Professional Documents
Culture Documents
Abdest
Abdest
Instagram: sinanyilmazhoca
www.risaleizah.com
1. Kaç çeşit abdest vardır?
1. Farz olan abdest: Abdesti olmayan kimsenin farz veya nafile namaz kılmak, cenaze namazı
kılmak ve tilavet secdesi yapmak gibi bir ibadeti eda için aldığı abdest farz abdesttir. Yine
Kur'an'ı tutmak için alınan abdest de farz abdesttir.
2. Vacip olan abdest: Kâbe'nin etrafında tavaf yapmak için alınan abdest vacip abdesttir.
3. Mendup olan abdest: Pek çok durumda abdest almak menduptur. Bazıları şunlardır:
– Tefsir, hadis, fıkıh gibi şer'î kitapları tutmak için abdest almak.
– Cünüp kimsenin yemek, içmek, uyumak hâllerinde ve cinsel ilişkiyi tekrarlamak istediğinde
abdest alması.
– Ezbere Kur'an okuma, hadis rivayet etme ve şer'î kitapların mütalaasında abdest almak.
– Peygamber Efendimizi (a.s.m.) ziyarete ederken, Arafat'ta vakfe yaparken, Safa ve Merve
arasında bulunduğunda abdest almak. Çünkü buralar ibadet yerlerindendir.
– Gıybet, yalan ve söz taşıma günahlarının işlenmesinden sonra abdest almak. Çünkü
günahların işlenmesinden sonra abdest almak menduptur.
4. Mekruh olan abdest: Aldığı abdest ile namaz kılmadan tekrar abdest almak mekruh olan
abdesttir.
5. Haram olan abdest: Gasbedilmiş su veya yetimin suyu ile abdest almak haram olan
abdesttir.
1. Yüzü yıkamak.
3. Başın dörtte birini meshetmek. Mesh ıslak elin uzvun üzerine sürülmesi demektir. Baş ise
alnın üzerinde normal saç bitiminden ense çukuruna kadar olan kısımdır.
Abdestin sünnetlerine geçmeden önce sünnet ile mendup arasındaki farkı açıklayalım:
Sünnet devamlı olandır. Yani Peygamberimiz (a.s.m.)'ın devam ettiği ve bazen de özürsüz
olarak terk ettiği şeydir.
1. Niyet etmek.
3. Abdeste başlarken besmele çekmek. Elleri bileklere kadar yıkarken "Bismillah" demek.
5. Mazmazada mübalağa yapmak yani suyu boğazın en ucuna, diş ve damak kenarlarına
kadar ulaştırmak ve sol elin parmağını bunlarda gezdirmek.
6. İstinşakta bulunmak. İstinşak suyun burna konması ve nefes ile burnun içine çekilmesidir.
İstinşakta mübalağa yapmak da sünnettir.
7. Misvak kullanmak.
8. Yıkamayı üçlemek.
9. Başın bütününü meshetmek. Bu mesh şöyle yapılır: İki elini başının önüne koyar. Orta
parmaklarını birleştirir. Başparmaklarını da şakaklarına koyar. Sonra ellerini ensesine doğru
götürür. Hareket eden saçı varsa başladığı yere doğru geri götürür. Eğer saçı yoksa veya çok
azsa geri götürmez.
15. Abdest uzuvlarını ovmak. Su döktükten sonra ve kurumadan önce elin uzvun üzerinden
geçirilmesidir.
17. Parmakların arasına suyun girmesini sağlamak yani hilallemek. Hilallemek el parmakları
birbirine sokularak, ayak parmakları da el parmaklarından biriyle yapılır. Parmakları akan
suya koymak da hilallemek yerine geçer.
Abdestin menduplarına geçmeden önce sünnet ile mendup arasındaki farkı açıklayalım:
Sünnet devamlı olandır. Yani Peygamberimiz (a.s.m.)'ın devam ettiği ve bazen de özürsüz
olarak terk ettiği şeydir.
1. Kıbleye dönmek.
2. Abdest azalarının yıkanması sonucu yere düşen suyun tekrar üzerine sıçramasından
sakınmak için yüksekçe bir yerde oturmak.
4. Abdest suyunu dökmek ve buna benzer işlerde mazeretsiz olarak başkasından yardım
almamak. Hatta bunun mekruh olduğunu söyleyenler vardır.
5. Geniş olan yüzüğünü hareket ettirmek. Altına suyun girdiği biliniyorsa dar olan yüzüğü de
hareket ettirmek menduptur. Ancak altına su geçmiyorsa yüzüğü çıkarmak gerekir.
6. Ağza ve burna su verirken sağ eli kullanmak, sümkürmede ise sol eli kullanmak.
10. Kolları ve ayakları yıkarken geniş tutmak. Kolları yıkarken pazılara kadar yıkamak, ayakları
yıkarken diz kapaklarına kadar yıkamak.
11. Abdest suyunu havluyla kurutmayı terk etmek. Bundan maksat ibadetin izinin kalmasıdır.
15. Abdest bittikten sonra kelime-i şehadet getirmek, salavat getirip dua etmek ve Kadir
suresini okumak.
16. Abdestin artan suyundan ayakta içmek ve "Allah'ım! Beni tövbe edenlerden kıl, beni
çokça temizlenenlerden kıl." demek.
17. Abdest aldıktan sonra -kerahet vaktinde değilse- iki rekât namaz kılmak.
1. Suyu israf etmek. Bu, suyun abdest alanın kendi mülkü veya onun için kullanılması mübah
olması hâlinde söz konusudur. Eğer -mescid sularında olduğu gibi- abdest almak için
vakfedilmiş ise bu suyun israf edilmesi haramdır.
5. Abdest esnasında sıradan günlük konuşmalarda bulunmak. Çünkü bu, kişiyi duaları
okumaktan alıkoyar.
6. Özürsüz olarak başkasından yardım almak.
7. Necis bir yerde abdest almak. Böyle bir yerde abdest almanın mekruh olma sebebi, burada
abdest alırken üzerine necaset bulaşma ihtimalidir.
8. Oruçlu kimsenin ağza ve burna su verirken mübalağa etmesi. Zira orucunun bozulma
korkusu vardır.
10. Demir, tunç ve bakır gibi madenî kaplarda güneş enerjisiyle ısıtılan su ile abdest almak.
Bu hüküm sıcak memleketler için geçerlidir.
Bu hükmün sebebi şudur: Sıcak bir memlekette madenî bir kapta su ısıtılırsa, güneşin
etkisiyle o kaptan küçükçe parçalar kopar ve suya karışır. Bu su kullanıldığı zaman bu parçalar
vücuttaki gözenekleri kapatır ve vücut hava alamaz bir hâle gelir. Hava alamadığında da
vücudun her tarafında dolaşan kan kirlenip bozulur ve “Baras” denilen bir hastalık meydana
gelir. Bu sebeple, Peygamberimiz (a.s.m.) Hz. Aişe’yi böyle bir su ile abdest almaktan
menetmiştir.
Madenî kabın ağzının kapalı veya açık olması arasında da bir fark yoktur. Her iki durumda da
mekruhtur.
Bir zindanda hapsedilmiş olan kişi temiz su veya toprak bulamazsa şöyle yapar:
İmam-ı Azam ve İmam Muhammed’e göre, bu kişi namaz kılmaz, namazını kazaya bırakır.
İmam Ebû Yusuf’a göre ise bir şey okumaksızın namaz kılar gibi kıyam edip, rükû ve secde
eder. Kendisini namaz kılar gibi gösterip namaz kılanı taklit eder. Zindandan kurtulunca da bu
namazları kaza eder.
Allah başa vermesin, ola ki böyle bir durumla karşılaşırsak, dileyen İmam Ebû Yusuf'un
fetvasıyla amel edip bir şey okumaksızın namaz kılar gibi yapar. Bununla da lisan-ı hâliyle
şunu der:
— Ya Rabbi, eğer abdestim olsaydı namazımı kılardım. Abdestim yok, ben de kılar gibi
yapıyorum.
İster böyle yapar isterse İmam-ı Azam ve İmam Muhammed’i taklit edip namazını doğrudan
kazaya bırakır.
Abdest uzuvlarının yarısı veya çoğu yaralı olan bir kimse teyemmüm eder. Mesela kollarının
ve ayaklarının tamamı yaralı olan kimse abdest almaz, teyemmüm eder. Çünkü kollar ve
ayaklar toplandığında abdest uzuvlarının yarısını geçer.
Eğer uzuvlarının yarısından azı yaralı ise teyemmüm edemez. Böyle bir kimse sağlam yerleri
yıkar ve yaraların üstüne mesh eder. Eğer yaranın üzerine mesh etmek zarar veriyorsa meshi
terk eder.
Mesela kişinin sadece yüzü yaralı olsa, diğer abdest uzuvlarını yıkar, yüzünü ise mesh eder.
Eğer yüzünü mesh etmek zarar veriyorsa meshi terk eder.
Gusülde de durum böyledir. Vücudun yarısından azı yaralı ise sağlam yerler yıkanır ve yaralı
yerler mesh edilir. Eğer vücudun yarısından fazlası yaralı ise gusül terk edilir ve teyemmüm
edilir.
(Kâsânî, Bedâî, I, 13-14; İbni Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, I, 217, 434, 470 vd.)
Hanefi mezhebine göre, abdestte ağza ve burna su vermek abdestin sünnetlerindendir. Ağza
ve burna su vermek sünnet olduğundan dolayı, terki abdesti batıl kılmaz.
Mazereti olmadığı hâlde ağza veya burna su vermeyi terk eden kişi, bir sünneti terk etmiş ve
sevabından mahrum kalmış olur lakin abdesti sahihtir.
Hastalık veya ameliyat olmak gibi bir mazeret sebebiyle ağzına veya burnuna su veremeyene
gelince, bu kişinin abdesti sahih olduğu gibi, normal şartlarda ağza ve burna su vermeye
devam ettiği için, özürlü iken terkinde yine bu sünnetin sevabını kazanır.
9. Protez eli olan kimse abdest alırken protez elini yıkar mı?
Protez eli çıkarmak zor değilse onu çıkarmalı ve abdest yerini yıkamalıdır. Şayet protez el et
ve deri içine yerleştirilmişse onu çıkarmak caiz olmadığı gibi, hem altını hem de protez eli
yıkamak zorunda değildir.
Diş dolgusu ve protez diş abdeste ve gusle mâni değildir. Bunların abdeste ve gusle mâni
olabileceğinden hiç bahsedilmemiş ve abdest ile alakası hiç kurulmamıştır.
— Şer’i usullerle boğazlanmış bir koyun dişi veya gümüş bir diş edinmek caizdir ve bunda
ihtilaf yoktur.
Hâlbuki ister koyun dişi olsun ister gümüş diş olsun, çıkan dişin yerine konulduğunda altına su
geçirmeyeceği muhakkaktır. Demek, bu caiz görülmüştür.
— Eğer yara açık kalmakla veya su değmekle zarar görecek olursa, yaranın üstü sarılır ve
üzerine mesh edilir. Yaranın ömür boyu sürmesi hâlinde mesh de ömür boyu devam eder.
Diş dolgusu da bundan farklı bir şey değildir. Ayrıca diş dolgusunu yaptırmak için abdestli
olmak da gerekmemektedir. Hatta cünüp veya âdet hâlindeki bir kadın, temizlenmeden diş
dolgusu yaptırabilir ve protez diş takabilir.
(Bezlü'l-Mechûd, XVII, 123; Fetâvâ-yı Kâdıhân, III, 413; İzahlı Mültekâ Tercümesi, Taharet
bahsi, Sf. 32)
Bilindiği gibi, abdestte elin dirseklere kadar yıkanması farzdır. Dirsekler de yıkamaya dâhildir.
Bu sebeple, elin üzerindeki boya ve cila gibi şeyler abdeste mânidir. Çünkü bunlar suyun
altına ulaşmasına engeldir.
Tırnakların altındaki kirler ise affedilmiştir. Çünkü bu kirleri her vakit temizlemekte zorluk
vardır. Buna göre, tırnağın altındaki kir sebebiyle su altına ulaşmayacak olsa abdest sahihtir.
(Vehbe Zuhaylî, I, 152; Ömer Nasuhi Bilmen, Sf. 88, Madde 145-146)
Oje abdeste ve gusle mânidir. Çünkü tırnağa oje sürüldüğünde ojenin altına su geçmemekte
ve tırnak kısmı kuru kalmaktadır. Tırnaklar ellere dâhil olduğundan ve elleri yıkamak hem
abdestte hem de gusülde farz olduğundan dolayı oje abdeste mânidir. Oje çıkartılmadan
alınan abdest geçerli olmaz.
El ve ayak tırnaklarında kalan boyalar da abdeste mânidir. Çünkü boya da suyun altına
geçmesini engeller. Ancak mesleğini icra ederken tırnaklarına boya yapışan boyacı veya
tırnaklarının arasına çamur girip de çıkartamayan çiftçi ve benzeri meslek sahipleri bundan
müstesnadır. Bu kimseler için, cilde yapışan ve tırnak aralarında kalan hamur, mum, zamk,
boya vb. şeyler abdest ve gusle engel olmaz.
Abdest uzvuna bulaşan hamur, balık pulu ve yapıştırıcı gibi şeyler de suyun altına geçmesine
engel olduğundan dolayı abdeste mânidir.
Kına ise abdeste mâni değildir. Zira kına bir tabaka teşkil etmez ve suyun altına girmesine
mâni olmaz.
Tırnaklarda ve vücutta olan kirler de abdeste mâni değildir. Dolayısıyla tırnağın altındaki kir
sebebiyle tırnağın altına su ulaşmazsa abdest yine tamamdır.
Kirden kurtulmada bir zorluk vardır. Ojeden kurtulmada ise bir zorluk yoktur. Kişi dilerse ojeyi
terk edebilir ama kiri terk edemez. O terk etse de kir onu terk etmez. Sakınılması zor olan
şeyler dinde affedilmiş ve kullar meşakkate sokulmamıştır. Bu, Rabbimizin bir ihsanıdır.
Gözlere takılan lensler abdest ve gusle mâni değildir. Çünkü abdest ve gusülde gözün iç
kısmını yıkamak icap etmez. Bu sebeple, lens kullananlar lenslerini çıkarmadan abdest
alabilirler.
Demir, tunç ve bakır gibi madenî kaplarda güneş enerjisiyle ısıtılan su ile abdest almak ve
gusletmek mekruhtur. Bu hüküm sıcak memleketler için geçerlidir.
Bu hükmün sebebi şudur: Sıcak bir memlekette madenî bir kapta su ısıtılırsa, güneşin
etkisiyle o kaptan küçükçe parçalar kopar ve suya karışır. Bu su kullanıldığı zaman bu parçalar
vücuttaki gözenekleri kapatır ve vücut hava alamaz bir hâle gelir. Hava alamadığında da
vücudun her tarafında dolaşan kan kirlenip bozulur ve “Baras” denilen bir hastalık meydana
gelir. Bu sebeple, Peygamberimiz (a.s.m.) Hz. Aişe’yi böyle bir su ile abdest almaktan men
etmiştir.
Madenî kabın ağzının kapalı veya açık olması arasında da bir fark yoktur. Her iki durumda da
mekruhtur.
Madenî kaplarda güneş enerjisiyle ısıtılan suyu kullanmanın mekruh oluşu sadece abdest ve
gusül için geçerlidir. Yoksa bu sular çamaşır yıkamak ve temizlik yapmak gibi başka maksatlar
için kullanılabilir.
Eğer su altın, gümüş, ağaç, cam veya topraktan yapılmış çanak gibi kaplarda bulunur ya da
göl ve havuzda olur veyahut sıcak olmayan bir memlekette güneş enerjisiyle ısıtılırsa, bu
suları abdest ve gusülde kullanmakta bir sakınca yoktur.
Zira güneşle ısıtılan su ile abdest almanın mekruh oluşu, suyun sıcaklığı sebebi ile değil,
madenî kaptan kopan parçaların suya karışması ve kullanıldığında gözenekleri kapatarak
kişinin hasta olmasına sebebiyet vermesi cihetiyledir. Bu zarar ortadan kalktığında bu suları
kullanmak caiz olur.
Güneşte ısıtılan suyun abdest ve gusülde kullanılmasının mekruh olabilmesi için iki şart
vardır:
2. Soğuk ve mutedil bir beldede değil, aşırı sıcak memleketlerde olması. Bu da sadece Hicaz
bölgesidir.
Abdest ve gusülde kullanılmış sulara "mâ-i müsta'mel" denir. Yine yemeklerden önce veya
sonra, Peygamberimiz (a.s.m.)'ın sünnetine uymak maksadıyla el yıkamakta kullanılan sular
da bu sulardandır.
Bu sular İmam Muhammed’e göre temizdir. Fakat İmam-ı Azam ve İmam Ebû Yusuf’a göre bu
sular temiz olmayıp pis sayılırlar. İmam Malik ve İmam Şafiî de bu suların temiz olduğu
görüşündedir.
Abdest alırken ya da elimizi yıkarken dikkat etmeli ve bu suların elbisemize bulaşmasına mâni
olmaya çalışmalıyız. Zira bu sular İmam-ı Azam ve İmam Ebû Yusuf’a göre pistir ve bu suların
bulaştığı elbise ile namaz kılınmaz. Bununla birlikte, eğer elbisemize bulaşmışsa namazı terk
etmeyerek İmam Muhammed’in fetvasıyla amel etmeli ve namazımızı kılmalıyız.
Demek, bu meselede İmam-ı Azam ve İmam Ebû Yusuf’u taklit etmek takvadır. İmam
Muhammed’i taklit etmek ise fetvadır.
(Mevsılî, el-İhtiyar, I, 70-71; Ömer Nasuhi Bilmen, Mutlak Suların Nevileri ve Hükümleri, Sf.
55)
16. Abdest için uygun ortam bulamayan kadın teyemmümle namazını kılabilir mi?
Kadın abdest aldığında eğer uzuvlarını yabancı bir erkek görecekse, bu kadın hükmen suyu
kullanmaktan âciz kimse gibi kabul edilir. Böyle bir kadın teyemmüm ederek namazını
kılabilir.
Ancak bu durumdaki kadın namaz vaktinin sonunu beklemelidir. Zira vaktin sonuna kadar
abdest alabileceği uygun ortamı bulabilir. Vaktin çıkacağından endişe ettiğinde teyemmüm
ederek namazını kılar.
17. Teyemmüm eden kişi su ile abdest alana imam olabilir mi?
İmam-ı Azam ve İmam Muhammed'e göre, teyemmüm eden kimsenin su ile abdest almış
kimselere imamlık etmesi caizdir. Çünkü suyun bulunmaması hâlinde teyemmüm bir
abdesttir. Bu sebeple, su ile abdest alanların böyle bir imama uymaları caiz olur.
Ancak su ile abdest alanların yanında su varsa namazları sahih olmaz. Çünkü teyemmüm su
olmaması hâlinde suyun bedelidir. Böyle bir durumda, suyu teyemmüm eden kişiye vermeli
ve onun da abdest almasını sağlamalıdırlar.
Abdest alırken niyet etmek Hanefi mezhebine göre sünnettir. Niyet etmek sünnet olduğu
için, terki abdesti batıl kılmaz.
Niyet etmeyen kişi bir sünneti terk etmiş ve sünnetin sevabından mahrum olmuş olur. Bu da
büyük bir zarardır. Bu sebeple, abdest alırken niyet etmeyi âdet hâline getirmeliyiz.
Eğer kişinin sakalı sık ise sakalın üstünü yıkaması yeterlidir; altındaki deriyi yıkaması
gerekmez. Bu kişilerin, sık sakalın altından bir avuç su ile sakallarını aralaması sünnettir.
— Resulullah (a.s.m.) abdestini aldı mı bir avuç su alır, çenesinin altına koyup onunla sakalını
hilaller ve derdi ki: “Rabbim bana böyle emretti.” (Neylü’l Evtâr, I, 148)
Bu, sakalı sık olanlar için farz değil, sünnet bir uygulamadır. Sakalın altına su geçirmek farz
değildir çünkü bunda bir zorluk vardır. Bu zorluk sebebiyle sık sakalı olanlar mazur
görülmüştür.
Bu kişiler sakalın altındaki deriye suyu ulaştırmalıdır. Sadece sakalın üstünü yıkamaları yeterli
olmaz. Çünkü seyrek sakalda suyu deriye ulaştırmak kolaydır. Bu kişiler hilalleme veya
benzeri bir şekille suyu deriye ulaştırmalıdır.
Abdestin tamam olabilmesi için bütün abdest azalarının yıkanması gerekir. Elleri yıkamak
hem abdestin hem de guslün bir farzıdır. Bu sebeple, eğer yüzüğün altına su geçmez ve
parmağın o bölümü yıkanmazsa abdest tamamlanmamış olur. O hâlde abdest alırken yüzüğü
oynatmalı ve altına suyun geçmesini sağlamalıyız.
Abdestte yüzüğü oynatmanın farz oluşu, altına suyun geçmesine engel olan dar yüzükler
içindir. Eğer yüzük geniş olup oynatmadan altına su geçiyorsa bu yüzüğü oynatmak farz değil,
menduptur.
22. Abdestten aldıktan sonra bir uzvunu yıkamadığını hatırlayan kişi ne yapar?
Abdest alırken sırayı gözetmek yani uzuvları sırasıyla yıkamak Hanefi mezhebinde farz değil,
sünnettir. Dolayısıyla sıra gözetilmeden abdest alınsa, mesela önce ayaklar sonra yüz yıkansa
abdest yine tamam olur. Ancak bu durumda bir sünnet terk edilmiş olur.
Buna göre, bir kimse abdestini tamamladıktan sonra bir uzvunu yıkamadığını hatırlarsa,
döner ve sadece o uzvu yıkamakla yetinir. Bir daha baştan abdest almasına gerek yoktur.
Şunu da ilave edelim: Eğer şüpheye düşen kişi vesveseli olup her zaman şüpheye düşüyorsa
bu uzvu yıkamaz ve onun şüphesine bakılmaz. Hakikatte o uzvu yıkamamış olsa dahi abdesti
geçerlidir. Çünkü insan bildiğinden mesuldür.
Bir kimse abdest aldığını kesin olarak bildiği hâlde, abdestini bozup bozmadığı hususunda
şüpheye düşse o kimse abdestli sayılır. Zira “Şek, yakinin hükmünün izale edemez.” Yani
kesin olarak bilinen bir şey şüphe ile ortadan kalkmaz.
Aksine olarak, abdestini bozduğunu kesin bildiği hâlde, sonradan abdest alıp almadığında
şüpheye düşse bu sefer de abdestsiz sayılır. Çünkü bu durumda, abdestini bozduğunu
hatırlaması kesin bilgidir. Sonradan abdest alıp almaması ise şüphelidir. Şüphe ise kesin
bilginin hükmünü bozamaz.
Sözün özü: Böyle bir bu durumda yakin ile yani kesin bilgiyle amel edilir. Hangi tarafa karşı
kesin bilgi varsa onunla amel edilip şüpheye itibar edilmez.
1. Sidik, büyük abdest, yel, mezi ve meni gibi ön ve arka yoldan çıkan her şey.
2. İki yolun dışındaki yerlerden çıkan kan, cerahat ve irin gibi şeyler. Bunlar yaranın üstünde
kalırsa abdesti bozmaz. Abdesti bozması için yaranın dışına taşması gerekir. Yine bir yiyeceği
ısırmak veya abdest için misvak kullanmanın sonrasında çıkan kan izi abdesti bozmaz. Eğer
kan tükürükle birlikte gelirse, kan tükürükten fazla veya eşit olursa abdesti bozar, az olursa
bozmaz.
5. Yan üstü yatıp uyumak, bağdaş kurup uyumak, dirseklere dayanıp uyumak, ayakları yan
taraftan çıkarıp oturarak uyumak ve namaz dışında secde pozisyonunda uyumak abdesti
bozar. Oturmuş bir vaziyette uyumak ise abdesti bozmaz.
Buna göre, bir kimse yerde oturup ayaklarını uzatarak uyusa veya sandalye gibi bir şeyde
oturup uyusa abdesti bozulmaz. Ancak bir şeye dayanmaması gerekir. Eğer dayanmış ise
dayandığı şey çekildiğinde düşecek gibiyse abdesti bozulur. Çünkü bu, tam hâliyle kişinin
kendinden geçmesidir.
Yine yere oturmuş vaziyette uyurken kıçı yerden kesilip yükselmiş olursa abdesti bozulur.
Mesela arabada yolculuk yapan bir kişi koltuğuna yaslanmadan uyusa abdesti bozulmaz. Eğer
bu vaziyette uyurken araba bir tümsekten geçer ve kıçı yerden kesilirse abdesti bozulmuş
olur.
6. Kadınla fahiş mübaşeret. Fahiş mübaşeret, arada herhangi bir engel olmadan erkeğin
kadının tenine şehvetle temas etmesi ve organının sertleşmesidir.
7. Namazda kahkaha ile gülmek. Kahkaha kişinin yakınında bulunanların duyacağı şekilde
gülmektir. Gülmek ise yakında olanların duymadığı, kişinin sadece kendisinin duyduğu
gülmektir. Kahkaha hem namazı hem abdesti bozar, gülmek ise sadece namazı bozar.
Abdest alırken uzuvları ara vermeden yıkamak Hanefi mezhebinde farz değil, sünnettir.
Uzuvdaki su kuruduktan sonra diğer uzuv yıkansa abdest yine sahih olur.
Buna göre, bir kimse ayakları müstesna diğer abdest uzuvlarını yıkasa ve ayaklarını -abdesti
bozacak bir şey yapmaması kaydıyla- bir kaç saat sonra yıkasa abdesti tamamdır. Çünkü
abdest alırken ara vermemek ve uzuvları peş peşe yıkamak farz değil, sünnettir. Sünnetin
terki bir kusur olsa da abdeste mâni değildir.
Uyumak abdesti bozar mı meselesinde Mâliki mezhebini de mütalaa edeceğiz. Bunun sebebi,
bilhassa hacca veya umreye giden kişilerin orada gördükleri şu manzaradır:
Bazı kişiler namazdan önce uyumakta iken, ezan okunduğunda hemen kalkıp abdest almadan
namaza durmaktadırlar. Hanefi mezhebinde uyku abdesti bozduğu için, orada bulunan
Hanefiler buna bir mana verememekte ve şaşırıp kalmaktadır.
Hac veya umreye giden ve mezkûr hadiseyi görenleri aydınlatmak için, bu meselede Hanefi
mezhebiyle birlikte Mâliki mezhebinin de görüşünü nakledeceğiz.
Buna göre, bir kimse yerde oturup ayaklarını uzatarak uyusa veya sandalye gibi bir şeyde
oturup uyusa abdesti bozulmaz. Ancak bir şeye dayanmaması gerekir. Eğer dayanmış ise
şuna bakılır:
– Dayandığı şey çekildiğinde düşecek gibiyse abdesti bozulur. Çünkü bu, tam hâliyle kişinin
kendinden geçmesidir.
– Eğer dayandığı şey çekildiğinde düşmeyecek gibiyse bu uyku ile abdesti bozulmaz.
– Eğer yere oturmuş vaziyette uyurken kıçı yerden kesilip yükselmiş olursa abdesti bozulur.
Mesela arabada yolculuk yapan bir kişi koltuğuna yaslanmadan uyusa abdesti bozulmaz. Eğer
bu vaziyette uyurken araba bir tümsekten geçer ve kıçı yerden kesilirse abdesti bozulmuş
olur.
Şimdi de Mâliki mezhebindeki görüşü nakledelim:
Mâliki mezhebinde az veya hafif uyku abdesti bozmaz, ağır uyku ise abdesti bozar.
– Ağır uyku kısa bir zaman sürse abdesti bozar. Hafif uyku ise uzun zaman dahi sürse abdesti
bozmaz. Ağır uyku, kişinin sesleri yahut elinde bulunup da düşen şeyi fark edemediği
uykudur. Etrafındaki sesleri veya elinden düşen şeyi fark edecek olursa bu uyku hafif uykudur
ve abdesti bozmaz.
Namazda kılarken ayakta uyumak, oturarak uyumak ve secdede uyumak abdesti bozmaz.
Az veya çok bayılmak ve çıldırmak abdesti bozar. Bu hâl başına gelen kimsenin ayıldıktan ve
aklı başına geldikten sonra tekrar abdest alması gerekir.
Gözden gelen yaş, su ve ağlamak abdesti bozmaz. Zira hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
Ancak gözden gelen şey kan, irin ve iltihap gibi dinen necis sayılan bir şeyse abdest bozulur.
Namazda ağlamaya gelince: Eğer ağlamak hastalık veya musibetten dolayı ise namaz bozulur.
Eğer Allah korkusundan, cenneti veya cehennemi hatırlamaktan dolayı ise namaz bozulmaz.
Kişi eğer imamın arkasında ağlarsa şuna bakılır: Sadece ses güzelliğinden lezzet duyup
ağlamışsa namazı bozulur. Huşu ve huzû sebebiyle ağlamışsa namazı bozulmaz.
Hanefi mezhebine göre, öne (cinsel uzva) veya arkaya dokunmak abdesti bozmaz. Diğer
mezheplere göre ise abdesti bozar.
Böyle ihtilaflı meselelerde ihtilaftan kurtulmak için diğer mezhepleri de esas almak takva ve
azimete daha uygundur. Bu sebeple, öne veya arkaya dokunmak her ne kadar abdesti
bozmasa da bundan sakınmak güzeldir.
Diş etinden çıkan kan tükürüğün yarısı veya daha fazlası kadar olursa abdesti bozar. Eğer
bundan daha az olursa abdesti bozmaz.
Buna göre, kişi tükürüğünde kan görecek olursa kanın miktarına bakar. Tükürük kısmı çoksa
abdesti bozulmaz. Kan çok veya eşitse abdesti bozulur.
32. Misvaka veya ısırıldığında yiyeceğe bulaşan kan abdesti bozar mı?
Elma, armut veya ayva gibi bir yiyeceği ısırdıktan sonra çıkan ve yiyeceğe bulaşan kan abdesti
bozmaz.
Ağız dolusundan az olan kusmak abdesti bozmaz. Ağız dolusu kusmak ise abdesti bozar.
Şunu da ilave edelim: Kişi eğer bir kaç defa ağız dolusundan az kusar ancak kusuntu toplamda
bir ağız dolusu miktarına ulaşırsa, abdest yine bozulur.
Demek, abdesti bozan kusma ağız dolusu olan kusmadır. Bir defada gelmesiyle birkaç defada
gelmesi arasında bir fark yoktur.
Kulaktan, burundan veya yaradan kurt çıkması abdesti bozmaz. Çünkü bu kurt temizdir,
üzerindeki yaşlık azdır ve onda akıcılık kuvveti yoktur.
Sülük karnı doyuncaya kadar kan emdikten sonra düşer ve kendisinden kan çıkarsa abdesti
bozar. Kan çıkmazsa bozmaz.
Yine pire, kene, sivrisinek, karasinek gibi haşeratın karınlarını doyuruncaya kadar kan
emmeleri abdesti bozmaz.
Bir kimse özür sahibi olursa, normal şartlarda abdesti bozan bir şey o kişinin abdestini
bozmaz. Bir kişinin özür sahibi sayılabilmesi için iki şart vardır:
1. Özür tam bir namaz vakti devam etmeli ve arada abdest alıp namaz kılabilecek kadar bir
zaman bulunmamalıdır.
Mesela öğle vaktinde burnu kanamaya başlamalı ve ikindi vaktine kadar bu kan hiç
kesilmemelidir. Eğer abdest alıp öğle namazını kılabilecek kadar bir zaman kan kesilirse özür
olmaktan çıkar ve kişinin abdestini bozar.
2. Sonraki her vakitte en az bir defa gözükmelidir. Kişiyi özür sahibi yapan illet, bir namaz
vakti içinde bir defa gözükmezse artık özür kesilmiş olur.
İkindi vakti girdiğinde eğer kan akması bir defa vukua gelirse yine özürlü sayılır ve kan
abdestini bozmaz.
Bakın, öğle ile ikindi arasında kanın devamlı akması şart iken, ikindi ile akşam arasında sadece
bir defa akması yeterli oluyor. Demek, iki vakit arasında devamlı gözükecek ve hiç
kesilmeyecek, ondan sonraki vakitte de en az bir defa gözükecek.
Eğer bu kişinin burnundan akan kan akşam ile yatsı arasında yine bir defa gözükürse özür
devam eder. Özür devam ettiği müddetçe burnundan gelen kan abdestini bozmaz.
Eğer akşam vaktinden sonra kan kesilirse artık özür kalkmış olur. Dolayısıyla eğer yatsı
vaktinden sonra burnundan kan gelirse bu kan abdestini bozar, çünkü artık özür sahibi
değildir.
Şu meseleyi de hatırlatalım:
Özür sahibinin abdesti farz namaz vaktinin çıkmasıyla bozulur. Yeni bir vakit girdiğinde o
vaktin namazı için tekrar abdest almalıdır.
Mesela bir kimsenin burnu kanıyor ama beklese daha vakit çıkmadan kanı kesilecek
durumda. Bu kişi özür sahibi olmadığı hâlde kendisini özür sahibi zannederek kan akarken
abdestini alıyor ve namazını kılıyor. Hâlbuki özür sahibi olmak için iki şart gereklidir:
Onun burnundan akan kan ise belki üç beş dakika sonra kesilecek. Bu hâlde kişi şer'an özür
sahibi olmadığı için, abdest alıp namazını kılarken burnundan kan geldiğinde bu kan ile
abdesti bozulmuş olur. Lakin bu kişi özrün manasını ve şartlarını bilmediğinden dolayı
kendisini abdestli zannediyor ve namazına devam ediyor. Maalesef bu durum halk arasında
çokça vukua geliyor.
(Kâsânî, Bedâî, I, 28, 29; Mergînânî, el-Hidâye, I, 217-219; İbni Âbidin, Reddü’l-Muhtâr, I, 504-
505)
37. Özür sahibi kimsenin elbisesine bulaşan pislik namazına mâni midir?
Özür sahibi bir kimsenin özründen dolayı çamaşırına veya elbisesine bulaşan pislikler, özür
devam ettiği müddetçe namazın sıhhatine engel olmaz.
Mesela bir elbiseye el ayasından büyük olan bir kan bulaşsa, bu pislik namaza mânidir ve bu
elbise ile namaz kılınmaz. Eğer kılınsa namazın iadesi gerekir.
Özür sahibinin elbisesine bulaşan kan ise çok da olsa namazına mâni olmaz. Özür sahibinin
uzuvlarından akan kan elbisesinin tamamını bile kaplasa namazını bu elbise ile tamamlar.
Dolayısıyla özür sahipleri namaz kılarken, akan kanın veya özürlerine sebep olan necasetin
elbiselerine bulaşmasından dolayı endişe etmesinler. Namazlarını o elbiseyle gönül huzuruyla
tamamlasınlar. Bu, Allah'ın onlara gösterdiği bir kolaylıktır.
38. Abdest alanın bir yeri kanasa Şafiî mezhebini taklit edebilir mi?
Ameliyat gibi bir sebeple kendisinden sıklıkla kan gelen kişi, eğer abdest almakta zorluk
çekerse Şafiî mezhebini taklit ederek abdest alabilir ve bu abdestle namazını kılabilir. Zira
zaruret hâllerinde başka bir mezhebi taklit etmek caizdir.
Ancak abdestte Şafiî mezhebini taklit eden kişinin, bu taklide abdest almadan önce karar
vermesi ve abdestin farzlarında Şafiî mezhebine uyması gerekir.
Şafiî mezhebine göre, abdestin farzı dört değil, altıdır. Niyet etmek ve abdest azalarını
yıkarken sırayı gözetmek Şafiî mezhebinde farzdır. Şafiî mezhebini taklit edecek olanlar bu
farzları da yerine getirmelidir.
39. Mest üzerine meshin caiz olabilmesi için aranan şartları nelerdir?
Mestler üzerine meshin caiz olabilmesi için bir takım şartlar aranmaktadır. Bu şartlar
şunlardır:
1. Mestler abdest alındıktan sonra giyilmiş olmalıdır. Eğer mestler abdestsiz olarak giyilmiş
ise bunların üzerine meshetmek caiz değildir. Yine bu abdestin su ile alınmış olması gerekir.
Teyemmüm abdesti kâfi değildir.
Şunu da ilave edelim: Abdestsiz bir kişi önce ayaklarını yıkasa ve sonra mestlerini giyse, daha
sonra -abdesti bozacak bir hâl olmadan- abdestini tamamlasa ve arkasından abdestini bozsa,
bu durumda, mestler üzerinde meshetmesi caizdir. Çünkü Hanefi mezhebine göre, mesti
giyebilmek için abdesti tamamlama şartı yoktur. Ayaklarını yıkadıktan sonra mestini giyenin
ve abdestini sonradan tamamlayanın -arada abdesti bozmamak kaydıyla- mest üzerine
meshetmesi caizdir.
2. Mest temiz olmalı ve abdestte yıkanması farz olan yeri örtmelidir. Bu yerden maksat diğer
yanlardan topuklarla birlikte ayaktır. Ayak ile birlikte topukları da örtmeyen mestin üzerine
mesh caiz değildir.
3. Mest ile üç mil -yaklaşık 5.5 km- yürünebilmelidir. Bu mesafeyi yürürken parçalanacak
mestin üzerine mesh caiz değildir.
5. Mesh deliksiz olmalıdır. Az miktardaki delik affedilir. Az delik, ayağın küçük parmağının üç
misli kadar olan deliktir.
7. Ayaktan herhangi bir şey kesilmiş ise ayağın ön tarafından elin küçük üç parmağı
miktarınca bir kısım kalmış olmalıdır. Şayet topuktan aşağı üç parmaktan daha az kalmış ise
mesh caiz değildir.
Eğer bir ayağın topuktan aşağı kısmı tamamen kesilmiş ise bunun yıkanması gerekmediği gibi,
böyle bir ayağın üzerindeki meste meshetmeye gerek de yoktur. Diğer sağlam ayağın üzerine
mesheder.
Mest üzerine mesh, el parmaklarını ayak parmaklarından itibaren başlayıp bacağa doğru
uzunlamasına geçirmek suretiyle yapılır. Parmaklarla uzunlamasına mesh eder ve ayak
parmaklarından başlayıp bacağına doğru gelir.
Meshte vacip olan, elin en küçük üç parmağı miktarını her ayağın üstünün ön tarafına bir
defa mesh etmektir. Ayağın altına, topuğuna, yan taraflarına ve bacağa mesh etmek caiz
değildir.
Sağ ayağın sağ elle, sol ayağın sol elle mesh edilmesi müstehaptır.
(Merâkı'l-Felah, 14; ed-Dürrü'l-Muhtar, 246-251, 260; el-Bedâyî, I, 12; el-Lübâb, I, 43; Fethu'l-
Kadir, I, 103)
41. Mestler üzerine meshin müddeti ne kadardır?
Mestler üzerine meshin müddeti ikamet hâlinde olanlar için bir gün bir gecedir. Seferde
olanlar için geceli gündüzlü üç gündür.
Bu süreler mestleri giydikten sonra ilk abdesti bozduktan sonra başlar. Mukim için abdesti
bozduğu andan sonraki günün aynı vaktine kadar, seferî için dördüncü günün aynı vaktine
kadar devam eder.
Buna göre, bir kimse öğle vaktinde abdestini alıp mestlerini giyse, daha sonra ikindi vaktinde
abdestini bozsa, bu kimse ertesi günün ikindi vaktine kadar mestlerine mesh edebilir.
Eğer ikamet hâlinde meshetmeye başlasa ve bir gün bir gece geçtikten sonra yolculuğa çıksa,
bu kişi geceli gündüzlü üç gün süreyle mesh eder. Çünkü o artık seferî olmuştur.
Şayet seferî iken ikamet edecek olursa, eğer geçen zaman zarfında ikamet müddetini
tamamlamış ise mestini çıkarır. Çünkü yolculuk olmadıkça yolculuğun ruhsatı olmaz. Şayet
ikamet müddeti olan bir gün bir geceyi tamamlamamış ise bunu tamamlar.
Mest müddeti bittiğinde, eğer üzerine mesh ederek aldığı abdest bozulmamış ise sadece
ayaklarını yıkaması kâfidir. Bütünüyle abdest almasına gerek yoktur.
1. Abdesti bozan şeyler: Abdesti bozan her şey mest üzerine yapılmış meshi de bozar. Çünkü
mesh abdestin bir parçasıdır. Abdest bozulduğunda o da bozulur.
2. Cünüplük ve benzeri hâller: Mest giymiş olan kimse cünüp olursa mesh batıl olur ve
ayaklarını yıkaması vacip olur.
3. Mestlerin her ikisini veya bir tanesini çıkarmak: Bu durumda sadece mesti çıkartılmış ayağı
yıkamakla yetinilmez. Her iki ayağın da yıkanması gerekir. Çünkü hem mesh hem de yıkamak
bir arada olmaz.
4. Meydana gelen bir delik veya dikişlerin sökülmesi veya buna benzer bir sebepten ötürü
ayağın bir kısmının dışarıya çıkması: Eğer ayak parmaklarından üç tanesi dışarı çıkarsa abdest
bozulur, daha az olursa bozulmaz.
5. Suyun mestin içinde bulunan ayaklardan birisinin yarıdan fazla kısmına ulaşması: Bu
durumda, mestlerin çıkartılması ve ayakların yıkanması gerekir.
6. Müddetin geçmesi: Meshin müddeti ikamet hâlinde bir gün bir gece, seferî hâlde üç gün
üç gecedir. Bu süreler aşıldığında abdest bozulur. Eğer mestin üzerine mesh ederek aldığı
abdest bozulmamış ise sadece ayaklarını yıkar. Abdestli olduğu sürece bütünüyle abdest
almasına gerek yoktur.
Kösele ile kaplanmış veya altına taban geçirilmiş olması hâlinde çoraplar üzerine mesh etmek
ittifakla caizdir. Normal çoraplar üzerine mesh etmek hususunda ise iki görüş vardır:
İmam-ı Azam Hazretlerine göre, normal çorapların üzerine mesh etmek caiz değildir. Bu aynı
zamanda Maliki ve Şafiîlerin de görüşüdür.
İmam Muhammed ve İmam Ebû Yusuf'a göre ise bazı şartlarla birlikte caizdir. Bu şartlar
şunlardır:
1. Bunları giymiş bulunan kişi bu çoraplarla yaklaşık 5.5 km ve daha fazla yürüyebilmeli.
Böyle mestlerle mesh etmek İmam Muhammed ve İmam Ebû Yusuf'a göre caizdir. İmam-ı
Azam Hazretlerinin de hayatının son dönemlerinde bu görüşe döndüğü nakledilmektedir.
Dolayısıyla sayılan şartları taşıyan çoraplar üzerine mesh etmek caizdir. Bu özellikleri
taşımayan çoraplar üzerine mesh etmek ise caiz değildir.
Mukim olanlar çoraplarını çıkartıncaya kadar bir gün bir gece mesh eder. Seferî olanlar için
bu süre üç gündür.
Hanefi mezhebine göre, sarık veya başörtü üzerine mesh etmek caiz değildir ve başın meshi
yerine geçmez. Sarık ve başörtü çıkartılmalı ve başın üstü mesh edilmelidir.
İmam-ı Azam, İmam Muhammed ve İmam Ebû Yusuf'a göre, abdest esnasında sargı üzerine
mesh etmek vaciptir.
İmam-ı Azam Hazretlerine göre, kişi abdest esnasında -bir zarureti yokken- sargı üzerine
mesh etmez ve bu abdestle namazını kılarsa, bu namaz sahihtir. Ancak bu namazın iadesi
vaciptir ve bunu yapan günahkâr olur.
İmam Muhammed ve İmam Ebû Yusuf'a göre ise bu durumda namaz sahih olmaz. Kişi tekrar
abdest almalı ve namazı tekrar kılmalıdır.
— Eğer sargı üzerine mesh etmek kişiye zarar veriyorsa mesh etmez. Gusletmek özür
sebebiyle kişiden nasıl düşüyorsa, zarar sebebiyle de sargı üzerine mesh etmek kişiden düşer.
Yarasının üzerinde sargı olanlar bu konuya dikkat etmeli ve -zarar görmeyeceklerse- sargı
üzerine mesh etmelidir. Zira İmam Muhammed ve İmam Ebû Yusuf'a göre, sargı üzerine
mesh etmeden alınan abdestle kılınan namaz sahih değildir. İmam-ı Azam Hazretleri bu
namazı sahih kabul etse de iadenin vacip olduğunu söylemiş ve bu kişinin günahkâr olduğunu
belirtmiştir.
Şunu da hatırlatalım:
Sargının çoğunluğuna sadece bir defa mesh etmek yeterlidir. Bütünüyle mesh edilmesi,
tekrarı ve niyet edilmesi ittifakla şart olarak kabul edilmemiştir.
Sargı üzerine mesh etmenin caiz olabilmesi için bir takım şartlar gereklidir. Bu şartlar
şunlardır:
2. Zarar görmek sebebiyle aynı yerin yıkanmasının veya mesh edilmesinin imkânsız olması.
Eğer mesh etmek yıkamak gibi zarar veriyorsa meshi terk eder.
3. Sargının ihtiyaç yerini aşmaması. Eğer sargı ihtiyaç yerini aşıyorsa, zarar vermesi söz
konusu olmayan sağlıklı bölümü yıkayabilmek için sargıyı çıkarması vacip olur. Eğer sargıyı
çıkardığında telef olmaktan veya zarar görmekten korkacak olursa, ihtiyaç miktarından fazla
olan kısmın üzerini de mesh eder. Çünkü sargının üzerine mesh etmek sargının altını yıkamak
gibidir. Ona ayrıca teyemmüm eklenmez.
Şunu da hatırlatalım:
Sargının yaranın üzerine abdestli konulması şart değildir. Sargıyı isterse abdestli olarak
isterse abdestsiz olarak koymuş olsun, sargı üzerine mesh etmesi caiz olur.
47. Sargıyı çıkarmak veya sargının kendiliğinden düşmesi abdesti bozar mı?
Sargı -iyileşme söz konusu olmaksızın- düşecek olursa mesh batıl olmaz. Çünkü özrün varlığı
devam etmektedir. Sargı üzerine meshin batıl olması iyileşmekle olur.
Eğer iyileştiği için sargı düşecek olursa sargı üzerine mesh batıl olur. Çünkü özür son
bulmuştur. Şayet namazda bulunuyor ise namazı bozulur. Tam bir abdest aldıktan sonra
namazını yeniden kılar.
Sargının bir başkası ile değiştirilmesi de caizdir. Yeni sargı üzerine tekrar mesh etmek
gerekmez. Ancak yeni sargı üzerine mesh edilmesi fazilettir.
48. Sargı üzerine mesh etmek ile mestler üzerine mesh etmek arasındaki farklar nelerdir?
Sargı üzerine mesh etmek ile mestler üzerine mesh etmek arasında bazı farklar vardır. Bu
farklar şunlardır:
1. Sargı üzerine mesh etmenin süresi zamanla sınırlandırılmamıştır. Onun vakti yaranın
iyileşmesine kadar devam eder. Mestler üzerine mesh etmek ise zamanla sınırlandırılmıştır.
Bu zaman ikamet hâlinde bir gün bir gece, seferî hâlde üç gün üç gecedir.
2. Sargı üzerine mesh etmek için sargının abdestli sarılmış olması gerekmez. Mestler üzerine
mesh etmek için ise mestin abdestli giyilmesi şarttır.
3. Eğer sargı yara iyileşmeden düşecek olursa mesh bozulmaz. Hâlbuki mestlerin her ikisinin
veya bir tanesinin çıkarılmasıyla mesh bozulur.
4. Sargılar üzerine mesh etmek, eğer yaranın üzerine mesh etmek zarar verecekse caizdir.
Zarar vermeyecekse sargı üzerine mesh edilmez. Mestler üzerine mesh ise ayaklarını
yıkamaktan âciz olmasa da caizdir.
5. Sargılar üzerine mesh etmek vücuttaki her yer için caizdir. Mestler üzerine mesh etmek ise
sadece ayaklarda söz konusudur.
Geri kalan farklar her iki türün tabiatından ve bunlarda bulunması gereken şartlarla
bilinebilir.