You are on page 1of 46

ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ

BETÜL ÇETİNTULUM HUYUT

DR. ÖĞR.ÜYESİ / KLİNİK PSİKOLOG

2022-2023 Eğitim Yılı


KAYNAKLAR

• Matthew H. Olson, BR. Hergenhahn • Dale H. Schunk Öğrenme Teorileri,


Öğrenme Kuramları Nobel Yayıncılık Nobel Yayıncılık
Sıra Sizde :)
1. Öğrenme Psikolojisine Giriş
2. Öğrenme ve Sinir Bilim
3. Koşullanma Teorileri, Klasik Koşullanma
4. Bitişiklik Kuramı ve Thorndike Etki Yasası
5. Edimsel Koşullanma
6. Pekiştireç Tarifeleri ve Premack İlkesi
7. Sosyal Öğrenme Kuramı
8.Piaget Zihinsel Gelişim Dönemleri
9. İnsancıl Öğrenme Kuramı
10. Gestalt
11. Hafıza Kısa süreli
12.Hafıza Uzun Süreli
BU DERSTE NELER ÖĞRENECEĞİZ?
• Öğrenme nedir?
• Öğrenme sistematik olarak nasıl araştırılır?
• Öğrenmenin araştırma paradigmaları
• Çağdaş öğrenme teorilerinin öncüleri
• Öğrenmenin psikolojik araştırmalarının başlangıcı
• Günümüze doğru gelen öğrenme yaklaşımlarına bakış
ÖĞRENME NEDİR?
• Öğrenme; bilgi, beceri, strateji, inanç, tutum ve davranışların edinimi ve
değiştirilmesini kapsar.

• Tekrar ve yaşantı yoluyla organizmanın davranışlarında meydana gelen kalıcı


değişikliklerdir.

• Davranışta görülen bir dizi değişiklikliği içerir. Öğrenmenin sonucunda her


zaman ölçülebilir davranış değişikliği görülmelidir.

• Öğrenme davranışlarda ya da öğrenilmiş biçimde davranabilme kapasitesinde


meydana gelen ve pratikten deneyimin diğer biçimlerine kadar çeşitli alanlarda
sonuç veren kalıcı bir değişikliktir.
ÖĞRENME NEDİR?
• Öğrenme sonrasında öğrenen bireyler öğrenme öncesi yapmadıkları
şeyleri yapar hale gelirler.
• Ölçülebilir davranış değişikliği ?
• Açık ve örtük davranış ?
• Bu davranış değişkliği nispeten kalıcıdır.
• Öğrenme sonrası hemen ortaya çıkmayabilir.
• Davranış değişikliği yaşantı ve edimden kaynaklanmaktadır.
• Mutlaka bu yaşantı ya da edim pekiştirilmelidir.
ÖĞRENME ve EDİM?
• İzleyerek öğrenebilirsin ama öğrendiğini davranışa dökmeden
öğrenmeden söz edilebilinir mi?
• Öğrenme; davranıştaki olası değişim
• Edim; bu olasılığın davranışa dönüşmesidir.
Bir davranışın öğrenme sonucu gerçekleşip
gerçekleşmediğini anlamak için ölçütler;

1.Davranışta ya da davranış kapasitesinde meydana gelen bir


değişimdir.

Öğrenme yeni hareketler geliştirmeyi ya da mevcut olanı


değiştirmeyi içerir. Edinilmiş bir biçimde davranabilmek için
değişmiş bir kapasiteyi içerir. Çünkü çoğunlukla beceriler, bilgiler
ve inançlar gösterilmeden öğrenilir.
Bir davranışın öğrenme sonucu gerçekleşip
gerçekleşmediğini anlamak için ölçütler;
2. Uzun süre kalıcı davranış değişiklidir.
Öğrenmeden söz edebilmek için bireyin gösterdiği davranış
değişikliğinin sürekli olması gerekir. Kısa süreli davranış değişiklikleri,
büyüme ve olgunlaşma gibi gelişmelerden kaynaklanan davranış
değişiklikleri ve ilaç, alkol gibi madde etkisi altında meydana gelen
davranışlar geçici davranış değişiklikleridir. Bu davranış değişiklikleri
öğrenme değildir. Bu değişiklik geçicidir çünkü davranışı ortaya
çıkaran neden giderildiğinde davranış özüne geri döner.
Kısa süreli değişiklikler öğrenme olarak nitelendirilmez.
Bir davranışın öğrenme sonucu gerçekleşip
gerçekleşmediğini anlamak için ölçütler;

3. Öğrenme pratik ve diğer deneyim şekilleri ile gerçekleşir (örn.


gözlemleme)

Kalıtımla belirlenen davranış değişiklikleri öğrenme değildir.


Hedeflenen şekilde davranmak için hazır olmanın yanı sıra
çevreye bağlı gelişim vardır.

SORU: Kalıtım mı? Çevre mi?


Öğrenmenin Sistematik Olarak Araştırılması
Teori Nedir?
• Teori: bir kavramı açıklamak için kullanılabilecek bilimsel olarak kabul edilebilir
ilkeler bütünüdür. Teori bir çerçeve sağlar.

• Teoriler çevresel olguları yansıtır ve hipotezlerin oluşturulmasıyla yeni


araştırmalar ya da deneysel olarak test edilebilir çıkarımlar üretir.

• Bilimsel teori; bir çok veriyi açıklamak ve daha sonraki deney sonuçları hakkında
tahminlerde bulunmak için kullanılan birbirleriyle ilişkili bir dizi kavramdır.

• Hipotez; daha genel ve kapsamlı olan teorilerden farklı özgül önermelerdir..


Tutumluluk İlkesi / Ekonomi İlkesi
• Tutumluk ilkesi: Bir durumu açıklamak için aynı derece geçerli olan iki
teori varsa bunlardan daha basit olan ekonomiktir ve o tercih edilir.

• Bilimsel teori özellikleri;


– Teoriler bir dizi gözlemden oluşur.
– Gözlemlenen olaylarla bağlantılı olmalıdır.
– Deneme yanılmaya dayaldır.
– Doğrulanabilir hipotezlerden oluşur ve hipotez kabul görürse teori
güçlenir
– Teoriler tutumluluk ilkesine göre seçilir.
Araştırma yürütmek;

• Araştırmak için yeterli teorinin olmadığı alanları keşfetmek

• Cevaplanması gereken sorular olmalı !

• Araştırma koşullarını ve çerçevesini netleştirmek

• Üzerinde araştırma yapılan kavram tanımlanmalıdır. (İşe vuruk


/operasyonel tanım yapmak)
İşe vuruk tanım yapmak (İşlevsel tanım);

• Teorik ifadelerin belirlenebilen ve tekrar edilebilir olan olaylar ya da


deneysel performanslara dönüşmesidir. Teorik bir terimi tanımlamaktır.

• Öz yeterlilik: Kavramsal olarak bir kişinin öğrenme için ya da bir görevi


yerine getirebilmek için var olduğu düşünülen kabiliyet kapasitesidir.

• Öz yeterliliğin işe vuruk tanımı: Öz yeterliliğin ölçek üzerinde puanla


tanımlanmasıdır. Öz yeterlilik ölçeğinden yüksek puan almış olmak vb.
Öğrenme Araştırma Paradigmaları

• İlişkisel Araştırma: Değişkenler arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışır.


Gözlenen olgular arasındaki bağlantıları ya da ilişkileri inceleme amacını
taşır. Özünde betimsel nitelikli bir araştırmadır.Daha ileri çalışmalar için
bir basamak görevi görür. Sebep ve sonuç ilişkisini açıklamaz. Sebep
sonuç bulmak için deneysel çalışma yapmaktır.

• İki şey arasındaki ilişkiyi neden sonuç ilişkisi olmadan açıklar


• Dondurma ve boğulma oranı ?
Öğrenme Araştırma Paradigmaları

• Deneysel araştırmalar: Olguların nedenlerini açıklamak, öngörüleri,


kuram ya da modelleri sınamak gibi daha ileri seviyedeki araştırmlardır.
Sadece deneysel araştırmalar yoluyla neden sonuç bağlantıları üzerinde
konuşacak sonuçlara ulaşabiliriz. Çünkü araştırmaya etki eden diğer
değişkenler kontrol edilebilir. Deneysel araştırmalar kontrollü
çalışmalardır ve belirli bir sistematik düzende ilerler.

Bağımsız değişkenin bağımlı değişken üzerindeki etkisini saptar.


Öğrenme Araştırma Paradigmaları

• Bağımlı değişken; deney sırasında değişen ve ölçülen değişkendir. Bir deneyde


bağımsız değişkende yapılan değişimlerin, üzerinde yol açtığı etkiyi görmek için
ölçülen değişkendir.

• Bağımsız değişken ise; bağımlı değişkeni nasıl değiştirdiğini belirlemek için


manipüle edilir. Bir deneyde bağımlı değişken üzerindeki etkisini görebilmek için
değişime uğratılan değişkendir.

Deneysel araştırmalar sebep- sonuç ilişkisini anlamaya yardımcı olur. Tekrarlanabilir


ve diğer değişkenlerin etkisi kontrol edilebilir olmalı.
Değişkenler
• Bağımsız Değişkenler • Bağımlı Değişkenler

• Cinsiyet • Testeki puanlar


• Yaş Farkı • Hareket hızı
• Zeka • Yanıt verme oranı
• İlaç vb.. • Hata sayısı
Öğrenme Araştırma Paradigmaları

• Nitel Araştırma: Olayların açıklanması ve anlamların yorumlanmasıdır.


Fenomenolojik, katılımcı gözlemini içeren yapısalcı ve yorumlayıcı yaklaşımı içerir.
Olayların yapıları, anlamları ve kişilerin bakış açısının daha önemli olduğu
durumlarda tercih edilir.

• Deneysel yöntemlerle daha önce bulunamayan durumların yeni olası nedensel


bağlantılarını değerlendirmek için tercih edilir. Sözlü ve sözsüz iletişimi, mevcut
kayıtları, sesli düşünme protokollerini, gözlem ve mülakatları içerir. Yeni bakış açısı
kazandırır ancak daha kısıtlı katılımcılarla çalışması, daha uzun süren analiz ve veri
toplama süreci pratik olmasını engeller. Verilerin genellenmesini kısıtlar.
Öğrenme Araştırma Paradigmaları
• Laboratuar ve Alan Araştırması: Laboratuar çalışmalar kontrollü alanlarda yapılırken; alan
araştırmaları, yaşanılan dış çevrede yapılır.

• 21. yy başlarında öğrenme araştırmalarının çoğu laboratuar ortamında hayvanlar üzerinde


yapılırdı. Günümüzde öğrenme araştırmalarının çoğu insanlar üzerinde ve alanda yapılmaktadır.

• Laboratuar çalışmalarında, her türlü karışıtırıcı değişken kontrol edilebilir (ses, ışık, sıcaklık vb.).
Alan araştırmaları insanların aktif bulunduğu gündelik alanlarda (okuli iş yeri vb.) yapılır. Alan
araştırması genellenbilirliği açısında daha avantajlıdır. Laboratuar çalışmaları öğrenme hakkında
çok daha fazla ve önemli bilgi sunması açısından kıymetlidir. Ancak araştırma bulgularının
laboratuar ortamından dış dünyaya genellenebilirliği ve alanda tekrarlanması önemlidir.
Öğrenmeyi Değerlendirme Yöntemleri
• Doğrudan gözlemler: Öğrenmenin gerçekleşip gerçekleşmediğini saptamak için
gözlemlediğimiz davranışlardır. Doğrudan gözlemlenebilir davranışlara ve durumlara
odaklanır. Bir davranışı doğrudan gözlemleme öğrenmenin gerçekleştiğini gösterse de
uygun davranışın olmayışı öğrenmenin gerçekleşmediği anlamına gelmez. Öğrenme
perfomansla aynı şey değildir.
• Yazılı cevaplar: Öğrenme yazılı verilen cevaplara göre değerlendirilir. Dış etkenlerin
daha az etkili olduğu düşünülür.
• Sözlü yanıtlar: Öğrenmenin sözlü olarak görülmesidir.
• Başkaları tarafından değerlendirme: Öğrenmenin diğer kişiler tarafından (aile,
öğretmen, araştımacı, yönetici vb.) değerlendirilmesidir.
• Kişisel raporlar: Kendileri ile ilgili değerlendirme ve ifadeleridir. Anketler, mülakatlar
vb.
ÇAĞDAŞ ÖĞRENME TEORİLERİNİN ÖNCÜLERİ

• EPİSTEMOLOJİ VE ÖĞRENME TEORİSİ

• Psikoloji biliminin doğduğu 19. yüzyıl sonlarına kadar, felsefeciler insan


doğasını kendi tasarılarına, sezgilerine, çıkarımlarına ve kişisel
tecrübelerine dayalı ele alarak açıklamaya çalışmışlardır. Öğrenme;
bilginin doğasını araştıran bilim felsefesi altında araştırılabilir.
– Neyi bilebiliriz?
– Bilginin sınırları neler?
– Bilmek ne anlama gelir?
– Bilginin kaynağı nedir?
ÇAĞDAŞ ÖĞRENME TEORİLERİNİN ÖNCÜLERİ

• Platon’a göre bilgi miras kalmıştır ve insan zihninin doğasındadır. Bilgiyi zihin içeriğini yansıtarak
elde etmiştir.

• Aristo ise; duyusal tecrübeden elde edildiğine inanır, miras kalmamıştır. Platon ve Aristo’nun her
ikiside rasyonalizmi örneklemektedir. Çünkü her ikisinin inandığı nokta: Zihin bilgi ediniminde
aktiftir. Zihin her ikisinde de önemli aktif rol oynar.

• Platon’a göre zihin miras kalan bilgiyi keşfetmek için aktif iç gözleme sahip olmalıdır.
• Aristoya göre zihin duyular sayesinde elde edilen bilginin üzerinde etkin bir biçimde düşünmelidir
ki bilgiyi keşfedebilsin.

• (Rasyonalizm/Akılcılık - Empirisizm/Deneycilik)
ÇAĞDAŞ ÖĞRENME TEORİLERİNİN ÖNCÜLERİ
• Akılcılık: Bilginin duyulara başvurmadan mantıktan türediği fikrine dayanır.
Platon’a göre her nesne kendisini oluşturan idea ya da formlar dünyasına sahiptir.
Nesneler insanlara duyular arayıcılığıyla gösterildiğini ancak ne bildikleri hakkında
düşünerek ve muhakeme ederek öğrenirler. Bilgiye ulaşırken dış dünyadan değil
insan zihninden yola çıkmak gerektiğini savunur. Doğru bilgi ve idealar zihinde
doğuştandır. Öğrenme zihinde olan şeyi yeniden anımsamaktır. Tüm bilgi
anımsandıklarımızdır.
• Platon bilginin doğuştan geldiğine inandığı için nativist, aynı zamanda akıl
yürütme yoluyla ulaşılacağına inandığı için rasyonalisttir.
• Platon’a göre duyusal düşünce engel ve güvenilmemesi gerekne bir şeydi. Oysa
Aristo’ya göre tüm bilgilerin kaynağı duyusal düşünceydi.
ÇAĞDAŞ ÖĞRENME TEORİLERİNİN ÖNCÜLERİ
• Deneycilik: Deneyim tek bilgi kaynağıdır. Aristo’ya göre tüm bilgilerin kaynağı duyusal
düşüncedir. Ancak bilgi duyumun tecrübe edilmesiyle ve akıl yürütme ile
gerçekleştiğine inanmıştır. İnsanın duyu izlenminin temeli dış dünyadır. Zihin verileri
çevreden toplar, kurallar mantık yoluyla öğrenilir. Dışa dünya bilginin ana kaynağıdır.

• Çağrışımcılık yasasını formüle etmiştir. Bir nesnenin çağrışımının o nesneye benzer


diğer nesnelerin çağrışımına neden olabileceğidir. Aristo iki nesnenin birlikte tecrübe
edildiğini ve daha çok birincinin tecrübe edilmesinin ya da çağrışımının ikincinin
çağrışımını güdülediğini söyler.

• Koşullanma teorileri deneyselken, bilişsel teoriler akılcıdır.


MODERN PSİKOLOJİNİN BAŞLANGICI
• Rene Decartes (1596- 1650) Felsefi araştırmaların tümüne şüpheyle yaklaşmaktadır.
“Her şeyden şüphe duyabilirim”.
• Şüphe etmenin düşünmek olduğunu, düşünmenin ise var olduğunu söyler.
• Platon’a benzer Doğuştana gelen fikirlere inanır.

• Thomas Hobbes (1588 - 1679): Doğuştan gelen fikirlerin bilginin kaynağı olduğuna
karşı çıkmıştır. Bilginin kaynağı duyu etkileridir der (çağrışımcılığı gündeme getirir).
Duyu etkileri önemlidir çünkü insan davranışlarını “arzu ettiği” ve “kaçındığı” şey
olarak kontrol eder (Freud’un haz ilkesi gibi)

• John Locke (1632 - 1704): Doğuştan gelen fikirler yoktur. Akıl tecrübe ettiği şeye
dönüşür der. Yani ampiristir.
ÖĞRENMENİN PSİKOLOJİK ARAŞTIRMASININ BAŞLANGICI
• Psikolojinin bilim olmaya başlaması;

• Franz Joseph Gall (1758 - 1828): İnsan yetilerinin beynin özel alanlarına yerleştiğini varsayar. Akıl
yetileri her bireyse aynı düzeyde gelişmez. Eğer bir yeti iyi gelişmişse kişinin kafasında yumru olur.
Bireyin kafatası özelliklerine odaklanır (Frenoloji). Önemli çalışmalar olarak kabul edilir. Beynin
çeşitli kısımlarının işlevini keşfetmek için önemli.
ÖĞRENMENİN PSİKOLOJİK ARAŞTIRMASININ BAŞLANGICI
• Psikolojinin bilim olmaya başlaması;

• Herman Ebbinghaus (1850-1909/Alman psikolog): «ileri zihinsel süreçler» ile hafızanın deneysel olarak
araştırabileceğini vurgulayarak psikolojiyi felsefeden ayırmıştır. Sözel öğrenme odaklıdır.
• Wundt’un laboratuvarına katılmamıştır. Deneysel yöntemin oluşmasına katkıda bulunmuştur.
• Çağrışımcılığın önemli ilkesi olan sıklık kanununa odaklandı. Bir tecrübe ne kadar sık tekrarlanırsa o kadar kolay
anımsanırdı. Hafıza tekrar yoluyla güçlenir.

• Eski deneyimlerin etkisini kontrol etmek için “Anlamsız materyali (üç harfli anlamsız hece)” buldu. Ünlü «Bellek»
deneyi vardır. İki sessiz aralarında bir sesli harf olan (CEW, TIB vb.) hecelerin ezberlenmesi ile ilgili deney yapmıştır.
• Listenin tümünü ne kadar sürede öğrendiğine bakmıştır. Listeye daha fazla bakarak daha az hata yapmıştır. Hece
gruplarını öğenmek için tekrarlamalar yaptıkça daha kolay öğrendiğini gördü. Bu birikimler olarak adlandırılır.
Öğrenilen şeyin ilk bir kaç saat içinde daha hızlı unutulduğunu söyler. Aşırı öğenmenin unutma oranını önemli
ölçüde azalttığını belirtir. Anlamlılık anlamsızlığa göre öğrenmeyi kolaylaştırmıştır v e bilgiler daha uzun süre
muhafaza edilmişitir.
ÖĞRENMENİN PSİKOLOJİK ARAŞTIRMASININ BAŞLANGICI

• Psikolojinin bilim olmaya başlaması; İRADECİLİK


• Wilhelm Wundt (1832-1920 / Alman): İradecilik ekolüdür. Bireyin iradesi
üzerine odaklanmıştır.
• İlk psikoloji laboratuvarı 1879 Almanya’da kuruldu. Daha önce Wiliam
James Harward ünivesitesinde öğretim laboratuvarı açmıştı. 1883’de
ABD’de Stanley Hall ilk laboratuvarı kurdu.
• Wundt, resmi akademik bir disiplin olarak psikoloji biliminin kurucusudur.
Deneysel psikolojiyi bir bilim olarak başlatmıştır. Wundt tarafından
incelenen duyum, algı, dikkat gibi konular hala psikoloji biliminin temel
çalışma alanlarıdır.
Yapısalcılık
• Psikoloji laboratuvarı deneyler yapılabilmesi için önemliydi. «Fizyolojik psikolojinin
ilkeleri’inde psikoloji bir zihin araştırmasıdır. Psikolojik yöntemler; süreç, kontrollü uyarıcı
ve ölçülen tepkiler açısıdan deneysel olmalıdır.

• Yapısalcılık: Wundt’un iradeciliğe dair yaklaşımlarını öğrencileri ABD’ye taşıdı ve Edward.


B. Titchener (1867-1927) 1892’de ABD’de psikoloji laboratuvarında yönetici oldu.
• Titchener’in metodu çağrışımcılıkla, deneysel metodun bir birleşimi olan yapısalcılıktır.
Titchener’e göre psikoloji bilincin bilimidir.
• İradecilik ve yapısalcılığın kullandığı en büyük araç «iç gözlem»
• İç gözlem bir çeşit gözlem türü olarak kabul edilir. Katılımcılar nesnelere ya da olaylara
maruz kaldıkları andan hemen sonra deneyimlerini sözlü olarak rapor ederler.
Yapısalcılık

• Wundt ve Titchener araştırmacıların kazandıkları deneyimler hakkında ne


öğrendikleriyle değil, söz konusu deneyimlerle ilgilendi.
• O sebeple öğrenme araştırılmaya değer olmaktan ziyade bir engeldi. Örn:
katılımcıya bir elma gösterildiğinde katılımcının nesneyi «elma» diye
tanımlaması değil, elmanın parlaklığının, renginin ve mekansal özelliklerinin
rapor edilmesi istendi.
• Eğer katılımcı elmayı elma diye isimlendirise buna «uyarıcı hatası» denildi.
• Katılımcı basit bir düşünce yerine bileşik bir düşünceyi rapor ederse aklın
temel yapılarının belirsiz kalacağı bildirildi.
Yapısalcılık

• Titchener'e göre fiziksel bir duyumu (görüntü), hissettiklerimiz (muzu


sevmek) ve imgeler (belleğimizdeki diğer muzlar) ile birleştiririz.

• En karmaşık düşünceler ve duygular bile bu basit öğelerle tanımlanır.

• Yaşantıların temel birimlerini ve nasıl bir araya geldiklerini, yani yapısını


öne çıkardığı için bu okula yapısalcılık denir.
FARK?

• İradecilik ve yapısalcılık farkı:

– İradecilik: karmaşık fikirleri yapılandırmada etkin aklı kabul ettiler.


Bireyin iradesi ve öz algısı önemliydi.

– Yapısalcılık: edilgen aklı kabul etti. Fikilerin şekillenmesinde çağrışımlık


yasalarını kabul etti. Fİkirlerin bileşenleri açıklanmıştır.
İşlevselcilik nasıl gelişti?
• Yapısalcılığın iç gözlem kavramı oldukça önemliydi ve psikolojinin diğer bilimlerden ayrılmasına
yardımcı olmuştu. Ancak İç gözlem çoğu zaman sorunlu ve güvenilmezdi. İnsanların anlamlı ve
etiketleri görmezden gelmeleri gerçek dışıdır.

• Anlamı görmezden gelmenin zihnin temel özelliğinin reddedilmesi olduğunu vurgulayan John B.
Watson iç gözlem kullanımını eleştirmiştir.
• Yalnızca gözlemlenebilen davranışların araştırılmasını vurgulan nesnel psikoloji için destek
toplamıştır.

• Önemli bir isim olan Edward L. Thorndike; fikirler değil bilimsel gerçekler temel alınmalı demiş ve
20 yy. ilk yarısında davranışçılığın artmasına ve Amerikan psikolojisine hakim olmasını sağlamıştır.

• Yapısalcılar fikirlerin bileşimini araştımış ancak bu fikirlerin nasıl edinildiğini söylememişlerdir.


İşlevselcilik

• En büyük etkiyi Wiliam James (1842-1910) yaptı. Psikolojinin temelleri


kitabında yapısalcıları eleştirdi. James deneyimin düşünceyi incelemek
için başlangıç noktası olduğuna inanan bir deneyciydi. Bilincin ayrık bilgi
parçalarından değil bir bütünden oluştuğunu öne sürdü. Bilincin işlevleri
organizmanın çevresine uyum sağlamasına olanak sağlar. Bilinç akışı tüm
tecrübe değiştiğinde değişir: Akış deneyim değiştikçe değişir.

• «Bir zamanların en mükemmel psikoloğu» olarak görüldü.


İşlevselcilik
• James'e göre Wundt'un "yaşantının atomları" dediği ilişkilerden arınmış, saf
duyumlar diye bir şey yoktur. Zihnimiz sürekli deneyimlerimizi gözden geçirerek,
başlayarak, durarak, zaman boyutunda bir ileri bir geri gidip gelerek bağları
oluşturmaktadır. James, bilincin, algılar ve bağlar, duyumlar ve duyguların
birbirinden ayrılamadığı, sürekli bir akış içinde olduğunu öne sürmüştür. James'e
göre zihinsel bağlar, deneyimlerimizden yararlanmamıza izin verir.

• Bu kuram öğrenme, duyum ve algının ötesine geçerek ve bir organizmanın


öğrenme veya algı yeteneklerini, bulunduğu çevrede işlev görebilecek şekilde nasıl
kullandığım inceler.
İşlevselcilik

• James’ten sonra en etkili isim John Dewy (1859-1952)


• Dewy; Psikolojik süreçler ayrık parçalara bölünemez ve bir bütündür.
• Etki-tepki yasasının rollerini değerlendirdi ve genel gerçeklikten ayrılmamalı
dedi.
• Psikolojinin amacı çevreye uyum sağlamada davranışın önemi ve amacını
araştırmak olmalıydı
• Öğrenme teorisine çok büyük katkısı oldu.
Davranışçılık
• O günlerde ABD'de güçlü olan yapısalcı ve işlevselci okullara karşı
çıkan John B. Watson bilinç veya zihinsel yaşam denilen şeyin Orta Çağ
kalıntısı batıl bir inanç olduğunu iddia etti.

• Watson bilinci tanımlamanın ruhu tanımlamak kadar zor olduğunu;


ölçülemez bir şey olduğu için de bilincin bilimsel araştırmaların konusu
olamayacağını öne sürdü.

Watson'a göre psikoloji, gözlenebilir ve ölçülebilir davranışın bilimidir,


başka bir şey değildir.
İşlevselcilik’ten Davranışçılığı

• İşlevselciler; zihinsel süreçlerin nasıl çalıştığını, neye yaradığı ve çevresel koşullara göre nasıl
değişiklik gösterdiği ile ilgilenmişlerdir. Zihin ve beden ayrı ayrı var olan yapılar değil,
birbirleriyle etkileşim içinde olan yapılardır.

• John. B. Watson (1878-1958) davranışçılığın kurucudur. İç gözlemin hata payının çok yüksek
olduğunu ve psikolojinin hata payı olmadan bilimsel olabilmek için davranışa odaklanması
gerekirdi. Temel sorun davranıştır ve davranışın deneyimle nasıl değiştiğini incelemek gerekir.

• Gözlemlenebilir olan üzerinde araştırma yapmayı önerdiler. «Davranışçı bilinci bilimsel deney
tüpünde bulamaz. Bilinç akışı içinde hiçbir yerde herhangi bir kanıt bulamaz. Davranış akışı
içinde bir kanıt bulabilir».
İşlevselcilik’ten Davranışçılığı

• 1920’li yıllarda Watson ile başlayan davranışçılık yaklaşımı, 1970’lere kadar


sürmüş ve psikolojinin egemen görüşü olmuştur.

• Watson’a göre insan dünyaya yalnızca basit reflekslerle donanmış olarak


gelmekte ve tüm özelliklerini yaşadığı çevre içinde, temel refleksleri üzerine
inşa olan öğrenilmiş davranışlar ile yani klasik koşullanma ile edinmektedir.
İşlevselcilik’ten Davranışçılığı

• Watson'un psikolojiye bakışı, yani davranışçılık, Rus fizyoloğu İvan Pavlov'un ünlü
koşullanma deneyine dayanmaktadır.
• Bu deney daha sonraki bölümlerde anlatılacaktır.

• Watson’un Little Albert deneyi koşullanma teorisinin hayvanlara değil insanlarda


da işleyip işlemediğini test etmesi bakımından önemlidir.

• Korku koşullanma deneyi ve duyarsızlaştırma !

• Artık kuralcı bilimsel bir yaklaşım vardır.


Davranışçılık
• Watson’ın iki büyük etkisi olmuştur.
– Davranışı tahmin ve kontrol etmek amacıyla bilinci anlamak için psikolojinin
amacını değiştirdi
– Psikoloji davranışı konu edindi.

«Öğrenme: tekrarlanma sıklığı, oranı ya da öncelikle çevresel faktörlerin bir


fonksiyonu olarak ortaya çıkan davranış ya da tepki türünde meydana gelen
değişikliklerdir.»
Yeni Davranışçılık
• 1930-1960 yılları arasında C. Hull ve B.F. Skinner gibi araştırmacıların
çalışmalarıyla yeni davranışçılık akımı öne çıkmıştır.

• Karmaşık görünen bütün davranışların aynı temel öğrenme prensibiyle


açıklanabileceği ve karmaşık görünen davranışların operasyonel
(işvuruk) tarifleri yapılarak üzerinde çalışılabilir davranışlar hâlinde ele
alınabileceği vurgulanır.

Operant (edimsel) koşullanma, pekiştirme gibi kavramlar yeni


davranışçılar tarafından ortaya konmuştur.
Yeni Davranışçılık
• Davranışçılığa Dönüş (B.F. Skinner)
• Skinner da Watson gibi gözlenebilir ve ölçülebilir davranışın incelenmesi
gerektiğine inanıyordu.

• Skinner koşullanma teorilerine ek pekiştireç kavramını repertuarına ekledi.

• Özellikle güvercin ve sıçanlarla çalıştı ve onların pekiştireç vasıtasıyla nasıl bir


öğrenme gerçekleştirdiklerini gözlemledi.

• Bu süreç davranışçılığın sonraki basamağı olarak psikolojiye yeni bir ivme


kazandırdı.
3. kuşak Davranışçılık

• Üçüncü kuşak davranışçılık ya da sosyal davranışçılık 1960’lardan


itibaren A. Bandura, J. Rotter gibi isimlerle sürmüştür.

• Bandura, gözlem yoluyla öğrenme ve model alarak öğrenme gibi


yeni öğrenme biçimlerini ortaya koymuştur.

• Davranışçılığı sosyal bir perspektiften ele almış ve 1980’lerde


kendini düzenleme gibi yeni kavramları tanımlamıştır.
Bilişsel Perspektif
• Bilişsel yaklaşım, 1970’lerde davranışçılığın bir eleştirisi olarak ortaya
çıkmıştır ve psikolojiyi yeniden şekillendirmeye başlamıştır. Bilişsel
psikoloji; düşünme, hatırlama, öğrenme, anlama, karar verme ve
yargılama gibi zihinsel süreçlerin en geniş anlamda incelenmesidir.

• Bilişsel psikoloji görece yeni olsa da, psikolojinin hemen her alanını
etkilemiş durumdadır (Sperry, 1988).

• Psikolojinin tanımı bile bu sayede değişmiştir. Psikoloji sadece görünür


davranışı değil, duygu, düşünce ve deneyim gibi süreçleri de içerir.

You might also like