Professional Documents
Culture Documents
- Mısır Medeniyeti
- Sümer Medeniyeti
- Hindistan Medeniyeti
- Çin Medeniyeti
• Sümer Medeniyeti
Sümer medeniyeti Aslında Sümer medeniyeti veya medeniyet dediğimizde İlk insanların uygarlık
olarak ortaya çıkışından bahsediyoruz. Bir insan topluluğunun artık uygarlık seviyesine ulaştığını bize
ifade eden ölçütler nelerdir? Uygarlık ya da medeniyet olarak bahsettiğimiz kavram aslında ne ile
ilişkilendirilir?
- Uygarlık için insanların yerleşik hayata geçmesi bir şart değildir. Uygarlık veya medeniyet
aslında kelime itibarıyla da medeniyet kavramı itibarıyla da bize ölçütün aslında ne olduğuyla
ilgili bilgi sunuyor.
- Medeniyet, Medine (Arapça kökenli) medenilik Arap kökenli bir kelimedir. Şehirleşme
anlamına gelir. Yani uygarlık ve medeniyet kurmanın ölçütü olarak şehirleşmeyi gösterebiliriz.
Birkaç köy topluluğunun da bir araya geldiği ticaretin olduğu merkezleri oluşturmak
medeniyetin kıssası olarak karşımıza çıkıyor.
- Tarihe baktığımızda ilk defa medenileşme teşebbüsünü MÖ 3300-2000’ler ile tarihlendirilen
Fırat ve Dicle nehirlerinin güney ucunda kurulan Sümer Medeniyetinde görmekteyiz.
- Mez (med, ara orta), potamya (arası) Mezopotamya iki nehir arası anlamına gelir.
- MÖ 5000’li yıllarda Sümerlilerin atalarının bu coğrafyaya yerleştiği söylenir. Atalarının kim
olduklarına dair birçok teori mevcuttur. En fazla üzerinde bulunan bunların Kafkas ırkından
gelen halklar olduğudur. MÖ5000 li yıllardan itibaren Kafkas halklarının Mezopotamya’ya
indikleri ve bu civarlarda küçük köy toplulukları ortaya çıkmaya başlıyor. Bu daha sonra büyük
şehirler olarak adlandırabileceğimiz (turuncu bölgedekiler en eskileridir) ilk Sümer
şehirleridir. Bu köylerin birleşimi ile şehirler ortaya çıkmıştır.
- Sümerlilerin insanlık tarihine en büyük katkısı “YAZI” dır.
Tarih öncesi çağlar ile tarihin başlangıcı varsaydığımız yazının bulunuşu da Sümerlilerin çabası ile
gerçekleşmiştir. İlk yazı örneklerine Sümerlilerde rastlanmıştır.
- Bir medeniyet olarak ortaya çıktıktan itibaren yazı, Sümerlilerin hayatında var olmuştur.
• Aslında bunun birbirini doğuran bir süreç olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü yazının bulunuşu da
Sümerlilerin büyük bir medeniyet olarak ortaya çıkmasına hız kazandıran bir özellik olarak
ortaya çıkıyor. Çünkü yazının ilk ortaya çıkışında tamamen notlar için, mal listelerini
hazırlamak için bir tür makbuz olarak tutulduğu görülmektedir. Dolayısıyla yazının ilk ortaya
çıkışı aslında ekonomik sebeplerden dolayıdır. Daha sonra siyasetten edebiyata kadar birçok
alanda eser verilen bir alan haline geliyor.
• Dünyanın en eski hikayesi olan Gılgamış Destanı, bir Sümer hikayesidir.
- Sümer yazısına “Çivi Yazısı”
denmektedir.
- Önce alfabe oluşturulmamıştır. Daha
sonra seslere dönüştürülmüştür.
- İlk amacı makbuz tutmak için
olduğundan ilk yazı örnekleri şekillerle
ortaya konulmuştur. Dolayısıyla
başlangıçta piktografik yazı olarak
adlandırılan bir yazı olarak başlıyor.
Zaman içerisinde çivi yazısına eviriliyor.
- Genel olarak baktığımızda bu yazıda
zaman içerisinde şekillerin sistemli bir
şekilde konu anlatımı haline
gelmektedir. Okuyucunun
anlayabileceği bir çözümleme söz
konusudur.
- Kil tabletler üzerine yazılması bunları
mağara resimlerinden ayıran bir
noktadır.
- En başta sağdan sola doğru bir yazı gerçekleşmiş ancak bu kısa süre sonra yazının kısa bir süre
içerisinde evirilmeye ve tam bir yazı haline dönüşmesiyle birlikte yazının yönünde de
değişiklik gözükmektedir.
- Kil tabletlerin fırınlanması yazının daha uzun süre durması için uygulanan bir yöntemdir.
- Sümer şehirlerindeki evlerin
yapımında genellikle kerpiç ve
tuğla kullanılmıştır.
- Kültürel yalıtım söz konusu değildir. İnsan ve mal aktarımı coğrafyalar arası çok daha
hareketlidir. Ege bunları Akdeniz havzasında bulunan küçük adacıklarla sağlar. Bu anlamda
Akdeniz’deki ve Ege denizindeki adalara baktığımızda, adalar birer atlama taşı vazifesi görür.
- Bu havzadaki ilk medeniyet olan Minos’a ev sahipliği yapan Girit Adası, en önemli ada olarak
karşımıza çıkar. MÖ 2000’lerden itibaren görülmüştür. 600 yıl kadar etkili olmuştur.
- Zeus’un doğum yeri olarak düşünülmektedir.
- Avrupa’nın ortaya çıkışı da bu mite dayandırılmaktadır.
- Neolitik çağdan itibaren Girit coğrafyasında yerleşim olduğu bilinmektedir.
- Girit tam bir atlama taşıdır. Akdeniz coğrafyasının tam ortasında yer almaktadır. Afrika, Asya
ve Avrupa’ya eşit mesafededir. Dolayısıyla tam bir kültürel etkileşim ve aktarım merkezidir.
Bu nedenle bu coğrafyada diğer bölgelere göre biraz daha erken dönemde bir medeniyet
ortaya çıkıyor. Dolayısıyla hem Asya’daki hem de Afrika’daki medeniyet oluşumları Girit
menşeli Minos Uygarlığının üzerine de ciddi bir iz bırakıyor.
- İlk şehirleşme ise MÖ 2500’lerde görülmeye başlıyor.
- Maden işletmeleri (bakır) görülüyor.
- Hem diğer adalar hem de ege toplumları ile oldukça fazla mal değiş tokuşunun yapıldığı
görülmektedir. Seramik kaplar, taş işçiliği, mühürler…
- Zamanla bu ticaretin artması ile Girit’in bu coğrafyadaki hâkim olan diğer kültürler üzerine de
bir hegemonya kurduğundan bahsedebiliriz.
- Üzerindeki şehirler arasında en önemli şehir olarak başkent Knossos.
- Knossos sarayı: Gelişmiş bir inşa, kanalizasyon sistemi, 22 dönümlük bir arazi, 1500 oda,
- Kraliyet sistemi vardır. Knossos’a bağlı kentler sistemi vardır. Ayrıca kralın da tanrılar
tarafından seçilmiş olduğu düşünülen bir seçim vardır. Teokratik bir sistem söz konusudur.
Kral dini bir lider olarak kabul edilen bu sistem çok tanrılı bir inanışa sahiptir.
- Girit’te bu kadar yerleşik bir medeniyetin kurulmasının bir diğer sebebi ise tarımdır. Tarımsal
faaliyetler açısından etkin bir coğrafyadır. Yazları kurak geçmesinin verdiği etki sayesinde 2
önemli ürün burada yetiştirilmektedir:
• Zeytin & Üzüm
- Bu ikili sayesinde Girit’te yetişmeyen ürünlerin getirilmesi sağlanıyor.
- Burada üretilen zeytinyağı veya şarap gibi ürünlerin diğer coğrafyalarda ortaya çıkması
Girit’in bu dönemde iyi bir ticaret merkezi olarak faaliyet gösterdiğini gösterir.
- MÖ 1500’lerde Saraylarda yangınlar olduğu görülüyor ve bununda sebebinin depremler
olduğu düşünülüyor. Fakat 100 yıl süreyle bir toparlanma görülüyor.
- MÖ 1400’lerde Minos Kültürü’nün son bulduğu düşünülüyor. Bunun sebebinin ise Yunan
kültürünün görülmesi ve ayrıca dışarıdan gelen işgalcilerin var olmasıdır.
- Şehir yapısı genel olarak kıyıdan biraz yüksek inşa edilirler ve etrafları surlarla çevrilmez.
Çünkü denizin sağladığı korumadan faydalanılır.
- Son derece hâkim bir kültüre sahiptirler.
- Tahta & kereste, metal ürünler ana
karaya satılmıştır.
- Dinleri hakkında pek fazla bilgi yoktur.
- Oldukça rafine bir sanat anlayışları
vardır.
- Kadın figürünün önde olması kadına
değer verildiğini düşündürmektedir.
- Kurban kesme gelenekleri vardır.
(İnsan dahil)
- Yazı olarak iki ayrı dönemden kalma
örnekler vardır.
• Hiyeroglif benzeri MÖ 1700 (Linear A)
• Yunan kültürünün etkisi olan yazı MÖ
1400 (Linear B)
- Linear A Girit menşeli bir yazıdır.
Linear B ise net olarak Yunanca bir
yazıdır.
2- Mikenler (MÖ 1700- )
Roma aslında Etrüsk Krallığı’na son vererek başlatıyorsa da Etrüsk’ten oldukça etkileniyor ve oldukça
şeyi koruyor.
- Halkın başlangıçta askeri amaçlarla 100’li gruplar şeklinde örgütlenmesi, buna bağlı
oluşturulan birliklere “Lejyon” denmesi. Buralarda faaliyet gösteren asker “Lejyoner”,
- Gladyatör oyunları,
- Zafer kutlamaları,
- Kehanetler ve kehanetlerin okunması gibi aslındaki dini açıklaması olan birtakım ritüeller de
bu kökene dayanır.
- Roma dini amalgam bir çeşitlilik de ima eder. Hem o bölgede yaşayan halkın doğa üstü
güçlerini sembol ettiği düşünülür.
- Krallığın yıkılmasından sonra oluşan sistemde bir senato ve 2 konsül söz konusudur.
- Her 5 yılda bir seçim olur. Oylamaya katılanlar; vatandaş olanlar, vatandaşlık statüsüne sahip
olanlara karşı katıldığı oylama sonucuna göre 5 yılda bir senato seçiliyor. Ve daha sonra da bu
senato üzerinden 2 konsül seçilerek idari mekanizma oluşturulmuş oluyor.
- Vatadaşlık Statüsüne;
• Patriciler (Soylular)
• Plebler (Köylüler)
- Vatandaşlık son derece kritik bir kavramdı. Çünkü belirli hakları vardı. Oy kullanabilmenin
yanında herhangi bir sorunu olduğu zaman mahkemeye müracaat etme, yönetime müracaat
etme, mahkemede dava açma (kamu kurumlarını ilgilendiren meselelerde bile) ve bunu takip
etme hakkına sahiptir. Bu iki grup arasında kadınlar ve köleler
yoktur. Roma’da eğer birinin toprağı varsa vatandaşlık hakkı
verilir çünkü vatandaşlık aynı zamanda askeri sistemle
ilişkilendirilmiştir. Asker ihtiyacı ordunun yanında belirli toprak
sahibi köylülerden karşılanır.
- Köleler grubu bakıldığında İmparatorluk olarak Roma’daki
gelişmelerin altında yatan itici güç olarak gözüküyor. Askeri
başarılar, şehir düzenlemeleri, mimari tasarımlar … aslında çok
sayıda kölenin varlığıyla açıklanır. Ancak köleler Yunanlılardaki
gibi değildir. Roma da kölelikte de farklı uygulamalar söz
konusudur. Köle, sahibiyle anlaşmalar gerçekleştirebilir yani
kölelere tanınan haklar da vardır.
- Roma da kurucu kuram olarak karşımıza çıkan; anıtların
üzerinde karşımıza çıkan bir kısaltma söz konusudur: SPQR
(Senatus Populusque Romanus) (Roma halkı ve senatosu)
- 1 senato, 2 konsul
- Egemenlik halkındır ve vatandaşındır. Bu egemenliğin
gerçekleşmesi vatandaşların katıldığı bir dizi karmaşık meclisler
vasıtasıyla olur. 5 yılda bir senato seçimi oluyor ve bu senato
seçilen üyelerle yasaların düzenlenmesini kontrol ediyor. Yani bir tür parlamento görevi
görüyor. Konsüller ise 1’er yıl arayla seçiliyor ve bu anlamda senatonun en önemli üyeleri
olarak karşımıza çıkıyor. Toprak ve onun desteklediği bir toplum yapısı söz konusudur.
- Önce cumhuriyet döneminde sonra imparatorluk döneminde önemli bir vaat olarak ortaya
çıkıyor. Vatandaş yerel mahkemelerden imparatorluğun en tepesine varıncaya kadar
başvurma hakkına sahip oluyor. Bu anlamda sadece kâğıt üzerinde bir hak olarak değil
uygulamaya yönelik; pratiğe yönelik açılımları olan bir hak olarak karşımıza çıkar.
- Başarılarından diğeri ise Romalılaştırmasıdır. Bu vatandaşlık verme noktasında istekli olmaları
Romalıların fethettikleri topraklardaki insanlara vatandaşlık vererek fethetmesi ama onların
etnik veya dini bir asimilasyona uğramaması bu anlamda dolayısıyla vatandaşlık üzerinden
Romalılaştırması daha sonra özellikle imparatorluk döneminde bütün özgür tebaaya verilen
bir hak olarak karşımıza çıkıyor. Yani özgür olan herkesin vatandaşlık hakkına sahip olduğunu
görüyoruz. Bu da tabi böyle geniş bir coğrafyaya yayılmış bir İmparatorluğun (önce
cumhuriyetin) sınırları altındaki herkese vatandaş hakkı vermesi, oy kullanma yetkisi
vermesi, dava açabilme ve roma hukukundan yararlanabilme yetkisi vermesi oldukça
kozmopolit (çok kimlikli); çeşitliliği ve bir arada tutmayı amaçlayan bir anayasal sistem inşa
etmesine yol açmıştır. Çeşitliliği savunan bir anayasal sistemdir. Yani Romalılaştırma
tamamıyla hukuki sistem üzerinden gerçekleştirilen bir başarıdır. Bu anlamda baktığımızda
Romalıların çoğu 2 dil bilmektedir. Latince resmi dildir. Yunanca ise özellikle doğu
vilayetlerinde memurlar ve tacirler tarafından konuşulan dildir. Ayrıca Romalıların kendileri
bile Yunan klasikleri ile büyümüşlerdir. Eğitimde tutucudurlar. Oldukça az şeyi
değiştirmişlerdir. Eğitimde ve heykelde de Yunanı taklit söz konusudur. Ancak heykelcilik
arasındaki fark daha devasa boyutlardaki heykellere yönelmeleridir. Buda daha kaba ve o
ince heykelcilik duygusundan yoksun eserlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu nedenle
hiçbir zaman Antik Yunan heykelciğine ulaşamıyorlar.
- İki alanda yenilikler söz konusudur: Hukuk ve Mühendislik
- Hukuk alanında MS bir birikim söz konusudur. Cumhuriyet sisteminin inşa edilmesi hukuka
dayalı bir sistem olarak ortaya çıkması (senato & konseyler oluşturulması) hukuki altyapıyı
destekleyen süreçlerdir.
- Hukuk alanında en önemli şeylerden biri Hukuki eserlerin bir araya getirilmesidir.
Vatandaşların bu toplanan hukuki belgelerden yola çıkarak mahkemelere başvurabilmesi
Roma’nın önemli yeniliklerinden birisi olarak görülmektedir. Bir diğeri ise kamu hukuku ve
özel hukuk ayrımının ilk defa ortaya çıkmasıdır. Bunu sağlayan en önemli şey senatonun
olmasıdır.
- Mühendislik alanında ise özellikle hidrolik, köprü ve yol mühendisliğinde ileri oldukları
görülmüştür. Köle ve lejyoner sınıfına dayalı gelişme vardır. İnsan emeğine dayalıdır. Roma
şehir modellerinde forumların olduğu görülmektedir. Yunan Agora bölgesinde dükkanların,
binaların olduğu yerdi; Roma’da da dükkanların olduğu pazarın olduğu satışların gerçekleştiği
bir yer olarak forumlar vardır. Ayrıca yönetim binaları da forumda bulunmaktadır. Bunun
dışında en önemli tapınakları da forumlarda yer almaktadır.
- Her yol Roma’ya çıkar çünkü yol ağları ile her yer birbirine bağlanmıştır ve damarlar gibi
bağlanan yerlerin çekirdeğini Roma oluşturur. Bu açıdan yollara son derece önem vermiş bir
medeniyet olarak karşımıza çıkar.
- Bunun dışında beton kullanımı ilk kez Roma da görülmüştür. Ve tonoz uygulaması da
görülmüştür. Bu tonozlar vasıtasıyla daha geniş kubbeli mekanlar elde edilmiştir. Yükseklik ve
genişlik açısından Yunan medeniyetine göre daha fazla artmıştır ve daha devasa binaların
yapılmasına izin verilmiştir. Mermer özellikle yoğun olarak kullanılmıştır.
- Romanın kullandığı bu model Romalılığın yaygınlaştığı bütün diyarlarda kullanılmıştır.
- Su sistemi, kanalizasyon sistemi ve yol sistemi bir şehrin olmazsa olmazıdır. Yol planlaması,
şehre su getirecek kemerlerin oluşturulması ve kanalizasyonun oluşturulması elzemdir.
Şehirlerde hamamlar yaygındır. Şehrin sembolü olarak amfi tiyatrolar karşımıza çıkar. Amfi
tiyatrolarda seslendirme sisteminin binayı yükselterek yapılarak binanın birkaç kattan
oluşması ile sağlanmıştır. Bu sayede amfi tiyatrolar da forum bölgesine yakın yerlerdedir.
Elips veya tam daire şeklindedir.
- Roma dinine baktığımız zaman bireysel kurtuluş ile aslında ilgisi yoktur. Din oldukça siyasi ve
kamusal bir mesele olarak görülmüştür. Ayinler devletin bekası için yapılmıştır. Buna bağlı
olarak bir ruhban sınıfı söz konusu değildir. Herhangi rahip veya seçilmiş din adamları söz
konusu değildir. Dini seremoniler tamamen seçilmişlerin elindedir. Yani senato ve konsüller
vasıtasıyla gerçekleştiriliyor. Halktan beklenen adet olmuş bütün ibadetlere katılmasıdır.
Tapınaklarla ilgilenilmesi de gene devletin zorunluluğudur. Yani dini devlet kontrol
etmektedir. Bu seremonilere katıldıktan sonra halkın kendi dinine hiçbir şekilde müdahale
edilmiyor. Bunu reddederlerse çarmıha gerilmek suretiyle yakılmışlardır. Roma barışının
altında yatan unsurlardan birisi budur.
- Mezarlıklar şehrin içerisine kesinlikle alınmıyor. Şehre yakın yere inşa ediliyor.
- Roma da kalabalık bir nüfusun yaşamasına el verecek bir inşaat sisteminin olması da
başarılarından birisidir. Apartman sisteminin devreye sokulması domus adı verilen müstakil
evler dışında apartmanlar bulunmaktadır. Alt katlarının dükkân olarak kullanılması karşımıza
çıkmaktadır. Bunun dışında sıcak su kaynaklarının yer yüzüne çıkarılarak kullanılması. Fakat
bunlar kas gücüne dayalıdır.
- Ekonomi, özellikle vergilendirme olarak çok gelişmiştir. Zaman zaman zafer anıtları da inşa
edilmiştir.
- Kölelik çok yaygındır. Zaman zaman köle isyanları da olmuştur. (Spartacus) Bu isyana
katılanlar çarmıha gerilmiştir.
- Özellikle yemek yemeyi seven gösteriş meraklısı bir millettirler. Bu yemeklerle toplantılar gibi
birçok iş halledilir. Yemek yiyebilmek için Manken hastalığı (Blumia) uyguladıkları söylenir.