You are on page 1of 169

SUDAKİ

MUCİZE

Masanı Eınoto

Çeviren:
Savaş Şenel

Düzenleyen ve Yayına Hazırlayan:


Aydın Arıtan
SUDAKİ MUCİZE
Masanı Emoto

Orijinal Adı:
The Miracle of Water

Copyright © 2016 by Beyond Words Publishing. ine


Türkçe Haklan © Arıtan Yayınevi

Yayın Koordinatörü: Aydın Arıtan


Teknik Editör: Ayşegül Arıtan
Ofset Hazırlık: Aydın Ata

Kapak Tasarımı, Dizgi ve Ofset Hazırlık: Arıtan Yayınevi


Baskı
Alioğlu Matbaacılık
Orta Mah. Fatin Rüştü sk.
No: 1-3/A Bayrampaşa/İstanbul
Tel: 0212 612 95 59
Sertifika No: 11946
ISBN: 978-975-6060-47-6

ARITAN YAYINEVİ
Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi
A Blok Kat: 6 No: 4NA6 Topkapı-İstanbul
Tel: (0212) 576 87 41 Fax: (0212) 576 87 06
www.aritanyayinevi.com - aritan@aritanyayinevi.com
İÇİNDEKİLER
Giriş.................................................................................................................... 7
Sevginin ve Minnettarlığın Ortaya koydukları Pozitif
Enerji................................................................................................................. 9
BİRİNdBÖLÜM
Su İle Kullandığımız Kelimeler Arasındaki İlişkiler........ 17

iKiNdBÖLÜM
Zihinsel Durumunuzu Su Kristalleriyle Geliştirin ............. 3l

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Titreşim ve Rezonans Kavramlarını Anlamak ...................... 49

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Rezonansı Günlük Hayatta Kullanmak...................................... 59

BEŞiNdBÖLÜM
Su Kristalleri Potansiyelinizi Açığa Çıkarabilirler............. 71

ALTINCI BÖLÜM
Temiz Suyla Yaşamak: Huzuru, Barışı ve Rahatı Bul-
mak..................................................................................................................... 99
YEDİNCİ BÖLÜM
Sevgi ve Minnettarlık Duyguları Ve "Dünyayı
Kurtannak'' ................................................................................................... 119
Bitirirken......................................................................................................... 131
Su Kristallerinin Fotoğraflan ........................................................... 135
GİRİŞ
Sudaki Mucize 7

Giriş
Dr. Masaru Emoro, yıllarca süren araştırmaları boyunca
binlerce su kristalinin fotoğraflarını çekmiş ve çok ilginç so­
nuçlara ulaşmıştır. "Sudaki Mucize" adlı bu kitabında, keli­
melerin meydana getirdikleri titreşimlerden söz etmektedir.
Hayatımızı daha iyiye ve daha pozitif bir şekle doğru değişti­
rebilecek olan bu titreşimleri ve bu titreşimlerin bize iletilme­
sinde suyun ne kadar önemli bir rol oynadığını, öğrenmek sa­
nırız sizlerin de ilgisini çekecektir.
Dr. Emoto, yaptığı çalışmalarda kelimelerin ve kullandığı­
mız dilin aslında bizim için ne kadar önemli olduklarını ve
bunların su üzerinde bıraktıkları etkileri ortaya koymaktadır.
Bu konudaki uzmanlığı, onun bu konudan ilginç sonuçlar çı­
karabilmesini sağlamıştır. Onun önerilerini hayatımıza uyar­
lamak ve oluşan pozitif rezonanstan yararlanarak, uyumlu
ilişkiler kurmak, sağlığımızı yeniden yapılandırmak ve ileti­
şim becerilerimizi geliştirmek mümkündür.
Elinizdeki kitap, yeni ve değişik su kristallerinin fotoğraf­
larını içermektedir. Bu fotoğrafların, daha sağlıklı, daha mut­
lu ve daha huzurlu bir hayat için bizi ikna edebileceklerini dü­
şünmemek mümkün değildir.
Sudaki Mucize 9

Sevginin ve Minnettarlığın
Ortaya Koydukları Pozitif Enerji

"Su" deyince aklınıza gelen şeyler nelerdir? Okyanuslar ve


ırmaklar mı? Aklınıza gelenler, bunlar olabilir, belki de her
gün içtiğiniz suyu düşündünüz şu anda. "Evimiz" diye nite­
lendirdiğimiz ve "dünya" adını verdiğimiz bu güzel gezege­
nin %70'i sularla kaplıdır, işin ilginci insan vücudunun da %
70'i sudan oluşmaktadır. Su olmaksızın hayatta kalmamız ve
var olmamız mümkün değildir. Aynı şekilde, su olmadan ge­
zegenimizin de hayatta kalması ve var olması mümkün ola­
maz. Kısaca su, gerçekten de çok önemli olan ve yerine baş­
ka bir şeyi koyamayacağımız bir nimettir.
Yıllar boyunca, suyu dondurarak, donmuş haldeki su kris­
tallerinin fotoğraflarını çektim. Suyu önce bazı yazılı ifade­
lerle etkiledim, sonra da dondurdum ve fotoğrafladım. Bunun
sonucunda elde ettiğim çeşitli fotoğrafları birbirleriyle kıyas­
ladım.
Su kristallerinin örnekleri, ilk bakışta birbirlerinin aynısı
gibi görünebilirler. Fakat "teşekkür ederim" ifadesi gibi pozi­
tif enerjilerden etkilenen bir su örneğindeki kristallerin görü­
nüşü, "aptal" kelimesi gibi negatif ifadelerden etkilenen bir su
örneğinin kristallerinden, belirgin bir şekilde farklılık göste­
rirler. "Teşekkür ederim" ifadesiyle etkilenen, yani yakınla-
10 Sudaki Mucize

nnda bu türlü ifadeler sarfedilen su kristallerinin daha güzel


biçimli ve düzenli bir şekle sahip olduklarını, ama "aptal" ya
da "sen yapamazsın" gibi ifadelerle etkilenen su kristallerinin
ise, deforme olmuş ve kırık bir şekil ortaya koyduklarını söy­
leyebilirim. Bu deneyimlerimin sonucunda, sözlerin yaydık­
lan enerjilerin su kristallerini etkiledikleri ve içeriklerine gö­
re, kristallerin dizilişlerinin çirkin veya güzel görünüşlü bir
hal aldıkları ortaya çıkmış bulunuyor.
Bedenimizde bulunan % 70 oranındaki suyun kristallerinin
de kelimelerin taşıdıkları enerjinin pozitif veya negatif olu­
şundan etkilendiklerini belirtmek yanlış olmaz. Damarları­
mızdaki kanla ilgili olarak "ince", "yoğun'.', "ağır" veya "te­
miz" gibi sıfatlar kullanmaktayız. İnsan kanını, onu niteledi­
ğimiz ve kalite dereceleri bildiren terimler çerçevesi içinde
ele aldığımızda, "suyun içinde bulunan enerji" kavramını an­
lamamız daha da kolaylaşır.
Peki, vücudumuzda bulunan suyu arıtmanın ve onu o hal­
de tutmanın bir yolu var mıdır? Yakınında olumlu ve güzel
ifadeler sarfedilen bir suyun kristallerinde ortaya çıkan güzel
ve düzenli yapılanma, bedenimizdeki suyun arıtılması konu­
sundaki sorumuzun da cevabıdır: Günlük hayatlarında pozitif
olan, güzel şeyler dile getirmeyi bir alışkanlık haline getiren
ve: "Teşekkür ederim", "seni seviyorum", "çok naziksiniz"
gibi arınmış ifadeler kullanan insanların ve bu sözleri söyle­
dikleri muhataplarının vücutlarındaki su da arınmış ve temiz
bir hal alır. Kendilerine: "Aptal seni!", "bunun hiçbir yararı
yok" veya "sen hiçbir işe yaramazsın" gibi ifadelerle hitap
edilen kişilerin ve bu sözleri söyleyenlerin bedenlerindeki su
ise, kullanılan bu ifadeler gibi deforme olur ve bozuk bir hal
Sudaki Mucize 11

alır.
Bana en sık sorulan soru şudur: "Çektiğin fotoğraflardaki
en güzel su kristalini yakalam&k için ne. yaptın?" Benim bu
soruya hemen ve düşünmeden verdiğim cevap da şöyle olur:
"Sevgi ve minnettarlık ifadeleri kullandım." Bu kitabın kapa­
ğında yer alan kristal de, böylesi olumlu sözleri duymuş olan
bir nıiktar suya aittir. Bu nedenle onun kristalleri coşku dolu­
dur. Eğer sözünü ettiğim kristalin kapakta yer alan resmine
bakacak olursanız, ne söylemek istediğimi daha iyi anlarsınız.
Sürekli olarak sevgi ve minnettarlık hisleriyle dolu olursanız,
elinizde olmadan çevrenizi de, kendinizi de değiştirirsiniz.
Sevgi ve minnettarlık dolu kelimeleri kullanmak ve bu şekil­
de düşünmek, bedeninizdeki suyu farklılaştırır ve bunun so­
nucunda ortaya çıkan şey de, sizde meydana gelen kaçınılmaz
bir olumlu değişim olur.
Bu kitapta "sevgi ve minnettarlık" kelimelerine ağırlık ve­
receğim. Bunun yanı sıra, daha pozitif ve daha mutlu bir ha­
yata doğru değişmek fikrine açık olmanızda etkili olan dalga­
ların ve titreşimlerin oluşmasında, suyun oynadığı önemli rol­
den söz edeceğim.

Başkalarına Gösterdiğiniz Sevgi he Onlardan Size Gelen


Minnettarlık Duygulan Arasındaki Paralellik
İnsan hayatının devam edebilmesi için en gerekli olan
enerji türü sizce nedir? Sanırım çoğunuz bu soruya: "Elbette
sevgi ve minnettarlıktır" diye cevap vereceksiniz. Bu dünya­
da bulunan en önemli enerji formu, bir başka insanı tam anla­
mıyla ve saf bir sevgiyle sevebilme becerimizin ya da bir baş-
12 Sudaki Mucize

ka kişi bizi herhangi bir konuda çaresizlikten kurtardığında


(veya yardımcı olduğunda), ona karşı minnettarlık hislenyle
dolabilmemizin sonucunda ortaya çıkar. Sizin de, tam ihtiya­
cınız olan bir anda, sevgi ve minnettarlık hislerinin içinizi
doldurarak, sizi rahatlattıklarını hissettiğiniz anlarınızın ol­
muştur mutlaka.
Deneylerim sırasında, neden suyun yanında "sevgi" ve
"minnettarlık" kelimelerini ayrı ayrı telaffuz etmediğimi me­
rak ediyor olabilirsiniz. Beni bu iki kelimeyi birlikte kullan­
maya iten şey, küçük bir kapristir ve bu iki kelimeyi birlikte
dile getirmek, ikisini ayrı ayrı söyleyip çektiğim kristal fotoğ­
raflarından daha farklı sonuçlar ortaya çıkardı. "Sevgi ve min­
nettarlık" kavramlarının ikisini birden içeren ifadelerden etki­
lenen su kristallerinin neden en güzel resimleri verdiklerini si­
ze şöyle açıklayayım: Sevgi, bizim başkalarına verdiğimiz,
minnettarlık ise başkalarından aldığımız enerjidir. Enerjinin
en büyük ve en güzel formu ise, verilen enerjiyle, alınan ener­
ji arasındaki uyumdan doğmaktadır.
Sözünü ettiğimiz bu ilkeyi kendi hayatlarınıza uygularken
söz konusu güçlü enerjiyi bir rehber olarak kullanmak istiyor­
sanız, şunu unutmamalısınız: Sadece vermekten doğan enerji
veya sadece almaktan doğan enerji, tek başlarına sizi tam bir
mutluluğa ulaştıramazlar. Ancak sevgi ile minnettarlık bir
araya geldiklerinde, onların bu dengeli birlikteliklerinden do­
ğacak olan enerji, dünyaya ve evrene dağılarak, bize, istediği­
miz o mutlu ve huzurlu hayatı sağlayabilir.

Kelimeler, Aslında Birer Titreşimdirler


Arı bir sudan meydana gelmiş olan kristallerle, arıtılmamış
Sudaki Mucize 13

bir sudan meydana gelmiş olan kristallere baktığınızda, arala­


rında hemen ortaya çıkan büyük bir fark göremezsiniz. Bu ne­
denle ben, şöyle bir sonuca varıyorum: Sudaki kristallerin ya­
pılanmasında rol oynayan etken, suyun an olması veya olma­
ması değil, ona iletilen titreşimlerin nitelikleridir.
Kelimeler de, aslında birer titreşimdirler. İncil: "Başlan­
gıçta söz vardı" der. Japonlar'ın da buna benzer bir sözleri
vardır ve anlamı şöyledir: "Kelimeler, bize iyiyi de, kötüyü de
taşıyabilirler." Kelimeler ve diller, insanlık tarihinin ayrılmaz
parçalarıdırlar.
Kullandığımız kelimeler, binlerce yılda geliştirdiğimiz de­
ğerlerdir. İnsanlık geliştikçe onlar da gelişmişlerdir. Oluşma­
ları ve zengin nüanslar içerir hale gelmeleri çok uzun sürmüş­
tür. Zaman içinde olgunlaştırdığımız kelimelerin en güzelle­
ri (bence) "sevgi ve minnettarlık"tır. Hepimiz, aslında bu iki
değerin peşindeyizdir. Evrende bulunan uyumun temel sebe­
bi de bu iki kavramdır. Bu uyumun sahip olduğu gücün bü­
yüklüğü, onu tam anlamıyla idrak etmemizi zorlaştırmaktadır.
Evrene baktığımızda, kısıtlı algı alanımız nedeniyle bazı şey­
leri bir kaos olarak algılasak bile, evrenin ortaya koyduğu bü­
yük resim, aslında uyumdan başka bir şey değildir.
Bu sebepten dolayı "sevgi ve minnettarlık" kavramlarını
önemsemeden sürdürdüğünüz bir hayat, hemen olumsuzluk
getirmese bile, ne yazık ki uzun vadede zararlı sonuçlara yol
açar. Bu sonuçlar da genellikle acı ve üzüntü şeklinde ortaya
çıkarlar. İnsanların sevgiyi ve minnettarlığı önemsemeyip-ih­
mal etmeleri yüzünden, zaman zaman evrenin dengesi bozul­
makta ve tsunami ya da deprem gibi doğal felaketler ortaya
çıkmaktadır. Felaketlerin nedenleri hakkındaki benim teorim
14 Sudaki Mucize

şöyledir: Sevgi ve minnettarlık duygularını ihmal edip-yok


saydığımızda, evren bize olumsuz tepkisini bu yollarla göster­
mektedir.
Bazı kişiler, benim bu yorumlarımı "saçma fikirler" olarak
değerlendirmektedirler. Yaklaşımlarımın gerçek anlamda bi­
limsel temellere dayanmadığını ben de kabul ediyorum. Fakat
bütün bilimsel gelişmelerin başlangıcında, önceleri kanıtlana­
mayan bazı hayaller ve fanteziler yer almıştır ve alacaktır da.
Geçmiş yıllarda "saçma" olarak görülen bazı fikirler, bugün
bilimsel bir şekilde kanıtlanabiliyorlar. Düşüncelerimizi kısıt­
layan sınırları kaldıramazsak, içinde yaşadığımız dünyayı tam
olarak anlamamız hiçbir zaman mümkün olamaz.
Umarım bu kitabı alıp-okuyan herkes, sevgi ve minnettar­
lığın ne kadar önemli kavramlar olduklarının ve tize verdik­
leri enerjinin öneminin farkına varırlar. Ve umarım birey ola­
rak, bu konuda ne denli önemli güçlere sahip olduklarını ve
oynayabilecekleri rolü idrak edip, bu bilgiyi ve farkındalığı
başkalarına da iletirler. Bu konuda sahip oldukları güçlerin ve
yapabilecekleri şeylerin farkında olan kişiler, olumlu etkilere
daha fazla açık olurlar ve deneyimlerini daha fazla sayıda ki­
şiyle paylaşırlar. Sevginin ve minnettarlık duygusunun değe­
rinin farkında olmak, bu iki kavramın insanlara mutluluk ge­
tirebilmekteki potansiyelinin farkında olmayı da sağlar.
Kelimelerin ve sözlerin güçlerini ve titreşimlerini keşfet­
mek için yapacağımız bu gezide, sizlerin de bize katılmanızı
diliyorum.
BİRİNCİ BÖLÜM
Sudaki Mucize 17

Su İle Kullandığımız Kelimeler


Arasındaki İlişkiler

Güzel sözlerin ve kelimelerin kullanıldığı ortamlardaki su


kristallerinin oluşturdukları formların güzelliklerinden daha
önce söz etmiştim. Bu nedenle, pozitif ve güzel kelimeler ya
da sözler kullandıkça, hem kendi vücudunuzdaki, hem de et­
rafınızdaki suları iyi bir yönde etkileyip, daha güzel bir hale
getirirsiniz. Böylece daha sağlıklı olur ve nayatınızda daha
çok olumlu sonuçlar almaya başlarsınız.
Günlük hayatımızda kullandığımız kelimeleri, sadece, di­
ğer insanlarla iletişim kurabilmemizi sağlayan birer araç ola­
rak görürüz. Elbette onların birer iletişim aracı oldukları doğ­
rudur, ama başka önemli bir işlevleri daha vardır. Kelimeler,
içlerinde belirli titreşimleri de taşırlar ve bu titreşimlerin "ev­
ren" adını verdiğimiz büyük resimde çok önemli bir etkileri
ve görevleri bulunur.
Benim, farklı kristaller oluşturmak amacıyla deneylerimde
kullandığım su, bildiğiniz sudan başkası değildir. Su örnekle­
ri, farklı kelimelerin ve sözlerin yazılmış olduğu bir kağıt
yanlarına bırakıldığında, bu sözlerin yaydıkları titreşimlere
bağlı olarak, birbirlerinden farklı şekiller meydana getirirler.
Farklı kelimelere ve sözlere karşı kristallerin meydana getir­
dikleri bu formların farklı olmalarından iki önemli sonuç çı-
18 Sudaki Mucize

karabiliriz:
Birinci Sonuç: Kullandığım su örneklerinin yapıları yü­
zeyde birbirlerine benzeseler de, moleküler yapılarını göz
önüne aldığımızda, suyun kendi içinde de bir çok farklı mesa­
jı ve ifadeyi ortaya koyabildiğini anlıyoruz. Hatta değişik iki
su örneğinin, görünüşte birbirlerine çok benzeyen ama karak­
ter ve yapı olarak birbirlerinden çok farklı olan iki insan gibi
ele alınabileceğini söylemek de mümkündür. Başka bir deyiş­
le, oldukça sağlıklı görünen iki kişiyi yakından tanıdığınızda,
birisi zihnen ve bedenen sağlıklıyken, diğerinin bu açılardan
oldukça kötü bir durumda olduğu ortaya çıkabilir. Su kristal­
leri, bize dış görünüşün aldatıcı olabileceğini öğretmektedir­
ler. Bu da, bir canlıyı tam olarak anlamak için sıradan araçla­
rın yeterli olamayacaklarını göstermektedir.
Sözgelimi, daha sağlıklı ve daha güzel olmak veya sadece
bu şekilde görünmek için ellerinde su şişeleriyle dolaşıp, sü­
rekli su içen gençler görüyorum. Fakat bu gibi gençlerin, ay­
nı zamanda kendi vücutlarının %70'ini oluşturan suyu güzel­
leştirmekte de aynı duyarlılığı gösterip, pozitif kelimeler kul­
lanmaya ve pozitif şeyler düşünmeye özen göstermelerini de
bekliyorum. Pozitif kelimeler kullanmak ve olumlu düşünce­
lere sahip olmak, bence fiziksel ve içsel güzelliğe ulaşmanın
en güzel yoludur.
Su kristalleri fotoğraflarından çıkardığımız ikinci sonuç da
şudur: İçtiğiniz su ne kadar temiz ve lezzetli olursa olsun, dik­
katsizce kullandığınız negatif sözler ve size egemen olmaları­
na izin verdiğiniz negatif düşünceler, içtiğiniz bu suyun mey­
dana getirdiği güzel formları bozarlar. İçinizde oluşan su kris­
talleri, içinde bulunduğunuz çevre ve duyduğunuz veya kul-
Sudaki Mucize 19

landığınız kelimelere göre her an değişirler. Kullandığınız ke­


limeleri ya da sözleri temiz ve pozitif tutmanız, içinizdeki su­
yun da temiz ve pozitif kalmasını sağlar.

Doğadaki Sesler
Öyleyse, kelimeler ve sözler gerçekte nasıl birer anlam ta­
şırlar? Hayatımızdaki asıl işlevleri nelerdir? Ben Japonya'da,
Japon bir anne ve baba tarafından büyütüldüm. Dolayısıyla
Japonca bilirim. Ama doğduktan hemen sonra ailemden alı­
nıp, Çinli bir aileye evlatlık olarak verilseydim, o zaman ana­
dilim de Çince olurdu. Başka bir deyişle, damarlarımda dola­
şan Japon kanı benim konuştuğum dili etkilemeyecekti ve be­
nim ağzımdan çıkan sözler de Çince olacaklardı. Çünkü dil,
sonradan öğrenilir ve bize ONA'larımız yoluyla taşınmaz.
Eğer Kutsal Kitaplar'da anlatılan Adem ile Havva'yı düşü­
nürsek: "Onlara konuşmayı kim öğretmişti?" sorusu gündeme
gelir. Onlara konuşmayı öğretecek bir anneye ve bir babaya
sahip değillerdi. Dolayısıyla ben, onların doğadan gelen çeşit­
li titreşimleri ve sesleri dinleyerek konuşmayı öğrendiklerine
inanıyorum.
Doğanın içinde duyabileceğimiz sesler, kuşkusuz çok çe­
şitlidirler. Sadece akan bir suyun meydana getirdiği çeşitli
sesleri düşünseniz bile, doğada ne büyük bir ses zenginliğinin
bulunduğunu anlarsınız. Su, kaynağından çıkarken, köpükle­
nir ve sesler çıkarır. Sonra yoluna devam eder ve diğer akın­
tılara karışarak daha gür bir şekilde akan bir suya dönüşür.
Daha sonra da belki bir nehre katılır ve gürleyerek akmaya
devam eder. Ardından bir şelale haline gelebilir ve daha gü-
20 Sudaki Mucize

rültülü bir şekilde yükseklerden dökülmeye başlar. Aynı su,


en sonunda çok daha büyük bir nehirle birleşerek denize karı­
şır. Suyun geçip-gittiği çevrelerin değişmesi, suda da deği­
şimler meydana getirir ve her aşamada suyun çıkardığı sesler
bir çok açıdan farklılıklar gösterir.
Doğada meydana gelen depremler ve volkanik patlamalar
veya gel-git dalgaları gibi ani ve köklü değişiklikler de kendi­
lerine özgü seslere sahiptirler. Çok eski dönemlerde yaşayan
insanlar, doğayla daha içli-dışlıydılar ve onun çıkardığı sesle­
rin ne anlama geldiklerini de iyi biliyorlardı. Mesela bir kişi,
yatağından taşmak üzere olan bir nehrin çıkardığı sesleri du­
yunca, ne olacağını anlıyor ve hemen arkadaşlarına haber ve­
riyordu. Böylece herkes durumdan haberdar oluyor ve taşan
suyun ulaşamayacağı yüksek yerlere çıkıyorlardı. su taşkını­
nın geldiğinin ilk farkına varan kişinin diğerlerini haberdar et­
mek için kullandığı yol da, duyduğu sesleri taklit etmesiydi.
Eskiden insanlar, yağmurun dinip-dinmediğini ya da taşan su­
yun kendi yatağına çekilip-çekilmediğini doğayı dinleyerek
anlıyorlardı. Tehlikenin gelişini haber verdikleri gibi, tehlike­
nin uzaklaşmasını da, insanlar yine aynı şekilde sesleri taklit
ederek duyururlardı. Çok ilginç bir rastlantıdır ki, Sanskrit­
çe'de "ses" anlamına gelen kelime: "Nada Brahman" ifadesi­
dir. "Nada" kelimesi "geniş nehir", "Brahman" kelimesi de
"kaynak" anlamına gelir. Bu sözler bize, sesin nehrin kayna­
ğından geldiği mesajını taşımaktadır. Benim adım olan "Emo­
to" kelimesi de Japonca'da "nehrin kaynağı" anlamına gel­
mektedir. Dolayısıyla benim bütün dünyayı dolaşıp suyun
yaydığı mesajları anlatıyor olmam da, sadece bir rastlantı ol­
masa gerek.
Sudaki Mucize 21

Doğada çıkan sesler, bize çeşitli formlarda ulaşırlar. Bazı


sesler hoşumuza giderken, diğer bazıları da bizi rahatsız eder­
ler. Atalarımız, bütün bu formları yakından takip edip-anla­
mak durumunda oldukları için, bu konudaki deneyimleri çok
zengindi. Sesleri tanımak ve tanımlamak, onların günlük ha­
yatlarının ayrılmaz bir parçasıydı. Aynı zamanda sükunetin,
sıkıntının, sıcağın, soğuğun, rahatlığın, büyük hayvanların,
küçük canlıların, erkeklerin ve dişilerin seslerini birbirlerin­
den ayırmakta ustaydılar. Bu sesleri taklit eden insanlar, za­
man içinde kendi dillerini geliştirdiler. Bir ırmağı, akan bir
suyu, bir gölü veya okyanusu dinlerseniz, tabiattan gelen bu
seslerle, insanların kullandığı kelimelerin aralarındaki benzer­
liğin siz de farkına varırsınız.

Çevresel Farldılıklaı:, Farklı Kelimelere Sahip


Olmamıza Yol Açarlar
Doğada varolan seslerin, bizim kullandığımız dilin oluşu­
mundaki rolünü düşünürseniz, şunu merak etmeden duramaz­
sınız: "Acaba hiç değiştirilmemesi veya yerlerine başka keli­
melerin konulmaması gereken bazı temel kelimeler var mıy­
dı? Eğer varsa: "Temel kelimeler" olarak nitelendirebileceği­
miz ve kainattaki değişmeyen ve sabit olan ilkeleri temsil
eden bu kelimeler hangileriydi?"
Dünyamızda bir çok dil _konuşulmakta ve kullanılmaktadır.
Peki kaynakları aynı olduğu halde, acaba bu farklılıklar nasıl
ortaya çıkmıştır?
Doğanın temel kanunları, dünyanın her yeri,ide aynıdır.
Bunlar her zaman var olmuşlardır ve gelecekte de var olacak-
22 Sudaki Mucize

lardır. Ama içinde bulunduğumuz bölgeler ve çevreler deği­


şiklik gösterirler. Nem ve ısı, bu değişiklikleri oluşturan se­
beplerden en önemli iki tanesidir. Bence bu iki olguyu, farklı
insan gruplarının farklı diller kullanmalarını açıklamakta kul­
lanmak en iyi yoldur. Mesela Japonlar'ın, sıfat türünde, bir
şeyi tasvi.· etmek için kullandıkları çok sayıda kelimeleri var­
dır. Bu durum belki de, ülke ikliminin soğuk Kuzey kısımdan,
Güney'deki tropik iklimli kısma kadar uzanan farklı bir açı­
lım sergilemesinden kaynaklanmaktadır. Japonya'da iklim,
gidilen bölgeye göre değişen bir özellik gösterir. Japonya, do­
ğa zenginlikleriyle süslenmiş olan bir ülkedir ve bu, ülkedeki
ses zenginliğinde de gözlemlenebilir. Doğadaki bu ses çeşitli­
liği, zaman içinde Japon dilinde de bir zenginlik ortaya çıkar­
mıştır. Böylece, Japon dili, birbirlerinden ilginç ve zengin an­
lamları bulunan kelimelere sahip olmuştur. Japon şiirinin
farklı iki formu olan Haiku ve Tanka da bu zenginliğin birer
meyvesidirler.
Japonya'nın Kuzey kısmında yaşayan ve uzak bir kabile
olan Ainular'ın dili ise çok az kelime içermektedir. Fakat bu­
na mukabil, bu dilde de suyu tanımlamak için kullanılan tam
1 60 adet kelime bulunmaktadır. Çünkü Ainular'ın yaşadığı bu
bölge, çok sayıda akarsuya, göle ve çökeltiye sahiptir. Doğa­
nın her bir özelliği, ortaya farklı seslerin çıkmasına sebep ol­
muştur ve bu farklı sesler zaman içinde dillerin temelini oluş­
turmuşlardır.
Doğa, her bölgede titreşimler vasıtasıyla, o bölgeye ve
çevreye has farklı sesler oluşturur. Bu farklılıklar da, dünya­
da birbirlerinden farklı bir çok dilin ortaya çıkmalarına yol aç­
mışlardır.
Sudaki Mucize 23

Farklı Diller Kullanarak, Kristallere Aynı Formların


Kazandınlması
Atalarımızın gözlemlemiş oldukları hoş olan veya hoşa
gitmeyen olaylar, onların doğalarının da anlam olarak yansı­
tıldığı kelimeler aracılığı ile tasvir edilmişlerdir. Bu nedenle,
kullandığımız kelimelerin bir kısmı "güzel kelimeler" ve bir
kısmı da "çirkin kelimeler" olarak nitelendirilebilirler. Bu du­
rumun bir uzantısı olarak, güzel sözlerle etkilenen su örnekle­
ri güzel kristaller meydana getirirlerken, kötü sözlerle etkile­
nen su örnekleri de kötü görünümlü kristaller meydana getir­
mektedirler. Bugün kullandığımız kelimelerin, doğanın bize
getirdiği titreşimlerden ve seslerden üretilmiş olduklarını var­
saydığımıza göre, suyun, etkilendiği kelimelere ve sözlere gö­
re şekillenmesi pek de şaşırtıcı olmamalıdır. Ürkütücü sesler­
le yumuşak sesleri, keyif veren seslerle rahatsız eden ve üzün­
tü veren sesleri birbirlerinden ayırt edebilme ve bunları başka
kişilere de iletebilme arzusu, dillerin başladığı yerdir.
Tam bu noktada, size, pek de beklemediğinizi tahmin etti­
ğim bir şey daha söylemek istiyorum. Bir su örneğini, eş an­
lamlı olan ve farklı dillerden gelen kelimelerle etkilendiğinde,
ortaya çıkan su kristalleri, birbirlerine çok benzeyen formas­
yonlar ortaya koymaktadırlar. Bir kelime, Japonca, Korece,
Almanca veya İngilizce olabilir. Ancak kelimenin anlamı ay­
nıysa, suda oluşan kristaller de, hemen hemen aynı formlara
sahip olmaktadırlar. Mesela "teşekkür ederim" demenin İngi­
lizce karşılığı olan "thank you" ifadesi ve Japonca'da "teşek­
kür ederim" anlamına gelen "Arigato" kelimesi her ne kadar
birbirlerinden farklı da olsalar, bu iki ifadenin suda oluştur­
dukları kristal formasyonları birbirlerinin aynısı gibidir.
24 Sudaki Mucize

"Acaba anlamlan aynı, ama kendileri farklı olan kelimeler, su


kristalleri üzerinde nasıl oluyor da böylesine benzer bir etki
meydana getiriyorlar?"
Doğadaki farklılıkların, aynı şeyi ifade etmek için farklı
kelimelerin şekillenmesi sonucunu verdiklerini biliyoruz. Bir
domuzun çıkardığı ses İngilizce'de "oink-oink !" diye seslen­
dirilirken, Japonca'da aynı hayvanın çıkardığı sesler, "bu-bu"
diye taklit edilip-seslendirilir. Farklı çevrelerdeki insanların
aynı kaynaktan gelen sesleri farklı şekillerde seslendirmeleri­
nin sebebi, bu sesleri farklı şekillerde algılamalarındandır. Ja­
ponya'da doğup-büyüyen birisi, sözgelimi köpek havlaması­
nı, İngilitere'de doğup-büyüyen birisinin algıladığı gibi algı­
lamaz. Bir horoz sabahları İngiltere 'de: "Cock-a-doodle-deo"
diye bağırırken, Japonya'da: "Ko-ke-ko-ko" şeklinde öter.
(Türkiye'de ise: "Ü-ürü-ü" der !) Buradaki fark, horozun ötü­
şünden kaynaklanmaz. Farklılık, kişinin içinde bulunduğu
kültür, onun, duyduğu sesi başka bir kültürde yetişen birisin­
den daha farklı algılamasına yol açtığı için ortaya çıkar.
Farklı dillerde aynı şeyi anlatmak için kullanılan kelime­
ler, ses ve görünüş olarak birbirlerinden farklı olsalar da, do­
ğanın ilkelerine uygun olarak ortaya çıkmışlardır. Dolayısıy­
la, bir su örneği, aynı anlama sahip olan, ama farklı dillerden
gelen kelimelerle etkilendiğinde, benzer kristal formasyonları
oluşturur.

Kiinattak:i Titreşimler Karşısında Hepimiz Biriz ve


Aynıyız
"Evren" kelimesinin Japon dilindeki karşılığı olan "uchu"
Sudaki Mucize 25

yıldızların çıkardıkları sanılan seslerden doğmuş olan bir ke­


limedir. Büyük bir ihtimalle İngiliz dilinde evren anlamına
gelen "cosmos" kelimesi de aynı kaynaktan türemiştir. Bir
çok dilde "evren" anlamına gelen çeşitli kelimeler bulunur.
Ama bunların hepsinin gönderme yaptıkları evren tektir ve
aynıdır. Bunca farklı, ama aynı anlama gelen kelimeler, sade­
ce, o dili' konuşan insanların aynı evreni farklı şekillerde (ve
farklı seslerde) algılamalarından kaynaklanmaktadır.
Kelimelerin ve sözlerin kainatın yaydığı titreşimlerden
meydana geldiklerini bilmek, aslında hepimizin bir ve aynı
bütünün parçaları olduğumuzun farkına varmanızı da sağla­
yabilir. Hayatınıza bu anlayışla yaklaşmanız, sadece kendini­
zi düşünerek yaklaşmanızdan çok daha farklı sonuçlar getirir.
Kısa vadeli düşüncelerle yaşayıp-gitmek, "gerçekten" yaşa­
manın yolu değildir. Belki sadece yakın geleceği düşünerek
yaşamak, bazı insanların yapabildikleri en iyi şey olabilir. Fa­
kat yakın gelecekle ilgili endişelere kapılıp da, kendinizi has­
ta etme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığınızda, şöyle bir du­
rup-düşünmelisiniz. Olup-bitenlere daha geniş bir perspektif­
ten bakmak, gökyüzünün sadece bir tane ve hepimizin de ay­
nı gökyüzünün ve kainatın konukları olduğunu düşünmek, sa­
nırım sizleri de biraz rahatlatacaktır.
Bugün insanların gittikçe artan sayıda bir kısmı, kendileri­
ni "kaybolmuş" gibi hissetmektedirler. Genç insanlar, gele­
cekleriyle ilgili neler yapmaları gerektiğini bilememektedir­
ler. Bu amaç belirsizliği ve kafa karışıklığı, yarattığımız dün­
yanın "sanal" ve "yapay" olmasından kaynaklanmaktadır. Bu
tüketim dünyasında gördüğümüz ve kullandığımız şeylerin
hemen hemen hepsi başka birileri tarafından üretilmektedir.
26 Sudaki Mucize

Gerçek olan şeylerse, doğal olanlardır, yani güneş, ay, yıldız­


lar, bitkilerin ve hayvanların dünyası. Bu doğal harikalara ba­
kıp, Üzerlerinde düşündüğümüzde yeni perspektifler kazanı­
rız. Kalabalıkta kaybolduğu hissine kapılan herkes, kainatın
yaydığı titreşimlerle uyum içine girmeyi deneyerek huzur bu­
labilir.

Kendinizi Kendi Kelimelerinizle Değiştirebilirsiniz


Günlük hayatınızda kullandığınız kelimeleri şöyle bir göz­
den geçirin. Kullandığınız bu kelimelerin ve onları kullanma
tarzınızın, hayatınız üzerinde büyük bir etkileri vardır. Bu
söylediğim şeyin, sizi şaşkınlığa uğratacak yepyeni bir keşif
olduğunu da söyleyemem.
Kelimeler ve sözler aslında birer titreşimdirler. İçinizde
hareket halinde olan onca suyla birlikte vücudunuz güzel ke­
limelerle ve hoş sözlerle etkilendiğinde, sizin doğrudan bir
müdahaleniz olmadığı halde, sağlığınızın daha da iyi olduğu­
nu duyumsar ve kendinizi daha zinde hissedersiniz. Bunun
tersi bir durumda ise, yani kötü kelimeler ve olumsuz sözler­
den etkilendiğinizde, bunların negatif titreşimlerinin vücudu­
nuz üzerinde olumsuz etkileri olur. Bu nedenle negatif ve yı­
kıcı kelimelerin insan vücudu üzerinde yıkıcı etkilere sahip
olmaları size şaşırtıcı gelmemeli.
Tek bir kelimenin bile üzerinizdeki olası etkileri, tahmin
edemeyeceğiniz kadar büyük olabilir. Bu sebeple, hayatınızın
size getirdiği şeylerin, kelimeleri kullanma tarzınızla ve gün­
lük hayatınızı kelimelerin anlamlarıyla ilişkilendirme şekli­
nizle çok yakın bir ilgisi vardır. Günümüzde her zamankinden
Sudaki Mucize 27

daha fazla negatif kelimelere ve olumsuz sözlere muhatap


oluyoruz. Gazeteler, televizyonlar ve radyo kanalları bize ne­
gatif şeyleri taşımak için adeta yarışıyorlar. Ayrıca birbirimi­
ze karşı da negatif ifadeler kullanıyor ve dolayısıyla negatif
mesajlar taşıyoruz. Espri yapmak veya komik olmak için kul­
landığımız negatif kelimeler ve sözler bize o denli zarar ver­
miyor olsalar da, modem kültür aracılığı ile dilimize giren ye­
ni ifadelerin ve kelimelerin bir çoğu, ne yazık ki negatif titre­
şimler taşımaktadırlar.
Ortak dilimizi negatif bir yapıdan pozitif bir yapıya dönüş­
türmek de bizim görevimizdir. Bu dönüşümü gerçekleştirmek
istiyorsanız ilk adımı dilinizi dönüştürmekle atabilirsiniz.
İKİNCİ BÖLÜM
Sudaki Mucize 31

Zihinsel Durumunuzu
Su Kristalleriyle Geliştirin

Gelin bazı s u kristallerine yakından bakalım. Bu kitapta


verilmiş olan su kristallerinin fotoğraflarına bakın ve hangisi­
nin diğerlerinden daha güzel olduğuna karar vermeye çalışın.
Size göre en güzel olan su kristali, büyük bir olasılıkla, sizin
en çok değer verdiğiniz ve önemsediğiniz kavramı temsil
eden su kristali olacaktır. B u kavram, kalbinizin aradığı ve
kendisiyle rezonansa girmek istediği bir kavramdır. Sözgeli­
mi 1 37 . sayfadaki "neşe" kelimesiyle ilgili olan su kristali si­
ze en güzel su kristali gibi görünüyorsa, bunun anlamı, haya­
tınızda eksikliğini duyduğunuz ve peşinde olduğunuz şeyin
"neşe" olmasıdır. Yaşamak istediğiniz şey, sabah yatağınız­
dan neşeyle kalkıp, hayatınızı neşe içinde sürdürmek ve hatta
yediğiniz şeylerin bile size neşe vermesi olabilir. Eğer 7 ila 1 0
gün arası bir süreyi b u şekilde sürdürebilirseniz, hayatınızın
geri kalanının da daha neşeli ve coşkulu geçeceğinden emin
olabilirsiniz. B ir süre sonra bu kitabı yeniden açıp, su kristal­
lerine bir daha göz attığınızda, bu sefer "umut" kavramından
etkilenmiş olan su kristalini daha güzel bulabilirsiniz. Bu du­
rum, hayatınızın o döneminde bu kavramı daha çok önemse­
diğiniz ve onun arayışında olduğunuz anlamına gelir. O dö­
nem için günlük hayatınıza, duygularınıza ve düşüncelerinize
hakim olan ağırlıklı kavram "umut" kavramı olur.
32 Sudaki Mucize

Seçtiğiniz su kristali fotoğrafını, her zaman görebileceği­


niz ve istediğinizde hemen bakabileceğiniz bir yere asın ya da
işlerinizi yaparken ara sıra göz ucuyla da olsa görebileceğiniz
bir yerde tutun. O resme her baktığınızda veya gözünüz res­
me her iliştiğinde, sevgi ve minnettarlık titreşimlerini içinizde
duyar ve arzuladığınız duygulara ulaşırsınız. Belki de "sen
güzelsin" ifadesiyle şekillenmiş olan bir su kristali fotoğrafını
aynanızın kenarına iliştirir ve onu, kendinizi takdir etmek için
bir "hatırlatıcı not" gibi kullanabilirsiniz. "Sevgi ve minnet­
tarlık" kavramlarının şekillendirdiği bir su kristalinin
fotoğrafını banyonuzda görebileceğiniz bir yere asarak, ban­
yo yaparken sadece bedeninizi temizlemekle kalmaz, aynı za­
manda içinizdeki bitkinlik duygusundan ve endişelerden de
kurtulabilirsiniz. Yaşadığınız yerleri ve hayatınızı·su kristalle­
rinin fotoğraflarıyla süslerseniz, hayatınıza güneşten gelen
yeni bir ışık huzmesinin katılmasına izin vermiş olursunuz.
Bu su kristalleri fotoğraflarına bakarak hayatınızı değişti­
rebilirsiniz. Hiçbir su kristali fotoğrafı, başka bir su kristalinin
fotoğrafına benzemez. Bu fotoğrafların dinlendirici ve iyileş­
tirici bir özelliğe sahip olmalarının bir sebebi de budur. Her
bir su kristali tek ve benzersizdir. Bu sebeple de su kristalleri,
kendilerine has ve benzersiz bir titreşim sunarlar. Bu fotoğraf­
ları yakınınızda bulundurmanız bile, çevrenizde sizin de ra­
hatlıkla uyum ve rezonans içine girebileceğiniz titreşim alan­
lan meydana getirirler.
Sudaki Mucize 33

Kelimelerinizin, Hayallerinize Ulaşmanızda


Size Güç Verebilecek Olan Bir Enerjileri Vardır
Kelimelerin tek başlarına verdikleri asıl mesaj nedir? Ha-
yatınızı değiştirebilecek birer etkiye sahip olan kelimelerin iç­
lerinde gizli olan mesajlar nelerdir? Bu gibi soruların cevap­
larına dair ipuçlarını su kristallerinde bulmak mümkündür.
1 38. sayfada bulunan su kristali fotoğrafı, bir su örneği:
"Ben bunu yapabilirim!" ifadesinden etkilendikten sonra çe­
kilmiştir. Kristal, sahip olduğu sağlam ve güzel görünümüyle
bize, "eğer bir şeyi yapabileceğimize inanıyorsak, başarmak
çok zor da görünse, ona ulaşabiliriz" mesajını vermektedir.
Bu açıdan baktığımızda, sözgelimi, patronunuz size: "Bu iş
zor görünüyor, ama senin bu işi üstlenip-yapmanı istiyorum"
dediğinde, alacağınız sonucun, tamamen sizin "ben bunu ya­
pabilirim" ifadesini kullanıp-kullanmayacağınıza bağlı oldu­
ğu ortaya çıkar.
Bu konuyla ilgili olan ifadeleri yüksek sesle söylemeniz,
görevinizi başarmanızda size yardımcı olabilecek bir enerji
türünü ortaya çıkarır. Bu gibi ifadeleri seslendirdiğinizde tek
başınıza bile olsanız, vücudunuzda bulunan su, sizin bu güçlü
ve olumlu onayınıza olumlu bir tepki verir ve üzerinize aldı­
ğınız o görevi başarmanız için, gerekli olan desteği size sağ­
lar.
Japon dilinde, kelimelerin birer ruhu vardır. Kelimelere bu
şekilde yaklaşmamız, onların bir enerjiye sahip olduklarını
daha rahat kavramamız açısından bize yardımcı olur. Su kris­
talleriyle ilgili çalışmalarımdan ve hayatın içinde edindiğim
deneyimlerimden sonra şunu söyleyebilirim: Söz konusu ifa­
deleri geçmiş zaman kipiyle kullanırsanız, kelimelerin size
34 Sudaki Mucize

destek verebilecek olan ruhlarından daha fazla yararlanmanız


mümkün olur. Bir şeyi "sanki olmuş" gibi söylemek, daha
yüksek bir seviyede ve daha güçlü bir enerji türü ortaya çıka­
rır.
Bir daha, bir hedefe odaklandığınızda: "Ben şöyle yapabi­
lirim" demek yerine: "Ben şöyle yaptım" demeyi tercih edin.
Yerine getirilmesi gereken zor bir görevle karşılaşıldığında,
geçmiş zaman kipini kullanmak ortaya büyük bir fark çıkarır.
Üzerinize düşen bir görevi yerine getiremeyeceğinize ina­
nıyorsanız, o görev ne kadar kolay olursa-olsun başarılı ola­
mazsınız. Bir şeyi yapamayacağınıza dair kendinize verdiği­
niz mesaj, 1 39. sayfada bulunan ve su örneğinin: "Ben bunu
yapamam" ifadesinden etkilendiğinde ortaya çıkan su krista­
line benzer. "Ben bunu yapabilirim" mesajı ortaya güzel bir
su kristali çıkarırken, "ben bunu yapamam" ifadesinden etki­
lenen su örneğinin kristali güzel olmaktan uzak ve biçimsiz­
dir. Fakat söylem biçiminizi değiştirdiğinizde, aynı su örne­
ğindeki kristallerin de değişebildikleri, böylece güzel ve bi­
çimli olma potansiyeline sahip bulundukları da ortaya çıkar.
İçinizde gerçekten güçlü bir arzu besliyorsanız, o zaman etra­
fınızdaki kişiler de size yardımcı olmak için yanınıza gelme­
ye başlarlar. Bu durumdan şu sonucu çıkarabiliriz: Kendi ha­
yallerinize karşı yapabileceğiniz en kötü şey, "ben bunu başa­
ramam" ifadesini kullanmaktır.
Acaba "ben bunu yapamam" veya "yapmayacağım" gibi
ifadelerden etkilenen su örneklerinin kristalleri neden biçim­
siz ve güzel olmaktan uzaktırlar? Deneylerim sırasında bu ko­
nuda edindiğim izlenim şudur: Bu türlü olumsuz ifadelerin
doğada yer alan bir karşılıkları ve temelleri yoktur. Dünyamı-
Sudaki Mucize 35

zın ve evrenin yaratılışına baktığımızda, dikkatimizi çeken te­


mel kavramlar; her yerde var olan bir mükemmellik, eksiksiz
bir uyum ve her şeyin bir amaca hizmet ediyor olmasıdır. Var
olan her şey, sürekli bir dönüşüm halinin bir parçasıdır. B ir
yaprak yere düşer ve kendisinden geldiği ağaç için besleyici
bir kaynağa dönüşmek üzere, toprak olur. Böyle bir çevrede,
her şeyin bir amacı vardır ve her şeyin bir amaca hizmet etti­
ği bir evrende de "ben bunu yapamam" ifadesine yer yoktur.

Kendimizi ve Diğer İnsanları İyiliğe Teşvik Etmek


İçin Kelimelerin Gücünden Yararlanmak
Yeni bir hedef edinip, ona ilk ulaşma teşebbüsünüzde ken­
dinize olan güveninizin az olduğunun farkına varırsanız: "Sen
bunu başarabilirsin" ifadesi daha da büyük bir önem kazanır.
Çok da iyi tanımadığınız bir alana girdiğiniz için, çevrenizde­
ki kişiler de size konuyla ilgili olarak cesaret vermeyebilirler.
Olumlu bir şekilde yaklaşmak yerine, "ciddi olamazsın" veya
"bunu yapabileceğine gerçekten inanmıyorsun, değil mi?" gi­
bi ifadeler kullanabilirler. Cesarete ve kendine güvene en çok
ihtiyaç duyulan böyle hassas bir zamanda, bu tür olumsuz ifa­
delerin, hem bunları dile getiren, hem de duyan kişi üzerinde
negatif etkileri ortaya çıkar.
Bu durum, okumakta olduğunuz kitabın konusunu ilgilen­
dirmektedir, yani "kelimelerin ve ifadelerin güçleri ile enerji­
leri"ni. Sevgi ve minnettarlık kavramlarını ele alalım: Sevgi
insanın içinden doğan ve dışarıya doğru yayılan bir duygudur.
Minnettarlık da, bu titreşimin muhatabı olan kişinin içinde
hissettiği duygudur. Fakat daha önce de söylemiş olduğum gi­
bi, kendisine gönderilen sevgi titreşimlerini alan ve bunun so-
36 Sudaki Mucize

nucunda güven duygusu oluşan bir kişi, sevgi titreşimleri ya­


yacak bir pozisyonda olmalıdır. Ancak bu şekilde sevgi titre­
şimleri insandan-insana, dünyaya ve bütün evrene yayılabilir.
Dolayısıyla bir insana: "Sen bunu başarabilirsin" dediği­
nizde, sadece ona değil , kendinize de büyük bir hizmet etmiş
olursunuz. Böyle bir şey söylediğinizde, karşınızdaki kişiden
"sen bana, bunu başarabileceğimi söylediğinde, gerçekten ba­
şarabileceğimi hissettim ve başardım" gibi bir cevap alırsınız.
Böylelikle karşınızdaki kişiye verdiğiniz enerji size geri dön­
müş ve "yapabilirsin" ifadesindeki olumlu titreşimler sizin de
kendinize karşı duyduğunuz güvenin artmasını sağlamış olur.
Fakat muhatabınıza "başarabilirsin" ifadesi yerine: "Bunu
başarabileceğinden emin misin?" ifadesiyle tepki verirseniz,
acaba ne olur? Oluşacak hava, belirsizlik ve negatif titreşim­
lerle dolacağı için, muhatabınızın kendisine karşı beslediği
güven yara alabilir. Bu sebeple, her zaman pozitif kelimeler
kullanmak ve olumsuz kelimelerden kaçınmak çok anlamlı
bir alışkanlıktır. Bu konuyla ilgili başka bir örnek de, 1 4 1 .
sayfada yer alan ve: "Her şey yolunda gidecek" ifadesinden
etkilenmiş olan bir su örneğinin ortaya koyduğu kristalin fo­
toğrafıdır.
Bu fotoğrafta, üstüste yerleşmiş olan iki su kristali gibi bir
görüntü vardır. Bu su kristallerinin, "her şey yolunda gide­
cek" ifadesini kullanan kişiyle, bu ifadenin muhatabı kişinin
duygularını ifade etmekte olduklarını söyleyebiliriz. Bu gö­
rüntü "üzgün olduğunu biliyorum, ama ben arkandayım ve sa­
na destek olacağım, denemekten korkma" diyen birisini de
çağrıştırıyor olabilir.
Bir kişinin ilettiği pozitif ifadeler, sadece hitap edilen kişi-
Sudaki Mucize 37

ye değil, aynı zamanda kendisine de pozitif enerji verir. Bu


konuda iş arkadaşlarınızla çeşitli aile bireylerinizle veya arka­
daşlarınızla denemeler yapabilirsiniz. Olumlu sonuçlar aldığı­
nızı göreceksiniz. Eğer sözleriniz, etrafınızdaki kişilerin dün­
yalarına güneş gibi doğarlarsa, siz de hiçbir zaman karanlık
içinde yürümek zorunda kalmazsınız.

Başka İnsanları Mutlu Edip-Sevindirmenin Ödülleri


1 42. ve 1 43 . sayfalarda yer alan "mutluluk" ve "hoşnutsuz­
luk" ifadeleri tarafından şekillendirilmiş olan su kristallerine
baktığınızda, ilginç bir zıtlık görürsünüz. "Mutluluk" kelime­
siyle ilgili olan su kristali, altıgen şeklindeki bedeninde boy­
nuzumsu şekillere sahip mutlu bir yengeç gibi görünmektedir.
"Hoşnutsuzluk" kelimesiyle ilgili kristale baktığınızda ise, bu
su kristalinin de "mutlulukla" ilgili su kristaline benzediğini,
ama sanki büyüme döneminde ağır bir şey tarafından ezilmiş
gibi bir hali olduğunu görürsünüz.
Bu iki su kristali arasındaki farkı daha iyi anlayabilmek
için, insanı en çok neyin mutlu ettiğini düşünmek gerekir. El­
bette mutlu olup-sevindiğimiz zamanlar, bize bir iltifat yapıl­
dığı veya bir hediye verildiği zamanlardır. Ama ben çoğu ki­
şi için, en çok mutluluk veren şeyin, başkalarını mutlu edip­
sevindirecek bir şeyler yapmak olduğunu düşünüyorum. Şah­
sen benim için, başka birisini mutlu ve sevinçli görmekten ve
o kişinin mutluluğuna katkıda bulunmaktan daha fazla mutlu­
luk veren bir şey yoktur.
Bende uyanan bu mutluluk duygusu, daha önce de sıklıkla
belirttiğim gibi, sevginin ve minnettarlık duygusunun bir
38 Sudaki Mucize

meyvesidir. Aslında olup-biten şey şudur: Bir iyilik veya bir


jest yaptığınız kişiden size gelen minnettarlık duygusu form
değiştirir ve sevgiye dönüşür. Başkaları için bir şeyler yapma­
nızın size de mutluluk getirdiği gerçeğinin farkına vardığınız­
da, etrafınızdaki mutluluk dairesi de gittikçe genişler.
"Mutluluk" kelimesinin Japonca karşılığı olan "iıreshii"
Japonca yazılışında iki ayrı parçadan meydana gelir. Japon­
ca' da "mutluluk" kelimesini oluşturan parçalardan birisinin
anlamı "kadın", diğer parçanın anlamıysa "iyi talihtir." Bunun
sebebi, belki de, Japon alfabesini oluşturan kişilerin, başka ki­
şilere ve özellikle de kadınlara karşı cömert ve iyiliksever ol­
manın ve onları mutlu etmenin ne kadar önemli olduğunu an­
lamış olmalarıdır. Ve aslında gülümseyen bir yengeci andıran
"mutluluk" kristali de, büyük bir olasılıkla bir kadını temsil
etmektedir.
Bununla birlikte, "hoşnutsuzluk" kelimesinden etkilenmiş
olan su kristali, tadı acı olan bir şeyi çiğneyen bir insanın yü­
zünü andırmaktadır. Bu fotoğrafın bize verdiği mesaj şudur:
İnsanlara bu şekilde, acı bir şeyin tadına bakar gibi baktığınız­
da, onlardan hoşlanmanız veya onlara ısınmanız bir türlü
mümkün olmaz. Ama bir sebepten dolayı hoşlanmadığınız bi­
risine, yine de gülümseyerek bakmak için samimi bir çaba
gösterirseniz, bir süre sonra o kişiden hoşlanmaya ve ona ısın­
maya başladığınızın farkına varırsınız . .
Elbette benim de pek umursamadığım bazı kişiler var. Fa­
kat içimde onlarla ilgili olarak herhangi bir negatif duygu ta­
şımak da istemem. Çünkü böyle bir durumdan etkilenecek
olanlardan biri de ben olurum. Öyleyse negatif duygulardan
kurtulmak için ne yapmak gerekir? İşte benim önerim: Eğer
Sudaki Mucize 39

içinizde belirli bir kişiye karşı negatif duygular besliyorsanız,


büyük bir olasılıkla bu kişi de size karşı negatif duygular bes­
liyordur. Eğer bu hoşnutsuzluk duygusuna sebep olan şeyin
sizin içinizde yattığının farkına varıp, bu durumda karşınızda­
ki insanın sizinle ilgili olarak neler düşünüp-hissedebileceği­
ni düşünmeye başlarsanız, çözüme giden yolun yarısını katet­
mişsiniz demektir.
Bundan sonraki adım da, kendisine karşı negatif hisler bes­
lediğiniz kişide varolan çeşitli olumsuz titreşimlerin meydana
gelmelerinde nasıl bir sorumluluk taşıdığınızı düşünmek ve o
kişiye yeniden ve ona karşı beslediğiniz negatif hisleri bir ke­
nara bırakarak yaklaşmaktır. Böyle yaptığınızda, şaşkınlık
içinde, o kişiye karşı beslediğiniz negatif duyguların bir anda
yok olup-gittiklerinin farkına varacaksınız. Aynı zamanda
yapmanız gereken bir diğer şey de şudur: Kendisine karşı ne­
gatif duygular beslediğiniz birisiyle biraraya gelmek zorunda
kalırsanız, yanınıza üçüncü bir kişiyi de alın. Yaşadıklarım­
dan öğrendiğim bir şey de şudur: Birbirlerine karşı negatif
duygular besleyen iki kişinin yanında üçüncü bir kişi daha
olursa, bu üçüncü kişi, ortamda dolaşan enerjiyi dengelemek­
te ve ortamı en azından nötr bir hale getirmektedir.
Hoşlanmadığınız kişilerle olan ilişkilerinizi sınırlandırmak
veya sonlandırmak yerine, benim size önerdiğim bu yöntem­
leri kullanın. Aldığınız sonuçlara gerçekten şaşıracağınızı
söyleyebilirim.

Çevrenizdeki Kişilere İltifat Etmekte Cömert Olun


Her türlü iltifat, su kristallerinin güzel şekiller almalarını
40 Sudaki Mucize

sağlamaktadır. Mesela 1 46. sayfada bulunan su kristali, "sıkı


çalıştın" ifadesiyle etkilenen bir su örneğine aittir ve bu kris­
talin sakin bir görünüm taşıdığı görülmektedir. Mesela bir ço­
cuğun bir saat boyunca ders çalışması gerekiyordu, ama ilk
yarım saatin sonunda ders çalışmayı bıraktığını gördünüz ve
yanına gidip, ona "çok çalıştın" dediniz. Sizce, bu cesaret ve­
rici ifadeyi duyan çocuk, bu durumda neler hisseder? BeF1ce
çocuğun aklından geçen şunlar olur: "Bir saat yerine, sadece
yarım saat çalıştığım için zor durumda kalacağımı düşünmüş­
tüm. Ama yarım saat çalıştığım halde bana iltifat edildi. De­
mek ki daha çok çalışırsam, daha- çok iltifat ve övgü alırım."
Azıcık iltifat anlamı taşıyan böyle bir ifade bile, insanları
motive etmekte "sıkı çalış" veya "kafanı dağıtma" gibi emir
bildiren ifadelerden çok daha fazla etkili olacaktır. Bu tür
emir bildiren ifadeler, karşımızdaki kişide motivasyon duygu­
sundan daha çok "baskı altında kalma" duygusu meydana ge­
tirirler. Sözel bir yol kullanılarak oluşturulan baskı, kişileri
daha çok çalışmaya itiyor gibi görünse de, onları motive et­
mez. İltifat ifade eden kelimeler ve ifadelerle etkilenen su ör­
neklerinin meydana getirdikleri su kristalleri benim bu sözle­
rimi doğrulamaktadırlar.
İltifat ifadeleri sadece çocukları değil, her yaştan insanları
etkilerler. İş arkadaşlarınıza veya aile bireylerinize daha sıkı
çalışmalarını söylemek yerine, iltifatlar ederek, onları motive
edebilirsiniz. İnsanlara iltifat etmek, bedenlerindeki suyun,
onlara enerji verir bir hale gelmesini sağlamak anlamına gelir.
Bu strateji, özellikle liderler için daha da büyük bir önem
arzetmektedir. Bir konuda gelişme kaydetmek istediğinizde,
bunu doğrudan da söyleyebilirsiniz, ama daha etkili olan yol
Sudaki Mucize 41

şudur: Bir şey söylemeden önce, muhatabınızı samimi bir şe­


kilde övün ve ona iltifat edin. Mesela: "Çok iyi bir iş yaptın,
fakat belki şöyle de olabilirdi" gibi bir ifade, çok daha fazla
etkili olabilir. Elbette bir liderin asıl işlevi, yaşantısıyla ve or­
taya koyduğu iyi örneklerle diğer insanlara yol göstermektir,
ama kelimelerin sahip olduğu sihrin gücünü de gözardı etme­
mekte yarar var.
Birilerini eleştirdiğinizde nelere sebep olduğunuzu daha
iyi anlamak için, "umutsuz" ifadesinden etkilenmiş olan bir
su örneğinin şekillendirdiği kristalin 1 46. sayfada verilmiş
olan fotoğrafına bir bakın. Belki de "durum vahim" veya
"umutsuz" gibi ifadeleri sıklıkla kullanma alışkanlığına sahip
olan birisini tanıyorsunuzdur. Bu tip kişiler, kullandıkları ke­
limelerle aslında kendi geleceklerini inşa ettiklerinin farkında
değillerdir ve karşılarına çıkan her fırsat, onlar için negatif bir
sonuç ortaya çıkarır.
Bazı insanların negatif haberler alsalar da, bundan fazlaca
etkilenmeden sıkı çalışmaya ve hedeflerine doğru yol almaya
devam etme özelliğine sahip oldukları bilinir. Ama yine de
çoğumuz için en iyisi, kötü haberlerden olabildiğince kaçın­
mak olmalıdır. Bu seçeneği kullandığımız zaman, vücudu­
muzdaki suyu pozitif enerjiyle doldurmuş oluruz. Negatif bil­
giler, negatif titreşimler meydana getirirler ve bunun sonu­
cunda ortaya çıkan şey de, bir dizi negatif reaksiyon olur. Bu
gibi zincirleme reaksiyonlar, kişileri suç işlemeye, kavgaya,
hatta savaşa kadar götürebilirler. Bütün bunlar, her zaman ka­
çınmamız gereken şeylerdir.
Bir yandan da kendimize şu soruları ister-istemez sorarız:
Neden bu kadar çok sayıda insan, hiç de iyi niyetli olmayan
42 Sudaki Mucize

televizyon programlarını seyredip, ünlü kişilerle ilgili asılsız


ve gereksiz dedikoduları dinliyorlar? Sabahları yataklarından
hakiki bir coşkuyla kalkmak yerine, neden negatif titreşimler­
le dolu olarak kalkmayı seçiyorlar? Şu bir gerçek ki; kendini­
zi mutsuzluk titreşimleriyle etkilemek aslında mutluluğunuzu
riske atmak anlamına gelmektedir.
Kendiniz için istediğiniz kadar, başkalarının da mutluluğu­
nu ve iyiliğini istemeniz daha güzel olmaz mı? Eğer herkes bu
sorunun cevabına olumlu bir tepki verse, dünya harika bir yer
olurdu.

Kendi İyilik Coşkunuzun Doğal Halini Yakalamak


Su kristalleri aynı zamanda bize, kendi doğal halimize
dönmeyi öğretirler ve bizim doğal halimiz de aslında, hayat­
tan keyif alma, ruhen ve bedenen sağlıklı olma halidir.
1 44. sayfada verilen ve "enerjik" kelimesiyle etkilenmiş
olan su örneğinin meydana getirdiği kristale bir bakın. Sağlık­
lı ve dengeli görünen bu su kristali, bize, sağlıklı ve enerjik
olmanın ne kadar önemli olduğunu anlatmaktadır. Öte yandan
"tükenmişlik" kelimesiyle ortaya çıkan ve 145 . sayfada yer
alan su kristaliyse, gerçekten tükenmiş ve yorgun bir görüntü
çizmektedir. Siz yorgun olduğunuzu dile getirirken, vücudu­
nuzdaki su da buna uygun bir tepki verip, ona göre şekillen­
mektedir.
"Enerjik" kelimesinin Japonca karşılığı olan kelime, aynı
zamanda "sağlıklı" olarak da tercüme edilebilir. Bu kelime iki
parçadan oluşur. Kelimenin birinci parçası tek başına ele alın­
dığında, "kaynak" veya "orijin" anlamını taşır. İkinci parçay-
Sudaki Mucize 43

sa, "enerji" veya "ruh" anlamına gelir. Bizim içinde olmamız


gereken doğal durum "sağlıklı olma halidir". Eğer sağlıklı de­
ğilsek, hayat yolunun bir yerinde ritmimizi yitiririz. İnsanlar
için, sağlıklı olma halinden kaynaklanan enerji, başlangıç
noktasıdır. Dolayısıyla bu noktadan uzaklaşsak bile hemen
oraya geri dönmek durumundayızdır. "Enerjik olma halini"
temsil eden su kristalinin fotoğrafını her zaman görebileceği­
niz bir jerde bulundurun. Onu sık sık görmek, sizin orijinal
haliniz olan ruhen ve bedenen sağlıklı olma durumunda kal­
manıza yardımcı olacaktır.
Su örneğini "keyif' kelimesiyle etkilediğim zaman, hayat
dolu ve canlı bir kristal şekli ortaya çıkacağını düşünmüştüm.
Fakat 1 47 . sayfada verilen fotoğrafta sizin de görebileceğiniz
gibi, bu su kristali, beklediğimin aksine olarak oldukça yalın
ve bilinen bir form ortaya koydu. Bu su kristalinin bize verdi­
ği mesaj belki de: "Keyif halinin şaşırtıcı bir durum değil, as­
lında bizim sürekli olarak içinde bulunmamız gereken doğal
halimiz" olduğuydu. "Keyif' kelimesiyle ortaya çıkan su kris­
tali de tıpkı "enerjik" kelimesiyle ortaya çıkan su kristali gibi
oldukça tipik ve sıradandır. Öyleyse, neden bu iki duygu da
hayatımızın sıradan ve her günkü parçaları olmasınlar?
Aslında normal olan şey, hayattan keyif alma halidir. Bazı
kişiler buna itiraz edebilirler ve "bu doğru değil, hayat acılar­
la dolu" diyebilirler. Fakat itiraz etmeden önce bu kişilere şu­
nu düşünmelerini öneririm: Bir insan doğmadan önce, anne
rahmine 100 milyonla 400 milyon arası sayıda sperm düş­
mektedir ve bu spermlerden sadece bir tanesi annenin yumur­
tasını döllemektedir. Bu bile, sizin "seçkin" ve "özel" olduğu­
nuzun kanıtı değil midir? Bu nedenle siz "seçilmiş" birisisi-
44 Sudaki Mucize

niz. Bu seçilmişlik, sizi, hayatı en üst düzeyde yaşamak ve yi­


ne ondan en yüksek düzeyde keyif almak konusunda sorumlu
yapmaktadır.
Yaşamamız gereken en doğal hayat, en keyifli olanıdır.
Böyle bir hayat, aynı zamanda bedenimiz için de iyi olmalı­
dır. Konuyu Japonlar'a ait bir bakış açısıyla ele alıp, size fark­
lı bir perspektif vermek isterim.
Japonca'da "keyif alma hali" anlamına gelen karakterin te­
pesine, herhangi bir tek kelime, sözgelimi "ot" anlamına ge­
len bir kelime eklerseniz, bu kelime artık, "ilaç" anlamına ge­
lir. İlaçlar, bizim vücudumuzu yenilemek veya tedavi etmek
ve "iyi ve keyifli" olma halini yeniden yakalamak için kullan­
dığımız şeylerdir. Tepeye konan "ot" kelimesi, tabiata bir
gönderme yapar ve şu mesajı da verir: Eğer tabiata (doğal ha­
limize) yakın olarak yaşarsak, vücudumuz daha iyi ve daha
sağlıklı olur ve hayattan keyif almaya da devam ederiz. Tabi­
at ve su ile bizim asıl ve doğal halimiz olan bedensel ve ruh­
sal anlamda sağlıklı oluşumuz, birbirleriyle ilişki halinde olan
kavramlardır.

Hayal Kurmaya Devam Edin


"Hayaller gerçekleşirler" ifadesiyle etkilenen su örnekleri­
nin ortaya koydukları, 1 47 . sayfada yer alan su kristaline bak­
tığınızda, bu su kristalinin biraz daha kompleks olsa da, bir
şekilde, "keyifli olma" halini temsil eden su kristaline benze­
diğini göreceksiniz. Bu durum, hayallerimizin genellikle fark­
lı bir boyuta daha sahip olduklarını gösterir. Çünkü bu su kris­
talinde birkaç farklı kat bulunur.
Sudaki Mucize 45

İnsanlar, binlerce yıl, hayallerine ulaşmak için çalıştılar,


geliştiler ve bu da bizim doğal gelişme sürecimizi ortaya koy­
du. İnsana yakışan da zaten buydu. Bir hayalinizin olması, si­
zi daima ileriye doğru iter. Biraz zaman ayırın ve hayal ettiği­
niz şeyler üzerinde düşünün. Bu, başka kişilere gülünç gelebi­
lecek olan bir hayal de olabilir. Ama · siz, başkalarının sizin
hayalinizle ilgili olarak neler düşünebileceklerine aldırmayın.
Hayalinizin arkasından gidin ve ona ulaştığınızda veya ona
ulaşma konusunda küçük de olsa bir başarı elde ettiğinizde,
bu başarıyı kutlamaktan geri kalmayın. Böyle bir kutlamayı
yaptıktan sonra, ileriye gitmek için kendinizi daha enerjik ve
daha güçlü hissedersiniz. Sonuçta o hayalinize ulaşır, sonra da
yeni bir hayalin peşine düşersiniz. Hayatınız böylece dinamik
bir şekilde akar-gider.
Ben küçük bir çocukken, arkadaşlarıma, benim hayalimin
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği yapmak olduğunu söy­
lerdim. Şu anda hayatım böyle bir yönde seyretmiyor, ama yi­
ne de bu hayalim zihnimin bir köşesinde hep saklı duruyor.
Belki de bu sebepten, vücudumdaki su bu hayali unutmuyor
ve belki de bu sebepten, iki kez Birleşmiş Milletler'de konuş­
ma yapma fırsatım oldu.
Vücudunuz, hayallerinizi unutmaz. Bu sebepten dolayı,
hayallerinizi dile getirmeniz çok önemlidir. Hayallerinizi sık­
lıkla dile getirmeniz, onların gerçekleşmelerini sağlayan en
önemli etkenlerden birisidir. Eğer dünyadaki bütün insanlar,
dünya barışıyla ilgili hayallerini sıklıkla dile getirseler, gele­
cek on yıl içinde, bu, artık sadece bir hayal olmaktan çıkıp,
gerçeğe dönüşmeye başlayabilir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Sudaki Mucize 49

Titreşim ve Rezonans
Kavramlarını Anlamak

Bu bölümde, kelimelerin titreşimler yayma şekline ve in­


sanlarla kelimeler arasındaki rezonans olayına biraz daha ya­
kından bakacağız. Öncelikle titreşim kavramı üzerinde biraz
durmak istiyorum. Çünkü titreşimlerde bizi harekete geçirme
gücü bulunur.

Var Olmanın Ortaya Koyduğu Titreşimler


Hayatta kalmamız için gerekli olan faktörlere baktığımız­
da, listenin en üstünde yer alan kavramın, soluma ihtiyacı ol­
duğunu görürüz. "Solumak" deyince de aklımıza "oksijen"
gelir. Bunun yanı sıra, hayatta kalabilmek için; suya, besinle­
re ve uykuya da ihtiyaç duyarız. Bu unsurların sürekli bir bi­
çimde karşılanması durumu olmadan, hayatta kalmamız im­
kansızdır. "Peki bütün bu unsurların ortak olan yanları ne­
dir?" diye sorarsanız, cevabımız: "Enerji" kelimesi olur.
"Bugün çok halsizim, hiç enerjim yok" gibi ifadeleri kul­
lanırken, kastettiğimiz şey de aslında aynı unsurdur. Hiç ener­
jimiz olmasa, hayatta kalmamız ve varolmamız mümkün ol­
maz. Bu ilke, bu gezegende varolan diğer bütün unsurlar için
de geçerlidir. Oturuyorken, ayakta duruyorken, çalışırken ve­
ya oynuyorken, kısaca her durumda enerjiye ihtiyacımız var-
50 Sudaki Mucize

dır. Yaptığımız herşey, enerji gerektirir. Eylemlerimiz sırasın­


da kaybettiğimiz enerjiyi geri kazanmak için uyuruz. Dolayı­
sıyla, hayatın devamını gerçekleştirme çabası; oksijen, su, be­
sin ve uyku ihtiyaçlarının düzenli olarak karşılanmasına bağ­
lıdır.
Titreşim kavramına değinmeden, enerji kavramından söz
etmemiz mümkün değildir. Titreşimler olmadan, enerjiyi or­
taya çıkarmamız düşünülemez. Her şeyin varolmasına yardım
eden unsurlardan en önemlisi, titreşimlerdir. Varolan herşey,
bir titreşim hali içinde bulunur, nitekim enerjinin kaynağı da
titreşimlerdir.

Titreşimler: Hayatın Enerji Kaynaklan


Titreşen bir nesne hayal edin ve bu nesnenin ileri-geri ha­
reketlerini de gözünüzün önüne getirin. Bilim insanları bize,
her şeyin titreştiğini söylemektedirler. Her şeyin, yol kenarın­
da duran bir çakıl taşının bile etrafına ses sinyalleri, dolayısıy­
la titreşimler gönderdiğini ifade etmektedirler. Siz o taşı kal­
dırıp kulağınıza dayadığınızda herhangi bir ses duymasanız
da, durum böyledir. " 1 hertz" "saniyede bir titreşim" anlamı­
na gelir ve insan kulağı da aşağı-yukarı 1 5 ila 20 bin hertz ara­
sındaki ses frekanslarını işitebilir. Bu aralığın altında veya üs­
tünde kalan frekansları ise duyamaz. Dolayısıyla sizin duy­
madığınız bir sesin, aslında varolmadığını söyleyemezsiniz.
Yol kenarında öylece ve hareketsiz bir durumda bulunan ça­
kıl taşı da bir titreşim yaymaktadır ve bu titreşim, biz duya­
masak bile bir ses çıkarmaktadır.
Bu kavram, eski uygarlıklarda bugünkünden daha iyi anla-
Sudaki Mucize 51

şılmıştı. Budistler 'in Merhamet v e Sevgi Tanrıçası olduğuna


inandıkları Kannon 'un deyişlerini anlatan bir Budist, bu Tan­
rıça 'nın her şeyi hissedip-görebildiğini söyler. Bu varlık ta­
mamen titreşim ve sesten oluşmuştur. Titreşim, hayatın ken­
disidir. Titreşimler olmadan, hayat var olamaz.
Japonca 'da "hayat" anlamına gelen karakterin tepesinde
ev çatısına benzer bir şekil ve altında da uyuyan birisinin şek­
li vardır. Bu kişi, yatay bir çizgiyle sembolize edilir. Uyuyan
kişinin altında iki sembol daha vardır ve bu semboller, birle­
şik düşünüldüklerinde "tıklama" anlamına gelirler. Bu sem­
bolleri titreşim meydana getiren bir eyleme örnek olarak gö­
rebiliriz ve bu da hayatın oluşumu anlamına gelir.
Bizim varoluşumuzu mümkün kılan bu hayat gücü, yolun
kenarında, çamur içinde hareketsiz duran çakıl taşının da var­
lığını sağlayan şeydir. Bir şeyin varolduğunu söylemek, onun
aynı zamanda titreştiğini söylemek anlamına gelir ve titreşen
herşey, kendisine göre bir hayata sahiptir.

Suyun Bize Taşıdığı Titreşimler


Titreşimler olmaksızın hayatın varolmayacağını kabul etti­
ğimize göre, şimdi de şu soruyu sormamız gerekiyor : Sadece
varolmak insanlar için yeterli midir? Elbette "hayır". İnsan
dediğimiz canlı, yaşamı kaliteyle ve mutlulukla zenginleştir­
me yollarını arayarak, kendisini diğer hayat formlarından
ayırmıştır. Bu da insanı, kendisini mutlu eden şeylerin neler
olduklarını araştırmaya itmiştir.
Çalışmalarımda, "rezonans" kavramının, insanlara mutlu­
luk getirdiğinin farkına vardım. "Rezonans" kavramı, "başka
52 Sudaki Mucize

bir titreşim ortaya çıkaran titreşim" demektir. Rezonans, bir­


birlerini tamamlayan iki nesnenin veya enerjinin, kendi arala­
rında alış-verişe geçmeleri halidir. Bu enerjilere, Çin kültü­
ründe "Yin ve Yang" adı verilir. Işık ve karanlık veya sevgi
ve minnettarlık kavramları da bu ikiliye dahil edilebilirler.
Verilen sevgiyle, ona karşılık olarak gönderilen minnettarlık
duygusu birbirleriyle bir rezonans oluştururlar. Vermenin
meydana getirdiği titreşimlerle, alınan minnettarlık duygusu­
nun titreşimleri birbirleriyle bir uyum içine girerler ve ortaya,
yükselen bir dalga boyu koyarlar.
Belki sizler de çocukken, iki çatalın birbirleriyle nasıl bir
rezonans oluşturduklarını gösteren deneyi yapmışsınızdır. Ça­
tallardan birisini bir yere vurup, yoğun titreşimler yaymasını
sağladığınızda, ona yakın duran başka bir çatalın da bir süre
sonra, o çatalın çıkardığı titreşimleri ve dolayısıyla sesi çıkar­
maya başladığı görülür. Buna "rezonans hali" deriz. Bir rezo­
nansın ortaya çıkabilmesi için, iki farklı nesnenin aynı sayıda
titreşimler üretmeleri gerekir. Başka bir deyişle, bir rezonan­
sın oluşabilmesi için iki nesnenin de aynı frekansta olmaları
şarttır. Eğer her iki nesne de aynı frekansa sahip değillerse,
nesnelerden birisine ne kadar kuvvetle vurursanız-vurun, bu­
nun diğer nesne üzerinde herhangi bir etkisi olmaz ve herhan­
gi bir rezonans da oluşmaz.
Bir şeye vurulduğunda onun neden titreştiğini anlamak zor
değildir, ama bir nesneye vurulduğunda, onun yakınında du­
ran başka bir nesnenin neden titreştiğini anlamak biraz zihin­
sel m�sa­
i ister. Bu, basit bir deneydir. B ununla birlikte, enerjinin temel
karakteristiklerini anlamak ve izah etmek, biraz daha dikkate
Sud;ıki Mucize 53

ve özene ihtiyaç gösterir.


Bunu biraz daha ayrıntılı bir şekilde açıklamaya çalışalım:
Eğer titreşim bir enerjiyse, rezonans da bu enerjinin yansıma­
sıdır. Buradan da, rezonansın enerji iletebildiği sonucuna va­
rırız. Bir tünelin içinde bağırdığınızda, bir süre sonra kendi
sesinizin yankısını duyarsınız. Bu da, rezonansın başka bir
formudur. Tünelde bir rezonansın oluşabilmesi için, ilk eyle­
mi sizin yapmanız ve bağırmanız gerekir. Başka bir deyişle,
enerji tek taraflı olarak meydana getirilemez. Enerjiyi meyda­
na getirebilmek için, iki tarafın olması ve bunların arasında
bir rezonansın meydana gelmesi gerekir. Yani kan-koca, iki
arkadaş veya anne-baba ve çocuk gibi iki tarafın birlikte bu­
lunmaları gereklidir.
Şu anda etrafımızı saran enerji, daha önceleri bizimle de­
ğildi. Bu enerji bize eski zamanlardan kalmıştır. Bu enerjiyi
meydana getiren rezonansın kaynağına, dolayısıyla geçmişe
doğru bir yolculuk yapabilseydik, bu gezi, evrenin yaratılışı­
na ve o ilk titreşime kadar uzardı. Peki bu ilk titreşimi kim ya­
rattı? Siz bu güce farklı isimler veriyor olabilirsiniz. Evrenin
yaratılışı aşamasındaki ilk titreşimi Yaratıcı ortaya koymuş­
tur. Bu ilk titreşim, onunla rezonans olabilen diğer titreşimler­
le karşılaşınca, rezonans gerçekleşmiş ve enerji yaratılmıştır.
Böylece Yaratıcı ' nın, kainatı yaratırken, orta derecede bir re­
zonans kullanmış olduğunu anlıyoruz.
Yaratılış için gereken rezonansı iletmek için bir madde ge­
rekliydi. Bu madde de, suydu. Su, hayatın şekillendirilmesi ve
korunması için vazgeçilmez bir araçtır ve her zaman da böy­
le olmuştur. Suyu, titreşimleri taşıyan bir tren olarak düşüne­
bilirsiniz.
54 Sudaki Mucize

Yeterli miktarda su olmaksızın, enerji titreşimleri, insan


vücudunda hareket edip-yol alamazlar. Titreşimler, enerji
kaynakları oldukları için, su olmaksızın enerjinin insan vücu­
dunda yayılması mümkün değildir. Bu durumda ölümün gel­
mesi de çok uzun sürmez.
Herkesin, konuya bu şekilde bakmasını beklemiyorum.
Fakat on yıldır yaptığım çalışmalar ve bu süre içinde çektiğim
su kristalleri fotoğrafları, beni şu konuda ikna etti: Suyun gö­
revi, titreşimlerin ve dolayısıyla enerjinin insan vücudunda
dolaşmasını sağlamaktır. Gittikçe daha fazla sayıdaki kişi de
benim bu düşünceme katılmaktadır.
Suyun, hayatın devamını sağlamakla ilgili olarak önemli
bir rolü olduğu gibi, hayatın güzelleşmesi işinde de önemli bir
rolü vardır. Gerektiği kadar su içmeyen insanların zaman için­
de mizah duygularını yitirdiklerinin farkına vardım. Latin­
ce 'de "nem" ve "mizah" kelimelerinin aynı kökten gelmeleri
bir tesadüf değildir. Eski uygarlıkların insanları, yeterli mik­
tarda su alan kişilerin neşeli ve espriden anlayan insanlar ol­
duklarını biliyorlardı. Vücudunuzdaki nem oranı azaldığında,
mizah duygunuz da körelmektedir. Su tarafından taşınan titre­
şimler, enerjiden başka bir şey değillerdir. Eğer vücudumuz­
da olması gereken su miktarının yarısı kadar su varsa, bunun
anlamı, ihtiyacımız olan enerjinin sadece yarısına sahip oldu­
ğumuzdur. Bu düzeyde, sadece rezonans kurma becerimizi
kaybetmekle kalmayıp, aynı zamanda yeni titreşimler meyda­
na getirme becerimizi de yitiririz.
Hayatın bir titreşim olduğunu anlamış olmanız, size ölüm­
den sonra da "hayat" olduğu fikrini verecektir. Titreşim hayat
Sudaki Mucize 55

anlamına gelmektedir ve titreşimin varolmak için insan bede­


nine mutlak anlamda ihtiyacı yoktur. Vücudunuzu, bir süreli­
ğine giydiğiniz bir elbiseden biraz daha farklı bir şey olarak
düşünün. Bir gün elbisenizi, ödünç aldığınız yere geri vere­
ceksiniz, ama bu sizdeki titreşimlerin sona erdiği anlamına
gelmeyecektir. Çünkü bedenden azad olan ruh, sonsuza kadar
titreşimler yayar ve varolmaya devam eder. Bu da, hayatın
sonsuza kadar uzaması anlamına gelir.
Şimdi gelecek olan bölümde, "rezonans ilkesi"nin günlük
hayatınıza nasıl uygulanabileceği, iletişim becerilerinizi, iliş­
kilerinizi ve sağlığınızı nasıl geliştirebileceği üzerinde dura­
cağım.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Sudaki Mucize 59

Rezonansı
Günlük Hayatta Kullanmak

Hayatın devam etmesi bakımından suyun oynadığı en bü­


yük rol, titreşimlerin bir yerden diğer bir yere ulaştırılmaları­
nı mümkün kılmasıdır. Titreşimlerin bu konudaki en önemli
rolleri ise, rezonanslar meydana getirmektir. Bir insan yalnız
başına titreşimler meydana getirebilir, ama yalnız başına bir
rezonans oluşturamaz. Rezonansın ortaya çıkabilmesi için, si­
zinle aynı frekansa sahip olan başka birisine daha ihtiyacınız
vardır.
Rezonans, birbirlerini tanımayan ve görünürde bir ilişkile­
ri de söz konusu olmayan kişiler arasında da meydana gelebi­
lir. İngiliz Biyolog Rupert Sheldrake, yazılı ve sözlü olarak
ifade edilen kelimelerin, bizimle ilgisi bulunmayan diğer in­
sanları nasıl etkiledikleri hakkında, ilginç bir örnek verir. "Bi­
çimsel rezonans" adı verilen bu teoriye göre, bir kişi bir takım
yeni düşünceler üretirse, bu kişinin beyninden yayılan fre­
kanslar onunla aynı bilinç düzeyine sahip olan insanlara bir
şekilde ulaşır.
Sheldrake, bu teoriyi gerçekleştirmek için şöyle bir deney
yapar: "London Times" adlı gazetenin çapraz bulmacalarını
çözmeyi seven okuyucuları iki gruba ayırır. Birinci gruptaki
kişiler, Cumartesi akşamı gazete çıktığında hemen bulmacala-
60 Sudaki Mucize

rı çözmeye başlamaktadırlar. Diğer gruptakiler ise, bu bulma­


caları çözmek için acele etmemekte, bir süre sonra çözmekte­
dirler. Bu bulmacaları acele etmeyip-biraz bekledikten sonra
çözenlerin, doğru cevapları daha fazla olmakta ve bu konuda
daha büyük bir başarı göstermektedirler.
Bunun sebebi şu olabilir: Bulmacayı hemen çözmeye baş­
layanlar, doğru kelimeleri bulduklarında, bu buluşlar kainatın
genel dokusuna bir titreşim olarak yayılmaktadır. Daha sonra,
bulmacayı hemen çözmeyip, biraz bekleyenler bulmacayı
çözmeye başladıklarında, bu titreşimlerle bir rezonans içine
girmekte ve bulmacaları doğru bir şekilde çözmektedirler.
Nerede olursak-olalım, rezonans olgusu hepimizi etkisi altına
alabilmektedir.
Kendilerinden haberdar olmadığımız insanlarla rezonans
içine girebildiğimiz gibi, tanıdığımız insanlarla da günlük ha­
yatımızda her gün ve her an rezonanslar yaşayabiliriz. Bu ki­
şiler, sevdiklerimiz ya da arkadaşlarımız olabilir. Sevgi ve
minnettarlık duyguları, bu rezonans vasıtasıyla takas edildik­
lerinde ortaya büyük bir enerji çıkar. Rezonans "iletişim"
kavramına çok benzediği için, onu tam olarak anlamak, haya­
tın bütün alanlarındaki ilişkilerinizi ve iletişiminizi geliştir­
menize yardım eder.

Daha İyi Bir İletişim İçin Rezonans


Mükemmel bir rezonans, ideal ilişkiler oluşturmayı müm­
kün kılabilir. Fakat gerçek şu ki, insanlar kaçınılmaz bir şekil­
de farklı frekanslara sahiptirler. Eğer iki kişi birbirlerinden
çok farklı frekanslarda titreşimler yayıyorlarsa, bir süre arala-
Sudaki Mucize 61

rına belirli bir mesafe koymaları gerekeceği aşikardır. Bu me­


safeyi koyduklarında, çatışmalardan korunabilirler. Fakat iki
kişinin sahip oldukları frekanslar birbirlerinden fazla farklı
değillerse, bu durum da bazı sorunlara sebep olabilir.
Bu olguyu, kan bağıyla ilgili olmayan bir çok birliktelikte
gözlemleyebilirsiniz. Bir damat ve kayınvalide arasındaki fre­
kans farklılığı çok büyük bir sorun meydana getirmeyebilir,
çünkü en azından ortak bir yanları vardır ve aynı kişiye karşı
sevgi beslemektedirler. Fakat bazen çok küçük frekans farklı­
lıkları bile, uyumsuzluk sorunları meydana getirebilirler. Ay­
nı sorun, sizinle çalışma arkadaşlarınız veya tanıdıklarınız
arasında da çıkabilir.
İlişkilerinizde ortaya çıkan bu tür problemleri aşmanız da
size yardımcı olabilecek bir fikir edinmek için, piyanonun
tuşlarını şöyle bir düşünün. Piyano klavyesi hem siyah, hem
de beyaz tuşlar içerir. Bu tuşların her birisinin önemli bir işle­
vi bulunmaktadır. Bu durum, yeryüzündeki her şeyin bir işle­
vi olması gil:>idir. Bazı tuşlar birlikte çalındıklarında güzel bir
uyum ortaya koyarlar. Ama diğer bazı tuşlarda, aynı hoş so­
nucu alamayız. Farklı değerlere sahip olan tuşlar hoşumuza
gitmeyen sesler ve uyumsuzluklar ortaya koyabilirler. Mese­
la, do ve mi, do ve fa, do ve sol ikilileri rezonans olabilen no­
talardır. Fakat do ve re notaları birbirlerine benzer notalardır
ve bir uyumsuzluk ortaya koyarlar.
Do-mi-sol notalarının uyumlu akorlar oluşturmalarına
benzer şekilde, bazen insanlar da biraraya geldiklerinde oto­
matik olarak bir rezonans oluştururlar ve ortaya güzel bir
uyum çıkar. Peki ama kendisiyle rahatça rezonansa giremedi­
ğiniz birisiyle, sözgelimi bir çalışma &rkadaşınızla veya ka-
62 Sudaki Mucize

yınvalidenizle biraraya gelmek zorunda olduğunuzda ne yap­


manız gerekir? Böylesi durumlarda gruba bir kişiyi daha ek­
lemek yararlı olabilir. İki kişinin rezonans içine giremediği ve
düzgün bir iletişim kuramadığı bir durumda, üçüncü bir kişi,
kişiler arasında dolaşan enerjinin uyum kazanmasında yar­
dımcı bir rol oynayabilir.
İlişkileri geliştirmenin bir başka yolu da, sahip olduğunuz
frekansı, geçinemediğiniz kişinin frekansıyla aynı seviyeye
getirmekten geçer. Peki bunu nasıl yapabilirsiniz? Kendinizi,
muhatap olduğunuz kişinin yerine koyabilir ve sizi çevreleyen
dünyaya onun bakış açısıyla bakabilirsiniz. Hayata başka bir
insanın bakış açısından bakabilmek için, o insanı iyi tanıma­
mız gerekir. Eğer bir kişinin ilgi alanlarını, aile durumunu ve
geçmişini bilirseniz, hayata o kişinin bakış açısıyla bakmanız
daha da kolaylaşır. Böylelikle onun neden sizi rahatsız eden
bir düşünce tavrına ve davranışa sahip olduğunu daha iyi an­
larsınız. Geçen zaman içinde insanlar gelişirler ve değişirler.
Bir zamanlar reddettiğiniz bir insan, zamanla değişebilir ve
artık size o kadar itici gelmeyebilir. Bir başkasıyla rezonans
içine girebilmek için, kendinizi bilinçli ve sürekli olarak kar­
şınızdaki kişinin yerine koyun. Bunu başarabildiğiniz sürece,
bu kişiyle sevgi ve minnettarlık duygularını paylaşabilirsiniz
ve aranızdaki ilişki, her iki taraf için de doyurucu ve besleyi­
ci bir hale gelir.
Sahip olduğumuz titreşimlerin tamamen canlı olduklarının
farkına varmamız sayesinde, dünyadaki herkesle daha iyi bir
iletişim kurmak için çok daha fazla beceriye sahip olmamız
mümkündür.
Sudaki Mucize 63

Arkadaşlık ve Rezonans
1 60. sayfada görebileceğiniz gibi, "arkadaş" kelimesine
muhatap olan su örneklerinin ortaya koydukları kristaller, ola­
ğanüstü bir güzelliğe sahiptirler ve mutluluk duygusunu yan­
sıtırlar. Hatta "arkadaş çevresi" kavramına yakından baktığı­
nızda, her şeyin önce bir arkadaşla başladığının, sonra yeni bir
arkadaş edindiğinizin, sonra bir yeni arkadaş daha derken, ge­
niş bir arkadaş grubunuzun oluştuğunun farkına varırsınız.
Arkadaşlarınız, baktığınızda kendi yansımanızı gördüğü­
nüz bir aynaya benzerler. Bu açıdan bakarsak, eğer bir arka­
daşınızda özellikle güzel olan şeyler görüyorsanız, bu güzel
şeylerin sizde de bulunmaları mümkündür. Bu noktaların far­
kına varıp, onları yüzeye çıkarmak için çalışabilirsiniz. Arka­
daşlarınızın varlığı, sizin gelişmeniz konusunda önemli bir iş­
leve sahiptir.
Eğer arkadaşlarınızla iletişim halindeyken, çeşitli konular­
da kendinizi rahatlıkla ifade edebiliyorsanız, bu durumda si­
zin "açık" bir insan olduğunuz söylenebilir. Arkadaşlarınızla
konuşabildiğiniz konular sınırlıysa ve geniş bir yelpaze oluş­
turamıyorsa, o zaman "onlardan gelen bilgiye ve titreşimlere
kapalısınız" demektir. Bugün, bu konuda, yeni bir başlangıç
yapmaya ne dersiniz? Bu alanda atacağınız ilk adım, en iyi ar­
kadaşlarınız olarak nitelendirdiğiniz kişileri, kendi yansıma­
nızı görebileceğiniz birer ayna olarak kabul edip, onlarla ser­
best bir şekılde duygu, fikir ve bilgi alışverişi yapmaya açık
olmaktır.
Ben, benden daha yaşlı, benimle aynı yaşta ve benden da­
ha genç, yani her yaş grubundan, arkadaşlarım olduğu için
kendimi çok şanslı sayarım. Benim organizasyonumda da, sa-
64 Sudaki Mucize

dece iş arkadaşım olmakla kalmayıp, aynı zamanda kişisel ar­


kadaşım olarak gördüğüm bir kişi olmayı da unutmamalısınız.
Her yaş grubundan kişilerle kolayca arkadaş olabilen birisi­
yim. Rezonans olgusuna bağlı olarak, yeni tanıştığım bu kişi­
lerden enerji alırım ve aldığım bu enerji de, benim sürekli ola­
rak sağlıklı bir durumda kalmamı sağlar.
Çok sayıda arkadaş edinmek o kadar da önemli bir şey de­
ğildir. Önemli olan, yanlarında kendinizi rahat hissettiğiniz
insanlarla yüksek kaliteye sahip arkadaşlık ilişkileri kurmak
ve sürdürmektir. Bu tür arkadaşlarınızın sayısı çok fazla ol­
mayabilir ve olmak zorunda da değildir. · Bana göre arkadaş­
lıkta en önemli olan şey, "arkadaşım" dediğiniz kişiyle kalp­
kalbe verip, herhangi bir konuda fikir alışverişleri yapabil­
mektir. İnsanların birbirleriyle açıklıkla fikir alışverişleri ya­
pabilmeleri, çok büyük önem taşıyan kritik bir konudur. Bu­
nu yapamayan kişilerin, çeşitli sosyal sorunların ortaya çık­
masına sebep olan şeylerin birer parçası haline geldiklerini
gözlemlemekteyim. Arkadaşlarınızla yaptığınız fikir alışve­
rişlerini daha anlamlı kılmak için, sevecenlik ve nezakete sa­
hip olmayı da unutmamalısınız.

Elektromanyetik Alanlarla Değil, Diğer İnsanlarla


Rezonansa Girmeyi önemseyin
Bana öyle geliyor ki, son zamanlarda dünyamızda çok ga­
rip değişiklikler olmakta; iletişim konusunda bu kadar büyük
gelişmeler varken bile, bazı kişilerle rezonansa girmek gide­
rek imkansız bir hale gelmektedir. Ne yaparsanız-yapın, nasıl
bir çaba ortaya koyarsanız-koyun, bu türlü kişilerle iletişim
kurmak mümkün olmamaktadır. Böylesi kişi ler televizyonun
Sudaki Mucize 65

önüne oturup, tek başlarına yaşamayı tercih ediyorlar ve bu­


nun sonucu olarak da, çevrelerindeki kişilerden kopuk ve ile­
tişim kurmaktan uzak bir duruma geliyorlar.
Bu tür tavırların başlıca sebebi, bizi çevreleyen elektro­
manyetik alanlar olabilir. Birbirlerinden farklı ve çok çeşitli
elektromanyetik dalgaların, insanlar üzerinde negatif etkileri
olduğundan kuşku yoktur. Cep telefonları , televizyonlar, bil­
gisayarlar ve diğer elektronik cihazlar hep çevremizdeler. İn­
sanların bağışıklık sistemleri zayıfladığında, onları çevrele­
yen bu gibi elektromanyetik dalgalar, bu insanların bilinçleri­
ni etkileyebilecek derecede güçlü bir hale gelebiliyorlar.
İnsanların sinir sistemleriyle bilgisayarlar arasındaki ilişki
bize, bazı aydınlatıcı bilgiler verebilir. Bilgisayarların çalışma
sistemlerini oluşturan temel kavramlar "O" ve " l " rakamları­
dır. Bir bilgisayarın çalışmasını sağlayan bütün talimatlar, bu
iki sayı kullanılarak oluşturulurlar. Başka bir deyişle, bilgisa­
yarlar sadece "evet" ve "hayır" kelimelerinden anlarlar. Onlar
için bu iki seçenekten başkası yoktur. Dolayısıyla, sürekli ola­
rak bilgisayarların elektromanyetik alanlarına muhatap olan
bir kişinin bedeni ve sinir sistemi, zaman içinde bu cihazlarla
bir rezonans oluşturmaya başlar. Bu cihazların su üzerinde
meydana getirdikleri etkileri görmek için, 1 68. sayfada veri­
len su kristalleri fotoğraflarına bakın.
Elektromanyetik dalgalarla etkilenen su örneklerinin orta­
ya koydukları kristallerin hemen hemen hepsi bir şekilde za­
rar görmüşlerdir. Ama daha sonra yanlarına iliştirilen "sevgi
ve minnettarlık" kelimeleri, bu negatif etkilerin bir kısmını
engelleyebilmişlerdir.
İnsanların sinir sistemleri, birbirlerinden farklı ve çok sa-
66 Sudaki Mucize

yıdaki yapı taşlarından oluşur. Bu da bizim, çok zengin duy­


guları dışa vurabilmemizi sağlar. İfade ettiğimiz bu duygular
arasında, sevgi ve minnettarlık duyguları da bulunur.
Vücutlarımız bilgisayarlar tarafından oluşturulan elektro­
manyetik alanlarla rezonans içine girmeye başladıklarında,
bir çok sorunlu durumlar ortaya çıkabiliyor. Bunlardan en kö­
tüsü ve dikkate değer olanı da, çevremizdeki insanlarla rezo­
nansa girebilme becerimizi yitirmemizdir. Büyük bir ihtimal­
le siz de, bilgisayarının başına oturup saatlerce sohbet eden ve
tanıdıklarına elektronik posta göndererek intemette sağlıksız
bir şekilde zaman geçiren birisini görmüş ve onun, bu elektro­
manyetik alanlarla rezonansa girme halini bizzat gözlemleme
şansına sahip olmuşsunuzdur.
Elektromanyetik alanların sentetik birer "ruh" taşıdıklarını
söyleme cesaretini rahatlıkla gösterebilirim. Elektromanyetik
titreşimler yayan bu cihazların sahip oldukları sentetik ruhla­
rın bizim ruhlarımıza "musallat" olup, bütün enerjimizi ve
sağlığımızı aldıklarına inanıyorum. Eğer kendinizi yeterince
enerjik bulmuyorsanız, öncelikle etrafınızı saran bu elektro­
manyetik alanlara bir göz atın. Vücudunuzdaki titreşimlerin
zayıfladığını hissettiğinizde, sağlığınızda ve enerjinizde de
aynı oranda bir zayıflama gözlemleyebilirsiniz. Enerjinizi ar­
tırmak istediğinizde, nerelerden enerji aldığınıza, başka bir
deyişle nelerle rezonans halinde olduğunuza bir bakın. Bizim
ve evrenimizin sağlıklı olması ve bu sağlıklı halin devam et­
mesi için, etrafımızda gereğinden fazla bulunan elektroman­
yetik alanlar yerine, daha çok, çevremizdeki insanlarla rezo­
nansa girme çabası içinde bulunmalıyız.
Sudaki Mucize 67

Gerçek Aşka illaşmak


Bir arkadaşla rezonans halini kaybetmek, elbette endişe
verici bir şeydir. Ama ondan daha endişe verici bir şey vardır
ki, o da, kendi hayatınızda tutturmanız gereken rezonansı kay­
betmektir. İki kişi birbirlerine aşık olurlar ve sonsuza kadar
süreceğini düşündükleri bir ilişki başlatırlar. Fakat zaman
içinde bunlardan birisi veya her ikisi de değişirler ve o mutlu
durumları, sıkıntı veren bir hale dönüşür. Zamanla ilişkileri
sona bile erebilir. Bu durum, birbirlerine çok sıkı bir şekilde
bağlı olan çiftlerin bile başına gelebilir.
Çiftlerden birisi değişir ve diğeri de bu değişikliğin farkı­
na varamazsa, bunun ardından gelecek olan şey uyumsuzluk­
tur. Böyle bir durumun meydana gelmesini engellemenin tek
yolu, sürekli olarak karşımızdaki kişinin duygularını anlama
çabası içinde olmaktan geçer. Kendi frekansınızı, hayatınızı
karşınızdaki kişinin bakış açısıyla anlayabilmenize yardımcı
olacak düzeyde tutmaya çalışmalı ve birlikte değişmelisiniz.
Bütün bu çabalara rağmen, eşinizle bir rezonans sağlayamadı­
ğınızı hissediyorsanız, araya biraz mesafe koymanız da yarar­
lı olabilir. Koyduğunuz bu mesafe, gerçekten kim olduğunu­
zu ve hayatınızı nasıl yaşamanız gerektiğini anlamanıza yar­
dımcı olabilir.
Herhangi bir yakın ve önemli ilişkiyi güçlendirmek ve ger­
çek aşkı yakalayabilmek için, sevgi ve minnettarlık arasında­
ki bağıntıyı anlayıp, karşınızdaki kişiye daha çok sevgi ve
minnettarlık göstermeye hazır olmalısınız.
Sürekli olarak sevebilmek, mutluluğun sırrıdır. Kariyeri­
nizle, kendinizle veya ilişkilerinizle ilgili olması farketmez,
bu kural her durumda geçerlidir. Bunu rahatlıkla iddia edebil-
68 Sudaki Mucize

memin sebebi şudur: Bana en çok mutluluk veren şey, başka­


larına sevgi verebilmek ve onlardan bana gelen minnettarlık
duygusunu alabilmektir. Sevgi, dünyamızın bir bütün oluşu­
na, her şeye ve herkese karşı beslediğimiz duyarlılığın ve şef­
kat duygusunun birleşimidir. Sevgi, ilgi ve şefkat duygularına
ait titreşimleri yaymak demektir. Sevgi, başka insanları daha
çok anlamak ve onlarla biraz daha mutlu olmalarını sağlaya­
cak bir şekilde iletişim kurmak anlamına gelir.
Bazı kişiler, sevgi ve minnettarlık duygularını rahatlıkla
ifade edemezler. Siz de kendinizin bu türlü kişilerden birisi
olduğunuzu hissediyorsanız, işe öncelikle, aslında öyle birisi
olmadığınızı düşünerek başlayın. "Sevgi ve minnettarlık" ke­
limelerini bir kağıda yazın ve bu kağıdı sıklıkla görebileceği­
niz bir yere asın. Bu konuda atacağınız ilk pozitif adım, bu
olacaktır. "Sevgi ve minnettarlık" kelimelerini, kahve veya
çay içtiğiniz fincanın üzerine de yazabilirsiniz. Böylece finca­
nınızı her gördüğünüzde, içinizin enerjiyle dolduğunun farkı­
na varırsınız. Kendinizi sevgi ve minnettarlık ifadelerinin tit­
reşimleriyle etkileyebilecek olan her türlü şeyi yapın.
Sevgi ve minnettarlık duygularının kalbinizin kontrolünü
ele almalarına bir kere şans verirseniz, başkalarıyla sevgi ve
minnettarlık yoluyla rezonansa girmenin keyfini ve mutlulu­
ğunu yaşamaya başlarsınız.
BEŞİNCİ BÖLÜM
Sudaki Mucize 71

Su Kristalleri Potansiyelinizi
Açığa Çıkarabilirler

Pozitif Değişim Konusundaki Fotoğraflar

Rezonansa geçme eyleminin, uyumlu titreşimler ortaya çı­


kardığını ve pozitif enerjiyi artırdığını artık biliyoruz. "Değiş­
mek istiyorum" diyen kişilerle oldukça sık bir şekilde karşıla­
şan birisiyim. Su kristalleri fotoğraflarından anladığımız üze­
re, pozitif kelimeler ve ifadeler, pozitif değişiklikler ortaya
koymaktadırlar. Aynı zamanda şu sonuca da varabiliriz: Eğer
hayatımızda pozitif bir değişiklik meydana getirmek istiyor­
sak, vücudumuzdaki suyu kesinlikle daha pozitif bir hale ge­
tirmeliyiz.
Üzerlerine pozitif mesajlar yazılmış olan kart destelerini
sizler de görmüşsünüzdür. Bu kartlar şu amaç için kullanıl­
maktadır: Her sabah bu kartlardan gelişi-güzel bir tanesi seçi­
lip, o gün, seçilen kartın üzerindeki mesaja göre yaşanmaya
çalışılır. Siz de aynı şekilde yapın, sabahları kalktığınızda, bu
kitaptaki güzel olan kristal fotoğraflarından birisini seçin ve
gününüzü o mesaja göre geçirmeye çalışın.
Bu bölümde, her bir su kristaline bir göz atıp, o su krista­
line yansımış olan kelimelerin anlamlarını keşfetmeye çalışa­
cağız. Böylelikle de her bir su kristalinin kendisine has karak-
72 Sudaki Mucize

terini ve eşsiz güzelliğini görmüş olacağız.

Bilinçdışı Olarak Kullandığımız Kelimelerin Heyecan


Verici Güçleri
"Her gün aynaya baktığınızda kendinize neler söylersiniz?
Hangi kelimeler ruhunuza dokunurlar? Kaçımız aynaya bak­
tığımızda, kendimiz için "ben güzelim" veya "ben çekiciyim"
gibi ifadeler kullanırız?"
1 49. sayfanın başındaki su kristali fotoğrafına bakın ve
"güzel" veya "çekici" gibi kelimelerin nasıl bir etkiye sahip
olabileceklerini görün. Belki de bu kelimeleri başkalarına kar­
şı kullanma alışkanlığına sahipsinizdir. Ama bunları kendiniz
için de kullanabilirsiniz. Bu gibi kelimeleri ve ifadeleri kendi­
nize karşı sürekli olarak kullanmaya başladığınızda, vücudu­
nuzdaki su değişir ve siz, içerisinden dışarıya doğru yayılan
bir guzelliğe sahip olan bir kişi haline gelirsiniz.
Şimdi de 1 48. sayfanın altındaki "dikkate almamak ve
yalnız bırakmak" ifadesinin oluşturduğu su kristalinin fotoğ­
rafına bakın: Bu kristal, yalnız bırakılmış ve gözardı edilmiş
bir durumu ortaya koymaktadır. Buna benzer bir deneyi pi­
rinçlerle de yapmıştık; gözardı edilen ve iyi veya kötü hiçbir
kelimeye veya ifadeyle etkilendirilmeyen pirinçlerin, kötü ke­
limelere ve ifadelerle etkilendirilen pirinçlerden daha çabuk
çürüyüp-bozulduklarını görmüştük. Buradan yola çıkarak; il­
gisizliğin ve ciddiye alınmamanın, yüzünüzde veya genel ola­
rak vücudunuzda, negatif bir etki bırakacağını söyleyebiliriz.
Kendimize ilgisizlik göstermek, vücudumuzdaki suyu bozar.
İçeriden dışarıya doğru da, hücrelerimiz yaşlanırlar ve yıkım
Sudaki Mucize 73

hızlı bir şekilde sürer. Bu süreci yavaşlatmak istiyorsanız, sa­


hip olduğunuz güzelliklerin farkında olun, ayak parmakları­
nızdan, kafanıza kadar, vücudunuzun her parçasını takdir edin
ve sevın.
Kullanılan kelimelerin ve ifadelerin kendilerine has bir
güçleri olduğu gibi, bakışların da kendilerine has bir güçleri
vardır. B irisi size pozitif bir şekilde baktığında, bu bakış, si­
zin duygularınızda harika bir etki meydana getirebilir. Fakat
kendinizi göz ardı edip ihmal etmek de sahip olduğunuz ener­
jiyi tüketir. Eğer kendinizdeki güzellikleri görebilirseniz, ha­
reket edeceğiniz doğru yönü de bulmuş olursunuz. Fakat
odaklandığınız şeylerin, sizi itici bir hale getirdiğini düşünür­
seniz, ne yazık ki ister-istemez itici bir kişi haline gelirsiniz.

Arzulamanın Gücü
Bir çocukken, yüzlerce dilekte bulunmuştum. Çocukluğu­
ma ait olan ve çoğunluğu itibariyle de gerçekleşmiş bulunan
bu dileklerimden sonra da, bir yetişkin olarak yeni hayaller
edindim. Gerçekten de bir insan için büyük hayallere sahip ol­
mak ve onlara ulaşma arzusunu taşımak çok önemlidir. Bü­
yük hayalleriniz olduğunda, bu hayallere ulaşmak için ihtiyaç
duyduğunuz kişilerle karşılaşırsınız ve ayrıca, sizi hayallerini­
ze ulaştıracak olan deneyimler de yaşarsınız. Böylece hayal­
lerinizi gerçekleştirecek bir düzeye ulaşırsınız. Hayalleriniz
ne kadar büyük olurlarsa, siz de zamanla o kadar büyük bir
kapasiteye ulaşırsınız.
Kesinlikle emin olduğum bir şey var ve o da, şudur: Haya­
tında başarılı olmuş herkes size şunları söyleyecektir: "Bunun
74 Sudaki Mucize

gerçekleşmesini istiyorum" veya "bunu başarmak istiyorum."


Bu gibi ifadeler, aslında içlerinde varolan kapasitenin etkisiy­
le dile getirilmiş olan ifadelerdir. Kararlılık ve içtenlikle iste­
nildiği takdirde gerçekleşmeyecek hiçbir şey yoktur.
Mümkün olduğu kadar büyük hayaller kurun. Büyük ha­
yalleri olan kişiler, cesurca yaşarlar ve dopdolu hayatlara sa­
hip olurlar. Onların da zaman zaman cesaretlerini yitirdikleri
olur, ama eninde-sonunda başarıya ulaşırlar. Belki de 1 50.
sayfadaki "umut" su kristalinin bize verdiği mesaj budur. Bu
su kristaliyle ilgili olarak söylemek istediğim ve ona has ola­
rak gözlemlediğim ilginç bir şey var: Bu su kristalinin oluşu­
mu diğerlerinden daha hızlı gerçekleşmiştir ve bence bunun
anlamı da şudur: Bir parça da olsa, umut, bizi daha büyük
umutlara doğru götürür ve önümüzde çeşitli fırsatların açıl­
masına yol açar.
Hayallerin ve umutların sürekli olarak büyüdükleri ve ger­
çekleştikleri bir hayatı sürdürmek güzel olmaz mıydı? Hayal­
lerinize giden yolda yürümeye devam ederken, bu fotoğrafı,
her an görebileceğiniz bir yere asmanızı ve ona sıklıkla bak­
manızı öneriyorum.

Rüyalann Anlamı
"Rüya" kelimesiyle etkilenen su örneği, yedi kenarlı güzel
bir su kristali ortaya koymuştu. ( 1 37. sayfaya bakınız.) Bana
göre bu yedi kenarlı güzel su kristali, dördüncü boyutla (ya da
gelecekle) bizim aramızda bir köprü kurmaktadır. Rüyaları­
mızın, sıradışı bir yanları olduğunu ve dolayısıyla onların da
üçüncü boyutla dördüncü boyut arasında yer aldıklarını düşü-
Sudaki Mucize 75

nüyorum. Bu sebepten dolayı, onların üçbuçuğuncu boyutun


birer parçası olduklarına inanıyorum. "Rüya" kelimesiyle şe­
killenmiş olan yedi kenarlı güzel su kristallerinin de sözünü
ettiğim bu boyutta yer aldıklarını sanıyorum. Bu dünyadan
ayrılan insanların ruhlarının da üçüncü ve dördüncü boyut
arz.sındaki dünyada bulunduklarını düşünüyorum.
Her zaman bir takım rüyalar görürüz, ama bunlar, aldatıcı­
dırlar ve biz uyandıktan bir süre sonra, hiçliğe doğru kaybo­
lup-giderler. "Rüya" kelimesiyle etkilenen su örneğinin orta­
ya koyduğu, bu tam olmayan ve yedi kenarlı su kristalleri de
üçüncü ve dördüncü boyutun arasında yer alan boyuta aittir­
ler. Eğer ortaya çıkan çeşitli olgulara, üçbuçuğuncu boyut adı­
nı verdiğim yerden bakabilirsek, bunların aslında geleceğe ait
oluşumların taslakları olduklarını görürüz.
Bu konuyu size daha net bir şekilde açıklamak isterim: Ja­
ponya'da rüyaların, zaman ve mekan kavramlarını aştıklarına
inanılır. Rüyalar yoluyla geçmiş zamanlardan ve geçmişte ka­
lan hayatlarımızdan haberler alabildiğimiz inancı da vardır.
Bu durumda, rüyaların gelecekten bize haberler taşıyabilen
bir tür referans kaynakları olduklarını da söyleyebiliriz. Onla­
rın vasıtasıyla geleceği daha iyi tasarlayabilmemiz mümkün­
dür.
Son zamanlarda rüyalarımda, dünyanın sonunun geldiğini
görmekteyim. Rüyalarımız bize daha önceki nesillerin yaşa­
mış oldukları şeyler hakkında fikir verdiklerine göre, bu du­
rumda şöyle bir görevimiz olduğunu söyleyebiliriz: Bu yeni
görev, geçmişte yapılan hataları tekrarlamaktan kaçınmaktır.
Rüyalar aracılığı ile bize yüklenen görevi gerçekleştirip, aynı
hatalardan kaçınmanın yolu da, bu hatalara götüren yolları de-
76 Sudaki Mucize

ğil, başka yollan seçmekten geçer.


Bu noktada, su vasıtasıyla, dünya barışına bir iyilik lütfe­
dilmektedir. Rüyalarınızın size rehberlik etmelerine izin vere­
bilirsiniz. Eğer güzel rüyalarınız varsa, bu rüyalarınız, yaşan­
mak üzere karşınıza çıkacak olan şeylerdir. Eğer rüyalarınız­
da kötü şeyler görüyorsanız, bu şeylerin yaşadığınız hayatta
gerçekleşmemeleri umudunu içinizde beslemelisiniz ve bu
yönde çalışmalısınız. Eğer kabuslarınızda gördüğünüz şeyler,
gerçekleşmeye başladılarsa, o zaman günlük hayatınızı sürdü­
rürken, bu kötü şeylerin gerçekleşmeyeceği bir yol takip et­
mek sizin göreviniz haline gelmiş demektir. Esas olan, haya­
tınızda iyi şeylerin yer almalarıdır ve bu sebeple, hayatınızı
daha pozitif olana doğru yönlendirmek için çaba sarfetmeniz
gerekmektedir.
Burada size söylediğim şey tam alarak şudur: Rüyalarımız
bize, ne yapmamız gerektiği bakımından kontrolü elimizde
tutmamızı sağlayan bir güç verirler. Bizler de, bu gücü, dün­
yada pozitif bir değişim oluşturmak için kullanabiliriz. Benim
hayatıma rehberlik eden inanç sistemi de işte budur.

Rüyalarınızın Daha Güçlü Bir Etki


Oluşturabilmeleri İçin Onları Dile Getirin
"Bilincinizde dolaşıp-duran pozitif düşünceleri orada öyle­
ce gezinmeye mi bırakırsınız, yoksa anlan dile getirir misi­
niz? Onları dile getiriyorsanız, bunu ne sıklıkla yaparsınız?"
Bu kitapta üzerinde durduğumuz konuyu artık biliyorsunuz:
Su kristalleri, pozitif düşüncelerin en basit bir şekilde bile di­
le getirilmelerinin ne denli önemli etkiler ortaya koyduklarını
Sudaki Mucize 77

bizlere göstermektedirler.
Sadece belirli kelimeler ve ifadelerle etkilenen suyun
kristalleriyle, müzikle etkilenen suyun kristallerini kıyasladı­
ğımızda, ikinci gruptaki su örneklerinin kristaller şekillendir­
mekte daha hızlı olduklarını söyleyebiliriz. Müzikle etkilenen
su örnekleri, sadece 30 dakika içinde, kullanılan müziği yan­
sıtan su kristalleri ortaya koymaktadırlar. Su örneklerinin
kristallerinin kelimeler ve ifadelerden etkilenerek şekillenme­
leri ise, yaklaşık olarak bir gün sürmektedir. Müziğin bu ko­
nuda daha etkili olması da akla da yakın bir durumdur. Çün­
kü müzik, yazılı olan kelimelerden daha çok ve daha güçlü tit­
reşimler içermektedir.
Müzik, yüksek sesle yayın yapan bir hoparlöre benzer ve
bir hoparlör, direkt bir şekilde titreşimler yayar. Daha önce si­
ze, aynada kendinize bakıp, sahip olduğunuz güzellikleri tak­
dir ederken, içinizden geçen şeyleri yüksek sesle dile getirme­
nizi önermiştim. Belki de aynada kendinize bakarken, "seni
seviyorum" veya "sana saygı duyuyorum" gibi ifadelerde
bulunmak size garip geliyor ve bunu yapamayacağınızı düşü­
nüyorsunuz. Fakat size şunu belirtmek isterim: Kendisini da­
ha iyiye doğru değiştirme gücüne sahip olan kişiler, böyle ba­
sit bir görevi yerine getirebilirler. Aynaya bakıp da, kendinizi
yüksek sesle takdir etmeyi bir alışkanlık haline getirdiğinizde,
ortaya çıkan değişiklikler hemen farkedilmese bile, bu alış­
kanlık vücudunuzdaki suyun üzerinde sıradışı etkiler meyda­
na getirir.
1 49. sayfadaki "çirkin" su kristaline bir bakalım. Bu kris­
tal "çirkin" kelimesinin bize neler yapabileceğini açıkça orta­
ya koyar. "Çirkin" kelimesini sadece aklınızdan geçirmenizin
78 Sudaki Mucize

bile böyle gözle görülür bir etkisi varsa, acaba bu ifadeyi yük­
sek sesle dile getirmenizin etkileri ne kadar büyük olur, far­
kında mısınız? Kendinizi, diğer insanları ve etrafınızdaki şey­
leri, "çirkin" ifadesiyle vasıflandırmaktan kesinlikle kaçınma­
lısınız.

Çaresizlik Duygusu, Umudun Başladığı Yerdir


Hayat, yanlışlarla ve başarısızlıklarla doludur. Ters gitme­
si mümkün olan her şeyin birdenbire ters gittiğini düşündüğü­
müz zamanlar olur. Sevdiğiniz kişi sizi reddeder, çalışmak is­
tediğiniz bir kurum sizi işe almaz veya bunlara benzer başka
şeyler olur. Eğer başarısızlık yaşadığınız her seferinde, haya­
tınıza son vermeyi düşünürseniz, hayatınız gerçekten de kısa­
lır, uzun ve mutlu bir hayat sürdürmeniz de giderek daha çok
zorlaşır.
Şimdi 1 50. sayfada yer alan ve "çaresizlik" kelimesiyle et­
kilenen bir su örneğinin ortaya koyduğu su kristaline bir ba­
kalım. Bu oluşuma "kristal" adını vermek, aslında biraz da
zor. Bu deneyin sonucunda ortaya çıkan birkaç "sıska" su
kristali oldu ve başka da kayda değer bir şey elde edemedik.
Bu durumun bize verdiği mesaj ne olabilir? Bence bu sıska su
kristallerinden almamız gereken mesaj şudur: Çaresizlik,
umudun başladığı yerdir. Elbette, kendinizi çaresiz hissettiği­
nizde, büyük bir üzüntü yaşayabilirsiniz. Fakat aynı zamanda
bu durum, ileriye doğru gitmek ve temiz bir sayfayla yeni bir
başlangıç yapmak için bir fırsattır da. Bu nokta, yeni bir umu­
dun yeşerdiği yerdir.
Sudaki Mucize 79

Ellerin Kenetlenmesinden Doğan Enerji


Su örnekleri "kenetlenmiş eller" ifadesiyle etkilendiğinde
ortaya çıkan su kristallerinden birisini 1 5 1 . sayfada görebilir­
siniz. Hangi kültürden veya dinden olurlarsa-olsunlar, insan­
lar Yaratıcı'dan veya diğer insanlardan bir şey isterken, elle­
rini kenetlerler veya biraraya getirir.
Şinto dinine mensup olan Japonlar'ın eskiden beri icra et­
tikleri bir ritüel vardır: Bu ritüelde, kişi, sabah güneş doğar­
ken kollarını kaldırarak ve ellerini bir araya getirerek sanki
yeni doğan güneşin yaydığı ışınları, bütün bedeniyle emip-ru­
huna alır gibi durur. Bu, bir enerji toplama yoludur. Ellerin bi­
raraya getirilmesi sonucunda oluşan rezonans sayesinde, basit
bir forma sahip olan bir enerjinin ortaya çıkması sağlanır ve
bu enerjinin genişleyip vücuda girmesi temin edilir.
Japonlar'ın "ses" kelimesini yazmak için kullandıkları ka­
rakteri düşünün. Bu kelime "oto" şeklinde telaffuz edilir ve
basit iki karakterden meydana gelir. Tepedeki karakter "ayak­
ta durmak" anlamına gelir. Aşağıdaki kısım ise "güneş" anla­
mı taşır. Bu karakterden şu sonuca varabiliriz: İnsanlar, sesin
ortaya koyduğu titreşimlerle güneş arasındaki ilişkiyi uzun
zaman önce kavramışlardır.
Elbette modem bilim de bize, ışığın titreşimlerden oluştu­
ğunu, yani bir çeşit ses olduğunu ve bizim enerjimizin kayna­
ğı olduğunu söylemektedir. Bu sebepten dolayı, eski çağlarda
insanların neden sabahları güneşe doğru yüzlerini dönüp, el­
lerini de birleştirerek bedenlerini bu enerjiyle doldurmak iste­
diklerini anlamak güç değildir.
80 Sudaki Mucize

Hayranlık Duygusunun Gücü


"Kendisine karşı hayranlık duyduğunuz birisi var mı?"
Eğer hayranlık duyduğunuz böyle birisi yoksa, hemen bulma­
nızı öneririm. Hayranlık duyulan birisine sadece bakmanın bi­
le, arındırıcı ve temizleyici bir etkisi vardır. Böyle birisinin
yakınında olmak, ruhunuzu heyecanlandırıp-yükseltir ve ha­
yatınızı daha düzgün bir rotada devam ettirmenizi sağlar.
"Hayranlık" kelimesiyle etkilenmiş olan su örneğinin orta­
ya koyduğu ve 1 5 1. sayfada yer alan kristal, bir çocuğun an­
ne ve babasına veya bir çiftin birbirlerine karşı besledikleri
sevgi ve saygı duygularını yansıtan bir görünüme sahiptir.
Yine 1 5 1 . sayfada yer alan ve "sonsuz" kelimesiyle etki­
lenmiş olan su örneğinin ortaya koyduğu kristal ise, farklı ve
sonsuza kadar varolmaya kararlı altıgen bir su kristali ortaya
koymuştur. Daha önce de belirttiğim gibi, hayatı bir titreşim
olarak ele aldığımızda, onun nasıl sonsuza kadar uzayabildi­
ğini anlamamız hiç de zor olmaz. "Ölüm" adını verdiğimiz
deneyim, bizim fiziksel hayatımızın ne kadar süreceğini ta­
nımlayabilir. Fakat bizim yaydığımız titreşimler, kemikleri­
miz veya vücudumuz olmaksızın da sonsuza kadar etkilerini
sürdürmeye devam ederler.

Adımzm Taşıdığı Güç


Adınızı bir kağıda yazın ve ona şöyle bir bakın. Adınızın
hem iyi anlamda, hem de kötü anlamda sahip olduğu bir ener­
jisi vardır. Aynca sizin gideceğiniz yolu belirlemekte etkili
olabilecek bir enerjiye de sahiptir. Şimdi kendi isminize, bir
minnettarlık duygusu içinde yeniden bakın. Bunu yaptığınız-
Sudaki Mucize 81

da, daha önce hiç hissetmediğiniz yeni bir enerjiyi içinizde


hissedeceksiniz.
Uzun zaman önce Japonya, ilginç bir haberle çalkalanmış­
tı. Haberin konusu, yeni doğan oğlunun adını "İblis" koymak
isteyen bir babaydı. Bazı kişiler, anne ve babanın çocuklarına
istedikleri isimleri koymaya hakları olduğunu söylerken, ço­
ğu kişi, anne ve babaların çocuklarına çirkin isimler koyama­
yacaklarını düşünüyordu. Dolayısıyla şehir yönetimi, bu ismi
kabul etmedi. Baba da fazla direnmedi ve geri adım atınca
olay, mahkemeye gitmeden sonuçlandı. Su örneklerini "İblis"
kelimesiyle etkilediğimizde ortaya çıkan ve 1 53. sayfada yer
alan su kristali, deforme bir kristaldir. Bunun tam tersine ola­
rak, su örneğini "Melek" kelimesiyle etkilediğimizde ise, or­
taya çıkan şey, bir daire içinde yer alan bir sürü minik krista­
lin ortaya koyduğu güzel görüntüdür.
Japon isimleri genellikle, anne ve babanın çocuklarında
görmeyi arzu ettikleri bir özelliği veya sıfatı içeren karakter­
lerle yazılırlar. Mesela benim en çok sevdiğim isimlerden bi­
risi "Mari"dir ve "Mari" ismi "gerçek" anlamına gelir. 1 53.
sayfadaki su kristallerinden birisi, bu kelimeyle etkilenen su
örneği tarafından ortaya konmuştur ve çıkan güzel sonuçları
siz de görebilirsiniz.
Japonca isimlerde en yaygın olarak kullanılan karakter,
"uyum" anlamına gelen karakterdir. 1 53. sayfadaki su krista­
lini ortaya çıkarmış olan bu karakter, bir daire şeklindedir.
Dolayısıyla bu karakterin "daire" kelimesiyle yakından ilgili
olması, tesadüften daha da öte bir şeydir. Huzur ve barış ge­
nellikle bir daireyle sembolize edilirler. Bundan dolayı,
kompleks yapısıyla bu su kristali bize, bu karışık dünyamızda
82 Sudaki Mucize

barış ve huzurun ne kadar önemli kavramlar olduklarını anla­


tır.

Ortaya Koyduğunuz Değişiklikler İçin Kendinizi


ÖVün
1 5 5 . sayfada yer alan iki su kristalini birbirleriyle kıyasla­
yın. Bunlardan birisini "sen güzelsin" ifadesinden etkilenen
su örneği üretmiştir. Diğeri ise, "sen güzelleşiyorsun" ifade­
siyle etkilenen diğer bir su örneğinin ürünüdür. Kendinize il­
tifatlar etmenizin ne kadar önemli olduğunu daha önce vurgu­
lamıştım. Fakat kendinizi her gün aynı kelimelerle övmek ye­
rine, her gün için yeni bir kelime bulun. Kendinize karşı her
gün kullandığınız bu takdir sözleri, hemen farkında olmasanız
da, sizi zamanla başka bir insan olmaya doğru götürür. Vücu­
dumuzdaki hücreler sürekli olarak değişmektedirler. Bu deği­
şim sürecinde, kendinize karşı güzel ifadeler ve kelimeler sar­
federek, söz konusu değişimin daha iyiye ve daha güzele doğ­
ru olmasını sağlamanız mümkündür. Hayatınızı yeniden orga­
nize edip, olmayı gerçekten arzuladığınız kişiye dönüşmek,
sandığınızdan daha kolay olabilir.
Şimdi de 1 5 8. sayfada yer alan "mutsuzluk" su kristaline
bir bakalım. Hayatlarının ne kadar kötü gittiğinden şikayet
eden insanları hepimiz görmüşüzdür. Ama bu su kristali, bu
tür şikayetlerde bulunmanın aslında ne kadar yıkıcı bir tavır
olduğunu gözler önüne sermektedir. Başka insanlara mutsuz
olduğunuzu anlatmanızm size verdiği zarar, yararından çok
daha fazladır. Öyleyse çevrenizdeki kişilere mutsuz olduğu­
nuzu söylemek yerine, gerçekten mutlu olduğunuzda, onlarla
bu duygunuzu paylaşın. "Mutluluk" su kristalinin fotoğrafına
Sudaki Mucize 83

baktığınızda, ne demek istediğimi daha ıyı anlayacağınızı


sanıyorum.

Pozitif Kelimeler Size Dönerler


Şimdi de 1 56. sayfada yer alan "güzel bir iş çıkardın" ve
"bu, hiç de iyi olmamış" ile 1 57. sayfadaki "muhabbet" ve
"nefret" ifadelerinin şekillendirdikleri su kristallerine baka­
lım. Sizin de görebileceğiniz gibi, "bu hiç de iyi olmamış" ya
da "nefret" gibi ifade ve kelimelerin ortaya koydukları su
kristalleri, hiç de hoş bir görünüme sahip değiller. Bu deney­
lerin ortaya çıkardığı şey şudur: Zihinde bozuk resimler uyan­
dıran kelimelerin, su üzerinde de kötü etkileri ortaya çıkmak­
tadır. İnsanların zihinlerinde pozitif görüntüler meydana geti­
ren kelimeleri ve ifadeleri sıklıkla kullanmanızı size özellikle
tavsiye ederim. Pozitif kelimelerin ve ifadelerin, etrafınızdaki
kişilere pozitif titreşimler verme özelliği vardır ve bu gibi po­
zitif titreşimler, eninde-sonunda çıktıkları kaynağa geri dö­
nerler. Bu durumun aynısı negatif kelimeler için de geçerlidir.
Etrafınızdaki kişiler üzerinde negatif etkiler meydana getiri­
yorsanız, bu negatif etki de, eninde-sonunda size döner. Bu
durumda, negatif titreşimlerden meydana gelen kısır bir dön­
güyü başlatmış olan kişi siz olursunuz.
1 57. sayfada yer alan ve "öfke ve cinayet" ifadesiyle etki­
lenen su örneğinin ortaya koyduğu kristale bir bakın. Bu fo­
toğrafın size verdiği izlenim büyük bir olasılıkla şudur: Mas­
keli birisi, bir yerde saklanmış bir durumdadır ve böyle bir şe­
yi beklemeyen birisine ummadığı bir anda saldıracakmış gibi
durmaktadır. Benim şimdiye kadar gördüğüm ve en kötü gö­
rünümlere sahip olduklarını düşündüğüm su kristallerinin ba-
84 Sudaki Mucize

zıları da "taciz" ve "şiddet" kelimeleriyle etkilenmiş olan su


örnekleri tarafından ortaya konulmuştur. Belki de bu durum­
dan çıkarmamız gereken mesaj şudur: Başkalarına kötü şeyler
yapıp, onlara zarar vermeyi düşündüğümüzde, aslında sadece
onlara değil, kendimize de aynı düzeyde zarar vermiş oluruz.
Karşımızdakilere zarar verdiğimizi düşünmemiz bile, bize de
zarar verir.
Şimdi de 1 59. sayfada yer alan "haydi, bunu birlikte yapa­
lım!" ve "yap bunu!" ifadeleriyle etkilenen su örneklerinin or­
taya koydukları kristallere bakalım. "Birlikte yapalım! " su
kristali güzelliği hemen farkedilen bir su kristalidir. Fakat
"yap bunu!" su kristali, garip bir şekilde "İblis" kelimesiyle
ortaya çıkan su kristaline benzemektedir. Daha önceki bölüm­
de de işaret ettiğim gibi, "yap bunu!" ifadesinin ortaya koydu­
ğu yaklaşım biçimi, tabiatta yer almaz. Tabiatın bize verdiği
temel mesaj şudur: Her şey doğal bir şekilde ve sevecenlikle
ortaya çıkar, yani zorlama yoluyla herhangi bir şeyi oluştur­
mak mümkün değildir. Bu durumda "yapmak zorundasın!"
veya "bunu yap!" gibi ifadeleri kullanmaktan kaçınmak, as­
lında kendimize yapabileceğimiz bir iyiliktir. En iyi yol, ta­
biatın yapısına uygun olan bir yolu benimseyip, kendimize ve
diğer insanlara karşı saygılı davranmaktır.

Duygularını ve Kendini Başkalarına Açabilmek


1 60. sayfada verilen ve "ruh" kelimesiyle şekillenmiş olan
su kristalinin güzelliği konusunda herkesin aynı düşüncede
olduğunu tahmin ediyorum. Japonca 'da "ruh" anlamına gelen
kelime, "tameşi" şeklinde telaffuz edilir ve bu kelime, iki kı­
sımdan oluşur. Soldaki karakter "konuşmak", sağdaki karak-
Sudaki Mucize 85

ter de tek başına ele alındığında "kötü ruh" anlamına gelir.


Susmanın ne denli faziletli bir şey olduğu anlatılırken, söylen­
mek istenen şey, duygularınızı içinizde bastırıp-saklamanız
gerektiği değildir. Aslında size duygularını açmayan kişilere
karşı dikkatli olmanızda yarar olduğunu bile söyleyebilirim.
Su kristallerinin fotoğraflarını çekip-inceleyerek yaptığım ça­
lışmalarda, tekrar tekrar farkına vardığım şey şudur: Su kris­
tallerinin ve Japon dilindeki karakterlerin birlikte incelenme­
leri, bizlere, kelimelerin doğasıyla ilgili olarak büyük bir viz­
yon kazandırmaktadır.

En Pozitif Kelimeleri Dile Getirmek


1 62. sayfada verilen "teşekkür ederim" ve "üzgünüm, affe­
dersin" ifadeleriyle ortaya çıkan su kristallerine bakalım. Bu
iki ifadeyi birbirlerinden farklı yerlerde kullandığımız için,
ortaya çıkan iki su kristalinin de birbirlerinden farklı olmala­
rı normaldir. Aynı şekilde, kullandığımız ifadelerin seçimin­
de içinde bulunduğumuz anda veya günde kendimizi nasıl
hissettiğimiz de önemli bir rol oynar.
Gerçekten çok yoğun geçen hayatlarımızı yaşarken, acaba
pozitif kelimeler kullanmanın avantajlarını yaşamak için ye­
terince zaman ayırabiliyor muyuz? Pozitif kelimeleri yazıya
dökmek, hatta dövme olarak vücudumuza işlemek bu işe bir
çare olarak düşünülebilir. Fakat benim şahsen dövmelerin po­
zitif mesajlar verdikleri konusunda kuşkularım var. Bence vü­
cut, kendi üzerine yazılıp-işlenmiş olan kelimelerden güç al­
maz, tersine, vücudun bu kelimelerin anlamlarıyla sınırlandı­
ğını düşünüyor ve bu konuda endişe duyuyorum. Eski bir Ja­
pon masalında, bir adam İblisler'den korunmak için, bütün
86 Sudaki Mucize

vücuduna Sanskrit dilinde kutsal olan sözler yazdırır. Fakat


bu kutsal sözlerden kulaklarına yazdırmayı unutur. Daha son­
ra bir İblis, bu adamın kulaklarını ısırarak koparır. Bu hikaye,
bize, kelimelerin nasıl yanlış kullanılabilecekleri hakkında
çok ilginç bir ders vermektedir. Pozitif kelimelerin ve ifadele­
rin ruhumuzla arkadaş olmaları için kafa yormamız gerekir­
ken, onları sadece vücudumuza yazmamız yetersiz bir çözüm­
dür. Bütün vücudunuzu "sevgi" ve "teşekkür" kelimeleriyle
kaplamak, hiç bir zaman, kalbinizi bu iki kelimenin ışığıyla
doldurup, hayatınızı bu ışığın rehberliğinde devam ettirme­
nizden daha etkili olamaz.
Sadece birkaç kelimeyi ve ifadeyi hayatınıza hakim kıl­
mak yerine, bir çok pozitif kelimeyi ve ifadeyi inceleyip, ya­
şadığınız her duruma uygun olanlarını kullanmanız daha ve­
rimli olur. Eğer hoş olmayan bir durum yaşıyorsanız, o za­
man, daha önceden seçtiğiniz ve o duruma uygun olan belirli
bir pozitif kelimeye veya ifadeye odaklanıp, vücudunuzdaki
suyun bu kelime veya ifadenin etkisiyle olumlu bir durumda
kalmasını sağlayabilirsiniz.
"Üzgünüm, affedersin" ifadesinin ortaya koyduğu su kris­
talinin gerçekten güzel bir su kristali olduğunu rahatlıkla gö­
rebiliyoruz. Hepimiz, bu ifadeyi kullanmış olmamız gereken,
ama kullanmadığımız bazı durumları yaşamışızdır. Bu konu­
da hiç birimiz bir istisna değiliz. Eğer bir örnek isterseniz,
"üzgünüm, affedersin" su kristaline bir bakın ve kendisine
karşı hata yaptığınız herhangi bir kişinin adını söyleyerek,
kendi kendinize yüksek bir sesle "üzgünüm, affedersin" de­
yın.
1 63. sayfada verilen ve "zihinsel huzur" ifadesiyle şekil-
Sudaki Mucize 87

lenmiş olan su kristali, sabit ve hareketsiz bir görünüm ver­


mektedir. Bu sevimli su kristalinin yardığı huzur dolu titre­
şimleri hissetmek zor değildir. Hayatınızda bir takım sorunlar
baş gösterdiğinde veya bir iş görüşmesine gitmek gibi ciddi bir
durumla karşılaştığınızda, bu fotoğrafa bakın ve huzur dolu
titreşimlerin vücudunuza dolmalarına izin verin.

Kutsal Sözlerin Teskin Edici Etkileri


İnsanların kendilerini teskin edip-sakinleştirmeleri için ya­
pabilecekleri pek çok şey bulunmaktadır. Bunlardan ikisi, bir
günlük tutmak ve ilahi okumaktır. Bu iki yöntemin de kelime­
lerle ortaya konuyor olmaları, bence bir tesadüf değildir. Su
örneklerini en yaygın olarak bilinen Budist Sutraları 'yla (kut­
sal sözlerine) etkilediğimizde ortaya çıkan ve 1 67. sayfada
verdiğimiz su kristalleri oldukça güzel birer görünüm çizmek­
tedirler. Sutralar, ritimsel titreşimlere sahiptirler ve bu neden­
le aldığımız sonuçlar bizi şaşırtmamıştır. Bence sutralar, bi­
zimle evrendeki enerji arasında bir tür bağlantı kurmaktadır­
lar.
Belki sizin de bildiğiniz gibi, insan bedeninde "7 Chakra",
yani 7 adet enerji noktası bulunmaktadır. Kafamızdan, bel ke­
miğimiz boyunca aşağıya inen bölgelerde yerleşmiş oldukları
düşünülen bu chakraların her birisinin, kendilerine has fre­
kansları bulunmaktadır. Ben, sutraların da, başımızın tepesin­
de bulunan chakra gibi, evrendeki enerjinin bize geçmesini
sağladıklarına inanıyorum. Eğer daha önce bir sutra dinleme
fırsatını bulduysanız, orada yer alan seslerin ne kadar kısa ve
basit olduklarını bilirsiniz. Ama onları bu denli güçlü yapan
şey, belki de bu özellikleridir.
88 Sudaki Mucize

Son zamanlarda Japonya'da, sahnelerde seslendirilen sut­


raları dinlemeye giden kişilerin sayısı oldukça artmış bir du­
rumdadır. Bundan altı ay önce seyrettiğim böyle bir dinletide,
bazı su örneklerini sahnenin kenarına koydum. Bu su örnek­
leri, 1 67. sayfada yer alan su kristallerini ortaya koydular. Ya­
ni bu ilahilerin teskin edici ve sakinleştirici etkileri, su kristal­
leri üzerinde de kendilerini gösterdiler.

Başkalarını Sevmek, önce Kendini Sevmekle Başlar


1 64. sayfadan 1 66. sayfaya kadar yer verdiğimiz "sevgi"yi
anlatan su kristallerinin fotoğrafları, bize sevginin doğasından
söz etmektedirler. "Kendini sevmek" su kristalinde, sanki bir
araya gelmiş olan ve her yöne doğru uzanıp-dua eden eller gö­
rüyoruz. Bu görüntü, bize, su kristalinin yüksek oranda ener­
jiye sahip olduğunu gösteriyor. Bu su kristalinin bize verdiği
diğer bir ders de, kendimizi sevmenin ne denli önemli oldu­
ğudur. "Kendini sevmek" kavramını anlamak kolay değildir.
Fakat konuya titreşimler ve rezonans açısından bakılırsa, du­
rumu kavramak biraz daha kolay olabilir. Kendiniz pozitif bir
rezonansa sahip değilseniz, başkalarına pozitif titreşimler ve­
remezsiniz. Başka bir ifadeyle, önce kendinize karşı bir sevgi
beslemeden, başkalarını sevemezsiniz.
Söylemek istediğim şeyi , tam olarak açıklamak için size
bir örnek vermek isterim: Mesela bir çatalı titreştirmek için
440 Hertz'lik bir frekansın gerektiğini düşünelim. Ama çatal
öylece tek başına durursa, insan kulağının algılayabileceği
şiddette bir ses çıkaramaz. Ama siz, bu frekansta bir ses şid­
detiyle şarkı söylemeye başlarsanız, çatal da titreşmeye baş­
lar. Sizde olan titreşimi aktarmak suretiyle, çatalı da titreştir-
Sudaki Mucize 89

miş olursunuz ve bu paylaşımınız çatalı yeniden hayata ve


canlılığa dönüştürür. Bu durumda sadece "aa" demeniz bile,
sevgi dolu bir paylaşımı harekete geçirebilir.
Hepimiz birer insanız ve bir konuda sorumluluk taşımak­
tayız. O da, sadece bir insanın yapabileceği şekilde, sahip ol­
duğumuz sevgiyi paylaşmaktır. Elbette evrendeki her şey
kendince titreşimler yaymaktadır. Ama dünya üzerinde insan
dediğimiz canlılar, yani bizler kadar bilinçli ve sürekli olarak
titreşim yayabilecek başka bir canlı türü yoktur. Buna ek ola­
rak, bizi gerçekten farklı ve özel kılan başka bir özelliğimiz
daha vardır: Biz insanlar dünyadaki her şeyle rezonans içine
girebilme yeteneğine sahip bulunuruz. Her çeşit sesle rezo­
nans sağlayabiliriz. Bir sesin sahip olduğu tam oktavı çıkara­
masak da, bir alt veya bir üst oktavdan, bu sesin benzeriyle re­
zonansa girebiliriz. Mesela, "la" notasını yüksek oktavda çı­
karamayabiliriz, ama bu notayla, onu bir alt oktavda seslendi­
rerek rezonans sağlamamız mümkün olabilir. Bizlerin çevre­
mizdeki her şeyle rezonansa girebilmemizin ve onlarla enerji­
mizi paylaşabilmemizin sırrı da budur.
Ne ağaçlar, ne de çiçekler, kendi başlarına titreşimler ya­
yamazlar. Fakat bir insan, o bitkiyle konuşmak suretiyle o bit­
kinin liflerine titreşim ve enerji üfleyebilir. Eğer bu konuda
kuşkunuz varsa, yetiştirdikleri çiçeklerle veya bitkilerle za­
man geçirmeyi seven kişilerle konuşun. Onlar size, çiçekleri­
ne veya bitkilerine sadece bakım yapmadıklarını, aynı zaman­
da onlarla konuştuklarını da söyleyeceklerdir. Titreşim ve re­
zonans kavramlarının ilkelerini anlamak, bize, açıklanamayan
şeyleri daha iyi anlama fırsatını sunmaktadır.
Bütün titreşimlerle rezonansa girebilme becerisinden dola-
90 Sudaki Mucize

yı insan, Yaratıcı 'yla çok özel bir ilişki kurabilme ve bundan


dolayı da, içinde yaşadığı dünyayı çok özel bir şekilde etkile­
yebilme becerisine sahiptir. Bizim özgür irademiz ve düşüne­
bilme yeteneğimiz vardır. Dolayısıyla istediğimiz her türlü
sesi çıkarabiliriz ve bu da, istediğimiz değişimleri ortaya koy­
mak için gereken gücü bize sağlar.
Fakat içinde yaşadığımız bu dünyaya enerji verebilmek
için, önce bizim, bir enerjiye sahip olmamız gerekir. Sizde ol­
mayan bir şeyi başkasına verebilmeniz mümkün olmaz. Bu
nedenle, öncelikle kendi hayatınızı sevmeli, kendinize saygı
duymalı, kendinizi takdir etmeli ve kendinize dikkat etmelisi­
niz. Ancak kendinize karşı gerçekten sevgiyle dolu olduğunu­
zu hissettiğiniz zaman, bu sevgiyi ve hayatınızı başkalarıyla
paylaşmaya da hazır olabilirsiniz. Bütün başarılı birliktelikler,
başka birisine değil, kendinize karşı duyduğunuz sevgiyle
başlarlar.

Başkalarını Mutlu Etmenin Size Getirdiği Güç


1 64. sayfada yer alan "eş sevgisi" su kristaline bir bakın.
Bu su kristali, birisi büyük ve diğeri de küçük iki tabakadan
oluşmaktadır ve büyük olanı, sanki küçük olanını sarmalamış­
tır. Buradan çıkarılabilecek ders şu olabilir: Sağlıklı bir ilişki­
nin ortaya çıkmasını sağlayan şeylerden birisi, iki tarafın ben­
zer değil, birbirlerinden farklı olmalarıdır. Birlikteliklerde ta­
raflardan birisinin üstün ve birisinin de daha aşağıda olması
gerekmez. Zaman zaman rollerin değişmesi de, sağlıklı bir
ilişkinin gereklerindendir. Kişilerin üstlendikleri rollerin de­
ğişebilmesi, aile sevgisinin temeli olan noktalardan birisidir.
Sudaki Mucize 91

1 65. sayfada verilen "aile sevgisi" su kristali, üç formun


biraraya gelmesiyle oluşmuştur. Bu üç form, belki de birara­
da ve uyum içinde yaşayan büyükanne ve büyükbabayı, anne
ve babayı ve çocukları temsil etmektedir. Üç nesli aynı çatı al­
tında birlikte yaşar görmek, bugünlerde nadir olan bir şeydir.
Ama ayrı yerlerde yaşıyor olsalar bile kalpleri bir olabilir ve
gerektiği zaman birbirlerine destek olmak için biraraya gele­
bilirler. Büyükanne ve büyükbabamızı kendi köşelerinde bıra­
kıp-unutmamamız gerekir. Eğer çocuklarınızı yanınıza alıp,
onları büyükanne ve büyükbabalarını ziyarete götürüyorsanız,
siz yaşlandığınızda, muhtemelen onlar da çocuklarını yanları­
na alıp-sizi ziyarete geleceklerdir. "Aile sevgisi" su kristalin­
den alınması gereken ders, aile kavramının sağlıklı olmasının
üç nesil arasındaki bağlılığa ve saygıya dayalı olduğu gerçe­
ğidir.
Eğer ailenizi seviyorsanız, o zaman komşunuzu da sevebi­
lirsiniz. 1 65. sayfada verilen "komşu sevgisi" su kristali, uyu­
mun güzel bir resmini çizmektedir. Komşunuzu sevebiliyor­
sanız, bir sonraki adım olan vatan sevgisi de, sizin içinizde
kolayca yer tutar.
1 66. sayfada verdiğimiz "vatan sevgisi" su kristali, arka
planda duran ve daha geniş olan başka bir su kristalinin üze­
rine oturmuş bir görüntü verir. Bunun anlamı da, bireysel
kimliğimizin, vatanımızın bize sunduğu değerlere yaslanıyor
oluşudur. Şu veya bu sebepten ötürü, kendi ülkelerini terket­
mek zorunda kalan milyonlarca insanı gördüğünüzde, hisset­
tiğiniz en bariz duygunun üzüntü olması yersiz değildir. "Va­
tan sevgisi" su kristalinin yan tarafında bulunan taç şeklinde­
ki çıkıntı bize, iyi ve adil bir yönetimin bir ülkenin varolabil-
92 Sudaki Mucize

mesi için ne kadar önemli olduğunu anlatıyor.


Vatan sevgisini içinizde hissedebilen bir kişi olarak, sizin
için sonraki basamak, bütün insanlığa karşı sevgi duyabil­
mektir. 1 66. sayfada verilmiş olan "insanlık sevgisi" su kris­
tali, çok dengeli ve güzel bir su kristali görünümü çizmekte­
dir. Bu çok önemli bir su kristalidir, çünkü, insanlık sevgisi;
yeryüzündeki savaşlar, felaketler ve hastalıklar gibi sorunlara
çözüm bulmamızda bize yardımcı olabilecek en önemli de­
ğerlerden birisidir.
Bu altı sevgi kristalinin hepsi de, kendimize karşı duydu­
ğumuz sevgiyi temel alırlar ve bu sevginin üzerinde yükselir­
ler. B ütün dünyaya yayılmasını istediğiniz bir sevgiye sahip
olmanızın ilk şartı, önce kendinize karşı derin ve tam bir sev­
gi besleyebilmenizdir. Kişilerin öncelikle kendi ihtiyaçlarına
yönelmeleri iyi bir başlangıç noktası olabilir. Çünkü bir süre
sonra şunun farkına varırlar: İnsanın kendisini sevmesi, ben­
cillik değildir. Kendinizi sevmek, size başka birisini; ailenizi,
komşunuzu, ülkenizi ve diğer bütün insanları sevmek için ge­
rek duyduğunuz enerjiyi sağlayan bir kaynaktır.

Barışa ve Huzura Doğru İlerlemek


Daha önce de belirttiğim gibi, "Barış ve Huzur" ifadesiyle
etkilenen su örneğinin ortaya koyduğu su kristalleri, birbirle­
rine bağlanmış su kristallerinden oluşmaktadır. Bu yapı, "sev­
gi ve minnettarlık" kelimeleriyle etkilenen su örneğinin orta­
ya koyduğu kristale benzemektedir. ( 1 37 . sayfaya bakın.)
Bence bu, sevginin minnettarlıkla uyum içinde var olmasının,
huzuru ve barışı getirdiği anlamına gelir.
Sudaki Mucize 93

Eğer huzur ve barış esintileri kalbinize uğramıyorsa, sev­


giyi ve minnettarlığı hayatınızda yeniden konumlandırmanız
gerekiyor demektir. Özellikle ikincisi üzerinde daha da çok
düşünmenizi önerebilirim. Başkalarına minnettar olabilmeniz
size sevgiyi getirir. Hatta müteşekkir olabilmeniz, öncelikle
sizin içinizde sevgiyi yeşertir. Teşekkürlerinizin üzerine sev­
giyi de eklerseniz, hayatınız huzurla dolmaya başlar.
Barış ve huzur, öncelikle bireylerin ortaya koymaları gere­
ken bir şeydir. Bu şekilde huzur ve barış öncelikle sizden ai­
lenize doğru yayılır. Bu dalga, sevgiye dönüşerek, içinde bu­
lunduğunuz bölgeye, bütün bir ulusa ve sonunda da bütün
dünyaya yayılır. Bunu başarmak için öncelikle yapmanız ge­
reken şey, sevginizi, başta Yaratıcı 'ya ve sonra da diğer in­
sanlara karşı minnettarlık göstererek taçlandırmaktır.
İçinde yaşadığımız gezegenin sağlığını yitirmiş olduğuna
inanıyorum. İnsanlar hasta olduklarında, vücutlarının en zayıf
düşmüş olan tarafları, hastalık belirtilerini ortaya koyarlar.
Sözgelimi midelerinde bir zayıflık taşıyan kişilerin, eninde­
sonunda bu zayıf düşmüş olan organlarında bir hastalık orta­
ya çıkar. Aynı şey vücuttaki diğer organlar için de geçerlidir.
Akciğerlerinde zaaf olan kişilerin, zaman içinde akciğerlerin­
de bir hastalık ortaya çıkar.
Üzerinde yaşadığımız yeryüzü de aynı şekilde işler. Dün­
ya şu anda, tıbbı yardıma ihtiyacı olan bir hasta gibidir. Afga­
nistan ' a, Hint Okyanusu 'na, Pakistan 'a, Tayland 'a ve Meksi­
ka'nın Yukatan Bölgesi'ne bir bakın. Bütün bu yerlerde "fe­
laket" anlamına gelen şeyler olmaktadır. Bu felaketler; savaş­
lar, depremler, �eller ya da fırtınalar şeklinde karşımıza çık­
maktadırlar. Sanki dünyamızın bağışıklık sistemi zayıflamış-
94 Sudaki Mucize

tır ve bu yüzden de, hücresel yapısından kayıplar vermektedir.


Neden bu gibi şeyler ortaya çıkıp-durmaktadırlar? Çünkü
dünyanın dengesi bozulmaktadır. Bu dengeyle sürekli olarak
oynanmakta ve ona zarar verilmektedir. Ama enerjinin özü
olan titreşimler, sadece rezonans dediğimiz olgu aracılığı ile,
dünyamızı daha güzel ve huzur dolu bir yer haline getirebilir­
ler.
Şu anda dünyamızda, "uyum" ve "barış" eksiktir. Yeryü­
zündeki uyuma zarar vermeye devam ettiğimiz sürece, geze­
genimiz yeni savaşlarla ve bir sürü doğal felaketle uğraşmak
zorunda kalacaktır. Bu dünyanın sakinleri olan bizler için ha­
yat gittikçe daha da zor bir hal alacak, yaşadığımız sorunlar
gittikçe daha karmaşık bir duruma geleceklerdir. Tersine çe­
virmek için bir şeyler yapmadığımız sürece, bu durum değiş­
meyecektir.
Ben Japon ulusundan gelen bir bireyim ve eskiden "Yama­
to" denilen anayurdumun ruhunu unutamam. Şu anda sizin
de bildiğiniz gibi bu ülkeye "Japonya" diyoruz. Japonca'da
"uyum" anlamına gelen kelime "wa" olarak �eslendirilir ve bu
kelime, yine Japonca'da "huzur-barış" anlamına gelen keli­
menin de ("heiwa") bir yarısını oluşturur. "Uyum" kelimesi
aynı zamanda sık sık, Japonca'da "büyük uyum" anlamına
gelen kelimenin ("Yamato") bir parçası olarak da karşımıza
çıkar. Günlük dilde, "uyum" kelimesi, bir şeyin veya bir kav­
ramın "Japon olduğunu ya da Japonya'ya ait bulunduğunu"
belirtmek için kullanılır. (Japon mimarisi, Japon dili, Japon
stili gibi.) Bütün bu ifadelerin içinde yer alan "uyum" kelime­
si Japonlar'ın yaşadığı hayata gönderme yapar ve bu kavram,
Japon milletinin hayatına girmiş durumdadır. Bu mesajı bütün
Sudaki Mucize 95

dünyaya vermenin benim görevim olduğuna inanıyorum:


"Yeniden uyum ve barış içinde yaşamaya karar vermeliyiz."
Bu görevi üstlendiğimizde, başlangıç noktamız hayatımızda
uyumu ve barışı ortaya koymak olmalıdır. Evliliğimize, aile­
mize, çevremizdeki kişilerin hayatlarına bir uyum getirmek,
atacağımız ilk adımdır. Bu düşünce tarzına sahip olup, onun­
la hareket ettiğimizde, daha uyumlu ve huzur dolu bir dünya­
nın temellerini atmamız kolaylaşacaktır.
Dünyada huzur ve barış bir insanın kendi başına sağlaya­
bileceği birşey değildir. Fakat bireylerin kendi hayatlarında
uyumu ve barışı ortaya koymaları mümkündür ve bireysel da­
irede başlayan bu uyum, zamanla ve adım adım bütün dünya­
ya yayılacaktır. Bu düşünce tarzına (doğal olarak) sahip oldu­
ğunuzda, dünyanın barış ve huzur dolu olmasına ciddi katkı­
larda bulunabilirsiniz.
ALTINCI BÖLÜM
Sudaki Mucize 99

Temiz Suyla Yaşamak: Huzuru,


Barışı ve Rahatı Bulmak

Enerji Veren Enerji

Hayatınızı tam anlamıyla yaşayabilmeniz, önemli düzeyde


pozitif enerjiye sahip olmanızdan geçer. Bu enerjiyi içinizde
barındırabilmenin yolu da, rezonans sağlayabilmenizden ge­
çer. Sözünü ettiğimiz bu rezonans, kendinizi sevgi ve minnet­
tarlık duygularından gelen rezonansla donatmanızın ve bu re­
zonansı yaymanızın sonucunda ortaya çıkar.
Elbette bunları söylemek oldukça kolay. Ama bu rezonan­
sı kendi kimliğimizin ve yaptığımız şeylerin bir parçası hali­
ne getirmemiz nasıl mümkün olabilir? Bu bölümde, bu rezo­
nansa ve pozitif enerjiye nasıl sahip olabileceğimiz ve negatif
etkilerden ve stresten nasıl korunabileceğimiz hakkında işimi­
ze yarayabilecek olan bazı yöntemler üzerinde duracağız.
Daha önce şu gerçeği belirtmiştim: Pozitif bir şekilde titre­
şimler yayabilmenin yolu, pozitif titreşimler yayan başka bir
kişiyle rezonansa girmekten geçer. Rezonans, enerjimizi baş­
kalarıyla paylaşmak için kullandığımız bir yoldur. Aynı şekil­
de, kullanmakta olduğumuz kelimeleri, ifadeleri ve düşünce­
lerimizi kainatın temel ilkeleriyle ve Yaraticı'nın iradesiyle
paralel bir hale getirdiğimizde, pozitif titreşimleri ve mutlulu-
1 00 Sudaki Mucize

ğu bizzat yaşayabiliriz. Bu enerji, kendimizi hayat ve enerji


dolu hissetmemize sebep olur. Ondan uzak düştüğümüz za­
man ise, kendimizi depresyonda ya da stres içinde hissederiz.
Elbette, kainatın temel ilkeleri ve Yaratıcı'nın iradesi, sevgi
ve minnettarlıktan daha önemsiz şeyler değillerdir.
Çevremizdeki kişilere titreşimler, yani enerji verdiğimiz­
de, aynı zamanda onlara sevgi de vermiş oluruz. Sevginin bi­
ze verdiği bu enerjiyi bilinçli olarak paylaşabilmek ve verebil­
mek, her insanın becerebileceği bir şeydir. Pozitif kelimele­
rin, hitap edilen kişiye enerji verme kapasiteleri ve özellikleri
vardır. Bu pozitif etki, aynı zamanda bu pozitif kelimeleri sar­
feden kişiyi de olumlu anlamda etkiler.
Bir insan sevildiğini hissettiğinde, onda oluşan doğal tepki
minnettarlıktır. Sevgi ve minnettarlık aynı daire içinde birlik­
te varoluyorlarsa, bunun doğal sonucu da rezonanstır. Hasta
bir çocuk, anne ve babasının sevgi dolu bakımıyla iyileştiğin­
de ortaya çıkan şey, minnettarlık duygusudur. Zaman içinde
roller değişip de, çocuk, anne ve babasını sevgi dolu bir tavır­
la görüp-gözetmeye başladığında, zamanında kendi çocuğuna
sevgiyle bakmış olan anne-baba da artık bu sevginin meyve­
lerini almaya başlarlar.

Negatif ve Pozitif Kişiler Arasındaki Farklar


Hepimiz pozitif ve iyileştirici titreşimler yayabilme kapa­
sitesine sahibiz. Bunlar sevgi dolu anne ve babaların çocukla­
rına gönderdikleri titreşimlere benzeyen titreşimlerdir.
Daha önce de belirttiğim gibi, su, bu konudaki en önemli
iletkendir. Suyun her şeyi yakalayabilme ve iletebilme özelli-
Sudaki Mucize 101

ği vardır. Bu açıdan bakınca, vücudunuzdaki suda bir sorun


olduğu zaman, sizi çevreleyen pozitif titreşimleri algılayama­
yacağınızı söylemek yanlış olmaz. Eğer taşıdığınız suyun
muhtevası bozulmuş durumdaysa, titreşimler de deforme
olurlar.
Negatif bir kişi , pozitif kelimeleri bile negatif bir şekilde
algılar. Siz de bu durumun çeşitli örneklerini görmüşsünüz­
dür. Böyle negatif düşünen bir kişinin vücudunda bulunan su­
yun da aslında deforme bir halde olduğunu tahmin etmek hiç
de zor değildir. Böylesi kişiler, içinde bulundukları hayatla il­
gili doğru ve güzel şeylerin tadına varamazlar ve en olumlu
olayların üzerlerini bile, karanlık bir bulutla kapatmakta bü­
yük bir beceriye sahiptirler. Onların bu durumu, vücutlarımız­
daki suyun kalitesinin ne denli önemli olduğuna iyi bir örnek­
tir.
İnsanlar sosyal ve günlük hayatın getirdiği stresten etkilen­
diklerinde yaydıkları titreşimler de bozulur ve hasar görürler.
Bu durumda, dünyanın en nazik ve en tatlı sözleri bile onların
üzerinde fazlaca etkili olamazlar. Böyle bir durumdaysanız,
vücudunuzdaki suyu doğal ve temiz bir hale getirmekte, yal­
nız başınıza başarılı olamayabilirsiniz. Fakat gözlerinizi açıp,
dikkatle etrafınıza baktığınızda, sahip oldukları pozitif enerji­
yi sizinle paylaşmaya hazır ve istekli bir çok kişinin varoldu­
ğunu görebilirsiniz. Sahip olduğunuz sevgiyi paylaşabilme
kapasitesine sahipseniz, eninde-sonunda onu başkalarıyla
paylaşma fırsatlarını elde edebilirsiniz. Sevgi, verdiğiniz za­
man biteceğinden endişe duymayacağınız şeylerden birisidir.
Çevrenizdeki kişi lere sevgiyle el uzatma alışkanlığına sa­
hipseniz, kendinizi kötü ve yere düşmüş bir durumda buldu-
1 02 Sudaki Mucize

ğunuzda, size de sevgiyle uzanan ve ayağa kalkmanız için


yardımcı olmaya hazır eller bulunduğunun sevinçle farkına
varırsınız.

Birisiyle Aynı Dalga Boyunda Olmak


Bir bebeği kucakladığınız anı düşünün. Onunla konuşur­
ken yumuşak ve hoş bir ses tonu kullanmış olduğunuzu hatır­
layacaksınız. Hangi kültürden veya hangi ülkeden olduğumuz
farketmez, bebeklerle her zaman aynı şekilde konuşuruz. Bu­
nun sebebi çok açıktır, çünkü kendimizi bebekten gelen titre­
şimlere uyarlarız. Hepimiz bilinçaltımızın bize verdiği bilgiy­
le, bebeklerin kısa dalga boyuna sahip titreşimler yaydıkları­
nın farkındayızdır ve bu sebeple, bebeklerin kısa ve yumuşak
sesler çıkardıklarını da biliriz. Bundan dolayı, kendimizi bu
titreşim şekline uyarlar ve bebeklerle, onların çıkardıklarına
benzer sesler çıkararak iletişim kurarız.
Kolayca farkına varabileceğiniz başka bir şey de şudur:
Ses tonumuz ve konuşma tarzımız, muhatap olduğumuz kişi­
ye göre değişir. Ben birisiyle konuşurken, o kişinin konuşma
tarzıyla uyumlu bir şekilde konuşmaya çalışırım. Fakat kişi­
nin konuşma tarzı ve yaydığı titreşimler, içinde bulunduğu
ana ve duruma göre de değişebilmektedir. Bu da, kişinin ton­
laması ve konuşma hızıyla kendisini belli eder.
Kendi yaydığınız titreşimlerin, başka birisinin yaydığı tit­
reşimlerle uyum içinde olduğu durumları yaşamışsınızdır.
Böyle birisiyle konuştuktan sonra, dudaklarınızdan ister-iste­
mez şu cümlenin döküldüğü olmuştur: "Bu kişiyle sanki rezo­
nansa girdik." Başka birisiyle rezonans içine girmek, bilinçli
Sudaki Mucize 103

olarak ortaya çıkan bir durum değildir. Bundan dolayı, üzerin­


de düşünmeden, birisiyle rezonans içine girdiğinizin farkına
varamazsınız.
Kendi ses tonunuzu, muhatabınız olan kişinin sesindeki tit­
reşimlerle uyum içinde kullanırsanız, hangi notayı, hangi öl­
çüyle kullanacağınızı seçme şansınız olur. Kalbi kırılmış olan
bir arkadaşınızı rahatlatmak istediğiniz zaman, do-mi-sol no .:.
tatarının ortaya koyduğu bir tonlamayı mı, yoksa do-fa-la no­
talarının ortaya koyduğu bir tonlamayı mı tercih ederdiniz?
Arkadaşınıza belki: "Kalp kırıklıkları insanı olgunlaştırır ve
onlara yeni fırsatlar açar" dersiniz. Belki de: "Gelecekte seni
daha iyi şeyler bekliyor" sözlerini söylersiniz. Gerçek şu ki,
söylediğiniz şey ne olursa-olsun, yumuşak, nazik ve sevgi do­
lu bir ses tonu kullanırsınız.
Stres içinde bulunan insanlarla konuşurken, bu kişilerin
ses tonlarında olası her türlü notayı kullanabildiklerini görür­
sünüz. Fakat bu durumdaki bir arkadaşınızın içinde bulundu­
ğu negatif durumu ortadan kaldırmak için, yapmanız gereken
şey, pozitif titreşimler ortaya koyabilecek uygun kelimeleri ve
ifadeleri kullanmak olmalıdır. Bence bir kişiye yapılabilecek
en büyük iltifat, ona, bir olaya başkalarının açılarından da ba­
kabildiğini söylemektir. Olaylara başkalarının pozisyonların­
dan da bakabilenler, onları dinlemeyi bilirler, sabırlıdırlar ve
başkalarını rahatlatan, umut ve heyecan veren şeyler söyleye­
bilirler. İşte "diğer insanlarla rezonansa girmek" deyince an­
latmaya çalıştığımız şey budur.
Başkalarına karşı soğuk ve ilgisiz davranan kişileri gördü­
ğünüzde, bu kişilerin, kendilerini başkalarının yerine koy­
makta ve başkalarının titreşimleriyle rezonansa girmekte za-
1 04 Sudaki Mucize

yıf kalan kişiler olduklarını düşünmeniz yanlış bir tahmin ol­


maz. Bu türlü kişilerle bir araya geldiğinizde, rahatlamak şöy­
le dursun, onların yanından ayrıldığınızda negatif duygularla
dolmuş olursunuz. Net bir şekilde söylemek gerekirse, insan­
ların duygularını anlamaya çalışmadıkça ve onların yaydığı
titreşimlerle rezonansa girmeye çaba göstermedikçe, onları
rahatlatmak mümkün değildir.

Para ve Zaman Gerektirmeyen Bir Güzellik Sırrı


Duygularınızı her gün canlandıracak bir şeyler bulabilme­
niz, dopdolu ve ödüllendirici bir hayat sürdürmenizi sağlaya­
cak olan enerjiyi bulmanızın da yoludur.
Duygu, hareket anlamına gelir. Bu da rezonans olgusunun,
neden duygu ve hareketin birleşimi olduğunu açıklar. Eğer is­
tersek, diğer insanlarla rezonansa girer, güçlü titreşimleri ve
dolayısıyla güçlü bir enerjiyi de hissedebiliriz. İçimizdeki
duygular ne kadar derin ve arınmış olurlarsa, duyumsadığımız
titreşimler de o kadar net ve saf olurlar.
Sıklıkla seminerler veren birisiyim. Seminerlerim güzel
geçtiği zaman, dinleyicilerimle aramızda bir şekilde rezonans
oluştuğunu ve dinleyicilerimin duygularına dokunabildiğimi
hissederim. Söylediğim şeyler, dinleyicilerin zihinlerine,
enerjilerine ve hafızalarına dahil oluyorsa, o insanların duy­
gularına hitap ettiğimi anlarım. Bu durum, içinde bulundu­
ğum dünyayı başkalarının gözleriyle görebildiğim zamanlar­
da ortaya çıkar.
Yaşadığımız coşkunun derecesi, hayat dolu oluşumuzdaki
seviye ve yaşadığımız her günün anlamı , çevremizde olup-bi-
Sudaki Mucize 105

tenlere karşı olan duyarlılığımızla doğru orantılıdır. İçinde


bulunduğumuz dünyanın duygularımıza dokunmasına izin
vermemiz bu konuda çok önemlidir.
Shizue Kato, kadın hakları konusunda önde gelen aksiyo­
nerlerdendir. Bir gazeteci, bu bayanın l 00. yaş gününe katılır
ve ona: "Bu kadar uzun yaşamanızın sırrı nedir?" diye sorar.
Kato ona: "Günde en az on kez heyecanlanmanızı sağlayacak
şeyler bulun" diye cevap verir. Devamla şunları söyler: "Sa­
bah kalktığınızda hala yaşadığınızı anlamak, heyecan verici
bir şeydir. Sabah kahvaltısında lezzetli bir şeyler yemek heye­
can vericidir. Ve yine sabah pencereden baktığında o buğulu
havayı görmek de insana heyecan verir. Güneşin hayat veren
ışığını görmek ve yağmurun yeryüzüne inişini seyretmek de
sizi duygulandırabilir. Etrafınıza şöyle bir baktığınızda, en ba­
sit şeylerde bile bir güzellik olduğunu görüp, dünyada sizi
duygulandırabilecek ve canlı tutabilecek ne kadar çok şeyin
var olduğunun farkına varırsınız." Kato'nun bu sözleri, hayat
boyu uygulanması gereken ilkeleri çok güzel yansıtmaktadır.

Daha Lezzetli Bir İçme Suyu Oluşturun


Bedenimizdeki su gibi, içtiğimiz suyu da daha arı ve daha
temiz bir hale getirmek isteriz. İşte size içme suyunuzu temiz­
lemek ve daha sağlıklı bir hale getirmek için basit bir yöntem.
Bardağınızdaki suyu içmeden önce durun ve suya biraz bakın.
Bütün içtenliğinizle suya "teşekkür ederim" deyin. Ben bunu
gün boyunca yaparım ve böyle yaptığımda, içtiğim suyun ger­
çekten daha farklı bir lezzete sahip olduğunu söyleyebilirim.
Daha önce de belirttiğim gibi, kelimeleri seslendirmek, on-
1 06 Sudaki Mucize

ların yaydıkları titreşimleri güçlendirir. Bu sebepten dolayı,


bir bardak suyu içmeden önce, ona "teşekkür ederim" demek,
içtiğiniz suyun lezzetinde büyük bir fark meydana getirir. Su­
ya "teşekkür ederim" dediğiniz anda ortaya çıkan titreşimler,
suyun güzel kristaller meydana getirmesini sağlar. Sizin yay­
dığınız titreşimler atmosferden suya ulaşırlar ve suyun içinde
vücudunuzun da hissedeceği titreşim halkaları meydana geti­
rirler. Su nerede olursa-olsun, aynı sudur. Suyun atmosferde,
bir bardakta veya sizin vücudunuzda olması onun mahiyetini
değiştirmez. Dışarıdaki su, vücudunuzdaki suyla rezonans içi­
ne girmeye hazırdır.

Suyu Günlük Hayatınızın Bir Parçası Haline Getirin


Günlük hayatınızı sürdürürken, su konusunda ne kadar bi­
linçli davrandığınızı biraz düşünün. Eğer siz de insanların ço­
ğu gibi davranıyorsanız, su konusu üzerinde fazlaca düşün­
müyorsunuz demektir. Suyun, hayatınızın bir parçası haline
gelmesi için bilinçli olarak çalışmanızı sağlamak amacıyla, si­
ze birkaç tavsiyede bulunmak istiyorum.
Sabah kalktığınızda bir bardak su alın, bu bardağın kenarı­
na, akşamdan "sevgi ve minnettarlık" kelimelerinin yazılı ol­
duğu bir kağıt iliştirmiş olun. Bu bardaktaki suyu, kalpten ge­
len bir saygıyla için. Suyu içtikten sonra, yüzünüzü güneşe
dönün ve onun aracılığıyla bize hediye olarak gelen çok özel
enerjiyi düşünün. İnsan, bu koskoca evrende ağırlanmaktadır
ve bütün bu hediyeler bize çok özel birisinden, Yaratıcı'dan
gelmektedir.
Sabahları, hepimiz çok telaşlı bir hayata başlamak üzere
Sudaki Mucize 1 07

olduğumuz için gergin oluruz. Ama yine de sabah vakitlerini


kendimiz için oldukça dinlendirici ve rahatlatıcı bir hale geti­
rebi1iı iz. İşinize giderken, etrafta gördüğünüz çiçekleri seyre­
din ve onların sahip oldukları güzelliklerin tadına varın. Ja­
ponlar arasında söylenen bir söz vardır: "Eğer sabah içtiğiniz
çayın yapraklarından birisi fincanınızdaki çayın üzerine çı­
karsa, o gününüz şanslı geçer." Aslında günü güzel ve şanslı
geçecek olan kişiler, bardaklarındaki çayın bir hediye ve bir
nimet olduğunun farkında olanlardır. Eğer sabahlarınızın ger­
çekten telaşlı geçtiğini düşünüyorsanız, normalden yarım saat
önce kalkın ve sabah telaşı başlamadan önce kendinize zaman
ayırın. Daha erken kalkmanıza bile gerek yok, 30 dakika size
yetecektir.
Sabahınızı daha rahatlatıcı bir hale getirmek için, kalktığı­
nızda tabiatı düşünün. Evcil bir hayvanınız varsa onu sevin ve
çiçeğinizi sulayın, onlara güzel şeyler söyleyin. ("Seni sevi­
yorum" ifadesi iyi bir seçimdir.) Bu türlü şeyleri söyleme alış­
kanlığını kazandığınızda, çiçeklerinizin veya bitkilerinizin
daha sağlıklı ve daha güçlü bir hale geldiklerini görürsünüz.
Biz hasta ve güçsüz bir durumda olduğumuzda, bakımını yap­
tığımız çiçekler de zayıflarlar ve hatta solarak ölürler. Bu da,
rezonans olgusunun ne kadar önemli olduğunu gösterir. Hayat
ritminizi biraz yavaşlatıp, sabahları kendinize zaman ayırmak
ve biraz düşünmek, ihtiyacınız olan büyük enerjinin gücünü
açığa çıkarır.
Akşamları yoğun ve stresli bir günden sonra eve döndüğü­
nüzde, uzun süren bir banyo yapabilirsiniz. Sıcak su, zihnini­
zi ve bedeninizi dinlendirir. Gözlerinizi kapatın ve vücudunu­
zu kaplayan suyu hissetmeye çalışın. Ruhunuzu, "su" adı ve-
1 08 Sudaki Mucize

rilen bu hediyeye karşı duyduğunuz şükran hisleriyle doldu­


run. Banyo yapacağınız suyun ideal derecesi, 39-4 1 °C arasın­
da olmalıdır. Isı, titreşimlerin eseridir. Vücudunuzu suyun or­
taya koyduğu titreşimlerle kaplamak, sizi rahatlatacaktır.
Böylelikle, sizi güçsüz bırakan negatif titreşimlerden kurtul­
manız da mümkün olur.
Sıcak su kaplıcalarının bütün dünyada bu kadar sevilmele­
rinin sebebi, sıcak suyun insanı rahatlatmasıdır. Bu kaplıcala­
rı insanlar için keyifli bir hale getiren şeylerden bir diğeri de,
suyun yaydığı titreşimlerin vücutta hissedilmesidir. Suyun
yaydığı titreşimler, vücudunuza nüfuz ederler ve negatif titre­
şimleri dışarıya atarlar. Bu da, metabolizmanızın daha sağlık­
lı ve daha güçlü bir hale gelmesini sağlar.
Suyun bizim yararımıza olarak ortaya koyduğu pek çok
şey bulunmaktadır: Vücudumuzu sıcak tutar, kuruyan boğazı­
mızı nemlendirir ve vücudumuzun ürettiği atıklardan kurtul­
mamızı sağlar. S uyun bizim için yaptığı şeyleri düşündüğü­
müzde, bize verilmiş bulunan ve adı "su" olan bu hediye se­
bebiyle 0minnettarlık duymamamız mümkün müdür?
Küvetin içine uzanıp-kendimizi bıraktığımızda, suyun bize
sağladığı o sıcak ve hoş ortamda hissettiklerimizle, annesinin
kucağındaki bir bebeğin hisleri arasındaki benzerliğin farkına
varmamız aslında hiç de zor değildir. Bu benzerlik, küvetteki
suyun, aslında anne rahminde bulunan ve içinde yaratılıp-bü­
yüdüğümüz suyu çağrıştırmasından kaynaklanır. Bu sebeple,
ılık suyun içinde uzanmak, bizi haşka şeylerden daha farklı
bir şekilde dinlendirir ve rahatlatır.
Evinizde ve banyonuzda farklı banyo tuzlarını deneyebilir­
siniz. Eğer evinizde bir bebek varsa, bebeğin oynadığı oyun-
Sudaki Mucize 109

caklara üzerinde "sevgi ve minnettarlık" yazılmış olan kağıt­


lar iliştirmenizi öneririm. Banyo yaptıktan sonra ve yatağını­
za gitmeden önce, su formunda size gelen sevgi ve minnettar­
lıktan biraz için. Sonra çevrenizde bulunan ve sizin için birer
hediye olan sevdiğiniz insanlar, eşyalarınız, çiçekleriniz ve
bunlara benzer her şey için şükredin.
Akşamları dinlenmek için mutlaka kendinize göre yöntem­
leriniz vardır. Benim için akşamları uyumak üzere yatağıma
uzandığımda müzik dinlemek, en az uyumak kadar dinlendi­
ricidir. Özenle seçilmiş müzik eserlerinin vücudumdaki stresi
alıp-götürürken, yine vücudumdaki suyu da kendi gerçek te­
m_izliğine ve duruluğuna döndürdüğüne inanırım. Yatağınızın
başucunda farklı türlerde müzik albümleri bulundurun. Kendi
zevkinize göre seçtiğiniz ve sizi günün stresinden uzaklaştıra­
cak olan müzik çalışmalarını dinlemeyi ihmal etmeyin.

Stres Kökenli Hastalıklardan Kaçınmanın önemi


Gereğinden fazla olan stres hastalandırır. Bundan dolayı,
sabahları ve akşamları sizi dinlendirip-rahatlatacak olan şey­
leri yapma alışkanlığını edinmenizde büyük yarar vardır. Vü­
cudunuzdaki titreşimler deforme olmaya başladığında, stres
ortaya çıkar ve titreşimlerinizdeki deformasyonla doğru oran­
tılı olarak artar. Bu durumda titreşimleriniz daha fazla defor­
me olurlar ve bu kısır döngünün eseri de kaçınılmaz olarak or­
taya çıkan hastalıklar olur.
Vücudumuzda hatırı sayılır ölçüde titreşim vardır ve gün­
lük hayatın getirdiği stres, vücudumuzdaki bu titreşimleri za­
man içinde değiştirir. Bu değişiklikler önce çok ufak çapta
ı ıo Sudaki Mucize

başlar ve dolayısıyla ortaya herhangi bir belirti koymazlar.


Fakat bu değişiklikler moleküler ve hücresel seviyelere ulaş­
tığında, belirtileri ortaya çıkmaya başlar. Eğer yaşadığınız
stres devam ederse, titreşimlerdeki değişiklikler, hücreleriniz­
den organlarınıza sıçrarlar. Sonuç olarak, kişinin sağlığı bo­
zulmaya başlar ve bu durum, ölüme kadar da gidebilir. Bu bo­
zulmanın ortaya çıktığına dair mesajları taşıyan unsur da su­
dur.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, titreşimleri yöneten "rezo­
nans" adını verdiğimiz unsurdur. İki pozitif titreşimin ortaya
koyduğu rezonanstan daha güçlü bir rezonans yoktur. Kendi­
nizi stresten koruyarak ve saf titreşimlerin ortaya koydukları
rezonanslara ulaşarak, sağlıklı ve mutlu bir hayat sürebilirsi­
niz. Bunu gerçekleştirmek için yapmanız gereken şey, sizi ra­
hatlatan etkinliklere zaman ayırmak, huzuru ve sükuneti bul­
duğunuz şeylerle zaman geçirmektir. Bu süre içinde sorunla­
rınızı unutma ve rahatlama şansınız olur. Huzur dolu anları
yakalamak, hayatınızı derleyip-toplamanızda size yardımcı
olurlar, vücudunuzdaki suyu daha duru bir hale getirirler ve
sizi hayalini kurduğunuz hayatı yaşamaya doğru yönlendirir­
ler .
Bir arkadaşınızla konuşurken enerjinizi, negatif titreşimle­
ri nötr hale getirmek için kullanabilirsiniz. Size gelen pozitif
bir mesajdan keyif almaya çalışabilir veya sizi rahatlatan baş­
ka bir tekniği kullanıp, yeniden pozitif bir tavır yakalayabilir­
siniz. Bir otobüse atlayıp, sevdiğiniz yerlerde gezi yapmak
veya bir tren gezisine katılmak sizi rahatlatabilir. Yolculuğun
getirdiği zahmetin sizi biraz sersemletmesine izin verin. Bel­
ki de aradığınız titreşim budur. Yapmanız gereken şey belki
Sudaki Mucize 111

de, sizi rahatlatıp-dinlendirecek olan müzik parçalarını bul­


mak için biraz araştırma yapmaktır. Vücudunuzdaki su, onun
durulaşmasını sağlayacak olan müzikten olumlu yönde etkile­
nır.

Elektromanyetik Dalgaların Yapılan


Bir önceki bölümde, elektromanyetik alanlarda gereğinden
fazla kalmanın tehlikelerinden söz etmiştim. ( l 68. sayfada ve­
rilen ve çeşitl i elektromanyetik alanlarda kalmış olan su ör­
neklerinin ortaya koydukları su kristalleri fotoğraflarına ba­
kın.) Cep telefonlarımızı çöpe atmamız veya elektromanyetik
alanlardan kaçınmamız gerekir gibi takıntılarımızın olması
doğru değildir. Fakat onların zararlarından en az düzeyde et­
kilenebilmek için, kullandığımız kelimelerin ve ifadelerin,
sevgi ve minnettarlık merkezli olmalarına özen göstermek ve
dikkat etmek durumunda olduğumuzu da bilmeliyiz.
Cep telefonları, mikrodalga fırınlar, televizyonlar veya bil­
gisayarlar hayatımıza girmiş durumdadırlar ve onlarsız bir ha­
yat da artık mümkün görünmemektedir. Bugün neredeyse
kullandığımız her şey, kendi çapında bir elektromanyetik alan
üretmektedir. Kullandığınız şeylerin doğalarını ve yapılarını
anlamak, elektromanyetik dalgaların sizin lehinize çalışmala­
rını sağlayabilir. Bu da, sevgi ve minnettarlık duygularınızı
düşündüğünüz ve yaptığınız her şeyin bir parçası haline getir­
mek anlamına gelir.
Bu durumda televizyonunuzu kapatıp ondan tamamen
uzak kalmanız gerekmiyor. Yapmanız gereken şey, seçici ol­
mak, yani sizin misyonunuza ve vizyonunuza hizmet eden
1 12 Sudaki Mucize

sağlıklı programlar seyretmektir. Bilgisayarınız da sizin kul­


lanma tarzınıza göre yararlı olabilecek bir cihazdır. Cep tele­
fonunuzu da kullanmaya devam etmelisiniz. Ama onu öfke
dolu ve negatif diyaloglar kurmak için değil , pozitif mesajlar
alıp-vermek için kullanın.
Peki ya mikrodalga fırınlarımız ne olacaklar? Bu cihaz, be­
sinlerimizin atomlarını, onları ısıtmaya yetecek düzeydeki bir
hızda titreştirmek için kullanılır. Bu durumda, mikrodalga fı­
rında ısıtılmış olan besinleri tüketmenizin, sizi bir şekilde et­
kilediğini tahmin etmek zor değil. Mikrodalga fırınların in­
sanlara verdiği negatif etki olabilecek en az düzeydedir. Çün­
kü tasarımları ve üretimleri sırasında buna dikkat edilir. Ama
yine de mikrodalga fırınlarda ısıtılmış veya pişirilmiş olan be­
sinlerdeki suyun deforme olduğunu biliyoruz ve bu da bizi is­
ter-istemez kuşkuya götürüyor.
Eğer mikrodalga fırından kurtulmak size zor geliyorsa, o
zaman kullanım tarzınıza dikkat edin. Onu sevgi ve minnet­
tarlık duyguları içinde kullanın. Yapılabilecek en iyi şey, ye­
meğinizi mikrodalga fırında ısıtırken, ona "seni seviyorum"
demektir. Önerdiğim yöntem kadar etkili olmasa bile, kulla­
nabileceğiniz başka bir yöntem de, mikrodalga fırına "sevgi
ve minnettarlık" kelimelerinin yazılı olduğu etiketler yapıştır­
maktır.
İntemeti de akılcı ve sağlıklı bir şekilde kullanabilirsiniz.
Bilgisayarınızda elektronik posta mesajlarınızı ve metinlerini­
zi yazarken kullandığınız kelime ve ifadelerin, sizin bedeni­
nizde ortaya koydukları etkiler, normal konuşmalarınızda kul­
landığınız kelime ve ifadelerden daha etkilidirler. Bunu oku­
manın, size şaşırtıcı geldiğini tahmin ediyorum. İnsan vücu-
Sudaki Mucize 113

dunun yaydığı elektromanyetik titreşimler, elektronik postalar


veya sanal sohbetler gibi elektronik iletişim yöntemlerinin
yaydıkları titreşimlerle hemen hemen aynı düzeydedirler. Ka­
lem kullanarak yazdığımız metinlerin yaydıkları titreşimler
ise, vücudumuzla rezonansa girebilecek derecede güçlü değil­
dirler. Bu da, yazılı metinlerin insanlar üzerindeki negatif et­
kilerini sınırlar. Fakat elektromanyetik bir ortamda yazdığı­
nızda, ortaya çıkan titreşimler, vücudunuzun yaydığı titreşim­
lerle rezonans oluşturabilecek düzeyde güçlüdürler. Bu ne­
denle elektromanyetik ortamlarda yazdığımız mesajlar veya
metinler, beynimizin ve vücudumuzun üzerinde, kalemle ve­
ya daktiloyla yazdığımız mesajlardan çok daha fazla etkili
olurlar.
Elektronik dalgalarla taşınan mesajların, harap edici etkile­
ri daha kuvvetli ve daha kalıcı olabilir. Bunun tersine, elektro­
nik bir ortam aracılığıyla gönderdiğimiz pozitif mesajların et­
kileri daha onarıcı ve kalıcıdır. Eğer birisine negatif bir şeyler
söylemek zorundaysanız, bunu yapmak için e-mailler veya
sohbet odaları gibi elektronik ortamları kullanmayın. Şirket­
ler, müşterilerinden e-mailler yoluyla şikayetler alıyorlar ve­
ya üst düzey yöneticiler, astlarını e-mailler göndererek uyarı­
yorlar. Bu türlü mesajların ortaya çıkardıkları negatif etkileri
azaltabiliriz En iyisi, iletişim kurma gereği duyduğunuz ki­
şiyle yüzyüze görüşmektir. Eğer kendinizi yüzyüze bir görüş­
mede değil de, elektronik mesaj göndererek daha rahat ifade
edebileceğinizi düşünüyorsanız, mesajınızı daha pozitif ve
daha teşvik edici ifadelerle ortaya koyun.
Cep telefonlarınızla yaptığınız ve doğal olarak sesinizi
kullandığınız görüşmeleriniz, ayrıca duyarlılık isteyen bir ko-
1 14 Sudaki Mucize

nudur. Kablolu olan sabit telefonların aksine, cep telefonları


elektromanyetik alanlar üreterek çalışırlar. Bu da, biraz endi­
şe verici bir durumdur. Cep telefonunuzda konuşurken, pozi­
tif şeyler konuşup, pozitif mesajlar veriyorsanız, risk büyük
olmaz. Ama diyaloglarınız, negatif ve sağlıksız bir alışverişe
dönüştüğünde, cep telefonları gerçekten zararlı olurlar ve fi­
ziksel anlamda da zarar verebil irler.
Yüzyüze yapılan görüşmelerde pek de zararlı olmayan ne­
gatif kelimeler ve ifadeler, cep telefonlarıyla konuşurken bi­
rer silah kadar zararlı olabilmektedirler. Bu cihazla konuşur­
ken sarfettiğimiz negatif kelimelerin ve ifadelerin, bize, nor­
malden çok daha fazla zarar verdiğini bilmenin, sizin bu ko­
nuda daha dikkatli olmanızı sağlayacağını düşünüyorum. Bu
durumda en iyisi, düşüncelerinizi, kullandığınız kelimeleri ve
ifadeleri pozitif tutmak için sürekli bir çaba göstermektir.

Negatif Duygulardan Kurtulmak


Negatif duygulara, titreşim hakkında bildiğimiz şeylerin
ışığında bakarsak, rahatsız ve asabı olmanın, bunalmış bir ruh
halinin ve kıskançlık gibi duyguların neden sağlığımıza zarar
verdiklerini anlamak hiç de zor olmaz. Öfke ve heyecan duy­
guları, vücudumuzdaki titreşimlerin şiddetini artırır ve bizi
normalin dışında bir duruma götürürler. Mesela öfke, karaci­
ğerimize zararlı olabilir. Doğu Tıbbı 'nda, öfke duygusuyla
karaciğer hastalıkları arasında doğru bir orantı bulunduğu
yüzlerce yıldır kabul edilegelmektedir. Öfke duygusunun ka­
raciğerlerimizdeki hücreleri öldürdüğü bilinmektedir. Bu da,
öfkeli kişilerde siroz ve hepatit gibi hastalıklara daha sık rast­
lanmasının en belli başlı nedenidir.
Sudaki Mucize 1 15

Üzüntü, beyindeki Hipocampus Bölgesi 'ne zarar vermek­


te, bu durum da Alzheimer hastalığına yakalanma riskini ar­
tırmaktadır. Üzüntü duygusu, aynı zamanda, kanımızı da etki­
ler, lösemiye ve kanla ilgili diğer hastalıklara sebep olabilir.
Kıskançlık ise, troid bezine zarar verebilir.
Her duygunun farklı bir organ üzerinde daha yoğun bir et­
kiye sahip oluşunu, her bir duygunun diğerlerinden daha fark­
lı bir dalga boyuna sahip olmasıyla açıklayabiliriz. Duygula­
rımız, günün her anında vücudumuzun hücrelerine, atomları­
na ve moleküllerine titreşimler gönderirler. Negatif duygular­
dan bütünüyle kaçınmak mümkün değildir. Ama yine de sev­
gi ve minnettarlık duygularıyla donanarak, negatif duyguların
etkilerini nötr bir hale getirebiliriz. Negatif bir duyguyu his­
setmeye başladığınızda, zihninizde o duygunun tersi bir duy­
guyu hayal edip, negatif duyguyu dengelemeniz mümkün ola­
bilir.
I:ğer içinize öfkenin dolmaya başladığını hissederseniz ve
bu duygunun size zarar vermesini de istemiyorsanız, öfke his­
sinin tersi bir duygu olan minnettarlık duygusunu yardıma ça­
ğırın. Minnettarlık, öfke duygusunu nötr hale getirebilir. Çün­
kü bu iki duygu da, aynı dalga boyundadırlar. Negatif tarafta
öfke duygusu, pozitif taraftaysa minnettarlık duygusu yer al­
maktadır. Faki:lt birisi bize karşı öfke veya alınganlık besliyor­
sa, bu kişiye minnett:ırlıkla cevap vermek, bir çoğumuza zor
gelir ve bunu yapmak da, gerçekten sağlam bir karaktere ve
tavra sahip olmayı gerektirir. Böyle bir durumun meydana ge­
tirdiği negatif atmosferi yaşarken, kendisine karşı minnettar­
lık duyduğunuz birisini gözünüzün önüne getirin. Sizi rahat­
sız edecek ve kanınızı öfkeyle kaynatacak bir kimse sizi tele-
1 16 Sudaki Mucize

fonla aradığında, onun telefonuna cevap vermeden önce, tanı­


dığınız ve sevdiğiniz birisinin yüzünü hayalinizde canlandı­
rın. Bunu yaptığınızda, çok geçmeden içinizdeki negatif duy­
gulardan kurtulup, minnettarlık hisleriyle dolarsınız.
Bu bölümde size sunduğumuz tavsiyeleri aklınızda tutun
ve uygulayın. Bunu yaptığınızda, "su" dediğimiz aziz kavra­
mı, günlük hayatınızın temel parçalarından birisi haline getir­
me yolunda ilerlediğinizi göreceksiniz.
YEDİNCİ BÖLÜM
Sudaki Mucize 1 19

Sevgi ve Minnettarlık Duygulan Ve


"Dünyayı Kurtarmak"

Enerjiyi Açığa Çıkarın:


Bir Ölçü Sevgi ve İki Ölçü Minnettarlık Duygusu

Size, vücudumuzun dışında bulunan suları, sevgi ve min­


nettarlık kristalleri vasıtasıyla daha duru bir hale getirmenin
yollarından da söz etmek istiyorum. Daha önce de belirttiğim
gibi, vücudumuzdaki suyu durulaştırma ve temizleme eylemi,
aslında bir yandan da, yaşadığımız ve "dünya" adı verilen ge­
zegendeki suları durulaştırma ve temizleme eyleminden daha
farklı değildir. Başka bir deyişle, kendi vücudunuzdaki suya
karşı sevgi ve takdir hisleri beslemeyi hayatınızın bir parçası
haline getirdiyseniz, gezegenimizdeki suların daha iyi bir ha­
le gelmelerine de yardımcı olmanız mümkündür.
Suyun atomlarını şöyle bir düşündüğümüzde, onun dünya­
mızda oynadığı önemli rolün farkına varmamız zor olmaz.
Suyun molekülü, iki hidrojen ve bir oksijen atomundan olu­
şur. Başka bir deyişle, suyun adı H 2 O'dur. Suyun bu kimya­
sal formülü üzerinde ne zaman düşünsem, kendimi sevgi ve
minnettarlık duygulan üzerinde düşünmekten de alıkoya­
mam. Sevgiyi oksijenin, minnettarlık duygusunu da hidroje­
nin yerine koyanın.
120 Sudaki Mucize

Oksijen olmadan ateşi düşünemeyiz ve ateş olmaksızın da


ısı ortaya çıkmaz. Oksijenin olmadığı bir yerde hayat yoktur.
Varolan hayat da oksijensiz bir ortamda çabucak sona erer.
Dolayısıyla, sevgi ya da oksijen kavramlarından sadece biri­
sinin yokluğu bile hayatın devamını imkansız kılar. Sevgiyi
alan taraf için şu durum çok önemlidir: Alınan sevgiye karşı­
lık gösterilen minnettarlık duygusunun, hediye olarak gelen o
sevgiden bir doz daha fazla olması makbuldür. Size gösterilen
bir birim sevgiye, iki birim minnettarlık duygusu gösterme­
niz, hayatın dengesi açısından da çok önemlidir.
Bir birim sevgiyle iki birim minnettarlık duygusunun bira­
raya gelmesi, herkesin kullanımına açık olan bir enerjiyi orta­
ya çıkarır. B unu size daha ayrıntılı bir şekilde açıklamak iste­
rim: Birisine bir şey söylemek istediğimi varsayalım. Muha­
tabım olan kişi, söylediğim şeylerle rezonansa girip, onları
anladığında, kalbinde bazı duygular uyanır ve bir takım titre­
şimler yaymaya başlar. Böyle bir durumda, o kişi kendi içine
sevgiyi almaya hazır bir hale gelir ve onda meydana gelen tit­
reşimler, başkalarına da sıçrar. Sevgi titreşimlerine karşı baş­
ta alıcı durumunda olan kişi, daha sonra sevgi titreşimleri ya­
yan birisi konumuna geçer. Başka bir deyişle, başta bir birim
olan sevgi, daha sonra iki birim haline gelir. Bu da titreşim ol­
gusunun temelini oluşturan bir ilkedir.
Fakat bu, herkesin kullanımına açık olan serbest enerjinin
son aşaması değildir. Bu enerji, dışarıya doğru yayılmaya de­
vam eder ve titreşim sürekli olarak hareket halinde kalır. Ge­
çenlerde, bu anlattığım şeyleri oldukça iyi bir şekilde ortaya
koyan bir deney yapmıştım. 5 Şubat 2005 yılında, Santa Mo­
nica ve Kalifomiya'dan Hawaii 'ye kadar uzanan bir seminer
Sudaki Mucize 121

turuna çıkmıştım. İlk seminerimden iki gün önce, biletlerin


yarısı satılmıştı. Geri kalan biletler seminer günü satılmaya
başladı ve bizim beklediğimizden çok daha fazla kişinin semi­
nere gelmek istediğinin farkına vardık. Bunun sebebini dü­
şünmeye başladık. Bunun sebebi, birkaç kişinin yaydıkları ve
durmadan genişleyip-yayılan enerjiydi. Sonuçta bütün biletler
satıldı ve sadece birkaç kişiden yayılan bu enerji sayesinde,
büyük sayıda insan sevgiyi ve minnettarlığı konu alan semi­
nerimize katılma şansını elde etmiş oldular.

İlaht Bir Elçi Olarak Su


Artık hepimiz, suyun, pozitif kelimelere ve ifadelere karşı­
lık olarak güzel su kristalleri ortaya koyduğunu biliyoruz. Bu­
nun tersi bir durumda, yani su negatif mesajlar aldığında ise
çirkin ve biçimsiz su kristalleri ürettiği de doğru. Ama şimdi,
konuya daha farklı bir perspektiften bakmak istiyorum.
Kainatın kuruluşun� ve bizim bu kainat içindeki varoluşu­
muzun karmaşık yapısını anlayabilmek için, bir modele ihti­
yacımız bulunmaktadır. Bu model dört bölüm içerir: Yaratı­
cı 'nın yaydığı ilk titreşim, mesajı taşıyan elçi olarak su, birer
taslak olan su kristalleri ve birer olgu olarak ortaya çıkan
madde ve fiziksel varlıklar.
Su kristalleri, dünyamızın yapısını anlatan küçük taslaklar
olarak tanımlanabilirler. Bir yandan şunu da düşünebiliriz:
Yaratıcı 'nın kainatı yaratmadan önce, yapacağı ilk şey suyun,
başka bir deyişle "titreşimleri taşıyacak olan elçi"nin yaratıl­
masıydı. Çünkü Yaratıcı 'nın amacını iletebilmesi için bir ara­
ca ihtiyacı vardı. O zaman bir sonraki soru şudur: Yaratıcı'nın
122 Sudaki Mucize

iletilmesini istediği mesaj neydi? Ben bu mesajın, sevgi ve


minnettarlık kavramları olduğunu düşünmek istiyorum ve bu­
na da inanıyorum. Kainatın yaratılmasından önce, bu büyük
resmin oluşturulmasına katkıda bulunan bazı kavramlar vardı
ve ben bunların, sevgi ve minnettarlık kavramları olduğuna
inanıyorum. Bu nedenle sevgi ve minnettarlık kavramlarıyla
ortaya çıkan su kristallerinin, diğerlerine göre daha güzel ol­
malarını da buna bağlıyorum.
Şimdi de bu niyetin, yani sevgi ve minnettarlık kavramla­
rının kainata iletilmesinde suyun rolüne bir göz atalım. Eski
Yunan felsefecilerinden olan Thales, suyun, maddenin temel
yapı taşlarından birisi olduğunu ileri sürmüştür. Onun bu id­
diasına katılmamak mümkün değil ama ben konuya biraz da­
ha farklı bir açıdan bakmak istiyorum. Bu arada benim açık­
lamalarımın, dini temel alıyor gibi görünmesi, belki bazı
okurlarımın düşüncelerine fazla uymayabilir. Fakat ben, katıl­
masanız da fikirkrimi hoşgörüyle karşılayacağınızı düşünü­
yorum.
Bütün yaratılmışlar arasında suyun çok özel bir yeri bulun­
maktadır. Su, yaratılışın bir çok boyutunu iletebilen bir yapı­
ya sahiptir. Bu metaforu biraz daha genişleterek şunu söyle­
yebilirim: Varlığın yarısı üç boyutlu dünyada yer alırken, di­
ğer yarısı da daha yüksek düzeydeki bir boyutun içinde yer al­
maktadır.
Yaratıcı da bu daha yüksek düzeydeki boyutta yer almak­
tadır ve bize, tam olarak anlayamadığımız varlığıyla oldukça
hızlı bir şekilde titreşimler göndermektedir. Bu titreşimlerini
de bize güneşi ve ışığı aracı kılarak ilettiğini düşünmek hiç de
mantıksız değildir. Yaratıcı 'nın elçisi olan güneş ve ışık saye-
Sudaki Mucize 1 23

sinde bu dünyada varolabiliyoruz, gelişip-büyüyebiliyoruz.


Ve zamanı geldiğinde, daha yüksek bir boyuta geçebilmek
için hazırlık yapabiliyoruz.
Yaratıcı, fiziksel varlığımızı, gelişmeyi ve büyümeyi ko­
laylaştıracak bir şekilde yapılandırmıştır ve bu sebeple, su,
ilahi mesajı ve amacı taşıyan bir elçi olarak görevlendirilip,
dünyaya bir kristal şeklinde indirilmiştir. Daha sonra başka
bir kristal şekillendirilmiştir ve daha sonra bir başkası. Bu du­
rum, hayat, bizim bugün gördüğümüz gibi bütün çeşitliliğiyle
yaratılıp ortaya çıkıncaya kadar böylece sürüp-gitmiştir. Bu
sebeple, Thales, her şeyin sudan geldiğini söylerken haklıydı.
Benim sö� lediğim şey ise, suyun, varlığın kaynağından varlı­
ğa doğru gelen mesajın elçisi olduğudur. Su, ilahi mesajı var­
lığa taşıyan bir aracıdır. Bu anlaşıldığında, kelimelerin nasıl
olup da, suyun formasyonunu etkilediğini kavramak daha ko­
lay olmaktadır. Seçtiğimiz bir kelimeyi veya ifadeyi suya gös­
terdiğimizde, bu kelime veya ifade ilahi mesajın bir parçasıy­
sa, suyun buna karşı verdiği cevap "evet" olacak ve ortaya gü­
zel su kristalleri çıkacaktır. Aksi halı:le verdiği cevap "hayır"
olacak ve oluşan su kristalleri de deformt.. bir görüntü ortaya
koyacaklardır.
Fakat son 20-30 yıldır benim tarif ettiğim bu modeli tehdit
edip, tehlikeye sokan çok ciddi bir problemle karşı karşıyayız.
Teknolojinin gelişmesinde sön zamanlarda _gözlemlediğimiz
olağanüstü hız, bize verilmiş bulunan ilahi ve doğal kanunla­
ra karşı negatif bir etki ortaya koymaktadu. Zararlı ve yıkıcı
olan kelimelerin, elektronik araçlarla uyum içinde yayılmala­
rı ve bizim tabiattan gittikçe kopan hayatımız, içinde yaşadı­
ğımız gezegeni ve varlığımız için sahip olmamız gereken den-
1 24 Sudaki Mucize

geyi tehdit etmektedirler. Kelimelerdeki yozlaşma, ülkelerin,


gezegenimizin ve hepsinden kötüsü de ruhlarımızın yozlaş­
masına sebep olmaktadır.

Negatif Dalgaların Engellenmesi


Sevgi ve minnettarlık kavramları dünyamızdan çekildikçe,
onların yerlerini negatif titreşimler alırlar. Dünyanın bir köşe­
sinde sevgi ve minnettarlık duygularının zayıflaması, dünya­
nın diğer bir köşesindeki savaşlara ve başka felaketlere sebep
olabilmektedir.
Sözgelimi Ortadoğu gibi savaş bölgelerinde sevgi ve min­
nettarlık duygularının zayıflaması, sınırları aşan bir dalga
meydana getirmekte ve "benden sonra tufan" yaklaşımının
hayata hakim bir anlayış haline gelmesine sebep olmaktadır.
Ruhlardaki yozlaşma dışarıya sızmakta ve içinde yaşadığımız
dünyayı sararak, anlayamadığımız şekillerde ve yollarla geze­
genimizi yozlaştırmaktadır. Ruhun aynası ve Yaratıcı ' nın el­
çisi olan su, bütün bunları algılayıp-hissedebilmekte ve her
yanımızı saran bu dengesizlik, su tarafından inkarına izin ve­
rilmeyecek bir şekilde gözler önüne serilmektedir.
Su, kozmik bir çorba meydana getirerek, içinde bulundu­
ğumuz dünyayı ve dünyanın içinde misafir edildiği kainatı şe­
killendirir. Hava, atmosfer ve ışık, aslında suyun farklı form­
larından başka şeyler değillerdir. Ama su her zaman aynıdır.
Gezegenimizin dış merkezinden en içteki merkezine kadar
yer alan her bir tabaka, kendi içinde, az veya çok su barındı­
rır. Su miktarındaki bu farklılıklar, her tabakanın diğerlerin­
den daha farklı olmasındaki temel etkendir.
Sudaki Mucize 1 25

Su, içinde yaşadığımız bu gezegene ve onun üzerindeki


her şeye nüfuz edebildiği için, insan ruhundaki bütün değiş­
meleri de aynen yansıtır. Suyun meydana getirdiği kristalleri
inceleyerek, onun bize verdiği haberleri anlayabiliriz.
Milyonlarca yıldır suyla dengeli bir ilişki kurmuş bir şekil­
de dünyada yaşamış bulunan insanlar, şu anda güce, kazanca
ve egoya daha çok önem vermekte ve neredeyse onlara tapın­
maktadırlar. Bütün bu olup-biten şeylerin suya yansımamala­
rı elbette düşünülemez. Dünyanın şu anda tanık olduğu fela­
ketlerin önemli bir kısmı, sadece "doğal" kelimesiyle açıkla­
namazlar. Bu felaketlerde insanların da önemli bir payları
vardır. Bir jeologu, insanların kalplerinden geçen hislerle, yer
kabuğunun altında olup-biten şeylerin arasındaki ilişkiye ve
bağıntıya inanması için ikna etmek zor olsa da, ben bu ilişki­
ye ve iletişime yürekten inanıyorum. Bence günümüzde yaşa­
dığımız felaketler, insanların kalplerinde yer alan duyguların
zamanla yeraltındaki tabakalara yansımalarından başka bir
şey değildirler. İnsanların kendi içlerinde yaşadıkları huzur­
suzlukların, sükunetin veya barışın gezegenimizi derinden et­
kilediğine bugün inandığım gibi, yarın da inanacağım.

Dünyanın Bozulan Dengesi


Yeryüzündeki insan nüfusunun bugünkünden daha az ol­
duğu zamanlan görmek için, çok da eski zamanlara gitmeye
gerek yok. Hristiyanlığın başladığı dönemlerde, yeryüzünde
sadece 200 milyon insanın bulunduğu söylenmektedir. Yavaş
yavaş artan insan nüfusu 1 9. Yüzyıl 'a varıldığınd:ı 1.5 milya­
rı bulmuştu. 1 9. Yüzyıl'ın başlarından 2000 yılına gelindiğin­
de, dünya nüfusu katlanarak artmış, 6 milyara ulaşmış ve hat-
1 26 Sudaki Mucize

ta aşmıştır.
Dünya nüfusu küçük bir rakamla ifade edilebiliyorken, bir
konuda sadece bir bireyin farkındalık içinde olması veya kö­
tü bir niyet taşıması, belki de çok etkili olmuyordu . Ama nü­
fus artmaya başladıkça ve özellikle 1 850 yılından sonra insan­
ların sayısı 1 milyarı aştığında, onların negatif yaklaşımları ve
kötü niyetleri, gezegenimizin her yanına felaketler olarak
yansımaya başladı. Şu anda 6.5 milyarlık nüfusumuzla, bizi
saran felaketlere çok da şaşırmamamız gerekiyor. Bu kadar
büyük bir insan kalabalığının, zihinlerinden ve kalplerinden
geçenlere çok dikkat etmeleri gerekiyor. Kalpler ve zihinler
negatif etkenlerle dolmaya devam ederlerse, bu gezegenin
üzerinde 20 yıl daha yaşamamız bile bir mucize olabilir. Çün­
kü ne yazık ki bu durumda savaşlar, depremler ve bunlara
benzer felaketler peşimizi bırakmayacaklardır.
Dünyanın yüzyüze kaldığı bu felaketler birdenbire ortaya
çıkmış değillerdir. Gezegenimiz aynı zamanda bir kirlilik so­
runu da yaşamaktadır. Çevre kirl iliği, geri dönülmez bir nok­
taya doğru ilerlemekte ve bu sorun, sadece belirli bir bölgeyi
değil, bütün gezegenimizi tehdit etmektedir.
Isı, bir titreşimdir. Isının, atomların titreşmesi sonucunda
ortaya çıktığını zaten biliyorsunuzdur. Bu da, bir mikrodalga
fırının nasıl olup da, içine konan bir şeyi aniden ısıtabildiğini
açıklıyor. Peki gezegenimiz şu andaki hızıyla ısınmaya de­
vam ederse ne olacak? Dünyanın ısısı ortalama olarak 2 dere­
ce arttığında hayat devam edecektir. Fakat 2 derece daha art­
tığında, dünya, hayatın varolabilmesi için gereken şartları
sağlayamaz bir hale gelecek ve insan hayatı yeryüzünde tutu­
namaz bir durumda kalacaktır. Çünkü insanların ihtiyaç duy-
Sudaki Mucize 1 27

dukları besin kaynakları yok olacaklardır.


Son yüzyılda yeryüzündeki ısının 2 derece arttığı ve bu
ısınmanın da, Kuzey ve Güney Kutupları'ndaki buzullarda
büyük kütlelerin erimesine yol açtığı söylenmektedir. Gele­
cek yüzyılda ısının 3 derece daha artacağı da, ileri sürülen id­
dialar arasındadır.
Kendi vücut sıcaklığınızı düşünün. Özellikle, ateşiniz var­
ken nasıl bir duruma düştüğünüzü hatırlayın. İnsan vücuduy­
la gezegenimiz arasında mutlak bir paralellik olduğu söylene­
mez, ama eğer yeryüzündeki ısı beklendiği gibi hızla artarsa,
yakın bir zamanda, kesinlikle çok hasta bir gezegenin üzerin­
de yaşıyor olacağız.
Bizler de, üzerinde yaşadığımız gezegen de, varolabilmek
için düzenli titreşimlere gerek duymaktayız. Sevgi ve minnet­
tarlık duygularının azlığından dolayı kaybettiğimiz bazı tür
titreşimlerin yerini, negatif titreşimler doldurmaktadırlar. Bu
gibi titreşimler, kendilerini bizlere, patlayan silahlar, bomba­
lar ve hatta terörizm gibi sorunlarla belli ederler. Bütünüyle
anormal olan ve negatif etkiler taşıyan böylesi titreşimler,
dünyayı yönetmeye başlamak üzeredirler. Ortadoğu 'da ve
dünyanın diğer yerlerinde sürüp-giden savaşlar, bu aşırı ve
çarpık titreşimlerin meyveleridirler ve gezegenimizin gittikçe
daha hızlı bir şekilde tükenmesine sebep olmaktadırlar. Bun­
lar, aynı zamanda yeryüzünü kaplayan suyun da bozulmasına
ve dengesini yitirmesine yol açmaktadırlar. Bu bozulma da
kendi-sini, tsunamiler, sel felaketleri, tayfunlar, kuraklıklar ve
fırtınalar şeklinde ortaya koymaktadır.
128 Sudaki Mucize

Kendini Gerçekleştirme Süreci


Günümüzde yüzleştiğimiz bu kötü görüntüye rağmen, bü­
tün umudumuzu kaybetmiş de değiliz. Şu anda bile devreye
sokabileceğimiz bir sürü etkinlik bulunmaktadır. Yapmamız
gereken ilk şey, doğal hayatın önümüze koyduğu modeli in­
celemek ve onu örnek almaktır.
Mikro dünyada rastlanılan mikropların genellikle % 1 0'u
"kötü", diğer bir % 1 0'uysa "iyi" olarak tanımlanırlar. Geriye
kalan %80 ise "nöh"" olarak bilinirler. Bu durum, içinde yaşa­
dığımız dünyaya benzer. Bizim gezegenimizin hayatta kalma­
sı % I O ' luk bir kısmı oluşturan "iyi" mikroplarla, diğer bir
% I O ' u oluşturan kötü mikropların arasındaki savaşın sonuçla­
rına bağlıdır. Eğer iyi olan % I O ' luk kısım kazanırsa, %80'lik
kısım onlara katılacaktır. Eğer kötü olan % I O ' luk kısım kaza­
nırsa, nötr durumda bulunan ve oldukça kalabalık olan mik­
roplar da kötülere katılacaklardır. Neden hala umutlu olabile­
ceğimizi açıklayan gerçek de budur. Benim, sevgi ve minnet­
tarlık hakkındaki mesajlarımı almalarını umut ettiğim kesim ,
nüfusun sadece % 1 0'unu oluşturan, ama kötü niyetli olanları
yenip, nötr haldeki o büyük kalabalığı etkiyebileceklerini dü­
şündüğüm kişilerden oluşmaktadır.
Neden böyle bir durumda iyi niyetli olan kişilerin kazana­
caklarına inandığımı da açıklamak istiyorum : Karşı karşıya
gelen iyi ve kötü mikropların sayıları aynı olsa bile, iyi mik­
roplar daima kazanan taraf olmaktadırlar. Bu, bilimsel bir ger­
çekliktir ve su kristalleriyle yaptığım c,leneylerin de destekle­
diği bir veridir. Aynı su örneğinin yanına, birisinin üzerinde
"sen güzelsin" diğerinin ise "sen çirkinsin" yazan iki etiket
koyduğumuzda, su örneğinin ortaya koyduğu kristaller çok
Sudaki Mucize 1 29

güzel olmaktadırlar. Dolayısıyla dünya nüfusunun sadece


% l O ' unun bile kendisini sevgi ve minnettarlık duygularına
açık bir hale getirmesi, gezegenimizi içinde bulunduğu sağ­
lıksız durumdan kurtarmak için yeterli olacaktır.
Yeryüzü de, bu ilkeye göre varlığını sürdürmektedir. Çün­
kü o da aynı Yaratıcı'nın eseridir. Yeryüzü ve onun üzerinde
hayatlarını sürdüren bütün varlıklar, asıllarına, yani sağlıklı
ve güzel bir duruma dönebilecek şekilde yaratılmışlardır. Bü­
tün varlıkların hayatları, içlerinde biraz acı ve sıkıntı içerirler.
Ama bize bir şeyler öğretmeden geçip-giden hiçbir sıkıntı ve
problem de yoktur.
Kim olursanız-olun, sizin neşenizi kaçıracak ve gününüzü
tatsız bir hale getirecek olan insanlar her zaman bulunacaktır.
Başınıza tatsız bir durum geldiğinde, iki seçeneğiniz vardır:
Bu durumdan bir şeyler öğrenip karlı çıkmak veya alaşağı
olup-yıkılmak. B irinci seçeneği hayata geçirmenin yolu, ya­
şadıklarınıza sevgi ve minnettarlık diliyle tepki vermekten ge­
çer. Ye öğrenmeniz gereken şeyleri öğrendikten sonra, yaşa­
dığınız sıkıntıları bir okul gibi kullanıp-onlardan mezun ola­
bilirsiniz. Aslında bu, hayatın en önemli ilkelerinden birisidir.
Şu anda benim de hayattan beklediğim şey, yaşadığım ve­
ya yaşayacağım olası sıkıntılardan mezun olup, hayatımın
hakkını vermektir. Bu nedenle kalbimi sevgi ve minnettarlık
duygularıyla besleyip, çevremdeki insanlara, diğer varlıklara
ve olup-biten şeylere de aynı şekilde sevgi ve minnettarlık
duygularıyla tepki vermeye çalışıyorum. Etrafıma yaymak is­
tediğim titreşimin her zaman pozitif olması, en büyük ama­
cım. Umarım bu kitabın kendilerine ilham verdiği kimseler de
bana katılırlar ve aynı şekilde davranırlar.
Sudaki Mucize 131

Bitirirken

Su ve Genişleyen Huzur Halkası

26 Mayıs 2005 tarihinde, New York Kenti'nde bulunan


Birleşmiş Milletler'de, sevgi ve minnettarlık duygularının bi­
ze sağladığı enerjiyle ilgili bir seminer vermiştim. Benim se­
minerim, toplam 1 2 seminer içeren ve konusu "Spiritüalizm"
olan bir programın parçasıydı. Bu eğitim programı, konusu
açısından Birleşmiş Milletler 'de bir ilkti.
Bu fırsatın bana gelmesine vesile olan kişi, "Bilincin ve
Bilimin Spiritüel Boyutları Komitesi" adlı kurumun başkanı
olan İtalyan dostum Ida Urso 'ydu. Bu dostum, "Sudaki Gizli
Mesajlar" adlı kitabımı okumuş ve düşüncelerimle bir rezo­
nans içine girmişti. Bana teklifini getirdiğinde, şunları söyle­
mişti: "Birleşmiş Milletler 'in hayata ve dünyaya bakış tarzı,
hedeflerimize ulaşmamızdaki en belirleyici etkenlerden biri­
sidir. Fakat bu gerçeğin farkına varan insan sayısı ne yazık ki
çok azdır. Eskimiş ve geçerliliklerini yitirmiş olan paradigma­
lara bağlı kalıp, onların etkisiyle düşünmeye devam ettiğimiz
sürece, yeni çözümler bulmamız mümkün olmayacak. Hedef­
lerimize ulaşmanın ve insanları savaş kültüründen alıp, barış
kültürüne taşımanın yolu, sadece görünen varlığı değil, ruhu
da yüceltmekten geçiyor. Bunun için de sevginin ve nezake-
1 32 Sudaki Mucize

tin ne denli önemli olduklarını vurgulamak durumundayız.


Dr. Emoto 'nun bir ölçü sevgi ve iki ölçü minnettarlığın bira­
raya gelmesiyle oluştuğunu belirttiği enerji hakkında bir ko­
nuşma yapmasını arzu ediyoruz."
Elbette ben, bu nazik daveti kabul ettim. Çünkü bu, bir öl­
çü sevgi ve iki ölçü minnettarlık duygusunu biraraya getire­
rek, ne kadar büyük ve herkesin kullanımına açık olan bir
enerjiyi ortaya çıkarabileceğimizi anlatabilme fırsatı demekti.
Böylece bir çok önemli kişi ve dünyanın önde gelen düşünür­
leri, bu gerçeği benden duyabileceklerdi. Bu olay, paradigma­
larımızı değiştirmeden, bugün yüzleştiğimiz ciddi sorunlarla
başaçıkamayacağımız gerçeğini bana tekrar gösterdi. Aynı
zamanda sevgi ve minnettarlık duygularından oluşan, su ve
titreşim üzerine yaptığım yirmi yıllık araştırmalarımın ve de­
neylerimin sonucunda ortaya çıkmış bir ürün olan bu bileşi­
min önemli bir işlevi olduğuna da ikna oldum. Evet bu bile­
şim, bütün dünyada yeni bir paradigmanın ve yeni bir değer­
ler sisteminin kurulmasında temel olabilir.
Eğer bu düşüncelerimi kitaplarla anlatma fırsatını bulama­
saydım, şu anda bulunduğum noktaya kadar gelmem mümkün
olmazdı. Bu gezimin bu kadar başarılı olmasında, kitapların
büyük bir rolü olmuştur ve halen de olmaktadır. Kitaplarım
bana, 2000 yılında başlayan seminerler sürecini de getirdi.
Bütün dünyayı dolaşıp, seminerler verme şansını yakaladım.
Son 6 yıldır, yaklaşık 300 ülkede verdiğim seminerlerde, din­
leyenlerimle bir rezonans oluşturduğumuz bu bilgileri bu ki­
tapla daha da netleştirip-pekiştirmeyi amaçladım. Gittikçe ar­
tan sayıda insanın titreşim kavramının işlevini ve önemini an­
lamasında, bu kitabın bir elçi görevini göreceğini umuyorum.
Sudaki Mucize 1 33

Her gün, su kristalleri fotoğraflarına düzenli olarak göz at­


manızı ve bu kitaptan düzenli okumalar yapmanızı öneriyo­
rum. Aklınıza güzel kelimeleri ve ifadeleri getirin. Bu kelime­
lerin ve ifadelerin meydana getirdikleri güzel su kristallerini
hayal edin. Sadece sevgi ve minnettarlık kavramlarını ve on­
ların meydana getirdikleri su kristallerini düşünmeniz bile, si­
zin için büyük bir kazanç olacaktır. Eğer güzel düşünmeyi ve
güzellikler görmeyi hayatınızın bir parçası haline getirirseniz,
hayatınız coşku ve mutlulukla dolu olacaktır.
SU KRİSTALLERİNİN
FOTOĞRAFLARI
Sudaki Mucize

You might also like