You are on page 1of 3

Tabela yok diye ağlayan mı ararsın (reklam yüzünden yasak)

Girişimini daha büyük bir bira evine satmak için yalan dolan bilgiler yazanlar mı ararsın.
Bira acı geldi, demek ki çok kötü diyen mi ararsın.
EKŞİ BAŞLIĞINA YAZ.

http://www.tubikok.com/ - Türkiye Bira Koleksiyonerleri Kulübü


https://www.facebook.com/elyapimibira/posts/725884537491615 - Nerelerde bulunabilir

Red Ale ile aramız yok diyecektik. (http://adimadimgurme.com/2016/06/09/sarabi-tadimlar-siraz-


restaurant/

İçimizde büyük heyecan var, tatil rotamızı özel olarak onlar için değiştirdiğimiz Gara Guzu’yu ziyaret
edeceğiz. Sağlı sollu üretimhaneleri, depoları geçiyor, şerbetçi otu ve maltın kokusunu duyduğumuz
anda arabayı durduruyoruz. Muğla’nın Menteşe ilçesindeyiz, butik biracımızın üretim merkezinde!

Süray, Ben ve Arye’den oluşan çekirdek ailemizi Ataç kapıda karşılıyor ve içeri buyur ediyor; tabii eşi
Akgonca da orada. İlkin şerhimizi düşelim, bira konusunda iddiamız yok, içiciyiz, bir de Guzularımızı
çok seviyoruz diye lafa giriyoruz.

Burada bir duralım ve 2014 yılının Temmuz ayında başlayan hikaye boyunca neleri içtiğimizi
hatırlayalım:

- Amber Ale
- Blond Ale
- Birinci Yıl Birası
- Black Malt Ale
- Red Ale (bunu seven, Şu yazımızdaki Tuncay’ın yaptığı Sorbee’ye bir göz atsın.)
- Weiss Bier
- Summer IPA

Ancak belirtelim, yazımızın amacı piyasaya çıkardıkları biraların üzerinde durmak değil, işte bu
nedenle kokuları, tatları, lezzetleri nasıldır gibi konulara değinmeyeceğiz; istediğimiz felsefelerine,
biraya olan bakışlarına odaklanmak.

Bizim bıraktığımız yerden Ataç-Akgonca Besi lafı alıp, anlatmaya başlıyorlar. Ataç bu işe girmeyi
önceden de, 2000’lerin başında düşünmüş ancak hayata geçirememiş ve farklı iş kollarında çalışmaya
devam etmiş. 2009’da ise Akgonca ile evlenmelerinin ardından nerede yaşarız, hayatımızı nasıl idame
ettiririz düşünceleri içerisindeyken-bu arada ikisi de şehir hayatını, keşmekeşi ve kalabalığı sevmiyor-,
ilkin Patara/Antalya’ya yerleşip bir deneme yapmışlar ama sonrasında yolları Menteşe/Muğla’ya
düşmüş. Ataç’ın ailesinin civardaki zeytinliklerini işler, soğuk sıkım zeytinyağı yaparız, çok da güzel
olur, pek de hoş olur diye akıllarından geçirmişler. Bu işleri öğrenir, hem de gezeriz diye Güney
Amerika’ya doğru yola koyulmuşlar. Tabii gezerlerken farklı farklı yemekleri tatmayı ihmal
etmemişler ama dikkatlerini en çok çeken şey mekanlarda el yapımı, yöreye özel butik biraların
sunulması olmuş.
Onlar da birkaç bira üreticisini gezmişler (üretici dediysek aklınıza büyük yerler gelmesin, mesela
restoranın arkasındaki küçük odada kendi birasını taze taze üreten kişiler gelebilir), alet, edevatı
incelemişler, çok da büyük yatırıma gerek yok, bu iş yapılabilir, gözümüzde büyütmeyelim diyerek
Türkiye’ye dönmüşler. (Ataç’ın aklında uzun süredir bira üretme işinin olduğunu unutmayalım tabii.)

Gara Guzu fikri olgunlaştıkça araştırmalar ilerlemiş, başta Avrupalı üreticilerin makine, teçhizatı
çıkmış karşılarına ancak fiyatları pahalı gelmiş, sonra aynı işlevi gören ve çok daha ucuz olan Çin
üretimi muadilleri karşılarına çıkınca yüzler gülmüş. Tabii bir yandan da üretim izni almak için
başvurular yapıyorlarmış, hatta dilekçelerini alan devlet kurumlarından birinde çalışan yetkili burada
yazan “Bira” kelimesini algılayamayıp, “Bira mı? Bira ne ki?” diye sormuş, yaşadıkları şaşkınlığın
ardından “İşte içiyoruz ya, Efes filan var, onun gibi bira” demişler, gelen cevap daha da tatlı olmuş
tabii ki, “Ha siz o birayı diyorsunuz…”. Neyse, sonrasında mevzuatlar incelenmiş, izinler alınmış.

Sıra geldi o güzelim biraları üretmeye, bu anlamda karşılaştıkları ilk sorun Türklerin bira damak tadı
ile ilgili olmuş, yıllardır pazarın hakimi olan iki büyüğün piyasaya sürdüğü sınırlı türler arasında
kalmış tüketicinin ufkunu genişletmek, başka biraların da olabileceğini göstermek istemişler. Ancak
yorumlara bakarsanız, haddini aşan eleştiriler görebilirsiniz. Çünkü halkımız “Bu bira damak tadıma
uymadı.” demek yerine “Ahh bu ne, beğenmedim, ben zaten ben beğenmediysem kötüdür.” yaklaşımı
içerisinde ekseriyetle. Tabii durum çok da kötü değil, butik bira kültürü yayılıyor, olumlu değişimler
yaşanıyor, insanlar açık fikirli hale geliyor. (Tabii burada butik bira kültürümüzü geliştirmek için
canla başla çalışan Keyif Adamı, Bira Atölyesi, Bira Sevdası gibi dostlar ile Türkiye Bira
Koleksiyonerleri Kulübü gibi oluşumların da payı var.)

Besi’lerin vurguladığı ikinci zorluk ise toplu üretim ile el işçiliği butik üretim arasındaki farkın
algılanamıyor oluşu. Gara Guzucular netler, bira yaparken yaratıcılık önemlidir, yöre pazarını
gezerken bile gördüğümüz meyveden sebzeden, duyduğumuz kokudan ilham alırız, değişik biralar
yapmayı düşünürüz, kullandığımız reçeteyi tekrar etmeyiz, bu nedenle durmaksızın aynı birayı farklı
zamanlarda üretmek söz konusu değil diyorlar. Ayrıca mesele butik bira ise, üretim zaten sınırlı ve
sayılıdır, öyle ha deyince her yerde her zaman rahatça bulunması onun sıfatını değiştirir, eşyanın
tabiatına aykırıdır.

Bu ikilemi büyükşehir ve küçük yerde yaşayan insanın hayata bakışı arasındaki fark ile anlamak
mümkün. Çünkü şehirli dediğin, her an her şeye, kolaylıkla ulaşmak ister, gideceği restoran 7 gün 24
saat açık olsun, istediği içkiyi evinin yakınındaki marketten alabilsin ister. Ama küçük yer insanı öyle
değildir; bir tane fırın vardır, sabah ekmeğini aldın aldın yoksa bulamazsın, tek restoran bulunur,
kafasına esti mi haftanın 3 günü kapatan. Butik biraya da böyle bakmak lazım, kapasite belli,
pazardaki yüksek talep belli, her yere yetişecek güçleri yok.

Ama kapasitelerini artıramazlar mı? Şimdilerde Ataç ve Akgonca’nın aklını kurcalayan en önemli soru
bu, büyükşehirden hazzetmeyen, çocuklar nerede okuyacak sorusuna? Bisikletlerine atlayıp köy
okuluna gidecekler, ne olacaktı diye cevap veren bu naif ve güzel insanlar hayatlarını daha da
karmaşıklaştırmalılar mı? Daha çok üretim, daha çok çalışan, daha çok sorunla boğuşmalılar mı? Biz
onların yerine cevap verelim, hiç sanmıyoruz. =)

Ülkedeki asıl sorun yeterince butik bira üreticisi olmaması, gönül ister ki pek çok üretici yer alsın
pzarda, her insanın sevdiği, favorisi olan farklı biralar bulunsun, biri damak tadına uymuyor mu? Hay
hay, gitsin diğerini denesin. Neyse ki Gara Guzu butik bira işinin öncülü olarak kapıyı açtı,
yapılabileceğini gösterdi. Cesareti gösterdikleri, böyle güzel biralar yaparak damak tadımızı
dönüştürmeye başladıkları için onlara ne kadar teşekkür etsek az çünkü fark edeceğiniz üzere ne olursa
olsun sürecin sonunda kazanan bizler, tüketiciler olacağız.
Herkesin damak tadına uyan biralar yapma derdinde değiliz, neyi seviyorsak onu yapıyoruz diyor Besi
Çifti son olarak, dünya tatlısı insanlar, birayı seviyor, özenle üretiyorlar. Ziyaretimiz sonlanırken
içimizden geçen şey bundan gayri Gara Guzu’yu aldığımızda çekirdek aile işletmesine katkımız
olduğu aklımıza gelecek; kocaman şirketlerde çalışan ve bizi yıllarca aynı biralara mahkum eden
müdürlerin maaşlarına katkımız olsun istemiyor gibiyiz.

Gitmeden evvel isli biralara bayılırız, yapmayı düşünmez misiniz diyoruz en şirin halimizle, maalesef
damak tadımıza uymuyor, o nedenle bu isteğin gerçekleşme ihtimali zayıf diye cevap verseler bile
aslında iyi bir Pilsner üretmek amacındayız diye devam ediyorlar. Tamam diyoruz, onu bekleyelim. =)

Kocaman sevgiler Gara Guzu, biraya olan aşkınızı hiç kaybetmeyin.

You might also like