You are on page 1of 30

İş Sağlığı ve

Güvenliği
BİRİNCİ
BÖLÜM
GİRİŞ
Giriş
 İçinde yaşadığımız yüzyılda bütün dünya ülkelerinde
tartışmasız kabul edilen bir gerçek var. Ülkelerin en büyük
sermayelerinin yetişmiş insan gücü olduğu gerçeği.
 Bu nedenle daha iyi eğitilmiş, daha üretken insanlar
yetiştirebilmek için büyük yatırımlar yapılmakta.
 Ne var ki, iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu, çok zor
yetiştirilen nitelikli ve üretken insanlar saniyeler içinde
devre dışı kalıveriyorlar. Bazen üzücü sakatlıklar, bazen de
ölümün soğuk yüzü toplumların önüne yüklü faturalar
getiriyor.
 Türkiye ve benzeri ülkelerde trafik kazaları ve iş kazaları
sonucu ölümler hem sayı hem de oran olarak çok yüksek. İş
kazası ve meslek hastalıkları sonucundan maddi ve manevi
kayıplarımız çok fazla.
 Grev ve lokavtlarda kaybedilen günler nedeniyle uğranılan
üretim kayıplarının ekonomiye büyük zarar verdiği ileri
sürülür. Ancak, bunlar iş kazaları ve meslek hastalıklarının
yol açtığı zararların çok gerisinde kalıyor. Çünkü grev ve
lokavtların yol açtığı zararlar bir ölçüde sonradan telafi
edilebilirse de, iş kazalarında kaybettiğimiz insanları geri
getirebilmemiz olanaksız.
 İş kazaları ve meslek hastalıklarının kaçınılmaz alın yazısı
olmadığı gerçeği, iş sağlığı ve iş güvenliği konusunda ısrarlı
çabalar sürdüren pek çok işyerinde sağlanan başarılarla
kanıtlanmış durumda.
 Ülkemizde iş sağlığı ve iş güvenliği konusunda hiçbir ciddi
çaba sarf edilmediğini söylemek insafsızlık olur. Ancak sarf
edilen çabaların dağınık olduğu ve yeterli kabul
edilemeyeceği de bir gerçek. Bu konuda daha iyi sonuçlar
alınabilmesi için iki temel düşünce toplumdaki yetişkin
herkes tarafından benimsenmelidir.
 Birincisi, temel hedefimiz iş kazalarını ve meslek
hastalıklarını baştan önlemek olmalıdır. Çünkü baştan
önlemeye çalışmak ortaya çıkan büyük zararı
önlemekten daha kolay, daha ucuz ve daha insancıldır.
 İkincisi,bu konuda tek bir sorumlu kişi veya grup yoktur.
Devlet, işverenler, işçiler, sendikalar, üniversiteler ve basın
hep birlikte sorumluluk taşımaktadırlar. Önemli olan
herkesin bu sorumluluğu hissetmesidir.
 Bu iki temel düşünceye belki bir üçüncü düşüncede
eklenebilir, iş sağlığı ve iş güvenliği konusu sürekli olarak
her gün, her an gündemde olması gereken bir konudur.
Çünkü çalışma hayatı kesintisiz devam etmektedir. Yalnızca
iş sağlığı ve iş güvenliği haftalarında hatırlanacak olursa,
konuya gerekli önemin verilmesi sağlanamaz.
 İnsanların yaşama ve çalışma hakkı, insan haklarına, sosyal
devlet ilkesine saygılı olan çağdaş ve demokratik
toplumlarda en başta gelen haklar arasında yer alır.
Ülkemizde insan haklarına sahip çıkan, savunan ve
mücadele eden örgüt ve kuruluların artması ve güçlenmesi,
gelecek için umut vericidir.
 Bu derste konunun önemi, iş kazaları ve meslek
hastalıklarının nedenleri ve bilinen genel çözüm önerileri,
ülkemizdeki konuya ilişkin yasal düzenlemeler, kurumlar ve
uygulama bir bütünlük içerisinde ele alınmaya çalışılacaktır.
DÜNYADA İŞ
SAĞLIĞI VE İŞ
GÜVENLİĞİNİN
TARİHSEL
GELİŞİMİ
 İnsanlık tarihinin başlangıcından itibaren insanlar, kendi
sağlıklarını ve yaşamlarını tehlikeye sokan işlerde
çalışmışlar, günün koşullarına göre gerekli korunma
önlemlerini arama çabası içinde olmuşlardır.
 Çalışma yaşamı içinde bugün de çeşitli hastalıklar, kazalar,
işsizlik vb. pek çok risk vardır. Bunlar arasında iş kazaları
ve meslek hastalıklarının ayrı ve önemli bir yeri vardır. Tüm
teknik gelişmelere ve bunların sağladığı rahat yaşam
koşullarına rağmen, kaza ve hastalık risklerinin tümüyle
ortadan kaldırılması sağlanamamıştır.
 İçinde bulunduğumuz son yüzyılda çalışanlar, makineleşme
ve sanayileşme nedeniyle, yaşamlarının büyük bir
bölümünü, hızla çoğalan ve genişleyen fabrikalarda
sürdürmek durumunda kalmışlardır.
 Bu durumun kaçınılmaz bir sonucu olarak da önceden
kestirilemeyen bazı yeni tehlikeler ortaya çıkmıştır. Teknik
gelişmelerin hızı, makineleşme, sanayileşme ve artan
kimyasal maddelerin insanlar üzerindeki etkilerinin
yararlarıyla zararlarının tespitini çok zorlaştırmaktadır.
 Rahatsızlıklar çoğaldıkça haklı olarak toplumun bu
konudaki duyarlılığı da artmış, teknik elemanlar ve bilim
adamları konuyla daha çok ilgilenmeye başlamışlardır.
 Sanayide, yapı işlerinde, madenlerde, yollarda ve hemen
hemen çalışılan her yerde meydana gelen kazaların yarattığı
tehlikelerin, insanlığı ne ölçüde tehdit eder hale geldiği
herkes tarafından anlaşılmaya başlanmıştır.
 Böylece, bu tehlikelerle bilinçli olarak mücadele edilmesi
gerektiği düşüncesiyle birlikte iş güvenliği kavramı doğmuş
ve gelişmeye başlamıştır. Zaman içinde teknik ve özerk bir
bilim dalı haline gelmiştir.
 Çalışanların sağlığıyla yapılan iş arasındaki ilişkilerin araştırılmasına ilk
önce Yunanlı düşünür Heredot tarafından başlandığı ileri sürülmektedir.
Heredot işçilerin sağlıklı olması, dolayısıyla verimli çalışabilmeleri için
kendilerine yeterli besin verilmesi üzerinde durmuştur.
 Aynı çağlarda Eflatun ve Aristotales’in de iş kazalarına ilişkin
açıklamalar yaptıkları bilinmektedir.
 Çalışanların yaptıkları işten zarar görebilecekleri düşüncesi Hipokrat
tarafından ileri sürülmüş, 16. yüzyılda Agricole ve Parucelous Orta
Avrupa’da Maden İşletmelerinde çalışan işçilerin hastalıklarıyla toz
arasında ilişki bulunduğunu fark etmişler ve bazı korunma önlemleri
önermişlerdir.
 Ancak, bilimsel esaslara dayanılarak, iş sağlığı iş güvenliği konusunun
ele alınması, İtalya’da 17’nci yüzyılda Bernardino Ramazzini tarafından
gerçekleştirilmiştir. Bernardino Ramazzini, kendi tecrübe ve bulgularına
dayanarak bir de meslek hastalıkları kitabı yazmış (De Monbis
Artificum Diatriba) ve iş sağlığının kurucusu olarak tarihe geçmiştir.
 İtalya’da ortaya çıkan konunun hızlanarak gelişmesi
İngiltere'de devam etmiştir. 17. ve 18. yüzyıllarda
İngiltere'de gerçekleşen sanayi devrimi önemli sağlık ve iş
güvenliği sorunlarını da beraberinde getirmiştir.
 19. yüzyıl başlarında, çalışma koşullarının devlet
müdahalesiyle düzenlenmesi gereği, açıkça ortaya çıkmış ve
yasal düzenlemeler yapılmıştır.
 Çalışma süresi 10 saate indirilmiş, 1833 yılında çıkarılan
Fabrikalar Yasasıyla 9 yaşın altındaki çocukların
çalıştırılmaları yasaklanmış, 18 yaşın altındaki çocukların
gece çalışmaları yasaklanmıştır.
 1842 yılında kadın ve çocukların maden ocaklarında
çalışmaları yasaklanmıştır.
 1844 yılında fabrikalarda işyeri hekimi bulundurma
zorunluluğu getirilmiştir.
 Benzer sorunların yaşanması diğer Avrupa ülkelerinde de
benzer çözümlere yönelinmesine yol açmıştır. Fransa’da
1841 yılında çıkarılan yasayla makine ve ateş bulunan
yerlerde 20'den fazla işçi çalıştıran bütün fabrikalarda
çocukların çalışma koşulları özel olarak düzenlenmiştir.
 Amerika Birleşik Devletleri’nde iş kazalarının önlenmesi
amacına yönelik ilk yasal düzenleme Massachusetts
Eyaletinde yapılmıştır. 1867 yılında denetim sistemi
yasallaşmış, 1877 yılında çıkarılan bir yasayla asansör ve
kaldırma makinalarının, halat ve kayışların, dişli ve
transmisyonların korunmasına ilişkin düzenlemeler
yapılmıştır.
 Çalışma hayatının denetimine ilişkin düzenlemelerden sonra
çalışanları çeşitli risklerden koruyacak, sağlıklı ve verimli
çalışabilmelerini sağlayacak çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmaların bir
kısmı mühendisler, bir kısmı da araştırmacılar ve doktorlar tarafından
yapılmıştır.
 17. yüzyılda Vauban ve 18. yüzyılda Belidor, çok ağır işlerin işçileri
yıprattığını, meslek hastalıklarına yol açtığını, bu nedenle iş
verimini arttırabilmek için işlerin iyi organize edilmesinin
gerektiğini belirtmişlerdir.
 19. yüzyıl başlarında Vaucanson ve Jackuard isimli mühendisler
işletmelerdeki çok yorucu ve yıpratıcı işlerin azaltılması ve iş
güvenliğinin daha iyi sağlanabilmesi amacıyla otomatik makinaların
geliştirilmesi için çalışmışlardır.
 Taylor ve diğer öncülerse işin daha randımanlı yapılması için iş
analizlerine önem vermişler ve bu nedenle de iş örgütleyicileri olarak
tanınmışlardır.
TÜRKİYE’DE İŞ
SAĞLIĞI VE İŞ
GÜVENLİĞİNİN
TARİHSEL
GELİŞİMİ
 Osmanlı İmparatorluğunda ilk sanayileşme çabaları 19.
yüzyılda Avrupa sanayi devriminin etkisiyle başlamıştır.
Daha önceleri ülkemizde dokuma, maden ve yapı
işkollarına, savaş sanayiine makine gücü girmemişti.
 Bu işkolları küçük el tezgâhlarının kullanıldığı birimlerde
faaliyet gösteriyordu. Bu nedenle çalışanların bugünkü
anlamda, işçi olarak nitelendirilmeleri kabul edilemez. Zaten
bu dönemde iş sağlığına ilişkin yasal bir düzenlemeden de
söz edilemezdi.
 1850’lerde özellikle Rumeli'de olmak üzere sanayi kollarının
gelişmesi ve toprak düzenindeki çözülmenin hızlanmasıyla
işçi sayısı hızla arttı. Bu gelişmeye bağlı olarak iş sağlığı iş
güvenliği sorunları da ortaya çıkmaya başladı. Ülkemizdeki
gelişmeler üç devrede kısaca gözden geçirilebilir.
Tanzimattan Önceki Dönem
 Bu dönemde sadece esnaf teşekkülleri ekonomik yaşantıya yön
vermekteydiler. Üretim şekli zanaatkârlıktı.
 Dini esaslara dayalı esnaf teşekkülleri esnaf zaviyeleri adı altında
esnaf birlikleri şeklinde örgütlenmişlerdi. Zamanla loncalar esnaf
zaviyelerinin yerini aldılar.
 Loncaların iş sağlığı iş güvenliği konusunda çalışmalar yaptıkları
bilinmektedir. Loncaların orta sandığı ya da teavün sandığı adı
verilen bir yardım örgütü vardı. Yaşlılık nedeniyle dükkânlarına
gelemeyen ya da dükkânları kapanan ustalara (aceze), yaşlı
olmasalar bile sakatlanan ve tedavisi olmayan hastalıklara
yakalananlara (malulin) sandıklardan geçimlerini sağlamaları için
yardım yapılırdı. Ölenlere cenaze yardımı yapılırdı. Bu sandıklar
sosyal güvenlik anlayışının ilk belirtileri olarak kabul edilebilirler.
Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemi
 Budönemde çeşitli mesleklere mensup işçiler için kanun ve
tüzükler çıkarılmıştır. İş ilişkilerinin düzenlenmesi Mecelle
çerçevesinde yapılmıştır, işçileri korumak amacıyla
çıkartılan ilk mevzuat 1865 tarihli Dilaver Paşa
Nizamnamesidir. Kömür madenlerinde çalışan işçilerin
durumlarını düzeltmek için çıkartılmıştır. 100 maddelik
nizamnamede işçilere ait dinlenme ve barınma yerleri, tatil
zamanları ve çalışma saatlerine yer verilmiştir.
 İş sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili olarak kendi dönemi
açısından oldukça çağdaş sayılabilecek bir gelişme 1869
tarihli Maadin Nizamnamesidir. Bu nizamnameyle maden
mühendisleri madenlerdeki tehlikeleri tespit etmeye, maden
sahiplerine bu tehlikeler hakkında ihtarda bulunmaya ve
kazanın meydana geleceğini tahmin ederlerse gereken
tedbirleri almaya ve aldırmaya, kaza meydana gelirse
hükümete haber vermeye mecbur bırakılıyorlardı. Maden
sahipleri işveren olarak madende bir eczane ve hekim
bulundurmak zorundaydılar. Ayrıca kazaya uğrayanlara ya
da ailelerine tazminat ödenmesi de gerekiyordu.
 Bu dönemde, işçilere dönük koruyucu mevzuatın yalnızca
maden işçilerine ait olmasının sebebi, çok sayıda işçi
çalıştıran maden kömürü sektörü dışında önemli
sayılabilecek başka bir alt sanayi sektörünün
bulunmayışıdır. Bu dönemde çeşitli kanun ve nizamnameler
çıkmıştır. Ancak bunlar iş sağlığı ve iş güvenliği konusuyla
doğrudan ilgili değildir.
Cumhuriyet Dönemi
 Yirminci yüzyılın ilk yıllarında, “İkinci Meşrutiyetin
1908'de ilânından sonra” birçok işkolunda dernekler ve
sendikalar kurulmuştur. Özellikle sendikalar aracılığıyla iş
sağlığı ve iş güvenliği konuları gündeme getirilmek
istenmiştir.
 Ancak, Osmanlı İmparatorluğunun 1. Dünya Savaşıma
girmesi, o dönemin koşullarında, bu konuyu çok geri
planlara itmiştir.
 Cumhuriyetin ilânıyla birlikte toplum yapısında meydana
gelen değişmeler iş sağlığı iş güvenliği konusunu da tekrar
gündeme getirmiştir.
 1923 İzmir İktisat Kongresi'nde işçi temsilcilerinin önemli istek ve önerilerde
bulundukları görülmüştür. Bu arada 10.9.1921 tarihli ve 151 sayılı “Ereğli
Havza-i Fahmiye Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun” kömür
havzalarındaki iş şartlarını, sağlık sorunlarını ayrıntılı olarak düzenlemiştir.
Kanunun uygulanmasıyla oldukça yeterli sağlık hizmetleri sağlanmıştır.
 Sadece Ereğli havzasında çalışan maden işçilerine uygulanacak hükümler
getiren bu kanun, ülkemizde ilk defa iş süresini sekiz saatle sınırlandırması
bakımından büyük önem taşımaktadır. Sekiz saatlik süreden fazla çalışılması
ancak iki kat ücret ödenmesi ve tarafların karşılıklı rızasının sağlanmasıyla
mümkün olabiliyordu.
 Ayrıca 18 yaşından küçük işçilerin maden ocaklarında çalıştırılmaları
yasaklanmıştır. Maden işleten işverenler, hastalanan ya da kazaya uğrayan
işçileri tedavi ettirmek, ayrıca eczane ve hekim bulundurmak zorundaydılar.
Bunların dışında kazaya uğrayan işçi ya da ailesine tazminat ödenmesi ve
ihmalleri neticesinde kazaya neden olan maden işletmecileri için cezai
müeyyideler öngörülmüştü. Ayrıca işyerlerinde sağlık ve güvenlik kurallarına
uymayan maden işletmecilerinin ruhsatname ve imtiyazları feshedilebilecekti.
 1924 tarihli ve 394 sayılı hafta tatili kanunu, çalışanlara
haftada bir gün tatil hakkı getirdiğinden önemli bir gelişme
sayılabilir. Daha sonra 1935 yılında milli bayram ve genel
tatil günleri hakkında kanun yürürlüğe girmiştir.
 1926 yılında 818 sayılı Borçlar Kanunun yürürlüğe girmesi
iş sağlığı iş güvenliği konusunda ayrıntılı hükümler
getirmiştir. Kısaca belirtmek gerekirse işverenlerin iş
kazalarından ve meslek hastalıklarından doğan hukuki
sorumlulukları Borçlar Kanunu sistemi içinde genel bir
düzenlemeye tabi tutulmuştur. 27 Mayıs 1929 tarihli
Maadin Nizamnamesi, 1930 tarihli ve 1580 sayılı
Belediyeler Kanunu daha sonraları çıkan mevzuat
arasındadır. Belediyeler Kanununda iş sağlığı ve iş
güvenliğinin teftişine ilişkin hükümler yer almaktadır.
 Yine 1930 tarihli önemli bir kanun 1593 sayılı “Umumi
Hıfzısıhha Kanunu”dur. Kanunda çocuk ve kadın işçilerin
korunmasına, işyerlerinde işyeri hekimi bulundurulmasına
ilişkin hükümler yanında, belirli büyüklükte işyerleri için
revir ya da hastane açılması öngörülmüştür. Umumi
Hıfzısıhha Kanunu'nda hu kadar ayrıntılı hükümlerin
bulunması henüz ayrı bir iş kanununun bulunmayışından
kaynaklanmıştır. Nitekim ayrı bir iş kanunu için duyulan
ihtiyaç iyice hissedilince 1937 yılında 3008 Sayılı İş
Kanunu yürürlüğe girmiştir. Böylece ilk kez iş sağlığı iş
güvenliği konusu ayrıntılı ve sistemli olarak düzenlenmiştir.
 3008 Sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra bu kanuna
dayanılarak ayrıntılı ve teknik yönleri ağırlıklı olan çok sayıda
tüzük çıkartılmıştır:
 27.10.1939 tarih ve 2 / 12245 sayılı “Fazla Saatlerle Çalışma
Nizamnamesi”
 6.11.1940 tarih ve 2 / 14637 sayılı “Günde Ancak Sekiz Saat Ya da
Daha Az Çalışılması”
 5.2.1941 tarih ve 2 / 15156 sayılı “İşçilerin Sağlığını Koruma ve İş
Emniyeti Nizamnamesi”
 11.10.1943 tarih ve 2 / 20378 sayılı “Iş Müddetleri Nizamnamesi”
 22.7.1948 tarih ve 3 / 7869 sayılı “Ağır ve Tehlikeli İşler Tüzüğü”
 12.8.1952 tarih ve 3 / 15556 sayılı Parlayıcı, Patlayıcı, Tehlikeli ve
Zararlı Maddelerle Çalışılan İşyerleri ve İşlerde Alınacak Tedbirler
Hakkında Tüzük.
 28.5.1953 tarih ve 4 / 922 sayılı Maden İşletmelerinde Alınacak
Emniyet Tedbirleri Hakkında Tüzük
 1946 yılında Çalışma Bakanlığının kurulması önemli bir
gelişmedir. Böylece ilgili bakanlık eliyle devlet iş sağlığını
ve iş güvenliğini sağlama görevini üstlenmiştir. 1945
yılında 4792 sayılı kanunla “İşçi Sigortaları Kurumu” ve
yine aynı yıl 4772 sayılı kanunla İş Kazalarıyla Meslek
Hastalıkları ve Analık Sigortaları Kanunu yürürlüğe
girmiştir.
 Bu arada uluslararası düzeydeki gelişmeler de etkisini
göstermiş ve 1950'de 5690 sayılı Kanunla “Sanayi ve
Ticarette îş Teftişi Hakkındaki 81 Numaralı Milletlerarası
Sözleşme” yürürlüğe girmiştir.
 Daha sonra 3008 sayılı İş Kanunu, 1967 yılında 931 sayılı Kanunla
yürürlükten kaldırılmıştır. Bunun yerine de 25.8.1971 tarihinde
1475 sayılı İş Kanunu yürürlüğe girmiştir. İşçi sağlığı ve iş
güvenliğiyle ilgili tüzük ve yönetmeliklerin büyük bir bölümü 1475
sayılı İş Kanununa dayanılarak çıkartılmıştır.
 Diğer taraftan 17.7.1964 tarihinde yürürlüğe giren 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanunu ile 1945 yılında çıkarılan ve çeşitli risklere karşı
işçilere sosyal güvenlik hakları getiren kanunlar tek bir kanunda
toplanmıştır.
 Son olarak 22.5.2003 tarihinde 4857 sayılı İş Kanunu ve bu Kanuna
dayanarak iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin bir çok yönetmelik
çıkarılmıştır. Daha sonra 2006 yılında 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar
ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.
 Son olarak 2012 yılında İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası resmi
gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
TEŞEKKÜRLER

You might also like