ve nasıl bir toplum
istediğimizdir. Tüm 'şehirler' ve 'medeniyetler' bu iki sorunun yanıtlarının
tecessüm etmiş hâlleridir. Hem hümanizm hem de trans-hümanizm insa-
nın anlam ve değer dünyasının, dolayısıyla toplumun yasalılığını mekân ve
zamanı aşkın bir ilkeden almayı reddederler. Bu nedenle, yeryüzünde insa-
na ait olan her türlü etkinlikte ortaya çıkan 'fazla'yı tespit etme ve kendiliği
üzerinde düşünmeyi anlamsız görürler. Şüphesiz bu tutum onlara anlama
değil; güce göre davranma ve yeryüzünü belirleme imkânı verir. Anlamdan
arındırılmış tüm dizgeler gibi bir 'iktidar dini' hâlini alan kapitalist neo-li-
beralizm, hümanizm ve onları keskince devam ettiren trans-hümanizm vb.
dinler bu nedenle, son derece soğuk, vicdansız ve insafsızdır.
Ünlü İslam düşünürü Maverdi (ö. 1057), el-Buğyet el-ulya fî edeb el-dîn
ve el-dunya adlı eserini beş bölüm üzere kurgulamıştır. Birinci bölüm akıl,
ikincisi bilgi, üçüncüsü din, dördüncüsü dünya ve beşincisi ise bireyin ken-
Sorun ne şu ne de
budur; sorun bizâtihi dilik'idir. Bu kurgunun her bileşeni iç-içedir ve birbirini belirler. Bu neden-
' i n s a n' ı n y i t i m i d i r.
le şöyle de ifadelendirilebilir: Akıl ve bilgi ile donanmış kendilik bilincine
sahip bireyin dinle kuşatılmış dünyası... Tüm beşeri etkinlikler, siyaset,
iktisat, vb. kendi başlarına kâim ve diğer etkinlikleri belirleyen değil, bu
yapı içine gömülüdürler. Bu şekilde görüldüğünde bağımsız birer değer de-
ğil gömülü (embedded) politik ve gömülü ekonomik yapılar olarak ortaya
çıkarlar. Doğal olarak da salt birer iktidar dinine dönüşmeden, düzenleyici
birer enstrüman olarak iş görebilirler. Bunun sonucu ise adalettir. Adalet,
toplumun ekonomik, politik, dinî, ilmî, vb. her alanda ürettiği artı-değerin
belirli ailelerin ve öbeklerin elinde toplanmasını engellemek ve üretilen artı
değerlerin elden geldiğince kamusallaştırarak refahın yaygınlaşmasını te-
min etmektir. Kapitalist-emperyalist neo-liberal bir dizgede insan (human)
olarak yaşamak mümkün değildi; bu dizgenin bizatihi kurmayı vaat ettiği
trans-hümanist dizgede de mümkün olmayacaktır. Sorun ne şu ne de bu-
dur; sorun bizâtihi 'insan'ın yitimidir. Trans-hümanizm, post-hümanizm
ve dahi meta-hümanizm bize 'yiten'i bulmayı ve geri götürmeyi vaat ediyor.
Doğrudur; bir 'şey' bulacaklar ve bir 'şey'i geri getirecekler; ancak bulduk-
ları ve geri getirdikleri şey'in 'insan' olduğunu kendisine göre tanımlayabi-
leceğimiz 'insanlık' da bizi terk etmiş olacak.
9
Yayın Hakları: