Professional Documents
Culture Documents
İnsan ve memeli
hayvan
organizmasındaki kas
hücreleri; iskelet kası,
kalp kası ve düz kas
olmak üzere üç temel
tipe ayrılmaktadır. Bu
kas tipleri uyarılabilirlik
ve hücreler arası
bağlantılar
bakımından farklılık
gösterirler.
İskelet Kası Kalp Kası Düz Kas
Boşluklu organların duvarı, kan
Bulunduğu yer İskelet kemiklerine tutunmuştur Kalp damarları duvarı, solunum sistemi
duvarı
İstem dışı çalışır, otonom sinirler , İstem dışı çalışır, otonom sinirler ,
Somatik sinirler ile istemli olarak
Kontrolü kontrol edilir
hormonlar, otokrin/parakrin ajanlar hormonlar, otokrin/parakrin ajanlar
çalışmasını düzenler çalışmasını düzenler
Kas Fizyolojisi
a Nöromüsküler sinaps Schwann kılıflı ve asetilkolin vezikülleri bulunan α- motornöronun son plağından, voltaj
bağımlı Ca2+ kanallarına sahip presinaptik membrandan, sinaptik aralıktan ve asetilkolin reseptörleri (=
iyonotropik reseptör, katyon kanalı) ile voltaja bağımlı Na+ kanalları içeren postsinaptik membrandan oluşur.
b Bir APN (nörondaki aksiyon potansiyeli) son plağa ulaşınca, veziküllerin presinaptik membran ile füzyonu
sonucunda asetilkolin (ACh) salınır. Asetilkolinin postsinaptik membran üzerindeki reseptörlere bağlanmasından
sonra, Na+ kas hücresine akar ve depolarize edici son plak potansiyeli (EPP) oluşmasını tetikler, böylece
postsinaptik membranın derinliğinde voltaja bağımlı Na+ kanallarını açar. Neticede APM oluşur (kas aksiyon
potansiyeli).
ACh = asetilkolin; AChE = asetilkolin esteraz ; APM = kas aksiyon potansiyeli; APN = sinir aksiyon potansiyeli; EPP = son plak potansiyeli; ▲
= asetilkolin esteraz.
Ek Bilgi
İskelet kasının nöral uyarımı sonlanırsa, kas hücresinin zarı K+ iyonlarının çıkışı
ve Cl- iyonlarının girişiyle repolarize olur. Yıkımlanan her bir ATP molekülü
başına 2 Ca2+ iyonu taşıyan sarko- (endo-)plazmik Ca2+-ATPaz (SERCA)
aracılığıyla kalsiyum iyonları SR’ye geri taşınır ve sitozolik Ca2+ seviyesi tekrar
10-7 mol/l’ye düşürülür. Ca2+’nın küçük bir miktarı Ca2+-ATPaz’lar ve
Ca2+/Na+ değiştiricileri tarafından sarkolemma üzerinden ekstraselüler
ortama gönderilir. Hücre içi Ca2+ seviyelerini düşürmek kasılmayı sonlandırır.
Kasılmakta olan iskelet kasında, yüksek Ca2+ seviyesinde ATP
konsantrasyonu 5 μmol/g’nin altına düşerse, miyozin başları artık aktinden
ayrılamaz hale gelir. Sonuçta tek veya çoklu kas lifleri kasılı durumda kalır
(Rigor).
İskelet kası fibriler sertliğe rağmen hareket etmeye devam ederse, rigor
nedeniyle Z-bandı yaralanmaları ve kas lifi yırtıkları oluşur. Özellikle egzantrik
hareketler sırasında (fren kasılmaları), koşmalarda, topa tekme atmalarda
veya yokuş aşağı yürümelerde bu tarz yaralanmalar meydana gelir. Ancak
benzer durumlar kasların antrenmanlı olmadığı tüm hareketler sırasında da
oluşabilir. Bu tür miyofibriler yaralanmalar 1-2 gün içinde yangıya neden
olur, bu yangılar ağrılıdır ve genel olarak kas hamlaması olarak isimlendirilir.
Rigor mortis olarak adlandırılan ölüm sertliği de keza iskelet kas hücresinde
Ca2+ seviyesi yüksekken aynı zamanda ATP’nin yetersiz olmasından
kaynaklanmaktadır.
Kasılma Çeşitleri
Kas uzunluğu gibi uyarım sıklığının da kas kuvveti üzerinde etkisi vardır. Kas, tek bir
uyaranla uyarılmaya tek bir sarsı ile cevap verir (TS; 1). Daha yüksek bir uyarım
frekansına sahip olan uyarılma durumu, önce süperpozisyona (3 Hz’den itibaren; 2),
daha sonra dişli tetanoza (5 Hz’den itibaren, 3) ve son olarak da tam tetanoza (8
Hz’den itibaren, 4) neden olur. Kasılma yanıtlarının kuvveti, sitozolik Ca2+
konsantrasyonunun gittikçe artmasına bağlı olarak 1’den 4’e kadar ardışık olarak
yükselir. Yüksek stimülasyon frekanslarında, sarkoplazmik retikuluma (SR) Ca+2 dönüşü
sarko- (endo-)plazmik Ca+2 ATPaz’lar (SERCA) aracılığıyla çok yavaş gerçekleşir;
Sonuç, sitozolde Ca2+ birikimidir ve bu da her bir ilave uyarımla artar. Fizyolojik
hareket süreçlerindeki neredeyse tüm kasılmalar tetanik kasılmalardır.
Her kas bu lif tiplerinin karakteristik bir karışımına sahiptir. Bu kas lif tiplerinin
bileşimi bir kasın sahip olduğu kasılma yeteneğini belirler. Sürekli kasılmak
zorunda olan bir kas (örneğin bir solunum kası olan diyafram) sadece Tip I
ve Tip IIA liflere sahiptir, bu sayede yorulmaz. Buna karşın, kısa süreli sürat
koşuları için gerekli olan ekstremite kasları büyük oranda Tip IIB liflerini içerir.
Tip I liflerin oranının artması oksijen kullanım kapasitesini, yani aerobik güç
ve dayanıklılığı artırırken, Tip II liflerin oranının artması ile anaerobik güç ve
dayanıklılık artar. Güç ve sürat gerektiren sporlarda Tip II liflerin fazlalığı,
dayanıklılık gerektiren sporlarda ise Tip I liflerinin fazlalığı avantajdır.
Quadriseps Kasındaki Tip I ve Tip II Kas Lifi Oranları
Tip II Tip I
Maratoncular 18 82
Yüzücüler 26 74
Ortalama birey 55 45
Halterciler 55 45
Sürat koşucuları 63 37
Atlayıcılar 63 37
İskelet Kasında Enerji Metabolizması
İskelet kasları sürekli uyarılırsa bir süre sonra kasta gerim düşer ve kas çalışamaz hale gelir. Buna
kas yorgunluğu denir. Yorgun bir kas lifinde kısalma ve gevşeme hızı da yavaşlar. Yorgunluk
kas lifi tipine, aktivitenin şiddetine, süresine ve canlının kondüsyonuna bağlı olarak değişir.
Kasta yorgunluğa ATP tükenmesinin yol açtığı mantıklı gibi görülse de, gerçekte yorgun
olmayan ve yorgun kas lifleri arasında ATP konsantrasyonu açısından bariz bir fark yoktur.
Yorgun kasta ATP tükenmiş olsaydı miyozin başı aktinden ayrılamaz ve ölümden sonra görülen
rigor mortise benzer bir durum ortaya çıkardı. Bu durum da kaslarda ciddi hasar oluştururdu.
Kaslarda yorgunluk aslında kasları hasardan koruyan fizyolojik bir mekanizmadır.
GLİKOJENİN TÜKENMESİ:
SİNİR-KAS KAVŞAĞINDA İLETİMİN AZALMASI:
KASTA KAN DOLAŞIMININ BOZULMASI, OKSİJEN VE BESİN YETERSİZLİĞİ:
İLETİMİN BOZULMASI: Tekrarlayan aksiyon potansiyelleri T-tübüllerde K+ iyonlarının
birikmesine yol açar. Bu durum iletimi bozar. Kas dinlenince potasyum iyonları tekrar
hücre içine pompalanır ve uyarılabilirlik tekrar sağlanır.
LAKTİK ASİT GİBİ METABOLİTLERİN BİRİKMESİ: Hücre içi yüksek H+ konsantrasyonu protein
ve enzimlerin işlevini bozar. Sarkoplazmik retikulumdaki Ca2+-pompası etkilenir. Yorulmuş
kasta bu nedenle gevşeme de yavaşlamıştır.
ÇAPRAZ KÖPRÜ DÖNGÜSÜNÜN BASKILANMASI: Yorgun kasta ADP ve Pi birikir. Bunlarda
miyozin başlarının aktinden ayrılmasını geciktirerek tüm döngü hızını yavaşlatır. Yorulmuş
kastaki bozulmuş gevşeme ve azalmış kısalma hızı bu durumun bir göstergesidir.
Düz Kas
Düz kas dokusunun hücreleri tek çekirdekli, iğ şeklinde, genellikle 2-5 µm çapında,
20-500 µm boyundadır, yani iskelet kasına kıyasla çok küçüktürler. İskelet kasları
bölünebilme yeteneklerini kaybetmişken, düz kas hücreleri ömür boyu bölünebilme
yeteneklerini korur. Kas hasarı sonrası çeşitli parakrin ajanlar düz kas hücrelerinin
bölünmesini uyarır.
Aktin ve miyozin filamentlerinin belli bir düzen dahilinde değil de rastgele bir
dağılım göstermesi nedeni ile mikroskop altında çizgili görünüm vermeyen düz
kaslar, genel olarak iki grup altında toplanırlar:
Tek birimli düz kaslar (viseral düz kaslar, iç organların düz kasları)
Çok birimli düz kaslar (çok üniteli düz kaslar).
Bunlar tek bir birim gibi birlikte kasılan çok sayıdaki kas lifi kitleleridir. Hücreler
mekik şeklinde, küçük ve tek çekirdeklidir. Ayrıca özel bağlantı bölgeleri (gap
junction) ile birbirlerine bağlıdırlar ve bu nedenle hücrelerin birinde oluşan
elektriksel değişiklik, hücreden hücreye yayılım göstererek çok sayıda hücrenin
bir arada kasılmasına neden olur (sinsityal yapı).
Düz kası inerve eden otonom sinir lifleri kas üzerinde varikositeler yapar ve
yaygın kavşaklar oluşturur. Buralardan salınan nörotransmitter maddeler
difüzyonla kas hücresine ulaşır. Otonom sinir sisteminin görevi hücrelerde
kasılmayı başlatmak değil, kendiliğinden oluşan kasılmaların şiddetini vücudun
gereksinmesi doğrultusunda ayarlamaktır. Örneğin yemek sonrasında mide-
barsak sisteminin aktivitesinin arttırılması gibi.
Düz kasları inerve eden otonom sinirlerinin bazıları asetil kolin, bazıları
norepinefrin, bazıları ise başka bir transmitter madde salgılar. Bir sinir sadece bir
tip nörotransmitter salgılar. Bir transmittere bazı organ düz kaslarının eksitasyon,
bazılarının ise inhibisyon şeklinde yanıt vermesi farklı nörotransmitter reseptörleri
içermesinden kaynaklanır.
Çok Birimli Düz Kas
Ayrı ayrı düz kas liflerinden oluşurlar. Her bir lif iskelet kasında
olduğu gibi bir sinir sonlanması ile innerve edilir. Bu düz kas hücreleri
arasında özel bağlantı bölgeleri yoktur ve kasılmaları için sinirsel
uyarı şarttır.
Büyük arterlerin duvarlarında, büyük bronşların duvarında, gözün
irisi ve silyer kaslarında, palpepra tersiya ile piloerektör kaslarda
bulunurlar.
Düz kasın dinlenim zar potansiyeli -50/-60 mV kadar olup, iskelet kasına
kıyasla yaklaşık 30 mV daha az negatiftir.
Tek birimli iç organ düz kaslarında aksiyon potansiyeli prensip olarak
iskelet kaslarında olduğu gibidir, ancak 2 tip aksiyon potansiteli görülür.
Sivri aksiyon potansiyelleri ve platolu aksiyon potansiyelleri.
10-50 msn. süren sivri aksiyon potansiyelleri elektrik uyarısı, hormonlar,
nörotransmitter maddeler, gerilme ve spontan şekilde oluşabilir.
Platolu aksiyon potansiyellerinde repolarizasyon çok yavaş şekillenir
(yaklaşık 1 saniyeye kadar). Üreterler, uterus, damar düz kasları ve düz
kas olmasa da kalpte görülür.
Düz kaslarda iskelet kaslarındaki voltaja duyarlı Na+ kanallarından
ziyade voltaja duyarlı Ca2+ kanalları vardır. Düz kaslarda hem aksiyon
potansiteli hem de kasılma doğrudan ekstraselüler ortamdan hücre
içine akan Ca2+ iyonları ile oluşturulur. Ancak kalsiyum kanalları çok
yavaş açılıp uzun süre açık kaldığından aksiyon potansiteli düz kaslarda
uzun sürer.
Çok Birimli Düz Kasta Aksiyon Potansiyeli
Çok birimli düz kaslarda aksiyon potansiyeli oluşmaz. Bunun nedeni kas
lifinin aksiyon potansiyeli oluşacak kadar büyük olmamasıdır.
Gözün irisi ve piloerektör kaslar gibi çok birimli düz kaslar sinirsel uyarı ile
kasılırlar. Sinir uçları bazı çok birimli düz kaslarda asetil kolin, bazılarında
ise norepinefrin salgılar. Örneğin gözün silyer kasları ve irisin sirküler
kasları asetil kolin etkisiyle (parasempatik sinirlerce inerve edilirler)
kasılırken, irisin radyal kasları norepinefrin etkisiyle (sempatik sinirlerce
inerve edilir) kasılır. Sinirsel uyarı sonucu kas lifinde depolarizasyon oluşur
ve kasılma meydana gelir, ancak AP’i oluşmaz.
Düz kasta depolarizasyon sonucu açılan kalsiyum kanallarından hücre
içine Ca2+ girişi olur. Hücre çok küçük olduğundan kalsiyum hızla hücre
içine yayılır ve kasılmayı başlatır. Hücrenin bu denli küçük olması T-tübül
sistemi ve sarkoplazmik retikulum gereksinimini de ortadan kaldırmıştır.
Düz kaslarda T-tübül sistemi yoktur, sarkoplazmik retikulum ise iyi
gelişmemiştir.
Düz Kasın Kasılması
Düz kasın sinirsel, hormonal, kimyasal veya fiziksel uyarılması sonucu hücre içi
kalsiyum iyon konsantrasyonunun artması kasılmayı başlatır. Ancak düz kaslarda
iskelet kaslarındaki troponin yoktur! Bunun yerine kalmodulin adı verilen bir protein
molekülü troponin gibi 4 kalsiyum iyonunu bağlayarak kasılma sürecinde görev
yapar.
Düz kaslardaki diğer önemli bir fark, kasılma sırasında kalsiyum iyonlarının
sarkoplazmik retikulum yerine büyük oranda hücre dışından içeri geçmesi,
gevşemede ise tekrar hücre dışına çıkmasıdır.
KASILMA NASIL OLUR? Hücrenin uyarılması ile hücre içine kalsiyum iyonları girer.
Ca2+ hücre içinde kalmoduline bağlanır. Ca2+-kalmodulin kompleksi miyozin kinaz
enzimine bağlanıp onu aktive eder. Miyozin kinaz enzimi miyozin başındaki hafif
zinciri (regülatör zinciri) ATP yardımıyla fosforile ederek miyozinin aktine
bağlanmasına ve kasılmaya yol açar.
GEVŞEME NASIL OLUR? Miyozinin defosforile olması ile gerçekleşir. Hücre içi
kalsiyum düzeyi belli bir değerin altına inince sürekli aktif olan miyozin fosfotaz
enzimi hafif zinciri defosforile eder. Bu durumda miyozin başı aktinden ayrılır ve
kasılma sonlanır.
Düz Kasta Mandal Mekanizması ve
Stres Gevşemesi
Memeli
organizmasındaki
kas çeşitleri
arasındaki
morfolojik ve
fonksiyonel
farklılıklara genel
bakış.
Termoregülasyon
Vücut Isının Kontrolü
Prof. Dr. Hakan Öztürk
Homeoterm ve Poikiloterm Canlılar
• Canlı vücudunda cereyan eden kimyasal
reaksiyonlar vücut sıcaklığına bağlıdır. Dolayısıyla
vücut fonksiyonları da vücut sıcaklığına bağlıdır.
Sıcaklığın artması reaksiyonları hızlandırır, düşmesi
ise yavaşlatır. Sıcaklığın vücut fonksiyonlarında
neden olduğu dalgalanmayı önlemek için memeli ve
kanatlılarda vücut sıcaklığını sabit sınırlar
içerisinde tutan bir takım mekanizmalar gelişmiştir.
Bu nedenle memeli ve kanatlılara homeoterm veya
homoioterm (sıcakkanlı) hayvanlar denir.
• Vücut sıcaklıkları çevre ısısına göre değişen
canlılara ise poikiloterm (soğuk kanlı) hayvanlar
denir. Tüm omurgasızlar ve omurgalılardan balıklar,
amfibiler ve sürüngenler poikilotermik hayvanlardır.
Homeoterm ve Poikiloterm Canlılar
• Halk arasında kullanılan sıcakkanlı ya da
soğukkanlı terimlerini termoregülasyonla ilişkili
olarak kullanmaktan kaçınmak gerekir, çünkü
birçok poikilotermik hayvan yüksek çevre ısında
homoiotermik hayvanlardan daha yüksek vücut
ısılarına sahip olabilirler.
• Klasik poikilotermik/homoiotermik terimleri
tamamen betimseldir ve özel durumları dikkate
almaz, örneğin derin denizlerde yaşayan
poikilotermik balıkların ya da omurgasızların
hayatları boyunca vücut ısıları genel olarak sabit
kalırken, homoioterm kuşlar ve memelilerin vücut
ısıları gün içinde birkaç derece inip
çıkabilmektedir.
Homeoterm ve Poikiloterm Canlılar
• Ektotermik hayvanlar dış ortam
enerjisine bağımlılık gösterirler,
çünkü kendi vücutlarında endojen
enerji üretimi yetersizdir. Buna
karşın endotermik hayvanlar
endojen ısı üretimleri ile yüksek bir
vücut ısısını dış ortam ısısından
bağımsız olarak sürdürebilirler.
• Buna göre: Vücut ısısı = Isı üretimi + (ısı alımı–ısı kaybı) = Isı üretimi ±
çevreyle olan ısı alışverişi
• Her hayvan vücut ısısını ancak ısı üretimi ısı kaybına eşit olduğunda
sabit tutabilir. Alınan ya da üretilenden daha çok ısı kaybedilirse
vücut ısı düşer; kaybedilenden çok ısı üretilirse vücut ısısı yükselir.
Genel olarak küçük endoterm hayvanlarda (göreceli olarak büyük
yüzey alanına sahiptirler) vücut ısısında düşme tehlikesi ağır basar.
Ancak büyük hayvanlarda (göreceli olarak küçük yüzey alanına
sahiptirler) aşırı ısınma sorunu ortaya çıkar (özellikle fiziksel aktivite
esnasında).
Çevreyle Isı Alışverişi
• Genel olarak ısı enerjisinin cisimler veya ortamlar arasında geçişi için
dört olasılık vardır: kondüksiyon (ısı iletimi), konveksiyon (ısı
transportu), radyasyon (ışınım) ve evaporasyon (buharlaşma).
• Bir hayvan ve çevresi arasındaki ısı değişimi. Kondüksiyon (daha soğuk olan
zeminle temas), konveksiyon (serin hava deri üzerinden sürtünerek geçer ve bu
esnada ısınır), ışınım (daha sıcak olan deriden çevredeki daha soğuk cisimlere)
ve suyun buharlaşması (solunum ve terleme) ile ısı kaybı (kırmızı). Güneşten ve
çevredeki nispeten sıcak cisimlerden ışınım yoluyla ısı kazanımı (siyah).
Çevreyle Isı Alışverişi
• Kondüksiyon: Farklı ısılardaki iki cisim birbirine temas
ettirilirse, iki cismin ısıları eşitlenene dek ısısı yüksek olan
cisimden düşük olan cisme doğru ısı formunda bir enerji
akışı olur. Bu yüzden kondüksiyon Fick’in difüzyon
kanununa uygun şekilde “ısı difüzyonu” olarak da ifade
edilebilir. Bu bağlamda ısı farkı ne kadar yüksekse, temas
yüzeyi ne kadar büyükse, cisimler arasındaki temas ne
kadar sıkıysa kondüksiyon da o kadar büyük olacaktır.
Olumsuz yönleri
• Kahverengi yağ dokusunun adipositleri sempatik sinir telleriyle sıkıca sarılmıştır. Soğuğa maruz
kalındığında noradrenalin salınır ve kan damarları ile adipositlerdeki β3-adrenerjik reseptörlere
bağlanır. Bu sayede kahverengi yağ dokusunda kan dolaşımı artar ve termogenez aktive edilir.
• Kahverengi yağ dokusu hücrelerinin sitoplazması mitokondrilerle tıka basa doludur (rengi
buradan gelir). Kahverengi yağ dokudaki mitokondrilerin sahip olduğu UCP1 (eşleşmemiş
protein 1) sayesinde oksidasyon enerjisinin neredeyse tamamı ATP üretmek yerine ısı olarak
salınır.
Isı Üretimi
• Şimdiye kadar titremesiz termogenezin sadece küçük
memelilerde ve kış uykusuna yatan hayvanlarda yaşam boyu
kalıcı olduğuna inanılmaktadır. Kış uykusuna yatan hayvanlar
titremesiz termogeneze her şeyden önce uyanma (ısınma)
sürecinin başlangıcı için ihtiyaç duyarlar, çünkü kas titremesi
ile ısı üretimi ancak 15°C’den sonra mümkündür.
• Yüzeylerin yapısı ve rengi de absorbe edilen ışınım enerjisinin miktarında önemli rol
oynarlar. Koyu renk ve mat bir kürk daha çok ışını absorbe ederken, parlak ve açık renk
bir kürk daha fazla ışın yansıtır. Bu yüzden sıcak çöl iklimlerinde hayvanlar açık renkli ve
parlak olmalı, kutup bölgelerinde ise daha koyu renkli olmalıdır.
• Yazın kalın bir kürk ısı kaybını zorlaştırır. Bu yüzden birçok memeli kış
kürkünden, yaz kürküne geçiş yapar. Yaz kürkü daha incedir, daha kısa kıllıdır
ve çoğunlukla daha açık renklidir. Kürk değişimi, primer olarak gün
uzunluğunun mevsimsel değişimi ve bununla ilişkili epifiz bezindeki (Gl.
pinealis) melatonin üretimi tarafından düzenlenir.
– Terleme: Farklı hayvan türlerinde ter bezlerinin sayı ve işlevi çok farklıdır.
Birçok kemirgen (fare, sıçan), tavşan ve kuşta ter bezi bulunmaz Çok fazla
terleyebilme yeteneği evrim sırasında sadece birkaç memeli türünde
oluşmuştur. İnsanlar, tek tırnaklılar, bazı maymun türleri ve develer tüm
vücutlarıyla terleyebilir. Diğer bazı türlerde (köpek, koyun, domuz) ise çok
az ter salgısı vardır ve çoğunlukla deride küçük bölgelerde sınırlıdır.
Özellikle kuru havada terleme çok etkilidir. Buna karşın, farklı türlerde
evaporatif serinlemede terleme ve solumanın payları da farklıdır. Kısa ya
da zayıf posta sahip hayvanlarda deri üzerinde büyük bir buharlaşma
alanı söz konusudur. Bu yüzden örneğin atlar terleme ile tüm vücudu
serinletme imkânına sahiptir. Bununla birlikte at terindeki elektrolit
yoğunluğu insana kıyasla çok yüksek olduğu için, terlemeyle elektrolit
kaybı da yüksektir.
Isı Transportu
• Evaporatif Serinleme:
– Orta dereceli sıcağa maruz kalan bir köpek orta düzeyde solumak yerine,
normal frekanslı soluma periyotları ile bölünen kısa süreli yüksek frekanslı
solumalar yapar. Bir köpek solumaya başladığı zaman solunum frekansını
ani bir şekilde dakikada 30-40’dan 10 katına, 300-400 solunuma çıkarır, bu
frekans solunum yolunun ve göğüs kafesinin rezonans frekansına denk gelir.
Bu rezonans frekansını sürdürmek için çok ılıman bir kas çalışmasına
gereksinim duyar ve bu da çok cüzi bir ısı yükü oluşturur.
Isı Transportu
– Bir köpek kendi isteği ile ağzından ya da burnundan ekspirasyon yapmayı seçerek ısı
kaybını kontrol edebilir. Burundan yapılan ekspirasyonda, ekspirasyon havasının
sıcaklığı 29°C’dir. Köpek aynı frekansta soluyarak ekspirasyonu ağzından yaparsa,
ekspirayon havası vücut ısısına yakın bir ısıda, yaklaşık 38°C’de olur. Eğer 1 l hava
29°C’de su buharıyla tamamen doymuş olarak ekspire edilirse 62 J ısı kaybedilir. Ancak
38°C’lik hava ağızdan ekspire edildiğinde yaklaşık iki katı kadar ısı kaybedilir (116 J). Yani
köpek aynı solunum frekansı ve hacmini ağız ya da burundan ekspire etme seçenekleriyle
ısı kaybını ayarlayabilir.
– Ruminantlar terleme dışında soluyarak da fazla ısıyı kaybederler; özellikle çok küçük
geviş getirenler ısı kaybını şiddetli şekilde soluyarak düzenlerler.
– Yalanma (Tükürükleme): Yalanma ile evaporatif serinleme çok etkili bir mekanizma
değildir. Bu mekanizma özellikle keseli hayvanlarda (kangurular) ve küçük memelilerde
yaygındır. Bu mekanizmada ekstremiteler ve göğüs derisi yalanarak nemlendirilir.
Tükürük elektrolitleri içerdiğinden, bu esnada bir miktar tuz kaybı da gerçekleşir.
Terlemenin Kontrolü
• Beyindeki anteriyor hipotalamusun preoptik alanı elektriksel veya ısıtılarak
uyarılırsa terleme oluşur. Bu bölgeden kaynaklanan uyarılar omurilik üzerinden
sempatik sinir sistemi lifleri ile tüm vücuda dağılmış olan ter bezlerine ulaşır. Ter
bezleri sempatik sinirler ile uyarılır. Ama ilginç olan uyarılmanın asetil kolin ile
sağlanmasıdır (sempatik kolinerjik liflerle).
(1) Yüksek vücut ısısı sıcak çevre ısısı ile olan ısı gardyanını
azaltır ve bu sayede çevreden ısı alımı da azalmış olur.
• Derin kış uykusunda çekirdek vücut ısısı dış ortam ısısına yaklaşır, kalp
atım sayısı belirgin şekilde azalır, örneğin tarla sıçanında dakikada 4-6 olur
(yazın bu değer dakikada 80-140’dır). Aynı şekilde solunum da belirgin
olarak yavaşlar, sıklıkla çok uzun solunum duraklamalarını takip eden
birkaç derin solunum görülür (Cheyne-Stokes solunumu). Hatta bazı tarla
sincaplarında merkezi vücut ısısı donma noktasının altına inebilir. Buz
oluşumu için gerekli kristalizasyon çekirdekleri olmadığından hayvanların
vücut sıvıları donmaz (süper soğuma).
Hibernasyon (Kış Uykusu)
• Gerçek hibernantlar torpor evresinde enerji metabolizmalarını vücut büyüklüğüne
bağlı olarak dinlenme değerinin yirmide biri ila yüzde birine kadar düşürebilirler.
Ancak her şeye rağmen kış uykusunun kesintisiz olmadığı, aralarında düzenli
uyanma süreçlerinin bulunduğu daha kısa bölümlerden oluştuğu unutulmamalıdır.
Uyanma ve uyanık olma fazlarındaki yüksek enerji maliyetleri de göz önüne
alındığında tüm kış sezonu için yine de %85-95 oranında enerji tasarrufu söz
konusudur. Hayvanların neden düzenli olarak uyanmak zorunda olduğu sorusu ise
bugüne dek kesin biçimde açıklığa kavuşturulamamıştır.
• Fizyolojik olarak kış uykusuna benzer, ancak soğuk, ışık azlığı ve hormonal
mekanizmalar burada etkili değildir. Sadece besin yetersizliği ve buna bağlı kilo
kaybı etkilidir. Kış uykusunda olduğu gibi vücut sıcaklığı radikal bir şekilde
düşürülmez. Ortam uygun olunca hayvan kendiliğinden uyanır. Hayvan belirli bir
süre için kendi isteğiyle fizyolojik bir hazırlık yapmaksızın torpora girer. Kış
uykusu ise zorunlu ve ön hazırlıkların yapıldığı (yağ depolama, hormonel
değişiklikler, vs) bir süreçtir.
Sinek kuşu: Çok yüksek bir metabolik hıza sahiptir. İhtiyacı olan enerjiyi
tasarruf etmek için çok soğuk gecelerde torpor yaparak vücut sıcaklığını 40
Cüce maki: Kıtlık zamanlarında geceleri torpor yaparak C°den 20 C°’ye düşürür ve birkaç saatlikte olsa %90 enerji tasarrufu sağlar
%40 enerji tasarrufu sağlar
Teşekkürler
Kardiyovasküler Sistem
Orta boy bir köpekte sistemik dolaşımın çeşitli bölümlerinde sistemik dolaşımdaki kan damarı sayısı,
damarların ortalama çapı, toplam enine kesit alanı, ortalama kan basıncı ve ortalama akış hızları
Kan Damarları
Pulmoner dolaşım düşük basınç sisteminin bir parçasıdır. Toplam akım direnci,
dolayısıyla basınçlar pulmoner damar sisteminde sistemik dolaşıma göre
önemli ölçüde daha düşüktür. Pulmoner dolaşımdaki akım direnci sistemik
dolaşımdaki direncin yaklaşık onda biri kadardır.
Dalak arterinin kolları dalak kapsülüne girer ve trabekül içinde uzanır. Lenfatik
düğümler ve periarteriyel kılıflar lenfositleri üreten beyaz pulpayı oluşturur.
Kırmızı pulpa hareketsiz makrofajlar sayesinde bir filtre görevi gören retiküler
lifler ağıdır. Trabekülde ve kapsülde düz kas hücreleri vardır. Venöz sinüsler
süzülmüş kanı toplar ve önce venüllere sonra da trabeküler venaya boşaltır.
Uyarı İletim Sistemi
Elektrofizyoloji
Kardiyak Siklus
EKG
Kalpte oluşan depolarizasyon dalgaları yani voltaj değişiklikleri beden sıvıları
iyi bir iletken olduğundan tüm vücuda yayılır. Bu elektrik akımları oldukça
küçük olup milivolt düzeyindedir. Elektrokardiyografi, bu elektriksel potansiyel
değişimlerinin vücut yüzeyine yerleştirilen elektrotlar aracılığı ile kaydına
dayanan bir inceleme yöntemidir.
Kalbin her siklusundaki elektriksel aktiviteyi büyüterek hareket eden bir kağıt
üzerine kaydeden cihaza elektrokardiyograf, elde edilen traseye ise
elektrokardiyogram denir.
Kalp-damar hastalıklarının tanısında kullanılan yöntemlerinin başında EKG
gelir. İnvazif olmaması, kolay uygulanması, kısa sürmesi ve ucuz olması en
önemli avantajlarıdır. EKG ritm-iletim bozukluklarının tanısında en değerli
yöntemdir. Uyarım merkezleri ve uyarının iletimine ilişkin aksaklıkların
belirlenmesinde, koroner hastalıkların tanısında, kalp kapaklarına ilişkin
hastalıkların tanısının kolaylaştırılmasında ve miyokard bozukluklarının
tespitinde kritik önem taşır. Ancak diğer durumlardaki yararı nispeten sınırlıdır.
EKG yorumları mutlaka anemnez ve fizik muayene bulguları dikkate alınarak
yapılmalıdır.
EKG
EKG’nin yazdırılabilmesi için, beden düzeyinin değişik bölgelerine elektrotlar
yerleştirilir. Elektriksel akımın deriden elektrotlara rahat geçmesi için iletkenliği
artırıcı elektrot macunları kullanılır. Bu elektrotlar kablolar aracılığıyla EKG
cihazına bağlanır. Bu şekilde oluşturulan elektriksel devrelere derivasyon
denir.
EKG
Elektrotların konumuna göre EKG derivasyonları oluşturulur. Bir pozitif ve bir
negatif elektrotun kullanılmasıyla elde edilen derivasyonlar bipolar, tek bir
pozitif elektrot ile elde edilen derivasyonlar ise unipolar olarak adlandırılır.
Bipolar derivasyonlardan I’de (D1) pozitif elektrot sol ön bacakta, negatif
elektrot sağ ön bacakta, II’de (D2) pozitif elektrot sol arka bacakta, negatif
elektrot sağ ön bacakta, III’de (D3) pozitif elektrot sol arka bacakta, negatif
elektrot sol ön bacakta yer alır.
EKG
Artırılmış unipolar ekstremite derivasyonları voltajları yükseltilmiş tek kutuplu
derivasyonlardır. aVR, aVL ve AVF harfleri ile gösterilirler.
Wilson ve ark. EKG kaydederken derinin direncini ortadan kaldırmak için sağ
bacak dışında 3 ekstremiteden gelen tellerin her birini 5000 Ohm’luk
dirençlerden geçirerek birleştirip gerimi 0’a yakın bir kutup elde etmiştir. Buna
Wilson’un merkez ucu denmiştir. EKG cihazının (–) kutbu merkez uca bağlanır
ve buna nötral elektrot (indiferent elektrot) denir. (+) kutba ise araştırıcı
elektrot denir ve vücudun farklı noktalarına bağlanarak kayıtlar alınır. Araştırıcı
elektrot sağ ön bacaktaysa R, sol ön bacaktaysa L, sol arka bacaktaysa F
harfi ile gösterilir.
EKG
Wilson merkez ucu ile kaydedilen derivasyonlarda voltaj düşüktür. Voltajı
yükseltmek için Goldberger 3 ekstremiteden gelen telleri doğrudan birbirine
bağlamış ve Goldberger merkez ucunu elde etmiştir. Böylece sıfır gerilimli bir
kutup elde edilmiştir. Bu yöntem ile EKG çekilirken merkez uçla derivasyonu
kaydedilecek ekstremite arasındaki bağlantı kesilir ve araştırıcı elektrot
bağlanır. Bu elektrot sağ ön bacaktaysa R, sol ön bacaktaysa L, sol arka
bacaktaysa F harfi gösterilir.
EKG
EKG
Unipolar derivasyonların bir bölümü pozitif elektrotun göğüs duvarı üzerinde
belirli bölgelere yerleştirilmesiyle elde edilir: V1 için sternum kenarının sağına,
dördüncü interkostal aralığa, V2 için sternum kenarının soluna, dördüncü
interkostal aralığa, V3 için V2 ile V4 derivasyonlarını birleştiren çizginin
ortasına, V4 için midklavikuler çizginin üzerinde beşinci interkostal aralığa, V5
için V4 derivasyonuyla aynı seviyede, ön koltuk çizgisine ve V6 için V5 ile aynı
seviyede, arka koltuk çizgisine yerleştirilir. V1, V2, V3, V4, V5 ve V6 göğüs
derivasyonları olarak adlandırılır.
QT = 0,02 x 10 = 0,20 sn
Kalp Sesleri
Kalbin stetoskop ile dinlenmesi, kalp kaslarının kasılması ile eş zamanlı oluşan ve kalp
kapakçıklarının kapanmasıyla bağlantılı kalp seslerinin duyulmasına olanak sağlar. Belirgin olarak
duyulan sesler kalp kapakçılarının kapanması ile oluşan sesler olsa da, kalp kasının kasılması da
ses oluşturur.
İlk duyulan ses “LUB” ikinci duyulan ses “DUB” kelimesine benzer. Sesler “LUB-DUB, LUB-DUB,
LUB-DUB” olarak duyulur ve böyle devam eder. İlk ses ventrikül kasıldığı zaman ve
atriyoventriküler kapakçıklar kapandığı zaman oluşur. İkinci ses ise ventriküller gevşediği ve
semilunar kapakçıklar kapandığı zaman meydana gelir.
Bazen duyulan 3. kalp sesi ise ventriküllerin hızlı dolması sonunda oluşur.
Tür Atım/dak.
İnsan 60-90
Köpek 70-120
Kedi 110-130
İnek 60-70
Koyun/Keçi 70-80
At 32-44
At (safkan) 38-48
Tavuk 200-400
Domuz 60-80
Refleksler
Kan basıncının refleks kontrolünü sağlayan arkus aorta ve sinüs karotikustaki reseptörler ve
medulla oblongatadaki merkezler. Kan basıncını düşürmek için vazomotor merkez inhibe
edilirken kardiyoinhibitör merkez uyarılır, böylece damarlarda vazodilatasyon ve tüm kalp
aktivitelerinde azalma meydana gelir.
Vazomotor merkez
Kardiyoinhibitör merkez
Kan Basıncı
Stephen Hales
(1677-1761)
1728’de hayvanlar
üzerinde ilk
doğrudan kan
basıncı ölçümünü
gerçekleştirmiştir.
Hales yaptığı
ölçümde dikey bir
cam boru
kullanarak kan
sütununun
yüksekliğini
belirlemiştir.
Kan Basıncı
Riva-Rocci yöntemi
Doppler-Sonografi yöntemi
Kan Akımı
KAPİLLER DAMAR
DİNAMİKLERİ
Dışa doğru yönelmiş kuvvetler
(6 mmHg) içe doğru yönelmiş
kuvvetlerden (5 mmHg) biraz
daha büyüktür. Bu fark (1
mmHg) bir dengesizlik varmış,
yani hücreler arası boşlukta sıvı
birikiyormuş gibi
gözükmektedir. Net filtrasyon
olarak adlandırılan bu fark 50-
80 kg ağırlığındaki sağlıklı bir
hayvanda yaklaşık 2 l/gün
kadardır. Bu sıvı interstisyel
boşluktan lenf damarları
aracılığıyla lenf olarak emilerek
kana geri taşınır. Sonuç olarak,
lenfatik kılcal damarlar kandan
sızan fazla sıvıyı ve proteinleri
Kapiller damar duvarından sıvıların net değişimini hücreler arası sıvıdan geri
damarlardaki ve dokulardaki hidrostatik ile kolloid toplayabilmenin tek yoludur.
ozmotik basınçlar belirler.
Ödem
Artan venöz basınç (örneğin kalp yetmezliğindeki venöz
dolgunluk) kılcal damarların venöz kısmında hidrostatik basıncı
yükselterek geri emilim basınçlarını geçer.
Arteriyollerin vazodilatasyonu kılcal damarlardaki hidrostatik
basıncı artırır. Böylece filtrasyondan sorumlu basınçlar geri
emilimden sorumlu olanlardan daha yüksektir.
Kapiller duvarın permeabilitesi arttığında (böcek sokmaları,
yanıklar, lokal yangılar, allerjik reaksiyonlar) plazma proteinleri
lokal veya generalize bir şekilde kılcal damarlardan dışarı çıkar
ve interstisyuma geçer. Dolayısıyla kolloid ozmotik basınç farkı
azalır, filtrasyon artar ve geri emilim azalır. Histamin ve sitokinler
gibi lokal medyatöler de bu tarz geçirgenlik değişimlerine yol
açabilmektedir.
Hipoproteinemilerde (örneğin açlık ödemi, renal protein atılımı,
karaciğer parankim hasarları, eksudatif enteropatiler) plazmadaki
kolloid ozmotik basınç azalır ve buna bağlı olarak interstisyuma
olan filtrasyon daha baskın hale gelir.
Lenf akımındaki bozukluklar dokulardaki hidrostatik basıncı
artırır. Bunun sonucunda filtrasyondan sorumlu kuvvetler
azalmasına rağmen, geri emilim için gerekli basınçlar
interstisyumda biriken sıvıyı kılcal damarlara geri emmeye
yetmez.
Eksikoz
1. Mide
2. İnce bağırsaklar
3. Sekum
4. Asendens kolon (köpek)
Büyük kolon (at)
Sarmal kolon (sığır)
5. Desendens kolon
Tüm evcil memelilerde dudaklar, dişler ve dil,
gıda alımında merkezi organlardır. Ancak
gıda alımı hayvan türleri arasında önemli
farklılıklar gösterir.
Atlar yemlikten beslendiklerinde, yem esas
olarak iyi hareket edebilen dudaklar
tarafından alınır. Merada otlamada ise üst ve
alt kesici dişlerin otu tabanından
koparmasına izin vermek için dudaklar geri
çekilir.
Buna karşın sığır ve koyunlarda dudaklar
nispeten daha az hareketlidir. Bu hayvanlarda
küçük ot demetleri uzun, ince ve hareketli dil
ile kavranır, boyuna doğru olan yukarı yönlü
kafa hareketleriyle koparılır.
Domuzlar, doğada burunları ile zemini
kazarlar ve öne doğru sivrilmiş alt
dudaklarıyla besini ağız boşluğuna iletirler.
Karnivorlar gıda alımında öncelikle dişlerini
kullanır, bu sırada genellikle ön ayaklar
besinin fiksasyonunu sağlar.
Karnivorlar serbest ve hareketli dil uçlarını
kaşık formuna getirerek sıvıları alırken, diğer
tüm memeliler inspirasyon ve dil kasılmasıyla
emme gücü yaratıp sıvıları ağız boşluğuna
naklederler.
Çiğneme sürecinde lokma küçük parçalara
ayrılır ve tükürük ile ıslatılarak yutulabilir en
iyi forma getirilir. Çiğneme yoğunluğu türden
türe değişir ve yemin yapısından etkilenir.
Karnivorlarda alınan besin daha az
çiğnenirken, herbivorlarda besinin çiğnenmesi
daha uzun bir süreci kapsar. Ruminantlarda
her lokma için yaklaşık 60 saniye süren
ruminasyon fazı mevcuttur.
Çiğnenmiş ve tükürük ile karıştırılmış lokmanın yutulması
(deglutisyon), ağız boşluğu ve yutaktaki yapıların karmaşık bir
prosesidir, istemli ve refleksif kısımlardan oluşur.
Tükürük bezlerinin seröz, müköz veya seromüköz salgılarının karışımından oluşan tükürük, ağız-
daki ve ruminantların önmidelerindeki sindirim olaylarında birçok işlevi olan bir sindirim salgısı-
dır. Memelilerde, her biri çift olarak bulunan kulak altı (patotis), mandibular (submaksillar) ve dil
altı (sublingual) bezleri ana tükürük bezleridir. Bu bezlerin salgılarına çok sayıda küçük tükürük b
ezlerinin (ventral yanak bezleri, damak, yanak, farinks ve dudak bezleri) salgısı da ilave edilir.
Tükürüğün çok çeşitli görevleri vardır. Bunlar, primer sindirim fizyolojisi fonksiyonları ve sekonder
fonksiyonlar olarak ikiye ayrılır. Birinci grupta, tüm memeliler için geçerli olan ağız mukozası ve dişleri
kuruma, asitliğe karşı koruma, lokmanın ıslatılması ve kayganlığının artırılmasıyla yutmanın
kolaylaştırılması, insan ve domuz gibi bazı türlerde karbonhidratların enzimatik sindiriminin başlatılması
bulunur. Ruminantlarda, tükürükle birlikte büyük miktarda fosfat, bikarbonat ve ürenin salgılanması
suretiyle rumen pH’sının düzenlenmesi ve azot metabolizmasında rol oynama tükürüğün diğer sindirim
fizyolojisi fonksiyonları arasında olup türe özgü özelliklerdendir.
Sekonder tükürük fonsiyonlarının olduğu grupta ise tükürüğün bakterisidal etkileri, bazı hayvanlarda
soluma yoluyla termoregülasyona katılma ve yine bazı türlerde savunma davranışlarına aracılık etme
bulunmaktadır.
Tür Tükürük hacmi
(l · gün-1)
İnsan 1-1,5
Karnivorlar 0,1-0,2
Domuz 1-1,5
Koyun 6-16
Sığır 60-250
At 5-10
Geviş getirmeyenler Gevişenler
Bazal Uyarılmış
K+ 10 10 5
Cl- 10 40 15
HCO3- 5 60 90-140
Asetilkolinden başka örneğin VIP gibi diğer neurotransmitterlerin de önemli olabileceği düşü-
nülmektedir. Monogastrik türler ve ruminantlarda asetilkolinin etkilerine ikincil haberci sistemi
olarak sitozolik Ca2+ konsantrasyonundaki değişimler aracılık etmektedir.
Sekresyon ve motilite gibi bütün temel fizyolojik mide-bağırsak fonksiyonları otonom sinir sistemi
tarafından düzenlenir. Bu düzenleme ekstrinsik veya intrinsik şekillerde olabilir.
Ekstrinsik düzenlemede rol oynayan sinir hücreleri mide-bağırsak duvarının dışında bulunur.
Ekstrinsik inervasyonun afferent (duysal) bölümü otonom afferentler olarak isimlendirilir. Mide-ba-
ğırsak sisteminin efferent inervasyonunu ise parasempatik ve sempatik sinirler sağlar.
Enterik sinir sistemi refleksler oluşturabilir ve bu sayede ekstrinsik inervasyondan bağımsız olarak
çoğu bağırsak fonksiyonunu kontrol eder.
Ekstrinsik sinirlerin görevi bağırsak bölümleri arasındaki koordinasyonu sağlamak ve sindirim kanal
ının aktiviteleriyle diğer organ sistemlerinin aktivitelerini birbirine uyumlu hale getirmektir.
Enterik Sinir Sistemi
Enterik sinir sistemi sempatik ve parasempatik sinir sisteminin yanında otonom sinir sisteminin
ayrı üçüncü bir bölümü olarak kabul edilir. Enterik sinir sistemi yaklaşık 100 milyon enterik sinir
hücre gövdesini içerir. Bu sayı neredeyse omurilikteki sinir hücrelerinin toplamı kadardır (vücudun
ikinci beyni!!!).
Enterik Sinir Sistemi
Enterik sinir sistemi tüm mide-bağırsak sisteminin duvarına yerleşmiş ve özofagustan rektuma ka-
dar uzanan bir ağ gibi yayılmıştır. Hem anatomik hem de fonksiyonel olarak enterik sinir sistemi
iki bölüme ayrılır. Bunlardan pleksus miyenterikus longitudinal ve sirküler kas katmanları arasında
yer alırken, pleksus submukosus lumene daha yakın, mukoza ve sirküler kaslar arasında bulunur.
Enterik sinir sistemi bağırsak kaslarının çalışmasını lokal reflekslerle düzenler. Bu olayı özellikle
miyenterik pleksusun sinir hücreleri gerçekleştirir. Bağırsak bölümleri arasındaki koordinasyon ise
merkezi sinir sistemi bölümlerinin kontrolü altındadır. Miyenterik sinir hücrelerince bağırsak kasla-
rının lokal kontrolü, koordine bağırsak motilitesi için elzemdir. Bu durum özellikle fetal gelişim
sırasında miyenterik pleksusun bir bölümünün tam olarak şekillenmediği hastalarda bariz şekilde
görülmektedir. Böyle bir aganglionoz (miyenterik pleksusta sinir hücre gövdelerinin olmaması),
kimusun ileri yönlü transportunda çok ciddi bozukluklara neden olmaktadır.
İliosekal kavşak
(at) İliokolik kavşak
(köpek-kedi)
Besin maddeleri, metabolitler ve zararlı maddeler bakımından ze
ngin v. porta dallarının kanı (toplam kan akımının 2/3 ile 3/4) ve
a. hepatikanın oksijence zengin kanı karaciğer asinüslerinin taba-
nından (portal triad) sinüs alanına girer ve karaciğer hücre plakal
arını geçerek merkezi venaya boşalır. Safra akışı, hepatik arter ve
portal venanın dallarındaki kan akımının tersi yönündedir.
Karaciğerin metabolik aktiviteleri temel olarak parankimal hücre-
lerde (hepatositler, karaciğer dokusundaki hücresel kısmın
%60-70’ini teşkil ederler) meydana gelir.
İnce bağırsaklarda aşırı gaz birikmesi, ağrı ve peritonitis olduğunda ortaya çıkan ekstrinsik bir refleks
de vardır. Söz konusu refleks gastrointestinal motiliteyi inhibe edebilir. Böyle ekstrem durumlarda
peristaltik refleks başlatılamaz ve bağırsaklar tamamen paralize olur. Çünkü böyle durumlarda resep-
törler bağırsaktaki şiddetli gerilimi bile kaydedemez, inhibitör sistemde (yani sempatik sinir sistemin-
de) patolojik bir hiperaktivite meydana gelerek bağırsaklarda atoni sonucu gevşeme oluşur. Bu olaya
postoperatif ileus örnek gösterilebilir.
Midede bir peristaltik
dalganın ilerleyişi
Gastrik boşalmanın inhibisyonu sinirsel (enterogastrik
refleks, örneğin duodenumdaki hiperozmolarite ve
düşük pH) ve endokrin (enterogastron refleks, örneğin
GIP ve CCK) mekanizmalarla olur. Bu mekanizmalara
ilişkin reseptörler duodenumda bulunur.
Gastrin Mide antrumu, Antral gerilme, Parietal hücrelerden HCl ve intrinsik faktör salgılan-
duodenum vagal uyarı, masını uyarır
(G hücreleri) peptidler, Şef hücrelerden pepsinojen salgılanmasını uyarır
amino asitler Mide ve bağırsak hareketliliği ve mukozal büyümeyi
teşvik eder
Vazoaktif intestinal peptid Enterik sinirler Asetil kolin (vagal Pankreas ve bağırsaklardan su ve elektrolit
aracılı) ve yağlar salınımını artırır
(VIP) Bağırsak düz kaslarını gevşetir (nitrik oksit aracılığıyla)
Gastrik inhibitör polipeptid Duodenum, jejunum Amino asitler, glikoz, Mide boşalmasını geciktirir
(K hücreleri) duodenal asidfikasyon, HCl salgısını ve bağırsak hareketliliğini azaltır
(GIP) uzun zincirli yağ asitleri İnsülin salınımını uyarır
Motilin Bağırsak boyunca Düşük pH, İnce bağırsak motilitesini (açlık sırasında MMC) ve
(Mo hücreleri ve vagal uyarı, mide boşalmasını uyarır
ECL hücreleri) GIP
Gastrin releasing peptid Mide ve Yemek sonrası Birçok GI hormon salınımını uyarma,
ince bağırsaklar Tokluğa aracılık etme
(Bombesin)
Somatostatin Mide, ince bağırsak ve Duodenal asidifikasyon Yukarıdakiler dâhil olmak üzere birçok hormonun
pankreas (D hücreleri) salgılanmasını ve etkisini engeller
Gastrointestinal geçişi yavaşlatır
İnce bağırsaklar sindirim faaliyetleri sırasında içeriğin hem karıştırmasına hem de aboral yönde iler-
letilmesine yönelik hareketler yaparlar. Bu hareketler iki nedenden dolayı kontrol edilmelidir:
1) Luminal içeriğin sindirim salgıları, pankreatik salgılar ve safra sıvısıyla iyi bir şekilde karışmasını
sağlamak.
2) Karbonhidrat, yağ ve proteinlerin sindirimi için gerekli zamanı tanımak ve besinlerin ince bağır-
sak mukozasıyla maksimum düzeyde temas etmesini sağlamak.
Parasempatik uyarımlar ince bağırsak aktivitesinde artışa, sempatik uyarımlar ise azalmaya neden
olur. Sekretin hormonu ince bağırsak motilitesini baskılarken, CCK ve gastrin salınımını uyarır. Bu
hormonlar bağırsak içeriğinin geçiş hızını kontrol ederler.
Kalın bağırsaklar mikrobiyel sindirim ile elektrolit ve suyun geri
emiliminde önemlidir. Her iki aktivite de ince bağırsaklarda gö-
rülen sindirim ve emilimden daha uzun zaman alır. Kalın bağır-
sak içeriğinin uzun kalış süresine ve yoğun bir şekilde karıştırıl-
masına birçok hayvan türünde haustralar (kese şeklinde çıkıntı-
lar) katkıda bulunur. Haustralı bağırsak yapısı bilhassa yoğun
kolonik sindirimin olduğu otçul hayvanlarda yaygındır ve iyi ge-
lişmiştir. Sekum sindiricileri olarak isimlendirilen hayvanlarda
haustralar çok fazla (örneğin kobaylar) veya ağırlıklı olarak (ör-
neğin tavşanlar) büyük hacimli sekumda bulunurken; kolon sin-
diricilerinde (örneğin atlar, gergedanlar ve filler) daha çok ko-
londa bulunup hacimsel olarak büyük bir artış sağlarlar.
Haustralar, longitudinal kasların kalınlaşmasıyla oluşan tenyalar
(şeritler) üzerinde sıralanmış bağırsak duvarındaki genişlemeler-
dir. Haustralar sabit yapılar değildir, bilakis iki haustrayı ayıran
kalınlaşmış bir sirküler kas tabakası bölgesinin lokal olarak ka-
sılması ve gevşemesiyle veya bütün bir haustranın kasılması ya
da gevşemesiyle ortaya çıkan ya da kaybolan yapılardır. Haus-
tra hareketleri denen her bir hareket aslında segmentasyon ha-
reketlerinin özel bir formudur ve bu hareketlerle bağırsak içeri-
ği karıştırılır.
Kolonda hem oral hem de aboral yönde peristaltik hareketler görülür. İnce bağırsağın aksine kalın bağırsaktaki anti-
peristaltik dalgalar fizyolojiktir ve öncelikle ruminantların, kemirgenlerin ve kedilerin proksimal kolonunda ortaya
çıkar; distal kolonda ise ağırlıklı olarak daima peristaltik dalgalar oluşur.
Eğer haustralar olmazsa (örneğin karnivorlar) ya da kolonun distal kesimlerinde sayıları azalırsa veya hiç olmazsa
haustra hareketlerinin yerini klasik segmentasyon hareketleri alır. İnce bağırsaklarda oluşan segmentasyon hareket-
lerinden farklı olarak kalın bağırsaktaki segmentasyon hareketleri farklı yerlerde ve kısa süreliğine oluşmaz, bilakis
uzun sürer ve anal yönde ilerler. Bu nedenden dolayı atlar ve köpeklerde segmentasyon hareketlerine kolonik
motor kompleks (CMC) ismi de verilir.
Bazı hayvanların kolonunda fizyolojik olarak dev kasılmalar meydana gelir (insanlarda, köpeklerde ve kedilerde
günde iki ila üç kez). Bunlar kolonun farklı kısımlarında başlayabilir ve daha sonra rektum yönünde güçlü kasılma
dalgaları şeklinde ilerler. Böyle dev kasılmalarla bağırsak içeriği bir seferde kolon uzunluğunun yaklaşık 1/3’ü kadar
mesafe kat eder. Bu büyük kasılmalar genellikle besin alımı sırasında ortaya çıkan mide gerimine bağlı olarak ve
prandial/postprandial besin maddelerinin reseptörler tarafından algılanmasına veya mideden (gastrin) ve duode-
numdan (CCK) hormonların salınmasına bağlı olarak tetiklenir. Buna gastrokolik refleks denir ve rektumun hızla
dolması ile dışkılama isteğinin oluşmasına yol açar.
Kusma zararlı maddelerin emilmesini önleyen
koruyucu bir mekanizmadır, mide içeriğinin özo-
fagustan ağız boşluğuna retrograd boşaltılması-
dır. Kusma, karnivor ve omnivorlarda göreceli
olarak daha yaygındır, ancak herbivorlarda çok
nadiren görülür. Özellikle atların kusması nere-
deyse imkânsızdır. Bunun nedeni atlarda aboral
özofageal sfinkterin çok güçlü bir tonusa sahip
olmasıdır. Ayrıca, özofagus at midesine dik bir
açıyla açılır, güçlü bir mide dolumunda yemek
borusu gastrik içeriğin basıncı ile sıkıştırılır. Atlar
da bu nedenle midenin aşırı derecede dolu
olması, kusma yerine midenin yırtılmasına yol
açar. Kusma ruminantlarda abomazum içeriğinin
önmideye fırlatılması şeklinde görülür, bu neden
le içerik ağızdan çıkarılmaz.
Gastrointestinal sistem motilitesinin nihai ve
önemli görevi sindirilmemiş besin bileşenlerini
defekasyon yoluyla dışarı atmaktır. Dışkı oluşu-
mu sürekli bir süreç olsa da, dışkılama periyo-
diktir ve istemli olarak da etkilenebilir.
İki takım arasındaki temel farklar: Tylopodalarda omazum yoktur! Tylopodalarda rumen ve retiku-
lumun ventralindeki kesemsi yüzeyine açılan kardiyak bezler vardır!
Ruminantia alt takımının filojenezi besin olarak bilhassa otların etkili bir
şekilde kullanılmasına dayanmaktadır. Yaşlanmış kart otlar, yüksek miktar-
da yapısal maddeler (selüloz, hemiselüloz ve lignin gibi), düşük miktarda
protein içermelerinden dolayı düşük kaliteli yemlerdir. Günümüzdeki geviş
getiren hayvanların gastrointestinal kanalının anatomik organizasyonu,
selülozca zengin yemlere uzun bir adaptasyon sürecinin sonunda şekil-
lenmiştir. Selüloz molekülündeki glikoz monomerlerinin β-glikozidik bağı,
memeli hayvanlarda endojen selülolitik enzimlerin olmaması nedeniyle
parçalanamaz. Bu nedenle ruminantlarda, fermantasyon odası vazifesi
gören önmideler gelişmiştir.
Burada bakteriler, protozoonlar ve mantarlar yem maddelerini anaerobik
koşullar altında parçalarlar. Bitkilerdeki hücre duvarı bileşenlerinin tam
hidrolizi, birçok mikrobiyal enzimin sinerjik etkileşimini gerektirir ve olduk-
ça yavaş işler. Sindirimin etkinliği bu bağlamda, ingestanın mikroorganiz-
malara maruz kaldığı süreye bağlıdır.
Bu yapılar ingestanın karıştırılarak ayrıştırılmasında önemlidir. Retikulum, sulcus ruminoreticularis ile atrium
ruminis’ten ayrılır. Fonksiyonel olarak retikulum ve rumen bir bütünlük oluşturur, bu nedenle retikülorumen
olarak adlandırılır.
Etkili bir mikrobiyal fermantasyon için önemli koşullardan bir tanesi ingestanın retikülorumende sürekli ve yo-
ğun bir şekilde karıştırılmasıdır. Büyük hacim nedeniyle önmide duvarındaki düz kasların kasılması bu iş için ye-
terli olmaz; ancak rumenin lümenine doğru kuvvetli kas çıkıntıları olan pila ruminis’lerin kasılması ingestanın
önmidelerde yoğun bir şekilde karıştırılmasını mümkün kılar.
Rumen, kranial ve kaudal rumen pilaları, pila coronaria ventralis, sağ ve sol longitudinal pilalar ile atrium rumi-
nis, dorsal ve ventral rumen keseleri, ventral ve dorsal kör keselere ayrılır. Genellikle sivri ve keskin olan kaba
yemlere adaptasyon sağlamak için rumen mukozası histolojik olarak derinin epidermisine benzer şekilde çok
katlı keratinize epitelle döşelidir.
Rumen epiteli çok katlı keratinize epitelle
döşeli olmasına rağmen retikülorumende ç
eşitli maddelerin büyük miktarlarda emilimi
gerçekleşir.
A-siklusları kraniyaldan kaudale doğru ilerler. Bunu rumen atriyumunun kasılması izler, bu kasılma in-
Her bir A-siklusu öncelikle bifazik retikulum gestanın gevşeyen retikuluma geri kaçışına yol açar. Bun-
kasılmasıyla başlar. İlk retikulum kasılması sıra- dan sonra dorsal rumen kesesinde kraniyaldan kaudale
sında, retikulum normal boyutunun yaklaşık doğru ilerleyen bir kasılma başlar. Bu sırada tüm rumen
yarısına kadar küçülür. Kısmi bir gevşemeden pilaları halka şeklinde daralır ve dorsal yönde hareket
sonra ikinci retikulum kasılması oluşur. Bu eder. Bunu takip eden ventral rumen kesesi ve ventral kör
ikinci kasılma ilkinden çok daha güçlüdür ve kesenin kasılmaları sırasında, pilalar tekrar ventrale doğru
retikulumun lümeni neredeyse kaybolur. hareket eder, böylece sıvılar kraniyal rumen pilası üzerin-
den kraniyal yönde rumen atriyumuna sevk edilir.
B-sikluslarında retikulum ve rumen atriyumu-
nun kasılmaları oluşmaz. B-siklusları öncelikle
ventral kör kesenin kasılmasıyla başlar ve bu-
nu dorsal daha sonra da ventral rumen kese-
lerinin kasılmaları izler.
Ruktus, vagovagal refleks olarak dakikada 1-2 kez gerçekleşir. Öncelikle dorsalde biriken gaz kitlesi,
B-siklusu sırasında (A-siklusu sırasında çok nadiren) dorsal rumen kesesinin kasılmasıyla kranial yönde
kardiyanın önüne doğru itilir. Kardiyadaki reseptörlerin aktive olmasıyla kardiya sfinkteri refleks olarak
açılır ve gaz özofagusa akar. Antiperistaltik kasılmayla gaz ağıza gönderilir.
Bununla birlikte, gaz hemen dışarıya bırakılmaz, çünkü bu sırada nazofarenks gergin ve yükseltilmiş
yumuşak damak ile kapalı durumdadır. Hayvanın ağzı da ruktus sırasında kapalıdır, bundan dolayı gaz ilk
önce akciğerlere gider. Akciğerlerde karbondioksit kısmen emilir ve periferal kemoreseptörlerin uyarılma-
sıyla geçici bir hiperventilasyon oluşur.
Refleksin düzenli seyri için önemli ön koşul, dorsal rumen kesesinin kasılması sırasında kardiyanın inges-
ta ile işgal edilmemiş olmasıdır. Ruminant yan veya sırt üstü yatar pozisyondayken ruktusun olması zor
veya imkânsızdır. Bu nedenle, sığır ameliyatları ayakta ve lokal anestezi altında yapılmalıdır.
Bakteri sayısı 10 9 -10 11 ·ml-1
Arke sayısı 10 8 -10 9 ·ml-1
Protozoon sayısı 10 5 -10 8 hücre·ml -1
Mantar zoosporları 10 4 -10 5 zoospor·ml -1
Bu maddeler sa-
dece mikrobiyal
enzimlerce yıkım-
lanabilir. Yıkım-
lanmanın merkezi
ara ürünü
pirüvattır.
Pirüvattan kısa zincirli
yağ asitleri (SCFA ya
da uçucu yağ asitleri
UYA) olan asetat,
propiyonat ve bütirat
ile rumen gazları olan
CO2 ve CH4 oluşturu-
lur. Yemin türü SCFA
üretimini belirler.
Metan oluşumu yem
enerjisinin kaybı
anlamına gelir.
Azotlu bileşiklerin önmidelerde
yıkımlanması; ruminohepatik
döngü.
Yem proteinleri özellikle bakteri-
ler tarafından rumende %30-100
’e kadar yıkımlanır. Son ürün
olan amonyak mikrobiyal pro-
tein sentezinde kullanılır veya
ruminal rezorpsiyon sonrası
karaciğerde üreye dönüştürülür.
Üre tükürük bezleri ve önmide
duvarından salgılanarak tekrar
önmidelere gelir (ruminohepa-
tik döngü), böylece azot ihtiyaç
durumunda yine mikroorganiz-
maların kullanımına sunulur.
Ruminant mikroorganizmaları ve
bunların yapısındaki mikrobiyal
proteini abomasum ve ince
bağırsaklarında sindirir. Peptitler
ve amino asitler daha sonra
ince bağırsak epitelinden emilir.
Yağlar rumende mikrobiyal enzimlerin etkisiyle önemli ölçüde hidrolize edilirler.
Bu bakteriyel ve protozoal kaynaklı enzimlerin en önemlileri triaçilgliserollerin
tamamen parçalanmasına aracılık eden lipazlar ve fosfolipazlardır. Hidrolitik
yıkımlanma sırasında açığa çıkan uzun zincirli yağ asitleri büyük ölçüde hidrojeni-
ze edilir; bu suretle trans-yağ asitleri ve konjuge linoleik asitler (CLA) oluşur.
Belirli koşullar altında yetişkin ruminantlarda tiamin (B1) veya kobalamin (B12)
eksiklikleri görülebilir. Tiamin yetersizliği büyüyen hayvanlarda aniden karbonhid-
ratça zengin rasyonlara geçilmesiyle veya bakteriyel tiaminazların sentezine bağlı
olarak ortaya çıkabilir. Kobalamin eksikliği besinlerle yeterince kobalt alınamadı-
ğında ortaya çıkabilir.
Boşaltım Sistemi
Prof. Dr. Hakan ÖZTÜRK
Böbreklerin 5 Temel Görevi
• 1. İdrarla çıkarılması gereken metabolizma son ürünlerinin ve yabancı
maddelerin atılması. Bunlar ya sadece filtrelenir (örneğin kreatinin),
filtrelenir ve kısmen geri emilir (örneğin üre) ya da filtrelenir ve ayrıca
salgılanırlar (örneğin potasyum, ürik asit, NH4+, protonlar, ilaçlar, zehirler,
uyuşturucular).
• 2. Organizmada kalması gereken maddelerin korunması. Bunlar ya hiç
filtrelenmezler (örneğin büyük moleküler ağırlıklı proteinler) ya da filtrelenir
ve tekrar geri emilirler (örneğin glikoz, amino asitler, su).
• 3. Yoğunlaştırılmış veya seyreltilmiş idrarın atılması veya her bir
elektrolitin atılma/geri emilme oranının ayarlanmasıyla su ve elektrolit
dengesinin düzenlenmesi.
• 4. Asidik veya alkali idrar çıkarılmasıyla asit-baz dengesinin
düzenlenmesi.
• 5. Hormonların metabolize edilmesi ve üretilmesiyle endokrin
fonksiyonları yerine getirme.
Tür Nefron sayısı
İnek 4.000.000
Domuz 1.250.000
Köpek 415.000
Kedi 190.000
İnsan 1.000.000
Jukstamedullar
nefronların yüzdeleri
hayvan türleri
arasında farklılıklar
göstermekle birlikte,
bu oran domuzlarda
%3, kedilerde ise
%100 dolaylarındadır.
insanlarda ise bu
nefronların oranı, tüm
nefronların yaklaşık
%14 civarındadır.
Nefronlar ve onların kan
damarlarının
katılımıyla idrar oluşumuna
yardım eden 3 işlem
şunlardır:
1) Glomerular filtrasyon,
2) Tübüler geri emilim,
3) Tübüler sekresyon
Proksimal tübülün apikal tarafında
Na+ esas olarak diğer maddelerle
birlikte, özellikle de glikozla ve
nötral veya asidik amino asitlerle
birlikte proksimal tübül hücresine
kotransport ile taşınır.
Diyabetes mellitusta idrarda glikoz tespit edilir ve bu da daha büyük hacimli idrar
oluşturur (ozmotik diürez). Vücutta çok büyük miktarda su idrar ile kaybedildiğinden
bu durumdaki hayvan su kaybını dengelemek için daha fazla su içer.
Glikoz için renal eşik değeri (glikozun idrarda ilk görüldüğünde plazmadaki
yoğunluğu) yaklaşık 180 mg/dl TM ise 260 mg/dl’dir. Eşik değer ile TM arasındaki fark
nefronların kapasitelerinin farklı olmasından kaynaklanmaktadır.
Jukstaglomerular aparat, böbrek kan
akımı, glomerüler filtrasyon hızı, renin
salgılanması ve vazokonstriktör etkili bir
hormon olan anjiotensin II’nin oluşumunda
önemli rol oynar.
Jukstaglomerular aparat, böbrek kan
akımı, glomerüler filtrasyon hızı, renin
salgılanması ve vazokonstriktör etkili bir
hormon olan anjiotensin II’nin oluşumunda
önemli rol oynar.
Makula densa’daki hücreler distal tubüle gelen ultrafiltrattaki
hacim değişikliklerini algılama yeteneğine sahiplerdir. Henle
kulpuna gelen ultrafiltratın azalması çıkan kolun sodyum ve klor
iyonlarına karşı geri emilimini artırır. Böylece makula densa’ya
gelen ultrafiltratta sodyum ve klor konsantrasyonu azalır. Bunun
sonucu makula densa’dan çıkan sinyaller afferent arteriyoldeki
kan akımı direncini azaltır ve arteriyolü dilate eder. Affarent
arteriolün dilate olması glomerulusa daha fazla kan gelmesini
dolayısıyla da glomerulustaki HP’yi artırır. Böylece glomerulusa
fazla kan gelmesi ile GFH normale döner. Makula densa’ya
hipotonik bir sıvı geldiğinde ise buradan çıkan sinyaller afferent
ve efferent arteriollerde JG hücrelerden renin salınımını artırır
(renin için büyük depolama alanları).
Renin, afferent arteriyollerin epitel hücrelerinin
granüllerinden salınır. Renin salınımı bir yandan kan
basıncındaki düşmeye yanıt veren böbreklerdeki
pressoreseptörler aracılığıyla tetiklenebilir. Diğer
yandan ise Macula densa’daki düşük NaCl
konsantrasyonlarında bile renin salınımı artırılır.
Anjiyotensin II, aldosteron ve ADH hormonları direkt olarak böbrek
fonksiyonları ile ilişkilidirler. Paratiroit ve eritropoetin gibi hormonlar ise
böbrek fonksiyonlarına dolaylı yollardan yardımcı olurlar.
1) Kimyasal tamponlama,
2) CO2 konsantrasyonunun solunumla düzenlenmesi
3) H+ ve HCO3- iyonlarının böbrekler tarafından atılması
gibi üç önemli mekanizmayı devreye sokar.
Kimyasal Tampon Sistemleri
ÇEVRE ISISI
ve
VÜCUT ISISININ DÜZENLENMESİ
• Endoterm (Homeoterm, sıcak kanlı)
TEMAS
DERİNİN EDİLEN
ISI KONDÜKSİYON
= KATSAYISI* X YÜZEY X YÜZEY ile
DEĞİŞİMİ ALANI DERİNİN
SICAKLIK
FARKI
Metabolizma
Tür Rektum ısısı (°C)
Aygır 37,6
Kısrak 37,8
Tay 38,0
Sığır 38,3
Koyun 39,1
Köpek (iri) 38,0
Köpek (ufak) 38,9
Tavuk 41,0
Sempatik
sinirler
TERS AKIM PRENSİBİ
• Bir organa giden ve organdan gelen kan damarlarının
birbirlerine çok yakın seyretmeleri maksimum ısı
alışverişini sağlar ve organdaki ısı değişimi sınırlı
tutulmuş olur. (Örneğin; beyin ve testis).
EVAPORASYON
Sık ve yüzeysel soluma
(polipne)
&
Panting
AĞIZ AÇIK
AĞIZ KAPALI
!!!
Terleme
• Apokrin ve
• Ekrin ter bezleri
TER BEZLERİ
Tür Bölge Tip Kontrol Fonksiyon
At + ++++ 0
Koyun +++ ++ 0
Keçi +++ ++ 0
Domuz + 0 ++++
Köpek ++++ + 0
Kedi ++++ + 0
HİPOTERMİ
FİZYOLOJİK YANITLAR
• Isı kaybının azaltılması
– Davranışsal
– Otonom cevaplar (Piloereksiyon, ters akım vb)
ENDOTEL
PGE2 HİPOTALAMUS
VÜCUT
SICAKLIĞI ↓
PİROJENLER
ENDOTEL
PGE2 HİPOTALAMUS
NONSTEROİDAL
ANTİİNFLAMATUAR
İLAÇLAR
(Siklooksijenaz inhibisyonu)
19 °C 31 °C
% 37 radyasyon
% 29 kondüksiyon,
konveksiyon
SÜT SIĞIRLARI İÇİN – METABOLİZMA ISI ÜRETİMİ ↑
4 °C 15 °C
UYUŞUKLUK
(TORPOR)
- Günlük,
- Tüm hayvanlar
Porsuk
Köstebek
Gerçek hibernantlar
Vücut ısısı
28 °C Yarı uyanıklık
18 °C Uyku eğilimi
6 °C Hafif uyku
Bronşlar-solunum işlemi
Uterus-menturasyon, doğum
Plastisite
DOLAŞIM SİSTEMİ
GENEL BİLGİLER
1. Ekstremite derivasyonları
a) Bipolar ekstreite derivasyonları: I, II, III
b) Unipolar ekstreite derivasyonları: aVR, aVL,
aVF
2. Göğüs derivasyonları: V1, V2, V3, V4, V5, V6
DERİVASYONLAR
Sinüs bradikardi
EKG cihazından kağıt çıkış hızı 25 ya da 50
mm/sn olarak tercih edilebilir. 25 mm/sn hızda
dakikada 1500 kare, 50 mm/sn hızda 3000
kare ilerlemiş olur. 2 R arası kare olarak sayılır
ve hıza göre 1500 y da 3000’e bölünerek
dakika kalp atım sayısı hesaplanmış olur.
KALP SİKLUSU
4. Malignant Hipertansiyon
HİPOTANSİYON
1. Esansiyel Hipotansiyon
2. Durum (Ortostatik) Hipotansiyonu
3. Sekonder Hipotansyon
ŞOK
Kalbin dakika hacminin, organların ve dokuların
kan ve Oksijen ihtiyacını karşılayamaması
sonucu oluşan dolaşım yetmezliğine şok denir.
Travmatik şok
Hemorajik şok
Kardiyojenik şok
Septik şok
Anaflaktik şok
KAN BASINCININ DÜZENLENMESİ
Lymphatic
vessel
Systemic Veins
circulation Arteries
Blood capillaries
Lymphatic capillaries
LENF SIVISI NASIL HAREKET ETTİRİLİR?
Lenf sıvısının artışı lenf damarı iç basıncını
artırır. İç basınç artınca lenf damarının çevresini
saran düz kas tabakası kasılır ve sıvıyı hareket
ettirir. Hareket ileri doğru şekillenir çünkü lenf
damarları içerisinde tek yönlü çalışan valfler
(kapakçıklar) vardır.
Lenf sıvısı venalara boşalır. Vena içerisinde
kanın akışı emme etkisi yaratır ve lenf sıvısını
içerisine çeker. Ayrıca inspirasyon sırasında
göğüs kafesindeki negatif basıncın artması ve
iskelet kaslarının hareketleri de lenf sıvısının
venalara boşalmasına yardımcı olur.
LENF DAMARI
LENF KILCALI
KILCAL DOLAŞIM VE LENF DAMARLARI
LENFATİK POMPA & EGZERSİZ
Vena portae
Duvarları endotel hücrelerinden
yapılmıştır, aralarında fagositoz
Sinüzoidler yeteneği yüksek iri Kupffer
hücreleri bulunur.
Vena cava
KARACİĞERDE LENF DOLAŞIMI
Aktif transport
H iyonu
Pepsinojen
Mukus
HCO3
İntrinsik faktör
Su
MİDE TARAFINDAN SALGILANAN DÜZENLEYİCİ
MOLEKÜLLER (PEPTİDLER)
Gastrin: HCl sekresyonunu artırır. G hücreleri
tarafından salgılanır. (Asetilkolin ve Histamin)
Somatostatin: Gastrin ve HCl salgısını inhibe
eder. D hücreleri tarafından salgılanır. pH’nın
2’nin altına düşmesi somatostatin salınımını
uyarır.
MİDE BEZLERİ
Epitel Hücreler
Kolumnar hücreler
(emilim gerçekleştiren hücreler)
Goblet hücreleri (mukus salgılarlar)
Enterokromafin (endokrin) hücreler
Başkalaşmamış hücreler
(diğer hücreler bunlardan köken alırlar)
KARBONHİDRAT SİNDİRİMİ VE EMİLİMİ
KARBONHİDRAT EMİLİMİ (Glikoz)
PROKSİMAL İNCE BAĞIRSAK
HÜCRE
Kolaylaştırılmış difüzyon
HÜCRE
Kolaylaştırılmış difüzyon
Pinositoz
HÜCRE
Ekzositoz
a) Isotricha
b) Dasytricha
SİLİATALAR
a) Entodinia d) Diplodinium
b) Epidinium e) Eudiplodinium
c) Ophryo-scolex f) Polyplastron
PROTOZOONLAR
β – (1,4) glikoz
bağı
ile bağlanmış glikoz moleküllerinden oluşmuş bir
polimerdir.
SELÜLOLİTİK &
Yapısal karbonhidratlar: HEMİSELÜLOLİTİK
BAKTERİ
Selüloz & Hemiselüloz GLİKOZ
SELÜLAZ &
(β – (1,4) glikoz bağı) HEMİSELÜLAZ
AMİLOLİTİK
Çözünebilen karbonhidratlar: BAKTERİ &
PROT.
Nişasta GLİKOZ
AMİLAZ
(α – (1,4) glikoz bağı)
MEMELİLERDE
DE BULUNUR!!
PROTEİN SENTEZİ
Amino asit
Amonyak
MİKROORGANİZMA
Karbon iskeleti PROTEİNİ*
(UYA) (esansiyel a.asitler içerir)
Enerji
(karbonhidrat)
NH3
ÜRE ÜRE
KAN BÖBREKLER
ÜRE İdrar
LİPİDLER
PROTOZOON
DOYMAMIŞ
YAĞ ASİTLERİ
PUFA*
UYA
Gazlar
Elektrolitler
Su
NH3
UYA
Regürgitasyon
Sıvı kısmın yutulması
Reinsalivasyon
Remastikasyon
Redeglütisyon
Propionat
pH < 6,2 bakterilerinin pH
inaktivasyonu
Amilolitik
pH < 5,2 bakterilerin
inaktivasyonu
Laktobasiller Motilite
(laktik asit pH 4,6’ya Ruminal stazis
bakterileri) kadar
hayatta düşer. (Rumen
kalırlar. hareketlerinin
durması)
RUMİNAL ASİDOZ
Motilite Fermentasyo pH
Ruminal stazis n yavaşlar. normale
döner.
Veya yemdeki büyük
moleküllerin küçük
moleküllere
parçalanmış olmasının
yarattığı ozmotik
basınçtan dolayı
Rumen Doku dehidrasyonu
duvarından İshal
fazla Metabolik asidoz
miktarda
su emilimi Rumenitis, anerobik bak., karaciğerde
abse, fatal toksemi.
Kaba yem Konsantre yem
(&+silaj)
ASİDOZ
*İneğe dört haftadan uzun bir adaptasyon süresi tanındığında
konsantre yemden zengin hatta tamamen konsantre yemden
oluşan bir rasyonla beslenebilir. Bu durumda hem laktat üreten
hem de laktat tüketen bakterilerin sayıları artmış olur ve laktat
birikimi söz konusu olmaz. Aynı zamanda laktat üreten bakteriler
ve nişasta ile beslenen protozoonların da sayıları artar.
AKUT PULMONER ÖDEM
3-metilindol ← Triptofan
KANDA KETON
CİSİMLERİNİN
GÖRÜLMESİ
RUMEN TİMPANİSİ
Yetişkin, % Yenidoğan, %
Rumen 55 29
Retikulüm 7 6
Omazum 24 14
Abomazum 14 51
BUZAĞİDA PROTEİN SİNDİRİMİ
Pepsin
Doğumdan hemen sonra pepsinojen salgısı yoktur veya çok
azdır.
HCl salgısı pepsinojeni aktive edecek düzeyde değildir.
Doğumun hemen sonrasında çok az sayıda pariyetal
hücreleri vardır.
31 güz sonra yetişkindeki sayıya ulaşır.
Pankreatik proteazlar
Doğumun hemen sonrasında aktiviteleri azdır;
Doğumdan sonraki birkaç gün içinde etkinlikleri artar.
Yetişkinlerdeki düzeyine ~2 aylık yaşta ulaşır.
KARBONHİDRAT SİNDİRİMİ
Intestinal laktaz
Yeni doğanda aktiftir.
Verilen yeme bağlı olarak aktivite azalabilir.
Sütten kesme aktiviteyi azaltır.
Pankreatik amilaz
Doğumda az etkindir.
8 haftalık yaşta etkinliği 28 kat artmıştır.
5-6 aylık yaşta yetişkindeki düzeyine ulaşır.
YAĞ SİNDİRİMİ
Pregastrik esteraz
3 aylık yaşa kadar tükürükte mevcuttur.
Süt yağını sindirmeye hidrolitik aktivite gösterir.
Aktivitenin büyük kısmı abomazumda süt pıhtısında gözlenir.
Trigliseritlerin %50’sinin ilk yarım saatte sindirir.
Pankreatik lipaz
Doğumda salgısı az
8 günde oldukça fazla artış şekillenir.
Uzun ve kısa zincirli yağ asitlerini sindirir.
RUMEN GELİŞİMİ İÇİN NE GEREKİR?
Flora ve faunanın yerleşmesi,
Sulu bir ortamın oluşması (hayvana su
verilmeli)
Dokunun absorpsiyon yeteneğinin artması
Rumen papillaları
Substratın bulunması
Hayvana katı yem verilmesi
RUMEN GELİŞİMİ İÇİN NE GEREKİR?
Bütirik asit (konsantre yemden gelir) rumen epiteli ve
papillalarının gelişimini uyarır.
Kaba yem rumen hacminin artmasını sağlar.
Yemin fiziksel etkisi papilaların gelişmesini sağlar.
Papillaların birbirleri üzerine yapışmalarını ve rumen epiteli
üzerinde keratin tabaka oluşumunu önler.
Böylelikle emilim işlevini artırır.
Yem niteliğinin rumen gelişimine
etkisi (6 haftalık yaş)
Sadece süt Süt ve tane yem Süt ve saman
Yem niteliğinin rumen gelişimine
etkisi (12 haftalık yaş)
Diyaframa bakan
Abdominal boşluğa
düz taraf
bakan taraf
Görevleri
A-Ekzokrin (sindirim) işlevler: -1-Yağların sindirim ve
emilimi için safra tuzları sentezler ve salgılar.
2-Duodenumdaki asidi nötralize etmek için bikarbonatca
zengin sıvı salgılar.
B- Endokrin işlevler: 1- Büyüme hormonuna yanıt olarak
insülin benzeri büyüme faktörlerini (IGF-I)salgılar
2-D vitaminin aktifleşmesine katkı sağlar.
3- Tiroksin’den (T4) triiyodotironin (T3) oluşturur
4-Reninin etkisiyle anjiyotensin I’e dönüşen
anjiyotensinojeni salgılar.
5-Hormonları metabolize eder.
6- İmmun yanıtta rol oynayan sitokinleri sentezler
C-Pıhtılaşma işlevleri:
1- protrombin ve fibrinojen de dahil plazma pıhtılaşma
faktörlerinin çoğunu sentezler
2- k vitaminin emilimi için safra tuzlarını sentezler
D- Plazma proteinlerinin sentezi: Plazma albuminini,
akut faz proteinlerini, lipoproteinleri, iz elementleri ve
diğer proteinleri sentezler ve salar.
E- Organik metabolizma:
1- Plazma glukozunu emilim döneminde glikojen ve
triaçilgliserol e çevirir.
2- Plazma aminoasitlerini yağ asitlerine çevirir
3-Triaçilgliserolü sentezler ve emilim döneminde
lipoproteinler olarak sentezler
4- Emilim sonrası dönemde glikojenden (glikojenoliz)
ve diğer kaynaklardan (glikoneogenez) gllukoz
sentezler ve kana salar
5- Açlık dönemlerinde yağ asitlerini keton cisimlerine
çevirir.
6-Protein katabolizmasının en önemli ürünü olan
üreyi sentezler ve kana salar.
F-Kolesterol metabolizması: 1- Kolesterolü sentezler ve
kana salgılar
2- Plazma kolesterolünü safraya salgılar.
3- Plazma kolesterolünü safra tuzlarına çevirir.
G- Boşaltım ve ayrıştırma fonksiyonları
1- bilirubinve diğersafra pigmentlerini safraya salgılar
2- Bir çok endojen ve iz metaller gibi yabancı organik
molekülleri safra yoluyla vücuttan atar.
3- Bir çok endojen yabancı organik molekülü değişime
uğratır
4- Eritrositleri parçalar.
Hepatik vasküler sistem
Karaciğere gelen kanın yaklaşık %75’i portal venden
gelen venöz kandır. Portal ven; yemek borusunun son
kısmı, mide, ince ve kalın bağırsaklar ile rektumun
büyük kısmı olmak üzere sindirim sistemine ait
organlardan ve dalaktan gelen besince zengin kanı
karaciğere taşır. Geriye kalan kanın %25 karaciğeri
besleyen hepatik arterden gelen arteriyel kan dır .
Hepatik kan hacmi ve depo işlevi
Normal durumda, toplam kan hacminin %10-15’i
karaciğerdedir. Kan kaybı olduğunda karaciğerde
depolanan bu kanı dolaşıma vererek hafif kanamaları
telafi etmeye çalışır.
Tersine, hızlı sıvı infüzyonları gibi, akut kan hacmi
artışlarına karşıda genişleyerek tampon görevi yapar.
Safra salgısı
Safra, karaciğer hücrelerinden safra kanaliküllerine
(çok sayıda küçük kanllara) salgılanır. Bu kanaliküller
birleşerek hepatik kanalı oluştur.
Safra
Safra başlıca; safra tuzları, lesitin (bir fosfolipit), bikarbonat
iyonları ve diğer tuzlar, kolesterol, safra pigmentleri ve az
miktarda diğer metabolik artıklar, iz elementlerden oluşur.
Safra tuzları ve lesitin: Karaciğerde sentezlenir ve bağırsaktaki
yağların çözülmesine , yağ ve yağda eriyen vitaminlerin
emilimine yardım eder. Safra tuzları (safra asitlerinin(kolikasit,
kenodeoksikolikasit, deoksikolik asit ve litokolik asit) tuz halleri)
yüzey gerilimini düşürür, fosfolipitler ve monogliseritlerle
konjuge olarak ince bağırsaktaki yağları sindirim ve emilim için
emülsiyon haline getirirler.
Safra tuzları, hidrofob ve gidrofil kısımlar içerdiğinden
“miseller”olarak adlandırılan silindirik diskler oluşturma
eğilimdedirler. Miçeller, lipitlerin çözeltide tutulmasında ve
lipitlerin epitel hücrelerin fırça kenarlarına taşınmasında önemli
görevleri vardır.
Bikarbonat iyonları: duedonumdaki asidi nötralize eder.
Diğer geriye kalan bileşenler ise karaciğerin kandan
uzaklaştırdığı ve safra yoluyla vücuttan attığı maddelerdir.
Sindirim fonksiyonları açısından en önemli bileşen safra
tuzlarıdır.
Yağlı besinlerin sindirimi sırasında safra ile ince bağırsağa
gelen safra tuzlarının çoğu ileumdan emilir. Emilen safra
tuzları portal venle karaciğere döner ve tekrar safra içine
salgılanır. Bağırsaktan karaciğere sonra tekrar bağırsağa
doğru olan safra döngüsüne “enterohepatik dolaşım” denir.
Safranın %5 emilemez ve dışkıyla atılır. Ancak kaybedilen
safra tuzunu karaciğer kolesterolden tekrar sentezler.
Safra kesesi alınan kişilerde yüksek miktarda yağlı gıdaların
sindirimi güç olur. Yağ oranı düşük gıdalar tavsiye edilir.
Safradaki kolesterolün yoğunluğu arttığında, kolesterol
sıvıda kritalize olarak safra taşlarını oluşturur. Safra
taşlarının %90 kolesterol geriye kalan %10 pigment
taşları oluşturur.
Safra pigmentleri yaşlanan veya hasara uğrayan
eritrositlerin karaciğer ve dalakta parçalanması sonucu
oluşan hemoglobinin “hem” kısmından oluşan
maddelerdir. En baskın pigment sarı renkli olan ve
safraya rengini veren bilirubin dir, biliverdin.
Bağırsak kanalından geçerken bazı safra pigmentleri
kan emilir ve daha sonra idrar la vücuttan atılır (idrara
sarı rengi verir). Bağırsak kanalına gelen bilirubinin bir
kısmı bakteriyel enzimlerle kahverengi sarı pigmentlere
dönüştürülür ki buda dışkıya rengini verir.
Yemek sırasında ve sonrasında safra salgısı maksimuma
ulaşır, bununla birlikte karaciğer her zaman safra salgılar.
Safra kanalının duedonuma girdiği yerde “düz kas
halkası”(oddi sfinkteri) bulunur Bu sfinkter kapandığında
karaciğerden salgılanan seyreltik salgı safra kesesinde
birikir ve burada NaCl ve suyun kana emilmesiyle safra
yoğunlaştırılır. At ve sıçanlarda safra kesesi yoktur.
Yağlı bir yemeğin yenmesini takiben Oddi sfinkteri gevşer,
safra kesesi kasılır ve safra doedonuma boşaltılır.
Doedonumda yağ bulunması bağırsak hormonlarından
KOLESİSTOKİNİN (CCK) salgılanır. Bu hormon safra
kesesinin kasar ve oddi sfinkterini ise gevşetir.
Kolesistokinin adı bu hormona safra kesesinin kasılmasını
sağladığı için verilmiştir. Kole: safra, sisto: kese, ve kinin:
hereket ettirme anlamına gelir.
Safra salgısı üzerine etkil diğer hormon sekretin dir.
Sekretin, duedonumdaki asit içeriğe yanıt olarak
salınır ve safra kanalından pankreasta olduğu gibi
bikoarbonatca zengin bir salgı yapımını uyarır.
Sarılık:Plazma düzeyi yükselen bilirubinin deri, sklera ve
müköz zarlarda sararmaya neden olması durumu.
Hemolitik ikterde eritrositler çok hızlı parçalanır,
karaciğer hücreleri oluşan bilirubini aynı hızda
salgılayamazlar. Böylece plazmada serbest (indirekt,
unkonjuge) bilirubin düzeyi normalin çok üstüne çıkar
ve plazma proteinine bağlanır .
Tıkanma sarılığı sıklıkla safra taşının veya tümörün
ortak safra kanalını tıkamasıyla ya da karaciğer
hastalıklarında hepatositlerin hasarlandığı durumlarda
oluşur. Oluşan direkt bilirubin kandan barsaklara
geçemez. Serbest bilirubin karaciğerde konjuge
bilirubine çevrilir ve safra kanalcıklarının yırtılması ile
kana ya da doğrudan lenf damarlarına geçer.
Yenidoğan (ilk 28 günlük süreç) sarılığı: Yenidoğanda
cilt ve gözaklarının (sklera) sarı bir renk almasıdır.
Zamanında doğan bebeklerin %60’ında; erken doğan
bebeklerin ise %80’inde yenidoğan sarılığı görülür.
Yenidoğan bebeklerde görülen sarılıkların çoğu
fizyolojik sarılıktır; yani belli bir tehlike sınırını aşmaz
ve bir iki haftada kendiliğinden geçer.
Yenidoğan sarılığı nasıl oluşur
Sarılık, bilirubin adı verilen, cilde sarı rengi veren bir
maddenin kandaki seviyesinin yükselmesi ve deride
birikmesi sonucu oluşur. Yenidoğan bebeklerin kırmızı
küre hücrelerinin hızlı bir şekilde parçalanması
neticesinde bilirubin maddesi ortaya çıkar.
Doğumdan önce bebeğin bilirubinini annenin
karaciğeri temizler; doğumdan sonra ise bebeğin
karaciğerinin bilirubini temizleyebilecek kapasiteye
erişmesi birkaç gün alır; bu arada karaciğer tarafindan
yeterince atılamayan bilirubin artarak sarılığa neden
olur. Tay ve buzağılarda immun aracılı hemolitik
anemi daha yaygındır, bu durum sarılığa neden
olabilir.
Eğer bilirubin seviyesi yüksek ise bebek, fototerapi
denilen florasan ışığı altında ışık tedavisine tabi
tutulur (özel lambalar). Bu emilen fotonlar bilirubini
idrarda eriyebilecek bir şekle sokarak vücuttan
atılmasını sağlar.
Kan değişimi yapılır
Pankreas
Pankreas salgısı
Pankreas sıvısı sindirimde çok önemli enzimler içerir.
Pankreas sıvısı salgılanması esas olarak hormonal
denetim altındadır. Sekretin, pankreas kanallarından
HCO3- ca zengin, enzimce fakir , alkali derecesi
yüksek bol miktarda pankreas sıvısının salgılanmasına
yol açar.
Kolesistokinin (CCK) ise enzimce zengin ile denetlenir.
Proteolitik enzimler inaktif formlarında salgılanır (bu durum pankreas
hücrelerini otosindirimden korur)ve doedonumdaki diğer enzimlerce aktive
edilir.
Diğer proteolitik olmayan enzimler (lipazi amilaz gibi) aktif halde salgılanır.
İnce bağırsaklar
Sindirimle küçükparçalara ayrılan besin maddeleri ince
bağırsak epitelinden emilirler, ancak herbivorlarda
uçucu yağ asitlerinin başlıca emilim yeri rumendir.
Duodenum
Jejenum: İnsanda ince bağırsağın %40’nı, hayvanlarda
yakaşık %90 oluşturur.
İleum:İnsanda ince bağırsağın %60, hayvanlarda
incebağırsağın son kısmı olarak nitelenir
İnce barsaklarda absorpsiyon mukoza tarafından
yapılır. Mukozada bir çok kıvrımlar bulunur ki bunlar
mukozanın absorpsiyon yüzeyini artırır. Duodenum ve
jejunumda özellikle iyi gelişmişlerdir.
İnce barsak mukozasının yüzeyinde lümene doğru
çıkıntı yapan 1 mm uzunluğunda ufak parmaksı
çıkıntılara "villus" denir.
Barsak epitel hücreleri fıçamsı kenarlar ile
karakterizedir. Fırçamsı kenarlar, yaklaşık olarak 1
mikron uzunluğunda ve her hücreden dışarıya doğru
uzanan yaklaşık 1000 "mikrovillus" dan ibarettir.
Bunlar barsak içeriği ile temasa edecek yüzey alanını
20 misli daha artırırlar. Katlamış mukoza, villus ve
mikrovilluslar bağırsak yüzeyini yaklaşık 600 kat
artırırlar
Enteroendokrin hücreler: Hormon salgılayan hücreler
Goblet hücreleri: ince bağırsak lümenine kayganlaştırıcı
mukus salgılarlar.
İnce barsak salgılarında, tripsini aktive eden
"enterokinaz" ve az miktarda da "amilaz" dan başka
hemen hemen hiç enzim bulunmaz. Bununla beraber
ince barsak mukozasındaki epitel hücreleri çok miktarda
sindirim emzimlerine sahiptirler ve besinleri
muhtemelen, absorbe edildikleri esnada sindirirler. Bu
enzimler: Polipeptidleri amino asitlere parçalayan birkaç
farklı "peptidaz", disakkaritleri monosakkaritlere ayıran
4 enzim, "sükraz,maltaz, izomaltaz ve laktaz", nötr
yağları gliserol ve yağ asitlerine parçalayan "barsak
lipazı"dır
İnce bağırsaklarda emilim
Bağırsak epitelinden iyon ve
moleküllerin emilimi 2 yolla
olur
1-Transsellüler yol
Parasellüler yol
Su gibi bazı moleküller her iki
yollada emilirken glukoz ve
aminoasitler gibi büyük organik
moleküller parasellüler yoldan
emilemezler, bu tip moleküller
taşıyı moleküller aracılığı ile
transsellüler yolla emilirler
Karbonhidratların emilimi
Diyette bulunan önemli karbonhidratlar, nişasta ve
laktoz ve sükroz gibi disakkaritlerdir.
Bütün karbonhidratlar esasen monosakkaritler
şeklinde absorbe edilirler.
Glikozun, karbonhidratlı besin maddelerimiz arasında
en fazla bulunan nişastanın son ürünü olması
nedeniyle, tüm karbonhidrat kolonisinin %80’inden
fazlasını oluşturur. Emilen monosakkaritlerin %
20’sini ise galaktoz ve fruktoz oluşturur. Galaktoz
sütten, fruktoz şeker kamışından kaynaklanır.
Monosakkaritlerin hemen hepsi, aktif transportla
emilir.
Maltaz ;maltozu 2 mol glukoza
Laktaz; lactozu glukoz ve galaktoza
Sukraz; sukrozu glukoz ve fruktoza ayırır.
Glukoz ve galaktoz epitel hücrelere Na+ bağımlı aktif
transport, fruktoz ise kolaylaştırılmuş difüzyon ile
taşınır. Bu monosakkaritler daha sonra epitel
hücrelerinin bazolateral membranında bulunan
taşıyıcılar (heksoz taşıyıcısı) ile kolaylaştırılmış
difüzyon yoluyla kana geçerler. Karbon hidratların çoğu
ince bağırsakların ilk %20 lik kısmında sindirilir ve
emilir.
Proteinlerin emilimi
Proteinler midede pepsin, ince bağırsakta ise
pankreastan salınan önemli proteazlar olan tripsin ve
kemotripsin ile peptit parçalarına ayrılırlar. Bu
parçalarda pankreastan gelen karboksipeptidazlar ve
ince bağırsaklardan salınan aminopeptidazlar ile serbest
amino asitlere kadar parçalanır ve ince bağırsaktan
emilir.
Serbest aminoasitler epitel hücrelerine , glukoz
emiliminde olduğu gibi sodyum bağımlı aktif transport
ile girer. Luminal membranda en az 4 çeşit Na bağımlı
amino asit taşıyıcısı bulunur. Porteinlerin sindirim ve
milimide ince bağırsakların üst kısımlarında
tamamlanır.
Çok az miktarda protein parçalanmadan bağırsak
epitelini geçip intersitisyel sıvıya ulaşabilir. Bu olay
endositoz ve ekzostoz ile gerçekleşir. Bu proteinlerin
emilim oranı bebeklerde erişkinlere göre daha fazladır
ve anne sütüne salgılanan antikorlar bebeklerde
emilebildiğinden kendi antikorlarını oluşturana kadar
pasif bağışıklık sağlanır.
İnsan ve kemirgenlerden farklı olarak, bir çok
hayvanda (sığır, at, domuz, koyun, keçi vb)
plasentadan yavruya antikor geçişi olmaz dolayısıyla
doğan yavruların kan dolaşımında antikor bulunmaz.
İlk birkaç günde alınan kolostrumda bulunan
antikorlar ince bağırsaklardan emilerek dolaşıma
karışırlar.(pasif bağışıklık)
Yağların emilimi
Diyetteki yağın çoğunu trigliseritler (nötral yağlar)
oluşturur.
Yağlar barsaktan başlıca yağ asitleri ve monogliseritler
halinde absorbe edilirler. Dolayısıyla, barsak lümeninde
yağ sindirimi sırasında açığa çıkan yağ asitleri epitel
hücresinin fırçamsı kenarındaki lipidlerde eriyerek
difüzyonla hücre içine geçerler ve endoplazmik
retikuluma ulaşırlar.
Endoplazmik retikulum yağ asitlerini, yine diffüzyonla
hücre içine geçmiş olan, gliserolle birleştirerek trigliserit
haline çevirir.
Pankreatik lipaz, trigliseridi iki serbest yağ asidi ve
monogliseride parçalar.
Trigliserit Lipaz monogliserit + 2 yağ asidi
Büyük yağ damlacıkları küçük damlacıklara bölünerek
yüzeyleri artırılır ve lipazın etkisi kolaylaşır. Yağ
damlacıklarının safra tuzları ve fosfolipitlerle
süspansiyon haline getirilmesine emülsifikasyon denir.
Safra tuzları, hidrofob ve hidrofil kısımlar
içerdiğinden “miseller”olarak adlandırılan
silindirik diskler oluşturma eğilimdedirler.
Miçeller, lipitlerin çözeltide tutulmasında ve
lipitlerin epitel hücrelerin fırça kenarlarına
taşınmasında önemli görevleri vardır.
Safra tuzlarının yardımıyla miçeller oluşmasaydı
yağların emilimi çok yavaş olurdu.
Miçeller: safra tuzları, yağ asitleri, monogliseritler ve
fosfolipitlerden oluşur. Ayrıca az miktarda yağda eriyen
vitaminler ve kolesterol de bulunur. Bu miçellerin
parçalanmasıyla daha fazla yağ asidi ve monogliseridin
difüzyon ile emilimi sağlanmaktadır.
Şilomikron oluşumu
Yağ asitleri ve monogliseritler lümen membranından
girselerde, hücreden intersitisyel alana salınanlar
trigiseritlerdir. Trigliserit sentezi düz endoplazmik
retikulumda gerçekleşir.
Endoplazmik retikulumda yeniden sentez edilen
trigliseriler endoplazmik retikulumun boruları
tarafından submukozadaki sıvıya 0.5 mikron çapında
ufak yağ damlacıkları halinde verilirler. Bu
ekstrasellüler yağ damlacıklarına şilomikron adı
verilir. Şilomikronlar, trigliseridlerle birlikte yağ
asitleri, monogliseritleri, ve diğer yağları da (fosfolipit,
kolesterol ve yağda çözünen vitaminleri) içerir.
Epitel hücreden salınan şilomikronlar, intestinal
lenfatik kapillerlere geçerler.
Afferent arteriol
içerisinde kan
basıncı artarsa
arteriol bu
basınca karşı
vazokonstrüksiyo
n yaparak cevap
verir.
Jukstaglomerular aparat
Ekstraglomerular
mezengial hücreler
Juxtaglomerular cevap:
Distal tubül içerisine gelen filtratta Na+ ve Cl- yoğunluğu az
olursa juxtaglomerular hücrelerden renin salınımı artar.
Renin Anjiotensin I oluşumunu artırır.
Anjiotensin I, Anjiotensin
II’ye dönüşür ve efferent
arteriolleri daraltarak,
glomerular hidrostatik
basıncı artırır.
Glomerular reabsorpsiyon:
Peritubüler kapillar dinamikler
Kapillar hidrostatik basınç= 17 mmHg
Kapillar kolloidal ozmotik basınç= 30 mmHg
İntersitisyel hidrostatik basınç= 6 mmHg
İntersitisyel kolloidal ozmotik basınç= 10 mmHg
Bu bölümde;
1. İnen ince kol suya geçirgendir, filtre olan suyun %20’si buradan geri emilir
filtrat hipertonik hale gelir.
2. Çıkan ince kolda NaCl emilir, üre salgılanır ama işlemin kapasitesi çok azdır.
3. Çıkan kalın kol, filtre edilen Na+ (%20-25 kadarı), K+, Cl-‘un aktif olarak
emildiği (Na+-K+-2Cl-), metabolik olarak en aktif kısmıdır. Aynı zamanda Ca+,
Mg+, HCO3-, gibi diğer iyonlar da bu kısımdan aktif olarak geri emilir.
Böylece hipertonik hale gelmiş filtrat henle kulpunu terk ederken hipotonik
hale gelir.
Distal tubül
Suya ve üreye karşı hiç geçirgen olmayan distal
tubülün ilk kısmı, diğer solütlerin çok hızlı bir
şekilde absorpsiyonuna imkan vererek, buraya
gelen sıvının daha da seyrelmesini sağlar.
Glomerulotubüler denge
Miktar/zaman değil %
İdrarın yoğunlaştırılması
ADH salınımı
Susuzluk Alınan su=kaybedilen su Ani aşırı su tüketimi
Kan kaybı Diüretikler, alkol, kafein
Diabetes insipidus
Renal klirens:
Böbrekler tarafından birim zamanda bir maddeden
tamamen arındırılan plazma miktarıdır.
Ux *V
Cx
Px
Cx (ml/dk): x maddesinin uzaklaştırılma hızı
Ux (mg/ml): x maddesinin idrardaki yoğunluğu
V (ml/dk): idrar akış hızı
Px (mg/ml): x maddesinin plazmadaki yoğunluğu
Örnek:
Ux: x maddesinin idrardaki yoğunluğu= 130 mg/ml
V: idrar akış hızı= 1 ml/dk
Px: x maddesinin plazmadaki yoğunluğu= 2 mg/ml
Cx (ml/dk): x maddesinin uzaklaştırılma hızı=
Ux *V 130 *1
Cx =65 ml/dk.
Px 2
Böbrekler 1 dakikada 65 ml plazmayı bu maddeden
arındırıyor demektir.
GFR tayini:
Bir madde su kadar serbest filtre ediliyorsa,
Tubüllerden geri emilmiyorsa,
Tubüllerden salgılanmıyorsa;
Maddenin idrar ile atılan miktarı, filtre edilen miktar
ile eşit olacaktır:
Ux *V
Ux*V=GFR*Px GFR Cx
Px
İnülin ve Kreatinin bu amaçla kullanılır.
RPF tayini:
Madde su kadar serbest filtre ediliyorsa,
Tubüllerden geri emilmiyorsa,
Fakat tubüllerden salgılanıyorsa;
Bu madde RPF tayininde kullanılablir: PAH
Ux *V
RPF Cx
Px
RPF= (5,85*1)/0,01
=585 ml/dk
Ekstaksiyon verimliliği=
(PPAH-VPAH)/PPAH
=(0,01-0,001)/0,01
=0,9 = %90
Total= 585/0,90
= 650 ml/dk
Hacim
düzenlenmesi
Natriüretikler ve Diüretikler
İşeme
Üreteroveziküler birleşim
İşeme refleksi
Sakral, beyin kökü, üst beyin
Kontinens/inkontinens
Poliüri
Oligüri
Anüri
Dizüri
Strangüri
İdrar
Bileşim
Renk
Koku
Kıvam
Azotlu bileşikler
Miktar ve özgül ağırlık
Asit – Baz dengesi
Kimyasal asit-baz tampon sistemleri
Çok hızlıdır, H+ iyonlarını atmaz veya artırmaz, onları
bağlar.
Solunum sistemi
Hızlıdır, akciğerlerden CO2 atılımını düzenlerler.
Boşaltım sistemi
Yavaş, güçlü, H+ iyonlarının atılımını düzenlerler.
H+ iyonlarının tamponlanması
+ -
NH3 + H2CO3 NH4 + HCO3 (Protein metabolizması)
+ +
2NH4 + CO2 2H + ÜRE + H2O (Karaciğer)
+ -
H + Hb HHb
+ –
H + HCO3 H2CO3 CO2 + H2O
D‹KKAT Gonadotropinler
D ‹ K Kkonusu
AT tekrar gözden geçirilebilir.
Gonadotrop hücrelerin bir k›sm› daha çok LH yap›m› ile görevlidir. Östrojen,
SIRA S‹ZDE SIRA S‹ZDE
bu hücrelerde LH yap›m›n› tetikler ve LH ani bir art›fl gösterir. Ovaryumda olgun
folikül, büyüdükçe ovaryum yüzeyine do¤ru itilir ve bir kabart› oluflturur. Lutein-
AMAÇLARIMIZ
lefltirici hormonun
AMAÇLARIMIZkanda aniden yükselmesi, geliflmifl folikülün d›fl tabakas› ve
ovaryum yüzeyinin y›rt›lmas›n› sa¤layan mekanizmay› çal›flt›r›r. Böylece difli efley
hücresi etraf›ndaki korona radiata tabakas› ile birlikte ovidukta do¤ru at›l›r. Bu ola-
K ‹ T A P ya ovulasyon K ‹ denir.
T A P
Kedi, tavflan, deve, lama, gelincik, sansar gibi hayvanlarda folikülün ovulasyo-
na u¤ramas› için, çiftleflme gereklidir. Çiftleflme s›ras›nda vajinada oluflan sinirsel
TELEV‹ZYON uyar›mlar›n T E Lhipotalamusa
EV‹ZYON giderek GnRH sal›n›m›na neden olmas›, sonras›nda ani
LH art›fl› ovülasyona neden olur ki bu ‘Provoke ovulasyon ya da refleks ovulasyon’
olarak tan›mlan›r.
Ovulasyon sonras›, y›rt›lan folikülden arta kalan dokular kan p›ht›s› da içerir.
‹NTERNET ‹NTERNET
Bu yap›ya ‘korpus hemorajikum’ denir. Yine LH etkisi ile folikül hücreleri (granü-
loza ve teka hücreleri) baflkalafl›r ve folikülün yerinde endokrin bir doku olan kor-
pus luteum oluflur. Korpus luteum varl›¤›n› bir süre devam ettirir. Bu süre içinde
progesteron hormonu yap›m›n› sürdürür. Bu dönemde FSH sal›n›m› engellenir.
Yeni bir folikül geliflimi önlenmifl olur. Gebelik gerçekleflirse korpus luteum daha
da geliflerek uzun süreli kal›c› bir hale döner. Gebelikteki bu korpus luteuma ‘kor-
pus luteum verum’ ad› verilir.
6. Ünite - Hormonal Sistem ve Üreme Fizyolojisi 127
Proöstrus
Foliküller bu evrede FSH etkisi alt›nda geliflmeye bafllar. Uterus mukozas›nda kan
damarlar› artar. Vajinan›n epitel duvar› kal›nlafl›r. Köpekte proöstrus kanamas› gö-
rülür. Bu dönem köpek d›fl›ndaki evcil hayvanlarda klinik olarak pek belirgin de-
¤ildir. Bu dönemde difli hayvan çiftleflmeye izin vermez. Köpeklerde 9 gün, di¤er
evcil hayvanlarda 2-4 gün kadar sürer.
Östrus (K›zg›nl›k)
Difli hayvan›n fizyolojik ve davran›flsal de¤ifliklikler gösterdi¤i ve çiftleflmeye izin
verdi¤i döngüdeki en k›sa dönemdir. ‹nek, koyun ve keçilerde yaklafl›k 1-1.5
gün, domuzda 1-3 gün, k›srakta ortalama 5-6 gün, kedide 5, köpekte 9 gün ka-
dar sürer. Hayvan›n yafl›, çevre s›cakl›¤›, bak›m, beslenme k›zg›nl›k süresini et-
kileyebilir. Hayvanda östrojen en yüksek düzeydedir ve sürekli huzursuzluk var-
d›r. ‹nekte vulvadan ça¤ra denilen müköz bir ak›nt› gelir. Ovulasyon bu dönem-
de gerçekleflir. Uterus damarlar›n›n kanlanmas› artar. Serviks gevfler ve aç›l›r, va-
jina kayganlafl›r.
Metöstrus
Ovulasyondan sonra folikülün yerinde oluflan korpus luteum, geliflmeye ve pro-
gesteron salmaya bafllar. Yaklafl›k iki gün içinde granüloza hücreleri, LH etkisiyle
lutein hücrelerine dönüflür. Östrojen sal›n›m› azal›r, progesteron yeni olgun foli-
küllerin oluflmas›n› önler, uterus döllenmifl yumurtan›n gelip yerleflmesi için zemin
haz›rlar. Yaklafl›k 2 gün sürer.
Diöstrus
‹ki k›zg›nl›k aras›nda korpus luteumun etkin oldu¤u dönemdir Gebelik gerçeklefl-
miflse, diöstrus gebelik sonuna kadar sürer. Korpus luteum iyice büyür, uterus mu-
kozas› kal›nlafl›r ve bezleri geliflir. Gebelik yoksa korpus luteum geriler.
Üremenin mevsime ba¤l› oldu¤u hayvanlarda, üreme mevsiminin son döngü-
sündeki diöstrustan sonra ‘anöstrus evresi’ bafllar. Anöstrus, ovaryum etkinli¤inin
olmad›¤› dinlenme dönemidir. Türlere göre 2-4 ay kadar sürer.
‹nek, manda, domuz, fil, tavflan, s›çan, kobay ve farelerde k›zg›nl›k döngüsü
gebe kal›nmad›¤› sürece sene boyunca tekrarlanmaya devam eder. Bu gruptaki
hayvanlar üreme döngüsü bak›m›ndan ‘mevsime ba¤l› olmayan poliöstrik hay-
vanlar’ olarak adland›r›l›r. Koyun, keçi, at ve kedi ise üremesi mevsime ba¤l› ola-
rak, dönemseldir. Üreme mevsimi d›fl›nda anöstrusa girerler. Üreme döngüsü ba-
k›m›ndan ‘mevsime ba¤l› poliöstrik’ olarak tan›mlan›rlar. Köpekler mevsime ba¤-
l› olarak ilkbahar ve sonbaharda y›lda iki kez üreme dönemine girerler. Her dö-
nemde sadece bir k›zg›nl›k döngüsü gösterdikleri için ‘mevsime ba¤l› monoöstrik’
hayvanlard›r. Tablo 6.2’de baz› evcil hayvan türlerinde k›zg›nl›k döngüsü para-
metreleri verilmifltir.
128 Temel Veteriner Fizyoloji
Testosteron
Kolesterolden sentezlenen steroid yap›daki erkeklik hormonudur. Erkekte büyük
oranda testiste, Leydig hücrelerinde, az miktarda ise adrenal kortekste üretilir.
Kanda steroid hormon ba¤lay›c› globuline ve albumine ba¤lanarak, az bir k›sm› ise
serbest flekilde tafl›n›r.
SIRA S‹ZDE SIRA S‹ZDE
Testosteron, fötusta ve büyüme ça¤›ndaki erkek hayvanlarda üreme kanal› ve
eklenti bezlerinin gelifliminden sorumludur. Spermatogenezi uyar›r. Tür için özel Spermatogenez: ilkel erkek
efley hücrelerinin mitoz ve
ses, davran›fl, bedende k›l, tüy da¤›l›m›, deri rengi ve niteli¤i, Dboynuz
Ü fi Ü N E L ‹ Myap›s›, kas- D Ü fi Ügeçirerek
mayoz bölünmeler NEL‹M
ya¤ da¤›l›m› gibi ikincil cinsiyet karakterlerinin oluflmas›n› sa¤lar. Hücrelere ami- olgun spermatozoon haline
noasit giriflini ve protein yap›m›n› art›r›r. Kas geliflimi ile kemiklerin uzamas› ve ka- baflkalafl›m›
S O R U S O R U
l›nlaflmas›na etki eder. Kas kitlesini art›r›r (anabolizan etki).
Erkeklerde diflilere göre kas kitlesi ve gücü daha fazlad›r. D‹KKAT D‹KKAT
K ‹ T A P K ‹ T A P
TELEV‹ZYON TELEV‹ZYON
‹NTERNET ‹NTERNET
130 Temel Veteriner Fizyoloji
Özet
Hormon kavram›n›, hormonal etkileflimi tan›m- yap›daki aldosteron, kortizol ve adrenal cinsiyet
N
A M A Ç
A M A Ç
Difli üreme sistemi ile erkek üreme sisteminin ifl-
4 levlerini karfl›laflt›rmak.
Östrojen diflilerde k›zg›nl›¤› oluflturan, ikincil di-
flilik karakterlerinin geliflimini sa¤layan, anaboli-
zan etkili steroid yap›l› bir hormondur. Ön hipo-
fizden sal›nan FSH folikül geliflimini sa¤lar. FSH,
LH ile sinerjik çal›fl›r. Östrojen foliküllerden, ge-
beli¤in son döneminde plasentadan, adrenal kor-
teksten, korpus luteumdan ve erkekte testisler-
den sal›n›r. Progesteron ise bafll›ca korpus lute-
umdan sal›n›r. Meme bezlerinin geliflimi ve ge-
beli¤in devam› için gereklidir.
Koyun, keçi, at, kedi ve köpek gibi hayvanlarda
üreme etkinli¤i mevsime ba¤l› olarak gerçekle-
flir. ‹nek, manda, domuz, fare ve ratlarda üreme
bütün y›l boyunca devam eder. Hayvan türlerine
göre difliler mevsime ba¤l› monoöstrik, mevsime
ba¤l› poliöstrik veya mevsime ba¤l› olmayan po-
liöstrik olabilirler. Diflilerde k›zg›nl›k (östrus) dört
evreden ibarettir; proöstrus, östrus, metöstrus,
diöstrus. Mevsime ba¤l› k›zg›nl›k gösteren hay-
vanlarda üremenin dinlenmeye girdi¤i anöstrus
evresi de gözlenir.
132 Temel Veteriner Fizyoloji
Kendimizi S›nayal›m
1. Kolesterol, afla¤›dakilerden hangisinin öncül mad- 6. Kan glikoz düzeyi afla¤›daki hormonlardan hangisi-
desidir? nin sal›n›m› ile düfler?
a. Amin hormonlar›n›n a. Glukagonun
b. Steroid hormonlar›n›n b. Epinefrinin
c. Polipeptid hormonlar›n›n c. ‹nsulinin
d. Peptid hormonlar›n›n d. Glukokortikoidlerin
e. Ya¤ asidi türevi olan hormonlar›n›n e. Tiroksinin
2. Bütün vücut dokular›n›n büyümesinden sorumlu 7. Diflilerde uterus kas›lmalar›n› önleyerek gebeli¤in
olan ve ayr›ca birçok metabolik etki gösteren ön hipo- devam etmesini sa¤layan hormon afla¤›dakilerden han-
fiz hormonuna ne ad verilir? gisidir?
a. Somatotropin a. Östrojen
b. Adrenokortikotrop hormon b. LH
c. Tiroid stimüle edici hormon c. FSH
d. Gonadotropinler d. Progesteron
e. Somatomedinler e. Oksitosin
3. Afla¤›daki hormonlardan hangisinin yap›s›nda iyod 8. Mevsimsel monoöstrik hayvanlara en iyi örnek afla-
vard›r? ¤›dakilerden hangisidir?
a. Parathormonun a. ‹nek
b. Aldosteronun b. Köpek
c. Tiroksinin c. Domuz
d. Büyüme hormonunun d. Koyun
e. Tirotropinin e. At
Yararlan›lan Kaynaklar
Berne R.M., Levy M.N., Koeppen B.M., Stanton B.A.,
(2006). Physiology. 5th ed., Elsevier.
Berne R.M., Levy M.N., Koeppen B.M., Stanton B.A.,
(2008). Fizyoloji, Beflinci bask›, Çeviri Türk Fizyo-
lojik Bilimler Derne¤i, Öncü Bas›mevi, Günefl T›p
Kitapevleri.
Guyton A.C., Hall J.E. (1996). Textbook of Medical
Physiology, 9th ed., T›bbi Fizyoloji çeviri editörü
Çavuflo¤lu, W.B. Saunder Company., H. Nobel T›p
Kitabevi, ‹stanbul.
McDonald L. E. (1989). Veterinary Endocrinology
and Reproduction, 4th ed., Lea and Febiger.
Reece W.O. (1997). Physiology of Domestic Animals,
2nd ed., Williams and Wilkins, USA.
Scheunert A., Trautmann A. (1987). Lehrbuch der Ve-
terinaer Physiologie, 7. Auflage, Verlag Paul Pa-
rey, Berlin und Hamburg.
Swenson M.J., Reece W.O. (1993). Dukes’ Physiology
of Domestic Animals, 11th ed., Cornell University
Press.
Y›lmaz B.(1999). Hormonlar ve Üreme Fizyolojisi,
Ankara.
7
TEMEL VETER‹NER F‹ZYOLOJ‹
Amaçlar›m›z
Bu üniteyi tamamlad›ktan sonra;
N Besinlerin al›n›m›, sindirim olaylar›n›n kontrolünü aç›klayabilecek;
N Çi¤neme, yutma, tükrük bezlerinin sindirimdeki etkileriyle ilgili bilgileri ka-
zanabilecek;
N Basit midelilerde, herbivorlarda sindirim kanal›n›n özelliklerini aç›klayabilecek;
N Karaci¤er, pankreas ve ba¤›rsak salg›lar›n› ve bunlar›n besin maddelerine et-
kilerini özetleyebilecek;
N Karbonhidrat, protein ve ya¤lar›n mide ve ba¤›rsaklarda sindirim ve emilimi-
ni aç›klayabilecek,
bilgi ve becerileri kazanabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Besinlerin al›nmas› • Pankreas
• Tükürü¤ün görevleri • Sindirim
• Mide • Absorbsiyon
• Tuz asidi ve görevleri • Herbivor
• Kusma • Sulkus özafagikus
• Karaci¤er
‹çindekiler
Besinlerin Al›nmas›
Besinlerin al›nmas› ve enerji tüketimi, açl›k, ifltah, tokluk ve susuzluk duyular›n›n
etkisiyle dengelenen süreçlerdir. D›flar›dan al›nan besin maddeleri organizman›n
gereksinimine göre enerji kayna¤› olarak kullan›lmaktad›r ve kalori olarak ölçül-
mektedir. Bunlar karbonhidratlar, proteinler, ya¤lar, mineral maddeler, vitaminler
ve sudur. Açl›kta organizmada önce karbonhidratlar sonra ya¤lar, besin almama
durumu sürdü¤ü takdirde en son olarak proteinler y›k›mlanmaktad›r. ‹fltah, açl›k-
ta da toklukta da oluflabilir ve besinlere karfl› duyulan özel istek olarak tan›mlana-
bilir. Açl›k, ekstraselüler (hücred›fl›) s›v›n›n özellikle de kan›n besin maddelerin-
138 Temel Veteriner Fizyoloji
den yoksunlu¤u sonucu sinir sisteminin duyarl› hale gelmesidir. Açl›k ve susuzluk
merkezi hipotalamusta yer almaktad›r. Tokluk, açl›¤›n tersi olan bir durumdur.
Tokluk duyumunun oluflabilmesi için vücuttaki besin depolar› doymufl durumda
olmal›d›r. Aç bir hayvan›n tokluk merkezi uyar›l›rsa açl›k görülmemektedir. Susuz-
luk (dehidrasyon) ise vücut suyunun azalmas› anlam›ndad›r ve bafll›ca dört önem-
li semptomla ortaya ç›kar. (1) ‹ntraselüler (hücre içi) dehidrasyon, (2) ekstraselü-
ler (hücre d›fl›) dehidrasyon, (3) hemoraji (kanama) ve kalp yetmezli¤i, (4) a¤z›n
kurumas›.
Çi¤neme (Mastikasyon)
Çi¤neme, istemli olarak bafllayan, s›kl›kla refleks davran›fl› olarak devam eden me-
kaniksel bir olayd›r. A¤›za al›nan besin maddelerinin küçük parçalara ayr›lmas›, tü-
kürükle kar›flt›r›lmas› hem yutmaya hem de mide sindirimine yard›mc› olmaktad›r.
Çi¤neme olay› üst çenenin hareketsiz olmas›ndan ötürü alt çenenin hareketleri (sa-
¤a-sola, ileri-geri, afla¤›-yukar›) ile yap›lmaktad›r. Her hayvan türünde çi¤neme eflit
öneme sahip de¤ildir. Çi¤neme, herbivorlarda düzenli olarak yap›lmaktad›r. Rumi-
nantlarda besin maddeleri yutulduktan sonra tekrar a¤›za getirilip çi¤nenerek ge-
vifl getirme (ruminasyon) olay› sürdürülmektedir. Çi¤nemenin süresi al›nan besi-
nin türüne ba¤l›d›r. Ruminantlar günde sekiz saat çi¤neme olay›n› sürdürmektedir.
Karnivorlarda çi¤neme pek önemli de¤ildir. Yiyeceklerde niflasta varsa niflastay›
parçalayan enzim (tükürük amilaz›), çi¤neme s›ras›nda besin maddelerinin enzim-
sel parçalanmas›na yard›mc› olmaktad›r. Çi¤nemenin en önemli görevi besinlerin
küçük parçalara ayr›flmas› ve bu parçalar›n yutulup mideye gönderilmesidir.
Tükürü¤ün Görevleri
• Tükürükte bulunan müsin maddesi a¤›z mukozas›n›n nemli ve kaygan tu-
tulmas›n› sa¤layarak mukozay› korur.
• ‹çerisinde bulunan bikarbonat sayesinde pH’y› nötrlefltirir. Böylece difllerin
Ca++ kaybetmesini önler.
• ‹çerisinde bulunan lizozim maddesi baz› mikrop türlerine karfl› yok edici
özellik gösterir.
• Omnivorlarda (rat, domuz ve insan) ve karnivorlarda tükürükte bulunan pit-
SIRA S‹ZDE SIRA S‹ZDE
yalin (alfaamilaz enzimi) niflastan›n parçalanmas›n› sa¤lar.
• Civa, kurflun, üre gibi toksik etkili maddeler ile kuduz virüsü gibi etkenler
tükürükle d›flar›ya ç›kart›l›r. D Ü fi Ü N E L ‹ M D Ü fi Ü N E L ‹ M
• Ruminantlarda tükürük ayr› bir öneme sahip olup, içerisinde bulunan bikar-
bonat ve fosfat tamponlar› sayesinde rumenin asit pH’s›n› nötralize etmek-
S O R U S O R U
tedir.
D ‹ K K Anötralize
Rumende oluflan fermentasyon son ürünlerinin flekillendirdi¤i asit ortam›n T edil- D‹KKAT
mesinin amac› rumendeki mikroorganizmalar›n yaflamalar› için gerekli olan pH 6-7’nin
korunmas›d›r. SIRA S‹ZDE SIRA S‹ZDE
Yutma
Besin maddelerinin a¤›zdan mideye geçirilmesi olay›na yutma AMAÇLARIMIZ
N N
denir. Kar›fl›k bir
mekanizma olan yutma üç aflamada oluflur: (1) ‹stemli olarak a¤›z boyunca, (2)
AMAÇLARIMIZ
refleks fleklinde farenkse (yutak) do¤ru ve (3) refleksif (kendili¤inden) olarak öze-
K ‹ T bafllat›ld›¤›
fagusa do¤ru. Dolay›s›yla, yutma ifllemi bilinçli yani istemli olarak A P hal- K ‹ T A P
Atlarda
sindirim
kanal›
(Moyes’ten ).
Mide
Midenin yap›s› ve çal›flmas› türlere göre de¤ifliklik göstermektedir. Evcil hayvanlar
iki önemli s›n›fa ayr›l›rlar. 1.Gevifl getirenler 2.Gevifl getirmeyenler. S›¤›r koyun,
keçi, deve, lama, geyik ve manda birinci gruptand›r (çok odac›kl› mide). Kedi, kö-
pek gibi evcil hayvanlar ve insan ise gevifl getirmeyen gruptand›r ve bunlar›n mi-
deleri tek odac›kl› basit mide tipindedir. At (Resim 7.1.) ve domuz ise tek odac›kl›
bileflik mideye sahip olup gevifl getirmeyen gruptand›r.
Mide sindiriminin en önemli amac›, besinlerin ba¤›rsak sindirimi için uygun ha-
le getirilmesidir. Basit midelilerde midenin görevi flunlard›r:
• Besinleri geçici bir süre depolayabilir.
• Besinlerin mekanik parçalanmas›na ve kimyasal parçalanma sonucu sindi-
rilmifl k›s›mlar›n ba¤›rsaklara gönderilmesine yard›mc› olur.
7. Ünite - Sindirim Sistemi 141
• Mideden B12 vitamininin emilmesiyle ilgili intrinsik faktör salg›lan›r. Yok- ‹ntrinsik faktör: Midenin
parietal hücrelerinden
lu¤unda pernisiyöz anemi flekillenir. salg›lanan ve B12 vitamini
• Mideden tuz asidi (HCl) salg›lan›r. emilimi için gerekli olan bir
• Mideye kadar gelen yabanc› madde ve mikroplar tuz asidinin düflük pH’s› glikoproteindir.
sayesinde ölürler. Bu nedenle midenin organizmay› koruyucu görevi vard›r. Pernisiyöz anemi: K›rm›z›
kan hücrelerinin (eritrosit)
normal yap›m› için gerekli
Mide Bezleri ve Hücreler olan B12 vitamini eksikli¤i
Mide bafll›ca üç bölüme ayr›l›r (Resim 7.2). Bunlar kardia, fundus ve pilorus böl- ile ortaya ç›kan bir
geleridir. Fundus’u içine alan bölüm korpus diye de adland›r›l›r. Pilorus’un duode- hastal›kt›r.
numa aç›ld›¤› yerde pilorus sfinkteri vard›r ve besinlerin belirli kurallarla duode-
numa geçiflini ayarlamaktad›r. Bu bölümler çeflitli tip hücrelerden yap›lm›flt›r. Kar-
dia, fundus ve piloris’te mukoid özellik gösteren hücreler bulunmaktad›r. Bu hüc-
relerden sadece müsin salg›lanmaktad›r. Esas (prinsipal) hücrelerden enzimler
(pepsinojen, rennin), kenar (pariyetal) hücrelerden ise tuz asidi (HCl) ve intrinsik
faktör sal›nmaktad›r. Ayr›ca midede bulunan argentaffin hücreler salg›lar›yla
(serotonin-5 Hidroksitriptamin) mide ba¤›rsak kanal›n› uyar›rlar. Mide salg›s› için-
de organik ve inorganik maddeler bulunmaktad›r. ‹norganik maddeler tükürükte-
kinin benzeridir. Organik madde olarak enzimler bulunmaktad›r. Bunlar:
Müsin: Midedeki tüm bölgelerden salg›lanmaktad›r. Mide mukozas›n› örtücü
görev yapar. Mukus ve bikarbonat salg›lar› ile mideyi mekanik ve kimyasal zarar-
lardan korur.
Pepsin: Fundus bezi prinsipal hücrelerinden pepsinojen halinde salg›lan›r, tuz
asidi ile aktif hale gelir. Proteinleri midede peptonlara kadar parçalar.
Renin: Ruminantlarda süt emme döneminde abomazumda bulunur. Sütün ka-
zeini üzerine etkir. Prinsipal hücrelerden sal›n›r. Pepsinle birlikte onlar› peptonla-
ra ve paranükleik asit haline çevirir.
‹ntrinsik faktör: Midede parietal hücrelerden sal›n›r.
Gastrin: Midenin G hücreleri taraf›ndan salg›lanan gastrin hormonu, tuz asidi
ve pepsinojenlerin salg›lanmas›na yard›mc› olur.
fiekil 7.2
Köpek, at ve
domuzda
mide
bölümleri
Kusma
Kusma, mide ve duodenum’un bafllang›ç bölümündeki içeri¤in zararl› maddelerin
oluflturdu¤u zehirlenmelerden korunmak amac›yla a¤›z yoluyla d›flar› ç›kart›lmas›
olay›d›r. Kusma merkezi beyin kökünde (medulla oblongata) bulunmaktad›r.
Kusma olay›,refleks olarak de¤iflik organlarda (farenks, sidik kesesi, kalp, böb-
rek, uterus, beyin, iç kulak vb.) bulunan reseptörlerin herhangi bir nedenle uyar›l-
mas› sonucu oluflmaktad›r. Midenin fazla dolgunlu¤u, midenin irritasyonu, fliddet-
li a¤r›lar, toksinler, X ›fl›nlar›, beyin kanamas›, ba¤›rsak t›kanmas›, dehidrasyon,
üremi (kandaki üre oran›n›n normalin üzerinde olmas›) anoksi, anemi ve elektro-
SIRA S‹ZDE SIRAbozulmas›
lit dengesinin S‹ZDE kusma nedenleri aras›nda say›labilir.
Kedi, köpek, y›rt›c› kufllar ve domuz gibi hayvanlarda kusma kolay bir flekilde
D Ü fi Ü N E L ‹ M
gerçekleflirken, atlarda midenin anatomik yap›s›ndan dolay› kusma olay› görülme-
D Ü fi Ü N E L ‹ M
mektedir. Gevifl getirenlerde (ruminant) rumen ve retikulum içeri¤i kusulabilir ise
de omazum ve abomazum içeri¤inin kusulmas› flekillenmez. Ancak baz› durumlar-
S O R U
da (ba¤›rsakS t›kan›kl›¤›
O R U vb) abomazum içeri¤i ön midelere geçebilmektedir.
TELEV‹ZYON TELEV‹ZYON
‹NTERNET ‹NTERNET
7. Ünite - Sindirim Sistemi 143
fiekil 7.3
Ruminantlarda
sindirim kanal›
(Moyes’den ).
HAYVAN TÜRÜ M‹DE ‹NCE BA⁄IRSAK KALIN BA⁄IRSAK TOPLAM Tablo 7.1
Baz› hayvanlarda
At 18 64 130 212 sindirim kanal› ana
S›¤›r 252 66 38 356 bölümlerinin
ortalama
Koyun ve Keçi 29,6 9 5,6 44,2 büyüklükleri (litre)
Domuz 8 9,2 10,3 27,5 (Bölükbafl›’ndan ).
Köpek 4,3 1,6 1 6,9
Kedi 0,4 0,1 0,1 0,6
Ruminantlar selüloz gibi bitkisel besinleri enerji kayna¤› olarak kullanarak hay-
vansal proteine (ete, süte) çevirmektedir. Herbivor hayvanlar bitkisel besinleri ana-
tomik yap›lar›na uygun olarak; gevifl getirenlerde rumen ve retikulumda, gevifl ge-
tirmeyenlerde (at) ise sekum ve kolonlar›nda mikroorganizmalar›n yard›m›yla par-
çalay›p enerjiye dönüfltürmektedir. Bu bölümlere ait ortalama büyüklükler Tablo
7.1 de gösterilmektedir.
Bitkisel besinlerin parçalanmas› sonucu son ürün olarak uçucu ya¤ asitleri (ase-
tik asit, propiyonik asit, butirik asit), CO2 (karbondioksit), CH4 (metan), NH3
(amonyak) gibi maddeler oluflmaktad›r.
146 Temel Veteriner Fizyoloji
BA⁄IRSAKLARDA S‹ND‹R‹M
Karaci¤er
Karaci¤er, vücutta önemli görevleri olan bir organd›r. Karaci¤erin kan›n depolan-
mas› ve filtrasyonu, heparin yap›m›, ba¤›rsaktan emilen çeflitli ilaç ve zehirlerin vü-
cuttan at›lmas›, karbonhidratlar›n glikojen fleklinde depolanmas›, ya¤ ve protein
metabolizmalar›n›n kontrolü, keton bileflikleri ve üre yap›m›, vitaminlerin ve de-
mirin depo edilmesi ve baz› hormonlar›n etkisiz hale getirilmesi gibi görevleri bu-
lunmaktad›r. Sindirim sistemi ile ilgili görevi ise safray› yapmak olup, pankreastan
salg›lanan lipaz enzimi safra asitleriyle aktif hale gelmektedir. Karaci¤er hücrele-
rinde safra yap›m› sürekli olmaktad›r. Safran›n bileflimini, bilurubin, kolesterol, ya¤
asitleri, su ve elektrolitler oluflturur. Safra karaci¤erde olufltuktan sonra safra kese-
sinde (insan, s›¤›r, köpek, kedi gibi) depo edilir ve duktus koledikus kanal› ile
duedonuma dökülür. Safra kesesi bulunmayan hayvanlarda (at, s›çan, güvercin gi-
bi) ise do¤rudan duedonuma aktar›l›r. Günlük salg›lanan safra miktar› insanda
yaklafl›k 1 lt iken, at ve s›¤›rda 6 lt’ye yak›nd›r.
Safran›n görevi: Besinlerle al›nan ya¤lar ince ba¤›rsa¤a ulaflt›klar›nda küçük
ya¤ parçac›klar› halindedirler. Ya¤lar›n sindiriminden sorumlu olan pankreas ve
ba¤›rsak lipaz enzimi bu durumdaki ya¤lara etkiyemez. Safra tuzlar› (glikokolat-ta-
urokolat) ya¤ damlac›klar›n› emülsiyon haline getirirler. Lipaz enzimi, etkime yü- Emülsiyon: Birbiri içinde
çözünmeyen iki s›v›n›n
zeyi artm›fl ya¤lara kolayca tutunur ve bunlar› ya¤ asitleri ile gliserole (monoglise- da¤›l›m›.
ridler) parçalar. Safra tuzlar›, ya¤lar›n sindirimi sonucunda flekillenmifl olan mo-
nogliseritlerin ve ya¤da eriyen vitaminlerin (A,D,E,K) ince ba¤›rsaklardan emili-
minde tafl›y›c›l›k görevi yapar. Safra tuzlar› ileumdan geri emilerek karaci¤ere ge-
lir ve tekrar ya¤lar›n emiliminde rol oynar.
Pankreas
Pankreas, vücudun önemli bir salg› bezi olup, midenin arka duvar› boyunca uza-
n›r. Pankreas bezi iç (endokrin) ve d›fl (ekzokrin) salg› olmak üzere iki çeflit salg›
oluflturur. Pankreas›n glikoz metabolizmas›nda önemli rol oynayan insülin ve glu-
kagon hormonlar› endokrin salg›lar›d›r. Pankreas›n ekzokrin salg›lar› ise besin
maddelerinin sindiriminde görev al›r ve bileflimi al›nan besinlerin türüne (karbon-
hidrat, protein, ya¤ oluflu) ve miktar›na göre de¤iflir. Pankreas salg›s› inorganik ve
organik maddeler içermektedir. Su ve elektrolitlerce zengin olan inorganik k›s›m
sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, klor ve demir bilefliklerinin yan› s›ra
bikarbonat, karbonat, klorür ve fosfat gibi anyonlar› içerir. Pankreastan salg›lanan
elektrolitlerin görevi ba¤›rsak ortam›n› alkalilefltirmek ve mideden gelen asidik içe-
ri¤i (kimus) nötrlefltirmektir. Ba¤›rsak enzimleri asit ortamda çal›flamad›¤›ndan
pankreas salg›s›n›n bu görevinin önemi büyüktür. Müsin ve enzimler pankreas sal-
g›s›n›n organik bileflikleridir. Pankreastan sal›nan ve duedonuma aktar›lan enzim-
lerin bafll›calar› amilaz (karbonhidratlara etkir), lipaz (ya¤lara etkir) ve proteolitik
enzimler (proteinli maddelere etkir) dir. Proteolitik enzimler tripsin, kimotripsin ve
karboksipeptidazlard›r. Bu enzimler inaktif olarak sal›n›rlar ve ba¤›rsa¤a dökülene
kadar etki göstermezler. Besin maddelerinin düzenli olarak ba¤›rsaklara geçifli ve
ba¤›rsak çeperinin gerilmesi ile ince ba¤›rsak mukozas›ndan sekretin ve kolesisto-
kinin-pankreozimin hormonlar› sal›nmaktad›r. Bu hormonlar pankreas›n ekzokrin
(sindirimsel) salg›s›n› uyar›rlar. Bu yolla duktus pankreatikus’a geçen pankreas sal-
g›s› duktus koledikus ile duodenuma aktar›l›r.
148 Temel Veteriner Fizyoloji
Karbonhidratlar›n Sindirimi
Basit midelilerde tükürükte bulunan alfa amilaz enzimi niflastay› parçalar. A¤›zda
hidroliz olan karbonhidratl› maddelerin az bir k›sm› disakkarit olan maltoz ve ni-
flasta moleküllerine ayr›l›r. Mideye gelen tükürük ile kar›flm›fl niflastal› besinler bir
süre daha alfa amilaz›n etkisiyle hidrolize olmaya devam eder. Niflastal› besin mad-
deleri, midedeki asit pH ile karfl›laflt›¤›nda amilaz enziminin aktivitesi kaybolur ve
karbonhidratlar›n sindirimi ince ba¤›rsaklarda devam eder. Karbonhidratl› besinler
ba¤›rsakta tükürükteki alfa amilazdan daha etkili olan pankras alfa amilaz› ile sin-
dirilir. Böylelikle maltoz ve glikoz bileflikleri oluflur. ‹nce ba¤›rsaktaki epitelyum
hücrelerinde bulunan laktaz, sakkaraz, maltaz, alfa dekstrinaz enzimleri ile de gli-
koz, galaktoz ve früktoz gibi monosakkaritlere parçalan›r. Karbonhidratlar›n kana
al›nmas› monosakkaritler halinde olur.
fiekil 7.4
Karbonhidratlar›n
Sindirimi
OL‹GO
PANKREAT‹K AM‹LAZ
GL‹KOJEN
SAKKAR‹TLER
OL‹GO GL‹KOJEN
SAKKAR‹TLER
N‹fiASTA N‹fiASTA
D‹SAKKAR‹TLER
Disakkaritatlar
MONOSAKKAR‹TLER
TEK M‹DEL‹LER DE SELÜLOZ S‹ND‹R‹ME U⁄RAMAZ
Proteinlerin Sindirimi
Basit midelilerde mide bezleri pariyetal hücrelerinden hidroklorik asit-tuz asidi
(HCl) salg›lanmaktad›r. Tuz asidi, midenin prinsipal hücrelerinden salg›lanan pep-
sinojeni mide pH’s›nda aktif hale getirir. Pepsin haline gelen enzim, proteinli mad-
7. Ünite - Sindirim Sistemi 149
Tripsin
D‹PEPT‹DLER
Kimotripsin
Karboksi Dipeptid
AM‹NOAS‹TLER
VE PEPTONLAR
POL‹PEPT‹DLER
POL‹PEPT‹DLER
Polipeptidaz azlar
PROTE‹NLER
Proelastaz
PEPS‹N
BÜYÜK
BÜYÜK
Ya¤lar›n Sindirimi
Ya¤lar›n sindirimi en çok pankreastan salg›lanan pankreatik lipaz ile olmaktad›r.
Besinlerde bulunan trigliseritler, safra tuzlar›, kalsiyum tuzlar› ve albuminin etkin-
lefltirdi¤i pankreatik lipaz enzimi arac›l›¤›yla serbest ya¤ asitleri ve monogliseritle-
re parçalanmaktad›r. Ya¤lar›n son parçalanma ürünleri olan bu maddeler safra tuz-
lar›n›n arac›l›¤›yla f›rçams› kenara (mikrovilluslar) flilomikronlar halinde tafl›nmak-
ta ve buradan emilmektedir.
Tükürükte bulunan lingual lipaz ve ba¤›rsak salg›s›nda bulunan ba¤›rsak lipa-
z›n›n ya¤lar üzerine etkisi çok azd›r.
maddenin tafl›nmas› için bir baflka madde ile birlikte ise buna ko-transport (birlik-
te tafl›n›m) ad› verilir. Sodyum ile birlikte glikoz ve aminoasitlerin tafl›nmas› bu ta-
fl›n›ma örnek olarak gösterilebilir.
3.Kolaylaflt›r›lm›fl diffüzyon
Maddenin yüksek yo¤unluktan düflük yo¤unlu¤a bir tafl›y›c› sistem arac›l›¤›yla
geçirilmesidir.
4.Endositoz (Reseptör arac›l› endositoz, pinositoz)
Reseptör arac›l› endositoz: Bir maddenin hücre membran›ndan vezikül (kese-
cik) fleklinde sitoplazmaya geçiflidir. E¤er tafl›nan madde hücre membran›nda tafl›-
n›p bir reseptöre ba¤lanarak sitoplazmaya geçiyorsa buna reseptör arac›l› endosi-
toz ad› verilir.
Pinositoz: Bir maddenin hücre d›fl›nda bulunan küçük moleküller ile hücre içi-
ne geçmesi olay›d›r. Hem aktif hem pasif tafl›n›m vard›r.
5.Ekzositoz
Bir maddenin veziküller (kesecik) halinde plazma membran› ile hücre d›fl›na
geçmesidir.
Ba¤›rsaklarda Emilim
Ba¤›rsaklar›n Yap›s›
‹nce ba¤›rsaklar üç bölümden oluflmaktad›r. Bunlar duodenum, jejunum ve ileum-
dur. ‹nce ba¤›rsaklara gelen besinlerin ba¤›rsak sindiriminden geçtikten sonra
emilmesi gerekmektedir. Ba¤›rsaklar›n emilim yüzeyleri villus intestinalis’ler tara-
f›ndan kaplanm›flt›r. Her villus intestinaliste çok say›da mikrovilluslar (f›rçams› ke-
nar) bulunmaktad›r. Ba¤›rsakta pek çok çukurcuklar ve k›vr›mlar vard›r. Ba¤›rsak-
ta bulunan villuslar, k›vr›mlar ve çukurcuklar emilim yüzeyini artt›rmaktad›r. Vil-
luslar›n içinde lenf kapillarlar› (laktealler) bulunmaktad›r. Ba¤›rsakta lenf kapillar-
lar›, lenf damarlar›, sisterna flili, duktus torasikus venöz sisteme aç›lmaktad›r.
Ba¤›rsakta molekül a¤›rl›¤› küçük maddeler (monosakkaritler, aminoasitler)
kanla tafl›n›r. Bu damarlar ise kapillar, venüller, venler, vena portae, a. hepatica,
vena cava caudalise aç›lmaktad›r. Ba¤›rsak lumenine (bofllu¤u) salg›lanan ve geri
emilen s›v›n›n hareketleri “enterosistemik siklus” olarak adland›r›lmaktad›r.
Vitaminlerin Emilimi
Ya¤da çözünen vitaminlerden A, D, E, K vitaminlerinin hücrelere al›nmas› ya¤ asit-
lerinin emilimine benzemektedir. Emilim daha çok duodenum ve jejunumdan
olup lenf kanallar› yoluyla tafl›nmaktad›r.
Suda eriyen vitaminlerden C vitamini ve di¤erleri pasif diffüzyonla ba¤›rsak
hücresine al›nmaktad›r.
B12 vitamininin ba¤›rsak epitel hücresinden emilmesi pasif ve aktif transportla
ileumdan flekillenmektedir. Emilim için mideden salg›lanan intrinsik faktör ile Ca,
Mg iyonlar›na gereksinim vard›r.
Karbonhidratlar›n Emilimi
Tükürük içerisinde bulunan alfa amilaz enzimi ile niflasta sindirimi mide pH’s›nda
etkisini sürdüremez. As›l karbonhidrat sindirimi pankreas alfa amilaz› arac›l›¤›yla
olmaktad›r. Karbonhidratlar içerisinde, suda erir hale gelmifl olan glikoz, galaktoz,
früktoz en iyi emilen monosakkaritler olarak bilinmektedir. Karaci¤erde %95 ora-
n›nda glikoza çevrilen monosakkaritlerin emilimi sodyum (Na) eflli¤inde kotrans-
port ile gerçekleflmektedir. Emilim, aktif transport ile olup en çok duodenum ve
jejunumda flekillenmektedir. Glikoz emildikten sonra dokularda enerji için kullan›-
l›r veya glikojen fleklinde depo edilir. Özellikle karaci¤er ve kas hücreleri büyük
oranda glikojen depolar.
Proteinlerin Emilimi
Midede polipeptid ve peptonlara parçalanan proteinler mide, pankreas ve ince ba-
¤›rsakta bulunan proteolitik enzimlerle (tripsin, kimotripsin, karboksipeptidaz v.b)
tripeptid, dipeptid ve aminoasitlere parçalanmaktad›r. Aminoasitlerin emilimi daha
çok ileumdan kolaylaflt›r›lm›fl difüzyon ve aktif transport ile olmaktad›r. Aminoasit-
lerin hücre içerisine al›n›fl› Na+ eflli¤inde (kotransport) özel aminoasit tafl›ma siste-
mi ile olmaktad›r. ‹nce ba¤›rsaklardan emilen aminoasitler vena porta yoluyla kan
dolafl›m›na geçip dokulara özgü proteinlerin sentezinde ve dokular›n büyümesin-
de kullan›lmaktad›r.
Ya¤lar›n Emilimi
Ya¤lar, diyette trigliserid halinde bulunmakta ve safra tuzlar› sayesinde emülsiyon
haline getirilerek pankeas lipaz› ile parçalanmaktad›r. Miseller flekline gelen ya¤- Misel: ‹nce ba¤›rsaktaki
gerek pankreas lipaz›
lar safra tuzlar› ile tafl›n›rlar. Miseller içinde uzun zincirli ya¤ asitleri, monogliserit- gerekse ba¤›rsak lipaz
ler, fosfolipitler, kolesterol ve ya¤da eriyen vitaminler (A, D, E, K) bulunmaktad›r. enzimi ile ya¤lar›n
monogliserid ve ya¤ asitleri
Miseller, ince ba¤›rsaklar›n jejunum bölümünde villuslar›n üzerinde bulunan f›r- haline gelmesi ve safra
çams› kenarda k›lcal lenf damarlar›na flilomikronlar halinde geçerler. K›lcal damar- tuzlar› ile negatif kümeler
lardan da toraks lenf damarlar›na (duktus torasikus) ve vena jugularis ile vena oluflturmas›. Lipid-safra
tuzu miselleri ad›yla
subklavya’n›n birleflti¤i yerde venöz kan dolafl›m›na kar›fl›rlar. Safra tuzlar› ya¤la- bilinmektedir.
r›n emiliminde tafl›y›c›l›k görevi yapmaktad›r. Ya¤lar emildikten sonra safra tuzlar›
ileumdan emilerek karaci¤ere getirilir.
Safra tuzlar›: Karaci¤er hücrelerinde (hepatosit) kolesterolden üretilir. Bunlar
kolat-kenodeoksikolat olup suda çözünürlük artt›ran glisin ve taurin aminoasidi ile
bileflip, lipidleri çözünür hale getirip, emilimde tafl›y›c›l›k görevi yapar.
fiilomikronlar: Lipoprotein olup yap›s›nda trigliserit, az oranda fosfolipid, ser-
best kolesterol esterleri ve proteinler bulu›nur. Ya¤lar›n ince ba¤›rsaklardan emi-
lim flekli olan bu globüler yap› flilomikron olarak adland›r›lmaktad›r.
152 Temel Veteriner Fizyoloji
Özet
N
A M A Ç
Besinlerin al›n›m›, sindirim olaylar›n›n kontro- köpek, at, domuz vb) gevifl getirmeyen gruptan-
1 lünü aç›klamak. d›r ve bunlar›n mideleri basit mide tipindedir. S›-
Sindirim sistemi, sindirim kanal› ile sindirim bez- ¤›r, koyun, keçi, deve, lama, geyik ve manda gi-
lerini içeren, evcil hayvanlarda yiyece¤in vücuda bi gevifl getiren hayvanlar›n mideleri ise dört ke-
al›n›m›, sindirilmesi, gerekli besin ve oluflan ener- seden oluflur. Bu hayvanlarda ön mide olarak
ji maddelerinin absorbe edilmesi ve art›k madde- adland›r›lan rumen, retikulum ve omasumda bu-
lerin vücuttan at›lmas› ile ilgilenen organ sistemi- lunan mikrorganizmalar›n enzimleri ile besin
dir. Sindirim kanal›, a¤›z, yutak, yemek borusu maddeleri mikrobiyal fermentasyona u¤rat›l›r.
(özefagus), mide, ince ba¤›rsak (duodenum, je- Bezsel bölüm olan abomasum ise insan ve kar-
junum, ileum), kal›n ba¤›rsak (sekum, kolon, rek- nivorlardaki basit midenin karfl›l›¤›d›r ve bu bö-
tum) ve anüs’ten oluflmaktad›r. lümde sadece proteinlerin ve bakterilerin parça-
Sindirimin kontrolü ise tüm türlerde hem hor- lanmas› söz konusudur.Basit midelilerde mide
monlar hem de otonom sinir sistemi taraf›ndan salg›s› içinde organik ve inorganik maddeler bu-
gerçeklefltirilir. Sindirim sistemininin görevlerini lunmaktad›r. Mide sindiriminin en önemli amac›,
kontrol eden temel hormonlar mide ve ince ba- besinlerin ba¤›rsak sindirimi için uygun hale ge-
¤›rsak mukozas›ndaki hücreler taraf›ndan salg›- tirilmesidir. Midede parçalama ifllemi devam
lan›r. Sekretin, gastrin, kolesistokinin gibi sindi- eder. Büyük yiyecek parçalar› daha küçük par-
rim kanal›ndan sal›nan hormonlar sindirim s›v›- çalara ayr›l›r ve özellikle proteinler mideden sa-
lar›n›n sal›n›m›n› (sekretorik ) uyar›p organ hare- l›nan enzimler ile kimyasal sindirime u¤rat›l›r.
ketlerine (motorik) neden olurlar. Otonomik si- Midenin asit ortam› besin maddeleri ile buraya
nir sisteminin iki kolu da sindirim ifllemini etki- kadar tafl›nan bakterilerin yok edilmesinde de
ler; parasempatik sinirler salg›lar› ve peristaltik görev al›r.
hareketleri uyar›rken, sempatik sinirlerin etkisi
bask›lay›c›d›r. N Karaci¤er, pankreas ve ba¤›rsak salg›lar›n› ve
A M A Ç
Kendimizi S›nayal›m
1. Rumende fermentasyon ürünleriyle ilgili afla¤›daki 6. Ruminantlarda tükürü¤ün önemiyle ilgili afla¤›daki
ifadelerden hangisi yanl›flt›r? ifadelerden hangisi do¤rudur?
a. Metan, rumen duvar›ndan emilmez. a. Abomasumda pepsinojeni pepsine dönüfltürür.
b. Selülozun parçalanma evreleri selüloz-sellobi- b. ‹nce ba¤›rsaklarda ya¤da eriyen vitaminlerin
oz- glikoz-pirüvik asit-uçucu ya¤ asitleri fleklin- emilimine yard›mc› olur.
dedir. c. Rumende fermantasyon sonucu oluflan asit ürün-
c. Rumen-retikulum-omasum-abomasum-duedo- leri nötralize eder.
num-jejenum-ileum ruminant sindirim kanal› bö- d. Omasumda su emilimini kolaylaflt›r›r.
lümleridir. e. A¤›zda protein sindirimini uyar›r.
d. Yeni do¤an yavrularda (ruminant) sulkus özefa-
gikus yoluyla süt do¤rudan do¤ruya abomasu- 7. B12 vitamininin emiliminde rol oynayan maddeler
ma aktar›l›r. afla¤›daki seçeneklerin hangisinde birlikte ve do¤ru
e. Eriflkin ruminantlar günlük enerji ihtiyaçlar›n›n olarak verilmifltir?
ço¤unu glikozdan karfl›larlar. a. Sodyum-Klor
b. ‹ntrinsik faktör-Kalsiyum
2. Afla¤›dakilerden hangisi tükürü¤ün görevlerinden c. Ekstrinsik faktör-Potasyum
biri de¤ildir? d. Magnezyum-‹yot
a. A¤›z pH’s›n› nötürlefltirmek e. Demir-Parathormon
b. Pepsinojeni aktiflefltirmek
c. Civa, kurflun, üre gibi toksik etkili maddeler ile 8. Karbonhidrat ve proteinlerin emiliminde birlikte ta-
kuduz virüsü gibi etkenler tükürükle d›flar›ya ç›- fl›n›m yapan iyon afla¤›dakilerden hangisidir?
kartmak a. Potasyum
d. Niflastay› parçalayan enzimi tafl›mak b. Kalsiyum
e. A¤›z mukozas›n› kayganlaflt›rmak
c. Sodyum
d. Kobalt
3. Afla¤›dakilerden hangisi basit midelilerde mide sek-
e. Demir
resyonlar›ndan biri de¤ildir?
a. Müsin
9. Ya¤lar›n ince ba¤›rsaklardan emilim flekli olan glo-
b. Tripsin
büler yap›ya ne ad verilir?
c. Pepsin
a. fiilomikron
d. Gastrin
b. Lipoprotein
e. Tuz asidi
c. Fosfolipid
d. Kolesterol
4. Ruminantlarda süt emme döneminde mideden sal-
e. Misel
g›lanan enzim ve hangi maddeyi etkiledi¤i afla¤›daki
seçeneklerin hangisinde birlikte ve do¤ru olarak veril-
10. Afla¤›dakilerden hangisi pankreastan sal›n›p duedo-
mifltir?
numa aktar›lan enzimlerden biri de¤ildir?
a. Renin-Kazein
b. Gastrin-Protein a. Tripsin
c. Intrinsik faktör-B12 b. Pepsin
d. Musin-Kobalamin c. Kimotripsin
e. Karboksipeptidaz-HCl d. Karboksipeptidaz
e. Lipaz
5. Afla¤›dakilerden hangisi Rumende mikrobiyal fer-
mantasyon için gerekli olan optimal koflullardan biri
de¤ildir?
a. 39°C ›s›
b. Besinlerin sürekli al›n›m›
c. 6,2-6,8 pH
d. Aerob ortam
e. Fermantasyon sonucu oluflan asit ortam›n
nötrleflmesi için bol tükürük oluflumu
7. Ünite - Sindirim Sistemi 155
8
Amaçlar›m›z
N
Bu üniteyi tamamlad›ktan sonra;
Kas dokunun temel yap›s› ve kas›lma olay›n› aç›klayabilecek;
N Kasta enerji metabolizmas› ve yorgunluk olay›n› tan›mlayabilecek;
N Düz kaslar›n temel yap› ve özelliklerini, görevlerini aç›klayabilecek;
N Kalp kas›n›n temel yap› ve özelliklerini, görevlerini aç›klayabilecek;
bilgi ve becerileri kazanabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• ‹skelet kas› • Kas›n duyu reseptörleri
• Kas›n kas›lmas› • Düz kaslar
• Kas›n enerji metabolizmas› • Kalp kas›
• Kas›n yorulmas›
‹çindekiler
• KAS F‹ZYOLOJ‹S‹
• ‹SKELET KASI
• ‹SKELET KASININ YAPISI
• KAS PROTE‹NLER‹N‹N
KONTRAKS‹YON ‹fi‹NDEK‹
GÖREVLER‹
• S‹N‹R KAS BA⁄LANTISI (MOTOR
ÜN‹TE)
• KASIN KASILMASI
Temel Veteriner • KASILMA T‹PLER‹
Kas Fizyolojisi
Fizyoloji • KASTA ISI
• KASIN ENERJ‹ METABOL‹ZMASI
• KIRMIZI VE BEYAZ KASLAR
• KASTA YORGUNLUK
• KASIN DUYU RESEPTÖRLER‹
• KASIN F‹ZYOLOJ‹K ÖZELL‹KLER‹
• ÖLÜM SERTL‹⁄‹ (R‹GOR MORT‹S)
• DÜZ KASLAR
• KALP KASI
Kas Fizyolojisi
KAS F‹ZYOLOJ‹S‹
Canl› organizmada bulunan her çeflit kas›n görevi kas›lmakt›r. Organizman›n d›fl
ve iç ortam›ndaki de¤iflikliklere karfl› reaksiyonu, duruma karfl› gereken kaslar› ha-
rekete geçirmekle kendini gösterir. Kas dokusu organizmada; i) hareket etme; ke-
mikler ve eklemlerle birlikte yürüme, koflma gibi yer de¤ifltirme hareketlerinin ya-
n› s›ra iflin ortaya ç›kmas›n› sa¤lamaktan, ii) vücutta madde tafl›nmas›; düz kasla-
r›n oluflturdu¤u sindirim, boflalt›m ve üreme sistemlerinin hareketini sa¤lama veya
kalp kas›n›n oluflturdu¤u, kalbin kan› pompalamas›n› sa¤lamaktan, iii) vücut flek-
linin oluflmas›; kemiklerin etraf›nda bulunan iskelet kaslar›n›n vücut seklinin olufl-
turulmas›ndan iv) ›s› üretimi; kas kas›lmas› veya kas›n kas›lmaya haz›rlanmas› so-
nucu beden ›s›s›n›n oluflmas›ndan sorumludur.
Kas dokusu; i) uyar›labilirlilik; uyar›ma tepki verme, ii) iletebilme; uyar›mlar›
iletebilme yetene¤i, iii) kas›labilirlilik; uyaranlara cevap olarak boyunu k›saltmas›
ve kal›nlaflabilmesi, iv) uzayabilirlilik; eklem etraf›nda bulunan kaslar eklemin ha-
reket etmesini sa¤lamak için baz› kaslar›n boylar›n›n k›sal›rken baz› kaslar›n boy-
lar›n›n uzamas›, v) esneyebilirlilik; kas›n kas›lma veya gevflemeden sonra orijinal
durumuna geri dönebilmesi gibi 5 temel özelli¤e sahiptir.
Memelilerde üç çeflit kas dokusu vard›r (fiekil 8.1):
1. ‹skelet kas›: Çizgili kast›r ve çal›flmas› istemlidir. Hareket etme iste¤i gibi,
çal›flmas› canl›n›n iste¤ine göre olmaktad›r. Yani iskelet kas›n›n kas›lmas› is-
tendi¤inde siniri arac›l›¤›yla aktive edilmesi gerekir. ‹skelet kaslar›n› soma-
tik sinirler idare eder.
2. Kalp Kas›: ‹skelet kas› gibi çizgili kast›r fakat istemsiz çal›fl›r otomatiktir.
Kalp kas›n› sinirlendiren bütün sinirler kesilse bile kalp kas› çal›flmaya de-
vam eder. Kalp kas› otonom sinirler ile idare edilir.
3. Düz kas (Visseral kas, içorgan kas›): ‹skelet veya kalp kas› gibi çizgileri
yoktur. ‹stemsiz çal›fl›r. Düz kaslar da otonom sinirler ile idare edilir. Çal›fl-
mas› bak›m›ndan iki tip düz kas vard›r;
a. Tek üniteli iç organ düz kas› (Otomatik düz kas): Kendi kendine
uyar›m üretebilen yani siniri olmasa da kas›labilen düz kaslard›r. Sindi-
rim kanal› kaslar› tek üniteli düz kaslara güzel bir örnektir.
b. Çok üniteli iç organ düz kas› (Otomatik olmayan düz kas): Yaln›z
sinirleri yoluyla aktiviteye sevk edilen düz kaslard›r. Büyük kan damar›
kaslar›, gözdeki iris kaslar› çok üniteli düz kaslara örnektir.
158 Temel Veteriner Fizyoloji
Kaynak:
http://www.colorad
o.edu/intphys/Class/
IPHY3430-
200/image/12-1.jpg
AMAÇLARIMIZ
N N plazma doldurur. Sarkoplazma glikojen, ATP, fosfokreatin ve glikolitik enzimleri
AMAÇLARIMIZ
tafl›r. Sarkolemma’n›n permeabilite ve transport özellikleri kontraktil elementlerin
ortam›n› ayarlayarak impulsu iletir. Bunlardan baflka kas teli içerisinde kas›n aktif-
K ‹ T A P li¤ine ba¤l›Kolarak
‹ T A da P birkaç mitokondri, birkaç çekirdek, sarkoplazmik retikulum
gibi hücre elementleri de bulunmaktad›r. Kas telleri biraraya gelerek kas teli de-
metleri olan kas fasiküllerini olufltururlar. Kas fasiküllerinin bir araya gelmesiyle de
TELEV‹ZYON iskelet kas›T Eoluflur
L E V ‹ Z Y O(fiekil
N 8.2).
‹NTERNET ‹NTERNET
8. Ünite - Kas Fizyolojisi 159
fiekil 8.2
‹skelet kas›n›n
yap›s›
Kaynak:
http://classes.midla
ndstech.edu/carterp
/Courses/bio210/ch
ap09/lecture1.html
Kaynak:
http://www.colorad
o.edu/intphys/Class/
IPHY3430-
200/image/12-
3f.jpg
38 Temel Veteriner Fizyoloji
Nötrofiller
Çubuk çekirdekli ve parçal› çekirdekli olarak ikiye ayr›l›rlar. Çubuk çekirdekli nöt-
rofiller, çekirdekleri tek parça halinde olan hücrelerdir. Maygrünwald-Giemsa ka-
r›fl›k boyama metodu ile çekirdek koyu mor, sitoplazma aç›k pembe renkte boya-
n›r. Sitoplazma içinde menekfle renginde küçük granüller görülür. Bu granüller
bakterileri ve yabanc› proteinleri parçalayan hidrolitik enzimler içeren lizozomlar-
d›r. Parçal› çekirdekli nötrofiller, çekirdekleri iki ya da daha fazla parçadan olufl-
mufltur. Çubuk çekirdekli nötrofillerin olgun halidir. Hücre yaflland›kça çekirdek-
teki parça say›s› artar.
Nötrofiller bakterileri, viruslar› ve di¤er küçük partikülleri fagosite etme yetene-
¤ine sahiptirler. Bu ifllevleri ile vücudu enfeksiyonlara karfl› korurlar. Yang› bölge-
sinde çok say›da nötrofile rastlan›r. Nötrofiller, pirojen ad› verilen bir madde üre-
tirler ki, bu pirojenler beyindeki ›s› ayarlama merkezini etkileyerek vücut ›s›s›n›n
yükselmesine (atefl, fever) neden olurlar. Beden ›s›s›n›n yükselmesi bakteri ve vi-
ruslar›n üremesini yavafllat›r.
Tavflan, kobay ve kanatl›larda nötrofillere benzeyen hücrelere heterofil ya da
pseudoeozinofil ad› verilir. Heterofillerin granülleri çubuk ya da mekik fleklindedir.
Bazofiller
Bazofiller hareketleri yavafl ve kanda say›lar› en az olan granüllü akyuvarlard›r.
Bin akyuvardan dört ya da befli bazofildir. Sitoplazma ve çekirdek kirli mavi renk-
te granüllerle kapl›d›r. Kemik ili¤inden köken alan bu hücreler, kapillar damarla-
r›n çevresindeki doku mast hücrelerine benzerler. Bazofiller ve mast hücreleri he-
parin, histamin, serotonin gibi maddeler tafl›rlar.
Heparin kan p›ht›laflmas›n› önler. Histamin ve serotonin kan damarlar› üzerine
etkili (vazoaktif) maddelerdir. Kronik yang›larda ve yang›n›n iyileflme sürecinde
kandaki say›lar› artar.
Lenfositler
Kemik ili¤inden köken alan bu hücreler, dolafl›m kan›na girerler ve farkl›laflacak-
lar› yerlere giderler. Timus bezine gidenler burada ço¤alarak T-Lenfositlere, kanat-
l›larda Bursa fabriceaus’a, memelilerde ise di¤er lenfoid organlara gidenler B-Len-
fosit haline dönüflürler. T-Lenfositler hücresel ba¤›fl›kl›kta, B-Lenfositler ise humo-
ral ba¤›fl›kl›kta görev al›rlar. B-Lenfositler antikor salg›layan plazma hücrelerine
dönüflürler. Hücresel ba¤›fl›kl›kta görev alan T-Lenfositler ise bakteri,virus ve man-
tarlarla oluflan enfeksiyonlara ve tümörlere karfl› savunmada rol oynarlar. Lenfosit-
ler, küçük ve büyük lenfositler olarak ikiye ayr›l›rlar. Küçük lenfositler 6-10 mik-
ron, büyük lenfositler ise 10-12 mikron kadard›r. Çekirdek hücrenin büyük bir k›s-
m›n› kaplar ve koyu mor renklidir.
Enfeksiyöz hastal›klar›n tümünde bafllang›çta lenfosit say›s› azal›r, buna len-
fopeni denir. ‹yileflme evresinde ise say›lar› artar bu durum da lenfositoz olarak
adland›r›l›r. Stres durumlar›nda steroid üretiminin artmas› nedeniyle lenfopeni
oluflur.
Monositler
Monositler, kemik ili¤inden köken alan bu hücreler, retikulo-endothelyal siste-
min bir parças›d›r. Dolafl›m kan›nda az oranda bulunan, çaplar› büyük, tek çe-
kirdekli ve çevreleri düzensiz olarak görünen hücrelerdir. Fagositoz yetenekleri
vard›r. Amipsi hareketlerle mikroorganizmalar› fagosite ederler. Sahip olduklar›
enzimlerle kronik yang› olaylar›nda monositler, kandan dokulara girerek doku
makrofajlar›n› olufltururlar. Tüberküloz gibi kronik hastal›klarda, monositlerin
say›s› artar. Makrofajlar, lizozom ad› verilen granüller tafl›rlar. Bu granüller de
çok miktarda lipaz tafl›rlar. Bu enzimler tüberküloz basili gibi etkenlerin kal›n li-
pid membran›n› sindirirler.
Monositlerden ve makrofaj sistemini oluflturan di¤er hücrelerden köken alan
makrofajlar kuvvetli fagositoz yetene¤ine sahip hücrelerdir. Nötrofillerin fagosite
etti¤i parçac›klar›n çok daha büyüklerini fagosite edebilirler. Kronik enfeksiyonlar-
da say›lar› artar.
Resim 2.7
Baz› Hayvan
kedi köpek köpek Türlerinde Akyuvar
monositi lenfositi monositi
Tipleri
(Hawkey’den
al›nm›flt›r).
40 Temel Veteriner Fizyoloji
Plazma Hücreleri
Plazma hücreleri küçük lenfositlerden köken alan hücrelerdir. Dolafl›m kan›nda
bulunmazlar. Kemik ili¤inde, dalak ve lenf foliküllerinde, sindirim ve solunum yol-
lar›n›n gevflek ba¤ dokular›nda bulunan oval hücrelerdir.
Say›lar› kronik yang›larda artar. Hücrenin görevi antikor yapmak ve salg›lamak-
t›r. Bu nedenle sitoplazmalar›nda çok miktarda RNA’ya, granüllü endoplazmik re-
tikuluma ve golgi ayg›t›na rastlan›r.
Fibrin a¤›
görünümü.
Kaynak:
http://commons.wi
kimedia.org/wiki/c
ategory:Blood
Fibrin
Alyuvar
S O R U S O R U
fakat farkl› biçimde de olabilirler. Büyüklükleri evcil hayvanlar›n ço¤unda 2-5 mik-
ron aras›ndad›r. Kanatl›larda ise 4-8 mikron çapa sahip çekirdekli hücrelerdir. Ev-
SIRA S‹ZDE SIRA S‹ZDE
cil hayvanlar›n 1mm3 kan›nda bulunan trombosit say›s› 200 ile 400 bin aras›ndad›r.
S›¤›r, köpek, kedi ve koyun kanlar›nda di¤er hayvanlardan daha fazla, kanatl›lar-
da ise evcil hayvanlardan daha azd›r. Yaflam süreleri yaklafl›k AMAÇLARIMIZ
olarak 3-5 gündür ve
retiküloendothelyal sistem hücreleri taraf›ndan özellikle dalakta parçalan›rlar. Do-
N N AMAÇLARIMIZ
KANIN PIHTILAfiMASI
Kanama (Hemoraji)
Kanama, damar bütünlü¤ünün bozularak kan›n damar d›fl›na ç›kmas› olay›d›r.
Vurma, çarpma gibi nedenler, ifl ve trafik kazalar›, operasyonlar ya da bir hastal›k
sonucu kanamalar meydana gelebilir. Vücudun d›fl k›sm›n›n yaralanmas›nda d›fl
kanamalar, mide ve ba¤›rsak ülserlerinde veya iç organ yaralanmalar›nda iç kana-
malar oluflur. Yaralanmalar arterlerde, venalarda ya da kapiller damarlarda meyda-
na gelebilir. Kanamalardan sonra karaci¤er ve dalak gibi organlardan dolafl›ma
kan aktar›l›r, hücreler aras› s›v› damarlara geçer. Hafif kanamalarda organizma ko-
layl›kla kan eksikli¤ini tamamlayabilir, a¤›r kanamalarda ise yaflam tehlikeye gire-
bilir. Bu durumda kan nakli yap›larak hastan›n yaflam› kurtar›labilir. Vücutta kan
kay›plar› sonucunda kan miktar› azal›nca kan bas›nc› düfler, solunum say›s› artar
fakat derinli¤i azalm›flt›r, nab›z yavafllar, üflüme görülür ve bilinç kaybolur. Kan ka-
y›plar›nda, kan azl›¤› sonucunda dokulara yeterli miktarda oksijen gidemez, bu
nedenle önce beyin ve kalp daha sonra akci¤erler, böbrekler ve karaci¤er gibi or-
ganlar görev yapamaz hale gelir.
K Vitamini
Bitkisel ve hayvansal besinlerde bulunan K vitamini besin maddeleri ile al›n›r. Ay-
r›ca ba¤›rsaklarda bulunan bakterilerce sentezlenir. P›ht›laflma faktörü olan prot-
rombinin, Faktör VII’nin ve Faktör X’un karaci¤erde yap›lmas› için K vitamini ge-
reklidir. Bu nedenle K vitaminine antihemorajik vitamin de denmektedir. Sülfona-
mid ve antibiyotiklerin fazla al›nmas› ba¤›rsak floras›n› bozarak K vitamini yap›m›-
n› duraksat›r. Ba¤›rsaklarda ya¤ sindirimi ve emiliminin bozuldu¤u durumlarda,
sar›l›kta, karaci¤er hastal›klar›nda K vitamini eksikli¤i nedeniyle p›ht›laflma süresi
uzar. Bu gibi durumlarda K vitamini verilmesi gerekir.
Kanaman›n Durmas›
P›ht›laflma süresinin uzamas› ile karaci¤er aras›nda nas›l bir iliflki vard›r?
SIRA S‹ZDE SIRA S‹ZDE
3
D Ü fi Ü N E L ‹ M fiekilD2.3
Ü fi Ü N E L ‹ M
Ekstrinsik
(Schalm’dan
‹ntrinsik
Sistem
Sistem
Fosfolipid
+ Faktör V
AMAÇLARIMIZ
N N AMAÇLARIMIZ
+ Ca++
Protrombin K ‹ T A P K ‹ T A P
+
Aktif
Protrombin Trombin
TELEV‹ZYON TELEV‹ZYON
Dönüfltürücü
faktör
+ Fibrinojen Fibrin monomeri
Ca++ ‹NTERNET ‹NTERNET
Peptid
Fibrin polimeri
Erimez
Fibrin
P›ht›
Trombüs Oluflumu
Kan›n damar içinde dolafl›m› s›ras›nda normalde p›ht›laflma olmaz. Çünkü damar
endoteli kaygan bir yap›ya sahiptir, endotel hücreleri ile de¤ide olan kan hücrele-
ri buralara tutunamazlar. Travmalar ve damar çeperinin yang›lar› gibi patolojik du-
rumlar damar endotelinin bozulmas›na yol açar. Damar endotelinin kayganl›¤›
kaybolur, pürüzlü bir durum görülür. Bu durumda zedelenen k›sma trombositler
yap›flabilir ve kümeler olufltururlar. Bu flekilde kan›n damar içinde p›ht›laflmas›na
thrombosis ve meydana gelen p›ht›ya trombüs (tromboz) ad› verilir. Bazen bu p›h-
t›dan kopan parçalar dolafl›m ile akci¤erler ve beyine giderek k›lcal damarlar›n t›-
kanmas›na yol açar ve ölümle sonuçlanan embolilere neden olabilir. Trombüsün
parçalanmas›na trombolizis denir ve plazmin yoluyla meydana gelir.
Trombüs arterlere oranla venalarda daha s›k görülür, çünkü venalarda kan›n
ak›fl› arterlere göre daha yavaflt›r. Operasyonlardan sonra dokular›n hasara u¤-
ramas›, hastan›n hareketsizli¤i ve dolafl›m›n yavafllamas› sonucu trombüs tehli-
kesi oluflabilir.
44 Temel Veteriner Fizyoloji
Özet
N
A M A Ç Kan›n görevlerini ve yap›s›n› tan›mlamak. N
A M A Ç Anemileri aç›klayabilmek.
1 3
Kan, plazma olarak adland›r›lan s›v› k›s›m ve hüc- Kandaki alyuvar say›s›n›n ya da hemoglobin mik-
relerden kurulmufltur. Kan›n bafll›ca görevi tafl›- tar›n›n azalmas›na veya her ikisinin birden nor-
mad›r. Bir çok madde kan yoluyla doku ve organ- mal de¤erlerin alt›na düflmesine anemi (kans›z-
lara tafl›n›r ve art›k maddeler kan yoluyla doku ve l›k) denir. Alyuvarlar›n büyüklü¤üne göre nor-
organlardan al›narak akci¤erler ve böbrekler gibi mositer, makrositer ve mikrositer anemi tan›mla-
at›l›m organlar›na götürülür. Akci¤erlerden O2’ni malar› yap›labilir. Alyuvarlar›n içerdi¤i hemoglo-
dokulara ve dokularda oluflan CO2’i akci¤erlere bin miktar›na göre ise normokrom, hiperkrom
tafl›ma ifllemi kan yoluyla sa¤lan›r. Vücut s›cakl›¤›- ve hipokrom anemi olarak adland›r›l›r. Oluflum
n›n, bedendeki su dengesinin sa¤lanmas› kan›n mekanizmalar›na göre ise kan kayb› anemisi, ap-
görevidir. Enzimler, hormonlar yine kan yoluyla lastik anemi, olgunlaflma yetersizli¤i anemisi ve
tafl›n›rlar. Vücuda giren mikroorganizmalar akyu- hemolitik anemi fleklinde s›n›fland›r›l›r.
varlar yoluyla elimine edilir. Kan içinde bulunan
p›ht›laflma faktörleri ile olas› kan kay›plar›n›n ön- N
A M A Ç Kan›n p›ht›laflmas›n› tan›mlamak.
4
lenmesinde etkilidir. Vücut d›fl›na al›nan kan p›h- Damardan akan kan›n durdurulmas› hemostaz
t›laflmay› önleyici bir madde ile kar›flt›r›l›rsa p›ht›- olarak adland›r›l›r. Kan›n damar d›fl›na akmas›n›
laflmaz. P›ht›laflmay› önleyen bu maddelere anti- önlemek amac›yla p›ht›laflma mekanizmas›n›n
koagulant denir. Bu kan› bir tüpe koyup santrifü- oluflumu sayesinde canl›n›n yaflam›n› kaybetme-
je edersek alt k›s›mda çökmüfl halde kan hücrele- si önlenir. Damarlar içinde s›v› halde akan kan,
ri, üstte ise sar›ms› renkte plazma kal›r. E¤er kan damardan d›flar› ç›kt›¤›nda p›ht›lafl›r. Kan›n p›h-
antikoagülant bir madde ile kar›flt›r›lmazsa bir sü- t›laflmas›nda görev alan faktörlere p›ht›laflma fak-
re sonra p›ht›lafl›r ve p›ht›dan ayr›lan s›v› k›s›m se- törleri denir. Bir damar›n yaralanmas› durumun-
rum ad›n› al›r. Kan plazmas›n›n ise %90’› su, di¤er da önce trombositler buraya yap›fl›rlar ve küme-
k›sm› ise plazma proteinleri, lipidler, karbonhid- leflirler, sonra fibrin flekillenir. Damar bütünlü¤ü
ratlar, elektrolitler gibi maddelerdir. bozuldu¤u zaman yaral› dokudan tromboplastin
ad› verilen bir enzim a盤a ç›kar. Bu enzim plaz-
NA M A Ç Kan hücrelerini aç›klayabilmek. mada bulunan protrombin üzerine etki ederek
2
Kan hücreleri alyuvarlar, akyuvarlar ve trombo- onu trombine dönüfltürür. Trombinde fibrinojen
sitlerdir. Alyuvarlar kana k›rm›z› rengini veren üzerine etki ederek onu fibrine dünüfltürür. Böy-
hemoglobin maddesini tafl›rlar. O2 ve CO2 tafl›n- lece kan p›ht›laflm›fl olur. Fibrin burada bir a¤
mas› hemoglobin sayesinde gerçekleflir. Yaflam oluflturur. Fibrin a¤lar› kan hücreleri ve dokuya
boyu kemik ili¤i alyuvar yap›m›yla görevlidir. Al- yap›flarak kan ak›m›n› durdurur.
yuvar yap›m› için birçok maddenin kanda bulun-
mas› gerekir. Alyuvar say›lar›n›n normal de¤erle-
rin alt›na düflmesine anemi, artmas›na ise polisi-
temi ad› verilir. Akyuvarlar, dolafl›m kan›nda al-
yuvarlardan daha az say›da bulunurlar. Granülo-
sitler ve agranülositler olarak ikiye ayr›l›rlar. Gra-
nülositler nötrofil, eozinofil ve bazofil, agranülo-
sitler ise lenfosit ve monositlerdir. Akyuvarlar›n
say›lar›n›n artmas›na leukositozis, azalmas›na ise
leukopeni denir. Kan pulcuklar› ya da kan plak-
lar› ad› verilen trombositler kemik ili¤inde mega-
karyositlerin sitoplazmalar›n›n parçalanmas›yla
oluflan hücrelerdir. Kanaman›n durdurulmas› (he-
mostaz) ve p›ht›laflmada görevleri vard›r.
2. Ünite - Kan Fizyolojisi 45
Kendimizi S›nayal›m
I. Vücut s›cakl›¤›n›n ayarlanmas› kan yoluyla sa¤lan›r. 5. Alyuvarlar›n parçalanmas›n›n s›ras› afla¤›daki seçe-
II. Hormonlar›n vücutta tafl›nmas›nda kan›n rolü vard›r. neklerin hangisinde birlikte ve do¤ru olarak veril-
III.Vücuttaki su dengesinin korunmas›nda görevlidir. mifltir?
IV. Alyuvarlarda bulunan hemoglobin akci¤erlerden I. Hem molekülünden demir ayr›l›r, demirsiz tetrapirol
O2’ni al›r, hücrelere tafl›r, CO2’i hücrelerden al›r ak- olan porfirin bilirubine çevrilir.
ci¤erlere tafl›r. II. Ürobilinojenin bir k›sm› barsaklardan emilerek ka-
1. Kan›n görevleriyle ilgili yukar›daki ifadelerden han- na geçer, böbreklerden süzülür ve idrar ile at›l›r.
gileri do¤rudur? III. Safra kanal› ile ba¤›rsaklara dökülen bilirubin, ko-
a. Yanl›z I lonlarda bakterilerin etkisiyle parçalan›r ve ürobili-
b. I ve II nojen flekillenir.
c. III ve IV IV. Bilirubin, kan yoluyla karaci¤ere gelir, burada glu-
d. I, II ve III kuronid ile birleflerek safraya verilir.
e. I, II, III ve IV a. I, II, III, IV
b. I, III,II, IV
2. Kana antikolagulant bir madde eklenmezse, kan p›h- c. I, IV, III, II
t›lafl›r ve üstte sar›mtrak s›v› kal›r, bu s›v›ya ne ad verilir? d. II, IV, III, I
a. Kan e. IV, III, II, I
b. Serum
c. Plazma 6. Kemik ili¤inde tahribat sonucu hangi çeflit anemi
d. Hücre meydana gelir?
e. Su a. Aplastik anemi
b. Kan kayb› anemisi
3. Alyuvar yap›m› (Eritropoesis) ile ilgili afla¤›daki c. Olgunlaflma yetersizli¤i anemisi
ifadelerden hangisi yanl›flt›r? d. Hemolitik anemi
a. Embriyonel yaflamda alyuvarlar saccus vitelli- e. Hemoliz
nustaki kan adac›klar›nda yap›l›rlar.
b. Fötal hayat›n yar›s›ndan sonra kemik ili¤inde 7. Kemik ili¤inden köken alan, fagositik aktivitesi az
yap›l›rlar. olan ve sitoplazma içinde, parlak k›rm›z› renkte granül-
c. Fötal yaflamda, karaci¤er alyuvar üretemez. lere sahip akyuvar tipine ne ad verilir?
d. Gevifl getiren hayvanlarda k›rm›z› kemik ili¤in- a. Nötrofil
den baflka hemal lenf dü¤ümlerinde de alyuvar b. Eozinofil
yap›m› vard›r. c. Bazofil
e. Yaflam boyu kemik ili¤i alyuvar yap›m›yla gö- d. Monosit
revlidir. e. Lenfosit
4. Hemoglobin ile ilgili afla¤›daki ifadelerden hangisi 8. Lenfositlerle ilgili afla¤›daki ifadelerden hangisi yan-
yanl›flt›r? l›flt›r?
a. Alyuvarlara k›rm›z› rengini verir. a. Timus bezine gidenler burada ço¤alarak T-Len-
b. Hemoglobin akci¤erlerde O2 ile birleflerek oksi- fositlere dönüflürler.
hemoglobin oluflturur. b. Kanatl›larda Bursa fabriceaus’a, memelilerde ise
c. Hemoglobin, karbondioksit ile birleflince karbo- di¤er lenfoid organlara gidenler B-Lenfosit hali-
minohemoglobin oluflur. ne dönüflürler.
d. Hemoglobinin karbonmonoksitle yapt›¤› kararl› c. T-Lenfositler hücresel ba¤›fl›kl›kta görev al›r.
bileflik karboksihemoglobindir. d. B-Lenfositler humoral ba¤›fl›kl›kta rol oynar.
e. Methemoglobine ba¤l› olan oksijeni canl›lar e. Enfeksiyöz hastal›klar›n tümünde bafllang›çta
kullanabilirler. lenfosit say›s› artar.
46 Temel Veteriner Fizyoloji
S›ra Sizde 3
Karaci¤erin hasara u¤ramas› durumunda ve kronik
protein yetersizliklerinde plazmada bulunan protein-
lerin oluflumu aksar. Çünkü plazma proteinlerinin bü-
yük k›sm› karaci¤erde yap›l›r. Bu nedenle, plazma fib-
rinojen miktar› ve karaci¤erde yap›lan di¤er p›ht›lafl-
ma faktörlerinin de azalmas› sonucunda kan›n p›ht›-
laflma süresi uzar.
3
TEMEL VETER‹NER F‹ZYOLOJ‹
Amaçlar›m›z
Bu üniteyi tamamlad›ktan sonra;
N Kan dolafl›m› ve dolafl›m sisteminin fonksiyonlar›n› aç›klayabilecek;
N Kalp ve kalbin çal›flmas›n›n kontrolünü tan›mlayabilecek;
N Kalbin kan› pompalamas›n› aç›klayabilecek;
N Kan damarlar› ve damarlar›n yap›sal özelliklerini aç›klayabilecek;
N Kan bas›nc› ve kan bas›nc›n›n düzenlenmesini aç›klayabilecek;
bilgi ve becerileri kazanabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Kalp • Kalp siklusu
• Kalbin ileti sistemi • Kan damarlar›
• Kalp çal›flmas›n›n kontrolü • Kan bas›nc› ve düzenlenmesi
• Kalbin kan› pompalamas›
‹çindekiler
• KAN DOLAfiIMI
• DOLAfiIM S‹STEM‹N‹N
FONKS‹YONLARI
• KALP
• PULMONER VE S‹STEM‹K DOLAfiIM
• KALB‹N ‹LET‹ S‹STEM‹
Temel Veteriner • KALB‹N KANI POMPALAMASI VE
Kan Dolafl›m› KALP S‹KLUSU
Fizyoloji • KALP SESLER‹
• KALB‹N METABOL‹ZMASI
• KALP ÇALIfiMASININ KONTROLÜ
• KAN DAMARLARI
• KAN BASINCI
• KAN BASINCININ DÜZENLENMES‹
Kan Dolafl›m›
KAN DOLAfiIMI
Tüm canl›lar, dokular›n›n ve hücrelerinin beslenmesi ve oksijenlenmesi için ve do-
kularda oluflan art›k maddelerin at›l›m organlar›na tafl›nmas› için dolafl›m sistemi-
ne sahiptirler. Hücreler, ihtiyaç duyduklar› besin maddelerini ve oksijeni dolafl›m
sistemi içinde var olan kandan sa¤lay›p, metabolizmalar› sonucu oluflan art›k mad-
deleri ve karbondioksiti ise at›l›m organlar›na götürülmesi için yine kana verirler.
Kan›n bu görevlerini yerine getirebilmesi için beden içinde dolafl›m›n› sa¤layan
sisteme dolafl›m sistemi (kardiyovasküler sistem) denir.
Dolafl›m sistemi kana sürekli hareket veren bir motor yani kalp ile kan›n için-
de dolaflt›¤› damar sisteminden oluflmufltur. Genel olarak kalpten ç›kan damarlara
arter, kalbe aç›lan damarlara ise vena denir.
KALP
Kalp, gö¤üs bofllu¤u içinde akci¤erler aras›nda bulunan, d›fl görünüfl olarak vücu-
da oranla oldukça küçük kastan yap›lm›fl bir pompad›r. Ancak kapasite, olarak ol-
dukça yüksek verimli çal›flan bir organd›r. Bir köpek kalbi düflünüldü¤ünde, kalp
kan› 3 metre kadar yukar› s›çratabilir. Yine bir köpek kalbi, ortalama dakikada 70
kere ve her y›l yaklafl›k 37 milyon kereden fazla hareket eden bir kast›r.
Anatomik olarak kalp, sa¤da ve solda birer kulakç›k (atrium) ve kar›nc›k
(ventrikül) olmak üzere dört boflluktan oluflur. Sa¤daki kulakç›k ve kar›nc›¤› tri-
küspidal kapak; soldaki kulakç›k ve kar›nc›¤› ise biküspidal ya da mitral kapak
ay›r›r. Kalbin sol kar›nc›¤› ile kalpten ç›kan ve organizman›n en büyük atardama-
r› olan aort damar›n›n bafllang›c› aras›nda aortik semilunar kapak vard›r. Benzer
olarak pulmoner semilunar kapak sa¤ kar›nc›k ile kan› akci¤erlere tafl›yan arte-
50 Temel Veteriner Fizyoloji
ria pulmonalis aras›nda bulunur. Kan, kalbin sa¤ kulak盤›na vena kavalar arac›-
l›¤› ile getirilip, kalbin sa¤ kar›nc›¤›ndan arteria pulmonalis arac›l›¤›yla gönderi-
lir; kalbin sol kulak盤›na ise vena pulmonalis ile getirilip, kalbin sol kar›nc›¤›n-
dan aorta ile gönderilir (fiekil 3.1). Kalbin d›fl yüzünü perikard denilen bir zar
kaplar. Bu zar ile kalp aras›nda, kalbin çal›fl›rken rahat hareket edebilmesi için
çok az miktarda kayganlaflt›r›c› s›v› bulunur. Perikard›n fibröz ve seröz perikard
olarak iki k›sm› vard›r. Seröz perikard›n d›fl k›sm› parietal, iç k›sm› ise viseral pe-
rikard ad›n› al›r. Endokard ise kalp duvar›n›n ve kapaklar›n›n iç yüzeyini örten
ince fibröz zard›r.
fiekil 3.1
fiekil 3.2
Pulmoner ve sistemik
dolafl›m›n flematik
görünümü
Akci¤er
Kaynak:
K›lcal Damar http://academic.kellogg.
edu/herbrandsonc/bio2
01_mckinley/cardiovasc
ular%20system.htm)
K›lcal
Damar
Sinoatrial dü¤üm de oluflan uyar›lar, sa¤ atriumun taban›nda atriumlar ile ven-
K ‹ T A P K ‹ T A P
triküller aras›nda bulunan atrioventriküler dü¤üme ulafl›r. Atriyoventriküler dü¤üm
his demeti dallar›na ayr›l›r. His demeti de purkinje liflerine ayr›larak kar›nc›k kas›
hücrelerine kadar uzan›r. Bu ileti sistemi sayesinde kalp fonksiyonel bir bütün ola-
TELEV‹ZYON TELEV‹ZYON
rak çal›fl›r (fiekil 3.3).
‹NTERNET ‹NTERNET
Solunum ve
Boflalt›m Sistemi
SOLUNUM S‹STEM‹
Canl› hücre ile bulundu¤u ortam aras›nda gaz al›flverifli, hücre zar›ndan içeri veya
d›flar› difüzyon ile olur. Tek hücreliler d›fl ortamla do¤rudan do¤ruya temas halin-
de oldu¤undan oksijen alma ve karbondioksit verme kolayl›kla yap›l›r. Dolay›s›y-
la özel bir solunum ayg›t›na ihtiyaç yoktur. Suda yaflayan hayvanlar›n ço¤unda so-
lunum, solungaçlar arac›l›¤›yla olur. Solungaçlar genellikle bol miktarda k›lcal kan
damarlar› tafl›rlar. Suda erimifl oksijen, tek s›ra halindeki solungaç epitelleri ile ge-
ne tek s›ra halindeki kapillar endotelyumundan kana difüze olur. Kufllarda iki ak-
ci¤er vard›r. Trachea dokuz adet hava kesesi ile ba¤lant› halindedir. Hava kesele-
ri kemik boflluklar› ile ba¤lant›l›d›r. ‹nspirasyon sonunda hava, arka keselere do-
lar; ön keselere ise ikinci inspirasyon sonunda gelir. Ekspirasyonda arka keseler
küçülür ve hava, akci¤er içine geçer. Ön keseler de küçülerek hava bronchuslar-
dan d›flar› verilir (Resim 4.1). Akci¤erlere verilen havada, oksijenin yan›nda kar-
bondioksit de vard›r ve bu karbondioksit, solunum merkezlerinin uyar›lmas›na ne-
den olur. Kufllar›n akci¤erlerinde memelilerdeki gibi alveoller yoktur. Hava k›lcal
borular içinde seyreder. Hava borular›ndaki havan›n ak›fl› ile k›lcal damarlardaki
kan›n ak›fl› birbirinin aksidir ve ters ak›m al›flverifl sistemiyle kan fazla miktarda ok-
sijen alabilir. Bu sayede kufllar memelilerin yaflayamayaca¤› kadar yükseklerde ra-
hatça oksijen ihtiyac›n› karfl›larlar.
Resim 4.1
Kaynak:
www.biog11051106.
org/demos/105/unit6
/media/gasexchange
.birds.jpg).
A
‹NSP‹RASYON
B EKSP‹RASYON
68 Temel Veteriner Fizyoloji
Resim 4.2
Solunum Sistemi
Organlar›
Kaynak:
http://www.ambulanc
BO⁄AZ etechnicianstudy.co.
(FARENKS) uk/images/alveoli.gif)
EP‹GLOT
ÖZEFAGUS
(YEMEK BORUSU)
TRAKEA LARENKS
(SOLUK BORUSU)
BRONfi‹YOL
PAR‹YETAL
PLÖYRA
ALVEOLLER
Solunum Say›s›
Bir dakikada yap›lan inspirasyon ve ekspirasyon say›s›d›r. Solunum say›s›n›, canl›-
n›n a¤›rl›¤›, yafl›, çal›flma durumu, çevre ›s›s› ve gebelik durumu etkiler.
Solunum Tipleri
fiekil 4.1
Solunum tipleri
Eupnea (I): Dinlenme halinde iken
yap›lan solunum fleklidir.
I
Egzersizi takiben hiperpne sonucu apnenin nedeni nedir? SIRA S‹ZDE SIRA S‹ZDE
1
Akci¤er Hacimleri
• Tidal Hacim (Normal Solunum Hacmi): ‹nspirasyonD Üile fi Üal›nan
N E L ‹ M ve ekspi- D Ü fi Ü N E L ‹ M
rasyon ile verilen hava hacmidir. Beden a¤›rl›¤›na göre de¤ifliklik gösterdi-
¤inden, 0.0074 x beden a¤›rl›¤› (gram) formülünden hesaplanabilir.
S O R U Atta 2- S O R U
12 litre, s›¤›rda 2-7 litre ve insanda 0.5 litredir.
• ‹nspirasyon Yedek Hacmi: Dinlenme durumunda, normal bir inspirasyon
D‹KKAT D‹KKAT
sonras› yap›lan, maksimal bir inspirasyonla al›nan hava hacmidir.
AMAÇLARIMIZ
N N AMAÇLARIMIZ
K ‹ T A P K ‹ T A P
72 Temel Veteriner Fizyoloji
Akci¤er Kapasiteleri
• ‹nspirasyon Kapasitesi: Dinlenme halinde ekspirasyonu takiben maksi-
mal inspirasyonla al›nan hava hacmidir.
• Fonksiyonel Rezidüel Kapasite: Normal ekspirasyon sonunda akci¤er-
lerde kalan hava hacmidir.
• Vital Kapasite: Maksimal bir inspirasyondan sonra mümkün olan en kuv-
vetli ekspirasyon ile ç›kar›lan hava hacmidir. Vital kapasite, kronik bronflit,
akci¤er kanseri, ast›m, amfizem ve tuberküloz gibi hastal›klarda azal›r. Vital
kapasiteyi, akci¤er ve gö¤üs kafesinin geniflleyebilmesi, solunum kaslar›n›n
kuvveti, anatomik yap›, kilo ve fiziki aktivite durumu etkiler.
• Total Akci¤er Kapasitesi: Maksimal inspirasyon sonunda akci¤erlerde mev-
cut tüm hava hacmidir. Vital kapasite ve rezidüel hacim toplam›na eflittir.
fiekil 4.4
Toplam akci¤er
‹NSAN AT
kapasitesi ve çeflitli
bölümleri
24.000 - 30.000 ml
‹nspirasyon 10.000 - 12.000
Vital Kapasite
2.000 - 2.500
Yedek ml ml
3.500 - 4.500 ml
Havas›
TOTAL HAVA
34.000 - 42.000 ml
Havas› ml
Ekspirasyon
Yedek 1.000 - 1.500
ml 10.000 - 12.000
Havas› ml
Rezidüel Hacim
Kollaps
10.000 - 12.000
Havas› 1.000 ml
1.500 ml
Minimal
Hava
500 ml
‹ntrapulmonik Bas›nç
Akci¤erlerin içinde bulunan bas›nç olup atmosfer bas›nc›na eflittir. ‹nspirasyonda
negatif yani atmosfer bas›nc›ndan biraz az, ekspirasyonda ise atmosfer bas›nc›n›n
biraz üstündedir.
Pnömotoraks (Pneumothoraks)
Plöyral bofllu¤a hava girmesine denir. Akci¤erlerin delinmesi veya gö¤üs duvar›-
n›n yaralanmas› ile buraya hava girifli olabilir.
Hipoksi
Dokulara yeterli miktarda oksijen sunulamamas›d›r. Hipoksinin 4 tipi vard›r.
• Hypoxic hypoxia (Hipoksik Hipoksi): Bu tür hipokside, kanda ve alveollerde
oksijen bas›nc› düflük oldu¤undan hemoglobin oksijeni b›rakmaz. Deniz
74 Temel Veteriner Fizyoloji
Siyanosis
Deri ve mukozalar›n normal rengini kaybedip mavimsi renge dönüflmesidir. Nede-
ni kanda bulunan indirgenmifl hemoglobin miktar›n›n normalin üstüne ç›kmas›d›r.
Kapillar damarlarda indirgenmifl hemoglobin miktar›n› bulmak için arteriyel ve ve-
nal kandaki de¤erlerin ortalamas› al›n›r. 100 ml kanda 15g Hb mevcuttur. Arter ka-
n› 100 ml’de 19 ml O2 tafl›rken vena kan› 14 ml O2 tafl›r. 100 ml arter kan›nda 0,74
gr, vena kan›nda ise 4,44 gr indirgenmifl hemoglobin bulunur. Buna göre kapillar
damarlarda indirgenmifl hemoglobin miktar›, 4.44 + 0.74 / 2 = 2.6 gr dir. Siyanosis
görülebilmesi için kapillar düzeyde indirgenmifl hemoglobin miktar›n›n 100 ml
kanda 5-6 gr dan fazla olmas› gerekir. Anemik ve histotoksik hipokside görülmez;
hipoksik ve stagnant hipokside görülür.
Bo¤ulma (Asfeksi)
Su yutmamak için larenkste meydana gelen fliddetli kas›lmalar sonucunda flekille-
nen ölüm olay›na denir.
Karbondioksitin (CO2’in)Tafl›nmas›
Kanda CO2, plazmada erimifl halde (%7), proteinlere ba¤l› (%23) ve bikarbonat
fleklinde (%70) bulunur. Dokularda a盤a ç›kan CO2 plazmaya, oradan da alyuvar-
lar içine al›n›r. Karbondioksitin bir k›sm› hemoglobin ile ba¤lanarak karbomino bi-
lefli¤ini yapar. Büyük bir k›sm› ise karbonik anhidraz enzimi (K.A.) arac›l›¤›yla su
ile birleflerek H2CO3 meydana getiririr. Bu asitin iyonlara ayr›lmas›yla HCO3- ve H+
meydana gelir. HCO3- alyuvardan plazmaya geçer, H+ ise O2’ni b›rakm›fl hemog-
lobin ile birleflerek indirgenmifl hemoglobin yapar (HHb).
Solunum gazlar›
bas›nç miktarlar›
(Benjamin
Cummings,
Alveol
interaktif
fizyoloji’den
al›nm›flt›r) PO2= 100 mm Hg
PCO2= 40 mm Hg
Medulla
Solunum, belirli bir süre için istek ile de kontrol edilebilir. ‹stekle kontrolün
uyar›mlar› korteks cerebri’den gelir. Ayr›ca beynin 4. ventrikülüsünde, cerebrospi-
nal s›v›n›n pH derecesinden etkilenen H+ iyonuna duyarl› nöyronlar vard›r. pH
azal›nca inspirasyonu uyar›rlar. Glomus caroticum ve glomus aorticum, kan›n
CO2ve O2 miktar›ndan ve pH’s›ndan etkilenerek refleks yoluyla solunumun ritmi-
ni de¤ifltirebilir. ‹nspirasyon merkezinde en etkili uyar›c›lar CO2 ve H+ dir. O2 mik-
tar› az etkilidir. Akci¤erlerin inspirasyonda fliflmesi, hava yollar›n›n duvar›nda bu-
lunan reseptörleri uyar›r. Bu uyar›mlar da n.vagus ile solunum merkezlerine geti-
rilir. Böylece akci¤erlerin daha fazla gerilmesi önlenir. Ekspirasyon bafllar. Bu du-
ruma Hering-Breuer Refleksi denir.
BOfiALTIM S‹STEM‹