You are on page 1of 12

Öykü Gökduman

Ece Buse Eren

Orta Oyunu Rapor

NEDİR : Ortaoyunu dört-bir yanı seyircilerle çevrelenmiş bir meydanda, belli


bir konunun planına uyularak, fakat herhangi bir yazılı metne bağlı kalmadan,
canlı oyuncularla oynanan doğmaca, doğaçlama bir oyundur.

Orta oyunu nasıl çıktı? Karagözle ilişkisi? Orta oyunu perde arkasında deriden
görüntülerle oynanan Karagöze karşılık, canlı oyuncularla oynanırdı. Karagöz’den
çok ayrı olmasına rağmen, havası, kişileri, oyun dağarcığı, güldürme yöntemleri,
kuruluşu bakımından bu iki oyun arasında öylesine bir yakınlık vardır ki, ikisi
aynı zamanda çıkamayacağına göre, birinin ötekinden çıktığına inanmak
zorunda kalırız. Ortaoyunu-Karagöz Benzeşmeleri: Ortaoyunun Karagöze
benzeyişine eski kaynaklardan kanıtlar buluyoruz. Eski şenlikleri anlatan
surnamelerdeki minyaturlerde tıpkı Karagöz ve kukla oyunundaki, görüntüler
gibi giyinmiş soytarılar, taklitçiler bu ikisi arasındaki bağlantıya tanıklık
etmektedir. Bu minyatürlerin yanı sıra metinlerde de bu benzerlik
doğrulanmaktadır. Evliya Çelebi yeterince açıklamada bulunmamış olmasına
rağmen Bahçe taklidi, Bahçevan Gürcü taklidi, Çingene taklidi gibisinden
taklitlerin ortaoyunu dağarcığının başlangıcı olabiliceğini kabul edebiliriz.
Nitekim daha sonra bahçe oyunu,Hem karagöz, hem ortaoyunu fasıl darcığında
yerini almıştır. Ancak, hangisinin önce geldiğine karar vermek güçtür. Karagöz,
kukla seyirlik oyunları, meddah gibi tek anlatıcılı sözlü seyirleri oyunların
yanında, canlı oyuncularla oynanan en bellibaşlı geleneksel tiyatro olan
ortaoyunu üzerine çok araştırma yapılmış olsa da, gene de bu tiyatro türü
üzerine karanlık kalmış, çözülememiş pek çok nokta buluruz.

Çözülememiş-Yanıltan Noktalar: Bunların başında Orta oyununun eskiliği


geliyor. Ortaoyunu tarih içindeki gelişimi boyunca Kol oyunu, meydan oyunu,
zuhuri gibi çeşitli adlar almıştır. Ortaoyunun çıkış tarihini ortaoyunu teriminin
kullanıldığı zaman içinde arayan incelemecileri yanıltan da herhalde bu
olmuştur.
Kol Oyunu: Bu terimlerden en yaygın olanı da Kol oyunudur. Kol oyunu, bir
kola mensup sanatçılar tarafından takım halinde icra olunan çeşitli oyunlar
demektir. Bu oyunlar zengin bir program içerir. Musiki, Türkü ile oynanan toplu
oyunlar, taklitli oyunlar, nükteli konuşmalarla işlenmiş vakalı, konulu oyunlar-ki
bu sonuncular çok sonra ‘’ortaoyunu’’ adını almıştır. Papul kolu, Ahmet kolu,
Kapıcı-oğlu Osman kolu, Cevahir kolu, Baba Nazlı kolu...Bunlara örnektir. Bunlar
200-400 kişilik Topluluklardır. Kimi tarihlerde şehzade veya sultanların doğum,
sünnet ve evlenmeleri dolayısıyla yapılan şenlikleri anlatan ‘’sür-name’’ lerde
Çingene Ahmet kolu, Cevahir kolu, Edirne kolu, Yahudi kolu, Bahçevan-oğlu
kolu adlarına da rastlanmaktadır. Bir kola mensup sanatçılar tarafından takım
halinde icra olunan çeşitli oyunlar’’ diye tanımlandığı kol oyununun zamanla
akrobatik oyunlar, gözbağcılık, hayvan oynatıcılık gibi takıntılarından arınarak,
musiki ve raks ile çerçevelenmiş dramatik oyun (ortaoyunu) anlamına geldiğini
gösteren bazı belirtiler vardır. Eski yüzyıllarda Osmanlılarda dramatik türden
oyunlar olduğunu çeşitli kaynaklardan biliyoruz. Daha 1. beyazıd çağında
sarayda çalgıcı, dansçı, şarkıcı takımlarının yanı sıra taklitçi oyuncuların (mimus
oyuncularını) bulunduğunu o çağlardaki kaynaklardan öğreniyoruz. Çengi’nin
çeng çalan dansçı gibi anlamları yanında, ‘’komedya oyuncusu’’ anlamına
geldiği eski sözlükler bildirmektedir. Nitekim eskiden çengiler, curcunabazlar
danslarının yanı sıra dramatik türden, konulu, taklitli oyunlar çıkarırlardı. Bunun
gibi genel şenliklerde düzenbağını koruyan ve bir çeşit polis görevi yanında
çeşitli güldürücü gösteriler yapan tulumbacılar ve cin-askeri denilen soytarılar
vardı.

Kol Oyunu ile birleştir??? Ve kol oyununu kısalt


Ortaoyunun en eski biçimi olan kol oyununu daha çok Yahudilerin geliştirmiş
olduğu üzerine pek çok kanıt vardır. İspanyada da bu çağda bu türlü seyirlik
oyunlar gelişmekteydi. Bunlara genel olarak Juglares deniyordu. Bunlar, taklit
yanında hokkabazlık gibi oyunlar da gösteriyorlardı. Nitekim Türkiye’de yakın
çağlara kadar hokkabazlık Yahudilerin elindeydi. Hokkabazlığın bizdeki biçimi
Kavuklu ile Pişekar arasındaki sözleşmeler bakımından ortaoyununa çok
benziyor. Evliya Çelebi de Yahudilerden meydana gelen Samurkaş Kolu’nun bu
türlü oyunlar oynadığını ve hokkabazlık yaptığını yazıyor. Bahsettiğim gibi
ortaoyunu ile eşanlamda başka deyimler de vardır. Kol oyunu, Meydan oyunu,
Taklit oyunu, Zuhuri gibi.
Ortaoyununun Karagöz’e benzeyişinin meydan oyunu teriminin de ilkin, çeşitli
hüner gösterileri içine alan bir anlam taşırken zamanla ‘’ortaoyunu’’ anlamına
geldğini görüyoruz. 1836’daki bir sünnet şenliğini anlatan bir sürnamede de,
kol takımlarının çeşitli ‘’meydan oyunları’’ ile sünnet cocuklarını ve seyircilerini
güldürdüğü belirtilmiştir. BURAYI SÖYLEMİCEM ÇOK TEKRAR OLUYO

Seyirlik oyunların ve sözcükleri çingenelerle ve Çingeneceyle alakalı olduğu


düşünülür. “Maskare” sözcüğü çingenecede “ortada, arasında” anlamına gelir.
İspanyolca’da soytarılık, güldürücülük anlamına gelen “ mascara” sözcüğünden
gelir. Türkçe’ye Çingenece’den çevrildiği anlamında yani orta sözcüğünden
geldiği düşünülebilir.
Osmanlı döneminde padişah çocuklarının doğum ve sünnet törenleriyle (3.
Murad’ ın oğlu Şehzade Mehmed’in sünnet düğünü) padişah kızlarının düğün
törenlerini anlatan manzum, mensur ya da edebi metinleri içinde barındıran
eserler genellikle Surnâme adını taşır. Levni’nin surnamelerinde ortaoyun
eserleri gözükmektedir.
Dört yüzyıldan eski olduğu söyleniyor. Kalabalık, müzikli ve kısıtlı imkanlarla
sahnelenen orta oyunun, modern türk tiyatrosuyla kesiştiği nokta diyebiliriz.
Doğaçlama üzerine kurulu ve interaktif hale getirildiğinden ordu seferlerinde
askerleri motive etmek için oynanması hem de halk meydanlarında
oynanabiliyor olması toplumun ilgisini çekmiştir. Orta oyunun yapısındaki
sosyolojik göstergeler ise onu modern tiyatrodan ayırmaktadır. Kişi
kadrosundaki kültürel ve sınıfsal temsiller, zennenin rol alması ve sabit bir
mekânda oyunların sergilenmemesi hem Osmanlı toplum yapısını hem de
Türklerin göçebe yaşama tarzını temsil etmektedir. Güldürürken düşündürmesi
Türk sinemasının komedi anlayışını bize hatırlatıyor.

Ortaoyunu Bölümleri
Karakterler ve Kurgu: Oyunun iki önemli kişisi vardır. Pişekar ve Kavuklu.
Oyun tümüyle bu iki kişinin ekseninde gelişir. Bütün oyunun çatısı, gerilimli bu
iki kişinin karşıtlığında, aralarında ki çatışmada gelişir.
Bölümler: Eski Ortaoyunlarının başındaki curcuna bölümünü atlarsak, bir
ortaoyununda dört bölüm vardır. ÖNDEYİŞ, SÖYLEŞME (ARZBAR-TEKERLEME),
FASIL (OYUN), BİTİRİŞ.
1- ÖNDEYİŞ: Zurna pişekar havası çalar, Pişekar meydana gelir, iki eliyle
dört bir yanı selamladıktan sonra zurnacıyla konuşur.
Buradan sonra zurna genel olarak Kavuklu havası çalar ve Kavuklu ile Kavuklu-
arkası gelir. Kimi kez daha önce zenne takımı veya çelebi gibi başka kişilerin
gelip Pişekar ile iş konuştukları da olur. Oyuna kavuklu geldiği zaman Kavuklu
ile Kavuklu arkası (cüce veya kambur) arasında kısa bir söyleşme olur.
Çoğu kez Kavuklu ile Kavuklu-arkası, Pişekar’ı birden görünce korkarlar,
korkularından yere, birbirlerinin üstüne düşerler. Bundan sonra oyunun ikinci
bölümü olan Pişekar ile Kavuklu arasındaki söyleşme gelir.
NOT: Belki burda bir video kurgulanabilir burdaki tüm yazanları
gösterdiğimiz/oynadığımız. Arkaya da burdaki anlatıyı seslendiririz veya
video akarken canlı bir şekilde okuruz, anlatırız.
2- SÖYLEŞME: Bu bölüm Karagözdeki muhavere gibi oyunun en ustalık
isteyen bölümüdür. Kavuklu ile Pişekar arasında bir çene yarışıdır.
Söyleşme bölümü iki kesimde gerçekleşir: Önce, Karagöz muhaveresine
benzeyen, söyleşenlerin birbiriyle tanıdık çıkması, birbirlerinin sözlerini
ters anlaması gibi güldürücü bir söyleşme, ki buna arzbar devri; sonra da
tekerleme denilen, Karagöz muhavelerinde de kimi kez rastlanılan, fakat
ortaoyununa özgü bir söyleşme. Tekerlemelerde Kavuklu, Pişekar’a
başından geçmiş gibi, olmayacak bir olayı anlatır. Pişekar da bunu
gerçekmiş gibi dinler, sonunda da bunun düş olduğu anlaşılır.

3- FASIL: Tekerleme sona erip, bunun bir düş olduğu anlaşıldıktan sonra
Fasıl denilen asıl oyuna geçilir. Çoğu kez, Kavuklu iş aramaktadır,
tekerleme sonunda Pişekar bu işi ona bulur. Kavuklu Hamam oyununda
aktar olur, Pazarcılar’da sergi açar, Fotoğrafçıda fotoğrafçı, Büyücü
hocada büyücünün çömezi, Gözlemecide gözlemeci çırağı, Kağıthane
sefasında kahve işletir. Dükkan dekorunda değişen olaylar dizisine
paralel olarak ikinci bir olaylar dizisi de zennelerin Pişekar aracılığıyla
kiraladıkları evde (yeni dünyada) gelişir. Böylece çeşitli taklitler kimi kez
zennelerle işi oldukları için, kimi kez dükkana müşteri olarak gelirleri fasıl
bunlarla gelişir.

4- BİTİŞ: Fasıl’dan sonra çok kısa bir bitiş bölümü gelir. Pişekar nasıl oyunu
seyircilerle tanıtıp sunmuşsa, oyunu bitirmek de gene Pişekar’a düşer.
Seyircilerden özür diler, gelecek oyunun adını ve yerini duyurur.

Ortaoyununda Oyun Düzeni


MEKAN: Ortaoyunu yuvarlak, çepeçevre seyircilerle kuşatılmış bir alanda
oynanır. Bu çeşit oyun yerlerine başka ülke ve çağlarda rastlanır. Ortaoyunun
oyun yeri açıklıkta olduğu için buna merg-i temaşe (temaşe çayırı) da denilir.
Bu, çoğu kez yumurtamsı biçimde bir alandır. Ortaoyunu sözlüğünde meydan
veya oyun yerine palanga denilir. Bu terim İtalyanca palanca’dan gelebiliceği
gibi daha önce Yahudilerin ortaoyunu İspanydan getirmiş olabileceği görüşüne
uygun olark İspanyolca palenque’den alınmış da olabilir. İspanyol sözlükleri
Palenque için konumuzla ilgili iki anlam gösterir. Birincisi, seyircilerin olduğu
yerden sahneye giden yol, ikincisi ise kazıklarla çevrilmiş, gösteriler için alan.

DEKOR-kOSTÜM:-kULİS Oyuncuların giyim kuşamlarını koydukları bir sandık


vardır ona pusat veya pusat odası denilir. Çoğunlukla oyun yerinin sonunda bir
yerde bir çadır veya perde kurulur, oyuncular burda hazılranır, giyinirler. Oyun
yerinde bellibaşlı iki dekor bulunur.

Yeni dünya ve Dükkan: Yeni Dünya ve Dükkan birbirine benzeyen iki, üç,
dört katlı bir paravandır. Aralarında boy bakımından fark olduğu gibi, görevleri
de değişiktir. Bunlar ortaoyunu dağarcığının hemen bütün fasıllarında rastlanan
ikili olaylar dizisinin gereçleridir. Hemen her fasılda Kavuklu’nun bir iş araması
ve iş sahibi olmasıyla işyerinde çalışması için Dükkan, zennelerin mahallede bir
ev aramaları için Yeni Dünya gerektir. Dükkan, Gözlemeci oyununda gözlemeci
dükkanı, Telgrafçı oyununda telgraf çekilen yer, fotoğrafçıda fotoğrafçı
dükkanı, Eskici Abdi veya Kunduracı oyununda ayakkabıcı dükkanı, Kağıthane
sefasında kahve ocağı yerine geçer. Yeni Dünya’ya gelince, bu da çoğu kez ev
olarak kullanılır. Kimi kez başka yerleri gösterdiği de olur. Örneğin Hamam
oyununda hamamı, Ferhad ile Şirin’de Şirin’in köşkü, Kimi kez iki yeni dünya
olabilir: Tahir ile Zühre oyununda bir Yeni Dünya, Kara Vezir’in konağının harem
dairesini, öteki Yeni dünya ise Zühre’nin kapatıldığı taş odayı canlandırır. Oyun
yeri yuvarlak ve çepeçevre seyirci ile kuşatılmış bir alan olduğu için, Yeni Dünya
açık bir kafestir; böylece, seyirciler hangi yönden bakarlarsa baksınlar, görüşleri
kapatılmamıştır. Kimi oyunlarda da bez veya kağıtla kaplanır.
ŞAKŞAK: Ortaoyununda önemli araçlardan birisi de Pişekar’ın elinde tuttuğu iki
dilimli, birbirine çarpıp ses çıkaran şakşak’tır.

Fasıl ve Fasıl Dağarcığı


Temel Üsluplar: Tiyatroda iki temel üslup vardır. Göstermeci ve benzetmeci.
Ortaoyunu ‘’göstermeci tiyatro’’ türünde gelişmiştir. Göstermeci tiyatroda
gerçeğin yanılsamasını yıkmak için oyunda eylemin akışı kesikliklere uğrar, kısa
sahnelere, bölümlere parçalanır. Bir oyun olduğu vurgulanır. Oyuncu-Temsil
Seyisci ilişkisi: Oynanacak yer bir oyun alanıdır, kılık değiştirmiş kimliğini
örtmeye çalışan bir alan değil. Oyuncu, temsil, seyirci ayrısız gayrısız aynı
dünyanın ilişkinleridir. Bu bakımdan oyuncular seyircilere doğrudan
seslenebilir, işi biten oyuncu seyircinin gözünden saklanmak gereğini duymaz;
sahnenin seyirciden gizlisi, kapalısı yoktur. Bunun karşıtı olan Benzetmeci
tiyatroda bütün çabalar seyirciyi sahnenin sahne, oyuncunun oyuncu
olmadığına kandırmaya yöneltir. Bana göre de özellikle günümüzde, nerdeyse
bütün izlediğim oyunlarda seyirci aptal yerine konuluyor. Oyuncu gerçekçi
olmayan bütün yollara başvurup Seyirciler ve sahne yokmuşçasına doğrudan
doğruya seslenmiyor.

Tiyatro eserleri de Açık ve Kapalı olarak iki ana bölüme Ayrılır. Göstermeci
tiyatroya yakın bir üslup da ‘’açık biçimdir’’.

Açık eser, seyirci ile oyuncu arasındaki alış-veriş temeli üzerine kurulmuş
eserdir. Sözleri ve oyun kişileri, seyircilerin kimliklerine, ilgilerine ve
oyuncuların isteklerine göre ayarlanan, parçaları yer değiştirebilen, uzatıp
kısaltılabilen, tuluata dayanan, esnek, değişken eserdir.

Kapalı eser ise, belli bir biçim içinde kapalı duran, yan, yazarın elinden çıktığı
gibi oynanmak zorunluluğu bulunan, tuluata yer vermeyen, seyircinin ve
oyuncunun isteğine göre değiştirilemeyen, kalıplaşmış eserlerdir.
Ortaoyunu tamamen açık biçimdir yani halk masallarından, romanlardan,
efsanelerden konuları ödünç alarak kendi özellikleriyle dallanıp budaklarlar.
Halk efsanelerinden Ferhad ile Şirin, Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun
romanlardan Hüseyin Fellah, Hasan Mellah gibi ayrıca tiyatro oyunlarından da
yararlanırlar. Oyunlardaki çeşitli konu ve durum bu kaynakları “gerçek ve
“yapıntı” olmak üzere ikiye ayırır. Gerçek olanlar dönem olayları, görenek,
gelenek, törenlerini ya da günlük yaşayışını yansıtır. Bu oyunlarda
İmparatorluğun içinde yaşayan çeşitli insanların, toplumsal ayrımların, dil ve
anlayış karşıtlıklarını sergiler. (Rumuz Goncagül) Bahsettiğim efsanelerden,
romanlardan uyarlandığı zaman yine toplumsal gerçeğin çerçevesinde ele
alınmaktadır.

Kişiler ve Kişileştirme
TİP: Kukla, Karagöz ve ortaoyunu kişilerinin en büyük özellikleri TİP
olmalarıdır. Onlardan belli durumlar karşısında belli davranışlar bekleriz, kendi
istemlerini kullanma güçleri yoktur. Kişilikleri yoktur. Geçmişleri ve bir
gelecekleri yoktur. Bu yüzden olaylar onlara bir şey katmaz. Yaşantıları onlar
üzerinde bir iz bırakmadığı gibi, davranışlarında da bir değişiklik olmaz. Belirme,
büyüme, yaşlanmanın üzerlerinde bir etkisi yoktur. Belirli kusurlar ve özellikler
tek bir kişide toplanıp büyütülmüştür. Dış ve fizik görünüşleri önemlidir, işin
özünü tamamlar.

Karşıtlık-Yineleme : Karagöz ve ortaoyununda kişileştirme başlıca karşıtlık ve


yinelemelerle olur. Her kişi belli davranışları sürekli yinelediği gibi, birbiriyle de
sürekli karşıtlıklar yaratır. Bütün tiyatro kişilerinde olduğu gibi burada da bir
kişinin tanımlanması ve belirtilmesi dört yoldan olur:

1.Oynadıkları tiplere göre onların taşıdığı eşyalar da şekillenir gözlemecide


merdane, kahvehanede ise cezve, mangal gibi gereçler vardır. Sünnetlerde
sünnet olan çocuğa getirilen hediyelerle kendi eşya ihtiyaçlarına göre
şekillendirirler.
2.) Kişilerin konuşması, kişileri tanımanın en önemli yoludur. Gerek Karagöz
gerek ortaoyunu eylem ve dolantı oyunları olmaktan çok söz oyunları oldukları
için, konuşmanın yeri önemlidir. Ortaoyununun bir adı da ‘’Meydan-ı sühan’’
dır. (Söz meydanı). Kişiler Türkçeyi, geldikleri yerin ağzıyla konuşurlar. Bu lehçe,
şive, ağız hep olağan Türkçeyle karşıtlık yaptığı ölçüde, hem bir güldürme
yöntemidir, hemde kişiyi tanımaya yarar. Olağan kuralında uygun Türkçe
hangisidir? İstanbul Türkçesidir, ama özentili, süslü, seçkin konuşulduğu ve öyle
olduğu için bir anlaşmazlık ve karşıtlık yaratır. Her kişinin konuşması Karagöz ya
da Kavuklu’ya göre anlaşmazlık yarattığı için, kuralına uygun, olağan Türkçeyi
İstanbullu halk adamının dili olarak kabul etmek gerekir. Burda amaçlanın
aslında çeşitli etnik grupların aralarındaki anlaşma güçlüğü ve bunun yarattığı
gerilim ve güldürü öğesidir. Bu anlaşma zorluğu yalnız değişik ağızlardan değil,
toplumsal sınıf ayrımından, kekemelik, hımhımlık gibi dil sakatlıklarından ya da
anlayış kıtlığından, aptallıktan kaynaklanabilir.

3.Kılık kıyafetleri canlandıracakları karaktere göre değişir ve kişinin geldiği


yerin, toplumsal sınıfının, yetiştiği yerin özelliklerini taşır. Ayrıca o kişinin
uğraşını, özelliklerini de belirtir. Örneğin Sarhoşun elinde içki şişesi, Tiryaki’nin
elinde afyon çubuğu, Kabadayı’nın elinde balta, Laz’ın elinde kemençe
bulunması… Kimi kamburdur, sakattır, uzundur kimi de Beberuhi gibi cücedir.
Hepsinin kendine özgü tanıtıcı bir özelliği vardır daha sahneye çıkmadan
çalınan müzikten kimin geldiği anlaşılır söyledikleri türkü, dans edişleri ya da
okudukları şiirden. Olaylara verdikleri tepki de kişilerin özellikleri arasındadır.
Mesela Yahudi’nin bir olayda hemen ürküp korkacağını ya da alışveriş zamanı
geldiğinde pazarlık yapacağını anlamamız gibi. (Buse)

4) Kişileri, başkalarının onlar hakkında düşündüklerinden tanırız. Pişekar,


Kavuklu üzerine; Hacivat, Karagöz üzerine konuşur. İnsanları iyi tanıyan Pişekar
ya da Hacivat bize çeşitli kişiler üzerine bilgi verir. Başkalarının verdiği bu bilgi
kimi zaman bilmeyerek, kimi zamanda bilerek yanlıştır. Ama biz bu yanlışın
doğrultusunda doğru bilgiyi başka yollardan ediniriz. Metin And kişileri
incelemek için, birbirlerine yakın özelliklerini göz önünde bulundurarak, hepsini
birtakım kesimlerden toplamış. (Bu bir sınıflama sayılmamalıdır, değildir.)

Orta Oyunda Olan Tipler, Bazı Özellikleri ve Karakterler


Kürt, (saf ve sakin)
Laz, (çok hızlı konuşur, sorduğu sorunun cevabını duymadan konuşmaya
devam eder)
Rumelili,
Kayserili (kurnaz, pişkin ve açgözlü)
Ermeni,
Rum,
Yahudi,
Kabadayı,
İbiş ( komik uşak tiplemesi. Yüzü ve davranışları komiktir, saf bir yapısı vardır.)
Sarhoş, Bekçi, cüce, kekeme, kambur, sağır ve büyücü gibi bir çok tipleme
vardır.

1) Eksen kişiler: Karagöz-Kavuklu, Hacivat-Pişekar.


2) Kadınlar: Bütün zenneler.
3) İstanbul ağzı: Çelebi, Tiryaki, Beberuhi.
4) Anadolulu kişiler: Laz, Kastamonulu, Kayserili, Eğinli, Harputlu, Kürt.
5) Anadolu dışından gelenler. Muhacir (Rumelili), Arnavut, Arap, Acem.
6) Zımmı (Müslüman olmayan) Kişiler: Rum, Frenk, Ermeni, Yahudi.
7) Kusurlu ve ruhsal hastalar: Kekeme, Kambur, Hımhım, Kötürüm, Deli,
Esrarkeş, Sağır, Aptal ya da Denyo.
8) Kabadayılar ve serhoşlar: Efe, Zeybek, Matiz, Tuzsuz, Sarhoş, Külhanbeyi.
9) Eğlendirici kişiler: Köçek, Çengi, Kantocu, Hokkabaz, Cambaz, Curcunabaz,
Hayalci, Çalgıcı.
10) Olağanüstü kişiler, yaratıklar: Büyücü, Cazular, Cinler.
11) Geçici, ikincil kişiler ve çocuklar.

-Kavuk Geleneği-
Nesilden nesile devredilen bir gelenektir. Aynı zamanda güldürü geleneğini ve
geleneksel Türk tiyatrosunu temsil eden bir sembol niteliğindedir. Günümüze
dek ulaşan bu geleneğin adı İsmail Dümbüllü ile anılıyor. Fakat asıl ortaya
çıkmasını sağlayan aynı zamanda da kavuğun ilk sahibi olan Kel Hasan
Efendi’ydi. Geleneksel Türk tiyatrosunun ilk yıllarına bakacak olursak tek bir
anlatıcı ile ortaya çıktığını görürüz. Antik Yunan’da anlatıcı olarak adlandırılan
karakterler Türk tiyatrosunda ise kendilerine Meddah ismini vermişlerdir.
Geleneksel Türk tiyatrosu önce Meddah geleneği ile şekillenmiştir.

Fes daha çok tuluat sanatını temsil ederken kavuk ise orta oyunu ve
güldürünün sembolü olarak bilinir.

KEL HASAN EFENDİ_

Türk tiyatrosunda kavuğun ilk sahibi 1874 doğumlu Kel Hasan Efendi’dir. Asıl
mesleği yoğurtçu olan Kel Hasan hevesli olduğu tiyatroya başlar. Dönemin
tanınan güldürü ustalarından olan Abdürrezzak Efendi’yi örnek alarak ilerleyen
Kel Hasan sahneye ilk kez Küçük İsmail’in kumpanyasında çıktı. Orada
Külhanbeyi (Osmanlı döneminde İstanbul'daki sokak serserilerine verilen ad)
rolünü üstlendi. Topluluktan ayrıldıktan sonra kendi kumpanyasını kurdu.
Sahneye burnunu kırmızıya, kaşlarını siyaha boyayarak çıkardı. Orta
oyunundaki Kavuklu’ya benzer bir tipi canlandırmasıyla yaşadığı dönemin
dikkat çeken güldürü ustalarından biriydi.

İSMAİL DÜMBÜLLÜ_

Kel Hasan Efendi’nin çırağıdır. Yetiştirdiği öğrencisine başındaki kavuğu veren


Kel Hasan Efendi böylelikle günümüze dek uzanan kavuk geleneğini başlatmış
olur. Sahnede hazır cevaplılığıyla bilinen İsmail Hakkı Dümbüllü, oynarken
duruma uygun senaryo yazmakta ve doğaçlama yapmakta da yeteneğini
gösteriyordu.

MÜNİR ÖZKUL_

1948 yılında da Ses Tiyatrosu’nda sahnelenen Aşk Köprüsü ile profesyonel


olarak ilk kez sahneye adım attı. Birçok önemli oyunda yer alan Münir Özkul
1960 yılında Aksaray’da kendi tiyatrosu olan Bulvar tiyatrosunu kurdu. 1968’de
sahneledikleri “Kanlı Nigar” oyununu izleyen İsmail Dümbüllü performansından
çok etkilendikten sonra kendisine “yerine göre Pişekar, yerine göre Kavuklu
olmayı başardın.Vasiyetimdir Kavuk senin hakkın” demiştir ve kavuğun üçüncü
sahibi Münir Özkul olmuştur.

FERHAN ŞENSOY_

Oyun yazarı, tiyatro ve sinema oyuncusu olmasının yanı sıra aynı zamanda
tiyatro yönetmenidir. 1975’te Montreal’de Ce Fou De Gogol oyunuyla en iyi
yabancı yazar ödülünü almaya hak kazandı. Yurt dışında birçok oyunda
yönetmenlik yapıp bazı oyunlarda ise rol aldı. Ardından Ali Poyrazoğlu
Tiyatrosu’nda, Anyamanya Kumpanyası’nda ve Ayfer Feray Tiyatroları’nda
görev aldı. 1980’de Ortaoyuncular adı altında kendi topluluğunu kurdu. Şahları
da Vururlar, Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı gibi şuanda da bilinen
oyunlarını sergiledi. 1987 yılından itibaren oynadığı Ferhangi Şeyler ile
seyircinin büyük beğenisini ve ilgisini kazandı. Gündelik durumların ve olayların
“Ferhanca” bir mizah çerçevesinden anlatıldığı bu tek kişilik oyunu stand-up
türü için de ilham kaynağı oldu. 1989 yılında oyunu seyretmeye gelen Münir
Özkul’un takdirini de kazanmıştır. Münir Özkul Ferhan Şensoy ile aynı sahneyi
paylaştıktan sonra yaşadıkları farklı deneyimin ardından kavuğu ona vermek
istemiştir.Orta oyunu denilince akla ilk gelen isim Ferhan Şensoy’dur. Aslında
Ferhan Şensoy ile birlikte çalışmış oyunculara orta oyunu oyuncuları desek
yanlış söylemeyiz çünkü kendi toplulukları içerisinde bir çok oyun koymuşlardır.
Ferhan Şensoy'un yazıp yönettiği, söz oyunlarına dayalı bir fars güldürüsü
(izleyiciyi son derece abartılı, absürt ve olasılık dışı durumlar aracılığıyla
eğlendirmeyi amaçlayan bir komedi) olan "Şahları da Vururlar", topluluğun ilk
oyunudur.

RASİM ÖZTEKİN_

İlk sahne deneyimlerine İstanbul Akademik Sanatçılar Topluluğu ve Nöbetçi


Tiyatro’da amatör çalışmalarla başlamıştır. 1994’te Gani Müjde ve Yılmaz
Erdoğan’ın kaleminden çıkan “2071’de Türkiye” müzikalini sahneye koydu ve
oynadı. Zeliha Berksoy, Erol Günaydın, Münir Özkul, Tuncel Kurtiz, Derya Baykal
gibi isimlerin ona hocalık yaptığını dile getirmiştir. 8 Mart 2021’de vefat
etmiştir.
ŞEVKET ÇORUH_

1973 İstanbul doğumlu Şevket Çoruh kavuğun son temsilcisi. Liseden mezun
olduktan sonra Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde tiyatro eğitim aldı. Broadway
tarihinin en uzun tek kişilik gösterisi olan Mağara Adamı (Cavemen) en çok
dikkat çeken performansı oldu. evket Çoruh 2017 yılında Kadıköy’de büyük
emeklerle ve bütçelerle Baba Sahne’yi kurdu. Baba Sahne’nin açılışında Müjdat
Gezen Dümbüllü’nün fesini Şevket Çoruh’a devretti. Böylelikle hem fes hem de
kavuk Şevket Çoruh’a geçmiştir.

RUMUZ GONCAGÜL Oyunu hakkında bir konuşma kısmımız olucak.


Burası biraz daha ikimizin oyun hakkında, okuyanlarla da beraber
bilinç akışından ilerleyen bir sözlü inceleme gibi.

Ece Buse Eren / Öykü Gökduman

KAYNAKÇA:
METİN AND TÜRK TİYATRO TARİHİ
CEVDET KUDRET ORTAOYUNU

You might also like