Professional Documents
Culture Documents
Abdulkadir Demir*
ÖZET
İslamiyetten önce Amelika kabilesi, Yahudi kabileler ve Evs ile Hazrec kabilelerinin
yaşadığı Medine şehri, Hz. Muhammed ve ilk Müslümanların bu şehre yerleştiği H. 1/622
yılından Hz. Ali’nin merkezi H. 41/661 yılında Kufe’ye taşımasına kadar İslam devletinin
başşehri olacaktır. Hz. Peygamber tarafından ensar unvanı verilen Medine halkı yaşanan
ayrılıklar neticesinde Ali evladının safında yer alınca zaman zaman cezalandırılacak ve Hz.
Peygamber’in ikamet ettiği şehirde olmaları ve peygamber kültüründen gelmeleri dolayısıyla
da zaman zaman ilgi odağı olacaklardır. Yaşanan bu olaylar Medine’nin sosyo-kültürel ve
siyasi tarihini belirleyen etkenlerdir. Emevi ve Abbasiler döneminde zaman zaman yönetimle
sorunlar yaşanmış, Medine halkı ve şehir bundan zarar görmüştür. Bunun yanında Hz.
Muhammed’in kabrinin bulunduğu Medine şehrine, bağışlar, mimari yapılar ve kurumlar da
yapılmıştır. Özellikle Mescid-i Nebevî’ye yönelik imar faaliyetleri gelenek halini almıştır.
Emevi ve Abbasi devletlerinden sonra kurulan bazı devletlerin de Medine’ye ilgi duyması
sonucu Medine şehrinin sosyo-kültürel ve siyasi tarihi bundan etkilenecektir.
Anahtar Kelimeler: Emeviler, Abbasiler, Medine, Mescid-i Nebevi, Ensar, Ali Evladı
* Abdulkadir Demir, Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih ABD/Ortaçağ Tarihi, Yüksek Lisans
Öğrencisi
2
GİRİŞ
Dünya tarihinde farklı zamanlarda zuhur etmiş olan kitabi dinler toplum nazarında bir
medeniyet inşa etme yapısındadır. Her peygamber bunu başaramasa da Hz. Muhammed,
İslam dinini insanlara tebliğ ederken beraberinde bir kültür ve medeniyeti de oluşturmayı
başarmıştır. Müslümanlar bu medeniyeti inşa etme sürecinde erken dönemlerden başlayarak o
günün pek çok alanına ilgi duyup bu alanlarda çalışmalar yapmışlardır. Konumuz açısından
önemi olan bölge ve şehir tarihine dair ilgi de erken dönemlere rastlar. Bu ilgiye mazhar olan
bölgelerin en başında ise Haremeyn bölgesi gelmektedir.
Medine şehrinin medeniyet tarihinde önemli bir yeri olan İslamiyet’in ilk dönemlerinde
başşehir olması ve Hz. Muhammed’in övgüsüne mazhar olması dolayısıyla bölge ve şehir
tarihine ilgi duyan zümrelerin ilgisini çekmesi zor olmayacaktır. Medine’ye ilgi toplum
nazarının dışında her ne kadar bir süre sonra başşehir olma özelliğini kaybetse de kurulan
İslam devletleri tarafından da sürecektir. İslam devletlerinin Medine’ye olan bu ilgisinin
Medine şehrinin sosyo-kültürel ve siyasi tarihinde önemli bir yeri vardır.
3
1. İlk İslam Başşehri Medine’nin Sosyo-Kültürel ve Siyasi Tarihi(622-1517)
Eski ismi ‘Yesrib’ olan Medine, Amâlika kabilesine mensup olan Yesrib Mehlail
tarafından bina edilmiş, onun için şehre Yesrib adı verilmiştir. 1 Yesrib adı önceleri kuzeyde
ilk yerleşmenin gerçekleştiği tahmin edilen Curf ile Kanât vadileri arasında kalan kesimi
belirtirken daha sonra şehrin tamamı için kullanılmıştır. 2 Hz. Muhammed, Yesrib kelimesinin
fesat, günah anlamlar içermesi ve bir kâfirin ismi olması dolayısıyla bu kelimenin kullanımını
yasaklamıştır. Hz. Peygamber, şehre el-Mahbûbe (Nebi’nin Medine’yi sevdiği için kullandığı
isim) gibi olumlu anlamlar içeren isimler kullanılmasını istemiştir. 3
Medine adının nereden geldiği ve nasıl türetildiği hakkında farklı görüşler vardır. Bir
görüşe göre Medine, Arami dilinde önceleri “mahkeme yeri” daha sonra “şehir” anlamına
gelen “medinta” kelimesinden alınmış ve buradan aktarıldığı İbrani dilinde “bir yöneticinin
nüfuz alanına giren yer” manasında kullanılmıştır.4 Bir başka görüşe göre Medine kelimesi bir
yere yerleşmek manasına gelen “me-de-ne” fiil kökünden türemiş olabileceği gibi itaat etmek
anlamındaki “da-ne” fiilinden de türemiş olabileceği düşünülmektedir. Burada mim harfi
fazladan eklenmiştir. Şehirde oturan sultana ve yüce Allah’a itaat edilmesinden dolayı ona bu
isim verilmiştir.5 Bu görüşlerle birlikte Medine kelimesinin “şehir hayatı” ve “bir yere
yerleşmek, yerleşilen yer” gibi anlamlarının bizce önceliği vardır.
İbn Manzur, kelimenin şehre gelmek, ikamet etmek, yerleşmek gibi anlamlara gelen
“müdün” kökünden türediğini ve yeryüzünün yerleşmeye uygun ve kale yapılan her yerine
Medine adı verildiğini kaydeder.6 Bağdat şehri ilk kurulduğunda buraya Medinetü’s-
Selâm(Esenlik ve emniyet şehri) adı verilmiştir.7 Bundan başka Medinetü’l-Mansûr,
1
İbn Haldun, Mukaddime, haz. Süleyman Uludağ, İstanbul 2016, s. 647.
2
Nebi Bozkurt-Mustafa Sabri Küçükaşçı, “Medine”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. XXVIII, Ankara 2003, s 305.
3
İbn Zebâle, Ahbâru’l-Medîne, çev. Fatih Mehmet Yılmaz, Ankara 2018, s. 135,137.
4
Bozkurt-Küçükaşçı, “Medine”, s. 306.
5
İbrahim Barca, es-Semhudi(v. 911/1506) ve Medine Tarihi, Siirt 2016, s. 66,67.
4
Medinetü’l-Hâşimiyye, Medinetü’l-Yahûd ve Medinetü’r- Rızk gibi İslam şehirleri vardır. 8
İslam dünyasında birçok beldeye Medine denilse de özel isim olarak sadece Hz.
Peygamber’in şehri hakkında kullanılır. Hz. Peygamber’in şehrine nispetle medeni, başka bir
şehre nispetle medini denir.9
Hz. Peygamber, Medine’yi Mekke’den sonra ikinci bir harem bölgesi olarak
belirlemiştir. Rivayet edilen bir hadise göre: “Her peygamberin haremi vardır; İbrahim
Mekke’yi harem yaptığı gibi ben de Medine’nin iki harresi (kara taşlığı) arasını harem
yaptım. Onun taze otları yolunmaz, ağaçları kesilmez; orada savaş için kimse silah taşımaz;
bir kimse Medine’de kötü hadiseler çıkarır veyahut kötü hadiseler çıkaranı evinde
barındırırsa ona Tanrı’nın meleklerinin ve bütün insanların lanetleri olsun. O kimselerden
tövbe veya fidye kabul olunmaz.”13
İbn Zebâle, Hz. Peygamber’in Air (Zulhuleyfe yakınındaki meşhur dağ) ve Uhud
arasını haram kıldığını rivayet eder.14 Bundan başka bir hadis rivayeti; “Medine’nin Sevr ve
Air Dağı arası haremdır” şeklindedir.15 Ebü’l-Fidâ(ö. 1331) ise Medinetû’r-Rasul olarak
8 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Tarih, C.X, çev. Ahmet Ağırakça-Beşir Eryarsoy vd, İstanbul 2016, s. 396.
Belazuri I, s. 12.
13
14
İbn Zebâle, s. 137.
15
Ebu Davud, Sünen-i Ebu Davud ve Tercümesi, C. 3, çev. İbrahim Koçaşlı, İstanbul 2008, s, 65.
5
bahsettiği Medine’nin sınırlarını verirken kuzeyinde Uhud dağı güneyinde Air dağı vardır
demektedir.16
Hz. Peygamber Medine’nin her tarafından birer beridlik (12 mil) bölgenin ağaçlarının
kesilmesini yasaklamış ancak hurma lifi, yün eğirmek veya hayvanları sürmek için çobanın
kullandığı küçük sopa ve develerin yiyecekleri için ağaçlardan kesime ise izin vermiştir.17
Medine o günkü sınırlarıyla Mekke’nin yarısından biraz daha küçüktür. Çevresi bağlar,
hurmalıklar ve köylerle çevrilidir. Bu köylerin tarlaları ve tatlı suyu yoktur. Kanallarla taşınan
suyun biriktirildiği havuzları vardır. Bu havuzlar şehir kapıları yanındadır ve merdivenlerle
inilir.19 Bol miktarda hurma ağacına sahip olan şehirde hurma ağaçları ziraatı köleler
tarafından yapılır. Kubâ, şehrin dışında iki mil kadar kıble tarafındadır. Uhud ise şehrin
kuzeyinde olup şehre en yakın dağdır. İki fersah kadar uzaklıktadır. Yanında Medine halkının
tarlaları bulunur. Akîk vadisi tarlalarla Für denen yer arasındadır. Akîk, Medine’nin
güneyinde bulunmaktadır. Mekke yolu üzerinde bir vadidir. Bölgede en tatlı sulu kuyular bu
vadidedir.20 Medine ve çevresinde Akik vadisi dışında Cifâf, Şezât, Buthân, Rânunâ, Kanât,
Müzeynib ve Mehzûr gibi başka vadilerde bulunur.21
16
Ebu’l-Fidâ, Takvimü’l-Büldan, çev. Ramazan Şeşen, ed. Sahure Ergüzel, İstanbul 2017, s. 91.
17
İbn Zebâle, s. 138.
18
İbn Zebâle, s. 183.
19
Mukaddesî, Ahsenü’t-Takâsîm: İslâm Coğrafyası, çev. Ahsen Batur, İstanbul 2015, s. 98.
6
İbn Zebale, Medine ve çevresindeki bölgelerin ayrıntılı bilgisini vermektedir. İbn
Zebale’ye göre Medine ve civarındaki bölgeler: Ahcâru’z-zeyt, el-Büveyra, Semğ, Cürf,
Hibra, Vâkım Haresi, Hayber, Zühre, Zeyn, Sümrân, Sîh, Şütaybe, Şeyhân, Sırâr, Sulha,
Gâbe, Gurâb, Kubâ, Zü’l-Merve ve Yesrib. 22 Baki’ bölgesi Hz. Muhammed tarafından
mezarlık olarak şehir planlamasına dâhil edilmiş ve burası Cennetü’l-Baki’ adıyla anılmıştır.23
İbn Zebâle Medine’de bulunan pek çok kuyudan bahsetmektedir. Bunların isimleri
şöyledir: Erîs, el-A’vâf, Ünâ, Enes, İhâb, Bussah, Buzâa, Câsûm, Cemel, Hâ, Havle, Zir’,
Rûme, Ebû Inebe, Gars, Kırrâsa, Kuraysa, Yüsra, Fatıma ve Midrâ kuyularıdır.26
20
İbn Havkal, 10. Asırda İslam Coğrafyası, çev. Ramazan Şeşen, İstanbul 2017, s. 43.
21
İbn Zebâle, s. 166-174.
22
İbn Zebâle, s. 177-183.
23
Bozkurt-Küçükaşçı, “Medine”, s. 309.
24
A.g.m, s. 305.
25
Belazuri I, s. 17.
26
İbn Zebâle, 156-166.
27
Bozkurt-Küçükaşçı, “Medine”, s. 305.
7
Peygamber’in bir hadisine göre Medine’nin tozu insanı cüzzamdan korur. Burada oturan kişi
toprağında havasında devamlı bir koku hisseder. Buradaki toprağın hoş bir kokusu vardır.28
Amâlika kabilesine mensup olan Yesrib Mehlail’in şehre adını vermesinden Medine
bölgesine gelip yerleşen ilk kabilenin Amâlika kabilesi olduğu düşünülebilir. Amâlika
kabilesinin Mekke, Medine ve Hicaz’ın tamamına yayıldığı görülmektedir. 29 Amâlika
kabilelerinin ardından Hicaz ve Medine’ye Yahudiler gelecektir. Yahudilerin Hicaz
coğrafyasına sürgün ve yaşadıkları baskı sonucu geldikleri görülmektedir. Bir görüşe göre
Bühtünnasr, Beytü’l-Makdis’i yıktıktan ve ahalisini oradan sürdükten sonra İsrailoğullarından
bir kavim Hicaz’a giderek Vadi’l-Kurra ve Yesrib’e yerleşmiştir. Yahudiler bu coğrafyaya
geldiklerinde Yesrib’de Cürhümler’den bir kavim ile Amâlika’nın kalıntıları yaşıyordu.
Yahudiler onlarla beraber orada yaşadılar, onlara karıştılar ve gittikçe de çoğaldılar.
Yahudilerin bu coğrafyadaki gücü artarken Cürhüm ile Amâlikalıların ise gücü azaldı.
Nihayet Yahudiler Amâlika ve Cürhüm kabilesini Medine’den kovup Medine’yi ele
geçirdiler. Bu kabilelerin mülklerine de el koydular.30 Hicaz’a yerleşen Yahudi kabileleri
Kurayza, Nadir ve Kaynuka’dır. Bu Yahudiler, Arap kabile geleneğini benimseyip Arap
isimlerini aldılar. Bunlar ziraat, ticaret, kuyumculuk, demircilik, dokumacılık, silah ve zirai
alet imalatı ile meşgul oluyorlardı.31
Daha sonra buraya Evs ile Hazrec kabileleri gelecektir. Evs ve Hazrec kabilesi bu
coğrafyaya ilk geldiklerinde Yesrib’e Yahudiler hâkim olduğundan şehrin dışına
yerleşmişlerdir.32 Evs ve Hazrec’in annelerinin adı Kayle olduğu için Evs ve Hazrec
kabilelerine Kayleoğulları denir. Evs ve Hazrec kabileleri Medine’ye geldiklerinde Medine’de
Yahudi kabileleri ile Masile ve Ze’ûrâoğulları gibi başka kabileler yaşamaktaydı. Bedevi
yaşamın yoğun olduğu bu bölgelerde çok fazla yağmalar olduğundan tehlike anında hepsinin
sığınabileceği kaleler inşa edilmişti. Evs ve Hazrec kabileleri de kale inşa ettiler. Fityûn ve
28
İbn Havkal, s. 43.
8
Malik b. Aclân hadiselerine kadar hâkimiyet ve üstünlük Yahudilerin elinde bulunmuştur. Bu
olaydan sonra üstünlük Evs ve Hazrec’e geçmiştir. Ancak Evs ve Hazrec kabileleri de bir süre
sonra birbirlerine düşman olacaklardır. Bu iki kabile, aralarında çıkan Sümeyr Savaşı’na
kadar birlik ve ittifak içerisinde yaşadılar.33 Sonrasında Evs ve Hazrec kabileleri arasında
Hâtıb ve Rabî’ Bakî’ Ficâr gibi pek çok savaş oldu. Bu iki kabile arasında gerçekleşen Bu’âs
vakası son büyük savaştır. Bu savaş Hazrec kabilesinin mağlubiyetiyle sonuçlanmıştır. 34 M.
617 yılında gerçekleştiği düşünülen Medine’deki Evs ve Hazrec kabileleri arasındaki son
büyük savaş olan Bu’âs Savaşı her ne kadar Evs kabilesinin zaferiyle bitmişse de bir sonuca
ulaşmadı.
Evs ve Hazrec kabileleri arasındaki ilişkiler öylesine çıkmaza girmişti ki hiç kimse
kendi kabilesinin sınırları dışında güvende sayılmazdı. Bu iki tarafta anlaşmazlıklarını
çözüme kavuşturabilecek tarafsız bir lideri ihtiyaç olarak görüyorlardı. Ayrıca Yahudiler
arasında yaşadıklarından tek tanrılı dini tanımışlar ve ona saygı duymuşlardı. 35 Tüm bu
sebeplerden Evs ve Hazrec kabilelerinin İslam ile tanışıp yakınlaşması kolay olacaktır.
Rivayet edilen “İller ve şehirler zorla ve kahırla feth olunur, Medine ise Kur’an’ın
tesiriyle fethedilmiştir”36 şeklindeki bir hadis Medine halkının İslam bünyesine girmesini çok
güzel şekilde özetlemektedir. Hz. Peygamber’in Akabe’de tanıştığı bazı Medine sakinlerinin
İslamiyet’e girmesi ile birlikte Evs ve Hazrec kabileleri arasında İslamiyet kabul edilmeye
başladı. İkinci Akabe Biatı’nde Medineli Müslümanların Hz. Peygamber’i Medine’ye davet
edip onları koruyacaklarına dair söz vermeleri Medine’yi hicrete uygun bir yer durumuna
getirdi.37
Hicretten sonra ilk yapılan faaliyet tüm Medinelilerin katıldığı iç ve dış ilişkilerin
teminini sağlayan Medine vesîkasının oluşturulması oldu. Ardından ensarla muhacirler
arasında kardeşlik sağlandı. Ayrıca Evs ve Hazrec kabilelerinin düşmanlıklarının bir kenara
bırakılması sağlanarak bu iki kabileye ensar unvanı verildi.
33
İbnü’l-Esîr I, s. 596.
34
İbnü’l-Esîr I, s. 608-617.
35
Marshall G. S. Hodgson, İslam’ın Serüveni: İslam’ın Klasik Çağı, çev. Berkay Ersöz, Ankara 2017, s.
222,223.
9
36
Belazuri I, s. 11.
37
Bozkurt-Küçükaşçı, “Medine”, s. 306.
10
Bundan sonra Müslümanlar, Medine merkez olmak üzere İslamiyet’i yaymaya çalıştı
ve bu süreçte Hz. Peygamber döneminde özellikle Kureyşliler ve Yahudilerle mücadele
edildi. Bu süreçte Kureyşlilerle Bedir, Uhud ve Hendek gibi savaşlara girilmiştir. Bu
savaşlarda başarı elde edemeyen Mekkeliler savunmaya geçti ve ardından bu süreç H.8/630
yılında Mekke’nin fethiyle sonuçlandı. İslam fetihleri sürecinde Yahudilerin Medine
vesîkasına uymamaları Medine’den çıkarılmalarına neden oldu. Mekke’nin fethinden sonra da
Medine İslam başşehri olma özelliğini korudu
Medine başşehir olma özelliğini Hz. Ali’nin halifeliğine kadar devam ettirdi. Hz. Ali
halife olunca gelişen olayları Medine’den çözmeyi denedi. Ancak bir sonuç alamayınca
Medine halkının ve tüm yakın çevresinin bütün çabalarına rağmen şehirden ayrıldı. Hz.
Ali’nin şehit edilmesi ve Hz. Hasan’ın, hilafeti Muaviye’ye bırakıp Medine’ye yerleşmesiyle
Emevi hanedanı iktidarı ele geçirdi. Emevilerin hilafet merkezini Dımaşk’a nakletmeleri
Medine’nin siyasi üstünlüğünü zayıflattı.38 Medine bundan sonraki süreçte Kerbela Olayı ve
Harre Vakalarıyla Emevi yönetimine olan muhalefetin merkezini teşkil edecektir.
Kerbela vakasından sonra çıkan olayların ardından Medine halkından bir grup kimse
Yezid’in karşısına çıkarıldı. Yezid, bu Medine heyetine hediyeler takdim edip zorla biat
aldıysa da bu heyet Medine’ye geri döndüğünde halkın karşısında Yezid’e hakaretler savurup
muhalefetine devam etti.39 Bu muhalefet beraberinde Emevi yönetimiyle savaşları getirdi. H.
63/683 yılında gerçekleşen Harre Vakası bunun sonucudur. Harre Savaşı’nda şehir Suriye’den
gönderilen Emevi Ordusu tarafından yağmalandı. Harre’den sonra Medine şehri bazen
Emevilerin bazen de Hicaz’da halifeliğini ilan eden Abdullah b. Zubeyr’in gönderdiği valiler
tarafından yönetildi. Emevi yönetiminin sonlarına doğru H. 129/747 tarihinde Medine şehri
Haricilerin eline geçti. Ancak çok zaman geçmeden Abdülmelik b. Atiye kumandasındaki
Emevi ordusu tarafından tekrar geri alındı.40
38
Bozkurt-Küçükaşçı, “Medine”, s. 307.
39
İbnü’l-Esîr III, s. 458.
40
İbn-i Kesîr, Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi, çev. Şirvanlı Mahmud, haz. Mehdi Ergüzel, Ankara 1999, s. 246-
249.
41
İbn-i Kesîr, s. 272; İbnü’l-Esîr IV, s. 606.
11
Emevilere olduğu gibi Abbasi yönetimine de muhalefet etmiştir. Medine’de bulunan Ali
evladı ihtilali tertipleyen zümre olsa da Abbasoğullarının, ihtilali devralmasından sonra
yönetimde pay sahibi olamamıştır. Medine halkı da şehirlerinin başşehir olduğu günlere
dönmek istemektedirler. Böylece Medine, Ali evladının Abbasi yönetimine karşı olan muhalif
hareketinin merkezi olmuştur. Abbasi yönetimi destekleriyle idareye geldikleri Ali evladını
sürekli gözetim altında tuttu ve zaman zamanda cezalandırdı.
42
Bozkurt-Küçükaşçı, “Medine”, s. 308.
12
43
İbnü’l-Esîr V, s. 558-563.
44
Mustafa Sabri Küçükaşçı, Abbasiler’den Osmanlılar’a Mekke ve Medine Tarihi, İstanbul 2007, s. 81,82.
45
Bozkurt-Küçükaşçı, ‘Medine’, s. 308.
13
birlikte zamanla Mekke’de de Hasenilerin liderliğinin oluşmasını sağlayacaktır. Hasenilerin
Mekke’de bir güç olarak ortaya çıkmasıyla da iki taraf arasındaki rekabet Mekke-Medine
mücadelesine dönüşecektir.
H. 359/970 yılında Medine içinde hutbe Fatımi halifesi el-Muizz Lidinillah adına
okutulmuştur. Ayrıca Medine’nin dışında bir yerde hutbe Abbasi halifesi el-Muti’ Lillah adına
okunmuştur.49 H. 365/976 yılında hutbe tekrar Abbasiler adına okunsa da çoğunlukla Fatımi
hâkimiyeti devam edecektir.50 Medine’de yaşanan bu kısa süreli el değiştirmelerle Abbasi-
Fatımi devletlerinin Haremeyn bölgesini mücadele sahasına dönüştürdükleri görülmektedir.
46
Küçükaşçı, a.g.e, s. 86.
47
Bozkurt-Küçükaşçı, “Medine”, s. 308.
48
Küçükaşçı, a.g.e, 128.
49
İbnü’l-Esîr VII, s. 252.
50
Bozkurt-Küçükaşçı, “Medine”, s. 308.
14
çıkan şiddetli rüzgâr Ebul- Fütuh ve beraberindekilerin dehşet içerisinde şehri terk etmelerine
sebep olmuştur.51
H. 601/1205 yılında Medine’yi ele geçirmek isteyen Katade el-Haseni ile Medine Emiri
Salim b. Kasım el-Hüseyni arasında Zulhuleyfe’de savaş oldu. Salim savaşı kazanmış ve karşı
atağa geçerek Mekke’yi kuşatmış fakat başarılı olamamıştır. 55 Bir rivayete göre Katade H.
618/1221 yılında gücünün doruğuna ulaştığı bir sırada Medine’yi tekrar kuşatmak istemişse de
yolda hastalanması ve oğlunun iktidar mücadelesine girmesi nedeniyle bu girişim başarısız
olmuştur.56
51
Küçükaşçı, a,g,e, s. 129.
52
A.g.e, s. 88.
53
Bozkurt-Küçükaşçı, “Medine”, s. 308.
54
İbnü’l-Esîr VIII, s. 367.
55
İbnü’l-Esîr X, s. 71,72.
56
İbnü’l-Esîr X, s. 253,254.
57
Barca, a.g.e, s. 34.
15
Selim’in H. 923/1517 yılındaki Mısır seferine kadar devam etmiştir. Ardından da Haremeyn
bölgesi Osmanlı Devleti’ne bağlanmıştır.
İslam’dan önce tarıma dayalı ekonomi temel ihtiyaçları ancak karşılayabiliyordu. Halk
genellikle ziraatla geçinmekle birlikte değişik dallarda sanat erbabı da bulunmaktaydı. Beni
Kureyza ve Beni Nadir kabileleri tarım ve hayvancılıkla ilgilenirken ekonomik bakımdan
daha güçlü olan Beni Kaynuka kabilesi silah imalatı ve kuyumculukla meşguldü. Bu haliyle
Yahudi kabileler şehrin ekonomik hayatında daha fazla söz sahibiydiler.58
İbn Zebâle hicretten önce cahiliye devri olarak geçen Medine’de İsrailoğullarının
yaşamı hakkında şu bilgileri vermektedir: “Onlar Medine’de istedikleri yere yerleştiler.
Onların tamamı Zühre denilen yerde bulunmaktaydılar. Safile’de de malları-mülkleri vardı…
Onların çoğunluğu Zeğabe’den gelen sel sularının birleştiği Yesrib denilen bölgeye
yerleştiler. Yesrib’de fahişelerin bulunduğu uzun çardaklar vardı ki; çeşitli beldelerden
insanlar onlar için gelirlerdi. Buraya gelenlerin diğer renkli develer hariç dinlendirdikleri
sadece siyah deve sayısı seksendi.”59
Hz. Muhammed Medine için bir çarşı kurmak istemiştir. Beni Kaynuka Yahudilerinin
çarşısını gördükten sonra bir bölge belirlemek istemiş ve Musalla ile Sa’d çeşmesi arasının
çarşı olmasını buyurmuştur. Ayrıca buranın vakıf olduğunu ve buradan kimsenin vergi
almamasını söylemiştir.61 Hz. Peygamber bu çarşı dışında sosyal hayatta önemli bir yeri olan
vakıflar vücuda getirmiştir. Kendisine ait pek çok mülkü vakfeden Hz. Muhammed’in
58
Bozkurt-Küçükaşçı, “Medine”, s. 309,310.
59
İbn Zebâle, s. 119.
60
Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, çev. Mehmet Yazgan, İstanbul 2015, s. 162.
61
İbn Zebâle, s. 183,184.
16
vakıfları arasında Burka, el-Misbet, ed-Delâl, Hunsâ, el-Avf, Meşrebetü Ümmü İbrâhim, Es-
sâfiye ve Fedek arazisi gibi yerleri sayabiliriz.62
Emevi iktidarı döneminde çarşıya kamuya ait binalar yapılıp burası kapalı bir alan
haline getirildi. Dükkânların tamamı kiraya verildi ve dışarıdan getirilen mallardan ücret
alındı. Emevi yönetiminden memnun olmayan Medineliler tarafından H. 125/743 yılında çarşı
tahrip edildi ve eski haline dönüştürüldü. Bundan sonra Medine çarşısı ticaret kervanlarının
hac mevsimi dışında ara sıra uğradığı bir pazar olarak faaliyet sürdürdü.63
62
İbn Zebâle, s. 175-176.
63
Bozkurt-Küçükaşçı, “Medine”, s. 310.
64
Küçükaşçı, a.g.e, s. 247.
65
Adam Mez, Onuncu Asırda İslâm Medeniyeti: İslâm’ın Rönesansı, çev. Salih Şaban, İstanbul 2014, s. 362.
66
A.g.e, s. 253.
17
67
İbnü’l-Esîr II, s. 487-488.
18
girmesi Abbasi yönetiminin devlet bütçesinde Nafakatü’l-Haremeyn adıyla fon oluşturması
sonucu oldu.68
68
Bozkurt-Küçükaşçı, “Medine”, s. 310.
69
İbnü’l-Esiîr V, s. 572.
70
Küçükaşçı, a.g.e, s. 205,206.
71
İbnü’l-Esîr V, s. 170.
72
İbnü’lEsîr III, s. 13.
73
Küçükaşçı, a.g.e, 257.
16
ribatlarda ders verirlerdi. Önemli bazı ribatlar şunlardı: er-Rical, en-Nisa, el-Fazl, en-Nahle,
Merağe, ez-Zahiriyye ve es-Sebil.74
Hicretin ardından kısa sürede İslam dünyasının en önemli kültür merkezi haline gelen
Medine, bu özelliğini hilafet merkezinin Kûfe’ye taşınmasından sonra da korumuştur. Medine
halkının örfüne Hz. Muhammed’in yaşayan sünneti gözüyle bakan Müslümanlar hadis
rivayeti için burayı merkez edinmişlerdir. Dini ilimlerde yetkin âlimlerin yetişmesi Medine
şehrini İslam dünyasının diğer bölgelerinde yaşayan âlimler ve ilim öğrenmek isteyenler için
bir cazibe merkezi haline getirmiştir.
74
Barca, a.g.e, s. 40,41.
75
Bozkurt-Küçükaşçı, “Medine”, s. 311.
76
Ramazan Şeşen, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, İstanbul 2016, s. 35,36.
77
Mez, a.g.e, s. 199.
17
1.6.1 Mescid-i Nebevî
Hz. Peygamber, Medine’ye geldikten bir ay sonra namazı tamamen anlatan vahiy
gelmişti. Bir mescit inşa etmek isteyen Hz. Muhammed bunun için belirlediği yeri satın almak
istemiştir. Burası Sehl ve Süheyl adlı iki yetime aitti. Yetimler razı edilerek Hz. Muhammed
tarafından burası alındı ve sonrasında temelleri taştan, tavanı hurma dallarından ve sütunları
hurma kütüğünden bir mescit inşa edildi. 78
Hz. Muhammed’den sonra Mescid-i Nebevi’yi genişletme faaliyetleri oldu. Hz. Ebu
Bekir mescide herhangi bir genişletme yapmadı. Hz. Ömer döneminde Abbas b.
Abdülmuttalib’in evi satın alınarak mescit genişletildi. Hz. Osman b. Affan, halifeliği
döneminde mescidi taştan kireçle bina ettirdi ve mescidi genişletti. Hz. Osman, Akîk’ten çakıl
taşları getirtti ve sütunlarını taştan, tavanını da zaç ağacından yaptırdı. Ayrıca mescidi beyaza
boyayıp nakışlı taşlarla tezyin etti. Hz. Osman mescidin doğu tarafı hariç diğer taraflarını
genişletti 79
78
Taberî, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, C. IV, çev. Zâkir Kadirî Ugan-Ahmet Temir, İstanbul 1992, s.
228,229; Belazuri I, s. 9; İbnü’l-Esîr II, s. 94. Hz. Davud’unda Beytü’l-Makdis’i inşa etmek için iki yetimin
arazisini almaya çalıştığı rivayet edilir. Yaşanan olayda farklı olarak yetimlerin Hz. Davud’a araziyi satmak
istememesi ve Hz. Davud’un ısrarı nedeniyle Allah’ın Beytü’l-Makdis’in yapımını Hz. Süleyman’a nasip etmesi
anlatılır. İbn Zebâle, s. 69,70.
79
Ebu Abdullah Muhammed İbn Battuta et-Tancî, İbn Battuta Seyahatnamesi, haz. Mümin Çevik, İstanbul 2015,
s. 97; Belazuri I, s. 10.
80
İbn Zebâle, s. 46; İbnü’l-Esîr, III, s. 310.
81
Belazuri I, s. 10.
18
göndermesini istemiş ve o da birkaç yüz mozaik ve yirmiden fazla duvar ustası
göndermiştir.82
Hicri 246’da Halife Cafer el Mütevekkil mescidin tekrar onarılmasını sağlamış ve tepe
camları yapılmıştır.89 Bunlardan başka Kayıtbay döneminde yapılan genişletme neticesinde
9429 metrekareye ulaşmıştır.90
82
Mukaddsî, s. 99, 100.
83
İbn Zebâle, s. 74, 75.
84
İbn Battuta, s. 98.
85
İbni Cübeyr, Endülüsten, Kutsal Topraklara, çev. İsmail Güler, İstanbul 2019, s. 139.
86
İbn Zebâle, s. 76, 77.
87
İbn Zebâle, s. 83.
88
Nebi Bozkurt-Mustafa Sabri Küçükaşçı, “Mescidi Nebevi”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. XXVIIII, Ankara
2004, s. 283.
89
Belazuri I, s. 11.
90
Bozkurt-Küçükaşçı, “Nebevi”, s. 283.
19
Eyyübiler zamanında Mescid’ül- Haram ve Mescid-i Nebevî’nin yöneticiliği için
Meşihat’ül-Haram kurumu tesis edilmiş ve bu kurum Memlükler döneminde de varlığını
sürdürmüştür.91
Makdisi: “Cami, şehrin üçte ikisini oluşturan kısımda Bakiu’l Garkad yakınındadır.
Dımaşk Camisi’nin planı esas alınarak yaptırılmıştır, ama büyük değildir. Gerek bu cami ve
gerekse Dımaşk Cami, Velid b. Abdülmelik tarafından yaptırılmıştır, fakat Abbasiler ona bazı
ilaveler yapmışlardır. Hz. Peygamber ‘bu mescid San’a’ya kadar uzatılsa benim mescidimdir’
buyurmuştur. Mescidin yirmi kapısı bulunmaktadır. Mescidin bugünkü uzunluğu 154 gez eni
163 gezdir. Avlusunun genişliği 165 gez, eni de 165 gezdir.”92
Eserini 987 yılında tamamladığı bilinen İbn Havkal: “Hz. Peygamber’in mescidi şehrin
ortası civarındadır. Kabri mescidin doğu duvarına kıble cihetine yakın yüksek bir türbedir.
Hz. Peygamber’in hutbe okuduğu minber büyük bir minberle kaplanmıştır. Ravza-i
Mutahhara minberin önünde bulunup burasıyla haz peygamberin mezarı arasında şehrin
batısında sur içinde Hz. Peygamber’in bayram namazlarını kıldığı namazgâh vardır. Baki el-
Gardak denen mezarlık şehrin doğusunda surun dışındadır.”93
16 Nisan 1184 yılında Medine’ye giden İbni Cübeyr: “Hz. Peygamber’e (s.a.v.)
duyduğu özlemden inleyen hurma kütüğü kabirle minber arasındaki Küçük Ravza önünde
kıbleye doğru sağda bir direğe yaptırılmıştır... Kutsal mescit dikdörtgen biçimlidir ve dört bir
91
Barca, a.g.e, s. 35.
92
Mukaddesî, s. 99.
93
İbn Havkal, s. 43.
20
yandan revaklarla çevrilidir. Ortası kumlu ve çakıllı bir meydandır. Kıble tarafında batıdan
doğuya uzanan dört sıra direk vardır. Kuzey tarafında yine aynı biçimde beş, doğu tarafında
üç, batı tarafında ise dört sıra direk vardır... Kıble tarafında sandal ağacıyla süslenmiş
gümüş kaplı, yaldızlı, abanoz bir sandık vardır. Hz. Peygamber’in(s.a.v.) başucundadır…
Kabir üçte birine kadar ustaca yontulmuş, çok güzel mermerle kaplıdır. Ondan yukarısı
duvardır. Kabrin üzerine sürülen kokular zaman içinde yarım karış kalınlıkta, kara, çizgili bir
hal almış. Yukarıda duvarda tavana bitişik ahşap pencereler var... Kıble tarafında
Peygamber’ in (s.a.v.) başı hizasında gümüş bir çivi var... Bu tarafta yaklaşık yirmi gümüş,
iki altın kandil asılıdır. Kuzeyde kıblesi mihrap biçimli mermerden küçük bir havuz bulunur.
Kutsal Ravza’ nın sağında minber bulunur… Kıble tarafında bir sandık vardır. Minberin
yüksekliği bir adam boyundan birazca fazladır… Minber abanozla kaplıdır ve Peygamber’in
(s.a.v.) oturduğu kısım üst tarafındadır. Gözükmektedir ve oturulmasın diye kendisine
değmeyen abanoz bir kapak ile örtülüdür… Mescidin boyu yüz doksan altı eni yüz yirmi altı
adım sütunları ise yüz doksan adettir... Maksure ile Ravza kabir arasında üzeri kilitli
boyanmış bir kürsü üzerinde büyük bir Kur’an durur. Bu Osman b. Affan’ın (r.a) beldelere
gönderdiği dört mushaftan biridir. Maksurenin karşısında doğuda içleri kutsal mescide
vakfedilmiş kitap ve kuran dolu iki büyük dolap vardır. Bu dolapların yanında doğu
tarafındaki ikinci revakta yerde kilitli bir kapak bulunur. Burası bir tünele açılır. Buradan
basamaklarla yer altına oradan da mescit dışındaki Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) evine varılır…
Doğuda kutsal mescidi koruyan bekçilerin kaldığı ahşap bir kulübe vardır. Bekçiler Habeşli
ve Slav gençlerdir. Görevli müezzin Bilal’in (r.a.) torunlarından biridir. Mescit sahanlığının
ortasında yeni yapılmış bir kubbe vardır. Burası Kubbetu’z-Seyt adıyla anılır ve mescidin
bütün araç gereci burada saklanır… Kutsal mescidin on dokuz kapısı vardır. Batıdaki Rahmet
ve Haşyet ile doğudaki Cibril (a.s.) ve Reca adlı dört kapı dışında hepsi kapalıdır... Kıble
tarafında da küçük kapalı bir kapı vardır. Kuzeyde dört, batıda beş, doğuda da beş kapı daha
vardır ki dört açık kapı ile on dokuz eder. Mescidin üç minaresi vardır. Biri doğu köşesinde
diğer ikisi kuzey köşesindedir.”94
İbn Battuta: “Hz. Peygamber’e ağlayıp sızlayan ağaç, kabir ve minber arasında bir
direğe bitişmiş şekildedir. Mescit dikdörtgen şeklindedir. Ortasında ufak taş ve kum ile döşeli
avlu bulunur. Mescidin etrafında yontma taş ile döşenmiş bir yol vardır. Ravza-i Mutahhara
mescidin güneydoğusundadır. Kıble tarafında ve Vech-i Kerim’in karşısında gümüş bir çivi
94
İbni Cübeyr, s. 135-139.
21
vardır. Ravza-i Mutahhara’nın Kuzeyi’nde mermerden küçük bir havuz bulunur. Onun kıble
tarafında mihrap görülür.”95
95
İbn Battuta, s. 94, 95.
96
İbn Zebâle, s. 92-100.
97
Bozkurt-Küçükaşçı, “Medine”, s. 309.
98
İbnü’l-Esîr VI, s. 209.
99
Küçükaşçı, a.g.e, s. 206, 207.
100
Ebu’l-Fidâ, s. 91.
101
Mukaddesî, s. 101.
22
Memlükler de şehir de imar faaliyetlerine devam ettiler. Memlük sultanlarından
Seyfüddin Kayıtbay, Hicaz’da pek çok yapının imaretini sağlamıştır. Medine’de 1471 yılında
Mescid-i Nebevî’nin yanına el-Medresetü’l- Eşrefiyye adıyla bir medrese, yetim çocukların
eğitilmesi için bir küttap ve bir de ribat yaptırdı. Ayrıca daha önce Medine’de bulunmayan
hamam ve değirmen gibi yapılar yaptırmıştır.102
102
Barca, a.g.e, s. 38-39.
23
Sonuç
Eski ismi Yesrib olan ve kötü bir anlam içeren şehir adı, aynı zamanda şehrin yapısını
da ortaya koymaktadır. Hz. Muhammed’in Medine’ye geldikten sonra Yesrib adının
kullanımını yasaklaması, Evs ve Hazrec kabilelerinin arasındaki problemleri çözüme
kavuşturup ‘ensar’ ünvanı çatısı altında onları birleştirmesi, Mescid-i Nebevi ve çarşı gibi
Müslümanlara ait yerler inşa etmesi ve Kur’an’ın tebliğiyle yeni bir yaşam biçimini sunması
Medine’de yeni bir toplum düzeninin oluşmasını sağladı. Bu yaşananlar ortaçağ olarak
adlandırılan bu çağda Arap çöllerinde bir medeniyet meydana getirdi. Medine bu medeniyetin
bir süre siyasi merkezliğini yaparken bir süre de kültür merkezliğini yapmıştır. Ancak
Müslümanlar arasında yaşanan ayrılıklar Medine tarihini kötü yönde etkileyecektir. Erken
tarihlerden günümüze kadar sürecek olan İslam dünyasındaki Hz. Ali ve ardıllarının
yaşadıkları sorunlar neticesindeki ayrım belki de en çok Medine’yi etkiledi. Medine bazı
zamanlarda halife veya emirlerin gazabına uğrayarak Mescid-i Nebevi’ye kadar harap olurken
bazı zamanlarda ise İslam tarihindeki değerine binaen bağışlara ve imkânlarını kolaylaştıran
yapılara layık görülmüştür. Bu gelişmeler Medine’nin fiziki, kültürel ve ekonomik yapısını
etkiledi. Bununla birlikte yaşanan siyasi çekişmeler zaman zaman Medine’nin kutsal
değerlerinin aşağılanmasına neden oldu. Medine şehrinin siyasi çekişmelere dahil olması pek
çok kez şehrin değerlerine zarar verdi. Medine siyasi ayrılıklardan uzak bir şekilde hak ettiği
değere ancak Eyyübiler, Memlükler ve Osmanlılar döneminde sahip olacaktır.
24
BİBLİYOGRAFYA
1. Kaynaklar
Belazuri, Fütûhü’l-Büldan, çev. Zâkir Kadirî Ugan, Maarif Basımevi, İstanbul 1956.
Davud, Sünen-i Ebu Davud ve Tercümesi, C. 3, çev. İbrahim Koçaşlı, Erkam Yay. İstanbul
2008.
Ebu Abdullah Muhammed İbn Battuta et-Tancî, İbn Battuta Seyahatnamesi, haz. Mümin
Çevik, Bilge Kültür Sanat Yay. İstanbul 2015.
Ebu’l-Fidâ, Takvimü’l-Büldan, çev. Ramazan Şeşen, ed. Sahure Ergüzel, İstanbul 2017.
İbni Cübeyr, Endülüsten, Kutsal Topraklara, çev. İsmail Güler, Selenge Yay. İstanbul 2019.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Tarih, çev. Ahmet Ağırakça, Ocak Yay. İstanbul 2016.
İbn Haldun, Mukaddime, haz. Süleyman Uludağ, Dergâh Yay. İstanbul 2016.
İbn Havkal, 10. Asırda İslam Coğrafyası, çev. Ramazan Şeşen, Yeditepe Yay. İstanbul 2017.
İbn-i Kesîr, Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi, çev. Şirvanlı Mahmud, haz. Mehdi Ergüzel, TDK
Yay. Ankara 1999.
İbn Zebâle, Ahbâru’l-Medîne, çev. Fatih Mehmet Yılmaz, Ankara Okulu Yay. Ankara 2018.
Mukaddesî, Ahsenü’t-Takâsîm: İslâm Coğrafyası, çev. Ahsen Batur, Selenge Yay. İstanbul
2015.
Taberî, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, C. IV, çev. Zâkir Kadirî Ugan-Ahmet Temir, MEB
Yay. İstanbul 1992.
2. Tetkik Eserler
Barca, İbrahim, es-Semhudi(v. 911/1506) ve Medine Tarihi, Siyer Yay. Siirt 2016.
Hamidullah, Muhammed, İslâm Peygamberi, çev. Mehmet Yazgan, Beyan Yay. İstanbul
2015.
25
Hodgson, Marshall G. S, İslam’ın Serüveni: İslam’ın Klasik Çağı, çev. Berkay Ersöz, phonix
Yay. Ankara 2017.
Mez, Adam, Onuncu Asırda İslâm Medeniyeti: İslâm’ın Rönesansı, çev. Salih Şaban, İnsan
Yay. İstanbul 2014, s. 199.
Sarıçam, İbrahim, “Hz. Peygamber Dönemi”, İslam Tarihi El Kitabı, ed. Eyüp Baş, Grafiker
Yay. Ankara 2018, s. 45-227.
26