Professional Documents
Culture Documents
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
MÜHENDİSLİK MİMARLIK FAKÜLTESİ
MADEN MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ
SEMİNER
HAZIRLAYANLAR
DANIŞMAN
KONYA 2011
İÇİNDEKİLER
0
1.GİRİŞ
iş
3. TÜRKİYE’deki GELİŞMELER
3.1 Giriş
1
4. İŞ KAZASI
4.1.1 İnsan
4.1.2 Makine
4.1.3 Ortam-Çevre
4.1.4 Yönetim
5. MESLEK HASTALIĞI
2
6. KİŞİSEL KORUYUCU DONANIMLAR
6.3 Eğitim
8.1 İş Kazaları
8.3 Gürültü
3
9. MADENCİLİK SEKTÖRÜNDE İŞ KAZALARI ve MESLEK HASTALIKLARININ
YILLIK DEĞİŞİMİ
4
1. GİRİŞ
Yer altındaki mineraller, madenler ve taşlar pek çok endüstride ham madde veya ara
madde olarak kullanılmaktadır. Madencilik, bugün gelişmekte olan pek çok ülke için en
büyük gelir ve döviz kaynağıdır. Ne var ki, bir taraftan da madenlerin değerli olması ülkelerin
ve toplumların üzerinde değişik oyunların oynanmasına neden olmaktadır. Afrika, Asya ve
Güney Amerika’da yer alan birçok ülke zengin madenleri bulunduğu için gelişmiş ülkelerin
sömürü hedefi olmuştur. Bu amaca kolayca ulaşmak ve çok daha ucuza bu kaynakları temin
etmek için ülkelerde dikta rejimleri desteklenmiş, yapılan ticaretten daha fazla pay almak
isteyen yerli halklar bastırılmıştır. Dünya’da yaklaşık 30 milyon kişinin madenlerde çalıştığı
düşünülmektedir. Bunların yaklaşık 1/3’ü kömür ocaklarında çalışmaktadır. Belki 30 milyon
çok büyük bir rakam değildir, ancak her bir maden işçisinin farklı sektörlerde bir başka işçiye
iş yarattığı düşünülür ve bir de bu işçilerin geçindirdikleri aile fertleri düşünülürse, madencilik
yaklaşık 300 milyon insanı yakından ilgilendiren dev bir sektördür
5
2.2.1 İş Sağlığı Ve Güvenliğinin (İSG) Temel İlkeleri
2. Süreklilik: Yapılan bütün çalışmalar sürekli olarak güncellenmeli ve kesintisiz bir şekilde
sürdürülmelidir. Özelliklede proses değişikliklerinde hemen başa dönülmeli ve önce planlar
gözden geçirilmeli ve gerekli düzenlemeler hemen yapılmalıdır.
6
3. TÜRKİYE'DEKİ GELİŞMELER
3.1 Giriş
On dokuzuncu yüzyılda Avrupa'da yaşanan sanayi devrimi ile eski üretim ilişkileri
yıkılmış, üretim hızla artmış, maliyetler düşmüş ve sermaye birikimi hızlanmıştır. Üretim
araçlarında ve çalışma koşullarında büyük değişimlere neden olan sanayi devrimi toplumsal
ve ekonomik gelişmelere de kaynaklık etmiştir. Avrupa'da bu değişim ve gelişmeler
yaşanırken Osmanlı İmparatorluğu'nda ise, siyasi ve ekonomik çözülme dönemi
yaşanmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu'nda sanayileşmenin kendisini gösterdiği dönem olarak
on altıncı ve on yedinci yüzyıl esas alınmaktadır. İmparatorluğun ekonomik yönden güçlü
olduğu bu dönemde küçük el sanatları, çinicilik, dokumacılık ve gemi yapımı ağırlık
taşımaktadır.
7
On altıncı ve on yedinci yüzyılda Avrupa ülkelerinde sanayi atölye ve fabrika
üretimine geçerken, bu yönde gelişme gösterirken Osmanlı İmparatorluğu'nda sanayi yapısı
küçük el sanatları ve tezgahlardan öteye gidememiştir. Özellikle İngiltere'de dokuma
sanayinde büyük gelişmeler olmuş, bu alanda üretim yapan fabrika sayısı 1843'e ulaşmıştır.
Bu gelişmeler sonucu İmparatorlukta bir çok el tezgahı kapanmış ve Avrupa'dan kumaş satın
alınmaya başlanmıştır. Avrupa'nın sadece kumaşları değil öteki giyecek ve ev eşyaları da
ülkeye girmeye başlamış ve 1559 yılından sonra ise bu durum giderek daha da artış göstererek
sürmüştür. Batı ülkelerinden mal alma ve hammadde satma biçimindeki alışveriş niteliği
Osmanlı İmparatorluğu'nda yerli sanayinin yalnız hammadde sıkıntısı ile karşılaşmasına
neden olmamış, aynı zamanda sanayinin giderek gerilemesini de doğurmuştur. Bursa'dan
kadife ve ipek kumaş satın alan Avrupa ülkeleri giderek ipek ipliği almakla yetinmeye
başlamıştır.
8
Bu dönemde işçilere çeşitli kaynaklardan değişik yollarla sosyal yardımlar yapılmış,
ancak yardımlar yasal zorunluluktan değil vakıf ve esnaf kuruluşları aracılığıyla yapılan
yardımlar olduğundan süreklilik kazanamamıştır. Tanzimat'tan sonra bazı girişimler sonucu
işçi yararına düzenlemeler yapılmıştır. Bunlar özellikle Ereğli Kömür İşletmeleri'nin Deniz
Bakanlığı'na geçmesi ile kömür ocaklarında çalışan işçilerin çalışma koşullarını düzenleyen
yasalar olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nda işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili mücadele
1820'lerde kurulan ilk işletmelerde çalışan işçilerin yaşama ve çalışma koşullarının
düzeltilmesi amacıyla başlamış, ancak, 1850 yılında çıkarılan Polis Nizamnamesi ile bu tür
etkinlikler engellenmiştir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda ilk çalışmaların başladığı
1850 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu'nda, askeri amaçlı üretimlerin yanı sıra, daha çok el
tezgahları olarak gelişmeye başlayan sanayileşme, daha sonraları kömür ocakları ve madenler,
demir yolu yapımı, tütün işletmelerinin katılımı ile sürmüştür. Bu dönemde çalışma koşulları
oldukça ağır olup, çalışma süresi günde 16 saate kadar çıkmaktadır. Ayrıca, ağır işlerde kadın
ve çocukların çalıştırılması da yaygınlaşmıştır. Bu yıllarda işçiler tezgah başında uyuyup
tezgah başında yemek yemek zorunda kalmışlardır. Ereğli Havzası'ndaki kömür ocaklarında
çalışan işçiler kısa sürede meslek hastalıklarına yakalanmışlar ve giderek artan iş kazalarında
yaşamlarını yitirmişlerdir. Fransızlar tarafından işletilen kömür ocaklarında 16 saat çalışan
çevre köylerden gelen işçiler, penceresiz ve sağlıksız barakalarda yatmışlardır. Beslenmeleri
de son derece yetersiz olan işçiler, kömür ocaklarındaki sağlıksız koşullar nedeniyle kısa
sürede kömür tozlarının yol açtığı pnomokonyoz hastalığına yakalanmışlardır.
9
İşveren iş kazasının oluşmasını önlemek için gerekli önlemleri alarak iş güvenliğini
sağlamak zorundadır.
Kazaya maruz kalanlara veya ailesine mahkeme tarafından hükmedilecek tazminat
işveren tarafından ödenecektir. Kaza, işverenin kötü yönetim ve denetimi veya
gereken önlemlerin yasalara uygun olarak yerine getirilmemiş olması nedeniyle
meydana gelmiş ise, işveren ayrıca 15-20 altın tutarında daha fazla tazminat
ödeyecektir.
Havzada her işveren, diplomalı bir hekim çalıştırmak ve eczane bulundurmak
zorundadır.
Dilaver Paşa Nizamnamesi'ne göre daha ileri ve kapsamlı hükümler getiren Maadin
Nizamnamesi de işverenler tarafından uygulanmamış ve tüzük hükümleri yaşama
geçirilememiştir. Bu dönemde çıkarılan diğer tüzükler ise; Tersanei Amiriye ve Mensip
İşçilerin Emeklilikleri Hakkında Tüzük, Hicaz Demir Yolu Memur ve Hizmetlerine Hastalık
Kaza Hallerinde Yardım Tüzüğü, Askeri Fabrikalar Tüzüğü olarak sıralanabilir. Bu tüzükler
daha çok sosyal yardım amaçlı hükümler içermişlerdir. 1908 yılında kurulmasına izin verilen
sendikaların, işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarını gündeme getirmelerine karşın somut
olarak hiçbir ilerleme sağlanamamış ve ağır çalışma koşulları düzeltilememiştir.
Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu'nda sanayinin oldukça geri kalmış olması, işçi sağlığı
ve iş güvenliğine yönelik çalışmalarında gelişmesini engellemiş ve yetersiz düzeyde
kalmasına neden olmuştur. 1913 ve 1915 yıllarını kapsayan sanayi sayımına göre, işyerlerinin
gıda, toprak, deri, ağaç, dokuma, kırtasiye, kimya, madeni imalat gibi iş kollarında
yoğunlaştığı görülmektedir. Sayımı yapılan 264 işyerinden 249 (%93,9) işyerinin çevirici güç
kullandığı saptanmıştır. Çevirici güçleri hakkında bilgi alınan 245 işyerinin kullandığı çevirici
güç toplamı ise 20.977 beygir gücünde olup, ortalama her işletmeye 95 beygir gücü
düşmektedir. Bu güçteki işletmelerin ise, küçük sanayi olmaktan bile uzak oldukları
söylenebilir. Çevirici güçlerde ise, birinci sırada % 40,6 ile buhar makineleri, ikinci sırada %
35 ile içten yanmalı motorlar, daha sonra ise % 21,4 ile elektrik motorları yer almaktadır.
Elektrik iş yerlerinde en az kullanılan enerji kaynağıdır. Sanayinin bu niteliği ile Osmanlı
İmparatorluğu'nda teknolojinin Avrupa'dan çok geride olduğu anlaşılmaktadır. Ülkede sanayi
10
alanında 1913 yılında 16.975 ve 1915 yılında 14.060 kişinin çalıştığı saptanmıştır. Uzun savaş
yılları boyunca işçilerin askere gitmesi nedeniyle işletmelerde çalışan işçilerin büyük bir
kısmı da düz (vasıfsız) işçilerden oluşmaktadır. Ayrıca bu dönemde kadın işçilerin de yaygın
olarak çalıştırıldıkları görülmektedir. 1913 ile 1915 yılları arasındaki ücret artışları ise
beklendiği gibi yüksek olmamıştır. Kesimler ve alt gruplara bakıldığında en düşük ücretin
dokuma sanayinde olduğu görülmektedir. Bu iş kolunda kadın işçi çalıştırılmasının yaygın
olması ücretlerin düşük kalmasının nedenleri arasında sayılmaktadır.
Bu dönemde çalışma yaşamı ile ilgili ilk önlem 1921 yılında alınmıştır. Bu yıllarda,
Bağımsızlık Savaşımızda kullanılan tek enerji kaynağı kömür olduğundan, kömür üretiminin
kesintisiz sürdürülebilmesi büyük önem kazanmıştır. Bu sürekliliğin sağlanması amacıyla
büyük bir işçi kitlesinin ağır çalışma koşulları içinde bulunduğu Zonguldak ve Ereğli Kömür
İşletmelerinde konunun üzerinde önemle durulmuştur. Zamanın İktisat VekiliMahmut Celal
Bey meclis kürsüsünde bu işçilerin çalışma koşullarını bütün yönleri ile ortaya koyarak
işçilerin sağlık, sosyal ve ekonomik durumlarının düzeltilmesine yönelik bazı yasaların
çıkarılmasına öncülük etmiştir. Bu gelişmeler sonucu bu dönemde arka arkaya iki yasa
çıkarılmıştır. Bunlardan ilki, Zonguldak ve Ereğli Havzası Fahmiyesinde Mevcut Kömür
Tozlarının Amale Menafii Umumiyesine Füruhtuna dair 28 Nisan 1921 tarih ve 114 sayılı
yasadır. Bu yasayla, kömürden arta kalan kömür tozlarının satılması ile elde edilecek gelirin
işçilerin gereksinimleri için ayrılması sağlanmıştır.
11
Çizelge 3.1 Çeşitli ülkelerde sektörlere göre iş kazaları oranı
12
İşveren hastalanan ve kazalanan işçileri tedavi ettirecektir. Bu amaçla işyerinde hekim
çalıştıracak, hastane ve eczane açacaktır.
Kazada yaralanan ile ölenlerin yetimlerine mahkeme kararı ile tazminat ödenecektir.
Eğer kaza işverenin yönetim veya denetim hatası ile oluşmuş ise ayrıca 500-5000 TL
fazla tazminat ödenecektir.
Çalışma süresi günde sekiz saattir. Fazla çalışma iki tarafın oluruna bağlı olup, iki kat
ücret ödenecektir.
İşveren yeni işçilerin eğitiminden sorumlu olacaktır.
Amele Birliği, İhtiyat ve Teavün Sandıkları bu yasa gereğince kurulacaktır.
151 sayılı yasa uyarınca 1923 yılında çıkarılan bir yönetmelik ile söz konusu sandıkların
ve bunları bir araya getiren Amele Birliğinin çalışmaları düzenlenmiştir. Bu yönetmelikle
sandıkların kuruluş ve görevleri tanımlanmıştır.
Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi döneminde 4 Mart 1923 tarihinde İzmir'de toplanan
I. İktisat Kongresi'nde işçi delegeler 30 maddelik bir öneri listesi sunmuştur. Bu öneriler daha
sonraları gerçekleşen bir kısım yasaların çekirdeklerini oluşturmuştur.
Cumhuriyetin ilk yıllarında hafif sanayi denilen gıda, dokuma, dericilik gibi alanlarda
yoğunlaşmış bir sanayi bulunmaktadır. Bu sanayi yapısında küçük işletmeler büyük
çoğunluğu oluşturmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak ülke sanayinin
geliştirilmesine yönelik bir çok yatırım gerçekleştirilmiştir. Özellikle 1963 yılından itibaren
beş yıllık kalkınma planları yürürlüğe konarak uzun dönemli hedef ve stratejiler
belirlenmiştir. Bu dönemde sanayinin gayri safi milli hasıladaki payı giderek artmış; birinci
beş yıllık planda % 17,5, ikincide % 20,5 ve üçünde ise % 22,5 olmuştur. Cumhuriyetin ilk
yıllarından başlayarak kamu yatırımları ile gelişkin sanayileşme sürecine giren ülkemizde son
yıllarda kamu yatırımları azalmış, özelleştirme politikaları yürürlüğe konmuş ve özel kesim
yatırımları ağırlık kazanmıştır.
13
Sanayileşmede sağlanan gelişmelerin yarattığı sorunların giderilmesi amacıyla
Cumhuriyet döneminde işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili pek çok yasa, tüzük, yönetmelik
çıkarılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra ilk yasal düzenleme 2 Ocak 1924 tarih ve 394
sayılı Hafta Tatili Yasası olmuştur. Bu yasa Cumhuriyet döneminde işçi sağlığı ve iş
güvenliği konusundaki ilk olumlu düzenlemelerden birisidir. 1926 yılında yürürlüğe giren
Borçlar Yasası'nın 332. maddesi işverenin iş kazaları ve meslek hastalıklarından doğan
hukuki sorumluluğunu getirmiştir. Hizmet akdi ve işin düzenlenmesi ile ilgili yeni hükümler
getiren bu yasa sosyal güvenlikle ilgili herhangi bir zorunluluk getirmemekle birlikle iş kazası
ve hastalık hallerinde işçi yararına bazı hükümler içermektedir.
Yine 1930 yılında yürürlüğe giren 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Yasası'nın 7. kısmı
işçi sağlığı ve iş güvenliği yönünden bugün bile çok önemli olan hükümler getirmiştir.
İşyerlerine sağlık hizmetinin götürülmesi görüşü bu yasa ile başlamıştır. Yasanın 173-178
maddeleri ile endüstriyel kuruluşlarda, çocuk ve kadınların çalıştırılma koşulları, işçiler için
gece hizmetleri, gebe kadınların doğumdan önce ve sonra çalıştırılma koşulları, işyerlerindeki
işçi yasağı konuları hükme bağlanmıştır. Yasanın 179. maddesi işçilerin işyerinde
çalıştırıldıkları sürece sağlık ve güvenliklerinin korunması amacıyla tüzükler çıkarılmasını
öngörmüştür. 180. maddesi ise işyerlerine sağlık hizmeti götürecek iş yeri hekiminin
çalıştırılmasına ve diğer revir, hastane gibi kuruluşlara ilişkin düzenlemeleri içermektedir.
14
Daha sonra 1936 yılında yürürlüğe giren ve çalışma yaşamının birçok sorunlarını
kapsayan 3008 sayılı İş Yasası ile ülkemizde ilk kez işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda
ayrıntılı ve sistemli bir düzenlemeye gidilmiştir. 3008 sayılı İş Yasası 8 Haziran 1936
tarihinde kabul edilmiş, 16 Haziran 1937 tarihinde yürürlüğe girmiş ve 1967 yılına kadar
uygulamada kalmıştır. Bu yasa ile sosyal güvenlik açısından yeni bir anlayış getirilmiştir. Bu
yasa hükümlerine göre 1 yıl içinde çıkarılması öngörülen sosyal sigortalar sisteminin
kurulmaya başlanması ancak, 1945 yılında olmuştur. 2. Dünya Savaşı, bütün ülkelerin olduğu
gibi ülkemizin de ekonomisini sarsmış, savaş öncesine kıyasla büyük kitlelerin yaşam
düzeylerinde gerilemeler olmuştur. Bu nedenle bir güvenlik sistemine her zamandan daha
fazla gereksinim duyulmaya başlanmıştır. Savaş sonrasının sosyal politika anlayışları
ülkemize de yansımış, iş kazaları meslek hastalıkları ve analık sigortaları kurulmuştur. 28
Ocak 1946 tarih 4841 sayılı Çalışma Bakanlığı kuruluş yasasının birinci maddesi ile
Bakanlığın görevleri arasında sosyal güvenlikte yer almıştır. Mevzuatımıza sosyal güvenlik
ilk kez bu yasa ile girmiştir.
15
3.5 Günümüzdeki Gelişmeler
Günün gereksinimlerine yanıt veremez duruma gelen 3008 sayılı İş Yasanın yerine
1967 yılında 931 sayılı İş Yasası çıkarılmıştır. 931 sayılı İş Yasanın Anayasa Mahkemesi
tarafından usul yönünden bozulması üzerine hemen hiçbir değişiklik yapılmadan 1971
yılında 1475 sayılı İş Yasası yürürlüğe konulmuştur. İşçi sağlığı ve iş güvenliği yönünden
1475 sayılı İş Yasası ve ona uygun olarak çıkarılan tüzük ve yönetmeliklerle çağdaş ve geniş
anlamda ayrıntılı düzenlemeler getirilmiştir. 1475 sayılı İş Yasası 10 bölümden ve 112
maddeden oluşmaktadır. Bu bölümler sırası ile genel hükümler, hizmet akdi, ücret, işin
düzenlenmesi, işçi sağlığı ve iş güvenliği, iş ve işçi bulma, iş yaşamının denetimi ve teftişi,
sosyal sigortalar, ceza hükümleri ve son hükümler olarak düzenlenmiştir. Yasanın sağlık ve
güvenlikle doğrudan ilgili hükümleri 5. Bölümdeki 73'den 82'ye kadar olan maddelerinde yer
almaktadır.
1475 sayılı İş Yasasının işçi sağlığı ve iş güvenliği yönünden çağdaş yaklaşım getiren
73.ncu Maddesi ile işveren işçinin sağlık ve güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak
ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü kılınmıştır.
İşçilerinde bu yoldaki usullere ve şartlara uymak zorunda oldukları belirtilmiştir.
1475 sayılı İş Yasasının 74. maddesi sağlık ve güvenlik ile ilgili tüzüklerin hazırlanmasını
öngörmüştür. Yasanın bu maddesine göre çıkarılan tüzüklerin başlıcaları şunlardır:
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü
Parlayıcı, Patlayıcı, Tehlikeli ve Zararlı Maddelerle Çalışılan İşlerde ve İşyerlerinde
Alınacak Güvenlik Tedbirleri Hakkında Tüzük
Yapı İşlerinde Alınacak İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tedbirleri Tüzüğü
Maden ve Taş Ocakları İşletmelerinde ve Tünel Yapımında Alınacak İşçi Sağlığı ve İş
Güvenliği Önlemlerine İlişkin Tüzük
Yasanın 75. maddesinde sağlık ve güvenlikle ilgili olarak hangi koşullarda işin
durdurulacağı veya işyerinin kapatılacağı belirlenmiştir. 76. maddesi ile çok önemli bir soruna
çözüm getirilmek istenmiş, iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi amacıyla
işyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği kurullarının kurulması ve bu kurulların kuruluş, yetki
ve sorumluluklarının bir tüzükle saptanması öngörülmüştür. 77. maddesi işyerlerindeki içki
yasağını düzenlemiştir.
16
1475 sayılı İş Yasasının 78. maddesi 16 yaşını doldurmamış çocukların ağır ve tehlikeli
işlerde çalıştırılamayacağını, ayrıca, hangi işlerin ağır ve tehlikeli işlerden sayılacağının bir
tüzükte gösterileceğini hükme bağlamıştır. Bu madde kapsamında Ağır ve Tehlikeli İşler
Tüzüğü çıkarılmıştır. Yasanın 79.uncu maddesinde ise ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılacak
işçilerin işe girişlerinde veya işin devamı süresince bedence bu işlere elverişli ve dayanıklı
oldukları; işyerimi hekimi, işçi sağlığı dispanseri, bunların bulunmadığı yerlerde sırası ile en
yakın Sosyal Sigortalar Kurumu, sağlık ocağı, hükümet veya belediye doktoru tarafından
verilmiş muayene raporları olmadıkça bu gibilerin işe alınmalarının ve işte çalıştırılmalarının
yasak olduğu belirtilmektedir. Yasanın 80. maddesinde ise 18 yaşına kadar olan çocukların
herhangi bir işe alınmadan önce; sağlık muayenesinden geçirilerek işin niteliğine ve şartlarına
göre vücut yapılarının dayanıklı olduğunun raporla belirtilmesi ve bunların 18 yaşını
dolduruncaya kadar en az altı ayda bir aynı şekilde doktor muayenesinden geçirilerek bu işte
çalışmaya devamlarında bir sakınca olup olmadığının kontrol ettirilmesi öngörülmüştür.
Yasanın 81. maddesi gebe ve emzikli kadınların hangi dönemlerde ne gibi işlerde
çalıştırılmalarının yasak olduğunu, emzirme odaları ve kreş kurulması ile ilgili hükümler
getirmiştir.
1475 sayılı İş Yasasının bazı maddelerinde 29 Temmuz 1983 tarih ve 2869 sayılı yasa ile
değişiklikler yapılmıştır. 1475 sayılı İş Yasası ve bu yasa hükümlerine göre çıkarılmış olan
tüzük ve yönetmelikler ile işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından kapsamlı ve geniş bir mevzuat
oluşturulmuştur. Yasanın uygulanmasının denetimi eksik kaldığından mevzuatın gerektirdiği
işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri yaşama geçirilememiştir.Daha sonraki yıllarda sosyal
güvenlik içerikli yasalar yürürlüğe konmuştur. 27.06.1954 tarihinde 4772 sayılı İş Kazaları ve
Meslek Hastalıkları Sigortası Yasası, 09.07.1946 tarihinde 4792 sayılı İşçi Sigortaları Kurumu
Yasası, 1950 yılında 5502 sayılı Hastalık ve Analık Sigortası Yasası, 1957 yılında ise 6700
sayılı İhtiyarlık Sigortası Yasası çıkarılmıştır. Sosyal sigorta uygulamasının bu şekilde değişik
yasalarla dağınık bir biçimde düzenlenmiş olması nedeniyle; bu dağınık yasaları bir araya
getirerek sosyal sigortalar sistemini tek bir yasada toplamak amaçlanmış ve 1964 yılında 506
sayılı Sosyal Sigortalar Yasası yürürlüğe konulmuştur. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasasının
124. ve 125. maddeleri gereğince Sosyal Sigortalar Kurumunun, sigortalıların sağlık
durumlarını denetleme amacı ile istediği zaman sağlık kontrolüne tabi tutulabileceği gibi
koruyucu hekimlik bakımından da gerekli her türlü önlemleri alabileceği hükme bağlanmıştır.
17
1952 yılında çıkarılan 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranların
Arasındaki İlişkilerin Düzenlenmesi Hakkındaki Yasa, 1954 yılında çıkarılan 6309 sayılı
Maden yasası, 1967 yılında çıkarılan Deniz İş Yasası gibi değişik yasalarda da işçi sağlığı ve
iş güvenliği ile ilgili çeşitli hükümler yer almıştır.
Türkiye'de meslek hastalıkları üzerine resmi çalışmalar kağıt üzerinde 1946 yılında
çıkarılan SSK Yasası ile başlamışsa da, 1964 yılına kadar ciddi ve kapsamlı hiçbir çalışma
yapılamamış ve olumlu gelişmeler olmamıştır. 1965 yılında 506 sayılı SSK Yasasının
uygulanmasına değin daha çok iş kazaları üzerinde durulmuştur. Zonguldak kömür
ocaklarında çalışan işçilerde yaygın olarak pnömokonyoz meslek hastalığının ortaya çıkması
ile meslek hastalıkları istatistiklerde yer almaya başlamıştır. 506 sayılı SSK Yasasının
yürürlüğe girmesinden sonra Türk Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Özel Fon İdaresi
İşbirliğinden yararlanılarak İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Araştırma Enstitüsü (İSGÜM)
kurulmuştur. İSGÜM, kuruluşundan bu güne kadar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na
bağlı olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Yine bu dönemde Dr. Engin TONGUÇ, Dr. Haldun
SİRER ve Dr. İsmail TOPUZOĞLU'nun katkılarıyla TÜMSAB adı altında kurulan enstitü,
işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda araştırma çalışmaları yapmıştır. Bu çalışmalar sonucu
işçi sağlığını etkileyen çevresel etkiler üzerinde durulmuş ve periyodik sağlık muayenelerin
önemi ortaya çıkarılmıştır.
1975 yılında ise İtalyan Üniversitesi örneği esas alınarak İstanbul ve Anadolu'da birer
meslek hastalıkları kliniği kurulmuştur. 1980 yılında da Ankara'da 50 yataklı Ankara Meslek
Hastalıkları Hastanesi, İstanbul Kartal'da ise 300 yataklı İstanbul Meslek Hastalıkları
Hastanesi kurulmuştur. Birleşmiş Milletler Özel Fon İdaresinin katkıları ile İSGÜM ve
Meslek Hastalıkları Hastaneleri gerekli araç, gereç ve cihazla donatılmış olmasına karşın, bu
kuruluşların kapsamlı çalışmalar yapamadıkları, sorunların çözümüne katkılarının sınırlı
kaldığı ve giderek etkisizleştikleri görülmektedir.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından bugüne kadar işçi sağlığı ve iş güvenliğine
ilişkin 30 sözleşme ve pek çok önemli karar kabul edilmesine karşın, Türkiye bunlardan
sadece 7 ILO Sözleşmesini imzalamıştır. Bu yaklaşım sonucu gelişkin bir mevzuatın
bulunduğu ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunları çözüme kavuşturulamamıştır.
18
4. İŞ KAZASI
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 11. maddesi A bendine göre is kazasının tanımı
su şekilde yapılmaktadır. İş kazası, aşağıdaki hal ve durumlardan birinde meydana gelen ve
sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır.
Çevresel Etkenler: Aydınlatma, ısı, nem, gurultu, makineler, kaygan zemin vb.
İnsana Bağlı Etkenler: Dikkatsizlik, acemilik, yorgunluk, ihmalkarlık vb.
Eğitim yetersizliği ve verilmemesi sıralanabilir.
19
4.1.1 İnsan
1. Psikolojik Nedenler:
Unutkanlık, sıkıntı, üzüntü, keder,
Çevre etkileri,
İstem dışı davranış,
İhmalci davranış, hatalı davranış vb.
2. Fiziksel Nedenler:
Yorgunluk,
Uykusuzluk,
Alkol,
Hastalık vb.
3. İşyeri Nedenleri:
İnsan ilişkileri,
Takım çalışması,
İletişim vb.
4.1.2 Makine
4.1.3 Ortam-Çevre
20
4.1.4 Yönetim
Yetersiz yönetim organizasyonu,
Tamamlanmamış kurallar ve talimatlar,
Yetersiz güvenlik yönetim planı,
Eğitim ve öğretim yetersizliği,
Uygun olmayan nezaret, yönetim ve rehberlik,
Uygun olmayan personel istihdamı,
Yetersiz sağlık kontrolleri vb.
İş kazalarının oluşumunu arka arkaya dizilmiş beş domino taşına veya birbirine geçmiş beş
halkaya benzetebiliriz.
Birinci halka
İnsan oğlunun yapısını değiştirmek mümkün değildir.Dolayısı ile zincirin birinci halkası ile
oynayamayız
İkinci halka
21
İnsan oğlunun yaradılış farklılığıdır. Zeki,atak, durgun, dalgın, unutkan, telaşlı, sakin,
dikkatsiz, fevri, heyecanlı, kızgın, sabırsız, inatçı gibi. İnsanoğlunun bu yaradılış farklılığını
da değiştirmemiz elimizde değildir.
Üçüncü halka
Kişisel özürler
Bilgi ve tecrübe noksanlığı
Fiziksel uygunsuzluklar
Uygun olmayan çalışma ortamı
İnsan Hataları
Önlenebilmesi mümkün olan insan hataları gerçekte dört ana sebepten meydana gelmektedir.
Bilgi
Tavır ve hareket
Kabiliyet
Uygunsuzluk
22
a. Personelin is güvenliğine aykırı hareketleri:
Dördüncü halka
Olasılıktır. Örneğin zımpara tasından sıçrayan bir çapağın,temas etmeden geçme olasılığı,
alna temas ederek çizik açması, gözbebeğine giderek kor etmesi olasılıkları vardır.
Besinci halka
Sonuçtur. Bu sonuç maddi hasar, yaralanma, uzuv kaybı veya olum olabilir.
23
4.3 İş Kazalarının Artmasında Rol Oynayan Temel Etkenler
Denetim yetersizliği
Geri teknoloji kullanımı
Eğitimsizlik
Koruyucu önlem yetersizliği
Sağlığa elverişli olmayan koşullar
Deneyimsiz eleman istihdamı
Sosyal Sigortalar Kurumu istatistiklerine göre; is kazalarının yaklaşık % 31’i, bir ila
üç işçi çalıştıran küçük işyerlerinde meydana gelmektedir. 50’den az işçi çalıştıran iş
yerlerinde meydana gelen kazalar, bütün kazaların yaklaşık % 65’idir. Bu durum küçük
işyerlerine daha fazla önem vermenin gereğini göstermektedir. 50’den az işçi çalıştıran
işyerlerinde is mevzuatı gereği; işyeri hekimi ile is güvenliği uzmanı çalıştırma ve İş Sağlığı
ve Güvenliği Kurulu ile işyeri sağlık birimi oluşturma zorunluluğu bulunmamaktadır. İş
kazalarının yaklaşık % 25’i çalışma sureleri bir yıldan az olan kıdemsiz işçilerde görülmüştür.
Bu durum is kazalarının oluşumunda;eğitim, tecrübe, alışkanlık eksikliklerinin önemini
göstermektedir. İşe başladıktan sonraki bir saat içinde meydana gelen iş kazalarının oranı
yaklaşık % 25’dir. Bu durum; ise uyum sağlanması, dikkati is üzerinde yoğunlaştırmadan ise
başlanması neticesinde meydana gelmektedir. İş kazalarının ortalama %1,75’i sakatlıkla
24
sonuçlanmaktadır. Bunların %74’u, 15 – 35 yas grubu arasında meydana gelmektedir. Bu
durum çalışan genç nüfus için önemli bir sorun teşkil etmektedir. Kazaların %0,87’si ölümle
sonuçlanmaktadır. Bu ölümlerin yaklaşık %74’u kazadan hemen sonra meydana gelmektedir.
Ağır yaralanma yada ölümle sonuçlanan her bir kazanın temelinde; 300 adet
yaralanmasız ve 29 adet hafif yaralanma ile sonuçlanan benzer kaza olayları bulunmaktadır.
5. MESLEK HASTALIĞI
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 11. maddesi B bendine göre meslek hastalığı
tanımı aşağıdaki şekilde yapılmaktadır. Meslek hastalığı, sigortalının çalıştırıldığı işin
niteliğine göre tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici
veya sürekli hastalık, sakatlık veya ruhi arıza halleridir.
Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü’ne göre meslek hastalıkları beş grupta toplanmıştır.
Bunlar;
25
5.2 Meslek Hastalıklarına Neden Olan Etkenler
Fiziksel Etkenler
1. Yetersiz havalandırma
2. Gurultu
3. Vibrasyon (Titreşim)
4. Yetersiz aydınlatma
5. Aşırı sıcak veya aşırı soğuk
6. Uygun olmayan yerleşme
7. Basınç değişimleri
8. Bedensel duruş bozuklukları
9. Hatalı yük kaldırma hareketleri
10. Elektrik
Kimyasal Etkenler
26
7. Plastik maddeler
8. Aoresoller
9. Deterjan ve diğer temizlik maddeler
Biyolojik Etkenler
1. Bakteri
2. Virüs
3. Mantar
4. Böcek
İnsan sağlığı yönünden biyolojik etkenler şarbon, tetanos, bağırsak parazitleri ve diğer
parazitler, kuduz, tüberküloz, AIDS gibi hastalıklara neden olmaktadır.
Ergonomik Etkenler
Psikososyal Etkenler
Bunlar arasında stres, ruhsal bozukluk, ilişkiler, monoton is, hızlı tempo sayılabilir.
27
İşçiler, işveren tarafından kendilerine verilen eğitim ve talimatlar doğrultusunda, özellikle;
1) Makine, cihaz, araç, gereç, tehlikeli madde, tasıma ekipmanı ve diğer üretim araçlarını
doğru şekilde kullanmak,
2) Kendilerine sağlanan kişisel koruyucu donanımı doğru kullanmak ve kullanımdan sonra
muhafaza edildiği yere geri koymak,
3) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tesis ve binalardaki güvenlik donanımlarını
kurallara uygun olarak kullanmak ve bunları keyfi olarak çıkarmamak ve değiştirmemek,
4) İşyerinde sağlık ve güvenlik için ciddi ve ani bir tehlike olduğu kanaatine vardıkları
herhangi bir durumla karsılaştıklarında veya koruma tedbirlerinde bir aksaklık
ve eksiklik gördüklerinde, işverene veya sağlık ve güvenlik işçi temsilcisine derhal haber
vermek,
5) İşyerinde, sağlık ve güvenliğin korunması için teftişe yetkili makam tarafından belirlenen
zorunlulukların yerine getirilmesinde, işverenle veya sağlık ve güvenlik işçi
temsilcisi ile işbirliği yapmak,
6) işveren tarafından güvenli çalışma ortam ve koşullarının sağlanması ve kendi yaptıkları
islerde sağlık ve güvenlik yönünden risklerin önlenmesinde, işveren veya sağlık ve güvenlik
işçi temsilcisi ile mevzuat uygulamaları doğrultusunda işbirliği yapmak ile yükümlüdürler.
28
Çalışanı, yürütülen isten kaynaklanan, sağlık ve güvenliği etkileyen bir veya birden
fazla riske karsı koruyan, çalışan tarafından giyilen, takılan veya tutulan, bu maksada uygun
olarak tasarımı yapılmış tüm alet, araç, gereç ve cihazları, ifade eder.
29
Kişisel koruyucu donanımlar talimatlara uygun olarak kullanılmalı ve talimatlar işçiler
tarafından anlaşılır olmalıdır.
İşveren, isçilerin kişisel koruyucu donanımları uygun şekilde kullanmaları için her
turlu tedbiri almalıdır.
İşçilere verilen kişisel koruyucu donanımlar her zaman etkili şekilde çalışır durumda
olmalı, temizlik ve bakımı yapılmalı ve gerektiğinde yenileri ile değiştirilmelidir.
İşçiler de kendilerine verilen kişisel koruyucu donanımları aldıkları eğitime ve
talimata uygun olarak kullanmalıdır.
İşçiler kişisel koruyucu donanımda gördükleri herhangi bir arıza veya eksikliği
işverene bildirmelidir.
6.3 Eğitim
30
6.4 Madencilik Sektörü ve Kişisel Koruyucu Donanımlar
KKD, bir veya birden fazla sağlık ve güvenlik tehlikesine karşı korunmak için
kişilerce giyilmek, takılmak veya taşınmak amacıyla tasarlanmış herhangi bir cihaz, alet veya
malzemeyi ifade eder.
KKD’lerin üretimi ve işyerlerinde kullanılması konusunda Kişisel Koruyucu Donanım
Yönetmeliği ve Kişisel Koruyucu Donanımların İşyerlerinde Kullanılması Hakkında
Yönetmelik hükümlerine uyulmalıdır.
Güvenli ürün, kullanım süresi içinde, normal kullanım koşullarında risk taşımayan
veya kabul edilebilir ölçülerde risk taşıyan ve temel gerekler bakımından azami ölçüde
korunma sağlayan üründür. CE işareti ürünün bu gerekleri karşıladığının bir göstergesidir.
Piyasada bulunan tüm KKD’ler CE işareti taşımak zorundadır.
31
Madenlerde Kullanılması Gerekli KKD’ler
Baş Koruyucuları
32
El ve Kol Koruyucuları
Bazı maden işleri el, kol ve deride tahrişe neden olabilir. Buna karşı eldiven ve benzeri
el ve kol koruyucuları kullanılmalıdır. Eldivenlerin giyilemediği durumlarda ek koruma
olarak önleyici kremler kullanılmalıdır.
Birçok maden işlerinde, madencinin maruz kaldığı tehlikelerin özelliğine bağlı olarak
göz ve yüz koruyucuları kullanılmalıdır. Tam yüz koruması gerektiren kaynak, kırma,
öğütme, kesme, delme, doğrama ve benzeri işlemler sonucu oluşabilecek parçacıklara karşı
madenciyi korumada tam yüz siperi kullanılabilir. Yüzün yanı sıra solunum korunması da
gerektiren işlerde tam yüz maskeli solunum koruyucu kullanılır.
33
Kulak Koruyucuları
Yeraltı taşıtları, makineler ve güç kaynakları uzun vadede işitme kayıplarına sebep
olabilecek yüksek seviyede gürültü oluşturabilirler. Bu ve benzeri gürültülerden korunmak
amacıyla genellikle madenci baretine monte edilen kulak koruyucular ve diğer tip kulak
koruyucular kullanılabilir.
Ayak Koruyucuları
34
Koruyucu Giysiler
Madenlerde normal iş elbiseleri pamukludur. Yangın riski olan madenlerde aleve karşı
dirençli pamuklu iş elbiseleri kullanılır. Genellikle yeraltındaki hareketli vasıtaların
tehlikelerine karşı madenciyi daha görünür kılmak için giysilere yansıtıcı malzeme şeritleri
eklenebilir
Solunum Koruyucuları
Toz, madenlerde en çok karşılaşılan risk faktörüdür. Bu nedenle, toza karşı yeterli
korunma sağlanmalıdır. Kömür tozu ve diğer ortam tozlarının çoğu, pahalı olmayan bir yarım
yüz toz maskesi kullanımı ile etkin bir şekilde filtrelenebilir. Esnek yapıda kauçuk
35
malzemeden yapılmış bir ağız/burun maskesi ve değiştirilebilir filtreli maskeler etkili koruma
sağlayabilir.
Ortamda bulunabilecek toz, sis, duman, organik buharlar ve asit gazlarının bileşimleri
gibi hava kirleticileri, akciğerde hasara veya geri dönüşü olmayan meslek hastalıklarına neden
olabilir. Bunlardan korunmak için iki tarafında kartuş bulunan uygun solunum maskeleri
kullanılması gerekir
Madenlerde solunum koruyucu kullanımında şu hususlara dikkat edilmelidir:
Ortamdaki kirleticilerin belirlenmesi ve uygun maske seçimi
Kirleticilerin özelliklerine göre maskede kullanılacak filtre seçimi
Filtrelerin sürekli kontrol edilmesi ve zamanında değiştirilmesi
Maskede kaçak olup olmadığının kontrol edilmesi
Kullanım ve bakım konusunda çalışanların eğitimi
Maskenin kullanım kılavuzuna uygun bakım ve temizliğinin yapılması
Maskenin yüze tam olarak oturtulması
Madenlerde oksijen miktarı %16’nın altında ise temiz hava beslemeli maskelerin veya
oksijen maskelerinin kullanılması
Madencileri düşmeye karşı koruyan tek donanım,D şeklinde bir halka ile kürek
kemikleri üzerinde birleşen, tüm vücudu kavrayan paraşüt tipi emniyet kemerleridir. Bu
emniyet kemerleri kazı vb. işlerin yapıldığı çalışma alanlarında madenciler tarafından uygun
36
bir ip ya da şok emici parça ile birlikte kullanılmalıdır. Hareket alanını genişletmek için ek
olarak birkaç D halkası tüm vücut koruyucusuna eklenebilir.
SSK 1990 yılı istatistiklerine göre, 1990 yılında her 22 işçiden birisi iş kazasına uğramıştır.
37
7.2 Kömür Madenciliğinde İş Kazası Türleri
Yer altı kömür madenciliğinde meydana gelen iş kazaları genellikle aşağıdaki gibi
sınıflandırılır.
a-elektrik kazaları
f-su basması
g-ocak yangınları
i-diğerleri
Kömür madenciliğinde en sık rastlanılan kazalar, başta göçükler olmak üzere yangın ve
patlamalara ilişkin kazalardır.
Doğrudan nedenler; Zehirleyici, patlayıcı gaz, toz v.b. tehlikeli maddeler ile mekaniksel,
elektriksel, kimyasal gibi yüksek enerji kaynaklarının ve radyasyonun yol açtığı nedenlerdir.
38
onarımının zamanında yapılmaması, alet ve makinelerin zamanında kullanılmaması, koruyucu
malzemelerin kullanılmaması, alkol ya da uyuşturucu bağımlılığı gibi örnekler verilebilir.
Güvenliksiz çalışma koşullarına ise; yetersiz tahkimat, yetersiz uyarı sistemleri, yangın ya da
infilak olasılığı, zehirleyici atmosfer, gürültü ve yetersiz aydınlatma gibi örnekler verilebilir.
Ana nedenler;
iii- Çevre faktörleri (sıcaklık, nem, basınç, toz, gaz, buhar, gürültü, aydınlatma v.b.)
39
Açık hava maden ocaklarında güvenlik ve sağlık başlığı iş kazaları, toz ve özelde kireç
taşı tozu gürültü, açık arazi çalışma riskleri ve sosyal psikolojik riskler incelenecektir.
8.1 İş Kazaları
Son yıllarda açık ocaklarda kullanılan yeni teknikler ve araçlarla iş riskler azalmıştır.
Açık ocak işletmelerinde günümüzde amonyum nitrat ve fuil-oil karışımı güvenli patlayıcılar,
taşıma kapasitesi yüksek iş makineleri, işletme kapasitesi yüksek kırıcılar, güvenliğe daha
fazla önem veren kazı teknikleri kullanılmaktadır. Çalışma hayatının uluslar arası örgütlerin
de baskısıyla, bu alanda da iş sağlığı standartları belirlenmiştir.
Yer altı maden ocağı işletmelerinin aksine açık maden işletmelerinde diğer
endüstrilerde olduğundan farklı grizu patlaması gibi özel riskler yoktur. 1980 yılında Federal
Almanya’nın Rhenih linyit bölgesinde madencilik işlemlerinde iş kazalarının analizleri tüm
kazaların %75’nin 3 nedenden kaynaklandığını göstermiştir. Bu nedenler ;
40
Bu önlemler iş kazalarının sayısını azaltmayı, oluşabilecek mesleki hastalıklar ve
kısıtlılıklar gibi sağlık bozukluklarını önlemeyi, uygun ve iyi bir sonuca ulaşan verimli bir
çalışmayı hedeflemektedir.
Açık ocak madenlerinde delme ve öğütme işlemlerinde her zaman yüksek etkilenme
riski vardır. Çünkü bu operasyonlar çevreye açık olmakla karakterizedir. Dolayısıyla diğer
işletmelerinde uygulanan lokal havalandırma ve toz uzaklaştırma önlemleri pratik bir çözüm
değildir. Bu durumda ili ana strateji uygulanabilir; Çevreleyerek yalıtmak ve tozu bastırmak.
Örnek bir uygulama olarak açık maden ocaklarında iş makinelerinin kabinleri yalıtılarak ve
filtreli hava çevirme aygıtları kullanılarak operatöre hava verilebilir. Ancak makine
operatörleri dışındaki diğer işçiler etkilenecektir. Tozu ortaya çıkaran noktaların izolasyonu
da mümkündür. Su enjeksiyonu, su spreylemesi ve ıslatıcı ajanlar toz bastırılması için tüm
yüzeysel yer altı madenlerinde kullanılmaktadır.
41
kirlenmede engellenir. Seramik endüstrisinde, döküm işlerinde, cam üretimi işlerinde, öğütme
ve eleme işlerinde bu yöntemler yararlı biçimde kullanılabilir.
Weeks J.L. taş ocaklarında toz kontrolü için üç yöntem önermektedir. Birincisi ıslak
delme işlemidir. İkinci yöntem lokal egzozlu havalandırma olarak belirtmiştir. Üçüncü
yöntem olarak araç sürücülerinin kabinlerinin izolasyonu önerilmektedir.
8.3 Gürültü
Uluslar arası Çalışma Örgütü’nün tanımıyla gürültü, bir işitme kaybına yol açan ,
sağlığa zararlı olan veya başka tehlikeleri ortaya çıkaran bütün sesleri kapsar. Taş ocaklarında
taş kırma işlemi ve patlayıcı kullanılması, ağır iş makinelerinin ve taşıcıların kullanılması
nedenleriyle güvenli sınırı aşan gürültü faktörü önemli bir iş sağlığı sorunudur.
Gürültüye bağlı duyma kaybı ve akut hasar, geçici duyma eşiği kayması ve kalıcı
hasarlar olmak üzere üç başlıkta sınıflanır. Gürültü bedensel ve düşünsel performansı olumsu
etkilemektedir ve bu etkiler 30 dB sınırından itibaren başlayabilmektedir. %50-60 dB
düzeyindeki gürültünün yorgunluğu artırabileceği, iş görümü sırasında hatalara zemin
hazırlayabileceği, verimi düşürebileceği genel olarak kabul edilmektedir.
Gürültünün en fazla bilinen olumsuz etkisi işitme sistemi üzerine olandır. Bu etki sesin
frekansı, şiddeti, gürültü tipi ve maruz kalınan süre gibi faktörlerle ilgilidir. Ayrıca yaş, sigara
alışkanlı, önceden geçirilmiş olan kulak hastalı gibi kişisel faktörler de etkilenmenin
gelişiminde rol oynamaktadır.
Kulakta gürültüye bağlı akut sağlık sorunları 120 dB sınırından sonraki gürültülerde
ortaya çıkarlar. Sesi korti organına ileten yapıların sürekliliğin bozulması jet motorun
çalışmasının yakından dinlenmesi veya patlama durumlarında olmaktadır. Daha düşük
düzeydeki gürültü etkilenme süresi ve sesin şiddetine bağlı olarak geçici veya sürekli sağırlık
hali ortaya çıkarabilmektedir. Kalıcı sağırlığın birinci aşaması 4000 Hz civarındaki sesler için
işitme eşiğinin düşmesidir. Etkilenme sona erdirilmeyecek olursa o diyogramda 4000 Hz
merkezli çentik gittikçe ilerleyecek ve konuşma seslerini zamanla kapsayacaktır.
42
izolasyonlu olması durumunda 92 dB’dir. Kamyon sürücülerinin ise 85 dB düzeyinde
gürültüye maruz kaldığı bilinmektedir. Ünver B dozer operatörünün sağ kulağı seviyesindeki
105 dB’lik gürültünün kabin tavanı, tabanı, camları ve gösterge paneli izolasyonuyla 94 dB’e
kadar indirilebileceğini bildirmektedir.
a) Kömür madenciliği
a) İş kazaları sayısı
d) Ölüm sayısı
43
9.1’de verildiği gibidir. Toplam iş kazası, meslek hastalıkları, sürekli iş görmezlik ve ölüm
sayılarının yıllık değişimleri aşağıdaki bölümlerde incelenmiştir.
Çizelge 9.1 Türkiye madencilik sektöründe 1992 - 2008 yılları arasında meydana gelen iş
kazası, meslek hastalığı, sürekli iş görmezlik ve ölüm sayıları
44
sayısının diğer yıllarda 8.800 ile 6.300 aralığında değiştiği görülmektedir. 1992 yılında
Türkiye Taş Kömürleri Kurumu ( TTK ) Zonguldak-Kozlu İncir harmanı işletmesinde
meydana gelen grizu patlamasında 262 işçinin ölümü ve 1993 yılında da TTK Karadon
İşletmesinde meydana gelen grizu patlamasında 65 işçinin yaralanması ve ölümüyle
sonuçlanan afet niteliğindeki iş kazaları, 1992 ve 1993 yılları iş kazası sayılarının yüksek
çıkmasında etkili olduğu görülmektedir. TTK’ da 1992 yılında 5.679, 1993 yılında 4.437,
1994 yılında 3.128 ve 2008 yılında 1.922 iş kazası meydana gelmiştir. Özellikle TTK’ da
meydana gelen iş kazaları sayıları, Türkiye madencilik sektörü iş kazaları sayılarını önemli
derecede etkilemektedir.
Şekil 9.1 Türkiye madencilik sektöründe 1992 - 2008 yılları arasında meydana gelen iş
kazaları sayıları
Meslek hastalığı, sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan
bir sebeple veya işin devam şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel
veya ruhsal özürlülük halleridir. Meslek hastalıkları, çalışanların, işini yaparken işyeri çalışma
koşulları nedeniyle maruz kaldığı, sağlık durumunda meydana gelen bozukluklar ve
aksamalar olarak tanımlanabilir. İş kazasında ani bir gelişmeyle çalışanların sağlığı tehlikeye
girerken, meslek hastalığında tedrici bir gelişme sonucunda sağlık bozulmaktadır. Meslek
hastalıkları istenilmeyen ve sonucu vahim durumları da beraberinde getiren, ama
istenildiğinde çareler üreterek minimum seviyelere indirgenebilecek bir durumdur.
45
Türkiye Madencilik Sektöründe 1992 - 2008 yılları arasında meydana gelen meslek
hastalıklarının yıllık değişimi Şekil 9.2’de verildiği gibidir. Meslek hastalıkları özellikle 1994
ve 2007 yıllarında yüksek seviyelerde karşımıza çıkmaktadır. 1992 yılında 589 olan meslek
hastalığı sayısı 1994’ e gelindiğinde 866’ ya yükselmiştir. Bu da % 47’ lik bir yükselişi ifade
etmektedir. 2007 yılında ise meslek hastalığı sayısı 1.001 olmuş olup, 1992 yılına göre 2007
yılında meslek hastalıkları % 69,9 oranında artmıştır
Şekil 9.2 Türkiye madencilik sektöründe 1992 - 2008 yılları arasında meydana gelen meslek
hastalıkları sayıları
Türkiye madencilik sektöründe 1992 - 2008 yılları arasında meydana gelen ölümlü iş
kazalarının yıllık değişimi Şekilde verildiği gibidir. Şekil 9.3’de de görüldüğü gibi, ölümlü iş
kazaları 1992 yılından 1995 yılına kadar hızla azalmış ve iş kazalarında ölen işçi sayıları 1992
yılında 607 iken 1995 yılında 96 olmuştur. İş kazalarında ölen işçi sayısı 2008 yılında 66
olmuştur.
46
Şekil 9.3 Türkiye madencilik sektöründe 1992 - 2008 yılları arasında meydana gelen iş
kazalarında ölen işçi sayıları
Maden kazaları ile ilgili istatistikleri incelediğimizde kazalardaki ölüm sayılarının taş
kömürü ve linyit ocaklarında şekil 9.4’deki gibi farklılaştığı görülmektedir. Milyon ton başına
düşen ölüm sayısı 2007 yılında taş kömürü ocaklarında linyitin 30 katı kadardır. Yıllara göre
bakıldığında aradaki fark değişmekle birlikte yine de her yıl taş kömürü ocaklarındaki ölüm
oranı linyitin oldukça üzerindedir.
47
Şekil 9.4Türkiye, taş kömürü ve linyit milyon ton üretimi başına düşen ölüm sayısı
Taş kömürü üretiminin TTK ve taşeronları tarafından yapılması dışında 2000 yılı
sonrasında özel işletmeler tarafından da üretim yapılmaktadır. Kazalar sonucu meydana gelen
ölüm sayılarına TTK ve özel işletilen maden ocakları ayrımında bakıldığında milyon ton
üretim başına düşen ölüm sayısının özel işletmelerde daha fazla olduğu görülmektedir. Özel
işletmeli maden ocaklarında 2000 yılından itibaren üretim yapılmakta fakat asıl üretim artışı
2005 yılından itibaren görülmektedir. Özel ocaklarda üretim başına düşen ölüm sayısının
2003 yılında bir sıçrama göstermesinin nedeni 2002 yılına göre hem üretimin düşmesi hem de
kaza sonucu ölen kişi sayısının iki katına çıkmasıdır.
48
Çizelge 9.2 Türkiye, TTK ve Özel İşletmelerde üretilen milyon ton taş kömürü başına düşen
ölüm sayısı
(TTK) (Özel)
Dünyanın ilk iki büyük kömür üreticisi olan Çin ve ABD’de meydana gelen maden
kazaları incelendiğinde taş kömürü için milyon ton üretim başına ölüm oranlarının
Türkiye’den düşük olduğu görülmektedir. 2008 yılında, Çin’de milyon ton başına düşen ölüm
sayısı 1,27 iken, aynı oranın Türkiye’de 5 kat daha fazla olması oldukça kaygı verici olarak
değerlendirilmektedir.
Çizelge 9.3 Taş kömürü kazaları sonucu ölümlerin Türkiye, Çin ve ABD karşılaştırması
49
Taş kömürü maden kazaları sonucu Milyon ton taş kömürü üretimi başına
Literatürde konu ile ilgili çalışmalar ve ülke örnekleri ile, maden ocaklarında
kullanılan sistemlerin ve teknolojinin kazaların meydana gelmesi ve ölüm oranlarının seviyesi
ile ilişkili olduğu görülmektedir. Modern tekniklerin kullanıldığı bir maden ocağı ile klasik
yöntemler ile çalıştırılan bir maden ocağının karşılaştırıldığı bir çalışmada yeni teknolojilerin
kullanılmasının klasik yöntemlere göre hem verimliliği arttırdığı hem de kazalar sonucu zarar
gören kişi sayısını azalttığı gösterilmiştir. Bununla birlikte iş güvenliğini geliştirmek üzerine
sistematik eğitim programlarının etkisi üzerinde önemle durulmaktadır. (M. Sari, H.S.B.
Düzgün.2004)
Konu ile ilgili uzmanların görüşleri de, kazalar sonucu meydana gelen ölümlerin iş
sağlığı ve güvenliği konusundaki eksik uygulamalardan kaynaklandığını desteklemektedir.
Kazalar ve ölümlerin nedenleri arasında havalandırma sistemlerindeki sorunlar, kaçış yolları
yetersizliği, kişisel koruyucu donanımların yetersizliği gibi altyapı ve teknolojik sorunlar
sayılmaktadır. Bu tür problemlerin önlenebilir olduğu ve iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili
denetim ve yaptırım yetersizliklerinden kaynaklandığı üzerinde önemle durulmaktadır.
Maden kazaları ile meydana gelen ölümler dışında, kazalar ve meslek hastalıkları
sonucunda sürekli iş göremez durumuna gelen kişilerin sayısı da oldukça fazladır. 1991
51
yılından itibaren maden kazaları ve meslek hastalıkları sonucunda 13087 kişi sürekli iş
göremez durumundadır. Bu tür kayıplar ve ölümlerin ekonomik yükü de önemli boyuttadır.
Türkiye’nin taş kömürü üretim maliyetleri dünyadaki büyük kömür üreticilerine göre
yüksektir ve bu nedenle fiyat konusunda da rekabet edememektedir. (Arıoğlu E. Ve Yılmaz,
A.O.2002).Bu duruma bir de yüksek ölüm ve sürekli iş göremezlik oranları eklendiğinde iş
kazalarının ekonomik sonuçları önemli boyutlara ulaşmaktadır. Ortalama kömür üretim
maliyetimizin diğer ülkelere göre yüksek olmasına katkı sağlayan faktörler arasında üretim ve
teknoloji durumunun havzalara göre geliştirilmemesi, bazı tesis, makine ve donanımın
verimliliğinin düşük, işletme giderlerinin ise yüksek olması ve yüksek sayıda iş kazası ve
meslek hastalığı nedeni ile yüksek oranda tazminat ödemeleri yer almaktadır.
Sonuç olarak;
52
Patlayıcıların güvenli şekilde ateşlenmesi için geliştirilmiş olan ateşleme
sistemlerinden elektrikli kapsüller 1870’lerde ortaya çıkmıştır. Daha büyük hacimli ve verimli
patlatmalar yapmak gibi ihtiyaçlar sonucu 1900’lü yılların başında gecikmeli elektrikli
kapsüller geliştirilmiştir. Elektrikli kapsüllerin icadı ile patlayıcı maddelerin ateşlenmesi
emniyetli mesafelerden yapılmaya başlanmış ancak yaşanan bazı kazalardan sonra
düşünüldüğü kadar emniyetli olmadığı anlaşılmıştır. Bu kapsüllerin hatalı kullanımından
kaynaklanan iş kazaları günümüzde de azımsanmayacak boyutlardadır.
Son yıllarda vukua gelmiş olan elektrikli kapsülün kazara ateşlenmesi ile sonuçlanmış bazı
kazaları örneklersek:
• Elektrikli kapsülün elektrikçi ohm metresi ile kontrol edilmesi sırasında kapsülün
patlaması ile ateşçinin parmağı kopmuştur.
• Açık hava koşullarında elektrikli kapsüllerin patlaması ile ateşçi vefat etmiştir.
Sebebin cep telefonu ya da telsizden olabileceği düşünülmektedir.
53
yapılması gereken yaşanan olaylardan ders alarak güvenlik ile ilgili kurallara üşenmeden
uymaları ve önerileri dikkate almalarıdır. (KILIÇ, 2010)
Söz konusu ocak, zorlu çalışma koşullarına sahiptir. Üretim, yüzeyden yaklaşık 150
metre derinde yapılmaktadır. Bakır üretimi yapılan yerlere yer altı galerileri, eğik ve dik
kuyular ile ulaşılmakta, cevher, bu yollar boyunca tesis edilen bantlar vasıtasıyla yeryüzüne
çıkarılmaktadır. Çalışma ortamları, kaza olasılığı bakımından büyük riskler taşımaktadır.
Kaza, cevherin nakledildiği 150 metre uzunluğundaki dikey bandın tutuşması nedeniyle
oluşmuş, yangın daha sonra yaklaşık 900 metre uzunluğunda yatay ve dikey yönlerde tesis
edilmiş nakliyat sistemindeki bantlara da sirayet etmiştir. Bantların yanması ile açığa çıkan
karbon monoksit ve diğer zararlı gazlar çalışanların zehirlenerek ölmelerine ya da
yaralanmalarına sebebiyet vermiştir.
Madencilik sektöründe iş kazaları her geçen yıl biraz daha artmaktadır. Geçtiğimiz bir
yılda, sadece Aşkale,Ermenek ve Çorum' da meydana gelen kazalarda 20 işçi yaşamını
kaybetmiştir. Her kazadan sonra yetkililerin "gereken yapılacaktır..." türünden alışılmış
söylemleri bu olayda da görülmektedir. Ancak, bu tür söylemler ile sorunlar
çözülememektedir. İnsan emeğini ve sağlığını en önde tutan planlama ve uygulamaların
yapılması büyük önem taşımaktadır. Bu önceliklerden vazgeçmek için ileri sürülecek hiçbir
gerekçe kabul edilemez.(Maden Mühendisleri Odası, Eylül 2004)
54
olayların düzeltilmesi olgularının her ikisini de içeriyor olmasıdır. Kaza önleme, her
endüstriyel kuruluş için yaşamsal bir öneme sahiptir. Kazalarla yeterince ilgilenilmemesi
halinde yaralanma, ölüm ve maddi kayıplara yol açacağından işletmeyi olumsuz yönde
etkileyecektir. Ayrıca kaza önleme çalışmaları; üretim ya da hizmetin sürekliliği, üretimin
artırılması, verimliliğin iyileştirilmesi ve işçi-işveren arasındaki ilişkilerin İyileştirilmesi
konularında olumlu ve yararlı sonuçları beraberinde getirmektedir (Güyagüler, 1992).
İnsan biyolojik bir varlık olarak, belli yapısal özellikler gösterir, insanın çalışacağı
yerin çevresinde ve onun kolayca hareket edebileceği boyutların saptanmasında, daima beden
ölçüleri esas alınır. Dar alanda çalışma, dar geçitlerden geçerek yer değiştirme, insanların
normal ve sağlıklı durumunu zorlaştıran yerlere sığmak zorunluluğunun getirilmesi İnsan
işinin verimini azaltır, akıcılığını bozar (Erkan, 1982).
55
gücü buna göre düzenlenmelidir. Herhangi bir yükleme ya da yetenek ötesi İstek, insanın
makine İle ahenkli bir şekilde çalışmasına olumsuz etki yapar, insan ve makine sistemleri
imalat türüne bağlı olarak; sıcak, soğuk, rutubetli, toz, is, gaz, radyasyon, gürültü, titreşim ya
da yetersiz aydınlatma gibi çevresel sorunları olan bir iş yerinde bulunabilir. Söz konusu
çevre faktörleri sağlık açısından çeşitli sakıncalar getirdiğinde, insan organizmasının normal
işleyişini zorladığı için, iş verimi üstünde olumsuz etkiler yapar. Çevre koşullan, gerçekte kısa
ya da uzun bir süreç içinde zararlı etkilerini gösterebilir ve insanın önceleri pek fark etmeden
maruz kaldığı bu zararlı etkenler, belli bir düzeyden sonra iş verimini olumsuz şekilde etkiler.
Ayrıca, insanın iş, aile ve arkadaş çevresi ile günlük yaşamının getirdiği psiko-sosyal
sorunlar, insan-makine-çevre kompleksinde çeşitli etkileşimlere sebep olur. Sosyal ve psiko-
sosyal konular sadece insan ve onun ruh halini etkiliyor gibi görünmesine rağmen,
makinelerini işletmek, işini devamlı ve eksiksiz bir şekilde gerçekleştirmek zorunda olan
insan için çeşitli uyumsuzluklar sistemi de etkilemeye başlar, iş verimi düşer, iş hevesi
kaybolur, davranışlar değişir ve insan içinde bulunduğu ruh halini işine de aksettirir.
12 İŞ GÜVENLİĞİ UZMANI
22.05.2003 tarihinde yürürlüğe girene 4857 sayılı İş Kanunun 81 inci maddesi ve
“İşyeri sağlık ve güvenlik birimleri ile ortak sağlık ve Güvenlik birimleri hakkında
yönetmelik” hükümlerine göre İşverenler, devamlı olarak en az 50 işçi çalıştırdıkları
işyerlerinde bu hizmeti vermek için, işyeri sağlık ve güvenlik birimi oluşturmakla ve bir veya
birden fazla işyeri hekimi ile gereğinde diğer personeli ve sanayiden sayılan işlerde bir veya
birden fazla iş güvenliği uzmanını görevlendirmekle yükümlüdürler. İşverenler, bu
yükümlülüklerini, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin tamamını veya bir kısmını işyeri
dışında kurulu ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden alarak da yerine getirebilirler.
56
Risk değerlendirme faaliyetlerini yürütmek,
Sağlıklı ve güvenli iş ortamları oluşturmak,
Çalışanların ihtiyaçlarına uygun yıllık eğitim planı hazırlamak,
İş Güvenliği eğitimlerini gerçekleştirilmek,
İş kazalarını kontrol altına almak,
Şirket itibarını artırmak için.
Eğitim programları teorik ve uygulamalı olmak üzere iki bölümden oluşur. Eğitimin süresi,
her iş güvenliği uzmanlığı sınıfı için 180 saat teorik ve 40 saat uygulama olmak üzere toplam
220 saatten az olamaz. (Md.54)
57
I inci Risk Grubunda yer alan işyerlerine; ayda en az 1 iş günü,
II inci Risk Grubunda yer alan işyerlerine; ayda en az 2 iş günü,
III üncü Risk Grubunda yer alan işyerlerine; ayda en az 3 iş günü,
IV üncü Risk Grubunda yer alan işyerlerine; ayda en az 4 iş günü,
V inci Risk Grubunda yer alan işyerlerine; ayda en az 5 iş günü, gitmek zorundadırlar.
3) (B) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesiyle en az beş yıl fiilen görev yaptığını iş
güvenliği uzmanlığı sözleşmesi ile belgeleyerek eğitim kurumları tarafından düzenlenen iş
güvenliği uzmanlığı eğitim programlarına katılanlardan Genel Müdürlükçe yaptırılan (A)
sınıfı iş güvenliği uzmanlığı sınavında başarılı olan mühendis veya teknik elemanlara, Genel
Müdürlükçe verilir.
58
1) Genel Müdürlük ve bağlı birimlerinde iş sağlığı ve güvenliği alanında en az üç yıl
görev yapmış iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarına istekleri halinde,
4) (C) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesiyle en az iki yıl fiilen görev yaptığını iş
güvenliği uzmanlığı sözleşmesi ile belgeleyerek eğitim kurumları tarafından düzenlenen iş
güvenliği uzmanlığı eğitim programlarına katılanlardan Genel Müdürlükçe yaptırılan (B)
sınıfı iş güvenliği uzmanlığı sınavında başarılı olan mühendis veya teknik elemanlara, Genel
Müdürlükçe verilir.
2) İş sağlığı ve güvenliği alanında yüksek lisans yapmış olan mühendis veya teknik
elemanlardan (C) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı eğitim programının pratik bölümünü
tamamlayanlara istekleri halinde, Genel Müdürlükçe verilir.
KAYNAKLAR
59
Madencilik sektöründe iş sağlığı ve güvenliği .http://www.isguvenligi.net/index.php?
option=com_content&task=view&id=939&Itemid=52
HENDEM B.; İşçi sağlığı ve işçi güvenliğinde kullanılan kişisel koruyu donanımlar ve
standartları , yüksek lisans tezi, Ankara Haziran 2007
http://www.haberler.com/madencilik-sektorunde-is-sagligi-ve-guvenligi-haberi/ (23.06.07)
60