You are on page 1of 248

ÖABT DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ KONU ANLATIMI

DİNLER TARİHİ
Öğr. Gör. İsa ABİDOĞLU
Dinler Tarihi

Dinler Tarihi Edebiyatı


• Erken dönemlerden itibaren Müslümanları öncelikle Ortadoğu'daki dinler
olmak üzere İslâm dışı dini gelenekleri incelemeye teşvik etmiştir. Nitekim
İslâm tarihinin erken dönemlerinden itibaren reddiye kabilinden birçok eser
yazılmıştır.
• İbnu'l-Kelbi'nin (ö. H/204) Kitabu'l-Asnam'ı gibi; yine Said Feyumi'nin (ö.
M/942) Tevrat'tan bazı kısımları Arapça'ya çevirmesi gibi çeşitli İslâm dışı
inanç ve gelenekleri tanımlayan bazı telif ve çeviri eserler ortaya çıkmıştır.
• Milel ve Nihal konularını inceleyen ilk eserin Abdülkahir Ebu Mansur el-
Bağdadi'ye (ö. 1037) ait el Fark Beyne'l- Firak olduğu kabul edilir.
• Bundan başka İbn Hazm, Kitabu'l-Fasl fi'l-Milel ve'l-Ehval ve'n-Nihal adlı
eserinde, birinci ve ikinci ciltlerde sofistler ve çeşitli felsefî mezheplerden,
Yahudilik ve Hristiyanlıktan bahsetmiş, Tevrat ve İncil'deki tahribatları ispata
çalışmıştır. Üçüncü ve dördüncü ciltlerde ise, islâm mezhepleri hakkında bilgi
vermiştir.
Dinler Tarihi

Dinler Tarihi Edebiyatı


• Şehristani, Kitabu'l-Milel ve'n-Nihal adlı eserinde İslam mezheplerinden,
Yahudilik ve Hristiyanlıktan başka, Sâbiîlik ve Hint dinleri hakkında
değerli bilgiler vermiştir.
• Dinler tarihi ile ilgili Türkçe olarak yazılan en eski kaynak olarak kabul
edilen Şemseddin Sami'nin Esatir'i 1878'de basılmıştır. Bu kitapta, Japon,
İskandinav, Amerika ve Eski Avrupa efsaneleri yer almaktadır. Eser,
mitoloji ile İlgili olmakla beraber, dinler tarihine yakındır.
• Tarihteki belli başlı tüm dinleri ilk olarak kendine konu alan eser, Ömer
Rıza Doğrul'un 1949 yılında yayımlanan "Yer Yüzündeki Dinler" isimli
kitabıdır
Dinler Tarihi

Din ve Mezhep
• Farklı dinlerden etkilenen ve inanç ve ibadetler konusunda birbirinden
farklı dinlerden etkiler taşıyan inanç ve dinlere Senkretik Dinler denir.
Örneğin İslâm ile Hindu geleneğinden birçok unsur taşıyan Sih dini
senkretik bir din olarak tanımlanabilir. Yine son dönemlerde ortaya çıkan
ve Hristiyanlıkla Yahudilikten etkilenen Yahova Şahitleri, Hristiyanlıkla
Budizmden birçok unsur taşıyan Moonculuk veya Sayentoloji gibi
hareketler senkretik akımlar olarak değerlendirilebilir.
• Müstakil bir dini inanç olmanın ötesinde belli bir simge ve belli ritüellerle
kendisini ifade eden inanç gruplarına ise kült inançlar denir. Genel
kabullerin ve alışılmışın dışında, çoğunluk tarafından kabul görmeyen ve
dışlanan, az sayıda takipçisi olan bir inanışı temsil eder. Satanizm buna
örnek verilebilir.
Dinler Tarihi

Dinlerin Sınıflandırılması
• Batı'da genelde pozitivist bir yaklaşımla dinler, tabiilerinin sosyolojik
gelişmelerine bağlı olarak ilkel dinler ve gelişmiş dinler olarak ikiye
ayrılmıştır.
• Dinler kendi dışındaki dinleri batıl görerek genelde dinleri hak dinler ve
batıl dinler olarak sınıflandırmışlardır ancak her din kendisini hak din
olarak görüp diğer bütün dinleri batıl dinler olarak sınıflandırmıştır.
• Bunların dışında dinler özelliklerine bağlı olarak şu şekillerde de
sınıflandırılmışlardır:
 Evrensel Dinler - Milli Dinler
 Monoteist - Politeist Dinler
 Gnostik Dinler
 Bölgesel sınıflandırma ( Afrika, Asya, Uzakdoğu dinleri vs.)
Dinler Tarihi

Din ve Mezhep
İç nedenlerden dolayı veya başka kültürlerle karşılaşmalarının doğurduğu
etkenlerle bir din içerisinde gerçekleşen itikadî, siyasi ve fıkhi farklılaşmaların
neden olduğu dinin bir alt kolu ya da ekolleri konumundaki fırkalarına
mezhep denir.
Ortodoks Mezhepler: Çoğunluğun inancını ifade eden merkezi din anlayışına
sahip, egemen siyasal güçle özdeşleşen dinsel yorum. Kendisinin asıl doğru,
kabul edilebilir öğretiyi savunduğunu iddia eden mezheplerdir.
Heterodoks Mezhepler: Merkezi din anlayışının dışında kalan görüş ve
akımlardır. Çoğunluğa karşı azınlığı ve resmi din anlayışına karşı muhalefeti
temsil eden akımlar heterodoksal mezhepler olarak değerlendirilmişlerdir.
Heretik Akımlar: Dinsel inanç ve değerlere getirdikleri yorum ve bakış
açısıyla yaygın din anlayışının temel değerlerinden sapma temayülü
gösterdikleri düşünülen ve sapkın inanç ve uygulamaları nedeniyle
cezalandırılmayı hak ettiklerine inanılan akımlardır.
Dinler Tarihi

Dinlerle İlgili Kullanılan Kavramlar


• Teosentrik: Tanrı'yı her şeyin merkezi olarak kabui eden tek tanrılı din. (İslam - Tevhid merkezli)
• Kristosentrik: Mesih merkezli inanç veya dinler. (Hristiyanlık)
• Etnosentrik: belli bir etnisite temelli gelişen inanç veya kültürel yapı. (Yahudilik, İsrailoğulları
merkezli)
• Monoteizm: Bir tek tanrıya kulluk edilmesini esas alan dini inançtır.
• Düalizm: Genellikle iyiliğin tanrısı ve kötülüğün tanrısı şeklinde kabul edilen iki tanrı inancıdır.
Amaç iyi tanrıya kulluk edip kötü tanrıdan uzak durmaktır. (Zerdüştlük- Ahura Mazda ile Angra
mainyu; Sabiilik-Malka d nhura ve Malka d hşuka)
• Henoteizm: En yüce bir tanrıya inanmakla beraber bu yüce tanrının altında yine ona bağlı başka
tanrıların varlığını da kabul ederek onlara da saygı duyup kulluk etmektir.
• Politeizm: Evrende birbirinden ayrı çok tanrının varlığını kabul edip her birine ayrı ayrı kulluk
edilmesini kabul eden inançlardır.
• Deizm: Yaratıcının varlığını kabul etmekle beraber Tanrının dünyaya veya insana etki ve idaresini
red¬deden inanç. Bazı inançlar ise Tanrı'nın dünyanın idaresini alt tanrılar ya da yarı tanrısal
niteliği olan varlıklara verdiğini savunur.
• Antropomorfizm: İnsan biçimli ve insan nitelikli tanrı inancı
Dinler Tarihi

Zerdüştlük / Mecusilik
 Mecusiliğin kurucusu Zerdüşt'tür.
 bu dindeki tanrı için kullanılan Ahura-Mazda ismine istinaden,
"Mazdaizm" veya ülkeye atfen "Parsizm" denir.
 Kur’an bu din için "Mecûs" deyimini kullanır. (Hac 22/17)
 Mecusi ismi eski İran toplumsal sınıfında yönetici-rahip sınıfını ifade eden
(Magian) Mecuş'tan gelir.
 İbadetlerinde kullandıkları ateş yakma âdetinden dolayı, "Ateşperest"
olarak da isimlendirilirler.
Dinler Tarihi

Zerdüştlük
• Zerdüştlük çeşitli dönem ve aşamalardan geçerek bugünki halini almıştır.
• Birinci Aşama: Zerdüştle başlayan ve mazdaizm olarak da adlandırılabilecek olan,
monoteizmin esas olduğu, Zerdüştün peygamber oluşunu esas alan ve evrensel karakter
arzettiği dönem.
• İkinci Dönem: Zerdüştlüğün heretik yönü olarak kabul edilecek ve magian (mecuş)
olarak adlandırılan çeşitli kültür ve dinlerden zerdüştlüğe geçen sınıfın kendi kültürleri
ile zerdüştlüğü karıştırarak ortaya koydukları senkretik dönem.
• Üçüncü Dönem: Mecusiliğin düalist bir yapıya dönüştüğü bu süreçte, eski İran'ın Mitra
kültü Zerdüştlüğe adapte edildi. Işık ve güneş tanrısı Mitra Zerdüştçü öğretilere
uyarlandı. Bu dönemde mecusilik Sasanilerin resmi dini olmuş ve başta Ortadoğu olmak
üzere Hindistan'a kadar birçok bölgede yayılmıştır.
• İslami dönemde mecusilik gücünü yitirmiş ve küçük topluluklar tarafından kabul edilen
ve yaşanan bir dine dönüşmüştür.
MİTRA DİNİ/ KÜLTÜ: Zerdüşt dini öncesi İran’ın güneş, adalet ve savaş tanrısı MİTRA (Mithra, Mithras)
idi.
Dinler Tarihi

Zerdüştlükte İnanç
• Zerdüşt, kendisini tebliğ hizmetine çağıran tanrıyı "Ahura-Mazda" diye
adlandırıyordu.
• Zerdüşt, Ahura-Mazda adını verdiği Allah'ı; bütün varlıkların kendisinden
zuhur ettiği, "Gerçek nizam ve fiiliyatın yaratıcısı ve rabbi" olarak
sıfatlandırır.
• Varlıklara hayır ve şerri takdir eden O'dur. Her şeyi bilen ve gören, iyiliğe
iyilikle, kötülüğe kötülükle karşılık veren O'dur. Ancak iyiyi ve kötüyü
kader olarak, önceden takdir etmemiştir. Bu sebeple kader değişebilir.
• İyi ve kötü kuvvetler mücadelesinde insan iradesi serbesttir. Tanrının
bütün varlıkları yarattığı günden beri yalancılar da doğrular gibi,
fiillerinde serbesttir.
Dinler Tarihi

Zerdüştlükte İnanç
• Mecuşların etkin olduğu ve düalizmin hakim olduğu dönemde ise Ahura-
Mazda'nın sadece iyi ve temiz varlıkları yarattığı, emrindeki melekleri ile
baraber bütün canlıları iyiliğe ve güzele sevk etmek istediği, Angra-
Mainyu'nun (Ehrimen) kötü ve temiz olmayan varlıkları yarattığı ve
emrindeki şeytanların da kötülüğe ve yanlış yola sevk etmek istediğine
inanılır.
• Dünyada bu iki kuvvet, mutlak hâkimiyeti sağlamak için birbirleriyle
mücadele halindedirler.
• Bu kuvvetler, yalnız ahlâkî değil, metafizik olarak da anlaşılırlar.
• Pozitif bir kuvvetle, negatif bir kuvvet, yaratıcı bir kuvvetle, yıkıcı bir
kuvvet ezelden beri karşı karşıya bulunmaktadırlar. Bazen, aydınlık ve
karanlık olarak yan yana getirilirler.
Dinler Tarihi

Zerdüştlükte İnanç
• Aydınlığın efendisi Tanrı Ahura-Mazda, karanlığın efendisi ise Şeytan
Angra-Mainyu sayılır. Bu zıt kuvvetlerin mücadelesinde, nihâî zafer
Ahura-Mazda'nın olacaktır. Onun mutlak hâkimiyeti, güneş gibi aydınlık
olacaktır. Bu sebeple, Mazdaistler (Mecusiler) ideal temizlik ve aydınlığın
sembolü olarak, ateş yakarlardı.
• Kendilerine ateş yakan anlamına Asravan denirdi. Onların bu geleneği
Müslümanların dikkatini de çekmiş ve onları "Ateşperest" olarak
vasiflandırmışlardır.
• Ateşe çöp ve benzeri kirli/pis şeyler atılmaz, ateş kirletilmez. Ateşte
kullanılan yakıtların temiz ve kuru olmasına özel bir itina gösterilir.
Dinler Tarihi

Zaman Ahiret Tasavvurları

• Mecusiliğe göre, yaratılıştan kıyamete kadar zamanın süresi her biri üçer
bin sene devam eden, dört devreden meydana gelen 12.000 senedir.
• Dördüncü devrede (9.000-12.000 yıllarında) insanlara yardım etmek için
Ahura-Mazda Zerdüşt'ü gönderir.
• Zerdüşt'ten sonraki ikinci bin yılda, yine Zerdüşt'ün zürriyetinden bir
peygamber gelecek ve bu durum üçüncü bin yılda da tekrar edecektir.
Ancak üçüncü bin yılda gelen ve bir çeşit mehdi diyebileceğimiz teblîğcinin
ismi Saoşyant olacak ve dünyaya hâkim olarak yeryüzünü şer
kuvvetlerden temizleyecek, Zerdüşt'ün tebliğini yenileyecek, dünya
Zerdüşt müminleri ile dolacaktır.
• Bin yılın sonunda ise, hâkimiyeti Ahura Mazda'ya teslim edecek ve bu
suretle dünya son bulacaktır.
Dinler Tarihi

Zaman Ahiret Tasavvurları

 Ölülerini önce yıkayıp beyaz elbise ile kefenledikten sonra mezarlık


olarak Dahma veya "Sessizlik Kuleleri" adı verilen yerlere koyarlar.
 Buraları yaklaşık 12 ayak yüksekliğinde silindir biçimindeki
binalardır.
 Damda çıplak cesetler yanyana sıralanır.
 Zamanla cesetler akbabalar tarafından yenir veya kurur.
 Etten sıyrılan kemikler, kulenin zemin katına konur.
 Yabancıların mezarlıklarına girmelerine izin vermezler.
 Komşuları gibi ölülerini yakmamalarının veya gömmemelerinin sebebi
ateşi ve toprağı kirletmemek içindir.
 Ancak İran'dakiler komşularının etkisiyle ölülerini toprağa gömerler.
Dinler Tarihi

İbadet Şekilleri

 Açık meydanlarda kurulan ateş mihrapları, zamanla gelişerek "Ateşgede"


denen büyük mabetlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
 Bu odada kutsal ateş yanar. Cemaat ise açık avluda toplanır ve ibadet eder.
 Ateşe hiç bir insan eli değmez. Ateşi koruyan rahipler nefesleriyle ateşi
kirletmemek için, ağız ve burunlarını modern cerrahlar gibi örterler. Ateşi
maşa ve kürekle karıştırır, üzerine takdis edilmiş odunlar koyarlar.
 Zerdüştlükte günde beş defa ibadet vardır. Sabah ibadetinin özel bir yeri
olduğundan ve sabah ibadeti için insanları kaldıran horoz da kutsal kabul olunur.
Kıble güneştir.
 Gü­neş olmadığı zaman ateşe yönelinir. Önceleri ibadet açıkta yapılırken daha
sonraları gece usulü yerleşmiştir. İbadetin ferdi ya da toplu halde
yapılması mümkündür.
Dinler Tarihi
Dinler Tarihi

Kutsal Kitapları

Eski İran'ın ve bugün Hindistan'da yaşayan iran asıllı Parsîlerin ve diğer


Zerdüşt inancını kabul edenlerin kutsal kitabı Avesta'dır. Dili Pehlevice'dir (Eski
Farsça). Avesta (hikmet, bilgi anlamında), şu bölümden oluşur
Günümüzdeki durumları
Günümüzde, iran ve Hindistan'da Mecusiliği yaşatmaya çalışan dini guruplar
vardır. Iran'dakiler dağınıktır ve sayıları azalmış küçük bir azınlıktır.
Kendilerine "Gabriler" denir. Hindistan'dakilere Parsiler denir. Bombay ve
Bombay'ın kuzey bölgelerinde toplu halde bulunurlar. Geçimlerini daha çok
ticaret ve zanaatla kazanırlar. Toplam nüfuslarının yaklaşık 300.000 kadar
olduğu tahmin edilmektedir.
Dinler Tarihi
Dinler Tarihi
Dinler Tarihi
Dinler Tarihi
Dinler Tarihi

Sabiîlik
Sabiilikten Kur'an'da üç yerde (Bakara 2/62, Maide 5/69, Hac 22/17)
bahsedildiği için erken dönemler­den itibaren birçok İslam âliminin ilgisini
çekti. Miladî 9. asrın ilk yarısına kadar Sâbiîlerin Güney Irak'ta yaşadıkları
ve kendilerine özgü bir dinlerinin olduğu değerlendirildi.
Halife Me'mun döneminde, o zamana kadar Sabiilik-le hiçbir ilgisi olmayan,
çevrelerinde "Putperestler" ve "Harranîler" gibi adlarla tanınan ve
geleneksel Asur-Babil politeizmini devam ettiren bir grup vardı. Halife
Me'munun, onların putperest yapılarını İslam Dev­letinde zimmî (anlaşmalı)
statüsüyle yaşamalarına mani olarak görmesi ve onları, ya Müslüman
olmaları ya da Kur'an'da adı zikredilen gruplardan birine gir­meleri
konusunda tehdit etmesiyle "Sâbiî" ismine sı­ğındılar. Harranlı putperestler
böylelikle Sâbiî ismini aldılar ve birçok Harranlı bilgin (ünlü Sabit ibn Kurrâ
ve ibrahim ibn Hilâl gibi) kendi inançlarını (Sâbiîlik adı altında) hararetle
savundular.
Dinler Tarihi

Kadim Sabiilik
Sâbiîlik m.ö. son iki yüzyıl içerisinde Filistin-Ürdün bölgesindeki heterodoks Yahudi
gruplar içerisinden çıkar. Bu tarihte resmi Yahudilik anlayışına karşı çı­kan "Kumran
Cemaati" olarak da bilinen Esseniler, Vaftizciler ve Nasuralar, bunlar arasında en
önemlile­riydiler. Sâbiîlik açısından özellikle Nasuralar dikkat çekicidir. Nitekim o
dönemde İsa a.s. ve cemaati de onlar tarafından ilk zamanlar Nasuralar ismiyle isim­
lendirildiler.
Sabiiler tarafından "Büyük bir önder" ve "Bir ışık peygamberi" olarak adlandırılan
Yahya da büyük ihtimalle Nasuralar cemaatıyla ilişki içerisindeydi. İsa'nın çağdaşı
olan Yahya, Yahudiliğe karşı çıkmış ve Kudüs dışında kendi cemaatını kurmuştu. İsa
da Yahya'nın vaazlarını dinlemeye gelirdi. Yahya'nın faaliyetleri resmi Yahudi
teşkilatını telaşlandırmıştı.
Sâbiî sözcüğü ise Mandence’de “vaftiz olmak” ya da “suya daldırmak” anlamına gelen
“sab” fiilinden türetilmiştir ve Araplar tarafından, Mandenlerin en dikkat çeken ve sık
uyguladıkları ibadetlerinden biri olan vaftiz uygulaması nedeniyle, bu topluluğa bir ad
olarak verilmiştir.
Dinler Tarihi

Kutsal Kitapları

Sâbiîierin kutsal kitapları iki ana grupta toplanır: Yazı­lı metinler ve sır
metinleri.
Yazılı metinler: Sâbiî kutsal kitapları arasında en önemli yeri oluşturan temel
kitapları Ginza, İki ana kısma ayrılır: Yahya’nın Öğretileri ve Kolesta.
"Hazine" anlamına gelen Ginza yaklaşık 600 say­fadan oluşur. Âdem'in kitabı
diye de adlandırılan bu kutsal kitap, çeşitli dualar, teoloji, mitoloji, ölüm ve
ölüm sonrası hayat ve benzeri konuları ihtiva eder. Yahya'nın Öğretileri, adın­
dan da anlaşılacağı gibi büyük ölçüde Yahya'yı, onun hayatı ve öğretilerini
konu alan bir kitaptır.
Kolasta (koleksiyon ya da övgü) ise gusül, ayin yemekleri ve benzeri
ibadetlerle ilgili dua ve uygu­lamaları konu alan günlük ibadet kitabıdır
Dinler Tarihi

Saiilikte Kutsal Kitaplar


Sâbiî sır metinleri ise çeşitli dönemlerde hasta­lık, kara büyü, sihir, bela, afet ve
benzeri kötü­lüklere karşı çanak, çömlek gibi eşyalar üzerine ya da metal veya
papirüs sayfalara yazılan kısa muskalar ve sihir metinleridir. Sâbiîler kutsal ki­
taplarının, yaratılışta yüce Tanrı tarafından ilk in­san Adem'e vahy
olunduğuna inanırlar.
Sâbiî kutsal metinlerinin yazılı olduğu dil Aramcanın doğu lehçelerinden birisi
olan Mandencedir. Günlük hayatta Arapça konuşan Sâbiîler, bu dili anlamadan
sadece ibadet dili olarak kullanırlar. Bu dili okuyup yazabilme ayrıcalığı ise
yalnızca rahiplere
Dinler Tarihi
Dinler Tarihi
Dinler Tarihi
Dinler Tarihi

Tanrı Tasavvurları
Sabiilerin tanrı tasavvurlarının temelinde gnostik bir dualizm mevcuttur. Bu dualizme göre
bir tarafta ışık ve nur âlemi, diğer tarafta ise karanlık âlemi bulunur. Işık âleminin başında
"Yüce Hayat" "Kudretli Ruh" ve "Yüceliğin Efendisi" gibi isimler de verilen Malka d
Nhura (Işık Kralı) bulunur. Malka d Nhura, en üstün niteliklerle mücehhez ve bütün
eksikliklerden münez­zeh olan yüce varlıktır.
Dualizmin diğer kanadını oluşturan karanlık âlemi de ışık âleminin hayat
prensibinden oluşmasına karşılık, yokluk, eksiklik ve düzensizliği sembolize eden
kaos ya da Kara Su'dan oluşmuştur. Yönlerden güneyde olduğuna inanılan bu
âlemin başında zaman zaman Ur ya da "Büyük Canavar" diye de adlandırılan
Mal­ka d Hşuka (Karanlık Kralı) bulunur. Malka d Hşuka, karanlık âlemindeki
sayısız kötü varlığın yaratıcısı ve yayıcısı olarak nitelenir. Birçok olağanüstü
nitelik ve güçlere sahip olan bu varlık, kötü ve karanlık vasıf­ların tümüne
sahiptir. Etrafında sayısız kötü varlık, devler, şeytanlar, kötü ruhlar, canavarlar ve
benzeri varlıklar bulunur.
Dinler Tarihi

Sabiilikte Mehdilik İnancı


Sabitlere göre ahir zaman kötülük, zulüm, fitne ve savaşların gittikçe arttığı
bir dönemdir. Bu dönemde Sabitler aleyhine zulüm ve takibat yoğunlaşır.
Ayrıca bu dönemde tabii denge de bozularak altüst olur; kıt­lık, kuraklık,
doğal felaketler ve çölleşme yaygınlaşır. Bu dönemde pek çok şey ters yüz olur
(efendilerin hizmetçi ve hizmetçilerin efendi olması gibi). Ahir za­manda
dünyanın sonunun geldiğini gösteren birçok kıyamet işaretleri belirecektir.
Bu işaretlerden sonra ahir zaman kahramanı ve Meh­di Praşai Ziva ("Son
savaşçı" ya da "Son kral") ortaya çıkar ve yeryüzüne hâkim olur. Mehdinin
döneminde bütün ahlaki kötülüklere son verilir; savaşlar, fitneler ve zulüm
kaybolur. Ayrıca doğal düzen de bu saadet döneminden olumlu olarak
etkilenir. Böylelikle Mehdi Praşai Siva dönemi bir altın çağ olur. Mehdinin hü­
kümranlığı dünyanın sonuna kadar devam eder.
Dinler Tarihi

Sabiilikte Cennet/Cehennem
Sâbiîler'e göre dünya hayatının sonunda kıyamet olacak bütün canlılar yok
olacak, ardından da yer­yüzü ve yeryüzünü çevreleyen gezegenler ve burçlar yok
edileceklerdir. Kıyamet sonrası günahkâr ruhlar için hesap yapılacaktır.
Her Sabii, kutsal elbisesi olan beyaz rastasını giymek zorundadır. Zira rastasız
olarak ölmek, ölüm sonrası büyük cezalara maruz kalmak demektir. Genellikle
Sabiiler, dış elbiselerinin altına rastalarını da giyerler
Dinler Tarihi

Sabiilikte ibadet
Sabiiler ibadetlerini evlerinde ya da Mandi adını ver­dikleri ibadethanelerde
yaparlar.
Sâbiî ibadetleri arasında en önemli olanı Masbuta, tamaşa ve rişama adı verilen
üç vaftizdir.
Masbuta: Tam vaftiz olarak da adlandırılır, rahip gözetiminde bir akarsuya dalıp
çıkmak şeklinde yapılan bir boy abdestidir. Bu vaftizin her Sâbiî tarafından
haftada en az bir kere pazar günü ya­pılması zorunludur.
Tamaşa: Dini kirlenmeler sonrası bir Sâbiînin ra­hibe gereksinim duymaksızın
kendi başına nehre üç kez dalıp çıkması şeklinde yaptığı gusüldür.
Rişama: İslam'daki normal abdeste benzer bir yıkanmadır.
Vaftizin mutlaka bir akarsuda ya da akarsudan açı­lan kanallarda yapılması
gerekir. Sâbiîler akarsuları ilahi ışık âlemiyle ilişkili olarak görür ve onları "Hayat
suyu" diye adlandırırlar
Dinler Tarihi

Sabiilikte İbadet
Sâbiîierde rükûlu ve secdeli bir namaz olayı yoktur. Ancak kuzeye dönerek
yapılan günlük dua ayini var­dır. Sâbiîler günün belirli saatlerinde (Ginza'ya
göre 3 kez gündüz, 2 kez gece) Yüce Işık Kralı'na dua ederler.
Sâbiîlikte yiyip içmeme şeklinde bir oruç söz konusu değildir. Bunun yerine
Sâbiîler eli, dili, kalbi, kulağı ve diğer organları kötülükten uzak tutmak
şeklinde bir oruca davet edilirler.
Sâbiîler, yılın çeşitli gün ve saatlerini uğursuz olarak adlandırır ve o
zamanlarda iş yapmamaya, dışarı çıkmamaya gayret ederler. Öte yandan
belirli günlerde de bayram yaparlar. Bayramlar arasında en önemli olanı bir
çeşit bahar bayramı olarak kutladık­ları beş günlük Panja ya da Parvania
bayramıdır.
Dinler Tarihi

Hinduizm
• Sanatana dharma ismi ile Hindular kendi dinlerini ifade ederler.
• Fars dilinde “indus nehrinin doğusunda yaşayanlar” anlamına gelen Hinduizm
kelimesi kullanılmıştır.
• Hinduizm dünyada varlığını devam ettiren en eski dindir.
• Hinduizmʼi devlet dini ilan eden tek ülke Nepalʼdir.
• Herhangi bir şahsı kurucu, herhangi bir kutsal metni tek başına bağlayıcı
görmezler. Herhangi bir doktrini dogma olarak kabul etmezler.
• Hinduizmʼi diğer geleneklerden ayıran ölçütler şunlardır:
1. Vedaların mutlak otorite olduğunu kabul ederler.
2. İneğin ve Brahmanların kutsallığını kabul ederler.
3. karma, samsara ve mokşa ile ilgili Hint dini – felsefi okullarca gerçek
olarak kabul edilirler.
Dinler Tarihi

Hinduizm’e giriş
 Yakın döneme kadar Hint dinine mensup olmak için anne – babanın herhangi
bir kasttan olması gerekliydi. Ancak modern Hinduizmʼde batılılarda bu dine
girebilmektedir.
 Ezeli hakikatleri gören olarak Rşi’ler (gören), en erken dönemde Hinduizm’in
adı konmamış peygamberleridir.
 Rşiʼler sessiz derin düşünenler (muni) olarak adlandırılırlar.
 Hinduizm’de bütün Hinduların inandığı bir tanrı olmadığı gibi hepsi için
geçerli bir ibadet şekli de yoktur.
 Hindular, Herhangi bir dini uygulamayı zorunlu görmedikleri gibi bir
grup için temel olan bir şey başka bir grup için gerekli olmayabilir.
 Tek bir tanrıya inandıklarını söylerken bile birçok tan­rıya kulluk
edebilmektedirler.
Dinler Tarihi

İnanç Sistemi
 Alemin bir yaratıcısı yoktur. Yoktan da varedilmemiştir.
 Zamanın bir başlangıcı ve sonu yoktur. Daireseldir. Sürekli döner bu
yüzden de ahiret anlayışı yoktur.
 Hinduizmde üç yüz milyondan fazla tanrı bulunur. Ancak her Hindu
sadece bir tanrıya inanır. Kimi­si Brahma'ya, kimisi Şiva'ya, kimisi
Vishnu'ya.
 Milyonlarca tanrı arasından üç büyük tanrı öne çıkar ve bir anlamda
teslisi-üçlemeyi oluşturur. Brahma ya­ratıcı, Vişnu koruyucu, Şiva ise
yokedici tanrı olarak nitelenir.
 Ancak Hinduların geneli Brahma'ya tapınır. O nedenle Hindu dinine
Brahma dini de denir.
 Din adamları ise Brahman olarak isimlendirilmiştir.
Dinler Tarihi

İnanç Sistemi
Kast sistemi: Kast sisteminin Hinduizmin sistematikleştirenleri olan Aryanlar
tarafından yerli halkı kendilerinden uzak tutmak için oluşturulduğu tahmin
edilmektedir. Bu sistem vedalara da konmuş ve ilahi bir yasa olarak kabul
edilmiştir.
Brahminler: Bilginler ve din adamları (Vedaların koruyucuları)
Kşatriyalar: Prensler, savaşçılar ve yöneticiler
Vaisyalar: Çiftçi ve esnaf ve sanatçılar
Sudralar: Yoksul işçi, hizmetçi ve köleler.
Bütün bu sınıfların altında bir de kast sistemine dâhil edilmeyen paryalar
(dokunulmazlar) bulunur.
Dinler Tarihi

Karma-Samsara-Mokşa
Karma: İş, amel, eylem anlamına gelen karma sistemine göre; kişi
yaptıklarından yaşarken sorumlu olduğu gibi yeniden dünyaya geldiğinde de
bu yaptıklarının sonucu olarak belli bir kastta dünyaya gelir. Buna göre bu
hayatında herhangi bir kastta dünyaya ge­len kişi daha önceki yaşamındaki
amellerinin sonucu olarak dünyaya gelmiştir.
Hindu inancına göre ölümden sonra ruh yaşar ve dünya yaşamındaki fillerine
göre bir yol izler. Bu dön­güye samsara denir. Ölümle birlikte maddi bedenden
ayrılan ruhun önünde üç yol vardır.
Mokşa: Devayana'ya (Tanrılar âlemi) giden yol­dur. Bu yol, dünya hayatında
nefsini yenmiş, te­nasühünü tamamlamış, insanlığın zirvesine ulaşmış
tanrılaşmış (devalaşmış) ruhlar içindir ve bu ruhlar artık dünyaya dönmez ve
başka bir hayata zorunlu tutulmazlar.
Dinler Tarihi

Hinduizm’de İbadet
Hindu dini ve felsefesinin ortak hedefi mokşay, gerçekleştirmektir. Bunun üç yolu vardır.
1. Cayna – marga (bilgi yolu) 2. Karma – marga (amel – eylem yolu) 3. Bhakti – marga (aşk
ve zühd hayatı ile bağlanma yolu).
• Hinduizm’de Varanasi diğer ismiyle Banares şehri tanrı Şiva’nın koruduğu şehir olarak bilinir
ve Hindular hac ibadetlerini bu şehri ziyaret ederek yaparlar.
• Ganj nehrinin suyu kutsal kabul edilir. Asla kirlenmediğine inanılan bu nehrin iyileştirici
olduğu düşünülür.
• Hindular ibadetlerine İslam’daki besmeleye benzer ‘Om’ sözcüğüyle başlarlar.
• Evin bir köşesi tapınılan puta tahsis edilir. ve ona tapınılır. Buna puja adı verilir.
• İbadet (puja) daha çok bireysel bir faaliyettir. Toplu ibadet yoktur.
• Günlük ibadetler dua, tanrı heykellerine tazim ve sunak sunmadır.
• Bu ibadetler ilk üç kasta mensup Hindularca güneş doğmadan, tam ortadayken ve batış
esnasında yapılır.
• Kadınlar ibadete katılmazlar. Veda metinlerini okumaları yasaktır.
Dinler Tarihi

Hinduizm’de İbadet
• Doğum, Ölüm ve Evlilik gibi geçiş dönemlerinde yapılan dinsel törenlere
samskara denilir.
• Yoga ruhsal gelişim için zorunlu bir egzersiz ve uygulamadır.
• Yeni yıl bayramı olarak Ekim/kasım aylarında Divali bayramı, Şubat/Mart
bayramlarında baharın gelişini sembolize eden Holi bayramları vardır.
Hindistan’ın en renkli festivallerinden Diwali, büyük ışık gösterileri ile kutlanıyor.
Işıklar Bayramı olarak ta adlandırılan, Hindu inancına göre iyinin kötüye galip
gelmesini temsil eden bir dizi dini olayların sonu olan Divali Festivali boyunca
iyiliğin kazanmasını temsil eden ışıklı gösteriler yapılıyor. Evlerini ve sokaklarını
özel ışıklarla dekore eden Hintliler, mum yakarak da evlerini kötülüklerden
temizlediklerine inanıyor.
• Ölen kişinin cesetleri yakılır. Ölüyü yakmak erkek evladın işidir. Bundan
dolayı erkek evlat sahibi olmak önemsenir.
• Sati geleneği diye kadının ölen kişiyle birlikte yakılması geleneğidir.
Dinler Tarihi
Dinler Tarihi
Dinler Tarihi
Dinler Tarihi
Dinler Tarihi
Dinler Tarihi
Dinler Tarihi

Hinduizm’de Kutsal Kitaplar


1. Vedalar: (siruti yani vahiy kaynaklı)
Rig Veda: On bölümden oluşur. En eski eser kabul edilir. Politeist tanrı
anlayışının kaynağıdır.
Yajur Veda: Ayinler ve ibadetlerin kitabıdır. Dini törenleri düzenleyen din
adamlarının el kitabıdır.
Sama Veda: Törenlerde okunan ilahileri ihtiva eder
Attharva Veda: yakarışlardan oluşan dua kitabıdır.
2. Brahmanalar: Karma marga yoluyla kurtuluşa ermek isteyen kişilerin
yapacakları ibadet ve uygulamaları içerir.
3. Aranyakalar: Bakhti marga yapacak olanların yani aşk ve zühd kanalıyla
mokşaya ermek isteyenlerin el kitabıdır.
4. Upanişadlar: Hinduizm felsefesini barındıran edebi eserdir.
Dinler Tarihi

Kutsal Kitaplar
Simriti (akıl kaynaklı)
Ramayana ve Mahabharata destanları
Puranalar: Avatarların tarihi
Dharma-Şastralar: dini yasaların kitapları
Dinler Tarihi

Budizm
 Budizm Hinduizm'e, özellikle onun tanrı anlayışına, kurban
uygulamalarına ve kast sistemine karşı orta­ya çıkmış bir dindir.
 Budizm uyanmış, farkında olan kişi anlamındaki "Buddha" kelimesinden
türetilmiş bir kavramdır.
 Kurucusu "Tarihi Buda" da denilen Siddhartha Gautama'dır.
 Hayattaki acıların kaynağını açıklamak amacıyla yaptığı uzun çalışmalar
sonucu ızdırabı sona erdirecek bir manevi anlayışa ulaştığı ve böy­lelikle
"Buddha"lığa eriştiği kabul edilir.
Dinler Tarihi

Siddhartha Guatama Buda


■ Siddhartha Gautama 'MÖ 563-483 yılları arasında Kuzey Hindistan’da Kşatriye
kastına mensup bir prens olarak doğar. Babası tarafından 29 yaşına kadar bütün acı ve
ızdıraptan korunur ve hatta acı veren şeyleri görmesi bile engellenir. Ancak 29
yaşındayken acı çeken bir yaşlı, hasta bir adam ve çürümüş bir ceset görünce hayatın
acılarla dolu olduğunu görür ve acıyı alt etmek için çile çeken bir derviş olur.

Bir incir ağacının altında 49 günlük nefes meditasyonuna otururduktan sonra 35


yaşındayken ilmini ta­mamlar ve günümüzde Hindistan'da bulunan Bodh Gaya'da
bulunan bu ağacın altında aydınlanmaya ulaşır ve bu olaydan sonra "Buda" veya
"Gautama Buddha" adını alır.
Çile hayatını terk ettiği ilk dönemde kendisini terk eden beş öğrencisi ile buluşmak üzere
Benares'teki Ceylan Parkı'na gelir ve burada öğrencilerine öğretisini anlatarak "yasanın
tekerleğini döndürür." (Dharmaçakra-varoluş tekeri-sekiz dilimli yol)
Hindistan'ın kuzeyini öğretilerini yaymak için ge­zen Buda, erkek ve kadınlardan oluşan şakirtleri­
ne 45 yıl boyunca öğretisini anlatır ve 80 yaşında Kuşinagar'da ölür.
Dinler Tarihi

Buda sonrası dönem

Budizmde dinin öğretimini yapan ve bu yaşantılarında nirvanaya ulaşmayı uman


rahip ve rahibeler topluluğu ile laikler denen ve nirvanaya ulaşma umutlarını
başka bir hayatta gerçekleştirmeyi uman laikler topluluğuna cemaat (İslam'da
ümmet karşılığı) anlamın da sangha deniyor
Dinler Tarihi

Budizmin Mezhepleri
• MÖ 3. yy'da Kral Ashoka'nın Budizmi benimsemesiyle bu din yayıldı ve
O'nun döneminde Budizmin üçün­cü konsili gerçekleştirildi. Budizm tarihinde
önemli bir yere sahip olan Kral Aşoka Budizmin yayılmasına hem komşu
ülkelere, hem Ortadoğu'ya (özellikle İran'a) hem de Afrika ve Yunanistan'a
kadar uzanan birçok bölgeye Budist misyonerler göndermek sure­tiyle büyük
katkılarda bulunmuştur.
Budizm Okulları (Ekolleri)
• Güney Budizmi, Theravada (yaşlıların öğretisi), Takipçileri başlıca
Bangladeş, Çin, Kamboçya, Laos, Malezya, Myanmar, Sri Lanka, Tayland ve
Vietnam'da bulunur. Hinayana (küçük taşıt) Budizmine (eskilerin yolu) göre,
acı çekmekten kur­tulmanın tek yolu, yaşamdan el etek çekerek, Nirva­na 'ya
ulaşmakla elde edilebilecek olan ahlak yet­kinliğidir. Hindistan'da o zamana
kadar şifahi olarak nakledilen Budizm'in kutsal metinleri MÖ 25 yılında Pali
dilinde yazıya geçirilmiş ve Pali Kanon olarak bilinmiştir.
Dinler Tarihi

• Doğu Budizmi, Doğu Asya Budizmi, Çin Budizmi, Çin-Japon Budizmi


olarak da bilinen Mahayana'dır. (Great Way) Takipçileri başlıca Çin,
Japonya, Kore, Singapur, Vi­etnam ve Rusya'nın bazı bölgelerinde bulunur.
Mahayana Budizmi (büyük taşıt), bireyden çok tüm insanlığı, yani bütünü
dikkate alır. Bu anlayışa göre, büyük borç gerçekte tüm insanlığa hizmet
ettikten sonra ödenmiş olacaktır ve bireyin yalnızca kendisini kurtarmasının
hiçbir önemi yoktur.
» Kuzey Budizmi, (vajrayana veya diamond way) Tibet Budizmi, Tibet-Moğol
Bu­dizmi, Lamaizm, Vajrayana olarak da bilinir. Tibet, Moğolistan, Bhutan
başlıca olmak üzere Nepal, Hin­distan, Çin, Rusya ve Türkî Orta Asya'da takip
edilir. Mahayana'dan türemiş tantrik (öğreticiden öğrenci­ye direkt olarak
aktarılmasını esas alan) bir okuldur. Felsefî açıdan Mahayana'dan çok farklı
değildir an­cak uygulamada yepyeni yöntemler ekler.
Dinler Tarihi

Budizmin Öğretileri
Öğretileri (Dharma - Buddhadharma)
• Triratna (üç mücevher): Budistlerin her eyleme kendileriyle başladıkları üç
mücevher, "Buddha'ya (aydınlanmış olana) sığınırım, Dharma'ya (öğretiye)
sığınırım ve Sangha'ya (cemaate) sığınırım" şeklinde dile getirilen, Buddha,
dharma ve sanghadan oluşur. Bunlar aynı zamanda bir kimseyi Budist yapan
esas­lardır ve bu yüzden de Budist âmentüsü olarak kabul etmek mümkündür.
1. Buddha: Tanrısal gücün tezahürlerinden sadece biridir ve son olarak
yeryüzüne inerek dünyayı aydınlata­cak olan Buddha Maitreya Buddha'dır.
Dinler Tarihi

Triatna
2. Dharma: "Kozmosun yasası", "eşyanın doğası", "zihin, iyi hayat ve manevi
yolun yasası" gibi anlamlarda kullanılan, Buddha'dan önce de olan ve kendi­
sinden önceki buddhalar gibi kendisi tarafından da keşfedilmiş olan öğretiyi
ifade eder. Bu yüz­den Asya'da Budistler Budizm için Buddha'nın dharması
deyimini kullanırlar. Darma'nın birinci yönü, Buddha'nın Isipatana'da
bulunan Geyik Parkı'ndaki ilk vaazında dharmanın özü olarak ortaya
koyduğu Dört Seçkin Hakikattir. Bunlar:
a. Dukkha (Acıyı kabullenmek): "Doğum acı­dır, yaşlanma acıdır; hastalık acı
verir; ölüm acıdır, hoşlanılmayan şeylerlerle birlikte ol­mak acıdır, hoşlanılan
şeylerden ayrılmak acıdır, hak ettiğin şeyi elde edememek acı­dır".
b. Samudaya (Acının kökeni): Acının sebebi arzudur ve bu da arzu duyduğu
şeylerin bir gerçekliğinin olmadığını bilmemekten ibaret olan cehaletten
kaynaklanır.
Dinler Tarihi

Triatna
c. Nirodha: (Acının kaldırılması). Buddha var­lığını ve sebebini tespit ettiği
acının kaldırıl­masının da mümkün olduğunu söyler. Eğer dukkhaya sebep olan
cehaletten kaynakla­nan arzu ise, arzunun ortadan kaldırılmasıyla acı da
ortadan kalkacaktır.
d. Margha (Sekiz seçkin yol): İnsanı, yaşadığı acıdan kurtulacak hale
getirecek olan, kendi kendini disipline etme yolu, Budizm'in sem­bolü olan ve
sekiz parmaklı tekerlekle göste­rilen sekiz dilimli yoldur. Bunlar; doğru bilgi,
doğru anlama, doğru konuşma, doğru eylem, doğru yaşam, doğru çaba, doğru
düşünme, doğru yoğunlaşmadır.
Dinler Tarihi

Triatna
3. Sangha
Budistlerin kendisine sığındıkları üçüncü mücevherdir. Cemaat anlamındadır.
Erkek ve kadın keşişler ile laikler­den oluşur. Keşişler yaşadıkları hayatta
nirvanaya ulaş­maya çalışırlar ve bu yüzden getirişi olan herhangi bir iş
yapmazlar. Laikler ise kendilerini nirvanaya ulaştırmasını umdukları yeni bir
doğumu beklerken keşişleri destekle­mekle görevlidirler. Keşişlerin ve
keşişelerin, elbiseler ve sadaka kâseleri dışında hiçbir şeyleri yoktur. Saçlarını
tı­raş eder ya da oldukça kısaltır ve renkli elbiseler giyerler.
Dinler Tarihi

Nirvana
"Sönme, "sakinleşme" anlamına gelir. Cehaletin ortadan kalkması
durumudur. Bu Budistlerin ulaşmak istedikleri nihai ve değişmeyen sonsuz bir
haldir. Buddha, ilk beş talebesi ve daha sonraki talebeleri, insanlar arasında
yaşar­ken bu duruma ulaşmışlardır.
Hindistan'daki dinlerin ortak özelliklerinden biri Samsaraya yani ruhun
ölümden sonra tekrar dünyaya dönmesi döngüsüne inanılmasıdır.
Hindistan'da doğan dinlerin hepsi bu döngüden kurtulmak için yollar
önerirler.
Dinler Tarihi

Budizm’in Kutsal Kitapları


Budizmde kutsal metinler MÖ. 25'deki dördüncü kon­silde Sri Lanka'da yazıya
geçirilen Pali kanonudur. Pali dilinde yazılmış olan Bu külliyat üç ana gruba ayrılır ve
triptaka (sanskritçe triptaka - üç sepet) ola­rak adlandırılır. Tipitaka üç bölümden
meydana gelir:
Dinler Tarihi

Budizm’de ibadet
Evlerde yüksek ve göze çarpacak bir konumda Buddha heykeli bulunur.
Genelde lotus pozisyonun­da yapılmış olan Buddha heykeline yüzü dönük ola­
rak yapılır. Burada yapılan ibadet mabette yapılana benzer ancak ondan daha
kısadır.
• Budizmde Vihara olarak adlandırılan ve genelde kampüs veya külliye
şeklinde inşa edilmiş dini yapı­lar bulunur. Bu yapılar, içerisinde bir kimsenin
günlük tüm ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik imkânların mev­cut olduğu
yapılardır. Viharalar genel ibadet salonu (pagoda), meditasyon salonu,
misafirhane, kutsal emanetler binası ve özel olarak düzenlenmiş bir av­ludan
oluşur.
Budizm’de İbadet
• Mabetlerde (pagoda) toplu ibadetler yapılmaz.
• İnsan­lar ibadet için tek başlarına ya da grup halinde uygun buldukları
mabetlere gelir ve orada ibadetlerini ya­parlar, insanlar mütevazı elbiseler
giyer ve bir saygı işareti olarak mabede girmeden önce ayakkabılarını
çıkarırlar.
• Burada sükûnet içerisinde ellerinin avuç iç­lerini birbirlerine yapıştırmış bir
şekilde, Buddha'nın heykelinin önünde yerlere kapanırlar.
• Takdime ola­rak, yiyecek, çiçekler ve mum sunulur.
• Kadınlar ve erkekler ellerini birbirine bitişti­rip, yüzleri yere doğru çok
saygılı bir şekilde dururlar.
• Sonra keşiş, kutsal metinden bir parçayı melodili bir şekilde tilavet eder.
Bunu Dharma hakkındaki bir ko­nuşma takip eder.
Dinler Tarihi

Budizm’de bayramlar
■ Budistlerin kutladığı bayramların en önemlisi Vesakdır. Bu bayram,
Buddha'nın doğumu, aydınlanması ve ölümünün anısına kutlanan bir
bayramdır. Genel­likle mayısın on dördü, bayramın zirvesini teşkil eder. Evler
ve caddeler süslenir, fakirlere ve keşişlere he­diyeler verilir.
Dinler Tarihi

Budizmde bayramlar
• İkinci bayram ise, yağmur mevsiminin arkasından yapılır. Yağmur mevsimi,
Buddha'nın gökte ikamet ettiği ve orada dharma'yı toplanmış olan tanrılara
tebliğ ettiği zamandır. Hiçbir evlenme töreninin ve bayramın yapılmadığı
yağmur mevsiminin sonunda, Buddha'nın gökten dönüşünün anısına dolunay
za­manında büyük bir bayram yapılır. Evler ve pagoda­lar aydınlatılır. Yakılan
lambalar, Buddha'nın yeryü­züne dönüşüne işaret eder.
• Budizm, bugün dünya üzerinde yaklaşık 500 mil­yon civarında İnananı
bulunan bir dindir. İlk önce Hindistan'da ortaya çıkmış, daha sonra zaman
içinde Güney, Güneydoğu ve Doğu Asya'da Çin, Japonya, Kore, Moğolistan,
Nepal, Sri Lanka, Tayland ve Tibet gibi ülkelerde yayılmıştır.
Dinler Tarihi

Jainizm/Caynizm
Geleneksel anlamda Jain Dharma olarak bilinen din ve felsefe.
• Kurucucusu Kevalin (her şeyi bilen), Arhat (ulu) ve Mahavira (büyük
kahraman) olarak da adlandırılan Vardhamana'dır. MÖ. 6. yüzyılda,
kurtuluşa kurbanla ulaşılacağını kabul eden Vedacı yaklaşıma ve kast
sistemine karşı alternatif kurtuluş yollan arayan ve bulduklarını söyleyen,
Buda'nın da içlerinden biri ol­duğu bağımsız gezici dervişler'den biridir.
• Vardhamana cina kabul edilir. Cayinizmde cina; her zaman mevcut, yok
olmaz geleneğin, hakikatin ve yolun yayıcısıdır. Her cina, bu geleneği yeniden
canlandırır, yeni bir şey ortaya koymaz; çünkü yol her zaman aynıdır. Yirmi
dört tane olduğu kabul edilen ve insanları kurtuluşa götürecek yolu inşa
edenler anlamına gelen "tirthankaralar olarak da adlandırılan cinalar
grubunun sonuncusu Vardhamana'dır. Bu yirmi dört tirthankaradan tarihsel
bir şahsiyete sahip olanlar Vardhamana ve kendisinden önceki cina olan
Parşva'dır. Parşva'nın MÖ. 9. yüzyılda yaşadığına inanılır.
Dinler Tarihi

• Otuz yıllık çilekeşlik ve meditasyon hayatından sonra sala ağacının altında


samsaraya nüfuz ederek bil­geliğe ulaşmıştır. Cayinist geleneğin anlatısına
göre, yetmiş iki yaşında öldüğünde kadın ve erkeklerden oluşan birkaç yüz
bin kişilik takipçi grubuna sahipti. Ölümünden sonra Mahavira'ya 24.
Tirthankara (ge­çit yapan, tekrar edip duran doğum çemberi selinden geçit
bulan ve yol gösteren) olarak ta'zim edilmiştir. Mahavira'nın Tirthankara
olarak sembolü "Aslan'dır.
• Caynizm daha çok asiller ve halk arasında yayıl­mıştır. MÖ. 3. Yüzyılda
cainler, Digamabaralar (gök-giyinenler) ve Svetambaralar (beyaz giyinenler) ol­
mak üzere iki gruba ayrıldılar.
Dinler Tarihi

Digamabaralar: Dünyanın tam bir terkinin ifade­si olarak Mahavira'yı


takiben giysi giyilmemesini savunan gruptur. Tamamen çıplaklık kuralına
uymayanların kurtuluşa eremeyeceklerini söyler­ler. Onlara göre maddeye
bağımlılığın tamamen bitmesi gerekir aksi takdirde önceki yaşamlardan kalan
karmanın etkisini bitirmek mümkün olmaz. Mahavira'nın evli olduğu
yönündeki inancı redde­den bu grup, kadınlar için manevî kurtuluş yolu­nun
kapalı olduğuna ve kadınların asla kurtuluşa erişemeyeceklerine inanırlar ve
rahibeleri yoktur.
Svetambaralar: Elbise giymenin yasaklanma­dığına inanırlar ve beyaz bir
elbisenin giyinilmesininin bunun için yeterli olduğunu savunurlar.
Digambara'nın tersine bu gelenekte kadının da kurtuluşa erebileceğine
inanılır. Mahavir'in prensken evlendiğine ve bir kız çocuğu olduğuna
inanırlar.
Her iki mezhep de yogayı uygular; Jina, Tirthankara ve mükemmel keşiş ve
azizlerin varlığını kabul eder­ler. Ahimsa prensibine uyarlar.
Dinler Tarihi

İnanç Esasları

Cayinistlerin inanç esasları "üç mücevher" olarak ad­landırılır: Doğru İnanç,


doğru bilgi ve doğru davranış.
Doğru inanç: Cayinizmin kutsal kitaplarıyla onların içerdikleri öğretiye olan
kesin inançtır. Buna göre;
• Yaratıcı bir tanrı inancı yoktur çünkü kâinat ezeli ve ebedidir. Bir şeyin
yokluktan varlığa ya da varlıktan yokluğa geçmesi mümkün değildir, Şeylerin
var olması ve yok olması potansiyellerinde barındırdık­ları enerjiyle ilgilidir ve
bir tanrı tarafından yaratılma­mışlardır.
• Ateist bir inanca sahip olmakla birlikte tanrı olarak "Cina'lara kulluk
ederler hatta samsaraya ulaşmış insanların da tanrılaştıklarına inandıkları
için onlara da ibadet ederler. Dolayısıyla bir tanrı, ancak insan olarak
dünyaya geldikten sonra nirvanaya ulaşırsa tanrılaşabilir.
Dinler Tarihi

Caynizmde Tanrı, Alem ve İnsan anlayışı


• Cainizmde Pudgala (Madde) her türlü var oluşun maddi sebebidir. Sonsuz
sayıdaki madde atomları, dışarıdan herhangi bir müdahale söz konusu
olmaksızın, kendi kanunlarına göre ken­di aralarında veya diğer atomlarla
birleşerek, toprak, su, ateş ve hava haline gelebilir. Her bir madde ato­mu;
koku, tat, dokunma ve renk gibi özelliklere sahip­tir ve Pudgala, her türlü var
oluşun maddi sebebidir.
• Pudgaladan meydana gelen dört temel unsurun Jiva atomları ile
birleşmesiyle maddi dünyada hayat olu­şur. Jiva, âlemi oluşturan beş temel
unsur arasında bilinç ve akıl özelliklerine sahip tek unsurdur. Her biri sınırsız
bilgi, sınırsız muhakeme gücü, sınırsız mut­luluk, ezelilik, mutlak şekilsizlik,
mutlak eşitlik ve dinî hakikatin mutlak bilgisi gibi çok zengin özelliklere sa­hip
Jiva atomları, âlemdeki diğer unsurlarla ilişkiye girmeleri sonucunda sahip
oldukları bu aslî özellik­lerin büyük çoğunluğunu yitirir. Jiva atomlarının hiç­
biri yok olmaz, ancak madde tarafından örtülmüş ve üzerleri kapanmış
olduğu için fark edilmezler
Dinler Tarihi

AŞRAVA
Karmik maddenin Jiva'ya akışını durdurma anlamına gelen "aşrava"
durumunun gerçekleşmesi için; önce doğru bilgi ve nefsi kontrol amacıyla
disiplinli davra­nışlar sergilenmeli, oruç tutulmalı, belli yiyecekleri yememeli,
ıssız yerlere çekilerek tefekküre dalınmak, işlenen günahlardan ders alınmalı,
istek ve arzular öldürülmeli, züht hayatı tercih edilmeli ve meditasyonla
benlik yok edilmelidir. Böylece Karma'nın akışı durdurulur, sonrasında ruh
mokşaya ulaşır ve madde ile bağı kesilip civa (ruh) asli haline döner.
Diğer dinlere karşı tavrı, eleştirmeme ve tenkid etme­me şeklindedir. Jainler
rekabet etmez ve inançlarını yayma endişesi taşımazlar.
Dinler Tarihi

Kutsal Kitapları

Mahaviranın sözleri derlenmiş olmakla birlikte yaklaşık 1000 yıl kadar şifahi
olarak nakledildikten sonra MS 5. yüzyılda toplanan bir konsilde Ağama
olarak adlandırı­lan bir kutsal kitap külliyatı şeklinde yazıya geçirilmiştir.
Doğru Davranış ve Ahlak İlkeleri
Manastır hayatına başlayacak kişilerin uyması ge­reken ve "beş büyük
yemin/mahabavrata" olarak da adlandırılan ilkeler vardır. Bunlar keşiş için:
var olan herhangi bir canlıya zarar vermeme (ahimsa), yalan, uydurma söz
söylememe (safya), çalmama (asfeya), bekâr bir hayat sürme (brahma-carya)
ve dünyayı terk etme (aprigraha). Keşiş olmayan laikler için ise, son ikisinin
yerini iffet ve kanaatin alması dışında ay­nıdır.
Dinler Tarihi

Hindistan'da çok eski bir doktrin olan ahimsa, Cayinler'de önemli bir yer
işgal eder. En küçük can­lılar da dâhil başka hiçbir şeye zarar vermeksizin
yaşamak gerektiğine işaret eder. Çünkü her canlı ezeli ve ebedidir. İyi bir
cainist içtiği suyu ve soludu­ğu havayı süzmek zorundadır bu nedenle cainistler
ağızlarına peçe takarlar ve yürürken önlerini süpürür­ler. Buda et yemeye izin
verirken, bu Cayinizmde tamemen yasaktır. Hatta meyve bile yemeyip sadece
sebzeyle beslenmeyi tercih ederler. Hava karardık­tan sonra küçük canlıların
görülemeyeceği endişesi ile geceleyin yemek yemezler. Digambara keşişleri ise
günde bir defa yemek yerler. Gerçek bir dindar keşiş, bir sivrisineği yutmak
korkusuyla suyu içerken bile süzerek içer
Dinler Tarihi

Bayramları
• Cayinlerin kutladıkları en çok bilinen bayramı erkek ve kadın keşişlerin yağmur
mevsimi için sığınakta ol­dukları ağustosta kutlanan Pajjsanadır. Bu bayramı
Svetambaralar sekiz Digambaralar on gün olarak kut­larlar. Bu günlerde mümkün
olduğu ölçüde oruç tutu­lur ve meditasyonlar yapılır. Son günde keşiş olmayan Cayinler
bir önceki yıl düşünce, söz ya da fiili olarak yapmış olabilecekleri herhangi bir suçtan
dolayı bütün varlıklardan af dilerler. Ailenin en yaşlılarının en genç­lerden ve
işverenlerin işçilerinden af dilemeleri adettir. Bu bayram, keşişleri ve laikleri bir araya
getirir ve ce­maat kimliğini güçlendirme işlevi de görür.
Dinler Tarihi

SİHİZM
Sihizm, on beşinci yüzyılda Güney Asya'nın Pencap bölgesinde ortaya çıkan
ve farklı bölgelerde mensu­bu bulunan bir inanç sistemidir.
Sihizmin bir inanç grubu olarak ortaya çıkışı bu­gün Guru Nanak olarak
bilinen kişinin, otuz yaşların­da yaşadığı, kendisinin dini bir lider olmasıyla
sonuç­lanan dini tecrübeden kaynaklanır. Bein Nehri'nde banyo yaparken
yaşadığı Tanrı'nın çağrısına muha­tap olma mistik tecrübesinden üç gün sonra
sahip ol­duğu her şeyi terk etti ve "Ne Hindu ne de Müslüman vardır, öyleyse
ben hangi yolu takip edeceğim? Ben Tanrı'nın yolunu takip edeceğim. Tanrı
ne Hindu ne de Müslüman'dır ve ben Tanrı'nın yolunu takip ede­ceğim"
sözünü tekrar etti. Bundan sonra hayatını Tanrı'nın yolunu tebliğe hasretti.
Ravi Nehri'nin kenarındaki Kartarpur kasabasını inşa eden ve etrafında
kendisini takip etmeye başlayan bir sihler grubu oluşturan Guru Nanak
1539'da vefat etti.
Dinler Tarihi

Nanak; Sihler için bir reformcu, İslâm ve Hinduizm'in birleştiricisi değil, o


aynı zamanda insanların ken­disiyle birleşmeye çalıştıkları yüce ve mükemmel
Guru'dur. Sihlerin evlerinde ve dükkânlarında yaygın bir şekilde görülen bir
resim onu, Hindu safran rengi elbiseyi giyen elinde Müslüman tespihi taşıyan
sakal­lı ve sarıklı yaşlı bir insan olarak gösterir
Sihizm senkretik bir din olarak değerlendirilmektedir. Guru Nanak islam da
dâhil olmak üzere kendi zamanındaki bütün dinleri tanı­maya çalışmış hatta
hacca bile gittiği rivayet edilmiştir.
Cemaati Guru Nanak'tan başlayarak 1708 yılına ka­dar yöneten on guru
kabul edilir. Bütün gurular, kşatriya kastına mensupturlar ve Sihler her bir
guruyu, eşit olarak kabul ederler. Guruların aynı ruha fakat farklı bedenlere
sahip olduklarına İnanılır.
Dinler Tarihi

Bu gurulardan biri olan Guru Ram Das, Amritsar şeh­rinin inşasına başladı. Guru
Arjun, Sihleri hususi bir elbiseyle tanıştırdı. Amritsar'da bir ibadet mekânı inşasına
başladı ve Sihlerin kutsal kitabı olan Adi Granth'ı derledi. Daha sonra bu metni,
Harimandir (Tanrı'nın Evi) ya da Darbar Sahip olarak adlandırılan yeni ibadet
mekânına yerleştirdi. Bu alan bugün Altın Tapınak olarak bilinir.
Sihlere kendilerine özgü ve onları başkalarından görünüş bakımından da ayrı
olmalarını ve kimlik olarak farklı olduklarını gösterecek, beş kutsal sembolden olu­şan
bir giyim tarzı geliştirdi. İkincisi ise Ekim 1708'de suikasttan aldığı yaralardan dolayı
ölmeden önce, oğulları arasında guruluk kavgasına engel olmak maksadıyla yerine Adi
Granth'ı guru olarak tayin etti ve o zamandan sonra Sih kutsal kitabı Guru Granth
Sahib olarak adlandırılmaya başlandı.
Dinler Tarihi

İnanç Esasları

Sihizm'in sistemi "Tanrının birliği", "İnsanlığın kardeş­liği" , "Kast sisteminin reddi"


ve "puta tapıcılığın faydasızlığı" prensipleri üzerine kurulmuştur. İslam ta­savvufunun
da etkisinde kalan Sihizm, uzlastırmacı (Sinkretist) bir yapı arzedip; İslam'ın Tanrı
inanışını, Hinduizmin Maya ve Nirvana tasavvurlarını ve tena­süh fikrini kabul etmiş
olmasına rağmen Avatarlara inanmayı reddetmiştir.
Maya; Hinduizmde kullanılan bir kavram olup, İnsanın içinde yaşadığı fiziki alemin bir
"illüz­yon" olduğu, tezahür etmiş bu alemin geçici bir rüya gibi olduğu inancıdır. Gerçek
alemin tezahür etmemiş âlem olduğuna, tanrıların ve samsamdan kurtulanların
bulunduğu âlem olduğuna inanılır. Tezahür etmiş bu alemde insan, eşyayı hakikatte
olduğu gibi değil, ken­disine göründüğü şekliyle algılamaktadır.
Dinler Tarihi

Her sihin yenmek zorunda olduğu beş kötülük (şey­tan) bulunur: Benlik, öfke,
hırs, maddi bağlılık ve şeh­vet. Sahip olması gereken beş erdem vardır bunlar
da: Memnuniyet, hayırseverlik, şefkat, olumlu tutum ve tevazu.
Sihler de karma inancını esas alırlar ve insanların iyi işlerinin onların manevi
gelişimine yardımcı olacağı­nı, başka şekilde daha fazla ilerleyemeyeceğini ka­
bul ederler. Dolayısıyla her ruh tenasüh gereği tekrar dünyaya gelir.
Geçici cennet ve cehennem bölgeleri yoktur; onlar bu dünyadaki hayat
şartları olarak kabul edilirler.
Tanrının sürekli olarak anılması, onun inayetinin ve kurtuluşun yolunu
hazırlar. Bunları gerçekleştiren Tanrı hakkında tam bir bilince sahip olur ve
bu da onun Tanrı'yı tam olarak idrak etmesiyle sonuçlanır. Tanrı'nın bilgisine
sahip olan kişidir. O artık Kar­ma yasasına tabi değildir ve başkalarına
maneviyat yolunda liderlik eder.
Dinler Tarihi

■ Sih panthı (sih cemaati/toplumu) içinde herhangi bir ayrım söz konusu değildir.
Hinduizm'deki gibi manevi rehber ve öğretmen anlamında ve bu özelliğe sahip olduğu
düşünülen herkes için kullanılan guru sıfatı Sihizm'de yalnızca "On Guru" için
kullanılır. Sih guru-ları hakikatin yani Tanrı bilgisinin vahyedicileri olarak faaliyet
gösterirler.
• Tüm Sihler şu değerlere inanmak zorundadır:
Eşitlik: Tanrı katında tüm insanlar eşittir.
Tanrı'nın ruhu: Tüm yaratıklar Tanrı'nın ruhuna sahiptir.
Kişisel hak: Her kişinin yaşama hakkı vardır.
Davranışlar: Kurtuluş kişinin hareketleri, davra­nışları doğrultusunda edinilebilir.
Aile hayatı yaşamak: Bir aile olarak yaşanması teşvik edilir.
Paylaşım: Kutsal metine göre her Sih kazancı­nın ve hayatının en az %10'unu tanrının
ve diğer insanların hizmetinde harcamalıdır.
Tanrı'nın takdirini kabullenmek: Mutlu olaylar­la kötü olayları aynı
şekilde görebilecek şekiide, Tanrı'nın takdir ettiği her türlü olayı (iyi veya
kötü) kabullenebilmek.
Hayatın dört meyvesi: Hakikat, memnuniyet, tefekkür ve Naam. Sihler,
Tanrı'yı isimlendirmek için en çok Nam (isim) kelimesini kullanırlar.
Putlara tapınmanın, dünyayı terk etmenin ve ke­hanetlere ve mucizelere
inancın reddi
Şekilciliğin, taassubun, manastır hayatından caydıran bira, şarap ve
uyuşturucu kullanımının reddi.
Dinler Tarihi

Kutsal Metinleri

• Sihlerin kutsal metinleri, Guru Grant Sahib olarak bilinen kitaptır.


Guruların öğretileri yüzyıl kadar şi­fahi olarak dolaştıktan sonra Guru Arjan
tarafından 1604 yılında bir araya getirildi. Guru Gobind Singh'in guruluk
makamına Adi Granth'ı atamasından son­ra kitap Guru Granth Sahib olarak
adlandırıldı. (Granth=derieme, Sahib=efendi, üstat)
Metnin ana dili Pencapcadır.
■ Kitap, ibadetle ilgili ilahileri içerir. Farklı din ve inanç­tan insanların
metinleri de kitaba dâhil edilmiştir. Bu­nun anlamı, hakikatin herhangi bir
dinin tekelinde ol­madığı, farklı yollarla ve Tanrı'nın, onu seven herkes için
ulaşılabilir olmasıdır.
• Hiçbir tören onsuz tamam olmuş sayılmaz. Sih bay­ramlarının arifesinde,
evlilikten önce ve ölüm sonrası okunarak hatim edilir. Ancak verilen bu önem,
hiçbir zaman ona tapınma anlamına gelecek kadar Heri gö-türülmemiştir.
Çünkü tapınma yalnızca Tanrı'ya yapı­lır ve Sihler bu konuda çok katıdırlar.
Dinler Tarihi

Yasaklanan Davranışlar

• Mantıksız davranışlar: Batıl inançlar ve Sihierce an­lamı olmayan ayinler (sünnet


olmak, hac yapmak, oruç tutmak, nehirlerde yıkanmak, görüntü veya put­lara
tapınmak vb.)
• Maddi bağlılık: ("Maya") Maddi şeylerin (materyalle­rin) biriktirilmesi, bunlara aşırı
bağlılık veya saplantı gösterilmesi Sihizmde anlamsızdır, zira ölürken tüm mal varlığın
burada (Dünya'da) kalacaktır.
Yaratıkların kurban edilmesi: (Sati) Dulların kendileri­ni ölmüş kocalarıyla birlikte
yakması, küçük veya bü­yük baş hayvanların kutsal bayram vb. zamanlarda kurban
edilmesi ve benzeri şekilde canlıların kurban edilmesi yasaklanmıştır.
• Aile düzeni olmayan yaşam tarzı: Bir Sihin münzevi, keşiş veya yogi hayatı
yaşaması uygun görülmez, teşvik edilmez.
Gereksiz konuşma: Övünmek, gıybet, yalan söyle­mek vs. yasaklanmıştır.
Sarhoşluk: Alkol, narkotik maddeler, tütün ve diğer benzeri mest edici,
sarhoşluğa neden olan maddele­rin kullanımı teşvik edilmez.
• Ruhban sınıfı: Sihlerin dini görevlerini yerine getir­mek için bir ruhban
sınıfına veya herhangi bir din gö­revlisine, rahibe dayanmaları gerekmez.
• Önyargılı davranış: Sihler kast, ırk, sınıf, cinsel seçim veya cinsiyet ayrımı
yapmamalıdırlar. Ayrımcılık ve adil olmayan davranışlar Sih öğretilerinin
tamamen aksi olarak kabul edilir.
Dinler Tarihi

İbadetleri

• Sih ibadetinin merkezini Guru Granth Sahib oluş­turur. Sih ibadeti onun
huzurunda yapılır. Her Sihin evinde Guru Granth Sahib'in bulunduğu bir
odanın olması ve her gün ondan belli bir parçayı ezbere oku­ması ve bunu her
sabah ve akşam yapması gerekir.

• Amritsar'daki "Altın Mabet'in" havuzunda yıkanmak ibadettir. Altın


Mabet'te günlük kutsal metin okumala­rı şafaktan önce başlar ve gün
batımından sonrasına kadar devam eder.
Sihlerde herhangi bir günde bir defa yapılabilecek olan cemaatle ibadet,
gurdvvara (guruların kapısı, ya da guruların ikametgâhı) olarak adlandırılan
mabet­lerde icra edilir. Ancak ibadetler bireysel olarak evde de yapılabilir.
Dinler Tarihi

• Amrit sanskar (pahul) töreni: Khalsaya katılma tö­reni. İki ağızlı bir
hançerle karıştırılmış olan şekerli su (amrit) adayın saçlarına, vücuduna
serpilir ve on­dan içirilir. Bu içeceğin adayı bir aslana döndürdüğü, onu bir
savaşçı haline getirdiği kabul edilir. Bu tören­den sonra aday, Khalsanın bir
üyesi olur ve isminin sonuna Singh (aslan) lakabı eklenir. Khalsanın bir üyesi
olduğunun bir göstergesi olarak beş şeyi taşı­ması gerekir. Bunların her biri
"k" ile başladığı için "kakka" olarak adlandırılırlar.
Kesh. Kesilmemiş, uzatılmış saçlar (azizliğin do­ğal görünüşü)
Kanga, küçük bir tarak (düzen)
Kaçça, dizlere kadar olan beyaz don (iffet)
Kara, çelik bilezik (itidal)
Kirpan. kılıç, bugün hançer (guruya adanmışlık/ bağlılık, asalet, güç ve
cesaret).
Sihlerde bütün dinlerde görülen hac, oruç ve kurban gibi ibadetler yoktur.
Dinler Tarihi

• Ölmekte olan insana, Vahe Guru, Vahe Guru (Muh­teşem Guru) kelimesini
birkaç kez söylemesi teşvik edilir. Ölü yıkanır ve inancın sembolleri giydirilir,
bir tabutla yakma yerine getirilir. Küller ertesi gün topla­nır ve yakınlarda
bulunan bir nehre ya da akarsuya atılır. Yakmak için gerekli malzemelerin
bulunmadığı yerlerde ölülerini gömerler. Mezarların üzerine büyük abidevi
binaların yapılması yasaktır.
Sihler eğitim öğretim, askerlik ve ata binmeye çok önem verirler. Bu sebeple
Hindistan'ın koruma ve güvenlik görevlilerinin çoğunluğunu sihler teşkil et­
mektedir.
HİNT DİNLERİNİN ORTAK ÖZELLİKLERİ
1. Karma inancını kabullenmeleri
2. Yeniden doğuş veya yaratılışın kabulü
3. Samsarayı kabullenme
4. Döngü veya samsaradan kurtuluş arayışı
Dinler Tarihi

UZAK DOĞU DİNLERİ/TAOİZM

• Çin'de Şintoizm ve Konfüçyanizme tepki olarak doğmuştur. Kurucusu Lao


Tzu (Lao-Tse / ihtiyar bilgin)'dir. Hayatı hakkında az bilgi olmakla birlikte
Konfüçyüs'ün çağdaşı olduğu düşünülmektedir.
• Taoizm Tao kavramı üzerine inşa edilmiş­tir. Tao Kelime olarak 'yol, yaratıcı
ilke, yön, yol gösterme gibi anlamlara gelir.
Taoizm'e göre, âlem yaratılma­dan önce bir 'Yaratıcı İlke' olarak 'Tao' vardı.
Tao, dünyanın da içinde yar aldığı bütün varlığı yöneten sebeptir. Mahiyeti
bilinmeyen ve mutlak özgür olan Tao, Yin ve Yang arasındaki tezadı
birleştiren ilkedir.
Tao her şeyi kucaklayıcı sebep, ya­ratıcı ilke, şekilsiz, mükemmel, kendi
kendine yeterli, Gök'ten ve Yer'den önce var olan, sessiz, cisim olmayan ve
değişmeyendir. O hiçbir tasvire sığmaz, gözle görülmez, dokunulmaz,
yanılmaz, sınırsız, ezeli ve ebedi olandır.
Çin dinlerinde ortak noktalar: ‘atalara saygı’ ve ‘meditasyon’ Taoizm’de de
vardır.
Çin kökenli, başta Çin olmak üzere Tayvan, Japonya, Kore ve Amerika
Tao: Yol demek ve tabiatla uyum halinde olmayı, müdahaleden kaçınmayı,
basitliği ve sadeliği savunmak taoizmin temel ilkesidir.
Taoizm’in en önemli kutsal kitabı, Tao-Te-King (Hikmete Götüren Kitap)
Tao: yaratıcı prensip - Te: İnsan fazileti - King:Kitap
2 Kısım 81 (37+44) Bölümden oluşur.
Birkaç kelimeli, özlü, anlaşılması güç kafiyeli mısralar dan oluşur.
Tao’nun ne olduğu, O’nun özellikleri, erdemin ne olduğu, erdemli insanın
vasıfları, ahlakın önemi, ahlaklı davranışın önemi, kâinatın düzeni, erdemli
yöneticinin vasıfları gibi konular ele alınmaktadır.
Dinler Tarihi

Her şeyin yaratıcısı olan Tao, evreni bazı ilkeler çer­çevesinde idare etmektedir.
Bunların başında, iki zıt ilkeyi temsil eden "Yin ve Yang" gelir. Kâinattaki her
şey, olumlu-olumsuz, iyi-kötü gibi her türlü zıtlığı tem­sil eden Yin ve Yang
ilkesine göre meydana gelmek­te ve hareket etmektedir. Yanan bir mumda
olduğu gibi. Yanmakta olan ip ve parafin, alevi besler. Alevin ısısı ise bu ikiliyi
tüketir. Sonunda fitil veya mum bitti­ğinde, alev de tükenecektir.
Üzerinde durulan bir diğer konu ise "vu-vey" (wu wei) prensibidir. Bu
anlayışa göre, Tao'nun kendisi hiç ha­reket etmediği halde evrende uyumlu bir
hareket ve işleyiş vardır. Aynı şekilde, iyi bir yönetici de devletin uyumlu
işleyişine fazla kanun çıkararak müdahale et­memeli, kendi haline
bırakmalıdır.
Lao-Tzu ahiret inancıyla ilgili direkt bir açıklamada bulunmamış ama
Budizmin etkisiyle sonraki dönem­lerde Taoizm'de; İnsanların bu dünyada
yaptıkları iyi veya kötü işlerin karşılığını hem bu dünyada hemde hem de
gelecek dünyada görecekleri inancı geliş­miştir.
Lao-Tzu'ye göre, insanın sonsuz mutluluğu elde et­mesi, başkalarını mutlu
etmesine bağlıdır.
Taoizm'de şamanistik ve büyüsel unsurların yanın­da, özellikle MÖ. 2.yy.'dan itibaren
Budist düşünce ve ritüeller ile yoga dâhil edilmiştir. Bu etkilenmenin sonucu olarak
Taoizmde tanrıların sayısı artmış ve onlara da ibadet edilir olmaya başlanmıştır.
Taoizm'de ibadet, Tao'ya ve çeşitli tanrılara yapıl­maktadır. Taoistlerin evlerinde, kapı
önlerinde yer alan dolapların içinde tanrı tasvirleri ve putları bulun­maktadır. Her
taoistin kendini yakın hissettiği tanrılar vardır. Bunlar içerisinde en meşhur olanı, savaş
tan­rısı Kvan-Ti ile zenginlik tanrısı Shin'dir.
Taoist ibadetin amacı, gerçek mutluluğun elde edil­mesi ve bu dünyada hayatın ebedi
olarak sürdü­rülmesidir. Bu amacın; Tao ile birikte olmakla, "iş yapmadan çok iş
yapmak' olarak tarif edilen 'vu-vey' ilkesini tatbik etmekle, şiddet ve kibirden uzak dur­
makla, sükûnet ve tevazu sahibi olmakla gerçekleşti­rilebileceğine inanılır. Söz konusu
ölümsüzlüğü elde etmek için simya, aşırılıktan uzak, sade bir hayat yaşamak, perhiz
kurallarına uymak, büyü ve yoga yapmak yardımcı uygulamalar olarak tatbik
edilmiştir.
Taoizmde İbadet
Çin dini geleneklerinin karışımı ibadetler. Budist, şaman, büyü…
Rahipler, dini törenleri, cenaze törenlerini idare eder, mabedlerde falcılık yapar.
Tao’ya ve diğer tanrılara tapılır.Evde, kapı önlerinde yer alan dolaplarda tanrı
tasvirleri ve putlar bulunmaktadır.
Taoist yakın hissettiği tanrılara ibadet eder. Kvan-Ti (savaş tanrısı), Shin(zenginlik
tanrısı) gibi…
Mabetlerde rahipler trampet ve gong çalar, ışık ve tütsü yakar.
İlk bahar bayramında yarı çıplak ateş üzerinden geçerler.
Taoizm 'e göre insan raks ve sarhoşlukla vecde ula­şabilir. Hayatını tehlikesiz bir
şekilde yaşamak ve sürdürmek isteyen insan iyi bir yemek rejimi oluştu­rarak
aşırılıktan kaçınmalıdır. Böylece ölümü biraz daha geciktirmiş olur. Tao, ilkelerini
uygulamak için ısrarlı olmamış, daima mütevazi ve sakin bir hayat sürmeyi tercih
etmiştir.
Taoizm günümüzde Çin, japonya, Kuzey ve Güney Kore'de yaygın bir din olmasına
karşın tarftarlarının büyük bir çoğunluğu Güney Kore'de yaşamakta­dır. Taoizm'in
toplam taraftar sayısı yaklaşık olarak 95.000.000 civarındadır.
Ahiret İnancı

Taoizmde ölüm ve ölüm sonrasından bahsedilmesine rağmen, cennet ve


cehennem kavramı konusunda pek açıklık yoktur. Bununla beraber ruhun
ölümsüzlüğü ve dünyada iyi bir hayat sürenlerin Tao’yla beraber olacağı gibi
anlayışlara rastlanır.
Lao-Tse’ye göre, dünya gayreti gereksizdir. Çünkü dünya geçicidir.
Belirsiz bir ahiret inancı vardır.
Taoizm’de ahiret inancında Budizm’in etkisinde kalmıştır.
Dünyada yapılan iyilik ve kötülüğün karşılığı hem bu dünyada hem de gelecek
dünyada görülecektir. Dünya sıkıntıları kötülüğün karşılığıdır.
Günah ömrü kısaltır, perhiz uzatır.
Sonsuz mutluluğun formülü, başkalarının mutlu olmasına bağlıdır. Bunun
yolu benlikten sıyrılmada gizlidir. Benlikten sıyrılma da dünya ile bağını
koparmaktan geçer.
Yin ve Yang İnancı
Tao’nun, evreni idare ettiği başlıca prensibidir.
Olumlu-olumsuz, iyi-kötü gibi iki zıt ilkeyi temsil
eder.
Kainatta her şey Yin ve Yang ilkesine göre
meydana gelir.
Konfüçyanizm’de de önemli bir inanç esasıdır.
Siyah (Yin): Yeryüzü, edilgenlik, olumsuzluk,
karanlık, dişiliktir renk ile temsil edilir.
Beyaz (Yang): Gökyüzü, etkinlik, olumlu olan,
aydınlık, erilliktir.
Taoizm’de Mezhepler
Simyacı Ekol: Bilgi içeriği zayıf, sihir ve büyü ağırlıklı. Temsilcisi: Chiang
Tao Lin’dir
Mistik Ekol: Akıl yerine duygu. Temsilcisi: Chuang-Tzu ve Lieh-Tzu
Bireysel Ekol: Kaderci ve refahtan yana. Temsilcisi: Yang-Tzu
Legalist Ekol: Devlet, gök, insan kurallara tabi olmalıdır. Temsilcisi: Han-
Fei-Tzu, Shang-Tzu ve Li-Ssu
Ch’an: Mahayana Budizmi’nin Çin versiyonu. Mutlak hakikat Buda’nın
hakikatidir. Aydınlanma meditasyonu. Kendini bilme, varlıkla
barışma.Temsilcisi: Hui Neng. Komünizm baskısıyla 20.yy’da gerileyince
Japonya’da Zen Budizmi olarak devam etmiştir.
KONFÜÇYANİZM

• MÖ 6. ve 5. yy.'da Çin'de çıkan bir dindir. Kurucusu Konfüçyüs'tür (Kung


Fu Tzu). (MÖ. 551- 479) Konfüçyanizm, Vu-Tİ (MÖ. 140-87) zamanından 1912
yılına kadar devletin resmi dini kabul edilmiştir.
■ Konfüçyüs, daha çok akla hitap metodunu kullanmış, mistik bir tavır
takınan metafiziğin her türünü reddetmiş­tir. Çin kültürünü tekrar ortaya
çıkarmaya çalışmıştır. Bu yüzden bir dinden çok ahlaki sistem olarak düşünül­
müştür. Ahlaki prensiplerinde bir taraftan toplumun ıs­lahı ve mutluluğunu
sağlamayı diğer taraftan Çin'in eski dini tasavvurlarını canlandırmayı
hedeflemiştir.
■ Tien adında bir tanrıya inanılır. Gök Tanrı olarak tercüme edilen "Tien'in
makamı göklerdir ve orada ikamet etmektedir. O, tabiatın düzenini koruyan,
onu idare eden yüce varlıktır. Tao'ya hürmet edilmesi ve O'na düzenli ibadet
edilmesi gerektiğini belirten Konfüçyüs'e göre, yeryüzünde mazlum ve
fakirlerin korunması için hükümdarları görevlendiren O'dur."
• Konfüçyüs topluma daimi olarak hata işlemekten uzak kalmalarını
hatırlatmış, Ahireti mutlak olarak inkâr etmemiş ve konu hakkında bir
değerlendirme yapmamışsa da işlenen bir suçun cezasının mutlaka bu
dünyada görüleceğine vurgu yapmıştır.
Konfüçyanizmdeki beş temel erdem:
iyilik yapmak, Güvenilir bir şahsiyet olmak, Dürüst davranmak, Terbiyeli
olmak, Tedbirli davranmak
• Konfüçyüs'e göre insani ilişkiler beş maddede top­lanır:
Amir - memur ilişkisi
Arkadaş - dost ilişkisi
Karı - koca ilişkisi
Ana-babanın çocuklarıyla ilişkisi
Kardeşler arası ilişkiler.
• Konfüçyanizmin kitapları, Konfüçyüs'ün öğrencileri tarafından büyük bir
dikkatle toplanmıştır. Bu metinler Konfüçyüs'e isnat olunan (Ta- Hio, Tehoung-
Young) ve (Loun-You) iki kitaptan meydana gelmiştir ve kla­sikler ve kitaplar
diye iki kısma ayrılır. Konfüçyüs bü­tün eski Çin metinlerini (sosyal, dini, ahlaki
gelenek, görenek) gözden geçirmek suretiyle atalar kültürüne dayalı Çin
medeniyetini ortaya koymak istemiştir.
Konfüçyanizmde ritüeller ve ibadetlerin çok önemli bir yeri vardır.
Konfüçyanizmde ibadetin temeli, eski Çin geleneğinden aktarılan Gök
Tanrı'ya, Yer'e ve atalara tapınma ile daha sonra bunlara eklenen Konfüçyüs
adına düzenlenen törenlerin yerine getirilmesinden ibarettir. Konfüçyanizmde
ibadet; tütsü yakılması, hububat, bir fincan şarap ve kurban sunulması, dini
müziklerin çalınması ve onun eşliğinde dans edilme­sidir, ibadet esnasında toplu
halde dualar edilir. ­
• Konfüçyanizmde ayrı bir rahipler sınıfı olmadığı için ayinler genellikle devletin yetkili
memurlarınca yönetilir. Dünyanın üstün idarecisi Gök Tanrı için yapılan tören­leri
çoğunlukla imparator yönetir. Özellikle mezarlara hediyeler ve kurban sunmak önemli
bir ibadettir. Yılın belli zamanlarında mezarlar ziyaret edilir, temizlenir, yi­yecek ve
içeceklerden oluşan takdimeier sunulur.
• Ölmüş ata ruhlarının ev veya mezarın etrafında do­laştıklarına inandıkları için atalara
ibadet edilmektedir. Evin sakinleri belli zamanlarda ölüleri için kutsal birliği sağlamak
üzere yiyecek hazırlamayı bir görev bilir.
• Konfüçyanizmde insanın evlenmeden veya bir erkek evlat bırakmadan ölmesi büyük
günah sayılır. Çünkü erkek evladın, ata ruhlarına ibadeti devam ettireceği­ne inanılır.
Ata ruhları her aile için özel koruyuculuk görevini yerine getirir.
• Konfüçyanizmde ruhlar önemli bir yer tuttuğu için ruhları rahatsız etmekten son
derece sakınılır.
Konfüçyanizm 1912 yılına kadar Çin'in resmi dev­let dini olmuştur. Bu dinin bugün, 350
milyon civa­rında inananı bulunmaktadır. Bunların büyük bir kısmı Çin'de geri
kalanları ise Japonya, Burma, ve Tayland'da yaşamaktadırlar.
" 神“ Şin: Tanrılar veya ruhlar - " 道 " Tō: Yol
Japon Milli dinidir. 119 milyon inanan vardır. ihtidâ veya misyon geleneği
yoktur.
Şintoizm, daha ziyade ataların ruhlarıyla ilişkilendirilen tabiatüstü varlıklara
veya güçlere (kami) belli ritüeller çerçevesinde tapınma, Japon geleneğine ve
aileye saygı gösterme üzerine kurulu bir dinî öğreti veya hayat biçimidir.
Animist bir dindir. Şaman öğretisinin Japon adalarındaki yansımasıdır.
Klasik anlamda kurucusu, peygamberi ve kutsal metni yoktur. İnanç yapısı
diğer dinlere göre oldukça karışıktır.
Eski Japon dini ‘Kami no miçi’ yi diğer dinlerden ayırmak için Şinto adı
verilmiştir.
19.yy.’da imparator Meyci Japonya'nın resmi dini ilan ediyor.1945’e dek
İmparatora tapınma geleneğinden ötürü resmi din.
ŞİNTOiZM

• Şintoizm yaklaşık 2500-3000 yıl önce ortaya çıkmış, dünyanın en eski dinleri
arasında yer alır. Japonla­rın Milli Dini karakterini sergilemektedir. Şintoizm'in
Japonca'da karşılığı Kami-Nomiçi'dir (Tanrıların Yolu).
• Çok tanrılı bir inanca sahip olan bu dinde sekiz mil­yon ilahın varlığından
bahsedilir. Gök-yer, dağ, ır­mak, gök gürlemesi vs. ilah olabilir.
■ Animist bir yaklaşıma sahip olan Şintoizmde "Kami" denilen; hayat için
önemli olan; rüzgâr, yağmur, ağaç, dağ, ırmak ve bereket gibi kavram ve
şeylerin şeklini alan kutsal ruhlara tapınılır. Bu Karnilerin başı imparatorluk
ailesinin karnisi olan "Amaterasu"dur (güneş tanrıçası). Bu sebeple
imparatorluk ailesi de tanrılaşmış ve onlara da tapınılmıştır. Amaterasu'nun
sembolü sekiz köşeli aynadır.
Bu din temel olarak milli birliği sağlamayı ve tek mer­kezden yönlendirmeyi
amaçlayan milli bir din olarak karşımıza çıkmaktadır. Şintoistin anavatanına
yöne­lik hararetli sevgisi, Japon halkının kendi ülkelerine olan bağlılığında
ifadesini bulmaktadır.
Şintoizmin herhangi bir kurucusu yoktur. Şinto tür­beleri Japonya'da 100
binin üzerindedir. Türbelerde hiçbir resme tapılmaz. Şintoizm'de tanrıların
putları yoktur. Sadece, onları temsil eden ayna, kılıç gibi birer sembolleri
(mitama-şiro) vardır. En önemli ta­pınak, Japonya'nın ise şehrindeki
Amaterasu adına yapılmış olan tapınaktır.
Sunak üzerine günlük olarak taze yiyecekler, su, tüt­sü vb. şeyler konur,
ibadet etmek isteyen kişi mabe­de gider, elini, yüzünü ve ayaklarını
Müslümanların abdest aldıkları gibi yıkarlar. Mabetteki kıymetli eşya
karşısında diz çöker. İbadetini tamamlar ve dışarı çıkar. İbadeti rahipler
idare eder. Eskiden ibadette kurban bulunmasına rağmen, günümüzde
rastlan­mamaktadır. İbadet için temizliğe çok önem veren Japonlar bunu
ihmal etmeyi büyük günah sayarlar. Bazı özel durumlarda İslam inancındaki
gusüle ben­zer bir temizlik yaparlar.
Ölüler yaşayanlara muhtaçtır. Kendilerine ikram ya­pıldığı, mezarın üzerine
yiyecek, içecek, eşya vs. konulduğu sürece mesut olurlar. Onlara göre "Aile
bir dindir, aile ocağı ise tapınaktır." Ölülere karşı görevini yapan insan,
yaşayanlara karşı olan vazifelerini de yerine getirmiş olur.
Kutsal metinleri, Japonya Kayıtları Kokiji (Eski Olay­ların Kayıdı) Nikorg
Yengişiki (Yengi döneminin Ens­titüleri)' dir.
Evlenme törenleri mabetlerin bitişiğindeki evlenme salonlarında rahipler
tarafından icra edilir. Cenaze törenlerini ise Budist rahipler yönetir. Japonlar
"Biz Şintoist doğar, Budist ölürüz" derler.
Günümüzde Şintoizm milli bir din olması nedeniyle Japonlar arasında
yaygındır. Başta Japonya olmak üzere Japonların yaşadığı diğer ülkelerde de
yayılma imkânı bulmuştur. Günümüzde Şintoistlerin sayısı 100 milyon'un
üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.
8.-10. yüzyıllar arasında imparatorluğun emriyle derlenen Kojiki ve Nihongi
metinleri kutsal kabul edilir.
Sözlü olarak nakledilmişlerdir.
Bu ikisi haricinde 1927’de bir araya getirilmiş 50 ciltlik şifahi kültür ürünü
kutsal metin daha vardır.
Kojiki (eski olayların hikayesi) : 712 yılında İmparatoriçe Gemmei’nin
emriyle Ono-Yasumaro isimli bir subay tarafından sözlü rivayetlerden
derlenmiştir. Mitolojik dil ile o vakte kadar Japonya’dan, tanrılardan,
imparatorun kutsallığından, insanın kökeninden bahseder.
Nihongi: Kojiki yorumudur. 720 yılında 31 cilt olarak kayda geçirilmiştir.
Kami İnancı: Tanrısal güç-tabiat ruhları-yaşam güçleri
gibi tabiattaki her şeyde, dağlarda, ormanlarda,
mağaralarda, sularda, bitki ve hayvan gibi canlı
varlıklarda ve gökyüzünde çok sayıda bulunan kutsallık.
Japon imparatorları (mikado) yaşarken de kamidir.
Bir kami kendi başına ne iyi ne de kötüdür. İnsanların
kamilerle olan ilişkisi kamiyi insanın lehine veya aleyhine
çevirebilir.
Şintoizm’in devlet dini olması ile birlikte imparatorun
kamisi olan Güneş tanrıçası Amaterasu, diğer kamilerin
üstünde kabul edilmiştir. Her kabilenin kendi kamisi
vardır. 10.yy.’da 3000 civarı kami ve onlara ait tapınak
tespit edilmiştir.
Ölen kişinin ruhu kami olabilir ancak her kami tanrı
değildir.
Şintoizm’de ölümden sonra ruhun yaşadığı ve ataların
ruhlarının sonraki nesilleri koruduğu inancı vardır.
“İse” şehrinde Amaterasu’nun tapınağından güneş doğuşunu izlemek hac
vazifesidir.
Gıda tanrısı İnari’nin sembolü tilki olduğundan tapınaklarda beslenir.
Bayramlar tarım kültüründen kaynaklıdır. 3 gün perhiz ve kamileri çağırma
ile başlar. Her kami kendi eşyasına girer. Mesela, Amaterasu 8 köşeli
aynaya hulul eder.
1. Matsuri Bayramı: Tanrı’yı çağırma, ona hizmet etme.
2. Toşikgoy Bayramı: Mahsulü koruma
3. Kanna-niname Bayramı: Hasat için Tanrı’ya teşekkür
4. Oh-harehe Bayramı: Dini temizlik
Japonlar arasında gelişen bir diğer inanç ise Zen Budizmi'dir. Meditasyonu ön plana
çıkaran bir mez­hep olan Zen Budizmi'ne göre, bedenini ve nefesini sıkı bir terbiyeye
tabi tutan kişinin zihni, birden bire mantık bağlarından kurtulur ve ani bir aydınlanma
gerçekleşerek hakikate dair ilhama kavuşur. Bu mez­hep, iç tecrübenin geliştirilmesi ile
kutsal bilginin doğ­rudan elde edilebileceğini kabul eder çünkü insan fıtratının,
kendisinde mayalanmış olan Buda tabiatını gerçekleştirebilecek yani 'aydınlanabilecek'
kapasite ile donatılmış olduğunu kabul eder.
■ Zen Budizmi, aydınlanmanın meditasyon dışında yapılan günlük işler vasıtasıyla da
gerçekleşebile­ceğini savunur. Bu durum, Japon sanatı, edebiyatı ve estetiğinin gelişimini
doğrudan etkilemiştir. Yapı­lan işi farklı bir meditasyon olarak değerlendiren Zen
Budizmi, kendini halkın hayatında düzen ve insicam ideali olarak, manastırlarda ise
temizlik, sesizlik, di­siplin ve çalışma şeklinde göstermiştir. Keşişler, top­lumda
çalışmayan insanlar olarak değil, meditasyon, el sanatları ve zanaatla uğraşan bir kesim
olmuştur. Budizm'inin, Japon kültüründe, özellikle de muharip güçler olan
'samurayların' terbiyesinde ve ahlakların­da önemli tesirleri olmuştur.
Dinler Tarihi

Yahudilik

Yahudileri ifade etmek için Yahudiliğin ayırt edici özellikleri


kullanılan kavramlar • Seçilmiş Millet/Halk (Seçilmişlik)
– İbrani. • Kutsal Toprak ve Mabet
– İsrail • Mesih Anlayışı
• Tek Tanrı Anlayışı
– Yahudi
– Musevi Yahudiliğin safhaları
1.Atalar Dini/İbranilerin Dini
2.İsrail Dini/Mûsa’nın Dini
3.Yahudilik
4.Rabbani Yahudilik
Dinler Tarihi

Yahudilik/Kutsal Kitapları

Yahudilerin kutsal kitapları yazılı metinler (Tanah) ve söz­lü metinler


(Talmud) olmak üzere iki kısımda ele alınır.
1. Yazılı Metinler (Tanah)
• Üç bölümden oluşur:
Tora (Şeriat, Kanun kitabı),
Neviim (Peygamberler) ve Ketuvim (Yazılar).
Tanah kelimesi bu üç kitabın baş harflerinin bir araya getiril­mesiyle
oluşturulmuştur. Dili Ibranicedir. Hristiyanların eski ahit diye
adlandırdıkları kısım da bunu ifade eder. Ezra II. Babil sürgünü sonrası Ahit
sandığı ile beraber kaybolan Tanah'ı tekrar yazmıştır. Yazılışı ve tespiti
hakkında tartışmalar olsa da Yahudiler kitapla­rının Tanrı tarafından
bildirildiğine inanır.
Tora (Tevrat): Kanun, şeriat, yasa (töre) anlamında Ya­hudiliğin genel olarak
bütün öğretilerine de Tora denmek­le birlikte, Kutsal kitap olarak Yehova
(Yahve) tarafından Musa a.s.'a verildiğine inanılan beş kitabın adıdır. Tev­
rat'taki 248'i emir, 365'i yasaklardan oluşan 613 kural bir Yahudinin hayatını
düzenleyen esasları ortaya koymak­tadır. Tora beş bölümden oluşur:
Tekvin/Bereşit (birinci kelime) = Genesis: Dünyanın başlangıcı, insanın
yaratılışı, Âdem ve Havva, insanların ilk suçu, Kain (Kabil) ile Habil, Nuh,
İbrahim, Ishak, Esav, Yakup, Yusuf ve Kar­deşleri ve Yakup'un Yehovayle
(Tanrı) güreşin­den sonra ona İsrail adının verilişi anlatılır.
Çıkış/Şemot (İsimler) (ikinci kelime) = Exodus: Musa'nın hikâyesi Sina
Dağı'nda (Har Sinay), Yahve (Yehova)'nin kanunlarını bildirişi,10 Emir
(Evamiri aşere) = (lbranice, Aşerat Ha-Dibrot), denilen şeriat kanunları
anlatılıyor.
Levililer/Vayikra (çağırdı) = Leviticus: İsrail şeriat kanunları; ayin ve
merasime dair usul, kurban ve kâhinlerin temizlik kaideleri anlatılır,
bayramlar tanzim edilir, ibadetin nasıl olacağı belirtilir.
Sayılar/Bamidbar (çölde) = Numeri: İsrail kavmi, Sina Dağı çevresinden
ilerleyerek Erden'e geli­yor. Nüfus sayımından, hikâyelerden; kayadan su
çıkarılmasından, yakıcı yılanlardan, ölüm ve yılan vasıtasıyla şifa
olaylarından bahsedilir.
Tesniye (ikileme)/Dvarim (Şeyler): Musa a.s.'ın ölmeden öncelsrailoğullarına
verdiği öğütler, ölü­mü, gömülmesi, Musa a.s. için tutulan yas, bazı dini
kuralların tekrarı, insanların Tanrı'ya ve diğer insanlara karşı
sorumluluklarından bahseder.
• Yahudilikte Tevrat dinin temelidir; Allah kelamı sayı­lır ve ibadette en
önemli yeri alır. Havrada (Kneset, Grekçe Sinagog), mihrap görevi gören
bir dolapta ve üzeri sırmalı, ipekli örtüler içinde ve rülolar halinde (elle
yazılmış olacak) muhafaza edilir.
• Tevratın rulo halindeki el yazması nüshasına Sefer Torah, kitap halindeki
nüshasına Humoş Torah denilmektedir
Tevrat ile ilgili ritüeller

• Tevrat okunurken, başın muhakkak bir takke veya şapka ile örtülü olması
gerekir.
Baş açık havraya gi­rilmez ve usulünce abdestli olmak gerekir.
Havrada Tevrat yere düşerse hem haham hem de orada bulu­nan cemaat 30
gün oruç tutar.
Toranın tamamlandığı gün Yahudiler için bayramdır: Tora'nın hatim
tamamı günü (Simha Ha-Tora): bu günde tora röleleri tahtla­ra konarak
sokaklarda dolaştırılır ve mabedler arası ziyaretler gerçekleştirilir.
Eğer bu imkân yok ise hav­ranın içerisinde dolaştırılır.
Tanah’ın ikinci kısmı

Nevüm/Nebiim (Peygamberler)
ilk nebiler ve sonraki nebiler olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır.
Ketuvim (Yazılar)
• ilâhi ve münâcâtlar (Mezmûrlar ve Mersiyeler), aşk şi­irleri (Neşîdeler
Neşîdesi), hikmetler (Meseller, Eyub, Vâiz) ve târihler (Rut, I ve II. Târihler,
Ester, Ezrâ, Nehemya) gibi yazılardan meydana gelmektedir. Bu bölümdeki
Daniel kitabı ise hem tarihî hem apoka­liptik türdedir.
2. Talmud (Rabbani Literatür)

■ Talmud, Yahudiler için kutsal kitap Tanah'tan sonra en kutsal metindir.


Mişna ve Mişna'nın yorumu olan Gamara'dan oluşur.
Rabbânî gelenekteki inanışa göre Tanrı, Sînâ Dağı'nda Mûsâ'ya yazılı
Tevrat'ın yanı sıra onun açıklaması niteliğindeki sözlü Tevrat'ı da vermiş,
Mûsâ yazıya aktarmayıp şifahen Yeşû'a aktarmış, ondan sonra da nesilden
nesile aktarılmıştır. Şifahî Tora da vahiy mahsulüdür ve yazılı metnin anlaşıl­
ması için zorunludur.
On emir:

1. Karşımda başka ilahların olmayacak.


2. Kendin için oyma put, yukarda göklerde olanın yahut aşağıda yerde olanın
yahut yerin altında sularda olanın hiç suretini yapmayacaksın, onlara
eğilmeyeceksin ve onlara ibadet etmeyeceksin.
3. Yehova'nın, Rab'ın ismini boş yere ağıza almayacaksın.
4. Sebt gününü takdis etmek için onu hatırında tutacaksın. Altı gün
işleyeceksin ve bütün işini yapacaksın, fakat yedinci gün efendin Rab'e Sebttir.
Sen ve oğlun ve kızın, kölen ve cariyen ve hayvanların ve kapılarında olan
garibin hiçbir iş yapmayacaksınız. Çünkü Rab gökleri, yeri ve denizi ve
onlarda olan bütün şeyleri altı günde yarattı.
On Emir

5. Babana ve anana hürmet


edeceksin.
6. Öldürmeyeceksin.
7. Zina etmeyeceksin.
8. Çalmayacaksın.
9. Komşuna karşı yalan şahitlik
yapmayacaksın.
10. Komşunun evine tamah
etmeyeceksin, komşunun karısına
yahut kölesine yahut cariyesine
yahut öküzüne yahut eşeğine yahut
komşunun hiçbir şeyine tamah
etmeyeceksin.
II. Mabed
Musa b. Meymun’un 13 akidesi

1.Tanrı var olan her şeyi yarattı ve onlara hükmetmektedir.


2. Tanrı birdir, O'ndan başka Tanrı yoktur.
3. Tanrı bir cisim değildir ve hiçbir şekilde tasvir edilemez.
4. Tanrı ezelî ve ebedîdir.
5. İbadet sadece Tanrı'ya mahsustur, O'na ortak koşulmaz.
6. Peygamberlerin bütün sözleri haktır.
7. Efendimiz Mûsâ'nın peygamberliği gerçektir. O kendisinden önce ve sonra gelen
bütün peygamberlerin en büyüğüdür.
Musa B. Meymun’un 13 Akidesi
8. Mevcut Tevrat'ın tamamı Tanrı tarafından Musa'ya verilenin aynısıdır.
9. Tevrat değiştirilmeyecektir ve gelecekte Tanrı başka bir şeriat
göndermeyecektir.
10. Tanrı insanın bütün işlerini ve düşüncelerini bilir.
11. Tanrı, emirlerini yerine getirenleri mükâfatlandırır, karşı gelenleri
cezalandırır.
12. Mesîh gelecektir, geciktiği halde geleceğine inanırım.
13. Tanrı'nın bildiği bir zamanda dirilme gerçekleşecektir.
Yahudilikte Peygamber Anlayışı
• Yahudi kutsal kitabında peygamberi ifade eden kavramlar "Tanrı
tarafından göreve çağrılmış" anlamındaki "nebî" (navi) Tevrat'ta ilk defa
İbrâhim a.s. için kullanılmıştır.
Yahudi inancına göre İbrâhim'le başlayan ve Musâ ile en mükemmel şekline
ulaşan peygamberlik milâttan önce V. yüzyılda yaşadığı kabul edilen Malaki
ile sona ermiştir.
Musâ dışında bütün peygamberlere vahiy melek vasıtasıyla geldiği halde
sadece Musâ, Rab Yehova ile "yüz yüze" görüşmüştür.
Peygamberlik anlayışı

• Yahudilikle peygamberlik sadece erkeklere mahsus değildir, kadınlardan da


peygamberler gelmiştir ve onlara "nebiah" (nevi'a) denilmektedir. Yahudi
kutsal kitabında adı geçen altı kadın peygamber; Mûsâ'nın kız kardeşi
Miryam, Debora, Hulda, Noadya ve Peygamber İşaya'nın hanımıdır.
1. HRİSTİYANLIK ÖNCESİ YAHUDİ MEZHEPLERİ
A. Hasidilik (Hasidim) Miladi II. veya III. yüzyıla kadar geri giden bir
geçmişleri olan, Helenistik dönemde Yahudilere kendi tanrılarına tapmaları
konusunda baskı yapan Romalılara karşı direnen ve bu uğurda işkenceler
çekip öldürülen, dindarlığı ve dinin asli halini yaşatmayı amaçlayan bir
mezheptir.
Ferisilerin ve Essenilerin öncülleri kabul edilirler. Bu dönemdeki Hasidim
mezhebi ile 18. yüzyılda Avrupa'da ortaya çıkan ve mistik-kabalaya dayanan
Hasidizm arasında isim benzerliği olmakla beraber bir bağlantı yoktur.
B. Sadukiler İbranicede Sadukim olarak bilinen bu mezhep Yahudi tarihi
içerisinde Ferisilerle mücadeleleri ve rekabetleri ile tanınan bir mezheptir.
Özellikle siyasi duruşları açısından Ferisiierden ayrılan, Babililer ve
Romalılar ile politik ilişkileri bulunan bu grubun en temel özellikleri ise
Aristokrat Yahudiler tarafından benimsenmiş olmaları ve Mabed merkezli
din algılarıdır.
Mabedin Romalılar tarafından tahribinin ardından halk üzerindeki
nüfuzunu tamamen kaybetmiş, Sadukim adı tarih sahnesinden silinmiş,
sadece onların benimsediği, yazılı Tevrat'ı kabul edip şifahî Tora'yı reddetme
fikri devam etmiş, antirabbinik bu tavır sonraları Karâîiik şeklinde kendini
göstermiştir.
Onlar, yeniden dirilme doktrinini ve ruhun ölümsüzlüğünü kabul etmiyor
meleklerin ve kötü ruhların varlığını reddediyor, Tevrat kanunlarının zâhirî
mânasıyla kelime kelime uygulanmasını istiyorlardı. Kaderi de inkâr eden
Sadûkiler özgür iradeyi kabul ediyor, kişinin sadece yaptıklarının karşılığını
göreceğini söylüyorlardı.
C. Ferisiler Ferisiler, yüksek dini rahipler sınıfı olan aristokrat sadukilere
karşı ortaya çıkmış bir gruptur. Ferîsîler sinagog ve Tevrat öğretisini ön
plana çıkarmakta ve çoğunlukla yazıcılar ve din âlimlerinden meydana
gelmektedir. Yazılı Tevrat'la beraber sözlü Tevrat olarak kabul ettikleri
Talmudun da ilham masulü olduğuna inanırlar.
Ferîsîler, Sadûkiler'in mâbed merkeziyetçiliğiyle mücadele etmişler;
Tanrı'nın her yerde mevcut olduğunu, O'na mâbed dışında da ibadet
edilebileceğini, Tanrı'ya karşı tâzimin tek yolunun kurban sunma olmadığını
söylemişler; sinagogu ibadet, dua ve çalışma yeri olarak toplum hayatında
önemli işleve sahip bir kurum haline getirmişlerdir. Sadûkiler mâbedi kendi
mülkleri saymakta ve günlük takdimelerin parasının kendi hazinelerine
ödenmesi gerektiğini iddia etmekteydi. Ferîsîler ise hazinenin kimsenin malı
olamayacağını söylemişler, mezbahta kesilen takdimelerin fakir halka
verilmesini istemişler, mâbedden geçinen Sadûkiler'in aksine daha sivil ve
halka dayanan bir hareket ortaya koymuşlardır.
D. Esseniler Milâttan önce II. asrın ortalarından milâttan sonra 70'te
mâbedin yıkılışına kadar geçen dönemde Filistin'de gelişen dinî bir harekettir.
Bu mezhebe giriş süreci 3 yıl sürer ve mistik yönleri ağır basmaktadır. Bu
mezhebe bağlı olanlar daima beyaz giymişler, el sanatları ve çiftçilikle
uğraşmışlar, yiyecek ve giyecekleri ortak kullanarak komünal bir hayat
yaşamışlardır. Ticaretle uğraşmamış, daha çok çiftçilikle ilgilenmiş ve
kanaatkâr olarak yaşamaya gayret etmişlerdir. Bedenlerinin şişman
olmamasına dikkat etmiş, lüks olacağından yünden elbise giymemeye özen
göstermişler, silah imal etmemiş ve savaşa karşı çıkmışlardır. Evliliğe
sınırlamalar getirmiş evliliğe sadece neslin devamı açısından değer vermişler
ve mal mülk edinmemeyi ilke edinmişlerdir. Büyük günah işleyenleri
toplumdan dışlamış, yiyecek-içecek vermemişler ve büyük günah işleyen kişi
eziyet çekip pişman olana kadar aralarına kabul etmemişlerdir.
E. Zelaotlar Dini bir mezhep olmaktan çok siyasi ve ideolojik bir mezheptir.
Roma imparatorluğuna haraç ödemeyi ve Roma İmparatoru'nu "Rab"
olarak tanımayı kabul etmemişler, bunu dinden dönme olarak görmüş ve
ayaklanmışlardır. Romalılara karşı gerilla savaşı vermişler, 73 yılına kadar
savaşmışlar ve işkencelerle öldürülmüşlerdir. İnanç bakımından Ferisîlere
benzerlik gösterirler.
2- İSLAM SONRASI/ORTAÇAĞ YAHUDİ MEZHEPLERİ A- Rabbanilik
ll-VI. yüzyıllar arasında gerçekleştirilen Talmud çalışmaları çerçevesinde
ortaya çıkmış, bu tarihten itibaren Yahudiliğin geçerli mezhebi olmuştur.
Ferisîliğin devamıdır. Tevrat'ı sadece ibadetlerde kabul etmiş, Talmut'a
ağırlıklı önem vermiş, onunla amel etmişlerdir. Rabbinik Yahudiliğe göre
şifahî Tora olmadan yazılı Tora anlaşılamaz.
B. Karaî Yahudilik Karâî hareketinin başlangıcı Irak'ta yaşayan Anan ben
David'e dayanmaktadır. Nitekim hareket önce bu şahsa nispetle Ananiyye
diye anılmış, IX. yüzyılın ilk yarısında Karaim ismini almıştır. Kurucusunun
hapiste imam-ı A'zam ile görüştüğü iddia edilir. Bu mezhebin adı Arapça
"kıraat" kelimesi ile aynı anlamda olan ikra kelimesinden türemiştir.
Tanah'ı çokça okuduklarından bu ismi almışlardır ve az sayıda da olsa
günümüze kadar varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Günümüzde küçük bir
grup Mısır'da ve İsrail'de yaşamaktadır. Hazar Türklerinden bir grup da
Karaim mezhebini benimsemişlerdir ve Türkçe Tevrat okumaktadırlar.
Tevrat'a bağlıdırlar, Talmut'u kabul etmezler.
Mesih gelecektir ve hesap günü vardır. Bu hesap gününden sonra da ceza ve
mükâfat vardır. Tevrat'ta yer almayan ibadetler kabul edilmemektedir.
Sadukîlerin devamı olarak görülürler ancak Karaimler Sadukilerin aksine
ahiret hayatına inanmakta ve mesihi beklemektedirler.
C. îsevî Yahudilik Bu mezhebin kurucusu Ebü İsa İshak b. Yakub el-
İsfahânîdir. Emevî halifesi II. Mervân döneminde düşüncelerini yaymaya
başlamış, Abbâsî halifesi Halife Mansur zamanında faaliyet göstermiştir. Bu
mesihi harekete ismine nispeten iseviye adı verilmiştir. Abbâsî yönetimine
başkaldırmış, Rey şehri civarında yapılan savaşta öldürülmüş veya savaş
alanından kaçmıştır. Mezhep mensupları Ebû îsâ'nın ölmediğine, ileride
tekrar geleceğine inanmaktadır. Ebu isa, kendisinin beklenen Mesih
olduğunu ilan etmiş, Allah'ın kendisini Yahudileri kurtarmak için
gönderdiğini söylemiş ve Yahudilerin büyük çoğunluğu da kendisine
inanmıştır. Günde 3 defa olan ibadeti 7'ye çıkarmış, Kudüs dışındaki
yerlerde et yenilmesini ve şarap içilmesini yasaklamıştır. Ayrıca boşanmayı
da yasaklamıştır. Ona göre îsâ ve Muhammed (a.s.) peygamberdir, ancak
sadece kendi ümmetlerine gönderilmişlerdir. Günümüzde ise bu mezhebin
mensubu kalmamıştır.
D. Yudgâni Yahudilik/Yudganiyye Iseviyye mezhebinin kurucusunun
ölümünden sonra yerine geçen Yudgân'a ait mezheptir. Birçok konuda İseviye
ile aynı düşünen mezhep kurucusu; zühdü emretmiş, fiilin kula ait olduğunu
savunmuş, et ve içkiyi yasaklamıştır. Siyasete karışmayan Yudga'nın aksine
talebesi Muşkan (bu şahıstan dolayı muşkaniye ya da şazkaniye diye ayrı bir
akım da kabul edilir) Abbasilere isyan etmiş ve İran'ın Kum kenti
yakınlarında öldürülmüşlerdir.
3. ORTAÇAĞ SONRASINDA ORTAYA ÇIKAN HASİDİZM VE KABALA XVIII.
yüzyılda ortaya çıkan ve mistik bir yorum olan bu hareketin en belirgin özelliği
temelindeki mistik anlayışa paralel olarak dinî öğrenim ve bilgiden, resmiyetten
ziyade dua, tefekkür ve samimiyetle, dinî hissiyata ağırlık vermesi ve Rabbânî bilgiyi
esas alan doktrin yerine Hasidi liderinin temsil ettiği dinî şahsiyeti vurgulamasıdır. Bir
diğer özelliği de ibadet gibi dinî uygulamaların yerine getirilmesinde Rabbânî titizlik,
resmiyet ve ciddiyete zıt unsurlar olan mistik yoğunlaşma, neşe ve haz faktörlerine
(şarkı, dans, içki ve hikâye anlatımı) ağırlık vermesidir. Böylece bir hasidin bütün
hayatı ibadet kabul edilmektedir. En üst mertebeye erişen kişiye "tsaddiq"
denilmekte, onlara göre bu kişi insanlarla yüce âlemler arasında aracılık yapmaktadır.
Kabala Mistisizminde uiûhiyyetin mahiyetini kavramaktan ziyade Tanrı'nın
ihtişamını tecrübe etmesi ve ruhun bu tecrübe için semavî alana yolculuk yapması ve
yükselmesi söz konusudur.
4. ÇAĞDAŞ DÖNEM/GÜNÜMÜZ YAHUDİ MEZHEPLERİ 1789 Fransız ihtilali
Yahudi dünyasını da etkilemiştir. Çünkü Fransız ihtilalinden sonra Avrupa'da
Yahudilere karşı tavırlar değişmiş ve Yahudiler önceye göre büyük rahata
kavuşmuşlardır. Bu rahatlık Yahudilerin dini anlayışlarını da değiştirmiştir. Zira
Yahudiler Mesih gelecek diye yüzyıllardır sıkıntılara katlanmış ve çekilen sıkıntılara
beklenen Mesih'in ayak sesleri diye bakmışlardı. Ancak yüzyıllardır beklenen
kurtarıcı Mesih'in gelmemesi Yahudilerin ümitlerini kırmıştı. Hem bu ümitsizlik hem
de Fransız ihtilaliyle gelen rahatlamanın da etkisiyle Yahudiler artık bulundukları
Avrupa ülkelerinde yaşamaya karar vermişlerdir. Bu durum onların dini inançlarını
gözden geçirmeye itmiş ve dini inançlarını modern dünyanın şartlarına uydurmaya
gitmişlerdir, zira Yahudi inançları mevcut modern dünyaya uymamakta idi. İşte bu
isteğin neticesinde de Çağdaş Dönem mezhepleri ortaya çıkmıştır.
A. Ortodoks Yahudilik (İsrail Yahudilerinin Mezhebi) Bu mezhep Ferisîllkle
başlamış, Rabbani Yahudilikle devam etmiş ve günümüzde de Ortodoks
Yahudilik olarak ortaya çıkmıştır. Ortodoks Yahudilik günümüzde mensu¬bu
en çok olan mezheptir, çoğunlukta İsrail'de hâkimdir ve günümüzdeki İsrail
Devleti'nin resmi mezhebidir. Ya¬kın zamana kadar bu mezhebin haricindeki
diğer Yahudi mezheplerinin İsrail'de faaliyet göstermesine izin veril-memekte
idi. Ortodoksluk dışındaki diğer Yahudi mezheplerinin son yıllarda İsrail'de
faaliyet yapmalarına izin verilmiş olsa da, resmî mezhebin dışındaki diğer
mez¬hepler devlet desteği alamamaktadırlar. Tevrat, Talmut ve Haham
literatüründen oluşan kurallara bağlıdırlar.
Kohenler
Kohen sınıfı, Harunun oğullarından ve diğer levililer soyundan olanlardan
oluşur.
Yahudilik anne soylu, kohenlik ise baba soylu olarak geçer.
En yaşlısı, baş kohendir ve Kefaret günü, kutsal mekana girmesini izin
verilen yegâne kişidir.
Onun altında yer alanlar, şeriati öğretmek; Mabet ibadetini oluşturan diğer
takdimeleri yerine getirmekle görevlidirler.
Kohenlerin yardımcıları olan Levililer, yerleşik dönemden önce, Ahit
Sandığının taşınması da onların görevleri arasında yer almaktaydı.
Ortodokslara göre Yahudiler, Tevrat'ın kanun¬larına uymadıkları için
sürgüne gönderilmişlerdir ve eğer Yahudi halkı tövbe eder, Tanrı'ya vermiş
oldukları ahde sadık kalırlarsa yani Tevrat'ın bütün kurallarını gözetir,
yerine getirmeye gayret ederlerse Mesih gelecek, Yahudiler gerçek evine
dönecek ve Süleyman Mabed'i yeniden inşa edilecektir. Ortodoks Yahudiler
Yahudi şeriatında (Halakha) bir değişiklik yapmayı veya yorumlamayı kabul
etmezler. Bunun gereği olarak Ortodoks Yahudiler cumartesi günü araba
kullanmazlar ve elektrikli aletlere dokunmazlar. Bununla beraber günümüz
şatlarında yaşayabilmek için şer'î hilelere başvururlar. Şer'î hilelerine örnek
verecek olursak; Yahudi şeriatına göre cumartesi günü ateş yakmak yasaktır,
Ortodoks Yahudiler, otomatik elektrik ayarlayıcı ile elektrikli eşyalardan o
eşyaya dokunmadan faydalanırlar. Yiyecek ve İçeceklerdeki dine uygunluk
kuralı olan "KOŞER" (KAŞER), kuralına sıkı sıkıya uyarlar. Koşer kuralına
uygun olmayan yiyecek ve içecekleri tüketmezler ve bu kurala uygun yiyecek
ve içecek satmayan dükkânlardan alış-veriş yapmazlar.
Yine Koşer kuralı gereği, et ile sütü bir arada yemezler, et pişen kapta süt, süt
pişen kapta et pişirmezler. Ortodoks Yahudiler kendi dışında kalan Yahudileri
gerçek Yahudi kabul etmezler ye onlara günahkâr olarak bakarlar. Ortodoks
Yahudilerin büyük çoğunluğu Siyonist'tir. İsrail bir din devletidir, kanunları,
kurumları, kuruluşları her şeyi dine göre belirlenmiştir. Eğer Tevrat'ın
kurallarını hayatlarına tatbik ederlerse yeryüzünün hâkimi olacaklarına ve
Süleyman Mabedi'ni yeniden İnşa edecek-lerine inanmışlardır. İnançları
doğrultusunda yaşamakta ve buna ulaşmak için de her şeyi caiz
görmektedirler. Zira İsrail Yahudilerinin inançlarına göre onlar, dünyanın
efendileridir ve bunu onlara Tanrı tahsis emiştir.
B. Reformist Yahudiler Reformist Yahudilik XIX yy. başlarında Alman
Yahudiler arasında çıkmıştır. Almanya'da başlayan reform hareketi daha
sonra Amerika'ya taşınmış ve asıl gelişimini orada¬ki Yahudiler arasında
tamamlamıştır. Amerikan Yahudi¬lerinin % 40'ı Reformist Yahudilerdir.
Israllde ise 6-7 bin civarında bulunmaktadırlar. Bu mezheptekiler
Yahudilikteki bazı hususlarda reform yapmışlardır. Reformist Yahudiler 1885
Pittsburg Platformu'nda aldıkları kararlar neticesinde Ortodoks Yahudilerin
inançlarını reddetmişlerdir.
1. Yeniden dirilme yoktur. Öldükten sonra ceza ve mükâfat ve ruhun ölümsüzlüğü
yoktur.
2. Yahudilerin Filistin'e dönüşü araştırılmaz, Kutsal Top¬rak ülküsü yoktur ve
Mesih'in gelişi beklenmez.
3. Yahudiler bir millet değil, bir cemaattir. Sosyal adaleti sağlamak Yahudilerin
görevidir.
4. İsrail tek Tanrı öğretisini telkin eden bütün dinlere hoşgörülüdür.
5. Eski Yahudi şeriatından sadece modern hayata uy¬gun olanlar kabul edilebilir.
Yiyip-içme, temizlik, giyin¬me ile İlgili dini kurallar kaldırılmıştır.
6. Tevrat Tanrı'dan inen bir kitap değil, ataların yaşadığı dini tecrübe ve olaylardır ve
bu nedenle Tevrat bağ¬layıcı değildir.
7. Yahudilik bilim ile çatışmaz.
8. Slnagog'da kadınlar ve erkekler yan yana oturur. Sinagog'da erkeklerin başını
örtme zorunluluğu yok¬tur. Dışarıdan evlenilebilir. Diğer din ve inançlara saygıyla
bakılır
C. Muhafazakâr Yahudiler Muhafazakâr Yahudilik 19. yy.'da Almanya'da
Reformist Yahudiliğe bir tepki olarak meydana çıkmıştır.
Muhafazakâr Yahudiler günümüz­de Amerika da Reformist Yahudilikten
sonra, İsrail'de ise Ortodoks Yahudilikten sonra ikinci büyük mezheptir.
Muhafazakâr Yahudiler ile Reformist Yahudiler arasın­daki en büyük fark
ibadetlerini Ibranice yerine İngilizce yapmalarıdır.
Muhafazakâr Yahudiler, Yahudi şeriatı hükümle­ri olan "Halakha"'nın
değişebileceğini kabul etmişler, Sinagog'da kadın erkek yan yana oturmuşlar
ve kadın­lardan Haham olmasını meşru görmüşlerdir.
D. Yeniden Yapılanmacı Yahudiler
Bu mezhep, 102 yaşında ölen Amerikan Yahudi'si Menahem Kaplan
tarafından 1983 yılında kurulmuştur. Bu kişi bir Yahudi düşünür ve
filozofudur. Bu mezhebe göre, Yahudilik Israiloğullarının bir kültürel
değeridir, Tevrat

Tanrı'nın vahyi değil Israiloğullarının tarih boyunca oluş­turdukları bir


eserdir, Yahudiler seçilmiş halk değildir ve onlar da diğer halklar gibi bir
halktır. Slnagog'da kadın erkek yan yana oturur ve kadınların Hahamlığı da
kabul edilir. Yeniden dirilmeyi, ahiret hayatını ve Mesih'in gel­mesini kabul
etmezler.
E. Sâmirîler
Bu mezheptekiler Yahudi olmakla birlikte, diğer Yahu­diler tarafından Yahudi olarak
kabul edilmemektedirler. Sâmirîlerin tarihi oldukça eskidir. Kuzey İsrail Krallığı
yıkılınca, Asur İmparatoru Sargon, israil halkını yerle­rinden alıp "Asur'a" ve
"Medler'in" şehirlerine sürmüş ve Bâbll, İsrail haricindeki şehirler olan Kuta ve
Avya'dan insanlar getirerek İsrailoğullarının yerine yerleştirmiştir. Böylece Samron
şehrinin sakinleri ortaya çıkmış ve bun­lara "Sâmirîler" denilmiş ve bunlar Yahudiliği
din olarak seçmişlerdir. Ancak Yahudiler, Yahudi olan bu insanları kabul etmemişler ve
bahane olarak da bu Sâmirîlerin Ya­hudilikte samimi olmadıklarını ileri sürmüşler ve
devamlı bunları dışlamışlardır. Hatta diğer Yahudiler Sâmirîler kullanıyor diye İbranî
harfleri ile yazılan "Aramca'yı" bile kullanmayı terk etmişlerdir. Sâmirîler günümüzde
Nablûs ile Telavlv yakınlarındaki Holon kentlerinde yaşamakta­dırlar.
Diğer Yahudilerin Tevrat'ı ile Sâmirîlerin Tevrat'ı arasın­da 6 bin faklılık
bulunmaktadır. Sâmirîlerin mabedlerin-de sıra ve masa bulunmamaktadır,
ibadetlerinde rükû ve secdeye benzeyen hareketler vardır. İbadetlerinden önce
de abdeste benzeyen temizlikleri var olup bu temiz­likte sırasıyla eller, ağız,
burun, yüz, kulaklar ve ayaklar yıkanmaktadır ve bu temizlik yapılırken
Tevrat'tan par­çalar okunur.
Ina'ç esasları şöyledir:
Eşi ve yardımcısı olmayan tektir.
Musa Allah'ın yegâne resulüdür ve vahiy onunla son bulmuştur.
■ Tora mükemmel ve tamdır ve neshedilmeyecektir.
• Gerizim Dağı tanrının yeryüzündeki tek kutsal mekânıdır.
■ Yeniden dirilme olacak, iyiler cennete kötüler cehen­neme gidecektir.
Yahudilikte beslenme yasalarına Kaşrut kuralları denir. Yahudi hukukunun
gereklerine uygun gıdalara koşer (İslamda helal) adı verilirken, Yahudi
hukukuna uygun olmayan gıdalara ise trefa (İslamda haram) denir.
Yahudilerde İbadet
Günlük ibadet sabah vakti Şema İsrael ve Amida denilen duaların
okunmasıyla yapılır. Amida duası ayakta yapılır ve Yahudiler sağ elleriyle
göğüslerine vurup sallanarak okurlar.
Haftalık ibadet şabat'ta yapılır. Yahudilerin dinî hayatlarının merkezini teşkil
eden şabat bütünüyle bir dinlenme ve ibadet günüdür.
Bu günde iş yapılmadığı gibi ateş yakmak, yazı yazmak, hatta telefon etmek
bile yasaktır.
Dindar Yahudilere göre şabat sevinç içinde geçirilmesi gereken bir bayram
günüdür.
Bu günün hazırlıkları cuma günü ikindi vaktinden itibaren başlar.
Yahudilikle günler güneşin batışından batışına hesap edildiğinden şabat
ibadeti de cuma günü akşamı havanın kararmasıyla başlayıp cumartesi günü
güneşin batmasıyla sona erer.
İbadet esnasında giyilen giysiler
Tefilin: İçine Şema duasının yazıldığı; sabah ibadetinde giyilen iki küçük kutu.
Biri alna öteki ise sol pazuya bağlanır.
Tallit: Beyaz ve mavi renkteki iki renk iplikten dokunmuş ve dört kenarı
Tanrının ismini oluşturacak şekilde örülmüş püskülleri (tsitsit) bulunan dua
şalıdır.
Bunun büyük olanı (Talit gadol) yalnızca ibadet sırasında; küçüğü ise (talit
katon) sürekli olarak giysilerin altına giyilir.
İbadeti idare eden rabbi ve hazanlar kıyafetleri üzerine siyah kumaştan
cüppeye benzer bir özel kıyafet giyerler.
Kippa: Başa giyilen takke
Tallit ve Kipa
Bayramlar
1. Şaloş Regalim
Yahudi kutsal günleri (haggim), Mısır'dan çıkış ve Tora'nın indirilmesi gibi
Yahudi tarihinin önemli günlerini kutlarken mevsim dönümlerine ve tarım
dönemlerindeki geçişlere de işaret eder. Üç önemli bayram olan Sukot, Pesah
ve Şavuot'a "Şaloş Regalim" adı verilir. Üç regal-de, israiloğullarının tapınakta
kurbanlar adamak üzere Kudüs'e hacca gitmeleri adetti.
Pesah/Fısıh (Hamursuz Bayramı): Mısır'dan çıkışı an­mak için, İbrani
takviminin ilk ayı olan nisanın 14. günü akşamı başlayan ve bir hafta süren
bayramdır. İsrail dışında, Pesah sekiz gün boyunca kutlanır. Evde kutla­maya
odaklanan tek bayramdır. Bayram öncesinde tüm mayalı ürünler (hametz)
evden çıkarılır ve hafta boyun­ca tüketilmez. Evlerde, ekmeğin yanı sıra,
buğday, arpa, çavdar, darı ve yulaf ve yan mamullerinin bulunmadığın­dan
emin olmak için etraflı temizlik yapılır ve Seder saba­hı son hametz kırıntıları
da sembolik olarak yakılır. Ma­yalı ekmek yerine, matsa denen mayasız
ekmek yenir.
Şavuot (Haftalar Bayramı): Tora'nın Sina Dağı'nda Is-railoğullarına
indirilmesi ve on emrin verilmesi kutlanır. Bikurim (ilk meyveler) Bayramı
olarak da bilinen Şavu­ot, Pesah Bayramı'nın ikinci gününden yedi hafta
sonra kutlanır. Genelde mayıs veya haziran ayının ilk yarısı­na denk gelir.
Antik çağlarda buğday haşatına rastlardı.
Şauvot adetleri arasında, Tikkun Leii Şavuot olarak da bilinen ve tüm gece
süren Tora okumaları, süt ürünleri yenmesi, Ruth Kitabı'nın okunması, ev ve
sinagogların yeşillikler ile süslenmesi ve saflığı temsilen beyaz kıya­fetler
giyilmesi de vardır.
Sukot (Çardak/Çadır Bayramı): İsrailoğullarının vaade-dilmiş topraklara
giderken çölde dolaştıkları kırk yıl anılır. Tişri ayının 15. günü (eylül ile ekim
aylarında) kutlanır. Çölde dolaştıkları zaman boyunca İsrailoğullarının
içinde yaşadıkları geçici barınakları temsilen sukot adı verilen geçici
çardaklar inşa edilerek kutlanır. Meyve haşatına rastlar ve tarım döneminin
sona erdiğini bildirir. Dünya­nın her yerindeki Yahudiler yedi gün yedi gece
yemeğini sukotlarda yer. Bayram, şarkılar söylenerek ve Tora to­marları ile
dans edilerek kutlanır.
* Bu üç bayram Yahudilerin Kudüs'e haccetmeleri gereken ve mabedi ziyaret
etmek zorunda oldukları zaman dilimleridir.
2. Roş-aşana
ibrani takviminin yedinci ayı olan Tişri'nin ilk gününe rast­lamasına rağmen
Yahudi yeni yılıdır. Roş-aşana, Yom Kippur'a kadar geçen, Yahudilere vicdan
muhasebesi yaparak yıl boyunca kasıtlı ya da kasıtsız olarak işledik­leri
günahlar için tövbe etmelerinin emredildiği kutsal on günlük pişmanlık
süresinin de başlangıcına İşaret eder. Bugün aynı zamanda dünyanın
yaratılmaya başladığı gündür. Bayram adetleri arasında Roş aşana sederi de­
nen bir sofra düzeni vardır ki bu bayramın iki gecesinde de bunlar uygulanır.
3. Yom Kipur
Yahudi yılının en kutsal günüdür. Roş aşana ile başlayan 10 kutsal günün
sonuncusudur. Altın buzağıya tapmaları­nın bugünde affedildiğine ve Musa a.s.ın Sina
Dağı'ndan bugün döndüğüne inanılır. Aynı zamanda bugün yıllık kaderlerinin
belirlendiği gündür. Bu günde, topluca oruç tutulur ve kişi günahlarından ötürü
bağışlanmak için dua eder.
Mütedeyyin Yahudiler tüm günü, kimi zaman öğleden sonra verdikleri kısa ara
haricinde, Slnagog'da, "Mahzor" adı verilen özel bayram dua kitabından dualar
okuyarak geçirir. Dindar almayan birçok Yahudi de Yom Kippur'da Sinagog'a giderek
ibadet etmeye ve oruç tutmaya özen gösterir. Yom Kippur akşamı, mumlar yakılmadan
önce, "seuda mafseket" adı verilen oruç öncesi yemeği yenir. Yom Kippur akşamı
Sinagog'da ibadet Kal Nidre duası ile başlar. Yom Kippur'da, özellikle de Kal Nidre
esna­sında beyaz kıyafet ve deri olmayan ayakkabılar giyil­mesi adettir. Ertesi gün,
sabahtan akşama kadar dualar okunur. Yahudilerin yaşadığı yerlerde hayat adeta
durur ve hiçbir iş yapılmaz. Ne'ilah adı verilen son dua vakti, şofarın uzunca bir süre
üflenmesi ile sona erer.
4. Purim
Miladi takvimde şubat veya marta denk gelen, İbrani takviminin adar ayının
14. gününde kutlanır. Babil sürgü­nünden sonra Iran Yahudilerinin, Ester
Kitabı'nda anlatıl­dığı gibi, kendilerini yok etmek isteyen Haman'ın komp­
losundan Yahudi kızı Ester tarafından kurtarılmalarının anıldığı bir Yahudi
bayramıdır. Bayramda, Ester Kitabı topluca okunur, karşılıklı yiyecek ve
İçecek hediye edilir, yoksullara sadaka verilir ve bir kutlama yemeği yenir.
Bu bayramda çokça şarap içip haman gibi akıl baştan gidin­ceye kadar
sarhoş olmak adettir.
5. Hanuka
i Işıklar Bayramı ya da Yeniden Adanma Bayramı da de­nir. Yahudilerin
Roma'nın Suriya valisi Antiyokus'a karşı kazandığı zafer ve bu zaferden
sonra gerçekleşen, bir günlük yağın menorada sekiz gün yanmasının anısına
kutlanır. Bu olayın hatırasını anmak için evlerinde sekiz gün boyunca
Hristiyanlık
Hz. İsa'nın tebliğ ettiği dinin, daha sonra tahrif edilmiş, bozulmuş şekline
Hristiyanlık denir. Hristiyanlık, vahiy ve kutsal kitaba dayanan, esas
itibariyle İslâm dininin o gün­kü şekli olan ilâhî kaynaklı bir dindir.)
Hristiyan kelimesi Kur'an'da geçmez. Bu anlamda "Nasrânî" (3/ÂI-i Imrân,
67) kelimesinin çoğulu olan "Nasârâ" kelimesi kullanılır. Nasrânî, Hristiyan;
nasârâ Hristiyanlar demektir. Hristiyanlık için de "nasrâniyye" kelimesi
kullanılır. Nasrânî ya da Nasara kelimesinin kullanımı ile ilgili olarak;
• Bu ismin Isa a.s.'ın doğduğu Galile bölgesinde bulu­nan Nasıra isimli köye nisbeten
kullanıldığı ve
"isa, onlardaki küfrü/inkarcılığı sezince, 'Allah yo­lunda bana yardımcı olacaklar
kimlerdir?' dedi. Havariler, 'Biz, Allah yolunun yardımcılarıyız; Allah'a iman ettik. Bil ki
biz müslümanlarız' cevabını verdi­ler." (3/ÂI-l Imrân, 52) ayetinde bildirildiği şekilde
yardımcılar, ensar anlamında Nasrânî kelimesinin kulla­nıldığı şeklinde iki farklı yorum
bulunur.
İsa’nın a.s doğumu

Meryem genç bir kız olduğunda (16 yaşlarında) bir melek kendisine görünerek
Tanrı tarafından bir oğul­la müjdelendiğlni haber verir. (Ali imran 3/35-47,
Meryem 19/16-34)
Hristlyanlığa göre İsa her ne kadar Meryem'in oğlu olarak dünyaya gelse de
aslında Tanrı'nın nuru olarak onun bedeninde dünyaya gelmiştir. Bu olay
üzerine Yusuf Meryem'le evlenir ve vakit dolunca Beytlehem'de bir gece
sığındıkları bir ahırda İsa dün­yaya gelir.
• isa'nın mahiyeti Hristiyan mezhepleri arasında tar­tışmaya neden olmuş; bazı
Hristiyan mezhepleri Yusufun isa'nın babası olduğunu kabul ederken
(Protestanlar) çoğunluğu Meryem'in evlenmeden önce isa'ya hamile kaldığına
İnanır. İsa'nın doğum tarihi ise gün, ay ve yıl olarak net olarak tespit edilemese
de Hristiyan dünyasında Batı kiliseleri tarafın­dan 25 Aralık Doğu kiliseleri
tarafından ise 6 Ocak olarak kabul edilir. Doğduğu yıl konusunda şimdilerde
farklı anlatımlar söz konusudur.
Matta'ya göre isa Büyük Herodes'in (MÖ. 73-MÖ. 4) zamanında doğmuştur
(Matta, 2:1), Luka'ya göre ise Roma imparatoru Augustus'un emri üzerine
Suriye valisinin gerçekleştirdiği sayım sırasında yani MS. 6 ya da 7 yılında
doğmuştur. (Luka, 2:1-7)
İsa a.s. çocukluğunu Nasıra kentinde geçirmiş ve 30 yaşına geldiğinde Vaftizci
Yahya tarafından vaftiz edilmiştir. Vaftizci Yahya (Yahya a.s.) İsa a.s.'ın tey­
zesi ile Zekeriya a.s.'ın oğludur. Yahudiler tarafından peygamber olarak
görülmemiş ve başının kesilerek şehit edilmesine sebep olmuşlardır.
Hristiyanlara göre bu vaftizden sonra kutsal ruh İsa ile birleşmiş ve Isa tebliğ
görevine başlamıştır. Ken­disine inananlar içerisinden 12 kişiyi seçmiş ve hava­
ri olarak adlandırmıştır. Peygamberliğe başladıktan sonra Isa a.s.'ın
gösterdiği mucizelerden bazıları şunlardır: Yiyeceklere bereket katması,
insanların içinden cin ve şeytanları çıkarması, hasta ve kötürümleri
iyileştirmesi, körlerin görmesini sağlaması, ölüleri diriltmesi, havarilerinden
bazılarını su üzerin­de yürütmesi ve rüzgâra-fırtınaya hükmetmesi.
Isa a.s.'ın Kur'an-ı Kerim'de bildirilen mucizeleri ise şun­lardır:
1. Ruhu'l-Kudüs'le desteklenmesi (2/87, 253 vd.)
2. Beşikteyken konuşması (3/46)
3. Çamurdan kuş şekline benzer bir şey yapıp onu di­riltmesi (3/49)
4. Ölüleri diriltmesi (3/49)
5. Anadan doğma körü ve abraşı iyileştirmesi (3/49)
6. İnsanların yediklerini ve sakladıklarını bilmesi (3/49)
7. Semadan sofra indirmesi. (5/112-115)
Yahudi yüksek şurası-meclisi olan Senhedrin mahke­mesi tarafından kâfir İlan
edilmiş ve ölüme mahkûm edilmiştir. Kendilerinin bu emri uygulama İmkânı
bulunmadığından Roma valisi Pontus Platusa başvur­muşlar, vali de Isa a.s.'ın
yakalanıp kendisine geti­rilmesini istemiştir. Havarilerinin arasından kendisine
ihanet eden Yahuda Iskaryot İsa a.s.'ı ele vermiş, İsa a.s. vali tarafından
çarmıha gerilme cezasına çarptı­rılmış ve Yahudiler tarafından 33 yaşında
Golgota'da çarmıha gerilmiş, daha sonra da gömülmüştür. Isa a.s. ölümünden
üç gün sonra dirilmiş, havarileriyle 40 gün kaldıktan sonra göğe çekilmiş,
Tanrı'nın sağ yanına oturmuştur. Göğe çekilmesinden önce hava­rilerine
insanların günahlarını bağışlama yetkisi ver­miş (ki bu yetki onlardan kiliseye
geçmiştir), Petrusu kendisinin vekili ve kilisenin başı seçmiştir. Isa a.s.'ın
yaşadığı bu çileli dönem "Passion" olarak adlandırılır.
Hz. İsa'nın çarmıhta son nefesini vermeden önce söylediği son sözleri Matta'ya
göre "Allah'ım, Allah'ım! Beni neden terk ettin?" (Mata, 27:46-50), Luka'ya
göre "Baba! Ruhumu sana teslim ediyorum" (Luka, 23: 46), Yuhanna'ya göre
"Her şey bitti" (Yuhanna, 19: 30) olmuştur.
İsa sonrası dönem

İsa'nın göğe çekilmesinden sonra Havariler İsa'nın öğ­retisini yaymaya


başlamış ve Hristiyanlık da asıl yayıl­masını İsa'dan sonra yapmıştır. İsa'dan
sonra kilisenin başına geçen Petrus diğer Havarilerin de yardımıyla öğretileri
yaymaya başlamış ve birçok Yahudi kentin­de başarılı olmuşlardır. Muhattap
ve hedefleri daha çok Yahudiler olmakla birlikte diğer milletlerden de bu dine
inananlar olmuştur. Hristiyanlar İsa'nın öğretilerini yaymakla beraber
Yahudi şeriatını uyguluyorlardı. Bu dönemde Hristiyanlık ayrı bir din
olmaktan ziyade Ya­hudilik İçerisinde mesihi bir hareket olarak görünmek­
tedir ancak Yahudiler ve Romalılar tarafından tehdit olarak algılanmaktadır.
Kudüs bölgesinde inananla­rın sayısının artmasıyla Petrus tutuklanmış,
hapisten kaçmış, Roma'ya gitmiş ve 64 yılında İmparator I. Meron
tarafından çarmıha gerilerek idam edilmiştir.
• Bu dönemde önemli bir kişilik olarak Pavlus (Paulus/ Saul) ortaya
çıkmaktadır. Tarsuslu olan Pavlus Feri­si bir Yahudi iken isa kendisine
görünmüş ve Pavlus iman etmiştir. Pavlus'un yeni dine girişi kilise tarihin­de bir
dönüm noktasıdır. Onun Hristiyanlığa girişin­den önce bu din Filistin dışına
yayılmıştı. Ancak Hris-tiyanlığı Gentile (Yahudi olmayanlar) coğrafyasında
yayan esas kişi Pavlus olmuştur. Önce Kudüs'e gi­den Pavlus buradan çıkmış
Kıbrıs, Anadolu, Balkan­lar ve Roma'da Hıristiyanlığı yaymaya çalışmış ve 64
yılında Roma'da başı kesilerek idam edilmiştir.
• Pavlusun bu dönemde yaptığı çalışmaları Hristiyanlığı ayrı bir dine
dönüştürmüş ve kurduğu teoloji ile yeni bir inanç sistemi oluşturmuştur.
Buna göre; Hıristiyanlık Yahudi şeriatına uymaktan kurtarılmış, bunun
yerine İsa'nın Mesih'liğini kabullenip sevgi üzerine kurulan yeni ahiti
benimsemek esasına da­yanan yeni bir teoloji geliştirmiştir, Pavlus'un önemi,
İsrailoğullarına has bir dinden evrensel mesajı olan bir dine geçişteki bu
noktada yatmaktadır. Pavlus'la birlikte kilise evrenselci bir mesajı be­
nimsemiştir. Hristiyanlığın Gentile topraklarında hızla yayılmasına vesile
olan teolojik doktrin bu­dur. Bu tarihten sonra Hristiyanlık hem coğrafya
hem de doktrin olarak Filistin dışına taşacaktır.
• Kudüs merkezli Yahudi orijinli Hrisfiyanlar İsa'yı bir Mesih olarak görüp
Yahudi şeriatına göre yaşayan insanlardı. Kudüs'te yaşayan bu grubun
liderliğini isa'nın kardeşi olarak geçen Yakub yapmaktaydı. 70 yılında
Romalıların Kudüs'ü almasının ardından Yakup Yahudiler tarafından
öldürülünce Kudüs'ten çıkarak Ürdün'deki Pella kentine kaçan ve "Ebiyonit-
ler" olarak bilinen bu grup IV. Yüzyıla kadar varlığını devam ettirmiştir.
• Hristiyanlık asıl gelişmesini ve mücadelesini Avrupa-da yaşadı. Buna paralel
olarak IV. yüzyılın başında (313) Roma imparatoru Konstantin'in
Hristiyanlığa özgürlük tanıyan fermanını yayınlamasına kadar Hristiyanlar
büyük işkence ve kıyımlar yaşamışlar­dır. 380 yılında İmparator I. Theodosios
Hristiyanlığı Roma'nın resmi dini ilan etmiş ve putperestliği yasak­lamıştır.
• Kendi içinde yaşadığı çekişmeler ve Kuzey kabileleri­nin saldırıları nedeniyle
Roma İmparatorluğu, Batı ve Doğu olmak üzere ikiye bölündü. Bu durum
Hristiyanlı­ğın da Katolik Roma ve Ortodoks İstanbul Kilisesi ola­rak ikiye
bölünmesine neden olmuştur. Bunda; doğu ile batı kiliseleri arasındaki kültür
farkı, devlet ile kilise ara­sındaki ilişkiler, devletlerarası çekişme ve Slav
halklar üzerinde etkin olma mücadelesi etkili olmuştur.
Hristiyanlığın yayılma sürecinde 4. yy.'da Roma'ya bağlı olarak Vizigotlar, 5.
yy.'da Bulgarlar, Franklar, Anglo-Saksonlar, 8. yy.'da Almanlar, Slavlar ve İs­
kandinav ülkeleri 9. yy.'da Danimarkalılar, 10. yy.'da Norveç, İzlanda ve
İsveç Hristiyanlaşmıştır.
Konsiller

Hristiyan inançlarının oluşmasında en önemli rolü oynayan "Konsil" terimi;


Kilise hayatının ortaya koy­duğu tüm problemleri çözmek ve tartışmak üzere
bir araya gelen piskoposlara veya yüksek düzeydeki din adamları kuruluna
denir. Bir başka ifadeyle konsil, kilise yönetimidir.
Hristiyanlar konslllerln tarihini, ellili yıllarda Havariler-ce Petrus'un
başkanlığında yapılan ve Yahudi köken­lilerin Yahudi şeriatına uyup
uymayacaklarını konuş­tukları ilk toplantıyla başlatırlar. Hristiyanlık
tarihinde 21 konsil bulunmaktadır. Bu konsiller şunlardır:
1. I. İznik Konsili (325): İskenderiye Kilisesi papazı Arlus'un İsa'nın mahlûk
olduğuna dair görüşü tartış­mak üzere 200 kadar piskoposun katıldığı ve
tarihin İlk genel konsili olarak kabul edilen bu konsilde baba ve oğulun aynı
tabiatı taşıdıklarına, yani her ikisinin de aynı cevherden olduklarına karar
verilmiştir. Baba ile Oğul'un ayrı cevherlerden olduğunu iddia eden Arius
İse aforoz edilmiştir. Ayrıca Yeni Ahid'i oluştu­ran kitapların tespiti, farklı
günlerde kutlanan Paskal­ya Bayramı'nın kutlama gününün belirlenmesi
gibi yirmi kadar husus karara bağlandı.
2. I. İstanbul Konsili (381): Bu konsilde İznik Konsili kararları tekrar
onaylandı. Ayrıca "Kutsal Ruh" ismini verdikleri varlığın Baba ve Oğul ile
aynı cevherden geldiği kabul edilerek "Teslis'in üçüncü unsuru bir Tanrı
olduğuna karar verildi.
3. Efes Konsili (431) Yapılan konsilde isa'nın tek kişi­likli ve iki tabiatlı olduğu
karara bağlandı ve İstanbul piskoposu Nestorius mahkûm edildi.
4. Kadıköy Konsili (451): "Hepimiz ittifakla bir tek ve biricik Oğul İsa'yı
kabul ediyoruz. Ve yine onun bir tek şahısta birleşmiş iki tabiatını kabul
ediyoruz. Bu tabiatlar kendi arasında birleşmemiş, bölünmemiş, ayrılmamış
ve değişikliğe uğramamıştır". Dolayısıyla İsa'nın tek karakterde olduğunu
savunan monofizit düşünce bir kez daha reddedilmiş ve ana çizginin
diofizitizmi (İsa'nın iki tabiatlı oluşu) tercih ettiği vurgulanmıştı.
5. II. istanbul Konsili (553): Nesturilerin düşünceleri ve bunlara kaynaklık
eden üç üstadları aforoz edildi ve bunları savunanlar görevden alınmakla ve
afo­rozla tehdit edildi. Bu konsile katılmayan papa daha sonra bu kararı
onayladı.
6. III. istanbul Konsili (680-681) Bu konsilde "İsa'da tek bir iradenin
varolduğuna inanma" anlayışını sa­vunanlar mahkûm edilmiştir.
7. II. İznik Konsili (787) Hristiyanlık'ta kilise içlerin­de ve bazı kutsal
yerlerde resim, heykel, tasvir gibi şeylere "icon" deniliyordu. Bu
konuda Doğu Kilisesi iconoclast (Icona karşıtı) bir tutum takınırken
Batı Kilisesi iconaların varlığını savunuyordu. Bu durum kiliseler
arasındaki ayrılığı da hep körüklüyordu. Re­sim ve heykellere karşı
gelen ve onları kıranlar için "ikonoklasf tabiri kullanılıyordu. 787
yılında İznik'te toplanan konsilde bu mesele ele alınmış ve ikonok-last
konsillerin kararları mahkûm edilmiş, tasvirler kültünde yüceltilen
resimlerin, tasvir ettiği şahıslar ol­duğu ilan edilmiş ve ibadete layık
olanın yalnız Allah olduğu belirtilmiştir.
8. IV. İstanbul Konsili (869-870):
9. I. Latran Konsili (1123
10. II. Latran Konsili (1139)
11. III. Latran Konsili (1179)
12. IV. Latran Konsili (1215) 13.1. Lyon Konsili (1245)
14. II. Lyon Konsili (1274)
15. Viyana Konsili (1311-1312)
16. Konstans Konsili (1414-1418)
17. Bale-Ferrare-Florance Konsillerl (1431-1442
18. V. Latran Konsül (1512-1517)
19. Trente Konsili (1545-1563): Bu konsil Reformcu­lara karşı yapılmış, reform
düşüncesi dışlanmış ve Katolik düşüncesinin tümüyle yeniden tanımlaması ve
savunması yapılmıştır.
20.1. Vatikan Konsili (1869-1870): Aziz Petrus'un reh­berliğinde bulunan
papanın yanılmazlığı inancı vur­gulanmış ve bundan vazgeçilemeyeceği karara
bağ­lanmıştır.
21. II. Vatikan Konsili (1962-1965): Bu Konsil özellikle kilisenin bir
muhasebesi olarak görülmüş ve hem Hristiyanlık içerisinde hem de diğer
dinlerle diyalog kararı alınmıştır.
Anadolu'da düzenlenen 7 Ekümenik Konsil Hristiyan ila­hiyatını tanımlama
açısından son derece önemli olmakla birlikte, aynı zamanda bu toplantılarda
yaşanan anlaş­mazlıklar Hristiyan aleminin ilk mezhepleşmelerine de yol
açmıştır. Örneğin üçüncü konsilden sonra Piskopos Nestorius ile birlikte
Nasturi kilisesi evrensel kilisenin geri kalanından ayrılmıştır. Aynı şekilde
dördüncü konsilin ta­kibinde cereyan eden olaylarla birlikte Doğu
Hristiyanları (Ermeni, Süryani Kadim, İskenderiye Kıpti, ve Habeş ki­liseleri)
Batı Hristiyanlarından (Ortodoks, Katolik, Protes­tan kiliseleri) ayrılmışlardır.
Nasturi kiliseleri ilk iki konsilin kararlarını kabul eder; Doğu Hristiyanları,
ilk üç konsili kabul eder. Batı'da Ka­tolikler ve Ortodokslar yedi Ekümenik
konsilin kararlarını kabul eder ve konsillerin kararlarını yanılmaz olarak al­
gılar. Ortodokslar sadece İlk yedi konsili kabul ederken, Katolikler bunları
takiben Batı'da düzenlenen konsilleride kabul eder. Protestanlar İçerisinden,
Reformcu ve Luter-yen kiliseleri ilk dört konsili kabul ederken, Anglikan kili­
sesi yedi konsili de kabul eder. Genel olarak Protestan­lar yedi konsilin
ilahiyatını ve teolojik öğretişlerini kabul etmekte bir sakınca görmezken, kilise
idaresi ve ibadet düzeniyle ilgili alınan kararları bağlayıcı olarak görmez.
KUTSAL KİTAPLARI
• Kutsal kitap sözüyle Yahudilerin Eski Ahit ve Hris-tiyanların Yeni Ahit
kitapları kast edilmektedir. Hris-tiyanlar kutsallık noktasında Eski Ahit'e de
büyük değer verirler. Eski Ahit isimlendirmesi Hristlyanlara aittir. Yahudiler
bu isimlendirmeyi kabul etmezler.
A- Yeni Ahit
Hristiyanların kutsal kitap külliyatı olarak kabul edilen Yeni Ahit, 27 kitaptan
meydana gelmektedir. Bunlar da kendi aralarında iki gruba ayrılmaktadır:
1-Tarihi Kitaplar 2-Talimi Kitaplar
Matta Pavlusun 14 mektubu
Markos Havarilere ait 7 mektup
Luka Vahiy kitabı
Yuhanna Resullerin işleri
İnciller
İncil kelimesi literatürde "haber, müjde" anlamına gel­mektedir. Tarihî
kitaplar denilen bu indilerden üçü yani Matta, Markos ve Luka, şekil ve
konular itibariyle birbiri­ne benzediği için "Sinoptlk Inciller" olarak
adlandırılırlar. 325'te yapılan iznik konsilinde kabul edilen dört incile aynı
zamanda Kanonik indiler de denir ve sahih kitaplar anlamında kullanılır.
Bunlar Matta, Markos, Luka ve Yu­hanna kitaplarıdır.
1. Matta: İsa'nın on iki havarisinden biri olan, Roma vergi memuru Celile'li
Matta tarafından yazıldığı ka­bul edilen incil'dir. Yeni Ahit'in ilk bölümünü
meydana getirir. Kelime anlamı olarak Matta, Ibranice "efendi­mizin
(tanrımızın) hediyesi" anlamına gelir. M.S. 52 - 68 yılları arasında, Kudüs
düşmeden önce Aramice yazıldığı daha sonra Yunanca'ya çevrildiği tahmin
edilmektedir. İsa'nın soyağacı ve doğumuna ilişkin bilgileri vermekle
başlayıp özellikle Isa a.s.'ın pey-gamberlerce geleceği bildirilen ve
Yahudilerce uzun zamandır beklenen Mesih olduğunu göstermek ister.
Bunun için İsa'nın gelişiyle gerçekleşen peygamber­lik sözlerinden bahseder.
İsa'nın kurtuluş müjdesi­nin tüm milletler için olduğunu ayrıca vurgular.
Eski Ahid'e atıfta bulunarak Yahudi karakterini muhafaza etmesi dikkat
çekmektedir.
2. Markos: Markos, Barnabas'ın kuzeni ve İsa'nın havarisi Petrus'un (Simun)
yakın arkadaşıdır. Markos'un bu incili Petrus'a dayanarak yazdığı kabul
edilir. MS. 60'lı yılların sonlarında veya 70'li yılların başlarında yazılmıştır.
Matta ve Luka incillerine kay­nak teşkil ettiği ve Incillerin en eskisi olduğuna
inanı­lır, isa'nın hayatını anlatan ilk dört İncil içerisinde en kısa olanıdır.
3. Luka: Luka İncili Sinoptik Incillerin üçüncüsüdür. Genç yaşında Pavlus'u
tanıyan ve artık ondan ayrıl­mayan Antakya'lı Luka tarafından yazılmıştır.
Yazılış tarihi genel olarak 80'li yıllardır.
4. Yuhanna İncili: 90-110 yılları arasında Efes veya Antakya'da yazıldığı
tahmin edilen bu incil, hava­rilerden biri olan Yuhanna'ya nispet edilmektedir.
Yuhanna'nın Hz. İsa'ya en yakın olan üç havariden birisi olduğu
söylenmektedir. Diğer İkisi ise Petrus ve Ya'kup'tur. Bunun için Yuhanna'ya
sevilen öğren­ci denir.
Bu kitabın 96 yılında Hz. İsa'nın Tanrılığını kabul etmeyenlere karşı öteki
İndilerden farklı olarak Mesih'in tanrısal tarafını anlatmak için yazıldığı ifa­
de edilmekte, ayrıca konuların, hikâyelerin seçim ve sıralamasında, coğrafî ve
kronolojik bilgilerde, hatta dinî bakış açısından da diğer İndilere göre farklı­
laştığı da görülmektedir. Örneğin, Hrlstiyanlığın en önemli ayinlerinden biri
olan komünyon (evharlstiya) bu İncil'de yer almaz. Buna mukabil öteki üç
İncil'de bulunmayıp yalnız Yuhanna Incili'ne mahsus hika­yeler de mevcuttur.
Yuhanna incili ile diğer üç İncil arasındaki önemli farklardan biri de Hz.
İsa'nın risa-letinin süresidir. Üç İncil bu sürenin bir yıl olduğunu söylerken,
Yuhanna'ya göre iki seneden fazladır.
Isa a.s. İbranice ile karışık Aramlce konuşuyor olmasına rağmen eldeki
Inciller ve en eski nüshaları Yunanca'dır. Incillerin ilk yazılanı dahi İsa
a.s.'dan 35 sene sonraya dayanmakta ve en eski nüshalar bile 325-331
tarihlerin­de yazılmaktadır. Bu nüshaların dili de Yunanca'dır. Bu İncil
yazarlarından hiçbiri Hz. İsa'yı ne görmüş ne de işitmiştir. Matta ve
Yuhanna'nın havari oldukları konusu da ihtilaflıdır. Incillerin eldeki İlk
nüshaları 4. yüzyıla ait­tir ve yazıldıklarından sonra uzun bir süre hiçbir
resmi yetki taşımadıklarından ve onları koruyacak bir makam da
bulunmadığından çeşitli mezhep üyelerince amaçları doğrultusunda
değiştirilmiş olması muhtemeldir.
İlk üç asırda yazılmış olan çok sayıdaki İnciller arasından İznik konsili'nln de
bire indiremediği ve kanonik veya va­hiy eseri olarak görülen bu dört İncil
arasında ciddi farklı­lıklar ve tutarsızlıklar görülmektedir. Bu konular
arasında; Isa a.s.'ın nesebi, nereli olduğu, mahiyeti, İncil'in kaynağı ve İsa
5. Barnabas İncili: Barnabas, zamanının çoğunu Hz. İsa'nın 3 yıllık
peygamberlik süresinde yanında ge­çirmiş olan isa'nın havarisidir ve Hz.
İsa'dan bizzat duyarak yazılan tek İncil'dir. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna
gibi 4 İncil sahibinin aksine, o Hz. İsa'yı gör­müş ve öğretisini direkt ondan
almıştır.
Barnabas Inclll'nde teslis inancı reddedilmiş ve İsa'nın Ilahlığı kabul
edilmemiştir. Ayrıca Barnabas Incili'nde İbrahim tarafından kurban edilmek
istenen kişi İsmail olarak gösterilmiştir. İsa'nın anadili olduğuna inanılan
Aramice kullanılmış olması Barnabas Incili'nin en önemli özelliğidir.
Vatikan tarafından "apokrif incil olarak tanımlanmakta­dır; yani varlığı kabul
edilen ancak içeriği Vatikan tarafın­dan kabul edilmeyen Inciller sınıfındadır.
325 yılında top­lanan İznik konsilinde mevcut olan 300 İncil 4'e indirildi. Bu
300 İncil arasında Barnabas İncili de bulunmaktaydı. Barnabas İncil'i burada
yasaklanıp 4 İncil dışında İncil bulunduranların öldürüleceğine dair kanun
inanç Esasları
Hristiyanlığın İznik ve İstanbul ekümenik konsillerinde tespit edilen inanç
esasları Doğu'nun ve Batı'nın bütün büyük kiliselerinde ortaktır. Bu esaslar şu
şekilde sıra­lanabilir:
1. Göğün ve yerin, görünen ve görünmeyen kâinatın yaratıcısı, kâdir-i mutlak
baba olan tek birTanrı'ya;
2. Bütün asırlardan önce babadan doğan, Tanrı'nın bi­ricik oğlu tek bir Rab
Isa Mesih'e, O'nun Tanrı oldu­ğuna, Tanrı'dan doğduğuna, nur olduğuna,
nurdan doğduğuna, gerçek Tanrı olduğuna, gerçek Tanrı'dan doğduğuna,
tevlid edildiğine, yaratılmadığına, Baba ile aynı tabiatta olduğuna, her şeyin
O'nun vasıtasıy­la yapıldığına, biz insanlar ve bizim kurtuluşumuz için
semadan İndiğine;
3. Kutsal Ruh vasıtasıyla bakire Meryem'de bedenleştiğine ve insan
olduğuna;
4. Bizim için Pontus Platus zamanında çarmıha gerildi­ğine, ızdrap çektiğine,
mezara konduğuna;
5. Kutsal yazılara uygun olarak üçüncü gün dirildiğine;
6. Ve göğe yükseldiğine, Baba'nın sağ tarafına oturdu­ğuna;
7. Ölüleri ve dirileri yargılamak üzere ihtişam içinde geri geleceğine ve
saltanatına son olmayacağına;
8. Rab olan ve hayat veren Kutsal Ruh'a, O'nun Oğul'dan neş'et ettiğine,
Baba ve Oğulla birlikte aynı tapınma ve ihtişama layık olduğuna,
peygamberler vasıtasıyla konuştuğuna;
9. Kiliseye, birliğine, kutsallığına, evrensel ve havarilere ait oluşuna inanırım.
10. Günahların affı için bir tek vaftizi kabul ederim;
11. Ölülerin dirilmesini;
12. Ve gelecek dünyayı beklerim.
Hristiyanlık'ta teslis anlayışı neredeyse tüm kiliseler ta­rafından genel kabul
görmüştür. Hristiyanlara göre teslis, tek başına insan aklıyla değil, ancak
ilhamla anlaşılabi­len bir sırdır. Bundan dolayı o, "izah edilmesi zor, fakat
inanılması gerekil bir sır" olarak formülleştirilmiştir. Yıllar­ca hatta asırlarca
süren tartışmalar sonunda teslis inancı "üç unusurda tek Tanrı", "bir üçtür, üç
birdir" gibi formül­lerle ifade edilmeye çalışıldı.
Teslisin unsurları:
Baba: O, en mükemmel ve sonsuz saf bir ruhtur. Her şeyin
yaratıcısı ve sahibidir. Sonsuzdur, her yerde var­dır ve her şeyi
bilir. Her şeyi görür, kimse onu göremez. O'nun özü sevgidir.
Tanrı'nın özü, Baba Tanrı, Oğul Tanrı ve Kutsal Ruh Tanrı
olarak görünürse de yine o birdir. Bölünmez bir özdür,
cevherdir. Çünkü bu cevher ruhtur. Ruhta bölünme
kaabiliyeti yoktur. Bunun için de Tanrı bir­dir. Tanrı
mukaddes üçlüktür.
Oğul: o tanrının ezeli nuru ve kelamıdır. Kâinat yaratıl- j madan önce o vardı
ve hatta kâinat onun için, tanrının i ona olan sevgisinin sonucu yaratılmıştır.
Buna göre o, tanrı olarak yeryüzüne inmiş ve insanlar arasında dolaş­mıştır.
Tanrı Baba doğmamış, doğurulmamıştır. Oğlu Isa ise doğmuş, doğurulmuştur.
Meryem, Tanrı'nın anası, Tanrı doğuran (Teotokos); Isa ise gerçek bir Tanrı,
ilâhî-beşerî iki tabiata sahip bir insan ve Baba ile aynı cev­herden kabul
edilmiştir. Baba, Tanrı insanlara sevgi ve merhametini göstermek için Isa
Mesih suretinde yaklaş­mış ve aralarında yaşamıştır. Isa, insanoğlunun işlediği
ilk ve asli günahının kefareti olarak çarmıha gerilmiş ve bu günahın
affedilmesinin yolunun ona tabiiyet olduğunu insanoğluna öğretmek üzere
bedenleşmiştir.
Kutsal Ruh: Baba ile aynı cevherden fakat ayrı bir mahi­yet olarak kabul
edilmektedir. Baba'nın bütün kudret ve İradesini kendinde taşımaktadır.
Kutsal Ruh, Tanrı'dan çıkmıştır.
Bazı yıllık ibadet ve bayramları
Noel: Paganlarda yeni yılın başlangıcında yapılan şen­liklere ad olan noel 24
aralığı 25 aralığa bağlayan gece İsa a.s.'ın doğumu anısına yapılan bir
bayramdır.
Paskalya: Hristiyanlığın İlk devirlerindeki Yahudi Pesah Bayramı'na denk olan
bir bayramdır. Hristiyanlar İsa'nın pazar günü dirilişini haftalık pazar
ibadetleri vesilesiyle kutlarlardı. Buradan hareketle onun dirilişini anmak üze­re
her yıl ilkbaharda değişik tarihlerde yapılan bu sera-moniye "Paskalya
Yortusu" denilir oldu. Nisan ayının on beşinden sonraki pazar gününe denk
gelir. Paskalya, perhizle geçen beş haftalık (Büyük Perhiz) bir hazırlık dönemi
ile son haftayı (Kutsal Hafta) kapsar. Paskalya Günü'nde (Diriliş Günü) sona
erer. Paskalya Günü için evlerde özel çörekler (Paskalya çöreği) yapılır, haşlan­
mış yumurtalar boyanır, mumlar yakılır ve dualar okunur.
Haç yortusu: İsa'nın çarmıha gerilişinin ansına yapılan anma törenleridir.
Farklı tarihlerde kutlanmaktadır.
Meryam Ana Günü: Meryem'in günahsızlığını, leke-sizliğlni, ahlaklılığını ve
iffetini tanıtmak için Roma'da 1477'de başlatılan bir anma günüdür.
Meryem'in göğe

çıkışının anısına kutlanır. Her yıl farklı günlerde kutlan- j makla birlikte
genelde ağustos ayının 15'ine yakın pazar gününde yapılır. Protestanlar hariç,
Katolik ve Ortodoks kiliseleri Meryem'e büyük saygı duyarlar, ona özel dua­
lar, bayramlar ve ilahiler tahsis ederler.
Ascension: Vakti değişken bayramlardan olup, Paskalya'dan 40 gün sonradır.
Hz. İsa'nın göğe çıkması­nın hatırasına kutlanır.
Pentlkost: Kutsal Ruh'un Havariler üzerine inişinin ha­tırasına, Paskalya'dan
50 gün sonra yedinci pazar günü kutlanır.
Sakramentler
• Sakrament, "Hristiyanların, kendi kurtuluşları için isa'nın acı çekişi
(passion), ölümü ve dirilişini ifade eden paskalya sırrına İştirak etmeleri
amacıyla İsa Mesih tarafından kurulan bir alamettir" diye tarif edil­mektedir.
Katolikler ve Ortodokslara göre Hristiyan sakrament-lerinin sayısı yedidir ve
bunlar sırasıyla; vaftiz, evha-ristiya, konflrmasyon/ krizmasyon, tevbe, evlilik,
rahip takdisi ve hastaların yağlanmasıdır.
0 Vaftiz: Genel anlamda, Adem a.s.'la Havva'nın İşlediği ilk (aslî) günahtan
arınmak için yapılır, ilk günah inancı Hristiyanlık'ta önemli bir unsur­dur; bu
günahtan kurtulmanın tek yolu da vaftiz olmaktır. Vaftiz edilen kişinin, o
zamana kadar İşlediği bütün günahlarından kurtulacağına dair kesin bir
inanç vardır.
0 Evharlstiya: Ekmek şarap ayini. İsa'nın havarile-riyle yediği son yemeğin
anısına yapılır.
0 Konfirmasyon/Krizmasyon/Kuvvetlendirme:
Konfirmasyon, daha önce vaftiz edilmiş ve Hris-tiyanlığı kabul ettiğini
kilisede cemaat huzurun­da ilan etmiş olan erginlerin, bu imanlarına de­vam
ettiklerini, engellere ve imtihanlara rağmen imanda sabit olduklarını te'kid
etmeleri ve onların imanlarının papaz tarafından onaylanmasıdır.
0 Hastaları Yağlama: Mesih'in Passion'u (çar­mıhta acı çekmesi) ve dirilişinin
hatırasına uy­gulanan hastaları yağlama sakramentl, hastaları kutsal yağla
yağlamak yoluyla ve rahiplerin dua-sıyla, onların acısını dindirmek ve bu
hastalıktan kurtarmak için oluşturmuştur. Bu sakramentle, hastayı ölüme
hazırlanmak gerektiğine ve sakra-mentln manevi etkilerine dikkat çekilir.
Kilise'de de yapılır.
0 Tevbe: Günah işleyip pişman olan bir Hristiyan, papaza samimi olarak
itirafta bulunur. Bir daha günah Işlememeye azmettiğini belirtir. Tevbesi
sayesinde vaftizden sonra işlemiş olduğu her tür­lü günahın affedileceğine
inanır. 11. yüzyılda ilk defa Fransa'da piskoposlar ve günah çıkarıcı pa­pazlar
tövbe yerine, kilisenin aracılığını ve "para karşılığı günah bağışlama" diye
tanımlanabilecek endüljans mecburiyetini getirmişlerdir.
0 Evlilik: Kilisede yapılmayan nikâh sahih sayıl­maz. Katoliklerde evlenenler
boşanamazlar. Eğer boşanıp da yeniden evlenirlerse zina yapmış sa­yılırlar.
Ruhban sınıfı evlenemez. Ortodoks kilise­leri belirli bazı olaylarda evliliğin
bozulabileceğini ve daha sonra yeni bir evliliğin kurulabileceğini kabul eder.
Papazlar evlenebilirler, ancak keşiş­ler, piskoposlar ve patrikler evlenemezler.
Protes­tan kiliselerine göre ise, eşlerin Tanrı huzurunda sözleşmeleri otantik
olarak dini bir güvenirlik içerir ve bu kesinlikle bir sakrament özelliği taşı­
maz. Evlilikle ilgili birliğin bozulmazlığı düşüncesi Protestan kiliseleri
0 Rahip Takdisi (Din Adamları Tayin Etme): Hristiyanlık'ta İsa Mesih'in ilk
vekilleri havariler, sonra kilise babaları ve ondan sonra da kilise hiyerarşisi
içinde yer alan din adamlarıdır. Din adamlığı görevi, ibadeti idare etme ve
imanlıları akdis etme, tövbe ile insanları Tanrı'ya götürme olup, bu yetki de
rahip takdisi sakramentl ile in­tikal eder. Bu sakrament, takdis edilecek şahsın
üzerine papazın ellerini koyması ve o sırada bu sakramente ait dua ve sözlerin
okunması şeklin­de uygulanır. Katoliklere göre din adamları hiye­rarşisi
aşağıdan yukarı şöyledir: diyakos, rahip, piskopos ve papa. Ortodokslukta
hiyerarşi ise şöyledir: diyakos, papaz, keşiş, metropolit, patrik. Protestanlıkla
kilise hiyerarşisi yoktur, kilisenin her türlü işiyle uğraşan pastör ünvanlı bir
görevli bulunmaktadır. En büyük otorite incil'dir.
Hristiyan Mezhepleri
• Ekümenik konsiller olarak isimlendirilen ilk yedi kon­silde zaman zaman
tartışmalar alevlense de, Aryus, Nestoryus, Monofizitizm gibi olayları istisna
tutulursa Hristiyanlıkta herhangi büyük bir bölünme yaşanma­mıştı. Ancak 764
yılında yapılan II. İznik Konsill'nde "ikon" konusu ve 869 yılında istanbul'da
yapılan Sekizinci Konsll'de Kutsal Ruh'un kimden çıktığı ve Roma Kilisesi'nin
otoritesi gibi konular tartışıldı. Bu tartışmalarda Doğu kilisesi Batı kilisesinden
farklı dü­şündüğünü ilan etti. Doğu kilisesi ve Batı kilisesi ara­sında bu tür dinî ve
siyasi mücadeleler yüzyıllardan beri aralıksız devam etti ve nihayet 1054 yılında
iki

kilise kesin olarak birbirinden ayrıldı. Roma kilisesine "Katolik" (evrensel


anlamında), Bizans kilisesine de "Ortodoks" (öze bağlı, doğru inanç anlamında)
isim­leri verildi.
• Almanya'da Martin Luther, Katolik Râhiplerin günah bağışlamaları, para
karşılığında cennetten yer Asatma uygulaması (Endüljans), vatandaştan ağır
vergiler alın­ması, İncil'i yalnız ruhbân sınıfının okuyabileceği gibi anlayışlara,
1517 yılında Wittenberg Kilisesi'nin kapısı­na astığı doksan beş maddelik itirâzî
teziyle isyan bay­rağı açtı. Martin Lutherle başlayıp, Jean Calvin ve Aultrich
Zwingli ile devam eden bu hareket, sonunda Protestanlık Mezhebi'nin
doğmasına sebep oldu.
1. Katoliklik
• "Evrensel" anlamına gelen ve kendisini tüm Hristi-yanların temsilcisi kabul
eden Katoliklik günümüz­de sayı ve tarihi yapı açısından en büyük Hristiyan
mezhebidir. 1 milyara yakın müntesibl vardır. Merke­ziyetçi ve geleneği ön
plana çıkaran yapısıyla diğer kiliselerden farklı bir özelliğe sahiptir.
Bu mezhebe göre: Katolik mezhebini temsil eden kilise, Roma Katolik
kilisesidir ve Katolik dünyasının lideri papadır. Kutsal Ruh, Baba ve Oğul'dan
2. Ortodoksluk
• Ortodoks kiliseler, kendi baş piskoposlarınca yöne­tilen otosefal ve bir ana
kiliseye bağlı olan otonom kiliseler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Otosefal
ki­liselerin sayısı 14'tür. Bunlar; İstanbul, İskenderiye, Antakya, Kudüs,
Bulgar, Sırp, Moskova, Rumen pat­riklikleri; Gürcistan Katolikosluğu; Kıbrıs,
Yunan, Po­lonya, Arnavutluk, Çekoslavakya kiliseleri. Otonom Ortodoks
kiliselerin sayısı ise 6'dır. Bunların isimleri ise, Finlandiya Kilisesi, Japon
Kilisesi, Çin Kilisesi, Estonya-Litvanya Kiliseleri, Macar Kilisesi ve Make­don
Kilisesi'dir.
Ortodoks kiliseler: Ruhani başkanları patrik veya baş piskoposlardır.
Papa'nın üstünlüğünü kabul etmez­ler. Ekümenik Konslller olarak kabul
edilen ilk yedi konsilin kararlarını kabul ederler. Kutsal kitap ya­nında Kilise
Babaları'nın yazıları da ikinci derecede saygınlığı olan metinlerdir. Kiliselerde
yanılmaz, hata yapmaz bir otorite yoktur, ibadetleri ruhsal ve mistik
3. Protestanlık
Katolik dünyasında papalığı ve uygulamalarını red ve protesto ettikleri için bu
mezhep taraftarlarına Pro­testan denmiştir.
Bu mezhep mensuplarına göre: Papa tek otorite de­ğildir ve yanılmazlığı yoktur.
Papanın dünyevi hiçbir yetkisi yoktur ve imparatordan üstün değildir. Kilise­de
hiyerarşi olamaz. Laikle ruhban arasında hiç bir fark ve ruhbanın laike
üstünlüğü yoktur. Laikler pa­pazlık yapabilecekleri gibi rahipler de
evlenebilirler. Hristiyanlık'ta cemaatin hukuki bir kişiliği yoktur an­cak bir
inananlar topluluğudur. Cemaat papaz olarak kimi seçerse kutsama işini yani
vaftiz, evharistiya gibi ayinleri o yapar.
• Günahları ancak Tanrı bağışlayabilir. Tanrı dışında hiç kimsenin böyle bir
yetkisi yoktur.
• Dînî konularda başvurulacak tek kaynak Kutsal Kitap'tır; konsil kararları ve
kilise dogmaları değildir. Kutsal Kitab'ı yorumlamak Kilise'nin tekelinde değil­
Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen inanç grupları arasında;
- Birbirleriyle rekabet halinde olduğu kabul edilen düalist bir tanrı anlayışını
benimseyen,
- Dini yıkanma / vaftiz uygulamasına oldukça önem veren,
- Ginza adı verilen kutsal kitabı bulunan
din aşağıdakilerden hangisidir?
A) Mecusilik
B) Yahudilik
C) Putperestlik
D) Sabiilik
E) Hristiyanlık

You might also like