You are on page 1of 8

DİYARBAKIR TEKNİK BİLİMLER MESLEK YÜKSEKOKULU

MAKİNE VE METAL TEKNOLOJİLERİ BÖLÜMÜ


MAKİNE PROGRAMI
(BMAK153) İŞLETME YÖNETİMİ DERSİ

Öğr. Gör. Rukiye KAYA


28.09.2022
2. HAFTA: Makroekonomik Göstergeleri Analiz Etmek
Alt Sistemler
Alt sistem, sistemi oluşturan küçük parçaları ifade etmektedir. Bir sistemi anlamak, alt
sistemlerin özelliklerini birbiriyle ve bütünle olan ilişkisini incelemekle mümkündür. Ayrıca bütün
olarak da sistemin çevresiyle ilişkisi incelenmelidir.
Sistem yaklaşımındaki temel unsur, bütüncül bir bakış açısıyla sistemin varoluş amacını
gerçekleştirmesidir. Bu nedenle alt sistemler sistemin bütününe katkı sağlayacak bir ilişki düzeni
içerisindedir. Örneğin sistem bakış açısıyla bir işletme ele alındığında; üretim, pazarlama, yönetim,
insan kaynakları, muhasebe-finansman gibi fonksiyonlar işletmenin alt sistemlerini oluşturmaktadır.
İşletme ise önce içinde bulunduğu sektörün sonra da ekonominin alt sistemidir. Sistem bakış açısıyla
bir işletmenin sistem ve alt sistem ilişkisi aşağıdaki tablo’da makro bir bakış açısıyla görülmektedir.

İşletme sistemi ve alt-üst sistemler ilişkisi makro bir bakış açısıyla şekilde görüldüğü gibidir.
Dünya ekonomisi, T ülkesi ekonomisi, K sektörü, L işletmesi ve L işletmesinin muhasebe
departmanı şeklinde sıralanan bir sistem- alt sistem ilişkisi söz konusudur. Dünya ekonomisi süper
sistemdir. Süper sistemin içinde diğer ülke ekonomileri alt sistemleri oluşturmaktadır. Ülke ekonomisi
dünya ekonomisinin alt sistemiyken işletmenin faaliyette bulunduğu A sektörünün üst sistemidir.
İşletme sistemini makro bir bakış açısıyla ele aldığımızda; L işletmesinin, Dünya ekonomisinin
bir alt sistemi olan T ülke ekonomisi içinde K sektöründe yer aldığını görüyoruz. L işletmesinin;
üretim, pazarlama, insan kaynakları, muhasebe araştırma ve geliştirme departmanları da birbiriyle
ilişkili alt sistemlerini oluşturmaktadır. L işletmesi de sektördeki diğer sistemlerle (rakip işletmeler:
A,B,C) iletişim içerisindedir. Benzer şekilde sektör K diğer sektörlerle, T ülkesi ekonomisi de diğer ülke
ekonomileriyle ilişkilidir. Görüldüğü gibi, makro açıdan işletmenin ilişki içinde bulunduğu sistemler
büyük bir ilişkiler ağını andırmaktadır.
Ülke ekonomisi örnekte değinilmeyen siyasi, teknolojik vb. birtakım sistemlerle de doğrudan
ya da dolaylı şekilde ilişki içerisinde olabilir. Benzer olarak şekildeki tüm sistemler farklı sistemlerden
etkilenebilir.
Kenneth Boulding sistem-alt sistem ilişkisini sistem hiyerarşisi içerisinde ele almıştır. Sistem
hiyerarşisi basitten karmaşığa doğru gider. Her bir aşamadaki sistem eşsiz özelliklere sahiptir ancak
altında yer alan sistemle ilişkilidir. Bu doğrultuda muhasebe birimi üzerine inceleme yapılıyorsa bu alt
sistem, etkileşimde olmasına karşılık üst sistemi olan işletmenin ya da sektörün özellikleri hakkında
bilgi vermez.
Sistem Yaklaşımının Özellikleri
Açık ve Kapalı Sistemler
Sistem yaklaşımının en önemli katkılarından biri Bertalanffy’nin “yaşayan her organizmanın
çevresinden etkilendiği ve dolayısıyla açık bir sistem olduğu” şeklindeki görüşüdür. Bertalanffy açık
sistemi çevresine uyum sağlayan dinamik sistemler olarak tanımlamıştır. Örgütler de tıpkı canlı
organizmalar gibi, içlerinde bulundukları ortamı etkileyen ve ondan etkilenen dinamik bir yapıya
sahiptir. Çevresiyle hiç bir girdi ve çıktı alışverişi olmayan sistemler kapalı sistemlerdir. Açık sistemler
çevreleriyle yani sistem dışındaki her şeyle çift yönlü bir ilişki içerisindedir. Açık sistem anlayışı Daniel
Katz ve Robert L.Kahn (1966) tarafından daha da genişletilerek kuramlaştırılmıştır. Açık sistem
yaklaşımını; girdi, süreç, çıktı ve geri-besleme kavramlarıyla ele almışlardır. Ayrıca entropi - negatif
entropi, dengeli durum (steady state) ve dinamik iç denge (dynamic homeostasis) kavramlarını da
literatüre katmışlardır.
Birçok farklı disiplinin kapalı sistem yaklaşımını benimsemiş olmaları nedeniyle, çevre
unsurunu göz önüne alan açık sistem anlayışıyla bir paradigma değişimi oluşmuştur. Yönetim
alanında da Klasik kuramlar örgütleri, kapalı sistemler olarak değerlendirmekteydi. Oysa örgüt
çevresiyle (rakipler, devlet vb.) girdi ve çıktı alışverişinde bulunarak etkileşim içerisindedir.
Örgütün dış çevresiyle etkileşimde bulunduğunu (bilgi, hammadde alışverişi v.b) düşünen
görüş açık sistem, bir etkileşimin söz konusu olduğunu görmezden gelen görüş ise kapalı sistem
anlayışıdır. Bir örgütün yapı ve fonksiyonları incelenirken dış çevrenin etkisi göz önüne alınmıyorsa
kapalı sistem anlayışı ile konuya yaklaşıldığı anlamına gelmektedir.
Kapalı sistemler çevresinde kendi dışında sistem olmayan ya da çevresindeki hiç bir
sistemden etkilenmeyen sistemlerdir. Bir sistemin çevresinde başka bir sistem olmaması ve ondan
etkilenmemesi mümkün değildir. Bu nedenle kapalı sistem anlayışı teoride geçerli bir varsayımdır.
Cansız sistemler kapalı sistemlere en yakın örnek olarak verilebilir. Kapalı sistem anlayışı ancak sabit
ve durağan çevre şartlarında etkili sonuçlar sağlayabilir.
Kapalı sistemler kendi içinde durağan bir uyuma ve neden sonuç ilişkisine sahip deterministik
ve statik sistemlerdir. Açık sistemlerde ise dinamik ve sürekli kendini yenileyen bir denge söz
konusudur.
Açık sistemler dışarıdan aldıkları girdileri çevreye çıktı olarak sunarlar. Geribildirimlerle çıktı
hakkında bilgi sahibi olup gerekli düzenlemeleri yaparlar. Çevreden girdi alma ve çevreye çıktı verme
anlamında ihtiyaçları olduğu için açık sistemler çevrelerine bağımlıdırlar. Açık sistemler çevrelerindeki
değişime ve gelişime uyumlu şekilde sürekli olarak kendilerini yenilemeye çalışırlar. Ayrıca açık
sistemler amaçlarını gerçekleştirmek için değişik durumlarda farklı yöntemler deneyerek farklı
sonuçlar elde edebilirler.
Dış Çevre
Sistem yaklaşımının en önemli kavramlarından biri dış çevredir. Sistemin çevresi sistem
tarafından kontrol edilemeyen ve onun dışında kalan her şeydir. Sistemin dış çevresi, sistem sınırları
dışında kalan her şeydir.
İşletmenin çevresi denildiğinde akla ilk gelen dış çevredir. Ancak işletmenin çevresi iç ve dış
çevre olarak ikiye ayrılmaktadır. Dış çevre, işletmenin dışındaki her şey olarak tanımlanırken iç çevre,
sistem tarafından kontrol edilen ve işletme içindeki tüm olguları ifade etmektedir.
Sistemin çevresi, onu etkileyen ve ondan etkilenen diğer sistemlerden meydana gelmektedir.
Sistem çevresinden girdi alır ve çıktıya dönüştürerek yine çevresine sunar.
Açık bir sistem olan işletmenin dış çevresindeki unsurlar; tedarikçiler, rakipler, devlet, finansal
kuruluşlar, müşteriler vb. şeklinde sıralanabilir. Birinci bölümde ele alınan işletmenin çevresi; yakın
çevre, ulusal çevre ve uluslararası (küresel) çevre olmak üzere üç farklı grupta sınıflandırılmıştır.
Sistemin sınırları dışında kalan girdi sağlayıcıları (tedarikçiler) ve çıktıya talep edenler
(müşteriler) işletmenin yakın çevre unsurları arasındadır.

Sistem Sınırları Bir sistemi çevresinden ayıran alandır. Sistem sınırları içerisinde kalan unsurlar
sistemin alt sistemleridir ve sistem tarafından kontrol edilebilir. Sınırlar dışında kalan her şey de dış
çevreyi oluşturur.
Sistem sınırı, sistemin nerede başlayıp nerede bittiğini belirlemekte ve sistemin içindeki ve
dışındaki unsurlarını birbirinden ayırmaktadır. Her sistemin kendine ait sınırları bulunur. Sistem
sınırları şemada görüldüğü gibi üretim sürecini ve geri bildirim sürecini içine almakta ancak girdi ve
çıktıları dışarıda bırakmaktadır.
Sistemler farklı büyüklükte olduklarına göre farklı sınırlara sahiptirler. Kapalı sistemlerin
değişmez ve kesin sınırları vardır. Açık sistemler ise değişime uyum sağladıkları için sınırları daha
esnektir ve değişebilir.
Entropi ve Negatif Entropi Entropi (entropy) termodinamiğin ikinci yasasıdır. Sistemin
düzensizliğinin ölçüsüdür. Sistemlerin bozulmaya eğilimli olmalarını, başka deyişle, doğadaki tüm
sistemlerin sonunda kendisini yok etmeye eğilimli olmasını ifade etmektedir.
İşletmelerin temel amaçlarından birinin varlığını sürdürmek olduğu düşünüldüğünde, bir
çelişki oluşturmasına rağmen her sistem bozulma, aksama, düzensizlik, karmaşıklaşma ve sonunda
kendi kendini yok etme eğilimine sahiptir. Bir işletmede düzensizlik, organize olamama veya kararları
verecek doğru bilgilere erişememe şeklinde olabilir. Açık sistemler dış çevreden gerekli girdiyi alarak
düzensizliği en aza indirgeme şansına sahiptirler. Ancak kapalı sistemler de entropi oldukça yüksektir
ve düzeltme şansı olmadığı için belirli bir süre sonra kapalı sistem kendini yok eder.
Entropiyi terse çevirmek mümkündür. Negatif entropi (negentropy, syntropy), sistemin
kendini yok etme eğiliminin negatif hale gelmesi, başka deyişle sistemin hayatta kalmayı
başarabilmesi anlamındadır. Sistemin karmaşıklığı azalıyorsa bu durumda sistemde entropi azalmıştır.
Bir sistem çevredeki değişen şartlara uyum sağlamazsa varlığını sürdüremeyecektir. Açık sistemler
çevreye uyum sağlayarak entropinin etkilerini azaltmayı ya da bir süreliğine bu olumsuz etkileri
ortadan kaldırmayı başarabilirler. Ancak kapalı sistemler, dışarıdan her hangi bir girdi alımında
bulunmadığı için sonunda kendini ortadan kaldıracaktır.
Sinerji
Sistem yaklaşımının temelinde “bütüncül (holizm)” görüş yer almaktadır. Aristoteles’in
“bütün, kendisini oluşturan parçaların toplamından fazladır” önermesine dayanan holizm felsefesi ile
sinerji kavramı aynı anlamdadır.
Sinerji, bütünün kendisini oluşturan parçaların toplamından daha fazla ve daha anlamlı bir
değer yarattığını ifade etmektedir. Bir sistemin alt sistemleri birleşerek tüm parçaların toplamından
çok daha büyük bir güce sahip olan bütünü oluşturmaktadırlar. En çok bilinen tanımıyla sinerji 2+2=5
ifadesiyle ve “birlikten kuvvet doğar” deyişiyle açıklanabilir. Örneğin, bir pasta yapmak için yağ, un,
süt, kabartma tozu vb. malzemeler kullanılır. Bütün malzemelerin kendi içinde bir değeri ve anlamı
vardır, ancak birleştirilerek pastayı oluşturduklarında bütün (pasta) parçalardan daha anlamlı ve daha
değerlidir.
Sistem yaklaşımı; tek tek parçaların özelliklerinden daha çok, oluşturduğu bütünle ve
bütünün yarattığı değerle ilgilidir. İşletmenin sadece alt sistemlerini incelemek işletme hakkında bir
fikir vermez, çünkü işletme alt sistemlerinden daha fazla bir değerdir.
Bütün kendisini oluşturan tek tek parçaların toplamından daha değerlidir.
Russell Acko; bütünün önemini şu şekilde vurgulamıştır: “Eğer bir sistemi alır, parçalarına
böler ve parçaların en iyi şekilde çalışmasını sağlarsanız, bir şeyden kesinlikle emin olabilirsiniz:
Sistem, bir bütün olarak en iyi şekilde çalışmayacaktır.” Alt sistemlerin verimli çalışması önemlidir,
ancak daha önemlisi sistemin bütünüyle birlikte koordineli çalışmasını sağlayabilmektir.
Günümüzde sistem yaklaşımı anlayışıyla farklı uzmanlıklara sahip çalışanlardan oluşturulan
takımlarla sinerji yaratılmaktadır. Bir işletmede karşılaşılan bir soruna farklı uzmanlık alanlarına sahip
çalışanların sinerji yaratarak çok daha iyi çözümler ürettiği gözlemlenmektedir.
DURUMSALLIK YAKLAŞIMI
Modern yönetim düşüncesinin ikinci yaklaşımı olan Durumsallık yaklaşımı, 1960’lı yıllarda
ortaya çıkmıştır. Genel olarak durağan ve kapalı özellikler gösteren çevre, İkinci Dünya Savaşı
sonrasında değişmeye ve gelişmeye başlamıştır. Sistem yaklaşımı örgütleri ele alış mantığını açıklamış
ancak bu mantığın nasıl kullanılabileceğini belirtmemiştir. Uygulamada karşılaşılan zorluklara bağlı
olarak gelişen durumsallık yaklaşımı, Klasik kuramların varsayımları ve katı ilkelerine karşılık sistem
yaklaşımıyla daha esnek ele alış yöntemleri geliştirmiştir.
Klasik ve Neo-Klasik dönemde temel amaç kurumsal performansın arttırılmasıdır. Bu
bağlamda verimlilik artışı sağlayabilmek için Klasik dönem ve NeoKlasik dönem teorisyenleri
birbirlerinden farklı özelliklere sahip en verimli örgüt yapılarını tespit etmeye çalışmışlardır.
Durumsallık yaklaşımı ise bu dönemdeki en iyi örgüt yapısı önermelerinin tam tersini iddia
etmektedir. Tüm ortamlarda ve şartlarda geçerli olan evrensel “en doğru, en verimli” ya da “en iyi”
yönetim ilkeleri ve örgüt yapısı yoktur. Her durumda geçerli bir örgüt yapısından söz edilemez, çünkü
örgüte dair tüm kavramlar koşullara (şartlara) bağlıdır. Başka deyişle Durumsallık yaklaşımı, “En iyi tek
bir örgüt yapısı yoktur.” önermesini kabul etmektedir. Koşullara göre örgütün yapısı ve yönetim tarzı
farklılık gösterecektir.
Durumsallık yaklaşımı kendisinden önce gelen Klasik ve Neo-Klasik dönem yaklaşımlarını
reddetmemekte tamamen farklı bir bakış açısı sunmaktadır.
Örgütün yapacağı içsel ve dışsal analizler sonucu kendisine en uygun örgütsel yapı ve yönetim
tarzı belirlenmelidir. Durumsallık yaklaşımına göre; bağımlı değişken olan örgüt yapısı, iç ve dış
koşullar olan bağımsız değişkenlere göre değer almakta ve farklılık göstermektedir.
Her örgütün amaçları, büyüklüğü, kullandığı teknoloji, örgüt kültürü vb. iç çevre koşulları ve
tedarikçileri, içinde yer aldığı sektör vb. dış çevre koşulları birbirinden farklıdır. Bu durumda her
örgütün yapısı ve yönetim tarzı birbirinden farklı olacaktır. Durumsallık teorisi de bu düşünceyle
durumların (koşulların) özelliklerini anlamaya ve duruma uygun örgüt yapısı ve yönetim tarzı
geliştirmeye çalışmaktadır. Durumsallık yaklaşımda örgütleri genellenerek ele alınması yerine
işletmelerin içlerinde bulundukları durumlara ve koşullara indirgenerek incelemesi söz konusudur.
Durumsallık yaklaşımında örgütü etkileyen koşulların yani değişkenlerin neler olduğu ile
bunların etkileri üzerinde durulmuştur. Günümüze kadar örgütü etkileyen durum ve koşullarla ilgili
olarak iki değişken üzerinde durulmuştur. Bu iki değişken çevre ve teknolojidir.
Durumsallık yaklaşımının genel kabullerini ve yaklaşıma katkıda bulunanlar
Modern yönetim kuramlarından bir diğeri olan Durumsallık yaklaşımı (contingency approach)
kendisinden önce gelen Klasik ve Neo-Klasik dönem yaklaşımlarını reddetmemekte tamamen farklı
bir bakış açısı sunmaktadır. Klasik kuramların varsayımları ve katı ilkelerine karşılık modern anlayış
daha esnek ele alış yöntemleri geliştirmiştir.
Durumsallık yaklaşımı kendisinden önce ortaya atılan Sistem yaklaşımını kabul etmektedir.
Örgütü bir sistem olarak ele alarak örgütün iç ve dış çevresiyle ilişkisini incelemektedir.
Durumsallık yaklaşımı, “En iyi tek bir örgüt yapısı yoktur.” önermesini kabul etmektedir. Her
örgütün amaçları, büyüklüğü, kullandığı teknoloji, örgüt kültürü vb. iç çevre koşulları ve tedarikçileri,
içinde yer aldığı sektör vb. dış çevre koşulları birbirinden farklıdır. Bu durumda içinde bulunduğu
koşullara göre her örgütün yapısı ve yönetim tarzı birbirinden farklı olacaktır. Durumsallık yaklaşımına
örgüt ve çevre ilişkisini inceleyerek katkıda bulunanalar; Tom BurnsGeorge. M. Stalker, Paul
Lawrence- Jay Lorsch, Fred Emery- Eric Trist ve Robert Duncan’dır. Örgüt ve teknoloji ilişkisini
inceleyerek katkıda bulunanlar ise; Joan Woodward, Aston Grubu, James Tompson, Charles Perrow
ve Eric TristKen Bamforth şeklinde sıralanmaktadır.
Örgüt ve Çevre İlişkisi
Durumsallık yaklaşımında örgüt yapısı üzerinde etkili olduğu düşünülen ve incelenen
değişkenlerden biri çevredir. Örgütün sınırları dışındaki her şey olarak tanımlanan çevre ile örgüt
yapısının ilişkisini araştırmak için birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalardan en önemlileri; Burns-
Stalker’ın araştırması, LawrenceLorsch’un araştırması, Emery-Trist’in araştırması Duncan’ın
araştırmasıdır.
Burns ve Stalker’in Araştırması Londra Tavistock Enstitüsü’nden Tom Burns ve George M.
Stalker’in 1961 yılında toplamda 20 suni ipek üreticisi ve elektronik firmalarında yaptıkları çalışmanın
amacı, örgütün iç çevresinin dış çevreden nasıl etkilendiğini belirlemektir. Çevrenin durağanlığına ve
değişkenliğine bağlı olarak iki uç noktayı oluşturan
• mekanik örgüt ve
• organik örgüt olmak üzere iki örgüt yapısı tanımlanmıştır.
Mekanik örgüt yapısı dış çevrenin sabit olduğu durumlarda iç çevre; kurallar ve prosedürlerin
kullanımının olduğu hiyerarşik bir özellik taşımakta başka deyişle örgüt ve kararların merkezden
verildiği formel (biçimsel) bir yapıya sahip olmaktadır.
Organik örgüt yapısı hızla değişen çevreye uyum sağlayabilecek esneklikte olduğu için bu
özelliğiyle rekabet üstünlüğü elde edebilen bir örgüt yapısı türüdür. Başka deyişle, mekanik örgüt
yapısının tam tersi bakış açısındadır. Bu durumda Klasik örgüt yapısının da tam tersi bir yapıyı ifade
etmektedir.
Lawrence ve Lorsch’un Araştırması; Harvard Business School akademisyenlerinden Paul
Lawrence ve Jay Lorsch’un 1967 yılında yaptıkları araştırmanın amacı, çevresel değişkenlerle etkin
örgüt yapısı arasındaki ilişkiyi incelemektir. Araştırma 3 plastik sektöründen, 2 ambalaj ve 2 gıda
sektöründe olmak üzere toplam 10 işletme üzerinde yapılmıştır. Plastik sektörü dinamik bir çevreye
sahiptir ve teknolojik yenilik düzeyi yüksektir. Ambalaj sektörü sabit çevre koşullarında, müşteri
taleplerinin değişikliğinin az olduğu ve teknolojik yenilik ihtiyacının da belirli olduğu bir sektördür.
Gıda sektörü ise bu iki sektörün tam ortasındadır.
Belirsizlik koşulların değişim hızı, koşulların değişimi hakkında bilgi sahibi olma derecesi ve
verilen kararların sonuçları hakkında geri bildirim alınma süresinin uzunluğuna bağlı olarak
değerlendirilmektedir.
Farklılaşma örgüt içindeki bölümlerin ve faaliyetlerinin sayısını ifade etmektedir. Bu değişken
ayrıca örgüt tasarımı boyutlarından karmaşıklık derecesinin ölçütlerinden biridir. Bütünleşme
(koordinasyon) ise örgüt amaçlarını gerçekleştirmek için çeşitli alt sistemlerin uyum içinde
faaliyetlerini gerçekleştirmelerini başka deyişle koordinasyonu ifade etmektedir.
Emery ve Trist’in Çalışması Tavistock Enstitüsünden Fred Emery ve Eric Trist örgütlerin
etkilendikleri çevre tiplerini değişim hızı (rate of movement) ve çevre değişkenleri arasındaki karşılıklı
ilişkilerin gücü (strength of interconnectedness) boyutlarına göre sınıandırmışlardır. Karşılıklı ilişkilerin
gücü (çevresel bağımsızlık) yatay, dikey ve sembolik olarak üç farklı şekilde olabilir. İşletmeler
arasındaki yatay ilişki, aynı sektördeki işletmelerin birbiriyle rekabet halinde olmasıdır. Dikey ilişki
farklı sektörlerdeki firmaların iş akışı açısından birbirine bağlı olmasıdır. Başka deyişle birinin girdisi
diğerinin çıktısıdır. İşletmeler arasındaki sembolik ilişki ise bir alanda işbirliği yapılmasıyla oluşur.
Çalışmada belirlenen çevre türleri, basitten karmaşığa doğru,
• Durgun - rastlantısal çevre,
• Durgun - gruplanmış çevre,
• Dengesiz - tepkisel çevre ve
• Çalkantılı çevre şeklinde sıralanmaktadır.
Duncan’ın Araştırması Robert Duncan 3 üretim ve 3 araştırma-geliştirme işletmesinde
toplam 22 karar birimiyle çalışmıştır. Araştırmanın amacı, incelenen birimlerde karar verilirken çevre
belirsizliğinin kararlar üzerindeki etkisinin incelenmesidir. Duncan’a göre, belirsizlik üç faktörün
varlığıyla açıklanmaktadır. Bunlar;
• verilen kararlara ilişkin çevre faktörlerinin bilinmemesi,
• yanlış kararların etkisinin bilinmemesi,
• verilen kararların doğru ya da yanlış olmasını hangi çevre faktörünün etkilediğinin tespit
edilmesinin zorluğudur.
Duncan çevreyi basit-karmaşık ve statikdinamik olmak üzere iki boyutta değerlendirmiştir.
Sistemin çevresiyle ilişkisi ve sistem türleri
Sistem, belirli bir amaç doğrultusunda ortak özelliklere sahip ve birbiriyle, bütünle ve çevreyle
ilişkili parçalardan (sistemlerden) ve süreçlerden oluşan bir bütünü ifade etmektedir. Alt sistem,
sistemi oluşturan küçük parçalardır. Sistem, kendi alt unsurlarıyla (iç çevre) ve dış çevresindeki
değişkenlerle, alt sistemler kendi aralarında ve dış çevreyle ayrı ayrı ve bütün olarak etkileşim
içerisindedir. Sistemin dış çevresi sistem tarafından kontrol edilemeyen ve onun dışında kalan her
şeydir. Sistemin iç çevresi ise sistem sınırları içerisinde kalan her şeydir. Sistem dış çevresinden girdi
alır ve çıktıya dönüştürerek yine çevresine sunar.
Sistemlerle ilgili sahip oldukları birtakım özelliklere ve çevreleriyle olan ilişkilerine göre; canlı-
cansız, somut-soyut, doğal-yapay, deterministik-rastsal, basit-karmaşık, statik-dinamik, açık-kapalı
sistemler şeklinde farklı sınıandırmalar yapılabilir.
Sistemle ilgili temel kavramlar
Açık ve dinamik bir sistemi oluşturan temel unsurlar girdi, süreç, çıktı ve geri bildirimdir. Girdi
(input), örgütün mal ya da hizmet üretmek amacıyla dışarıdan elde ettiği hammadde, insan,
malzeme, finansman ve bilgidir. Süreç (process), belirli girdilerin kullanılarak istenilen çıktıları
dönüştürülme faaliyetidir. Başka deyişle, girdileri birtakım faaliyetler sonucunda daha yararlı ve daha
değerli çıktılar haline dönüştürme işlemidir. Sürecin en önemli özelliği girdiye katma değer ekleyerek
girdiden daha değerli çıktılara dönüştürmesidir. Çıktı (output), örgütün süreç sonucunda yarattığı
ürün ve/veya hizmetler ve elde edilen bilgidir. Son olarak da sistem, geri bildirim (feedback) ile dış
çevrenin çıktılara tepkisini değerlendirmekte ve değerlendirme sonuçlarına göre düzenlemeler
yapılmaktadır.
Örgütün dış çevresiyle etkileşimde bulunduğunu düşünen görüş açık sistem, bir etkileşimin
söz konusu olduğunu görmezden gelen görüş ise kapalı sistem anlayışıdır. Kapalı sistemler çevresinde
kendi dışında sistem olmayan ya da çevresindeki hiç bir sistemden etkilenmeyen sistemlerdir. Bir
sistemin çevresinde başka bir sistem olmaması ve ondan etkilenmemesi mümkün değildir. Bu
nedenle kapalı sistem anlayışı teoride geçerli bir varsayımdır. Açık sistemler dışarıdan aldıkları
girdileri çevreye çıktı olarak sunarlar. Geribildirimlerle çıktı hakkında bilgi sahibi olup gerekli
düzenlemeleri yaparlar. Çevreden girdi alma ve çevreye çıktı verme anlamında ihtiyaçları olduğu için
açık sistemler çevresine bağımlıdır. Sistemle ilgili diğer kavramla; sistem sınırları, dış çevre, entropi,
negatif entropi ve sinerjidir.

Sistem yaklaşımının yönetim alanına katkıları


Sistem yaklaşımının yönetim alanında getirdiği en büyük yenilik, açık sistem anlayışıdır.
Çağdaş yönetim döneminden önce örgütlerin kapalı sistemler oldukları düşünülüyordu. Bu anlayışla
çevredeki diğer sistemlerin örgüte etkisi göz ardı edilmişti. Birçok çalışma göstermektedir ki hızlı
değişen çevre şartlarında Klasik dönem örgüt modelleri (bürokrasi gibi) başarılı olamamaktadır.
Modern yönetim döneminde tüm örgütler çevreleriyle etkileşimde bulunan açık sistemler olarak ele
alınmaktadır. Sistem yaklaşımıyla örgütler iç ve dış çevre koşullarını dikkate alan yönetim tarzlarını ve
örgüt yapılarını belirlemelidirler.
Yaklaşımın diğer katkısı bütüncül bakış açısıdır. Örgüt çok boyutlu olarak alt sistemleri,
değişkenleri ve diğer sistemlerle bir bütün olarak incelenmekte ve değerlendirilmektedir. Alt
sistemlerdeki bir aksaklık tüm sistemi etkileyecektir, buna bağlı olarak tüm alt ve üst sistemlerin
uyumlu bir şekilde sinerji yaratarak yönetilmesi gerekmektedir. Bu bakış açısı daha doğru ve geçerli
değerlendirmeler yapılarak kararlar verilmesine olanak sağlamaktadır. Ayrıca sistem yaklaşımı
yöneticilerin örgütü daha makro düzeyde örgütün dinamiklerine dair inceleme ve değerlendirme
yapabilmesine de olanak tanımaktadır. Örgütü sistem olarak ele almak, çevre ile etkileşimi ve sistem
ile alt sistemlerin özelliklerini de göz önünde bulundurarak uygun örgüt yapısının ve yönetim tarzının
da belirlenmesini ve karşılaşılan sorunlara daha etkin çözümler geliştirilmesini sağlamaktadır. Sürekli
değişen günümüz çevre koşullarında ve rekabet ortamında işletmelerin varlığını sürdürebilmesi ancak
bu tür bütüncül ve makro bakış açısıyla mümkündür.
Örgüt Ve Çevre İlişkisini İnceleyen Durumsallık Teorileri
Burns ve Stalker çevrenin durağanlığına ya da değişkenliğine göre örgüt yapılarını mekanik ve
organik olarak ikiye ayırmıştır. Araştırma sonucunda elektronik, araştırma geliştirme sektörü gibi hızlı
değişen çevrelerde işletmelerin, yatay ve dikey eksende bilgi akışını rahat sağlayabilmesi için organik
örgüt yapısını kullanması gerektiği belirtilmiştir. Organik örgütlere göre daha yavaş, daha tahmin
edilebilir, suni ipek üreticileri gibi durağan çevrelerde faaliyet gösteren işletmeler daha formal ve bilgi
akışının yukarıdan aşağıya olduğu otoriter anlayıştaki mekanik örgüt yapısına uygundurlar. Yaratıcılık
ve yenilik, kesin sınırları çizilmiş görev ve rol tanımlarının ve yüksek hiyerarşik kontrolün olduğu
mekanik örgütlerde oldukça limitlidir. İşletme için yenilik ve yaratıcılık önemli bir kriter ise işletme içi
birimler arasında yüksek düzeyde koordinasyonun sağlandığı ademi-merkeziyetçi organik örgüt yapısı
daha uygun olacaktır.
Lawrence-Lorsch dış çevreyle ilgili çevresel belirsizlik ve iç çevreyle ilgili farklılaşma ve
bütünleşme unsurlarını ele almıştır. Araştırma sonucunda belirsizliğin yüksek olduğu (değişim hızının
yüksek olduğu) çevrelerde belirsizliğin düşük olduğu çevrelere kıyasla örgütsel farklılaşmanın ve
bütünleşmenin yüksek olduğu tespit edilmiştir. Lawrence ve Lorsch’a göre yüksek düzeyde
farklılaşmış yapılar bütünleşme yani koordinasyon sorununa dikkat etmelidirler. Ayrıca verimli
olabilmek için örgütler içinde bulundukları çevreye uyum sağlayan yapıları kullanmalıdırlar. Bu
sonucuyla araştırma Burns ve Stalker’in çalışmasını destekler niteliktedir. Emery ve Trist örgütlerin
etkilendikleri çevre tiplerini çevre tiplerini değişim hızı ve çevre değişkenleri arasındaki karşılıklı
ilişkilerin gücü (karşılıklı bağlılık) boyutlarına göre sınıandırmışlardır. Bu çevre türleri, basitten
karmaşığa doğru, durgun - rastlantısal (placid-randomized) çevre, durgun - gruplanmış (placid-
clustered) çevre, dengesiz - tepkisel (disturbed-reactive) çevre ve çalkantılı (turbulent-field) çevre
şeklinde sıralanmaktadır. Emery-Trist’in çalışması sonucunda örgütün belirsizliğine ve diğer örgütlere
bağımlılığına göre çevre modelleri belirlenmiştir. Durgun-dağınık çevre türünde daha hesaplanabilir
planlar yapılıp kararlar verilirken daha karmaşığa doğru ilerledikçe çevrede değişim hızı ve karşılıklı
bağımlılık arttğı için sezgisel kararların verilmesi gerekmektedir. Bu sınıandırma her bir çevre türünde
örgütün nasıl davranacağının belirlenmesi açısından oldukça önemli bir Durumsallık yaklaşımıdır.
Duncan, çevreyi basit-karmaşık ve statik-dinamik olmak üzere iki boyutta değerlendirmiştir.
Araştırma sonuçlarında karmaşık-dinamik çevrede karar vericilerin çok yüksek oranda belirsizlik
içinde olduklarını tespit etmiştir. Ayrıca sonuçlar çevre üzerinde statik-dinamik boyutun basit-
karmaşık boyutundan çok daha fazla etkisi olduğunu da göstermiştir. Bu araştırma sonucuna göre
işletmeler, daha etkin ve verimli sonuçlar alabilmek için karar mekanizmalarını çevreye uygun şekilde
oluşturmalıdır.
Örgüt Ve Teknoloji İlişkisini İnceleyen Durumsallık Teorileri
Woodward üretim türlerini ve üretimde kullanılan teknolojiyi birim, kitle, süreç olarak
sınıandırmıştır. Woodward sonuçlarını yorumlarken Burn ve Stalker’ın çevreye göre belirlediği
mekanik ve organik örgüt yapılarından da yararlanmıştır. Bu durumda, örgüt, birim teknolojisi
kullanıyorsa performansının en yüksek olduğu yapı, organik örgüt yapısıdır, çünkü nitelikli çalışanlar
arasında iletişim hızlı olmalı, çalışanlar inisiyatif kullanabilmeli ve üretim faaliyetleri müşteri
isteklerine göre değişebilecek düzeyde esnek olmalıdır. Kitle üretiminin gerçekleştirildiği işletmelerde
verimlilik düzeyi en yüksek örgüt, mekanik yapıdadır, çünkü bu tip üretimde açık görev tanımları ve
yazılı kurallar kullanılarak standart bir ürünün önceden belirlenmiş iş akışlarıyla verimli şekilde üretim
sağlanabilmektedir. Süreç üretim teknolojilerinin kullanıldığı örgütlerde en yüksek performansı elde
edilmek için organik örgüt yapısı kullanılmalıdır, çünkü bu teknolojiyi kullanan örgütlerdeki araç ve
gerecin yüksek teknolojik özellik taşıması, daha az çalışana ihtiyaç duyulmasına neden olmaktadır. Az
sayıda nitelikli işgücünün de çok yakından kontrole ihtiyacı yoktur.
Aston grubu, teknoloji değişkenin yanı sıra örgüt yapısını teknolojiden daha iyi açıklayan
büyüklük, teknoloji sahipliği, lokasyon gibi farklı koşullar da bulunduğunu öne sürmüşlerdir. Örgüt
yapısının temel değişkeni işletmenin büyüklüğüdür. Araştırmada örgütün büyüklüğünün ölçüsü,
işletmede çalışan personel sayısıyla belirlenmiştir. Onlara göre, organizasyon yapısı küçüldükçe
teknolojinin etkileri artmakta ve yapı büyüdükçe teknolojinin etkileri azalmaktadır. Ayrıca büyüklük
arttıkça uzmanlaşma ve formalizasyon düzeyi artmaktadır. Çünkü işletmede yapılan işlerin sayısı
arttıkça aynı işlerin yapılma ve aynı kararların alınma sıklıkları da artacaktır. Küçük işletmelerde
kontrol kolaylıkla yapılırken büyük işletmelerde bu durum daha karmaşık bir hal aldığından
uzmanlaşma ve formalleşme de artmaktadır. Aston grubu örgüt yapısı analizinde aynı anda birden
fazla değişkenin karşılaştırmalı analizini yapması nedeniyle oldukça önemli bir Durumsallık
yaklaşımıdır.
Thompson koşul değişkeni olarak girdileri çıktılara dönüştürme sürecinde kullanılan
teknolojiyi ele almıştır. Teknolojiyi bağlı, aracı, yoğun şeklinde sınıandırmıştır. Bağlı teknolojiler
üretim sürecinin ve girdi ile çıktının standart olduğu durumlarda kullanılır. Bu teknoloji türüyle üretim
bandında olduğu gibi üretim süreci standarttır ve büyük miktarlarda standart girdi ile standart çıktı
elde edilir. Aracı teknolojiler standart üretim süreçlerinde standart olmayan (farklı) girdi ve çıktılara
sahip işletmeler tarafından kullanılır. Örnek olarak bu teknoloji, insan kaynakları danışmanlık firmaları
iş arayan ve çalışan arayan iki farklı taraf arasında ilişki kurulmasına aracılık etmektedir. Standart
olmayan üretim süreci ve standart olmayan girdi çıktı söz konusu ise örgütlerde yoğun teknoloji
kullanılmaktadır. Bir ameliyat sırasında tüm çalışanların yoğun olarak tek bir hasta üzerinde kullanılan
teknoloji örnek olarak verilebilir.
Durumsallık Yaklaşımının Yönetim Alanına Katkıları
Durumsallık yaklaşımı yönetim literatüründeki tüm teori ve araştırmaların temel anlayışını
oluşturmaktadır. Örgütler birbirinden farklı durumlarda ve koşullarla karşılaşmaktadır ve bu durum
farklı yönetim şekillerini ve örgüt yapılarını gerektirmektedir. Klasik ve Neo-Klasik kuramlar evrensel
bir yaklaşım yarattıklarını varsaymaktadırlar. Ancak durumsallık yaklaşımı her örgütte aynı tekniğin
kullanılabileceği yönetim ilkelerinin var olmadığını kabul etmektedir. Başka deyişle, Durumsallık
yaklaşımı, evrensel ilkelerin örgütlere uygulanamayacağını ifade etmektedir. Bu anlayışa göre, farklı
yönetim uygulamalarını ve farklı teknikleri örgütün içinde bulunduğu durumun koşullarına göre
çeşitlenecektir. Örgüt; kültür, kullanılan teknoloji, büyüklük, çalışan özellikleri gibi iç çevre unsurları
ve müşteriler, tedarikçiler, devlet gibi dış çevre unsurlarından etkilenmektedir. Bu durumda bu
anlayışın yöneticilere önerisi örgütün iç ve dış çevresiyle ilgili en önemli koşulların (değişkenlerin)
araştırılmasıdır. Bu doğrultuda kendisine en uygun yönetim şeklini ve örgüt yapısını
belirleyebilecektir.
 Makro ve Mikro Değişim:
Örgütün bir bütün olarak tamamının değişime konu olması makro değişimi, örgüt içinde alt ve
üst düzeyde herhangi bir konu ile ilgili değişim yapılması ise mikro değişimi ifade eder.
 Geniş Kapsamlı veya Dar Kapsamlı Değişim:
Makro ve mikro değişimin farklı bir ifadesidir. Vurgulanmak istenen hususların sayı ve
yaygınlığına göre geniş veya dar kapsamlı bir değişimin söz konusu olmasıdır.

You might also like