Professional Documents
Culture Documents
• Bilimsel teori; bir çok veriyi açıklamak ve daha sonraki deney sonuçları hakkında
tahminlerde bulunmak için kullanılan birbirleriyle ilişkili bir dizi kavramdır.
• Laboratuar çalışmalarında, her türlü karışıtırıcı değişken kontrol edilebilir (ses, ışık, sıcaklık vb.).
Alan araştırmaları insanların aktif bulunduğu gündelik alanlarda (okuli iş yeri vb.) yapılır. Alan
araştırması genellenbilirliği açısında daha avantajlıdır. Laboratuar çalışmaları öğrenme hakkında
çok daha fazla ve önemli bilgi sunması açısından kıymetlidir. Ancak araştırma bulgularının
laboratuar ortamından dış dünyaya genellenebilirliği ve alanda tekrarlanması önemlidir.
Öğrenmeyi Değerlendirme Yöntemleri
• Doğrudan gözlemler: Öğrenmenin gerçekleşip gerçekleşmediğini saptamak için
gözlemlediğimiz davranışlardır. Doğrudan gözlemlenebilir davranışlara ve durumlara
odaklanır. Bir davranışı doğrudan gözlemleme öğrenmenin gerçekleştiğini gösterse de
uygun davranışın olmayışı öğrenmenin gerçekleşmediği anlamına gelmez. Öğrenme
perfomansla aynı şey değildir.
• Yazılı cevaplar: Öğrenme yazılı verilen cevaplara göre değerlendirilir. Dış etkenlerin
daha az etkili olduğu düşünülür.
• Sözlü yanıtlar: Öğrenmenin sözlü olarak görülmesidir.
• Başkaları tarafından değerlendirme: Öğrenmenin diğer kişiler tarafından (aile,
öğretmen, araştımacı, yönetici vb.) değerlendirilmesidir.
• Kişisel raporlar: Kendileri ile ilgili değerlendirme ve ifadeleridir. Anketler, mülakatlar
vb.
ÇAĞDAŞ ÖĞRENME TEORİLERİNİN ÖNCÜLERİ
• Platon’a göre bilgi miras kalmıştır ve insan zihninin doğasındadır. Bilgiyi zihin içeriğini yansıtarak
elde etmiştir.
• Aristo ise; duyusal tecrübeden elde edildiğine inanır, miras kalmamıştır. Platon ve Aristo’nun her
ikiside rasyonalizmi örneklemektedir. Çünkü her ikisinin inandığı nokta: Zihin bilgi ediniminde
aktiftir. Zihin her ikisinde de önemli aktif rol oynar.
• Platon’a göre zihin miras kalan bilgiyi keşfetmek için aktif iç gözleme sahip olmalıdır.
• Aristoya göre zihin duyular sayesinde elde edilen bilginin üzerinde etkin bir biçimde düşünmelidir
ki bilgiyi keşfedebilsin.
• (Rasyonalizm/Akılcılık - Empirisizm/Deneycilik)
ÇAĞDAŞ ÖĞRENME TEORİLERİNİN ÖNCÜLERİ
• Akılcılık: Bilginin duyulara başvurmadan mantıktan türediği fikrine dayanır.
Platon’a göre her nesne kendisini oluşturan idea ya da formlar dünyasına sahiptir.
Nesneler insanlara duyular arayıcılığıyla gösterildiğini ancak ne bildikleri hakkında
düşünerek ve muhakeme ederek öğrenirler. Bilgiye ulaşırken dış dünyadan değil
insan zihninden yola çıkmak gerektiğini savunur. Doğru bilgi ve idealar zihinde
doğuştandır. Öğrenme zihinde olan şeyi yeniden anımsamaktır. Tüm bilgi
anımsandıklarımızdır.
• Platon bilginin doğuştan geldiğine inandığı için nativist, aynı zamanda akıl
yürütme yoluyla ulaşılacağına inandığı için rasyonalisttir.
• Platon’a göre duyusal düşünce engel ve güvenilmemesi gerekne bir şeydi. Oysa
Aristo’ya göre tüm bilgilerin kaynağı duyusal düşünceydi.
ÇAĞDAŞ ÖĞRENME TEORİLERİNİN ÖNCÜLERİ
• Deneycilik: Deneyim tek bilgi kaynağıdır. Aristo’ya göre tüm bilgilerin kaynağı duyusal
düşüncedir. Ancak bilgi duyumun tecrübe edilmesiyle ve akıl yürütme ile
gerçekleştiğine inanmıştır. İnsanın duyu izlenminin temeli dış dünyadır. Zihin verileri
çevreden toplar, kurallar mantık yoluyla öğrenilir. Dışa dünya bilginin ana kaynağıdır.
• Thomas Hobbes (1588 - 1679): Doğuştan gelen fikirlerin bilginin kaynağı olduğuna
karşı çıkmıştır. Bilginin kaynağı duyu etkileridir der (çağrışımcılığı gündeme getirir).
Duyu etkileri önemlidir çünkü insan davranışlarını “arzu ettiği” ve “kaçındığı” şey
olarak kontrol eder (Freud’un haz ilkesi gibi)
• John Locke (1632 - 1704): Doğuştan gelen fikirler yoktur. Akıl tecrübe ettiği şeye
dönüşür der. Yani ampiristir.
ÖĞRENMENİN PSİKOLOJİK ARAŞTIRMASININ BAŞLANGICI
• Psikolojinin bilim olmaya başlaması;
• Franz Joseph Gall (1758 - 1828): İnsan yetilerinin beynin özel alanlarına yerleştiğini varsayar. Akıl
yetileri her bireyse aynı düzeyde gelişmez. Eğer bir yeti iyi gelişmişse kişinin kafasında yumru olur.
Bireyin kafatası özelliklerine odaklanır (Frenoloji). Önemli çalışmalar olarak kabul edilir. Beynin
çeşitli kısımlarının işlevini keşfetmek için önemli.
ÖĞRENMENİN PSİKOLOJİK ARAŞTIRMASININ BAŞLANGICI
• Psikolojinin bilim olmaya başlaması;
• Herman Ebbinghaus (1850-1909/Alman psikolog): «ileri zihinsel süreçler» ile hafızanın deneysel olarak
araştırabileceğini vurgulayarak psikolojiyi felsefeden ayırmıştır. Sözel öğrenme odaklıdır.
• Wundt’un laboratuvarına katılmamıştır. Deneysel yöntemin oluşmasına katkıda bulunmuştur.
• Çağrışımcılığın önemli ilkesi olan sıklık kanununa odaklandı. Bir tecrübe ne kadar sık tekrarlanırsa o kadar kolay
anımsanırdı. Hafıza tekrar yoluyla güçlenir.
• Eski deneyimlerin etkisini kontrol etmek için “Anlamsız materyali (üç harfli anlamsız hece)” buldu. Ünlü «Bellek»
deneyi vardır. İki sessiz aralarında bir sesli harf olan (CEW, TIB vb.) hecelerin ezberlenmesi ile ilgili deney yapmıştır.
• Listenin tümünü ne kadar sürede öğrendiğine bakmıştır. Listeye daha fazla bakarak daha az hata yapmıştır. Hece
gruplarını öğenmek için tekrarlamalar yaptıkça daha kolay öğrendiğini gördü. Bu birikimler olarak adlandırılır.
Öğrenilen şeyin ilk bir kaç saat içinde daha hızlı unutulduğunu söyler. Aşırı öğenmenin unutma oranını önemli
ölçüde azalttığını belirtir. Anlamlılık anlamsızlığa göre öğrenmeyi kolaylaştırmıştır v e bilgiler daha uzun süre
muhafaza edilmişitir.
ÖĞRENMENİN PSİKOLOJİK ARAŞTIRMASININ BAŞLANGICI
• Anlamı görmezden gelmenin zihnin temel özelliğinin reddedilmesi olduğunu vurgulayan John B.
Watson iç gözlem kullanımını eleştirmiştir.
• Yalnızca gözlemlenebilen davranışların araştırılmasını vurgulan nesnel psikoloji için destek
toplamıştır.
• Önemli bir isim olan Edward L. Thorndike; fikirler değil bilimsel gerçekler temel alınmalı demiş ve
20 yy. ilk yarısında davranışçılığın artmasına ve Amerikan psikolojisine hakim olmasını sağlamıştır.
• İşlevselciler; zihinsel süreçlerin nasıl çalıştığını, neye yaradığı ve çevresel koşullara göre nasıl
değişiklik gösterdiği ile ilgilenmişlerdir. Zihin ve beden ayrı ayrı var olan yapılar değil,
birbirleriyle etkileşim içinde olan yapılardır.
• John. B. Watson (1878-1958) davranışçılığın kurucudur. İç gözlemin hata payının çok yüksek
olduğunu ve psikolojinin hata payı olmadan bilimsel olabilmek için davranışa odaklanması
gerekirdi. Temel sorun davranıştır ve davranışın deneyimle nasıl değiştiğini incelemek gerekir.
• Gözlemlenebilir olan üzerinde araştırma yapmayı önerdiler. «Davranışçı bilinci bilimsel deney
tüpünde bulamaz. Bilinç akışı içinde hiçbir yerde herhangi bir kanıt bulamaz. Davranış akışı
içinde bir kanıt bulabilir».
İşlevselcilik’ten Davranışçılığı
• Watson'un psikolojiye bakışı, yani davranışçılık, Rus fizyoloğu İvan Pavlov'un ünlü
koşullanma deneyine dayanmaktadır.
• Bu deney daha sonraki bölümlerde anlatılacaktır.
• Bilişsel psikoloji görece yeni olsa da, psikolojinin hemen her alanını
etkilemiş durumdadır (Sperry, 1988).