You are on page 1of 10

İ LE M M AY I S

2020

Covid -19
Soruşturma
Dosyası 01

İhsan Fazlıoğlu

‘İnsan’ın Geleceği:
Telaşa Gerek Yok,
Hepimiz Öleceğiz!
İLEM
Covid-19
Soruşturma
Dosyası

‘İNSAN’IN GELECEĞİ:
TELAŞA GEREK YOK,
HEPİMİZ ÖLECEĞİZ!
İhsan Fazlıoğlu*

İçinde yaşanılan halihazırdaki durumun, 'mevcut insan'ın maddi, zihni ve manevi


acziyetinden neşet ettiğini iddia ederek bu acziyeti aşmak ve aciz 'insanı geride bırak-
mak' talebi, bizatihi insanı imha etmek demektir. Acziyetin kozmik anlamdaki doğal
sınırlar içinde giderilmesi (tıp ve teknoloji) ile kozmik doğanın tahrif ve tahrip edilerek
bizatihi acizin yani insanın tasfiyesi iki ayrı durumdur. İnsanın acziyeti bir tespittir; hem
maddi hem de manevi anlamda 'insan-olmak'lık içinde bu tespitin gereğini yapmak da
meşrudur. Ancak bu acziyeti hem bir sorun olarak vaz etmek hem de insan üzerinde ya-
pılacak işlemler için bir meşruiyet zemini olarak kullanmak insanı yeniden tanımlamak
değil, bizâtihi insanı yeniden yaratmaktır ki, bu 'yeni' artık insan olmayacaktır. Çünkü
acziyetin ve ölümün çekip alındığı 'tekillik' diye adlandırdıkları durumda 'insan' en ge-
niş anlamıyla kültür üreten bir varlık olmaktan çıkacaktır. Kısaca insan, tüm ama tüm
kültürel etkinlikleri mümkün kılan acziyeti ile, hatta ölümü ile güzeldir. Bu çerçevede
büyük ölçekte gerçeklik'in küçük ölçekte bu gerçeklik'in bir parçası olan insanın anla-
mı ve amacı hakkında açık-seçik bir uzlaşıya varılmaksızın insan üzerine yapılacak her
türlü işlem, insana daha büyük bir bio-psikolojik sorun olarak dönecektir. Aşağıda, bu
temel tespitlerden hareket ederek sürecin, içinde yaşadığımız 'salgın alarmı'nın neden
olduğu bio-psikolojik travma da dikkate alınarak, tarihi ve felsefi bir değerlendirilmesi
yapılmıştır.

1. Muhayyel bir cennette yaşadıklarını zannedenlerin bio-psikolojik bunalımı

Öncelikle halihazırda yaşanılan sürecin 'olağan' olmadığı söylenebilir. Ancak, yine


aynı şekilde, olup bitenler bir 'komplo' da değildir. İnsan zihni bütününü idrak edemedi-
ği, akış sürecini göremediği vakıaya, nedenlemek ve gerekçelendirmek için geriye doğru

* Prof. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi Felsefe bölümünde öğretim üyesidir.

2
‘İnsan’ın Geleceği: Telaşa Gerek Yok, Hepimiz Öleceğiz!

inşa edilmiş örgütlü geçmiş/ler üretir. Bu tür bir üretim olup biten hak-
kında doğru bir bilgi vermese de en azından bir tatmin sağlar. Öte yandan
olup bitenlerin ana-akımı dışında kalan, başka bir deyişle fâil/aktör olama-
yanlar, dışarıdan baktıkları için, yapılan her şeyi parçalı gördüklerinden,
kendilerine karşı bir tür kötülük olarak algılamak ve yine olup biteninin
yükünü mağduriyet psikolojisi içine taşıyarak hafifletmek isterler. Kısaca,
"Evren'de tesadüfe tesadüf edilmez". Olup bitenlerin tüm değişkenleri insa-
noğlu tarafından bilinmez ise de görünmez (invisible) bir kurallığı vardır.
Zaten bilmek de bu görünmezi görünür (visible), dolayısıyla idrak edilir
kılmak değil midir?
Kısaca insan, tüm
ama tüm kültürel
etkinlikleri mümkün
Ancak tam bu noktada yanıt aradığımız soru şudur: Yaşanılan süreç,
kılan acziyeti ile, on bin yıllık insanlık tarihi bağlamına yerleştirildiğinde ne ilk ne tek ne en
h a tt a ö l ü m ü i l e
g ü z e l d i r. korkunç ne de en ağır vakadır. Bunu kanıtlamak için onlarca tarihi vakayı
örnek vermek gerekmiyor. Ancak tüm bunlara karşın yaşanılan şaşkınlık,
kaygı, telaş, korku, panik, bio-psikolojik travma vb. 'duygular' nasıl açık-
lanabilir? Bunun kanımızca en önemli nedeni, köklerini aydınlanma ve
hümanizmde bulan, özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra abartılı bir
şekilde pompalanan aklıyla, bilimiyle, teknolojisiyle insanoğlunun kuraca-
ğı, hatta kurmaya başladığı sağlıklı, savaşsız, bunalımsız, sevgi ve barış dolu
muhayyel bir dünyanın sanallığının acı bir şekilde idrak edilmesidir. Ön-
celikle bahsedilen dünya Avrupa ile ABD'dir. Diğerleri güce öykünenlerin
aldıkları psikolojik tatmin hissidir; o kadar.

Bu acı idrakin en önemli ifadesi 'mevcut insanın yine mevcut imkânlar


içinde ne kadar aciz kaldığının ve zavallı göründüğünün' resmidir. Hem sü-
recin bileşenlerinin hem de sonucunun çizdiği bu resmin kötüye kullanımıy-
la ilgili örnekleri ilerleyen tarihlerde daha çok göreceğimizi düşünüyorum.
Kısaca, şimdiye değin bir öbek tarafından sürekli dillendirilen 'mevcut insan
mevcut hâliyle ve mevcut imkânlar içinde zayıftır; olup bitenler ve bitecekler
karşısında acizdir; gittikçe daha da zavallılaşacaktır' şeklindeki akli tespit; ya-
şanılan korku, kaygı, telaş, travma vb. kullanılarak bu tür hissiyata dönüştü-
rülecektir. Zira bu tür travmatik olaylar, fikriyatın hissiyata aktarılması için
vazgeçilmez imkânlar sunar; somutturlar; çözümleri fikirlerin uygulanması
için inanılmaz bir moral zemini verir ve düşüncelerin oryantasyonunu sağ-
lar; bir 'değer'e dönüşen fikirler artık kamusallaşmaya başlar ve kendi ku-
rumlarını üretir. Artık bu fikirlerin 'elzem' yani olmaz -ise-olmaz durumu,
insanlar tarafından kabul edilmeyi kolaylaştırır; hatta bizatihi talep edilir.

3
İhsan Fazlıoğlu

2. Bir Temel fıkrası: İnsan elenince tüm sorunlar biter

Yukarıda dile getirilen 'mevcut insan, mevcut hâliyle ve mevcut imkânlar


içinde zayıftır; olup bitenler ve bitecekler karşısında acizdir; gittikçe daha
da zavallılaşacaktır' iddiası sadece bir tespit değil, aynı zamanda aşılması
gereken bir 'sorun'dur. Sorun, bu iddianın aşılması için yapılması düşü-
nülenlerin de meşruiyet zeminidir. İddiayı 'insanın yeniden tanımlanması'
olarak özetleyebiliriz. Tanımlamayı geçmişi dikkate alarak yapmak isteyen
bio-konservatistler ile geleceği dikkate alarak yapmaya çalışan trans-hüma-
nistler arasında ciddi bir tartışmanın mevcut olduğu söylenebilir. Her iki
tutum da Aydınlanma ideolojisini esas alır; ancak bio-konservatistler hü-
manizm ilkelerine bağlı kalırken, trans-hümanistler hümanizmi geçilmesi
ve aşılması (post-hümanizm) gereken bir ara durak (cyborg) ve atılması
gereken bir yük (meta-hümanizm) olarak görürler. Bu noktanın iyi anlaşıl-
ması için sürecin çok kısa bir özetinin verilmesi anlamlı olabilir:

Batı Avrupa, Akdeniz dünyasındaki çok farklı kültürlerin terkibi ve yo-


rumu bağlamında ulaştığı Katolik hayat görüşü çerçevesinde ilk günah ne-
deniyle mazlum kabul ettiği insanı, Hz. İsa'nın önderliğinde bir kurtuluşa
ulaştıracağı iddiasındadır. Bu nedenle yolculuk için sürekli hazır olunmalı;
yeryüzüne yerleşilmemelidir. Hz. İsa her an gelebileceği için insan yaşamı
bir tür beklentidir. Çok çeşitli saiklerle XV. yüzyılda erken ticari kapitaliz-
min yükselişi, Türklerin ilerleyişi, coğrafi keşifler vb. nedenlerle gelecek
olandan ümit kesilmiş; bekleme bırakılmış; sefer/yolculuk iptal edilmiştir.
İddiayı 'insanın
yeniden tanımlanması'
Bu nedenle kapitalizm, başka bir açıdan, yaşanılan hayatın bir sefer oldu-
olarak özetleyebiliriz. ğu kabulünün reddi ve dünyaya nihai yerleşme macerasının bir hikâyesidir.
Yeni doğa felsefesinin yükselişi ve diğer gelişmelerle birlikte, Aydınlanma,
Evren'i ve içindekileri teolojik ilkelere yaslanmadan ve atıflar yapmadan
açıklama süreci, önce maddenin ve sonra insanın anlamdan ayıklanma-
sı gibi iddialarla ulaşılan hümanizm, kendince insanı özgür iradeye sahip
özerk, tam belirlenmiş bir birey olarak tanımladı. Evrim teorisiyle de insa-
nı Evren'in bir fonksiyonu olarak gördü ve hiçbir ayrıcalıklı konuma sahip
olmadığını vurguladı. Tüm bir gerçekliği 'ilişkisel' bir okumaya tâbi tutan
hümanizm, insanı da bu ilişkisel ağın bir düğümü gibi algıladı. Aydınlan-
manın ilkeleri, hümanizmin iddiaları ve bilimsel yöntemler çerçevesinde
(örnek olarak tümevarımsal yöntemi bir tür algoritmaya dönüştürerek) Batı
Avrupa medeniyetinin insanlığı ebedi barışa götüreceği, savaşları bitireceği,
insanı insanın kurdu olmaktan çıkaracağı rüyasını tabir etmeye başladı.

4
‘İnsan’ın Geleceği: Telaşa Gerek Yok, Hepimiz Öleceğiz!

Söz konusu rüya başta Birinci Cihan Harbi ve İkinci Dünya Savaşı ol-
mak üzere yeryüzünde vuku bulan diğer pek çok olay ve gelişmeyle birlikte
hâk ile yeksan oldu. Bu dönemde bilimde, teknolojide, özellikle genetik,
robotik, nano-teknoloji, yapay zeka, sinir bilimi, nöroloji, sentetik biyoloji
gibi pek çok alanda ortaya çıkan gelişmeler; gerçekliği dilde temsillere ve
bir tür dil oyunlarına indirgeyen felsefi tutumlar; post-modernizm başta
olmak üzere bu gelişmelerin bilgi ve değer açısından yorumlayan felsefi
yaklaşımlar vb. etkinlikler, olup bitenin nedenini, yukarıda dile getirilen
'mevcut hâliyle ve mevcut imkânlar içinde mevcut insan' olarak belirlediler.
En nihayetinde maddi
biyolojinin içinde Çözüm olarak da 'mevcut hâlin ve mevcut imkânların içindeki mev-
hapsolmuş bilinç tüm
z i n c i r l e r i n i k ı r m a l ı d ı r. cut insan'ın aşılmasını teklif ettiler. Bu teklife göre insan, doğal evrimin bir
devamı olarak bilincin evrimini serbest bırakmalı; maddeyi bilgiye, bilgiyi
tekrar maddeye (teknoloji) dönüştüren bilincin, kendini de dönüştürme-
sine imkân verilmelidir. Aydınlanma ve ilkelerine dayalı hümanizm, bu
evrimsel süreçte bir merhale olarak kabul edilmelidir. Çünkü hümanizm
maddeyi anlam ve değerden arındırarak empirik-mekanik-matematik bil-
menin konusu hâline getirdi. Ancak anlam ve değeri, dilin yönelimselliği-
ne bıraktı. Zira bu akıl yürütme çizgisine göre insanlar arasında sorunlara
yol açan bizatihi anlam ve değer çokluğudur. Bu nedenle anlam ve değer,
madde gibi rasyonelleştirilmeli, sayısallaştırılmalı, bizatihi insanın kendisi
bir veriye dönüştürülmeli, kısaca insan bedeninde ve zihninde devrim ya-
pılmalı; en nihayetinde amaç olarak üst-insan (meta-human) için yalnızca
bir sürüm ve ara-form olan mevcut insandan kurtulunmalıdır. Bunun için
doğa, irade, özgürlük, bireysellik, ahlak gibi kavramlar hakkındaki moder-
nizmin/hümanizmin yanlış tanımları tashih edilmelidir. Çünkü özsel bir
doğa yoktur; her şey ilişkiseldir ve o ilişki ağı içinde işaret edilebilir bir
var-olma durumu kazanır. Bu çerçevede ilişkisel ağ mutlak bir belirlenime
(determinizm) sahip olduğundan irade, özgürlük, bireysellik ve ilişkili tüm
kavramlar artık tırnak içine alınmalıdır. Bu gelişmelere eşlik edecek şekilde
bilincin maddi temsili olan teknoloji aracılığıyla hem insan bedeni tüm za-
yıflıklardan, eksiliklerden, hastalıklardan arındırılmalı hem de insan bilinci
sınırsızca geliştirilmeli, bir tekillik yaratılarak insan ölümsüzleştirilmelidir.

Hümanizmin doğaya hakim olma hedefi, insanın insana hakim olması


ile devam ettirilmelidir. En nihayetinde maddi biyolojinin içinde hapsol-
muş bilinç tüm zincirlerini kırmalıdır. Böylece hem insanın daha uzun sü-
reli yaşaması ve giderek ölümden kurtulması sağlanacak; hafızası sınırsız
hâle getirilecek; öğrenme kapasitesi geliştirilecek; ulaşımı hızlandırılacak;

5
İhsan Fazlıoğlu

iletişimi anlık kılınacak; etkileşimi çeşitlenecek; doğal evrimin bir devamı


olarak bilinç, var-kıldığı kültür ve teknoloji üzerinden tüm sınırları çiğne-
yerek evrimleşmeye devam edecektir.

3. Zehri, daha fazla zehirle tatlandıracağını sanmak

İçinde yaşanılan bio-psikolojik travma, ilkelerini Aydınlanma'da bulan,


modernizm ile hümanizmin ve kapitalizmin yarattığı bir dünyada vuku
buldu. Ancak bu travma, post-modernizm ve trans-hümanizm ile ancak
her halükârda kapitalizmin içinde kalınarak çözülmeye çalışılmaktadır. De-
nildiği gibi 'bir sorunu yaratan zihinle, o soruna çözüm üretilemez.' Ancak
halihazırda olup bitenin yarattığı patalojik durumun sonuçları doğrudan
insanların en hassas duyuşuna yönelmiştir: Ölüm korkusu, gelecek kaygısı,
daha kötüsü belirsizlik ve tüm bunların sonucu yarını ön-görme imkânı-
nın yitimi. Söz konusu korku, kaygı, belirsizlik ve yitime çözüm üretmeyi
vaat eden ve bunu gerçekleştirme yolunda mesafe kat edenler, moral bir
güç kazanacaklarından insanlara her türlü alternatifi teklif edebilirler ve bu
hâletiruhiye içindeki insanlar da 'kurtulmak' için razı olabilirler. Nitekim
Sonuç açıktır; sadece
tarihsel ve kültürel trans-hümanist teklif çok açık ve keskindir: 'Gelecek hakkında öngörüde
bir önyargının ifadesi
'özsel' bir doğadan
bulunmanın en iyi yolu, kendi kendini yaratmaktır.' Çünkü yaratan, yarat-
kaynaklandığı tığını bilir ve öngörür. İnsanın acziyetini, zavallılığını, korkusunu, gelecek
vehmedilen
'insanlık'ımızdan kaygısını, hiçlik duyuşunu gidermenin tek yolu bizatihi bunlara neden olan
kur tulmadan 'insan'ı
kurtaramayız. mevcut insanın aşılmasıdır; önce düzeltilmesi/iyileştirilmesi/geliştirilmesi,
sonra değiştirilmesi en sonra da kurtulunması... Kısaca tüm bu işlemler
için ödenecek bedel: İnsan'dan yani anlamdan güç karşılığında vazgeçmek;
ancak kendimizi, insandan daha fazla bir şey kılarak; kendi doğamızı feth
ederek.

Hümanizm, Tanrı'yı red ederek yola çıktı; trans-hümanizm ise insanı


red ederek yola devam etmek istiyor. Çünkü bu düşünce açısından, 'Tanrı
gibi, insan da biz 'insanlar' varlığına inandığımız sürece vardır.' Trans-hü-
manizm; insanı, modernizmin/hümanizmin bir yanılsaması olan özsel bir
doğaya göre tanımlayıp, DNA'nın saf bir işlevi olarak görmek istemiyor.
Çünkü maddi doğa, bilinç ile kültürel/manevi bir doğaya dönüşmüştür.
Ancak bilinç sınırlandırılamaz; dinamiktir; gelişmeye açıktır; insan üzerin-
den kendini aşmaya çalışmaktadır. Bu nedenle kültürel/manevi üretim olan
teknoloji ile evrimini devam ettirmek istemektedir. Evrime sınır koyacak,
bir meta-kişi ya da meta-ölçüt yoktur. Homo-sapiens, homo-sibernetik
üzerinden homo-deus'a evrilecektir; evrilmelidir. Halbuki insan, kendini
korumak için bencillik yaparak evrimi kendinde sabitlemek istiyor ki, bu

6
‘İnsan’ın Geleceği: Telaşa Gerek Yok, Hepimiz Öleceğiz!

bizatihi evrim tarafından reddedilecektir; çünkü evrimde bir insanlık ko-


şulu yoktur. Sonuç açıktır; sadece tarihsel ve kültürel bir ön yargının ifadesi
'özsel' bir doğadan kaynaklandığı vehmedilen 'insanlık'ımızdan kurtulma-
dan 'insan'ı kurtaramayız. İlginçtir, hümanizm 1755 Lizbon depremi son-
rası Tanrısız düşünmeye ve Tanrısız bilmeye geçiş yapmıştı; trans-hüma-
nizm vb. ise Covid-19 türü örneklerle Tanrısız anlama ve anlamlandırmaya
yelken açacaktır.

4. Bir iktidar dini olarak politik ile ekonomik arasındaki kavga

Yukarıda işaret edildiği üzere yaşanılan bio-psikolojik travma, dünya


tarihi bağlamında ne olağanüstü ne de olağan dışı sonuçlara neden ola-
caktır. Uzun vadede tüm bu sorunları yaratan 'insanlık durumu' hakkında
düşünülmeyecek, tepkisel süreç geçtikten sonra her şey kendi yolunda de-
vam edecek; içinde yaşanılan sosyo-ekonomik ve politik dizgenin ilkeleri
sorgulanmadan ortaya çıkan olumsuz sonuçlar zaman içinde tamir edile-
cektir. Elbette içinde yaşanılan süreç asıllara müdahil olmadan zaten şim-
diden başlamış bazı alışkanlıkları pekiştirecek, belki de yine asıllara ilişkin
olmayan yeni alışkanlıkları tetikleyecektir. Özellikle 'fiziksel mesafe'nin
'toplumsal/sosyal mesafe'ye evrilme süreci artacaktır. Zaten akıllı telefonlar
ve sosyal medya ile başlamış bu süreç içinde tamamen minimal bireyler
ortaya çıkacaktır. Kendini çevresinden elinden geldiğince yalıtmış ve hatta
kendini kapatmış monadik bireyler. Bu sürecin sonunda toplum elenir mi
Olup bitenler bir yoksa yeni bir biçim mi kazanır sorusunun, üzerinde durulması gereken
yandan da yeni bir
d i l ya ra t a c a kt ı r. hayati bir konu olduğunu düşünüyorum.
Yine süreç içinde söz
konusu dil ile bir
hikâye oluşturulacak
Ancak kanaatimce bu sürecin benzer olaylarla daha da derinleşeceği ve
ve insanlara, bu dilin belirginleşeceğidir. Yine kanaatimce bir süredir 'kapitalist dizge' bir iç-ça-
kavram ve yargılarını
kullanarak, hikâyenin tışma yaşamaktadır; bu çatışma bir yandan neo-liberalizmi bir yandan da
bir parçası olması
d aya t ı l a c a kt ı r. kontrol ettiği dünya kapitalist pazarını etkilemektedir. Çatışma, dizgenin
iki kurucu unsuru 'politik' ile 'ekonomik' değişkenleri arasında cereyan et-
mektedir. Buna göre politik bileşeni daha yerli, millî ve mahalli olmaya ça-
lışırken, ekonomik bileşen daha çok küresel olmayı dayatmaktadır. Mahalli
işlerin yürütülmesi için ulus devletlerin şimdilik yaşamasına imkân veren
kapitalist neo-liberal dizge, mutlak itaat istemektedir. İlginçtir ki Covid-19
sürecinde yeryüzündeki mahalli politik güçler kapitalist ekonominin talep-
lerine tâbi oldukça yaşama şanslarının arttığını fark ettiler; belki de fark
ettirildiler. Tam da bu nedenle önümüzdeki yıllarda, silahlanma, iklim,
çevre gibi yeryüzündeki diğer sorunlarla da birleşerek bu tür sınanmaların
tekrar olacağını ve 'demokratik virüslerin' aramızda daha çok dolaşacağı-

7
İhsan Fazlıoğlu

nı düşünüyorum. Çünkü sorunun kaynağı ne olursa olsun, vakıanın seyri,


bir yoklama, refleks tespit etme ve tepki ölçme gibi değişkenler açısından
gözlemlenmiştir.

Olup bitenler bir yandan da yeni bir dil yaratacaktır. Yine süreç içinde söz
konusu dil ile bir hikâye oluşturulacak ve insanlara, bu dilin kavram ve yar-
gılarını kullanarak, hikâyenin bir parçası olması dayatılacaktır. O kadar ki,
eleştiriler bile, aynı hikâye içinde cereyan edeceğinden, bir süre sonra, dizge-
nin daha sağın ve daha güçlü hâle gelmesinden başka bir şeye yaramayacak-
tır. Bu nedenle belki de yapılacak en önemli işlerden biri, dizgenin ilkelerini,
aksiyomatiğini ele alıp eleştiri süzgecinden geçirmektir. Bu ihmal edilerek
dizgenin algoritması ile uğraşmak, dizgenin teorilerini zenginleştirmekten
daha fazla bir işe yaramaz. Daha ayrıntılı bir deyişle yeni bir söz için mevcut
dizgenin uygulamalarını değil, doğrudan dizgenin üzerine kurulu olduğu
terimlerini, aksiyomlarını ve postulalarını elden geçirmeli ve eleştirmeliyiz.
Tersi durumda mevcut dizgeye kendini gözden geçirme imkânı verir ve yeni
teoremler hediye ederiz. Başka bir ifadeyle yeni bir hikâye yazmaya başla-
malıyız; çünkü mevcut hikâyenin içsel yapısını eleştirmek, o hikâyenin zen-
ginleşmesini ve daha rafine hâle gelmesini sağlar. Zira hangi iddia insanlara
kendilerini öngörebilecekleri bir hikâye sunabilirse o iddia tercih edilir.

Şu noktayı vurgulamakta yarar var: Olgu ve olayların ekonomi-politik


ve teknik-askerî boyutlarını dikkate almadan ve doğal süreçleri içindeki
örüntüsel arka planlarını göz önünde bulundurmadan yalnızca psikolo-
Başka bir ifadeyle yeni
bir hikâye yazmaya jik ve dinî telkinlerle yetinmek olup biteni sağlıklı bir şekilde anlamayı ve
başlamalıyız; çünkü
mevcut hikâyenin
anlamlandırmayı engellediği gibi, insanları da mistik bir rehavetin içine
içsel yapısını
eleştirmek, o hikâyenin
yuvarlar. Dediğimiz gibi bu tür olayları salt komplo olarak görmek doğru
zenginleşmesini ve değildir; kehanet ve lanet bilgi vermez. Ancak halihazırda olup bitenlerin,
daha rafine hale
g e l m e s i n i s a ğ l a r. yeryüzünün ekonomik, politik, entelektüel, felsefi, bilimsel, teknik, askerî,
Zira hangi iddia
insanlara kendilerini ne denirse denilsin, yaklaşık iki yüz yıldır merkezi olan dünyanın doğal so-
öngörebilecekleri bir
hikâye sunabilirse o
nuçları olduğunu da görmek gerekir. Unutulmamalıdır ki olup bitenleri do-
i d d i a te r c i h e d i l i r. ğal olarak yönlendiren kültürün organikliği içinde teneffüs edemeyen bizler
okların ne yöne gideceğini tespit etmekte zorlandığımız için bu tür tepkiler
gösteriyoruz. Ancak yine unutulmamalıdır ki madde olmadan mana teza-
hür etmez; bu nedenle maddeyi kontrol edenler manayı da yönlendirirler.

Şimdiye değin tasvir edilen hikâyedeki anlatının başarısı, aktörlerin


güçlü olduğunu gösterse de, doğru ve haklı olduklarını göstermez. Yani
Cengiz Han'ın ve hempalarının ya da Hitler ve ekibinin başarılı olma hikâ-
yelerindeki temel anlatının doğru ve haklı olduğu anlamına gelmez. Bu-

8
‘İnsan’ın Geleceği: Telaşa Gerek Yok, Hepimiz Öleceğiz!

rada en temel iki soru insanı nasıl tanımlayacağımız ve nasıl bir toplum
istediğimizdir. Tüm 'şehirler' ve 'medeniyetler' bu iki sorunun yanıtlarının
tecessüm etmiş hâlleridir. Hem hümanizm hem de trans-hümanizm insa-
nın anlam ve değer dünyasının, dolayısıyla toplumun yasalılığını mekân ve
zamanı aşkın bir ilkeden almayı reddederler. Bu nedenle, yeryüzünde insa-
na ait olan her türlü etkinlikte ortaya çıkan 'fazla'yı tespit etme ve kendiliği
üzerinde düşünmeyi anlamsız görürler. Şüphesiz bu tutum onlara anlama
değil; güce göre davranma ve yeryüzünü belirleme imkânı verir. Anlamdan
arındırılmış tüm dizgeler gibi bir 'iktidar dini' hâlini alan kapitalist neo-li-
beralizm, hümanizm ve onları keskince devam ettiren trans-hümanizm vb.
dinler bu nedenle, son derece soğuk, vicdansız ve insafsızdır.

Şüphesiz burada dile getirilen düşüncelerin temellendirilmesi, gerekçe-


lendirilmesi, eleştirilmesi, hatta karşı tekliflerin yapılması başka yazıların
konularıdır. Yine de, çok kısa da olsa, ana hatlarıyla şöyle bir çerçeve içinde
en temel soruna değen bir teklifte bulunulabilir:

Ünlü İslam düşünürü Maverdi (ö. 1057), el-Buğyet el-ulya fî edeb el-dîn
ve el-dunya adlı eserini beş bölüm üzere kurgulamıştır. Birinci bölüm akıl,
ikincisi bilgi, üçüncüsü din, dördüncüsü dünya ve beşincisi ise bireyin ken-
Sorun ne şu ne de
budur; sorun bizâtihi dilik'idir. Bu kurgunun her bileşeni iç-içedir ve birbirini belirler. Bu neden-
' i n s a n' ı n y i t i m i d i r.
le şöyle de ifadelendirilebilir: Akıl ve bilgi ile donanmış kendilik bilincine
sahip bireyin dinle kuşatılmış dünyası... Tüm beşeri etkinlikler, siyaset,
iktisat, vb. kendi başlarına kâim ve diğer etkinlikleri belirleyen değil, bu
yapı içine gömülüdürler. Bu şekilde görüldüğünde bağımsız birer değer de-
ğil gömülü (embedded) politik ve gömülü ekonomik yapılar olarak ortaya
çıkarlar. Doğal olarak da salt birer iktidar dinine dönüşmeden, düzenleyici
birer enstrüman olarak iş görebilirler. Bunun sonucu ise adalettir. Adalet,
toplumun ekonomik, politik, dinî, ilmî, vb. her alanda ürettiği artı-değerin
belirli ailelerin ve öbeklerin elinde toplanmasını engellemek ve üretilen artı
değerlerin elden geldiğince kamusallaştırarak refahın yaygınlaşmasını te-
min etmektir. Kapitalist-emperyalist neo-liberal bir dizgede insan (human)
olarak yaşamak mümkün değildi; bu dizgenin bizatihi kurmayı vaat ettiği
trans-hümanist dizgede de mümkün olmayacaktır. Sorun ne şu ne de bu-
dur; sorun bizâtihi 'insan'ın yitimidir. Trans-hümanizm, post-hümanizm
ve dahi meta-hümanizm bize 'yiten'i bulmayı ve geri götürmeyi vaat ediyor.
Doğrudur; bir 'şey' bulacaklar ve bir 'şey'i geri getirecekler; ancak bulduk-
ları ve geri getirdikleri şey'in 'insan' olduğunu kendisine göre tanımlayabi-
leceğimiz 'insanlık' da bizi terk etmiş olacak.

9
Yayın Hakları:

Bu dosyanın tüm yayın hakları saklıdır. Tanıtım


amacıyla, kaynak göstermek şar tıyla yapılacak kısa
alıntılar dışında İlmi Etüdler Derneği' nden yazılı izin
alınmadan çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

You might also like