You are on page 1of 25

I-KLASİK ÇAĞ HEYKELTRAŞLIĞININ HELLEN DÜNYASINDAKİ

YERİ, ÖNEMİ VE GETİRDİKLERİ:

Klasik çağ heykeltıraşlığının özelliklerinin anlaşılması için, bu döneme


gelinceye kadar Yunan heykeltıraşlığının geçirdiği değişim ve gelişimlerin
dikkatli bir şekilde incelenmesi gerekmektedir. Bu incelemenin yapılması
bize, heykeller üzerindeki gelişmenin ilk noktadan son noktaya olan
yolculuğunun nasıl, ne şekilde ve gelişmenin hangi yönde olduğunu
saptamamız acısından yol gösterici olacaktır.

Yunan heykel sanatındaki gelişmelerin neden ve sonuçlarını kısa başlıklar


altında toplarsak; bunlardan ilki, siyasi tarih ve sosyal yaşamdaki
değişimler (bu değişimlerde incelemeler yapacak olursak kültür ve
sanattaki gelişimi daha iyi kavrayabiliriz), ikincisi ise ticaret ve bunun
doğal sonucu olarak kültürel ilişkilerin artması, etkileşimlerin çoğalması
sonucu yaşanan gelişmeler. Bu iki etken sonucu gelişen Helen toplumu
önce eselerinde, ilişkide bulunduğu kültürlerin sanatında gördüklerini
taklit etmiş, daha sonra kendi öz kültürü ile sentezlemiş, ve son
aşamada kendine has bir sanatsal kültür oluşturmuştur. Bu dönemleri
kısaca sıralayacak olursak;

* Geometriksel Dönem M.ö. 1100- 700 (Dorların Kıta Yunanistan’a


yerleşmeleri)

* Oriantalizan Dönem M.ö.700/680- 610/600 (Mısır ve doğu ile


etkileşim dönemi)

* Arkaik Dönem M.ö.610/600- 480 (Mısır ve doğudan alınan sanatı


kendi sanatları ile sentezledikten sonra Hellen sanatının ilk ürünleri )

* Klasik Dönem M.ö. 480- 330 (gelişmiş Yunan sanatı)

Hellen heykeltıraşlık sanatının Kronolojisi bu şekilde tarihsel


değişimlerin kültürel yaşantıya etkisiyle sıralanması mümkündür.
II-KLASİK DÖNEME GELİNCEYE KADAR Kİ YUNAN
SANATINDAKİ GELİŞMELER:

A) Geometriksel Dönem heykeltıraşlığı MÖ. 1100- 700 :

Dorlar Kıta Yunanistan’a gelemeden önce burada çok gelişmiş bir kültür
olan Myken kültürü yer almaktadır. Dor göçleri sonunda bu kültür
ortadan kalkmış ve

Kıta Yunanistan’a Dorlar hakim olmuştur. Bunun sonucu kültür değişerek


gerilemiş ve yazıda unutulmuştur. Dorlar buradaki Akha kültürünü yakıp
yıkmışlar ve böylece Hellas’ta karanlık dönem başlamıştır. O zamana
kadar çok gelişmiş olan Myken sanatı ortadan kalkmış, yerine sıfırdan
başlayan ve biz bu doneme figürlerin şekillerinden dolayı adlandırdığımız
Geometriksel Dönem başlamıştır. Bu dönemde büyük boyutlu
heykeltıraşlık eseler yapılmamaktadır. Daha çok küçük boyutlu idoller,
figürünler, tören kapları, rythonlar yapılan kazılar sonucu ele
geçmektedir. Bu dönemde kazılar sonucunda ele geçen buluntuların
özelliklerini sıralayacak olursak; baş, boyun, kollar, bacaklar ve ayaklar
silindirik bir şekilde işlenmekte, gözler ise yuvarlak ve patlak bir şekilde
gerçekten uzak geometriksel bir biçimde işlenmektedir. Ele gecen
buluntuların geometriksel özellikler göstermesinden dolayı bu dönem
Geometriksel Dönem olarak adlandırılmıştır.

B) Oriantalizan Dönem MÖ.700/680- 610/600

Bu donem ticaret sonucu doğudan ve Mısır’dan etkileşimin olduğu ve


M.ö.7.yy. başlarında doğu etkisinin yayılması ile başlamaktadır. Değişim
kendini önce seramikte göstermektedir. Bunun nedeni seramik eserlerin
günlük yaşamda daha fazla bir şekilde kullanılması, plastik eserlerin ise
daha çok dine dayalı olup törensel amaçlı kullanılmasından
kaynaklanmaktadır.(Bu bakımdan plastik sanattaki yeniliklerin
adaptasyonu daha zor olmaktadır. Çünkü toplumlarda dini alandaki
değişimlerim yapılabilmesi için uygun bir ortam ve zaman dilimi
gerekmektedir.) Bu dönemin geç evrelerine kadar anıtsal boyutlu
heykellere rastlanmamaktadır; ayrıca henüz taş tapınak mimarisine de
başlanmadığından, tapınaklar ahşaptan yapılmakta idi. M.ö.650 yılları
itibari ile taş ve mermerden yapılmış tapınaklar karşımıza çıkmaktadır.
Bu dönemin en önemli stilistlik özelliği ise etkileşimler ve ticaret sonucu
doğudan alınan dedalik stildir. Bu stilin özelliklerini kısaca sıralayacak
olursak; saçların boncuk boncuk iki yana oturtulması ve şapka gibi başa
geçirilmesi, gözler badem şeklinde iri ve patlak olması, burun yapısının
olağandan iri yapılması ve son olarak ta yüzde görülen üçgenlik dedalik
stilin belirleyici özellileridir.,

M.ö.640- 630 yıllarına tarihlenen, arkaik dönemde karşımıza çıkacak


olan ve Perslerin Akropolisi ele geçirene kadar süren genç kız
heykellerine (Korea) bir adım sayılan, Ouxser Koresi ve Nikandria
Artemisi oriantalizan dönemde taştan yapılmış ilk anıtsal boyutlu (100
cm.) plastik eserdir. Duruşlardaki en önemli özellik ellerin birinin
tamamen, birini de yanda olmasıdır. Önde bulunan elin göğüs

üzerinde bulunması kültsel bir ifade olarak ele alınmasına sebep


olmuştur. Saçlar başa şapka gibi oturmuş boncuk boncuk, alın basık,
gözler iri ve patlaktır.(Dedalik stil özellikleri) Ellerin durumu ve kafada
poşuya benzeyen (Mısırlıların güneşten korunmak için kullandıkları bez
parçası) saç olarak kullanılması Mısır’dan birebir alınmış özelliklerdendir.
M.ö.650 yıllarında Mısır’dan alınan ve Mısır’da 2000 yıldır hiç
değişmeyen plastik sanatını Helenli ustalar yaklaşık iki yüz yıl içinde
(Klasik Dönem) canlı bir insan formatına dönüştürmüşlerdir. Yani
etkileşim sonucu oluşan sentez ile kendi kültürlerini yaratmışlardır.

C) Arkaik Dönem MÖ.610/600- 480


Bu dönem Oriantalizan dönemde yeni oluşan Yunan sanatının ilk
meyvelerinin ortaya çıktığı ve plastik sanatının kendini geliştirmeye
başladığı dönemdir. Arkaik dönemin plastik sanatını üç ana başlık altında
inceleyebiliriz. Bunlar; korealar, kouroslar ve mimari plastik eserlerdir.
(alınlıklar, metoplar, frizler)

*Korealar: Korea giyimli genç kız heykellerine verilen isimdir. İlk olarak
anıtsal Yunan plastiğinin başladığı dönemde ortaya çıkarlar
(M.ö.650/640) ve arkaik dönem sonuna kadar (M.ö.490/480) devam
ederler. Üzerlerine giydikleri kıyafetleri sıralayacak olursak; peplos,
khiton, himation ve epiplema dır. Koreaların en fazla yapıldığı dönem
M.ö.560- 510 yıllarıdır. Bu heykellerde giyisi Mö.6.yy.’dan itibaren asal
öğe haline gelmektedir. Bu heykellerdeki gelişim; arkaik gülümsemenin
gelişimi, vücuttaki gelişim, elbisedeki gelişim olarak incelenebilir. Bu
dönem kronolojik acıdan incelenirse;

Batı Anadolu ve Kyklat etkili Korealar Mö.600- 560

Erken Akropolis Koreaları Mö.550- 530

Orta Akropolis Koreaları Mö.530- 500

Geç Akropolis KOreaları Mö.500- 480

Batı Anadolu ve Kyklat etkili Korealar, Mısır etkisinin devam ettiği fakat
elbiselerde bir çeşitliliğin gözlemlendiği, elbise kıvrımlarının
belirtilmeye başlandığı, vücutta Oriantalizan dönemde görülen kalınlığın
yerini bir incelmeye bıraktığı ve en önemli özellik olarak Arkaik
gülümsemenin başladığı dönemdir.

Erken Akropolis Koreaları ise; Arkaik gülümseme sonucu yanaklarda


çıkıntıların oluştuğu, saçların erken örneklere nazaran daha iyi işlendiği,
gözlerin gerçeğe yakın belirtildiği gibi özellikler göstermektedir. Ayrıca
bu dönemi belirten en önemli tarihleme kriteri elbisede karşımıza
çıkmaktadır. Elbisenin (himation) bir kırlangıç kuyruğu oluşturması bu
dönemi tarihleyen en önemli tarihleme kriterlerinin başında gelir. (bkz.
Akropolis 678 nolu korea)

Orta Akropolis Korealarında doğal gelişim artık kendini göstermeye


başlamıştır. Eller ve kollardaki proporsuyon bozukluğu kısmen
giderilmiştir. Mö.530’dan sonra detaylara ve elbiyeseye daha fazla önem
verilmeye başlanmıştır. Elbiseler ve vücut bu dönemle birlikte ayrı ayrı
işlenmiştir. Elbiselerdeki yoğun ve zengin kıvrımlar bu dönemde net bir
şekilde gözlemlenmektedir. Kıyafet olarak peplos ortadan kalkarak
yerini İonia’dan alınan khiton ve himationa bırakmıştır. Yüz uzuvları
saçlar ve gülümseme yerine oturmaktadır. Gözlerde aşırı gülümsemeye
bağlı olarak gamzeler oluşmaktadır. Saclarda bir çözülmüşlük ve zengin
bir uygulama bulunmaktadır. En önemlisi ise bir tarihleme kriteri olarak
himation öne doğru uzatılmış elin üstünden atılarak ikinci
kırlangıçkuyruğunu oluşturmuştur. Elbise ve vücudun ayrı ayrı yapılması,
kolların kırılıp vücuttan ayrılması, elbisenin altından bacakların verilmesi
bu dönemi tarihlememizi sağlayan önemli kriterlerdir. (bkz. Akropolis
682 nolu korea)

Geç Akropolis Korealarını Arkaik sonu ve Klasik başı olarak ta


adlandırılabilir. Bunun nedeni bu dönemde görülen yeniliklerin bir geçiş
dönemi özelliği göstermesinden kaynaklanmaktadır. Arkaik dönemi en
belirgin yapan özellik figürler üzerindeki arkaik gülümsemedir. Perslerin
Akropolisi işgal edip yıkmaları ile arkaik dönem sona erer. Yaklaşık
Mö.500- 490 yılları ile arkaik gülümseme ortadan kalkmaya başlamıştır.
Bu grubun özellikleri arasında; gülümseme ortadan kalkmakta ve ciddi
donuk bir surat ifadesi verilmekte, vücut ve elbiseler ayrı ayrı
işlenmekte, kollar vücuttan ayrılarak heykellerde hareketlilik
artmaktadır. Böylelikle oraiyantalizan dönemle başlayan heykeltraşlık
eserlerdeki değişim arkaik dönemle tamamlanmakta (Mö.480) ve klasik
döneme geçiş başlamaktadır. Bu özellikleri en iyi yansıtan örnekler
Euthydikos Koreası ve Akropolis 684 nolu korea vb….

*Kouroslar: Çıplak genç erkek heykelleri için kullanılan bir isimdir. Bu


heykellerde kollar aşağıya doğru sarkmaktadır. Eller ise, yanlarda ya
yumruk halinde ya da acık bir şekilde bırakılmaktadır. Kouros
heykellerindeki gelişme ve kronolojik sıralamayı şu şekilde verebiliriz;

Sounion grubu Mö.615- 590

Orkhomenos-Thera grubu Mö.590- 570

Tenea-Voloumandra grubu Mö.575- 550

Melos grubu Mö.555- 540

Anavysos grubu Mö.540- 520

Ptoon 20 grubu Mö.520- 490

Sounion grubu kouroslarında figürlerin şekli yontuldukları bloğun dört


yüzünü aynı anda göstermektedir. Bu kübik formun yüzeyinde anatomik
detaylar kabartı olarak yivler ve kazıma çizgiler ile ifade edilmiştir.
Anatomi sadece kücük bir boyutta anlatılmış ve vücudun oranları
doğaldan büyük bir çapta sapan bir durumda yorumlanmıştır. İnsan
figürü önemli detayların vurgulandığı masif ama kendi içinde uyumlu bir
yapı ile tasvir edilmiştir. Saçlar ve başın yapımında hala dedalik stil
özellileri göze çarpmaktadır. Kulaklar ion sütun aşlığındaki volütler gibi
ve gerçekten uzak yapılmaktadır. Yüz uzuvları oyuklar ve çukurluklar
bırakılarak yapılmıştır. Kolların proprosuyonu bozuk düz ve iki yandan
yapışık bir şekilde aşağı inmektedir.

Orkhomenos-Thera grubu kouroslarında figürlerin bedensel yapıları


üzerinde daha fazla durulmaya çalışılmış, ideale yaklaşan bir adım olarak
ta detaylar da yuvarlak hatlara önem verilmiştir. Gözlerin ve kulakların
yapımında sounion grubunda görülen stilizasyonluk ortadan kalkmaya
başlamıştır. İfade, duruş, baş ve saçların genel görünüşü, kasık
hatlarının dik olarak ifade edilmesi ilk eserlere oranla fazla bir fark
görülmemektedir. Ayrıca bu eselerde kolların büyük bir kısmının vücuda
temas ettiği gözlemlenmektedir.

Tenea-Voloumandra grubu kouroslarında figürler dörtgen formdan


kurtulmuşlar ve daha iyi şekillendirilmişlerdir. Kemikler ve adaleler ayrı
ayrı vurgulanmaya başlanmıştır. Duruş bir önceki duruma göre daha bir
elastikiyet kazanmıştır. Kasık hatları eskisi kadar sert olmayıp, karın ve
adaleler eskisi kadar gergin değildir. Kollarda henüz bir hareketlilik
olmamış vücuda bitişik bir durumdadır. Sacların işlenişi ve şeklinde ilk
kez ateş huzmeleri şeklinde verilmiştir. (voloumandra kourosu Mö.570-
560)

Melos grubu kouroslarında vücutların ince yapılışı, adalelerin fazla


belirtilmemesi, gülümsemeleri, saçlardaki stilizasyon, gözlerin hafif
eğriliği ve karın boşluğunun yapılışı bakımından yenilikler
göstermektedir. (melos kourosu Mö.550-540)

Anavysos grubu kouroslarında figürlere yandan bakıldığı zaman göğüs


kısmının hacim kazandığı ve omuriliğin “s” şeklini aldığı
gözlemlenmektedir. Kollar vücuttan yavaş yavaş çözülmeye başlamıştır.
Ve bu dönemle birlikte ilk olarak saçlar kısalmaya başlamıştır.

Ptoon 20 grubu kourosları arkaik dönemdeki gelişimin son evresini


oluşturmaktadır. Öne atılan bacak ile arkada bacak arasındaki
değişikliğe ait belirti net bir şekilde görülmektedir. Bunun doğal sonucu
olarak ta omuzlardan bir tanesi diğer omuzun aşağısında kalmaktadır.
Kolların tamamen vücuttan ayrılması heykeltıraşların gösterdiği bir
başarıdır. Gözler ufalmakta ve gözyaşı bezleri verilmektedir.

Sonuç olarak korea ve kouroslardaki gelişim; figürler statik bir duruştan


hareketlenmekte, saclar ve kulaklar stilize bir durumdan naturalist ve
realist bir şekilde düzelmekte, vücut oranları ve elbiseler gelişip
gerçekçi bir şekilde işlenmekte ve kollar dönemin sonlarına doğru
korkusuzca vücuttan ayrılarak vücuda hareketlilik kazandırılmaktadır.
Böylelikle Yunan plastik sanatı oriantalizan dönemden sonra arkaik
dönemle birlikte artık kendine özgü sanatsal kaideler yaratmıştır. Bu
dönemden sonra sanatçılar en iyiye ulaşabilmek için çalışmıştır.

III-KLASİK DÖNEM HEYKELTRAŞESİ

Buraya kadar olan bölümde yunan plastik sanatının klasik döneme


gelinceye kadar hangi evrelerden geçtiği anlatılmıştır. Klasik dönemle
birlikte idealizmden naturalizm ve realizme geçişi daha doğrusu, stilize
işlenmiş insan anatomisinin nasıl bir şekilde doğal formlara ulaştığı
gözlemlenecektir. Heykeltıraşlar bu dönemde insan figürünün yapısı
hakkındaki bütün bilgileri kazanmışlar, anatomik formları daha iyi
anlamışlar ve bunları bir bütün halinde bir araya getirmişlerdir.

Mö.5.yy.’ın ikinci çeyreği klasik üslubun başlangıcını imgelemektedir.


Bundan sonraki adım bu bilginin değişik yönlerde kullanılması konusunda
atılmıştır. Bu konular devinim ve duygunun betimi, giysi kıvrımları ve
konu betiminin verilmesidir. Klasik dönem kendi içinde çeşitli bölümlere
ayrılmaktır. Bunları kronolojik açıdan vermek gerekirse;

Erken Klasik Dönem M.ö.490/480- 460/450 (ciddi stil olarak ta


adlandırılır)

Olgun Klasik Dönem M.ö.460/450- 430/420

Zengin Stil M.ö.430/420- 400

Geç Klasik Dönem M.ö.400- 330

Klasik dönemde görülen yeniliklerin nedenlerinin anlaşılması için, bu


dönede yaşanan tarihi olayların sanata yansıması ve bu dönemde çalışan
heykeltıraşların getirdiği yeniliklerin bilinmesi gerekmektedir. Bu
olayların ışığı altında ortaya çıkan bu üstün sanatın özellikleri daha iyi
anlaşılabilir.

IV-KLASİK DÖNEM HEYKELTRAŞLIĞININ TARİHİ VE POLİTİK


YÖNÜ:
Arkaik dönemin sonunda cereyan eden tarihi ve siyasi olaylar klasik çağ
sanatının gelişmesinde önemli bir şekilde rol oynamıştır. İonia ihtilali
sırasında (M.ö.494) Miletos şehrinin Persler tarafından işgal edilmesi ile
burada bulunan sanatçılar Atina’ya gelerek İonia’nın yüksek sanatının
burada yayılmasını sağlamışlardır. (Aynı olay orta çağ sonlarında
İstanbul’un işgali sonucu burada bulunan bilim adamlarının Avrupa’ya
giderek orada Rönesans ve Reform hareketlerinin başlamasına sebep
olmaları ile bağdaştırılabilir. ) Böylelikle kaba Dor sanatı, ince ve zarif
İon sanatı ile birleşerek klasik dönemin başlamasına zemin
oluşturmuştur. İon elbiseleri olan khiton ve himation dönemin başlıca
eserlerini süslemiş; kıvrımların verilmesi, elbiselerin incelmesi ve
vücutta oluşan yenilikler Yunan sanatına renk katmıştır.

M.ö.490 ile başlayan Pers tehlikesi giderek Attika’ya yayılmış ve


M.ö.480’de Attika’nın Perslerin eline geçmesiyle son bulmuştur. Persler
Atina Akropolis’ini yerle bir etmişler ve bundan bir yıl sonra Attikalılar
Atina Akropolisini tekrar ele geçirmişlerdir. Fakat bu dönemde yaşanılan
acılar dönemin sanat eserleri üzerinde etkisini göstermiştir. Psikolojik
ve sosyolojik açıdan çöken toplum, arkaik dönemde gülümseyen ve
idealize edilmiş eseler yerine, duyduklarını ve hissettiklerini sanat
eserleri üzerinde yorumlayarak naturalist ve realist sanat eserleri
üretmişlerdir. Böylece arkaik dönemdeki gülümseme oradan kalkmış
bunun yerine yüzde donuk ve ciddi ifadeler yer almıştır. Arkaik devrin
şaşalı kıyafetleri yerine sade kıyafetler tercih edilmiştir.

Pers savaşları sonrasında güçlenen Attika yine Perslere karşı kurulan


attika başına geçmiş ve bunun doğal sonucu olarak bu birliğin hazinesi
Atina Akropolisine taşınmıştır. Bu dönemle birlikte elde edilen artı ürün
fazlası, ticaretin gelişmesi ve Deniz birliğinden gelen paralar ile
zenginleşen Atina, elde edilen artı geliri sanatsal faaliyetler için
harcamıştır. Perikles döneminde Akropolis yeniden elden geçirilmiş ve
yeni imar planları yapılmıştır. Bu dönem klasik çağın yüksek stil ya da
Parthenon çağı olarak bilinen dönemidir. Özgürlük ortamının getirmiş
olduğu serbestliğe birde maddi yeterlilik eklenince sanatçılar daha
özgün ve çeşitli eserler vermeye başlamış, bunun doğal sonucu olarak ta
eserlerde yeni akımlar ortaya
çıkmıştır. Artık heykeller üzerindeki ciddiyet yerini bir yumuşamaya, bir
duruluğa bırakmıştır. Plastik, seramik, mimari alanda görülen bu canlılık
sanatçılar için itici bir güç olmuş ve istekleri karşılayabilecek birçok
büyük sanatçı ortaya çıkmıştır.

Yine bu dönemde felsefenin gelişmesi ve yeni bilim adamlarının ortaya


attığı çıkarımlar sonucu çok tanrılı dine olan inanç zayıflamaya başlamış,
tanrılar ti ye alınmaya başlamıştır. Bunu ilk kez Parthenon tapınağının
frizlerinde görebilmekteyiz. Attikalılar persler ile yapmış oldukları
savatsan dolayı kendilerini üstün görüp kendilerini tanrılar ile birlikte
aynı frizde resmetmişlerdir. Ayrıca altın ve değerli madenlerden yapılan
Athena Parthenon Tapınağının kült heykelinin ihtiyaca göre bazı
parçaları alınarak (ki daha önce dokunmanın yanı sıra görmenin bile yasak
olduğu kült heykellerine) kullanılmış ve sonra tekrar yerine
yerleştirilmiştir.

M.ö.430- 400 yılları klasik çağın zengin stil dönemidir. Bu safhayı Grek
şehirlerinin kendi aralarında yaptıkları ve 27 yıl süren Pelleponnessos
Savaşları doldurmaktadır. Bu çağda üslup değişimi yavaş yavaş olmuştur.
Pelloponessos savaşları sonucu çekilen acılar Eurupides, Sokrates ve
sophistler gibi düşünür ve ozanların ortaya attığı öğretiler insanların
düşüncelerini değiştirmiş, kişiliğe önem vermeyen ülkücü tutum yerine,
kişiliği ön gören yeni bir düşünce akımı başlamıştır. Sanat alanında bu
tutum insancıl niteliklerin çoğaltılmasında yansıtılmıştır. Heykel ve
kabartmalarda insan yüzleri düşüncelere dalmış yumuşak bir anlam taşır.
Çoğu zaman buna aşırı duygulu bir görünüşte katılmıştır. Duruşlar daha
kıvrak ve dalgalı olmuştur.

KLASİK DÖNEM HEYKELTRAŞLARININ YUNAN


HEYKELTIRAŞESİNE GETİRDİĞİ YENİLİKLER:

Klasik dönem heykeltıraşlığının gelişmesinde tarihsel ve siyasal olayların


dışında, bu dönemde yetişen heykeltıraşlarda etkili olmuştur. Bu dönem
heykeltıraşları insan gövdesinin karmaşık yapısını köklü olarak kavramış
ve uyumlu bir bütün içinde betimleyebilmiştir. Bundan sonra atılan adım
realist ve naturalist akımlar içinden iyisini yaratma aşamasıdır. Bütün bu
değişik yönlerde sanatçılar her ne kadar adım adım doğal biçimlere
ulaşmışlarsa da yaptıkları yapıtlara dinginlik diyebileceğimiz öyle üstün
bir özellik kazandırmışlardır ki bu yapıtlar gerçeğinde ötesine kaymıştır.

Bu dönemde mermer ve taş malzemenin dışında bronz malzemeden de


faydalanmışlardır. Bu da heykelde bazı detayların yapılmasında sanatçıyı
daha özgür kılmıştır. Bu da eserlerin daha hareketli yapılmasına olanak
sağlamıştır. Bunun nedeni sanatçının esere verdiği duyguyu harekete
yansıtmaktır. Bu donem sanatına yenilikler getirerek yunan plastik
sanatına ivme kazandıran önemli sanatçıları yaşadığı dönem ve getirdiği
yeniliklere göre sıralayacak olursak;

KRİTİOS: Arkaik dönem sonu ve klasik dönem başlarında eserler


vermiştir. En önemli eserleri arasında Kritios oğlanı ve Tyran öldürenler
heykel grubu yer almaktadır. Kritios, arkaik dönemdeki kübik ve statik
olan vücut yapısına bir hareketlilik kazandırmıştır. Kritios oğlanı olarak
bilinen kourosunda bir adımın öne atılması sonucu frontalitenin kırılması
sağlanmıştır. Yine eserleri arkaik dönemde olduğu gibi tek cepheli değil
onun eserlerinde cephe çeşitlidir. Bunu tyran öldürenler heykel
grubunda bariz bir şekilde görebilmekteyiz. Bu eserde birinci cephe
grub7un kendi cephesidir. İkincisi ise her iki heykelin kendisine has olan
cepheleridir. Bu eserde hareketlilik hat safhaya ulaşmıştır. Birer adım
öne atılarak kolların yaptığı hamleler belirtilmeye çalışılmış, bunu
yaparken de vücut oranlarını mükemmel bir şekilde vermeyi başarmıştır

MYRON: Erken klasik dönem sonu, olgun klasik dönem başlarında


eserler vermiştir.(M.ö.460- 450) En önemli eserleri arasında Athena-
Marsyas heykel grubu ile Diskopol heykeli gelmektedir. Myron
mükemmel olan vücut oranlarına kusursuz bir hareketlilik kazandırmıştır.
Bunu Diskopol heykelinde net bir şekilde görebilmekteyiz.proporsuyon
bozuklukları onunla birlikte artık ortadan kalkmaya başlamıştır. Heykelin
vücut oranı ve şekli gerçeğe yakındır. Yine Myron’un en önemli
özelliklerinden biride iki olay arasındaki anın belirtilmesidir. Bunu hem
Diskopol heykelinde hem de Athena-Maryas heykel grubunda
görebilmekteyiz. Diskopol heykelinde dönüşünü tamamlamış ve ellindeki
diski fırlatmaya hazır pozisyonda, vücut ise iki yayın birleşmesi
şeklindedir. Yine Athena-Marsyas heykel grubunda tanrıça kadının yere
attığı flütü almaya çalışan Marsyas’a bakışı net bir şekilde
gözlemlenebilmektedir.

PHEİDİAS: Parthenon çağı olarak ta bilinen olgun klasik dönemde


eserler vermişitir. Plinius Pheidias için 83. olympiyat (M.ö.448-444) için
akne dönemi olduğunu söylemektedir. Pathenon frizlerinden ve bu
frizlerde görülen yüksek stil özelliklerinde değil, onun kolasal ve anıtsal
yapmış olduğu kült heykellerinin yapım tekniği bu döneme getirdiği en
önemli yeniliklerdendir. O, öncelikle heykelin duracağı yere heykelin
bitmiş haline uyan ahşap bir iskelet dikmekteydi. Daha sonra vücudun
ten bölümlerine takılmak üzere ince fildişi plakalar yontulur, kumaş
kıvrımları ve diğer ayrıntılar içinde metal tabakalar kalıplar halinde
yerlerine yerleştirilmektedir. Bitmiş heykelin yek pare görünümü iççin
her parça özenle ele alınıp yanındakine uydurularak gizlenmekteydi.

POLYKLEİTOS: M.ö.5.yy. son çeyreğinde eserler vermiştir. Argos’lu


dur. Argos Hera Tapınağı için yapılan altın-fildişi gibi tanrı ve tanrıça
heykelleri de yapmasına karşın, Polykleitos bir atlet heykelcisidir. Plinius
onun yapıtlarından birini şöyle tanımlamaktadır(Pli.xxxıv. 55); Genç
erkek görünüşlü, mızrak taşıyan heykeli sanatçılar tarafından “kanon”
olarak adlandırılmaktadır. Bunun nedeni dönem sanatçılarının bu heykeli
bir yasa sayarak kendi sanatlarının kurallarını ondan almışlardır.
Gövdenin yapılışındaki denge ve uyum, duruştaki yumuşaklık ve gevşeklik
için Yunan sanatında başka bir örnek yoktur. Polykleitos’un heykellerdeki
vücut oranları hakkında “Kanon” adlı bir kitap yazdığı bilinmektedir.
Onun oranları 1/7’dir. Yani vücuttaki her bir uzuv vücudun yedi de biri
olmak zorundadır. Bu kitap günümüze kadar gelebilseydi onun
heykellerini saran uyumlu yapıyı oluşturan kuralları daha ayrıntılı bir
şekilde inceleme olanağı bulabilecektik.

PRAXİTELES: (M.ö.370- 350) sofizm etkisi altında praxiteles tanrıları


insanlaştırmış ve bunları belirli bir iş yaptıkları anda görüntülemeye
önem vermiştir. Sourokthonos Apollon heykeli elinde tuttuğu şişle ağaca
tırmanmakta olan kertenkeleyi öldürmek için harekete geçmektedir.
Çocuk Dionysos’u taşıyan genç Hermes heykeli ise kolunda taşıdığı çocuk
Dionysos’a bir üzüm salkımı uzatmakta, Knidos şehri için yapmış olduğu
Aphrodite heykelinde ise tanrıçayı soyunduktan sonra hamama girmek
üzere iken tasvir etmiştir. Tanrıçayı çıplak olarak ve kadınlığının tüm
güzelliği ve özelliği ile birlikte tasvir etmeye ilk kez Praxiteles cesaret
etmiştir. Tanrıları bu kadar insanlaştırmakla M.ö.4.yy. plastik sanatına
renk vermiş M.ö.5.yy. klasiğinin hudutlarını genişletmiştir. Mermeri bir
kadın vücudu kadar yumuşatmış ve canlandırmıştır. Saç yapımında
saçların uzun, hafif dalgalı, alın yüksekçe ve üçgene yakın bir şekilde
eserlerine yansıtmış olduğu görülür. Göz çukuru burun tarafından bariz
bir şekilde belirtilirken, yan taraflarda böyle bir durumla
karşılaşılmamaktadır. Kaşlar çıkıntı yapmakta ve kemer şeklinde gözü
bastırmakta olduğu eserlerinde görülen bir başka özelliktir.

LYSİPPOS: Polykleitos’un 1/7 oranındaki kanonunu 1/8 olarak


geliştirmiş, bu sayede ince uzun vücutlar ve küçük bir baş heykellerinin
ayırt edici özelliklerinden biri olmuştur. Sanatçı insanları oldukları gibi
değil kendisine göründükleri gibi tanımlar. Bu suretle en küçük
ayrıntılarına kadar seyirci üzerinde optik etkilere, yeni bir oranlar
sistemine göre işlenmiş bir takım tunç heykeller en çokta atlet
heykelleri yapmıştır. Örneğin Apoxyomenos heykelinde idman yaptıktan
sonra, sol elinde striglis ile vücudunu temizleyen bir atleti tasvir
etmektedir. Atlet sakin bir suretle ayakta durmakla beraber bütün
vücudu asabi hareket dalgaları ile sarsılmakta, aynı zamanda kollarını
ileriye uzatmakla beraber belirli bir derinliğe sahip bulunmakta, bu
sayede daha eski dönem heykelleri gibi sadece bir cepheden değil çeşitli
cephelerden üzere yapılmış bulunmaktadır. Grek plastik sanatının son
heykeltıraşlarından olmakla beraber, klasik dönemden Hellenistlik
döneme geçişi de sağlamaktadır.
V-KLASİK DÖNEM HEYKELTRAŞLIĞINDAKİ YENİLİKLER VE
DÖNEMLERİ TARİHLEYEN ÖNEMLİ KRİTERLER:

Buraya kadar ki bölümlerde; Yunan plastik sanatının geometrik


dönemden klasik döneme kadar izlediği yolu, klasik dönemdeki tarihsel
ve siyasal olayların etkileri sonucu ortaya çıkan gelişimi ve dönme
heykeltıraşlarının getirdiği yenilikler anlatılmıştır. Şimdi ise asıl
konumuzu oluşturan klasik çağ sanatının Helen dünyasına getirdikleri
kronolojik açıdan ele alınıp anlatılacaktır.

Erken Klasik Dönem (Ciddi Stil) M.Ö.490/480- 460-450: Bu dönem pers


savaşları sonucu arkaik gülümsemenin ortadan kalkıp, bunun yerine yüzde
ciddi bir ifadenin vurgulandığı dönemdir. Bu dönemin heykeltıraşlık
eserler üzerindeki tarihleme kriterlerini sıralamak gerekirse;

Saçlarda arkaik döneme oranla bir çözülme görülmektedir.

Saçların başa peruk (şapka) gibi oturtulduğu görülmektedir.

Alın basıklığı göz önüne çıkmaktadır.

Alın-burun geçişi düzdür.

Yüze bir ciddiyet hakimdir ve yüz yapısı donuktur.

Arkaik dönemdeki çene sivriliği yerini, çenenin oval bir yay şeklinde
bırakılmıştır.

Vücutta frontalite ortadan kalkmıştır.

Vücut hareketlenmiş, artık eller korkusuzca vücuttan ayrı olarak


işlenmeye başlanmıştır.

Elbisenin yaka kısmında “v” şeklinde kıvrımlar başlamıştır.

Elbise kıvrımları İon sütun gövdeleri gibidir.

Elbisenin altından hareket eden bacaklar bariz bir şekilde gösterilmeye


çalışılmıştır.
Bu yenilikler yaklaşık M.ö.470 yıllarına tarihlenen ve orijinal bir eser
olan delphoi arabacısı heykelinde net bir biçimde görebilmek
mümkündür.

b) Olgun Klasik Dönem (Yüksek Stil) M.Ö.460/450- 430:

Parthenon çağı olarak ta bilinen bu dönem Atina Akropolisinde yer alan


ve Pheidias’ın yapmış olduğu Athena Parthenon Tapınağı-frizleri ile
çağdaştır.

Ciddi stilde görülen saçların başa peruk gibi oturması, alın basıklığı, alın-
burun geçişindeki düzlük, yüksek stilde ortadan kalkmaktadır. Bu
özellikler bu dönemde yerini; saçlardaki çözülmüşlüğe, alnın açılmasına
ve alın-burun geçişinin çukurlaşmaya başlamasına bırakır.

Yüzde ciddi stilde görülen katılık, donukluk ve ciddiyet yerini içinde


bulunulan durumun yüze yansıtılmasına, duygunun ve hareketin
verilmesine bırakır.

Vücut oranları oldukça iyidir. Proporsuyon bozuklukları ciddi stil ile


birlikte ortadan kalkmıştır. Vücudun duruşu, yaylanışı, yaptığı işe ifade
edebilmesi, kasların ve adalelerin hatta karın yağlarının dahi verilmesi
gerçeğe oldukça yakındır.

Ciddi stil ile birlikte sadeleşen elbise kıvrımları bu dönemle birlikte


önemli ve gerçeğe daha da yakınlaşan değişimlere uğramıştır. Elbiseler
sade, elbise kıvrımları ise kısa ve farklı yönlere doğru yönelen bir
yapıdadır. Bu dönem itibarı ile vücudu saran ve vücudun yapısına göre
şekil alan elbiseler söz konusudur. Elbiseler ince ve transparan bir
yapıdadır.

Zengin Stil M.Ö.430- 400 ve Geç Klasik Dönem M.Ö.400- 330:


Bu dönemler, Polykleitos, Praxiteles, Skopas ve Lysippos’un yaşamış ve
eserler vermiş olduğu dönemlerdir.

Bu dönem artık klasik heykeltıraşlığın oranlarının verildiği dönemdir.


Proporsyon bozuklukları ortandan kalkmıştır. Saç-baş ve yüz uzuvları
birebir gerçekte olduğu gibi yapılmaya başlanmıştır.

Gövdenin yapılışındaki denge ve uyum, duruşta bir yumuşaklık ve


gevşeklik net bir şekilde göze çarpmaktadır. Gövde de bir duruluk ve
gövde yapısının basıklığı gözlemlene bilmektedir. Kaslar birebir
verilmiştir. Vücut artık hareketlerini korkusuzca yerine getirmektedir.
Gövdenin ayrıntıları gerçeğe yakın bir şekilde verilmekle kalınmamış,
aynı zamanda gövdenin tümünde denge ve uyum sağlanmıştır. Daha
önceki dönemlerde gövde biçimlerinde görülen kalıplaşmış yöntemler
yerine, oranların işlenişinde yumuşak bir uyum görülür.

Elbise kıvrımları giderek çoğalır, çeşitlenir ve saydamlaşırlar. Hepsinden


önemlisi derinleşirler. M.ö.5.yy.’ın son çeyreğinde khiton gövdenin tüm
çizgilerini gösterecek şekilde saydamlaşı

GİRİŞ

Bu çalışmada Yunan Klasik Devir heykeltıraşlığının son büyük adı


Lysippos ele alınmıştır. M.Ö.360 yılından 310 yılına kadar uzanan uzun
soluklu ve son derece verimli çalışmasıyla Lysippos Sikyon’un büyük
klasik adlarının sonuncusu olmuştur. Günümüze ulaşan özgün bir eseri
olmayan sanatçıyı daha sonraki dönem kopyalarından tanımlayabiliriz.
Stil özellikleri bakımından farklı bir yere sahip olan sanatkar Klasik
devirden Helenistlik devire geçişi sağlamıştır diyebiliz.
M.Ö.V ve IV. YÜZYILLAR ARASI YUNAN HEYKEL
SANATI

Sanatın en büyük uyanışı ve özgürlüğe kavuşması, yaklaşık olarak


M.Ö.520-420 arasındaki yüzyıllık bir süreçte gerçekleşmiştir. M.Ö.V
yy.’ın sonuna doğru, sanatçılar güçlerinin ve becerilerinin tam bilincine
varmışlardır. Ayrıca halkta aynı bilince ulaşmıştır. Sanatçıların hala
zanaatçı sayılmalarına ve olasılıkla bazı çevrelerce hor görülmelerine
karşın, sayıları gittikçe artan bir sürü insan, onların çalışmalarıyla, bu
çalışmaların dinsel veya siyasal amaçları için değil, kendi değerleri
içinde ilgilenmeye başlamışlardır. İnsanlar çeşitli kentlerde ünlü
ustalar çıkaran sanat okullarının değerlerini, yani bunların farklı
yöntemlerini, üsluplarını ve geleneklerini birbiriyle kıyaslamaktaydı.
Okullar arası bu kıyaslama ve yarışmanın sanatçıları daha fazla
çalışmaya ittiğine ve onların Yunan sanatında hayran olduğumuz
çeşitlilikleri yaratmasına ortam hazırladıkları su götürmez bir
gerçektir.

Rahatlık ve zarafet özellikleri, Phidias’tan sonra gelen kuşakla


başlayan bu dönemin heykel ve resimleri belirlemektedir. Phidias’ın
heykelleri, tanrıların betimleri olarak, tüm Yunanistan da ün
kazanmıştır. Buna karşılık, M.Ö.IV.yy. tapınaklarının büyük heykelleri,
ünlerini, kendi sanatsal güzelliklerine borçludurlar. Öğrenim görmüş
Yunanlılar şiirleri ve tiyaro oyunlarına tartıştıkları gibi resim ve
heykelleri de tartışıyorlar; güzelliklerini övüyorlar ya da biçim ve
üsluplarını eleştiriyorlardı.

Bu yüzyılın büyük heykelcisi Praxiteles işçiliğindeki zarafet,


yaratılarının ince ve içten etkileyici niteliğiyle ünlüydü. Övgüsü birçok
şiire giren en ünlü yapıtı, aşk tanrıçası Aphrodite’nin yıkanmak için
banyoya girişini betimliyordu. Ancak bu yapıtı kaybolmuştur.
XIX.yy.’da Olympia’da bulunan bir yapıt çoğu kişi tarafından onun
elleri ile yaptığı özgün bir çalışma olarak kabul edilir.
Heykelde, kucağında çocuk Dionysos’u tutan ve onunla oynayan
Hermes betimlenmektedir. Bu heykele baktığımızda Yunan sanatının
ne kadar büyük bir yok aldığı görülmektedir. Praxiteles’in bu denli
büyük bir sonuca varmasını sağlaya yöntem üzerinde düşünürsek, o
zaman bile eski sanattan gelen bilgilerin unutulmamış olduğunu fark
edebiliriz. Ne var ki, Praxiteles’in ve diğer Yunanlı sanatçıların bu
güzelliğe bilgi aracılığıyla ulaşıldığını bilmek gerekmektedir. Bu
heykeller kadar simetrik, güzel bir vücut yoktur. İnsanların
çoğunlukla sanatçıların ürettikleri eserlerin pek çoğunu inceleyip
beğenmedikleri öğeleri dışladıklarını, onların vücut düşüncelerine
uymayan çarpıklıkları atarak heykelleri güzelleştirdiklerini
düşünmektedirler. Ancak idealleştirilmiş bir heykel kişilikten ve
canlılıktan yoksundur.

Aslında Yunanlıların yaklaşımı bunun tam tersi idi. Bütün yüzyıllar


boyunca sanatçılar, eski kalıplar bir can katmaya çalışmışlardır.
Onların yöntemlerinin en olgun meyvesi Praxsiteles zamanında
verilmiştir.

Bizim anladığımız biçimde portre düşüncesi, Yunanlıların aklına ancak


M.Ö.IV.yy.’ın oldukça geç bir döneminde gelmiştir. Daha erken
dönemlerde yapılmış portrelerin olduğu bilinmekle beraber, bunlar
genellikle gerçeğe benzememektedirler. Yunanlı sanatçıların yüzlere
özel bir ifade vermekten kaçınmış olmaları bu kanıya neden
olmaktadır. Praxiteles’i izleyen kuşak M.Ö.IV.yy.’ın sonlarına doğru bu
çekingenliği ortadan kaldırarak yüz çizgilerine, onların güzelliğini yok
etmeden hareket etme yolunu bulmuşladır. Daha fazlası kişinin ruhsal
yapısını ve kişinin yüz çizgilerinde çıkan anlamı (fizyonomiyi) ve bu
günkü anlamada portre sanatını öğrenmişlerdir. Büyük İskender
döneminde, yeni doğan bu portre sanatı üzerinde tartışmalar da
başlamıştır. Dalkavukların sinir bozucu davranışlarını alaya alan o
çağın bir yazarı, bu kimselerin, efendilerinin bu portrelerinin gerçeğe
çok benzeyişine alkış tuttuklarını yazmıştır.
Büyük İskender’in kendisi bile, çağdaşlarını doğaya sadakati ile
şaşırtan çağın en ünlü sanatçısı Lysippos’a bir heykelini
yontturmuştur. Büyük İskender’in portresinin olasılıkla kopyasına
sahibiz. Büyük İskender’in imparatorluk kurması Yunan sanatı
açısından son derece önemli bir olaydır. Yunan sanatı böylece birkaç
küçük kentin ilgi merkezi olmaktan çıkmış, dünyanın en önemli
coğrafyasının ortak dili haline gelmiştir.

LYSİPPOS

Korinth bölgesinin büyük şehirlerinden olan Sikyon‘un bir yerlisi olan


Lysippos kronolojik olarak Klasik hatta Yunan heykel sanatının en son
ustalarından sayılmaktadır. Doğum ve ölüm tarihleri kesin
bilinmemesine karşın Büyük İskender’in dönemde de eserler verdiğini
bilmekteyiz. Eserlerinin 1500 kadar olduğu belirtilen Lysippos’un çok
eser veren bir sanatçı olduğu anlaşılmaktadır. “ Hatta bir eser
üzerinde fazla çalışmış olduğundan öldüğü rivayet edilmektedir.”

Erken dönem heykeltıraşlarının stillerini keşfetmek ne kadar zorsa


Lysippos’u da deşifre etmek o denli zordur. Ortada hiçbir özgün eseri
kalmamıştır. Lysippos, antik tarzın simetri, istikrar ve zarafet
kurallarına şiddetle bağlı kaldığı için takdir edilen bir sanatçıdır. En
önemli özelliği, Polykleitos’un 1/7’lik kanonunu 1/8 olarak geliştirmesi,
eserlerinde başı küçük tutması ve beden anatomisini daha ince uzun
göstermesidir. Bu sayede eserleri daha yüce ve zarif görülmektedir.
Lysippos figürleri olduğu gibi değil kendisine göründükleri gibi tasvir
etmeye özen göstermiş, bu nedenle en küçük ayrıntılarına kadar
seyirci üzerinde yapacağı optik etkilere göre işlemiş bir takım tunç
heykeller ve en çok atlet heykelleri yapmıştır. Elimizde özgün bir
eseri olmayan Lysippos’un çalışmalarının çoğu Makedonya’da olmasına
rağmen, eserleri Delphoi, Olympia ve diğer Yunan şehirlerinde boy
göstermiştir. Sanatçının özelliklerini en iyi yansıtan eseri
Apoxyomenos’tur.

ESERLERİ

A) Apoxyomenos: (resim, 1)

Vücudunu temizlediği için bu adı alan eserin bir kopyası Vatikan


Müzesinde bulunmaktadır. Atlet elindeki striglis ile
temizlenmektedir. Esere ilk bakışta, boynunun ve bacaklarının uzun,
gövdenin ince, başın küçük ve yuvarlak oluşu gibi özellikler göze
çarpmaktadır.

Özellikle alın kompozisyonu ile ayrılır. Figür geldiği halde, bakışı ve


çalımı tüm görüntüyü davet etmektedir. Bu gibi neticeler için
sergilenmesi bir yana, özellikleri bizi asıl sanatçıya götürmektedir. Bir
ayak tüm ağırlığı taşımasına rağmen Apoxyomenos rahattır. Bu bakışla
görünür olmasına rağmen figürde zekice gizlenmiş bir pozdur.

Heykelde yana doğru fazlaca açılan ve yere yapışmış gibi görülen


ayak, insandan figüre destek oluyormuş gibi bir etki yaratmaktadır.
Ayaklar arasındaki açıklık omuz genişliğinden daha fazladır.

Uzuvların hareketlerinde sanatkar şimdiye kadar olduğundan daha


serbest hareket etmekte ve her şeyden önce uzuvların hareketli
olmalarını göz önünde tuttuğu anlaşılmaktadır. Lysippos figür ve
uzuvlarda, kollar genellikle öne gelecek şekilde biçim ve görev
vermekte ve böylece gövde ile kollar arasında seyredenin dikkatini ilk
anda çeken bir alan meydana getirmektedir. Heykelin küçük olan
başından başka, gözler de çukurları içinde küçük gözükmektedir.
Apoxyomenos’ta görüldüğü gibi Lysippos eserinde, Praxiteles’in
eserlerine göre yüz ifadeleri biraz daha realisttir. Daha genel bir
ifade ile sanatkarın eserleri meşgul oldukları iş, ve yüz ifadesi
bakımından birer insandırlar. Heykel Roma’ya götürülmüş ve halka açık
sergilenene kadar Tiberius tarafından saklanmıştır.

B) Sandalını Bağlaya Hermes: (resim, 2)

Çeşitli kopyalar halinde elimize geçmiş olan eser sanatkar Lysippos’a


adanmaktadır. Sandalını bağlarken veya çözerken gördüğümüz eserin
esas cephesi yan, başını döndürdüğü taraftır. Vücudun ince uzun oluşu
bu eserde de belirgindir. Hermes ileriye, kesin olamayan bir yere
bakmakta, sanki çağrılmış olduğu tarafa doğru bakmaktadır.

C) Agias: (resim, 3)

Lysippos’un bir diğer eseri de Pharsalos’ta Theselya’nın önde gelenleri


için yaptığı, M.Ö.V.yy. Theselya atlet şampiyonu, bronz Agias
heykelidir. Bacakların uzun oluşu ve heykeldeki heyecanlı bakış
dikkati çekmektedir. Bu eser M.Ö.332’de Theselyalı yasa koyucu
Deokhos tarafından Delphoi’de dikilen mermer grupta dikildiyse (ki
gruba çok benzemektedir) aynı oranlarda aynı fiziksel özellikleri
taşımaktadır. Lysippos çalışmalarında diğer çağdaşlarına göre atlet
heykellerinde daha fazla uzmanlık sağlamış olduğu gözlemlenmektedir.

D) Eros: (resim,4)

Capitol müzesinde bulunan Eros heykelinde de sanatçının özelliklerini


görebilmek mümkündür. Elindeki yayı ile birlikte gösterilen figürün
kollarının bir fonksiyonu olması ve baş ile kollar arasında seyircinin
dikkatini çeken bir sahanın meydan gelmesi onun özelliklerindendir.

E) Pulydamas Kaidesi:
Sanatçının yapmış olduğu bu heykelin sadece kaidesi elimize
geçmiştir. Bu kaidenin üzerinde Pulydamas’ın aslan ile mücadelesi ve
kralın önünde birisini havaya atışı gibi çeşitli sahneler görülmektedir.

F) Herakles Pharnese: (resim, 5)

Sanatçı bu heykelinde kahramanı yorgun ve kaşları gerilmiş olarak


tasvir etmiştir. Herakles sopasına yaslanmış ve tedbiren ölümsüzlüğün
garantisi olan arkasındaki Hesperidlerin elmasını tutmaktadır.
( beklide 12görevinden biri olan Hesperidelerin elmalarını getirmesi
görevini yerine getirdikten sonraki yorgunluk hali anlatılmak
istenmiştir) Bu heykelde de sanatçının özelliklerini görebilmek
mümkündür. Figürün başı vücuduna oranla küçük yapılmış, beden
oldukça kaslı bir görünüme sahip olsa da heykeltıraşa özgü incelik ve
zarafet dikkati çekmektedir.

G) Berlinli Çocuk:

Berlin müzesinde heykel halinde ve Roma Müzesinde sadece başı


bulunan Eros’un orijinali Lysippos’a ait olmalıdır. Gözlerin şekli ve
yapılışı, kaşlar, saç buklelerinin gevşek hali, yüzün yuvarlak oluşu
bakımından sanatçının özelliklerini gösterir ve eser en çok ta
Apoxyomenos’a benzemektedir.

H) Güreşçi:

Napoli Müzesinde bulunan güreşçi heykelini de sanatçıya mal etmek


mümkündür. Ayaklarını fazla açmış oluşu, kolların serbest hareketi ve
aldığı şekil açısından

Sanatçının özellikleri göstermektedir.


I) Aphrodite Capua: (resim, 6)

Kalçadan itibaren vücudun alt kısmını elbisenin örttüğü, ince


yapılı Aphrodite heykeli Lysippos’a aittir. Aynaya baktığı
anlaşılan tanrıça, kolların aldığı şekil bakımından Eros ile
karşılaştırılabilir. Eserde baş ve yüzün küçük oluşu da ayrıca
dikkat çekmektedir.

J) İskender Portreleri:

Lysippos’un sanat yaşamında İskender portrelerinin büyük


önemi bulunmaktadır. Büyük İskender çağından olağan portre
sanatı, onun döneminde bazı tartışmalara da yol açmıştır.
Çağın en ünlü sanatçısı, sarayın heykelcisi Lysippos
İskender’in bir portresini yontmuştur.(resim, 7)

Bu portrede önemli olan gerçek, Lysippos’un İskender’i


sakalsız resmetmesidir. Antik Yunan kültüründen
anladığımıza göre sakalsızlık direkt olarak “gençlik” olarak
algılanmaktadır. Halbuki İskender 33 yaşında öldü ve her
Yunanlı gibi onunda sakalı olması gerekirdi.

İskender’in cesur ve çıplak erken portresinin kopyası olduğu


düşünülen heykelcikte (resim, 8) başı yıldızlara bakar gibi
hülyalı halde yukarı yönelmiş şeklindeki tipi meydana getiren
tasvirleri için Lysippos’u tercih ettiği söylenmektedir.

Sanatçıya ithaf edilen bir diğer heykelcikte ise Herakles


tasvir edilmiştir.(resim, 9) Herakles burada sopasını ve bir
kadeh tutmaktadır. Yine yapılı bir figürdür ve olasılıkla
hizmetlerini kutluyor olmalıdır. Elindeki kadeh namlı bir içici
olduğunu kanıtlar niteliktedir.

Ekolü olmasa da Lysippos’un kendisi ile bağdaştırılan bir


diğer önemli yapıtı da Rhodos’lular için yaptığı Güneşin Atlı
arabasıdır. Bu esere referans olan Venedik’in meşhur San
Marco Atları dır.

SONUÇ:

Lysippos sanatta Klasikten Hellenistiliğe geçişi sağlamıştır. Figürleri


oldukları gibi değil göründükleri gibi yaptım demiştir. Ayaklara ve
kollara serbestlik kazandırmış, kolları önde toplayarak ilgiyi baş,
kollar ve gövdeye çekmiş, vücut ağırlığını genelde bir bacağın üstüne
vermiştir. Yapmış olduğu heykellerin yanında çeşitli portrelerde
yapmıştır. En erken eseri M.Ö.368’teki 102. Olympiat’ta at yarışı
galibi Troilos, en geç eseri ise I.Seleukos’un hükümdar olmasından
sonra yaptığı (M.Ö.300- 281) portresidir.

Her bir heykeli için sipariş vereden para talep ettiği gibi, sanatçının
para kutusuna bir adet altın atılması zorunluluğundan sanatçının
ölümünden sonra yapılan sayımlarda, 1500 tane altın para çıkması
Plinius’a göre (Pli., Nat. His. , 10.34.37) bu kadar eser verdiğinin bir
göstergesidir.

Sanatçının stil değerlendirmesi için yalnızca Apoxyomenos’u (ya da


Agias) veya Herakles tasvirlerinden bazılarını alabiliriz. Bunan rağmen
onun yarattığı tiplere dair pek çok ipucu vardır. Bu tiplerin ayırt
edilmesi onun etkisinin sonuçlarından daha önemli değildir. Çünkü onun
adının anılması dahi yüzyıllar boyunca her yerde bir serveti
garantilemeye yeterlidir.

You might also like