You are on page 1of 11

15 V E 16.

ASIRLARDA EYÂLET-I RÜM


TAYYİB GÖKBİLGİN

Rum kelimesi memleket, bölge anla­ beri zaman zaman Anadolu'nun daha ge­
mında Roma İmparatorluğunun hakimi­ niş bir kısmmı iklîm-i Rûm, Memleket-i
yetini telmihan, bâzan bütün Anadolu'ya, Rûm gibi ifade ve tazammun etmesinden
XV. ve X V I , asırlarda ise daha küçük ve dolayı bir ayırma yapılarak çok defa
muayyen bir mıntakaya delâlet ediyordu. «Rûmiye-i sugrâ» adını taşımış ve bu mm-
Bu coğrafî ıstılahın kullanılış yerlerini taka idarî bir teşkilât olarak taazzuv edin­
XIV. asır sonlarından itibaren kronikleri­ ce de «Eyâlct-i Rûmiye-i Sugrâ» diye ta­
mizde takip ettiğimiz zaman görürüz ki, nınmıştır.
Rûm, Mcmlcket-i Rûm münhasıran Si­ Bilindiği gibi, Osmanlı Devleti ku­
vas, Tokat ve Amasya bölgesini işaret ve ruluş devrinde sancak teşkilâtınm üstün­
tayin etmekte idi. Meselâ Neşrî, Kadı de askerî bir birlik olarak evvelâ Rumeli
Burhaneddin'in hükümet tesisinden bah­ ve Anadolu Eyâletleri, hemen onu taki­
sederken «Sivas'ta bir sûretle emîr olub ben de Ertena ve Kadı Burhaneddin Hös
Rûm'u bilküUiye kabza-i tasarrufunda kıl­ kûmcderinden sonra Osmanhiara ge^cn
mıştı». Yıldırım Bayezid'in bu havaliyi bu bölgede Rûmiye-i Sugrâ Eyâleti teşek­
zaptetmesi münasebeti ile de «Muhassal kül etmişti. Bu eyâletin başlangıçta, yâni
Hünkâr Sivas ve Tokat'ı ve Amasya'yı XV. asrın birinci yarısında teşkilâtının
fethedip, bilkülliye mecmu-u Rûm'u biraz vuzuhsuz ve gayr-ı müstakar oldu­
taht-ı hükümete getirdi» demektedir. Â- ğu düşünülebilir. Fetret Devri'nde ve Çe­
şık Paşa-zâde Erzurum ve Erzincan'ı zik­ lebi Sultan Mehmet zamanında, bahsetti­
rettiği halde. Kara Yusuf oğlu İskender'in ğimiz bu belli-başh şehirlerin, bî^ka baş­
«Rûm'a gelip Kazova'ya» indiğini söyle­ ka kuvvetli ve nüfuzlu beylerin, ailelerin
mekle Tokat'ı, başka bir vesileyle Kara idare ve tasarrufunda olup tam ve müte­
Yölüğün oğlunun Rûm'a gelip Elvan Çe­ canis bir birlik halinde henüz gelişmediği
lebi tekkesine konduğunu bildirmekle de bir kısım tarihî vak'alardan anlaşılmak­
Amasya'yı, yâni bu tekkenin bulunduğu tadır. Ancak bu asrın birinci yarısından
Mccitözü'yü Vilâyet-i Rûm olarak anlat­ başlayarak bir şehzâdc sancağı şeklinde
mak istemiştir. Bu mıntıkada köylülerin mümtaz bir vaziyet alan Amasya, Rûm
bugün bile, eskiden mevcut olup da son­ Vilâyeti'nin merkezi mesabesindedir ve
radan ortadan kalkmış bulunan, civarla- Rûm Beylerbeyisi burada oturmaktadır.
rmdaki köy yerlerinden, örcn'lerdcn Nitekim Aşık Paşa-zâde Murad I I devrin­
«Rumluk» diye bahsetmeleri, bu havali­ de Rınn Beylerbeyisi Hızır Ağa'dan bah­
nin eski sâkinlerine göre adlandırıldıklan setmektedir ki, bu zat Fatih Sultan Meh­
ve bunun hâlâ bu şekilde yaşadığı hak­ met'in evlenmesi münasebetiyle Dulkadır
kında bize bir fikir vermektedir. oğlu Süleyman Bey'e gönderilen Amasya
Beyi idi ve bu kronikimizin Rum âyânla-
Son asırlara kadar bütün Osmanlı
rı dediği Amasya eşrafının hatunlarını
împaratorluğu'nun saltanat devri boyun­
Maraş'a görücülüğe götürmüştü.
ca Rûm eyâletinin çekirdeği ve esası olan
Sivas-Tokat-Amasya bölgesi Rûm keli­ Murad I I . nin saltanatı sonlarına doğ­
mesinin coğrafî bir ıstılah olarak öteden ru Rûm Vilâyeti, artık bu devirde iyice
52 TAYYtB GÖKBİLGİN

İmparatorluğa bağlanan Cânik ve Çorum Bayburt, yine muahharen teşkil olunan


Bölgelerini de içine almak sûretiyle geniş­ Erzurum Eyâletine bağlanmış ve X V I .
ledi. Daha sonra da buna Karahisar-ı asır sonlarından itibaren Trabzon livası
Şarkî havalisi eklendi. Maamafih X V I . da Batum ve Gönye sancakları ile birlikte
asa* başlarına ait bir kısım tahrir defter­ ayrı bir eyâlet vücûda getirmişlerdir. Bu­
leri Rûm Eyâleti'ni, Çorum ve Bozok nun hudutları, eskiden olduğu gibi, yine
havalisini hariç tut-arak, beş livadan mü^ Rûm eyâleti sınırları içinde kalmış olan
rekkep göstermekte, Tokat ile Sivas'ı ay­ Canik livâsı'na kadar uzanan bütün Do­
nı sancak dahilinde, kezâ Sonisa-Niksar'ı ğu Karadeniz sahillerini ihtiva etmektey­
tek bir sancak halinde, diğerlerini de A- di. Esasen bir livânın mütâvir beylerbe-
masya, Cânik, Karahisar-ı Hasan Draz yiliklcrden birine bağlı olması veya ondan
' yâni Karahisar-ı Şarkî olarak bildirmek­ ayrılması vaziyetin icaplarına göre değiş­
tedir, buna Vilâyet-i Rûm-ı Kadîm de­ mekte ve o sûrede ayarlanmaktaydı. Bu­
mekte, yâni XV. asırda mevcut olan eyâ­ nun tipik bir misalini, 967 (1559) tarihin­
let taksimatını anlatmaktadır. O zaman de, Maktya ve Bozok sancaklarının eski­
bt beş sancakta 28 kazâ (kadılık bölgesi) den beri Rûm Beylerbeyiliği'ne tâbi iken
bulunuyordu. Sonra Şafavîler ve Mcm- bu sırada vâki bir hizmet yani bir sefer
lûkler ile savaşlardan elde edilen yerlerle dolayısıyla Duîhadtr eyâletine bağlandığı
evvelce Fatih zamanında feth edildiği (Mühimme Defteri'nin ifadesi ile «senün
halde o vakte kadar adeta müstakil bir üzerine eşmek emrolunmuştur»), fakat
sancak halinde idare olunan .Trabzon'un sonra bu mesele hallolunca tekrar Rûm
da ilâvesiyle, on livadan mürekkep bir Beylerbeyiliği'ne ilhak edildiği yolunda
eyâlet halini ahnıştı. «Vilâyet-i Rûm-ı hâ- Dul\adır Beylerbeyiliği'ne gönderilen e-
dis» diye tahrir defterlerinde tavsif edi­ mirde görüyoruz. Bununla beraber Trab­
len^ muahhar sancaklar, sekiz kadıhk ha­ zon ve Karahisar-ı Şarkî sancaklarının
linde Kemah, üç kazâdaa ibaret bulunan 970 tarihinde kat'î bir şekilde Rûm Bey-
Bayburt, yine üç kazadan ibaret Gerger, lerbeyiliği'nden ayrılıp diğer Beylerbey­
Kâhta ile birlikte Malatya, nihayet iki ka­ liklere ilhak olunduğu ve bu yüzden be­
rat ve mektuplardan resmî olarak hâsıl
dılık mıntakası halinde Divriği ve Daren­
bağlanan gelirin azalmasını vesile yapa­
de livaları idi.
rak Rûm Beylerbeyi Hasan Paşa'nın Di-
Çorum ve Bozok livalarının ne «ka­ van'a bu yolda bir müracaatta bulundu­
dîm», ne «hâdis» Rûm eyâletinde göste­ ğunu biliyoruz. Aynı suretle bir liva da­
rilmemiş olmaları, sadece bu fihristini hilinde görülen ve o şekilde tahrir edilen
naki ettiğimiz, 921 tarihli tahrire âit bir kazâ, nahiye, divân, cemâat gibi idarî, as­
hususiyet olsa gerektir ve bu İl yazıcısının kerî, kazâî veya etnik taksimatın başka
her hangi bir sebep ve mecbûriyet tahtın­ bir tarihte az çok değiştiği veyâ bu türlü
da bunu böylece şemalandırmış olmasın­ taksimatın ve bölünmüş parçaların başka
dandır. Yoksa daha XV. asır tahrirlerin­ başka suretlerle ifade edildiği, ya-hut
de bile aşağıda işaret ettiğimiz veçhile bu da diğer bölgelerin içinde veya onlar­
bölgeler bu eyâlet statüsünde yer aknış ve la birlikte mütalâa olunduğu vâkidir. Bu
öylece kaydedilmişlerdir. Bu idarî taksi­ hususta Rûıiı Eyâleti'ne âit mevcut en es­
mat hemen hemen X V I . asır boyunca de­ ki tahrir defterlerini incelemek vc bunla­
vam etmiş, fakat, Trabzon ile Malatya rı mukayese etmekle bu vâkıayı tcsbit
gibi biribirlcrinden çok uzak yerlerin aynı mümkün olmaktadır. Nitekim, Fâtih Sul­
eyâlete bağlanması bittabi tatbikatta vc tan Mehmet'in ilk sejıelerinde yapılmış
pratik bakımdan pek çok güçlüğü doğu­ olan ve çift wij- bennâk iîı^^
racağı cihetle, sonradan bu sancaklar baş­ kanununun tâdilini hedef tuttuğunu be­
ka türlü bir idarî taksimat altına alınmış­ yân eden Tokat vilâyeti tâbileri, buraya
lardır ki, Malatya ve tevâbii yeniden te­ mülhak ve muzâf olan
şekkül eden Dul\adtr Eyâleti livâların-
dan olmuş, Karahisar-ı Şarkî, Kemah,
15 VE 16. ASIRLARDA EYALET-1 ROM 53

mıntakası yukarıda zikrettiğimiz çeşidi yen bir nahiyeye tâbi gösterildiği manâsı
idarî, kazâî veyâ etnik taksimatı bize ak­ çıkmaktadır. Anadolu Eyâleti'nde çok
settirmektedir. Burada «Vilâyet-i Tokat» daha muahhar devirlerde bile yedi divân
tabirini bu tarihte yani 859 (1455) de A- kazâsı, on iki divân kadılığı buna misal­
masya'yı hariç tutan fakat Sivas'ı ihtiva dir. 859 tarihinde ise bahis mevzuu mın-
eden bir sancak ve Rûm Eyâleti'nin başlı­ takada Kazâbâd ve Venk vii'j
ca livası şeklinde anlamak lâzımdır, öy­ adlı yerlerin (birincisi bugünkü Kazova
le görünüyor ki, bu tahrir defterinin dı­ yâni Pazar nahiyesi, diğeri de bugünkü
şında kalan diğer Rûm Eyâleti bölgeleri, Almus kazasına bağlı Fenk köyü) divân
Amasya, Cânik, Niksar, Osmancık ve sa­ olarak ve Tokat nahiyesine bağh göste­
ire gibi yerler bir ve iki sancak halinde rildiklerini görüyoruz (Divân-ı Kazâbâd
ayrıca yazılmış ve hepsi birden Rûm Eyâ­ tâbi-i Tokat, Divân-ı Venk tâbi-i mez-
letini teşkil etmişti. Şimdi 859 tahririni bûr). Maamafih XV. asır sonlarında ar­
incelediğimiz zaman gördüğümüz man­ tık Lu gibi küçük bölgeler için de Vilâ­
zara şudur: Tokat'a bağlı irili ufakh böl­ yet ve Divân yerine nâhiye taksimatı kul­
geler için nâhiye, divân, vilâyet, cemâat lanılmış, ancak 859 da cemaat taksimatı
olmak üzere dört türlü taksimat ıstılahı ıstılahı ile bildirilen Turhal Yürükleri Ce­
kullanılmaktadır. Tokat, Turhal, Sivas, maatı, 890 sıralarında da (ctrâk-i Turhal)
Zile gibi yerler nâhiye olarak deftere geç­ olarak etnik ve idârî özelliği mahfuz tu­
miş, fakat, bu sûretle tesmiye edilenler a- tulmuş, ayrıca bu tarihte eyâlet içerisine
rasına Cincife Erkilet . i ^ j i Emir Seyitler, înallû gibi cemaatler, et­
Gelmugad J ' I . ^ Komanat cU*,» râk-i Sivas, etrâk-i Büzürk gibi ayrı etnik
(bugünkü Gömenek köyü, Antikite'deki birlikler de ithal edilmiştir.
Comana Pontica); Hüseyin-ova (Alaca), Filhakika bu, Bayezid I I devrinin
Yıldız (Yıldızeli), Tozanlu ^slj/ başlarına ait olan defterde bâzı vilâyet-i
(bugünkü Tozanh nâhiycsi) gibi yerler Rûm'u tahrir ettiğini bildiren tahrir-
isç «vilâyet» olarak gösterilmişlerdir. emini Taceddin ve kâtip Muhiddin, bir
Şüphesiz ki, buradaki «vilâyct-i Koma­ evvelki Umur Bey defterinden ayrılarak
nat» veyâ «vilâyet-i Yıldız» v.s. tâbirleri onun tasnif ve taksimat şeklini değiştir­
«vilâyet-i Tokat» gibi telâkki olunamaz­ miş, muhtelif mahalleleri ayrı ve müsta­
lar. Yâni beriki bir sancak birliğini, hat­ kil birer birlik halinde mütalâa etmek ci­
tâ, daha fazlasını işaret ettiği halde öteki­ hetini iltizam eylemiştir. Meselâ, Umur
ler, bize göre, dar, küçük ve münferit bi­ Bey'in Meşhed-âbâd ;>V J ^ - * ve îcacı
rer bölgeyi kapladıkları halde, ya başla­ jrUi 'yi (bugünkü Zik'ye ve Mecitö-
rında idârî veya askerî bir vazifeli bulun­ zü'ne bağh nahiye ve köyler) tek bir na­
masından, yâni başh başına bir zeâmet hiye olarak yazdırmasına mukabil, Ta­
veya timar mıntakası olmasından dolayı, ceddin Bey bunları ayrı nahiyeler gibi
yahut da sonradan yazılmış bulundukla­ göstermiş, bundan başka (Yeni müslü-
rından ötürü bu tesmiye şeklini almışlar­ man) ı, (Kızıl-Kümbet) ve (Mecitözü)yü'
dır. Selim I I devrinde dahi Trabzon livâ- yeni birer nahiye gibi bunlar arasına ithal
sma bağb yerler ya bir kazâ, ya bir nâhi­ cüniş, diğer taraftan Zile şehrini nahiye­
ye olarak gösterildikleri halde, Arhavi'ye lerinden ayrı olarak fakat, Sivas nahiyesi­
bağlı bazı küçük yerlerin (Yagubiyet ni şehri ve hattâ Havik el ^U (bugün­
cjy^l, ve İskele) birer vilâyet yazıl- kü Hafik) ve Harkün j > 0 - (bugünkü
nıası ve yanlarında da «hâriç ez defter Zara kazasın'n Beypınar nahiyesindeki
yafte şüd» izahatının görülmesi bizi bu eski Hargün) köyü' )ile birlikte, Kazâ-
kanaate sevk etmektedir. bâd'ı Ezine Pazarı (bugünkü Pazar nahi­
yesi) ile beraber olmak üzere farkh bir
üçüncü ıstılah divân taksimatıdır ki, taksimata tâbi tutmuştur.
bu bir kısım köylerin bir arada ve mâruf
bir merkez etrafında idârî ve kazâî bir XV. asır Rûm Eyâleti tahrirlerin­
birlik olarak mütalâa edildiği ve muay­ de idârî taksimat olarak kazâ ıstılahı geç-
54 TAYVİB GÖKBll.GİN

memekte ve şüphesiz ki bu hal, buralar­ zâ yine bü devirde, bu eyâletin bir sancağı­


da kadı bulunmamasından değil, ancak nı teşkil eden Trabzon'da, XV. asır idarî
nefs-i şehir ile köyler ve nahiyelerin be­ taksimatının aksine, evvelâ kazâlar, bun­
lirtilmesinin kâfi görülmesinden ve kaza dan sonra nahiye ve diğer taksimat halin­
mefhumundan ziyade livâ ve serasker­ de mütalâa ve tahrir edilmişti ki, bunlar
lik ve zeamet mıntakasının pratik ba­ da Trabzon, Rize, Atina, Arhavi, Of,
kımdan ihtiyaca daha çok tekabül etme­ Hemşin, Körtün, Torul kazaları idi. Her
sinden ileri gelmiş olabiUrdi. Bununla be­ birinin muhtelif nahiyeleri ve vilâyet ta­
raber, X V I . asır başlarından itibaren idâ- bir edilen ve bir zeâmet mıntakasına te­
rî ve kazaî bir taksimat halinde kazâ ta­ kabül eyleyen bölgeleri, kaleleri mevcut­
birinin umumî şekilde kullanıldığı ve tu.
bölge i l tahrirlerinde bu ünitenin daha
fazla göz önünde bulundurulduğu söyle- Cânik Livâsı, Malatya sancağı ve di­
nebiUr. Nitekim bu devirde Rûm Vilâye­ ğerleri de bu sûretle yazılmış, askerî, i -
dârî, mâlî taksimat da bu türlü bir tasni­
ti idârî ve hattâ malî taksimat olarak ka­
fe tâbi tutulmuşlardı. Zâten bu tarihler­
zalara bölünmekte ve ondan sonra bu ka-
deki Rûm Eyâleti statülerini bize tanıtan
zâlar muhtelif nahiyelere ayrılarak daha
tahrir defterleri, güdülen maksat ve gaye
derli toplu bir statüye bağlanmaktadır.
göz önünde bulundurularak, idâre, asker­
Meselâ 926 tarihini taşıyan «Mücmel-i
lik, maliye adamlarına görevlerinde sıh­
mahsûlât-ı reâyây-ı Rûm» tahriri bu vilâ­
hatli ve hukûkî iş yapabilmelerini sağla­
yetteki yerlerden on birini kazâ halinde
mak maksadı ile hazırlandıkları cihetle
teker teker ele almış, bunlar arasında livâ
mücmel veya mufassal, dirlikler (haslar,
taksimatını ikinci plânda tutmuştur. zeâmet, timar ve mâUkâneler )veya va­
Hadd-i zâtında birer sancak itibar olunan kıflarını bildiren, seraskerUk bölgeleri ta­
Karahisar-ı Şarkî, Niksar ve Sonisa gibi yin ve mükelleflerini tesbit eden defterler
yerlere de idârî, malî bakımlardan birin­ birer ana rehber kitapları idi ve çok defa
ci derecede bir ünite vasfı tanınmıştır. içlerinde münderiç kanunnâmeleri vasıta­
Bu tahriri yapan Mehmet bin İbrahim sıyla vazifelerinde ilgililere ışık tutan ve
adlı tahrir eminine göre, bu eyâletin belli yol gösteren düsturlardı ve her biri de bi­
başlı saydığı bu on bir kazâ şunlardır : rinci plânda anlaşılması, açıklanması iste­
Sivas, Tokat, Zile, Turhal, Karahisar-ı nen hususları belirtmekte idi. Bu cümle­
Şarkî, Koyluhisar, Bayramlı (yani bugün­ den olmak üzere, zamanla bu eyâlet hu­
kü Ordu mıntakası), Sonisa (Taşova), dutları içinden yeniden tesbit edilen veya
Niksar, Artıkâbâd, Kırşehri. Bunlar ara­ eskiden şu veya bu sebeple unutulmuş o-
sında meselâ Tokat kazası evvelce bura­ lan yahut da lüzum görülerek ilhak edi­
ya bağhlığı sarih bir şekilde belirtilme­ len cemâaderin ve muhteüf nâhiyelerin
yen şu veya bu türlü birer idarî ıstılahla ihdas ve böylece tahrir edildikleri olurdu.
gösterilmiş bütün mücavir mahalleri (Cin- Meselâ, XV. asır ikinci yarısında Yeni-îl
cife, Venk, Komanat, Kâfimi, Gehnugad, namıyla teşekkül eden ve Rûm Eyâleti'nc
Tozanlu, Yıldız, Kazabâd) birer nahiye ilhak edilen bir kazâyı mücaviri bulunan
olarak ihtiva ediyordu. Zile kazâsı ise bu­ GüğcrcinUk, Alacahan, Gürün, Aşudi na­
gün kısmen Çorum ve Yozgad vilâyetleri­ hiyeleri ile birlikte ve kanunnâmesi ile
ne tâbi olan tarihî yerleri (Halk-ıhas, Yeni beliren ihtiyaç üzerine ayrı bir şekilde sta­
müslüman, Mcşhedâbâd, Icacı, Özü-Kava- tü kazanmış olarak görüyoruz ki, bu hâli,
ğı, Kuş-taş nâm-ı diğer Üç-taş, Karahisar-ı bu eyâletin bu asırlarda geçirdiği değişik­
Behramşah, Kızıl-Kümbet, Hüseyin-âbâd) likler bakımından enteresan bir vakıa o-
kendi kadılığına bağlı birer nahiye olarak larak kabu letmek lâzımdır.
toplamaktaydı. Buna mukabil Mecitözü'-
nün Kızıl-Kümbet'ten ayrılarak Turhal Rûm Eyâletinin askerî statüsü şöyle
kazâsı içinde mütalâa edildiğini görüyo - özetlenebilir: Beylerbeyi idaresinde yuka­
ruz. Bu misalleri çoğaltmak kabildir. Ke- rıda saydığımız sancaklar için birer mîr-
15 V E 16. ASIRLARDA EYALET-1 RÛM 55

liva, her sancakta müteaddit serasker ve Rize, Aşağı ve yukarı Hemşin kaleleri,
yine askerî bir şahsiyet olan zaîm, bunla­ Arhavi, Kise, Çaniça (Gümüşhâne), Kö-
ra bağlı erbab-ı timar, kalelerde ise dizdar, yas, Tirebolu, Giresun, Görele kaleleri
kethüda ve mustahfızlar askerî kadroyu mevcuttu. Bunların içinde meselâ Akça­
teşkil ediyordu. Mühim yerlerin sancak kale gibi tamamen hâli bulunan, olduğu
beyinden başka seraskeri de mevcuttu. ve Tirebolu'da eski bir kalenin mevcudi­
Sivas ve Trabzon bu gibi yerlerdi. Trab­ yeti anlaşıldığı gibi, çok az muhafızı bu­
zon'daki serasker, XV. asır başlarında, lunan veya kalabalık bir kıt'a halinde
mîralay rütbesinde idi. Sancak beyine mi­ mürettebatı olanlar da vardı. Tokat, Si­
ralay tesmiye edildiği de vâki idi, isken­ vas, Trabzon kaleleri bu türlü olanlardır.
der Bey gibi. Halbuki seraskerler çok de­ Her kalenin erleri, vazifehleri o sancak
fa ya bir zaîm veya alelade bir timarlı idi. dahilinde timarlar almaktadır. Fakat mus-
Fatih devrinde Rûm Eyâleti'nin bir tahfız sayılarak diğer timarh sipahiden
kısmında mevcut seraskerliklerin şöyle ayrılmaktaydı. Bu hususta bir fikir ver­
dağıtıldığı görülmektedir: Amasya müs­ mek üzere Yavuz Sultan Selim devrinde,
takil bir seraskerlik bölgesi sayıldığı hal­ Cânik, Karahisar-ı Şarkî ve Trabzon mın-
de Tokat, Yıldız ve Tozanlu ile birlikte takalarından mürekkep Rûm Eyâleti'nin
tek bir seraskerlik, Gâvurni (Kâkirni, üç Hvâsında 17 zaim ve 1167 sipahiye -ki
şimdiki Almus), Osmancık, Cirimli mâ bunlardan 371 i berât-ı hümâyun ve 795 i
Karahisar (Çorum, Karahisar-ı Behram- beylerbeyi beratı ile timarlarına tasarruf
şah yâni bugünkü Kara Mağara nahiye­ ediyorlardı- mukabil 14 dizdar, H kethü-
si), Iskihp ayrı birer seraskerlik itibar o- dâ, 491 mustahfız bulunduğunu zikret­
lunmüştu. Yavuz Sultan Selim devrinde mekle yetineceğiz.
Trabzon livasında hemen her nahiyede,
meselâ Trabzon kazâsına bağlı Sürmene Osmanlı İmparatorluğu'nun devlet
ve Maçka nahiyelerinde, Yomru'da birer ve idâre hayatında arazi ve nüfus tahrir­
serasker bulunmakta idi ve her biri muh- lerinin ne derecede büyük bir ehemmiyet
tehf yerlerde ve büyüklükte serbest ti- taşıdığı ve bu tahrirler, vasıtası ile bugün
marlara sahipti. Keza Of, Rize, Torul da­ elde ettiğimiz bilginin enginliği, teferru­
hi bu gibi yerlerdi ve buralarda seraskerlik atı malûmdur. O zaman bütün teşkilât
yapmak üzere timarlar verilmişti. Bâzan kademelerine vazifelerinde ışık tutan, ay­
bir dizdara mülkiyet sûretiyle bir yerin nı zamanda herkese hak ve vecibelerini
verildiği de olurdu. Şu kayıt bu hususta kesin bir şekilde hatırlatan bu defterler­
bize bir fikir vermektedir. «Bağçe-i orta den Rûm Eyâletinin XV. ve X V I . asırlar­
hisar der nefs-i Rize ber mûceb-i hüccct-i daki statüsünü, varlığını, canlı ve cansız
cmin-i Trabzon der tasarruf-ı Mehmed bütün mevcûdiyetini, zenginliklerini ve
ağa bin îlyas dizdar-ı kale-i Rize ber her türlü özelliklerini öğrenebiliyoruz.
vech-i mülkiyet mutasarrıf olub, öşür ve Şöyle ki, Yavuz Sultan Selim devrinde
rüsûm taleb olunmaya». tahrir ve tesbit edilen, Kanunî'nin ilk de­
virlerinde de mevcut olduğu anlaşılan ve
Eyâletteki kalelere gelince, kadîm en geniş hudutlarında bulunduğu sırada
Rûm Vilâyetinde XV. asırda şu kaleler Rûm Eyâleti şöyle bir durum arz etmek­
görünmektedir: Padişah ve Şehzâde san­ tedir :
cağında Hargün, Medeş (o zamanki Kâ­
fimi, bugünkü Almus mıntakasmda), 43 kazâ, 46 kale (42 tanesi timarlı, 4
Tokat, Tozanlu (Tozanh nahiyesinde), tanesi ulûfeli), bir beylerbeyi ve 9 sancak
Amasya, Turhal, iskilip, Osmancık, Ce- beyi. 37 şehir ve kasaba, 6447 köy, 3759
amle ve Karahisar-ı Demürlü (Çorum mezraa, 256 çiftlik, 154 cemaat, 109 kıt'a
mıntakasmda); Cânik Uvâsında Samsun zemin, 9 memleha, 1 firûze madeni (is­
ve Ünye; Karahisar-ı Şarkî'de beş kale. pir'de), 447 kışlak ve yaylâk, 10 imâret,
Hâdis Rûm Vilâyetinde Trabzon sanca­ 93 câmi, 216 mesçit, 79 hamam, 1 ıhca
ğında Trabzon, Akçakale (Akça âbâd'da). (Havza'da), 35 medrese, 14 bıkac, 257
56 TAYYtB GÖKUİLGİN

han\âh ve zaviye, 1 kalenderhâna, 3 be­ man Amasya'da oturan şehzâdenin mas­


desten, 13 muallim-hânc, 17 kervan-saray, rafları bu haslar gelirinden ödenmekte
1129 dükkân, 12 boya-hâne, 1 boza-hâne, idi.
158 kıt'a bağ ve bahçe, 86 değirmen, 43
Meselâ 890 da Tokat şehrinin muka-
kadı, 5 miralay, 86 zaim, 3810 sipâhi, 46
taalan ve iktisadî rüsûmu ile bütün geliri
dizdar, 40 kethüda, 2335 kale mustahfızı
(360 100 akçe) şehzâde hassı bulunuyor­
(1021 timarh, 114 ıılûfeli), 7 topçu, 1 ka-
du. Bittabi Amasya ve bu eyaletin diğer
pudan, 2 azep-ağası, 1008 azep neferi ya- yerlerinde de bu türlü gelirler ya tama­
zılmıj vc cem'an 215503 nefer mükellef men veya kısmen şehzâde haslarma dahil­
tesbit olunmuştur. Bunun avarızdan muaf di. Ancak Yavuz Sultan Selim devrinden
( ^- » ) olanları yâni sâdât, sonradır ki, bu tahrirlerin yapıldığı esna­
imam, hatip, müezzin, zaviyedâr gibi da bütün Rûm Eyâleti hanedana ait vari­
kimselerle mütekaid sipahi veya sipahî- dat padişah hasları arasında gösterilmiş­
zâdeler, sayyadlar, çcltükçü, şahinci, mü­ tir. Bu konuda diğer bir misal olmak üze­
sellem, eşküncü, canbaz, meremmetçi, re, Trabzon şehri gelirlerinden mühim
köprücü, derbendçi, tuzcu, ehl-i berât, f i ­ bir kısmının en fazla varidat getiren
nize madeni ve şab-hâne hademesi ve bu Trabzon iskeleleri mukataasının dellâli-
kabil kimseler -ki bu geniş eyâlette mik- ye, şehir ihtisabı, şemihâne ve
darlan 12 777 neferdi- hariç tutulursa, ava­ sairenin padişah hasları olarak tefrik edil­
rız hanesi olarak 100 073 müslüman hâ- diğini ve bunların senede 759 378 akçeyi
nesi, bunlarm 38489 u mücerreddi, 54718 bulduğunu zikretmek mümkündür.
gebrân hâncsi ve bunların 8983 mücer­
redi ile 2030 bîvesi mevcut bulunuyordu. Bu tarihlerde beylerbeyi hassı yedi
yük, sancak beyleri hasları yekûnu yirmi
Bu devredeki bütün eyâletin geliri ise altı yük, kale mustahfızları timarlarının
mükellef nüfustan, köylerden cizye ve ise ancak 89 800 akçe tuttuğunu söyler­
mukataalardan, divâni ve mâlikâne hisse­ sek, padişah haslarının ne kadar geniş bir
lerinden vc müsellemlere muaflara ait o- yçr tuttuğu anlaşıbr. Bundan sonra en
lanlardan mürekkep olmak üzere 363 yük fazla gelir 57 yük ile yâni 5714819 akçe
ve 20818 akçe, yâni 36 320 818 akçeyi bu- ile evkaf, emlâk ve evlâtlık vakıflarının
luyorduki, bizim hesaylarımıza göre o za­ varidatıdır. Yukarıda sayıları bildirilen
manki akçenin bugünkü değerini 50 ku­ cami, mescit, imaret, muaİIimhâne ve za­
ruş kabul edersek, 1 816 040900 krş. yâni viyelerin çokluğu göz önüne ahnır vc ka­
18 160 409 Ura demektir. Maan^afih bu en dim Rûm Vilâyetinde ötedenberi devam
ihtiyatlı hesaptır. Bazı ahvalde bir akçe­ edegelmekte olan evlâdlık vakıflarına bu
nin iştira kıymetinin bugünkü bir liraya tarihte de geniş mikyasta bir hak ve mu­
da tekabül ettiği, de oluyordu. afiyet tanındığı düşünülürse, bu fasıldaki
varidatın nisbeten büyük bir yekûn tut­
Bu varidatın dağılış şekh ve nisbe- masını tabiî görmek icap eder.
tine gelince: Padişah hasları başta gel­
mektedir. Cizye ve mukataalarla birlikte Bu husustaki misalleri çoğaltmak,
padişah haslarının yekûnu 73 yükü müte­ her sancağın muhtelif geÜr kaynaklannı
caviz, yâni 7340114 akçeyi buluyordu. müfredatı ile naki etmek vc bunlardan
Gerçi bundan daha fazla olan züemâ vc ne miktarının kimlere ve hangi sınıf as­
sipahiyan timarları hasılatı 183 yük kerî veya idarî kadroya tefrik edihniş ol­
(18307 523) akçe idi, fakat bunun 86 za- duğunu- saymak mümkün olduğu gibi,
îm ve 3810 sipahiye taksim edildiği dü­ eyâlet beylerbeyi ile sancak beylerine de
şünülürse, umumî varidatın arslan payı nerelerden vc ne miktarlarda dirlik ve
Padişah'a ayrılmış demekti. Söylemeğe gelir tevcih edildiğini tafsilen anlatmak
lüzûm yoktur ki. Padişah haslarının bir kabildir. Ancak, biz, mîrlivâların hasları
kısmı XV. asır ikinci yansında şehzade varidatı olarak, şehirlerden bazı mukataa
hasları halinde tahrir edilmişti. Zira o za­ gelirleri ile birlikte umumiyetle ispcnçe
15 V E 16. A S I R L A R D A EYÂLET-l RÛM 57

ve niyabet resimleri hasılatını, daha bazı Şimdi, Divânî-Mâlikâne sisteminin


munzam vergilere de tasarruf ettiklerini XV. asırda Eyâlet-i Rûm'daki tatbikatını
zikr ile iktifa edeceğiz. bazı misaller üzerinde inceleyelim:
Bu eyâletin arazi hukuku ve tasarru­ Evvelâ şunu belirtelim k i , bir köyün
fu meselesi ötedenberi durulan ve müna­ divanî hissesi tamamen veya kısmen bir
kaşa edilen bir konu olmuş, malikâne ve timara yani bir veya müştereken birkaç
divânı adı ile iki türlü tasarrufun en tipik kişinin tasarruflarında bulunduğu gibi,
şeklinin bu mmtakada mevcut olduğu, bu mâlikâne hisseleri de türlü şekillerde bö­
sistemin geçirdiği istihaleler ve yayıldığı lünüyor, bir şahsın mâlikâne mülkü veya
sahalar hakkındaki geniş misallerle. Sa­ bir tesisin vakfı yahut da doğrudan doğ­
yın Ömer Lûtfi Barkan tarafından vak­ ruya evlâtlık vakfı olabiliyordu. Meselâ,
tiyle ortaya konmuştu. Biz bu hususta me­ 890 tarihlerinde, bugünkü Zara kazasının
selenin mahiyeti ve ihdası ve kanunnâ­ Tödürge köyü' mâlikânesinin yüz hisse­
melerde mevcut bununla ilgili hükümleri den 67 hissesi Kutluhisar Beyi'nin, geri
izah ve münakaşa etmiyerek sadece bazı kalan 33 hissenin 2 hissesi Pîr Ahmed
tatbikat şekillerine ve bilhassa gerek ma­ Bey'in, bir hissesi Hızır Paşa'nın, 1 hisse­
likâne ve gerek divânî hisselerine tasar­ si de Emir Veled kızının idi. Divânî his­
ruf eden eşhas ve müesseselerin hüviyeti­ sesine gelince, tamamının burada iki mâ­
ne, aralarındaki münasebetlere kısaca te­ likâne hissesine sahip olan Pîr Ahmed
mas edeceğiz. Bey'in hassa timan olduğu görülmektedir.
Bilindiği gibi, Rûm Eyâleti hakkında Ümerâdan olan, müverrih Âli'nin, Çelebi
bu türlü tasarruf şekline ilk temas eden Sultan Mchmed'in, Süleyman Çelebi
ve meseleyi oldukça vuzuha kavuşturan, kuvvetleri ile Yenişehir'de Çakırpınan ci­
bu eyâleti X V I . asır ikinci yarısında tah­ varında karşılaştığı zaman kahramanca
rir etmiş olan Trabzon sancak beyi Ömer bir savaş yaptığını bildirdiği ve Horos oğ­
Bey olmuştur. Onun bir tahrir defterinin lu Ahmed Bey, Horos-zâde diye kaydet­
başına geçirdiği bu izaha göre, bu eyâlet­ tiği bu zat, bu devirde bu bölgede birçok
te bu nevi arazinin rakabelerinin bazı köylere bu suretle tasarruf etmekteydi.
âyâna -ki, bu sûretle bu havalide bir tür­ Bugün Tokat'taki Horos-oğlu ham'nın
lü toprak aristokrasisi olarak teşekkül et­ bânisi yine bu Pîr Ahmed Bey'dir. Ez-
miş ve daha uzun müddet mevcut kal­ cümile, Sivas'a bağlı İmâret köyü malikâ­
mışlardır- temlik edilmiş olduğu, yalnız nesi, Sivas'taki bir medreseye vakfolduğu
Rumeli'de bazı vüzerâ ve ümerâya tem­ halde, bütün divânî hissesine, Hafik'te
lik edildiği gibi, bütün hukuku ve rüsû- Hanzar köyü, mâlikânesi Mehmed Bey
mu ve vecîbeleri ile verilmiş olmadığı evlâdına ait iken, tamam divânisine, yine
için, haracî ve öşrî topraklarda olduğu gi­ Hafik'te Emre köyü mâlikânesi rcâyânm,
bi, bu nevi araziden de haraç ve rüsûm yani köy halkının olduğu halde dîvânîsi­
alınmakta olduğu anlaşılmaktadır. Yâni, ne hassa timan şeklinde sahipti. Birçok­
bu gibi mülk sahipleri topraklarını ken­ larını adamları vasıtasıyla tasarrufunda
dileri işlemeyip, toprağın üzerinde yaşa­ bulunduruyordu (der dest-i Yahya nö-
yan reâyâya kiralamış vaziyette oldukla­ ker-i Pîr Ahmed Bey, der dest-i Şeyh Ah­
rından, reâyâ bu nevi mülk toprakların med nöker-i Ahmed Bey, der dest-i Bay­
her türlü rüsûm ve haracını -harac-ı mu­ ram Hoca nöker-i Pîr Ahmed Bey ve sa­
vazzaf, harac-ı mukaseme- devlete yâni ire). Diğer taraftan bu zatın gerek kendi­
onun temsilcisi olan zaîm ve sipahiye ver­ sine, gerek kardeşine ait bu bölgede muh­
dikten başka, ayrıca bir hisse de toprak telif köyleri de bulunmaktaydı. Meselâ,
kirası (Trabzon sancak beyinin ifadesi Sivas'ta Ahsa köyü bu türlü bir tasarruf
ile «icar-ı arz deyü») olarak malikâne sa­ şekline tâbi idi ki, bu türlü olanlara «iki
hibine ödemektedir ve Ömer Bey buna baştan tasarruf» deniliyordu ve bunun
«öşr-ü mâlikâne dedikleri budur» demek­ birçok tatbikat şekillerini sıralamak müm­
tedir. kündür. Şu halde, gerek divânî, gerekse
58 TAYYiB GÖKBtLGİN

malikâne olarak bir adamın elinde muh­ best» Şehzade câimine ait bulunuyordu.
telif köyler mevcuttu. Bu tarihte Hacı A l i Bu câmiin Şehzâde Bayezid tarafından
veled-i Altuntaş adında birisinin Hafik'te (Bayezid II) Amasya'da veya başka bir
Karavirarı, Lüpçek, Uslutaş ve Şeyh-damı yerde tesis edilen câmilerden biri olması
köylerine mâUkâne suretiyle, Pîr Ahmed lâzımdır. Kezâ, Kazâbad'a bağlı Gürcü
Bey'in de divanî hisselerine tasarruf ettik­ köyünün de aynı surette hem mâükâne-
lerini, bunun diğer bir misali olarak, zik­ nin 5/8 hissesi, hem de tamamile divânî
retmek yerinde olur. Malikâne hissesinin hissesi yine bu Emîr Mahmut Çelebi oğlu
«vakf-ı âm» olduğunun, yani reayaya ait Emîr Ahmet Çelebi'ye aitti. Padişah hük­
bulunmasına diğer bir şeklinin misalini mü ile kendisi, o sırada mütekaid bulun­
de yine Bayezid I I devrinde Kazâbad duğu cihetle, sefer vaki oldukça eşküncü'
jlı j4 nahiyesindeki Reis köyünde vermek suretiyle divânî hukukuna muta­
görüyoruz. Burada mâükâne «tamam sarrıftı.
vakf-ı âm» dır. Ancak Mevlânâ Semer- Diğer taraftan, bazı malikânelerde
kandfnin çocukları İbrahim, İshak ve
«bi tarîki'l-istishâb^U-.:-Nl j ) > i » yâni
Ahmed'in tasarrufundadır. Divânî hisse­
si ise, tamamen İshak Çavuş adında biri­ ötedenberi sahip ve mâlik bulunmak su­
ne ber vech-i zeamet tevcih edilmiştir. retiyle bir türlü tasarruf şeklinin mevcu­
Bu köye bağlı bir mezraa da keza aynı şe­ diyetine -meselâ Kazâbâd'a tâbi bir yerde
kildedir ve burada mâlikânenin «tâbi-i mâlikânenin 1 /4 ünün bu suretle Tokat'­
mâlikâne-i karye-i mezbûr» diye malikâ­ taki Veled-i Kâbilû zâviyesi'nc ait vakfın
ne hissesinin bu mezraanm malikâne sa­ olduğu- bazılarında ise Zile'nin Daniş-
hiplerine ait bulunduğunun belirtilmesi mend Bahşâyiş kışlası ye Kara-diken mez-
kayda değer bir özellik arz eder. Burada­ raası dîvânîsinin Zile zaîmi hassası, mâli-
ki İshak Çavuş'un yine ber vech-i zeâmet kânesinin de «tam mülkiyet üzrc» Ahmet
suretiyle bu mıntakada başka köylere de kethüdâ evlâtları, Şeyh Hasan evlâdı ve
sahip bulunduğunu ilâve etmek isteriz. Hacı Bahşâyiş oğulları Hızır ve Isâ'nın
Nitekim Kazova'nın başka bir köyünün tasarrufunda bulunması gibi bir hususi­
divanîsi bu şekilde ona verilmiş, mâlikâ- yet arz eden mâlikâne şekillerine rastlan­
nesinin de «vakf-ı cvlâd-ı Mustafa veled-i maktadır. Bu son kayıtta görülen «tam
Yılduzlu an kıbel-i merhûm Selçûk Ha­ mülkiyet üzere» kaydının gerçekten başka
tun» olduğu kayd edilmiştir. Şu halde yerlerdeki gibi bütün hukuku ve rüsumu
hüviyetini sıhhatli olarak bilemediğimiz ile tasarruf şekli olup olmadığı münaka­
Selçûk Hattın tarafından Yılduzlu oğlu şa konusu olabilir. Mâlikâneler, bir kısmı­
Mustafa'ya evlâtlık vakfı olarak verilen na kısaca temas ettiğimiz, türlü tatbikat
bu köy böyle bir mâlikane şekli göster­ şekil ve hususiyetleri gösterdiği gibi, di­
mektedir. Maamafih Hicrî VIII. asırda vanî tasarrufların da mefrûz, gayr-ı mef-
bugünkü Yıldız-lli kazasının Yıldız köyü rûz hisselere, serbest ve serbest olmayan,
mıntakasmda yerleştikleri, hakimiyet ve hattâ sadece mukataalarda rastlanan ber
nüfuzlarını Tokat'a, Kazova'ya kadar ge­ vech-i iltizam f\^>\ timar tevcihi
nişlettikleri anlaşılan Emîr Mahmud Çe­ şekilleri mevcuttur. Meselâ Kazâbâd'a
lebi ailesinin -ki Selçuk Hatun'un da bu bağlı Dimurta köyü (Tokat'ta) ve Kale­
aileden bulunduğu tahmin edilebilir- bir­ cik (bugünkü Kalaycı köyü) divânîsi «be-
çok köylerde mâlikâncye sahip oldukları
tarîk-i mefrûz» şehzâde hassıdır; yine Ka­
da görülmektedir. Bu cümleden olarak
zâbâd'a bağh Olcayto köyü nısıf divânîsi
Kazâbad'a bağh Çöke karyesinde Hüseyin veled-i Hasan Bey Tozanlu ti-
mâlikânenin sekiz hisseden üç sehmi, marı, diğer yarısı ise, «ber vech-i zeâmet
Tokat'taki Hacı İvaz Paşa vakfının üç Tavâşî Ali Bey limandır, fakat mefrûz
hissesi Emîr Ahmed Çelebi bin Mahmut değildir» diyerek tasrih olunmuştur. Mef­
Çelebi hissesi idi. Dîvânîsi ise, ayrı bir ö- rûz ve serbest divânî şekline bir misal o-
zellik arz etmek üzer,e «ber tarîk-i ser­ larak Kazâbâd'a tâbi AUcik j^,!ıe kö-
15 V E 16. ASIRLARDA EYALET-I RÛM 59

yünü arz etmek isterim. Bu münasebet ğu gibi, Rûm Eyâletinde de timarlar al­
ile, evvelâ, §unu belirtmek lâzımdır ki, mışlardı. Meselâ X V I . asır başlarında
köyün tesmiyesi sakinlerinden birine göre Maçka bölgesinde Sultan Şehinşah'ın gu-
adlandırılmıştır. Çünkü 890 tahririnde lâmlarından Mustafa veled-i Musa'nın
köy sakinlerinin başmda Mahmut veled-i Sultan Murad'ın (yani şehzâde Ahmed'in
Alicik yazılmıştır. Kurucusu vefat etmek­ oğlu) gulâmı Çerkeş Cafer, Sultan Kor-
le beraber oğlu o sırada hayatta idi ve kö­ kud'un gulâmı Yusuf'un tımarları vardı.
yün kurulması veya bu namla tesmiyesi Bilindiği gibi, Şehinşah Konya'da, Murat
ancak XV. asır ortalarında vuku bulmuş Bursa'da, Korkud Teke-lli'nde ve Mani­
demektir. Bu köyün mâlikânesi Tokat'ta­ sa'da bulunuyorlardı. Halbuki adamları
ki hangâhın vakfı olduğu halde, di­ Rûm Beylerheyiliği mmtakasında timar
vanînin nısfı mefrûz olarak şehzade ça­ almışlardı. Timarlılar arasında babası ze­
vuşlarından Bozdoğan'ın timarı, diğer ya­ amet tasarruf edenler veya serasker, mira­
rısı onun kardeşi Ali'nin idi. Fakat Ali'­ lay çocukları olanlar bulunduğu gibi,
nin eşkünci bulunduğu, serbest olmadığı şeyh, abdal, fakih, derviş olanlar veya
da kayıtlıdır. Bu köydeki 39 mükellef ne­ bunlara herhangi bir suretle mensup o-
ferin şehir rüsûmu ile behreden bağ, bağ- lanlar da görülmektedir. Zaîm olup da
çe, bostan, gevvâre ve bâd-i hevâ'dan aU- ölenlerin oğullarma ziyadesiyle timar ve­
nan haklar hâsıh nısıf niyâbet resmi ile rilmesi de teamül icabı idi. Ve bu husus­
birlikte 2 845 akçedir. Bunun mefrûz his­ ta ilgililere sık sık hükm-ü hümâyun gön­
sesi 1 498, gayr-ı mefrûz yâni serbest ol­ derilirdi.
mayan kısmı ise, evvelkinin 151 akçe
noksanıyla, 1347 akçedir. Bu misalde çift Reâyânın, Rûm eyâletinin kadîm
ve cebe' resminden -ki çift resmi 57, nîm sancaklarında câri olan divânî-mâlikâne
çift 28, bennâk 18, cebe 13 akçe görül­ mükellefiyetleri bu saydıklarımızdan baş­
mektedir ve bu 39 mükelleften 11 mücer­ ka, bir de resm-i ganem ve eğer varsa,
ret hariç tutulursa beşer adedi çift ve resm-i asiyab'ı -yine hınta ve şair olmak
nîm, bir tanesi bennâk, 17 tanesi ise cebe üzere- kapsamaktaydı. Hıristiyan reâyâ
yazılmıştı, ve bu bölünüşün şekli köyün ise gebrân, veya zimmiyan, bunun yanın­
sosyal ve ekonomik durumımu belirtmek­ da her nüfus, mücerretler de dahil olmak
tedir- elde edilen 666 akçenin 101 akçesi üzere, 25 akçe, bîvelerden 1 lakçe cizye
rüsumdan elde edilen niyabct-i nısfîdir, mükellefiyeti altında idi. Bu eyâletin
30 mud olarak takdir edilen buğday ve Trabzon sancağı bu türlü bir sisteme tâbi
arpa bedeli 1400 akçe ile bağ, bağçc ve olmadığı için orada iki başh tasarrufa ve­
bostandan 700, gevvareden 30 ve bad-i he­ ya ayrı ayn divânî ve mâlikâne tasarruf­
vâ'dan 150 akçe ile birlikte, mefrûz ve ları mevcut değildi. Hıristiyan reâyâ is-
gayr-ı mefrûz hisseler yekûnunu teşkil et­ pençe resmini 25 akçe, baştina resmini ise
mekte idi. 15 akçe ödemekteydi. Yeni müslüman o-
lanlara ise bazı müsaadeler bahşedildiği,
Divânî ve mâlikâne sisteminin câri ezcümle, resm-i bennâk her yerde 18 akçe
bulunduğu bu bölgede birçok köylerde olduğu halde, bu gibilerden 12 akçe alın­
hassa ve mâlikâne çiftlik olarak i k i türlü dığı da görülmektedir. Hıristiyan rcâyâ-
çifdik bulunduğunu, bunların rüsûmu- dan timar alanlara bilhassa Trabzon livâ-
nun da, burada izah ve tafsili mümkün smda sık sık rastlanmaktadır. Meselâ
olmayacak derecede, oldukça karışık bir Androniko Coni adında bir rumun yarar
şekilde tahakkuk ve tafsil edildiğini, bâzı yiğit olduğu, kızılbaşın Çaniça (GOmûş-
yerlerde meselâ Zile'de zâviyclere âît çift­ hâne) kalesine tasarrufu sırasında gayreti
likler bulunduğunu, bunların padişahın görüldüğü cihetle, öşürden ve rüsûmdan
hükümleri ile muaf bulunduklarını da af edilmiş, kendisine, Maçka'da bir de ti­
bilvesile zikr etmek lâzımdır. mar verilmişti. Kezâ Arhavi kazasında
Rumeli'den getirilmiş hıristiyan martolos-
Padişah ve şehzadelere mensup kim­
lara bazı vazifeler mukabilinde, tahrir
seler, imparatorluğun her devrinde oldu­
60 TAYYtB GÖKBlLGİN

Abaza kâfirlerinden hıfz etmek maslaha­ türlü kitabelerle bu malûmatı tamamla­


tı için» haraçtan ve ispençeden af edilerek malar, mevcutsa vakfiyelerle karşılaştır­
defter harici yerlerden kendilerine timar malar yapmak zarureti mevcuttur. Mese­
verilmişti. Diğer taraftan, kale azepler bö­ lâ 859 da Tokat'ta görülen han\âh-t Ahi
lüğünde kayıtlı rumlar da bulunmaktadır. Paşa, 890 tahririnde mevcut, zaviye-i Ahi
XVI. asır başlarında Hanyel, Kalyoros Pa^a, bu zat namına 765 de tanzim edi­
adlı iki rum mimarın Trabzon kalesi a- len vakfiye ile daha fazla bir aydınlığa
zcbler bölüğüne mensup planlar gibi kavuşmakta, onun seyyidül-meşâyih
Yomra'da timarlan vardı. Ancak bunlar j-_ Mehmet Muhiddin olduğu
azeb bölüğüne ilhak edilmemişlerdi. Sa­ ve Ahi Paşa adıyla şöhret aldığı, yine To­
dece, Trabzon kalesinde tamirat olduğu kat mahalleleri arasında en eski tahrirler­
vakit çağırılmakta, hizmet görmekte, di­ de görülen Cemaleddin Hoca mahalle­
ğer zamanlarda ise Yomra'da timarlan sinde yaptırdığı zaviyesi, camii ve hama­
dahilinde oturmaktaydılar. Hıristiyan re­ mı bulunduğu anlaşılmaktadır. Bugün
ayanın bazı hizmetler karşılığında haraç Mustafa hamamı diye anılmaktadır ki,
vermeyerek avarızdan da muaf ve müsel­ son senelerde tamiri esnasında Ertena Bey
lem olduklarının diğer bir misalini Gire­ devrinde Hacı Ahmet adında birinin za­
sun kalesinde görmekteyiz.. Bunlar, Gire­ viyesine ait bir kitabenin bulunması da
sun'un aşağı hisarını muhafaza ediyor ve ona yeni bir hüccet ilâve etmektedir. Di­
sandal ile ulak hizmeti görüyorlardı. Ge­ ğer bir misal arz edelim: Tokat livâsinin
mileri ile zahire getiriyorlardı ki, bunlar­ ehemmiyetli • bir nahiyesi ve kalesi olan
dan, yiyecekleri için olanlardan resim
bugünkü Cincife mezarlığında bizim bir
vermez, geri kalanlardan âdet üzere güm­
incelememiz esnasmda meydana çıkardı­
rük resmi öderlerdi. Giresun, Tirebolu,
ğımız kitabeler, 859 tahrir kayıtlarında
Görele gibi sahil kalelerine X V I . asırda
kendilerinden sık sık bahsedilen ve muh­
ekseriya kendiliklerinden birçok reâyâ da
telif yerlerdeki malikânelerine ve tesisle­
hariçten geliyor ve tahrirlerde eskiler ile
rine ait bilgi ahnan Şeyh. Hasan Bey'in
yeniler ayrılıyordu. Bu dışardan gelenle­
hüviyetini, şahsiyetini ve vefat tarihini
rin bir kısmı sakinlere hizmet ettikleri,
bildirmek, ailesinden daha birçok kimse­
fakat bu durumun ağırhğı yâni sosyal ve
ekonomik güçlüklerden kurtulmak için leri tanıtmakla bu devre ait bilgilerimizi
yavaş yavaş müslüman oldukları da görül­ arttırmaktadır. Bu aileye ait bir hazirede
mektedir. Şüphesiz ki, İmparatorluğun -ki Şeyh Hasan Bey türbesi burada bu­
umumî kolonizasyon siyaseti ve emniyet lunmaktaydı- 873 tarihini taşıyan fakat
ve asayişin muhafazası rhecbûriyetleri bu yukarı tarafları kırılmış o\zn->.r-ti\ -a,..'!
bölgeden de bazan RumeU'ye Mora'ya bifatlannı da taşıyan mezar taşları vardır.
sürgünlerin yapılmasını emrediyordu ki, Bunlar Akkoyunluların Tokat'a tecavüz­
bu türlü olanları da kısmen takip edebili­ leri esnasmda bütün ailenin imha edildi­
yoruz. Aynı suretle, bazı ahvalde bazı mü­ ğini göstermektedir. 890 tarihinde de bu
kellefiyetlerden muaf ve müsellem oban­ hadiseye bir telmih yapılmakta, Kazâbad
lar alelâde raiyet hahne geliyorlardı ki, nahiyesinde bir yere iki baştan tasarruf
bunları da tahrir kayıdanndan öğren­ eden bir kimsenin «ellerinde olan berat­
mekteyiz. ları Tokat vurulduğu zaman zayi olmuş»
denilmektedir. Sonradan bu aileden Şük-
Rûm Eyâletinin, bilhassa kadîm ruUah Bey Cincife zaimi olarak görül­
Rûm Vilâyetinin XV. asır boyunca idare, mektedir. Bu misalleri çoğaltmak, To­
askerlik sahasında, ilim ve kültür haya­
kat'taki Kâbilî-zâdelere ait tesisleri, Zile-
tında rol oynayan önemli şahsiyetlerini,
deki Şeyh Eylül{ zaviyesini -ki bugünkü
bunların tesislerini ve bu müesseselerin
Şihaylik köyü haline gelmiştir- ve daha
faaliyet seyrini öğrenebilmek bize birçok
birçoklarını tahrir kayıtları ve vakfiyeler,
bakımlardan ışık tutmaktadır. Ancak
kitabelerle mukayese suretiyle tanımak,
bunlardan tam ve sıhhatli bilgi alabilmek
izah ve tafsil etmek bugün mümkündür.
için mahallinde incelemeler, bilhassa her
15 V E 16. ASIRLARDA EYALET-1 R Û M 6]

Böylece XV. asırdaki Rûm Eyâletin­ fak olduklarımızdan burada, bu tebliğin


de mevcut sosyal, ekonomik ve kültürel dar çerçevesi içinde bahs etmek imkânını
bünyeyi anlamak kabil olabilmektedir; bulamıyor, ancak yakın gelecekte neşrini
aynı suretle şehirlerin o devirdeki umumî ümit ettiğimiz bu eyâlete ait tahrir def­
görünüşlerini, mahalleleri, sakinleri, san'-
terinin önsöz, metin ve haşiyelerinde bu­
at ve meslekleri, hülâsa birçok hususiyet­
leri ile tanıyabiliyoruz ki, gerek bunlar­ nu tecrübeye çahşacağımızr belirtmek is­
dan, gerek o zaman mevcut olup da bu­ tiyoruz. Bu ve buna benzer inceleme vc
gün isimlerini mahallen yapüğımız tet­ yaymlar sayesindedir ki, tarihimizin bir
kiklerden kısmen aydınlatmağa muvaf­ veçhesi daha fazla tenevvür edebilecekth.

You might also like