Türkiye'de anayasacılık 1876 Kanun-u Esasi ile başlamış olmakla birlikte,
anayasa yargısı 1961 Anayasası ile kabul edilmiştir. Osmanlı dönemine ait ilk anayasa olan 1876 Anayasası, katı bir anayasa olmasına rağmen, kanunların anayasaya uygunluğunun yargısal denetimine yer vermez. Cumhuriyet dönemi anayasalarından 1921 ve 1924 Anayasaları "yasamanın üstünlüğü" anlayışına dayanır. Bu nedenle, Meclisin kabul ettiği kanunların, yargı organlarında denetlenmesi kabul edilmemiştir. Uygulamada, kanunların genel mahkemelerce anayasaya uygunluğu gündeme gelmiş, dönemin yüksek mahkemeleri, anayasada açık bir hüküm (Express verbis) olmadığından içtihat yoluyla böyle bir yetkinin kullanılamayacağına hükmetmişlerdir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 4 Şubat 1931 tarihli Kararı'nda, "bir yargıcın yargı yetkisini kullanırken, herhangi bir kanunu, o kanunun Anayasa'ya aykırılığından söz ederek uygulamaktan kaçınamayacağını" belirtmiştir. Böylece, Yargıtay o dönemde, mahkemelerin içtihat yoluyla anayasaya uygunluk denetimi yapmalarını engellemiştir. 1961 Anayasası, çoğulcu demokrasi anlayışına göre hazırlanmıştır. Bu kapsamda; çift meclisli parlamento, özerk kuruluşlar, kuvvetler ayrılığının gerektirdiği fren ve denge mekanizmalarına yer verilmiştir. Meclis çoğunluğuna yönelik fren ve denge mekanizması olarak, Anayasa Mahkemesi kurulmuştur. 1961 Anayasası, yasaların anayasaya uygunluğunun denetimini Anayasa Mahkemesine vermiş olmakla birlikte, genel mahkemelere de kimi koşullarda anayasaya aykırılığı inceleme yetkisi tanımaktadır. Anayasa'nın 151. maddesine göre, "...Anayasa Mahkemesi işin kendisine gelişinden başlamak üzere altı ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse, mahkeme Anayasaya aykırılık iddiasını kanısına göre çözümleyerek davayı yürütür”. Oysa 1982 Anayasası'nın 152. maddesinde, "...5 aylık süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır" denilir. Böylece Anayasa Mahkemesine götürülen kanun hakkında, Mahkeme 5 ay içinde karar vermezse, davaya bakan mahkeme kendi kanısına göre anayasaya aykırılık iddiasını değerlendiremez, yürürlükte olan ve Anayasaya aykırı olduğunu düşündüğü kanuna göre davaya devam etmek durumundadır. Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu Anayasa mahkemeleri birçok ülkede yüksek mahkeme değil “özel mahkeme" olarak kurulmaktadır. Türkiye'de 1961 Anayasası'nda, Anayasa Mahkemesine özel mahkeme kabul edilmiştir. 1982 Anayasası'nda ise yüksek mahkemeler arasında sayılmıştır. Mahkeme'nin yapısı 1982 Anayasası döneminde üç kez değişmiştir. Özellikle 2010 Anayasa Değişiklikleri ile bireysel başvuru yolunun kabul edilmesi, Mahkemenin görev ve yetkilerini genişletmiştir. Mahkemenin üyelerinin (15 asıl üyenin) seçiminde «çoğulcu model» benimsenmiştir. 3 üye TBMM tarafından: 2 si Sayıştay Genel Kurulu’nun aday göstereceği üyeler arasından, 1’i, Baro Başkanlarının, serbest avukatlar arasından göstereceği üç aday arasından, Gizli oy ile seçilir. (2/3, Salt Çoğunluk, en çok oyu alan aday). 12 üye Cumhurbaşkanı tarafından: 3 üye Yargıtay’ın önerdiği üyeler arasından, 2 üye Danıştay’ın önerdiği üyeler arasından, 3 üye YÖK’ün önerdiği (hukuk, iktisat, siyasal bilgimler analında görev yapan) en az doçent veya profesör öğretim üyeleri arasından, 4 üye doğrudan (serbest avukatlar, birinci sınıf hakim ve savcılar ile en az 5 yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından), Seçilir. Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için, Anayasa'nın 146. maddesinin 5. fıkrası ile tüm üyeler bakımından bazı özel koşullar getirilmiştir. Buna göre üye seçilebilmek için, "kırkbeş yaşın doldurulmuş olması kaydıyla; yükseköğretim kurumları öğretim üyelerinin profesör veya doçent unvanını kazanmış, avukatların en az yirmi yıl fiilen avukatlık yapmış, üst kademe yöneticilerinin yükseköğrenim görmüş ve en az yirmi yıl kamu hizmetinde fiilen çalışmış, birinci sınıf hakim ve savcıların adaylık dahil en az 20 yıl çalışmış olması şarttır. Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev süresi 12 yıldır. Bir kimse ikinci kez üye seçilemez. Anayasa Mahkemesi, kendi üyeleri arasından 4 yıl için, gizli oy ve üye tamsayısının salt çoğunluğu ile bir başkan ve iki başkanvekili seçer. Süresi biten başka ve başkanvekili yeniden seçilebilir. Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev süresine ilişkin bazı teminatlar Anayasa'da açıkça düzenlenmiştir. Başkan ve üyeler Anayasa'nın 139. maddesinde öngörülen hâkimlik teminatı kapsamında, "azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz". Anayasa'nın 147. maddesinin 1.fıkrasının ikinci cümlesine göre, "Zorunlu emeklilik yaşından önce görev süresi dolan üyelerin başka bir görevde çalışmaları ve özlük işleri kanunla düzenlenir". Böylece üyeler 65 yaşından önce 12 yıllık görev süresini doldurursa, başka bir görevde çalışması mümkündür. Seçildikten sonra 12 yılı doldurmadan zorunlu emeklilik yaşına gelen bir üye, zorunlu olarak emekliye ayrılır. Anayasa Mahkemesi üyeleri görev süresinden önce görevden uzaklaştırılamazlar. Ancak, Anayasa'nın 147. maddesinin 2. fıkrasında iki istisna getirilmiştir. Buna göre, "Anayasa Mahkemesi üyeliği, bir üyenin hâkimlik mesleğinden çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymesi halinde kendiliğinden; görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceğinin kesin olarak anlaşılması halinde de, Anayasa Mahkemesi üye tamsayısının salt çoğunluğunun kararı ile sona erer". AYM Kuruluş Kanununa göre (m.16/1), “Başkan ve üyelerin görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri iddia edilen suçları, kişisel suçları ve disiplin eylemleri için soruşturma açılması Genel Kurulun kararına bağlıdır. Ancak, ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde, soruşturma genel hükümlere göre yürütülür". Ayrıca AYM üyeleri görev gereği işlediği suçlar kapsamında, Anaysa Mahkemesince "Yüce Divan« sıfatıyla yargılanır (m. 148/6). Yüce Divan'da yargılanma izinleri yine AYM Genel Kurulunun kararına bağlıdır. Kişisel suçlardan dolayı yargılamaları Yargıtay’ın ilgili ceza dairesinde yapılır. Anayasa Mahkemesi’nin Teşkilatı Anayasa Mahkemesi teşkilatı: Anayasa Mahkemesi Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, Anayasa Mahkemesi Bölümleri (1. Bölüm ve 2. Bölüm), Bölümlerin altında yer alan Komisyonlar (6 komisyon), Genel sekreterlik, İdari Birimler. Bireysel başvurular BÖLÜMLERDE, Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemeleri, bölümler altında yer alan Komisyonlar tarafından, Diğer bütün işler Genel Kurul’da karara bağlanır. İstisnai olarak, bölümler bazı bireysel başvuruların Genel Kurul tarafından karara bağlanması için başvuruyu Genel Kurula yönlendirebilir. Mahkemede, yargısal ve idari çalışmalara yardımcı olmak üzere yeteri kadar raportör bulunur. Mahkemede raportör olabilmek için, mesleklerinde en az beş yıl başarıyla çalışmış adli veya idari hâkim ya da savcı veya Sayıştay denetçisi, baş denetçisi ya da uzman denetçisi olmak, Yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat veya siyasal bilimler dallarında doçent, yardımcı doçent ya da doktorasını tamamlamış araştırma görevlisi olmak ve adaylık süresi hariç, en az beş yıl başarıyla çalışmış raportör yardımcısı olmak gerekir. Anayasa Mahkemesi’nin Görev ve Yetkileri
Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkileri:
Kanun, CBK, TBMM İçtüzüğünü şekil ve esas bakımından denetlemek (iptal davalarına bakmak), Mahkemelerce intikal ettirilen itiraz (somut norm denetimi) başvurularına bakmak, Bireysel başvuruları karara bağlamak, Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Cumhurbaşkanı yardımcılarını, bakanları, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay başkan ve üyelerini, başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hâkimler ve Savcılar Kurulu ve Sayıştay başkan ve üyelerini, Genelkurmay Başkanı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanlarını görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılamak. Siyasi partilerin mali denetimini yapmak, kapatma davalarına bakmak, TBMM’nin milletvekilleri, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, dokunulmazlığının kaldırılması, milletvekilliğinin düşmesi kararlarına karşı iptal istemlerini karara bağlamak, Uyuşmazlık Mahkemesi, Başkan ve Başkanvekilini seçmek, Anayasa Mahkemesi başkanını ve iki başkan vekilini seçmek, Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak. Anayasa ve 6216 sayılı AYM’nin kuruluş kanununda yer alan hükümlerden hareketle AYM’nin görevleri dört ana başlıkta ele alınabilir: Norm denetimi (soyut ve somut norm denetimi), Siyasi partilerin denetimi (mali denetim ve kapatma davaları), Yüce Divan yargılaması, Bireysel başvuruları inceleme. 1. Norm Denetimi Anayasa Mahkemesi, bütün mevzuatın değil, sadece yasama işlevine sahip düzenleyici işlemlerin anayasaya uygunluğunu incelemektedir. Yasama organının takdir yetkisi içinde kalan Meclis kararı denetim dışıdır. Yürütmenin düzenleyici işlemleri kural olarak idari yargının denetimindedir. Yasama işlevine sahip olan CBK’ler Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenir. Norm denetimi, iptal davası ve itiraz başvurusu yoluyla şekil ve esas bakımından yapılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin denetimine tabiî normlar: Kanunlar, Cumhurbaşkanlığı olağan kararnameleri, TBMM İçtüzüğü, Anayasa değişiklikleridir. Norm denetimine kapalı işlemler: Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar, Olağanüstü hal Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, Meclis kararları ve Anayasa'nın 174. maddesinde öngörülen İnkılap Kanunlarıdır. Norm denetimi iki tür dava ile yapılır: İptal davası, İtiraz başvurusu. İptal Davası İptal davası, denetimine tâbi normlara karşı, bu normların Resmi Gazetede yayınlanmasından itibaren belli süre içinde ve belli kişiler tarafından Anayasa Mahkemesine doğrudan doğruya açılan dava türüdür. İptal davası somut herhangi bir olay temelinde değil, doğrudan soyut norma karşı açıldığından bu davaya "soyut norm denetimi" de denilir. İptal davasında Anayasa Mahkemesi, istemle bağlı olmak koşuluyla, Anayasaya uygunluğu denetler. Dava açma yetkisi: Cumhurbaşkanı, TBMM’de en fazla üyeye sahip iki siyasi parti grubu (Kanunlar ve Anayasa Değişikliklerinin şekil bakımından iptaline ilişkin dava açamazlar), TBMM üye tamsayısının 1/5’ine Aittir. Şekil bakımından iptal davası: Anayasa değişikliklerine, Kanunlara, TBMM İçtüzüğüne Karşı açılabilir. “Anayasa değişiklikleri” sadece şekil bakımından iptal davasına konu olurken; olağanüstü hallerde ve savaş hallerinde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine” karşı iptal davası açılamaz. Anayasa'nın 174. maddesinde öngörülen İnkılap kanunlarına iptal davası açılamaz. İptal davası süreye bağlı olduğundan süre geçtikten sonra hiçbir kanuna karşı iptal davası açılamaz. İptal davası açma süresi bakımından Anayasa'nın 151. maddesi "genel hüküm", Anayasa'nın 148. maddesi özel hüküm niteliğindedir. Anayasa'nın 151. maddesine göre, “Anayasa Mahkemesinde doğrudan doğruya iptal davası açma hakkı, iptali istenen kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya İçtüzüğün Resmî Gazetede yayımlanmasından başlayarak altmış gün sonra düşer”. Ancak Anayasa'nın 148. maddesi, Anayasa değişiklikleri ile kanunlar bakımından, şekil yönünden iptal davası açma süresini, bunların Resmî Gazetede yayımlanmalarından başlayarak on gün olarak belirlemiştir. Bu durumda, şekil bakımından iptal davası açma süresi: Anayasa değişiklikleri ve kanunlar için 10 gün, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ve TBMM İçtüzüğü için 60 gündür. Esas bakımından iptal davası açma süresi Anayasa'nın 151. maddesi gereğince tüm normlar için 60 gündür. Kanunlara şekil yönünden 10 günde dava açılması gerekirken, CBK'lar için 60 günlük farklı bir süre konulmasının da bir manası yoktur. Mahkeme açılan davayı öncelikle şekil şartları bakımından 10 gün içinde inceler. Başvuru dilekçesinde eksiklikler varsa, on beş günden az olmamak üzere verilecek süre içinde eksikliklerin tamamlanması ilgililerden istenir. Belirtilen süre içinde eksikliklerin tamamlanmaması hâlinde Genel Kurulca iptal davasının açılmamış sayılmasına karar verilir. İptal davasının, esasın incelenmesine karar verilmesi hâlinde, dava dilekçesi ile ekleri TBMM Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı ile iptal davası açmaya yetkili siyasi partilere gönderilir. Bu makamlar, iptal davasıyla ilgili yazılı görüşlerini değerlendirilmek üzere Mahkemeye bildirebilirler. İtiraz Yolu İtiraz yoluna, "somut norm denetimi" veya “defi davası” da denilir. Somut norm denetimi denmesi, anayasaya aykırılığın somut bir olayda uygulanan norma karşı ileri sürülmesinden kaynaklanır. Somut norm denetimine ancak “kanun ve Cumhurbaşkanlığı kararnameleri” konu olabilir. Anayasa değişiklikleri ve Meclis İçtüzüğü somut bir olayda uygulanacak norm olmadığından, bunlara karşı itiraz yoluna başvuru yapılamaz. Anayasa'nın “Inkılap kanunlarının korunması" kenar başlıklı 174. maddesinde Inkılap kanunları, "Anayasaya aykırı olduğu şekilde anlaşılamaz ve yorumlanamaz" denildiğinden itiraz davasına konu olamaz. AY m. 152 hükmüne göre: Davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini, Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddî olduğu kanısına varırsa, itiraz yoluna başvurur. İtiraz yoluna ilişkin olarak Anayasa'da iki süre öngörülür. Bunlardan biri, Anayasa Mahkemesinin itiraz davasını 5 ayda inceleme süresi; ikincisi, Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği red kararı üzerine aynı kanun hükmüne karşı 10 yıl tekrar dava açılamaması süresidir. İtiraz yolu için; Açılmış ve devam etmekte olan (derdest) bir dava olmalı, Görevli ve yetkili mahkeme olmalı. Davada uygulanacak bir hükmün Anayasaya aykırı olduğuna Mahkemece resen kanaat getirilmesi veya taraflarca öne sürülen iddianın ciddi bulunması gerekir. İlk derece mahkemeleri gibi üst derece mahkemeleri de itiraz davasını doğrudan ya da temyiz incelemesi sırasında açabilir. Anayasa Mahkemesi, savcılıkları, sorgu hâkimlerini, hakemleri, vergi itiraz ve temyiz komisyonlarını, mahkeme saymamaktadır. Buna karşın icra tetkik mercileri ile askeri disiplin mahkemelerini mahkeme kavramı içinde değerlendirmektedir. Anayasa Mahkemesi, Sayıştay’ın bir «hesap mahkemesi» olması nedeniyle, AYM’ye başvurabileceğini kabul etmiştir. Ancak, seçim kurullarının «bir davaya bakmakta olan mahkeme» olarak kabul edilemeyeceğine karar vermiştir (2013 yılında ise seçim kurullarını «yargı yeri» olarak kabul etmiştir). Benzer yorum YSK için de yapılabilir ancak henüz Anayasa Mahkemesi’nin önüne bu husus gelmemiştir. Anayasa'nın 152. ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 40. maddesine göre, Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla yapılacak başvurular, itiraz yoluna başvuran mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulayacağı yasa kuralı ile sınırlıdır. Anayasa Mahkemesi itiraz davasında, uygulanacak kuralın sadece ilgili hükmü bakımından inceleme yapar. Anayasa Mahkemesi, itiraz davasında iptali istenen kuralın bütünüyle mi yoksa kısmen mi inceleneceği sorununa “sınırlama sorunu” demektedir. Anayasa Mahkemesi incelemeye konu hükmü sınırlarken, davaya konu işlemi, olayın içeriğini ve kapsamını birlikte değerlendirir. Anayasa Mahkemesi, iptali istenen kurallardan uygulanacak hüküm niteliğinde görmediği kısma ilişkin davayı açan mahkemenin yetkisizliği sebebiyle red kararı verir. AY m. 152/3’e göre: “Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır”. Uygulamada mahkemeler genellikle, Anayasa Mahkemesi kararı gelinceye kadar davayı ertelemekte ve bu durum davaların uzamasına sebep olmaktadır. Anayasa'nın 152. maddesinin 4. fıkrasında “Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği red kararının Resmî Gazetede yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulamaz” denilmektedir. Bu düzenleme Anayasa Mahkemesi kararlarına “içtihat istikrarı" kazandırmak amacıyla, 1982 Anayasası ile getirilmiştir. On yıl süreli denetim yasağı, "Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği red kararının Resmi Gazetede yayımlanmasından sonra" başlar. Dolayısıyla işin esasına girmeden, ilk inceleme aşamasında verilen red kararları on yıllık süre yasağına tâbi değildir. Üzerinde en çok tartışılan konu ise on yıl süreli denetim yasağının iptal davası kapsamında verilen red kararları için de geçerli olup olmadığıdır. Doktrinde hâkim görüş, on yıl süreli denetim yasağının sadece “itiraz davası” kapsamında uygulanabileceği yönündedir. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadı, bu sürenin iptal davası kapsamında verilen red kararları için de geçerli olduğu yönündedir¹ (AYM, E. 2003/23). AYM’ye göre 10 yıl yasağı, soyut ve somut norm yoluyla yapılan başvurular bakımından geçerlidir. Norm Denetiminin Kapsamı: Şekil Yönünden: Anayasa değişikliklerinde: Teklif çoğunluğu, İki kez görüşülme, Son oylama (gizli oylama) çoğunluğu, Kanunlar, CBK’ler ve İçtüzük Değişiklikleri bakımından; Son oylama çoğunluğu, İle sınırlıdır. Esas Yönünden; Doğrudan ölçü normlara (Anayasa’ya ve Anayasanın başlangıç metninde belirtilen temel ilkelere) aykırılık olup olmadığı hususundaki denetimdir. Bir yerindelik denetimi değil, «hukukilik denetimi»dir. Yasama ihmali/ eksik yasal düzenleme –kanun önünde eşitlik ilkesini ihlal etmedikçe- Türk Anayasa Hukukunda iptal sebebi sayılmamaktadır. AYM, madde kenar başlıklarının iptal istemine konu edilemeyeceğine karar vermiştir (AYM, E. 2013/95). Esas yönünden denetimde, öncelikle kuralın «anlam ve kapsamı» belirlenir, daha sonra Anayasaya aykırılık iddiaları değerlendirilir (AYM İçtüzüğü m. 50). Anayasaya aykırılık iddiaları, öncelikle anayasanın emredici ve yasaklayıcı hükümlerine aykırılık yönüyle değerlendirilir. Konuya ilişkin emredici bir hüküm olmasa da konu Anayasanın ilgili hükümleri ve genel ilkeler yönünden incelenir. Yasama yetkisi genel ve asli olduğundan, Anayasada düzenlenmeyen bir konuda kanunla düzenleme yapılması Anayasaya esastan aykırılık doğurmaz (AYM E., 2012/98).