Professional Documents
Culture Documents
Ahmet İNAM
1.Giriş
Sokrates öncesi felsefecilerin sözleri Batıda ve bizde çoğunlukla Diels’in Fragmente der
Vorsokratiker adlı yapıtına dayanılarak aktarılıyor. Bu kitap A ve B gibi iki bölümden
oluşuyor. B bölümü felsefecilerin sözlerinin verildiği bölüm. A bölümünde ise alıntıların
yapıldığı bağlamlarla ilgili görüşler, bilgiler, "bildiriler” var. Genellikle modern dillere B
bölümü çevriliyor, A bölümü çevrilmeden kalıyor. 31 Bu durum, okuyucunun okuduğu
parçaların bağlamını görmesini engelliyor. Ayrıca, sağlıklı bir metin okuması için, kendi
çevirilerimizi yapamasak bile çeviriyi sözlük, gerektiğinde güvenilir bir eski Yunanca
dilbilgisi kitabıyla denetlemeye çalışmak kaçınılmaz görünüyor. 32
2. Ussallık Araştırması
Ussallık araştırması, incelenen düşünürün yazılarını ele alırken iki soruyu önemli bulur:
a. Nasıl bir metin üstünde ussallık araştırması yapıyoruz? Metnin deyiş özellikleri
nelerdir?
b. Düşünür, ussallık anlayışını ortaya koyarken, düşünceleri arasındaki bağı nasıl
Bana kalırsa, kendi sözlerinden, çok açık olmasa da bir yöntem bilinci çıkarabiliriz. Şu
soruyla başlayalım: Niçin araştıracağız? Çünkü “şeylerin kuruluşu (yaratılış) gizlenmeyi
sever (gizlenmeye alışıktır)” (B123). Bu gizliliği kavramak için araştıracağız. “Bilgeliği
seven birçok şeyin araştırıcısı olmalı" (B35) diyor. Nasıl olacak bu araştırma? Gelişigüzel
mi? Değil! “Büyük şeyler üstünde gelişigüzel konuşmayalım" (B47). Bu sözde, araştırma
yolu, yöntemi sezilmiyor mu? Bu araştırma yolunun bir ayrıcalığı vardır: “Pek çok kişinin
sözlerini işittim, hiçbiri bilgeliğin şeylerden ayrı olduğunu tanıyıp anlamaya ulaşamıyor.”
(B108). Nedir bu ayrı özellik? Yanıtı şu sözlerde bulabiliriz: “Her şeyi kendi yapısına göre
ayırıp nasıl olduğunu belirtmek.” (Bl). Bunu nasıl yaptığı açık değil. Belki kozmoloji
anlayışından bunu çıkarmak olanağı varsa da sorunu fazla zorlamak istemiyorum.
Yalnızca şunu vurgulamalıyım: Sezgisel düzeyde de olsa belli bir araştırma yöntemini
bulabiliriz onda. Sezgisel, kehânet tavrıyla, kısa, benzetmelerle dolu söyleyişinde bile
gelişigüzellik yoktur, söyleyişinin belli ilkeleri olsa gerekir. 46 Bu anlamıyla sözlerinin “ussal bir
düzeni” olduğunu söyleyebilirim.
Buna karşın söyleyişinin kapalılığına ne demeli? Burada, kendi deyiş biçimini haklı kılmak
için söylediği ileri sürülen 47 iki parçaya (fragments) dikkat çekmek isterim, ilki: “Sybulla,
kudurmuş ağzıyla gülümseyen (neşe dolu olmayan), süssüz ve tütsülenmemiş sözler
söyleyerek, sesiyle bin yıl öteye ulaşır, Tanrı sayesinde." (B92) Sybulla, tapınaklarda
Tanrı sözünü aktaran yarı mitolojik nitelikte kadın rahiplere verilen addır. Herakleitos.
burada kendi sözlerini Sybulla'nın sözlerine benzetiyor. 48 “Süssüz” sözcüğünden sonraki
sözlerin Herakleitos’un olduğu konusunda kuşkular var. 49 Alıntıyı bu kuşkulu olmayan
yanıyla ele alırsak, sözlerini Tanrısal bir söz gibi, doğrudan, süsleyip püslemeden,
yumuşatmadan, bir düşünce dizgesi, çıkarım zinciri içine oturtmaya çabalamadan
söylediğini görüyoruz. Söyleyişinde dinleyenlere kendini beğendirme çabası yoktur.
Yerleşik düzene kafa tutma, hınç sezilir sözlerinden. Burada ilginç olan, Herakleitos’un
kendi sözleri üstüne konuşma gereği duymuş olması, söyleme biçiminin bilincinde
oluşudur. Bu tavrı da yukarıdaki savımıza aykırı düşmüyor: O, belli bir araştırma, söyleme
biçiminin peşindedir. Sanki bu söyleme biçimini kendisi isteyerek seçmiş gibidir. Sözleri,
rasgele söylenivermiş sözler değildir. Belli bir ilkeye (belki ilkelere) dayanır öyleyse,
sözlerini bütünleyen yöntemsel bir ussallık söz konusudur.
Diğer parça (fragment): “Delphoi'deki Tanrısal sözler eden yüce kişi 50 ne söyler ne de
gizler, yalnızca işaret eder. (B93). Herakleitos da yazılarında yalnızca
işâret eder. Anlamı açık olan sözler, söyleyiş biçimine aykırı düşer. Anlatmak istediğini
söylemek yetmiyor.51 Söylemeyip işâret ettiğini söyleyen birinin sözlerini nasıl
yorumlamak? Önce, neden böyle söylemek istediğini anlamalıyız. Nedir sıkıntısı,
Herakleitos’un? Öyle şeyler söylemek istiyor ki bu söylemek istedikleri, bildirisi, dile uygun
düşmüyor. Dili, toplumsal olarak verilen, düşünceyi iletme olarak anlarsak söylemek
istediği dilin kalıplarının ötesine taşıyor, bu taşma başka bir anlatım yoluna gereksinmeyi
doğuruyor: İşâret etme.
Bu kısa çözümlemeden sonra, yeterince açık olmasa da böylesi bir deyiş özelliği, belli bir
yöntem anlayışıyla ona nasıl yaklaşmalı? Yöntem özellikleri, deyiş, düşünme biçimi ona
yaklaşmamızı etkileyecektir. Her ussallık araştırması, yöntemini. araştırdığı metnin yapısını göz
önüne alarak düzenlemelidir. Burada, şunu söylemek istiyorum: Bir filozof sözlerini şiirle
yazmışsa, biz de onu elbette şiir yazarak incelemeyeceğiz. Araştırmayı yürüttüğümüz
metin şiirse, onu, şiirsel söyleyiş biçiminin özelliklerini göz önüne alarak inceleyeceğiz.
Araştırmamızı, önceden hazırlanmış, katı, değişmez kalıpları uygulamak için
zorlamayacağız. Öyleyse, Herakleitos’u araştırırken şu noktalara önem vermeliyiz:
d. Herakleitos, Tanrısal sözler söylediğini ileri süren biri olduğuna göre, onun neden
böyle söylemek istediğini kavrayabilmeliyiz.
“Herakleitos'ta ussal olan nedir?” sorusunun yanıtı hem kolay hem zor. Kolay: Onu şöyle
bir okuyan da birçok yorumcunun, felsefe tarihçisinin verdiği yanıtı verecektir: Ussal olan,
logos’tur .52 Zor: Çünkü logos’un ne olduğunu anlamak, güçlükler içeren dikkatli
çözümlemeleri gerektiriyor. Bir bakıma, ussal olan logos’tur demek, ussal olan ussaldır
demek oluyor ki bu totolojik söyleyişin araştırmaya katacağı bir şey yoktur. Oysa “ussal
olan logos’tur saptamasının totolojiyi aşan bir yanı var: “Ussal olanı logos’ kavramının
anlamı içinde arayacağım", ‘“logos’un çözümlemesi sonucunda elde ettiklerim ussal olanı
verecek" anlamına geliyor. Bu da söz konusu tümcenin eldeki araştırmayı yönlendiren bir
çalışma ilkesi olarak kullanılabileceğini gösteriyor.
Şu sorunun üstüne pek gitmemiş yorumcular: Logos, nasıl oluyor da herkeste ortak
olduğu hâlde çok az kişi logos’u anlayabiliyor? Nasıl oluyor da yalnızca kimi ayncalıklı
kişiler, bilgeler anlıyor onu? Çoğunluğu neden azınlık anlıyor? Yanıt: ‘‘Bir kişinin isteğine
uymak da yasadır.” (B33). Bir kişinin bile logos’u anlaması yeter. Logos’un
anlaşılma güvencesi, kimi özel kişilerin kavrama yeteneğinden kaynaklanıyor. Ben de,
Herakleitos olarak, böyle bir kişiyim, çünkü kendimi araştırdım, öğrendim bunu. Kendimi
araştırmamdan kalkıyorum. Kendimde, evrenle olan ortaklığımı yakaladım. Buna
inandım, çünkü "bir kimse bir şeyi beklemezse, beklenmeyen şeyi bulamayacaktır"
(B18). İnanmasaydım, bulamayacaktım. Logos’u başkalarına duyuran biriyim; bilgeyim,
logos’u anladığım için. Başkalarından ayrıyım, bu yanımla (B108). Tanrının, logos'un
habercisiyim, tapınaklarda, Tanrının sözünü bildiren, kâhinler, biliciler, gibi (Logos'un
dînsel yüküne dikkat!).
Logos, logos’u kavramadır.59 B39’da şöyle diyor Herakleitos: Teutamos oğlu Bias, Priene’de
doğmuştur; Logos’u ötekilerden daha büyüktür.” Yorumcular, buradaki Logos’u “ün”,
“sözlerin değeri”, “ölçü" olarak çeviriyor. 60 Bence buradaki “logos”, logos'u kavramadır.
Bias’ın ünlü ve sözlerinin değerinin ötekilerden büyük oluşu, logos’u onlardan daha derin
kavramasından geliyor. Derinlik ya da derin düşünme .O
Çağ Yunan felsefesinde düşüncenin değerli olması için istenilen bir özelliktir. 61 Bu açıdan
Herakleitos’un B45’te “Ruhun ucunu bucağını bulamazsın, bütün yollarını yürüsen de, o
denli derin logos’u vardır" tümcesindeki “derin logos'u “logos’un derinliği" olarak
yorumlamayı uygun buluyorum. “Ruhu yöneten ilke (logos) o denli derin ki" diye okumalı
bu parçanın son bölümünü. Logos, bu anlamda “logos’un ilkeleri demek oluyor (B115’te
benzer biçimde yorumlanabilir.).
B87'de “Aptal insanlar bütün logoslar karşısında şaşırmayı sever deniliyor. Burada logos,
“anlamlı sözler, “konuşma” olarak yorumlan ıyor. 62 Ben, “logos’u dile getiren sözler” olarak
yorumluyorum.
Dikkat edilirse, yorumlarımda, logos" sözcüğü ile bildirilmek isteneni göz önüne alıyorum.
Logos’un Herakleitos’un ana kavramı olduğu unutulmamalı. Yapılacak yorumlar, o
zamanın Yunancasmın olanakları, Herakleitos’un kapalı söyleyişi göz önüne alındığında,
bu kavramın, ussallık kavramının değişik bağlamlarda dile getirilişi olarak
gerçekleştirilmelidir, sanıyorum. “Logos" sözcüğü, son çözümlemede, bir ilke, bir kavram
olarak logos’u dile getiren bir sözcüktür. Burada filolojik kılı kırk yarmaların felsefe
açısından pek yararlı olduğu kanısında değilim. Logos kavramı ise değişik boyutları ile
aşağıdaki çizelgede olduğu gibi özetlenebilir:
Dayanılan Ana
Logos un Anlamı Çağdaş Yorum
Kaynaklar
Logos'un ruhbilimsel ve felsefî
sözler
boyutu
Logos un evrendeki
Logosun ilkeleri,
B30 B31. B94 yasalariailgili. bilimsel kozmolojik
ölçüleri
boyutu
boyutu
Ateş B31.B67
kozmolojik boyutu
Herakleitos’ta neler ussal olabilir? İlk bakışta, her şey ussaldır. Belli bir yasası
olmasıyla ülke yönetimi; bilgece olmasıyla insan davranışı, yaşayışı; logos’u olmasıyla
insan ruhu; bir ölçü, bir uyum içinde olmaları, belli ilkeye,
zorunluluğa dayanmalarıyla evrendeki değişimler; logos’u kavramasıyla anlama,
düşünme yeteneği ; logos’u, Tanrısal olanı tanımaya yol açacakları için
inançlarımız; Tanrının kendisi, bir ateş olarak, bir şimşek olarak evreni yarattığı
için ussaldır! “X, ussaldır" savında, “X” yerine herhangi bir şeyi yazabilir miyiz?
Yüklemler mantığı diliyle “ ussaldır" diyebilir miyiz? Savım şu olacak kısaca:
Diyemeyiz! Herakleitos’ta usa (logos’a) kayıtsız kalan şeyler vardır, usu bilmeyen
insanlar çoğunluktadır. B95’in bir bölümünde “bilgisizliği saklamak iyidir der. Logos’u
anlamadığımızı saklayalım mı demek istemektedir yoksa? B95’in alındığı bağlam
incelendiğinde65 bu sözün, benim buradaki yorumuma pek izin vermediği görülüyor.
Ama ben dile getirmeye çalışacağım dayanaklara yaslanarak bu bilgisizliğin, logos'a
kayıtsız kalmanın Herakleitos’un felsefe dizgesi içinde bir kenara atılamayacak,
anlaşılması gerekli bir yeri olduğu görüşündeyim.
Ussallık, evreni kuşatan özelliğinden kalkılarak, ilk bakışta sanılacağı gibi, her nesneyi
aynı ölçüde içine alan bir nitelik değildir. Ussallık bir derecelenme sorunudur. Şimdi,
böyle bir yapıyı açıklayabilmek için adım adım çözümlemelerle ilerleyen, sınırını nerede
aştığını bilen yorumlama çabalarına gerek var. Şu soruyla başlayalım: Ussallık nasıl
olanaklıdır Herakleitos’ta? Evrenin kuruluşu, yaratılış , bu olanağı sağlar. Evren
logos’ludur. Bu logos’u solukla içimize çekerek us sahibi oluyoruz. Uykudayken
unutuyoruz, uyandıktan sonra, yeniden bilinçleniyoruz. Uykudayken, bizi evrene
bağlayan borular66 kapandıklarından, yalnızca soluk almayı sürdürecek biçimde
dışımızdaki evrenle ilişkimiz kesilir, uyanınca bu borular açılır, dış dünyayla yeniden
ilişkiye geçeriz. Bu borular dışımızdaki evrenin ussallığı ile ilişki kurmamıza yarayan
bağlantıları sağlayan pencereler gibidir. Bu açıdan, Herakleitos’a göre ruh ölümsüzdür,
ruh gövdeden çıktığı zaman (öldüğünde), bütünün ruhuna, evrenin ruhuna geri döner ve
onunla aynı soydan olur (A16, A17).
Yeniden soralım şimdi, Herakleitos’ta her şey ussal mıdır? Her şey ussal değildir ama
ussal olma olanağını içinde taşır. Yüklemler mantığı diliyle yazdığımızda:
Mikrokosmos olan insanla, makrokosmos olan evren arasında büyük bir benzerlik
vardır.67 Örneğin, nasıl evrende mevsimler varsa, zaman içinde düzenlilik varsa, insan
yaşamında da buna benzer paralel düzenlilikler söz konusudur. Doğadaki bir yıl, 360
gün, insan yaşamında 30 yıllık kuşaklara karşı gelir. 68
Doğanın devirliliği ile insan ruhunun devirliliği arasındaki sıkı ilişki, insanın ussallığını
evrene bağlayan noktalardan biridir. Peki, her şey, her insan, ussal olan evrende, logos’a
eşit ölçüde mi katılır? Logos’tan eşit ölçüde mi pay alır? Logos’u tanımak, onu işitmek,
anlamak, ondan en büyük payı almak demektir. Herakleitos’ta bir ussallık merdiveni
kurmak olanağı vardır. Logos'tan en fazla pay alandan, en az pay alana bir sıralama
yapmak gerekirse69 şöyle bir çizelge ortaya çıkabilir:
Tanrı
Çocuk
Serhoş
Uykudaki
insan
Hayvan
Bu sıralamada üzerinde durulması gereken en önemli nokta. Tanrının çok büyük bir
ayrıcalıklı yapı taşımadan ussallıktan pay alıyor oluşudur. Tanrı, ussallığı dışarıdan
evrene zorla sokmaz, içindedir evrenin. 70 Tanrı evreni yönetir, evrenin dümenini elinde
tutar (B41). Oysa evren herkes için aynıdır. Var olacak, ölçülere göre yakılıp söndürülen
bir ateştir (B30). Buna karşın logos’un yetkinliğini taşıdığı için, düşünceleri vardır,
insanınsa yoktur (B78). İnsan, Tanrıyla karşılaştırıldığında çocukçadır (B79). Evreni
yönetir, ölçüler koyar, ölçüleri bozanları cezalandırır (B28, B94).
Tanrının sahip olduğu ussallığa asıl ussallık diyelim. Asıl ussallık, logos’un yetkin bir
biçimde kavranmasıyla elde edilir, insanların ve evrendeki diğer insanların ussallığı ise
asıl ussallıktan daha zayıf olacak, belli sıralama düzeni içinde artacak ya da eksilecektir.
“Tanrı için bütün şeyler güzel, iyi ve hakçadır, insanlar ise birtakım şeyleri haksız,
diğerlerini haklı sanırlar" (B102). Öyleyse, insanların kavramaları, bu kavramalarında
logos’tan yetkin bir biçimde pay almadıkları için 71 Tanrının kavrama düzeyine
erişemeyecektir. Buna karşın, her varlığın görece ussallığı vardır.72 Örneğin, ‘Deniz
suyunun en antik ve kirlenmişi balıklar için içilebilir ve yaşam sağlayıcı, insan içinse
içilemez ve yok edicidir" (B61). Balıklar için görece ussallığı vardır, insan içinse yoktur.
Görece ussallık, farklılıkların, değişmelerin, zıtlıkların ussallığıdır. Bütün bu farklılıkların
altında yatan düzenlilik görece ussallıkla görülemeyen gizli düzenlilik (B54), asıl
ussallıkla 73 kavranabilir.
Görece ussallık ve asıl ussallık aynmı 74 Herakleitos’un çağına, çağdaşlarına karşı takındığı
eleştirel kızgınlığı da açıklar. Çağdaşları, asıl ussallığı, logos’u anlamıyor, görece ussallığa
takılıp kalmıştır (Bl, B2, B17, B19, B29, B34, B40, B51, B56, B87, B97, B106, B129).
Uykuda, çocuklukta, serhoşlukta, logos’a götürmeyen “çok şeyleri bilmede", görece
ussallığın tutsağı olur insanlar. Görece ussallığı, asıl ussallığa yaklaştırmanın yolu, asıl
ussallığı tanımakla başlar, böylece ussallık basamakları yukarıya doğru tırmanılır.
Asıl ussallığa varmamızı engelleyen, en önemli engel bilgisizliktir (B95). İnsan açısından,
diğer engeller, ölçüyü aşma. Tanrıya eş koşma, Logos’un herkeste ortak olduğunu
görmeyerek kendi, özel görece ussallığını asıl ussallık olarak ileri sürmektir. Herakleitos bu
duruma “hybris” diyor.75 Bizi asıl ussallığa götürmekte karşımıza çıkan ikinci engel
“tutku’dur .76 Yaşama gücü, güçlü duygu gibi anlamlar içeren ‘tutku” sözcüğünü
bu bağlamda, denetlenemeyen itkiler, denetim altına alınmayan güçlü duygular olarak
yorumluyorum. Böylesi duyguların ruhu ele geçirme tehlikesi, yalnızca asıl ussallığı
değil, görece ussallığı bile ortadan kaldırır. Kısaca söylersek, tutkular ve ölçüsüzlük
öupöç ve üppıç ussallığın iki büyük düşmanı olarak görünmektedir.
Nietzsche77 Herakleitos’un her şeyi “hybris” ten çıkardığını söyler. Doğrusu bu çok
abartılı sava dayanak bulmak pek olanaklı değil. Herakleitos, yalnızca bir tek parçada
hybris’ten söz eder: “Hybris’i söndürmek, yangını söndürmekten daha gereklidir (B43).
Burada da hybris’e karşı takınılan tavır olumsuzdur. Hybris ortadan kaldırılmalıdır. Niçin?
Ruhun, giderek evrenin uyumunu, ölçüsünü bozduğu için mi? O çağın mitoloji, inanç
dizgesi incelendiğinde, Yunanlıların kötülük yaratıcı güçlere inandıklarını görürüz.
Jung’cu bir çözümleme denemesine girişmekten kendimizi alıkoyarak, Nietzsche'nin bir
yerde haklı olabileceğini, biraz aşırı yüreklilikle söylemeliyim. Her şey zıddına dönüşür
de logos zıddına dönüşmez mi? , ölçü 'e, ölçüsüzlüğe dönüşebilir mi?
Tanrılar buna izin vermeyecektir (B94, B28). Hak tanrıçası (Dike) ölçüyü
sağlayacaktır. Herakleitos’un felsefesinde, büyük olasılıkla dînsel, yine büyük olasılıkla
Doğu dînlerinden78 edinilmiş us dışı, usa aykırı, denetlenemeyen ölçüsüzlüklerin farkında
oluş, bunları ortadan kaldırmaya çabalama dikkat çekici bir nokta oluşturuyor. Dodds
(1971), Yunan düşüncesinin tabanında yatan ussallığa aykırı yanı, değişik açıdan
vurgulamaktadır. Örneğin (mantis: bilicilik, kâhinlik) ile (mainomaı:
deliyim) arasındaki benzerliğe dikkat çekerek. Sokrates’in Phaidros diyoloğunda, iyiliğin
bize delilikle geleceğini söylediğini anımsatır. 79 Sokrates’e göre, dört çeşit
delilik söz konusudur:
Ussallık araştırması açısından sorulması gereken soru şu olmalı: Zeus’un oyunu asıl
ussallık açısından mıdır, yoksa görece ussallık açısından mı? Nietzsche, ilki açısından,
birçok Herakleitos yorumcusu ise İkincisi açısından diyeceklerdir. Bu soruya değişik
araştırıcılar kendi anlayışları içinde yanıt verecektir. Ben yanıt vermekten kaçınmayı
seçiyorum.
Dışarıdan hiçbir ilkenin getirilmediği, logos'u, tanrısı kendi içinde, yasası kendi içinde
böyle bir evren ve insan anlayışında ussallığın güvencesinin sağlam
desteklerden yoksun kalması pek de şaşılacak bir şey olmasa gerek! Ussallık kendi
kendinin temelidir. Herakleitos’taki ussallık anlayışının en önemli özelliği de budur. 85 Bu
evrende her şey ölçüyle, önceden belirlenmiş düzen anlamında yazgıyla, yürütülür. 86
Yalnız bu ölçü ve zorunluluk, hakkın yerini buluşu, dışarıdan bir güçle sağlanmadığına
göre, kendi içinde bir kavgayla , savaşla, kazanılacaktır. "Savaşın herkes için
(herkeste ortak), kavganın hak olduğunu, her şeyin kavga ve zorunlulukla olup bittiğini
bilmek gerek" (B80), der. Kavga, görece ussallık açısından bakıldığında yanlış, olmaması
gereken bir şeydir ama asıl ussallık kavgayı zorunlu kılar. Evrenin ve ruhun iç
devingenliği, gerilimi böyle kazanılır. Evreni oluşturan parçalar kavgayla birbirlerine
karışırlar, bir bütün oluştururlar. O çağdaki Yunanlıların adını verdiği, şarap,
peynir, arpa ve baldan oluşan içki eğer karıştınlmazsa bu parçalar birbirlerinden ayrılırlar
(B125). Arpa ve peynir, şarapta durgun hâlde çözünmezler. Karıştırmak gerekir.
Savaşmak gerekir. Ussallık, savaşla elde edilir (B44)! Savaş evrendeki düzeni sağlar.
"Kimilerin Tanrı olduğunu bildirir, kimilerininse insan, kimilerini köle yapar, kimileriyse
özgür." (B53).
Zıtlıklar olmazsa, evreni anlayamayız. Haklılığı anlamak için haksızlığı bilmek gerekir.
Zıtlıklar çiftinin biri, diğerini anlaşılır kılar (B23, B111). Zıtlıkların bir arada olması ise
savaşı doğurur. Demek ki, evreni anlamak için de savaşa zorunluyuz. Tanrı, bu zıtlıkları
içinde taşır, yantutmaz, zıtlardan birinin yanında değildir. (B67) Tanrının gücü, bütün
yasaların kaynağını besler. Bu güçten kuşku duymamak gerekir. (6114) Tanrı,
Herakleitos’un felsefe dizgesinde kimi kez kavganın uzağında (örneğin, B67, B114), kimi
kez, kavganın içinde (B53) gösterilir. Zamanın çökmekte olan mitolojisinin bir sonucudur
bu. O çağda Yunanlılar, Tanrı yanlış yapsa da, ona inanmayı sürdürürler. 87 Tanrı oyun
oynuyor olsa da, hybris, logos’u tehdit etse de, çılgınca tutkuların tutsağı olsa da,
insan, inanmak zorundadır. (B18. B86) İnanmazsak, Tanrısal olanı bulamayız. Bitimsiz
bir kavganın egemen olduğu, yer yer bu kavgaya Tanrıların da karışmış olabileceği,
dışarıdan hiçbir gücün karışmadığı gerilimli evreninde Herakleitos. kendi kendini
araştırma sonunda ulaştığı güçlü inancıyla, logos'un en sağlam dayanağını elinde
tutmaktadır.
Notlar
1. Guthrie (1971:403).
2. Popper’la Kirk arasındaki tartışma buna örnektir. Tartışmanın girişi için bkz. Furley ve Ailen (1970: 130-177).
5. Ussallık açısından insan davranışlarının yargılanmasını Tanrılara bırakan anlayışın Herakleitos tarafından
22. Bu savın tartışılması için bkz. Helm (1964: 565-571) ve Smith(1966: 125-127).
23. Bu zorluklar değişik derecelerde diğer Sokrates öncesi düşünürler için de söz konusudur.
25. Kirk (1962), Herakleitos üstüne bu açıdan yapılmış çalışmalar arasında benim görebildiğim en ayrıntılı ve uzmanca
çalışma.
26. Bu konudaki zorluklar için Kirk (1962) ile şu yazılara bakılabilir: Kuhn (1964), Maurelatos (1974:2), Chemiss (1970:
1).
27. Lasalle’in Herakleitos’u çarpıtarak Hegelci açıdan yorumlayışı, bu duruma bir örnek olabilir. Bkz. Fishman, (1962:
379-391).
29. Kahn (1964: 190), Herakleitos’u yeniden yorumlayabilmenin, bubağlamı alışılmışın ötesinde kurmakla
gerçekleşeceğine inanıyor.
30. Senaca’mn ptıilologıa facta est, quae philosopiıia fit (bir zamanlar felsefe olan şimdi filoloji oldu) görüşüne karşın,
Nietzsche’nin philosophia fiat, quae philologıa fuit (filoloji olan felsefe olsun!) sözüyle filolojiyi felsefenin kucağına çekmesi,
bu konudaki iki zıt görüşü belirtmesi açısından ilginç (Cleve, 1963: 445-465). Yine de, Lloyd’a katılarak (1967: 37-38),
sağlam, güvenilir felsefe çalışmalarının filolojik çalışmalarla birlikte yürütülmesi görüşündeyim. Ayrıca, filolojik çalışmaların
psikolojik çalışmalarla zenginleştirilebileceğini unutmamalıyız (Guthrie ve Von Groningen, 1960: 17).
33. Okur, Kranz’daki (1976) zaman zaman ortaya çıkan çeviri yanlışlarını benim yaptığım çevirilerle karşılaştırarak
bulabilir. Eldeki yazı, Kranz (1976) çeviri açısından eleştirmek amacını taşımıyor. Kaldı ki, bir olasılıkla, çevirilerde ben de
yanılmış olabilirim.
34. Bu konudaki çalışmaların önemi ve sorunları "Ussallık Üstüne Bir Araştırma" adlı yazımda tartıştım.
36. Daha işin başında, bu çabaların boş olduğunu ileri sürenler olabilir. Gerekçeleri ve dayanaklarını
ussallık araştırması açısından inceledikten sonra, görüşleri üstüne bir yargıya varabilirim!
37. Bu ilkeyi 34. dipnotta adını andığım çalışmamda geliştirdim. Builkenin Herakleitos’a uygulaması için, okur, 5.
bölüme bakmalıdır.
38. Bkz. Hussey (1972: 34), Hölscher (1974: 234), Burnet (1892: 131),Stokes (1967: 477).
46. Bu özelliğin modern dilbilim açısından belki de bilgisayar çalışmalarına dayanarak ortaya çıkarabileceği
umudundayım.
51. Burada, Wittgenstein’la olan benzerliği, çok değişik bağlamlardada konuşuyor olsalar, ilginçtir (Gallaghuer, 1981;
45-56).
52. Burada ussal olandan anladığım, Herakleitos’ta evrenin, insanın, toplumun dayandığı temel ilkedir. Bir filozofta
“ussal olan nedir?"sorusunun yanıtı verilirken, “ussal olan” deyiminin kullanılması gerekmiyor. Her filozof, kendi felsefe dilinin
taşıdığı sözcükleri, deyimleri, kavramları kullanabilir. Örneğin, Herakleitos “logos”der. Ussallık araştırması yapanın dikkat
etmesi gereken nokta, incelediği felsefecinin kavramsal çerçevesindeki terimlerin, kavramların hangisinin, hangilerinin, hangi
anlamda “ussal” sayılabileceğidir. Burada söz konusu olan, filozofun kavramsal çerçevesinin taşıdığı dilin araştırıcının diline
yapılması gereken bir çeviridir. Herakleitos için böyle bir çeviri zor değildir.
54. Liddle ve Scott (1968:1057-1059), logos’un elliye yakın değişik anlamını veriyor. Bunların bir bölümü
Herakleitos’tan önceki yazarların, diğer bir bölümü Herakleitos'tan sonraki yazarların kullandığı anlamlan içeriyor.
55. Popper-Kirk tartışmasının odak noktalarından biri. Bkz. Furleyve Ailen (1970:133-177).
59. O çağ düşünürlerinde kavrayanla kavranan, kavranan nesneyle, nesnenin kavranması arasındaki ayrımın
60. Kranz (1967: 52; Patrick ve Richards (1969: 110); Kirk (1962: 39).
63. Felsefenin yaşamla, toplumla ilişkisine âit bir boyut da diyebiliriz. Giderek bu durum, bilgi psikolojisi, bilgi
sosyolojisi, felsefe tarihi ve kültür tarihine özgü bir özellik olarak da görülebilir.
64. Düşünülmesi gereken bir soru: Yoksa biz çağdaş yorumlan bildiğimiz için mi Herakleitos’a böyle baktık?
69. Herakleitos böyle bir sıralama yapmamıştır, burada bir yorum sözkonusudur. Bu yorumda Herakleitos’un Bl. B32,
B70, B73, B75,B78, B79, B89, B95, B102, B117 parçalarına dayandım. Böyle birsıralama, örneğin Kirk’teki (1962: 398-400)
Tanrının logos karşısındaki yeri konusunda kuşkulara bir çözüm denemesi olabilir.
71. ‘Pay alma” sözünü Herakleitos kullanmıyor. Bu, benim ussallıkaraştırmasında kullandığım bir sözdür. Logos’un
bilincinde olmakla kazanılan bir özelliği belirtiyor. Platon’daki jjeOeÇıç ya da TTapouoıa kavramıyla bu bağlamda ilgisi yoktur.
72. Bu ussallığa “sözde ussallık", özellikle B84b’den kalkarak “görünüşte ussallık" da diyebilirdik.
73. Görecelik anlayışının Herakleitos'ta konumuz açısından amldığıönemli yerler: B4, B9, B13, B37.
74. Bu ayrımı Herakleitos yapmıyor. Burada yine ussallık araştırması açısından konuşuyorum.
75. Yunan dilinde filozoflarca kullanılmış başka anlamlan davar. Örneğin, Aristoteles’te (1975: 368), bu sözcük
anlamında kullanılıyor.
81. Ayrıca B52’de insan yaşamını dama oynayan bir çocuğa benzetmesi ilginçtir. Yalmz burada sözcüğü
“zaman” olarak değil delnsanın yaşam süresi” olarak çevrilmelidir. (Kirk, 1962: XIII)
84. Bu konuda Dodds (1971) klasik fılologlann övgüyle söz ettikleri bir yapıt olarak görünüyor. Bkz. Guthrie ve Von
Groningen(1960).
Kaynakça
Brumbaugh, R.S., The Phüosophers ofGreece, George Allan and Unvan : Londra, 1966.
Burnet, J., Early Greek Philosophy, Adam and Charles Black, Londra, 1892.
Campell, J., The Masks ofGod: Oriental Mythology. Penguin Books, New York, 1982.
Campell, J., The Masks ofGod: Occidental Mythology, Penguin Books. New York, 1982.
Cherniss, H.F., “The Characteristics and Effects of Presocratic Philosophy” Studies in Presocratic Philosophy, derleyen D.J.
Cleve, F.M., “Understanding the Pre-Socratics: Philological or Philo-sophical Reconstruction” International Philosophical
Erhat, A. ve Eyüpoğlu, S., Hesiodos Eseri ve Kaynakları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara. 1977.
Forrington, B., Greek Science, Penguin Books, Middle Sex, 1969.
Fishman, S., “Lasalle on Heraclitus Ephesus" Journal of the History ofldeas, C. XXIII, No. 3,1962, s. 379-391.
Frânkel, H., “A Tought Pattern in Heraclitus" The Presocratics. derleyen A.P.D. Maurelatos, Anchor Books, New York, 1974, s.
214-228.
Freeman, K., The Pre-Socratic Philosophers, Harvard University Press, Cambridge Massachusetts, 1959.
Freeman, K., Ancilla to the Pre-Socratic Philosophers, Harvard Uni-versity Press, Cambridge Massachusetts, 1951.
Gallagher, K.T., 'A/Vittgenstein, Heraclitus and The Common" Revieıv of Metaphysics, C. XXXV, No. 1,1981, S. 45-56.
Gould, J.B., "Being. The World and Appearence in Early Stoicism and some Other Greek Philosophies" The Revieıv of
Guthrie, VV.K.C. ve Von Groningen, B.A., Tradition and Personal Achievement in Classical Antiquity, The Athlone Press,
Londra, 1960.
Guthrie, VV.K.C, A History of Greek Philosophy, C. I, The University Press, Cambridge, 1971.
Helm, B., “Social Roots of the Heraclitean Metaphysics" Journal of the History ofldeas, C. XXV, No. 4, 1964. s. 565-577.
Hölscher, U., “Paradox, Simile and Gnomie Utterance in Heraclitus” The Presocratics, derleyen A.P.D. Maurelatos, Anchor
Hussey, E., The Presocratics, Charles Scribner’s Sons, New York, 1972.
Huxley, G.L., The Early lonians, Barnes and Noble Books, New York, 1966.
İnam, A., “Ussallık Üstüne Bir Araştırma ”,İnsan Bilimleri, sayı: 2,1984, s. 98-110.
Kahn, C, “A New LookAt Heraklitus" American Philosophical ûuaterly, C. I, No. 3, 1964, s. 189-203.
Kirk, G.S., Heraclitus: The Cosmik Fragments, The University Press, Cambridge, 1962.
Kirk, G.S., “Natural Change in Heraclitus" The Presocratics, derleyen A.P.D. Maurelatos. Anchor Books, New York, 1974, s.
189-196.
Kirk, G.S. ve Raven, J.E., The Presocratics Philosophers, The University Press, Cambridge, 1977.
Kranz, W., Antik Felsefe, çeviren S. Y. Baydur, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul, 1976.
Liddel, H.G. ve Scott, R., A Greek-English Lexicon, The Clerendon Press, Oxford, 1968.
Lloyd, G.E.R., “A Controversy in the Interpretation of Greek Science” British Journal for the Philosophy of Science, C. XVIII,
Maurelatos, A.P.D., “The Real Appearances and Human Error in Early Greek Philosophy" The Revieıv of Metaphysics, C.
Maurelatos, A.P.D., derleme, “Editor's Introduction” The Pre-Socra-tics, Anchor Books, New York, 1974, s. 1-19.
Nietzsche, F., Werke in Drei Banden, C. III, Cari Hanser Verlag, Münih, 1956.
Ostvvald, M., Nomos and the Beginning ofAthenian Democracy, The Clerandon Press, Oxford, 1969.
Popper, K., “Historical Conjectures and Heraclitus on Change” Con-jectures and Refutations, Routledge and Kegan Paul,
Londra. 1965.
Popper, K., “Back to Presocratics" Studies in Presocratic Philosophy, derleyen D.J. Furley ve R E. Ailen, C. I, Humanities
Press, New York, 1970, s. 130-153.
Patrick, I. ve Richards, L.A., Heraclitus ofEphesus, Argonaut, Chicago, 1969.
Russel, B.,A History ofWestern Philosophy, Simon and Schuster. New York, 1964.
Singh, R., “Heraclitos and the Law of Nature” Journal of History of Ideas, C. XXIV, No.4, 1963, s. 125-127.
Snell, B., The Discovery ofMind, Harper and Brothers, New York, 1960.
Stace, W.T., A Critical History of Greek Philosophy, Macmillan, Londra, 1962.
Stannard, J., “Method and Logic in Presocratic Explanation” in Cont-ributions to Logic and Methodology in Honor ofJ.M.
Bachenski,, derleyen A.T. Tymieniecka. North-Holland Publishing Company, Amsterdam, 1965, s. 107-131.
Stokes, M.C., “Heraclitus ofEphesus” The Encyclopedia of Philosophy, derleyen P. Edwards, C. III, The Macmillan, New York,
1967, s. 477-481.
Vlastos, G., “Equality and Justice in Early Greek Cosmologyes” Studies in Presocratic Philosophy, derleyen D.J. Farley ve
Vlastos, G., "On Heraklitus" Studies in Presocratic Philosophy , derleyen D.J. Furley ve R.E. Ailen, C. I, Humanities Press,
West, M.L., Early Greek Philosophy and The Orient, The Clarendon Press, Oxford, 1971. Windelband, W., History
ofAncient Philosophy, çeviren H.E. Cush-man, Dover Publications, 1956.