Professional Documents
Culture Documents
er
Hint-Arap Sayı Sistemi
Araplar fethettikleri ülkelerin bilimsel özelliklerini çabucak özümsemişlerdir. İslam
imparatorluğunun sınırları içinde Suriyeliler, Yunanlılar, Mısırlılar, Persler, Türkler
ve diğer birçok ulus gibi çeşitli ırk ve kültürden insanlar yaşıyorlardı. Her ne kadar
Hıristiyanlık ve Yahudilik hoş görülüyorsa da, bu insanların ortak inancı Müslüman-
eğ
lıktı ve çoğu aynı dili paylaşıyordu. Yunanca ve İbranice de kullanılmakta birlikte
yaygın dil Arapçaydı. Buna karşın eğitimde tekdüze bir sistem olduğu söylenemez.
Hemen her dönemde belirgin farklılıklar vardı ve bunlar anlaşmazlıklara bile neden
oluyordu.
Sabit bin Kurra bilimsel anlamda Yunan yanlısı bir topluluk içinde yaşıyordu. 10. ve 11.
yüzyıl bilim adamları Ebu Vefa (940-988) ve el-Karkhi’nin (el-Karaji 1029) eserlerinde
nd
bu kültürel farklılık açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Bu yazarlar bazı çalışmala-
rında astronomi konulu Sindhanta ile gelen Hint rakamlarını, bazılarında ise
Yunan sayı sistemindeki alfabetik ifadeleri (elbette bunların Arapça karşılık-
larını) kullanmaktadırlar.
Çeşitli üstünlükleri nedeniyle son bağlamda Hint rakamları galip gelmiştir, ancak bu
sistemin kullanıldığı çevrede bile sayılar, belirgin biçimsel farklılıklar içermekteydi.
Benzer farklılıklar mutlaka Hindistan’da da görülüyordu ama Arap dünyasında öyle-
ka
sine çarpıcı farklar vardı ki, imparatorluğun batı ve doğu kısımlarında kullanılan sayı-
larını farklı kökenlere dayandığına ilişkin teoriler bile geliştirilmiştir.
yılar da büyük olasılıkla zaman ve mekan bağlamında aradaki geçiş döneminde be-
nimsenen simgelerdir. Günümüz Arap sayıları Hindistan’da hala kullanılan modern
“Devanagari” denilen sayılarından bambaşka simgelerden oluşmaktadır.
er
eğ
Sonuçta sayı sisteminde önemli olan rakamların biçimleri değil, prensiplerdir. Bizim
sayı sistemimiz, her ne kadar günümüzde Mısır, Irak, Suriye, Arabistan ve
diğer birçok İslam ülkesinde kullanılan sayısal simgelere pek az benzese de,
nd
temelde “Arap” olarak tanımlanır. Biz simge düzenimizi “Arap” olarak nitelen-
diriyoruz çünkü her iki sistemde de prensipler aynıdır ve bizim sayı sistemi-
miz büyük olasılıkla Araplardan alınmıştır. Bununla beraber Arap sayılarının
ardında yatan prensibin de Hint kültüründen türetilmiş olması oldukça ola-
sıdır. Bu nedenle günümüzde kullanılan sisteme Hint ya da Hint-Arap sistemi
demek çok daha uygun olur.
Trigonometri
ka
Sayılarda olduğu gibi sistemlerde de sürekli bir Yunan ve Hint kökenlilik çatışması
vardır. Astronomik hesaplamalarda önceleri iki tür trigonometri kullanılmak-
taydı, Yunanlıların Almagest’de görülen kiriş geometrisi ve Sindhanta’dan tü-
retilen Hint sinüs cetvelleri.
Burada da Hint yönteminin galip geldiğini belirtmek gerekir. Son dönem Arap trigo-
öz
er
el-Battani’nin (850-929) astronomisi ilk iletişim aracı olmuşa benzemektedir.
“Yıldızların Hareketleri Üzerine” isimli kitabında el-Battani, içinde sinüs ve
ters sinüs foksiyonları bulunan b = [a sin(90◦ − A)]/ sin A gibi formüllere yer ver-
mektedir.
eğ
Bir yüzyıl kadar sonra, Ebu Vefa zamanında tanjant fonksiyonu biliniyor ve yukarıdaki
eşitlik basitçe a = b tan A olarak ifade edilecek şekilde kullanılıyordu.
Burada Araplar, Hintlilerden farklı olarak sinüs fonksiyonunu birim daire içinde ir-
delerlerdi. Bunun ötesinde, Ebu Vefa’nın yarım ve çift kat açılara ilişkin formülleri
ispatladığı benzeri teoremlerle trigonometri çok daha sistematik bir biçime ulaşmıştır.
Hindu sinüs fonksiyonunun Yunan kirişinin yerini almasına karşın, trigonometrik
nd
sonuçların mantıksal düzenlemesini destekleyen itici güç Batlamyus’un Al-
magest’i olmuştur.
Genel Değerlendirme
Müslümanların matematiğe katkılarını, bu konuda çok çelişkili yargıların olması nede-
niyle, değerlendirmek çok zordur. Müslümanların matematiğe katkıları kimi ya-
zarlar tarafından gözardı edilirken, kimi yazarlar tarafından da göklere çı-
kartılmaktadır.
ka
er
Tarafsız bir gözle bakıldığında; Matematik tarihini yazanların batılı bilim tarihçileri
oldukları da dikkate alınarak, aşağıdaki sonuçlara ulaşılabilir:
eğ
• Müslümanların bilime katkıları yeteri kadar araştırılıp değerlendirilmemiştir.
Doğu’nun, yani Mezopotamya, Mısır, Hint yarımadası, Çin ve İslam medeniyetinin, ma-
tematiğin gelişmesine yaptıkları katkılar, gün geçtikçe daha iyi anlaşılmakta ve önemi
kavranmaktadır.
Ayrıca, insanlığın ortak ürünü olan bilimin önemli bir halkası, eskiyle yeniyi bağ-
layan halkası, İslam dönemi bilimidir. Bu halka olmadan, bilimin bugünkü düzeye
gelmesi herhalde mümkün olmayacaktı.
er
Yunanlılar MÖ 300 yıllarında ikinci dereceden bir denklemi geometrik yön-
temlerle çözebiliyorlardı. Yunanlılar için de bir sayı daha çok bir uzunluktu. Yunanlı
Diophantus (210-290) ikinci dereceden denklemleri çözebiliyordu ama köklerden, her
ikisi de pozitif olduğu zaman bile, sadece birini buluyordu
eğ
Hintli Aryabhata (475-550) her iki kökü birden bulmasını biliyordu. Ama bu bilgi daha
sonra unutulmuşa benziyor, çünkü Brahmagupta (628) köklerden sadece birini bula-
biliyormuş gibi bir intiba bırakmıştır. Mahavira (850) ve Sridhara (1025) en azından
pozitif kökü bulmayı mutlaka biliyordu.
Türk El-Harezmi (780-850) ve İranlı Ömer Hayyam (1100) da pozitif kökü bulmayı
biliyorlardı. Ömer Hayyam ayrıca üçüncü dereceden bir denklemin birden fazla kökü
nd
olabileceğini de biliyordu. 1000 yıllarında Araplar ax2n + bxn + c = 0 denklemini ikinci
dereceden bir denkleme indirgeyebiliyorlardı.
İspanyol Abraham bar Hiyya Ha-Nasi (ya da Savasorda) ikinci dereceden denk-
lemlerin çözümünü “Liber Embadorum” adlı kitabında Batı’da ilk kez yayım-
layan kişi olarak bilinir .
temleri kullanan ilk Batılı matematikçi olmuştur. El-Harezmi bunu çok daha ön-
ceden biliyordu.
Kullanılan Kaynaklar:
1) Matematiğin Kısa Bir Tarihi, Ali Ülger,