You are on page 1of 4

İLH1006-TEFSİR TARİHİ VE USULÜ

Ünite 4: Tefsirin Doğuşu ve Tedvini

Peygamberimiz (sav)’in Tefsîr Ettiği Âyetlerin


Giriş Miktarı
Bilindiği gibi sözün olduğu yerde açıklama, anlama ve
Hz. Peygamber (sav)’in Kur’ân’a dair beyanlarının miktarı
yorumlama faaliyeti kendiliğinden bir ihtiyaç olarak
konusunda âlimler farklı görüşler ortaya atmışlardır.
ortaya çıkmaktadır. Bu türden bir faaliyet Tevrat ve İncil
Onların bazısı Resûlullah (sav)’ın Kur’ân’a yönelik
gibi önceki kutsal metinler için de söz konusudur. Bu ilâhî
izahlarının çerçeve itibariyle onun bir kısmını
kitapların sonuncusu olan Kur’ân da tabiatıyla bu anlamda
oluşturduğunu ileri sürmekte; bazısı da söz konusu
bir faaliyete ihtiyaç duymaktadır. Onun metnine yönelik
beyânların, Kur’ân’ın tamamını içerdiğini iddia
tefsîr faaliyeti de hiç kuşkusuz Hz. Peygamber (sav)’le
etmektedirler.
başlamıştır.
Kur’ân’ın Bir Kısmını Tefsîr Ettiği İddiası
Hz. Peygamber (sav) Döneminde Tefsir
Kaynaklardan öğrendiğimize göre Peygamberimiz(sav)in
Resûlullah (sav)'a gelen vahiyler çoğu zaman ashab
Kur'ân'a yönelik tefsîri, onun bir kısmını içermektedir
tarafından anlaşıldığı için hiçbir açıklamayı gerektirmezdi.
tezini ortaya atan ilk İslâm bilgini Gazâli'dir. Ondan sonra
Böylesi durumlarda o, inen âyetleri tebliğ etmekle
da Süyûtî bu görüşü savunmuştur. Hz. Peygamber (sav)'in
yetinirdi. Ancak bazen de bunun tersi olur, açıklama
Kur'ân'ın bir kısmını tefsîr ettiğini ileri süren bu bilginlerin
zarureti doğardı. O zaman da genellikle Hz. Peygamber
dayandıkları delillerden bazıları şunlardır:
(sav) ihtiyaç duyulduğu kadar tefsîr ederdi. Meselâ Yüce
Allah namazı, orucu, haccı, zekâtı farz kılmış; ancak • Hz. Peygamber (sav) Kur'ân'ın tamamını tefsîr
bunların nasıl yapılacağını, şartlarını, miktarlarını, etseydi, "onlar Kur'ân'ı düşünmüyorlar mı?
mânilerini açıklama işini sünnete bırakmıştır. Ayrıca Yoksa kalpleri kilitli mi?" (Muhammed (47), 24)
avlanma, hayvanları boğazlama, nikâh, talak vb. birtakım gibi,onu anlamaya teşvik eden âyetlerin bir
hususlar aynı şekilde sünnetle açıklanmıştır. İşte sünnet, anlamı kalmazdı.
Kur'ân' ı açıklamaya yönelik bu görevi gelişigüzel değil
belli bir şekil ve usüllerle gerçekleştirmiştir. • Hz. Âişe naklettiği bir hadiste şöyle demiştir:
Mücmelin Tebyini "Hz. Peygamber (sav), Cebrâil'in kendisine
öğrettiği belirli âyetlerden başka Kur'ân'dan bir
Mücmel, kendisinden ne kastedildiği anlaşılmayacak şey tefsîr etmezdi". Dolayısıyla bu haber, söz
derecede kapalı olan âyet demektir. Bunların bir kısmı konusu tefsîrin belli âyetlerle ilgili olduğunu
Yüce Allah, bir kısmı da Hz. Peygamber (sav) tarafından ifade etmektedir.
açıklanmıştır. Allah Resûlü (sav)’nün açıkladığı nasların
başında ahkâm, gayb, yaratılış, kader, kıyâmet vb. • Hz. Peygamber (sav)'in Kur'ân'a dair beyanları
konuları içeren âyetler gelmektedir. onun, sadece manası anlaşılmayan âyetleriyle
Mübhemin Tafsili ilgilidir. Dolayısıyla manaları açık olan âyetlerin
tefsir edilmesine gerek bulunmamaktadır. Bugün
Mübhem genel anlamıyla birr belirsizliği ve anlamdaki elimizde mevcut olan hadis kitapları
karmaşayı tanımlamaktadır. Bu açıdan dini kurallarda bir incelendiğinde görülür ki Hz. Peygamber'in
müphemlik olduğunda sahabelerin rivayetleri temel Kur'ân tefsîrine yönelik merfû rivâyetleri sayıca
alınmaktadır. azdır. Bu da onun Kur'ân' ın bir kısmını tefsîr
Mutlakın Takyidi ettiğinin çok açık bir kanıtıdır.

Mutlak, herhangi bir lafzın anlam yönüyle kayıt altına • Resûlullah (sav), Kur'ân'daki her âyetin manasını
alınmaması, bir başka kelime ya da niteleme ile açıklasaydı, o zaman İbn Abbâs için, "Allah'ım
belirginleştirilmemesi demektir. Dolayısıyla mutlakın onu dinde fakih kıl ve ona te'vîli öğret" diye dua
takyîd edilerek belirgin hale getirilmesi de kaçınılmazdır. etmesinin bir anlamı olmazdı. Zira bu dua,
Böylesi durumlarda da bazen Kur'ân, Allah Resûlü'ünün kendisinden sonra İbn Abbâs'ın, gerektiğinde
sünnetiyle takyîd edilmiştir. Kur'ân'ı tefsîr etmesi konusundaki temennisini
ifade etmektedir.Kaynakların belirttiğine göre
Müşkilin Te'lîfi Ahmed b. Hanbel "megâzi (kahramanlık
Müşkil, sözlük anlamı olarak karmaşıklığı kıssaları), melâhim (harp tarihi) ve tefsîr gibi üç
tanımlamaktadır. Tefsir açısından ise kuranda birbirinin şeyin aslı yoktur" demiştir. Hz. Peygamber (sav)
zıddı gibi gözüken ayetler arasında bağlantı kurmayı Kur'ân'ın tamamını tefsîr etmiş olsaydı, Ahmed b.
tanımlamaktadır. Bu açıdan birbiri ile çelişkili gibi Hanbel tefsîri, asılsız olarak nitelendirdiği
gözüken ayetler Hz. Peygamber (sav) tarafından megâzi ve melâhimle birlikte zikretmezdi.
yorumlanmaktadır. Örneğin Kuran’da cehenneme Kuran’nın Tamamını Tefsir Ettiği İddiası
girmeyecek kimse kalmayacak ayeti bulunmaktadır. Bu
Ayet Hz. Peygamber (sav) tarafından yorumlanmış, Bu yaklaşım temel olarak kuran gibi her asra hitap edecek
inananların cehenneme gitse bile onlar için orada bir bir kelamın ayrıntılı bir tefsirinin onun Hz. Peygamber
cennet oluşturulacağı açıklaması getirilmektedir. Efendimiz (sav) tarafından yapılması gerektiği tezine

1
İLH1006-TEFSİR TARİHİ VE USULÜ
Ünite 4: Tefsirin Doğuşu ve Tedvini

dayanır. Bu konuda İbni Teymiye başı çeken bu terkiplerin inceliklerini iyi biliyorlardı. Bu bakımdan
düşünürlerdendir. İki yaklaşım da değerlendirildiğinde sahâbiler bir taraftan dil tahlilleriyle diğer taraftan da eski
Peygamber Efendimiz (sav), Kuranın bütün ayetlerini Arap şiiriyle istişhâdda bulunmak suretiyle Kur'ân'ı tefsîr
tefsir etmemiştir. Sadecce karışıklığa yol açabilecek etmişlerdi.
ayetleri tefsir etmiştir. Sahâbe Tefsîrinin Genel Özellikleri
Nebevî Tefsîrin Fonksiyonu ve Değeri
Sahâbîlerin yapmış olduğu tefsîrin genel özelliklerini
Peygamberimiz (sav) öncelikle anlam açısından karmaşık şöylece sıralamak mümkündür:
ayetlere bir açıklama getirmiştir. Bu duruma beyan
denilmektedir. Ayrıca Peygamber Efendimiz (sav)’e • Sahâbîler Kur'ân' ı âyet âyet baştan sona tefsîr
Allah-u Teala (cc) tarafından hüküm koyma yetkisi etmemişlerdi. Zira onlar, Kur'ân' ın tümünü tefsîr
verilmiştir. Bu açıdan Kuran’da belirgin olmayan
etmeye ihtiyaç duymuyorlardı. Bu yüzden
durumlara Peygamberimiz (sav) kendi hüküm koyarak
yaptıkları açıklamalar, garip, muğlak, müphem,
açıklamalar getirmektedir. Bu açıdan Sünnet ile Kuran’ın
hükümleri arasında İslam bilginleri bir fark müşkil ve mücmel lafızlarla sınırlı idi.
gözetmemişlerdir. Hz. Peygamber (sav)'in sünneti
Kur'ân'dan sonra tefsîr için gerçek bir kaynaktır. Ancak • Zaman zaman sahâbîler arasında bir kısım
sünnetin tefsîrdeki kullanımına da özen göstermek ihtilâflar ortaya çıkmıştı. Ancak bu ihtilâflar tezat
gerekmektedir. Çünkü sünnete karışmış zayıf ve uydurma ihtilâfı olmayıp tenevvü (çeşitlilik) ihtilâfı idi.
rivayetlerin sayısı çoktur.
• Ahkâm âyetlerinden hüküm istinbatınd bulunmuş
Sahâbe Dönemi Tefsiri değillerdi.
Sözlü nakil dönemi içinde yer alan bir tefsîr çeşidi de • Tefsîr bu dönemde henüz tedvin edilmemişti.
ashâbın şifâhî rivâyetleridir. Bu rivâyetler tefsîr tarihi
açısından -Hz. Peygamber (sav)'in Kur'ân'a dair • Âyetlerin nuzûl sebeplerini açıklamışlardı.
beyanlarından sonra- ikinci sırayı almaktadır. Çünkü Onların en önemli özelliği âyetlerin inmesine
sahâbîler Arap oldukları için Arap dilinin üslup ve sebep olan olaylara şâhit olmalarıydı.
inceliklerini, Arap örf ve âdetlerini iyi biliyorlardı. Eski
Sahâbenin Tefsîrde Müracaat Ettiği Kaynaklar
medeniyetlerin ve felsefi akımların etkisinden oldukça
uzak yaşadıklarından dolayı zihinleri berraktı. Aynı Sahâbe Kur'ân'ı tefsîr ederken bazı yöntem ve kaynaklara
zamanda üstün bir idrâk gücüne ve sarsılmaz bir imana başvurmuştur. Bunları şöylece sıralamak mümkündür:
sahiptiler. Yaklaşık yirmi üç sene boyunca Kur'ân' ın
inişine bizzat şâhit olup, bu esnada meydana gelen olayları • Kur'ân' ın Kur'ân'la tefsîri.
müşâhede etmişlerdi. Ayrıca Resûlullah (sav)'ın çeşitli
vesilelerle yapmış olduğu açıklamaları dinleyerek • Kur'ân' ın Sünnetle tefsîri.
nassların içsel anlamlarına ulaşabiliyorlardı. Bütün bunlar
sahâbîlerin bir taraftan ilim ve imân yönünden belli bir • Şiirle istişhad etmek.
olgunluğa erişmesini sağlıyor, diğer taraftan da Kur'ân • Yahudi ve Hirıstiyan kültürleri.
nasslarını tefsîr etme konusunda kendilerine,
Resûlullah'tan sonra en güvenilir nesil olma statüsü • Kendi ictihatları.
kazandırıyordu.
Sahabenin Tefsîr Metodu Önde Gelen Bazı Sahâbi Müfessirler
O dönemde bir kısım sahâbî Kur'ân âyetlerini yorumlama Tefsîrde temayüz etmiş sahâbiler arasında Hz. Ebû Bekir,
noktasında çok duyarlı hareket ederek, nassları kendi Hz. Osman, Hz. Ali, Abdullah b. Abbâs, Abdullah b.
tercihleri doğrultusunda anlamlandırmayı ilâhî irâdeye Mes'ûd, Ubey b. Ka'b ve Ebû Musâ el-Eş'arî'nin isimleri
müdâhele olarak telakki ediyor; bunun için de böyle bir zikredilmektedir. Ancak Kur'ân nasslarının yorumunu
müdâheleden uzak durmayı daha isabetli bir yol olarak içeren rivâyetlerin sayısı ile tefsîr ilmine yaptıkları katkı
görüyorlardı. bakımından söz konusu sahâbîler farklı konumlara
Bir kısım sahâbî de naklin bulunmadığı yerde kendi sahiptirler. Sözgelimi tefsîrde rivâyetlerinin fazlalığı esas
içtihâdlarıyla Kur'ân'ı tefsîr etme cihetine gidiyordu. Bu alınarak bir sıralama yapılacak olursa:
durumdaki sahâbîler, herhangi bir âyeti tefsîr ederken
öncelikle Kur'ân'a, sonra da Resûlullah'ın sünnetine Abdullah b. Abbas (ra): İbn Abbâs hicretten üç yıl kadar
başvuruyorlar; şayet aradıklarını bu iki kaynakta önce Mekke’de doğmuştur. Annesi Hz. Hatice’den hemen
bulamazlarsa, o takdirde kendi içtihadlarıyla tefsîr sonra Müslüman olan Ümmü’l-Fazl Lübâbe’dir. Hz.
ediyorlardı. İçtihadî tefsîrlerinde de genel olarak ya dil ya Peygamber (sav)’e olan sevgi ve bağlılığı sebebiyle onun
da din konusuna önem veriyorlardı. Çünkü Kur'ân, kendi takdirini kazanmıştır.
ana dilleriyle nâzil olduğu için onun lafız ve terkiplerini ve Abdullah b. Mes'ûd (ra): Tesirde isminden en çok söz
edilen diğer bir sahâbi de Abdullah b. Mes’ûd’dur. İbn

2
İLH1006-TEFSİR TARİHİ VE USULÜ
Ünite 4: Tefsirin Doğuşu ve Tedvini

Mes’ûd fakir bir ailenin çocuğu olduğu için İslâmiyet’ten Resûlullah’ın vefatından sonra da ashâbın uzun zaman
önceki hayatı pek bilinmemektedir. Çocukluğunda Ukbe ayrılmayıp bu mukaddes şehirde ikamet etmesi ve âlim
b. Ebî Muayt’ın sürülerine çobanlık yaptığı ve Müslüman sahâbîlerin sayı itibariyle diğer ilim merkezlerine nisbetle
olduktan sonra azılı bir İslâm düşmanı olan Ukbe’nin burada daha fazla bulunması, bu ekolün/mektebin değerini
yanından ayrıldığı belirtilmektedir. Mekke’de diğer ortaya koymaktadır.
Müslümanlarla birlikte İbn Mes’ûd da müşriklerin eziyet
ve işkencelerine mâruz kalmış ve bundan kurtulmak için Kûfe Re’y Mektebi: Sözünü ettiğimiz mekteplerin
Habeşistan’a hicret etmiştir. Hz. Peygamber (sav) üçüncüsü ise Abdullah b. Mes’ûd (ra) tarafından Kûfe’de
zamanındaki bütün savaşlara katılan İbn Mes’ûd, Bedir’de kurulmuştu. Denildiğine göre küçük yaşlardan itibaren Hz.
savaştan bir önceki gece keşif yaparken yaralı olarak Peygamber(sav)’in yanından ayrılmayan ve onunla
bulduğu Ebû Cehl’i öldürmüş, bu yüzden de Hz. beraber bütün seferlere katılan İbn Mes’ûd, aynı zamanda
Peygamber (sav) tarafından övülmüştür. Resûlullah(sav)’ın vahiy kâtiplerinden biriydi. Bu
Ubeyy b. Ka'b (ra): Ebu’l-Münzir ve Ebu’t-Tufeyl münasebetle Hz. Peygamber(sav)’in Kur’ân’a yönelik
künyesinin sahibi olan Ubey b. Ka’b Hazreç kabilesine açıklamalarını daha fazla dinleme imkânını elde etmiş;
mensup bir sahâbidir. Akabe biatına ve Bedir gazvesine böylece tefsîrde büyük bir ün kazanmıştı.
iştirak etmiştir. Hz. Peygamber (sav) Medine’ye hicret Tâbiûn Tefsîrinin Genel Nitelikleri
ettiği zaman orada Allah Resûlü’ne ilk vahiy kâtipliği
yapan zattır. Çoğunluğun kanaatine göre o, Hz. Ömer Nasıl ilk muhatap topluluk olan Ashâbın Kur'ân'a dair
(ra)’in hilâfeti zamanında (30/650) vefat etmiştir. beyanlarının kendine özgü bir niteliği söz konusu ise,
Hz. Ali (ra): İslâmî kaynaklara göre hicretten yaklaşık 22 onlardan sonra gelen ve tefsîre büyük hizmetlerde bulunan
yıl önce (mîlâdî 600) Mekke’de dünyaya gelmiştir. tâbiûn tefsîrinin de kendine has bir takım özellikleri
Babası, Hz. Peygamber (sav)’in amcası Ebû Tâlib, annesi bulunmaktadır. Bunlar maddeler halinde şöyle
de Fâtıma bint Esed b. Hâşim’dir. Hz. Ali beş yaşından sıralanabilir:
itibaren Peygamberimizin (sav) yanında büyümüş ve daha
• Sahâbe tefsîri manası kapalı olan âyetlerle sınırlı
çocuk yaşta iken (9 veya 10) Hz. Muhammed (sav)’in
iken tâbiiler döneminde Kur'ân' ın bütünü tefsîre
peygamberliğine iman etmiştir.
konu olmuştur.
Tabiun Dönemi Tefsiri
• Tâbiûn tefsîrinde kelime açıklamaları yanında,
Tâbiîler, sahâbeden sonra tefsîrde önemli rol üstlenen bir
geniş fıkhî izahlar, âyetlerden istinbât ve istidlâl
nesildir. Hz. Peygamber (sav)’e ulaşamamış olmaları,
onların bu ilme karşı olan şevklerini azaltmamıştır. Çünkü yoluyla çıkarılan hükümler ve tarihi bilgiler de
tâbiîler tefsîr konusunda Hz. Peygamber (sav)’den feyz yer almıştır.
alan sahâbîlerden faydalanmışlardır. Bu da söz konusu
• Şiirle istişhâd metoduyla bazı lafızları açıklamak
nesli, daha sonrakilerle ashâb arasında bir köprü
konumuna getirmiştir. ve bazı garip lügatları şerh ve izah etmek de bu
dönemin bir başka özelliğidir.
Tefsîr Mektepleri
• Tâbiîler Kur'ân'da geçen kıssalarla manası
Çeşitli yörelere vazifeli olarak giden sahâbîler, İslâm’ın
müphem olan âyetlerin tafsilatını öğrenebilmek
egemenliği altına giren bu beldelerde tedris (öğretim)
halkaları kurmaya ve etraflarına topladıkları insanlara, için Ehl-i kitap âlimlerine fazla müracaatta
Kur’ân’ı ve Hz. Peygamber (sav)’in sünnetini öğretmeye bulunmuşlardır. Dolayısıyla isrâiliyat denilen
başladılar. Sahâbîlerin bu ilmî faaliyetleri sonucunda gayr-i İslâmî bilgiler, sahâbe dönemine kıyasla
şehirlerde birçok ekol/mektep oluştu ki bu ekollerin daha çok bu devirde Kur'ân tefsîrine girmişti.
öğretmenleri sahâbîler, öğrencileri de tâbiîlerdi. Bunlardan
üç tanesi tefsîrde şöhrete ulaştı: • Bu dönemde de tefsîr, henüz tedvin edilmiş
değildi. Tefsîre dair haberler yine şifâhî olarak
Mekke Tefsîr Mektebi: İlk tefsîr mektebi Mekke’de aktarılmıştı. Ancak bu haberler, Mekke, Medine
kurulmuştu. Kurucusu, Müslümanların tefsirde en büyük ve Kûfe gibi belli başlı ilim muhitlerinde
otorite kabul ettiği Abdullah b. Abbas’tı. Dini doğru
yerleşmiş olan ashâbın ileri gelenleri tarafından
anlaması ve Kur’ân’ın derin anlamına nüfûz edebilmesi
için Hz. Peygamber (sav)’in duâsına mazhar olan İbn rivâyet edilmiş; böylece tâbiûn dönemindeki
Abbas, Kur’ân konusundaki bilgisi sebebiyle Hz. Ömer rivâyetlerde bir ekolleşme meydana gelmiştir.
tarafından da saygı görmüştü. • Tâbiiler herhangi bir Kur'ân âyetini tefsîr ederken
Medine Tefsîr Mektebi: Tâbiiler devrinde kurulan ikinci bazen de kıyas yolunu kullanırlardı. Yani
bir ekol/mektep Medine’de Ubey b. Ka’b’ın faaliyetiyle bildikleri bir âyetin tefsîrinden hareketle
ortaya çıkmıştı. Bilindiği üzere Medine, Hz. Peygamber çıkarsama yöntemiyle tefsîr etmeye
(sav)’in İslâm dinini yaymak üzere hicret ettiği ve bilhassa çalışıyorlardı. Bu da tâbiiler döneminde
ahkâmla ilgili âyetlerin inişine sahne olan bir beldedir.

3
İLH1006-TEFSİR TARİHİ VE USULÜ
Ünite 4: Tefsirin Doğuşu ve Tedvini

boşlukların doldurularak tefsîre yeni birçok ve görgüsünü geliştirmek maksadıyla daha sonra Basra’ya
görüşün ilave edilmesi anlamına gelmektedir. giden Ferrâ, kaynakların belirttiğine göre başlangıçtan beri
lügat ve tefsîr ilmine daha fazla ilgi göstererek bu
TEFSİRİN TEDVÎNİ konularda büyük lügat âlimi Halil b. Ahmed’den ve yine o
Tefsîr daha önce belirttiğimiz gibi tedvîn edilmeden yani dönemin meşhur âlimlerinden biri olan Yûnus b.
yazıya geçirilmeden önce ashâb ve tâbiûn döneminde Habib’ten ders almıştır. Meâni’l-Kur’ân, Ferrâ’nın tefsîr
sözlü nakil yoluyla aktarılıyordu. Etbâu’ttâbiîn dönemine sahasında kaleme almış olduğu en meşhur eseridir.
gelindiğinde ise tefsîr rivâyetleri artık yavaş yavaş bir Ebû Ubeyde (Mecâzu’l-Kur’ân): Basra nahivcilerinin en
araya toplanarak yazılmaya başlanmıştı. Bu, tefsîr meşhurlarından biri olan Ebû Ubeyde Ma’mer b. el-
açısından çok önemli bir adımdı. Çünkü sözlü olarak Müsennâ, Basra’da dünyaya gelmiş ve orada yetişmiştir.
yapılan nakiller zamanla unutulabilir veya değiştirilebilir, Tenkitçi bir üsluba sahip olması sebebiyle aleyhinde çok
eksiltme ve çoğaltma gibi durumlarla karşılaşılabilirdi. şey söylenmiş; bazıları onu Hâricilikle bazıları da
Oysa nakledilecek bilgiler yazıyla tespit edilip korunduğu Kaderiyecilikle itham etmiştir. Şahsına karşı yapılan bütün
zaman artık bu tür olumsuzluklar söz konusu değildir. bu hücumlara rağmen kendi döneminde yaşayan birçok
Tefsîre dair birikim tedvin edilmesine edilmişti belki ama âlim de ondan övgü ile söz etmektedir.
bu, 150 yıllık bir gecikmeyi de beraberinde getirmişti. Zira
ilk iki nesil boyunca şifâhen nakledilen tefsîr rivâyetleri, Abdurrezzâk b. Hemmâm (Tefsîr): Hicrî 126 (743-744)
ancak etbâu’t-tâbiîn döneminde yani hicrî ikinci asrın yılında San’a’da doğan Abdurrezzak ilk tahsilini aile
ikinci yarısında tedvin edilebilmişti. çevresinde yapıp yirmi yaşlarında ilmî seyahetlere
çıkmıştır. Hicâz, Şâm ve Irak gibi ilim merkezlerinde
Tedvin Dönemi Müfessirleri ve Tefsîrleri Ma’mer b. Râşid, Süfyânu’s-Sevrî, Süfyân b. Uyeyne,
Mukâtil b. Süleyman (et-Tefsîrü’l-kebîr): Belh şehrinde Mâlik b. Enes ve diğer âlimlerden hadis ve fıkıh ilimleri
dünyaya gelen Mukâtil, Merv ve Bağdat’ta ilim tahsil tahsil etmiştir. Abdurrezzak Tefsîr adıyla bir eser kaleme
etmiş, daha sonra da Basra’ya giderek ölünceye kadar almış ve o bu eserinde sahâbe, tâbiûn ve etbâu’t-tâbiinden
(150/767) orada yaşamıştır. Selef âlimlerinden olan nakillerde bulunmuştur.
Ahmed b. Hanbel ve İmâm Şâfii Mukâtil’i tefsîr ilminde
bir otorite kabul etmektedir.
Süfyânu’s-Sevrî (Tefsîrü’s-Sevrî): es-Sevrî, tebe-i tâbiînin
önemli şahsiyetlerinden biridir. Hicrî 95 veya 97
senesinde dünyaya geldiği bildirilmektedir. Babası,
Kûfe’nin güvenilir muhaddislerinden biri olan Sa’îd b.
Mesrûk’tur. Annesi de zühd ve takvası ile tanınmaktadır.
Müthiş bir ezber kabiliyetine sahip olduğu söylenen es-
Sevrî’nin bütün muhaddisler tarafından güvenilir (sîka) bir
râvi olduğu ileri sürülmektedir. Kur’ân’a dair geniş bilgisi
sebebiyle yaşadığı dönemin en büyük müfessirlerinden
biri kabul edilmiştir. Hac farîzasını ifâ etmek üzere
Mekke’ye gittiğinde mevcut idarecileri tenkid ettiği için
bir müddet hapsedilmiş, sonra da Basra’ya giderek
161/777’de orada vefat etmiştir. Sözünü ettiğimiz
müellifin kaleme aldığı tefsîr, Tefsîrü’s-Sevrî adıyla
bilinmektedir.
Yahyâ b. Sellâm (Tefsîru Yahya): Müfessirin tam adı
Yahya b. Sellâm b. Sa’lebe et-Teymî’dir. Müfessir Yahyâ,
ilk asırlarda İslâm’ın önemli ilim merkezlerinden biri
sayılan Kûfe’de 124/741 senesinde dünyaya gelmiştir.
Hayatı hakkındaki bilgiler yok denecek kadar azdır.
Sadece menkıbe türü anlatımlara rastlanmaktadır.
Biyografik eserlerden öğrenebildiğimiz sadece onun
182/798 senesinde Kayravan’a yerleştiği ve 200/815 de
hac görevini yerine getirdikten sonra Kayravan’a geri
dönerek orada vefat ettiğinden ibarettir. Musannafât sahibi
olan Yahyâ’nın ayrıca bir de tefsîri vardır. Söz konusu
tefsîr, müfessirin ismiyle Tefsîru Yahya diye anılmaktadır.
Ferrâ (Meâni’l-Kur’ân): Asıl adı Yahyâ b. Ziyâd olan
Ferrâ 144/761 senesinde Kûfe’de dünyaya gelmiş,
çocukluğunu ve ilk tahsil yıllarını burada geçirmiştir. Bilgi

You might also like