You are on page 1of 12

İÜHF İMECE

3.SINIF (TEK)

TİCARET HUKUKU

24.10.2019

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 3.sınıf Tek kürsü öğrencilerinin


ortaklaşa emeğiyle, özveriyle hazırlanmıştır. Ücretsizdir. Satışı yasaktır.

KAMU SPOTU

Ders notları tek başına yeterli kaynak değildir. Üniversite öğrencisi, sadece ders
notlarıyla yetinmemeli, araştırmalı, bilimsel kaynakları incelemeli, her şeyden önce
hukuk mantığını kavramalıdır.
İÜHF-İMECE –(ÜCRETSİZ) 3. SINIF- TEK – TİCARET HUKUKU – 24.10.2019

İÇİNDEKİLER

Hamile Yazılı Kıymetli Evrak


Meşru Hamil
Eksik Nama Yazılı Kıymetli Evrak
Kıymetli Evrakta Def’iler
Nama Yazılı Kıymetli Evrakta Def’iler
Emre Yazılı Kıymetli Evrakta Def’iler
Hamiline Yazılı Kıymetli Evrakta Def’iler

Sayfa 1 / 11
İÜHF-İMECE –(ÜCRETSİZ) 3. SINIF- TEK – TİCARET HUKUKU – 24.10.2019

Merhaba arkadaşlar, geçen dersimizde kıymetli evrakın sınıflandırmasını yaptık. En son


kıymetli evrakı devir şekline göre sınıflandırıyorduk. Bu çerçevede kıymetli evrakın üç türü
olduğunu anlattık. Bu derste bu sınıflandırmayı tamamlayacağız. Sonra önemli bir konu olan
kıymetli evrakta def’iler konusuna geleceğiz. Hem uygulama hem sınav sorumluluğu açısından
önemli bir konudur. Nama, emre ve hamiline yazılı kıymetli evrak var dedik. Nama yazılı kıymetli
evrakı ve nasıl devredileceğini anlattık. Temlik veya zilyetliğin devri gerekiyor dedik. Borçlu
ödemeyi yaparken senedin ibraz edilmesine ve senet başkalarına devredildiyse temlik beyanı
zincirine bakacaktı. İkisinden birine bakmazsak ne olur? Örneğin nama yazılı bir kıymetli evrak
var; düşünün ki bir poliçe, bono, kambiyo senedi vs var. Borçlu; hamile, alacaklı olduğunu
söyleyen kişiye, senet olmadan ödeme yapmış ya da senet var ama senet devir ettiği için devir
beyanı zinciri gerek ama bu eksik. Ne olacak bu durumda, ödeme geçerli olur mu? Kural olarak;
senet ibraz edilmese bile eğer gerçek hak sahibine ödeme yaptıysa sorun yok. Ama eğer senet
ibraz edilmeden ödeme yapılırsa başka bir kişi çıkıp: ‘’Gerçek hak sahibi benim, senin ödeme
yaptığın kişi değil.’’ diyebilir. Buradaki risk ikinciye ödeme riskidir yani mükerrer ödeme riskidir.
Bu riskten kurtulmak için nama yazılı kıymetli evrakta borçlu, senedin iadesini alacak veya
temlik zincirinden o kişinin senette gösterilen kişi ya da onun halefi olduğunu kontrol edecek.
Senedi alacak, temlik beyanı zincirini alacak ve ödeme ondan sonra yapılacak. Buna uyulmazsa
başka bir kişi senetle çıkıp: ‘’Ben gerçek hak sahibiyim, sen yanlış kişiye ödeme yapmışsın.’’
diyerek hak iddia edebilir. Özetle borçlunun ödeme sırasında kanunda öngörülen bu kontrol
kuralına uymaması ikinciye ödeme riski oluşturur.
Geçen derste emre yazılı senetleri de anlattık. Emre yazılı senetlerde de aynı durum söz
konusu. Sadece burada temlik beyanı yerine ciro geçiyor. Senedin arkasına bakılacak, senedin
arkasındaki ciro silsilesine bakılacak, senedin lehtarına, ilk ciroyu senedin lehtarı mı yaptı,
ondan sonraki ciroyu da hak sahibi mi yaptı bunlara bakılır. Ciro silsilesi kontrol edilir ve senet
iade alınır. Senet olmadan ödeme yapılırsa eğer gerçek hak sahibine ödeme yapıldıysa sorun
yok ama başka kişi gerçek hak sahibi benim deyip ödeme talep edebilir. Bu durumda da ikinciye
ödeme riski oluşur. Ama senedi geri alırsa mükerrer ödeme riski gerçekleşmez. Demek ki hem
nama yazılı kıymetli evrakta hem de emre yazılı kıymetli evrakta, senedin ibraz edilmesi ve
ödemede senedin iade alınması gerekir. Emre yazılı kıymetli evrakla nama arasındaki fark ne?
Nama yazılı kıymetli evrakta temlik beyanı ve birden fazla temlik beyanı varsa temlik beyanı
zinciri verilmeli, emre yazılı senette de ciro ve birden fazla ciro varsa ciro zincirine bakılır. Tekrar
etmiş oldum, şimdi kaldığımız yerden devam ediyoruz.
HAMİLE YAZILI KIYMETLİ EVRAK
Daha önceki derslerimde size defalarca söylemiştim; hamiline yazılı kıymetli evrak en hızlı
tedavül yeteneğine sahip kıymetli evraktır. TK 658 ve devamı maddelerde düzenlenmiştir.
MADDE 658- (1) Senedin metninden veya şeklinden, hamili kim ise o kişinin hak sahibi
sayılacağı anlaşılan her kıymetli evrak, hamile veya hamiline yazılı senet sayılır.
Demek ki hamiline yazılı kıymetli evrakı nereden anlıyoruz? Senedin metnine ve şekline
bakıyoruz. Senedi getirene, elinde bulundurana ödeme yapılacağı sonucu çıkıyorsa bu
durumda hamiline yazılı kıymetli evrak vardır. Senedi elinde bulunduran, senedin zilyetliği, hak
sahibi sayılıyor ve bunu senetten anlıyoruz. Nasıl anlıyoruz senetten? Senette bir irade
açıklaması olacak bu irade açıklaması da bir hamiline yazılı kıymetli evrak kaydı içerecek. Bu
kayıt da hamiline kaydıdır veya ‘hamiline’ ifadesi geçmese de bu anlama gelen bir açıklamayı
açıkça içermeli.
Kural olarak tüm kıymetli evrak hamiline yazılabilir. Emrine de yazılabilir. Hamiline yazımına bir
engel yok ancak kanunda açık bir yasak varsa yazılamayabilir. En meşhur örnek, kambiyo

Sayfa 2 / 11
İÜHF-İMECE –(ÜCRETSİZ) 3. SINIF- TEK – TİCARET HUKUKU – 24.10.2019

senetlerinin bazı türleridir. Poliçe ve bono hamiline yazılamaz. Madde 671 ve 776 ‘da bu konuda
hükümler var. Yani kanunda açık bir yasaklama var.
Neden böyle bir yasaklama var? İlerleyen derslerde poliçe, bono, çek hepsini ayrıntılı
anlatacağım, şekil şartlarını anlatacağım. Bu yasağın arkasındaki düşünce poliçe ve bononun
özelliğinden kaynaklanıyor. Poliçe ve bonoda mutlaka lehtar bulunması gerekir. Şekil
şartlarından birisi budur. Tüm şekil şartlarını ilerde anlatacağım ama şu an sadece hükmün
arkasındaki mantığı anlamanız için söylüyorum. Poliçe ve bonoda mutlaka lehtar bulunması
gerekir. Çekte ise lehtar yazılabilir ama yazılmasa da senet geçersiz olmaz. Dolayısıyla çek
istisnaya girmiyor. Sadece poliçe ve bono açısından lehtar yazılması zorunlu olduğu için deyim
yerindeyse bir kıymetli evrakta mutlaka birisinin namanın adının bulunduğu için kanun burada
her hamilinin hak sahibi olması esasını kabul etmemiş. Açık bir yasaklama getirmiştir. Özetle
bilmeniz gereken poliçe ve bono hamiline yazılamaz, çek ise yazılabilir çünkü orada lehtar
yazılabiliyor, yazılmasa da çek geçerli oluyor. Dolayısıyla çekin hamiline yazılabilmesi çekin
mahiyetine uygun bir işlemdir. Demek ki hamiline yazılma yasağı kambiyo senetlerinde poliçe
ve bono için geçerli ancak çek için böyle bir yasak söz konusu değil.
Peki hamiline yazılı kıymetli evrak nasıl devredilir? Senedin zilyetliğinin devri yeterlidir.
Madde 647’de bu konuda kural belirtilmiştir. Temel mantık şu; sonuçta kıymetli evrak taşınır
malvarlığıdır, taşınırlar açısından temel bir kuralımız var TMK 985’te yer alıyor.
Madde 985- Taşınırın zilyedi onun maliki sayılır.
Taşınırı elde bulundurmak mülkiyete karine kabul ediliyor. Mesela ben bugün derse bu kitapla
geldim, kural olarak bu kitabın bana ait olduğunu düşünürsünüz. Böyle bir kanı oluşur. Ama
gerçekten böyle olmayabilir, bu kitap bana değil de ödünç aldığım asistanıma ait olabilir. Ama
bunun zilyetliğinin bende olması kitabın mülkiyetinin bende olduğuna karine oluşturur. Bu karine
çürütülebilir. Kıymetli evrak da taşınır malvarlığıdır dolayısıyla Medeni Kanun’daki kural ile
Ticaret Kanunundaki hüküm uyumludur. Tüm bu açıklamalarımdan çıkan sonuç ne? Nama
yazılı kıymetli evrakta olduğu gibi bir temlik beyanına gerek yok. Senedin devri ve mülkiyetin
devri konusunda anlaşma yapılması yeterli bu da herhangi bir şekle tabi değil. Yine emre yazılı
senetlerdeki gibi ciro yapılması şart değil. Demek ki ne ciroya ihtiyaç var ne de temlik beyanına
ihtiyaç var. Hamiline yazılı kıymetli evrakın devri için senedin zilyetliğinin bir başka kişiye
devredilmesi yeterlidir. Tabi ki aksi iddia edilebilir ama aksini iddia eden ispat yükü altında kalır.
Biraz önce söyledik, zilyetlik mülkiyete karinedir. Örneğin elimde hamiline yazılı bir çek var kural
olarak bunda hak sahibi olan kişinin ben olduğum kabul edilir. Ancak Ahmet: ‘’Hayır, bu çek
bana ait.’’ derse ve bu karineyi çürütecek kanıtları ortaya koyarsa, bu durumda gerçek hak
sahibi olduğuyla ilgili bir uyuşmazlık da ortaya koyabilir. Özetle zilyetlik bir karine oluşturur ama
mutlak bir varsayım oluşturmaz, çürütülebilir bir kural niteliğindedir.
Madde 646/2 de bir kural yer alıyor:
(2) Hile veya ağır kusuru bulunmadıkça borçlu, vade geldiğinde, senedin niteliğine göre alacaklı
olduğu anlaşılan kişiye ödemede bulunmakla borcundan kurtulur.
Bu hüküm çok önemlidir. Kıymetli evrak hukuku son derece şekil hukukudur, işlem güvenliği ön
plandadır ve bu hüküm de bunun önemli bir görünümüdür. Nasıl? Bu hüküm esasında kıymetli
evrak derslerinde çokça duyacağımız ‘’yetkili hamil’’ veya eski terimle ‘’meşru hamil’’ kavramının
da bir dayanağını oluştur. Biraz önce kıymetli evrakta borçlunun nasıl ödeme yapacağını
söyledik. Mesela hamiline yazılı kıymetli evraktan doğan bir borcun ödenmesinde borçlu senedi
ibraz edecek başka bir koşul aranmayacak. Bankaya gittik, hamiline yazılı bir çek ödenecek,
banka ne yapacak? Çek bu kişinin elinde mi, bu senedin zilyedi mi buna bakacak ve buna göre
ödeme yapacak. Biraz önce anlattığım kıymetli evrak kurallarına göre bir kişi senedin zilyedi

Sayfa 3 / 11
İÜHF-İMECE –(ÜCRETSİZ) 3. SINIF- TEK – TİCARET HUKUKU – 24.10.2019

gözüküyor diyelim. Biraz önce dedik ya taşınırlarda zilyetlik mülkiyete karinedir ama mutlak bir
varsayım değil. Özetle kıymetli evrakta senedin niteliğine göre hak sahibi gözüken kişiye meşru
hamil ya da yetkili hamil denir. Senedin şeklinden veya kıymetli evrakın türüne uygulanan
kurallardan dolayı senette hak sahibi gözüken kişi. Ancak görünüş her zaman doğru
olmayabilir. Hak sahibi gözüken kişi yani meşru hamil gerçekten hak sahibi olmayabilir.
Düşünün ki elinizde hamiline yazılı bir çek var ama evrak çantanızdan bunu düşürdünüz, bir kişi
bunu buldu ve zilyetlik mülkiyete karinedir diyerek bankaya ibraz etti. Bulan kişi hak sahibi mi
olur? Hayır kaybedilen bir şeyi buldu. Senedin çalındığını düşünün kural olarak hırsız bile
senedin zilyetliğini elinde bulundurduğu için zilyetlik de mülkiyete karine olduğu için hak sahibi
gözükebilir. Gerçek sahibi mi? Hayır. Demek ki senedi ibraz ederken hak sahibi gözüken kişiye
yetkili hamil diyoruz ama bu kişi her zaman gerçek hak sahibi olmayabilir. Eğer bu kişi gerçek
sahibiyse yetkili hamille gerçek sahibi örtüşür. İşte bu ayrımı her zaman aklınızın bir kenarında
bulundurun.
Neden böyle bir ayrım var? Biraz önce okuduğum 646/2 nedeniyle. Bu meşru hamil
kavramı, borçlunun meşru hamile iyi niyetle ödeme yapması halinde borcundan kurtulma imkânı
getiriyor. Meşru hamil gerçek hak sahibi olmasa bile işlem güvenliği sağlamak için borçlu kötü
niyetli veya ağır kusurlu değilse borcundan kurtulur. Özetle, eğer borçlu hileyle ödeme yaptıysa
bu durumda borcundan kurtulamayacak. Demek ki meşru hamil kavramı borçlunun ödeme
imkânını önemli ölçüde kolaylaştırıyor, işlem güvenliğini sağlıyor. Eğer biz: ‘’Borçlu sadece
gerçek hak sahibine ödeme yapabilir, gerçek hak sahibi dışında tüm kişilere yaptığı ödemeler
geçersizdir.’’ deseydik sizin bir bankaya gidip çek ibraz edip parayı tahsil etmeniz ayları bulurdu.
Çünkü banka personeli bu kişinin gerçek hak sahibi olup olmadığını iyice araştırırdı aksi halde
banka her zaman ikinciye ödeme riski altında olurdu. Bu önemli riskle karşı karşıya olan banka
kolay kolay hiçbir çeki ödeyemezdi. Demek ki kıymetli evrakın amacı; işlem hayatını
kolaylaştırmak, işlem güvenliğini sağlamaktır. Bir yandan borçluya eğer iyiniyetliyse borcunu
ödeyerek borcundan kurtulma imkânı getiriyor ama buna karşılık kötü niyetli olan borçluyu
korumayarak menfaatler arasında bir denge sağlıyor. Anlattıklarımın özeti; kesinlikle ne sınavda
ne gerçek hayatta meşru hamil ile gerçek hak sahibi kavramını birbirine karıştırmayın, meşru
hamil ve yetkili hamil aynı anlama geliyor ama bu gerçek hak sahibinden farklı bir kavram,
gerçek hak sahibi ile meşru hamil her zaman örtüşmeyebilir. Bir kere borçlu gerçek hak sahibine
ödeme yapıyorsa problem olmaz ama gerçek hak sahibine ödeme yapmadıysa iki ayrım
yapıyoruz: 1) Meşru hamile mi ödedi? 2) TK 646/2 uyarınca iyi niyetle mi ödeme yaptı yoksa
kötü niyetle mi ödeme yaptı?
Hemen bir soru sorayım; bir bankada ödeme görevlisisiniz, sabah içeriye birisi girdi, hamiline
yazılı bir milyon dolar değerinde bir çek getirdi ve ödeme yapmanızı istedi ancak kişinin üstü
başı yırtık pırtık karşı tarafta dilenci görüntüsü uyandırıyor. Ödeme yapar mısınız yoksa acaba
bu senedi çaldı mı diye mi düşünürsünüz? Bunun üzerinde bir düşünün. Mesele şu, borçlu ne
zaman iyiniyetli ne zaman ağır kusurlu sayılacak. Somut olayda çok değişik ihtimaller ortaya
çıkabilir. İlerleyen derslerimizde pratik çalışmalarda bu konular üstünde duracağız. Sadece
aklınızı biraz karıştırmak için böyle bir örnek verdim. Siz de üzerinde düşünün.
Son bir hususu söyleyip kıymetli evrak türünü tamamlayacağız sonra da kıymetli evrakta def’iler
başlığına geçeceğiz. Türlerle ilgili değinmediğim son bir husus kaldı; eksik nama yazılı kıymetli
evrak. Eksik nama yazılı kıymetli evrak bir tür nama yazılı kıymetli evraktır ancak özellik arz
eder. Borçlu açısından sanki hamiline yazılı senet varmış gibi bir ödeme kolaylığı getirilebilir.
MADDE 656- (1) Nama yazılı senet içinde, senet bedelini her hamiline ödemek hakkını saklı
tutmuş olan borçlu, alacaklı sıfatının ispat edilmesini aramamış olsa da hamile iyiniyetle
yapacağı ödeme sonucunda borcundan kurtulmuş olur. Ancak, hamile ödemede bulunmakla
yükümlü değildir. 785 inci maddenin ikinci fıkrası hükmü saklıdır.

Sayfa 4 / 11
İÜHF-İMECE –(ÜCRETSİZ) 3. SINIF- TEK – TİCARET HUKUKU – 24.10.2019

Senette bir kayıt olacak. Bu kayıt, borçlunun senet bedelini her hamile ödeme hakkını
saklı tutulduğu bir kayıt olacak. Yani, eksik nama yazılı kıymetli evrakta borçlunun bir alternatifi
var. Nama yazılı kıymetli evrakta ödeme yapılırken senet ibraz edilir, senedin iadesi alınır ve
temlik beyanı zincirine bakılır demiştik. Bu kurala burada istisna var; eksik nama yazılı senet
varsa ki bu ancak senetten anlaşılır, böyle bir kaydın senede yazılmış olması gerekir, burada
borçluya bir kolaylık sağlanıyor. Borçlu; acaba temlik beyanı zinciri var mı, acaba temlikler
gerçekten buna yapıldı mı, senette lehtar gözüken kişi veya onun halefi mi gibi araştırmalar
yapmadan senedi ibraz eden kişiye ödeme yaparak borcundan kurtulur. Dikkat ederseniz bu
senet borçlu açısından hamiline yazılı kıymetli evraka benziyor. Çünkü hamiline yazılı kıymetli
evrakta senedin zilyetliği mülkiyete karinedir ve senedi elinde bulundurana ödeme yapan
iyiniyetli borçlu borcundan kurtulur. Bu hüküm de borçluya bu kolaylığı sağlıyor sanki hamiline
yazılı kıymetli evrak varmış gibi bir uygulama yapılabiliyor. Peki niye hamiline yazılı kıymetli
evrak demedim de sanki hamiline yazılı kıymetli evrak varmış gibi uygulama yapılıyor dedim?
Çünkü borçlu için bu bir imkândır ve bu imkândan yararlanmak zorunda değildir. Borçlu ödeme
için isterse temlik beyanı zincirini kontrol edebilir. Özetle bu durum borçlu açısından bir imkân
ancak hamil ve alacaklı açısından bir imkân değil. Hamil, borçlu talep ederse temlik beyanı
zincirini sunar ve hak sahibi olduğunu ispatlar. Bu gerekmeseydi derdik ki burada düpedüz
hamile yazılı kıymetli evrak var. Çünkü hamile yazılı kıymetli evrakta hamil sadece senedi ibraz
ediyor, hak sahibi olduğuna dair başka hiçbir bilgiyi ispat etmeksizin ödeme talep edebiliyor.
Demek ki eksik nama yazılı kıymetli evrak dememizin sebebi neymiş? Borçlu bakımından bir
imkân getiriyor, isterse sadece senedi ibraz ederek tıpkı hamiline yazılı kıymetli senetlerde
olduğu gibi ödeme yapabiliyor ama temlik beyanı zincirine bakmayabiliyor. Ancak isterse gerçek
hak sahibi olduğunu araştırabiliyor.
Böylece eksik nama yazılı senetleri de anlatmış olduk. Bir hususa değinelim. TK madde 656’nın
son cümlesinde: ‘’785 inci maddenin ikinci fıkrası hükmü saklıdır.’’ denmektedir. Saklı tutulan
hüküm çeke ilişkindir çünkü çekte özel bir düzenleme var. Borçlu, çekte her hamiline ödeme
hakkını saklı tuttuysa kanunun açık hükmü gereği çek hamiline yazılı kıymetli evrak sayılır.
Demek ki bir nama yazılı senedi eksik nama yazılı senet yapmak için: ‘’Namına ya da hamiline
ödenecek.’’ diyoruz. Nama yazılı kıymetli evraka böyle bir kayıt koyarsak eksik nama yazılı
kıymetli evrak oluyor. Çünkü her hamiline ödeme hakkını saklı tuttuk. Ama çekte ‘’hamiline’’
ibaresi eklersek bu durumda çek eksik nama yazılı kıymetli evrak olmaz. Özel hüküm var,
hamiline yazılı çek haline gelir. Yani kuralın istisnasıdır.
Poliçe ve bono hamiline yazılı kıymetli evrak olarak yazılamıyor dedik. Kanunda açık hüküm var
buna değindik. Hamiline yazılı kıymetli evrak olarak yazılamayacak veya emre olarak
yazılamayacak başka yasaklamalar var mı? Bu konuda 504. Maddede bir hüküm var.
Borçlanma senetlerine ilişkin bir hükümdür. Bu hüküm uyarınca: ‘’Bu hükme tabi menkul
kıymetler hamiline veya emre yazılı ve itibarî değerli olabilir.’’ Demek ki burada nama yazılı olma
yasağı var. Biraz önce poliçe ve bono hamiline yazılamaz dedik demek ki başka bir kıymetli
evrak açısından da kanunda özel yasaklamalar olabilir. Bir tanesi de budur. Bu istisnaların
hepsini ezbere bilmek zorunda değilsiniz sadece kuralı ve istisnası olduğunu bilin.
2. DERS
Kıymetli Evrakta Def’iler
Yeni bir konuya geçiyoruz; kıymetli evrakta def’iler. Bu başlık altında, ‘’Kıymetli evrakta
borçlunun yapabileceği savunma olanakları nelerdir?’’ ve ‘’Bu savunma olanaklarını kim, kime
karşı ileri sürebilir?’’ sorularına cevap vereceğiz. Bu kelimeyi ilk defa duymuş olabilirsiniz. Def’i
ne demek? Def’i esasında genel bir anlam taşır. Borçlunun sahip olduğu savunma olanaklarına

Sayfa 5 / 11
İÜHF-İMECE –(ÜCRETSİZ) 3. SINIF- TEK – TİCARET HUKUKU – 24.10.2019

def’i denir. Ancak bu savunma olanakları kendi içinde farklılıklar arz edebilir. Temel olarak
def’iler iki türe ayrılır: 1) İtirazlar 2) Dar anlamda def’iler.
İtiraz demek bir hakkın hiç doğmadığını veya doğmuş olsa bile sonradan sona erdiğini,
geçersiz olduğunu ya da örneğin ödeme nedeniyle hakkın sona erdiğine ilişkin tüm
savunmalardır. Özetle itirazda ne var? Diyorum ki bu kıymetli evrak mevcut değil, doğmuş olsa
bile geçersiz ya da evet doğdu ve geçerli ancak ödeme yapıldığı için sona erdi. Bunların hepsi
itirazdır. Dikkat ederseniz itiraz daha önemli bir savunma. Sonuç olarak diyorum ki böyle bir hak
yok, alacaklı böyle bir hakkın sahibi değil. Dar anlamda def’ilerde ise borçlu hakkın varlığını
inkar etmez. Ancak hakkın tahsil edilmesinde, borçlu açısından da borcun ifa edilmesinin
önünde bir hukuki engel olduğu ileri sürülür. Demek ki dar anlamda def’ilerde borcun varlığı
inkar edilmiyor ancak ödenmesi önünde bir engel olduğu ileri sürülüyor. Dikkat ederseniz
burada daha hafif bazı savunma olanakları var. Çünkü ilkinde hak hiç yoktu burada ise hak var
ancak şu nedenle bu borcu ödemeyeceğim diyorum. Neden böyle bir ayrım var? Öğretideki bu
ayrımların çok önemli pratik sonuçları var. Dolayısıyla uygulama açısından büyük önem taşıyor.
İtiraz ve dar anlamda def’i ayrımının yargılama ve kıymetli evrak ilgili uyuşmazlıklardaki pratik
sonucu şudur; itirazı hâkim resen dikkate almak zorundadır, dar anlamda def’iyi ise mahkeme
ancak taraflar ileri sürdüğü takdirde dikkate alır. Demek ki itirazı mahkeme resen nazara alıyor
diğerinde ise ileri sürüldüğü takdirde dikkate alıyor. Resen nazara alır demek, hakkın geçersiz
olduğu ileri sürülmese bile eğer bu durum dosyadan anlaşılıyorsa mahkeme bunu dikkate almak
zorundadır demektir. Böylece def’i ne demek, itiraz ne demek, arasındaki farklar, pratik
sonuçları üzerinde durduk. Şimdi sırasıyla, kıymetli evraktaki savunma olanakları kime karşı ileri
sürülebilir ve hangi savunma olanakları var gibi konular üzerinde duracağız. Konuyu her bir
kıymetli evrak türü açısından ayrı ayrı değerlendirmemiz gerekiyor. Çünkü nama yazılı kıymetli
evrak ile emre ve hamiline yazılı kıymetli evrakta farklı hükümler var.
Nama yazılı kıymetli evrakta def’iler;
Nama yazılı kıymetli evrakta alacağın temliki hükümleri uygulanır. Bunun da pratik sonucu TBK
183 ve devamı ve özellikle 188/1 uyarınca ‘’Kıymetli evrakın doğumuna neden olan temel
ilişkiden doğan tüm def’iler senedi sonradan devralan üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir.’’
Çünkü nama yazılı kıymetli evrak alacağın temliki hükümlerine tabidir. Alacağın temliki
hükümlerinde de bu savunma olanaklarının senedi sonradan devralan üçüncü kişilere ileri
sürülebileceği kanunda açıkça düzenleniyor. Nerede düzenleniyor? Borçlar Kanunu 188/1,
Ticaret Kanununda değil ama Ticaret Kanunu alacağın temliki hükümlerine atıf yaptığı için bu
konuda Borçlar Kanunu hükümleri dikkate alınacak.
Bir örnek üzerinden gidelim; A ile B arasında bir satış sözleşmesi olsun ve bu satış
sözleşmesindeki bedelin ödenmesi amacıyla ifa durumuna edim olarak bir bono verildiğini
düşünelim. Bu bono verildikten sonra örneğin satış sözleşmesi dönme nedeniyle sona ermiş
olsun. Efendim, sona ermemiş ama satış sözleşmesi temelinde mal teslim edilmemiş bu yüzden
satış bedelinin ödenmesi zorunlu değil. Dolayısıyla malın teslim edilmediğine dair bir savunma
olsun bu temel ilişkiden doğan bir kişisel def’idir. Efendim, sözleşme geçersiz oldu bu bir kişisel
def’idir.
Satış sözleşmesi temelinde bono verildiğini söylemiştik, bonodan başka bir yolla örneğin bono
dışında satış sözleşmesinden doğan borcun ödendiğine ilişkin bir savunma yapılabilir. Yani
bono ibraz edilmedi ama satış sözleşmesi temelinde bana takibi yapıldı ben de bu satış bedeli
borcunu bonoyu teslim almadan ödedim, bu da bir def’idir. Böyle bir durumda senedin iade
alınması gerekirdi ve alınmamış ama sonuç olarak burada bir def’i hakkım var. Nama yazılı
kıymetli evraksa bu senet üçüncü kişilere tebliğ edilirse artık bu savunmaları üçüncü kişiye de
yapabiliyorum. O hakla ilgili tüm def’i ve savunmalarla birlikte başka bir kişiye devredilir. Taraflar

Sayfa 6 / 11
İÜHF-İMECE –(ÜCRETSİZ) 3. SINIF- TEK – TİCARET HUKUKU – 24.10.2019

arasında temel ilişkiye ilişkin biraz önce örnek verdiğim satış sözleşmesindeki tüm
olumsuzlukları savunma olarak hem ilişkinin tarafına hem de senedi sonradan devralanlara ileri
sürebiliyorum. Dikkat ederseniz nama yazılı kıymetli evrakta borçlu çok geniş ve ayrıcalıklı bir
korumaya sahip. Çünkü sözleşmenin karşı tarafına ileri sürebileceği tüm olumsuzlukları senedi
sonradan devralana da ileri sürebiliyor. İşte bu yüzden nama yazılı kıymetli evrak, tedavül gücü
zayıf bir kıymetli evraktır. Gerçek hayatta çoğu kişi nama yazılı kıymetli evrakla borcun
ödenmesini istemeyebilir. Neden? Sizin beş önceki devirde olan bir uyuşmazlıktan kaynaklanan
savunma olanakları size ileri sürülebiliyor. Böyle bir senedi tahsil etme gücünüz zayıf olabilir ve
böyle bir senedi devralmak istemeyebilirsiniz. O yüzden tedavül gücü zayıf bir senettir. Bu
kişisel def’ilerin üçüncü kişilere ileri sürülmesi imkânı açısından üçüncü kişinin iyiniyetli olup
olmamasının hiçbir önemi yoktur. Yani iki önceki devir işleminde taraflar arasındaki bir satış
sözleşmesinden doğan ‘mal teslim edilmemiştir’ savunması var ve bu devir elden ele üçüncü
kişiye geçiyor, bu kişi savunmayı bilmese hatta bilmesi gerekmese bile yine de kendisine karşı
ileri sürülebilir. Özetle üçüncü kişinin başka temel ilişkiden kaynaklanan def’i ve savunmaları
bilip bilmemesi önem taşımaz çünkü alacağın temliki hükümleri uygulanır. Alacağın temliki;
hakkın olduğu gibi, var olan içeriğiyle, içerdiği def’i ve savunmalarla birlikte devralana geçmesi
sonucunu doğurur.
Bunun dışında nama yazılı kıymetli evrakta iki tür daha def’i söz konusudur. Şimdiye kadar
kişisel def’ileri konuştuk. Nama yazılı kıymetli evrakta üç tür def’i vardır. 1)Kişisel def’iler; bir
kıymetli evrakın doğmasına, düzenlenmesine neden olan temel ilişkiden kaynaklanan tüm
savunmalardır. Ancak nama yazılı kıymetli evrakta diğer kıymetli evrak türlerinde de olduğu gibi
iki tür def’i daha vardır. Bunu ilk defa anlatıyorum. Kişisel def’ilere şimdiye kadar değinmiştim
ama bu def’ilere ilk defa değiniyoruz. Üç tür def’i var dedik: 1) Kişisel Def’iler 2) Senet
Metninden Anlaşılan Def’iler 3) Senetten Doğan Taahhüdün Hükümsüzlüğüne İlişkin Def’iler. Bu
üçüncü tür bazı eserlerde ‘senedin geçersizliğine ilişkin def’iler’ olarak da anlatılıyor. Ben bu
şekilde ifade etmeyi daha doğru buluyorum.
Senet metninden anlaşılan def’iler: Senedin ön yüzü, arka yüzü ve varsa senede eklenen
alonj üzerinden anlaşılan savunmalardır. Alonj; senet metninde ciro atmaya yer olmazsa,
herhangi bir nedenle senedin arkası dolarsa senede ayrılmayacak şekilde eklenen kağıttır, kritik
noktası senetten kopmaması gerekir. Senet metninden anlaşılan def’iler ve senetten doğan
taahhüdün hükümsüzlüğüne ilişkin def’ilerde emre yazılı kıymetli evraktaki kurallar nama yazılı
kıymetli evraka da uygulanır. Bunların neler olduğunu şimdi emre yazılı kıymetli evrakı
anlatırken söyleyeceğim. Özetle nama yazılı kıymetli evrakta üç tür def’i var. Bir; kişisel def’iler,
iki; senet metninden anlaşılan def’iler, üç; senetten doğan taahhüdün hükümsüzlüğüne ilişkin
def’iler. İkinci ve üçüncü türde emre yazılı kıymetli evraka uygulanan kurallar nama yazılı
kıymetli evraka da uygulanır. Yine aynı şekilde bu kurallar hamiline yazılı kıymetli evrak için de
geçerlidir. Bu yüzden bu iki tür def’iyi emre yazılı kıymetli evrakı anlatırken söyleyeceğim.
Emre yazılı kıymetli evrakta def’iler;
Yine üç tür def’i vardır. Kişisel def’iler açısından söyleyeceğim kural şu, emre yazılı kıymetli
evrakta üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. Bu açıdan nama yazılı kıymetli evraktan farklılık
arz eder. Demek ki emre yazılı kıymetli evrakta kişisel def’iler üçüncü kişilere karşı ileri
sürülemiyor.
Bu konuda bir istisna TK 825. Maddede yer alır. Emre yazılı kıymetli evraka ilişkin bir hükümdür.
Bu hüküm, emre yazılı kıymetli evrakta kişisel def’ilerin üçüncü kişilere karşı ileri sürülememesi
kuralına bir istisna getirir. Eğer üçüncü kişi borçlunun bilerek zararına hareket ederek senedi
devralmışsa kişisel def’iler istisna olarak üçüncü kişiye karşı da ileri sürülebilir. Demek ki kural
neymiş? Emre yazılı senetlerde kişisel def’iler üçüncü kişilere karşı ileri sürülemiyor. İstisnası;

Sayfa 7 / 11
İÜHF-İMECE –(ÜCRETSİZ) 3. SINIF- TEK – TİCARET HUKUKU – 24.10.2019

eğer üçüncü kişi, hamil, senedi borçlunun bilerek zararına hareket ederek devraldıysa bu
durumda, istisnaen borçlu tıpkı nama yazılı senetlerde olduğu gibi kişisel def’ileri üçüncü kişilere
karşı ileri sürebilir. Borçluya bilerek zarar verme kastıyla hareket etmesi ne demek? Senedi
devralan kişi bir def’i olduğunu biliyorsa ve bu def’inin engellenemeyeceğini bilerek senedi
devraldıysa kötü niyetlidir. Diyelim senedi düzenleyen var, lehtar var, lehtar bana senedi veriyor
ama satış sözleşmesi geçersiz bu senedin normalde ödenmemesi lazım ama ben üçüncü
kişiyim sözleşmenin de tarafı değilim, bu def’iyi bertaraf etmek için o bana senedi devrediyor
ben de bunu bilerek senedi devralıyorum. Bu durumda kişisel def’iler üçüncü kişiye karşı da ileri
sürülebilecek. Tabi bu üçüncü kişinin borçlunun bilerek zararına hareket edip etmediğini tespit
etmek somut olayda kolay değildir. Somut olayın özelliklerine bakmak lazım. Mesela Yargıtay’ın
bazı kararlarında; kişinin temel ilişkiden dolayı kendisine def’i ileri sürülebilecek hamile örneğin
kardeşine, eşine, yakınlarına senet devretmesi halinde bu tür ilişkilerde üçüncü kişinin gerçek
durumu bildiğine yönelik bazı içtihatları bulunmaktadır. Kişisel def’ilerle ilgili söyleyeceğimiz bu.
Nama yazılı, emre yazılı ve hamiline yazılı kıymetli evrakta da uygulanan iki önemli def’i
bulunmaktadır. Senet metninden anlaşılan def’iler; senedin metninden, senedin şekil
şartlarından, senedin içeriğinden anlaşılan ve herkes tarafından görülebilen tüm savunmalar.
Örneğin poliçe, bono ve çekte kanun şekil şartları öngörmüştür. Bu şekil şartlarında eksiklik
varsa bu durum senedi geçersiz kılar. Örneğin poliçe ve bonoda mutlaka lehtar bulunması
gerekir. Eğer lehtar hiç yazılmadıysa bu eksiklik tamamlanmadığı sürece senet geçerli olarak
doğmaz. Neden? Şekil şartı eksik. Nereden anlıyoruz? Senet metninden anlaşılıyor. O zaman
şekil şartlarına ilişkin bu eksiklik senet metninden anlaşılan def’idir. Demek ki senet metninden
anlaşılan def’iler senedin kendisinin incelenmesinden kolayca ortaya çıkabiliyor. Her borçlu
tarafından her hak sahibine karşı ileri sürülebilen def’ilerdir. Kısaca, herkes tarafından herkese
karşı ileri sürülebilir. Bu def’ilere öğretide ‘mutlak def’iler’ de denir. Yani kişisel def’ilerin
karşısında yer alan kavram mutlak def’ilerdir. Neden mutlak deniyormuş? Çünkü senet
metninden anlaşılıyor, senet metnindeki bir geçersizlik her borçlu tarafından her hamile karşı
ileri sürülebiliyor. Dolayısıyla geniş bir ileri sürülme alanı var. Mesela senette bir vade belirtilmiş
ve senet vadesi gelmeden takibe konulmuş, senetteki vade gelmediyse senet metninden
anlaşılan bir def’idir bu def’i herkes tarafından herkese karşı ileri sürülebilir. Demek ki senet
metnindeki def’iler; bir kaydın mevcut olmadığına ilişkin bir def’i olabilir, şekil şartlarında eksiklik
olabilir, var olan bir kayıt nedeniyle senetten doğan hakkın talep edilemeyeceğine ilişkin bir def’i
olabilir, zamanaşımı olabilir. Ama özellik senet metninden anlaşılır olmasıdır.
Senetten doğan taahhüdün hükümsüzlüğüne ilişkin def’iler; senet metninden anlaşılmaz, senet
dışında gerçekleşen bir olay veya olgudan anlaşılır. Bu olay senetteki borçlanma iradesine ilgili
kişi açısından bir def’i olarak ortaya çıkar. Örnek, yetkisiz temsilci. Mesela bir senedi temsilci
imzaladı ama temsilci yetkisiz, temsil edilen kişi açısından burada bir geçersizlik var. Temsil
edilen açısından onun şahsında gerçekleşen bir mutlak def’i var ve bu senetten doğan
taahhüdü temsil edilen açısından hükümsüz kılar. Demek ki bu bir hükümsüzlük nedeni. Örneği
değiştirelim, ehliyetsizlik. Mesela bir küçük veya kısıtlı senedi düzenlediyse senede baktığımız
zaman tüm şekil şartları tamam ama imza atan kişi küçük veya mahkeme kararıyla vasi tayin
edilmiş ve kısıtlanmış. Vasi tayini senet metninden anlaşılmaz, senet dışında bir olay söz
konusu. Bu kişi borçlanmaya ehil olmadığına göre bu kısıtlı olan borçlu açısından senetten
doğan taahhüdü geçersiz kılan bir savunma söz konusu. İşte bu da senet metninden
anlaşılmıyor ama senetten doğan taahhüdü hükümsüz kılıyor.
Demek ki kıymetli evrakta senetten doğan taahhüdün hükümsüzlüğüne ilişkin def’iler senet
metninden anlaşılmıyor. Örneğin senette birden fazla borçlunun imzası var ama birisi hayali kişi
yani isim yazıyor ama ülkede böyle bir kişi yok. Bu da yine senetten doğan taahhüdün ilgili kişi
açısından hükümsüzlüğüdür. Hayali kişi nasıl olacak diyeceksiniz. Bir şirket ünvanı yazsın

Sayfa 8 / 11
İÜHF-İMECE –(ÜCRETSİZ) 3. SINIF- TEK – TİCARET HUKUKU – 24.10.2019

senette ama böyle bir şirket ticaret sicilinde hiç mevcut olmasın, kayıtlı olmasın. Nitekim bu
hususa ilişkin temel kural 677. Maddede belirtiliyor. İmzaların bağımsızlığı ilkesini düzenlemekte
ve senetten doğan taahhüdün hükümsüzlüğüne ilişkin size belirttiğim örnekleri de vermektedir.
Poliçeye ilişkin bir hüküm ama kambiyo senetleri açısından büyük önem taşır. İkincisi, senetten
doğan taahhütlerin hükümsüzlüğüne ilişkin güzel bir örnektir.
MADDE 677- (1) Bir poliçe, poliçe ile borçlanmaya ehil olmayan kişilerin imzasını, sahte
imzaları, hayali kişilerin imzalarını veya imzalayan ya da adlarına imzalanmış olan kişileri
herhangi bir sebeple bağlamayan imzaları içerirse, diğer imzaların geçerliliği bundan
etkilenmez.
Poliçe ile borçlanmaya ehil olmayan kişilerin imzasını diyor yani ehliyetsizlik örneği verilmiş.
İkinci olarak sahte imza, bu örneği ben vermemiştim bu da taahhüdün hükümsüzlüğüne ilişkin
başka bir örnek. Esasında bunu tartışabiliriz; senetteki sahte imza senet metninden anlaşılan bir
geçersizlik nedeni midir yoksa senetten doğan taahhüdün hükümsüzlüğüne ilişkin bir neden
midir? Sahte imza genelde taahhüdün hükümsüzlüğüne ilişkindir. Gerekçe şu, senet metninde
imza var ama imzanın sahte olduğunu anlamak için senet dışındaki bir olguya bakmamız lazım.
Bu olgu ne? İlgili borçlunun gerçek imzasıyla karşılaştırma yapılması gerek. Bu da senet dışı bir
durumdur. Özetle sahte imza senette yer alsa bile senet metninden anlaşılan bir def’i değil
senetten doğan taahhüdün hükümsüzlüğüne ilişkin ve senet dışından anlaşılan bir def’idir. Ama
şunu söyleyeyim sahte imzanın senetten mi senet dışından mı anlaşıldığına dair yapılan bu
ayrımın pratik açıdan bir önemi yok. İster senet metninden anlaşılan bir def’i kabul edelim ister
senetten doğan taahhüdün hükümsüzlüğüne ilişkin bir def’i kabul edelim iki def’inin de ortak
özelliği mutlak def’i olmalarıdır. Senetten doğan taahhüdün hükümsüzlüğüne ilişkin def’iler de
tıpkı senet metninden anlaşılan def’iler gibi herkese karşı ileri sürülebilir. Örnekler üzerinden
açıklayayım bir yetkisiz temsil varsa, birisi size sormadan sizi temsil eder ve senet düzenlerse
bu senet sizi bağlamaz ayrıca bu savunmayı tüm hak sahiplerine ileri sürebilirsiniz. İmzanız
taklit edilmiş ve birileri sizin adınıza sahte imzayla senet düzenlemişse bu durumda imzanın
sahte olduğu herkese karşı ileri sürülebilir ve mutlak def’idir. Tıpkı şekil şartlarındaki eksiklik
gibi. Ehliyetsizlik varsa borçlunun küçük veya kısıtlı olduğuna dair savunma ilgili borçlu
tarafından herkese karşı ileri sürülebilir. Bu nedenle her iki def’i de mutlak def’ilerdir.
Burada bir soruna değineceğim, önemli bir meseledir. Acaba irade sakatlıkları senetten doğan
taahhüdün hükümsüzlüğüne ilişkin def’i sayılabilir mi? Örnek vereyim, bir sürü belge
imzalıyorum imzalarken yanlışlıkla doldurulmuş ama imza eksik olan bir senet düzenledim,
hataen bir kambiyo senedi imzalamışım irade sakatlığım var, hata var. Mesela yanımda çalışan
sekreter beni kandırmak amacıyla bir sürü evrak getirirken arasına bir de senet koymuş ve
hileyle senet imzalamışım. Örneği değiştirelim, bir kişi organize suç örgütleri tarafından
kaçırılmış olsun ve sabaha kadar tehdit edilsin başına silah dayanmış olsun bu sırada bazı
senetler imzalatılmış olsun. Bu gibi irade sakatlıklarında acaba biz senetten doğan taahhüdün
hükümsüzlüğüne ilişkin bir def’i mi kabul edeceğiz? Yani borçlu bu olumsuzlukları herkese karşı
ileri sürebilir mi yoksa bir ayrım mı yapılmalı? Öğretideki genel kanaat burada bir ayrım
yapılması gerektiği noktasındadır. Bu konuda da kullanılan ölçüt isnat ölçütüdür. İsnat teorisi
diye de ifade edebiliriz. Deniyor ki, böyle bir olumsuzluk ortaya çıktığında sonuçta iki menfaat
dengesi var ve bir denge sağlamamız lazım. Birinci menfaat dengesi, işlem güvenliğidir. İşlem
güvenliğini korumam lazım eğer buna mutlak def’i dersem herkese karşı ileri sürülebilecek ama
şahsi def’i dersem emre yazılı senetlerde kural olarak ancak taraflar arasında ileri sürülebilecek.
Özetle irade sakatlıkları açısından temel sorun neymiş? İrade sakatlığı mutlak def’i midir yoksa
taraflar arasında ileri sürülebilecek bir kişisel/şahsi/nispi def’i midir? Bu konuya verilen cevap
isnat ölçütüne göre veriliyor. Bu olumsuzluk, bu riziko çünkü irade sakatlığı varsa sonra irade
sakatlığına dayanıp senedi iptal edebilirsin ama mesele şu iptal hakkını kullanıp irade sakatlığı

Sayfa 9 / 11
İÜHF-İMECE –(ÜCRETSİZ) 3. SINIF- TEK – TİCARET HUKUKU – 24.10.2019

temelinde senedi ve dayandığı temel ilişkiyi geçersiz kılmak üçüncü kişilere karşı ileri
sürülebilecek mi?
Tekrar dönüyorum cevap, isnat teorisi. İsnat teorisi şunu diyor, buradaki riziko borçluya mı
yüklenmeli yoksa üçüncü kişiye riziko alanına mı yüklenmeli buna bakmak gerek. Öğretideki
yaygın kanaat; hata ve hile hallerinde bunun borçluya yüklenebilecek bir riziko olduğudur.
Dolayısıyla böyle bir işlem şahsi def’i kabul ediliyor. Hata yapmasaydım mesela belgeleri
okumadan imzaladım ama okusaydım. Buradaki riziko alanında borçluya isnat edilecek bir
durum var. Ama örneği değiştirelim eğer tehdit varsa burada borçlunun riziko alanına girebilecek
bir olumsuzluk yok, işlem güvenliği değil daha ağır bir hukuka aykırılık var ve borçluyu
korumamız gerekir. Özetle tehdit hallerinde, korkutma, hipnoz gibi işlemlerle kişilere borçlanma
senetleri imzalattırıldıysa bu bir mutlak def’idir ve herkese karşı ileri sürülebilir. Ölçütümüz
neymiş? İsnat analizi yapıyoruz. Somut olaya bakacaksınız; bu borçluya yükletilebilir bir riziko
mu yoksa işlem güvenliğine mi yükletmek gerekir ??- (dk 32) takdir yetkisini kullanıp bir tercihte
bulunmak gerekir. Hile tartışmalıdır, gri bir alandır. Acaba hileyi de mutlak bir def’i mi saysak?
Bu konuda tartışmalar var. Ama yaygın kanaat hata ve hilede kişisel def’i deniyor. Ama
tartışmaya açık, farklı bir görüş ileri sürebilirsiniz. Öyle bir hile durumu olabilir ki mesela suç
teşkil eden bir durum söz konusu olabilir orada da farklı bir görüş öne sürüp bu da borçlunun
riziko alanına yüklenemez diyebiliriz. Ama mesela gözleri iyi görmeyen bir kişi gözlüğünü çıkarıp
bir şey imzalıyorsa burada artık hile de olsa bence borçluya yükletilebilir bir olay.
Böylece senetten doğan taahhüdün hükümsüzlüğüne ilişkin def’ileri konuştuk. Kesin ve
tartışmasız örnekler verdik, tartışmalı olabilecek irade sakatlıklarını ve oradaki ölçütü söyledik.
Dolayısıyla bu konuya da açıklık sağlamış olduk. Tartışmalı olmakla birlikte kanaatimce hamiline
yazılı kıymetli evraka ilişkin TK 659/3’teki şu kural emre yazılı kıymetli evrak için de geçerlidir.
(3) Senedin, borçlunun rızası olmaksızın tedavüle çıkarıldığı yolunda bir def’i ileri sürülemez.
Bu hüküm diyor ki; senedin borçlunun rızası hilafına elden çıkarıldığına ilişkin bir savunma
borçlu tarafından kural olarak ileri sürülemez. Demek ki isnat teorisi açısından da bizim için
önemli. Kural olarak rizikoyu borçluya yüklüyoruz. İstisnaen, çok ekstrem örnekler varsa bu
durumda alacaklıya ileri sürebiliyoruz. Özel bir tehdit durumu, korkutma vs. Bu hüküm hamiline
yazılı kıymetli evraka ilişkin bir hüküm. Şu konuda bir açıklık yok, senet borçlunun rızası
dışında elden çıkmış ama hamil iyiniyetli mi yoksa değil mi? İyiniyet- kötüniyet ayrımına ilişkin
bir açıklık bu hükümde geçmiyor. Kanaatimce bu hükme TMK Madde 990 iyiniyet
sınırlandırması getirir.
TMK Madde 990- Zilyet, iradesi dışında elinden çıkmış olsa bile, para ve hamile yazılı senetleri
iyiniyetle edinmiş olan kimseye karşı taşınır davası açamaz.
Bence buradaki taşınırlar açısından getirilen hüküm hamiline yazılı kıymetli evrak için de
uygulanır. Üçüncü kişi eğer iyiniyetli ise rıza hilafına elden çıkma ileri sürülemez. Üçüncü kişi
hırsız olabilir, gerçek durumu biliyor olabilir örneğin senedi yerde bulmuştur ve gerçek hak
sahibi senedi isterse senedin senin olduğunu bilmiyordum diyemez çünkü senedi yerden
bulmuştur. Kaybedilmiş senedi bulan da hiçbir zaman iyiniyetli olamaz, gerçek hak sahibi
kendisinden talep ettiğinde bunu vermelidir. Hamiline yazılı kıymetli evraktaki bu hüküm iyiniyet
sınırlamasına ilişkin açıklık olmamakla birlikte Medeni Kanun 990 ile birlikte değerlendirilerek
iyiniyet sınırlaması ile birlikte emre yazılı kıymetli evrak açısından da dikkate alınabilir. Böylece
emre yazılı kıymetli evrakta def’ileri tamamladık şimdi hamiline yazılı kıymetli evrakta def’ilere
geçeceğiz.

Sayfa 10 / 11
İÜHF-İMECE –(ÜCRETSİZ) 3. SINIF- TEK – TİCARET HUKUKU – 24.10.2019

Hamiline Yazılı Kıymetli Evrakta Def’iler;


Hamiline yazılı kıymetli evraktaki def’iler de emre yazılı senetlerdeki gibidir. Özetle;
kişisel def’iler kural olarak üçüncü kişilere ileri sürülemez ancak borçlunun bilerek zararına
hareket etmek istisnai durumu varsa bu durumda kişisel def’iler üçüncü kişilere de ileri
sürülebilir. Yine senet metninden anlaşılan def’iler ile senetten doğan taahhüdün
hükümsüzlüğüne ilişkin def’ilere için biraz önce açıkladığım tüm kurallar hamiline yazılı kıymetli
evrak için de geçerlidir. Tekrar ediyorum; hamiline yazılı kıymetli evraktaki def’ileri anlatıyordum.
Üç tür def’i var; kişisel def’iler, senet metninden anlaşılan def’iler ve senetten doğan taahhüdün
hükümsüzlüğüne ilişkin def’iler. Diyorum ki, emre yazılı senetlerdeki def’i sistemi olduğu gibi
hamiline yazılı kıymetli evrak için de geçerlidir. Bu çerçevede kişisel def’iler ancak taraflar
arasında ileri sürülebilir. İstisnası, borçlunun bilerek zararına hareket varsa üçüncü kişilere ileri
sürülebilir. Senet metninden anlaşılan def’iler tıpkı emre yazılı senetlerde olduğu gibi hamiline
yazılı kıymetli evrakta da mutlak def’idir, üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir. Def’i içeriği de
aynıdır yani sistem aynı. Keza senetten doğan taahhüdün hükümsüzlüğüne ilişkin def’iler de
emre yazılı senetlerde olduğu gibi hamiline yazılı kıymetli evrakta da herkes tarafından herkese
karşı ileri sürülebilir. Tek fark şu, biraz önce değindim TK 659/3’te hamiline yazılı kıymetli evrak
açısından açık hüküm var, bu hüküm senedin rıza dışında elden çıkmasına ilişkindir. Rıza
dışında elden çıkma halinde kural olarak üçüncü kişiye bir talepte bulunamıyorum, iyiniyetli hak
sahiplerine. Ama iyiniyetli iktisap konusunda kanunda açık hüküm yok esasında iyiniyet-
kötüniyet ayrımı yapmaksızın hiçbir şekilde ileri sürülemeyeceğine ilişkin bir anlam var. Ama
kanaatimce bu def’i kötüniyetli kişilere ileri sürülebilir. Hükümde açıklık yok ama TMK 990’a
dayanmıştık. Orada bir açıklık var ama hamiline yazılı kıymetli evrak açısından bir açıklık var.
Kanaatimce bu kuralı TK 659/3’ün yorumlanmasında dikkate alabiliriz. Böylece tüm def’ileri
tamamlamış olduk.

Sayfa 11 / 11

You might also like