You are on page 1of 10

KADINLARA AİT HÂLLER

Yazar: Sinan Yılmaz

Instagram: sinanyilmazhoca

www.risaleizah.com
1. Tüy dökücü krem kullanmak caiz midir?

Hz. Aişe'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:

— On şey fıtrattandır: Bıyığın kesilmesi, sakalın uzatılması, misvak, istinsak (burna su


çekmek), mazmaza (ağza su çekmek), tırnakları kesmek, parmak mafsallarını yıkamak, koltuk
altını yolmak, etek tıraşı olmak, istinca yapmak. (Müslim, Taharet, 56 (261); Ebû Davud,
Taharet 29, (53); Tirmizî, Edeb 14, (2758); Nesâî, Zinet, 1, (8, 126, 127))

Hz. Enes (r.a.) da şöyle demektedir:

— Resulullah (a.s.m.) bize bıyığın makaslanıp, tırnağın kesilmesini; koltuk altının yolunup,
eteğin tıraş edilmesini kırk günü aşmayacak şekilde emretti. (Müslim, Taharet 51, (258); Ebû
Dâvud, Tereccul 16, (4200); Tirmizî, Edeb 15, (2759); Nesâî, Taharet, 13, 14)

Bu hadislerden anlaşılıyor ki: Sünnet olan, koltuk altını yolmak ve kasıkları tıraş etmektir.
Sünnete uymak için bu şekilde tıraş olan, âdetini ibadete çevirmiş olur.

Bazı âlimlere göre, kadın için sünnet olan, kasıkları tıraş etmek değil, yolmaktır. (Alâuddin
Âbidin, el-Hediyye'l-Alâiyye, 255)

Bununla birlikte, tüy dökücü kremler veya bazı otlar kullanmak da caizdir. Bunda bir sakınca
yoktur. Çünkü asıl olan temizliktir. Temizliği yapan kişi Allah'ın emrine uymak için
temizlenirse sevap kazanır. Eğer temizliği sünnette emredilen şekilde yaparsa bir sevap daha
kazanır. Eğer sünnette emredildiği şekilde yapmazsa sevaptan mahrum olur ancak bir günah
kazanmaz.

(Şevkânî, Neylü'l Evtar, I, 131; İbni Âbidin, VI, 406-407; Alâuddin Âbidin, el-Hediyye'l Alâiyye,
255)

2. Oje ve boya abdeste mâni midir?

Oje abdeste ve gusle mânidir. Çünkü tırnağa oje sürüldüğünde ojenin altına su geçmemekte
ve tırnak kısmı kuru kalmaktadır. Tırnaklar ellere dâhil olduğundan ve elleri yıkamak hem
abdestte hem de gusülde farz olduğundan dolayı oje abdeste mânidir. Oje çıkartılmadan
alınan abdest geçerli olmaz.

El ve ayak tırnaklarında kalan boyalar da abdeste mânidir. Çünkü boya da suyun altına
geçmesini engeller. Ancak mesleğini icra ederken tırnaklarına boya yapışan boyacı veya
tırnaklarının arasına çamur girip de çıkartamayan çiftçi ve benzeri meslek sahipleri bundan
müstesnadır. Bu kimseler için, cilde yapışan ve tırnak aralarında kalan hamur, mum, zamk,
boya vb. şeyler abdest ve gusle engel olmaz.
Abdest uzvuna bulaşan hamur, balık pulu ve yapıştırıcı gibi şeyler de suyun altına geçmesine
engel olduğundan dolayı abdeste mânidir.

Kına ise abdeste mâni değildir. Zira kına bir tabaka teşkil etmez ve suyun altına girmesine
mâni olmaz.

Tırnaklarda ve vücutta olan kirler de abdeste mâni değildir. Dolayısıyla tırnağın altındaki kir
sebebiyle tırnağın altına su ulaşmazsa abdest yine tamamdır.

Ojenin abdeste mâni olup kirin mâni olmamasının sebebi şudur:

Kirden kurtulmada bir zorluk vardır. Ojeden kurtulmada ise bir zorluk yoktur. Kişi dilerse ojeyi
terk edebilir ama kiri terk edemez. O terk etse de kir onu terk etmez. Sakınılması zor olan
şeyler dinde affedilmiş ve kullar meşakkate sokulmamıştır. Bu, Rabbimizin bir ihsanıdır.

(Aliyyü’l-Kârî, Fethu Bâbi’l-İnâye, I, 73; el-Fetâva’l-Hindiyye, I, 6; İbni Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr,


I, 288)

3. Başörtü üzerine mesh etmek caiz midir?

Başörtüsü üzerine mesh etmek caiz değildir ve başın meshi yerine geçmez. Başörtü
çıkartılmalı veya hafifçe aralanmalı ve başın üstü mesh edilmelidir.

(Merâkı'l-Felah, 23; Fethu'l-Kadîr, I, 109; el-Lübâb, I, 45 vd.)

4. Abdest için uygun ortam bulamayan kadın teyemmümle namazını kılabilir mi?

Kadın abdest aldığında eğer uzuvlarını yabancı bir erkek görecekse, bu kadın hükmen suyu
kullanmaktan âciz kimse gibi kabul edilir. Böyle bir kadın teyemmüm ederek namazını
kılabilir.

Ancak bu durumdaki kadın namaz vaktinin sonunu beklemelidir. Zira vaktin sonuna kadar
abdest alabileceği uygun ortamı bulabilir. Vaktin çıkacağından endişe ettiğinde teyemmüm
ederek namazını kılar.

(İbni Âbidin, Reddü’l-Muhtâr, I, 289-290, 399; Tahtâvî, Hâşiye, Sf. 118)

5. Kadınlar gusül abdesti alırken örülmüş saçlarını çözmeli midir?

Kadınların örülmüş olan saçlarını gusül abdesti alırken çözmeleri şart değildir. Bu durumda,
saçların dibine suyun geçmesi yeterlidir. Hükmün böyle olmasının sebebi kadındaki sıkıntıyı
gidermektir. Kadınların saçlarını örmesi âdet olduğundan her gusülde saçlarını açmaları onlar
için bir meşakkattir. Bu meşakkati önlemek için örgüyü açmaları istenmemiş, saçlarının
diplerini yıkamaları yeterli görülmüştür.

Ancak saçları örülmemiş olursa saçlarının bütününü yıkamaları farzdır. Yine eğer saçları zamk
gibi bir madde ile birbirine yapışmışsa ya da çok sık örüldüğü için dibine su ulaşmayacak gibi
ise bu hâllerde saçın çözülmesi gerekir.

Erkeğe gelince, erkeğin örülmüş saçını çözmesi gerekir. Çünkü erkeklerde uzun saçlı olmak
bir zaruret değildir. Bu sebeple, saçları örülmüş olan erkekler örgüyü açmalı ve saçlarının her
tarafını yıkamalıdır. Kadınlarda affedilen bu durum erkeklerde affedilmemiştir.

(Vehbe Zuhaylî, I, 276, 278)

6. Gusül abdesti alırken küpe deliklerini yıkamak şart mıdır?

Kapanmış olan küpe deliklerinin içini yıkamaya gerek yoktur. Zaten kapalı olduğu için içine su
da girmeyecektir.

İçine su geçebilecek bir hâlde olan küpe deliklerini ise içlerine su geçecek şekilde elle
ıslatmalıdır. Çünkü delik olan kısım dış deri gibi kabul edilmektedir.

Deliğin içine su geçmesini sağlamak için ovalamak yeterlidir. Deliğe iğne sokmaya ya da
küpeyi gusül esnasında takıp çıkarmaya gerek yoktur.

(İbni Âbidin, Reddü’l-Muhtar, I, 285-289)

7. Âdetli veya lohusa bir kadın dinleyeceği secde ayetinden dolayı tilavet secdesi yapar mı?

Âdetli veya lohusa olan bir kadın dinleyeceği secde ayetinden dolayı tilavet secdesi yapmaz.
Çünkü kadın âdetli veya lohusa iken namazla mükellef değildir. Namazla mükellef olmayan
tilavet secdesiyle de mükellef olmaz.

Cünüp olan kişi ise dinleyeceği secde ayetinden dolayı tilavet secdesi yapar. Çünkü cünüp
namazla mükelleftir. Namazla mükellef olan tilavet secdesiyle de mükellef olur. Dolayısıyla
guslettiğinde tilavet secdesini yapar.

Demek, genel kaide olarak şöyle diyebiliriz:

Namazla mükellef olan tilavet secdesiyle de mükellef olur. Namazla mükellef olmayan ise
tilavet secdesiyle de mükellef olmaz.

(Vehbe Zuhaylî, II, 238)


8. Âdetli kadın mescide girebilir mi?

Âdetli kadının, lohusanın ve cünüp kişinin mescitlere girmesi ittifakla haramdır. Dört
mezhepte de hükmü bu şekildedir.

(İmam Nevevi, el-Mecmu, I, 187, IV, 33; Vehbe Zuhaylî, I, 294)

9. Âdetli kadının âdeti gün içinde bitse kalan vakitte yiyip içmesi caiz midir?

Bir kimse bir özür sebebiyle orucunu bozsa ya da orucu bozulsa, sonra da bu özür hâli
ortadan kalksa, mesela:

– Âdetli kadının adeti öğleden sonra bitse,

– Seferî olduğu için oruç tutmayan kimse mukim olsa,

– Hastalığı sebebiyle oruç tutmayan kimse iyileşse,

– Delinin aklı başına gelse,

– Buluğa ermediği için oruç tutmayan çocuk buluğa erse, bu kişilerin günün geri kalan
kısmında yemek ve içmekten kaçınması hususunda iki görüş vardır.

İmam-ı Azam Hazretlerine göre, bu kişilerin günün geri kalan kısmında yemek ve içmekten
kaçınması vaciptir. Bunun sebebi, mümkün olduğu kadar vakte saygı göstermektir. Eğer
kaçınmazlarsa tahrimen (harama yakın) mekruh işlemiş olurlar.

Diğer görüşe göre ise bu kişilerin günün geri kalan kısmında yemek ve içmekten kaçınması
vacip değil, müstehaptır. Müstehabın işlenmesi sevaptır, terkinde ise bir günah yoktur.

Bu durumda, âdeti gün içinde biten bir kadın iki şekilde amel edebilir:

1. İmam-ı Azam Hazretlerinin "vaciptir" görüşüyle amel eder ve kalan gün içinde yemez ve
içmez. Bu, takvaya daha uygun olandır.

2. Yemek ve içmekten kaçınmanın müstehap olduğu görüşüyle amel eder. Müstehabın


terkinde bir günah olmadığı için yer ve içer.

Allahu Teâlâ hepimize her işimizde takva ile amel etmeyi ve rızasına daha uygun olan ameli
işlemeyi nasip etsin!

(Merakı'l-Felah, 114; el-Bedâyi, II, 102 vd.)


10. Kadının bilezik ve küpe gibi ziynet eşyalarına zekât gerekir mi?

Hanefi mezhebine göre, ister külçe olsun, ister döküm olsun, ister kap olsun, ister başka türlü
olsun, erkek ve kadınların süs olarak kullandıkları altın ve gümüş ziynet eşyası zekâta tabidir
ve bunlardan zekât vermek gerekir. Çünkü altın ve gümüş fıtraten büyüyen maldır. Ticaret
için kullanılmasalar dahi zekâta tabidir.

Buna göre, kadın sahibi olduğu altın ve gümüş küpe, bilezik, yüzük ve gerdanlık gibi
ziynetlerinin zekâtını verir. Eğer ziynet eşyasının üzerinde inci ve benzeri kıymetli taşlar varsa,
zekât sadece altın ve gümüşünden verilir, taşlarından zekât vermek gerekmez. Çünkü bu
taşlar zekâta tabi değildir. Ancak ziynet eşyası ticaret için elde bulunursa, üzerindeki taşlarla
birlikte değerlendirilerek zekâtı verilir. Çünkü bu durumda bir ticaret metaıdır.

Şafiî, Maliki ve Hanbeli mezheplerine göre ise kadının normal olarak takıp kullandığı ziynet
eşyalarına zekât gerekmez. Bu mezhep âlimleri bu tür ziynetleri asli ihtiyaçlardan saymıştır.

Böyle ihtilaflı meselelerde kişiye düşen, kendi mezhebinin görüşüyle amel etmektir. Hanefi
mezhebine mensup bir kadın kendi mezhebinin görüşüyle amel ederek ziynet eşyalarının
zekâtını vermelidir.

(el-Bahr, II, 243; Fethu'I-Kadir, I, 524; ed-Dürrü'l-Muhtar, II, 41; Mugni'l-Muhtac, I, 390; el-
Mecmu, VI, 29; el-Muğni, III, 9; eş-Şerhu'l- Kebir, I, 460)

11. Kadının sesini erkeklere duyurması haram mıdır?

Cumhura (âlimlerin çoğunluğuna) göre kadının sesi avret değildir. Bu sebeple de erkeklere
sesini işittirmesinde bir günah yoktur. Cumhurun bu konudaki delilleri şunlardır:

1. Kur'an'da şöyle buyrulmuştur: “Ey Peygamberin kadınları! Sizler herhangi bir kadın gibi
değilsiniz. Eğer Allah’tan korkuyorsanız sözünüzü inceltmeyin, sonra kalbinde maraz
bulunanlar bir şeyler umarlar; kavl-i marufu (güzel sözleri) söyleyin.” (Ahzab 32)

Âlimlerimiz bu ayetten üç hüküm çıkarmışlardır:

A. Peygamberimiz (a.s.m.)'ın eşlerine müsaade edilen, ümmetin diğer kadınlarına hayli hayli
müsaade edilmiştir. Ama ümmetin kadınlarına müsaade edilen bazı şeyler onlara
yasaklanmıştır. Bu ayet-i kerimede, onların konuşmalarına yani seslerini erkeklere
duyurmalarına müsaade edilmiştir. O hâlde ümmetin kadınlarına hayli hayli serbesttir.

B. Kadının edalı konuşmasının yasaklanışı, kalbinde hastalık olanları umutlandırmamak


içindir. O hâlde kadının konuşması ne zaman bu umudu doğurursa orada mahzurlu olur.
C. Ayetteki “Kavl-i maruf (güzel sözler) söyleyin.” ifadesi, kadınların emr-i bi'l-maruf
yapabileceğine işaret etmektedir. İyiliği emretmek de ancak konuşmak ile olur. Bu da kadının
sesinin avret olmamasını gerektirir.

İbni Abbas Hazretleri ayetin bu bölümünden, kadınların emr-i bi'l-ma’ruf, nehy-i ani'l-münker
(iyiliği emredip kötülüğü nehyetmek) ile mükellef oldukları hükmünü çıkarmıştır.

2. Kur'an'da şöyle buyrulmuştur: “Onlardan bir şey istediğiniz zaman perde arkasından
isteyiniz.” (Ahzab 53)

Bu ayet-i kerimede, kadınlardan bir şey isteneceği zaman perde arkasından istenmesi emir
buyrulmaktadır. Bir şey istenildiğinde iki tarafın konuşması zaruridir. O hâlde kadının sesinin
haram olmaması gerekmektedir. Çünkü kadın ihtiyaç hâlinde cevap verecektir, cevap vermek
de ancak ses ile olur.

3. Kur'an'da şöyle buyrulmuştur: “Eğer iki tane erkek yoksa, bir erkekle iki kadını şahit
tutun…” (Bakara 282)

Bu ayet-i kerimede, kadınların şahit olabileceği ifade edilmektedir. Şahitlik ise gerektiğinde
hâkim ve davalılar huzurunda olayı anlatmaktan ibarettir. Bu da ancak konuşmakla olur. Eğer
kadının sesi haram olsaydı şahitliğine müsaade edilmezdi.

4. Kur'an'da şöyle buyrulmuştur: “Erkekler için kazandığından bir nasip, kadınlar için de
kazandıklarından bir nasip vardır.” (Nisa 32)

Bu ayet-i kerimenin beyanına göre, kadın da kazanır ve ticaret yapabilir. Ticaret ise pazarlığı,
icap ve kabulü zorunlu kılar. Bunlar da ancak konuşmakla olur.

5. Asr-ı saadet dâhil, kadınların konuşmadığı bir zaman olmamıştır. Sahabe ve selef
kadınlarının konuştuğu vakidir. Eğer kadının sesi haram olsaydı onlar konuşmazlardı.

Bu ayetlerden ve burada zikretmediğimiz diğer ayet ve hadislerden yola çıkarak, İmam Alusi,
Allame İbni Hüman ve İbni Âbidin gibi zatlar, kadının sesinin haram olmadığını söylemişlerdir.

İbni Âbidin Hazretleri, “Tercih edilen görüşe göre kadın sesi avret değildir.” dedikten sonra,
Ebu’l Abbas Kurtubi’nin şu sözlerini nakleder:

— Geri zekalılar zan etmesinler ki biz "Kadının sesi avrettir." derken onun konuşmasını
kastediyoruz. Hayır, biz ihtiyaç olduğunda yabancı bir erkekle konuşmasını dahi caiz
görüyoruz. Yalnız kadının edalı ve yumuşak sesle konuşmasını caiz görmüyoruz.

(İbni Âbidin, Reddü'l-Muhtar ale’d-Dürri’l-Muhtar, I, 272; Vehbe Zuhaylî, I, 467)


12. Kadının ayağı avret midir?

Namazda örtülmesi farz olan ve başkalarının bakması caiz olmayan uzuvlara "avret yeri"
denir.

Kadının avret yeri ise elleri ve yüzü hariç bütün bedenidir. Yüz ve eller namazda ve namaz
dışında -fitne korkusu olmadıkça- avret değildir.

Ayakların avret olup olmaması hususunda ihtilaf vardır. Hanefi mezhebinde tercih edilen
görüşe göre, ayaklar avret değildir. Bu sebeple, namazda açık kalması namazı bozmaz ve
yabancı erkeğe göstermek haram değildir. Çünkü bunlarla yolda yürüme ihtiyacı vardır. Bu
bakımdan bunları örtmek -hele fakirler için- zordur.

Diğer bir görüşe göre ise kadının ayağı avret olup namazda dörtte birinin açık bulunması
namazı bozar. Yabancı erkeğe göstermek de haramdır. Zira herhangi bir avret uzvunun dörtte
birinin açık olması namazı bozan bir unsurdur.

Üçüncü bir görüşe göre de kadının ayakları namazda avret değildir, namaz dışında ise
avrettir. Ayağın namazda açık kalması namazı bozmaz ancak yabancı erkeğe göstermek
haramdır.

Netice olarak: Ayakları açık olarak namaz kılan kadına, "Namazın olmadı, geçmiş namazlarını
kaza et." diyemeyiz. Çünkü tercih edilen görüşe göre, ayak avret değildir. Bununla birlikte,
böyle ihtilaflı meselelerde takip edilecek en güzel yol, takvayı esas almak ve ihtilaftan
kurtulmak için ihtiyatlı davranmaktır. Bu sebeple, kadınların namazda ve namaz dışında
ayaklarını örtmesi en güzel olandır.

(ed-Dürrü'l Muhtar, I, 375-379; Tebyînü'l Hakâik l, 95-97; el-Hidâye, I, 289-290; el-İhtiyâr, I,


101-103)

13. Kadın kocasının gayrimeşru kazancından yiyebilir mi?

Bu konuda İbni Âbidin Hazretleri şöyle der:

— Kocasının aslen meşru olmayan bir yoldan temin ederek getirmiş olduğu bir yiyeceği
yemesinde veya bir elbiseyi giymesinde kadın için bir günah yoktur. Ancak koca tarafından
verilen nafaka bizzat gasbedilmiş bir şey ise kadının ondan yemesi caiz olmaz.

Çocuklar da kadın gibidir. Eli iş tutarak ihtiyaçlarını temin edecek yaşa gelinceye kadar o
haramdan doğacak günah babaya aittir.

(Reddü-l Muhtar, V, 247)


14. Kadın kocasının izni olmadan malından sadaka verebilir mi?

Bu meselede beş farklı durum vardır. Bu durumlar şunlardır:

1. Eğer kocası, “Malımdan bir kuruş bile vermeyeceksin.” demişse, kadın o maldan sadaka
veremez.

2. Böyle dememiş olsa dahi kıymetli olan bir malı sormadan veremez.

3. Malın kıymeti olmasa ancak verdiğinde kocasının kızacağını bilse, bu malı veremez.

4. Eğer kocası, “Benim malımdan dilediğini tasadduk edebilirsin.” diyerek genel bir izin
vermişse, kıymetli-kıymetsiz her malını verebilir.

5. Kocası cimri değilse, örfen kıymeti olmayan şeyleri sormadan verebilir.

(Hidâye (Fethu'l-Kadîr ile) IX/292; Akkirmânî, Serhu'l-Erbâin, 185)

15. Koca karısının anne-babasını ziyarete gitmesine mâni olabilir mi?

Koca karısının haftada bir gün anne-babasını ziyaret etmesine ve diğer kocasından olan
çocuğunu görmesine engel olamaz. Eğer anne-baba kızlarının evine gelmişlerse -haftada bir
defa olmak şartıyla- içeriye girmelerine de mâni olamaz. Bu, kadının hakkıdır. Ancak o gece
orada kalmalarına mâni olabilir.

Eğer kadının anne-babası hasta olup bakacak kimse bulunmazsa, kocası izin vermese de
kadın gidip hizmetleri yapar.

Kadının diğer akrabalarına gelince, kadın yılda bir kere onları ziyarete gidebilir. Bu onun
hakkıdır. Kocası buna mâni olamaz.

(Ömer Nasuhi, Hukuk-u İslamiye, II, 165; Bezzâziyye; Feteva-ı Hindiyye, Beyrut 1400, I, 341)

16. Kadın kocasından ayrı bir ev tutmasını isteyebilir mi?

Kadının kocasından ayrı bir ev tutmasını istemesi kadının hakkıdır. Kadın kocasının anne-
babası ile ya da diğer akrabaları ile aynı evde oturmak zorunda değildir.

Koca, ailesi ile beraber oturmak istemeyen karısına -eğer durumu müsait ise- ayrı bir ev
tutmakla mükelleftir. Eğer erkeğin durumu müsait değilse, kadın kocasının dediği yerde
oturmak zorundadır.

(Fetâvâ-yı Ali Efendi, I, 102)


17. Mahremi olmayan kadına hac farz mıdır?

Hanefi mezhebine göre, kadına haccın farz olabilmesi ve hacca gidebilmesi için yanında eşi
veya bir mahremi bulunmalıdır. Kendisini hacca götürecek eşi veya mahremi olmayan kadına
hac farz değildir.

Kadının mahremi nesep, süt emme ve evlilik gibi meşru bir sebeple, kendisiyle evlenilmesi
ebediyen haram olan kişilerdir. Kardeş, yeğen, dayı, amca, süt kardeş, sütbaba, kayınpeder
gibi...

Şafiî mezhebine göre, kadının güvenilir kadınlar grubuyla haccetmesi caizdir. Tek bir kadınla
haccetmek ise caiz değildir.

Maliki mezhebine göre de ister kadınlar ister erkekler isterse karışık olsun, güvenilir bir
grupla hacca gitmesi gerekir.

Böyle ihtilaflı meselelerde kişiye düşen, -bir zaruret olmadıkça- kendi mezhebinin fetvasıyla
amel etmektir.

(Vehbe Zuhaylî, III, 426)

18. Koca, karısının hacca gitmesine engel olabilir mi?

Farz hac kocaya itaatten üstün; kocaya itaat ise nafile hacdan üstündür.

Buna göre, kocanın, karısını farz hacdan alıkoyma hakkı yoktur. Koca izin vermese de -eğer
kadın kendisini hacca götürecek bir mahremini bulursa- farz hacca gidebilir.

Nafile hac ve umreye gelince, kocanın, karısını nafile hacdan ve umreden alıkoyma hakkı
vardır. Zira kocaya itaat nafile hac ve umreden üstündür. Koca izin vermezse kadın nafile
haccı ve umreyi terk eder.

Bu konu Fetâvâ-yı Ali Efendi'de şöyle geçmektedir:

— Kendisine hac farz olan kadın, anne-baba bir öz erkek kardeşi ile hacca gitmek istese,
kocası gitmesine mâni olabilir mi?

El-Cevap: Mâni olamaz.

(Vehbe Zuhaylî, III, 447; Fetâvâ-yı Ali Efendi, 49)

You might also like