You are on page 1of 76

YAZIM KURALLARI -1

1.1. Büyük Harflerin Kullanıldığı Yerler:

1.1.1. Özel adlar büyük harfle başlar.


Bazı özel adlar şunlardır:

 Kişi adlarıyla soyadları büyük harfle başlar:


Örnek(ler)
Orhan Veli Kanık, Sait Faik Abasıyanık, Yunus Emre, Evliya Çelebi, Gevheri,
Karacaoğlan, Aşık Ömer, Wolfgang von Goethe, Wilhelm Radloff, Vilhelm Thomsen,
Victor Hugo…

 Kişi adlarından önce ve sonra gelen saygı sözleri, unvanlar', lakaplar',


meslek ve rütbe adları büyük harfle başlar:
Örnek(ler)
Kaymakam Erol Bey, Hamdi Bey, Mustafa Efendi, Zeynep Hanım, Bay Ali
Çiçekçi, Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Doktor Behçet Uz, Mareşal Fevzi Çakmak, Yüzbaşı
Cengiz Topel; Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman,
Genç Osman, Deli ibrahim, Avcı Mehmet, Nişancı Mehmet Paşa, Deli Petro…
NOT: Akrabalık bildiren kelimeler büyük harfle başlamaz:
Örnek(ler)
Tülay abla, Ayşe teyze, Fatma nine, Kemal dayı, Saim amca, Ali enişte…
NOT: Akrabalık bildiren kelimeler başa geldiğinde lakap yerine kullanıldığı için
büyük haille başlar:
Örnek(ler)
Nene Hatun, Baba Gündüz, Dayı Kemal, Hala Sultan…

 Hayvanlara verilen özel adlar büyük harfle başlar:


Örnek(ler)
Sarıkız, Fino, Karabaş, Pamuk, Minnoş, Tekir…

 Millet, boy, oymak adları büyük harfle başlar:


Örnek(ler)
Türk, Alman, İngiliz, Rus, Arap, Japon; Oğuz, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar;
Karakeçili, Hacımusalı…

 Dil ve lehçe adları büyük harfle başlar:


Örnek(ler)
Türkçe, Almanca, ingilizce, Rusça, Arapça; Oğuzca, Kazakça, Kırgızca,
Özbekçe,

 Devlet adları büyük harfle başlar:


Örnek(ler)
Türkiye Cumhuriyeti, Amerika Birleşik Devletleri, Suudi
Arabistan, Azerbaycan Cumhuriyeti…

 Din ve mezhep adları ile bunların mensuplarını bildiren sözler büyük


harfle başlar:
Örnek(ler)
Müslümanlık, Müslüman; Hristiyanlık, Hristiyan; Musevilik, Musevi; Budizm,
Budist; Hanefîlik, Hanefî; Malikilik, Maliki; Protestanlık, Protestan; Katoliklik,
Katolik.

 Din ve mitoloji ile ilgili özel adlar büyük harfle başlar:


Örnek(ler)
Tanrı, Allah, Cebrail, Zeus, Oziris, Kibele…

 Gezegen ve yıldız adları büyük harfle başlar:


Örnek(ler)
Merkür, Neptün, Plüton, Halley, Dünya, Güneş, Ay vb…

NOT: Dünya, güneş, ay sözcükleri gezegen anlamı


dışında kullanıldığında küçük harfle başlar.
Örnek(ler)
Evimiz güneş almıyor.
Senin farklı bir dünyan var.
 Yer adları (kıta, bölge, il, ilçe, köy, semt, cadde, sokak, semt vb.)
büyük harfle başlar:
Örnek(ler)
Asya, Avrupa, Afrika, Amerika; iç Anadolu, Doğu Anadolu, Güneydoğu
Anadolu, Yakın Doğu; Ankara, istanbul, Taşkent, Bağdat, Moskova; Turgutlu, Ürgüp,
Ahlat; Cayırbağı, Akça köy; Bahçelievler, Cebeci; Atatürk Bulvarı, Ziya Gökalp
Caddesi…

NOT: Yer adlarında ilk isimden sonra gelen deniz, nehir', göl, dağ, boğaz vb.
tür bildiren ikinci isimler büyük harfle başlar:
Örnek(ler)
Ağrı Dağı, Aral Gölü, Çanakkale Boğazı, Dicle Irmağı, Ege Denizi, Erciyes Dağı,
Fırat Nehri, Tuna Nehri, Van Gölü, Zigana Geçidi, Süveyş Kanalı…

NOT: Özel ada dâhil olmayıp tamlama kuran şehir', il, ilçe, bucak, belde, köy
vb. sözler küçük harfle başlar:
Örnek(ler)
Konya ili, Etimesgut ilçesi, Taflan köyü vb…

NOT: Mahalle, meydan, bulvar, cadde, sokak adlarında geçen “mahalle,


meydan, bulvar, cadde, sokak” kelimeleri büyük harfle başlar.
Örnek(ler)
Atatürk Bulvarı, Cumhuriyet Mahallesi, Kazım Karabekir Caddesi…

 Saray, köşk, han, kale, köprü,kule, anıt vb. yapı adlarının bütün
kelimeleri büyük harfle başlar:
Örnek(ler)
Topkapı Sarayı, Do ima bahçe Sarayı, Ishakpaşa Sarayı, Çankaya Köşkü,
Horozlu Han, Ankara Kalesi, Alanya Kalesi, Galata Köprüsü, Fatih Sultan Mehmet
Köprüsü, Mostar Köprüsü, Beyazıt Kulesi, Zafer Abidesi, Bilge Kağan Anıtı…

 Kurum, kuruluş ve kurul adlarının her kelimesi büyük harfle başlar:


Örnek(ler)
ürkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Dil Kurumu, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi,
Devlet Malzeme Ofisi, Millî Kütüphane, Çocuk Esirgeme Kurumu, Atatürk Orman
Çiftliği, Çankaya lisesi; Anadolu Kulübü, Mavi Köşe Bakkaliyesi…

 Kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge, genelge adlarının her kelimesi


büyük harfle başlar:
Örnek(ler)
Medeni Kanun, Borçlar Hukuku (kanun), Atatürk Uluslararası Barış Ödülü
Tüzüğü, Telif Hakkı Yayın ve Satış Yönetmeliği…

 Kitap, dergi, gazete ve sanat eserlerinin (tablo, heykel, müzik) her


kelimesi büyük harfle başlar:
Örnek(ler)
Nutuk, Safahat, Kendi Gök Kubbemiz, Anadolu Notları, Sinekli Bakkal; Türk
Dili, Türk Kültürü, Varlık; Resmî Gazete, Hürriyet, Milliyet, Türkiye, Yeni Yüzyıl,
Yeni Asır; Saraydan Kız Kaçırma, Onuncu Yıl Marşı…

NOT: Özel ada dâhil olmayan gazete, dergi, tablo vb. sözler büyük harfle
başlamaz:
Örnek(ler)
Milliyet gazetesi, Türk Dili dergisi, Halı Dokuyan Kızlar tablo su…

NOT: Büyük haillerin kullanıldığı yerlerde bulunan “ve, ile, ya, veya, yahut,
ki, da, de” sözleriyle” mı, mi, mu, mü” soru eki küçük harfle yazılır:
Örnek(ler)
Mai ve Siyah, Suç ve Ceza, Leyla ile Mecnun, Turfanda mı, Turfa mı? Diyorlar
ki, Dünyaya ikinci Geliş yahut Sır içinde Esrar, Ya Devlet Başa ya Kuzgun Leşe, Ben
de Yazdım…

 Millî ve dinî bayramlarla bayram niteliği kazanmış günlerin adları büyük


harfle başlar:
Örnek(ler)
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı,
Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı, Nevruz Bayramı, Anneler Günü, Öğretmenler
Günü, 2" Mart Dünya Tiyatrolar Günü, 14 Mart Tıp Bayramı, Hıdırellez…

 Tarihî olay, çağ ve dönem adları büyük harfle başlar:


Örnek(ler)
Kurtuluş Savaşı, Millî Mücadele, Cilalı Taş Devri, ilk Çağ, Yükselme Devri, Millî
Edebiyat Dönemi, Servetifünun Dönemi, Tanzimat Dönemi…

 Özel adlardan türetilen bütün kelimeler büyük harfle başlar:


Örnek(ler)
Türklük, Türkleşmek, Türkçü, Türkçülük, Türkçe, Türkolog, Türkoloji,
Avrupalı, Avrupalılaşmak, Asyalılık, Darvinci, Konyalı, Bursalı…

 Yer, millet ve kişi adlarıyla kurulan birleşik kelimelerde özel adlar


büyük harfle başlar:

Örnek(ler)
Antep fıstığı, Brüksel lahanası, Frenk gömleği, Hindistan cevizi, İngiliz
anahtarı, Japon gülü, Maraş dondurması, Van kedisi…

1.1.2. Şiirde her dize büyük harfle başlar:


Örnek(ler)
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor.
Bir hilâl uğruna, ya Râb, ne güneşler batıyor!

1.1.3. Cümleler büyük harfle başlar:


Örnek(ler)
Elindeki kitabı bize tanıttı.
Kapıyı altmış yaşlarında bir teyze açtı.

1.1.4. Tabela, levha ve levha niteliğindeki yazılarda geçen kelimeler büyük


harfle başlar:
Örnek(ler)
Giriş, Çıkış, Müdür, Vezne, Otobüs Durağı, Şehirler Arası Telefon, 3. Kat, 4.
Sınıf, 1. Blok…

1.2.İkilemelerin Yazımı:
İkilemeler daima ayrı yazılır:
Örnek(ler)
Gece gündüz demeden ders çalışıyordu.
Yalnız benim için bak yeşil yeşil.

NOT: İkilemeyi oluşturan sözcüklerin arasına herhangi bir noktalama


işareti konulmaz.
Örnek(ler)
Aşağı – yukarı üç senedir çalışıyorum. (yanlış)
Olanları bana tek, tek anlatmalısın. (yanlış)

NOT: Sözcüğün ilk sesi yerine “m” sesi getirilerek yapılan ikilemeler daima
ayrı yazılır.
Örnek(ler)
Burada kitap mitap yok.
Bizde akıl makıl kalmadı.

1.3.Pekiştirmelerin Yazımı:
 İlk hecenin sonuna “m, p, r, s” (“PıRaSaM” şeklinde kodlayabiliriz)
seslerinden birinin getirilmesiyle yapılan pekiştirmeler daima bitişik yazılır.
Örnek(ler)
masmavi, tertemiz, apaçık, yemyeşil…

1.4.Kısaltmaların Yazımı:
 Özel isimlerin kısaltması büyük harfle başlar ve sonuna nokta konur.
Örnek(ler)
Alb. (albay), Prof. (profesör), Cad. (cadde)…
 Birkaç sözcükten oluşan kurum, kuruluş adları, her sözcüğünün ilk harfi
alınarak kısaltılır ve her harf büyük yazılır. Ayrıca bu kısaltmalar arasına
nokta konmaz.
Örnek(ler)
TRT, PTT, DSİ, TEK (doğru)
T.R.T., P.T.T., D.S.İ., T.E.K. (yanlış)

 Birkaç sözcükten oluşan kurum ve kuruluş adlarının kısaltmaları,


kullanılan harflere göre okunur. Kısaltmaya ek getirildiğinde ek, kısaltmanın
okunuşuna göre, kesme işareti ile ayrılarak yazılır.
Örnek(ler)
TDK -Te De Ke şeklinde okunur.-
“TDK’da çalışıyorum.” ifadesi yanlıştır.
“TDK’de çalışıyorum.” ifadesi doğrudur.

 Bazı kısaltmalar küçük harfle yazılır ve kendilerinden sonra


nokta konmaz.
Örnek(ler)
m (metre), l (litre), g (gram)…

NOT: Küçük harflerle yapılan kısaltmalara getirilen eklerde sözcüğün


okunuşu; büyük harflerle yapılan kısaltmalara getirilen eklerde kısaltmanın son
harfinin okunuşu esas alınır.
Örnek(ler)
TRT’dan (yanlış) TRT’den (doğru)
THY’dan (yanlış) THY’den (doğru)
kg’den (yanlış) kg’dan (doğru)
Yararlanılan Kaynaklar

HATİPOĞLU, A. N., Üniversitede Türk Dili, Barış Kitabevi, Ankara, 2003.

http://www.dilbilgisi.net/konular/yazim-bilgisi/yazim-kurallari/ (Erişim Tarihi: 15.08.2018)

https://www.edebiyatogretmeni.org/yazim-kurallari-konu-testleri/ (Erişim Tarihi:


15.08.2018)
YAZIM KURALLARI-2
1.5. Sayıların Yazımı:
 Sayılar metin içerisinde yazıyla yazılır.
Örnek(ler)
Üç ay sonra İzmir’e gideceğim.
Bu gelenek bin yıldır sürüyor.

 Saat, para tutarı, ölçü, istatistik verilere ilişkin sayılarda rakam


kullanılır.
Örnek(ler)
Bugün okula saat 11.00’de gideceğiz.
Manavdan 5 kg soğan aldık.

NOT: Saat ve dakikalar metin içinde yazıyla da yazılabilir.


Örnek(ler)
Saat dokuzu beş geçe…

 Birden fazla sözcükten oluşan sayılar ayrı yazılır.


Örnek(ler)
Üç yüz altmış beş, bin iki yüz elli…
Bir yıl üç yüz altmış beş gündür.

 Para ile ilgili işlemler ve senet, çek vb. ticarî belgelerde geçen
sayılar bitişik yazılır. Buradaki amaç belgenin üzerinde sonradan değişiklik veya
ekleme yapılamasını önlemektir.
Örnek(ler)
Bankadan yüzseksenaltı Türk lirası istemişti.
Faturada sekizyüzyirmibeş TL yazıyor.

 Dört veya daha çok basamaklı sayıların kolay okunabilmesi amacıyla


içinde geçen “bin, milyon, milyar ve trilyon” sözleri harfle yazılabilir.
Örnek(ler)
1 milyar 500 milyon kişi, 3 bin 255 kalem…
Türkiye’nin nüfusu 2012 yılı sonunda 75 milyon 627 bin 384 kişiye ulaştı.

NOT: Sıra sayıları ekle gösterildiklerinde rakamdan sonra sadece kesme işareti
ve ek yazılır, ayrıca nokta konmaz.
Örnek(ler)
8.’inci (yanlış) 8’inci (doğru), 2.’nci (yanlış) 2’nci (doğru)

NOT: Üleştirme sayıları rakamla değil yazıyla belirtilir.


Örnek(ler)
8’er (yanlış) sekizer (doğru), 2’şer (yanlış) ikişer (doğru)

1.6."de" Bağlacı ile "-de, -da" Eklerinin Yazımı


1.6.1. "de, da" Bağlacının Yazımı
 Bağlaç olan "de, da" her zaman ayrı yazılır.
 "te, ta" şekli yoktur. Ünsüz benzeşmesi kuralına uymaz.
 Kalınlık-incelik uyumuna uyar.
 Özel isimden sonra gelirse kesme işareti kullanılmaz.
 Cümleye "dahi, bile, başkaları gibi" anlamlar katar.
 Cümleden çıkarıldığında cümledeki anlam bozulmaz, cümle kısmen
daralır.
 Yazımda bir kelime gibi kabul edilir.
 Söylenişte vurgulu söylenir.
Örnek(ler)
Bilecik de gelişen şehirlerimiz arasındadır.
Bu kitabı Mehmet de okumuş.
Okul da bir eğitim yuvasıdır.

1.6.2. "-de, -da, -te, -ta" Hâl (durum) Ekinin Yazımı


 İsim çekim ekidir.
 "-de, -da, -te, -ta" hâl (durum) eki her zaman kelimeyle bitişik yazılır.
 Ünsüz benzeşmesi kuralına uyar. Yani "-te, -ta" şekli vardır.
 Cümleden çıkarıldığı zaman cümledeki anlam tamamen bozulur, cümle
dil bilgisi açısından da doğru cümle olma özelliğini kaybeder.
Örnek(ler)
Bilecik’te oturan teyzesi yarın gelecek.
Bu kitabı Mehmet’te bulabilirsin.
Onunla okulda buluşacağız.

1.7. "ki" nin Yazımı:


Türkçede 3 çeşit ‘ki’ bulunur:

1.7.1. Sıfat Yapan "-ki"


İsimlere gelerek onlara yer ve zaman anlamı katan bir ektir. Sözcüğe her
zaman bitişik yazılır. Ek durumunda olup eklendiği sözcüğe sıfat özelliği kazandırır.
Yer bildiren isimlere gelip onlara sıfat özelliği kazandırdığında "-de, -da" hâl ekiyle
birlikte kullanılır. Zaman bildiren sözcüklerin sonuna da doğrudan gelir.
Örnek(ler)
Çarşıdaki hesap her zaman evdeki hesaba uymaz.
Dildeki yozlaşma okuldaki eğitimle önlenebilir.
Dünkü maç bugünkü maçtan heyecanlıydı.

1.7.2.İlgi Zamiri "–ki"


Sözcüğe her zaman bitişik yazılır. Ek durumunda olan tek zamirdir.
"Tamlanan"ın yerini tutar. Büyük ünlü uyumu ile küçük ünlü uyumu kuralına uymaz.
"-ki"den başka şekli yoktur.
Örnek(ler)
Senin için rahat edebilir benimki kan ağlıyor. (benim içim: belirtili isim
tamlaması)
Bizim çocuk matematikte tel tel dökülmüş; sizinki sınavda ne yapmış? (sizin
çocuğunuz: belirtili isim tamlaması)

1.7.3. Bağlaç "ki"


Sözcükten her zaman ayrı yazılır. "ki" bağlacı bir sözcük olarak kabul edilir.
Vurgu ve bağlama amacıyla kullanılır. Cümleden çıkarıldığında diğer "-ki" ekleri kadar
cümle anlam ve yapı bakımından bozulmaz. Sadece "ki" şekli vardır.
Örnek(ler)
Çalışmalısın ki kazanasın.
Konuyu kendisi anlamamış ki bize de anlatsın.
Duyduk ki unutmuşsun gözlerimin rengini.

1.8. "mi" Soru Ekinin Yazımı:


 Kendisinden önceki sözcükten her zaman ayrı yazılır.
Örnek(ler)
Sizi Ahmet mi buraya çağırdı?
Soruları Hasan mı yanıtlayacak?

 Kendisinden sonra gelen ekler "mi" ekiyle bitişik yazılır.


Örnek(ler)
Ağlasam sesimi duyar mısınız, mısralarımda;
Dokunabilir misiniz gözyaşlarıma, ellerinizle?

NOT: "mi" soru eki cümleye soru anlamı katmasa da her zaman ayrı yazılır. Bu
durumlarda cümleye farklı anlamlar katabilir.
Örnek(ler)
Akşamları geç yattım mı sabaha kadar uyuyamazdı. (zaman)
Güzel mi güzel bir elbise(pekiştirme)

1.9.Birleşik Kelimelerin Yazımı


1.9.1.Bitişik Yazılan Birleşik Kelimeler:
 Ses düşmesine uğrayan bileşik sözcükler bitişik yazılır.
Örnek(ler)
cumartesi (cuma ertesi), nasıl (ne asıl), niçin (ne için), kaynana (kayın ana),
birbiri (biri biri)…
 “Et-“ ve “ol-“ yardımcı eylemleriyle birleşirken ses düşmesine veya ses
türemesine uğrayan bileşik sözcükler bitişik yazılır.
Örnek(ler)
kaybolmak (kayıp olmak), hissetmek (his etmek), emretmek (emir etmek),
halletmek (hal etmek)…

 “-a, -e, -ı, -i, -u, -ü” zarf-fiil ekleriyle “bilmek, vermek, kalmak, durmak,
gelmek, görmek, yazmak” eylemleriyle yapılan fiiller bitişik yazılır.
Örnek(ler)
yapabilmek, uyuyakalmak, gelivermek, düşmeyegör, alabildiğine,
gidedurmak, düşeyazmak, süregelmek…

 İkinci kelimesi “-an / -en, -r / -ar / -er / -ır / -ir, -maz / -mez, -mış / -miş”
sıfat-fiil eklerini alarak kalıplaşan birleşik sözcükler bitişik yazılır.
Örnek(ler)
ağaçkakan, dalgakıran, gökdelen, hacıyatmaz, çokbilmiş, yurtsever,
külyutmaz, hayırsever…

 Bir veya iki öğesi çekimli fiil olan birleşik kelimeler bitişik yazılır.
Örnek(ler)
külbastı, şıpsevdi, biçerdöver, çıtkırıldım, imambayıldı, dedikodu,
yanardöner…

 İki veya daha çok sözcükten oluşmuş Türkçe yer adları bitişik yazılır.
Örnek(ler)
Çanakkale, Pınarbaşı, Kabataş…

 Şehir, kent, köy, mahalle, dağ, tepe, deniz, göl, ırmak, su vb. sözcüklerle
kurulmuş sıfat tamlaması ve belirtisiz ad tamlaması kalıbındaki yer adları
bitişik yazılır.
Örnek(ler)
Akşehir, Eskişehir, Taşlıçay, Elmadağ, Batıkent, Akdeniz, Yeşilırmak…
 Kişi adları ve unvanlarından oluşmuş mahalle, meydan, köy vb. yer ve kuruluş
adlarında ise gelenekleşmiş olarak bitişik yazılır.
Örnek(ler)
Kemalpaşa, Bayrampaşa…

 Ev sözcüğüyle kurulan bileşik sözcükler bitişik yazılır.


Örnek(ler)
aşevi, bakımevi, doğumevi, gözlemevi, orduevi, huzurevi, öğretmenevi…

 Hane, name, zade kelimeleriyle oluşturulan birleşik kelimeler bitişik yazılır.


Örnek(ler)
dershane, beyanname, haramzade…

NOT: “Eczahane, hastahane, pastahane, postahane” sözleri kullanımdaki


yaygınlık dolayısıyla “eczane, hastane, pastane, postane” biçiminde yazılmaktadır.

1.9.2. Ayrı Yazılan Birleşik Kelimeler


 “Etmek, edilmek, eylemek, olmak, olunmak” yardımcı fiilleriyle kurulan
birleşik fiiller, ilk kelimesinde herhangi bir ses düşmesi veya türemesine
uğramazsa ayrı yazılır.
Örnek(ler)
alt etmek, arz etmek, azat etmek, dans etmek, kul olmak, not etmek, terk
etmek, var olmak, yok etmek, yok olmak…

 “Renk” sözü veya renklerden birinin adıyla kurulmuş isim tamlaması


yapısındaki renk adları ayrı yazılır.
Örnek(ler)
gümüş rengi, portakal rengi, ateş kırmızısı, boncuk mavisi, limon sarısı…

 Rengin tonunu belirtmek üzere renkten önce kullanılan sıfatlar ayrı yazılır.
Örnek(ler)
açık mavi, açık yeşil, kirli sarı, koyu mavi, koyu yeşil…
 “Dış, iç, sıra” sözleriyle oluşturulan birleşik kelime ve terimler ayrı yazılır.
Örnek(ler)
çağ dışı, sıra dışı, yasa dışı, ceviz içi, hafta içi, yurt içi, aklı sıra, ardı sıra, peşi
sıra, yanı sıra…

 “Alt, üst, ana, ön, art, arka, yan, karşı, iç, dış, orta, büyük, küçük, sağ, sol,
peşin, bir, iki, tek, çok, çift” sözlerinin başa getirilmesiyle oluşturulan birleşik
kelime ve terimler ayrı yazılır.
Örnek(ler)
alt yazı, üst kat, ana bilim dalı, ön söz, ön yargı, art niyet, arka plan, yan etki,
karşı görüş, iç savaş, dış hat, orta oyunu, sağ açık, sağ bek, peşin hüküm, bir hücreli,
iki anlamlı, tek eşli…

 İyi dilek, karşılama ve uğurlama sözleri ayrı yazılır.


Örnek(ler)
hoşça kal, sağ ol, hoş geldin, güle güle, Allah’a ısmarladık, hoş bulduk…

Yararlanılan Kaynaklar

HATİPOĞLU, A. N., Üniversitede Türk Dili, Barış Kitabevi, Ankara, 2003.

http://www.dilbilgisi.net/konular/yazim-bilgisi/yazim-kurallari/ (Erişim Tarihi: 15.08.2018)

https://www.edebiyatogretmeni.org/yazim-kurallari-konu-testleri/ (Erişim Tarihi:


15.08.2018)
NOKTALAMA İŞARETLERİ-1
1.1. NOKTA(.)
 Anlamca tamamlanmış olan cümlelerin sonunda kullanılır.
Herkes kendi yaptıklarından sorumludur.
Bu sabah çok erken uyandım.

 Bazı kısaltmaların sonuna konur.


Cad. (cadde)
Alb. (albay)
İng. (İngilizce)
Prof. (profesör)
Dr. (doktor)
sf. (sıfat)

 Sayılardan sonra, sıra bildirmek için “-ıncı, -inci” ekinin yerine konur.
XV. yüzyıl; 2. Cadde, 20. Sokak, 4. Levent
Amcamlar bu apartmanın 10. katında oturuyor.

NOT: Arka arkaya sıralandıkları için virgülle veya çizgiyle ayrılan rakamlardan
yalnızca sonuncu rakamdan sonra nokta konur.
Örnek(ler)
Geziye 5, 6, 7 ve 8. sınıflar katıldı.

 Tarihlerin yazılışında gün, ay ve yılı gösteren sayıları birbirinden ayırmak


için konur.
Abim 18.08.1990 tarihinde doğmuş.
18.09.2005

 Saat ve dakika gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur.


Toplantı yarın 12.30’da başlayacakmış.
Sınav pazartesi günü 09.15’te yapılacak.

 Bibliyografik künyelerin sonuna konur.


Cahit Sıtkı TARANCI, Otuz Beş Yaş, Can Yayınları, İstanbul, 1995.
Güntekin, Reşat Nuri, Çalıkuşu, İnkılâp Kitapevi, İstanbul, 2003.

 Bir yazının maddelerini gösteren rakam veya harflerden sonra konur.


I. II. 1. 2. a. b. A. B. 1. I. A. a.

 Dört ve dörtten çok rakamlı sayılar sondan sayılmak üzere üçlü gruplara
ayrılarak yazılır ve araya nokta konur.
735.452, 14.364, 9.401

 Matematikte çarpma işareti yerine kullanılır.


9.4 =36

1.2. VİRGÜL (,)


 Birbiri ardınca sıralanan eş görevli kelime ve kelime gruplarının arasına
konur.
İki katlı, bahçeli, mavi boyalı bir evleri vardı. ( Sıfatları ayırmıştır.)
Manavdan elma, üzüm, portakal, mandalina aldı. (Belirtisiz nesneleri
ayırmıştır.)

 Sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için konur.


Dün geldi, bugün gitti.
Çoştular, halay çektiler, türkü söylediler.

 Uzun cümlelerde yüklemden uzak düşmüş olan ögeleri belirtmek için


konur.
Salih, tam üç yıl bu ıssız dağlarda gezmişti.
Yaşlı kadın, buğulu gözlerle eski günlerini hatırladı.

 Cümle içinde ara sözleri ve ara cümleleri ayırmak için kullanılır.


Bu eski şarkıyı,sevgi dolu besteyi, senin için yazdım.
Hayat bulduğu yere, İstanbul’a, gidecekti.
 Tırnak içinde olmayan aktarma cümlelerinden sonra konur.
Zamanım olsa yanına gelirim, diyordu.
Çadırları şu düzlüğe kuralım, dedi.

 Hitap için kullanılan sözcüklerden sonra konur.


Sevgili Öğretmenim,
Canım Eşim,

 Kendisinden sonraki cümleye bağlı olarak ret, kabul ve teşvik bildiren


“hayır, yok, evet, peki, pekâlâ, tamam, olur, hayhay, başüstüne, öyle, haydi,
elbette…” gibi kelimelerden sonra konur.
Olur, ben de size katılırım.
Hayır, seninle gelmeyeceğim.

 Anlam karışıklığını önlemek için cümledeki özneden sonra konur.


Genç, kıza sevgiyle baktı.
Küçük, çam ağacının arkasına saklandı.

 Bibliyografik künyelerde yazar, eser, basımevi vb. maddelerden sonra


konur.
Falih Rıfkı Atay, Tuna Kıyıları, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1938.
Mehmet Kaplan, Atatürk Şiirleri, TDK Yayınları, Ankara, 2000.

 Anlama güç kazandırmak için tekrarlanan sözcükler arasına getirilir.


Akşam, yine akşam, yine akşam, Göllerde bu dem bir kamış olsam!
Göllerde bu dem bir kamış olsam!
Koş, koş, koş daha hızlı koş!

 Konuşma çizgisinden önceki ifadenin sonuna konur.


Bahçe kapısını açtı. Sermet Bey'e,
— Bu anahtar köşkü de açar, dedi. (Ömer Seyfettin)
Tabancısını alıp demir kasaya koyan Hacı Ziya, Kenan’a,
— Fazlı amcanı sahaya götür, dedi.
 Sayıların yazılışında kesirleri ayırmak için kullanılır.
13,7(On üç tam onda yedi)
3,14(Üç tam yüzde on dört)

UYARI: Metin içinde ve, veya, yahut bağlaçlarından önce de sonra da


virgül konmaz.
Üç veya dördüncü atışında oku hedefe isabet ettirdi.

UYARI: Metin içinde tekrarlı bağlaçlardan önce ve sonra virgül konmaz.


Ya bu deveyi gütmeli ya bu diyardan gitmeli.
Ne kız verir ne dünürü küstürür.

UYARI: Metin içinde zarf-fiil ekleri (-ip, -meden, -ince, -ken, -dikçe, -erek, -
diğinde, -meksizin … ) ile oluşturulmuş kelimelerden sonra virgül konmaz.
Ramazan, yanımızdan koşarak geçti.
Selam verip odasına geçti.

UYARI: Şart ekinden (-se / -sa) sonra virgül konmaz


Sıkı giyinmezsen dışarı çıkmana izin vermem.
Mehmet bunu zamanında yazacaksa bizi büyük bir sıkıntıdan kurtarmış olur.

1.3. Noktalı Virgül (;)


 Cümle içinde virgüllerle ayrılmış tür veya takımları birbirinden ayırmak
için konur.
Erkek çocuklara Doğan, Tuğrul, Aslan, Orhan; kız çocuklara ise İnci, Çiçek,
Gönül, Yonca adları verilir.
Yemeklerden kavurma, kebap, sarma; içeceklerden ayran, soda, su severdi.

 Ögeleri arasında virgül bulunan sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için


konur.
Sevinçten, heyecandan içim içime sığmıyor; bağırmak, kahkahalar atmak,
ağlamak istiyorum.
Kel ölür, sırma saçlı olur; kör ölür, badem gözlü olur.

 Öznenin diğer ögelerle karışmasını önlemek için özneden sonra konur.


Müdür; öğretmen, öğrenci ve çevre etkileşimini başlatır.
Şiir;hikaye,roman ve tiyatrodan farklı bir dünyadır.

UYARI: Noktalı virgülden sonra gelen sözcük özel isim değilse büyük harfle
başlamaz.
Ahmet; İsmail, Hüseyin ve İlhan'dan daha yaramazdır. (Özel isim olduğundan
büyük harfle başlamıştır.)

Yararlanılan Kaynaklar

Ergin, M. (2004). Türk Dil Bilgisi, Bayrak Basım/Yayım/Tanıtım, İstanbul.

Akalın, H., Eker, S., Türk V., Cavkaytar, S. ve Aslan Demir, S. (2015). Türk Dili I,
Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları, Eskişehir.

http://www.dilbilgisi.net/konular/yazim-bilgisi/noktalama-isaretleri/ (Erişim
Tarihi: 15.08.2018)
NOKTALAMA İŞARETLERİ-2
1.4. İki Nokta (:)
 Kendisinden sonra örnek verilecek cümlenin sonuna konur.
Derslerin çoğundan sınıfını geçti: edebiyat, tarih, coğrafya…
Zamirler adların yerini tutan sözcüklerdir: ben, sen, o…

 Kendisinden sonra açıklama yapılacak cümlenin sonuna konur.


Hayatın en önemli kuralı şudur: Çok çalışıp başarılı olmaktır.
Çeyrek final vizesi alan takımlar şunlardı: İngiltere, Türkiye ve Rusya.

 Başkasından aktarılan yazı ya da sözlerde tırnak işaretinden önce konur.


Tolstoy: "En güçlü iki savaşçı, sabır ve zamandır." der.
Atatürk, Onuncu Yıl Söylevi’ni: “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cümlesiyle
sona erdirmişti.

 Edebî eserlerdeki karşılıklı konuşmalarda, konuşan kişinin adından sonra


konur.
Hüseyin Efendi:
—Neden yazdıklarını önemsiz buluyorsun?
Ramazan:
—Yazdıklarınızı okuyunca bu kanıya vardım.

 Genel Ağ (internet) adreslerinde kullanılır.


https://www.google.com.tr
http:// www.memurlar.net

 Matematikte bölme işareti olarak kullanılır.


20:4= 5

UYARI: İki noktadan sonra sıralanan örnekler özel isim değilse küçük harfle;
cümle ise her zaman büyük harfle başlar.
Çarşıdan birçok meyve almıştı: elma, kayısı, muz, çilek…
Toplantıya kimler gelmemişti ki: Çağlar, Furkan, Betül, Tuba…
1.5. Üç Nokta(…)
 Tamamlanmamış cümlelerin sonuna konur.
Adana Ovası uçsuz bucaksız güzelliğiyle önümüzde duruyordu ki…
Karşımızda masmavi bir deniz…

 Kaba sayıldığı için veya bir başka nedenle açıklanmak istenmeyen kelime ve
bölümlerin yerine konur.
Arabacı A...'a yaklaştığını söylüyor, ikide bir fırsat bularak arabanın içine doğru
başını çeviriyordu.
Bütün mahalle ona "… İsmail" derdi.

 Karşılıklı konuşmalarda, yeterli olmayan, eksik bırakılan cevaplarda kullanılır.


— Kimsin?
— Ali.
— Hangi Ali?
—…
— Sen misin, Ali usta?
— Benim!
—Kızım sen misin?
—…
— Niçin konuşmuyorsun?

 Benzer örnekler olduğunu belirtmek için kullanılır.


Burada birçok meyve yetişir: muz, armut, çilek…
Okul çantasından birçok şey çıkardı: kalem, defter, cetvel…

 Alıntılarda başta, ortada, sonda alınmayan sözcük, sözcük grupları ve


bölümlerin yerine kullanılır.
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sâdık yârim kara topraktır

Yukarıdaki şiirde şiirin sondan devam ettiğini belirtmek için üç nokta işareti
konmuştur.

 Ünlem ve seslenmelerde anlatımı pekiştirmek için konur.


— Osman…
— Koca Ali... Koca Ali, be!..

1.6 Soru işareti (?)


 Soru bildiren cümle veya sözlerin sonuna konur.
Ne zaman tükenecek bu yollar, arabacı?
Kim yarın günün anlam ve önemini belirten konuşmayı yapacak?

 Şüphe duyulan bilgilerin yanına ya da kesin bilinmeyen yer, tarih vb. durumlar
için kullanılır. Bu durumlarda soru işareti (?) parantez içerisinde belirtilir.
Yunus Emre (Doğum yeri: ?) → (bilinmeyen)
1496 (?) yılında doğan Fuzuli… → (kesin olmayan)
Dün akşam 5 saat (?) ders çalışmış. → (şüpheyle karşılanan)

 İçinde soru sözcüğü veya soru edatı olmadığı halde cümleye soru anlamı
katan sözlerden sonra da soru işareti konulur:
— İsminiz?
— Hasan.
— Yaşınız?
— 26

UYARI: Soru ifadesi taşıyan sıralı ve bağlı cümlelerde soru işareti en sona
konur.
Kazada kaç yaralı var, ambulans geldi mi, siz ne durumdasınız?
Yemeği mutfakta mı yiyelim, balkonda mı?

UYARI: Metin içinde “mı/mi” eki, cümleye zaman anlamı katıyorsa cümle
sonuna soru işareti konmaz.
Ders çalışmaya başladı mı dünyayla ilişkisini keser.
Her ayın sonu geldi mi ilçeye maaşını almaya giderdi.

1.7. Ünlem İşareti(!)


 Sevinç, kıvanç, acı, korku, şaşma gibi duyguları anlatan cümlelerin sonuna
konur.
Ey Türk Gençliği!
Eyvah! Ne yer, ne yâr kaldı.

 Seslenme, hitap ve uyarı sözlerinden sonra konur.


Hey! Buraya gelir misin?
Dur, yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak bir devrin battığı yerdir.

 Alay, kinaye veya küçümseme anlamı kazandırılmak istenen sözden hemen


sonra yay ayraç içinde ünlem işareti kullanılır.
İsteseymiş bir günde bitirirmiş (!) ama ne yazık ki vakti yokmuş (!).
Eh bu hızla gidersek eve belki yarın sabah varırız (!)

UYARI: Ünlem işareti, seslenme ve hitap sözlerinden hemen sonra


konulabileceği gibi cümlenin sonuna da konabilir.
Eyvah! Yine geç kaldım.
Eyvah, yine geç kaldım!

1.8. Kesme İşareti(‘)


 Özel isimlere getirilen iyelik, durum ve bildirme ekleri kesme işaretiyle
ayrılır.
Elif Şafak‘ta, Cüneyt Arkın‘a → (Kişi adları, soyadları ve takma adlar)
Dünya‘nın, Mars‘a → (Gök bilimiyle ilgili adlar)
Çırağan Sarayı‘nın, Çanakkale Şehitleri Anıtı‘na → (Saray, köşk, han, kale,
köprü, anıt vb. adları)
Kaplumbağa Terbiyecisi‘nde, Kaşağı‘yı → (Kitap, dergi, gazete ve sanat eseri
adları)
Karabaş‘a, Minnoş‘u → (Hayvanlara verilen özel adlar)
Cumhuriyet Dönemi‘nde, Orta Çağ‘ın → (Akım, çağ ve dönem adları)

 Kısaltmalara getirilen ekleri ayırmak için konur.


THY'nin uçuş filosu gittikçe genişliyor.
TBMM'nin topluma örnek olması herkesin ortak dileğidir.

 Sayılara getirilen ekleri ayırmak için konur.


8'inci maddenin 3'üncü fıkrası 1982'nin 18'inde kabul edildi.
Üniversiteden 1995‘te mezun olmuş.

 Bir ek veya harften sonra gelen ekleri ayırmak için konur.


Bunu a'dan z'ye kadar yanlış yapmışsın.
Dilimizde -daş'la türetilmiş sözcükler çokça yer alır.

 Şiirde veya konuşma sırasında seslerin ölçü ve söyleyiş gereği düştüğünü


göstermek için kesme işareti kullanılır.
Güzelliğin on par’etmez
Bu bendeki aşk olmasa (Âşık Veysel)
Karac'oğlan der ki ismim öğerler
Ağı oldu yediğimiz şekerler

 Kişi adlarından sonra gelen saygı sözlerine getirilen ekleri ayırmak için
konur.
Nihat Bey’e, Ayşe Hanım’dan, Mahmut Efendi’ye, Enver Paşa’ya vb.

UYARI: Kurum, kuruluş, kurul, birleşim, oturum ve iş yeri adlarına gelen ekler
kesme işaretiyle ayrılmaz.
Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türk Dil Kurumundan
Türk Tarih Kurumunun, Bakanlar Kurulunun

UYARI: Özel adlara getirilen yapım ekleri, çokluk eki ve bunlardan sonra gelen
diğer ekler kesmeyle ayrılmaz.
Türkçenin, Türkçü, Türkçülük, Türklük, Türklüğün, Türklerden, Türkleşmek,
Türkleşmekten, Müslümanlık, Müslümanlıktan, İslamcı, Hristiyanlık, Hristiyanlıktan,
Yahudilik, Yahudilikten, Amerikalı, Avrupalı, Avrupalılaşmak, Aydınlı, Vanlım,
Manisalı, İstanbullu, Ankaralı, Mustafalar, Fatihler, Aligil, Mehmetler, Reşat Nuriler,
İsveçliden, Atatürkçülükten, Atatürkçülüğün vb.

1.9. Kısa Çizgi (_)


 Ara sözleri ve ara cümleleri ayırmak için kullanılır.
Vatanını –Türkiye’yi– çok özlemişti.
Köyümü- çocukluğumun bütün hatıralarını barındıran yeri- asla unutmam.

 Dil bilgisinde kökleri ve ekleri ayırmak için konur.


yol–cu–lar
gör-gü-süz-lük

 Bir olayın başlangıç ve bitiş tarihlerini gösteren tarihleri arasına konur.


2017-2018 eğitim-öğretim yılı bu yıl biraz gecikmeli başlayacak.
1912-1913 yıllarındaki Balkan Savaşları ile Osmanlı kendi ana topraklarına
döner.

 Heceleri göstermek için konur.


Ço-cuk-lar-dan
İn-san-lık-tan

 "ve, ile, ila, ...-den ...-e" anlamlarını vermek için kelimeler ya da sayılar
arasına konur.
Beşiktaş-Fenerbahçe mücadelesi hiç bu kadar çetin geçmemişti.
Okulumuzda dersler 08.30-15.30 saatleri arasında yapılmaktadır.

 Eklerin başına konur.


-ak, -den, -ış, -lık...
Bu cümlede –de eki farklı bir işlevde kullanılmış.
 Sıfırdan küçük değerleri göstermek için kullanılır.
Arabalarımızı -35 °C derecede çalıştırmaya çalışıyorduk.
Alacağımız antifriz suyunun -40 °C derecede donmaması gerekir.

 Matematikte çıkarma işareti olarak kullanılır.


40-15=25

 Satıra sığmayan sözcükler bölünürken satır sonuna konur.

1.10 Tırnak İşareti (‘’)


 Başka bir kimseden veya yazıdan olduğu gibi aktarılan sözler tırnak içine
alınır.
Yaşar Kemal: "Çukurova benim gençliğimdir." demiş.
Ulu önderin “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözü her Türk’ü duygulandırır.

 Özel olarak belirtilmek istenen sözler tırnak içine alınır.


Divan edebiyatının nazım birimlerinden biri de “beyit”tir.
Sınavlarda en çok "Anlatım Bozukluğu" konusunda zorlanıyorum.

 Cümle içerisinde kitapların ve yazıların adları ve başlıkları tırnak içine alınır.


Yahya Kemal’in bazı şiirleri “Kendi Gök Kubbemiz” adı altında çıktı.
Bu sıralar Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Dört Kanatlı Kuş“ adlı şiir kitabını
okuyorum.

UYARI: Tırnak içine alınan sözlerden sonra kesme işareti kullanılmaz.


Yahya Kemal’in “Aziz İstanbul”unu okudunuz mu?
Yahya Kemal Beyatlı'nın ünlü şiiri olan "Sessiz Gemi"sini bir kez okumalıyız.

UYARI: Tırnak içindeki alıntının sonunda bulunan işaret (nokta, soru işareti,
ünlem işareti vb.) tırnak içinde kalır. Tırnaktan sonra cümle devam ediyorsa tırnak
kapatılır ve cümle küçük harfle devam eder.
“Akıl yaşta değil baştadır.” atasözü yüzyılların tecrübesinden süzülüp gelen
bir gerçeği ifade etmiyor mu?
Yahya Kemal: "İzmir üzerine dünyada bir şehir daha yoktur!" diyorlar.

1.11. Yay Ayraç (Parantez) ( )


 Cümlenin yapısıyla doğrudan doğruya ilgisi olmayan açıklamalar için
kullanılır.
Anadolu kentlerini, köylerini (Köy sözünü de çekinerek yazıyorum.) gezsek
bile görmek için değil, kendimizi göstermek için geziyoruz.
Bu beldenin ormanlarını (Aslında orman demeye de bin şahit gerek.) yok
olmaktan kurtarmalıyız.

 Alıntıların aktarıldığı eseri veya yazarı göstermek için kullanılır.


Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar
(Necip Fazıl KISAKÜREK)

 Yabancı sözcüklerin okunuşu yay ayraç içerisinde gösterilir.


Balzac, (Balzak) köy kökenli bir ailenin çocuğudur.
Shakespeare (Şekspir) tiyatro yazarıdır.

Yararlanılan Kaynaklar

Ergin, M. (2004). Türk Dil Bilgisi, Bayrak Basım/Yayım/Tanıtım, İstanbul.

Akalın, H., Eker, S., Türk V., Cavkaytar, S. ve Aslan Demir, S. (2015). Türk Dili I,
Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları, Eskişehir.

http://www.dilbilgisi.net/konular/yazim-bilgisi/noktalama-isaretleri/ (Erişim
Tarihi: 15.08.2018)
ANLATIM BOZUKLUKLARI

Duyguların ve düşüncelerin sözlü veya yazılı olarak bazı nedenlerden dolayı


açık ve doğru bir şekilde anlatılamamasına anlatım bozukluğu denir. Anlatım
bozuklukları, iyi bir cümlenin niteliklerini taşımayan cümlelerde görülür. İyi bir
cümlenin nitelikleri şunlardır:

• Anlam ve mantık bakımından doğruluk

• Dilbilgisi bakımından doğruluk

• Açıklık

• Duruluk

• Yalınlık

• Akıcılık

Anlam ve mantık bakımından doğruluk: Cümlenin ifade ettiği anlam mantığa


uygun olması, mantık dışı ögelere yer verilmemesidir.

Dilbilgisi bakımından doğruluk: Cümlenin bütün dilbilgisi kurallarına uygun


olmasıdır.

Açıklık: Anlatımın hiçbir tartışmaya yol açmadan, tek bir yargıyı açıkça ifade
etmesidir. Açık anlatımdan birden çok yorum çıkmaz, herkes aynı şeyi anlar. Açıklığın
olmadığı anlatımda "kapalılık" söz konusu olur.

Edebi sanatlar, yaygın olarak kullanılmayan kelimeler veya kelime grupları,


gereğinden uzun cümleler ve anlatım bozuklukları metinlerdeki açıklığı bozan
unsurlardır. Açık bir anlatımda edebi sanatlara yer verilmez.

Duruluk: Anlatımda, gereksiz kelimenin bulunmamasıdır. Güzel ve etkili bir


anlatımda gereksiz ek veya söz tekrarlarına yer verilmez. Aynı anlamı veren
kelimelerin bir arada kullanılması, eklerin gereksiz kullanımı duruluğu bozar.

«Birçok şehirlerde bulundum.» cümlesinde –ler ekinin kullanılması


gereksizdir.
Yalınlık: Anlatımın süsten (söz sanatları, ağır kelimeler ve özenli uzun
cümlelerden) uzak olmasıdır. Karşıtı süslülüktür. Çok süslü/ağır anlatımlar için
"ağdalı" ifadesi kullanılır. Yalın bir cümlede düşünce ve duygular kısa ve kesin
ifadelerle dile getirilir. Yalın bir metnin dil ve ifadesi sade yani süssüzdür. Ağır
(anlaşılması zor) kelimelerin kullanılması ve süslü/sanatlı bir anlatım yalınlığı bozar.
Aşağıdaki paragraf yalın bir ifadeye sahiptir:

"Ayağa kalktı. Elindeki kadehi kafasına dikti. Ortalıkta dolaşmaya koyuldu.


Salınarak geziniyor. Duvardaki tabloların önünde duruyor. Ağırlığını bir yüksek
ökçeli ayakkabıdan ötekine aktarırken... Ne kötü bir sanatçı taklidi! Gözlerini
kısarak bakıyor tablolara, anlamış gibi."

Akıcılık: Akıcılık, anlatımın pürüzsüz olması, hiçbir engele uğramadan akıp


gitmesi demektir. Anlatımda akıcılığı, bir nehrin akıp gitmesiyle somutlaştırabiliriz.
Nehrin akışı sırasında suyun karşısına çıkan taş, kaya gibi unsurlar suyun akışını nasıl
engellerse anlatımda da anlatımın akışını engelleyen durumlar bulunur. Gereksiz ek,
hece veya kelime bulunması, anlatım sırasında ses akışını bozan ses veya kelimelere
yer verilmesi veya söylenmesi güç kelimelerin metinde kullanılması akıcılığa engel
olan durumlardır.

2.1. Anlatım Bozukluklarının Nedenleri

• Ana dilini iyi öğrenememek, anadili bilincini kazanamamış olmak en önemli


nedendir

• Özellikle gençlerin dilinde gereğinden fazla argo sözcüklerin olması

• Daha çok konuşmada görülen ağız özelliklerinin yazıya da uygulanması

Cümleyi oluşturan kelimelerin eksik veya fazla olması, sıralarının


karıştırılması, aralarındaki bağlantıların yanlış kurulması ve dilbilgisi kurallarına
uygun olarak kullanılmaması anlatım bozukluklarına yol açar. Dolayısıyla bir cümlede
bulunan anlatım bozukluğunu bulmak ve bu bozukluğun nedenini söyleyebilmek için
anlam ve dilbilgisi kurallarının bilinmesi gerekmektedir.
2.2. Anlatım Bozukluğu Türleri

Anlatım bozuklukları, anlamsal (anlama dayalı) bozukluklar ve yapısal


(yapıya dayalı) bozukluklar olmak üzere iki temel başlıkta incelenir.

2.2.1. Anlamsal Anlatım Bozuklukları


1. Gereksiz Kelime Kullanımı

İyi ve sağlam bir cümlede gereksiz kelime bulunmaz. Cümlede gereksiz kelimenin
kullanılması, anlatım bozukluğuna yol açar. Cümlede düşüncenin belirtilmesinde
belli bir görevi olmayan kelimeler gereksizdir. Bu tür kelimeler, cümleden
çıkarılmalıdır. Bunu şöyle yapabiliriz:

Bir kelime cümleden çıkarıldığında, cümlenin anlam ve anlatımında bir bozulma,


daralma olmuyorsa, o kelime gereksizdir. Çıkarıldığında cümlenin anlamı ve anlatımı
bozuluyorsa, o kelime gereklidir.

Gereksiz kelime kullanımından kaynaklanan anlatım bozuklukları, eş anlamlı


kelimelerin bir arada kullanılması ve anlamca birbirini kapsayan kelimelerin bir arada
kullanılması olmak üzere iki şekilde oluşur.

• Arkadaşlarla birlikte maça gidecektik.

• Dergideki mevcut soruları inceleyip araştırdı.

• Yanındakinin kulağına alçak sesle bir şeyler fısıldadı.


2. Kelimenin Yanlış Anlamda Kullanımı

Kelimelerin karşıladığı anlam iyi bilinmelidir. Bu olmazsa, anlatmak istediğimiz


düşünce ile ortaya çıkan düşünce farklı olur. Bu nedenle konuşurken ya da yazarken,
düşüncelerimizi tam ifade edecek kelimeleri kullanmalıyız. Aksi hâlde
düşüncelerimizi iyi anlatamayız, hatta sözümüz yanlış anlaşılabilir.

Türkiye’de birçok göl kuraklık tehlikesi yaşıyor.


cümlesinde “kuraklık” kelimesi yanlış kullanılmıştır. Çünkü bu kelime “toprak için
nemi olmayan, çorak” anlamında kullanılır. Cümlede ise topraktan değil, gölden söz
edilmiş. Öyleyse göllerde suyun çekilmesi söz konusu olabilir. Bu da “kuruma”
kelimesi ile anlatılabilir. Bu durumda cümlenin doğru şekli şöyle olacaktır:
“Türkiye’de birçok göl kuruma tehlikesi yaşıyor.”»

Öğretmen, konuyu en ayrımına kadar anlatmıştı.


cümlesinde “ayrım” kelimesi yanlış kullanılmıştır. “Ayrım” kelimesinde “başkalık,
fark” anlamı vardır. Cümlede anlatılmak istenen bu anlam değildir. Konunun
detaylarının da anlatıldığı anlamı verilmek isteniyor cümlede. Bu anlam “ayrıntı”
kelimesi ile sağlanabilir. Demek ki “ayrıntı” kelimesi yerine “ayrım” kelimesi
kullanılarak yanlışlık yapılmıştır: “Öğretmen konuyu en ayrıntısına kadar anlattı.”

Bu iki olay arasında ince bir ayrıntı var.

(Ayrıntı, teferruat; ayrım, fark.)

Çalışma alışkanlığından yoksul biriydi.

(Yoksul, fakir; yoksun, mahrum olmak.)

Burası sanat alanında azımsanacak bir ülke.

(Azımsamak, nicelik; küçümsemek, nitelik bildirir.)

3. Kelimenin Yanlış Yerde Kullanımı

Cümledeki anlatım bozukluğunun bir nedeni de kelimeleri bulunması gereken


yerde kullanmamaktır.
Özellikle sıfat ve zarf görevli kelimelerin uygun yerde kullanılmasına özen
gösterilmelidir.

Cümledeki kelimelerin yerinde kullanılmaması, söylenmek istenenin karşıtı bir


anlamın ortaya çıkmasına ya da cümlenin anlaşılmamasına yol açar.

Balıkçılık, en çok hükümetlerin desteklediği sektörlerden biridir.

(En çok, “desteklediği” kelimesinin belirteci olarak kullanılmalıydı. Cümlenin


doğru biçimi: Balıkçılık, hükümetlerin en çok desteklediği sektörlerden biridir.)

Yeni okula geldim ki ders zili çaldı.

cümlesinde “yeni” kelimesi yanlış yerde kullanıldığından cümlenin anlamı da


bozulmuştur. Cümlede anlatılmak istenen “okulun yeniliği” değildir. Aslında birinin
“okula vardığı sırada” zilin çalması anlatılmak istenmiştir. Öyleyse cümlenin doğru
şekli şöyle olmalıdır: “Okula yeni geldim ki ders zili çaldı.”

Çok sınıfta duran öğrencilerin elbette canı sıkılır.

cümlesinde “çok” kelimesinin yanlış yerde kullanılmasından kaynaklanan bir


anlatım bozukluğu vardır. Bu cümlede “çok” kelimesi “sınıf” kelimesinden önce
kullanıldığı için sanki öğrenciler değişik sınıflarda bulunmuşlar da onun için sıkılmışlar
anlamı çıkmıştır. Halbuki cümlede öğrencilerin bir sınıfta “uzun süre bulunması”
anlatılmak istenmiş. Cümlenin doğru şekli şöyle olmalıdır: “Sınıfta çok duran
öğrencinin elbette canı sıkılır.”

4. Anlamca Çelişen Kelimelerin Bir Arada Kullanımı

Cümle içinde anlamca çelişen kelimelere yer vermek, bir anlatım kusurudur. Bu
durum cümlenin anlaşılmasını zorlaştırır. İyi bir cümle, karşıladığı yargıyı tam olarak
anlatmalıdır. Yani cümleden bir anlam çıkarılmalıdır. Böyle olmaz da cümle çeşitli
anlamlara gelirse; hem öyle bir anlam, hem böyle bir anlam çıkarsa ve birden çok
yoruma yol açarsa, o cümlede çelişkili anlatım söz konusudur.

İyi bir cümle açık olmalıdır. Cümledeki açıklık ise anlamın kolayca anlaşılır olması
demektir. Anlamca birbiri ile uyuşmayan kelimelerin bir arada kullanılması, cümlede
çelişkili ifadenin doğmasına neden olur.
Kızım gideli, aşağı yukarı tam bir ay oldu.

(aşağı yukarı, yaklaşık; tam, kesinlik bildirir.)

Bu, hiç şüphesiz onun da kulağına gidebilir.

(hiç şüphesiz kesinlik, gidebilir olasılık anlamı bildirir.)

Tam üç yıla yakın bir zaman insanlık dramı yaşandı burada.

cümlesinde çelişkili bir anlatım söz konusudur. Bu cümlede “tam” ve “üç yıla
yakın bir zaman” sözleri çelişkili anlatıma yol açmıştır. Cümlenin doğru kullanımı
şöyle olmalıdır: “Üç yıla yakın bir zaman, insanlık dramı yaşandı burada.

Elbette Selim de ağabeyleri ile gitmiş olabilir.

cümlesinde “gitmiştir” mi, yoksa “gitmiş olabilir” mi anlatılmak isteniyor. Yani


cümlede ya kesinlik ya da ihtimal anlamı olmalıdır. Cümlede ikisi de olduğundan
çelişkili anlatım söz konusu. Bu cümle iki şekilde düzeltilebilir: “Elbette Selim de
ağabeyleri ile gitmiştir.” “Selim de ağabeyleri ile gitmiş olabilir.”

5.Sıralama ve Mantık Yanlışlığı

Cümlede verilen kavramların önem sırasının karıştırılması ya da cümlenin mantık


açısından yanlış oluşturulması sonucunda ortaya çıkan anlatım bozukluklarıdır.

İlk kez gerçekleşen gösteriye katılım rekor düzeydeydi.

Bu cümlede mantık hatası yapılmıştır çünkü ilk kez yapılan bir gösteriye gelen
izleyici sayısının, rekor düzeyde olup olmadığı bilinemez.

Bırak patates doğramayı, yemek bile yapamaz o.

cümlesinde sıralama hatası vardır. Yemek yapmak, patates doğramaktan daha zor
ve üst düzey bir eylemdir. Bu yüzden “patates doğramayı” sözüyle “yemek bile
yapamaz” sözü yer değiştirmelidir: “Bırak yemek yapmayı, patates bile
doğrayamaz o.”

6. Anlam Belirsizliği
Kişilerden ya da onlarla ilgili durumlardan söz ederken, o kişilerin yerini tutan
zamirleri kullanmazsak cümlede kişi bakımından bir belirsizlik ortaya çıkar. Anlam
belirsizliği dediğimiz bu anlatım bozukluğunu gidermek için cümlede sözünü ettiğimiz
kişinin yerini tutacak zamiri mutlaka kullanmalıyız.

Okula gitmediğini bugün öğrendim.

cümlesinde böyle bir bozukluk vardır. Bu cümlede kişi zamiri kullanılmadığı için
“kimin okula gitmediği” tam olarak bilinmiyor: O mu, sen mi? Çünkü cümle;
“Onun okula gitmediğini bugün öğrendim.” ya da
“Senin okula gitmediğini bugün öğrendim.” olabilir. Bu nedenle kişi kavramının net
olması için cümleye kişi zamiri mutlaka getirilmelidir.

Kardeşini okulda göremedim.

cümlesinde de anlam belirsizliği vardır. Bu cümlede kimin kardeşinden söz edildiği


belli değildir. Bunu engellemek için kişi zamiri cümleye getirilmelidir:
“Senin kardeşini bugün okulda göremedim.”
“Onun kardeşini bugün okulda göremedim.”

2.2.2. Yapısal Anlatım Bozuklukları


1. Özne-Yüklem Uyuşmazlığı

Cümlede, özne ve yüklemin çeşitli yönlerden uyum içinde olmaması özne-


yüklem uyuşmazlığına yol açar. Bunu üç başlıkta inceleyebiliriz:

a. Tekillik – Çoğulluk Bakımından: Bir cümlede; öznenin, tekil veya çoğul olmasına
göre, yüklemin de tekil ya da çoğul olması belli kurallara bağlanmıştır. Bu kurallara
uyulmadığında özne-yüklem uyuşmazlığı ortaya çıkar. Bu kuralları şöyle
sıralayabiliriz:

-Öznenin tekil olduğu cümlelerde, yüklem tekil olur.

Güneş, tepelerin ardından yükseldi. Kedi, sobanın yanında yumakla oynuyor.

-Öznenin insandan oluştuğu ve çoğul olduğu cümlelerde, yüklem tekil ya da çoğul


olabilir.
Yolcular, durakta otobüs bekliyor.

Yolcular, durakta otobüs bekliyorlar.

-Öznenin insan dışında bir varlıktan oluştuğu ve çoğul olduğu cümlelerde, yüklem
tekil olur.

Yapraklar, birer birer sararıyor. (doğru)

Yapraklar, birer birer sararıyorlar. (yanlış)

Martılar, vapurun etrafında uçuşuyor. (doğru)

Martılar, vapurun etrafında uçuşuyorlar. (yanlış)

-Öznenin çoğul eki almadığı; ama anlamca çoğul olduğu cümlelerde, yüklem tekil
olur.

Herkes, salonda seni bekliyor. (doğru)

Herkes, salonda seni bekliyorlar. (yanlış)

Yüzlerce kişi konsere katıldı. (doğru)

Yüzlerce kişi konsere katıldılar. (yanlış)

b. Kişi Bakımından: Bir cümlede; öznenin, farklı kişilerden oluşmasına göre,


yüklemin hangi kişi ekini alması gerektiği belli kurallara bağlanmıştır. Bu kurallara
uyulmadığında özne-yüklem uyuşmazlığı ortaya çıkar. Bu kuralları şöyle
sıralayabiliriz:

- Özne grubunda; birinci kişinin (ben-biz) yanında, ikinci (sen-siz) veya üçüncü kişi
(o-onlar) varsa yüklem, “birinci çoğul kişi (biz)” olur.

Burayı sen ve ben, akşama kadar temizleriz. (doğru)

Burayı sen ve ben, akşama kadar temizlerim. (yanlış)

Ben ve annem, teyzeme uğrayacağız. (doğru)

Ben ve annem, teyzeme uğrayacak. (yanlış)


-Özne grubunda ikinci kişinin (sen-siz) yanında, üçüncü kişi (o-onlar) varsa yüklem,
“ikinci çoğul kişi (siz)” olur.

Sen ve arkadaşın, hemen yanıma gelin. (doğru)

Sen ve arkadaşın, hemen yanıma gelsin. (yanlış)

Çocuklar ve sen, sinemaya gidersiniz. (doğru)

Çocuklar ve sen, sinemaya gidersin. (yanlış)

-Özne grubunda birden çok üçüncü kişi (o-onlar) varsa yüklem, “üçüncü tekil (o) veya
üçüncü çoğul kişi (onlar)” olur.

Ahmet ve Mehmet, şarkı söylüyor. (doğru)

Ahmet ve Mehmet, şarkı söylüyorlar. (doğru)

Konuşanlar ve o, bir an önce sussun. (doğru)

Konuşanlar ve o. bir an önce sussunlar. (doğru)

c. Olumluluk – Olumsuzluk Bakımından: Türkçede bazı öznelerin yüklemleri,


mutlaka olumsuz olmak durumundadır. Bu özneler; “hiçbiri, hiç kimse, kimse’ gibi
kelimelerle oluşturulur.

İçeride kimse yoktu.

Sınıfta hiç kimse konuşmuyordu.

Çocukların hiçbiri yemek yememiş.

Bu cümlelerde altı çizili öznelerin yüklemlerinin olumsuz olduğunu görüyoruz. Bu


öznelerin olumlu yüklem alması olanaksızdır. Yani bu özneler “…kimse vardı”, “…hiç
kimse konuşuyordu”, “…hiçbiri yemek yemiş” şeklinde olumlu yüklemler alamaz.

2. Özne Eksikliği
Cümlede öznenin bulunmaması veya özne olmayan bir söze özne görevi
yüklenmesi, cümlenin anlatımını bozar. Özellikle birden çok yüklemi bulunan sıralı
cümlelerde bu türden yanlışlıklar görülür. Özne yanlışlıkları her yükleme ayrı ayrı
özne buldurucu sorular yöneltilerek belirlenebilir.

«Bir milletin dili ve edebiyatı hür olmadıkça yükselemez.»

cümlesinde özne eksikliğinden kaynaklanan bir bozukluk söz konusudur. Bu


cümlede özne belirtilmemiş, bu da ifadeyi eksik bırakmıştır. Cümleye özne getirerek
bozukluğu giderebiliriz:

“Bir milletin dili ve edebiyatı hür olmadıkça o millet yükselemez.”


Bu cümle başka şekilde de düzeltilebilir: “Bir millet, dili ve edebiyatı hür olmadıkça
yükselemez.”

Herkes ondan nefret ediyor, onun yüzünü bile görmek istemiyordu.


cümlesinde “herkes” öznedir. Bu özne “nefret ediyor.” ve “görmek istemiyordu.”
yüklemlerine bağlanamadığından bozukluk meydana gelmiştir.

“Herkes ondan nefret ediyor.” doğru. Ama: “Herkes onun yüzünü bile görmek
istemiyordu.” cümlesinde “herkes” öznesi “görmek istemiyordu” yüklemine
bağlanamıyor. Bu nedenle ikinci cümleye özne getirilmeli, ifade düzeltilmelidir:

“Herkes ondan nefret ediyor, hiç kimse onun yüzünü bile


görmek istemiyordu.”

3. Nesne Eksikliği

Sıralı cümlelerde yüklemlerden biri için kullanılan nesne, diğer yüklem için
uygun değilse anlatım bozukluğu meydana gelir. Bu duruma neden olmamak için
farklı yüklemlerin aynı nesneyi alıp alamayacağına dikkat etmek gerekir.

İnsanlar gazetelere inanmıyor bu nedenle de çok az okuyor.

cümlesinde nesne eksikliğinden kaynaklanan bir bozukluk söz konusudur. Çünkü


“inanmak” eylemi geçişsizdir. Nesne almadan kullanılabilir. Ama “okumak” eylemi
geçişlidir. Öyleyse bu eyleme göre, cümleye nesne getirmek gerekir. Nesne
getirilmediğinde cümlede yanlış bağlanma ortaya çıkacaktır: insanlar gazetelere
inanmıyor, gazetelere okuyor.” Dikkat ettiyseniz “gazetelere okuyor” ifadesi
yanlıştır. Bunu gidermek için de ikinci cümleye nesne getiririz. Bu durumda cümle
şöyle olur:

“İnsanlar gazetelere inanmıyor, bu nedenle de gazeteleri çok az okuyor.”

Türk romanının gelişmesini istiyorsanız, yeni sanatçılara şans tanımalı ve


desteklemelisiniz.

(Türk romanının gelişmesini istiyorsanız, yeni sanatçılara şans tanımalı ve


onları desteklemelisiniz.)

4. Tümleç Eksikliği

Cümlede, tümleç ile yüklem arasında uyum olmadığı zaman ortaya çıkan
anlatım bozukluklarıdır.

Neden en çok şairlere kızarlar, korkarlar.


cümlesinde dolaylı tümleç eksikliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır.
Bu cümledeki “şairlere” dolaylı tümleci “kızarlar” yüklemine bağlanabiliyor; ama
“korkarlar” yüklemine bağlanamıyor. Bu nedenle ikinci cümleye dolaylı
tümleç getirilmelidir:

Neden en çok şairlere kızarlar, şairlerden korkarlar.

5. Yüklem-Ekfiil-Fiilimsi Eksikliği

Birleşik cümlelerde yapılan birden fazla işin bir tek yükleme dayandırılması
sonucu yüklem eksikliğinden doğan anlatım bozukluğudur oluşur.

Beşiktaş iskelesine geldiğimizde o işine, ben evime gittim.


cümlesinde “yüklem” eksikliği anlatım bozukluğuna yol açmış. Her iki cümleyi
“gittim” yüklemine bağlayamayız. “Ben gittim” olur ama “o gittim” olmaz. Bu
nedenle cümledeki yüklem eksikliğini giderirsek cümle anlamlı hâle gelir:

Beşiktaş iskelesine geldiğimizde o işine gitti, ben evime gittim.


İyi biri olduğundan dün de, bugün de kuşkuya düşmüyorum.
cümlesinde yüklem eksikliği bozukluğa yol açmıştır. Evet, “bugün kuşkuya
düşmüyorum” ifadesi doğru, ama “dün düşmüyorum” yanlıştır. Bu nedenle cümleye
yüklem getirilmelidir:

İyi biri olduğundan dün de kuşkuya düşmedim, bugün de düşmüyorum.

Türkçede "idi, imiş, ise" sözcükleri ekeylem olarak kullanılır. Bunların gerektiği
yerde kullanılmaması anlatım bozukluğuna yol açar.

Küçük kızın davranışları çok itici, yüzü de pek sevimli değildi.

(Küçük kızın davranışları çok iticiydi, yüzü de pek sevimli değildi.)

Cümlede gerekli fiilimsilerin kullanılmaması anlatım bozukluğuna yol açar.

Bilgisayarı bir iki gün ya da hiç kullanmadan tekrar satarız. (bir iki
gün kullanıp )

Bu suçlamaların gereksiz ve doğru olmadığını söyleyebilirim. (Gereksiz


olduğunu )

6. Tamlama Yanlışlığı

Çoğunlukla ad ve sıfatların aynı tamlanana bağlanması sonucu oluşan bir


anlatım bozukluğudur. Bu nedenle isimlerle sıfatların aynı tamlanana bağlandığı
kullanımlara dikkat etmek gerekir.

Özel ve kamu kuruluşları iki gün tatil edildi.


cümlesinde “kamu kuruluşları” ifadesi doğrudur. Çünkü bu, isim tamlamasıdır.
Ancak “özel” kelimesi “kuruluşları” tamlananına bağlanamaz. Çünkü “özel”
kelimesi sıfattır. Bu nedenle “özel kuruluşları” ifadesi yanlıştır. Cümledeki
bozukluğu gidermek için “özel” kelimesinden sonra “kuruluşlar” kelimesi
getirilmelidir:

Özel kuruluşlar ve kamu kuruluşları iki gün tatil edildi.


Derste belgisiz ve işaret sıfatlarını işledik.
cümlesinde “belgisiz” kelimesi sıfat, “işaret” kelimesi ise isimdir. Hem sıfatın hem
ismin aynı tamlanana (sıfatları) bağlanması anlatım bozukluğuna yol açmıştır. Bu
bozukluğu gidermek için “belgisiz” kelimesinden sonra “sıfatlar” kelimesini
getirmek gerekir:

Derste belgisiz sıfatları ve işaret sıfatlarını işledik.

!!! Dilimizde çokluk anlamı taşıyan belgisiz sıfat tamlamalarındaki isimler


çokluk eki almaz.

Burada insanı şaşkına çeviren birçok güzellikler var.”


cümlesinde “birçok güzellikler” belgisiz sıfat tamlamasındaki “güzellikler”
kelimesinde “-ler” eki gereksiz kullanılmıştır. Çünkü “birçok” kelimesinde zaten
çokluk anlamı vardır. Cümlenin doğrusu:

Burada insanı şaşkına çeviren birçok güzellik var.

7. Ek Yanlışlığı

Cümlede eklerin eksik ya da fazla kullanılması anlatım bozukluğuna yol açar.

Biz okumasını sevmeyen bir milletiz.


cümlesinde “okumasını” kelimesinde iyelik eki gereksiz ve yanlış kullanılmıştır.
Cümlenin doğrusu:

Biz okumayı sevmeyen bir milletiz.

Hayat kimine mutluluk verdiğini, kimini mutsuz ettiğini görüyoruz.


cümlesinde ilgi eki “eksikliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Çünkü
cümlede “verdiğini” kelimesine sorduğumuz “kimin verdiğini” sorusuna cevap
alamıyoruz. “Hayat” kelimesine “-ın” ilgi eki getirilirse bu cümledeki anlatım
bozukluğu giderilir:

Hayatın kimine mutluluk verdiğini, kimini mutsuz ettiğini görüyoruz.


8. Çatı Uyuşmazlığı

Bileşik cümlelerde temel cümlenin yükleminin etken olup yan cümlecikteki


eylemsinin etken olmamasından ya da temel cümlenin yükleminin edilgen olup yan
cümlecikteki eylemsinin edilgen olmamasından kaynaklanan anlatım bozukluğudur.

Öğle yemeği yedikten sonra toplantı için salona geçildi. (etken /edilgen)

Derslerinize düzenli bir şekilde çalışılıp istediğiniz üniversiteyi


kazanabilirsiniz. (edilgen / etken)

Önce öyküyü okudu, sonra da özet çıkarıldı.

İki şekilde düzeltilebilir:

1. Önce öyküyü okudu, sonra da özet çıkardı.

2. Önce öykü okundu, sonra özet çıkarıldı.

Yararlanılan Kaynaklar

• TEKER, A. Duran vd., Üniversiteler İçin Türk Dili El Kitabı, Ankara, 2012.

• http://eruzem.erciyes.edu.tr/tr/duyuru-detay/15/eruzem-bahar-guz-donemi-
ve-tek-ders-sinavlarina-hazirlik-ders-notlar
3.1. İYİ BİR YAZI NASIL YAZILIR?

Başarılı ve güzel bir yazı yazmak için dikkat edilmesi gerekenler, şöyle
sıralanabilir:

1. Bilgi birikimi

2. Konu seçme

3. Plan yapma

4. Başlık bulma

5. Paragraf bilgisi

6. Ana düşünce

7. Yardımcı düşünceler

8. Dilin kurallarını bilme

9. Yazının okunması ve düzeltilmesi

3.1.1. Bilgi Birikimi

Üniversite eğitimiyle bir meslek için hazırlık yapılır, o mesleğin gerektirdiği


birikim aktarılmaya çalışılır. Aydın insanın bilmesi gerekenler ise sadece kendi
mesleğiyle, ilgi alanlarıyla, çevresiyle ve dönemiyle sınırlanamaz. Kendisine
yöneltilen hemen her soru için az çok söyleyecek sözlerinin olması beklenir. “Ben
tasarımcıyım, alanım dışındaki konulardan, ülke sorunlarından, sosyal çevreden... hiç
anlamam” demek aydın insana yakışmaz. Kişinin çevresine karşı duyduğu sorumluluk,
onu araştırmaya, incelemeye ve öğrenmeye yönlendirir. Böylece bilgi birikimi için ilk
adımlar atılmış olur.

Herhangi bir bilim veya sanat dalıyla ilgili özel araştırmalar ve deneyimler
sonunda elde edilecek uzmanlık bilgisini saymazsak genel bir kültür sahibi olmak ve
yazılı anlatımlar meydana getirmek için; kitap okumak, iyi bir dinleyici ve gözlemci
olmak, kütüphanelerden ve teknolojiden yararlanmak gerekir.

3.1.2. Konu Seçme

Yukarıda sıralanan yollarla ve bunlara ilave edilebilecek değişik etkinliklerle


birikim kazandıktan sonra sıra, üzerinde yazı yazılacak konuyu seçmeye gelir. Konu;
yazıda ele alınan üzerinde söz edilen düşünce, duygu, olay vb. dir. “Yazar, ne
üzerinde durmaktadır, neden bahsetmektedir, neyi ele almaktadır?” sorularının
cevabıdır. Konunun araştırmaya uygun, bol kaynaklı, sınırları belli bir konu olmasına
özen gösterilir. Konu tespitinden sonra, hangi yönü ya da yönleri üzerinde durulacağı
belirlenmelidir. Konunun sınırlandırılması tam olarak açıklanmasını ve anlaşılmasını;
ana düşüncenin doğru ifade edilmesini sağlar.

Yazının konusu bulunurken şunlara dikkat edilmelidir:

1. Yazıda en çok tekrar edilen sözcükler üzerinde yoğunlaşılmalıdır.

2. İlk cümlelere dikkat edilmelidir, çünkü konu ilk cümlelerde verilebilir.

3. Konu, parçanın tamamını kapsar nitelikte olmalıdır. Ancak konuyu ararken


genellemeye gidilmemelidir. Konu, mümkün olduğunca yazıyı da kapsayıcı şekilde
daraltılmalıdır.

3.1.3. Plan Yapma

Planın olmadığı yerde düzensizlik, dağınıklık, zevksizlik kendini gösterir. Plan,


bir yazının kullanılacak malzemelerinin önceden tespit edilmesi ve bir sıraya
konmasıdır. Plansız hiçbir yazı amacına uygun olamaz. Plansız bir yazı ancak kafa
karışıklığına, okunanlardan hiçbir şey anlamamaya sebep olur. Bunun için başarılı bir
yazıda plan son derece önemlidir.

Plan; giriş, gelişme ve sonuç olarak üç bölümden oluşur:

Giriş: Konunun belirlendiği ve tanıtıldığı bölümdür. Giriş; bir bakıma söze bir
başlangıç, gelişme bölümünde anlatılacak olanlara bir hazırlık niteliğindedir. Giriş
bölümünü okuyan biri gelişmede nelerden bahsedebileceğimizi anlayabilmelidir.
Giriş bölümünde yazının görünümü belirlenir, konu ve tema açıklanır, yazının
hedefleri ve amacı ortaya konmaktadır. Okuyucuda izlemek isteyeceği bir bakış
yaratılır, okuyucu yazıya hazırlanır. Giriş bölümünde aynı zamanda okuyucuya yön
gösterilmektedir. Bu sayede okuyucunun dikkatinin artması ve istenen yönde tepki
vermesi sağlanacaktır.

Yazılara farklı biçimlerde girişler yapılabilmektedir. Örnek olarak;

• Konunun ana düşüncesinden başlayarak, konuya doğrudan girmek

• Konuyla ilgili eşya, kişi, olay ve yer tanımlarıyla tasvirler yapmak

• Yazıya konuyla ilgili bir anekdot (hikayecik) aktararak giriş yapmak

• Yazıya bir atasözü veya özlü bir cümle ile başlamak

• Yazıya soru sorarak başlamaktır.


Yazıların giriş bölümleri, okuyucuyu yakalayabilecek bir nitelikte yazılmalıdır.
Bu nedenle başlangıçta istenilen tepkiler yaratılmaya çalışılmalıdır. Okuyucunun ilk
izlenimde uzun süre kalabileceği düşünülerek doğru bir biçimde yansıtılmalıdır. İyi
bir başlangıç okuyucuya her zaman yardımcı olmaktadır.

Yazarın konuya hâkim olduğunun okuyucu tarafından bilinmesi, okuyucunun


yazıya daha fazla dikkat etmesini ve mesaja göre bir tepkide bulunmasını
sağlamaktadır. Yazının ilk paragrafı ile başlayan giriş bölümü, yazının içeriğini veren
ve okuyucu ilgisini oluşturan bölümdür. Giriş bölümü açıkça sorun ya da konuyu
tanımlamaktadır. Bu tanımlamada da genelden özele doğru bir akış izlenerek ve
çalışmanın özü aktarılarak yazma amacının ortaya konması sağlanmaktadır. Metin
içerisinde başlık ve alt başlıkların kullanılması da yazının daha iyi düzenlenmesi için
önerilmektedir. Bu bölümde örnek verilmemeli, ayrıntılara girilmemelidir. “ancak,
şunun için, bundan dolayı” gibi açıklama gerektirecek ifadeler kullanılmamalıdır.

Gelişme: Konuyla ilgili görüş ve düşüncelerin açıklandığı ve geliştirildiği


bölümdür. Gelişme bölümü, yazı içeriğinin önemli bir kısmının yer aldığı bölüm olarak
ifade edilmektedir. Konunun gövdesi sayılır. Yazının iç tutarlığı, konu ve anlam
bütünlüğü burada özenle sağlanmaya çalışılır. Gelişme bölümünde mesajın ayrıntısı
üzerinde durulmaktadır. Okuyucunun ilgisi sürdürülür ve canlı tutulmaya çalışılır.
Okurun ilgisini çekecek ve merak uyandıracak tüm açıklamalar ve örneklendirmeler
bu bölümde yapılır. Açık, duru ve yalın bir anlatımla, okuyucu konu hakkında ayrıntılı
olarak bilgilendirilir. Okuyucunun çelişkiye ve şüpheye düşmesi önlenir.

Gelişme bölümünde aşağıdaki unsurların bulunması önemlidir:

• Metnin genel bir düzenlemesi

• İşlenen konunun ayrıntılarının gösterilmesi

• Olasılıkların yeniden gözden geçirilmesi

• Öneri yapılması ve bir sonuca varılmasıdır.

Yazıların gelişme bölümlerinde gerekli başlıklar bulunmalı ve paragraflar


uyumlu bir biçimde konunun akışına göre birbirlerini takip etmelidir. Gelişme
bölümünde başlıklar ve alt başlıklar, konu ve anlatım bütünlüğünü ve akışını
bozmayacak şekilde kullanılmalıdır. Başlık kullanımı yalnızca bir yol gösterme biçimi
değil, aynı zamanda metni görsel olarak parçalara ayıran ve bir sayfa üzerinde
çalışmayı kolaylaştıran bir faktördür. Yazılarda gerektiği takdirde grafik, tablo ve
şekiller gelişme bölümünde gösterilmektedir.

Gelişme bölümünün en önemli kısmı kanıt sağlamaktır. Yazının okuyucuyu ikna


edeceği bölüm gelişme bölümüdür ve bu durum ancak ikna edici kanıtlar vasıtasıyla
gerçekleştirilebilmektedir. Bu nedenle, başka bir yerden alınan fikir, araştırma,
istatistik ve testler iddiayı güçlendirmek için gelişme bölümünde verilmektedir. Bir
yazının gelişme bölümü giriş ve sonuç ile bağlantılı olmalıdır. Özellikle yapı ile ilgileri
varsa başlangıçta açıklanan noktalardan alıntılar yapılmalıdır. Basit ancak tam olarak
bitiş ile de bağlantılı olmalıdır. Gelişme bölümünün sonlarına doğru varılmış olan
yargı onaylanmalıdır.

Gelişme bölümünde konu ile ilgili literatür ve fikirlerin açıklamaları da yer


alabilir. Bu bölümün uzunluğu ne kadar bilginin sunulduğuna bağlı olarak değişiklik
gösterebilmektedir. Literatür bilgileri arasındaki ilişkiler, karşıt fikirler, bilgi
boşluğu, kesin olmayan ifadeler açıklanmalıdır. Okuyucunun, mantıksal akış içinde
kurgulanarak ele alınan ve oluşturulan görüşleri anlaması sağlanmalıdır. Tanımlanan
bir soruna ilişkin olası çözümlerin de ele alınabileceği gibi konuyla ilgili ileride hangi
araştırmaların yapılabileceğine ilişkin öneriler de bu bölümde aktarılmaktadır.

Sonuç: Yazının son bölümüdür. Yazının en önemli kısmı sonuç bölümüdür.


Sonuç bölümünde anlatılmak istenen anlatılmış, ulaşılmak istenen yere varılmıştır.
Giriş ve gelişme bölümlerinde ortaya konan tüm görüş ve düşüncelerin toplu bir
özetidir. Mesajı okuyandan beklenen tepki sonuç bölümüyle gösterilir. Bu nedenle
sonuç bölümünün üç önemli amacı bulunmaktadır:

• Bir sonuca ulaşmak ve onu sunmak

• Toparlamak ve içeriği özetlemek

• Okuyucuyu yönlendirmek ve mesajı olumlu olarak vermektir.

Bu bölümde konu bir yargıya bağlanmalıdır; konunun özü ortaya çıkmalıdır.


Yazının son sözü olduğu için çoğunlukla ana düşünce bu bölümde bulunur. Birçok
okuyucu metnin tamamını okumaya vakit bulamaz ve sonuç kısmıyla yetinir. Bu
nedenle, sonuç kısmı metnin tüm içeriğini yansıtacak kısa bir özet ve asıl istenen
amacı ortaya koyabilmelidir. Sonuç yazmada önemli bir kural da protokol kurallarına
uymak olarak göze çarpmaktadır. Özellikle kamu kuruluşlarındaki resmî yazışmalarda
protokol kurallarına özen göstermek gerekmektedir.

Yazının tamamlanması için sonuç bölümünde metin içinde değinilen ana


noktaların özetlenerek varılan sonucun açık bir biçimde ortaya konması
gerekmektedir. Bu bölümün amacının okuyucunun aklında kalmasını ya da akılda
tutması istenilen durumların açık bir biçimde ortaya konulması olduğu gözden
kaçırılmamalıdır.
3.1.4. Başlık Bulma

Başlık, yazının adıdır. Doğada adı olmayan, ismi konmayan varlık olmadığına
göre yazıya da bir isim konmalıdır.

İyi bir başlık;

 Kısa ve öz,
 Dikkat çekici ve merak uyandırıcı,
 Konuyla ilgili,
 Ana düşünceyi etkili bir biçimde anlatan,
 Kolay söylenebilen ve akılda kalıcı,
 Yazının içeriği hakkında fikir verici,
olmalıdır.

Bölüm başlıkları ve ana başlıklar satırı ortalayacak şekilde büyük harflerle


yazılır ve (ünlem veya soru ifadesi yoksa) sonuna noktalama işareti konmaz. Alt
bölümlere ait başlıklar ise küçük harflerle yazılır. Önce başlık konup yazı buna göre
geliştirilebileceği gibi, yazıyı tamamladıktan sonra da uygun bir başlık seçilebilir.

3.1.5. Paragraf Bilgisi

Herhangi bir yazının bir satır başından öteki satır başına kadar olan
bölümüne paragraf denir. Paragraflar, bir yazıdaki duygu, düşünce, olayla ilgili
cümle veya cümle topluluğundan oluşur. Her paragrafta bir olay, duygu ve düşünce
bütünlüğü bulunur. Bu sebeple iyi düzenlenmiş bir paragrafta cümlelerin açık, etkili
ve birbirine bağlı olması gereklidir.

Uzun bir yazının bölümlere ayrılmaması okuyucuyu yoracağı için yazıdaki


çeşitli ana fikirlerin birbirinden ayrılması paragraflarla mümkün olur. Böylelikle
yazının kolay okunması ve anlaşılması sağlanır. Yazıda ilk satırın biraz içeriden
başlaması (paragraf şekli), bir düşüncenin veya konunun bir bölümünün tamamlanıp
diğer bir bölümüne geçildiğini gösterir. Böylelikle okuyucunun ilgisi devam ettirilir,
yazının daha kolay kavranması da sağlanır.

İyi oluşturulmuş paragraflarla verilmek istenen yardımcı düşüncelere ve ana


düşünceye daha çabuk ulaşılır.
3.1.5.1. Paragraf Çeşitleri

Herhangi bir konunun farklı bölümlerini oluşturan paragrafları, yerine ve


özelliğine göre başlangıç paragrafı, giriş paragrafı, geçiş paragrafı, gelişme
paragrafı ve sonuç paragrafı gibi çeşitlere ayırmak mümkündür.

Başlangıç paragrafı: Uzun yazılarda konuya girmeden, o konuyla doğrudan


ilgisi olmayan fakat yine de onu aydınlatmaya yarayacak düşüncelerin bulunduğu
paragraftır. Başlangıç paragrafı, yazının ilk paragrafı demek değildir ve her yazıda
olmaz.

Giriş paragrafı: Okuyucuyu konuya hazırlamak, düşünceleri (veya olay


yazılarında yeri) tanıtmak, onu okumaya yönlendirmek amacıyla düzenlenen
paragraftır. Bir anlamda yazının vitrini olan bu paragrafın dikkat çekici bir şekilde,
iyi düzenlenmesi gerekir.

Geçiş paragrafı: Özellikle, uzun yazılarda paragraflar veya bölümler arasında


ilgi kurmak için düzenlenen paragraftır. Bir paragraftan diğerine geçildiğinde bazen
arada bir kopukluk hissedilir. Bunu gidermek için iki paragrafı birbirine bağlayan bir
geçiş paragrafı düzenlenir.

Gelişme paragrafı: İşlenen konunun düşünceyi geliştirme yollarından


istifadeyle, çeşitli yönleriyle açıklandığı, geliştirildiği paragraftır. Yazıda giriş
bölümünden sonra yer alır.

Sonuç paragrafı: Giriş veya gelişme bölümündeki düşüncelerin kısaca


özetlendiği, ana düşüncenin hatırlatıldığı paragraftır. Usta yazarların yazılarında
genellikle bu paragraf bulunmaz. Çünkü yazar söyleyeceklerinin hepsini daha
önceden tamamlamıştır. Ancak değerlendirmeyi okuyucuya bırakmamak (onun
yanılmasını önlemek) veya etkili bir biçimde yazıyı tamamlamak için sonuç paragrafı
düzenlenebilir.

Paragraflar, (istenirse) konularına göre olay paragrafı, tasvir paragrafı, tahlil


paragrafı ... gibi çeşitlere de ayrılabilir.

NOT: Paragraf çeşitleriyle, yazının bölümleri birbirine karıştırılmamalıdır. Giriş


bölümü sadece bir paragraftan ibaret olabileceği gibi birden fazla paragraftan da
oluşabilir. Dolayısıyla giriş bölümüyle giriş paragrafı aynı anlamda kullanılamaz.
Benzer şekilde, gelişme bölümü de tek paragraftan ibaret değildir. Bu bölümde
gelişme paragrafları birden fazla olur. Sonuç bölümü ise bir paragraf olabileceği gibi
birkaç paragraf şeklinde de düzenlenebilir. Düşünce yazılarındaki giriş, gelişme,
sonuç bölümleri; olay yazılarında serim, düğüm, çözüm adını alır.
3.1.6. Ana Düşünce

Yazıda okuyucuya verilmek istenen asıl düşünceye ana düşünce denir. Bir
parçanın yazılmasının amacı ana düşüncedir, parçanın konusu da parçanın yazımı için
araç niteliğindedir.

Ana düşüncenin bazı özellikleri:

> Ana düşünce bir yargı bildirir.

> Yazı okunduğunda herkesin vardığı ortak düşüncedir.

> Yazıyı kapsar nitelikte genel bir yargıdır.

> Yazı tek cümle ile özetlenecek olsa bu ana düşünce cümlesi olur.

Bir yazıda ana düşünceyi bulmak için şu yolu izleyebiliriz:

1. Öncelikle konu bulunmalıdır.

2. Yazarın konuyu ele alış amacının ana düşünceyi oluşturduğu


unutulmamalıdır.

3. Yazıdaki bağlayıcı kavramlar varsa belirlenmeli; çünkü “kısacası, sonuçta,


oysa, bence, özetle, aslında” gibi ifadelerden sonra ana düşünce gelebilir.

4. Örnek verilmişse örnekten önceki yargının ana düşünceyi verebileceği


hatırdan çıkarılmamalıdır.

Ana düşünce; bir paragrafta bir cümle şeklinde parçanın başında, sonunda
veya herhangi bir yerinde verilebileceği gibi bazen de yazının bütününe sindirilmiş
olabilir. Eğer ana düşünce paragrafta verilmiş ise paragraftaki diğer cümleler, ana
düşünceyi açıklayıcı ya da destekleyici nitelikte olur. Ana düşünce yazının bütününe
sindirilmiş ise yazı yorumlanarak, anlatılanlardan hareketle bulunur.

3.1.7. Yardımcı Düşünceler

Yazıda ana düşünce ortaya konurken bu düşünceyi açıklayıcı ve destekleyici


nitelikte başka düşüncelerden yararlanılır. İşte yazıda ana düşünceye zemin
oluşturan bu düşüncelere yardımcı düşünceler denir.
Yardımcı düşünceler;

> Yazıda sayı olarak birden fazladır.

> Yazıyı tam olarak kapsamaz.

> Ana düşüncenin sınırlarını çizer.

> Ana düşüncenin anlaşılmasını sağlayıcı niteliktedir.

3.1.8. Dilin Kurallarını Bilme

İyi bir yazı yazmak için dilin (ses bilgisinden cümleye kadar bütün) kuralları,
söz varlığı çok iyi bilinmelidir. Sözcüklerin anlamlarını, bunlar arasındaki anlam
inceliklerini ve dilin ifade kabiliyetini iyi bilmek, yazana kolaylık sağlayacaktır. Bu
konudaki birikimin bir anda oluşması elbette mümkün değildir. Kişi, öncelikle
konunun önemine inanır, bol bol okur, araştırır, yazma alıştırmaları yapar, sabırlı
olur ve bunu zamana yayarsa bu birikimi kazanabilir.

3.1.9. Yazının Okunması Ve Düzeltilmesi

Yazı tamamlandıktan birkaç gün sonra sanki bir başkasının yazısını okuyormuş
gibi sayfa düzenine, yazıma, noktalamaya, dil bilgisi kurallarına ve iyi bir anlatımın
niteliklerine uygunluk gibi ölçütlerle dikkatli bir şekilde yeniden okunmalı, varsa
yanlışlar düzeltilmelidir. Yazı, herkesin doğru ve kolay anlayabileceği bir hâle
getirilmelidir.

ÖRNEK YAZI PLANI

Burada örnek olarak ana hatlarıyla bir düşünce yazısının planı verilmiştir.

Konu: Şiddet

Konunun yönü (Açıklanacak olan nedir?): “Şiddetin çocuklar üzerindeki etkisi”

Konunun ana düşüncesi (Verilmek istenen nedir?): “Şiddet ancak toplumdaki


bireylerin eğitilmesi ve uygulanacak doğru programlarla önlenebilir.”

Başlık: “Şiddet ve Çocuk”

Giriş: Şiddet nedir? Şiddetin tanımı, alanları, boyutları, bireysel ve toplumsal şiddet;
maddi ve manevi şiddet vb. konular tanımlanarak yazıya giriş yapılır.

Gelişme: Çocukların şiddete nasıl maruz kaldığı, şiddetten nasıl etkilendiği, şiddetin
çocukların; bilişsel, duygusal, bireysel ve toplumsal gelişiminde nelere yol açtığı;
çocuğun içinde bulunduğu çevresel ve toplumsal koşullar göz önünde bulundurularak
konu irdelenir ve örneklendirilir.

Sonuç: Bu sorunun giderilmesinde yapılacak olan çalışmalar ve uygulamalar ortaya


konulur ve konu ana düşüncenin desteklenmesiyle bitirilir.

Yararlanılan Kaynaklar

Akalın, H., Eker, S., Türk V., Cavkaytar, S. ve Aslan Demir, S. (2015). Türk Dili II,
Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları, Eskişehir.

Aksan, D. (2005). Türkçenin Zenginlikleri İncelikleri, Ankara, Bilgi Yayınları.

TDK (2011a). Türkçe Sözlük, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları.

Kayasandık, A. (2018). Kompozisyonla İlgili Genel Bilgiler,


http://turkdili.gen.tr/komp.-genel-bilgiler.html (Erişim Tarihi: 10.08.2018).
4.1. ANLATIM TEKNİKLERİ(BİÇİMLERİ)

4.1.1. AÇIKLAYICI ANLATIM:

Herhangi bir konuda, okuyucuyu bilgilendirmek, okuyucuya bir şey öğretmek


amacıyla başvurulan anlatım tekniğine açıklayıcı anlatım denir.

Açıklayıcı anlatımın başlıca özellikleri şunlardır:


 Açıklayıcı anlatımda bilgi vermek amaçlandığından duygulara ve yoruma yer
verilmez.
 Dil, göndergesel işlevde kullanılır.
 Açıklayıcı anlatımın hakim olduğu yazılarda bilgilendirme esas olduğundan
açık ve sade bir dil tercih edilir.
 Sözcükler yan ve mecaz anlamlarıyla değil daha çok gerçek ve ilk anlamıyla
kullanılır.
 Açıklayıcı anlatımda öznel cümleler değil nesnel cümleler ağırlıktadır.
 Açıklayıcı anlatımda varlıkların genel durumu anlatılır.
 Açıklayıcı anlatımda anlatımın yanında ifadelerin de açık olması gerekir. Bu
anlatımda muğlak ifadelerden kaçınılır.
 İmalı sözler, soyut kavramlar, kişisellik açıklayıcı anlatımı bozar.
 Açıklayıcı anlatımda sürekli bir somutlama söz konusudur.
 Tanım, örnek ve karşılaştırmalarla konunun detaylı açıklamaları desteklenir.
 Açıklayıcı anlatımda "detay", "ayrıntı" önemli unsurlar olarak ön plana çıkar.
 Açıklayıcı anlatıma daha çok deneme, makale, fıkra ve eleştiri türünde
başvurulur.
 Ders kitapları, ansiklopediler, ilaç reçeteleri, düşünce yazıları, bilimsel
eserler vb. yerlerde de bu anlatım tekniği kullanılır.
Açıklayıcı Anlatım Türüne Örnekler

Örnek 1

MASAL

Sözlü edebiyat devri ürünlerindendir. Masallarda olağanüstü olaylarla süslü,


olağanüstü kişilerin başından geçen olaylar anlatılır. Masallarda yer ve zaman
belirsizdir. Kahramanlar, insanlar ile birlikte devler, cinler, şeytanlar, cadılar ve
olağanüstü yaratıklardır. Masallarda eğiticilik esas olup masalın sonunda iyiler
ödüllendirilir; kötüler ise cezalandırılır. Evrensel konuların işlendiği masallarda yer
ve zaman belirsizdir. Yer, bazen "Kaf Dağı"dır. Zaman, "evvel zaman" olarak geçer ve
zamanın tarifi yoktur. Masallar, Hindistan'da doğmuş ve oradan dünyaya yayılmıştır.
Anlatım, genellikle ''-miş"li geçmiş zamanlı anlatımdır. Masal derlemeleri ile en
tanınmış kişi Danimarkalı Andersen'dir. Türk masallarını derleme çalışmaları, Ziya
Gökalp ile başlamış, Eflatun Cem Güney, Pertev Naili Boratav ile devam ettirilmiştir.
Dünya edebiyatında: Binbir Gece Masalları (Hint edebiyatı), Andersen Masalları
(Danimarka edebiyatı), Grimm Kardeşler (Alman edebiyatı) en çok bilinen
masallardır.

Açıklama: Ders kitaplarından alınan yukarıdaki metinde masal ile ilgili okuyucuyu
aydınlatmak amacıyla bilgi verilmektedir. Cümleler süssüz, dolambaçsız ve net
ifadeler içermektedir. Sözcükler, mecaz, yan anlamlarıyla değil gerçek anlamlarıyla
kullanmıştır. Yazar metne kendi görüş ve yorumunu katmamıştır. Yani cümleler
nesnel cümle şeklindedir. İmalı sözler, soyut ve kişisellikten uzak olan metin
açıklayıcı anlatım tekniğinin bütün özelliklerini yansıtmaktadır.

Örnek 2

YAZI DİLİ VE KONUŞMA DİLİ

Yazıda kullanılan ortak dile yazı dili denir. Edebiyat, kültür, kitap dilidir aynı
zamanda yazı dili. Bir uygarlık dili olduğundan ulus bilincine ulaşmamış topluluklarda
yazı dili bulunmaz. Devletlerin yazışma dili olan yazı dili yapma bir özelliğe sahiptir.
Yazı dilinde bütün coğrafya için geçerli olan kurallar vardır. Bir ülkede özlenen bütün
bir coğrafyada yazı dilinin esas alınmasıdır. Dil bilgisi kuralları ve noktalama işaretleri
yazı dilinde önemli özellikler olarak dikkat çeker. Bizim yazı dilimiz Milli Edebiyat
Döneminde benimsenen İstanbul Türkçesidir.

Konuşma dili, günlük dil olarak da adlandırılır. Yöreden yöreye değişen ortak
kullanımı olmayan dildir. Denetleme aracı olmayan konuşma dili doğal bir özellik
taşır. Konuşma dilinin her zaman yazı diline yakın olması tercih edilir. Konuşma
dilinde sözcüklerin orijinal olma özelliği kaybolmuştur. Bir ülke sınırları içerisinde
tek yazı dili olmasına karşın birden fazla konuşma dili olabilir.

Açıklama: Yukarıdaki metinde "yazı dili ve konuşma dili" hakkında doğrudan bilgi
verilmiştir. Metinde sözcükler gerçek anlamında kullanılmış olup anlatımda sade bir
dil tercih edilmiştir. Ayrıca sanatlı, dolambaçlı yollara başvurulmadan dil,
"göndergesel işlevde" kullanılmıştır. Yine açıklayıcı anlatımın bir özelliği olan
"detaylandırma" da metinde söz konusudur.

4.1.2. TARTIŞMACI ANLATIM:

Birbirine zıt görüşlerin sergilendiği ve yazarın kendi görüşünün doğru olduğunu


benimsetmeye çalıştığı anlatım biçimine tartışmacı anlatım denir. Tartışmacı
anlatımda yazar önce yanlış olan düşünceyi belirtir. Daha sonra buna katılmadığını
dile getirir. En sonunda ise bu görüşünü çeşitli açılardan zenginleştirerek
savunur. Tartışmacı anlatımın başlıca özellikleri şunlardır:
 Tartışma, genellikle bir sohbet havası içinde gerçekleşir. Okuyucuyla karşılıklı
konuşma havasının hâkim olduğu tartışmada rahat ve samimi bir üslup dikkat
çeker.
 Tartışmacı anlatımda iki düşünce yahut bir düşüncenin iki ayrı yönü vardır.
Birincisi yazarın ileri sürdüğü görüş diğeri de yazarın kendi görüşüdür.
 Tartışmacı anlatımda karşıt görüşü çürütmek amaçlanır. Yazar, okuyucuyu
kendisi gibi düşünmeye zorlar.
 Bu anlatımda yazar görüşlerini desteklemek için örneklemelere, sayısal
verilere, tanık göstermeye, kanıtlamaya başvurur.
 Tartışmacı anlatımda yer alan görüşler "tez" ve "antitez" olarak tanımlanır.
 Bu anlatım tekniğinde dilin sade, süssüz ve anlaşılır olmasına dikkat edilir.
 Anlatımda gereksiz tekrarlardan kaçınılır.
 Tartışmacı anlatımda yazar düşüncelerini soru-cevap şeklinde ortaya koyar.
 Tartışmacı anlatımda önce yanlış düşünce belirtilir. Sonra bu düşüncenin
neden doğru olmadığı dile getirilir. Yazar bu düşünceye katılmadığını açıklayıp
devamında da bunu kanıtlamaya, hedef kitlesini buna inandırmaya gayret
eder.
 Daha çok deneme, makale, eleştiri vb. düşünce yazılarında başvurulan bir
anlatım tekniğidir.
 Tartışmacı anlatımda devrik cümleler daha çok kullanılır.
 Yazar inandırıcılığını yitirmemek için nesnel olmaya dikkat eder.

Tartışmacı Anlatım ile İlgili Örnekler

Örnek 1

Bir kitabı okumaya, kitap üzerine yazılmış eleştirileri okuduktan sonra


başlamak gerekir gibi yaygın bir kanaat var. Bu görüşün savunucuları son dönemde
hiç de az değil. Bu doğru bir görüş olabilir mi? Bence olamaz. Her eleştirmenin nesnel
davranabileceğini düşünmüyorum. Ön yargıyla yapılmış bir eleştiri o eserin
okunmamasına neden olabilir. Bir eserin ancak sayfaları karıştırıldığı zaman özelliği
ortaya çıkar. Öyleyse okurun eseri okuması eserle ilgili eleştiri metnini okumasından
önemlidir.

Açıklama: Paragrafta tartışmacı anlatımın bütün özellikleri yer


almaktadır. Tartışmanın bir sohbet havası içinde geçmesi, iki ayrı düşüncenin
tartışılıyor olması, açık ve anlaşılır bir dilin anlatımda hâkim olması, yazarın
düşüncesini soru-cevap şeklinde işlemesi hep tartışmacı anlatım tekniğinin
özellikleridir. Yine tartışmacı anlatımın o klasik düşünceyi işleme şekli bu paragrafta
da yer almıştır. Önce bir durum tespiti yapılmış daha sonra yanlış olan düşünce dile
getirilmiştir. Devamında da yazar, bunlara katılmadığını söyleyip bu düşüncesini ispat
etmeye çalışmıştır.

Örnek 2

Paragraf sorularının sınav sorularının en zor soruları olduğu söylenilir. Bu


kanıya biraz erken varılmış olabilir mi birileri? Elbette! Ben oldum olası bu düşünceye
katılmadım. Bence paragraf soruları en kolay sorulardır çünkü paragraf soruları özel
bir alan bilgisi gerektirmiyor. Soruları doğru yapmanın yolları iyi bir okuyucu olmak
ve çok fazla soru çözmektir. Diğer konularda çıkan sorular bilinir ya da bilinmez.
Paragraf sorularında böyle net bir durum söz konusu değildir. Örneğin yardımcı
düşüncelerle ilgili sorularda cevaplar yine metnin içindedir. Kısacası ön yargılarımız
bazen bizi yanıltabilmektedir.

Açıklama: Paragraf, bir durum tespiti ile başlamış. Paragrafta bir düşüncenin
iki yönü tartışılmaktadır. "Paragraf soruları zor mu kolay mı?" düşüncesi. Yazar
devamında bir soruyla bu sorunun cevabını öğrenmeye çalışmaktadır. Yine kendi
düşüncesini dile getirip ispat etmeye çalışmaktadır. Ayrıca metinde hakim olan
sohbet havası da parçanın tartışmacı anlatımla oluşturulduğunun ipuçlarıdır.

4.1.3. ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM (ÖYKÜLEME)

Bir olayı yer, zaman ve kişi unsurlarına bağlayarak dile getiren anlatım
biçimine öyküleyici anlatım (öyküleme) denir. Öyküleyici anlatım, açıklayıcı ve
sanatsal öyküleyici anlatım olmak üzere ikiye ayrılır. Sanatsal bir kaygının
güdülmediği ve belirli bir zaman dilimi esas alınarak anlatılan öyküleme türüne
açıklayıcı öyküleme denir. Açıklayıcı öykülemede amaç okura bilgi vermek
olduğundan tarihsel sıralama önemlidir. Sanatsal öyküleme; bilgilendirme amacı
olmayan öykülemedir. Burada amaçlanan olayın içinde yer alan okurda duygu
atmosferi oluşturmaktır. Daha çok roman ve hikâye türünde başvurulan bir öyküleme
türüdür.

Öyküleyici anlatımın başlıca özellikleri şunlardır:


 Öyküleyici anlatım, olay anlatımına dayanır. Öykülemede olmazsa olmaz şey
olaydır. Olayın olmadığı yerde öyküleme olmaz.
 Öyküleyici anlatımda olay belli bir zaman diliminde gerçekleşir.
 Öykülemede olayın geçtiği bir yer vardır.
 Olayın içinde yer alan ve çoğunlukla da bu olayı gerçekleştiren kişi veya kişiler
vardır.
 Öyküleyici anlatım metinleri fiillerin çok fazla yer aldığı metinlerdir.
 Öyküleme, okuyucuyu bir olay içinde yaşatma, o olayı hikâye etme yöntemidir.
 Öyküleyici anlatımda varlıklar hareket halinde verilir.
 Öyküleyici anlatımda bir anlatıcı vardır. Anlatıcı, olayı genellikle geçmiş
zaman kipiyle (-di, -miş) anlatır. Çoğunlukla da olay görülen geçmiş zaman
kipi "-dı" ile anlatılır.
 Öyküleyici anlatımın olduğu metinler okunduğunda olay, bir film şeridi gibi
oluşur. Öyküleyici anlatımı oluşturan paragraflarda bir yerleri gezen
kişilere, onların ayak seslerine, gezmelere rastlarız. Yani öykülemede sürekli
bir devinim söz konusudur.
 Öyküleyici anlatımda duygu değil "merak" unsuru önemlidir. Bütün amaç
okuyucuyu bir olay içinde yaşatmaktır.
 Öyküleyici anlatımda olaylar genellikle oluş sırasına göre dile getirilir. Bazen
geçmişe gidip olayın anlatıldığı anlatımlar da olabilir. Bu anlatım türüne öykü
ve roman başta olmak üzere masal tiyatro, biyografi, otobiyografi, anı ve gezi
türlerinde çok fazla başvurulur.
 Öykülemenin yer aldığı metinlerde sürekli olarak "Ne oldu?", "Nasıl oldu?"
sorularına cevap aranır.
 Öyküleyici anlatım daha çok betimleyici anlatımla birlikte kullanılır.
 Öykülemede anlatılmak istenen düşünceler olayların içindedir.

Öyküleyici anlatımın dört temel unsuru vardır: olay, zaman, yer ve kişi.
1.OLAY

Olay; eserde yer alan kişi ve kişilerin yaptıkları iş ve edinimlerdir. Olay; yaşanan,
gerçek bir olay da tasarlanan, kurgulanan bir olay da olabilir. Öykülemede okuyucuyu
olay içinde yaşatmak amaçlandığından öyküleyici anlatım tekniğinin en önemli
öğesini "olay" öğesi oluşturur. Öyküleyici anlatımda olmazsa olmazdır olay. Olay; yer,
zaman ve kişilerden bağımsız gerçekleşmez. Olaylar birbirine bağlı olarak gelişir.
Olay, bazen olağanüstü özellikler taşır bazen de günlük, sıradan bir şey olur.
Öyküleyici anlatımda olaylar arasındaki bağlantılar ve olayların peşi sıra birbirini
izleme yöntemine olay örgüsü denir.Olay; serim, düğüm ve çözüm evrelerinde
anlatılır.

a. Serim: Öyküleyici anlatımın giriş bölümü olup ana olayın başladığı yerdir. Bu
bölümde yer, zaman ve kişiler ana hatlarıyla tanıtılır. Bu bölümde ayrıntılar yer
almaz.

b. Düğüm: "Merak" duygusunun hedef kitlede uyandırılmaya başlandığı bölümdür.


Metnin en uzun bölümünü oluşturur.

c. Çözüm: Giriş ve gelişme bölümünde anlatılan olayın dolayısıyla uyandırılan merak


öğesinin sonlandırıldığı bölümdür. Olayın en kısa bölümünü oluşturur.

2. ZAMAN
Zaman, öykü veya romanda anlatılan olayın geçtiği süredir. Zaman, uzun bir
süreyi içine alabileceği gibi, kısa bir zaman diliminden veya bir günden ibaret de
olabilir. Roman ve öykülerde zaman “geçmiş zaman / şimdiki zaman / gelecek zaman
/ geniş zaman” olarak da karşımıza çıkar.

Kâhya köyün meydanından geçip diğer uçtaki çıkış kapısına vardı. Kapı
kapalıydı. At üzerindeyken onu açamazdı. Birilerini çağırdı. Fakat kapıyı açmak için
kimse gelmedi. Bunun üzerine kendisi attan inip kapıyı açtı. (Bir Gencin Dramı, Lev
Tolstoy)
Bu metindeki zaman, görülen geçmiş zamandır.

3.YER (MEKAN)

Öykü ve romanda anlatılan olay, değişik mekânlarda (yerlerde) geçer. Bu


yerler, doğal çevrelerdir. Bu doğal çevreler; kırsal bölgeler, kent, varoş, bir ada, bir
ev… olabilir.

Biz o güne kadar istasyona tren beklemeye, tren karşılamaya hiç gitmemiştik.
İlgili memurlara sorup bilgi almak da gelmiyordu aklımıza… Bu sırada bir siren sesi
işittik, trenin istasyona girmekte olduğunu gördük.

Bu metindeki yer, tren istasyonudur.

4) KİŞİ/KİŞİLER

Kişi, öykü ve romanın temel öğesidir. Kişi; öykü ve romanda anlatılan olayları
yaşayan kişilerdir. Roman ve öykülerde çoğunlukla olaylar insan etrafında gelişir.
Kişi, olaylarda etkindir. Öykü ve romandaki kişilere “öykü veya roman kahramanı” da
denir.

Çocuk uykuya dalmamak için direniyordu ama gözkapaklarını aralamaya gücü


yetmiyordu. Yan uyur yarı uyanık halde konuşmalara kulak veriyordu. (Beyaz Gemi,
Cengiz Aytmatov)

Bu metindeki kişi, çocuktur.

Uyarı: Öyküleyici anlatımda bu unsurların dışında bir de "anlatıcı" yer alır.


Anlatıcı; olayı anlatan kişidir. Öyküleyici anlatımda mutlaka bir anlatıcı yer alır.
Öykülemede iki farklı anlatıcı vardır:

a. Birinci kişili anlatım: Yazar olayları kendisi yaşamış, görmüş gibi anlatır.
Fiiller çoğunlukla birinci tekil kişiye (ben) göre çekimlenir.

Bir gün, okuldan dönünce, avlumuza iki yabana atın bağlanmış olduğunu
gördüm. Eyerlerine, koşumlarına bakılırsa, dağlardan geliyordu atlar. (Öğretmen
Duyşen, Cengiz Aytmatov)
b. Üçüncü kişili anlatım: Yazar, olayları üçüncü kişinin (o) başından geçmiş
gibi anlatır. Yazar, olayların gözlemcisidir. Yazar, olayları kahramandan “o” diye söz
ederek anlatır. Fiiller çoğunlukla üçüncü tekil kişiye (o) göre çekimlenir. Görülen
geçmiş zaman (-dili geçmiş zaman) kipi kullanılır.

Yazar romanındaki olayları değişik bakış açılarından yararlanarak yazabilir. Bir


metnin bakış açısını bulabilmek için “Olaylar kimin gözünden ve kime göre
anlatılıyor?” sorusu sorulur.

Kâğıdı güzelce dürdü, büktü, cebine koydu, çalışma saati dolmadan hızla
koşarcasına eve gitti. (Teneke, Yaşar Kemal)

Öyküleyici Anlatımla İlgili Örnekler

Örnek 1

Gümüş gibi parlayan bu güzel kaşağının dişlerine bakar. Çok keskin, çok
sivridir. Biraz köreltmek için duvarın taşlarına sürtmeye başlar. Dişleri bozulunca
yeniden dener. Gene atların hiçbiri durmaz ve kızar. Öfkesini sanki
kaşağıdan çıkarmak ister. On adım ilerideki çeşmeye koşar. Kaşağıyı onun taşına
koyup yerden kaldırabildiği en ağır bir taş bularak üstüne hızlı hızlı indirmeye başlar.
İstanbul'dan gelen, üstelik Dadaruh'un kullanmaya kıyamadığı bu güzel kaşağıyı
ezip, parçalar. Sonra onun içine atar. Babası çeşmeye bakarken, onun içinde kırılmış
kaşağıyı görür; Dadaruh'u yanına çağırınca çokkorkar. Dadaruh şaşırır, kırılmış kaşağı
ortaya çıkınca, babası bunu kimin yaptığını sorar. (Kaşağı/Ömer Seyfettin)

İpuçları:

1. Fiillerin çok fazla yer alması ve paragrafta göze çarpan hareketlilik.


2. Paragrafta bir olay örgüsünün olması.
3. Kişi, yer ve zaman unsurlarının paragrafta yer alması.
4. Paragrafta duygu değil de merak öğesinin ön planda olması.
Örnek 2

Bir sonbahar akşamı karanlıkta bir ses duyulur. Ali, o sesi merak edip hemen
dışarıya fırlamak istedi. Yaşlı babası Ali'nin bu karanlıkta dışarıya çıkmasına kesinlikle
karşıydı. Neyse ki Ali buna aldırış etmeyip bir anda kendini dışarıda buldu. Sesin
geldiği tarafa yol almaya başladı. Bir o yana bir bu yana bakıp yürürken aynı sesi bir
kez daha duydu. Gideceği yere adımlarını sıklaştırdı. Ali'de müthiş bir merak
ve korku oluştu. Tam sesin geldiği düşündüğü yere vardığını düşündüğünde o ses bir
daha yankılandı. Artık yürüyecek takatı kalmayan Ali geri döndü. Binbir pişmanlıkla
tekrar eve gitti.

İpuçları:

1. Fiillerin çok fazla yer alması ve paragraftaki hareketlilik.


2. Anlatıcının anlatımı görülen geçmiş zamanla yapması. Yani "-di" kip eki.
3. Paragrafta bir olay örgüsünün olması.
4. Kişi, yer ve zaman unsurlarının paragrafta yer alması.
5. Anlatıcının okuyucuyu olay içinde yaşatma çabası.
6. Parçada duygudan ziyade merak unsurunun öne çıkması.

4.1.4. BETİMLEYİCİ ANLATIM (BETİMLEME)

Yazarın, bir varlık durum ya da görüntüyü okuyucunun gözünde canlandıracak


biçimde anlatmasına betimleyici anlatım (betimleme) denir. Başka bir deyişle
betimleme, sözcüklerle resim yapmak demektir. Betimlemede varlıkların ayırt edici
özellikleri ön plandadır. "Fotoğraf" sözcüğü tek başına betimlemeyi açıklamak için
yeterlidir. Betimleyici anlatımın (betimlemenin) özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

 Tasvir etme olarak da bilinir.


 Betimleyici anlatımda renk, biçim ve nitelik bildiren sözcükler yani sıfatlar çok
fazla yer alır.
 Betimlemede asıl amaç görselliktir.
 Gözle algılanan renk ve şekil ayrıntıları betimlemede çok önemli olduğundan
gözlem betimlemenin ana unsurlarından biridir.
 Betimleyici anlatımda görme, işitme, dokunma, tatma ve koklama duyularıyla
varlıkların bu duyular üzerindeki izlenimlerini belirtmek esas alınır.
Betimlemede tasvir edilen varlık ya da nesnenin durumuna göre bir veya
birden fazla duyu ile ilgili ayrıntı yer alabilir.
 Betimlemede varlıklar adeta birer resim; anlatıcı da fotoğraf makinesidir.
 Betimlemede en önemli özelliklerden biri de "durağanlık"tır. Ortam, varlık ve
durum adeta donmuş durumdadır. Anlatıcı, sürekli bunlara özellik yükler.
 Varlıkların dış görünüşlerinin anlatıldığı betimlemelere fiziksel betimleme;
varlıkların iç dünyalarına ait özelliklerin anlatıldığı betimlemelere de ruhsal
betimleme denir.
 Betimlemelerde yazar, objektif (nesnel) olabileceği gibi gözlemlediklerine
duygu ve yorum da katabilir.
 Betimleme paragraflarında özel bir konu ve onun ayrıntıları yer alır.
Betimleme paragraflarında ana düşünce olmaz.
 Çevremizde görülen her şey ile hayalimizde canlandıracağımız şeyler
betimlenebilir. Ayrıca bir imge veya kavram da bir şekilde betimlenebilir.
Evimiz, arabamız, köyümüz, ilçemiz, dağlarımız, elimizdeki kalem vb. her şey
betimlenebilir.
 Romantik sanatçılarla ortaya çıkan betimleme, daha çok duygulara
dayanmıştır. Realist betimlemelerde ise her şey olduğu gibi aktarılır. Onlar bir
ayna, bir fotoğraf makinesi görevi üstlenmişlerdir.
 İnsan betimlemeleri portre; ruh çözümlemelerinin olduğu betimlemeler
"tahlil" adını alır.
 Fiziksel özelliklerin ön planda olduğu betimlemelere fiziki (simgesel) portre;
kişinin iç özelliklerini anlatan betimlemelere ruhsal portre (tahlil) denir.

Betimlemeler içerik ve amaçlarına göre izlenimsel, ruhsal, fiziksel ve


açıklayıcı betimleme olmak üzere dörde ayrılır:

a. İzlenimsel (Sanatsal) Betimleme


Edebi eserlerde okuru etkilemek, okuyanda güzellik hissi uyandırmak için
yapılan betimlemelere izlenimsel (sanatsal) betimleme denir. Bu betimlemede
varlıkların nitelikleri, bu niteliklerin duyularımız üzerinde uyandırdığı izlenimler
belirtilir.
İzlenimsel betimlemede, düşüncelerimize görünürlük kazandırma, anlatımı
renklendirme, okuyucunun hayal gücünü kamçılama amaçlanır. İzlenimsel
betimlemede özel ayrıntılar üzerinde durulur. Ayrıntılar arasından seçme yapılıp en
belirleyicisi öne çıkarılır. Bilgiler duyusal, izlenimsel bir sıra içinde, kişisel yorum
yapılarak verilir.
Tarla, baştanbaşa insan ve tınazlarla örtülüydü. Sık, yüksek boylu çavdar
tarlasının biçilmiş bölümlerinde orakçı kadının sırtı; demet yaparken, parmakları
arasında sallanan başaklar; çocuğunun gölgedeki beşiğine eğilen kadın ve peygamber
çiçekleriyle örtülü tarlada toplanmış ekin demetleri görünüyordu. Öte yanda,
ceketsiz, gömlekli köylüler, kızışmış kuru tarlada toz kaldırarak, araba üstünde
ayakta durarak demetleri yerleştiriyorlardı.
Bu parçada yazar izlenimlerinden ve gözlemlerinden yararlanarak sanatsal
(izlenimsel) betimleme yapmıştır.

b. Ruhsal Betimleme

Bir kimsenin, bir şeyin yazılı olarak betimlenmesidir. İnsanların duygularını,


düşüncelerini, beğenilerini, tutkularını, alışkanlıklarını kusurlarını… tanıtan
betimlemedir. Bu betimlemede kişinin iç dünyasından söz edilir. Görsellikten çok,
sezginin ağır bastığı bu betimlemeler sadece insanlara özgüdür.

Büyükannemin odasında öfkeli, kıpkırmızı yüzünden siniri bozuk olduğu


anlaşılan bir oda hizmetçisi vardı. Sinirinden olsa gerek başını, gözünü oynatıp
duruyor, sıkıntısını ve öfkesini yüzünde belli ediyordu. Bir an önce işini bitirip
odadan çıkmak ister gibi bir hâli vardı.

Bu parçada hizmetçinin ruh dünyası ortaya konarak ruhsal betimleme


yapılmıştır.

c. Fiziksel Betimleme

Kişinin; boyu, ağırlığı, göz rengi, saçları, vücut yapısı, konuşma biçimiyle
anlatıldığı betimlemedir. Fiziksel betimlemede kişinin belirgin, çarpıcı özellikleri
kalın çizgilerle gözlemden yararlanılarak anlatılır. Burada amaç, fiziksel betimlemesi
yapılan kişiyi sözcüklerle âdeta resim çizerek okurun gözünde canlandırmaktadır. Bu
tür betimlemede yazar nesnel olabileceği gibi gözlemlerine duygularını da katabilir.

İki küçük kız dar bir sokakta buluşmuşlardı. Kızlardan biri çok küçüktü, diğeri
ise azıcık ondan büyükçe. Anneleri her ikisine de yeni elbiseler giydirmişti. Küçük
olan mavi bir elbise giyiyordu, öbürü ise sarı basmadan bir elbise. Her ikisinin de
başında kırmızı eşarp vardı.

Yazar bu parçada nesnel bir tutumla gözlemlerinden yararlanarak fiziksel


betimleme yapmıştır.

d. Açıklayıcı Betimleme

Okura bilgi vermek amacıyla genel ayrıntılar üzerinde durularak yazılan


betimlemedir. Ayrıntılar yansız olarak, olduğu gibi fotoğrafsal bir gerçeklikle, kişisel
duygu ve düşünceler katılmadan verilir. Asıl amaç, sanat yapmak değil, bir konu
hakkında bilgi vermektir. Yazar, herkesin görebileceği nesnel gerçekle ilgilenir. Bir
mimari yapı, yeryüzü şekilleri, beynin çalışma sistemi gibi konularda yapılan
betimlemeler bu türdendir.

Penguenler, uçamayan, dimdik durabilen, perde ayaklı deniz kuşlarıdır.


Tüyleri kuş tüylerine hiç benzemez. Sırtları siyah veya gri, karın kısımları beyaz ince
pulsu tüylerle örtülüdür. Türler birbirinden, başlarındaki renkli tüyleriyle ayrılır.
Kuyruklan kısa ve ayakları vücutlarının gerisinde olduğundan rahatlıkla dimdik
ayakta durabilirler.

Yazar bu parçada nesnel gerçeklerden hareketle penguenleri okurun zihninde


canlandıracak şekilde anlatmış, dolayısıyla açıklayıcı betimleme yapmıştır.

Betimleme (Betimleyici Anlatım) Örnekleri

Örnek 1

Uzun boylu, sarı saçlı, hafifçe tombul bir genç içeri girdi.
Çantasından yuvarlak, kırmızı renkli, kesici özelliği olan bir alet
çıkardı. Eskimiş, paslanmış kutusunu sınıfın eski olan kapısının yanındaki çöpe attı.
Öğretmen de o siyah, eskimiş çantasının yarı yırtılmış cebinden beyaz bir alet
çıkardı. Ne olduysa bir anda teneffüs zili çaldı.

Açıklama: Metinde gözlem ve görsellik ön plandadır. Yukarıdaki metinde bir


öğrencinin fiziksel anlamda betimlemesi yapılmıştır. Yine öğretmenin elinde olan bir
alet betimlenmiştir. Bizim için önemli olan niteleyici sözcüklerin metinde çok fazla
yer alması ve bunların sıfat görevinde kullanılmalarıdır.

Örnek 2

Şehrin kenar bir mahallesinde iki katlı dış cephesi mavi olan bir evde yaşardı.
Mehmet, her zaman evinin muhteşemliğiyle övünürdü. Ev, yemyeşil bir zemine
sahip çam ağaçlarıyla süslü büyükçe bir bahçenin içinde yer alıyordu. Evini hiçbir
şeyle değiştirmezdi. Hele o süslü, Ahlat taşları ile çevrili ihata duvarı insanı adeta
büyülüyordu. Evin içi de dışını aratmıyordu. Duvardaki renkli
renkli desenler, eski zamanın tarih kokan halıları, yastıkların üzerine serilmiş
o duygu seli oluşturan bez parçaları…

Açıklama: Betimleyici anlatımda renk, biçim ve nitelik bildiren sözcükler yani


sıfatlar çok fazla yer alır. Betimlemede asıl amaç görselliktir. Gözle algılanan renk
ve şekil ayrıntıları betimlemede çok önemli olduğundan gözlem betimlemenin ana
unsurlarındandır. Bu ilkeler doğrultusunda bu paragraf incelendiğinde paragrafta bir
ev betimlemesinin olduğu görülmektedir.

Betimleme ile Öyküleme Arasındaki Fark

 Öyküleyici anlatımda hareketlilik, devinim; betimleyici anlatımda durağanlık,


donukluk söz konusudur.
 Öyküleyici anlatımda fiiller; betimleyici anlatımda niteleme sıfatları çok fazla
yer alır.
 Öyküleyici anlatımda "olay" ve bunun sonucunda oluşan "merak" öğesi ön
planda iken; betimleyici anlatımda "durum" önemlidir.
 Öykülemede, okuyucuyu bir olay içinde yaşatma amaçlanır; betimlemede
"görsellik" ve "gözlem" esastır.
 Öyküleyici anlatımı oluşturan paragraflarda bir yerleri gezen kişilere, onların
ayak seslerine, gezmelere rastlarız; betimlemede kişi veya nesneler durağan
bir şekildedir.
 Öyküleyici anlatımın yer aldığı metinlerde sürekli olarak "Ne oldu?", "Nasıl
oldu? "sorularına cevap aranır. Yani sorular çekimli fiillere sorulur;
betimlemede ise sürekli olarak "Hangi ev?", "Hangi insan?" gibi sorular isimlere
veya isim soylu sözcüklere sorulur.
 Öyküleyici anlatımda kişi, yer, zaman ve mekân ana unsurları oluştururken;
betimlemede bu unsurlar bulunmaz.
 Öykülemede kelimelerin daha çok gerçek anlamından; betimlemede yan ve
mecaz anlamlarından faydalanılır. Yani edebi sanatlar betimlemede çok fazla
yer alır.
 Öykülemede zaman unsuru sürekli değişir; betimlemede zaman durağandır.
 Kısacası öykülemede eylemlerin röntgeni; betimlemede varlıkların fotoğrafı
çekilir. Öyküleme; bir video ise; betimleme bir "fotoğraf makinesi"dir.

Yararlanılan Kaynaklar

Akalın, H., Eker, S., Türk V., Cavkaytar, S. ve Aslan Demir, S. (2015). Türk Dili I,
Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları, Eskişehir.

http://www.edebiyatokulu.org/2015/12/paragrafta-anlatim-teknikleri-
bicimleri.html (Erişim Tarihi: 15.08.2018)

http://www.dilbilgisi.net/konular/anlam-bilgisi/parcada-anlam/paragrafin-
anlatim-yonu/ (Erişim Tarihi: 15.08.2018)
4.2. DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI

4.2.1. TANIMLAMA:
Bir varlığın ya da kavramın ne olduğunu belirtmeye tanımlama denir. İyi bir
tanımda, sadece gerekli olan şeyler bulunur. Tanımlama, aynı zamanda "Bu nedir?"
sorusunun cevabını içerir. Tanımlamanın başlıca özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

 Tanım cümleleri "-dır, denir, demektir…" biçiminde sonlanır.


 Tanımlamada, bir nesne ya da varlık "eksiksiz" olarak belirtilir.
 Düşünceyi geliştirmek için hem yazılı hem de sözlü anlatımda kullanılır.
 Bir kavramı hem nitelikleri hem de nicelikleriyle açıklama yoludur.
 Tanımlamada öncelikle tanımlanan şeyin kendisine benzeyen şeylerden ayıran
tarafları belirtilir.
 Tanımlama, paragraflarda genellikle giriş bölümünde yer alır.
 Bir paragrafta tanımlamanın yapıldığı tanım cümlelerinden anlaşılır.
 Tanım cümleleri daha çok açıklama, yorum ve yargı bildiren cümlelerle
karıştırılır. Buna dikkat etmek gerekir.

Tanımlama ile ilgili örnekler

Örnek 1

Şiir, duygu ve düşüncelerin güzel ve etkili bir biçimde dile getirildiği ve estetik
(güzellik) kavramının esas alındığı yazılara denir. Şiir, hiçbir dönemde önemini
yitirmemiş aksine sürekli artan bir trendle ilgi alanını genişletmiştir. Tarihin farklı
dönemlerinde şiire farklı anlamlar yüklenmiştir. Şiiri; "estetik duyguları harekete
geçiren unsur" olarak tanımlayanlar olduğu gibi "şekilsel bütünsel ritm güzelliği"
olarak tanımlayanlar da çıkmıştır.

Açıklama: Bir paragrafta tanım cümlesi kullanılmışsa o paragrafta tanımlama


yapılmış demektir. Tanımlama, paragrafların genellikle giriş bölümünde yer alır. Bu
paragrafta da "Şiir nedir?" sorusunu sorduğumuzda "Duygu ve düşüncelerin güzel ve
etkili bir biçimde dile getirildiği ve estetik (güzellik) kavramının esas alındığı
yazılardır." cevabını alırız. Metnin devamında da şiirle ilgili farklı tanımlar yer
almaktadır. Bu tanımlamada daha çok nitelikler ön plana çıkmıştır.

Örnek 2

Deneme, yazarın herhangi bir konuda kesin sonuçlara varmadan, kendi kendisiyle
konuşuyormuş gibi yazdığı yazılardır. Deneme, her konuda yazılabilir. Güncel
olaylara yer vermediği için fıkradan ayrılır. Denemede yazarın asıl amacı bilgi vermek
değil kendini anlatmaktır. Düşündürmek, denemenin en önemli özelliği sayılır. Türk
edebiyatında deneme Cumhuriyet Döneminde önem kazanmıştır.

Açıklama: Yazarın tanımlama yapmaktaki amacı söz konusu kavramı


belirginleştirmektir. İyi bir tanımda, sadece gerekli şeyler bulunur. Metne "Bu nedir?"
sorusunu sorduğumuzda "Yazarın herhangi bir konuda kesin sonuçlara varmadan,
kendi kendisiyle konuşuyormuş gibi yazdığı yazılardır." cevabını alırız. Bu da bize
denemenin tanımını vermektedir. Zaten bir paragrafta tanım cümlesi kullanılmışsa o
parçada tanımlama yapılmış demektir. Öyleyse bu paragraf da bir tanımlama
paragrafıdır.

4.2.2. KARŞILAŞTIRMA
En az iki varlık, kavram veya olayın aynı veya farklı taraflarının çeşitli
şekillerde ortaya konulmasına karşılaştırma denir. Bir düşünceyi geliştirme yolu
olan karşılaştırmanın başlıca özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

 Karşılaştırmaya genellikle somutlaştırma için başvurulur.


 Varlıklar arasındaki karşıtlık veya benzerliklerden yola çıkılarak
karşılaştırma yapılır.
 Karşılaştırmada bir yargıya varmak amaçlanır.
 Karşılaştırmada sıralama önemlidir.
 Karşılaştırmada daha çok varlık, kişi söz konusudur.
 "Daha, en, çok, vb." sözcüklerle karşılaştırma yapılır. Yine "bunun
yanında, oysa, buna karşılık, ne var ki, ise, bununla birlikte" gibi sözcüklerden
yararlanılır.
 Karşılaştırmada cümle içinde her zaman iki unsur bulunmak zorunda
değildir. Önemli olan cümlenin anlamından bu sonuca varmaktır.
 Karşılaştırma paragraflarında ana düşünce sonuç cümlesinde yer alır.

Karşılaştırma ile İlgili Örnekler

Örnek 1

Fuzuli, eserlerinde aşkı (platonik aşkı) farklı ve bütün boyutlarıyla işler. Aşk
acısıyla kıvranmasına rağmen bundan haz duyduğunu söyler. Bu aşk maddi, dünyevi
bir aşk değil ilahi bir aşktır. Aşk acısından hiçbir zaman şikâyet etmez. Divan
edebiyatındaki birçok sanatçı ise aşkı tek taraflı işler. Yani onların işlediği aşk maddi
boyutu olan dünyevi aşktır. Sürekli aşktan bir şikâyet ve sevgiliye kavuşamama söz
konusudur. Aşk acısıyla bu şairler adeta tarumar olmuşlardır.

Açıklama: Paragrafta karşılaştırmanın bütün özellikleri yer almaktadır.


Karşılaştırılan Fuzuli'nin aşk anlayışı ile Divan edebiyatındaki diğer bazı sanatçıların
aşk anlayışıdır. Bu aşk anlayışlarının farklı yönleri karşılaştırılmıştır. "ise" bağlacı da
bir ipucudur.

Örnek 2

Kış mevsiminden hiç ama hiç hoşlanmam. Soğuk oluşuyla, ulaşım zorluğuyla, yiyecek
ve giyecekleriyle insana birçok sıkıntılar yaşatır. Oysa yaz mevsimi öyle mi? Bir kere
üşüme diye bir sorununuz, donma diye bir korkunuz olmaz. Bunun için de kat kat
giyeceklere gereksinmeniz yoktur. Yiyeceklerimizin büyük bir bölümü de yaz
mevsiminin ürünleridir.

Açıklama: Varlıklar arasındaki karşıtlık veya benzerliklerden yola çıkılarak


karşılaştırma yapılır. Bu paragrafta da yazar, "yaz" ve "kış" mevsimini çeşitli açılardan
farklılıkları ortaya koyarak anlatmaya çalışmıştır. Amaç bir yargıya varmaktır.
Paragrafta iki farklı unsurun yer alması ile paragrafta geçen "oysa" sözcüğü, yazarın
düşüncesini geliştirmeye çalışırken karşılaştırmaya başvurduğunu göstermektedir.

4.2.3. BENZETME:
Düşünceyi pekiştirmek, somutlaştırmak amacıyla, iki kavram, durum ya da
olayın birbirlerine benzetilerek anlatılmasına benzetme denir. Benzetmede;

 Bir düşünceyi geliştirme yolu olan benzetmede her zaman zayıf olanı
güçlüye yaklaştırma amaçlanır.
 Benzetme genellikle "gibi, tıpkı, andırıyor, sanki…" gibi ifadeler içerir.
 Daha çok cümle düzeyinde yer alır. Paragraflarda da yer yer
benzetmeye rastlanılır.
 Anlatımı etkinleştirmek, güçlendirmek, pekiştirmek ve düşüncenin
açıklığa kavuşturulması için bu yola başvurulur.
 Benzetmenin olduğu cümlelerde asıl anlatılmak istenen her zaman
"benzeyen" yani güçsüz varlıktır.
 Benzetmeyle hem anlatılan somutlaşır hem de anlatılanın zihinde
berraklaşması ve etkili olması amaçlanır.
 Benzetmenin olduğu yerlerde en az iki unsur yer alır. Bunlar;
"benzeyen" ve "benzetilen" unsurlarıdır. Bu unsurlara benzetme yönü ve edatı da
dâhil edilebilir. Hiçbir şekilde bir benzetmede dört unsurdan fazla unsur bulunmaz.

Örnek 1

Türkülerimiz... Zaman zaman yürek yakan bir o kadar da mutlulukların kaynağı


türkülerimiz. Bir Kerkük türküsü, bir Erzurum türküsü ile çoğu zaman güne başlardık
eskiden. Arada bir Nizip yöresine ait türküler dinlerdik. Kinden, nefretten uzak,
gönülleri birleştiren türkülerimiz. Eh şairin dediği gibi "Ana sütü gibi candan / Ana
sütü gibi temiz." olan bu türkülerimizdir bize hayat bağışlayan.
Açıklama: Bir düşünceyi geliştirme yolu olan benzetmede her zaman zayıf
olanı güçlüye yaklaştırma amaçlanır. Bu paragrafta da en saf, en temiz, doğal olan
"ana sütü" "benzetilen" asıl anlatılan "türkülerimiz" ise "benzeyen"dir. Paragrafta
düşünceyi geliştirme yollarından benzetmeye başvurulmuştur.

Örnek 2

(I) Toplumda kömür gibi siyah gözlü kişilerin veya hilal gibi düzgün kaşlı
insanların çok olması önemli değildir. (II) Toplumların Eyüp gibi sabırlı
şahsiyetlere ihtiyacı var. (III) O, durmuş bir saat gibi durup geçmeyen zamandan bile
şikâyetçi değildi. (IV) İnsan, rüzgâr misali akan coşkun nehirlerden geçse bile sabırla
yol almalıdır. (V) Çünkü her insan fanidir ve bir gün göçüp gidecektir.

Açıklama: Yukarıdaki cümlelerden (V) cümle hariç hepsinde benzetme


yapılmıştır. (I) cümlede gözler siyahlık açısından kömüre, kaşlar düzgünlük açısından
şeklen hilal'e benzetilmiştir. (II) cümlede örnek insanın sabırda Hz Eyüb'e benzemesi
gerektiği vurgulanmıştır. (III) cümlede zaman durmuş bir saate
benzetilmiştir. (IV) cümlede insan, coşkun akan bir nehre
benzetilmiştir. (V) cümlede herhangi bir benzetme söz konusu değildir.

4.2.4. SAYISAL VERİLERDEN YARARLANMA


Bir düşünceyi, tartışmaya mahal bırakmayacak biçimde belgelere, sayısal
verilere bağlayarak anlatmaya sayısal verilerden yararlanma adı verilir. Sayısal
verilerden yaralanmada;

 Sayılar, anlatımı daha inandırıcı kıldığı için bu yola başvurulur.


 Bu anlatımın diğer ismi bilimsel verilerden yararlanmadır.
 Sayısal verilerden yararlanmada inandırıcılığı arttırmak amaçlandığı için
araştırma sonuçlarından, istatistiki bilgilerden, anketlerden, ölçeklerden
yararlanılır.
 Rakamlar, tarihler, yüzdelik değerler (%) bu anlatımın ana unsurlarını
oluşturur.
 Sayısal verilerden yararlanma yoluna başvurulan paragraflarda nicelik
ön plandadır.
Sayısal Verilerden Yararlanma Anlatımı ile İlgili Örnekler

Örnek 1

İstatistikler, 'okumuyoruz' algısını çürüttü. Geçen yıl üretilen kitap sayısı 480
milyon 257 bin 824 olurken, e-kitap satışları yüzde 100 arttı. Türkiye Yayıncılar Birliği
Genel Sekreteri Kenan Kocatürk, kişi başına üretilen kitap sayısının 6,4 olduğunu
belirterek, bu verinin, "Türkiye kitap okumuyor" şeklindeki algıyı yıktığını
söyledi. Kültür ve Turizm Bakanlığı verilerine göre, geçen yıl Türkiye'de 42 bin 626
yeni kitap basıldı. Yeni yazılıp basılan 42 bin 626 kitabın, 14 bin 726'sını edebiyat
ve retorik, 14 bin 542'sini toplum bilimleri, 2 bin 826'sını din, 2 bin 867'sini tarih ve
coğrafya, bin 933'ünü psikoloji, 651'ini dil ve dil bilimi, 656'sını doğa bilimleri ve
matematik, 2 bin 104'ünü teknoloji, bin 420'sini güzel sanatlar ve 901'ini genel
konularda yazılan eserler oluşturdu. (milliyet.com.tr)

Açıklama: Bir düşünceyi, tartışmaya mahal bırakmayacak biçimde sayısal


verilere bağlama paragrafta başvurulan düşünceyi geliştirme biçimidir. Yukarıdaki
paragrafta bilimsel verilerden yararlanma söz konusudur. Bu sayılardan amaç
inandırıcılığı arttırmaktır. Paragraftaki rakamlar, yüzdelik değerler (%) bu anlatımın
ana unsurlarını oluşturmaktadır.

Örnek 2

Türkiye'de çalışan kesimin az mesai yaptığı fikri bir safsatadan başka bir şey
değildir. İnsanlarımızın çalışmada dünya standartlarından daha fazla çalıştığı
tartışma götürmez bir gerçektir. İnsan kaynakları danışmanlık firması Mercer'ın,
çalışanların gerçekte ne kadar zamanlarını iş yaparak geçirdiklerini ölçmek amacıyla
gerçekleştirdiği Haftalık Çalışma Saatleri Analizinde, yıllık izin politikalarının dışında
16 ayrı ülkenin haftalık çalışma saatleri karşılaştırıldı. Analizde değerlendirilen
haftalık çalışma saatlerinde Fransa, 35 saat ile en alt sınırdaki ülke oldu. Almanya,
Fransa'yı 38 saat ile takip ederken, Çin, Çek Cumhuriyeti, İtalya, Japonya, Meksika
ve ABD'de haftalık çalışma saati 40 olarak belirtildi. Analiz sonucunda, 45 saat ile
Avrupa ülkeleri ve ABD'nin üzerinde çalışma periyotuna sahip Türkiye'yi, bölgesel
farklılıklar gösteren Avustralya ve Kanada, 44 saati aşmamak kaydıyla Brezilya ve 45
saati aşmamak kaydıyla Güney Afrika'nın izlediği görüldü. (ntv.com.tr)

Açıklama: Sayısal verilerden yararlanmada inandırıcılığı arttırmak


amaçlandığından araştırma sonuçlarından, istatistiki bilgilerden yararlanılır.
Paragraftaki rakamlar, yüzdelik değerler (%) bu anlatımın ana unsurlarını
oluşturmuştur. Paragraftaki sayısal verilerle mevcut düşünce etkili ve inandırıcı
kılınmaya çalışılmıştır.

4.2.5. ÖRNEKLENDİRME
Anlatılanları daha anlaşılır bir duruma getirip inandırıcı kılmak amacıyla
somutlamaya başvurarak örnekler verme yöntemine örneklendirme denir.
Somutlaştırılanlar daha iyi ve çabuk kavranıldığı için bu yöntem kullanılır.
Örneklendirmenin başlıca özellikleri şunlardır:

 Daha çok kişi ve varlık isimleri bu anlatıma örnek verilir.


 Örneklendirme, çoğunlukla bir paragrafın gelişme bölümünde yer alır.
 Örneklendirmede amaç ana düşünceyi belirginleştirmektir.
 Soyut kavramları somutlaştırarak anlatmak yazının anlaşılmasını
sağlar.
 Örneklendirmenin olduğu yerlerde önce yargı söylenir, sonra örnekler
gelir.
 Açıklama ve karşılaştırma paragraflarında çok fazla karşımıza çıkar.
 Örnekleme paragraflarında ana düşünceyi bulmak için örnekten bir
önceki cümleye yoğunlaşmak gerekir.
 Paragrafta genellikle "mesela, örneğin, sözgelimi" gibi ifadelerden
sonra örneklendirmeye başvurulur.
 Ansiklopedilerde, makale, deneme, fıkra ve ders kitaplarında
somutlaştırmayı gerçekleştirmek için örneklendirmeden yararlanılır.

Örnek 1
Kişilerin yaşadıkları, tanık oldukları olayları anlattıkları yazı türüne anı
denir. Anılarda yaşanmış olanlar anlatılır. Anı yazarı, gerçeğe bağlı kalmak,
inandırıcılığını arttırmak amacıyla belgelerden, mektuplardan, günlüklerden
yararlanır. Anılarla birlikte dönemin anlayışı, siyasal durumu, tarihsel gerçeklikleri
de anlatılır. Bu konuda Türk edebiyatında da birçok anı örneğine rastlanır: Mor
Salkımlı Ev, Boğaziçi Mehtapları, Çankaya, Zeytin Dağı, Ömer'in Çocukluğu vb.

Açıklama: Genellikle kişi ve varlık isimleri örneklendirmede


geçer. Örneklendirme çoğunlukla bir paragrafın gelişme bölümünde yer alır. Asıl
amaç ana düşünceyi belirginleştirmektir. Yukarıdaki paragrafta da anının tanımı
yapıldıktan sonra anı ile ilgili bazı özelliklere değinilmiştir. Okuyucunun zihninde bu
türü kalıcı kılmak için örneklendirmeye gidilmiştir. "Mor Salkımlı Ev, Boğaziçi
Mehtapları, Çankaya, Zeytin Dağı, Ömer'in Çocukluğu vb." bölümü örneklendirmenin
olduğu bölümdür.

Örnek 2

Yaşanmış ya da yaşanabilecek olayları zamana ve kişiye bağlı olarak anlatan


bir tür olan roman, edebiyatımızda hemen hemen her konuda yazılagelmiştir. Öyle
ki Türk edebiyatında romanlar konularına göre kitaplarda yer almıştır. Psikolojik
roman, macera romanı, töre romanı, tarihi roman, egzotik roman, polisiye roman,
bilim kurgu romanları gibi.

Açıklama: Örneklendirmede amaç ana düşünceyi belirginleştirmektir.


Örneklendirme olan yerlerde önce yargı söylenir, sonra örnekler gelir. Açıklama
paragraflarında çok fazla karşımıza çıkan örneklendirme bir düşünceyi geliştirme
yoludur. Yukarıdaki paragrafta da roman hakkında açıklayıcı bilgiler verildikten sonra
hemen hemen her konuda romanların yazıldığı ve bu şekilde isimlendirmenin ön plana
çıktığı anlatılmaktadır. Paragrafın en son cümlesinde de bunlar örneklendirilmiştir.

4.2.6. TANIK GÖSTERME


Bir düşünceyi inandırıcı biçimde sunmak için atasözlerinden veya kendi
alanında ünlü kişilerin sözlerinden yararlanma yöntemine tanık
gösterme denir. Yazar, ileri sürdüğü düşünceyi desteklemek, inandırıcı kılmak için o
düşünce alanında yetkin, bilinen kişilerin görüşlerine yer verir. Tanık göstermenin
başlıca özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

 Kişilerin görüşleri aynen alınıp tırnak içinde verilebildiği gibi, dolaylı


anlatımla da verilebilir.
 Tanık göstermede anlatımda somutlaştırma ve inandırıcılık amaçlanır.
 Tanık gösterilen şeyin herkesçe kabul görmüş bilinen biri veya birinin
sözü olması gerekir.
 Tanık gösterilen kişi ile yazar genellikle aynı fikirdedir.
 Tanık gösterilen bir söz ise genellikle tırnak içerisinde gösterilir.
 Tanık gösterme paragraflarında ana düşünce, tanık sözündedir.
 Tanık göstermede yazar kendi düşüncesinin haklılığını ön plana
çıkarmaya çalışır.
 Tanık göstermede atasözleri ve özdeyişlere çok fazla başvurulur. Bu
sözler hem herkes tarafından bilinen hem de inandırıcılığı olan sözlerdir.
 Tanık gösterme en fazla örneklendirme ile karıştırılır. Tanık göstermede
genellikle "söz"; örneklendirmede ise "isim" ön plana çıkar.
 Tanık göstermede başkasının sözünü doğrudan veya dolaylı aktarmak
şart değildir. Yazarın ilgili kişinin kendi fikrinde olduğunu söylemesi yeterlidir.

Örnek 1

Hedefi olmayan, bir şey üretmeyen bir insanın toplumda bir karşılığı olmaz. Kişiler
ancak ürettikleriyle topluma faydalı olabilirler. İnsanı insan yapan en üstün meziyet
de bir şeyler üretebilmesidir. Öyleyse insan, kendisini ayrıcalıklı kılan bu özelliğiyle
ön plana çıkmalıdır. Yoksa insan madde itibariyle bir hiç hükmündedir. Bunun için
Necip Fazıl; "Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur." der.
Açıklama: Tanık göstermede anlatımda somutlaştırma ve inandırıcılık esas
amaçtır. Tanık gösterilen söz genellikle tırnak içerisinde gösterilir. Bu paragrafta da
yazar, insanı değerli kılan en önemli unsurdan bahsetmiştir. Bu da insanı diğer
canlılardan ayıran düşüncesi ve üretebilme kabiliyetidir. Yazar, düşüncesini
inandırıcı kılmak için de Necip Fazıl Kısakürek'in "Tomurcuk derdinde olmayan ağaç,
odundur." sözünü tanık göstermiştir.

Örnek 2
Hepimizin her zaman hoşuna gitmiştir bir çift güzel söz duymak. Tam tersini
söylemek de mümkün. Eleştirildiğimiz zaman bizi eleştireni sevmeyebiliyoruz. Ondan
değil midir ki yapmacık da olsa övgüler hoşumuza gider. Bir insanın başarılı olması
için elbette övgüye, motivasyona ihtiyacı vardır oysa kalıcı bir başarı için de hiçbir
zaman eleştirilmekten çekinmemeliyiz. Atalarımız; "Kusurlarınızı size söyleyebilecek
arkadaşlar bulun." sözünü boşuna söylememiştir herhalde.

Açıklama: Tanık göstermede anlatımda somutlaştırma ve inandırıcılık


amaçlanır. Bu paragrafta da yazar "eleştiri" sözü bağlamında düşünceyi işlemiş,
eleştirinin öneminden bahsetmiştir. "Kusurlarınızı size söyleyebilecek arkadaşlar
bulun." cümlesiyle de düşüncesini pekiştirip inandırıcı kılmaya çalışmıştır.

Yararlanılan Kaynaklar

Akalın, H., Eker, S., Türk V., Cavkaytar, S. ve Aslan Demir, S. (2015). Türk Dili I,
Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları, Eskişehir.

http://www.edebiyatokulu.org/2015/12/paragrafta-anlatim-teknikleri-
bicimleri.html (Erişim Tarihi: 15.08.2018)

http://www.dilbilgisi.net/konular/anlam-bilgisi/parcada-anlam/paragrafin-
anlatim-yonu/ (Erişim Tarihi: 15.08.2018)

You might also like