You are on page 1of 40

içindekiler

2
MATEMATİK
KELİMESİNİN
ANLAMI
’Antik yunanca matesis kelimesi matematik kelimesinin köküdür
ve ‘’Bilirim’’ anlamına gelir. Daha sonradan sırasıyla bilim, bilgi
ve öğrenme gibi anlama gelen Antik yunanca (mathema)
kelimesinden türemiştir Antik yunancada (mathematikos)
öğrenmekten hoşlanan anlamına gelir Osmanlı Türkçesinde ise
‘’riyaziye’’ denilmiştir. Matematik kelimesi Türkçeye Fransızca:
mathematique kelimesinden geçmiştir

Ünlü Matematikçiler

HAREZMİ
Hayatı: El-Harezmi'nin hayatına dair kesin olarak bilinen ayrıntı
az sayıdadır. İranlı bir ailede, Büyük Horasan’ın Harezm
şehrinde (modern Hive, Harezm bölgesi, (Özbekistan)
doğmuştur. 780 yılında doğduğu bazı kaynaklarda geçse de bu
kesin değildir

Çalışmaları
El-Harezmi'nin matematik, coğrafya, astronomi ve haritacılığa
katkısı, cebir ve trigonometride yeniliğin temelini oluşturdu.

2
Doğrusal ve ikinci dereceden denklemleri çözmeye yönelik
sistematik yaklaşımıyla cebrin ortaya çıkmasını sağlayan
Hesaplama Üzerine Özlü Kitap”
820 yılında Harezmi tarafından yazılmış olan “Hint Rakamlarıyla
Hesaplama Üzerine” isimli kitap Hint-Arap rakam sisteminin
Orta Doğu ve Avrupa'ya yayılmasının ana sebebidir. Latinceye
"Algoritmi de numero Indorum" olarak çevrilmiştir.
Çalışmalarından bazıları Fars ve Babillerin astronomisi, Hint
sayıları ve Yunan matematiği üzerine kuruludur. Harezmi,
Batlamyus’un Afrika ve Orta Doğu'yla ilgili verilerini sistematize
etti ve düzeltti.

Bir diğer önemli kitap olan Kitab surat al-ard (Dünya’nın


görünüşü; Coğrafya olarak tercüme edildi), Batlamyus’un
Coğrafyası’ndaki yerlerin koordinatlarını temel almakla birlikte,
Akdeniz, Asya ve Afrika için var olan değerleri geliştirerek
sunmuştur. Halife el-Memun tarafından dünyanın çevresini
belirlemek ve bir dünya haritası hazırlamak için görevlendirilen
70 kadar coğrafyacıya eşlik edip projeye yardım etmiştir.
12. yüzyılda eserlerinin Latince çevirileri vasıtasıyla Avrupa'ya
yayılmasıyla birlikte Avrupa'da matematiğin gelişimi üzerinde
derin bir etkisi olmuştur.

Cebir Alanındaki Çalışmaları


Tamamlama ve Dengeleme ile Hesaplama Üzerine Özlü Kitap
820 yılı dolaylarında yazılmış bir matematik kitabıdır. Bu kitap
ticaret, ölçüm ve yasal miras alanlarında, çok geniş yelpazedeki
problemlerin çözümü için örnekler ve uygulamalarla dolu
popüler bir hesaplama çalışması olarak halife el-Memun’un

2
teşviki ile yazılmıştır. “Cebir” terimi bu kitapta tanımlanan temel
işlemlerden biri olan denklemlerden gelmektedir (al-jabr'ın)
manası "restorasyon"dur, terimlerin birleştirilmesi veya
sadeleştirilmesi için denklemin her iki tarafına bir sayı eklenmesi
anlamına gelir). Bu eser aynı zamanda Doğu ve Batı'nın ilk
müstakil cebir kitabı olma özelliğini taşımaktadır. Bu kitap
Robert of Chester (Segovia, 1145) ve daha sonra Gerardus
Cremonensis tarafından Latinceye çevrilmiştir. Özgün bir
Arapça kopyası Oxford'da bulunmaktadır ve F. Rosen tarafından
1831 yılında tercüme edilmiştir. Latince bir çevirisi
Cambridge'de muhafaza edilmektedir.

Matematik alanındaki çalışmaları cebirin temelini oluşturmuştur.


Bir dönem bulunduğu Hindistanda’da sayıları ifade etmek için
harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin
kullanıldığını saptamıştır. Harezmî'nin bu konuda yazdığı
kitabın Algoritmi de numero Indorum adıyla Latinceye tercüme
edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve sfır
12.Yüzyılda Batı dünyasına sunulmuştur. Hesab-ül Cebir vel-
Mukabele adlı kitabı, matematik tarihinde, birinci ve ikinci
dereceden denklemlerin sistematik çözümlerinin yer aldığı ilk
eserdir. Bu nedenle Harezmî (Diophantus ile birlikte) "Cebir'in
babası" olarak da bilinir. İngilizcedeki "algebra" ve bunun
Türkçedeki karşılığı olan "cebir" sözcüğü, Harezmî'nin
kitabındaki ikinci dereceden denkelemleri çözme
yöntemlerinden biri olan "el-cebr"den gelmektedir.
Harezmi sıfır rakamını (0) ve x bilinmeyenini kullandığı bilinen ilk
kişidir

ASTRONOMİ ALANINDAKİ ÇALIŞMALARI

2
El-Harezmi’nin Zīj el-Sindhind ("Siddhanta'nın astronomik
tabloları") adlı eseri, takvimsel ve astronomik hesaplamalara
dayanan, içerisinde bir sinus değeri tablosu ile birlikte 116 adet
takvimsel, astronomik ve astrolojik veriyi barındıran, yaklaşık 37
bölümden oluşan bir çalışmadır. Bu, Zijes olarak bilinen ve Hint
astronomik yöntemlerine dayanan birçok Arapça Zijes'den
ilkidir. Çalışma Güneş'in, Ay'ın ve o dönemde bilinen beş
gezegenin hareketlerini gösteren tablolar içerir. Bu eser İslam
astronomisinde dönüm noktasını oluşturmuştur. Şimdiye dek
Müslüman gök bilimciler öncelikli olarak araştırma yaklaşımını
benimsemişler, başkalarının eserlerini tercüme edip keşfedilmiş
bilgileri öğrenmişlerdi. Orijinal Arapça versiyon (820) kayıptır
ancak muhtemelen Adelard of Bath (Ocak 26, 1126) tarafından
Latinceye çevrilen, Endülüslü gök bilimci Maslamah İbn Ahmed
el-Mecriti'nin (1000) bir versiyonu, günümüze ulaşmıştır.
Günümüze ulaşan bu el yazması Latince çevirilerden dört
tanesi; Bibliothèque publique (Chartres), Bibliothèque Mazarine
(Paris), Biblioteca Nacional (Madrid) ve Bodleian Kütüphanesi
(Oxford)'nde muhafaza edilmiştir.

Harizmî, coğrafya alanında da tanınmış biridir ve coğrafya


alanında birçok araştırmalar yapmıştır. Dağlar ve kum yuvaları
konusunda ölçüm ve hesapları bulunmaktadır.
El-Harezmî'nin üçüncü önemli eseri, onun ‘Coğrafya’sı olarak da
bilinen, 833 yılında bitirdiği Kitāb ūūrat el-Arḍ’dır ("Dünyanın
Tanımı Kitabı"). Bu çalışma Batlamyus’un 2. yüzyılda yazdığı
Coğrafya’sının yeniden düzenlenmesi olup genel bir
bilgilendirme ile birlikte şehirlere ait 2402 adet koordinatın
listesini ve coğrafi özellikleri içermektedir. Kitāb Ṣūrat al-Arḍ’ın
Strasbourg University Library’de muhafaza edilen yalnızca bir
adet kopyası günümüze ulaşmıştır. Latince bir tercümesi
Madrid'deki Biblioteca Nacional de España'da bulunmaktadır.
Bu kitap, “hava bölgeleri” sırasına göre düzenlenmiş olan enlem
ve boylam listesiyle başlar. Paul Gallez'in (şüpheli tartışması)
işaret ettiği gibi, bu mükemmel sistem, var olan belgelerin

2
neredeyse hiç okunmaz hâle gelebilecek kadar kötü bir
durumda bulunduğu birçok enlem ve boylamın çıkarımına
olanak tanır. Bu eserin ne Arapça ne de Latince tercümesi
dünyanın haritasını içerir ancak bununla birlikte Hubert Daunicht
eksik olan haritayı koordinatların listesinden yararlanarak
yapmayı başardı. Daunicht, el yazması içerisindeki kıyı
noktalarının enlem ve boylamlarını okumakta veya onları
okunaklı olmayan içerikten çıkarmaktadır. Noktaları grafik
kağıdına aktardı ve düz çizgi ile birbirine bağladı, kıyı şeridi
orijinal haritadaki gibi yaklaşık olarak elde edildi. Daha sonra
aynı işlemleri nehirler ve şehirler için uyguladı. El-Harezmi,
Batlamyus’un Kanarya Adaları’ndan Akdeniz’in doğu kıyları
boyunca yaptığı Akdeniz’in uzunluğu ile ilgili aşırı büyük olan
öngörüleri düzeltti. Batlamyus bu uzunluğu 63 derece
boylamdan fazla tahmin ederken, el-Harezmi neredeyse tam
doğru olacak şekilde 50 derecelik bir boylam olarak tahmin
etmiştir. Harezmi ayrıca, Atlantik ve Hint okyanuslarını,
Batlamyus’un karalar tarafından kapatılmış denizler olarak
tanımlamasının aksine, onları birer açık deniz kütlesi olarak
tasvir etmiştir. Harezmi’nin baş meridyeni, Marinus ve
Batlamyus’un kullandığı çizginin yaklaşık 10° doğusunda,
Fortunate Isles’da idi. Çoğu Orta Çağ Müslüman atlası el-
Harezmî'nin baş meridyenini kullanmaya devam etmiştir.

2
-Matematik ile ilgi eserleri-
- El-Kitab'ul Muhtasar fi'l Hesab'il Cebri ve'l Mukabele
- El Mesehat
- Kitab al-Muhtasar fil Hisab el-Hind

EL-BİRUNİ

Bîrûnî, Orta Asyada’da tarihi bir bölge olan Harezm'de doğdu.


Küçük yaşta babasını kaybetti. Harezm’de Afrigoğulları (Âl-i
Irak) hanedanı tarafından korundu, sarayda matematik ve
astronomi eğitimi aldı. Buradaki hocaları İbn-i
Irak ve Abdussamed Bin Hakim’dir. Bu dönemde daha 17
yaşındayken ilk kitabını yazdı. Harezm, Me'mûnîler hanedanının
yönetimine girince Bîrûnî de İran'a giderek bir süre burada
yaşadı. Daha sonra ise Ziyariler tarafından korunmaya
başlandı. El-Asarul-Bakiye adlı kitabını Ziyârîlerin sarayında
yazmıştır. İki yıl da burada çalıştıktan sonra memleketine geri
döndü ve Ebu’l Vefa ile gökbilim ve astroloji üzerine çalışmaya
başladı.

1017'de Gazneli Mahmut, Harezm’i zapt ettiğinde Birûnî


de Gazne şehrine gelerek burada Gaznelilerin'in himayesine
girdi. Sarayda büyük itibar gördü ve Gazneli
Mahmut'un Hindistan seferine katıldı. Burada Hint bilim
adamlarının dikkatini çekti ve Hint ülkesi alınınca
da Nendene şehrine yerleşerek bilimsel çalışmalarına burada
devam etti. Sanskritçeyi öğrenerek Hint toplumunun yaşamı ve
kültürü üzerine çalıştı.

Buradan tekrar Gazne şehrine döndü ve yaşamının geri kalan


kısmını bu şehirde tamamladı. Bu dönem Bîrûnî'nin en verimli
zamanı sayılmaktadır. Uzun zamandır hazırladığı Tahdidu

2
Niyahet’il Emakin adlı eserini bu döneme denk gelen 1025
yılında yayımladı. Astronomi üzerine yazdığı Kanûn-i Mes'ûdî
adlı eserini Gazneli Mahmud'un oğlu Sultan Mesud'a ithaf
etmiştir. Birûni 13 Aralık 1048 yılında ölmüştür.

Birûni, astroloji üzerine yaptığı en iyi çalışmayı Mahmut 'un


oğlu Mesut'a sundu. Sultan Mesut da bunun üzerine
kendisine bir fil yükü gümüşü hediye edince, "Bu armağan
beni baştan çıkarır, bilimden uzaklaştırır." diyerek bu hediyeyi
geri çevirdi. Aslında Birûni eczacılıkta uygulamalı eğitime,
kitaplardan çok daha fazla önem vermiştir. Birûni, elle tutarak
ve gözlemleyerek veri toplamanın insana, kitap okumaktan
çok daha fazla yarar sağladığına inanmış ve bunu
uygulamıştır. Gerçek bir bilim anlayışına sahip olan
Birûni, ırk kavramına da önem vermezdi. Başka bir halkın ileri
kültüründen derin bir saygıyla söz ederdi. Aynı
şekilde dinler ve düşünceler konusundaki anlatımı sırasında o
dinler hakkında itiraz veya eleştiride bulunmadığı gibi, o
dindeki deyimleri aynen kullanmasıyla da dikkat
çekmektedir. Sanskrit dilinden
Arapçaya çevirdiği Potenceli adlı kitabının önsözünde
"İnsanların düşünceleri türlü türlüdür, dünyadaki gelişmişlik
ve esenlik de bu farklılığa dayanır." şeklinde yazmıştır.

Çalışmaları
Çok yönlü bir bilim insanı olan El-Birûnî, ilköğrenimini Yunan bir
bilginden aldı. Tanınmış ve seçkin bir aileden gelen Harezmli
matematikçi ve gök bilimci Ebu Nasr Mansur tarafından
kollanan El-Birûnî, ilk çalışmalarını bu âlimin yanında yaptı. İlk
eseri, "Asar-ul Bakiye"dir.

2
El-Bîrûnî’nin eserlerinin sayısı yüz seksen civarındadır. Yetmiş
adet astronomi ve yirmi adet de matematik kitabı
bulunmaktadır. Tıp,biyoloji , bitkiler, madenler, hayvanlar ve
yararlı otlar üzerinde bir dizin oluşturmuştur. Ancak bu
eserlerden sadece yirmi yedisi günümüze kadar gelebilmiştir.
Özellikle Bîrûnî'nin eserlerinin Orta Çağ
'da Latinceye çevrilmemiş olması, kitaplarının ağır bir dille
yazılmış olmasının bir sonucudur. Ancak Bîrûnî kendisinin de
dediği gibi, yapıtlarını sıradan insanlar için değil bilginler için
yazmaktaydı

Yine Harezmi "Zîci'nin Temelleri" adlı yapıtının 12.


yüzyılda Abraham ben ezra tarafından İbraniceye çevrildiği
bilinmektedir. Batı'nın Birûni ilgisi ise 1870'lerde başladı. O
günden bugüne Birûni eserlerinin bazılarının tamamı veya bir
kısmı Almanca ve ingilizce çevrildi.
Mektuplarından, Bîrûnî'nin Aristoyu'yu bildiği anlaşılır. İbn
Sina gibi önemli bilginlerle beraber çalışan Bîrûnî, Hindistan 'a
birçok kez gitti. Bu nedenle Hindistan'ı konu alan bir kitap yazdı.
Onun bu kitabı birkaç dile çevrildi. Birkaç dile çevrilen bu kitap
çoğu bilgine örnek oldu. Birûni’nin bir tane de romanı vardır.

Matematik
Bîrûnî'nin matematikçi yönü, en çok bilinen yönüdür. Yaşadığı
yüzyılın en büyük matematikçisi olan
Bîrûnî, trigonometrik fonksiyonlarda yarıçapın bir birim olarak
kabul edilmesini öneren ilk kişi olup sinüs ve kosinüs gibi
fonksiyonlara sekant, kosekant ve kotanjant fonksiyonlarını ilave
etmiştir. Bîrûnî’nin bu yönü batı dünyası tarafından ancak iki asır
sonra keşfedilip kullanılabilmiştir.

2
Bîrûnî’nin trigonometriyi kullanarak bir dağın yüksekliğini
ölçtüğü, sonra da yükseltisini bildiği bu noktadan ufuk alçalması
açısının ölçülmesi yoluyla meridyen yayı uzunluğunu
hesaplaması da geometri açısından önemli bir çalışmasıdır.
Meridyen yayı uzunluğunun ilk kez Bîrûnî tarafından kullanıldı

Astronomi
Bîrûnî'nin astronomi alanında yaptığı çalışmaların başında
Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu "Mesudî fi'l Heyeti ve'n-
Nücum" adlı yapıtı gelmektedir. Bu yapıt günümüze gelmiş olup
bu konuda yaptığı çalışmalarının bir kısmı kayıptır. Kanun adlı
eserinde Aristo ve Batlamyus'un görüşlerini tartışma konusu
yaparak Dünya'nın kendi ekseninde dönüyor olma olasılığı
üzerinde durması bilim tarihi açısından önemlidir. Ancak bu
konuda kesin bir sonuca varamadığı varsayılan Bîrûnî'nin
günümüze değin bu konuda bir eseri ulaşmamıştır.
"Nihâyâtü'l-Emâkin" (Türkçe: Mekânların Sonları) adlı
yapıtı, coğrafyadan, jeoloji ve jeodiziye kadar bir dizi konudaki
yazılarını içerir. Sultan Mesut'a sunduğu "el-Kanunü'l-Mesudi",
tarihçilerine göre o, kopernik 'le başlayan çağdaş astronominin
temellerini atmıştır.

Ayrıca gerilim düzleminin gök apsisine göre eğikliğini de (enlem


eğikliği) Kas, Gürgenç ve Gazne'de yaptığı çeşitli

2
hesaplamalarla aslına çok yakın değerlerde bulmuştur. Ayrıca
birçok elementli ve bileşikli hesaplayabilmiştir. Boylamın
belirlenmesi gerilimininkine nazaran daha zor olduğundan
Bîrûnî, iki nokta arasındaki boylam farkını enleme ve aradaki
toplam uzaklığa dayanan bir formülle hesaplama yoluna gitmiş,
ölçme ve gözlemlerinde hata payını en aza indirgemek için
uğraşmıştır. Bunun yanında gözlem aletlerinin boyutunu
büyütmek yerine onları çapraz çizgilere bölmeleyerek duyarlılığı
arttıracağını keşfederek verniye ilkesinin temellerini atmıştır.
Aşağıda ekliptik eğimin değerini bulan bazı bilim adamlarının
ortaya attığı sayı değerleri bulunmaktadır

Diğer Bilimlerdeki Çalışmaları


Bîrûnî, "Kitâbü’l-Camahir fi Mârifeti'l-Cevâhir"
(Türkçe: Cevherlerin özellikleri üstüne) adlı yapıtında 23 katı
maddenin ve altı sıvının özgül ağırlıklarını bugünkü değerlerine
çok yakın olarak saptamıştır. Aynı şekilde Hint tarihi hakkında da
kitap yazan Bîrûnî, Hintlerin inandığı inançları, inanışlarını,
yaşam biçimlerini ve gelenek-görenekleri çok ayrıntılı olarak
anlatmış, bunu yaparken tamamen tarafsız ve önyargılardan
uzak davranmıştır.
Tıp alanında da birçok eser veren Birûni, döneminde bir
kadını sezeryenle doğum yaptırmayı başarmıştır. Şifalı otlar ve
birtakım ilaçlar üzerine yazdığı "Kitabu's Saydane", Birûni’nin
son yapıtı olmakla beraber 1048'de yazılmıştır. Bu kitapta üç bin
kadar bitkinin neye yaradığını ve nasıl kullanıldığı yazmaktadır.
İlaçların yanında o
bitkinin Farsça, Yunanca, Sanskritçe, Harezmce ve Sindhi gibi
başka diller ile günümüzde var olmayan çeşitli lehçelerdeki
karşılıkları verilmiştir.
Yaşamının son döneminde yazdığı "Kitab-ül saydala fi l-tıb" adlı
eseri İslam Orta Çağı'nın en önemli Materia Medica'larından
birisi olarak kabul edilir.
Bilimsel bakış açısı olarak İbn Sînâ'nın Aristo tarzı düşüncesine
karşı çıkan Bîrûnî, tek tanrı inancını benimseyerek Evren'in bir
başlangıcının olduğunu, öncesiz bir Evren'in tanrının gereksiz

2
sayılması demek olduğunu savunmuştur. İbn Sînâ'nın bu tarz
yaklaşımına sürekli karşı çıkan Bîrûnî'nin İbn Sînâ ile yazışırken
yaptığı tartışmalardan bir kısmı günümüze kadar ulaşmıştır
Ömer Hayyam

Gıyaseddin Ebu'l-Feth Ömer ibni İbrahim Nişaburi (18 Mayıs


1048 – 4 Aralık 1131), yaygın olarak bilinen ismiyle Ömer
Hayyam polimat, matematikçi, astronom, tarihçi, filozof ve şairdi
Selçuklu İmparatorluğunun ilk başkenti olan Nişabur’da doğdu.
Bir bilgin olarak, Birinci Haçlı Seferi sırasında Selçuklu
Hanedanının yönetimiyle çağdaştı.

Bir matematikçi olarak, en çok koniklerin kesişimiyle geometrik


çözümler sağladığı kübik denklemlerin sınıflandırılması ve
çözümü konusundaki çalışmalarıyla tanınmıştır. Hayyam
ayrıca pararel aksiyonum anlaşılmasına katkıda
bulunmuştur. Bir gök bilimci olarak, çok hassas 33
yıllık enterkalasyon döngüsüne sahip bir güneş takvimi
olan Celali Takvimini tasarladı. Bu, yaklaşık bin yıl sonra, hâlâ
kullanımda olan Pers takviminin temelini oluşturdu. İran’da 1079
yılında, bir yılın uzunluğunun 365.24219858156 gün olarak
ölçüldüğünü duyurdu. Bir kişinin ömrü boyunca bir yılın
uzunluğunun altıncı ondalık basamakta değiştiği
düşünüldüğünde, bu son derece doğrudur. Karşılaştırma olarak
19. yüzyılın sonunda bir yılın uzunluğu 365.242196 gün iken,
bugün 365.242190 gündür.

Bir şair olarak, rubaileriyle tanınmıştır. Rubailerin


sayısının Rubayiatı’nın istinsah tarihlerine göre günümüze
yaklaştıkça arttığı görülmekte ve birçoğunun zamanla ona izafe
edilen başka şairlerin şiirleri olduğu anlaşılmaktadır. Kendi
özgün üslubunu yansıtan rubailerin sayısı 100 civarındadır.

2
XIX. yüzyıldan itibaren Türkiye’de Hayyam’ın rubailerine olan
ilginin artmasıyla birlikte Hayyam’ın şiirleri üzerine birçok yazı
yazılmış ve rubailerin birçok tercümesi yapılmıştır. Rubailerin
bilinen en eski Türkçe çevirisi Muallim Fevzi’ye aittir.

Ömer Hayyam, 1048 yılında, Orta Çağ’da Horosa’nın önde


gelen metropollerinden biri olan ve on birinci yüzyılda Selçuklu
Hanedanlığı altında refahın zirvesine ulaşan Nişabur’da doğdu.
Nişabur ayrıca Zerdüştlüğün önemli bir merkeziydi ve
Hayyam'ın babasının İslam'ı seçmiş bir Zerdüşt olması
muhtemeldir. Tam adı, Arapça kaynaklarda görüldüğü gibi, Ebu'l
Feth Ömer ibn İbrahim el-Hayyam'dır. Ortaçağ Farsça
metinlerinde genellikle basitçe Ömer Hayyam olarak
adlandırılır. Şüpheye açık olmasına rağmen

Hayyam Arapça'da çadırcı anlamına geldiğinden, atalarının


çadırcılık ticaretini takip ettiği varsayılmıştır. Hayyam'ı bizzat
tanıyan tarihçi Beyhaki, burcunun tüm ayrıntılarını şöyle aktarır:
"O İkizler'di, Güneş ve Merkür yükselişteydi ".Bu bilgi, modern
bilim adamları tarafından doğum tarihini 18 Mayıs 1048 olarak
belirlemek için kullanılacaktı Çocukluğu Nişabur'da
geçti. Kabiliyetleri ilk öğretmenleri tarafından fark edildi ve onu
soyluların çocuklarına ders veren, Horasan bölgesinin ünlü
hocası İmam Muvaffak Nişaburi'nin nezaretinde çalışmaya
gönderdiler.

Hayyam, yıllar boyunca onunla iyi bir dostluk kurdu. Hayyam


ayrıca Zerdüşt mühtedi matematikçi Ebu Hasan
Benhmenyar’dan da ders aldı. Nişabur'da fen, felsefe,
matematik ve astronomi okuduktan sonra, 1068
dolaylarında Buhara vilayetine gitti ve burada Ark’ın ünlü
kütüphanesini sıkça ziyaret etti. Takriben 1070'de Semerkanda
taşındı, burada şehrin valisi ve kadısı Ebu Tahir Abdurrahman

2
ibn 'Alak'ın himayesi altında meşhur cebir üzerine incelemesini
Mülk Nasr tarafından memnuniyetle karşılandı. Beyhaki bu
kabulü, "ona azami düzeyde şeref gösterecek, öyle ki sanki
tahtında [Hayyam'ı] yanına oturtacaktı" şeklinde tasvir eder.
1073'te Karahanlı topraklarına akınlar yapan Sultan 1.
Melikşah ile barış sağlandı. Hayyam, 1074–5
yıllarında Veziriazam Nizamülmülk tarafından Merv şehrinde
Melikşah ile buluşmaya davet edildiğinde Melikşah'ın hizmetine
girdi. Hayyam daha sonra İsfahanda bir rasathane kurmakla ve
bir grup bilim insanına Fars takviminin revizyonunu amaçlayan
hassas astronomik gözlemler yapma konusunda liderlik etmekle
görevlendirildi. Taahhüt muhtemelen 1076'da başladı ve
1079'da Ömer Hayyam ve meslektaşlarının yıl uzunluğu
ölçümlerini sonuçlandırmasıyla sona erdi ve 14 önemli rakamı
(1 mikrosaniyeden daha az) şaşırtıcı bir doğrulukla bildirdiler.

Melikşah ve vezirinin ölümünden sonra Hayyam sarayda


gözden düştü ve sonuç olarak kısa süre sonra Mekkeye Hac
Yolculuğuna çıktı. El-Kıfti tarafından bildirilen haccın olası bir
gizli niyeti, kuşkuculuk şüphelerini yatıştırmak ve hasmı olan din
iddialarını (Zerdüştlüğe olası sempati de dahil olmak üzere)
çürütmek amacıyla inancının halka açık bir şekilde
gösterilmesiydi. Daha sonra yeni Sultan Sencer tarafından
Merv'e, muhtemelen bir saray astroloğu olarak çalışmak üzere
davet edildi. Daha sonra sağlığı bozulduğu için Nişabur'a
dönmesine izin verildi. Döndüğünde, münzevi bir hayat yaşadı.
,
Ömer Hayyam, 4 Aralık 1131'de 83 yaşında, memleketi
Nişabur'da öldü ve şimdi Ömer Hayyam'ın Türbesi olan yere
gömüldü. Öğrencilerinden biri olan Nizamî-i Aruzî, 1112-3
yıllarında Hayyam'ın Belh’te El-İsfizari (Celali takviminde onunla
işbirliği yapmış olan bilim adamlarından biri) eşliğinde "Mezarım,
kuzey rüzgarının üzerine güller saçabileceği bir yerde olacak"
kehanetinde bulunduğu hikâyesini anlatır. Ölümünden dört yıl
sonra, Aruzi, Merv'e giden yol üzerinde, Nişabur'un o zamanki
büyük ve tanınmış bir mahallesindeki bir mezarlıkta onun

2
mezarının yerini buldu. Hayyam'ın ön gördüğü gibi, Aruzi, armut
ağaçlarının ve şeftali ağaçlarının başlarını ittiği ve çiçeklerini
düşürdüğü bir bahçe duvarının eteğinde mezarı buldu

Paraleller Teorisi
Hayyam'ın Öklid'in Ögeleri hakkındaki yorumunun bir
kısmı pararel önermesi ile ilgilidir. Hayyam'ın incelemesi,
aksiyomun petitio principii’ye değil, daha sezgisel bir önermeye
dayalı ilk işlemi olarak kabul edilebilir. Hayyam, diğer
matematikçilerin önermeyi "kanıtlamak" için önceki girişimlerini
esas olarak kabul etmesi hiçbir şekilde Beşinci Varsayımın
kendisinden daha kolay olmayan bir şeyi varsaydıkları
gerekçesiyle çürütür. Aristotales’in görüşlerinden yararlanarak,
geometride hareketin kullanımını reddeder ve bu nedenle Al-
Heytham tarafından yapılan farklı girişimi
reddeder. Matematikçilerin Öklid'in ifadesini diğer Ömer;
aksiyomu, tüm dik açıların birbirine eşit olduğunu belirten
Dördüncü Varsayım ile birleştirmeye çalıştı.

dar, geniş ve dik açı durumunu ele alan ilk kişiydi. Onlar
hakkında bir dizi teorem kanıtladıktan sonra Varsayım V, dik açı
hipotezini takip ettiğini ispatladı ve kendi içinde çelişkili olduğu
için geniş ve dar açı durumlarını çürüttü.

Paralel varsayımı kanıtlamaya yönelik ayrıntılı girişimi, Öklid dışı


olma olasılığını açıkça gösterdiğinden, geometrinin daha da
geliştirilmesi için önemliydi. Dar, geniş ve dik açı hipotezlerinin
sırasıyla Gauss-Bolyai-Lobachevsky'nin Öklidyen
olmayan hiperbolik geometrisine’sine, Rieman Geometrisi’ne
ve Öklid Geometrisi’ne götürdüğü bilinmektedir. Tusi’nin
Hayyam'ın paralelliklere yaklaşımı üzerine yorumları Avrupa'ya
ulaştı. Oxford'da geometri profesörü John Wallis, Tusi'nin
yorumunu Latince'ye çevirdi. Cizvit geometrici Girolamo
Saccheri’nin, ("euclides ab omni naevo vindicatus", 1733)
çalışması genellikle Öklidyen olmayan geometrinin nihai

2
gelişimindeki ilk adım kabul edilir ve Wallis'in çalışmasına
benzerdir.

PİSAGOR
Pisagor, Yunanistan 'daki Sisam Adası'nda doğmuştur. Yüzük
taşı yapımcısı Mnesarkhos'un oğludur. İlk eğitimini doğduğu
adada almış, daha sonraları ticaret için babasıyla başka

şehirlere gitmiştir. Miletli Tales'in öğrencisi olan Pisagor,


Tales'in isteği ile dönemin matematikteki öncü ülkesi Mısır'a
gitmiş ve Antiphon'un "Erdemde Sivrilenler Üzerine" adlı eserine
göre orada Mısır dilini öğrenmiştir.
Döndüğünde Sisam Adası'nın tiranı Polikrates'in baskısı altında
olduğunu görünce İtalya'nın güneyindeki bir Yunan kenti
olan Crotone'ye gitmiştir. Burada efsanevî şarkıcı Orfeus'un
kurduğu Orfeusculuk etkisinde kalarak gizli bir dinsel topluluk
kurmuştur. Kurduğu bu topluluk ile Pisagor, aynı zamanda
siyasal bir görev de üstlenmiştir.
Kendilerini matematikçiler (mathematikhoi) olarak adlandıran bu
topluluktakiler; kişisel hiçbir şeye sahip olmadan okulda yaşıyor
ve "ruh göçü" öğretisi ile et yemiyorlardı. Bu matematikçiler
topluluğuna dinleyiciler (akousmatikhoi) olarak adlandırılan
öğrencileri de katılıyor, ancak onların et yememe gibi
zorunlulukları olmuyordu

2
Toplum Hakkındaki Görüşleri
Pisagor toplumu bir vücuda benzetir. Bu konuda insan yapısının
3 ana parça olduğunu belirtir: Akıl (bilgelik), ruh (cesaret) ve
maddi ihtiyaçlardır. Toplum da böyledir; akıllı kişiler toplumu
idare etmeli, cesaretli kişiler asker olmalı, toplumun maddi
ihtiyaçlarını ise üretim yapan halk karşılamalıydı.
Pisagor'a göre toplumda adaletin gerçekleşmesi için, bu
sınıfların kendi arasında değil kendi içinde eşitliği olmalıdır. Yani
yöneticiler kendi arasında, askerler kendi arasında, halk da
kendi arasında eşittir.
Bu hiyerarşik eşitsizlik anlayışı, reenkarnasyon inancında
kendisine dayanak bulur. Pisagor'a göre, ruhlar bu dünyada iyi
eylemlerde bulunup erdemli olmak için çabalarlarsa sonraki
hayatlarında bir üst sınıfa uygun karakterli ve yetenekli bir
şekilde doğacaklardır. Eğer kötü eylemlerde bulundularsa, daha
aşağı bir sınıfa uygun olarak, hatta bitki ve hayvanlar aleminde
doğacaklardır.
Maddî isteklerin ve dünya malının kölesi gibi olan halk,
erdemsizdir ve bu yüzden ruh bakımından aşağı düzeydedir.
Şan ve şeref peşindeki asker sınıfı ve aklıyla hareket eden
yönetici sınıfı ise daha üstündür. Pisagor bu yüzden insanlara
aşırılıktan kaçınıp ölçülü olmayı öğütler.

Bazı Başarıları
Pisagor'un en büyük başarısı müziğin 1, 2, 3, 4 sayılarının
orantılı aralıklarına dayandığını keşfetmesidir. Pisagor evrenin
bu sayıların toplamı olan 10 sayısına (1 + 2 + 3 + 4 = 10)
dayandığını söylemiştir.

2
Onun ardından Hippasos, irrasyonel sayıları keşfetmiştir fakat
Pisagor için bu düşünülemez bir şeydi ve bu konu yüzünden
Hippasos'un öldürüldüğü söylenir.
Ayrıca Kare Sayıları keşfetmişlerdir. Örneğin 9 bir kare sayıdır
3x3=9, yine 4 bir kare sayıdır: 2x2=4Dünyanın yuvarlak
olduğunu, her gezegenin bir ekseni olduğunu ve gezegenlerin
bir merkezi noktada döndüklerini söyleyen ilk kişilerden biriydi.
Bu noktayı önce dünya olarak belirlese de sonradan bu
düşünceden vazgeçip gezegenlerin merkezi bir ateş etrafında
döndüğünü söylemiştir. Ama bu ateşi asla Güneş olarak
tanımlamamıştır. Ayrıca Ay'ın başka bir gezegen olduğuna
inanmış ve ona Karşı-Dünya demiştir.

Eserleri
Bildiğimiz kadarıyla Pisagor, öğretilerini sözle yaymıştır. Onunla
ve öğretileriyle ilgili bilgileri, öğrencilerinin yazılarından alıyoruz.
Fakat Diogenes Laertios’un eserinde belirttiği üzere, Pisagor'un
da eserleri vardır:

"Bazıları Pythagoras'ın bir tane dahi yazılı eser bırakmadığını


söylerler, ama bu doğru değildir. Doğa
düşünürü Herakleitos neredeyse avaz avaz bağırarak şöyle
diyor: "Mnesarkhos oğlu Pythagoras araştırma çalışmalarında

2
bütün insanları aşmıştır ve bu yazılarından seçme yaparak,
büyük bilgi ve kurnazlığa dayalı kendi bilgeliğini oluşturmuştur."
Böyle söylüyor, çünkü Pythagoras Doğa adlı eserine şu sözle
başlıyor: "Soluduğum hava adına, içtiğim su adına, bu eserimle
ilgili herhangi bir yergiye katlanamayacağım

Pisagorun Bilim Ve Sanata Katkıları


 Matematik ve astronomiye katkıları olmuştur.
 Ürettiği bağıntıya Pisagor bağıntısı adını vermiştir.
 Müziğin matematiksel oranlara indirgenebileceğini
ortaya koymuş ve diatonik skalayı keşfetmiştir.
 Günümüzde bazı bilim adamlarının çok sıcak baktığı
“kürelerin müziği” adıyla bilinen “kürelerin armonisi”
önermesini ortaya atmıştır.
 Müzikle Tedavi çalışmalarıyla tıbba katkıda
bulunmuştur.
 Bir iddiaya göre, Dünya’nın yuvarlak olduğunu ve ikili bir
hareket içinde olduğunu biliyordu ve bunları yalnızca
inisiyelerine açıklamıştı ki, bu açıklamaları, ezoterik
doktrin yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılarak bu bilgilerin
kabulünde rol oynamıştır.
 (3, 4, 5) ve (5, 12, 13) özel üçgenlerini bulmuştur
 Çarpım tablosunu ilk olarak o kullandı.

2
Cahit ARF

Cahit Arf Türk matematikçi ve bilim insanı


eski TÜBİTAK Bilim Kolu başkanıdır. 1948'de
İnönü Ödülü'nü, 1974'te TÜBİTAK Bilim
Ödülü'nü kazanmıştır. 1980 yılında İstanbul
Teknik Üniversitesi ve Karadeniz Teknik
Üniversitesi Onur Doktorası, 1981'de
de ODTÜ Onur Doktorası'nı almıştır. 1990
yılında Cahit Arf'ın onuruna Sayılar Teorisi
üzerine uluslararası bir sempozyum
düzenlenmiştir. İleri düzeyde araştırmalar
yaptığı Halkalar ve Geometri üzerine ilk
konferanslar da 1984'te
İstanbul'da yapılmıştır. 2009 yılından itibaren
10 Türk Lirası üzerinde Arf'ın sureti yer
almaktadır.

2
Yüksek Öğrenimi

Yükseköğrenimini Fransada'da Ecole


Normele'de 1932'de tamamlamıştır. Bir
süre Galatasaray Lisesinde'nde matematik
öğretmenliği yaptıktan sonra İstanbul
Üniverstinde Fen Fakültesi'nde doçent adayı
olarak çalışmıştır. Doktorasını yapmak
için Almanya’ya gitmiştir. 1938
yılında Göttingen Üniversitesi’nde
doktorasını bitirmiştir.

2
Kariyeri

Cahit Arf Türkiye'ye döndüğünde İstanbul


Üniversitesi Fen Fakültesinde
profesör ve ordinaryüs
profesörlüğüne yükseldi ve 1962 yılına
kadar çalıştı. Daha sonra Robert
Kolejinde'nde matematik dersleri vermeye
başladı. 1964 yılında Türkiye Bilimsel ve
Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) ilk
bilim kurulu başkanı oldu

Amerika Birleşik Devletlerinde'nde araştırma


ve incelemelerde bulundu; Kaliforniya
Üniversitesi'nde konuk öğretim üyesi olarak
görev yaptı. Sonra Kendi İsteğiyle Türkiyeye
Geri Döndü Kanada ve Amerika'daki
üniversitelerden konuk öğretim üyesi olarak
teklifler aldı. Ancak kendisi bu tekliflere cevap
veremeden Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nden
gelen telefon bu üniversiteye atandığını ve
uçak biletinin yolda olduğunu söylüyordu ve
artık Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde göreve
başlamıştı. 1980 yılında emekli oldu. Emekliye
ayrıldıktan sonra TÜBİTAK'ın kurulmasında çok
emeği geçti ve TÜBİTAK'a bağlı Gebze
Araştırma Merkezi'nde görev aldı. 1983-1989
yılları arasında Türk Matematik
Derneğinin başkanlığını yaptı.

2
Çalışmaları

Görüşleri

1-Cahit Arf Matematiği bir meslek dalı olarak


değil bir yaşam tarzı olarak görmüştür
Öğrencilerine sürekli; Matematiği ezberlemeyin
kendiniz yapın ve anlayın demiştir

2-Matematik esas olarak sabır olayıdır belleyerek


değil, keşfederek anlamak gerekir demiştir

3-Matematikde resim, müzik ve heykel gibi


sanattır diyerek matematiğin sanatsal yönünü
vurgulamıştır

2
Godfrey Hardy

Godfrey Harold Hardy sayı teorisi ve matematiksel


analizdeki başarılarıyla
tanınan İngiliz bir matematikçiydi. Biyolojide popülasyon
genetiğinin temel bir ilkesi olan Hardy-Weinberg
İlkesi olarak da bilinen, tür içi gen alışverişinin fazla
olduğu topluluklarda başat ve çekinik genetik özelliklerin
dağılımının oranı hakkındaki teorisiyle bu konudaki
tartışmaya son vermiştir.

Erken Dönem Yaşamı

G. H. Hardy, 7 Şubat 1877'de İngiltere'nin Surrey


kentindeki Cranleigh'de öğretmen bir ailede dünyaya geldi. Babası
Cranleigh Okulu'nda Muhasebeci ve Sanat Ustası idi; annesi Lincoln
Eğitim Koleji'nde öğretmenler için kıdemli bir kadın öğretmendi. Her iki
ebeveyni de matematiksel olarak eğitimliydi, ancak hiçbiri üniversite
eğitimi almamıştı. Hardy'nin matematiğe olan doğal ilgisi erken
yaşlarda fark edilebilirdi. Henüz iki yaşındayken milyonlara kadar
sayılar yazdı ve kiliseye götürüldüğünde ilahilerin sayılarını çarpanlara
ayırarak kendini eğlendirdi.

Hiç "yararlı" bir şey


yapmadım. Hiçbir
keşfim, doğrudan ya da
dolaylı olarak, dünyanın
güzelliğiyle ilgili en
küçük farkı, iyi ya da
kötü yapmadı ya da
yapmayacak. 2
Kariyeri

Cranleigh'de okuduktan sonra Hardy,


matematik çalışmaları için Winchster
College'a burs kazandı.
1896'da CambridgedekiTrinity College'a
girdi. Özel öğretmeni Robert Alfred altında
sadece iki yıl süren hazırlıktan sonra
Hardy, Matematik Tripos sınavında dördüncü
oldu. Yıllar sonra, bir araçtan çok kendi
başına bir amaç haline geldiğini hissettiği için
Tripos sistemini ortadan kaldırmaya çalıştı.
Hardy üniversitede iken elit, entelektüel gizli
bir topluluk olan Cambridge Haverileri'ne
katıldı

Hardy, Fransız matematikçi Camille


Jordan tarafından Cours danalyse de
Ecole üzerine yaptığı bağımsız çalışmayı en
önemli etkisi olarak gösterdi ve bu sayede kıta
Avrupa'sındaki daha kesin matematik geleneği ile
tanıştı. 1900'de Tripos'un 2. bölümünü geçti ve
aynı yıl Trinity College'da bir Ödül Bursu'na
seçildi. 1903'te o dönem İngiliz üniversitelerinde
en yüksek akademik derece olan yüksek lisansını
aldı. Ödül Bursu 1906'da sona erdiğinde Trinity
kadrosuna matematikte öğretim görevlisi olarak
atandı ve burada haftada altı saat öğretmenlik ona
araştırma için zaman bıraktı

2
Çalışmaları

1911'den itibaren John edensor Little wood ile matematiksel


analiz ve analitik sayı teorisi alanlarında kapsamlı bir çalışma
yürüttü. Bu (diğer birçok şeyle birlikte), bilindiği üzere Hard-
Littlewood çember yönteminin bir parçası olarak Waring
Probleminde nicel ilerlemeye yol açtı. Asal Sayı teorisinde,
sonuçları ve bazı dikkate değer koşullu sonuçları kanıtladılar. Bu,
sayı teorisinin bir varsayımlar sistemi olarak geliştirilmesinde
önemli bir faktördü; örnekler birinci ve ikinci Hardy-Littlewood
varsayımlarıdır Hardy'nin Littlewood ile işbirliği, matematik
tarihindeki en başarılı ve ünlü işbirliklerinden biridir. Danimarkalı
matematikçi Harald Bohr, 1947'de verdiği bir konferansta bir
meslektaşının "Bugünlerde gerçekten harika üç İngiliz matematikçi
var: Hardy, Littlewood ve Hardy – Littlewood" dediğini bildirdi

1908'de Wilhelm Weinberg'den bağımsız


olarak popülasyon genetiğinin temel ilkesi
olan Hardy-Weinberg formüle etmesiyle de tanınır.
Problemi kendisine tamamen matematiksel
terimlerle tanıtan genetikçi Punnet ile kriket oynadı.
Genetikle hiç ilgisi olmayan ve matematiksel
argümanı "çok basit" olarak tanımlayan Hardy,
sonucun ne kadar önemli hale geldiğini asla
anlamamış olabilir

2
A)Sıfır Sayısını kim bulmuştur
1-HAREZMİ

B)Hangisi Yunanistandaki Sisam Adasında Doğmuştur 2-ELBİRUNİ

C)Hangi Matematikçi Türk Matematik Derneğinin Başkanlığını


3-ÖMER

Yapmıştır
HAYYAM

4-PİSAGOR
D)Mesudî fi'l Heyeti ve'n-Nücum Hangi Matematikçinin Eseridir

5-CAHİT ARF
E)Hangi Matematikçi Öğretmen Bir Aileden Dünyaya Gelmiştir

F)Hangi Matematikçi 10 Türk Lirası Üzerinde Yer Almaktadır

G)Paraleller Teorisi Hangi Matematikçiye Aittir

H)Hangi Matematikçi Winchster College Burs Kazanmıştır

İ)Hasse Arf Teorimini Hangi Matematikçi Matematiğe Kazandırmıştır

J)Hangi Matematikçi Memleketi Nişaburda Ölmüştür

A1 B4 C5 D2 E6 F5 G3 H6 İ5 J3 K2

2
MATEMATİĞİN DİĞER BİLİMLER İLE
İLİŞKİSİ

1-BİYOMATEMATİK

Matematik ve biyoloji yan yana düşünülmesi zor olan iki


kavramdır. Ama gel gör ki dağ dağa kavuşamasa da iki
zıt bilim birbirine kavuşabilir. Biyoloji aslında deneysel
bir bilimdir, yani hipotezlerini doğrulamak için deneye
ihtiyaç duyar. Ama biyoloji sadece deneyden ibaret de
değildir. Deneyle ilgilenen kısma “Deneysel Biyoloji”,
teorilerle ve bizim de konumuz olan matematiksel
biyolojiyle ilgilenen kısma da “Kuramsal / Teorik
Biyoloji” denir.

Biyomatematik, aslında matematiksel modellemeler,


soyutlamalar ve teknik analizlerin yapıldığı “Uygulamalı
Matematik”in bir alt dalıdır. Deneysel biyolojinin yetersiz
kaldığı ya da saha çalışmalarının bazı sebeplerden ötürü
imkânsız olduğu durumlarda matematik imdada yetişir.
Biyolojik bir süreçle ilgili bilgi edinmek istediğimizde o
sürecin olup bitmesini beklemek zorunda değiliz.
Sürecin değişkenlerini belirledikten sonra matematiksel
modelleme teknikleri, diferansiyel denklemler, çizge
kuramı, istatistik gibi matematiksel oyuncaklar
sayesinde ve biraz da bilgisayar teknolojilerinin
yardımıyla zamanı ileri geri sararak o süreçle ilgili her
türlü bilgiyi bazen deney sonuçlarından daha kesin bir
doğrulukta öğrenebiliriz.

2
Matematik, biyoloji tarihinde ilk defa 1760 yılında
çiçek hastalığının matematiksel analizinde İsviçreli
bilim adamı Bernoulli tarafından kullanılmıştır. Zaten
17. yüzyıldan itibaren matematik pek çok bilim
dalının yardımına koşmaya başlamıştı. Takip eden
yıllarda daha pek çok salgın hastalığın (grip, sıtma,
tüberküloz…) modellemesi de çeşitli matematikçiler
tarafından yapılmıştır. Bu tür hastalıkların
incelenmesi, saha çalışması yapılamayacak kadar
pahalı ve bazı durumlarda da bilimsel etiğe aykırı
olduğu için sadece modelleme ve simülasyon
teknikleri ile yapılabilmektedir. Ayrıca işin içinde çok
sayıda nüfus istatistiği ve biyolojik sistem karmaşası
vardır ki deney sonuçlarıyla bilgi edinmek
neredeyse imkansızdır. Bu yüzden matematiksel
yöntemler ve bilgisayar teknolojileri salgın hastalık
araştırmalarında en sık kullanılan metodlardır.

Biyomatematiğin bilim dünyasına girmesi


yaklaşık 250 yıl önce olsa da
popülerleşmesi ve yaygınlaşması
1990’ların başında gerçekleşir. 2000’li
yıllara gelindiğinde ise ortaya
biyoterörizm denen bir terör türü çıkar.
Artık virüsler, özellikle de HIV virüsü ve
çeşitli bakteriler teröristlerin eline bir
silah olarak geçmiştir. Bunun üzerine
dünyadaki sayılı biyomatematikçiler olası
bir saldırıya karşı hastalıkların yayılma ve
durdurulma modellemelerini ortaya
koydular.

2
Müzik ve matematik ilişkisi Fomenko’nun
resimlerinde de gündemdedir. Aktif olarak
Moskova Üniversitesi Topaz Müzik Grubu’nda
müzik yapan Fomenko’nun resimleriyle müzik
arasında önemli bağlar bulunur. Fomenko’ya
göre müzikle matematiğin temel motifi
sonsuzluktur: ‘Profesyonel matematikçiler sürekli
olarak sonsuzluk kavramıyla ilgilenirler. Bu
yüzden, tam olarak tanımlanamasada sonzuza ait
belirgin ve güçlü bir hisse sahiptirler. Pek açıkça
görülmese de bu durum müzik için de böyledir.

Her iki alan da ortak ve yüksek bir soyutlama


düzeyine sahiptir’. Sonsuzluğun görsel ifadesine
daha önce Escher’de tanık olmuştuk. Fomenko’da
bu ifade matematiksel sonsuzluk (Mathematical
Infinity) resminde belirtiyor: kocaman bir kafa ve ona
yakınsayan ve acı içinde bağıran bir yığın yüz.
Topolojik açıdan bakıldığında tüm insanlar birbirine
homeomorfiktir; deforme edilerek biri diğerinden
elde edilebilir. Tek ve ideal bir kahraman olsa bütün
insanlar ona dönüştürülülebilir. Tipik bir limit
probleminin görüntüsü olarak düşünülebilecek bu
resimde sonsuzdaki bu kahramana ulaşmak/
ulaşamamak, oldukça acı verici görünüyor.
Fomenko’nun görüntülediği bu dünyada onun
izlenimlerine tanık olmak pek de kolay değil.
Oldukça detaylı, karışık, iç içe geçmiş yapılar; koyu
keskin gölgeler, ilginç teorik isimler, zor kavramlar.
Sanatçının kendisi de bu resimlerin belli bir düzeyde
matematik bilmeden anlaşılamayacağını itiraf
etmektedir

2
3-Matematik ve Sanat

Matematikle sanat oldukça farklı alan olarak


karşımızda. Malzemeleri, teknikleri, yöntemleri ve
doğal olarak ürünleri farklı. İlk bakışta hemen göze
çarpan ve rahatsızlık veren bu ayrılık, ortaklıkların
varlığına engel değil. Matematik de sanat da diğer
bilimler gibi, insanoğlunun içine doğduğu ortamı
anlama çabası sonucu doğadan doğmuştur. Zaman
zaman doğaya aykırı görünseler de iki alan da
doğanın soyutlaması, yorumu, hatta yeniden
sunumudur. Sayılar, denklemler, bu halleriyle
doğada yoktur, ama resimler ve heykeller gibi doğayı
betimler ve düşüncemize yeniden sunarlar. Her iki
alanda ilgilenmek insanın entellektüel etkinliğini
artırır. Kişi matematik öğrenerek veya sanatla
uğraşarak, burada sıralamaya gerek olmayan
kazanımlar elde eder. Ne yazık kısır gündelik
yaşantımız içinde bunun farkına varamayız!

4-Matematik Ve Bilgisayar Bilimi

Matematik, yeni bilgileri elde etme, bu bilgileri açıklama ve


gelecek kuşaklara aktarma yolunda güvenilir bir araçtır.
Matematiğin ana dalları genel hatlarıyla şunlardır: Soyut
Cebir (cebir, vektör uzayı, modüller, alanlar, halkalar),
Analiz (özellikle dizilerin limiti), Topoloji, Mantık, Sayılar
Teorisi (tam sayıların işlemleri), Grup Teorisi (grup bir
küme ve onun üzerine tanımlı bir işlemden oluşmaktadır),
Türev, Olasılık, Kompleks Fonksiyonlar Teorisi

2
Bilgisayar bilimi ise bilgileri algoritmik bir yapıyla ifade
ederek kompleks sistemleri formülize eder ve başlıca
iki alan etrafında toplanır: Kuramsal ve uygulamalı
bilgisayar bilimleri. Kuramsal bilgisayar bilimi; veri
tabanı, algoritmalar, programlama dili ve hesaplama
kuramı etrafında şekillenir. Uygulamalı bilgisayar
bilimi ise yapay zekâ, bilgisayar mimarisi, kriptografi,
bilgisayar grafikleri, bilgi bilimi, hesaplama bilimi ve
yazılım mühendisliği üzerine yoğunlaşmaktadır.

bilgisayar biliminin matematikteki kullanım


alanlarından bahsederek başlayabiliriz.
Matematiğin bilgisayar bilimiyle ilişkisinin en can
alıcı noktası matematik yazılımlarıdır. Bu
yazılımların en bilinenleri ise: Matlab,
Mathematica, Maple, Mathcad, Latex’dir.
Matematiksel yazılımlar ile grafik oluşturulabilir,
çizim, modellemeler, hesaplamalar yapılabilir.
Belki de en çok kullanılan matematik yazılımı olan
Matlab, Mathworks tarafından geliştirilmiş bir
yazılımdır. Matlab ile yaygın olarak matris
oluşturma ve üzerinde işlem yapma, fonksiyon
oluşturma, grafik çizme gibi matematiksel işlemler
yapılabilmektedir. Bu iki bilimin birbiriyle ilişkisini
ifade eden bir diğer taraf, matematiğin bilgisayar
bilimindeki kullanımıdır. Bilim ve teknolojinin
günümüze gelmesinde yararı olan bazı matematik
denklemleri ve teoremleri başlıca şunlardır:

PİSAGOR TEORİMİ,FOURİER
DÖNÜŞÜMÜ,NAVİR STOKES
DENKLEMİ,SHANNOUN BİLGİ TEORİSİ

2
PİSAGOR TEORİMİ

Bu temel teoreme göre bir dik üçgenin kısa kenarların karelerinin toplamı her zaman
hipotenüsün karesine eşittir. Bu teorem, haritacılık yönteminde uzaklıkların
hesaplanmasını kolaylaştırır.

FOURİER DÖNÜŞÜMÜ

Sinyallerin içindeki bilgilerin elde edilmesi için kullanılan önemli bir yöntemdir. Bu
yöntemle bir sinyal kosinüs ve sinüs bileşenlerinin toplamı olarak ifade edilebilir. Bu
dönüşüm sayesinde karmaşık şablonlar basitleştirilebilir ve analiz edilebilir. JPEG
resmi 8x8 piksel bloğuna ayırır ve her bir blok Hızlı Fourier dönüşümü hesaplaması
yapar. Bu şekilde, Fourier dönüşümü bilginin JPEG formatında saklanabilmesini
sağlamaktadır

NAVİR-STOKES DENKLEMİ

Newton’un ikinci yasasını akışkanlara uygulayarak onların davranışlarını belirtir. Hemen bir
hatırlatma yapalım, Newton’un ikinci yasası F=m.a denklemi ile ifade edilir. Bu denklem ile
akışkanlar mekaniğinin kullanıldığı her alanda ilerleme kaydedilmiştir. Akışkanlar
mekaniğinin en bilinen kullanım alanı otomobil sektörüdür. Arabaların otomatik viteslerinin,
ısıtma ve klima sistemlerinin, hatta yağlama sisteminin tasarımında kullanılmaktadır.

SHANNONUN BİLGİ TEORİSİ


Bir kod içerisindeki veri miktarını tahmin etmeye yarayan denklemdir.
2
Matematik Hakkında İlginç Bilgiler

-14 Ekim Dünya Matematik Günü olarak kutlanıyor.

-Sıfır (0), Romen rakamları ile temsil edilemeyen tek sayıdır.

-Milyon, milyar ve trilyondan sonra ne olur? Katrilyon, kuintrilyon, sektrillion,


septrillion, octrillion, nonillion, desillion ve undecillion olarak devam eder.

-Bir ikonogonun 20 kenarı vardır.

-Aynı çevreye sahip tüm şekiller arasında daire en geniş alana sahiptir.

-Abaküs hesap makinesinin kökeni olarak kabul edilir

-dokuz (9) Herhangi bir sayıyı dokuz (9) ile çarpın ve ardından sonucun rakamlarını
ayrı ayrı toplayın, tüm bu ayrı basamakların toplamı her zaman dokuz (9) olacaktır.

-1-100 arasındaki tüm sayıları art arda toplarsanız (1 + 2 + 3 + 4 + 5 ...) toplam


5050'dir.

-Palindromik sayılar baştan ve sondan okunduğunda aynı sayıyı verirler.12421


palindromik sayılara örnek olarak gösterilebilir.

-Kendisi ve bir önceki sayının toplamıyla oluşan sayı dizisine fibonacci dizisi denir. 1,
1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34 örnek verilebilir.

-“Yüz”(hundred) kelimesi eski İskandinav terimi olan “hundrath” kelimesinden gelir, bu


aslında 100 değil 120 anlamına gelir.

-23 kişilik bir odada, iki kişinin aynı doğum gününe sahip olma ihtimali %50'dir.

-Matematiksel sembollerin çoğu 16. yüzyıla kadar icat edilmemiştir. Ondan önce
denklemler kelimelerle yazılmıştı.

-Hayvan kemikleri üzerindeki işaretler, insanların MÖ 30.000'den beri matematik


yaptığını göstermektedir.

-“Matematik” kelimesi sadece bir Shakespeare oyununda, “Sivrisineklerin


evcilleştirilmesi” nde görülür.

- -40 ° C, -40 ° F'ye eşittir.

-Fransa'da, bir pasta grafik bazen “camembert” olarak adlandırılır.

-Bölme sembolüne (yani ÷) obelus denir.

- Bir 'jiffy' gerçek bir zaman birimidir. Saniyenin 1 / 100'ü anlamına gelir.

2
2
2
2
2
2
2

You might also like