You are on page 1of 24

SAHNE 1

SALON, Akşam
(Telefondan gelen sosyal medya bildirim sesleri, itfaiye siren sesleri, ev alarmlarının sesleri ile
Gökhan ve Berna içeri girerler. Telefonlardan haberleri okuyup kahve içmektedirler. Sesler devam
ederken şiddetli bir şekilde gök gürler ve yağmur başlar. Berna kalkıp pencereden bakar.)
Berna- Sokak kapısının önünde duran paslı bisiklet kimin? Gökhan…
Gökhan- (Telefondan haberleri okurken söylenir) Ne olacak bu memleketin hali böyle, adaletin
zerresi kalmamış… Nefes alacak yer bile kalmadı yakıyorlar bütün ormanları… Her yanımız savaş…
Yetmezmiş gibi bir de ekonomik kriz… Her şeye zam zam… Dolar olmuş dünyanın parası… Ne
yapacağız biz böyle ya…
(Zil çalar. Berna kapıyı açmaya gider ve salona geri gelir.)
Berna- Gökhan…
Gökhan- Efendim?
Berna- Adam yine geldi.
Gökhan- Kim?
Berna- Seninle görüşmek isteyen adam.
Gökhan- “Evde yok” de.
Berna- Bir saat önce de söyledim ama yine gelmiş. Bizi çok iyi tanıyormuş. Sonra ben o adamı
kapı dışarı edemem.
Gökhan- Neden?
Berna- İriyarı.
Gökhan- Yarın dükkana gelsin.
Berna- Söyledim. “Şimdi görüşmek istiyorum” diyor.
Gökhan- Şimdi mi?
Berna- Zayıflama hapına ya da kellik ilacına ihtiyacı yokmuş.
Gökhan- Ne! Ne istiyormuş?
Berna- İnsanlık…
Gökhan- Hemen defolup gitmezse şimdi gider yakasından tutuğum gibi kapı dışarı ederim.
İnsanlıkmış!… (Kahvesinden içer.) Beklesin, geliyorum. Bir şeyler satıyorsa ya da dilenciyse… Ya
bıktım bu dilencilerden… İhtiyacın olabilir de ben hangi birinize yetişeceğim…
(Berna kapıya doğru gidecekken yabancının içeride, kapı eşiğinde durduğunu görür. Adam
yağmurdan sırılsıklam olmuştur. Üzerindeki kıyafet güreşçi atletini ve sirki andırmaktadır. Yabancı,
Gökhan’ın kahvesini bitirmesini ve yüzünü dönmesini beklerken...)
Hamza- Selamın aleyküm. (Elindeki fincanı düşürür.) Fincanınız Gökhan bey. (Fincanı yerden alıp
uzatır.) Hayırlı akşamlar.
Gökhan- Dışarda beklemenizi söylemiştim. Yani böyle elinizi kolunuzu sallaya sallaya evimize
giriyorsunuz…
Hamza- Benim adım Hamza.
Gökhan- Kapıyı vurmadan…
Hamza- Minik Hamza derler bana. Arkadaşlar yani... (Sessizlik) Hayırlı akşamlar.
Gökhan- Ne istiyorsunuz?
Hamza- Sinirlenmeniz için bir neden yok Gökhan bey, ben satıcı ya da dilenci değilim.
Gökhan- Eeee?
Hamza- Güreşçiyim.
Gökhan- Güreşçi mi?
Hamza- Ağır sıklet.
Gökhan- Belli.
Hamza- Daha doğrusu idim.
Gökhan- Peki ya şimdi?
Hamza- (Sessizlik) Korkmayın sizden bir şey istemeye gelmedim. Dışarıda çok yağmur yağıyor,
ondan geldim... (Titriyordur.) Umarım sizi rahatsız etmiyorumdur. Benim gibi iriyarı olmak korkunç
bir şey. Herkesin ödü patlıyor benden.
Gökhan- Ne istiyorsunuz benden?
Hamza- Adım Hamza.
Gökhan- Söylemiştiniz.
Hamza- Başımı sokacak bir yerim yok. (İç geçirerek) Bir yerim yok.
Gökhan- Sıcak bir şeyler içmek ister misiniz?
Hamza- Eğer zahmet olmayacaksa, rahatsız etmiyorsam! Karınız bana sizin, beni kapı dışarı
edeceğinizi söyledi Gökhan bey, şaka yaptınız değil mi?
Gökhan- Biz konuşurken arkadaşa sıcak bir şeyler getirir misin canım, sana zahmet.
Hamza- Bayana zahmet olmazsa birde biraz kaşar, kavurma ya da ona benzer bir şeyler, bir iki
salatalık, domates, turşu, ha bir de Amerikan salatası. Evde ne varsa bayan, sakın zahmete
girmeyin.
(Gökhan ben hallederim der gibi işaret eder, Berna söylenerek çıkar.)
Gökhan- Beni tanıdığınızı söylemişsiniz.
Hamza- Tabii tabii, tanırım Gökhan bey.

2
Gökhan- Nereden?
Hamza- En iyi tarafınızdan tanırım, en iyi tarafınızdan... Dün akşam arkadaşlarınızla kafede
oturuyordunuz. Ben de oradaydım, köşede. Siz beni fark etmediniz. Yumruğunuzu masaya her
vuruşunuzda herkes heyecanlandı.
Gökhan- Ne söyledim?
Hamza- Gerçeği! Memleketin çivisi çıktı artık… Dolar olmuş kaç lira… İnsanlar ekonomik refah
istiyorlar artık… Adalet istiyorlar adalet… Sıkıştık kaldık birkaç semte, böyle giderse buralardan
denize dökecekler bizi…
(Gökhan oturması için misafirine yer gösterir.)
Gökhan- Buyurun.
(Hamza sandalyenin yerini biraz değiştirerek oturur.)
Hamza- Memleketin sizin gibi adamlara ihtiyacı var.
Gökhan- Evet, evet, elbette, ama…
Hamza- Yoo aması maması yok Gökhan Bey aması maması yok. Nerede şimdi yetişen gençler,
nerede sizin gibi duyarlı insanlar. Siz insanların içindeki iyiliğe ve güzelliğe inanıyorsunuz.
Gökhan- Orası öyle…
Hamza- Medeni cesaret var sizde.
Gökhan- Öyle tabii…
Hamza- İşte bu yüzden…
Gökhan- Hangi yüzden?
Hamza- Siz vicdan sahibi bir insansınız. Dün akşam kafede oturan herkes hissetti bunu. Sahici bir
vicdan var sizde.
Gökhan- Evet, tabii.
Hamza- Hiç de tabii değil Gökhan Bey, bugünlerde doğal değil bunlar. Duymuş olmalısınız, büyük
bir yangın çıkmıştı şehirde ve çalıştığım sirk yandı kül oldu tamamen.
Gökhan- Sirk mi?
Hamza- Yandı.
Gökhan- Sirkte mi çalışıyordunuz?
Hamza- Evet.
Gökhan- Sirk?
Hamza- Evet.
Gökhan- Bildiğimiz sirk!
Hamza- Evet.

Gökhan- Ne yapıyordunuz orada?


3
Hamza- Gizli bir görevdeydim.
Gökhan- Anlamadım…
Hamza- Gizli… Anlamayacak ne var (Fısıltıyla) Resmi görev işte… Neyse. Sirkin müdürü “Vız gelir
tırıs gider bana Hamza” dedi. Dedi ki “Ben artık vicdan falan takar mıyım, cehenneme kadar yolun
var” dedi. “Hayvanlarımla başa çıkmak için benim ihtiyacım olan tek şey bir kırbaç!” Aynen böyle
dedi. Duyarsız herif!... Vicdansız! Alay etti benimle, aşağıladı. Böyle adamlarda vicdan ne arar…
Allah taksiratını affetsin.
Gökhan- Öldü mü?
Hamza- Kaza işte… Toprağı bol olsun, diri diri yanıp gitti. (Duvar saati dokuzu vurur.)
Gökhan- (Kendi kendine) Anlamıyorum, ne yapıyor bu kadar saattir mutfakta?
Hamza- Benim acelem yok. (Birden göz göze gelirler. Gülerek) Karınız evde boş yatağınız
olmadığını söyledi.
Gökhan- Bunda gülecek ne var?
Hamza- “Maalesef misafir ağırlayacak yerimiz yok hiç” Kimsesiz birini görünce hep böyle söylerler.
Oysa ben yatak istemiyorum ki…
Gökhan- Ne istiyorsunuz?
Hamza- Ben yerde yatmaya alışığım Gökhan Bey. Babam işçiydi, alışığım ben.
(Gökhan bir şey söyleyecek olur.)
Gökhan- Ama bizim…
Hamza- Aması maması yok Gökhan Bey aması maması yok. Bazı adamlar korkudan üç buçuk
attıklarından yalan söylerler ama siz onlardan değilsiniz çok şükür. Ben size inanıyorum. “Maalesef
misafir ağırlayacak yerimiz yok. ” Hep böyle derler ama siz söylediniz mi iş değişir, size inanıyorum.
Zaten kimseye inanmazsak halimiz nice olur… Siz inançlı biri misiniz?
Gökhan- Anlamadım.
Hamza- İnançlı biri misiniz? Dinine bağlı, vatanını, milletini seven.
Gökhan- Yani…
Hamza- Güvensizlik bütün dünyayı sarmış. Haksız mıyım? Hissedilmeyecek gibi değil ki, yaşıyoruz
işte! Siz içinizdeki iyiliğe ve güzelliğe inanıyorsunuz. Haksız mıyım? Bu koca şehirde bana kundakçı
muamelesi yapmayan tek insan sizsiniz. İnsanlar bu günlerde Allah’tan çok itfaiyecilere inanıyorlar.
Gökhan- Anlamadım.
Hamza- Yalan mı?
(Berna tepsi ile girer ve önüne koyar sert bir tavırla.)
Berna- Kavurmamız yok.

Hamza- Allah razı olsun. Bu da yeter bayan bu da yeter. Yalnız Amerikan salatasını
unutmuşsunuz.

4
(Berna sinirli bir şekilde sandviçi Süleyman’ın elinden alır ve çıkar.)
Hamza- Başka yerde böyle ağırlanmayız. Ben açık konuşurum. Biz neler neler gördük. Başını
sokacak bir deliği olmayan mazlumun biri eşikten adımını atar atmaz, “Şöyle buyurun” diye
oturturlar, sonra da ondan hemen kurtulmanın yoluna bakarlar iyi mi? Hayatı boyunca alnının
teriyle ekmeğini kazanmış bir güreşçi olarak “Bu gecelik başımı sokabileceğim bir yeriniz var mı?”
diye birine soracak olmuştum… Ömründe güreş minderi görmemiş olan evin beyi yakama yapışmaz
mı? Hele bir döneyim dedim, herifin omuzu kırılıverdi. İyi mi? (Kahve fincanını alır ve içer.)
Gökhan- Zaman kötü tabii… Hangi haberi okusanız gözünüze çarpan ilk şey, gene bir yangın
haberi oluyor. Hep aynı hikâye: Başını sokacak yer arayan biri, derken ertesi sabah evi alevler
sarıyor… Açık konuşmak gerekirse halkın güvensizliğini ayıplamamalı. (Telefonunu çıkarır haberi
arar, bu sırada Hamza masayı önüne çeker. Gökhan telefondan haberi gösterir.) Buyurun!
Hamza- (İlgisiz) Gördüm o haberi.
Gökhan- Koskoca bir mahalle! (Göstermek için telefonu kaldırır.) Şurasını okuyun!
Hamza- Kahve güzelmiş, Americano mu bu? Ağzınızın tadını biliyorsunuz… Biraz soğukmuş ama.
(Kahvesini içmeye devam eder.)
Gökhan- “İlk bulgulara göre bu yangın olayının da aynı geçen seferki gibi planlanıp uygulandığı
anlaşılıyor.” İnanılır gibi değil!
Hamza- İşte bu yüzden haber okumam.
Gökhan- Niye?
Hamza- Hep aynı şeyleri yazarlar.
Gökhan- Yani… Haber okumamak da bir çözüm değil ki! İnsan memlekette ve dünyada neler olup
bittiğini bilmeli.
Hamza- Neden?
Gökhan- Yani bir yurttaş olarak…
Hamza- Bilse de bilmese de kurtulamaz Gökhan Bey, bilse de bilmese de kurtulamaz. Kadere
karşı gelinmez!
(Berna sandviçi getirir.)
Hamza- Allah razı olsun bayan, Allah razı olsun.
Berna- Başka bir emriniz!
Gökhan- Neden kader diyorsunuz?
Hamza- Öyle de ondan… “Uzmanlara göre bu yangın olayı da geçen seferki gibi planlanıp
uygulanmıştır.” (Kısa bir kahkaha attıktan yemeğe başlar.) Size zahmet çay verseniz, kuru kuru
geçmez şimdi boğazımdan. En sevdiğim şey Rus salatası.

(Gökhan ve Berna aralarında kısık sesle konuşurlar. Gökhan, gitmesi için adamı ikna etmeye
çalıştığına dair bir şeyler söyler ve çay getirmesini ister. Berna sinirlenerek çıkar.)
Gökhan- (Oturur ve misafirin iştahla yemek yemesine bakar.) Lezzetli mi?

5
Hamza- Kim derdi ki bu zamanda böyle bir şeyin bulunabileceğini.
Gökhan- Rus salatası mı?
Hamza- Amerikan salatası değil, insanlık! Benim gibi birini yakasından tutup kapı dışarı etmeye
kalkışmıyorsunuz bu yağmurda… Görüyorsunuz ya, merhamete, birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç
duyduğumuz bu günlerde bize gereken en önemli şey insanlıktır insanlık! (Sandviçi bitirir.) Kesenize
bereket.
Gökhan- Sakın beni katı yürekli sanmayın ama…
Hamza- Siz katı yürekli olsaydınız beni bu gece evinizde misafir eder miydiniz hiç!
Gökhan- Değil mi?
Hamza- Karanlık bir odada olsa bile.
Gökhan- Gelin… Yalnız bir şartım var, gürültü istemem. Karım sakinleştirici kullanıyor. (Acele
etmesi için Hamza’ya işaret eder. Tepsiyle bardakları toplarken Hamza masanın yerini biraz daha
değiştirir. Sessizce içeri giderler.)

KARANLIK ODA
(Gökhan ışığı açar, girmesi için Hamza’ya işaret eder. Fısıltıyla konuşur.)
Gökhan- Elektrik düğmesi burada. Üşüyecek olursanız şurada bir battaniye olacak. Sakın gürültü
etmeyin! Hamza Bey bana doğruyu söylediniz değil mi, siz kundakçı değilsiniz? (Hamza güler ve
eliyle sus işareti yapar. Gökhan başıyla iyi geceler dileyerek çıkar. Hamza üstünü çıkarır. Odayı
enine boyuna ölçer adımlarıyla ve ışık yavaşça kapanır.)

SAHNE 2
SALON, Sabah
(Dışardan itfaiye siren sesleri gelir. Salonun ışıkları yavaşça açılır. Gökhan elinde yağmurluk ve
sabah kahvesiyle içeriye seslenir.)
Gökhan- Bak son kez söylüyorum, kundakçı değil o!
Berna- Nereden biliyorsun?
Gökhan- Sordum. Sen bu dünyada yangından başka bir şey düşünmez misin? (Berna kahve
fincanıyla içeri girer.) Deli edersin insanı!

Berna- Ne diye bana sesini yükseltiyorsun!


Gökhan- Sesimi yükseltmiyorum Berna, konuşuyorum. Önümüze geleni kundakçı diye yaftalarsak
nereye varır bu işin sonu? İnsanlara birazcık güven duymalıyız Berna, birazcık güven… (Saatine
bakar.) Geç kaldım.

6
Berna- Sen fazla rahatsın Gökhan, ben böyle olamam. Bütün gece gözümü bile kırpmadım biliyor
musun? Geçmiş karşıma böyle rahat rahat konuşuyorsun… Kahvaltısını verdikten sonra kapı dışarı
edeceğim.
Gökhan- Tamam öyle yap!
Berna- Hem de güzellikle, kalbini filan kırmadan.
Gökhan- İyi edersin. (Fincanı masaya koyar. Berna’yı öper. O an içeri Hamza girer. Onu
görmezler.)
Hamza- (Gökhan gitmek üzereyken) Hayırlı sabahlar.
Gökhan- Günaydın. Karım sizinle ilgilenecek Hamza Bey, benim acelem var maalesef. Size iyi
günler… (Çıkar.)
Hamza- Hayırlısı Gökhan Bey, hayırlısı.
Berna- Rahat uyudunuz mu?
Hamza- Teşekkür ederim. Biraz üşüdüğüm için bu battaniyeye sarıldım. Yerlerde yatarak
geçirdiğim çocukluğumu hatırladım… Hey gidi günler hey… Soğuğa alışığım ben…
Berna- Kahvaltınız hazır.
Hamza- Yenge, ne zahmet ettin?
Berna- Ne yengesi be! (Berna oturması için sandalyeyi işaret eder.) İyice karnınızı doyurun,
eminim yolunuz uzundur.
Hamza- Nasıl yani?
Berna- (Hamza’ya oturmasını işaret eder.) Yumurta ister misiniz?
Hamza- İki tane olsun. Görüyorsunuz ya katiyen yabancılık hissetmiyorum. Kendimi evimde gibi
hissediyorum. (Berna mutfağa gider.) Kaynadıktan sonra 60’a kadar sayın. (Hamza masayı önüne
çekerek yerini değiştirir.)
Berna- (Elinde fincan ve tabak ile içeri girer.) Hamza bey.
Hamza- Buyurun.
Berna- Açık konuşmamı isterseniz…
Hamza- Gerginsiniz bayan.
Berna- Hamza Bey…
Hamza- Bir şeye mi sıkıldınız?
Berna- Peynir var içinde.

Hamza- Teşekkür ederim.


Berna- Sucuk da var.
Hamza- Allah razı olsun.
Berna- Bal da yanında.
7
Hamza- Teker teker bayan, teker teker. (Dinlemeye hazır bir vaziyette oturarak ekmeğini yemeğe
başlar.)
Berna- Bakın…
Hamza- Beni başınızdan atmak istiyorsunuz, değil mi?
Berna- Hayır Hamza bey, onu demek istemedim…
Hamza- Ne demek istediniz? Ohhh en sevdiğim. Tulum peyniri. (Gene dinlemeye hazır bir
vaziyette oturur.) Siz beni kundakçı sanıyorsunuz.
Berna- Yanlış anlamayın beni. Sizin kalbinizi kırmak istemem Hamza Bey, beni yanlış anladınız.
Kundakçı da nereden çıktı?
Hamza- Biliyorum, kaba saba herifin biriyim.
Berna- Ne münasebet Hamza Bey, ondan değil.
Hamza- Ağzını şapırdatarak yemek yiyen…
Berna- Saçmalamayın…
Hamza- Yetimhanede bana hep söylerlerdi, “Hamza, şapırdatma ağzını!”
Berna- Siz beni yanlış anladınız.
(Hamza fincanın üzerine elini koyar.)
Hamza- Gidiyorum.
Berna- Nereye?
Hamza- Dışarıya, sokaklara yağmurun altına. Alışığım ben.
Berna- Hamza Bey…
(Hamza başını sallar.)
Çay?
(Hamza gene başını sallar.)
Anlıyorum, zor bir çocukluk geçirmişsiniz.
Hamza- Görgüsüzsem suç benim mi? Babam işçiydi. Elitliği nereden bilelim ki. Bizim gibilerde
görgü ne gezer değil mi? Açlık, soğuk bana vız gelir bayan ama sevgisizlik, hor görülmek.
Berna- Anlıyorum.
Hamza- (Kalkar) İyi günler.

Berna- Nereye?
Hamza- Sokaklara, soğuğa…
Berna- Çayınızı için öyle gidersiniz.
Hamza- Yok yok alışığım ben yağmurda ıslanmaya.
Berna- Hamza Bey… Öyle bakmayın bana! Anlıyorum sizi.
8
Hamza- Çocukluğumu hiç yaşayamadım ki bayan. (Önüne bakarak parmakları ile oynar.) Hiç
yaşayamadım. Annem öldüğünde yedi yaşındaydım. (Başını çevirir, gözlerini siler.)
Berna- Hamza Bey rica ederim. Ben sizi kovmuyorum ki, böyle bir şey çıktı mı ağzımdan? Beni
yanlış anladınız. Bana inanmanız için ne yapayım? (Çekinerek omzuna dokunur.) Hadi, yemeğinizi
yiyin!
(Hamza tekrar oturur.)
Ağzınızı şapırdattığınızı fark etmedim bile inanın bana. Hem öyle de olsa, biz dış görünüşe önem
veren insanlardan değiliz. Biz öyle…
Hamza- (Berna’nın sözünü keser.) Allah razı olsun yenge. Özür dilerim.
Berna- Olur mu öyle şey?
Hamza- “Açık konuşmamı isterseniz” diye söze başladığınızda ne diyecektiniz?
(Şiddetli bir şekilde gök gürler.)
Berna- Sahi ne diyecektim?
Hamza- Neyse, Allah razı olsun sizden! Faruk, “Kimsede merhamet kalmadı” diye hep söyler. “Bu
devirde iyi ve kibar insan nerde, herkes gaddarlaştı, insanlık kalmadı artık insanlık.” Hep böyle der.
“Bu yüzden dünya kötüye gidiyor” der hep ama çok şaşıracak, bu kahvaltıyı görünce ağzı açık
kalacak bizim Faruk’ın.
(Kapı çalınır.)
Hamza- Belki de gelen odur.
(Kapı gene çalınır.)
Berna- Faruk da kim?
Hamza- O görgülüdür, kültürlüdür yenge. İşi gücü de düzgün. Metropol My City inşaatları
yanmadan önce müteahhitti orada.
Berna- Yanmadan önce mi?
Hamza- Müteahhitti.
Berna- (Berna pencereden bakar.) Dışarıdaki diğer paslı bisiklet kimin?
Hamza- Faruk’ındır.

(Berna kapıya bakmak için çıkar. Birkaç kez şiddetli bir şekilde gök gürler ve sağanak yağmur
başlar. Bu esnada Hamza koltukların ve sehpanın yerlerini değiştirip biraz salonun ortasına doğru
taşırken duvarlarda ilk kez hareket ederek salondaki alanı daraltır.)

SAHNE 3
KARANLIK ODA, Gece
9
(Hamza ve Faruk ellerinde fenerlerle benzin nakli için kullanılan bidonları Karanlık odana çıkarırlar.
Sessiz hareket ediyorlardır.)
Faruk- Yavaş ol yavaş!
Hamza- Ya polis çağırmaya kalkışırsa?
Faruk- Kalkışmaz!
Hamza- Çağırırsa ne halt ederiz?
Faruk- Yavaş! Dur! (Bidonu ötekilerin yanına yerleştirir. Odanın o kısmı karanlıktır. Üstüpüyle
ellerini temizler) Neden polis çağırsın ki?
Hamza- Neden çağırmasın ki?
Faruk- Kendisi de suçlu sayılır da ondan. Sabah oldu, hadi uyuyalım. (Üstüpüleri atar.) Yardım ve
yataklık eden her vatandaş suçludur.
Gökhan- (Odasından çıkar, kapılarına dayanır.) Çık artık dışarı! Çık!
Faruk- Kahvaltıya çağrıldığımızı sanmıyorum.
Gökhan- Çık diyorum sana! Çık!
Hamza- Hiç böyle yapmazdı.
(Faruk ceketini giyer. Telaş etmemekle beraber hareketleri çabuktur. Üzerindeki tozları silkeler. Bu
esnada Gökhan daha fazla bekleyemez ve içeri girer. Altında pijama ve üstünde tişört vardır.
Bidonların arkasına doğru geçen Faruk’ı görmez.)
Hamza- Günaydın Gökhan Bey, inşallah gürültüden uyanmamışsınızdır.
Gökhan- Ne yapıyorsun sen?
Hamza- Bir daha olmayacak…
Gökhan- Derhal evimi terk et... Sana evimi terk et diyorum.
Hamza- Ne zaman?
Gökhan- Şimdi.
Hamza- Neden?
Gökhan- Çünkü karım polis çağıracak. Hadi hadi hemen.

Hamza- Hmmm!
Gökhan- Hemen diyorum... Ne bekliyorsunuz? (Hamza sesini çıkarmadan üstünü giyer.) İtiraz
istemiyorum.
Hamza- Bir şey demedim ki!
Gökhan- Güreşçi olduğun için her şeye eyvallah diyeceğimi sandın! Bütün gece gürültü ettin be.
(Kapıyı göstererek) Defol, defol diyorum. Defol.
Hamza- (Faruk’a doğru) Hiç böyle yapmazdı.
(Gökhan donup kalır.)
10
Faruk- Merhaba, ben Faruk.
Gökhan- Sen de kimsin?
Faruk- Adım Faruk.
Gökhan- Nerden çıktın sen? (Faruk ve Hamza bakışırlar.) Hiç sormadan etmeden!
Faruk- Gördün mü?
Gökhan- Neler oluyor burada?
Faruk- Ben sana demedim mi? Böyle mi olur bu işler? Medeniyetten bihabersin! Hiç sormadan
etmeden! Birden iki oluverdik. Buna önceden söylemiştim beyefendi. (Hamza’ya döner.)
Söylememiş miydim?
(Hamza utanır.)
Gökhan- Niyetiniz nedir sizin, anlamıyorum. Bu evin sahibi benim. Ne yapmaya çalışıyorsunuz? ...
Faruk- Sana bir şey soruyor, cevap versene! ...
Hamza- Bizim Faruk işte, arkadaşım.
Gökhan- Eeee?
Hamza- Okula, dershaneye hep beraber gittik, ta çocukluktan…
Gökhan- Eeee?
Hamza- Düşündüm ki...
Gökhan- Ne düşündün?
Hamza- Düşündüm ki…
Faruk- Sen hiçbir şey düşünmedin! (Gökhan’a döner.) Yerden göğe kadar haklısınız Gökhan Bey.
Her şeyin bir sınırı var…
(Hamza’ya bağırır.)
Ev sahibinin her şeye eyvallah diyeceğini mi sandın? Hamza size hiçbir şey sormadı mı?
Gökhan- Sormadı.

Faruk- Hamza… Sonra da seni sokağa atıyorlar diye şaşırıyorsun. (Başını sallayarak bir aptala
güler gibi güler.)
Gökhan- Bunda gülecek bir şey göremiyorum. Ben gülüyor muyum? Karım rahatsız…
Faruk- Duydun mu?
Gökhan- Sizin gürültünüzden bütün gece uyuyamadı. Siz ne yapıyorsunuz burada? (Hamza ve
Farukın arkasında kalan bidonları görür.) Bu bidonlar da nereden çıktı? Ne var bunların içinde?
(Hamza ve Faruk bidonların olmadığı yöne bakarlar.) Burada, burada! Bunlar ne? (Bir bidona
vurur.) Bunlar ne?
Hamza- Bidon…
Gökhan- Nereden geldi bunlar benim evime?
11
Hamza- Bunların nereden geldiğini sen biliyor musun Faruk?
Faruk- Üzerinde ithal malı diye yazıyordu ama.
Gökhan- Beyler…
Faruk- Bir tarafında yazması lazım.
(Hamza ve Faruk yazıyı ararlar.)
Gökhan- Bütün oda bidon dolu… Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?
Faruk- Bunun yüzünden. Hamza hesabı şaşırdı. Dörde beş metre demişti ama bütün oda 15
metrekare bile değil. Bidonları sokak ortasında bırakamazdım Gökhan Bey.
(Hamza etiketi gösterir.)
Hamza- Buldum Gökhan Bey, işte etiket burada!
Gökhan- Ne diyeceğimi bilemiyorum…
Hamza- Nereden geldikleri burada yazılı. İşte.
Gökhan- (Etiketi inceler.) Benzin mi? Doğru mu bu? Etiketin üzerinde yazılı işte. (Etiketi gösterir.
Hepsi etikete bakar.) Bak işte benzin! (Savcı edasıyla) Bu bidonların içinde ne var?
Faruk- Benzin.
Gökhan- Şakanın sırası değil. Son kez soruyorum, bu bidonların içinde ne var? Eve benzin
konmaması gerektiğini biliyorsunuz değil mi? (Bidonların üzerine parmaklarını sürer.) Buyurun işte,
koklasanıza! (Parmaklarını onların burnuna uzatır.) Benzin mi yoksa değil mi? (Koklarlar, birbirlerine
bakarlar.) Cevap verin!
Faruk- Benzin.
Hamza- Benzin.
Gökhan- Siz delirdiniz mi? Evim benzin dolu!
Hamza- Biz de bu yüzden sigara içmiyoruz.
Gökhan- Her Allah’ın günü haberlerde yangınlara karşı tedbirli olun dendiği bir zamanda yapılır mı
bu? Siz ne sanıyorsunuz kendinizi? Karım bunları görecek olsa sinir krizi geçirir.
Faruk- Duydun mu?
Gökhan- İkide bir “Duydun mu?” demesenize!
Faruk- Bir kadına yapılır mı bu Hamza, hem de bir ev hanımına!
Gökhan- Ne… Ev hanımı olduğunu da nereden çıkardın. Bu aralar işsiz sadece… Bu bidonları
derhal götüreceksiniz buradan.
Faruk- Polis mi çağıracaksınız?
Gökhan- Evet.
Hamza- Duydun mu?
Gökhan- Hâlâ duydun mu diyor. (Sesini alçaltarak) Son sözümü söyledim.
Faruk- Hangisi?
12
Gökhan- Evimde benzin istemem. Karım uyanmadan çıkarın bunları buradan. Hemen. (Çıkar.)
Faruk- Ne cana yakın bir adam.
Hamza- Dememiş miydim?
Faruk- Ama kahvaltı lafı etmedi.
Hamza- Hiç böyle yapmazdı.
(Faruk elini pantolonunun cebine sokar.)
Faruk- Fitiller sende mi?
(Hamza pantolonunun ceplerini karıştırır.)
Hamza- Hiç böyle yapmazdı.
(Gök gürler, şimşek çakar, elektrik kesilir. Sadece odaya girerken kullandıkları iki fener açık kalır ve
sağanak yağmur sesi ile sahne değişirken duvarlar ikinci kez hareketlenir ve salon biraz daha
daralır.)

SAHNE 4
KARANLIK ODA, Sabah, Pazar
(Karanlık oda yavaşça aydınlanır. Faruk yalnız başına bir yandan ıslıkla bir şarkı çalar bir yandan da
bütün geçiş boyunca bidonları alt kattan çatına katına taşır.)

SALON, Sabah, Pazar


(Aynı anda Gökhan odada kulağında kulaklık, müzik eşliğinde spor kıyafetleriyle meditasyon
yapmaktadır. Berna dışarıya çıkmak için hazırlanmış, salona girer.)
Berna- (Dışarıdan seslenir.) Gökhan! Gökhan!! Gökhan!!! (Salona girer, Gökhan’ın kulaklığını
çıkarır, meditasyon müziği durur.) Sen pirzola konusunda ciddi misin?
Gökhan- Evet, ne diyorsam yap işte.
Berna- İyi de sen pirzola yemezsin ki.
Gökhan- Ne yapayım, misafirlerimiz için eşlik edeceğim işte. Aşkım bu herifleri ihbar edecek olsak
kendimize düşman etmiş oluruz. Elimize ne geçecek? Evi tutuşturmak için tek bir kıvılcım yeter.
Halbuki onları güzellikle davet edersem…
Berna- Ne olacak?

13
Gökhan- Dost olacağız. (Berna sinirle çıkar salondan. Gökhan matını toplayıp kenara koyar,
havluyla kurulanır, sarma sigara kutusunu ve çakmağını alır, Karanlık odana gider.)

SAHNE 5
KARANLIK ODA
(Faruk ıslık çalıyordur, Gökhan kapı önündeki bidonları aşarak zar zor içeri girer.)
Faruk- Günaydın. Rahat uyudunuz mu?
Gökhan- Hayır.
Faruk- Ben de öyle, lodostan herhalde. (Çıkrık ve iplikle meşgul olmaya devam eder.)
Gökhan- Sizi rahatsız etmek istemezdim.
Faruk- Rica ederim, burası sizin eviniz.
Gökhan- Arkadaşınız nerede?
Faruk- Hamza mı? İşe gönderdim, tembel mahluk. Kahvaltı etmeden gitmek istemedi. Talaş
bulsun diye gönderdim.
Gökhan- Talaş mı?
Faruk- Talaş, alevi çabuk yayar.
(Gökhan sahte sahte gülümser.)
Gökhan- Şey… Faruk Bey…
Faruk- Bizi yine kapı dışarı etmek istiyorsunuz değil mi?
Faruk- Gene nereye koydu?
Gökhan- Neyi?
Faruk- Hamza size benim hapiste yattığımı söylemedi mi?
Gökhan- Yoo!
Faruk- Sahi mi?
Gökhan- Yoooo!
Faruk- Bu herif kendini anlatır durur hep.
Gökhan- Biz bütün gece hiç uyuyamadık… Bu bidonların içinde gerçekten benzin mi var?
Faruk- Bize inanmıyor musunuz?
Gökhan- Yo sordum işte…
Faruk- Siz bizi ne sanıyorsunuz? Açıkça söyleyin?
Gökhan- Ben şakadan anlayan biri olmayabilirim ama sizin de şaka tarzınız, yani…
Faruk- Öğreniyoruz.
14
Gökhan- Sigara içer misiniz? (Uzatır, Faruk hayır anlamında başını sallar.)
Faruk- Burada sigara içmeniz hiç doğru değil. (O esnada Gökhan, yaktığı çakmağı telaşla
söndürür. Sigarasını tütün kutusuna koyar.) Doğrusu bunu söylemek bana düşmez, sonuçta sizin
kendi eviniz ama…
Gökhan- Yoo, beni korkutamazsınız! Eşek şakası yapmayın. Herkes benim kadar şaka kaldıramaz.
Böyle konuşmaya devam ederseniz sizi içeri attırdıklarına inanacağım neredeyse.
Faruk- İster şakadan anlasın, ister anlamasın, insanın başına gelecek olduktan sonra hiçbir şey
fark etmez. İçiniz rahat olsun. Kadere karşı gelinmez sonuçta. (Gökhan bidonlardan birine
yaslanır.) Ne oldu? Renginiz attı! (Gökhan’ın omuzuna dokunur.) Anladım, koku dokundu, benzin
kokusuna alışık olmayınca…
(Berna içeriden seslenir.)
Berna- Gökhan! Gökhan!!
Gökhan- Geliyorum. (Alçak sesle) Pirzola sever misiniz?
Faruk- Pirzola!
Gökhan- Evet, pirzola.
Faruk- Severim.
Gökhan- Yanında pilav da var.
Faruk- Arpa şehriyeli değil mi?
Gökhan- Evet, arpa şehriyeli diyecektim ben de. Karım ve ben, yani düşündüm ki... Akşam
yemeğine gelseniz Faruk Bey… Hamza’yla beraber.
Faruk- Bu akşam mı?
Gökhan- İsterseniz yarın akşam olsun.
Faruk- Yarın burada olacağımızı sanmıyorum. Fakat bu akşam memnuniyetle geliriz Gökhan Bey,
memnuniyetle.
Gökhan- Saat yedi iyi mi?
Berna- (Salona girer ve seslenir.) Gökhan!!!
Gökhan- (Faruk’a elini uzatır.) Anlaştık mı?
(El sıkışırlar)
Faruk- Anlaştık.
(Gökhan gülümseyerek başıyla selamlar. Salona inmeden durup dehşetle bidonlara, fitile bakar ve
çıkar.)

15
SAHNE 6
SALON, Akşam
Berna- (Müzik çalıyordur. Elinde masa örtüsü ve şamdan ile salona girer ve masaya yerleştirir.
Mutfağa gider ve elinde tabaklarla söylenerek içeri girer.) Çatıdakilerle dost olacakmış! Önce
marine edip sonra ızgara yapacakmışım! Pirzolan batsın senin!
Gökhan- (İçeriden seslenir.) Berna! Berna!! (Elinde tencereyle içeri girer, masayı görür.)
Söylemiştim ya, sade bir akşam yemeği diye! Mumların, örtünün masada ne işi var! (Örtüyü ve
mumları kaldırır.) Hemen değişti gördün mü? Tahta, demonte bir masa! (Gökhan müziği kapatır,
içeri giderler.)
(Hamza ve Faruk salona inerler. Dışarıdan itfaiye ve ambulans siren sesleri gelir. Konuşmaları
boyunca masayı ve sandalyeleri sahnenin ortasına doğru çekerler, koltuk ve sehpanın yerini
değiştirerek alanı iyice daraltırlar.)
Faruk- Niye talaş bulamadın?
Hamza- (Saçlarını tarar.) Depoda kalmamış, dağıtmışlar hepsini.
Faruk- Ateşin var mı?
Hamza- Yok.
Faruk- Benim de yok.
(Hamza tarağını üfler.)
Hamza- Ondan isteriz.
Faruk- Heriften mi?
Hamza- Evet. (Tarağı cebine koyar.) Hmmm, ne güzel kokuyor.
(Berna yemeklerle salona girer.)
Faruk- Hayırlı akşamlar bayan.
(İtfaiye, ambulans ve yangın sesleri yavaş yavaş artmaya, içeriyi duman sarmaya, ışık çok yavaş
bir şekilde değişmeye başlar. Berna masaya ulaşmakta zorlanır. Tabakları masaya bıraktıktan sonra
yolunu açar ve çıkar. Faruk, Berna’nın düzelttiği eşyaları sakince eski yerine koyar. Bu esnada
Gökhan elinde tencere ile gelir, tencereyi masaya bıraktıktan sonra diğer eşyaları kenara çeker ve
çıkar. Hamza ve Faruk eşyaları eski yerlerine alırlar. Berna ve Gökhan mutfaktan sofra
malzemelerini taşımaya devam ederler. Bu esnada eşyalarla alanı daraltmaya ve ferahlatmaya dair
hareketler devam eder. Bu hareketler iki taraf arasındaki tek karşı karşıya gelmedir. Masa,
sandalye, diğer eşyalar ve duvarların, tavanın üçüncü kez daralmasıyla salon kundakçıların
istediğine yakın bir halde kalır. Bu sahne bittiğinde masa sahnenin ortasına gelmiştir. Sesler ve
duman azalır. Dördünü de masanın etrafında otururken, yemekleri bitmiş halde görürüz. Sadece
Hamza tabaktaki kırıntıları parmaklarıyla süpürür. Kahkaha sesleri duyulur. Gökhan az önce
yapılmış olan bir şakaya gereğinden fazla gülmektedir. Bir türlü kendini toparlayamaz. Tek
gülmeyen Berna’dır.)

16
Gökhan- Üstüpü! Hiç duymamıştım. Üstüpü her şeyden kolay tutuşurmuş, öyle mi?
Berna- Bunda gülecek ne var?
Gökhan- Ama üstüpü! Sen üstüpünün ne olduğunu biliyor musun?
Berna- Biliyorum.
Gökhan- Sen de hiç şakadan anlamıyorsun aşkım. Şakadan anlamayana ne diyeceksin ki?
Berna- Anlat biz de bilelim.
Gökhan- Dinle, bu sabah Faruk, Hamza’yı talaş bulması için gönderdiğini söyledi. Bizim ev için,
anladın değil mi? Ben de Hamza’ya talaş buldun mu diye sordum. O da, talaş bulamadığını, onun
yerine üstüpü aldığını söyledi. Anladın mı? Faruk da, “Zaten üstüpü hepsinden daha kolay tutuşur”
dedi.
Berna- Eeeee?
Gökhan- Sonunda anladın?
Berna- De, nesine güleceğimi anlamadım.
(Gökhan vazgeçer, ciddileşir.)
Gökhan- Çaylarımızı içelim arkadaşlar!

Berna- Şakayı bırakın artık iyice kabak tadı verdiniz, ne demek bütün bunlar?
Gökhan- Şakayı bırakın artık diyor. Duydunuz değil mi? Şakayı bırakın… Komik olma aşkım,
dostlarımızın şaka anlayışı bizimkine benzemiyor. Benden bir çakmak istemedikleri kaldı. Dostluğa!
(Bardaklarını kaldırmazlar.)
Faruk- Yemekler çok lezzetliydi, elinize sağlık.
Berna- Afiyet olsun.
Faruk- Aslında bu yemeğe sofra örtüsü yakışırdı.
Berna- Duydun mu?
Faruk- Şart değil ama şöyle bembeyaz bir örtü… Hapishanede masa örtüsü yoktur.
Berna- Hapishanede mi dediniz?
Gökhan- Karıcığım örtü nerede?
Berna- Siz hapiste mi yattınız?

Gökhan- Örtü nerede?


Faruk- Size belki tuhaf gelebilir ama yoksul bir ailede büyümüş olan Hamza, üzerinde örtü olan
bir sofrada hiç yemek yememiş!
Gökhan- Hah buradaymış.
Faruk- (Gökhan’ın elinden örtüyü alır.) Şart değil canım… Umarım bu arzularımızı yanlış
anlamazsınız hanımefendi. Hapishaneden gelen biri için… Bilemezsiniz… (Örtüyü Hamza’ya

17
gösterir.) Bunun ne olduğunu bilir misin? (Berna’ya döner.) Hiç görmemiştir. (Hamza’ya döner.)
Buna sofra örtüsü denir.
Hamza- Ne derlerse desinler, bana ne! (Sofra örtüsünü Hamza’nın boynuna dolar.)
Faruk- İşte…
Gökhan- (Bu sahneye kendini sıka sıka, zorlayarak güler.) İçelim dostlar, içelim...
Faruk- Müteahhitlik yaptığım zamanlarda her gün et yerdim… Siz depresyon ne demek bilir
misiniz?
Gökhan- Biliyoruz tabii.
Faruk- Ben hapishanede öğrendim.
Berna- Neden hapse girdiniz?
Faruk- Neden mi girdim?
Gökhan- Böyle şeyler sorulmaz.
Faruk- Bunu ben kendime de sorarım… Dediğim gibi müteahhittim ve günün birinde beni baş
kundakçı ile karıştırdılar…
Gökhan- Ya?
Faruk- Evlerimize baskın yapıldı.
Gökhan- Yaa?
Faruk- O kadar şaşırdım ki, itiraz etmek aklıma bile gelmedi.
Gökhan- Yaaa?
Faruk- Gene de şanslıydım. Çok sevimli bir hakim heyeti çıktı karşıma. “Özür dilerim ama artık işe
gitmeliyim” dediğimde, “İş yeriniz yandı” diye yanıt verdiler.
Gökhan- Yaaa… Yanmış demek!
Faruk- Anlaşılan bir gece içinde…
Berna- Yanmış!
Faruk- “O zaman sizinle gelebilirim” dedim. Binanın önünden geçerken, işyerimin tamamen
yanmış olduğunu, cezaevi arabasının demir parmaklıklı küçük penceresinden gördüm.
Gökhan- Sonra?
Faruk- Sonra mı? Ondan sonrasını size Hamza anlatsın. Ellerimde kelepçelerle oynayarak sorulara
yanıt verirken, içeriye kim girse beğenirsiniz? İşte bu.
Gökhan- Peki sonra?
Hamza- “Kundakçı sen misin?” diye sorduk ona ve sigara ikram ettik. Amirim özür dilerim
üzerimde kibrit yok, bir de beni kundakçı sandınız, demez mi. (Deli gibi bacaklarını döve döve
güler)
Gökhan- Yaaa!
(Hamza telefondan haberi bulur, Gökhan’a gösterir.)
18
Hamza- Bakın haberde yazıyor.
Faruk- (Elini cebine atar.) Ateş versene!
Hamza- (O da elini cebine atar) Bende yok.
Faruk- İkimizde de ateş yok, Gökhan Bey.
Gökhan- Bende var.
Faruk- Verir misiniz?
Gökhan- Siz zahmet etmeyin, ben yakarım. (Mumları yakar, ışığı loş hale gelir.)
Faruk- Bambaşka bir hava yaratıldı, öyle değil mi bayan? Candle-light!
Berna- Öyle…
Faruk- Ben böyle şeylere önem veririm.
Berna- Önem vermenize sevindim!
Faruk- Hamza şapırdatmasana!
Berna- Bırakın kendi haline canım.
Faruk- Görgüsüzdür bayan. Böyle davranışları beni rahatsız eder. Ama yetimhanede büyüyenin
görgüsü nasıl olsun?... Yetimhaneden sirke… Sirkten tiyatroya.
Berna- Bunu bilmiyordum.
Faruk- Alın yazısı bayan, alın yazısı.
Berna- (Hamza’ya sorar.) Hangi tiyatroda çalıştınız?
Hamza- Belediye tiyatrosunda.
Berna- Sahne arkasında mı?
Hamza- Evet.
Faruk- Aslında yeteneklidir bayan, bir taklitler yapar. Hamza’yı ruh taklidi yaparken görmediniz
değil mi?
Hamza- Şimdi olmaz.
Faruk- Neden olmazmış?
Hamza- Tiyatroda çok kalmadım, yangın çıktı.
Berna- Yangın mı!
Faruk- Nazlanma.
Gökhan- Yangın mı çıktı?
Faruk- Nazlanma diyorum! (Hamza’nın boynuna dolamış olduğu sofra örtüsünü çeker ve
Hamza’nın başının üzerine atar.) Haydi!
(Üzerinde örtü ile Hamza ayağa kalkar. Bu sahne Hamza’nın içinde tamamen kaybolabileceği
büyüklükte bir elastan çarşafla gerçekleşir.)
Faruk- Nasıl, ruha benzedi mi?
19
Berna- Korkuyorum…
Faruk- Korkmayın.
Hamza- HADİ PROVA!
Faruk- Bu tiyatro jargonudur bayan. Yangın çıkmadan kaldığı o bir hafta içinde öğrenmiş.
Şaşılacak şey!
Berna- Durmadan yangından bahsetmesenize!
Hamza- HADİ PROVA!
Faruk- Başla! (Herkes oturmaktadır.)
Hamza- Eyyy Gökhan! Eyyy Berna!
Berna- Gökhan!
Gökhan- Şşşşt!
Berna- Biz bunu daha önce de görmedik mi?
Hamza- Eyyy Gökhan, Eyyy Gökhan, söyle bana sen kimsin?
Faruk- Muhteşem!
Hamza- Gökhan! Gökhan!
Faruk- “Sen kimsin?” diye soracaksın.

Gökhan- Ben mi?


Faruk- Aksi halde devam edemez.
Hamza- Eyyy Gökhan! Eyyy Gökhan!
Gökhan- Evet… Benim.
Berna- Hayır canım. “Kimsin?” diye sen ona soracaksın!
Gökhan- Şimdi anladım.
Hamza- Eyyy benim necip milletim, duyuyor musun?
Faruk- Olmuyor Hamza, baştan başla!
(Başka bir pozisyon alır.)
Berna- Yoksa sen… Mesela bir ölü müsün?
Gökhan- Saçmalama.
Berna- Başka ne olabilir ki?
Gökhan- Ona “Sen kimsin?” diye soracaksın. Hamlet’in ruhu da olabilir. Ya da kimdi o ya…
Söylesene… Macbeth’in arkadaşının adı neydi? Gulyabanidir belki!
Hamza- Beni kim çağırıyor?
Faruk- Devam et!
20
Hamza- Ey Gökhan! Eyyy Gökhan! Eyyyyy Gökhan!
Berna- Sana sesleniyor, sorsana artık!
Hamza- Beni duyuyor musun?
Gökhan- Sen kimsin?
Hamza- Ben, Gökhan ve Berna’nın, yanarak can veren bedenlerinden çıkan ruhlarıyım.
(Berna çığlık atarak yerinden fırlar.)
Faruk- Kes yeter! (Hamza’nın üzerinden örtüyü çeker.) Böyle söylenir mi salak herif!
Hamza- İyi be!
Faruk- Sizin ruhunuz değil bayan, rahatlayın lütfen. (Hamza’ya) Nasıl söylersin böyle bir şey?
Hamza- Aklıma başka biri gelmedi.
Faruk- Vallahi billahi bayan, sizin ruhunuz değildi.
Hamza- (Alnının terini siler.) Kusura kalmayın.
Gökhan- Oturalım.
Berna- Bu kadar değil mi, bitti artık?
(Herkes oturmuştur. Şaşkınlık sessizliği...)

Gökhan- Birer sigara içer misiniz? (Sigara kutusunu cebinden çıkarır.)


Faruk- Gökhan Bey’in nasıl titrediğini görüyor musun, salak? Özür dilemelisin. Aklınca komiklik
olsun diye yaptın, değil mi?
Gökhan- Başka bir şey konuşalım! Haydi bakalım, dostluğa! (Kadehini kaldırır. Uzaktan ambulans
sireni duyulur.) Bu ne şimdi?
Faruk- Şeytan düdüğü!
Gökhan- Şakanın sırası değil!
Berna- Kundakçılar… Kundakçılar!
Gökhan- Ne bağırıyorsun? (Siren sesleri birbirine karışır ve evin önünden geçip gider.) Neyse ki
bizde değil.
Berna- Acaba ne tarafta?
Faruk- Lodos tarafında. Biz genelde böyle yaparız. İtfaiyeyi dış mahallelere gönderir, yangın
başlayınca da yollarını kapatırız…
Gökhan- Şimdi şakanın sırası değil.
Hamza- Şakanın sırası olmadığını biliyoruz. Nasıl yaptığımızı anlattı.
Gökhan- Rica ederim, artık bu saçmalığa bir son verin! Şakanın bokunu çıkarmayın. Baksanıza
karımın beti benzi attı.
Berna- Sen kendi suratına bak önce.
21
Gökhan- Şeytan düdüğü, şeytan düdüğüdür! Demek bir yerde yangın çıkmış! Aksi halde itfaiye
ekibi yola çıkmazdı, öyle değil mi?
Faruk- (Saatine göz atar.) Artık gitmeliyiz.
Gökhan- Şimdi mi?
Faruk- Evet, üzgünüm.
(Hamza yine şarkı söyler, yeniden siren sesleri gelir.)
Gökhan- Dostlarımız gidecekler birazdan. Aşkım bize birer kahve yapar mısın sana zahmet.
(Berna sinirli çıkar.)
Gökhan- Arkadaşlar, artık yeter. Karım rahatsız oldu. Kundakçı şakaları yapmayın artık.
Hamza- Şaka yapmıyoruz ki.
Faruk- Biz kundakçıyız.
Gökhan- Rica ederim ciddi olun.
Hamza- Çok ciddiyiz.
Faruk- Evet, çok ciddiyiz.
Hamza- Neden bize inanmak istemiyorsun?
Faruk- Evin bizim için uygundu. Bizi de anlamalısın. Alevler başladıktan sonra bir de buna lodos
eklendi mi...
Gökhan- Eee?
Hamza- Neden bizim kundakçı olduğumuzu kabul etmiyorsunuz?
Gökhan- Yok artık, ne kundakçısı… Kendinize iftira atmayın. Bir an için bile olsa ben…
Faruk- Yemin edin!
Gökhan- Hayır, hayır canım ne alakanız var.
Hamza- Peki bizi ne sanıyorsunuz?
Gökhan- Sizi mi? ... Ben mi?... Komşularım, arkadaşlarım… (Hamza ve Faruk Gökhan’ın omzuna
vururlar ve gitmek için hareketlenirler.) Ne yapıyorsunuz?
Faruk- Vakti geldi.
Gökhan- İsterseniz yemin de ederim. Allah şahidimdir ki… İnanın ben sizi…
Faruk- İnanalım, öyle mi?
Gökhan- Evet.
Hamza- İstediğiniz kadar yemin edin. (Kapıya giderler.)
Gökhan- Bana inanmanız için ne yapmamı istiyorsunuz? (Gitmelerine engel olmak ister.)
Faruk- O zaman ateşini ver!
Gökhan- Neyi vereyim neyi?

22
Faruk- Bizde yok da.
Gökhan- Benden ateş mi istiyorsunuz?
Faruk- Evet. Kundakçı olduğumuza inanmadığınıza göre…
Gökhan- Benden çakmağı mı istiyorsunuz!
Hamza- Bize güvendiğinizi kanıtlamanız için…
(Gökhan elini cebine atar.)
Faruk- Tereddüt ediyor, görüyorsun ya, tereddüt ediyor.
(Çakmağı verirken Berna odaya girer. Faruk çakmağı Hamza’ya verir. İtfaiye, ambulans ve yangın
sesleri gelmeye ve iyice yaklaşmaya başlar.)
Berna- Kahveler geldi. Gidiyor musunuz?
Gökhan- İşte böyle sevgili dostlar. Biraz daha kalmaz mıydınız? Gitmeyin canım… İnanın ne
diyeceğimi bilemiyorum. Neden birbirimize sen demiyoruz. Resmiyeti bırakalım artık…
Berna- Hmm…
Gökhan- Dostluğumuza içelim. (Kahve fincanıyla kadeh kaldırmaya yeltenir.)
Faruk- Kocanıza söyleyin, biz gidiyoruz artık.
Gökhan- Gidiyoruz da ne demek kardeşlerim, gidiyoruz da ne demek? Başka bir arzunuz varsa,
her ne olursa olsun…
(Gökhan, Faruk ve Hamza’yı öper.)
Faruk- Artık gitmeliyiz. (Hamza’ya işaret eder.). Her şey için teşekkürler.
(Hamza işini bitirip Karanlık odandan çabucak iner ve kundakçılar evden hızla çıkarlarken dışarıdan
gelen sesler şiddetlenmiştir, ev alarmlarının sesleri de duyulur. Bu esnada dekordaki dördüncü ve
son daralmayla duvarlar iyice kapanırken Karanlık odanın tabanı da aşağıya, Berna ve Gökhan’ın
kafalarına kadar iner ve masanın etrafında küçük bir alana sıkışıp kalırlar. Sahneyi duman sarar.)
Gökhan- (Oturduğu yerden bakar pencereden dışarıya.) Arka taraf… Gökyüzü… Pencereden
bakınca… Bütün gökyüzü alev alev yanıyor… Neyse ki bizde değil… Bizde değil…
(Otururlar. Telefonları çıkarıp sosyal medyadan haberleri takip ederler. Videoların ve sosyal medya
bildirimlerinin seslerini duyarız, yakındaki yangının ve sirenlerin sesi ve duman daha da artar.)

Berna- Neydi bu şimdi başımıza gelen?


Gökhan- Neyse ki gittiler.
Berna- Onlara gitmeden önce ne verdin? Umarım yanlış görmüşümdür. Yoksa onlara çakmağını mı
verdin?...
Gökhan- Ne olmuş verdimse?

23
Berna- Ateşini mi?
Gökhan- Bunlar gerçekten kundakçı olsalar, yanlarında ateş olmaz mıydı yani? Ah be canım, ah…
(Sesler şiddetlenir ve evi tamamen dumanlar sarar.)

SON

24

You might also like