You are on page 1of 36

EMEVİ HALİFELİĞİ DÖNEMİ SANATI VE KÜLTÜRÜ

İslam Sanatları ve Estetiği Dersi


Doç. Dr. Ayşe ERSAY YÜKSEL
Ankara, 2023
Kubbetü’s Sahra

Kudüs’teki Beytülmakdis
alanındaki (önceden
Süleyman mabedinin içinde
bulunan) yabancı
kaynaklarda “Moria Tepesi”,
İslâm kaynaklarında
“Muallak Kayası” olarak
bilinen (altında bir mağarası
olan) tepenin üzerine Emevi
halifesi Abdülmelik b.
Mervan tarafından 688-692 Kubbet’üs Sahra ve batı cephesine ilk başta Beytü’l-mal
yılları arasında inşa binası olarak inşa edilen (daha sonra ise etrafı revaklarla
ettirilmiştir. Kubbetü’s-Sahra genişletilip yanlış olarak silsile kubbesi olarak bilinen)
klasik bir mescit, cami yapı
formunda
olmayıp bir ziyaretgâhtır.
Dıştan sekizgen formdaki
yapının tam ortasında,
yaklaşık 20.5 m. çapında
büyük bir
kubbe yükselmektedir.
Kubbenin tam altında
Müslüman ve Yahudilerin
kutsadığı kutsal
kaya, Hacerü’l-Muallaka
bulunmaktadır. Kutsal
kayanın etrafında sütunlarla
belirlenmiş,
iç içe, çember formunda iki
galeri mevcuttur.
Yapı, merkezi daire planlı
ve çevre koridorlu sekizgen
kuruluşuyla, Suriye’nin
erken Hristiyan kiliselerine
benzemektedir. Kudüs’ün
özellikle Hristiyanlardan
alınması, baninin kentte eski
Hristiyan kilise planını
uygulayan yerli
sanatçılardan yararlanmış
olduğunu göstermektedir.
Bunun yanı
sıra Kubbetüs’s-Sahra‘nın
dekorasyonunda görülen
ihtişam, baninin bölgedeki
kiliseleri gölgede bırakma
amacını taşıdığını
düşündürmektedir.
Kubbet’üs-Sahra zaman içinde pek çok onarım geçirmiştir. 1099 yılında
gerçekleşen Haçlı işgali sonrasında, yapı Templum Domini adıyla kiliseye
çevrilmiştir. İşgal 1187’de sona erdirilmiş ve Selahaddin Eyyubi binayı ilâve
unsurlardan temizleyerek eski haline döndürmüştür.
1318 yılında Memlukler, 1522
ve 1780 yıllarında da Osmanlılar tarafından,
yapının aslını bozmayacak onarımlar
gerçekleştirilmiştir.
Bugün binanın dış cephesinde
gördüğümüz firuze renkli çiniler, Kanuni
zamanında,
1522 yılında gerçekleştirilen onarıma aittir.
KUBBETÜSSAHRA’NIN ORTASINDAKİ KAYA
Sahra yapılırken yazılan
bu yazılar günümüze
kadar gelebilmiş Kur’an-ı
Kerim'in yazıya geçirilmiş
en eski örneklerdir. Bu
yazılar kitabeler İslam’ın
yayılma devrinin
ihtişamını yansıtır.
Sahra'da ve belki de
dünyadaki en önemli
Arapça kítabe, Sahra’yı
içeriden çevreleyen
sekizgen
kasnakta bulunan 120
metre içerde 120 metre
dışarıda toplam 240
metreyi bulan mozaik
taşlarla yazılmış olan
uzun kitabedir.
Şam Ümeyye Camii
Şam’ın 637-638’de Müslümanlar tarafından fethedilmesinin ardından, şehre batı kapısından
giren Halid b. Velid komutasındaki ordunun şehir halkıyla anlaşma yaparak
savaşmadan merkezdeki Temenos yapısına ulaşmıştır. Bu sebeple Temenos’un avlusunun
(içinde kilise bulunan) batı kısmı Hıristiyanlara bırakılmış, avlunun boş olan doğu kısmı ise
ortadan bir duvar çekilerek mescide dönüştürülmüş ve 705 yılına kadar Şam’ın Cuma
Camisi olarak kullanılmıştır. Halife Velid b. Abdülmelik (706-714) kiliseyi
Hristiyanlardan satın alarak yıktırmış ve yerine Ümeyye Camii’ni inşa ettirmiştir. Yapıda
eski mabedin bazı duvar kalıntıları korunmuş, malzemesinden de istifade edilmiştir.
Tamamen
kesme taştan bina edilen cami, dıştan 100x157.5 m.’ye varan boyutlarıyla anıtsal bir
eserdir. Yapıyı inşaya niyet edilince Bizans’tan malzeme ve usta istenmiştir.

Şam’ın merkezinde bulunan


Temenos yapısının batı
kısmındaki kilisenin plan ve
görünüş olarak konumu
Şam’ın merkezinde bulunan Temenos’un Hıristiyanlara
bırakılan (içinde kilise bulunan) batı avlusu ile ortadan
duvar çekilerek camiye çevrilen doğu avlusunun
tahmini planı.
Şam Ümeyye Camii,
planlama olarak ana hatlarıyla, ilk örneğini Medine’de Mescidü’n-
Nebi’de gördüğümüz; kıbleye paralel sahınlı enine gelişmiş mekân
düzenlemesini yansıtmaktadır. Ancak kıbleye paralel sahınları tam
ortada dikine kesen transeptin mevcudiyeti, Medine geleneğine biraz
aykırı bir durum teşkil etmekte ve Antik yapı geleneğindeki transeptli
düzenlemeleri hatırlatmaktadır.
Yapı kuzeyde üç tarafı revaklarla çevrili bir
avlu ile güneyde 136x37 m. ölçülerinde enine
dikdörtgen bir harimden oluşmaktadır. Harim
kıble -duvarına paralel üç sahından müteşekkil
olup, sahınlar mihrap ekseninde transept
ile kesilmiştir. Kırma çatı ile örtülü transeptin
ortasında dört ayağın taşıdığı Melikşah tarafından
yaptırılan bir kubbe yer almaktadır. 15.35
metre yüksekliğindeki harim düz ahşap tavan
ile kapatılmıştır.
Şam Ümeyye Camii’nin Planı
Şam Ümeyye Camii inşa
edilirken, yerindeki eski
mabedin köşe kuleleri
yıktırılmayıp caminin
minareleri olarak
kullanılmıştır. Erken İslam
mabetlerinde görülen
kule şeklindeki minare
formunun kaynağı,
Roma mimarisinden
Hıristiyan yapılarına
taşınmış gözetleme ve çan
kulelerine bağlanmaktadır.
Güney Batı Köşedeki Kayıtbay
Kuzey Taraftaki Kare Gövdeli Minaresi
El-arus Minaresi
Şam Ümeyye
Camii, Mescidü’l-Aksa, Kubbetü’s-Sahra ve
Kurtuba Ulu Camii’nde Antik mimariye ait korint,
kompozit ve greko-romen tarzlarında sütün
başlıkları kullanılmıştır.
Şam Ümeyye
ve Kurtuba Ulu camilerinde
gördüğümüz üçlü
kapı sistemleri ile Şam
Ümeyye Camii’nin
giriş cephesine yerleştirilmiş
üçgen alınlık da
Antik mimariyi hatırlatmaktadır.
Bazıları araştırmacılar Şam
Ümeyye Camii, Mescidü’l-Aksa ve Kurtuba
Ulu Camii’nin çift katlı kemerlerini, Roma
mimarisinin çift katlı su kemerlerine benzeterek,
bu tekniğin bir Roma etkisi olabileceğini
söylemektedir .
Şam Ümeyye Camii
süslemeleriyle dikkat
çekici bir yapıdır. Harimin
cephesinde, avlu
revaklarında ve kubbetü’l-
haznede yoğunlaşan
bu süslemelerde üzüm
salkımları, kenger
yaprakları, kıvrımlı dallar,
ağaçlar, köşkler ve
ırmaklardan oluşan cennet
tasvirleri, mozaik
tekniğinde yapılmış naturalist
karakterli kompozisyonlar
yer almaktadır.
Yine çoğu araştırmacı tarafından İslam tezyinatının belirgin özellikleri
arasında sayılan, boşluktan korkarcasına tüm satıhları süsleme anlayışı da
ilk örneklerini Emevi tezyinatında vermeye başlamıştır.
Süslemelerindeki bitki
unsurları daha çok
Suriye, Mısır ve İran
sanatı repertuarından
alınmıştır. Bizans’ın
Roma ve Helenistik
gelenekten
devraldığı mozaik
süsleme tekniği, Şam
Ümeyye Camii,
Mescidü’l-Aksa ve
Kubbetü’s-Sahra ile bazı
Emevi saraylarında
yoğun olarak
kullanılmıştır.
Emevî sarayları
Yakın tarihlerde yapılan tespit ve kazı çalışmalarıyla Ürdün ve Filistin
topraklarında kurulmuş çok sayıda Emevî sarayı bulunmuştur. Kusayr-ı Amra,
Kasru’l-Hayri’l-Garbi, Kasru’l-Hayri’lŞarki, Kasru’l-Mişatta, Kasru’t-Tuba, Kasru’l-
Harane, Hırbetü’l-Mefcer ve Hırbetü’l-Minye
bu yapıların en önemlileridir. Kufe darü’limarasını
da önemli Emevi sarayları arasında zikretmek gerekir.

Mşatta Sarayı
Kusayr-ı Amra

Lut Gölü’nün kuzey ucunun doğusunda, göle yaklaşık 100 km.’lik


bir mesafede çölde kurulmuş küçük bir Emevi sarayıdır. Yapının
711- 715 yılları arasında Halife I. Velid tarafından inşa edildiği
kabul edilmektedir.
Yapı esas itibariyle
iki kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısım
üç sahna ayrılmış bir salon, ikinci kısım ise üç bölümlü bir
hamamdan ibarettir. Hamam kısmı planlama bakımından Roma
hamamlarını hatırlatmaktadır.
Sarayın asıl dikkate değer yanı salonları süsleyen duvar resimleridir. Yaş sıva
üzerine boyalarla fresk tarzında yapılmış resimlerde insan ve hayvan figürleri
ile bitkisel unsurlar yer almaktadır. Bizans İmparatoru, Vizigot Kralı, Sasani
İmparatoru, Habeşistan Necaşisi, kısmen çıplak ya da rakseden kadın, deve,
geyiklerin arkasından koşan tazılar başlıca figürler olarak karşımıza
çıkmaktadır. Resimlerde Sasani ve Hellenistik tesirler fark edilmektedir.
Sıcaklık bölümünün kubbesi yıldız ve burç kümelerini temsil eden hayvan
figürleriyle süslenmiştir. Bu resimlerin yapıldığı yüzeyde gökyüzü yani dünya düz
değil de yuvarlak olarak gösterilmiştir. Bu durum muhtemelen bu tarihlerde
Müslümanların dünyanın düz değil de yuvarlak olduğunu bildiklerinin bir delilidir.
El sanatlarında da mimarlıkta
olduğu gibi yerel Helenistik ve
Bizans etkileri
yanında Mezopotamya ve İran
etkilerinin birlikte
yer aldığı, özellikle seramik
işlerinde Mezopotamya
ve İran etkilerinin öne çıktığı
gözlemlenmektedir.

Meyve sepeti taşıyan bir kadın


heykeli, Hırbetü'l-Mefcer, Filistin,
8. yüzyılın ikinci çeyreği, Kudüs,
Rockefeller Arkeoloji Müzesi
Gerek sarayda, gerekse hamamın divanhanesinde
kadın heykelleri bulunmuştur.
Mşatta'daki aslan, Ürdün, 743/744,
Kasrü'l-Hayrü'l-Garbi'ye ait kapı alınlığı, Suriye, 8. yüzyılın ikinci
Berlin, İslam Sanatı Müzesi çeyreği, Şam, Ulusal Müze Kasrü'l-Hayrü'l-Garbi sarayının gerek
Mşatta'nın ikamet bölümünde bu oturmuş iç mekanı, gerekse taçkapı cephesi alçı sıva oymalardan
aslan heykeli de dahil bazı heykel parçaları oluşan zengin bezemelerle kaplıdır.
bulunmuştur. Hayvanın heybetli gövdesindeki Resimde görülen motifin, yani asma filizi dolanmış
meyve ağacının yapılış tarzı, koyu
çeşitli detaylar, sözgelimi sarmal yele renkli zeminle tezat halindeki bitki tasvirlerinin
kıvrımları heykele sonradan işlenmiştir öne çıkmasını sağlar. Emevilerin alçı sıva
tekniğini aldığı Sasani yönetimindeki lrak'ın
yanı sıra Suriye'de de saray yapılarını süslemek
için bu yönteme yüzlerce yıl yaygın olarak başvurulmuştu.
Hırbetü'l-Mefcer'e ait kubbe
süslemesi, Filistin, 8. yüzyılın
ikinci
çeyreği, Kudüs, Rockefeller
Arkeoloji
Müzesi
Bu büyük gül bezek eskiden
hamam alanındaki
divanhanenin ana kubbeli
kısmını süslemekteydi.
Yapraklı filizlerle
çerçevelenmiş
genç erkek ve kızların
başları, altı loplu
merkezdeki akantus
yapraklarından çıkar.
Yüzlerin görece yalın üslubu
sarayın diğer
bezemelerindeki figür
tasvirine denk düşer.
Bu gül bezek bir cennet resmi
olarak da
yorumlanmıştır.
• Emevi Şehirleri
• Beyrut’a 58 km. uzaklıkta, Bekaa
Vadisi’nde kurulmuş olan Anjar şehri
kalıntıları Emevi dönemi mimarisinin
önemli bir unsurudur. Bu küçük şehir 8.
yüzyılın başında Halife I. Velid (705-715)
tarafından inşa edilmiştir. Dikdörtgen sur
duvarları, kolonlu caddeleri ve ızgara yol
düzeniyle Roma castrumlarına benzerlik
arz etmektedir.

You might also like