You are on page 1of 4

Berra Hayal Bakoğlu (No: 2501220172)

Kadın Çalışmaları Yüksek Lisans Programı


“Diren!” Film Raporu (01.11.2022)

Diren! filmi Sarah Gavron tarafından yönetilen ve başrollerini Carey Mulligan, Helena
Bonham Carter, Meryl Streep, Anne-Marie Duff’ın paylaştığı 2015 yapımlı bir filmdir.
Filmde 1912 yılında İngiltere’de bir çamaşırhanede çalışan Maud Watts’ın kadınların oy
hakkı için mücadele eden süfrajet kadınlarıyla tanışması ve o kadınlardan biri haline gelmesi
anlatılmaktadır.

1900’lü yılların başlarında kadınları bir önceki yüzyıllara göre daha fazla kamusal alanda
görmekteyiz. Sanayi devrimiyle birlikte kadın iş gücüne duyulan ihtiyaçla kadınlar da
fabrikalarda çalışmaya başlamış, kamusal alanda daha fazla var olmuşlardır. Filmde de
kadınların çalışma koşullarını, o dönemin yaşam şartlarını İngiltere’de bir çamaşırhanede çok
küçük yaşlardan itibaren çalışan Maud karakteri özelinde görmekteyiz. Toplumsal şartlar
olarak çok uzun saatler boyunca çalışan bir işçi sınıfını görürken kadınlar için bu durum çok
daha zordur. Günümüzde de tam anlamıyla eşitlik sağlanmayan ücret konusunu filmin ilk
başlarından itibaren görmekteyiz. O günün şartlarında erkeklere göre daha az maaş alan
kadınlar, kazandıkları parayı eşlerine vermek durumundaydılar. Evin ekonomik kaynağı erkek
olarak görülmekteydi. Kadınlar kendi çocukları üzerinde bir hak sahibi değildi.

O dönem koşullarını genel olarak günlük yaşantı, çalışma hayatı, kadınların uğradığı
haksızlıklar ve kadınların karşı çıkışları çerçevesinde görmekteyiz. Kadınlar bir işte
çalışmalarına rağmen, hatta fazla mesaiye kalmalarına rağmen ev işlerinin ve çocukların
sorumlulukları onlara kalmaktadır. Erkeklerle aynı koşullar altında çalışsalar bile hem işte
hem de özel hayatta ikinci planda kalmaktalar. Kadınlar kendi konumlarının farkına varmadan
uzun yıllar hayatlarına devam etseler de feminist hareketin sesleri yavaş yavaş duyuluyor ve
kadınlar kendi konumlarını değiştirmek, erkeklerle eşit olduklarını kanıtlamak için seslerini
çıkarmaya başlıyorlar. Ana karakterimiz Maud, patronunun verdiği bir iş için paket teslimatı
yaparken İngiltere’de süfrajetlerin eylemine denk geliyor ve kendisinin bu hareket içerisinde
yer almaya başlaması bu olaya tanık olmasıyla başlıyor.

1900’lerdeki feminist hareket birinci dalga kadın hareketi olarak adlandırılır. Kökenleri
1850’lere dayanan kadınlara oy hakkı hareketi o dönemde gittikçe önem kazanmaya
başlamıştı. Kadınlar eşit olmadıkları her alan için düşüncelerini hem fikir dünyasında hem de
pratikte gösterdiler. Özellikle filmde de kadınlara öncülük eden Emmeline Pankhurst bu
dönemde kızlarıyla beraber Kadınların Sosyal ve Politik Birliği’ni kurdu. Yazdığı yazılarla,
kadınları örgütleyerek eyleme geçirmeye çalışmak için yaptıklarıyla dönemin önemli
kişilerinden birisidir. O ve ona inanan kadınlar, parlamentodaki milletvekillerinin oy yasasını
çıkarmaları için her yola başvurdular. Kadınlar yasal yollarla kendilerinin dinlenmediklerini
anladıktan itibaren yasal olamayan her yola başvurarak kendilerini görünür kıldılar. Vitrin
camlarını kırdılar, kendilerini zincirlediler, açlık grevleri yaptılar, devlet kurumlarının
işleyişlerini engellemeye çalıştılar. Bunları filmde de görmekteyiz. Kadınlar gizli bir şekilde
toplantılar yapıp seslerini duyurmak için sürekli bir çaba halindelerdi.

Süfrajet kadınlarının hikayelerinin sinemaya yansıması ilk kez bu film ile gerçekleşti.
Filmdeki karakterlerin birkaçı bilinen isimler olsa da filmin ana karakteri aslında sıradan bir
insan. Hikayenin örneğin Pankhurst üzerinden değil de bilmediğimiz bir karakter üzerinden
anlatılmasının kadın hareketine katılan ama isimleri bilinmeyen binlerce kadını temsil etmek
için tercih edildiğini fark ediyoruz. Bu kadınların oy hakkını elde etmek için yaptığı birçok
eylemi de film boyunca izliyoruz. Yönetmenin bu konuyu seçmesi ve hikayeyi bu şekilde ele
alması kendisinin politik duruşunu belli etmektedir.

Filmin geçtiği dönem 1900’lü yılların başıdır. Liberal siyasetin devam ettiği ve kapitalist
ekonomik sistemin belirlendiği bir model dünyada hakimdir. Kadınların da iş dünyasına
girmeleri aslında bu kapitalizmin devamı içindir. Buna rağmen erkek liberal düşünce egemen
olduğundan kadınların siyasal ve sosyal hakları erkekler tarafından gasp edilmiştir.
“Kanunlara saygılı olmamı mı bekliyorlar? O halde kanunları saygılı yapsınlar.” ve “Yasaları
çiğneyenler değil, yasaları oluşturanlar olmak istiyoruz.” sözleri filmde bu durumu en iyi
özetleyen kısımlardı. Çünkü kadınlar erkekler tarafından karar verilen ve yönetilen dünyada
yaşamaya çalışıyorlardı ve bu dünya eşitlikçi bir dünya değildi. Filmin başlangıcında
erkeklerin söylediği “Kadınlar sakin bir mizaca veya siyasal ilişkileri muhakeme edebilecek
akli dengeye sahip değildirler.” ve “Kadınların oy kullanmasına izin verirsek sosyal yapımız
bozulur.” cümleleri bu bakışı örnekler niteliktedir. Alice karakterinin polis tarafından
tutuklanan kadınların kefaletini ödemek istemesi ancak kendi parası olmasına rağmen
parasının eşinde olması kadınların kendi haklarını kullanamadığının bir göstergesidir. Aynı
olay sırasında eşinin Alice’e “Benim karım gibi davran.” demesi, yine benzer bir olayı Maud
ve eşi arasında geçen diyalogta Maud’un “Artık yalnızca karın değilim.” sözü hem dönemin
toplumsal yapısını anlamamıza olanak sağlıyor hem de kadınların kendilerini toplumun
biçimlendirdiği kadın imajı zincirlerinden kurtularak kendilerinin de bir birey olduklarının
farkına varması için süfrajet hareketinin ne kadar önemli olduğun bize gösteriyor. Maud’un
bu eylemlere katılmasından dolayı eşinin onu evden kovması, çocuğunu göstermemesi hatta
eşinin çocuğunu annesine sormadan evlatlık vermesi kadınların kendi çocukları üzerinde bile
bir hak sahibi olmadığını göstermektedir çünkü yasaya göre çocuklar babalarına aittir.
Polislerin kadınların eylem yapmalarını önlemeye çalışması, tutuklanan kadınların açlık
grevlerine girmesi ve polislerin kadınların bunları yapmalarını engellemeye çalışmasıyla
geçen bir dönem aslında. Açlık grevlerini yapmamaları için kadınları zorla beslemeye
çalışmaları, kadınların çıplak aramaya maruz kalmaları, hapse giren kadınların kendi
aralarında bir rozet takarak onore etmeleri ancak yapılan bunca şeyin harekette olmayan hem
kadınlar hem de erkekler tarafından kötü gözle bakılması ve o kadınları dışlamaları dönemi
özetler niteliktedir. Yaptıkları eylemlerin basında yer almamaları, kadınların seslerini
duyuramamaları bir süre sonra kadınların daha büyük çapta eyleme geçmelerini tetiklemiştir.
Başbakanın yazlık evinde bomba patlatmak veya kralın atının yarıştığı at yarışı esnasında
süfrajet kadınlarından Emily Davison’ın kendini atın önüne atıp ölmesi kadınların bu
eylemlerini hem görünür kılmış hem de bir şeylerin değişmesini tetiklediği için tarihteki
önemli olaylar arasında yerini almıştır. Binlerce kadın Davison’ın cenaze törenine katılmış ve
kendilerinin görünür kılmasını sağlayan bu üzücü olayı anmışlardır. Bu tarihten sonra da işler
kadınlar için yasal anlamda değişmeye başlamıştır. 1918 yılında 30 yaş üstü bazı kadınlar oy
kullanmaya başladı. 1925 yılında kadınlar kendi çocukları üzerinde hak sahibi oldular ve 1928
yılında ise kadınlar erkeklerle aynı oy hakkına sahip oldular.

Kadınların yaptığı tüm bu eylemler, erkek egemenliğine karşı kadınların davranışları


feminizmin birinci dalgasını ve liberal feminist düşüncenin temelini oluşturmuştur.
Günümüzdeki feminist hareketin ve teorinin oluşmasında tüm bu kadınlar öncülük etmiş, bu
film sayesinde de hikayelerini tüm dünyanın duymasının önü açılmıştır.

Filmdeki çoğu olay ve arka plandaki önemli kişiler, gerçek hayattaki olaylar ve kişilerden
esinlenerek yansıtılmıştır. Geçtiği dönem ve kişiler üzerinden baktığımızda birinci dalga
feminist hareketin temsilcilerin hikayesinin çekildiğini ve o dönemi yansıttığını söyleyebiliriz
ancak günümüzde belki de haklar anlamında çoğu ülkede kadınlar yasalarda erkeklerle eşit
olsa da toplumların kadınlara bakışı, erkeklerin kadınlar çalışsa bile kadını evle
özdeşleştirdikleri için ev içindeki işlerin kadınlar tarafından yapılması gerektiği algısı hala
tam anlamıyla yıkılmış değildir. Üzerinden neredeyse 100 yıl geçen süfrajet hareketinin
gerçekleştiği dönemin şartlarının günümüzde tam anlamıyla yıkılmaması üzücüdür. Buna
rağmen film olayları çok güzel bir şekilde yansıtmakta, bizden çok uzun yıllar önce yaşamış
kadınların hikayesi ve mücadelesi günümüzde bizleri etkilemekte ve bizlere örnek olmaya
devam etmektedir.

You might also like