You are on page 1of 2

Örneğin; Oxfam International’ın yaptığı araştırmaya göre 2004 yılında gerçekleşen tsunami

sonucunda Endonezya, Hindistan ve Sri Lanka’daki kadınlar afet uyarılarından haberdar


olamadıklarından, afet esnasında çocuklarını ve evdeki yaşlı bireyleri bırakamadıklarından ve
yüzme, ağaca tırmanma, hızlı koşma gibi sportif becerilerden yoksun oldukları için afet
esnasında kaçmayı başaramadıklarından daha çok ölüm oranına sahip olmuşlardır (Ünür,
2021: 364).

Cannon (1994: 14)’a göre deprem, sel, tsunami gibi doğal afetlerin yıkıcı etkisi kadın ve
erkek bireyler arasında dengesiz bir dağılım göstermektedir.

Enarson (2000) ve Wiest (1998)’e göre toplumsal cinsiyet perspektifinden bakıldığında, kadın
ve erkeklerin afetten etkilenme düzeylerinin, afeti yaşama ve afetten korunma biçimlerinin
farklı olduğu görülmekte, kadınların toplumsal cinsiyet eşitsizliğine bağlı olarak afetlerden
daha fazla etkilendiği görülmektedir.

Yaşamın normal seyrini değiştirerek insan faaliyetlerini durduran, başta fiziksel ve ekonomik
olmak üzere çeşitli kayıplara yol açan, toplumun kendi imkânları ile üstesinden gelemeyeceği,
teknolojik, insan kaynaklı veya doğal olayların sonuçlarına afet denilmektedir (Ergünay,
2009:3).

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) afeti; “Bireyleri psikolojik, fiziksel, sosyal ve ekonomik açıdan
etkileyen, can ve mal kayıplarına neden olan; bireylerin kendi imkânları ile baş edemeyeceği
teknolojik, doğal veya insan kaynaklı olaylar” olarak tanımlamıştır (Kadıoğlu, 2011).
AFAD’a göre ise afet, “Toplumun tamamını veya belli kesimlerini maddi ve manevi kayıplara
uğratan; bireyleri fiziksel, psikolojik ve ekonomik yönden etkileyen, günlük hayatı durduran
veya kısıtlayan, toplumun baş etmesi için yeterli kaynaklara sahip olmadığı teknoloji, doğa ve
insan kaynaklı olay” olarak tanımlanmaktadır.

Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, kadınlara yönelik ayrımcı bir atmosfer, cinsiyet
eşitsizlikleri, kısıtlamalar ve kaynaklara sınırlı erişim afetlerde kadınların daha yüksek ölüm
oranlarına sahip olmalarına neden olmaktadır (Phillips, 1993; Wisner vd., 1994; Fatemi vd.,
2017).

Afet literatüründe 1970’lerde ortaya çıkan ve 1980’lerde yaygın hale gelen kırılganlık ya da
zarar görebilirlik kavramı da afet ve küresel değişim durumlarında bireylerin yaşadıkları
korkuların, hissettikleri etkilerin tanımlanması için kullanılmıştır (Emrich ve Cutter, 2011).

Özbayram (2018)’a göre kadınların afet süreçlerinde maruz kaldıkları riskler ve kırılganlıklar
erkeklere oranla çok daha fazladır; bu mağduriyetin kaynağı ise toplumsal cinsiyet
eşitsizliğidir.

Kadınların afet süreçlerinde savunmasızlığını arttıran birden fazla faktör bulunmaktadır. Bu


faktörler biyolojik kuram, sosyal kuram, sosyal öğrenme kuramı ve bilişsel gelişim kuramı
içerisinde ele alınabilmektedir.

2011 Japonya Depreminde kadınlar geçici barınma merkezlerinde merkez liderleri tarafından
yemek hazırlamaları için yönlendirilirken, erkeklerin yapacak işleri olmasa dahi kadınlara
yardım etmeleri beklenmemiştir. Bunun yanında kadınlardan ailelerine ve akrabalarına
bakmaları beklenmiş, bu durum kadınların üstüne daha büyük bir yük binmesine neden
olmuştur (Gündüz, 2022).
Kamu kuruluşlarının yanında herhangi bir afet durumunda görev alan sivil toplum kuruluşları
içinde KIZILAY, UMKE ve AKUT’da bulunmaktadır (Doğan, 2019; Yılmaz ve Yıldırım,
2020).

You might also like