Professional Documents
Culture Documents
Bilindiği gibi Kur’ân’ın ilk muhatapları oldukça sade bir hayat yaşıyorlardı.
Onların yaşayışları Kur’ân’ın ana prensipleri istikametinde devam edip gittiği için,
Kur’ân’ın anlaşılması noktasında pek problem ortaya çıkmıyordu. Ayrıca
Müslümanlar herhangi bir mesele ile karşılaştıklarında Hz. Peygamber (sav)’e
başvurup onu çözüme kavuşturabiliyorlardı. Buna rağmen ilk dönemlerden
itibaren re'ye başvurma geleneği -yavaş da olsa- kendini hissettirmeye
başlamıştı. Ancak bir taraftan İslâm coğrafyasının genişlemesi neticesi yeni
hâdiselerin, felsefî fikirlerin ve mezheplerin ortaya çıkması, diğer taraftan da
nübüvvet asrından uzaklaştıkça Müslümanların bilgi ve kültürlerinin zayıflaması
hem daha önce üzerinde durulmayan hem de açıklanmış olmakla birlikte yeniden
ele alınması gereken âyetlerin tefsirini zorunlu hale getirmişti. İşte böyle hassas
bir dönemde söz konusu edilen tefsirin, rivâyet kaynakları yanında ictihâda da
yer vermesi icap ediyordu. Böylece bu doğal süreç, vakti gelince dirâyet tefsirini
ortaya çıkarmış oldu.
Dirâyet tefsiri, “Müfessirin yalnızca rivâyetlere bağlı kalmayıp dil, edebiyat
ve çeşitli ilimler yanında kendi bilgi birikimi ve re'yine dayanarak yaptığı tefsir”
anlamına gelmektedir. Bu tanımda söz konusu edilen dil bilindiği gibi Arapçadır.
O da temelde sarf ve nahve dayanmaktadır. Edebiyatla kastedilen de beyân,
me'ânî ve bediî ilimlerinden ibaret olan belâgattır. Doğal olarak dirâyet tefsiri
niteliği itibariyle sosyal ve tabiî ilimlerden de yararlanmayı gerekli kılmaktadır.
Bütün bunların ötesinde de müfessirin dirâyetini kullanarak öznel
yaklaşımlarda bulunması bu tarz tefsirin en önemli argümanı sayılmaktadır. Şu
da bir gerçek ki, öznel ve özellikli yorumlar yapabilmek için de müfessirin bir
taraftan rivâyet tefsir kaynaklarını ve Kur'ân'ın atıfta bulunduğu diğer ilimleri
kullanabilecek bir alt yapıya, diğer taraftan da nasları Kur’ân ve sahih sünnetin
rûhuna uygun bir şekilde yorumlayacak analiz ve sentez kabiliyetine sahip
olması gerekmektedir.
a. Dirâyet Tefsiriyle İlgili Yaklaşımlar
Kur'ân'ın dirâyete dayalı tefsiri konusunda tarih boyunca iki farklı yaklaşım
ileri sürülmüştür. Bunlardan birine göre dirâyetle tefsir câiz değildir, diğerine
göre de câizdir. Görebildiğimiz kadarıyla her iki grup da kendi görüşünü
destekleyen deliller serdetmiştir. Şimdi bu deliller üzerinde duralım.
söylersem hangi yer beni üzerinde taşır, hangi semâ beni altında gölgelendirir?”8
demiştir.
(4) Kaynakların bildirdiğine göre tâbiundan birçokları da Kur’ân’ı re’y ile
tefsirden uzak durmuşlardır. Meselâ Muhammed b. Sîrin diyor ki: “Abîd es-
Selmâni’ye Kur’ân’dan bir âyetin anlamını sordum. O dedi ki: “Kur’ân’ın hangi
konuda indiğini bilenler gitti. Allah’tan kork ve dosdoğru ol”9. Mesrûk’tan gelen
bir rivâyette de o şöyle demiştir: “Kur’ân’ı tefsirden sakının çünkü o, Allah’tan bir
nakildir”10.