You are on page 1of 228

Dr.

Reşit Galip'in Atatürk'e Yakınmaları


MD.Reşit Galip's Complaints to Atatürk

Şerafettin TURAN-

Öz
Cumhuriyetin ilk on yılındaki eğitim ve kültürel atılımlarda önemli görevler
üstlenen ve milletvekilliği görevinde bulunan Reşit Galip'in 15 Aralık 1927'de
kaleme aldığı ve "Huzur-ı Devletlerine (Yüce katımza)" diye başlayan ve '12'
sayfayı bulan uzun mektubunda, kendisinin Atatürk tarafından kabul edilmemesine
neden olduğunu sandığı Meclis koridorlarındaki bazı konuşmalar üzerinde
durmakta, bunların Başbakan İsmet İnönü 'ye yanlış yorumlanarak aktarılmış
olabileceğini belirtmekte ve bununla ilgili bazı açıklamalarda bulunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Reşit Galip, Atatürk, İsmet İnönü, Doğu İlleri, Kürtler
Abstract
MD. Reşit Galip, who was assumed important duties in educational and
cultural progress in the firstdecade of Republic and served as deputy in the Grand
National Assembly, wrote a.n letler to the Atatürk in 15th December, 1927. In this
paper the letler, in which he -v.:plained the reasons why he was not recieved into his
presence and his complaints to related to this issue will be dealt with along with his
some explainations in this regard.
Key Words: Reşit Galip, Atatürk, İsmet İnönü, Eastern Provinces, Kurds

Cumhuriyetin ilk onyılındaki eğitim ve kültürel atılımlarda önemli


görevler üstlenen Reşit Galip genç bir hekim olarak Mersin'de özel
muayenehanesinde çalışırken Atatürk'ün dikkatini çekmişti. Babası Mehmet
Galip Bey'in yargıçlık yaptığı Rodos'ta 1892'de doğduğunda kendisine
Reşit adı verilmişti. Ama o dönemde baba adı bir soyadı gibi

Prof. Dr., Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tarih Bölümü Emekli
Öğretim Üyesi.
Şerafettin Turan
2

kullanıldığından Reşit Galip olarak tanınmıştı. Kendisinden iki yaş büyük


olan ağabeyi Hüseyin Ragıp, soyadı yasasından sonra Baydur soyadını
almıştı. Reşit, ilköğrenimini özel dersler alarak tamamla.mış, ~ir süre de
Alliance lsraelite' e devam etmişti. Rodos ve arkasından ızmir Idadi 'lerini
(lise) bitirdikten sonra 1911' de İstanbul' daki Askeri Tıbbiye'ye girmişti.
Daha lise yıllarında İkinci Meşrutiyet'in getirdiği geçici özgürlük ortamında
milliyetçi, hırslı ve heyecanlı bir genç olarak dikkatleri çekmişti. İzmir' de
iken Meşrutiyet'in Temmuz ayında ilan edilmesinden esinlenerek Ferday-ı
Temmuz, Tıbbiye'de de Hakikat gazeteleri ile Sivrisinek adını verdiği bir
karikatür dergisi yayımlamıştı. Ayrıca, Tıbbiye'de Türk Ocakları'nın bir
şubesini açmış, aynı zamanda öteki askeri okullardaki Ocak örgütlerinin
müfettişliğini üstlenmişti. Balkan Savaşının ikinci dönemine gönüllü olarak
katılmıştı. Bu savaşta yaralanmasına karşın Dünya Savaşında da gönüllü
yazılmış, bu kez de Erzurum'da hastalanarak geriye dönmüştü. Bu
nedenlerle, Tıbbiye'yi ancak 1917'de bitirmişti.
Fakülteye asistan olmuştu ama beğenmediği öğretim sisteminin
yenileştirilmesi için Mekteb-i Tıbbiye adıyla bir broşür yayımlamış, bundan
sonuç alamayınca da istifa etmişti. Köylere gerekli hizmetleri götürmek ve
köy hekimliğini yaygınlaştırmak amacıyla 15 atkadaşıyla birlikte Köycüler
adıyla bir demek kurmuştu. Mondros Ateşkesinin imzalanmasından sonra,
işgalleriprotl.lsto etmek için düzenlenen İstanbul mitinglerine katılmıştı.
Yakın arkadaşı Dr. Lütfi Kırdar'ın aktardığına göre, Damat Ferit
Hükümetine karşı kaleme aldığı bir bildiriyi kendi elleriyle Polis Müdürlüğü
kapısına yapıştırmıştı ı. Kurtuluş Savaşı döneminde Dr. Hasan Ferit'le
birlikte Tavşanlı'da köy çalışmalarına başlamış, aynı zamanda Müdafaa-i
Hukuk örgütünün başkanlığını üstlenmişti. Sakarya Savaşından sonra
Ankara'da Sağlık Bakanlığı Hıfz-ı sıhha dairesi yardımcılığına getirilmişti.
Lozan Antlaşması gereğince, Türkiye ile Yunanistan arasındaki nüfus
değişimi-düzenlemek için kurulan ortak Mübadele K0111isyonunda görev
almıştı. Mersin'de serbest hekimlik yaparken Yeni Mersin gazetesinin
başyazarlığını kabul etmiş, aynı zamanda Yeni Adana gazetesine
Anadolunun ve Türklüğün nasıl kurtarılacağı, sağlık, kültür ve eğitim
konularının nasıl çözüleceği sorunlarına ilişkin makaleler yazmayı
sürdürmüştü. Temel sorunun köye gitmede ve köylüyü her yönde eğitmede
düğümlendiğini vurgularken, öğretmenlerin durumunu yansıtan Maarif
Ordumuzun İzmihlali başlıklı yazısında "Sağlığında, sıhhatinde karınını
doyurabilmekten mahntm, hastalığmda ilaç parasını tedarikten aciz, gece ve
gündüz maişet belasıyla dertli bir zavallı insandan hangi akla meslek aşkı
bekleyebiliriz?" diye bu önemli soruna dikkatleri çekmişti 2.

i Şevket Elman, Dr. Reşit Galip, s. 354.


2 Yeni Mersin, 14 Ocak 1923.
-----------------
-------~----~~------ ••....

Dr. Reşit Galip'in Atatürk'e Yakınmaları


3

Atatürk 17 Mart 1923'te Mersin'e geldiğinde Millet Bahçesinde


düzenlenen toplantıda söz alan genç doktor Milli Mücadele'nin zafere
ulaşmasından kaynaklanan ve biraz da ateşi mizacından gelen duygularla
"Sizin karşımzda, zaferlerinizden bahsetmeye lüzum var mı? Grueland'daki
Eskimolardan Afrika 'mn yamk ve kızgın çöl!eri ortasında sam yel!erinden
haber uman zenci/ere kadar herkes öğrendi .. " diye başlayan bir hoşgeldiniz
konuşması yapmıştı. Bu arada, Mustafa Kemal'in ordu müfettişliğinden
istifa ederken açıkladığı "ulusun bağrında bir ferd-i mücahid (savaşımcı
birey) olma nitelemesinden esinlenircesine "Sen bu milletin yalnız müncisi,
yalnız bir halaskarı (kurtarıcısı) ve yalnız bir kahramanı değilsin, sen
bunlardan daha çok büyüksün; sen bu milletin bir ferdisin. Senin en birinci
büyüklüğün bu milletin bir ferdi olmakla iktifa ve iftihar etmekliğindir"
3
demişti . Atatürk te halka seslenirken "Genç ve çok kıymetli doktorumuz
Reşit Bey'in sözleri bence iki nokta-i nazardan kabili taksimdir: Birincisi
doğrudan doğruya kalbinin, vicdammn ve muhterem Mersin halkımn
vicdammn, benim kalbimdeki hissiyata tercüman olan hissiyatıdır. Buna
teşekküri ile iktifa edeceğim. Hakikaten muhterem doktorun dediği gibi,
benim için dünyada en büyük mevki ve mükafat milletin bir ferdi olarak
yaşamakür',4 diyerek onu taktir ettiğini belirtmişti. Ayrıca, Reşit Galip'in
burada ele aldığımız mektubunda açıkladığına göre Atatürk, kendisine
yakında valilik ya da milletvekilliği gihi önemli görevler üstlenebileceğini
söylemişti. Nitekim bu geziye katılmış olan İsmail Habib Sevük, Ankara'ya
dönüş yolunda Atatürk'ün Reşit Galib'in Mersin'e mutasarrıf olarak
atanmasını istediği fakat oradan alacağı maaşın serbest hekimlik gelirinden
daha az olacağı anımsatıldığında bundan vazgeçtiğini aktarmaktadır5.
Yaklaşık '2' yıl sonra General İzzettin Çalışlar Aydın milletvekilliğinden
istifa edince Reşit Galip ara seçimde aday gösterilmiş ve böylece 1925
başlarında TBMM üyeleri arasına katılmıştı. Böylece Atatürk, çalışmalarını
övgüyle izlediği için daha 1921' de Hakimiyet-i Milliye gazetesinin
başyazarlığına getirdiği Hüseyin Ragıp'tan sonra onun küçük kardeşine de
yönetirnde önemli bir görev vermişti.
Reşit Galip, milletvekilliğinin ilk aylarında Meclisi ve ülkeyi etkileyen
iki olayla karşılaşmıştı. Bunlardan ilki Ardahan milletvekili Halit
Karsıalan'ın Meclis içinde Ali Çetinkaya'nın tabancasından çıkan kurşunla
yaralanıp hayatını yitirmesi ve ikincisi de etkisi yıllar boyu sürecek olan Şey
Sait ayaklanması idi. 9 Şubat 1925 günkü olayda Karsıalan'a ilk tıbbi
müdahaleyi Reşit Galip yapmış fakat yaralı kurtarılamamıştı 6. Ondan bir
kaç gün sonra da (13 Şubat) Şeyh Sait ayaklanması başlamıştı. Fethi Okyar

3 A.g.y. 231 vd.


4 Atatürk'ün Söylev ve Demeçieri, ll, 128 vd.
5 A.g.y. s. 397

6 Cemal Kutay, Halit Paşa- Ali Çetinkaya Vuruşması, İstanbul: 1955


Şerafettin Turan
4

Hükümeti ayaklanma bölgesinde bir ay süreli sıkıyönetim ilan etmiş ve buna


ek olarak alınacak önlemler CHP grubunun 25 Şubat günlü toplantısında ele
alınmıştı. Bu sırada, Reşit Galip hararetli bir konuşma yaparak asilerin en
sert önlemlerle yok edilmesini istemişti. Fethi Okyar kabinesinin
çekilmesiyle yeniden başbakanlığa atanan İsmet İnönü'nün girişimiyle
Takrir-i Sükun yasası kabul edilmiş ve biri Ankara'da ve diğeri ayaklanma
bölgesinde olmak üzere '2' istiklal Mahkemesi kurulması kararlaştırılmıştı. 7
Mart'ta Meclis'te yapılanseçimlerde de Reşit Galip, Ali Çetinkaya
başkanlığındaki Ankara istiklal Mahkemesi üyeliğine seçilmişti.
Mahkeme için Hacı Bayram türbesine giden yolun alt kısmındaki eski
bir bina kiralanmıştı. Mahkeme 12 Mart'ta bir bildiri yayımlayarak göreve
başlamıştı. Kışkırtıcı yayın yaptığı ileri sürülen kimi gazetecilerle
komünistlikle suçlananların ve asıl önemlisi İzmir Suikasdi ile ona eklenen
İttihatçılığı canlandırma gibi önemli davalara bakan, Terakkiperver
Cumhuriyet Parti 'sinin çalışmaları hakkında hükümeti uyaran ve bu arada
gezici olarak İzmir'de ve Anadolu'da çeşitli yargılamalarda bulunan
mahkemenin görevi, '2' yıl sonra 7 Mart 1927'de sona ermişti 7.
Bu denli önemli kararlar veren mahkemelere ve üyelerine karşı
toplumun değişik kesimlerinde bazı tepkiler, kırgınlıklar doğması doğaldı.
Reşit Galip, mektubunda görevleri sona erdiğinde kendilerine hükün;ıetçe
birer binek otomobili verildiğinden söz etmektedir ki bu bağış,
ödüllendirmeden çok koruma amaçlı olmalıdır. Reşit Galip Atatürk'ün
devrimci atılımlarda görevalabilecek bir kişi olarak yakın çevresinde
bulunmuştu. Yine mektuptaki anlatımına göre, İş Bankasının kuruluş
yıldönümü için Gazi Orman Çiftliği 'nde düzelenen törende Atatürk onu
yanındakilere "Bu hem doktordur, hem siyaset doktorudur, hem edebiyat
doktorudur ve güzel arkadaştır" diye tanıtmıştı. Başbakan İsmet İnönü'nün
Pembe Köşk'te verdiği suarede (22 Şubat 1927), Alman Büyükelçisi
Nadolny ile kadeh'kaldırılırken de, "Bu da n"iesadandır, bizimle içsin" diye
onu çağırmıştı. Kızılay Balosunda ise "Beni dinleyiniz! Bunu Mersin 'de
buldum. Mühim bir gün gelecek, Doktor iş başına geç diyeceksiniz ve bu
adam iş görecek!" diye ondan övgüyle söz etmişti. Bunları sıralayan Reşit
Galip, Atatürk'ün 1927 yazında Dolmabahçe Sarayında kendisi için "Ben bu
doktoru çok severim!" dediğini de eklemektedir.
Bunların dışında Reşit Galip, hastalığı hakkında dolaşan söylentiler
üzereine Atatürk'e bir mektup yazarak acil şifalar dilemiş, Atatürk te ona
"Hissiyatınıza teşekkür ederim. Mühim bir rahatsızlığım yoktur. Yakında
görüşürüz kardeşim" diye yanıt vermişti 8. Ama sonbahara girerken, daha
doğrusu TBMM'nin 1 Kasım'da yeni çalışma yılına başlamasından sonra

7 Ergün Aybars, İstiklal Mahkemeleri, İzmir: ] 988, s.354-474.


8 Elman, 5.226
Dr. Reşit Galip'in Atatürk'e Yakınmaları 5

bazı nedenlerle Atatürk'le ilişkilerinde bir soğukluk başlamış ve sevgili


doktor Çankaya'ya çağrılmaz olmuştu. Mektubunda belirttiğine göre, 9
Aralık 1927 günü Cumhurbaşkanlığı Başyaveri Rusuhi Savaşçı 'ya
başvurarak Köşke kabul edilmesini dilemiştir. Aradan bir kaç gün geçmesine
karşın buna herhangi bir yanıt alamamış, Rusuhi Bey'e telefonla da
ulaşamayınca durumu bir mektupla açıklamak gereğini duymuştur.
15 Aralık 1927' de kaleme aldığı ve "Huzur-ı Devletlerine (Yüce
katınızal' diye başlayan ve '12' sayfayı bulan bu uzun mektubunda,
kendisinin kabul edilmemesine neden olduğunu sandığı Meclis
koridorlarındaki bazı konuşmalar üzerinde durmakta, bunların Başbakan
İsmet İnönü'ye yanlış yorumlanarak aktarılmış olabileceğini belirtmekte ve
bununla ilgili bazı açıklamalarda bulunmaktadır.
Meclisin açılmasına karşın gündemdeki maddelerin azlığı nedeniyle
yoğun bir çalışmanın henüz başlamadığını bu nedenle milletvekillerinin
aralarında değişik konularda konuşmalar yaptıklarına işaret eden Reşit Galip,
Şeyh Sait ayaklanmasının bastırılmasına karşın güncelliğini koruyan Doğu
illerinde alınacak önlemler üzerinde durduklarını belirtmektedir. Kendisine
verilen ancak çok masraflı olan otomobili satmak için bir gün Ziya Gevher
ile görüşürken, Afyon milletvekili Ali (Çetinkaya) ile Avni Paşa'nın
y",.lanna gelmesiyle onun Adana' daki çiftliğinden söz edilmiş, o yörede
asayişi bozanların çoğunlukla Doğudan gelen Kürtler olduğu öne sürülmüş.
Bu arada Reşit Galip Fransız yazarı Pierre Redau'nun Kürtlerin '50' yıl
öncesinden başlayarak Kilikya'ya akın etmelerinin Fransa açısından olumlu
bir gelişme olduğunu savunan kitabını okuduğunu söylemiş. Aralarına
katılan Necip Asım bir Ermeni milletvekilinin seçimlere ilişkin temsili bir
sistem önerdiğinden bahsederken Trabzon milletvekili Hasan Bey (Saka)'in
hararetli konuşması söyleşiyi bir münakaşaya dönüştürmüş. Saka'nın
kendisine "içeride Kürsü var, söyleyebilirsen orada söyle! "demesi üzerine
.JG. Reşit Galip "Orada da söyleyebilirim!" yanıtmı verirken, hükÜmetin bu
konuda çok "ketum" davrandığını, açıklama yapmadığını da eklemiş.
Onu izleyen günlerdeki CHP grup toplantısında İsmet İnönü, Doğu
illerinde alınacak önlemler ve Genel MüfettişIiklerin kurulmasına ilişkin
tasarı hakkında açıklama yaparken, bu konuda eksik bilgi edinenlerin
koridorlarda gerçeğe uymayan dedikodular yaptıklarını, bu davranış ın iyi
olmadığını, bu gibilerin gelip kürsüde konuşmalarını istemiş. Bunun üzerine,
Başkan vekili Ali Bey'in uyarısına karşın toplantı salonuna girerek söz alan
Reşit Galip, kendi deyimiyle de fevrani (kızgınca) bir lisanla konuşmuş.
Grup toplantısından sonra, İnönü'nün kendisini okşamasına sevinirken,
çıkan bazı söylentiler nedeniyle Başbakanı Anadolu Klübünde ziyaret ederek
kabahatli ise affedilmesini dilemiş ve ellerinden öpmüş. Böyle olmasına
karşın iki gün sonra siyaset kulislerinde "Reşit Galip mahvolmuştur! " sözleri
dolaşır olmuş.
Şerafettin Turan
6

Bu durum karşısında Cumhurbaşkanı'na başvurmak gereğini duyan


Reşit Galip, umduğu randevuyu alamayınca olayları mektupla bildirmeyi
zorunlu bulduğunu belirtmekte ve tek isteğinin "Pek muhterem, muazzez
Paşam" diye seslendiği Atatürk'ün "damla damla toplayıp biriktirdiğini"
belirttiği teveccühlerinin iadesi olduğunu vurgulamaktadır.
Reşit Galip'in Atatürk'ün sevgi ve desteğini yeniden kazanmak için
yaptığı bu başvurunun oldukça uzun bir süre sonra olumlu sonuç verdiği
görülmektedir. Öyle ki milliyetçi tutkuları ile bağlı olduğu Türk
Ocakları'nın 23 Nisan 1930 günkü kurultayında "Türk tarihini ve
uygarlığını bilimsel bir biçimde incelemek için" için oluşturulan' 16' üyeli
Türk Tarih Heyeti 'ne seçilmiş ve bu kurulun Genel Sekreterliğine
getirilmişti. Aynı zamanda, Atatürk'ün isteğiyle yeni kurulan muhalefet
partisine katılmıştı.
Atatürk'ün çok önem verdiği tarih çalışmalarına öncülük edecek bu
kurul, Ocakların 10 Nisan 1931' de kapatma kararı alması üzerine varlığını
15 Nisan 1931' de kurulan Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti (Türk Tarih Kurımı)
içerisinde sürdürmüştü. Söz konusu kurul çalışmalarını çoğu kez Atatürk'ün
de katıldığı toplantılarda sürdürdüğünden Reşit Galip te yeniden
Cumhurbaşkanının yakın çevresi içerisinde yer almıştı. Örneğin
Cumhurbaşkanı yaverlerince tutulan Nöbet Defteri, 1931 sonbaharından
başlayarak Reşit Galib'in sık sık Çankaya'da Cumhurbaşkanının konukları
arasında yer aldığını göstermektedir. O, kurulun genel sekreteri olarak ilk
aşamada Türk Tarihinin Ana Hatları adıyla yayımlanmasına karar verilen
araştırmanın Etiler (Hititleı) bölümünü Mehmet Saffet'le birlikte yazmayı
üstlenmişti. Ayrıca, 2 Temmuz 1932'de toplanan Birinci Türk Tarih
Kongresinde ateşin bir dille Türk Tarih Tezi 'ni savunmuş ve Türk Irk ve
Medeniyet Menşeine Umumi Bir Bakış adlı bir de bildiri sunmuştu. Bunda
Türk tarihinin efsanelerden ve yanlı suçlamalardan kurtarılması, Türk sanat
ve uygarlığına önem verilmesi zamanının geldiğine işaret ederek "Türk
tarihine asırlardır katran yağdıran yerli ve yabancı taassup bulutlarını
paralıya paralıya dağıtacak, Türk tarihi Ergenekon 'dan çıkacaktır"
demişti9.
1930 Temmuz'unda izinli olarak yurda gelen Paris Büyükelçisi Fethi
Okyar Yalova'da bulunan Atatürk'ü ziyarete gittiğinde Reşit Galib'i tarih
kurulunun öteki üyelerinden Yusuf Akçura ve Samih Rıfat'la beraber
Cumhurbaşkanı ile çalışırken görmüştü. O buluşmada Okyar'ın yeni bir parti
kurması kararına varılınca Atatürk, kız kardeşi Makbule'den başlayarak
yakın arkadaşlarından bazılarının bu partiye girmelerini önerirken Reşit
Galib'i de onlar arasında saymıştı. Böylece o da muhalefet partisi öncüleri
arasına katılmış ve Ahmet Ağaoğlu'nun esaslarını saptadığı Parti

9 Birinci Türk Tarih Kongresi, Ankara: 1932.


Dr. Reşit Galip'in Atatürk'e Yakınmaları 7

Programma Okyar, Tahsin Uzer ve Nuri Conker'le birlikte son biçimini


vermeye çalışmıştı] o.
Gerçi Serbest Cumhuriyet Parti 'sinin ömrü uzun olmamıştı ama Reşit
Galip, partinin kapatma kararı almasından önce istifa etmişti. Tarih kurumu
üyesi olarak etkin görevini sürdürmüş ve Atatürk'ün resmi ve özel kuruluş
temsilcileriyle çıktığı ve 1930 Kasım'ından 1931 Martı'na kadar süren yurt
gezisine katılmıştı. Onun arkasından toplanan CHP Kurultayında Türk
Ocaklan yerine Halkevleri adıyla yeni bir örgüt kunna kararı alındığında
Reşit Galip te bunun kuruluş hazırlıkları içinde yer almıştı. 19 Şubat 1932' de
14 Halkevi'nin açılması nedeniyle düzenlenen törende CHP Genel Sekreteri
Recep Peker'den sonra kürsüye gelerek Halkevleri'nden beklenen görevler
ve onların çalışmalarını düzenleyen yönetmelik hakkında ayrıntılı bilgiler
vermişti. Halkevleri'nin kültür alanında çok önemli bir atılım olduğunu
vurguladıktan sonra her halkevinde oluşturulması öngörülen şube ya da
kollar hakkında açıklamalarda bulunmuştu. Onun vurguladığına göre,
eskiden Türklerce kutsal sayılan '9' rakamından esinlenerek halkevlerinde
oluşturulacak kol sayısının '9' olması kararlaştırılmıştı. Kollara Dil,
Edebiyat, Tarih-Güzel Sanatlar-Temsil (Tiyatro ve seyirlik oyunları) -
Spor-Sosyal Yardım-Halk Dersaneleri ve Kurslar-- Kütüphane ve
YaYl11-Köycülük-Müze ve Sergi diye adlar verınenin ve onlara yüklenen
görevlerin Atatürk'ün benimsediği ve CHP programında öngörülen ilkelere
dayandığı kadar Reşit Galib'in de öteden beri üzerinde durduğu, halk sağlı~ı,
eğitim, öğretim ve köylere hizmet götürülmesiyle örtüştüğü görülmektedir] .
Çok geçmeden Türk Dili Tetkik Cemiyeti (l936'dan sonra Türk Dil
Kurumu) kurulduğunda, Hüseyin Kazım Özdilci'nin çıkarmakta olduğu Öz
Dilimiz adlı derginin başyazarlığını kabul etmiş olan Reşit'Galip, Türkçe'nin
ulusal ve aynı zamanda bir bilim ve kültür dili düzeyinE' çıkartılmasını
öngören bu kuruluş içinde de yer almıştı.
Ancak bu arada Reşit Galib'in Dolmabahçe'deki bir akşam yemeğinde,
Atatürk'e öğretmenlik yapmış olan Milli Eğitim Bakanı Esat Sagay'ı
eleştirmesi Çankaya ile olan ilişkilerini kısa bir süre de olsa gölgelemişti.
1932 ilk aylarında olması gereken bir akşam yemeğinde kız öğrencilerin kısa
etek, kısa çorap ve kısa kollu kazak giymelerinin doğru bulmayan ve bayan
öğretmenlerin Ankara Halkevi'nde sahneye çıkmalarını yasaklayan Esat
Bey'in davranışını gericilik diye suçlayınca, Atatürk bu konunun daha sonra
tartışılmasını önermişti. Fakat Reşit Galip, Bu sofrada inkılaplan
zedeleyecek icraattan bahsedilmesi küstahlıktır diye sert bir yanıt vermişti.
Bunun karşısında Atatürk kendisini "Yorgun görünüyorsunuz, gidip istirahat
edebilirsiniz!" diye uyarmıştı fakat o, daha da alevlenerek "Burası milletin

10 Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, 377,446,476.


II Şerafettin Turan, Mustafa Kemal Atatürk, 580 vd.
8 Şerafettin Turan

sofrasıdır, kovulmamalıyım. Kendimi iyi hissediyorum, kalkmam" diye


dikleşmişti. Bu durum karşısında Atatürk, "O halde biz kalkalım, masayı
Beyefendiye bırakalım!" diyerek odasına çekilmişti. Diğer konuklar da
kalkınca tek başına kalan Reşit Galip, o gece bir koltukta sabahlamıştı.
Ankara'ya dönebilmek için de Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri tevfik
Bıyıklıoğlu'ndan '25' lira borç almak zorunda kalmıştı'2.
Bu çatışmanın Reşit Galib'in ateşin yaradılışından kaynaklandığı
kuşkusuzdu. Çankaya sofrasında bulunanlardan Vasfi Zorlu, Reşit Galib'in
Atatürk tarafından sevilen bir genç olduğunu belirtirken onu "evin şunank
çocuğu" olarak nitelemekte ve "herşeyi söyler, hoş görürdü Atatürk onu"
diye eklemektedir13• Nitekim onun yalnız başına kaldıktan sonraki
durumunu öğrenen Atatürk, "Cebinde beş parası yok ama karakterinden hiç
taviz vermiyor" diyerek dolaylı da olsa davranışını taktir etmişti. Çok
geçmeden de olsa Esat Bey Milli Eğitim Bakanlığından istifa etmiş ve yerine
Reşit Galip getirilmişti (19 Eylül 1932).
26 Eylül 1932'de Dolmabahçe'de Atatürk'ün huzurunda toplanan
Birinci Türk Dili Kurultayı 'nın açılış konuşmasını yapan Başkan Samih
Rıfat'tan sonra ilgili bakan olarak söz alan Reşit Galip, böyle bir
örgütlenmenin nedenlerini "Onyedi milyon Anadolu Türk'ü içinde ancak
yüzde 10'a varabilecek bir zümrenin anlayabildiği dile Türkçe denmez.
Selçuklulardan beri sekiz asır süren şaşkın inat ile, şuursuz ve kozmopolit
bir dalaletle (aymazlıkla) Türkçe, bizzat Türkler tarafindan ölüm çukuruna
sürüklendi. Çok defa, hiç bir mecburiyet olmaksızm kapitülasyon bağışlayan
Osmanlı diplomatlan gibi, Osmanlı müellifleri (yazarlan), şairleri, edipleri,
alimleri de yabancı islilasma karşı Türk dilinin kapısını ardına kadar
açtılar. Böylece dilimiz Türkçe olmaktan çıktı ... Son 22 yıllık Türkçülük
cereyanının gittikçe artan ve genişleyen saflaştırma gayretlerine rağmen bu
dil hala Türkçeleşmedi" diye özetlemişti. Arkasından Türk ulusuna bilimi ve
kültürü, halkın da anlayabileceği ortak bir dille sunmak gerektiğini
belirterek, bunun için ilk aşamada Anadolu halk dilinde yaşayan ve 80 bin
kadar olduğu sanılan sözcüklerin temel alınabileceğine, eksikliklerin de eski
yazma eserlerden ya da başka Türkçe lehçelerinden taranacak sözcüklerle
giderileceğine işaret etmişti 14. Kurultay devam ederken basına yaptığı
açıklamada ise, kuşkusuz Atatürk'ten aldığı destekle, halk dilinde yaşayan
sözcüklerin aitı ay gibi kısa sürede derlenmesine çalışılacağını başta Milli
Eğitim aile olmak üzere tüm devlet kuruluşlarının buna yardımcı olacaklarını
ayrıca bir Osmanlıca-Türkçe Sözlük hazırlanacağını, öte yandan kurumdaki
bilimsel heyetlerin de özellikle terimler üzerinde durup buna ilişkin kuralları
saptayacakları açıklamıştı 15. Bakan olarak, "Türk Dili Söz Derleyicilerine"

12 H. Rıza Soyak, Atatürk 'ten Hatıralar, 48 vd, krş. İsmet Bozdağ, Atatürk'ün Sofrası, 77 vd.
13 Nazmi Kal, Atatürk'le Yaşadıklarıl1l Anlattılar, 38.
14 Birinci Türk Dili Kurultayı, İstanbul: 1933.
15 Elman, s. 187.
Dr. Reşit Galip'in Atatürk'e Yakınmaları
9

başlığıyla yayımladığı genelgede Türkçe'nin aslında varolan zenginliğini


ortaya çıkarınanın zorunlu olduğunu belirterek onları Atatürk'ün Maarif
Ordusu dediği kurtarıc orduda görevalmaya çağırınıştı.
Gerçekten de yurt çapındaki Söz Derleme çalışmaları öğretmenlerin yurt
düzeyinde bu çabaya yürekten katılmaları ile sürdürülebilmişti. Bir süre
sonra kurucu Başkan Samih Rıfat vefat ettiğinde (3 Aralık 1932), Reşit
Galip, kurum tüzüğünün 4. maddesine göre, o zamana kadar "Onursal
Başkanı" bulunduğu Türk Dil Kurumu Başkanlığını da üzerine almıştı.
Kururnda kendisiyle birlikte çalışan İbrahim Necmi Dilmen'in belirttiğine
göre, derin bir dil bilgini olmamasına karşın sezgisi ve zıt düşünceleri ortak
bir doğrultuda birleştirme yeteneğiyle dil devriminde "inanlı bir işadamı"
rolü oynamıştı.
Reşit Galib'in Milli Eğitim Bakanlığına getirilmesi kamuoyunda olumlu
karşılanmıştı. Burhan Belge yeni bakandan geniş kapsamlı ve kısa sürede
sonuç verecek bir terbiye (eğitim) planının beklendiğini söylerken Falih
Rıfkı Atay, kökü köyde ve halkın bağrında olmayan hiçbir rejimin sağlam
olamayacağını belirterek eğitim öğretimin köye ve halka götürülmesi
gerektiğini belirtmişti. Burhan Belge ise, yeni bakandan kültür ve bilim
adına beklenen hizmetleri Yeni Üniversiteyi Kurmak - Laik ve inkılapçı
terbiyeyi hayat haline koymak-Mektepte müsbet kafayı herşeyden üstün
tutmak diye sıralamıştı. Köycülüğü esas alan Reşit Galip te verdiği ilk
demeçlerde öğretimin her aşamasında köklü değişiklikler yapmak için
çalışmalara başlandığını, her köyde okul açmaya olanak bulunmadığından
Yatılı Köy Pansiyonları sayısının artırınaya çalışılacağını, Diyarbakır,
Gaziantep ve Antalya'da da yeni liseler açılacağını söylemişti. Kısa bir süre
sonra da başkent Ankara'da Milli Müze, Milli Kütüphane ve ilimler ve
Sanatlar Akademisi gibi '3' önemli kurum açmayı kararlaştırdıklarını
belirtmişti. Milli Müze'nin bir Anadolu Müzesi olması ve kazılarda
çıkartılan Hitit dönen~i bulgularının orada sergilenmesi öngörülmüştü.
Böylece günümüzde dünyanm sayılı müzeleri arasına giren Anadolu
Medeniyetleri Müzesi onun bakanlığı döneminde tasarlanmıştı. Milli
Kütüphane 'nin bir milyon kitaplık bir derlemeyi içerlemesi kararlaştırılmıştı.
Bilimin ve güzel sanatların desteklenmesi, geliştirilmesi ve bu alanda
çalışanların ödüllendirilmesi için açılması gerekli görülen ilimler ve Sanat
Akademisi'nde ise yine '9' rakamının uğurundan esinlenerek '9' şube
bulunması yeğlenmişti. Ancak bunlardan Milli Kütüphane yıllar sonra
1948'de kurulabilmişti. Akademi'ye gelince, bu konuda değişik adlarla
yapılan girimlerden sonra Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) kurulmuştur
(1991). Ancak bunun, Reşit Galib'in öngördüğü Bilim ve Sanat
Akademisi'nin kapsam ve niteliğinde olmadığını belirtmeliyiz.
Bir ülkü ve ideal adamı olan Reşit Galip, Milli Mejkiire (Ulusal Ülkü)
Parolası başlıklı yazısında Atatürk'ün öncülüğünde saptanan '6' ilke'nin,
Şerafettin Turan
LO

Türk ulusunun "Medeniyet safinda en ileri olmak" yolundaki istencinin ve


özleminin yansıması olduğunu vurgulayarak bunların gerekçelerini ve
amacını açıklamaya çalışmıştı. Ona göre, yeni devlette devlet başkanlığı
hanedana ya da anayasa ile verilen verasete dayanmadığı için Türk
ülkücülüğü doğalolarak Cumhuriyetçi olacaktı. Türk ulusunun refah ve
saadeti için çalışma bütün insanlığa da hizmet etmek olduğundan bu ülkü
Milliyetçi demekti. Halkçı/ık , ulusu sınıflara bölmeden bütün cihazları ve
hücreleri sağlıklIi normal bir vücut olarak ileri götürme ve yükseltme
amacına yönelikti. Türk ulusunun binlerce yılonurla tuttuğu en ileri sırdan
bir kaç yüzyıldır geri atan siyasal nedenlerin en suçlusu, din ile dünya
işlerinin muhafazakarlık ve taassup lehine birbirine karıştırılması olduğu için
Laiklik devrim ilkeleri içinde büyük önemle yer almıştı. Devletin ve bireyin
çalışma alanları belirli sınırlar içinde ayrılmakla birlikte, kaybedilmiş olan
mesafenin çabuk kazanılması için bütün devlet güçlerinin gerekli alanlarda
ulusal yükseliş amacı emrine verilmesi gerektiğinden Devletçilik ilkesi
benimsenmişti. Nihayet, devrimciliğin dinç ve atılgan ruhu hasta, gerici ve
kararsız olan evrimci (tekamükü) ruhla sürekli çarpışma halinde olmadıkça
dünya yürüyüşünde ön sıraya geçme olanağı bulunmadığından Gazi Mustafa
Kemal kuşağı Devrimci olmuştu.
Bu değerlendirmelerden sonra Reşit Galip yazısını Türk devrimi
ülkücülüğünün cennetine ancak topluma samimi ve özverili ruhla hizmet
etmek yolundan girilebileceğini belirtmekteydi 16.
Bütün bunlar için yeni kuşakların bu ideallere ve ilkelere inanmış
aydınlar olarak yetiştirilmesi gerekirdi. Bu görev de Milli Eğitim
Bakanlığına düştüğünden Reşit Galip ilkokuldan başlayarak öğrencilere bu
ruhu aşılamaya yönelmişti. Cumhuriyet 10. yılını doldururken 23 Nisan 1933
sabahı çocuklarına kendi yazdığı bir andı okutmuş ve o gün Çocuk Haftasın
açış konuşmasında da bu metni tekrarlayarak şunları söylemişti:
"Güzel yüzlü,güzel özlü Türk yavruları!. ..Size bugün şu işi veriyorum.
Bayram biter bitmez, mekteplerinize döndüğünüzde ilk günden başlayarak
birinci derse girdiğiniz zaman sıniflarınızda hep birden ve her gün şu sözleri
tekrarlayacaksınız:
Türküm, doğruyum, çalışkalllm. Yasam: Küçükleri korumak,
büyüklerimi saymak, yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir. Ülküm:
Yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun!"
Bu konuşmanın ardından Bakanlıkça yayımlanan bir genelge ile
Cumhuriyet'in 10. yılından başlayarak okullarda her gün hep bir ağızdan
okunan bu and, ne yazık ki son yıllarda yanlış yorumlamalar yüzünden
gereken ciddiyetle uygulanmaz olmuştur.

16 A.g.y. s. 63
---------~---------------._----------
Dr. Reşit Galip'in Atatürk'e Yakınmaları
II

Reşit Galib'in bakanlığındaki en büyük dönüşüm kuşkusuz ki 1933


Üniversite Reformu olmuştu. İstanbul Darü!fiinu 'nun Cumhuriyet'in
gerektirdiği çağdaş bir bilim ve öğretim kuruluşuna dönüştürülmesi
gerektiğine 1931' de karar verilmişti. Bunun için yabancı bir uzmandan
yararlanılmasının daha uygun olacağı düşüncesiyle de Cenevre Üniversitesi
profesörlerinden Albert Malche davet edilmişti. 16 Ocak 1932'de Ankara'ya
gelen Malehe, Başbakan İnönü ve Milli Eğitim Bakanı Esat Sogay ile
görüştükten soma İstanbul'da incelemelerde bulunmuş ve düzenlediği raporu
Haziran başlarında bakanlığa sunmuştu. Atatürk te kendisine sunulan
ayrıntılı raporu çok dikkatle incelemiş ve görüşlerini '81' not olarak
sıralamıştı. Bunların en önemlisi Darülftinun'da öğrencileri bireysel
düşünmeye ve araştırmaya yönlendirecek nitelikte bir öğretim yerine
ansiklopedik bilgiler verilmekle yetinildiği ve bilinçli bir biçimde belirli bir
noktaya yönelmeyi gerçekleştirecek bilimsel ve düşünsel bir çabanın
bulunmadığını vurgulaması idi. Bu nedenlerle yapılması gereken işlemi
şöyle saptamıştı: İstanbul Darüljiinun 'nu lağvolunmuştur: yerine İstanbul
Üniversite 'si kurulacaktır 17. Karar Reşit Galib'in bakanlığa getirilmesinden
önce alınmıştı. Ancak uygulama Milli Eğitim Bakanlığınca yürütüleceği için
Esat Sogay'ın yerine onun getirilmesi gerekli görülmüştü.
Yeni bakan Darülftinun ıslahatı konusundaki görüşünü, şöyle
açıklamıştı: "Memlekette büyük politik ve sosyal inkılaplar yapılmıştır.
Darülfünun bu büyük değişikliklere seyirci kalmıştır ... Dwiilji'inun 'da bu
harekete karşı bir ilgi uyandırmak için üç yıl çalışılıp beklendi. İstanbul
Darülfiinun 'nu sesini bile çıkarmadı ... "
31 Mayıs 1933'te TBMM'ce kabul edilen yasaya göre, DarülfUnun 31
Temmuz tarihiyle kapatılıp yerine 1 Ağustos'tan geçerli olmak üzere
İstanbul Üniversitesi kuruluyordu. Geçici öğretim kadrosu Milli Eğitim
Bakanlığınca saptanacaktı. Uygulamamn nasılolacağını saptamak için de
Bakanlıkça Matematik profesörü olan Kerim Eriın, Müsteşar Salih Zeki ve
müfettişIerden Avni Başman ile Rüştü Uzel'den oluşan bir komisyon
kurulmuştu. İncelemeler sonucunda mevcut kadrodan ' 150 'ye yakın
müderris ve müderris yardımcısının (profesör, doçent) görevlerine son
verilmişti IS. Bu nedenle 18 Kasım 1933'te öğretime başlayan Üniversie
öğretimdeki boşlukları Nazi rejiminden kaçan Alman bilim adamları ile
doldurulmasına çalışmıştı.
Yeni öğretim kadrosu saptanırken DarülfUnun'u ziyaret eden Reşit
Galip toptan görevden çıkarmanın söz konusu olmadığını ve çok adil

17Metin, Atatürk Araşıırma Merkezi Dergisi, c.l s.l


18Hors Widmal1n,çev. A. Kazancıgil- S. Bozkuı1, Atatürk ve Oııiversite Reformu, İstanbul:
198 ı; Mete Tunçay- H. Özen, "1933 Darüıfünun Tasfiyesi". Yeni Giindem-Bilim ve Sanat,
Ekim. 1984.
Şerafettin Turan
12

davranılacağını belirtmişti. Öte yandan Üniversite'ye dönüştürülme de '7'


Araştırma Enstitüsünün kurulacağını, bunlardan birinin Türk İnkılabı
Ensitütüsü olacağını açıklamıştı. Söz konusnu Enstitünün siyaset, hukuk,
ekonomi ve toplumsal alanlarda Türk devrimini doğuran nedenleri, devrimin
ana öğelerini, ilkelerini ve devrimden kaynaklanan Türk geleceği
konularında araştırmalar yapması, bunlarla ilgili belge ve bilgi toplaması
öngörülmüştü. Böylece bir yıl sonra fakülte ve yüksek okullarda okutulacak
Türk İnkılabı dersleri için ilk adım atılmıştı.
Ne var ki Üniversite reformu yasasının yürürlüğe girmesinden önce
yoğunlaşan eleştiriler yüzünden Reşit Galip 13 Temmuz 1933'te
Bakanlıktan ayrılmıştı. Anadolu Ajansına verdiği demeçte ayrılmasıne neden
olarak iki haftadır süren rahatsızlığını göstermişti ama asıl nedenin
Üniversite kadrosunun saptanmasına dayanan yakınma ve söylentiler olduğu
açıktı. Nitekim o dönemde Bakanlık müfettişIerinden olan Hasan Ali Yücel,
Reşit Galib'in üniversite kadrolarının saptamaya girişmekle ateşle
oynadığını ve yararları tehlikeye ~irenlerin bilim aracılığıyla politikada
destek aradıklarını belirtmektedir 9. Başbakan İnönü onun istifasıyla
boşalan görevi vekaleten Sağlık Bakanı Refik Saydam'a vermiş, bir süre
sonra da Y. Hikmet Bayur bakanlığa getirilmişti. Talim- Terbiye Kurulu
Başkanı İhsan Sungu, Reşit Galib'in beklenmedik ayrılışının Bakanlıkta
yarattığı dalgalanmayı, "Türk maarifine yaptığınız büyük hizmetlere her gün
yeni bir başarı silsilesi katmakta olduğunuz bir sırada iş başından
çekilmeniz herkese elem verdi" diye dile getirmişti.
Bakanlıktan ayrıldıktan sonra, Keçiören'deki evinde zengin kitaplığında
incelemee dalan Reşit Galip, bir ara gittiği İstanbul' da bir deniz kazası
geçirmişti. Kalamış koyunda denize giren kızlarından küçüğü suya
gömülünce sandaldan denize atlayarak onu kurtarmış ama bu kez kendi
sandalları devrilmişti. Etraftan yetişenler onları kurtarınıştı fakat Ankara'ya
döndüğünde, rahatsızlığı zatürreye dönüşmüştü. Tedavi görmesine karşın
kurtulamamış ve henüz '42' yaşında iken 5 Mart 1934'de hayata gözlerini
yummuştu. Cenaze törenine çok büyük bir kalabalık katılmış ve Cebeci
mezarlığnda toprağa verilmişti. Onun kaybı karşısında duyulan üzüntüyü
çarpıcı bir değerlendirme ile dile getirenlerden Namık Edip Ambarcıoğlu
şunları yazmıştı:
"Biz Necati (Mustafa) 'de inkılabın en heyecanlı bir tutkunu, Reşit
Galip 'te bilgili inkılapçıların çelik ve mert iradesini kaybettik. Bunlardan
ikisi de gençli, ikisi de yenen insan elinin yenemediği, yenemeyeceği oldu.
Onlar Büyük Şef'im emrinde inkılabm birer serdengeçtisi gibi çalıştılar,
birer Dumlupmar kahramanı gibi öldüler,,20.

19 Elman, A.g.y. s. 424.


20 A.g.y. s. 31 I.
~~----~------------------------"----IIIIIII!!..a....!!!!

Dr. Reşit Galip'in Atatürk'e Yakınınaları


13

Yıllar sonra 1947' de her iki kahramanın naaşları yerleriden alınarak


Asri Mezarlığı nakledilmişti.

Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Azasına Mahsustur

Pek muhterem ve muazzez Gazi Paşa hazretlerine arz ve takdim


kılınmıştır

Aydın Mebusu Reşid Galib

***
Huzur-ı devletlerine,
Pek muhterem, muazzez Paşa hazretleri,

Altı gün kadar evvel Rusuhi Beyefendi delaletiyle nezd-i devletinizde


bazı maruzatta bulunrnaklığıma müsaade buyurulması istirhamını arz
itmişdim. İki uzun gün Rusuhi Bey'in cevabına intizardan sonra müteakib iki
daha uzun gün zarfında da ibtidadan tahmin itdiğim akibetin sarahatle
tavazzuhuna vas ıl olmak için tekrarla mütezahir ısrarımla bu cevabı
kendilerinden telefonda aramak istedim. Rusuhi Beyefendinin bendenizle
telefon vasıtasıyla dahi karşılaşmaktan naz-ikiine ictinabı, alacağım cevabın
ağır olacağını ibraz ve isbata pek ziyade kiifi idi. Derin bir inkisar ruhu
içinde en müsteb' ad bir ümide zaınan fırsatı virınek içün üç gün daha
bekledim. Bugün artık bu arizamın benden daha bahtiyar olabilmesi
ihtimalinden başka ümid imkanı kalmadı.
Bendeniz şimdiye kadar zat-ı devletinizden ancak yüksek ve indirnde
kıymeti namahdud teveccüh görıneğe alışmış idim. Son günlere kadar hiç
olmazsa en küçük i'taba uğramamış bir insanın bir an içinde merdud bir
politikacı sınıfına atılması elbette ağır çok ağırdır.
/2/ Vicdanımın ve izzetinefsimin beni sevkettiği yol üzerinde başıma
inecek darebata tahammül kuvvetine malikim. Lakin muhakemesiz mahkum
olmak istemem. Kazanmak ne kadar güç ve kaybetmek ne kadar kolaymış!
Şerafettİn Turan
l4

Teveccühünüzden mahrumiyetimin en keskin ve yaralayıcı delili ile


yüzyüze, karşı karşıya bulunduğum şu dakikalarda o teveccühün beniın için
ebedi tarihçesi hafızamın levhası üzerinden hüsuftan münezzeh ciyadetiyle
safha safha geçiyor.
--Beni Mersin'de kimsenin vesateti olmaksızın bizzat bulduğunuz gün,
Mersin'e vali ve Büyük Millet Meclisi'ne mebus yapmak arzusunu
izhar buyunnuştunuz.
--Bu ıütufkar teveccühün temadisiyle mebus oldukdan sonra bir çok
vesilelerle "Yüksek evlad, kıymetli arkadaş!" taltiflerine mazhar
idilmiştim.
--İş Bankasın gazı Çiftliği'nde tesit edilen bundan evvelki
yıldönümünde, bendeniz içün, "Bu, hem doktordur, hem hukuk
doktorudur, hem siyaset doktorudur, hem edebiyat doktorudur ve güzel
arkadaştır" buyurmuştunuz.
--İsmet Paşa hazretlerinin geçen kış zarfındaki suarelerinde Alınan
Sefiri Nadolny ile kadeh kaldırmak içün Meclis Reisi Kazım Paşa
hazretlerini, Fırka Reisi Vekili Ali Beyefendiyi, "Biz /3/ reisler Alman
Sefiri ile içelim" hitabiyle davet buyurduktan sonra, bütün rüfeka
içinden bendenizi de emrederek, "Bu da rüesadandır, bizimle içsin"
cümlesiyle müstesna taltifinize layık görülmüşdüm. .
--Yine geçen kış Hilal-i Ahmer Balosunda iltifat-ı devletlerine mazhar
olmakda iken hazır bulunanlardan Yunus Nadi Bey'in teyidkar sözlerini
keserek, "beni dinleyiniz! Bunu Mersin'de buldum, mühim bir gün
gelecek", Doktor, iş başına geç' diyeceksiniz ve bu adam iş görecek"
buyunnuştunuz.
Her birisi hatırımda zeval bulmaz minnet ve şükran hisleriyle memnuç
ve mahfuz bulunan bu teveccüh nişanelerinden bazılarını burada
zikretmekden maksadım, duçar idildiğim red muamelesi ile'ona
takaddüm eden zamanlardaki vaziyetim arasında bir nisbet ve mesafe
tesis idebilmek ve eğer /4/ bir cünnüm ve kabahatım varsa onun bu
mesafe ve nisbeti bir hamlede zirüzeber idebilecek kadar büyük ve
nakabil-i müsaleme olub olmadığını tayin imkanına yaklaşabilmekdir.
Pek muhterem ve muazzez Paşa hazretleri,
Şimdi sebeb-i nikbet ve merdudiyetim olan hadiseyi, esbab ve
avamiliyle birlikde kısaca arz ideyim:
Açıldığından beri Meclisin mesaisi azdır. Encümenler henüz
faaliyet mahsulü vermeğe başlamadığı içün Meclis işsizdir.
Koridorlarda yüzlerce işsiz adam dolaşır; bunlar aralarında ekseriya
havadan sudan, Ankara'dan, İstanbul'dan, bazen de bittabi ciddi
memleket mesailinden bahs iderler. Bendeniz de bunlar meyanındayını.
Dr. Reşit Galip'in Atatürk'e Yakınmaları
15

Birçok defa arkadaşlarla havaiyat arasında ciddi memleket işlerinden


bahsettik. Bu arada günün başlıca meselesi olan Şark Vilayetleri işi
üzerinde gah o havaliden gelenlerin menkulatına, gah herhangi
birimizin mesmuatına ve gah resmi malumata nazaran konuşduk. Şaka
ve alay sırasında dereden tepeden intikal ittiğimiz de ilave ideyim .. Son
Fırka içtimaından üç-dört gün evvel, Meclis koridorlarındaki sıralardan
biri üzerinde /5/ Ziya Gevher Bey'le oturuyordum. Bize mahkemenin
hitamında hükümetçe hediye idiImiş olan ve büyük olduğu içün bana
tahammülden fazla masraf yaptıran otomobili kendisine satabilmek
gayret ve tecrübesinde bulunuyordum. O esnada Afyon mebusu Ali Bey
ve Avni Paşa geldiler; kahve içmek içün oturdular. Söz Avni Paşa
dolayısıyla Adana çiftliğine, çiftçilikten asayişe, oralarda asayişi ihlal
idenlerin ve hapishaneyi dolduranların Kürtler olduğuna, her sene gelen
Kürt işçilerin sakin köyleri izaç ittiğine intikal itdi. Bendeniz Piene
Redan isminde bir Fransız muhanirinin 1921 'de Kilikya hakkında
yazdığı bir kitapta, Kürdistan'dan Kilikya'ya yarım asırdan beri bir
muhaceret kanalı açılmış olduğuna, şimdiden orada 30-40 bin Kürt
yerleştiğine ve Kilikya ziraatı inkişaf itdikçe Şark Vilayetlerinden
denize doğru akanların çoğaldığı na ve Fransa'nın amali nokta-i
nazarından bunun faideli bir hadise olduğuna dair mütalaat serd itdiğini
hikaye itdim. Bize biraz öteden kulak misafiri ola.n Necib Asım Bey,
bahse alakadar olarak geldi, bilmem hangi Ermeni mebusun bir zaman
söylediği bir temsil usulünden bahsetti. O esnada Trabzon Mebusu
Hasan Bey de müsahabeye iltihak /6/ itdi. Söz evvela umumi bir mevzu
üzerinde iken yavaş yavaş günün meselesi olan Şark Vilayetleri
mecrasına girdi. Bendeniz öteden beri Şark Vilayetleri işine -bir
mesele-i milliye olduğu içün- hassasiyetle alaka gösteririm. Hatta daha
bir haftalık mebus iken, Şeyh Saişd isyanının ilk devresinde, yine Fırka
içtimaında Fethi Bey Hükümetinden daha ehemmiyetli tedabir
"lınmasını taleb iden ilk söz sahibi idim. Aynı hassasiyetle çok
ehemmiyetli tedabir alınması nokta-i nazarı etrafında lafa karıştını.
Muhterem Hasan Bey'in hararetli konuşma tarzı sohbete münakaşa
şekli virdi. Beş-on dakika ancak konuşmuş idik ki Hasan Bey:
-İçeride kürsü var, söyleyebilirsen orada söyle!" didi. Bendeniz
de:
-Orada da söyleyebilirim" Didim ve bu meselenin açık
konuşulmasında faide olduğunu, halbuki hükümetin çok ketum
davrandığını ilave itdim. İşte bendenizin Fırka içtimaında söz almamın
menşe-i ruhiyesi bu mükalemeden ibarettir.
Fırka içinde söz almak ve tenkide bulunmak elbette kabahat
değildir. Benim bir kabahatim varsa o da şedid konuşmuş
olmaklığımdır. Onun da saik-i ruhiyesini arz ideceğim /7/:
16 Şerafettin Turan

İsmet Paşa hazretleri Fırka içtimaında, Şark işleri hakkında


beyanatta bulundukları esnada, koridorlarda nakıs malumat üzerine bu
işler etrafında hakikate uymayan dedikodular yapıldığından ve bunun
iyi olmadığından bahisle dedikoducuları kürsüye ve açık konuşmaya
davet buyurdular. Fırka zabıtlarını gördüm; ihtimal ki bendeniz böyle
anladım. İsmet Paşa Hazretlerinin bu sözleri bendenize derhal iki- üç
gün evvel koridorda Hasan Beyefendi ile aramızda geçen münakaşayı
hatırlattı. Hasan Bey, belki latife amiz bir tehdit tarzında bana kürsüyü
işaret itmişti; İsmet Paşa Hazretleri de şimdi isim zikretmeksizin ve
bittabi ciddi olarak aynı işaret ve davette bulunuyordu. İtiraf iderim ki
daveti üzerime alındım ve şedid bir teessür ve teellüm buhranı geçirdim.
Şimdiye kadar kendilerine hürmetde asla kusur itmediğim, yüksek zeka,
fazilet ve meziyetlerinin hayranı bulunduğum ve karşısında daima çok
dinlemek ve çok istifade itmekden başka bir şey düşünmeyen bir şagird
olmak istediğim ve hakikaten mazhar-ı muhabbet ve teveccühü
olduğuma kani bulunduğum /8/ İsmet Paşa Hazretlerinin beni bir
dedikoducu ve açık konuşmaya davet idilen sinsi bir politikacı
görmesinden derin bir ıztırab duydum.
Pek muhterem ve muazzez Paşa Hazretleri,
Benim gibi en büyük kuvvetini, mefkuresini, onun mümessillerine
ve müesseselerine samimi ve dürüst merbudiyetde bulan bir aciz içün
bu vaziyetde görülmekden daha elim bir an olamazdı. Yanlış veya
doğru, o dakikadaki anı tahlilimde, arz ettiğim koridor mükalemesi ile
İsmet Paşa Hazretlerinin beyanatı arasında beni de istihdaf iden bir
rabıta gördüğüm için şu seri muhakemeyi yürütdüm:
ı. İsmet Paşa beni bir dedikoducu ve hükümet aleyhinde çalışır
addediyor
2. Davete cevab virüb açık konuşmazsam bu töhmeti kabul itmiş '.
olurum
3. Celseden sonra gidip, "Ben koridorda konuşdum ama
dedikoduculardan değilim" demek manasızdır.

Bu teselsül ile söz almak neticesine vasıl oldum. Söz alıp almamış
olmaklığımda ehemmiyet tevehhüm idecek küstahlığım yokdur. Fakat
maalesef İsmet Paşa Hazretlerinin beyanatı etrafında tahliller yürütürken
kendilerini asla istemeksizin rencide idecek /9/ ve herhalde mugayir-i hürmet
değil, fakat belki şedid geçidIer yapmış olduğumdan bu nokta üzerinde de
maruzatta bulunmaklığıma müsaade-i devletlerine rica iderim:
---------------------------------- 4

Dr. Reşit Galip'in Atatürk'e Yakınmaları 17

Bendeniz o gün Meclise asla bir cidal tecrübesi yapmak fikriyle


gitmedim. Dolabımdan mektuplarımı, gazetelerimi almak ve mümkün olursa
muhasebeden para almak için gitdim. O gün Fırka içtimaın olacağından ve
Şark Vilayetlerine müteallik mesele görüşüleceğinden dahi haberdar
değildim. Fırka içtimaı olacağına Meclis girdikten ve toplanma zilini
işitdikden sonra ve Müfettiş-i Umumilik layihası müzakere idileceğine
ictima salonunun kapısından girerken muttali oldum. Ne müzakere
idileceğini sordum dört- beş mebus arkadaş adem-i malumat beyan itdiler, o
esnada tesadüf itdiğim Reis Vekili Ali Beyefendiden mevzu-ı müzakereyi
öğrendim.
--Ben de birkaç söz söylemek isterim" Didim. Ali Bey:
-- Söylemesen daha iyi olur" diye cevab virdi.
-- Bakalım" Didim, salona girdim. Söz söylemek kararım muhakkak
olmadığı gibi, söylesem dahi ancak üç-beş cümle ile Şark Vilayetleri
meselesinin atf idilecek bütün ehemmiyetlere değeri olduğunu teyid il 0/
idecekdim. Bundan vazifemi yapmış olmak hazzını duyacakdım.
Dedikoduculuk tabirini arz itdiğim masabıkdan dolayı üzerime
almakdan duyduğum tessür bendenizi fevrani bir lisanla konuşmağa
sürükledi.
İşte pek muhterem, muazzez Paşa Hazretleri, bütün kabahatim bundan
ibarettir. Şimdi müsaade-i devletinizle maruz olduğum cezaları sayayım:
1. Şark Vilayetleri meselesi etrafındaki hassasiyetimin adem-i
samimiyetine hükm olundu.
2. Bir komplonun, bir kliğin, bir hizbin pişdarı, bayrakdarı, işaret
fişengi addedildim.
3. Kendi haberim olmaksızın mütemadi doldurularak, şuursuz bir
suretde meçhul teşekküllere alet olmakla, alet olmak hamakatiyle
itham idildim.
4. En ağırını arz idiyorum: Yalnız Gazi Reisicumhur, Fırka Reis-i
Umumi si olarak değil, beni elimden tutan büyük hami olarak
tanıdığım ve bu itibarla dahi ebediyen minnetdarı bulunduğum zat-ı
devletinizden bir dakika maruzatda bulunmaklığım hususundaki
istirhamda da redde maruz kaldım. Halbuki hadiseden pek az evvel
davet-i devletleri şerefve meserretine nail olmuşdum.

Fırka celsesinin hitamını müteakib İsmet Paşa hazretleri bendenizi /11/


litfekar bir tarzda okşamışlardır ve iltifatlarını davet itdiğim zanniyle
sevinmişdim. Sonradan darb vesaire töhmetleri çıkınca izahat virmeğe şitab
IS Şerafettin Turan

itdim. İğbirarlarının derecesini tahmin idemediğim içün devlethanelerine ve


ya makamlarına müracaatdan ictinab itdim. Takib itdiğim telaki fırsatını bir
gice Kulübde bularak bütün esbab ve evamil-i ruhiyeyi arz itdim. Her türlü
şahsi endişelerden ari hünnetlerimi arz itdim ve bir kabahatım olmuş ise
bağışlanmasını istirham itdim. Hüsn-i telakki ve iltifat buyurdular; eHrinden
öpdüm.İki gün sonra -nereden işitdiğimi arz itmemekliğime müsaade
buyunnanızı istirham iderim- kendilerine atfen, "Reşid Galib mahv
olmuşdur!" sözü deveran itdi. Evvelki akşam yine Kulüb'de kendileri
tarafından iki arkadaşımm eli sıkılmak ve benim sıkılmamak suretiyle
muamele gördüm.
Pek muhterem ve muazzez Paşa Hazretleri,
İsmet Paşa Hazretlerine vaki maruzatımın ve bu maruzatımın mahv
olmak korkusundan tevellüd itmediğine itim ad buyurulur ümidindeyim.
Bendenizin aradığım - safiyetimi bütün cehdimle siyanet itdiğim /12/
hayatımda- damla damla toplayıp biriktirdiğim en kıymetli şeylerin, yani
teveccühlerinizin bana iadesidir. Zat-ı devletinizden ve İsmet Paşa
Hazretlerinden istediğim budur. Cezaya layık görüldü isem bu kadar kafidir.
Benim ruhumda bir insana bunlardan ağır ceza olmaz.
Pek muhterem, muazzez Paşam,. maruzatımı bitirdim; hükınünüze
intizar idiyorum. Kaç senelik sessiz, sadasız, taiepsiz, iddiasız mesaimle
memleket işlerinde hiç olınazsa pak bir samimiyet isbat idebildiğimi zan
idiyordum. Heyhat! Şimdi bu kadar uzun maruzatımla hala o samimiyeti
isbat gayretinde devama mecbur oluyorum. Teessür saikasıyla hatalar irtikab
itmişsem onların da affını istirham idiyorum.
La-yezal tazimlerimle ellerinizden öpüyorum, pek muhterem ve
muazzez Paşa Hazretleri.

15 Kanun-ı evvel 1927


Doktor
(İmza)
Dr. Reşit Galip'in Atatürk'e Yakınmalan
19

Kaynakça
Atatürk'ün Söylev ve DemeçIeri, II
Aybars Ergün, İstiklal Mahkemeleri, İzmir: ı988
Birinci Türk Dili Kurultayı, İstanbul: ı933.
Birinci Türk Tarih Kongresi, Ankara: 1932.
Bozdağ İsmet, Atatürk'ün Sofrası,
Elman Şevket, Dr. Reşit
Kal Nazmi, Atatürk'le Yaşadıklamu Anlattılar,
Metin, Atatürk Araştlrma Merkezi Dergisi, c.I s.l
Okyar Fethi, Üç Devirde Bir Adam Galip,
Soyak H. Rıza, Atatürk'ten Hatıralar
Tunçay Mete - Özen H., "1933 Darülmnun Tasfiyesi", Yeni Gündem-Bilim
ve Sanat, Ekim, 1984.
Turan Şerafettin, Mustafa Kemal Atatürk,
Yeni Mersin gazetesi
Widmann Horst, çev. A. Kazancıgil- S. Bozkurt, Atatürk ve Üniversite
Reformu, İstanbul: 1981.
m:
\",vl'
I';""'/~
.'
r-I'l)~
.. ' i
"r
.• •
~t~(,'(",gp
rf' '/
') ••
;"'r'''~I,
i
"i'
(:,J ,r
r

. ıJN ~) (f~- 1~0}~(Il";_I,,"~


ı~g, )~IV"
". i' (i f'(flllfl
i i
'(On(""
i.
"vw"'I(iJ
l',~,
t
lo" • i ii
'fitrı'rl/'~ ~~ ('"rr
1.(7!;:vr,~'f{~~ . f'1J. ,ıf f~ '111 (,(r' ~/""'4 (ıa(n )""(f)
,;1 • ': ii, ~ .'~ .•" i., , 1- ., ,')r ) r. .,....)'.'., i
,.r1/'tıJ'''''
. \i ,.1
'Ir.f"0'
,i ",'
,.",('""V'~' •
~i, ry~ ,~) {~""'l"" {f--,' i:, ((C'rff'i,';sıJı$~ "
'I. y' , Ir' i I" ~. l' rl .

-(.¥)' ;,r"'~ ' Yrfr, ""'(i;' )iql,{,(5Il' "i(rı .


(~i 'Jrrf;.,rv
i
'I'
i ' .., V,. ,Il"~.,
tl,J
i . ı
i

'ı' \ " r
rr/-, '?r- , \'.~' f'f? 'ın (~rı: .,,:"[r)";"r; j~ ¥ r-ır,f) ı(rr~.J,' (;<iO'J1 (""'1 ~i {"-ıl',) li
;,. i~.. i : • ,) . , rı, ı ,I ,'v' i' tl. t

;tl' .-(~ ' ,;..o IÇf"" (rr~(?M s i~. ~ ('~~I'''''I~J1T'::'(Y"(!fı1~'r. ,rl'ı.r,


f.~ı. f"'II"'I'lf., i
f
i .' I, " i.

- 'ı~:ı) ~f'.....
,~ :vı;.:r" " ii ••.••
;r ı~(.? '~'I' :...//,11
f{';;~ '/~~W~I'~r({I',i
i,,)' i , i i •• ii

. ,' , ,
'", ı
ı~g!~)ı"""''''rı'nı~rı ",.,;ı .•..•.
J'I1l':',.,~~
f !.
1;"~""J'. ;;~..'.' "r)).ı!",' 'r".'«.,c",ı',';;""';." ~, • ,1, ': VL 1'. i ı i
'i;
" " ./1' \ ,',
f'~(~i ~ ;:>1 rr(~., ' 'p? "(~Ilu1(1 tf;(;)••••'"1
l~rırı. ~)',~
• i. /'., ',"
ı:", ~r~) ii) ~L~
~.
ıa:~:'.~(
~P
y'

(.ili" ~ry;I\~
i ~

{tl /'r"(-.-':("
iii' i

1,.:,(1' i
1

I'TV 'I'ı~'m1'~f(i~(P (0/7:


imf ~'~~'--r,'(~ .1 ,i 'i' iv • ,
i, I." ' " / '(.. /
i ~~?/J' ir"ri tV,' (I ' ~(~
,>,','
(11(: i
- ';ı f' ~eırrlS ;f71 1~~C'r;r'I~1"1~r,'
",.' rı, i

.J' •
~~Jl~w~;
• ~Q'V, ~
,
\
!
,

\';-: •• '4 ;,.,~ r-::ı ~\', .: (i~f. ,;~ '• '


:.r., .:..:..~ ((((()(fn vı(~j.,;,~ U:"'i",4
, • i (',
J (LT

~? r~:;:ıI'({D
tl / • , i "I LI.

ff~.-.çcı. '!' i1~;".ı7


.' " \.'~'',,;Drgıı.
'SO.'
i ( ;11 ".r, "'}i"
r",~ )i.~. i i
,:..y
i'"
J 1 ~n ~~
' ,
;.
i I.
'i JI

.,
\?j'~ ,(rı ';"tf,. LLL
., .'(" ..' i '?i J • '~ ••••
o'
-{f'. '
. , i ,,1: , /

I~/~~;' iris ~ r,~~~~ry


1'(~li~r~~;.N

'ii) (:,)
. . rı'ı~'"(1j'~'rirr~~'rfrı.'~r:':!.
-1 ~
(

r-
j

TZ llU[UUlU[)IU). ;},)fl!Jjuıy u~,dI[UD W:';}'M 'lG


Şerafetti n Turan
22
f'~~~>;;'ı"
J,,!l' ::'!,
,. , ~: \ i rf \.
.~ ••••• ~
-"'-', • rJ i
,~,;c~
,) i
) j
/ ' 1" ',<_
~ \~'T'ff'?;" ~ 1~'~~f~ı:\"'o !:rtı
(, 11;"1 ~ " ~~'Yf.,IP
hıı-, '$
I.',ıl '1'1'1 , ..;" I'~,'r '1'",'r, i, ,1'
" 'f .£l,ir" ",'lı,' f"
¥{

ı~{r.('\~~ ~\~i~
t11\, •• • " t. i ı .•

~~f~''W
r~1tr~rıf!~'(~''':''''ı r~ Ç(d/;J(~(.
;.r.-,;~rı~' -'.'\(~
' , I, I,. ' ıl' i) ~r'rl'\~
'"
...r,'ıf
, , \," ,

(ırr.:''I.
"

ı
rrr'r ••. C"tl' (?ıl' :ı,.) }f(~r~} (~,,','
i~fl {;j:yrıı rJ r'rr;.ımJr, ,"
',1 1'1...- 'U ,,'
. /
'Ii

"\
(-;;. i ~f ~ j~~
i)
',j;"('"r'~~!r- ) . rr--ı?-<r rr~: r;r1rı ~':;.)
C" ii J., '1(\
'J' '(
""'... . •••••.•rl',J ,
ri'!;!"ı 'f,r;ı(rJl' 1('1 ~:\ il"T'r',~I;"'\ i. Iı'
i. I. I, \ ;' " I, i,

~,f!,ro ::rJ!,) ir :y~(;~~ i(i ~"''11;


, ••• ({LO f.~i~.;.,~~fr-'11~ f/.Jl~:n
• \ • ~ ,'" ;'0 . \
• i :.- iı ,vı ı", i;
•• • i 'rı rı •• ~ ••
j ."', of t •• •
\ - 0."';'"\'J! 'r r'fl(IJ~: ~"'5Y'" iiY~~,I,
ifr f.:1 \~ r.),,~ (-.1 i] (.1'TI •• ıınrp) •.•.
..,;.,i ", " : /. , i; .1 ••
,.,. i,
'. ~'.
i ' '~
,( •
1;'1
','
i i' •

ı, ./) ~..:' ',,:\ '


') i I' ,,,,' ,
'

V""I!? \çr~ ı'l' 1't'11 r':'r'1' qı/(i •.~, •.•••• r.


':' ~I',. ',1 'I' i i
';1 HI I','~I '$', (i ../iıo;";" I';"J'~ 'lU
,~.ı;;,~(}1~~.,~{~
'o i, , i i \ I" / ıl'
~i~f~'(f' ''7~(,Ci~ ;.pJ'~~~
{ı ('r,ıı ,
sW'-A !
• }P ,- ,~ " \ ""'., i :
:" ~~ ('~' t~fl'7;{ '~\~, ff!~"', ) i'
" ,ı '" \ '/ ,,''1{ , ,
(~i' !,~'(ılı'rf" :F("'vr;)r:ır {(ç1i1f1r
1\ ••• i , / ',' /.'
J"'> i( ı~p (1'~(ıv;... U..n:r~~;,ı,~'
r;rr'.~••• : :~ , • , ,'oı, •
'I • • ,~,
r!'" rr,,:, "fr"" ,rt('~{'!If ;f0 f(("I"'" tr.,11
• ". '. v. • '~. A. (1"0 , ,' I', 'I" "( /', .
li1\" ç'" ~',' r~1' f"r1 \1~~(':1,1"1 i' '," ,'
i
ilW
)'/ ~ lr,ffO:~
, -If:;,;>
;'f'O'"
,j",
1 r;~ 1f~:(~;(:
,I, '(- I'

fr~ç(r, '1 ii
. i",
"';1"1(11 ~ cl" ,."./11'
': '\'
(:i~ f i(y
, rı)/. rrr" ~:LY({I) ) '
j.. 1,-" 1

rf" 'i.., "1i'i..~r) {i\'


, " 1•. ,
~r' /i' (yp f1""'1\~1 '
,. ro ; l.j .•' t
\'}\,;.,r;~ '

-A - rf~ı\~~/f~~! (r-';"" r""~~(,~i


1t?~7;~ ..
"

' •...
i-

~.
, .•' i

~'; '~'l tl( ~ "rj' 'J! / r,,;" f r~ : 1,.;.\f r..;"'N


'[{95~/l
'..I~"L!;\.;J\;
(li,\
lo i ı" ."....... rı,

,;;;l.,'I",Y,I':;,

1,(",
" .\ -

EZ: LlUIUUlUDlllA ;ı,)j'.lmUlV uı,dı[uQ ıı~;ı~ '.lG

l .. ",~", ~_
~_~...
~_
,_
~~~rgj''1\I~~i&8,~r~!~~;f::~1\
(ii: ....
c,,
.. <r .
'.,.,.' r i'il.IJlT~,> " ....
,.(
.. :) (~ ',f,,)7,.", ."'. ~' 'A"
"fJ~IJ"111""'{I'ı'f''''I''I''ift,
.:.',
••
•••••fr" 'iD ~ ~ 1"'1\."
",',',
ı? \"'\ ,'{Il
' ••
7/q r. ,ii
J
" "'. -':~"\."r").'Ç\f'j:'~'
" ,'f '.' ','~,~~
. i (\~'ni-v.. "I f"
' /(1
,i ,
(r.•.•
"I
~~r~
ı, ' f.:.
i

'-'.-4'~""., rırGl\~{(lr~f,~(irJ"
. ".:"."
'ı'.. " .
':'',1 ."
rl'r~~, ~\ır'ı~
ıl"'" ii
~1:{r~Il((f/,;
t .OJ • 1
1
.'.. - :-'r~~n~J
'.".';"";'
..,4,,/r.'r!)
II",.
(~).
'
,"'~
~"
i
i
~ r:~1(e'ı": 'ff rrrt'\ ~
'i , i i
Cil
i"
,.to/'r. • ,
ı,

~~I:,:;;,r~1'7'.rg~lrl,
" ~:")(lıA'(r~\~;~'~f.(.~lrırrr'lr~ .
. ro . ",'"
. ~
ro, "".
(
r
(
• • ~. . • ',' '. tM'.
'.....,

( ,

' : "1
.,,:;
' •
,i••
i
,'
',
\~")'}ı. '1?I.:{ ıı~r, !?"(;'17 '''''''(M' i i( i" ~~ ~ ıf? ~'~ (rrı <'ttı""
i.
, 0 . ) '. (1/ • . •.. \1
i). • i

•.
" "''''ırıı'''<;''''~,;
. 'r ;ı'.,
""'~rl'''1'~(;,\i.
. . . '<i~' '
1- \1710~ı'",,(1'
~' ,
: ~N Tı'f"""}4'I/,1
1,' " ( i,I ~ :.
(if..sı •• • ' .' •

" . ,:,,~r~
11~ ~r, ;~1"'~:re~1!'7'1J~, fk't ~D ~I:"~0"~r.I~~1~I~i\"(r
,
'
Fr'/rr-.N
. /'
,(/,,.~ r.;...(~ı. r~ r:.r.-. .....•.
..r I'.i ....
, ''f. i " .. ,r"'1 ..,
'\ ') - ,..,
r?» rn-:-;ıı i\~
r1'ı(~(~\.;i(;..
",'
..,r''/ i ~'(ı
,;
~r". f'r~r~ı il'~;'
r.~ '('( :.M(t'~.'....
"ı",r \'i'" ~ '5'",r((",,> •
~ LI i /' .~.,,......
ıt ~'t', " " ~ "

119"..~. .'ır :.;,


fn (rJ 1'1' (r'~(ı ('1;r;1:\,J,. '" ' ., - :r f1rr"
,•., ..ı",I I', .':r~.. " "", ıl
'i n1I1'/' /ı,',r,ı
';i'
' ;' ' P J', irOfll
'11 •. 1

,ci,? ')'.(ı'r :11:~ 'J' ,'('"'f;' '?" ;Jf; _i 'f.". " ~" J
' ,
":'1(ı'(~rr~/f'rrr'Jl,ıfvrr~(),
. "'"'' ..\ i
"".
"'•. ir"''' rr,J'!
(
i' ro r \'J.ITP'i",.r;-:/
~1'.,1')' ')
y' i i, ;". • ,'. i
ı~,,>,' , '. ,..... ~\r~"""I !
• 'ıl
~f' I)rı
, L
~'(:!
r!r~t~
(' , J
J•

!
i~~ ,'(:'7 '11 ,{("'};'Ifrrrroryı r(rY),'~, r. "ıı7)r,. i rf' ~",Q{fl, :'f?, ~~ı1~''''':'
'
,
:,",
- "
,'1)

'. ~
. ,
•.

'rı
i

"
1 ıi' f i' • i. " ••
Ir, "")

'r t!V1~~ rtl' 6("1r~ "X if!',.,. •..""( lıIIiJ'(1ri


~ 'v , • ./,
"
i' "
'. i
i i i ı''
'
1'!7"JIo ((~~'i>~'"
i. "1"(11'
••••• 'r~ r'f'ı. !(if'
". i i
ff_m'(I(ı(~,l
, i I" '

• \ı • ı:,. f;~:~; r~:')"':"';(~i~{;";'iı,",,'


\'1 • i. i
i
,~~
••• ,,:;)1

.
'......,

"
~I"'.'

'
,

••. .-, ~fi


. ,'\
(rı .,,'..)
'C:Yc.:'..;::j'1(ı) '1'
,,,,,:ı.
"i- f<n «"'/~,r'J'r""
,,- l' 'I 'lı ",'r
•.
~fA:~~~~,] . \ '/ ",I,
Ic!:I:.\Iı.%\:.a. ....
(,;:"
'/ - "i.

-,!,-:":'~""""""';r~.~--, ..~~....
:.. ~"..
.-"._~'.''~'."""-.'. __'_._",':'"".::"
.."~-"':":"":' .•..
" ~'.."

tremı upldj'eı;ıs tZ
"-
~~.

o"'~f~\rrr'~-'.
, ~/ I"

.',
"
. ıd' . i)
. '. ". ....•...•....... .' /
./ /:. ..1'• ~.

.-;r,f>rrl"~.;.d{fı) .' . r(~rn rf~~~{~rn";'\C'({~,i


'" , '. (1'~ \ f f1i\V r( , i' o i i I, ", o, • ,

~~~"',~~(0 ,;'~,),
" \
i'",
.;'
rı.~~\f~6("ip ;",;~
i ~V i • . /.' o o ).-
IWJr(lf
",' J \,
,~/"'~:~;"!I(
i. r. _ ;l' 1'~;"8i1[7"
• ı.' \, ff~~)!~
t.

mı,.o' li f"';~~
.• '1'
f \,..
'r""~. 'ı""lrr('~
,
~~
lo I. .
ı';rn". r(r~IT JI~ \r~
v'
ı~'" ;.,"'1 ilt'
•• 1., i f
r),
;,r. ii"

C'"~:7.i''''',':'J'/ ;"'' ~~~' ;)i.~.,d 'i~.•;:.;I';:~,~~,


~,.i~'(
ı.:)..... V"\'...~~t.ll'I\rı~'r~
..•• " •.•'.:/: . ı,'~''0"
)1r( ••~I(~ .•.\••
'I, r :.
,'ıl~,"~.'
, •. /1, .. ,
.. lill ••.•..
.•
r""I.A __i
f~'~; o .
:...r~•.
On,ı,~J ~i7i :r:..,
\'/, • (f II', ., (.t"
I'Y/!~-rr", rı r. ~~ ...I'... ....7 .
~.'rl', .Ilı~~ Ol~\'" . \~' 1"'''''' • ~~"'~rq...-: '''i--:' 'r.')
*,''''')ort('{~~"rr(n~'p
(ı~;.,(f.~'r;iı "" " o).
" . ". ı.... .\ I'. .', "o i " . 'rı r~) r1.: ~'\} ,i d'r~1':;(~. ~\rv,~
i~':' ~. ;,;..:;)~(!(rı i(J If~' 'r(ç. f(~ • . , •• ii
. o \. ' .. ' .• , I'I'~ • 'o '" , .' , '\.

\ \'
~'{".-'I7'(rt,J1;"'.
, ). i
~:~f" ~'(rSl"r~r; "I(('i~r
\ o ç", • ''\.'
~~~:... o ')


'rr- ....\ (..,~'«rf! ıf ~J~:
o, o ~, \
o !

~i(~
;'
Ô~(.,;;j1ır(b;;.j
. "I"
'J,'
~:ı" '~r('":'\~~>'.'
/ \' i' -\
Qf<o
'. " \ • /
r. j ~r": 'd"'f
,i
fl'f {'r(r\;'.J~ f
~
•...1p
'

(irr",:'I!,or('1r(rrrrrrırifl({rı"iJ;"'v:.:J. .~, f"J~'" ~ 1\(1"::",. r~((rY.r~(~/;~ i


\' O i" I. • J
\", \,' , • \• ,~ı Ij .~ i o \ i , ,
'. , ,i' ',' , /' Ol). ..' '
. '. ". " :J rı ;f.'ı",
;~if.@ ..;:". - •••• (tr'
'j - i
rı'( ~'~ff"J'{fr.;
\ i i /
lll'.
. ,
,\\1

~ ::ı\-

çı IlB[BlllUDjBA g,)[lmBN U!,d!JBO ~!~g~ '10

l ~~. ~_
_ J
Roma İmparatoru Septimius Severus Döneminde
. Anadolu
Anatolia in the Period of Roman Emperor Septimius
Severus

Mehmet Ali KAYA.

Öz

Kuzey Aji-ika 'da rripolitwıia denilen üç yerleşim biriminden birisi olan Lepcis
Magna 'da dünyaya gelmiş olan Septimius Severus, Roma 'nın ilk eyalelli imparatoru
değildi. Fakat o, Romalı ya da İtalyalı geçmişi olmayan ilk Roma imparatorudur.
Fenike kökenli olan Septimius Severııs, imparatorluk tahtmı yasal yollarla elde
etmiş de değildi. Başkent Roma 'daki Muhafiz Alayı (=Praetoria cohors) 'ndan
imparatorluk talıtmı parayla satm almış olan Didius Julianus 'a karşı halkııı
sergilediği olumsuz tavır, Septimius Severus 'u iktidara getirecek süreci başlatmıştl.
Bu süreç boyunca onun iki rakibi oldu. Bu iki rakibinden ilki, Septimius Severus 'un
eşinin ülkesi olan Suriye'de valilik yapıyordu. Septimius Sevenıs, ls. 193 ydmda
Roma imparatoru ilan edildikten sonra ilkin Pescennius Niger adl1l1 taşıyan bu
rakibi ile Anadolu 'da savaştı. Hem Niger'e karşı savaşlar hem de daha sonra
Doğu ya yaptığİ seferler dolayısıyla Anadolu içinden geçen yollan kullandı.
Anadolu 'daki eyaletler, kentler ve daha küçük yerleşim birimleri Olnlll Anadolu 'dan
geçişinden ya da imparatar olarak hayatta kaldığı süre içerisinde icra ettiği
politikaSl1u1an olumlu ya da olumsuz yönde etkilendiler.
Aııahtar Kelime/er: Septimius Severus, Roma İmparatorluğu, Anadolu,
E"'yaletler,Kentler

, Doç. Dr .. Egt' (iııiııersitesi. Edebiyat Fakültesi. Tarilı Bölümü Öğretim Üyesi.


Mehmet Ali Kaya
28

Abstract
Septimius Severus who was bom in Lepcis Manga, one of the three towns of
Tripolitania in northem AFica, was not the first provincial emperor of Rame.
However, he was not the jirst emperor not originally Roman and Italian. Septimius
Severus, who was originally Phoenike, was not reached the throne throughout the
legal ways. Negative attitudes of Roman People agahıst Didius Iulianus, who had
bought Fom Praetorian Quard imperial throne, had been the starting process in
which Septimius Severus accessed the throne of Rome. In this process, he had two
rivals. The first of his rivals was governing in Syria province which was the territory
of Septimius' wife. Septimius Severus jirst fought with this rival, named Pescennius
Niger, in Anatolia. He used roads passing through Anatolia both in these wars and
his campaigns towards to the East. The Romalı provinces, cities, towns and villages
in Anatolia were influenced positively or negatively during his campaigns via
Anatolia and his policy as an emperor.
Key words: Septimius Severus, the Roman Empire, Anatolia, Provinces, Cities

Septimius Severus, Mezopotamya'yı imparatorluğun bir parçası


yaparak Roma İmparatorluğu'nun doğu sınırını Fırat Irmağı'nın çok ötesine
götüren ve Partlıicus Maximus zafer unvanını alan ikinci Roma
imparatorudur' . İlki ise Traianus 'tu. Trainus'un halefi Hadrianus,
imparatorluğun doğu sınırını Fırat Irmağı'na geri çekmişti. Roma'nın Afrika
kökenli imparatoru Septimius Severus'un Traianus'tan ve kendisinden
önceki diğer Roma imparatorlarından farkı, askerler dışındakilerin
önemsenmemesi gerektiği düşüncesini açıkça ifade eden ilk Roma
imparatoru olmasıydı. Bu düşüncesini o, Britanya'da ölmeden önce hasta
2
yatağındayken oğulları Caracalla ve Geta ile paylaşmıştı • Askerlerin
evlenme yasağını ilk kezresmen kalduan Roma imparatoru da Septimius
Severus'tu. Bu yasak Roma'nın ilk princepsi Augustus zamanından beri
yürürlükteydi3. Roma halkı ve senatosuna gerçekte hiç saygısı yoktu. Bu
yöndeki duygularını da rakibi Britanya valisi Clodius Albinus'u ortadan
kaldırdıktan sonra döndüğü Roma'daki ilk senato meclisinde dile getirmişti.
Curia'da toplanan senatorlere hitaben yaptığı bu konuşmasında o, senatörleri
sevmeyen, acımasızlığı ile ünlü Commodus'u övmüştü. Commodus'un
ölümüyle ondan kurtulmuş oldukları için sevinen senatörlerden,
konuşmasında "kardeşim" diye andı ğı Commodus'un tanrılaştırılmasını
talep etti. Aynı konuşmasında o, Marius'u, Sulla'yı ve Augustus'u sert,

i SHA, Severus IX.II;

°
XVI. 2-3. Bu zafer unvanı sikkelerde ve yazıtlarda da görülür. Bk.
Mattingly-Sydenhaın 1936, IVil, II m. 150, vd., 114 m.176., 115 m. 183 vd. Traianus için
bk. Magie 1950,608 vd., 1466 vd.
2 Cassius Dia, LXXVILI5.2-3.
3 Herodianus, II1.8.4-5. Campbell 1978, 153 vd. Akşit ı985,330.
------- ~--~---~----------------------- •..----""l!=~.-""'__
._

Roma İmparatoru Sempimus Severus Döneminde Anadolu


29

acımasız oldukları için överken, Pompeius ve Caesar'ı onlar gibi olmadıkları


için eleştirdi. Açıkçası senatoda yaptığı bu konuşmasında Septimius Severus,
imparatorluk yönetimi konusunda icra edeceği politikasının ne olacağını
Senatörlere örneklemelerle anlatmaya çalışmıştı. Nitekim o, bu
konuşmasında tutuklanacak senatör sayısım da rakam vererek ifade etmişti.
600 üyeli senatonun 64 üyesinin tutuklandığını söyleyen imparator, daha
sonra bunlardan 29'unu öldürtmüştür. Bunlar arasında Commodus'tan
sonraki Roma imparatoru Pertinax'ın kayın pederi Sulpicianus ile 193 yılı
consullerinden birisi olan Erucius Clarus da vardı4. Senatoda ifade edip,
sonra bizzat uyguladığı sertlik yanlısı politikasım o, imparatorluk tahtı için
kendisine meydan okuyan ilk rakibi Pescennius Niger'in taraftarlarını,
ailelerini ve yakınlarını mahkeme yapmaksızın öldürüp, mallarını ve
mülklerini kamulaştırarak sergilemişti5. Bu sayede hem kendisi zenginleşmiş
hem de imparatorluk hazinesi dolmuştu6. Hiç kuşkusuz Roma'nın Afrika
kökenli bu imparatorunun sertlik yanlısı politikası eyaletlere de yansıdı.
Septimius Severus, Roma imparatorluğuna 18 yıl (=193-211) hükmetti.
Ancak o, zamanın çoğunu başkent Roma'daki imparatorluk sarayından çok
uzaktaki savaş alanlarında geçirdi. Bu savaşların çoğunu Doğu'da yaptı. ilk
dört savaşın yapıldığı yer Anadolu' da, ya da daha doğrusu bu günkü Türkiye
sınırları içerisindeki Bithynia ve Kilikia eyaletlerindeydi. Anadolu'nun Asia,
Galatia ve Kapadokia eyaletleri ise imparatorun ya da ordusunun yalnızca
yolculuklarına tanık oldular. Ancak imparator, Pontos ve Lykia-Pamphylia
eyaletlerine hiç uğramadı.
Pescennius Niger, Suriye lejyonları tarafından imparator ilan edildikten
sonra Septimius Severus'a karşı yapacağı savaş için Byzantion'u hareket
üssü olarak seçmişti7. Ordusunun komutanlığına da Asia Eyaleti valisi
Asellius Aemilianus'u atamıştı. Aemilianus'un Byzantion'dan başlattığı ilk
saldırıları başarılıydı. Muhtemelen o, Perinthus dışındaki komşu bölgeleri
ele geçirmişti8• Niger'in "zafer" ve "~enilmcz" lejandlı sikkeleri onun bu
başarısının ardından basılmış olmalıdır .

4 Cassius Dio, LXXVI. 8. 1-6. Öldürülenlerin listesi için bk. SHA, Severus XIII. 1-8. SHA'da
(Severus VII.5-7) Severus'un senatoya danışmadan senatorlerin öldürülmemesi gerektiğini
söylediği ifade edilmiştir.
5 Cassius Dio'ya ( LXXV.8A) Niger'i öldürülmesinden sonra senatorlere yönelik bir
cezalandırma girişiminde bulunulmadı. Hiç kuşkusuz bunun nedeni Clodius Albinus'un
potansiyel bir rakip olarak hala duruyor olmasıydı. Asia Eyaleti valisi olarak bir procurator
ataması, el koyulan ya da kamulaştırıIan malikaneler nedeniyle idi. Bk. Aşağıda n.53.
6 Cassius Dio, LXXV.8A. Herodianus, IIIA.7; 8.2. SHA, Severıs XL3-4. Broughton 1959,
656.
i SHA Severus VIII.I3. Suriye'de imparator ilan edilmiş olduğu konusunda bk. SHA, Severus
VI.7-8. Ayrıca bk. Martin 1982, 92.
8 Martin 1982,93.

9 Bu sikkeler muhtemelen Antiokheia'da (=Antakya) darp edildiler. Bk. Mattingly-Sydenham,


Mehmet Ali Kaya
30

Aemilianus, Septimius Severııs'un Perinthos'ta konuşlanmış olan


Fabius Cilo komutasındaki askeri gücünün direnişini kıramayınca ilerleme
durdu. Çünkü Septimius Severus'un Pannonia ve Moesia'dan gönderdiği
Tiberius Claudius Candidus ve Lucius Marius Maximııs komutasındaki ordu.
zamanında Perinthos'a ulaşmıştı. Bu destek güçleri gelince tarafların güç
dengesi Septimius Severus lehine değişti. Byzantion'a çekilen Acmihanus,
kısa süre sonra Byzantion'dan ayrılıp Bithynia'ya gitmek zorunda kaldı.
Çünkü Septimius Severus'un generalleri Hellenpontos'u aşmışlı LO.
Pescennius Niger, Nikaia (=İznik) yakınında yapılan savaş öncesinde, kısa
bir süre, Byzantion'da (=İstal1bul) kaldı. Hatta Perinthos'a (=Marmara
Ereğlisi) bir saldırı düzenledi. Ancak o, Amilianus 'un öldürülmesinden
sonra Byzantion'u terk etti. Böylece Byzantion kendi kaderiyle baş başa
bırakılmış oldu. Byzantion, Septimius Severus'un ordusuna iki yıl dayandı.
195 yılında açlık yüzünden teslim oldull.
Septimius Severus'un Pescennius Niger'e karşı Anadolu'da yapmış
olduğu savaşlar, savaşın yapılmış olduğu bölgeler bakımından Büyük
İskender'in Perslerle yapmış olduğu savaşı hatırlatır şekilde iki bölgeyi,
Bithynia ve Kilikia'yı öne çıkardı. Bithynia'daki ilk çarpışma Kyzikos
(=Erdek) yakınında oldu. 193 yılı sonbaharında yapılan bu savaştan galip
ayrılan taraf, Severus'un Tiberius Claudius Candidus adlı Numidialı
generalinin komutasındaki ordusu oldul2• Candidus'un zaferi, bu sırada
Perinthos'daki karargahında bulunan Septimius Severus'un ikinci kez
imparalar olarak selamlanınasını sağladı' . Niger'in generali Aemilianus,
yenilgiden sonra kaçtı. Muhtemelen Byzantion'da bulunmakta olan
Pescennius Niger'e ulaşmak istiyordu. Bu sırada Niger, Perinthos'a yaptığı
saldırılardan bir sonuç alamamış Byzantion'a dönmüştü. Fakat Aemilianus
ona ulaşamadan yakalandı ve Candidus tarafından öldürüldül4.
Bithynia'daki ikinci savaş Nikaia (=İznik) ile Kios (=Gemlik )
arasındaki dar bir geçitte, iııuhtemelen iki kenti bir birine bağlayan yolmı
geçtiği Askania Gölü'nün (=İznik Gölü) güney kıyısında yapıldı. Zira

IVil, 19 vd.
LO Cassius Dio, LXXV.6.4 vd. Herodiamıs III.ı. 1 vd. SHA, Severııs Vn1.l5-16. Ayrıca bk.
Magie, 670, 1538.
i i Dio, LXXIV II vd. Ayrıca bk. Aşağıda n.64 vd.
12 Cassius Dio (LXXV 6.4), Herodianus (III.2.1-5) ve SHA (Sevenıs VIII. 15 vd.) bu savaştan

söz ederler. Ancak onların hiç birisi savaş ile ilgili ayrıntıya girmez. Ayrıca bk. bk. Magie
1950,1539. Birley 1999, ıLO ve 112.
i3 Mattingly-Sydenhaın i936, IVil, 60. Septimius Sevenıs, ikincisini Kyzikos yakınındaki
savaştan sonra, üçüncüsünü Nikaia'daki Savaştan sonra, dördüncüsünü İssos savaşından sonra
aldı.
14 Bk. Yukarıda n. ıı. Niger'in Perinthos'a saldırısı ve Byzantion'a dönüşü için bk. Cassius
Dio, LXXV.6.3. (Niger'in Byzantion'a dönüşüne olumsuz bir ebınetin neden olduğu ima
edilir. Bir kartal bir askeri sancağın üstüne konmuş ve yakalıncaya kadar orada kalmışl! l.
Roma imparatoru Sernpimus Severus Döneminde Anadolu 31

savaşın yapıldığı bu yer hakkında bilgi veren eskiçağ tarihçisi Cassius Dio,
Nikaİalıdır. Bu nedenle Septimius Severus döneminde consuIlüğe kadar
yükselmiş olan Dio'nun savaşın yeri konusunda anlattıklarının doğru
olmadığını düşünmek için bir neden yokturl5.
Niger'in ordusu Askania Gölü'nün güney kıyısındaki düzlükleri,
Candidus'un ordusu tepeleri tutmuştu. Bulunduğu yerin verdiği avantajı iyi
kullanan Septimius Severus'un generali Ti. Claudius Candidus
komutasındaki ordu, bir kez daha savaştan galip ayrılan taraf oldu. Niger'in
kendi komutasındaki ordusunun bu savaşta tamamen imha olmasına gece
karanlığı engeloldu. Yenilen Niger, imha olmaktan kurtulan ordusuyla
birlikte ka~ıp, Suriye'ye döndü16. Zafer haberi 31 Ocak 194 yılında Roma'ya
ulaştırıldı i . Bu nedenle bu savaşın 193 yılının Aralık ayı sonlarına doğru
yapılmış olması gerekir.
Nikaia yakınında yapılan bu savaşta da ordusunun başında olmayan,
Perinthos' daki karargiihında kalmaya devam eden Septimius Severus,
ordularınca üçüncü kez imparator ilan edildi ve bu ilan diğerleri gibi
sikkelere yansıtlldllS. Pescennius Niger'in peşine düşen Septimius'un
generali Comelius AnuIlinus kışın Toros Dağlarındaki geçitIerden birisinde,
muhtemelen Gülek Boğazı'nda, bu geçidi tutmakta olan Niger'in ordusuyla
karşı karşıya geldi. Niger'in buradaki birlikleri, ondan aldıkları emir
gereğince Severus'un ordularının durdurulması için barikat kurınuşlardı.
Galiba Pescennius Niger, Septimius Severus'a karşı yapmayı tasarladığı yeni
bir savaşın gerektirdiği hazırlıkları tamamlayabilmek için zaman kazanmayı
hesaplıyordu. Öyle görülüyor ki o, Toros Dağlarına geri dönmek dışında,
amacına ulaştı. Niger'in birlikleri, AnuIlinus komutasındaki ordunun karlarla
kaplı olan bu geçidi aşmalarına kış boyunca izin vennediler. Ancak baharın
gelmesiyle birlikte yağan yağmurlar, barikatı zayıflattı ve AnuIlinus geçidi
aştı. Buradaki savaş konusundaki tek kaynağımız Herodianus'tur'9. Çünkü
Cassius Dio, Nikaia yakınındaki savaşı anlattıktan heh •.en sonra "Kilikia
Kapıları (=Pylais)" yakınında dediği İssos Savaşı'nı anlatmaya başlar20.
Severus'un ordusu, Toros dağlarındaki barikatı aştıktan hemen sonra
Kilikia Ovasına indi2l• Anadolu toprakları üzerinde yapılan son savaş, Dio
Cassius ve Herodianus'a göre, burada, Büyük İskender'in Pers kralı
Dareios'u yenmiş olduğu İssos'ta (=Deli Çay) meydana geldi. Bu iki
kaynaktan ikincisi, savaşın yapıldığı yerin büyük bir ova olduğunu söyler.

IS Cassius Dio, 193/4 yılında PraetorIuk. 205/6 yılında consuIluk yaptı. Bk. Grant 1996,87.
16 Cassius Dio, LXXV.6Avd. Herodianus, IIIA.2. SHA, Severus IX. i-2.
17 Birley 1999, IIO.

iR Bk. Yukarıda n. 13..

19 Herodianus, III.2. IO; III. 3. i-2;III. 3.6-8.


20 Cassius Dio, LXXV.7.1 vd.
21 Herodianus, III.3.8.
32 Mehmet Ali Kaya

Ancak Dio Cassius'a göre savaşın yapıldığı yer, onun "kapılar" dediği
Kilikya-Syria geçidinde, dağ ve deniz arasındaki küçük lssos Ovasının
güneyidir. Septimius Severus'un ordusunun komutanları Valerianus ve
Anullinus'tu. Pescennius Niger, ordusunun başındaydı22.
Dio Cassius'un savaşın yapıldığı İssos Ovası konusunda anlattıkların
doğru olduğu tespit edilmiştir23. Ancak bu savaşın tam olarak hangi tarihte
yapıldığı bilinmiyor. 194 yılının Mart ayında ya da en geç Nisan ayında
yapılmış olması gerekir. Çünkü Toroslardaki barikatın yağan ya~murların
karları eritmesi sayesinde aşıldıktan sonra Kilikya Ovasına inilmişti 4 •
Pescennius Niger, lssos'ta, kış boyunca karargahı olarak kullandığı
Antiokheia'da bulunduğu sırada toplamış olduğu büyük bir ordunun
25 .
başındaydı . O, lssos'daki bu savaşın başlangıcında, hem asker sayısı hem
de tuttuğu mevki bakımından rakibinden üstündü. Fakat savaş sırasında
patlak veren yağmurla karışık fırtınanın Niger'in askerlerinin yüzüne
gelmesi ve bu fırtınayı arkasına alan düşman süvarilerinin beklenmedik
saldırısı, yenilgiyi getirecek olan ilk büyük darbe oldu. Ardından Niger'in
ordusu bozguna uğradı ve 20 bin askeri bu savaşta öldürüldü2G• Niger, önce
Antiokheia'ya sığındI. Fakat sakinleri tarafından boşaltılmış olan bu kent
kendini takip edenler tarafından kısa sürede ele geçirildi. Niger, Parthlara
sığırınıak umuduyla Fırat Innağı'na doğru kaçarken yakalandı ve başı
uçurulmak suretiyle öldürüldü. Septimius Severus kendisine gönderilen
Niger'in kesik başını, bu sırada Byzantion'u kuşatma altına tutmakta olan
ordusuna gönderdi. O, bir kazık ucuna geçirilm~ olan bu kesik baş sayesinde
kentin direnmekten vazgeçeceğini düşünmüştü2 •
Septimius Severus, lssos Savaşı'nda da ordusunun başında değildi.
Çünkü Cassius Dio, bu savaşı anlattıktan sonra, Niger'in yakalanmasıyla
ilgili olayları anlatmaya geçmeden önce, Septimius Severus 'un Pannonia' da
bulunduğu sırada buradaki lupiter tapınağının rahibinin gördüğü rüyadan söz
eder ve ardından birden bire Septimıus Severus'un kentlerin ve kişilerin
cezalandırma ve ödüllendirilmesiyle ilgili cümlesi gelir28. Ancak Septimius
Severus'un, Anadolu'daki bu son savaştan sonra, dördüncü kez imparator

22 Cassius Dio, LXXV. 7. i -S. Herodianus, III.4.2 vd.


23 Magie 1950, 1540.
24 Bk. Yukarıda n. 21. Ayrıca tarih konusunda bk. Magie 1950,1539 v. Birley 1999, 112.

25 Niger'in karargahının Antiokheia'da olduğu konusunda bk. SHA, Severus, IXA-5.


Herodianus, III.3.3-4. Ordunun büyüklüğü konusunda bk. Cassius Dio, LXXV .7.5-6.
Herodianus, III. 4.1.
26 Cassius Dio, LXXV. 7. 2-S (savaşın ayrıntılı anlatımı); LXXV.S.I (Niger'in Savaşta ölen
askerlerinin sayısı). Ayrıca bk. Herodianus, IIIA.I-7.
27 Cassius Dio, LXXV.S.3-4. Herodianus, III.3A vd. SHA (Severus, IX. I.)'ya ve Eutropius'a

(VIII. ISA) göre Niger Kyzikos'ta öldürülmüştür.


28 Cassius Dio, LXXV.S.2 (Rüya); SA vd. (kentlerin cezalandırıldığı ve ödüllendirildiği).
~--------------------------------_ .. _--_ ..
Roma İmparatoru Sempimus Severus Döneminde Anadolu 33

olarak selamlandığı ve bu selamlamanın sikkelere yansıtıldığı kesin olarak


bilinınektedir29.
İmparator Septimius Severus, Pescennius Niger' e karşı yapmış olduğu
bu savaşlar da dahil, doğuya yaptığı seferler sırasında hiç bir zaman
Anadolu'da uzun süre oyalanmadı. Ancak doğu-batı istikametinde yapmış
olduğu dört yolculuğunun üçünde Anadolu içinden geçen yolları kullandı.
İkinci rakibi Clodius Albinus 'un ortadan kaldırılmasında sonraki Doğu seferi
için seçtiği yol, deniz yoluydu. O zaman İtalya'dan Brindisium limanında
gemiye binerek ayrılan Septimius Severus, Kilikia'daki Aigai (=Yumurtalık)
limanında karaya çıkmış ve oradan kara yolunu kullanarak Antiokheia'ya ve
nihayet Mezopotamya'ya ulaşmıştı. Ancak o zaman da kendisinden önce
yola çıkan ordusu kara yolunu kullanmış ve Anadolu'dan geçmişten.
Septimius Severus, Anadolu yollarını ilk kez Niger' e karşı yaptığı savaş
nedeniyle kullandı. Bu ilk yolculuk, Nikaia-Kios arasındaki Askania Gölü
yakınındaki zaferinden sonra Pescennius Niger'in peşine düşen ordusunun
en azından Toros dağlarını aşmış olduğu tarihten sonra başladı. Pescennius
Niger'in öldürülmesinden sonraki bir tarihte Antiokheia'ya ulaştı3!. Ancak
onun Anadolu içinden geçerken, Prusias ad Hypium'dan geçmiş olduğu
dışında, takip ettiği yolun hangisi olduğu kesin olarak tespit edilebilmiş
değildir. Çünkü Septimius Severus'un ordusunun Bithynia, Galatia ve
Kappadokia'yı güzergah olarak kullanmış olduğunu söyleyen Herodianus
dışındaki antik edebi kaynaklar onun kendisinin bu yolculuğundan söz
etmediler. Epigrafik ve numismatik bilgiler de yol konusundaki bu sorunu
çözmede yeterli değildir. Antik edebi eserlerin bu konudaki sessizliği belki
onun Anadolu içinden yaptığı tüm yolculuklarında aynı güzergahı kullanmış
olmasındandır. Eğer böyleyse onun hem 193 yılı sonunda başlayan ilk doğu
seferi için kullandığı güzergahın hem de 195 yılında bu seferinden dönerken
kullanmış olduğu güzergahın Bythynia-Galatia-Kappadokia- Toros Dağları-
Kilikia Kapıları- Syri"güzergahı olması gerekir32. Çünkü onun 202 yıimdaki
ikinci doğu serinden dönüş yolculuğunda, yani batı-doğu, doğu-batı yönünde
yaptığı dört yolculuğunun sonuncusunda, Anadolu içinden geçerken takip
ettiği güzergahın bu güzergah olduğuna işaret eden bilgi ve belge mevcuttur.

29 Bk. Yukarıda dn. 13. IMP IILI lejantlı sikkeler ve tarihi için bk. Mattingly-Sydenham 1936,
IVil, 60, 96 no. 40 vd.
30 SHA, Sevel1ls XIV.2 (ordusunu da denizden sevk ettiği ifade edilmiştir ki bu doğru
değildir.). Ayrıca bk. Hasebroek 1921, III vd. Birley 1999, 129.
31 Bk. Yukarıda n. 24 (Antiokheia'yı (=Antakya) karargiih olarak kullandı).
32 Prusias Hippiuın için bk. IGRR III 60 ve 62 (Septimius ve oğlu earacalla'nın buradan
geçtiği ifade edilmiştir). İlk yolculuğun Bithynia-Galatia-Kappadokia üzerinden olduğu
konusunda bk. Herodianus, III. 3.1. Yol konusundaki farklı görüşler için bk. Hasebroek 1921,
59 vd. Magie 1950, 1542.
r-----------------~--
34 Mehmet Ali Kaya

Septimius Severus, Anadolu içinden geçen bu son yolculuğu için


Antiokheia'dan hareket etmiş, Kappadokia'daki Tyana'da (=Kemerhisar)
mola vermişti. Burada bulundukları sırada imparatorun Muhafız Alayının
komutanı (=Praefectus) olan en yakın adamı Plautianus hastalanmış,
imparator ve eşi lulia Domna onu ziyarete gitmişlerdi. Fakat Plautianus'un
muhafızı, yalnızca imparatorun kendisinin içeriye girmesine izin verdi.
İmparatoriçe lulia Domna ve imparatorun yanında olan diğerleri içeriye
alınmadı. lulia Domna, bu olaydan sonra zamanını sofistlerle edebiyat ve
felsefe sohbetleri yaparak geçirde3. Bu sofistlerden birisi Philostratus idi. O,
Tyanalı (Kemerhisar) Apollonios'un yaşamını anlatan bir eser yazdı.
Philostratus, bu eserini imparatoriçenin (=Augusta) arzunu yerine getirmek
için kaleme almıştı34. İmparatorun buradan Arkhelais'e (=Aksaray) ve
oradan Pamassos (=Parlasan) yoluyla Ankyra'ya (=Ankara) ulaşmış olması
gerekir. Zira biz imparatorun ilk doğu seferinden dönerken de Ankyra'dan
geçmiş olabileceğine işaret eden bir epigrafik belgeye sahibiz. Bu epigrafik
belge Ankyra'da bulunan bir mezar taşıdır. 3 Eylül 195 yılına tarihlenmiş
olan bu mezar, Septimius'un Geminae adlı on numaralı lejyonunun (=legio
X Geminae) Ulpius Maximus adlı askerine aittir. Bu asker, lejyonun
Ankyra'dan geçişi sırasında ölmüştü35. İmparator, Galatia'dan Bithynia'ya
geçti. Burada o, Cassius Dio'nun memleketi Nikaia'yı ziyaret etti ve
Askania Gölü'nün balıklarından yedi36. Onun Anadolu'dan son kez geçtiği
bu yolculuğunda ziyaret ettiği yerlerden birisi de hemşerisi Kartacalı
Hannibal'in öldüğü ve gömüldüğü Libyssa (=Gebze yakını) denilen yerdi.
İmparator burada Hannibal için, onun ölümünden 385 yıl sonra beyaz
mermerden bir mezar inşa etti37 . İmparatorun dönüş olculuğunda içinden
geçtiği son kent, Byzantion oldu.
Hem Septimius Severus'un hem de ondan önce Niger'i yakalamak
ümidiyle hızla Bithynia'dan ayrılmış olan ordusunun takip ettiği yolun ve
SQllraki gidiş-dönüşlerde kullanılan yolun sözünü ettiğimiz güzergiıh
olmadığını düşünmemizi gerektirecek bir neden bulunmamaktadır. Zira bu
güzergiıh, Yani Nikaia - Dorylaeion (=Eskişehir) (ya da luliopois =Bolu) -

33 Cassius Dio, 76.15.6 vd


34 Bowersock 1969, 100 vd. Grant 1996, 74 vd.
35 Bosch 1967, m.213. Severuslar döneminde Ankyra'dan geçen yolun kullanıldığına delil
teşkil eden bir başka mezar da imparator muhafız askerlerinden (= Equites Singulares
Augusti) birisine aittir. Noricum doğumlu olan bu asker Ankara'dan geçerken ölmüş ve
burada gömülmüştür. Bk. Bosh 1967, m. 182.
36 Cassius Dio, LXXVU5.3 vd. Herodianus, I1I.5.3.
37 Cassius Dio, XVIII.65.7. Ayrıca bk. Birley 1999, 142. Hannibal, İ.Ö. 183 yılında Romalı

elçilerin kendisini yakalamak için gelmiş olduğunu öğrenince gizlendi ği sığınağında zehir
içerek öldü. Bk. Cornelius Nepos,. "Hamikar ve Hannibal" (çev. M. Ali Kaya). Belleteıı
LN/211 (1991), 1231. Ayrıca onun ölüınüyle ilgili kaynaklar ve mezarı için bk. .Mansel 1968,
527 vd.
!~-
i

Roma İmparatoru Sempimus Severus Döneminde Anadolu 35

Ankyra - Parnassos - Arkhelais - Tyana -Tarsus- Antiokheia, Anadolu


içinden geçen dört önemli ana yoldan birisidir38 ve Syria'ya ulaşmak için
diğer üç anayoldan hiç birisi bu yoldan daha kestirıne değildir. Öyle
görülüyor ki, Nikaia ve Ankyra arasındaki iki güzergiıh, yani Nikaia-
Dorylaeion-Pessinus-Ankyra ya da Nikaia - Iuliopolis - Krateia (=Geredej. -
Ankyra yolları imparatorun yolculuklarında birbirinin alternatifleri oldular 9.
İmparator, İssos Zaferi'nden sonra Antiokheia'ya gitti. Daha sonra o,
buradan Mezopotamya'ya geçti. Ancak onun Mezopotamya'ya hareketi 194
yılı sonlarından önce olmadı. Dolayısıyla biz, imparatorun bu yılın Nisan
ayından sonraki kısmını nasıl değerlendirdiğini bilmiyoruz. 195 yılında
kesinlikle Mezopotamya'da olan Septimius Severus, burada Niger taraftarı
kent ve kişileri cezalandırmış, Adiabene ve Araplara karşı elde ettiği
başarıları dolayısıyla Adiabenicııs ve Arabicııs ( ya da Adiabenicııs Parthicııs
ve Arabicus Parthicus) zafer unvanlarını almış, Osrhoene'de yeni bir Roma
eyaleti kurmuştu4o. Septimius'un kendisinin ikinci doğu seferi için yeğlediği
yol ise daha önce belirtmiş olduğumuz gibi deniz yoluydu. O, deniz yoluyla
Kilikia'ya gitti ve Aigai'da (=Yumurtalık) Anadolu topraklarına ayakbastı.
Oradan Antiokheia (=Antakya) üzerinden Mezopotamya'ya geçti. Septimius
bu seferi dolayısıyla yaklaşık beş yıl doğuda kaldl41•
Daha önce belirtmiş olduğumuz gibi, Septimius Severus 'un lejyonları
Doğu'da yaptığı savaşlar nedeniyle dört kez Anadolu içinden geçti. Hiç
kuşkusuz onların ihtiyaçları içinden geçtikleri yerleşim birimlerince
karşılandı. Çünkü Roma birliklerinin ihtiyaçlarının, yani yiyecek, giysi, ev
ve hatta askeri teçhizatla ilgili eşyalarının içinden geçtikleri yerleşim
birimlerince karşılanması, vergi karşılığı olarak zorunluydu42. Ancak bu
yükümlülüğün yerleşim birimlere maliyetinin ne olduğu sorusunun yanıtını
vermek zordur. Öte yandan özellikle iç savaşın yaşandığı 193-194 yılında bu
yükümlülüğün onlara büyük bir külfet getireceği tahmin edilebilir.
Komutanlarınca kasten göz Yuınulması sonucunda ya da onların kontrolü
dışında gerçekleşebilecek yağmaların olabileceğini düşünüldüğünde bu
tahmine inanmak zor olmayacaktır. Ancak yolların üzerinde ya da yakınında
olan yerleşim birimleri, hiç kuşkusuz yalnızca ekonomik külfetten sıkıntı
çekmediler. Askerlerin kadınlara, kızlara yönelik tacizleri onların içinden

38 Dört önemli anayol için bk. Mitchell 1993, I, 127 vd.


39 Iuliopolis (=Bolu) yolunun kullanılmış olabileceğinin en iyi delili imparatorun ilk
yolculuğunda Prusias Hypium'dan geçmiş olduğunun bilinmesidir. Bu yol Krateia (=Gerede)
üzerinden Iuliopolis'e ulaşır. Bk. Magie 1950, 1542. Prusias ad Hypium için bk. Yukarıda
n.32.
40 Cassius Dio, LXXV 14.6 vd. Herodianus, III.5. SHA, Severııs IX.5 vd. Osrhoene eyaleti
İçin bk. Wagner 1983, 110 vd.
41 Septimius'un denizden yolculuğu için bk. Yukarıda n.30
42 Magie 1950, 547, 677. Septimius Severus tarafından, askerlerin ihtiyacını karşılamak için
kurulmuş olduğu düşünülen Annona Militaris için bk. Mitchell 1993, I, 252.
36 Mehmet Ali Kaya

geçtikleri yerleşim birimlerinde duygusal yaraların açılmasına, moral


bakımından bir çöküşe neden olmuştur. Ancak ordunun geçişlerinin
tamamen olumsuz sonuçlar doğurmuş olabileceğini de düşünmek doğru
değildir. Çünkü Roma'nın paralı askerleri yalnızca tüketiciydiler. Bu
nedenle onlar, içinden geçtikleri bölgelerde ticaretinin canlanmasına ve
pazar hacminin genişlemesine yol açmış olabilirler. Zira yollara yakın
yerleşim birimleri, ürettikleri her türlü ürünü belki en iyi şekilde
değerlendirebilecekleri, bu ürünlerini çok kolayca satıp tüketebilecekleri
fırsatı, paralı Roma lejyonlarının yürüyüşleri sırasında ya da dinlenmek için
yürüyüşlerine ara verdikleri sırada bulmak imkanına sahiptiler.
Roma İmparatorluğu'nun eyaletler için yaptığı en önemli harcama
kalemlerinden birisi, en azından Septimius Severus'tan önce, yol yapım,
bakım ve onarımıdır. Çok büyük bir iş gücü ve parasal maliyet gerektiren bu
inşa faaliyetlerinden valiler sorumluydu. Gerekli masraflar ise Roma
hazinesinden karşılanırdı. Septimius Severus öncesi Roma imparatorları
döneminde yapılan ya da onarılan yollar üzerindeki mil taşlarında her zaman
valilerin adlarının yer alması bundandi. Ancak öyle görülüyor ki, Septimius
Severus'un imparatorluğu döneminde bu politik teamül terk edildi43.
Nitekim Thrake legatusu Q. Sicinius Clarus'un denetiminde Alexandrupolis
ve Traionopolis kentlerinin sınırları içindeki köylülerin, her iki kente aynı
uzaklıkta olan Via Agnatia 'yı (=Agnatius yolunu) 205 yılında tamir ettikleri
bilinmektedir44. Benzer bir yol tamiri bir procuratorun denetiminde
Lydia'daki Amyzon halkı tarafından yapıldı45. Smyma-Sardeis arasındaki
yolun yapımını ise Smyma kenti üstlendi46. Ayrıca Septimius Severus ve
sonraki Roma imparatorları dönemine ait pek çok mil taşında yolu yapanın
ya da tamir ettirenin vali olmadığı görülür. Artık mil taşlarında ekseriyetle
imparatorun adları yer alır47. Yol yapımıyla ilgili olan bu yenilik, öyle
görülüyor ki Septimius Severus 'tan sonra gelenekselleşti ve kentlerin
düzenli olarcık ilgilenmesi gereken görevleri arasına girdi. Zira 3. Yüzyıl
boyunca çok sayıda kentin adının yer aldığı mil taşlarında, bu kentlerin yol
yapmış ya da tamir etmiş olduklarına ve imparatorların adlarına yer

43 Magie 1950, 547 (Septimius Severus öncesi yollar), 677 (eski uygulamanın terk edilmiş
olduğu ). Ancak valilerin yol yapmaları yasaklanmış değildi. Nitekim Galatya Eyaleti valileri
hem Septimius Severus döneminde hem de ondan sonra yol yapım ve tamiriyle ilgilemeye
devam ettiler. Bu valilerden birisi L. Petronius Verus, diğeri L. Iulius Apronius Moenius Pius
Salamallianus 'tur. İlki 197/S yılında ikincisi 222-226 yıllarında valilik yaptı ve onlar
Pompeiopolis (=Taşköprü) ve Neoklaudiopolis (=Vezirköprü) arasındaki yolu tamir ettiler.
Bk. Kaya 2000, ISI.
44 Mitchell 1994, I, 127 n. 64.

45 Magie 1950,677.

46 IGRR IV 1482, 1483.

47 Magie 1950,677, 1546 vd.


Roma İmparatoru Sempimus Severus Döneminde Anadolu 37

verdikleri görülür48. Thyateira (= Akhisar) bu dönemde yol yapmış olduğu


bilinen kentlerden yalnızca birisidir49. Septimius Severus döneminde yol
yapımı ve tamiriyle ilgili faaliyetler, tüm Anadolu'yu kapsayacak şekilde
yürütülmüştür5o.
Septimius Severus 'un Anadolu' daki ilk icraatlarından birisi, eyaletlere
yeni valiler atamak oldu. Bu valilerden birisi, Q. Venidius Rufus'tu. O,
Kilikia Eyaleti valiliğine atandı51• Bir diğeri daha önce Moesia ve Dakia'da
procurator, Roma'da Annonia Praefectus'u olarak görev yapmış olan
Claudius Xenophon'du. Onun yerine aldığı Asia Eyaleti valisi, Asellius
Aemilianus'tu. İç savaşa Pescennius Niger'in generali olarak katılmış olan
Aemilianus, daha önce belirtmiş olduğumuz gibi Kyzikos yakında Septimius
Severus'un Ti. Claudius Candidus ve Lucius Marius Maximus adlı
generallerin komuta ettişi ordu ile yaptığı savaşta yenilmiş ve kaçarken
yakalanıp öldürülmüştü5. Böylece Asia Eyaleti, bir Procuratora teslim
edilerek Roma senatosunun eyaleti olmaktan çıkarılmış oldu. Bu eyalete bir
procurator'un vali olarak atanmış olmasının nedeni malikanelerdi. Septimius
Severus'un Asia Eyaleti'nde, en azından imparator ilan edildikten sonra,
şahsen sahip olduğu malikaneler olabilir. Septimius Severus bu malikanelere
muhtemelen öldürtlüğü rakiplerinin ve onları destekleyen senatörlerin
mülklerine el koyarak sahip olmuştu. Onun Romalı senatorlerin çoğunun
mülkünü (=ousias) elinden almış olduğu antik edebi kayıarda vurgulandı.
Ayrıca bu eyalette, vergileri senatonun hazinesine giden malikaneler vardı53.
Çünkü Asia Eyaleti'nin topraklarına Roma halkının mülkü olarak itibar
ediliyordu. Açıkçası bu atamayla imparator, hem şahsen sahip olduğu
malikanelerin kiralarını almak hem de Asia Eyaleti'nin gelirlerinin imparator
hazinesine gönderilmesini sağlamak istemişti54. Ancak eyalet yönetiminin
bir procuratora bırakılması geçiciydi. Claudius Xenophon'dan sonra eyalet,
yeniden proconsullerin yönetimine bırakıldı. Bunlardan birisi, ünlü Praetoria

48 Magie i950, 1546 n.30. Jones i940, i40 vd.


49 IGRR TV 1166.
50 Bu yollar konusunda geniş bilgi için bk. Magie i950, i545 vd. Ayrıca bk yukarıda n. 43.
51 Alföldy 1968, 153. Birley 1999, 114.
52 Bk. Yukarıda n.14. procurator Claudius Xenophon için bk. Birley i999, 110.

53 Broughton 1959,656,905. Magie 1950,681. Ayrıca imparatorluk genelinde Septimius'un


eyelet aristokrasisinin malikanelerini kamulaştırmış olduğu konusunda bk. Plautner i9 i8, 189
vd. Hasebroek 1921, 130 vd. Rostovtzeff 1979, 409 vd. Senatörlerin mal ve mülklerini el
koymuş olduğunu vurgulayan antik edebi kaynaklar şunlardır: Cassius Dio (LXXV.8A), SHA
( Severus XII. i vd.).
54 Nitekim imparator Asia Eyaleti'nin procurator rütbeli bu valisini diğer rakibi Clodius
Albinus'u ortadan kaldırdıktan sonra Afrika Eyaleti'ne aynı amaçla gönderdi. Tam olarak ona
verilen görev "procurator ad bona cogenda in AJi'ika=Afrika'da müsadere edilecek
malikaneler için Procurator" idi. Bk. Birley 1999, 126. Ayrıca bk. SHA, Severus XIIA
(=burada Septimius Severus tarafından müsadere edilen malikanelerin işleriyle ilgilenecek
yeni (=ilk kez) bir procuratorluk [=procuratio rerum privatarum] kurulduğu ifade edilmiştir).
38 Mehmet Ali Kaya

Muhafız Alayı Praefectus'u Fulvius Plautianus'un öldürülmüş olduğu tarihte


Asia Eyaleti valiliği yapmakta olan Pedo Apronianus 'tu. İmparator
Septimius Severus'un Plautianus'un ölümünden sonraki kuşkularının
kurbanı olanlardan birisi de bu valiydi. Cassius Dio'ya göre Apronianus'un
öldürülme nedeni hemşiresinin rüyasında onu imparator olarak görınesi ve
bu rüya üzerine, iddiaya göre, Apronianus 'un büyüye başvurması olmuştu.
Ancak onu ölüme mahkum eden resmi suçlama, valisi olarak görev yaptığı
Asia Eyaleti'nde olmamasıydı55. Septimius Severus, Niger' i destekleyen
Bithynia Eyaleti'ne ise Fabius Cilo'yu atadı. O, Albinus'a karşı yapılan
savaş öncesinde, 195 yılı sonuna kadar vali olarak Bithynia'da kaldı. Bu
tarihte Bithynia'dan ayrıldı ve Yukarı Moesia'ya gitti56• Ayrıca imparator,
Anadolu'daki hiç bir eyaletin sınırlarını değiştirmedi. Ancak Suriye
eyaletini, ilk doğu seferi sırasında Syria Koele ve Syria Phoenike olmak
üzere ikiye ayırmıştır. Antiokheia (=Antakya), bu iki Syria eyaletinden
ilkinin sınırları içindedir. Ancak daha önce belirtmiş olduğumuz gibi artık
Antioklıeia eyalet başkenti değildir57.
Niger'in Nikaia ve Kios arasındaki Askania gölü civarındaki
mağlubiyetinin ardından Anadolu'daki tüm Roma eyaletlerinin kentleri
Septimius Severus'a terk edilmişti. Bu nedenle bu tarihten itibaren Septimius
Severus 'un icraatlarından birisi de kentleri cezalandırmak ya da
ödüllendirmek oldu. Niger taraftarı kentler cezalandırılacak, kendisini'
destekleyenler ödüllendirilecekti. Ancak bu uygulama yeni değildi. İç ve dış
savaşlar sırasında taraf tutma konusunda hata yapanlar cezalandırılır,
düşmana destek vermeyerek direnenler ödüllendirilirdi. Başka bir ifadeyle
ödüllendirme ve cezalandımıa, Roma' da egemenlik politikası çerçevesinde
başvurulan eski bir uygulamaydı. İ.Ö. 190 yılında yapılan Magnesia Savaşı
sonunda Anadolu'daki kent devletleri için uygulanan politika bu olmuştu.
Sulla, Birinci Mithridates Savaşı sonunda Asia Eyaleti'nde ve Octavianus
(sonra Augustus) İ.Ö. 40 yılında Antonius taraftarı olan Etrüsk kenti
Perusia'ya aynı şeyi yapmıştı. Dolayısıyla kentler, taraf tutma konusunda
yapacakları hatanın büyük sıkıntı olarak kendilerine döneceğini biliyordu.
Nitekim İç savaşın başında Niger'i destekleyenler, onun ilk başarısızlığının
ardından taraf değiştirip, Septimius Severus'un teveccühünü kazanabilmenin
yollarını aradılar. Taraf değiştiren bu kentlerden birisi Nikaia (=İznik) idi.
Nikaia, desteklediği Niger' in generali Asellius Aemilianus 'un Nikaia- Kios
arasındaki Askania Gölü'nün güney kıyısında yapılan savaşta yenilmesinden

55 Cassius Dio, LXXVII.8.1. SHA, Severus XV.5 (Apronianus'un öldürülmesi ima ediliyor
ve Septimius tarafından öldürülmüş olan bir çok kişi sayılıyor) . Magie 1950, 678. Birley
1999,165.
56 Birley 1999, 110,121. Miller 1971, 7.

57 Cassius Dio, LV.23.2 (Cassius Dio, eyaletin ikiye bölümnüş olduğu konusunda tek antik

edebi kaynaktır).
• •• •

Roma imparatoru Senıpinıus Severus Döneminde Anadolu 39

sonra Severus'un zaferini, onun adıyla bastıkları sikkelerle kutladılarSs.


Fakat kent şiddetli bir şekilde cezalandırılmaktan kurtulamadı59. Kesin
olarak cezalandırıldığı bilinen diğer kentlerden birisi Byzantion, diğeri
Antiokheia idi. Her ikisi de Niger'in karargahı olınuştu60. Septimius Severus,
kendisine karşı direniş sergileyen Antiokheia'nın önceden sahip olduğu tüm
ayrıcalıklarını alarak Suriye Eyaleti'ndeki önemli konumuna son verdi61 .
Antiokheia'dan daha önce Niger'e ödediği verginin dört kat daha fazlasını
talep etti. Ancak bu ceza yalnızca Antiokheia'ya değil Niger'i desteklemiş
olan tüm kentlere verilen ceza idi62.Böylece Septimius Severus, askerlerine
vaat ettiği parayı Antiokheia ve Niger' e destek veren diğer kentler sayesinde
elde etme imkanına sahip olmuştu. Artık Suriye Eyaleti'nin başkenti
Antiokheia değil Laodikeia idi. Ancak Laodikeia, tüm Suriye'nin değil
yalnızca Syria Koele'nin başkentiydi. Çünkü imparator, eyaleti ikiye
ayınnıştı. Antiokheia'daki darphane, para basımını durdurdu63. Byzantion ise
yaklaşık iki yıl Severus'un ordusunun kuşatmasına direndi. Fakat açlık
yüzünden, 195 yılı sonlarında, kenti kuşatma altında tutan Septimius 'un
generali Marius Maximus'a teslim olmak zorunda kaldı. Bu arada kentin
vatandaşları denizden gemilerle veya karadan kaçmanın yollarını buldular.
Fakat ele geçirilen tüm askerler ve kamu görevlileri Romalılar tarafından
öldürüldü. Byzantion'un duvarları yıkıldı ve nihayet Byzantionluların mal ve
mülklerine el koyuldu. Byzantion'un kent statüsüne son verilip hem kent
merkezi hem de kente ait olan to~raklar Perinthoslulara bağışlandı ve
Byzantion'a köy muamelesi yapıldı 4. Byzantion'un ele geçirilmesinden
sonraki durumunu ayrılı bir şekilde tanımlayan Cassius Dio, gördüğü
manzarayı son olarak şu cümleyle özetler: "sanki Romalılar tarafından değil
de başka halklar tarafından ele geçirilmiş gibiydi,,65.
İmparator Septimius Severus, Byzantion'un düşmüş olduğu haberini
Mezopotam' dayken öğrendi ve kendisini sevindiren bu haberi askerlerine

58 Magie 1950,670., Birley 1999, 112. Herodianus'a (III.2.R) göre Nikomedia kenti, Kyzikos
Savaşı'ndan hemen sonra Septimius Severus'a elçilerini gönderip onun tarafında yer
aldıklarını söylediler. Bu sırada Nikaia, Nikomedia'nın rakibi olması nedeniyle hala Niger'i
destekliyordu.
59 Birley 1999,141.

60 Bk. Yukarıda n. 7 (Byzantion), 25 (Antiokheia).


61 Birley 1999,140.

6e Cassius Dio, LXXV .8.4. Ayrıca lık. Magie 1950,672.


63 Mattingly-Stdenham, IVil, 57 vd. Syria Eyaleti 'nin ikiye ayrılmış olduğu konusunda bk.
Yukarıda n.57.
64 Cassius Dio, LXXV. 14.3-5. Herodianus, ll1.6.9-1O. Byzantion ve Antiokheia
(Antakyal'nın köy (=kome) konumuna indirilmesi Roma tarihinde ilk değildir. lll.
Mithridates savaşı sırasında Arınenia'nın kı'aliyet merkezlerinden birisi olan Tigranokerta'ya
Lucullus tarafından aynı şey uygun görülmüş, yani köy konumuna indirgenmişti. Bk. Mitchell
1993, I, 179.
65 Cassius Dio, LXXV. 14.5.
Mehmet Ali Kaya
40

"Byzantion'u da aldık" diyerek duyurdu66. Haber kendisine Aizanoi


67
(=Çavdarhisar) kentinin elçileriyle aynı zamanda ulaştı . İmparator, bu
kentin savunmasında büyük roloynayan Priscus adlı Nikaialı bir
mühendisten Hatra kuşatmasında yaralandı. Hatralıların yakmayı
başaramadığı kuşatma makineleri yalnızca onun tasarlayıp yaptığı
makinelerdi68
Septimius Severus, Byzantion düştükten sonra ordusu tarafından bir kez
daha imparatar olarak selamlandı. Böylece o, tahta 2ıkmış olduğu tarihten
itibaren sekizinci kez imparator ilan edilmiş 01uyordu6 . Bu selamlarnalardan
ikincisi ve üçüncüsü Bythynia' daki savaşlardan sonra, dördüncüsü Issos
Savaşı 'ndan sonra gerçekleşmişti70.
Septimius Severus'un cezalandırdığı diğer kentlerin hangileri olduğunu
kesin olarak söylemek zordur7l. Çünkü antik edebi kaynaklar cezalandırılmış
ya da ödüllendirilmiş olan kentlerin bir listesini vermiş değillerdir. Ancak
onun tarafından cezalandırılmış olduğu kesin olarak bilinen üç kent, yani
Nikaia, Antiokheia ve Byzantion, imparatorun Mısır gezisinden sonra
Roma'ya dönüşü sırasında, 202 yılının ikinci yarısından itibaren affedildiler.
Böylece tarih yazarı Dio Cassius'un memleketi olan Nikaia, yeniden eski
gururlu günlerine döndü. Cezalandırılmış oldukları tarihten takriben yedi yıl
sonra onlar, kendilerini "En ünlü, en büyük, Roma halkının sadık müttefiki ve
dostu, atalarımızın zamanından beri imparatorluk ai/esine, Aureliana
Antoniniana 'ra yakın olan, en dindar kent, Nikomedialıların" diye övgüyle
tanımladılar7 . Nikaia'nın affedilmesinde Nikaialıların hemşerisi olan Dio
73
Cassius, önemli roloynamış olabilir. Çünkü o, imparator ailesine yakındı .
Ayrıca o, yazdığı ilk kitabını Septimius Severus'a göndermiş ve imparator,
rüyalar ve kehanetlerle ilgili olan bu kitabı beğendiğini Dio Cassius'a
gönderdiği bir mektupla bildirıııişti. Dio Cassius, Severus 'tan teşekkür
mektubunu aldığı gece u.(,;uyuncagördüğü rüyadan sonra tarih yazmaya karar
verdiğini kendisi anlatır 4. Ancak Septimius'un cezalandırdığı bu üç kentten
75
diğer ikisini Caracalla'nın isteği üzerine affetmiş olduğu bilinmektedir .

66 Cassius Dio, LXXV. 14.2-3.


67 IGRR IV 566. Halfmann 1986,220.
68 Cassius Dio, LXXV. 11.2-3.
69 Septimius Severus'un sekizinci kez imparatar olarak selamlanmış olduğu zamanda basılmış

olan sikkeleri içİn bk. Mattİngly-Sydenham 1936, IVil, 60, 100 no. 73 vd.
70 Bk. Yukarıda n.13.
71 Cezalandırınalarla ilgili bilgiler için bk. Cassius Dİo, LXXV.8.3. Herodianus, IllA.7. SHA,
Severus IX.8 vd. Ayrıca bu konuda bk. Magie 1950,672.
72 Broughton 1959,742.
,3 Cassİus Dio'nun kamu görevleri için bk. Yukarıda n.15.
74 Cassius Dio, LXXIll.23.1 vd.
75 SHA, CaracaUa 1.7.
Roma İmparatoru Sempimus Severus Döneminde Anadolu 41

Bize kadar ulaşan belgelere itibar edilecek olursa Anadolu'nun tüm


kentlerinin Septimius Severus'un imparatorluğu döneminden memnun
olduklarını söylemek mümkündür. Zira birçok kent, imparatorun
heykellerini dikmiş, onu onurlandıran festivalier, yarışlar ya da agonistik
oyunlar (=Agones) düzenlemiş veya kendilerini Severus taraftarı
(=Severiana) ilan etmişlerdir. Mytilene, Phokaia (=Foça), Miletos (=Balat),
Pisidia'daki Konana (=Gönen) ve Sagalassos (Ağlasun), Phrygia'daki Otreia
(=Yanıkören) ve P?qgia Paroreia'daki Pisa onun heykellerini diken
kentlerden bazılarıydı 6. Tarsuslular ise İssos Savaşı'nın yapıldığı yerin
yakınından geçen yol üzerine bu zaferi anıtlaştıran bir zafer takı inşa ettiler.
Fakat kent bununla yetinmiş değildi. Aynı zamanda onlar imparator
Septimius Severus adına olimpiyat yarışıarı (Severeia Olympia), bir
agonistik oyun (=commedia) organize etti ve Severiana adını benimseyerek
Severus taraftarı olduklarını ilan ettiler77. Severiana adıyla düzenlenen
benzer bir organizasyon bu döneminde Mazaka-Kaisareia (=Kayseri) ile
dostluk antlaşması yapmış olduğu bilinen Smyma'da (=İzmir) yapıldı78.
Ancak imparatorun adıyla organize edilen bu etkinlikleri yapanlar, bu
kentlerle sınırlı değildi. Nikaia, Perinthos, Hieropolis-Castabala, Olbasa
(=Belenli), Oenoanda, Smyma ve belki Sardeis (=Sard) ve Mazaka-
Kaisareia, kendilerinin Severus taraftarı olduklarını ifade etmek için Severia,
Severeia, Severiana veya Severia Antoninia adlarından birisini kendileri için
uygun görüp, bu adlar altında festivaller organize ettiler. Nikomedia'da
organize edilen agonistik oynun adı Megala Severeia idi. Severia adını alan
Lycus üzerindeki Laodikeia kentinin organize ettiği agonistik oyun Deia
Conımedia idi79. Bir grup kentin, yani Nikaia, Mazaka-Kaisareia, Perinthos
(=Çavdarhisar) ve Anazarbus'un organize ettiği bir yeni agonistik oyun ise
Philedelphia Severeia adını taşıyordu. Asia Eyaleti'nde bir Phrygia kenti
olan Aizanoi'un (=Çavdarhisar) kent meclisi ve halkı da imparatorun
başarılarından ve oğlu Caracalla'yı kendisine halefi olarak tayin etmiş
olmasından duydukları memnuniyeti, 195 yılında, Septimius Severus'a
gönderdikleri elçileri aracılığıyla ifade ettiler. Bu tarihte Severus,
Mezopotamya'daydı ve oğlu Caracalla'yı Caesar tayin etmişti80. Ephesos'ta

76 IGRR III 239 (=Pisa), 325 (=Conana), 352 (=Sagalassos), IV 91 (=Mitylene), 693
(=Otreia), 1321 (=Phokaia), 1536 (=Erythrai). Ayrıca bk. Hasebroek 1921, 92 vd. Magie
1950, 1540 n.21.
77 IGRR III 879,880,882. Magie 1950,672. Mitchell 1993, I, 221.
;S Cadoux 2003, 372.

79 Magie 1950, i540.Mitchell 1993, I, 221.


RO SHA 'da (Sevenı,\' X.3 ) Caracalla'nın eaesar ilanın Moesia'daki Viminacium'da
gerçekleşmiş olduğu görülür. Fakat bu doğru değildir. Bk. Hasebroek 1921, 87 ( 196 yılı
baharına tarihlendi). İmparatorun Aizanoi'a yazdığı teşekkür mektubu için bk. IGRR IV 566.
Plıiladelplıia Severeia için bk. Mitchell 1993, I, 221. İmparator adıyla anılan oyunlar
Septimius Severus dönemine özgü değildi. Önceki imparator dönemindeki kutlamalar Bk.
42 Mehmet Ali Kaya

himaye ci olarak ilan edilmiş olan Septimius SeverusSI, ayrıca bazı kentler
tarafından basılan sikkelerle onurlandırıldı. Hatta onlar, Caracalla 'nın
Caesar tayin edilmiş olduğu tarihe kadar, Caesar unvanına sahip olan
Britanya valisi Claudius Albinus'u bile unutmadılar. Zira bazı kentlerin
bastıkları sikkelerde Clodius Albinus Caesar unvanıyla yer aldı. Kios
(=Gemlik) ve Nikomedia (= İzmit) kentleri ise bastıkları sikkelerle
Septimius Severus ile birlikte genel bir zenginliğin geldiğini vurguladllar8l.
193-194 yılındaki iç savaşta Septimius Severus'u desteklemiş olan
Nikomedia, hiç kuşkusuz savaştan zaferi e ayrılan tarafın Septimius Severus
olması nedeniyle en büyük sevinci yaşayanlardan birisiydi. Çünkü bu savaşı
yalmzca Niger kaybetmemiş, onunla birlikte rakibi Nikaia da yenilmişti.
Artık eyaletin birinci kenti olma onurunun Nikaia'da kalması söz konusu
olamazdı. Septimius Severus, kendisini destekleyen bu kenti "Eya/etin
metropolisi ve birinci kenti", imparator kültünün "Tapmak Bekçisi"
unvanlarını vererek onurlandırdl83.
Kentlerin Septimius Severus'u onurlandırmaları, gerçekte, bu imparator
zamanında kentlerin genel memnuniyetinin ya da zenginliğin delilleri
olmayabilir. Zira bazı kentler, örneğin Nikaia, iç savaşta yanlış tarafı
desteklemiş olmaları nedeniyle kedilerine verilecek cezanın affedilebileceği
ya da daha az bir zararla kurtulabileceklerini umdular. Bazı kentler, örneğin
Nikomedia, imparatorun teveccühünü kazanarak kendi adlarına maddi ya da
manevi çıkarlar elde edeceklerini düşündüler. Gerçekte genel bir zenginlin
olmadığı, Septimius Severus 'un imparatorluk Denariuslarındaki gümüş
miktarını %71'e düşürmüş olduğundan da tahmin edilebilir84. Bunun nedeni
hiç kuşkusuz orduya ve Roma halkına yaptığı cömert bağışlardı. Doğal
olarak bu yöntem onun sahip olduğu iyi paraların en az o oranda kendisinin
zenginleşmesini de sağlamıştı. Ancak Denarius'un gümüş içeriğinin
düşürülmesi öyle görülüyor ki eyaletleri de etkiledi. Özellikle ticaret ve iyi
~araya sahip olma nedeniyle satın almalar nakit para spekülasyonuna neden
oldu. Miletos (=Milet-Balat)'un bu spekülasyona engelolacak bir takım
önlemler almak zorunda kaldığı bilinmektedir Dahası 3. Yüzyılın ilk
yarısında basılan bronz sikkeler, en azından Anadolu'nun altı önemli
kentinde, önceki yüzyılda basılmış olanlara göre daha fazlaydl85. Ancak bazı
kentler, kesinlikle Septimius Severus 'tan gördükleri bir iyiliğin karşılığı
olarak ona şükranlarını sundular. Bunlardan birisi Eumeneia (=Işıklı)

Mitchell 1993, L 2 i 9 vd.



~,Magie 1950,676 .
. - Magıe 1950, 1540, 1542.
X3 Broughton ı959, 742. Birley i999, 142. Herodianus'a (IlI.2.9) göre Nikomedia, Septimius
Severus'u desteklediğini ona Kyzikos Savaşı'ndan sonra gönderdiği elçileri aracılığıyla
bildirdi.
X~ Magie 1950,682. Rostovtzeff 1979, 414,718.
Rj Magie 1950, 682.
Roma İmparatoru Sempimus Severus Döneminde Anadolu
43

kentidir. Bu kentin deprem yüzünden gördüğü zararlar imparatorun


yardımıyla tamir edildi. Eumeneialılar bu nedenle imparatoru
onurlandırdılars6
İmparatorun kentlere karşı, barış koşullarında, özelolarak sergilediği
düşmanca bir tavırdan söz edilemez. Hatta onun bazı kentlerle ilişkileri
dostçaydı. İmparatorun bu yönünü kentlerle yapmış olduğu
mektuplaşmalarında görmek mümkündür. Onunla mektuplaşan kentlerden
birisi Smyma, birisi Ephesos (=Efes), bir diğeri de bir Phrygia kenti olan
Prymnesos (=Sülün Köyü)'turS7. Son ikisiyle ilgili mektuplaşmalar,
fragmanlardır ve bu nedenle içerikleri tam değildir. Ancak dostça olduğu
anlaşılmıştır. Smymalılar, kenti için masraftan kaçınmayan yurtsever bir
strategos'un, yani Smymalı sofist Claudius Rufinus'un yapmakta olduğu
strategos görevi dışındaki diğer masraflı kamu görevlerinden muaf olmasını
istiyorlardı. Bu isteklerini imparator Septimius Severus' a ilettiler. Septimius,
onların bu isteklerini onaylayan mektubunu bu sırada imparatorluk tahtının
ortağı olan oğlu Caracalla ile birlikte imzalayarak Smyma'ya gönderdiss.
Daha önce belirtmiş olduğumuz gibi Aizanoi kenti meclisi ve halkının
temsilcisi olarak Mezopotamya'ya giden Aizanoi elçilerini de çok nazik
karşılamış, kendisini ve oğlunun eaesar tayinini bu elçileri vasıtasıyla
kutlayan Ai zano i kenti meclisi ve halkına bir teşekkür mektubu
89
göndermişti . Ayrıca onun döneminde eyaletteki Roma yönetiminin, yani
valilerin ve adli işleri yürüten diğer görevlilerin dürüst olmaları yönünde
bazı önlemler alındı. Valiler tarafından alınan armağanlara sınırlama
getirildi. Adilolmadıkları tespit edilen görevliler cezalanduıldı. Bu
imparator döneminde yoksul çocuklar da devlet k.oruması altına alındı. Onlar
için yapılan bağışların sorumlulu~u eyalet valilerine verilerek, bu tür
bağışlar devlet kontrolü altına alındı 0.
Septimius Severus'un düşmanlığının üst sınıfa, bilhassa senatörlere
karşı olduğu söylendi. Sıradan fakir halka karşı bir humanitarizmden söz
edildi. Bu tespitin tam tersi bir durumun olduğundan hiç kuşkusuz söz
edilemez. Nitekim Rostovtzeff, Septimius Severus'un fakir halkı asla
unutmadığını, onların bir municipium hizmeti olan ieiturgia'dan muafiyetini
imparatorluk malikanelerini kapsayacak şekilde genişletliğini söyler91.
Ancak onun bu programı, en azından Anadolu'daki kırsal yaşamı öyle
görülüyor ki kolaylaştırmadı. Her ne kadar kırşal yaşam koşullarını
aydınlatacak kadar yeterli sayıda belge olmasa da Lydia'daki Ağa Bey

R6 MAMA IV 328. Broughton 1959,773. Magie 1950, 676.


R7 IGRR IV 677 (Prymnensos). Magie 1950,676.
8R IGRR IV 1402. Ayrıca bk. Cadoux 2003,372.
89 Bk. Yukarıda n. 67.
90 Magie 1950,674 vd.
91 Rostovtzeff 1959, 409. Ayrıca humanitarizm politikası için bk. Magie 1950,678
44 Mehmet Ali Kaya

köyde bulunmuş olan bir yazıt, Septimius Severus döneminin imparatorluk


malikinelerinde çalışan köylülerin yaşam koşulları hakkında bir fikir
venl1ektedir. Bu yazıt, köylülerin doğrudan imparatorun kendisine (isim
vem1eden) yaptıkları şikayeti içerir. Onlar, muhtemelen Asia Eyaleti
procurator'unun emrine tabi olan sivil polislerden (=colletiones)
şikayetçiydiler. Polisler, imparatorluk malikanesinde ürünün belli bir
bölümünü imparatorluk hazinesine vermek üzere kiracı olarak oturan
köylülerden dokuzunu, procurator'a götürmek üzere tutuklamışlar; bu dokuz
köylüden birisi istedikleri bin Attika drahmisi'nin üzerinde bir parayı onlara
vermek suretiyle kurtulmuş; ancak diğerlerinin akıbetinin ne olduğunu
köylüler öğrenememişlerdir. Ayrıca bu polislerin kendilerine yasalolmayan
taleplerle geldiklerinden, onların baskılarının yaşamlarını sürdürebilmeleri
için gerekenleri bile temin etmekten kendilerini mahrum bıraktığından ve
haksızlıkların devam etmesi durumunda atalarının mezarlarının bulunduğu
bu köyü terk edip bir özel malikaneye gideceklerinden söz ettiler92. Bu bilgi,
imparatorun köylülere şahsen düşmanca bir tavrının olduğunu söylememize
imkan vermez. Ancak Septimius Severus'un imparatorluğu döneminde
onların kaderlerine terk edilmiş, eyalet valilerinin ve procuratorların insafına
bırakılmış oldukları açıkça görülmektedir. Aşırı baskı durumunda
yapabilecekleri tek şey, köylerini terk etmekti. Çünkü onlar, imparatorluk
malikanelerin~e çalışmak zorunda olan toprağa bağlı sertler değil,
kiracıydılar. Çalışmak için bir başka malikaneye gitmelerine bu nedenle hiç
bir yasal engel yoktu. Ancak en azından özel malikaneler, imparatorluk
malikanelerine göre köylüler için daha huzurluydu. Yine de imparatorluğun
genelinde eşkıyalardan şikayetlerin bu dönemde artmış olduğunun
bilinmesi93, onlar için yaşamın kolayolmadığına işaret etmektedir. Zira
eşkıyaların türemesinin nedeni bu tür baskılardır.
Daha önce Antiokeia'nın ve Niger'e destek veren diğer kentlerin
Niger' e ka!şı kazanılan zaferden sonra cezalandırıldığından ve bu cezanın
bir unsurunun da artırılan vergiler olduğundan söz ettik. Dio Cassius'a göre
bu vergi, Niger'e ödenen verginin dört katıdır94. Cezalandırılan kentlerden en
azından üçünün, yani Antiokheia, Byzantion ve Nikaia'nın affedildiğini
biliyoruz95. Ancak bu affın vergi konusundaki kapsamı hakkında hiç bir bilgi
yoktur. Asia Eyaleti'ne atanan procurator rütbeli valinin yerini daha sonra
proconsul rütbeli bir valinin almış olduğunun bilinmesi96, bu cezanın aftan
sonra normale dönmüş olduğunu düşünmemizi olanaklı kılar. Bunun dışında
eyalet vergilerinin toplanma yönteminde öyle görülüyor ki bir değişiklik

n Broughton 1959,656 vd.


93 Hasebroek 1921, 102. Miller 1971,21 vd. Magie 1950,678 n.33. Rostovtzeff 1959, 411
vd.
94 Bk. Yukarıda n.62.

95 Bk. Yukarıda n. 72-75.

96 Bk. Yukarıda 62 vd.


Roma İmparatoru Sempİmus Severus Döneminde Anadolu 45

olmadı. Cumhuriyet döneminin eyalet vergilerini (=dolaysız vergi) toplama


yetkisini elinde bulunduran Roma'daki atlı sınıfının eyaletlerdeki
temsilcileri, yani Publicani şirketleri artık en azından dolaysız vergileri
toplamak için eyaletlerde bulunmuyorlardı. Onlar Iulius Claudius hanedanı
döneminden beri eyalet vergilerini toplamak anlamında faal değillerdi.
Onların yaptığı işi artık kentlerin meclisleri ya da kamu yüksek görevlileri,
publieani zulmünden kurtulmuş oldukları için seve seve yapıyorlardı97.
Kentlerin senato eyaletlerin deki muhatapları quaestorler, imparator
eyaletlerinde ise procuratorlardı. Ancak kent sınırları dışındaki çiftlik
vergileri ise procuratora bağlı olması muhtemelolan sivil ya da askeri
polisler ( colletiones ya da Frumentarii ve belki stationarii) yardımıyla
toplanıyordu98.
Septimius Severus döneminde dikkati çeken önemli eksiklik, yeni
kentlerin kurulmayışıdıf. Septimius Severus 'un tahta çıkmış olduğu tarihten
yaklaşık 250 yıl önce Pontus Krallığı'nı ortadan kaldırmış olan
Pompeius'tan beri Anadolu'da yeni kentler kuruluyor veya kentleşme
politikası takip ediliyordu. Septimius 'tan önceki imparatorların adları
kentlere veriliyordu. Septimius kent kurma ve kentlere imparator adının
verilmesi konusundaki bu geleneği terk etti99. Hiç bir kente kendi adını (
Pompeiopolis, Claudiopolis veya Hadrianopolis örneklerinde olduğu gibi)
vermedi. Öte yandan o, Mısır Eyaleti'nin ünlü kenti İskenderiye'nin
Augustus'tan önce sahip olduğu ve İskenderiyelilerin daha önceki
imparatordan isteyip de alamadıkları kent meclisine sahip olma hakkını, bu
kente geri verdi. Ayrıca o, bazı köylere municipium, bazı kentlere eolonia
(=koloni), bazılarına da ius ltalieum bağışladııaa. Municipium, Kartaca kenti
sınırları içerisindeki bazı köylere bağışlanmış ve böylece onlar, Kartaca'dan
bağımsız bir yerleşim biri konumuna yükseltilmiş oldu. Yani bu köyler
Roma kolonileri seviyesine çıkarıldı. Hem eolonia hem de municipium
Roma vatandaşlık hakkına sahip yerleşrnelerdi. İkisi arasındaki fark, ilkine
Roma'nın bir parçası olarak itibar edilmesiydi. Bu dönemde hem eolonia
ayrıcalığı alan kentler hem de lus ltalieum hakkına sahip olan kentler
Afrika'daydı. Afrika Eyaleti sınırları içinde olmayıp da ius ltalieum hakkı
elde eden tek kent Syria Phoenike kenti olan Tyros (=Sur)'tu. Ancak o da
Afrika'daki Fenike kökenli kentlerin atalarının geldiği kenttiıoı.

97 Rostovtzeff 1959,388.
9R Rostovtzeff 1959, 412. Magie 1950,679.
99 Pompeius'un kurduğu kentler için bk. Mitchell 1994, I, 31 vd.
100 Rostovtzeff 1959,714. Birley 1999, 146 vd.
101 Başta Kartaca olmak üzere kuzey Afrika'daki yerleşmeler, Septimius Severus'un doğup
büyüdüğü Lepcis Magna da diihil Fenike kökenlidir. Onlar İ.Ö. 8. yüzyılda Tyros'tan gelip
kuzey Afrika'yı kolonize ettiler.
~----- ----.......--._----------~~---~--~--

46 Mehmet Ali Kaya

Afrika, Suriye, Tuna Irmağı boyundaki Roma Eyaletleri dışındaki


kentlerin Septimius Severus döneminde cezalandırılmış olduğu şeklinde
yaygın bir düşünce vardır. Çünkü Afrika Eyaleti, imparatorun doğup
büyüdüğü eyalet; Suriye Eyaleti, eşi Iulia Domna'nın memleketi, Tuna
Imıağı boyundaki eyaletler ise onu imparator ilan eden veya imparator
ilanına destek veren lejyonların bulunduğu eyaletlerdir. Anadolu' daki
eyaletler açısından bakıldığında bu sonuç, en azından ilk doğu seferi sonrası
için tam olarak doğru değildir. Belki tam olarak kabul edilebilir doğru, bu üç
eyaletin diğerlerine göre ayrıcalıklı olduğudur. Bu ayrıcalığı en fazla
hisseden eyalet de Afrika Eyaleti'dir. İmparatorun Niger'e karşı savaştan
sonra Niger' e destek veren kentleri cezalandırması, Roma tarihinde
alışılmadık bir uygulama değildi. Ancak askerlere ve Roma halkına yaptığı
cömertçe bağışlar için ihtiyaç duyduğu mali kaynak ağır vergiler olarak
eyaletlere yansıdı. Ayrıca bu vergi yüküne yol yapım ve onarım masrafları
ve en azından doğuya yaptığı seferler sırasında orduların ihtiyaçları için
yapılan masraflar da eklendi. Buna rağmen Septimius Severus dönemi
Anadolu eyaletlerinde, imparatorluk malikiineleri dışında, yaygın bir
huzursuzluktan, baskıdan veya şikiiyetten söz edilemez. Öte yandan
Anadolu'nun hiç bir yerleşmesi bu dönemde colonia, municipium ya da ius
Italicum ayrıcalığı elde etmedi. Ancak bu imtiyazlar da Afrika ve Fenike
kökenli olan yerleşmeler _dışındaki hiç bir Roma eyaletinde bağışlanmış
değildir.

BİBLİYOGRAFYA
Akşit 1985 O. AKŞİT, Roma İmparatorluk Tarihi. İstanbul 1985.
Alfaldy 1968 G. Alfaldy, "Septimius Severus und der Senat".
Bonnerlahrbüclıer 168 (1968),112-160.
Birley 1999 A.R. Birley, Septimius Severus. The African Emperor.
London-Newyork 1999.
Bosch 1967 E. Bosch, Quellen zur Geschischte der Stadt Ankara
im Altertum. Ankara 1967.
Bowersock 1969 G.W. Bowersock, Greek Sophists in the Roman
Empire. Oxford 1969.
Broughton 1959 T.R.S. Broughton, An Ecomic Survey of Ancient
Rame ( 4 cilt). IV: Roman Asia Minor. Newyork 1959
(Birinci basım Baltimore 1939)
Cadoux 2003 C.J. Cadoux, İlkçağ'da İzmir. Kentin En Eski
Çağlardan ts. 324 'e Kadar Tarihi (çev. B. Umar).
İletişim Yayınları. İstanbul 2003.
Roma İmparatoru Sempimus Severus Döneminde Anadolu 47

Campbell 1978, lB. Campbell, "The Marriage of Soldiers under the


Empire". Journalaf Roman Studies 68 (1978), 153-
166.
Cassius Dio Dio 's Roman Histmy. c. IX ( İngilizce çev. Earnest
Cary), LOEB, London 1965.
Cornelius Nepos Cornelius Nepos, "Hamilcar ve Hannibal". (Çev. M.
Ali KAYA). Bel/eten LIV/21 1 (1991), 1221-1232.
Eutropius Eutropius, Breviarum ab Urbe condita (ed. F. Ruehl).
Leipzig 1887.
Grant 1996 M. Grant, The Severans. The Changed Roman
Empire. London-New York 1996.
Halfmann 1986 H. Halfmann, Itinera Principum. Geschischte und
Typologie der Kaiserreisen im Römischen Reich.
Stuttgart 1986.
Hasebroeck 1921 J. Hasebroeck, Untersuchungen zur Geschichte des
Caisers Septimius Severus. Heidelberg 1921.
Herodianus Herodian. c. I-II (İngilizce Çev. c.R. Whittaker).
London 1959.
IGRR Inscriptiones Graecaead Res Romanas Pertinentes. 1-
IV (Ed. R. Cagnat), Paris 1906-1927.
Jones 1940 AH.M. Jones, The Greek City. From Alexander to
Justinian. Oxford 1940.
Kaya 2000 M. Ali Kaya, Galatlar ve Galatya Tarihi. İzmir 2000.
Magie 1950 D. Magie, Roman Rule in Asia Minor to the End of the
Third Centwy after Chirist. Princeton 1950.
MAMA Monumena Asiae Minoris Antiqua. I-IX (Ed. W.M.
Calder), London 1929-1962.
Mansel1968 A Müfit ManseL, "Hannibal'in Mezarı". Bel/eten
XXXII/28 (1968), 527-551.
Martin 1982 A Martin, "Les evenements des annees 193-194 dans
le papyrus, les ostraca et les inscriptios d'Egypte".
Anagennesis. Papyrologike Ephemeris 2 (1982) 83-
97.
Mattingly-Sydenham 1936 The Roman Imperial Coinage. IVIl:
Pertinax to Geta. London 1936.
Mehmet Ali Kaya
48

Miller 1971 S.N. Miller, "The Army and the Imperia1 House". The
Cambridge Ancient HistOlY XII (Cambridge 1971), 1-
56.
Mitchell 1993 S. Mitchell, Anatolia. Land, Man and Gods in Asia
Minor. C. 1, Oxford 1993.
P1autner 1918 M. P1autner, Life and Reign oj the Emperor Lucius
Septimius Severus. Oxford 1918.
Rostovtzeff 1979 M. Rostovtzeff, The Social and Economic Histry oj
the Roman Empire. 2 cilt, Oxford 1979.
SHA Scriptores Historiae Augustae, vo1s. I-II (çev. D.
Magie), LOEB. London 1979.
Wagner 1983 J. Wagner, "Provincia Osrhoenae. A New
Archaeo1ogica1 Finds Illustrating the Mi1itary
Organization under the Severan Dynasty". Armies and
Frontiers in Roman Byzantine Anatolia (ed. S.
Mitchell) . Oxford 1983.
.. .._-_ .•..
--~~~~-~-~-~-~--~-~-------------- --

1848 İhtilalleri Sırasında Osmanlı Devleti'nin Balkanlar


ve Adalar'da Aldığı Önlemler
The Precautions Taken by the Ottornan State in Balkans and
Aegean Islands During the 1848 Revolutions

Hamiyet SEZER FEYZİOGLU.

Öz

Avrupa 'da çıkan 1848 ihtilal/eri, özellikle Avusturya 'daki isyanlar yüzünden
Osmanlı Devleti 'ni de ilgilendirmiştir. İsyanların başlamasından itibaren Osmanlı
Devlet adamları, Avrupa 'daki elçileri vasıtasıyla olayları sıkı bir şekilde takip
etmiştir. Özellikle Balkanlar 'daki topraklarda yaşayan halkların durumu kontrol
altında tutulmaya çalışılmıştır. İlk tedbirler de savunmaya yönelik olarak Boğazlar,
Balkanlar 'daki eyaletler ve adalarda alınmıştır. Buralarda askere ihtiyaç varsa,
ordunun asker ve malzeme, adalarda da donanmanın gereksinmeleri giderilmeye,
boğazlarda ise , tamiri gereken kaleler ve yollarla ilgili tespitler yapılarak
güçlendirilmeye çalışılmıştır. Bu makalede bütün Balkanlarda ve diğer yerlerdeki
gelişmeler ve alınan önlemler ele alınmıştır.'
Anahtar Kelimeler: 1848 İhtilali, Balkanlar, İsyan.
Abstract
1848 Revolutions of Europe was concerned the Ottoman State too especially
because of the revolutiOlls took place in Austiria. After the breaking out of revolts,
.the Ottoman statesman followed the events closely by their ambassadors in Europe.
Particularly the situation of the people who lived in Balkans tried to get under
control. Straits, provinces in the Balkans and islands were taken in the jirst
precautionary measure. if there was a need for recrıitment or equipment in the army
and also in the navy they were tried to be supplied. The castles and state of the

* Doç. Dr. , Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü.


50 Hamiyet Sezer

roads, which were in need of repairment, were fixed and tried to be fortified. The
developments as well as the precautions in all of the Balkans and other places are
dealt with in this artiele.

Keywords: 1848 Revolutions, Balkans, rebellion.

Napolyon'un alt-üst ettiği Avrupa düzenini yeniden kurmak için


toplanan Viyana Kongresi (1815) kararları ile oluşturulan Restorasyon
Dönemi, bilindiği gibi 1830 İhtihilleriyle son bulmuştur. Özellikle ülkelerin
toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi ve sınırların korunması konusundaki
söz birliği Yunan isyanı sonrası 1829 Edirne Antlaşmasıyla Avrupa
Devletlerinin baskısı ve karışması sonunda Yunanistan'a bağımsızlık
kazandırılması ve ardından 1830 Londra Antlaşması ile bunun pekiştirilmesi
Viyana Kongresi kararlarının bundan böyle uygulanamayacağının önemli bir
kanıtı olmuştu.
Bununla birlikte 1830 Ayaklanmaları ile Fransa'da iktidar değişikliği
olmuş, Louis Philippe mecliste ant içerek 9 Ağustos 1830'da göreve
başlamıştı. Böylece, Fransa'da demokratik bir yönetim kurulmuş ve ihtilal
başarılı olmuştu. Halk egemenliğinin her şeyinüstünde olduğunu ortaya
koyup benimseten bu hareket diğer Avrupa ülkelerinde de yankılar
uyandırmış, ayrıca, uluslararası ilişkilerde de etkiler yapmıştır.
Belçikalılar, Fransa' da ihtilal çıktıktan bir ay sonra Viyana
Kongresi'nin birleştirdi ği Hollandalılara karşı ayaklanmışlar,
bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi. Avusturya, Rusya, Prusya bu ayaklanmaya
karşı çıkarken İngiltere ve Fransa ise sempati ile karşılamışlardı. 1830
Londra Konferansıyla Belçika'nın bağımsızlığının benimsenmesi,
sınırlarının belirlenerek meşruti bir krallık kurulması, milliyetçilik ve
liberalizmin başarısı olmuştu ..Öte yandan Viyana Kongresi 'nde parçalanmış
olan İtalya'da da ayaklanmalar baş göstermişti. Halk hem anayasa hem de
yabancı egemenliğinden kurtulmak istiyordu. Ancak Avusturya'nın
müdahalesi ile sonuç alamadılar. 1830 Fransız İhtilali, Almanya, Polonya,
İspanya ve İngiltere' de de etkilerini hissettirmişti.
Avrupa hükümdarlarının 1830'da Liberalizmi birkaç ülkede
başarısızlığa uğratmış olmaları, liberal ve hürriyetçi akımı önleyememiş,
aksine, bir tepki olarak daha da kuvvetlenmesine neden olmuştur.
Avrupa' da 1815-1830 tarihleri arasında görülen sosyal, ekonomik,
kültürel ve özellikle siyasi gelişmeler 1830 İhtilalleriyle güçlenmiş,
1840'lara gelindiğinde yeni bir yapı ortaya çıkmıştı. Bu durum 1815 Viyana
Kongresi ile oluşturulan ve Restorasyon dönemi diye bilinen düzenle
uyuşmamaktaydı. Yeni bir çatışma ortamına girilmişti. Bu ortam bütün
1848 İhtilaıı~ri Sırasında Osmanlı Devleti 'nin Balkan ve Adalarda Aldığı Önlemler 51

Avrupa 'yı sarsarak 1848 İhtilallerini hazırlamıştır. 1848' den önceki yıllarda
liberalizmi ifade eden fikirler ve kavramlar, anayasalı siyasal rejim, seçim
hak ve hürriyeti, basın hürriyet i gibi ilkelerde toplanmıştı. 19. yüzyılın ilk
yarısında Avrupa toplumlarının geçirmiş olduğu önemli bir gelişme de
ekonomik alanda ortaya ÇıkmıŞtır. Sanayi bu dönemde büyük gelişme
kaydetmiştir. Sanayin gelişmesi ve üretimin artması, ulaşım sorununu ortaya
çıkarmış ve bunun sonucu olarak da demir yolları yapımı hız kazanmıştır.
Ekonomik alandaki bu gelişmelerin, fikir bakımından bir takım sonuçları
olmuştur. Ulaştırma araçlarının gelişmesi, toplumları birbirine yaklaştırmış
ve bu da fikir akımlarının yayılmasını kolaylaştırmıştır. Bir diğer sonuç da,
artan üretimin önce Avrupa kıtasında pazar araması, gümrük duvarlarına
tepki göstermesi ve milletlerarası ticaret alanında serbesti fikrinin
gelişmesidir. Bu durum hürriyetçilik akımına da güç kazandırmıştır. Bir
başka sonuç ise sanayinin ortaya çıkardığı problemler olmuştur. Bu da işçi
sınıfının büyümesi, ücretlerin düşüklüğü ve şehir nüfusunun genişlemesi
sonucu, özellikle sanayi şehirlerindeki sefalet sorunudur.
19. yüzyılın ortalarında ortaya çıkan kuvvetli bir akım da
Nasyonalizmdir. Bu akım özellikle İtalya ve Almanya'da gelişmiştir!. İşte
bütün bu sebepler bir araya gelince böyle bir ortamda 1848 İhtilalleri patlak
vermiştir.

Yukarıda sözünü ettiğimiz ihtilaller doğalolarak Osmanlı Devleti'ni de


etkilemiştir. Özellikle Balkan topraklarının kritik bir mevkide bulunması,
yaşayan halkların da bu olaylardan etkilenebileceği ihtimalini ortaya
çıkarmıştır. Böyle bir durumla karşı karşıya kalmak istemeyen Osmanlı
Devleti, Avrupa olaylarını yakından takip etmiştir.
Osmanlı devlet adamları olayların çıktığı ilk andan itibaren Avrupa'daki
elçileri aracılığıyla bilgi almış, ona göre politika geliştirmiştir. Özellikle,
Avusturya'da çıkan isyanlar2, sınır olması ve topraklarında yaşayan Slav
halkların yakınlığı nedeniyle Osmanlı Devleti'ni etkilemiştir. Osmanlı
yöneticileri de öncelikle Balkanlar' da, Adalar' da askeri tedbirlerini
artırmıştır. Bu olayları takip ve alınan tedbirler arşiv belgelerinin ışığında
aşağıda aktarılmaktadır. Bilindiği gibi 1848 İhtilalleri Osmanlı 'nın almış

ı 1830, 1848 İhtilallerinin genel bir değerlendirmesi için bkz. Rıfat Uçarol, Siyasi Tarih,
İstanbul, 2000,Fahir Arınaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), Ankara, 1997, ayrıca,
Coşkun Üçok, Siyasi Tarih Dersleri, Ankara, 1957, Jonathan Sperber, The European
Revolutions 1848-1851, New York, 1994.
2 Bkz.Rudolf Kiszling, Die Revolution im Kaisertul11 Österreiclı 1848-1849, Vienna 1948, 2
vols.
Hamiyet Sezer
52

olduğu tedbirlere rağmen, "Macar Mültecileri Sorunu,,3 olarak yansunış ve


bir süre Devleti zor durumda bırakmıştır.
Avrupa' daki ihtilal ve çatışmalarla ilgili olarak Osmanlı Devleti de
ilk tedbirlerini almaya başlamıştır. Ülkenin her tarafına emirler çıkartılarak
idarecilerin dikkatli olması istenmişti. Özellikle Balkanlar' daki eyalet ve
sancaklardaki gelişmeler sıkı bir takibe alınmıştı. Çünkü, olaylar, Osmanlı
sınırlarına yakın yerlerde ve komşu bölgelerde cereyan etmekteydi. Bilhassa,
Avusturya' daki isyanların haricinde Avusturya ve İtalya arasında savaş
çıkmış, bunlar da direkt Osmanlı Devleti'ni ilgilendirir olmuştur. Balkan
Eyaletlerinde alınan askeri tedbirlerin dışında, boğazlar, adalar, ve
limanlarda da savunmaya yönelik güçlendirme girişimleri söz konusudur.
Boğazlar ve Adalarla İlgili Gelişmeler:
Avusturya ve İtalya arasındaki çatışmaların Arnavutluk ve Adriyatik
kıyılarına sıçrama ihtimali vardı. 4.Alınacak önlemler konusunda Kaptan
Paşa, Seraskerin görüşleri alınmış, onların verdikleri bilgiler doğrultusunda
bir politika oluşturulmuştu. Bu çerçevede, Preveze limanının ve Arnavutluk
kıyılarının tahkimatına ilişkin olarak, buralara birkaç gemi gönderilmesi
düşünülmüştür.
Her hangibir durumda Boğazların savunmasının iyi olması gerektiği
düşüncesinden hareketle, önce tespitler yapılmıştı. Buradaki kale ve
. tabyaların tamire ihtiyacı var mı ya da yenisinin yapılması gerekir mi gibi
soruların cevaplarını bulmak amacıyla bölgeye memurlar gönderilerek
incelemelerde bulunması sağlanmıştı. Elde edilen veriler Tophane-i Amire
Meclis-i Askeri'de değerlendirilmiş ve gerekenlerin neler olduğu
belirlenmiştir. Bunları 01.04.1848(26 R 64) tarihli meclis yazısında
anlamaktayızs. Alınacak tedbirler bu yazıda bir bir sıralanmıştır. Buna göre;
Çanakkale Boğazı'nın Anadolu yakasında, Kale-i Sultaniye, Kumkale arası,
Rumeli tarafında Maydos köyü civarındaki yerler istihkam edilmeliydi. Yine
Rumeli tarafında Bigalı, Değirnıenburnu, Kilidbahir, Anadolu tarafında
Köseburun tabyalarının güçlendirilmesi gerekiyordu. Boğazın muhafazası ile
ilgili beş alay piyade ve iki alay süvari nizamiye askerine ayrıca, iki bölük
süvari ve altı bölük piyade topçu askerine ihtiyaç vardı.

3 Ahmet Refik, Türkiye'de Mülteciler Meselesi, İstanbul, 1926, Abdullah Saydam,


"Osmanlıların Siyasi İlticalara Bakışı Ya Da 1849 Macar-Leh Mültecileri Meselesi", TTK
Belleten LXV23i, Ankara, 1937, s.339-385, Yuluğ Tekin Kurat, "Osmanlı İmparatorluğu ve
1849 Macar Mültecileri Meselesi", VI. Türk Tarih Kongresi ( Ankara 20-26 Ekim 1961)
Bildiriler.Ankara, 1967, s.450-459.Bayram NaZif, Mülteciler Meselesi, Erzurum, 1999,
basılmamış doktora tezi.
4 BOA. İrade-i Mesail-i Mülıimme, No: 1944.

5 BOA. İrade-i Mesail-i Mühimme, No: 1932.


1848 İhtilalleri Sırasında Osmanlı Devleti'nin Balkan ve Adalarda Aldığı Önlemler 53

Karadeniz Boğazının korunması için de tedbirler alınmalıydı. Boğazın


Rumeli tarafında Telli Tabya, Kavak Kalesi, Anadolu tarafında da Macar ve
Kavak kaleleri, Kılburnu ve Elmas tabyalarının kuvvetlendirilmesi
gerekiyordu. Bu kaleler ve tabyalar merkeze yakın olduğundan ihtiyaç
halinde asker sevk edilebileceği için destek olarak bir alay piyade nizamiye
askeri ile Tophane- i Amire' den bir alay istihkam askerinin gönderilmesi
yeterli olacaktı. Boğazlarla ilgili Meclis-i Tophane-i Amire'de yapılan
görüşmeler sonucunda olabilecek masraflar da belirlenmiştir. Boğazların
tahkimatı için beş altı yük kuruş masrafa ihtiyaç duyulabileceği tahmin
edilmekteydi. Bu konuda girişimlerin yapılması ile ilgili olarak da Maliye
Nezaretine, Kaptan Paşa'ya emirler yazılarak gerekli tedbirlerin alınmasına
karar verilmiştir6• Yapılacak olan hafif istihkam inşaatlarının masrafı,
belirtildiği gibi beş altı yük kuruş olarak Maliye Nezaretine bildirilmiş,
bunun dışında ihtiyaç duyulan askerin düzenlenmesi için de Serasker
Paşa'ya ve Kaptan Paşa'ya bildirilmiştir. Tamir ve inşa için harcamalar
yüklü olacağından Meclis-i Vşlş'da da müzakere edilmesi gereği
doğmuştu.7
Yetkili kişilere yapacakları işlerle ilgili ve önerilerini de almak üzere
emirler yazıldığı anlaşılmaktadır. Yazılan emirlere gelen cevaplarda başka
tedbirlerden de bahsedilmektedir. Örneğin Kaptan Paşa'nın cevabında
Boğazların kuvvetlendirilmesinin dışında adaların da asayişinin
düzenlenmesi gerekiyordu. Cevap yazısı 24 Nisan'da Meclis-i Umumi ve
Has'da okunmuş ve genel olarak Kaptan Paşa'nın da düşünceleri
doğrultusunda şu fikirler ortaya çıkmıştı. Adalar arasında gidip gelen 33 adet
gemiden başka 14 tane de Sefine-i Hümayun-ı Hazret-i Şahane vardı.
Bunların ikiye ayrılmasıyla boğazlara veya ikisinden hangisinin
kuvvetlendirilmesi gerekli görülüyorsa oraya gönderilmesinin uygun olacağı
sorgulanmaktaydı. Bölgede nasıl bir tedbir alınacaktı. Sadece hırsız
kayıklarına karşı kullanılacaksa bu gemiler fazla idi. Bu yüzden şu zamanda
Donanma-yı hümayun dağınık olmakta'nsa toplu tutulmalıydı ve gerekli
görülen yerlere birer ikişer ufak gemi gönderilip kalanlarının hazır tutularak,
hangi boğazda ihtiyaç olursa oraya gönderilmesi önerilerinde bulunuyordu.
Donanma-yı Hümayunun asla dağınık olmayarak Haliç'te hazır bir şekilde
toplu bekletilmesi, gerektiğinde de derhal yola çıkarılmasının uygun olacağı
kararına varılmıştı. Sonuçta Girit adasının özel bir mevkide ve daima haber
almaya aracı olması nedeniyle burada bir vapur bulundurulması, Atina'da da
Osmanlı sefaretiyle haberleşme gereğinden dolayı oraya da bir gemi
göndermek lüzumundan iki yere gemi gitmesi uygun görülmüştü8•

6 BOA.İrade-i Mesail-İ Mühimme, No: 1932.


7 BOA.İrade-i Mesail-i Mülıimme, No: 1932,02.041848-27 R 64,04.04.1848-29 R 64 tarihli
belgeler.
8 BOA. İrade-i Mesail-i Mülıimme, No: 1938,25.04. 1848-20 Ca 64, 01.05 1848-26 Ca 64
54 Hamiyet Sezer

Adalara ilişkin savunma tedbirleri alınırken, gönderilecek askerin


içecek, yiyecek ve barınma ihtiyaçlarını karşılamak hususundaki imkanlar da
incelenmişti. Adaların bir çoğunda içme suyu sıkıntısı yoktu. Ancak, yeterli
yiyecek üretilemediği için dışarıdan gelmekteydi. Bu yüzden asker~n
yiyeceğinin beraberinde gitmesi gerekeeekti. Girit, Kıbrıs, Rodos, lstanköy,
Midilli, Sakız adalarında da bazı han ve haneler askerin barınmasına olanak
sağlamakta iken diğer adalarda böyle bir imkansızdı. Askerin çadırlarda
kalması bir çözüm olabilir, fakat kış geldiğinde bu da mümkün
olamayacaktı. Buna rağmen şimdilik çadır gönderilmesi sorunu çözecekti.
Donanma Müşiri Halil Paşa'nın bölge ile ilgili verdiği bu bilgiler, D~r-
ı Şur~-yı Askeri'de incelenmiş ve adalardan hangisinin kuvvedendirilmesi,
hangisine ne kadar asker gönderileceği konusunda da görüşleri sorulmuştu9.
Adalara gönderilecek askerin sağlanması da problem olmuştur. Mevcut
askeri birliklerden özellikle Rumeli' den asker kaydırılması imkanı yoktu.
Çünkü oralarda da tedbirli olmak gerekiyordu. Yapılacak şey ya yeni redif
birlikleri düzenlemek ya da yerel başı bozuk askerleri oluşturmaktı. Fakat
redif askerlerinden bölük, tabur oluşturmak için yoklamaları yeni yapılmıştı.
Başı bozuk askeri kullanmak uygun olacaktı. Ancak, bunların da iyi idare
edilmesi gerekliydi. Aksi takdirde verimli olamaz asayişsizlik
yaratabilirlerdi. Onun için de Nizamiye askeri subaylarının emeklilerinden
yararlanılabilirdi. Bu şekilde hayli asker toplanabilirdi. D~r-ı Şur~-yı
Askeride yapılan müzakereler sonucunda, adalara gönderilecek askerin bir
kısmı yakındaki uygun askerlerden kalan kısmı da topçu askeri emeklileri ve
başı bozuk askerlerinden olması konusunda görüş birliğine varıldı. Adalar da
gruplandırıldı. İbsara, Sakız, Bozbaba, Taşoz adasının Limni'den idare
edilmesine, kalanların yerlerine göre eşit ve gerekli askerin gönderilmesine
yiyeceklerini beraber götürmelerine, Girit, Kıbrıs, Rodos, İstanköy, Midilli
ve Sakız' da oturmaya elverişli yerler olmasından dolayı bir sorun
yaşanmayacağından diğerlerine de kışa kadar çadır sevkine karar
verilmişti ıo.
D~r-ı Şur~-yı Askeri'deki görüşmelerin sonuçları bir müzekkere ile
B~b-ı Ali'ye sunulmuş ve Meclis-i Has'da da adalara asker gönderilmesi
konusu ayrıntılarıyla tartışılmıştı. Nizamiye askerini harekete geçirmeye
gerek olmadığı ve bu yüzden söylenildiği gibi başı bozuk askerinin
düzenlenerek devreye sokuhnası görüşü ağırhk kazanmıştı. Redif askerinin
devreye sokulmak istemnemesinin sebebi, bölük, tabur teşkilatı henüz

tarihli belgeler.
9 BOA.BOA.İrade-i Mesail-i Mühimme, No: 1942, 14.04.1848- 9 Ca 64 Tarihli Donanma
Müşiri Halil Paşa'nın yazısı.
10 BOA.İrade-i Mesail-i Miihimme, No:1942, 16 Nisan 1848- IL Ca 64 tarihli D~r-ı Şur~-yı

Askeri tezkeresi.
1848 İhtilalleri Sırasında Osmanlı Devleti'nin Balkan ve Adalarda Aldığı Önlemler 55

tamamlanmamış olduğundan toplanmaya kalkılsa üç ay gibi bir zaman


alacaktı. Aslında, başı bozuk askerinin düzenlenmesi de sorunu çözmeği gibi
probleme de neden olabilirdi. Çünkü bu tür birliklere asayişi
bozabilecekleri, halkı rahatsız edebilecekleri gibi nedenlerle güvenilmiyordu.
Ne yapılabilir diye bir çok fikir alışverişinden sonra adaların karşısında olan
uygun yerlerde Nizamiye askerlerinin bulundurulması, gerektiğinde oradan
asker gönderilmesi düşüncesi uygun bulundu. Buna göre kıyıdaki uygun bir
yerden görevlendirilecek olan gemilerle ihtiyaç halinde asker sevk
edilebilirdi. Örneğin Sakız'ın karşısında Çeşme vardı veya daha uygun bir
yere Nizamiye askeri yerleştirilebilir ve buradan gönderilebilirdi. Ayrıca bir
çok yerde Nizamiye askeri zaten yerleştirilmişti. İzmir' de bir tabur,
Ayvalık'ta dört bölük Nizamiye askeri bulunuyordu. Bu fikir herkesçe kabul
görmüş ve askerin sevki ve gerekli gemilerin düzenlenme ve gönderilmesi
konuları Seraskerliğe ve Kaptan Paşa 'ya bildirilmişti LL. Adalar ve Boğazlar
ile ilgili durum bu şekilde iken aynı zamanda Balkan eyaletlerinde de
gelişmeler takip edilmekte, önlemler alındığı gözlenmektedir.
Balkanlardaki Gelişmeler:
Gelişmelerden bölgedeki yetkililer, halk ve Osmanlı hükümeti de
tedirgin olup olayları takip etmekte, öncelikle ne gibi tedbirler alınabileceği
konusunda ilgililerle görüş alış-verişinde bulunmaktaydı. Öte yandan
Yunanistan'dan olumsuz haberler gelmekteydi. Bu nedenle, Ordu Müşirine
yazılan 06.04.1848 (Gurre-i Ca 64) tarihli Preveze Meclisinin görüşlerini
içeren mazbatada, bir takım gelişmelerden ve isteklerden söz edilmektedir.
Fransa'da çıkan ihtilalin Yunanistan'da bazı etkileri olacağı ve taraftarları
olduğu, Osmanlı topraklarına herhangi bir tecavüz olabileceği ve ihtilalin
yayılabileceği ihtimalinden bahsedilmekteydi. Bu noktada Preveze ve Narda
taraflarının istihkam bakımından zayıf olduğu ve halkının da Arnavutlar gibi
silahlı ve bu silahı kullanabilme yeteneğine sahip olduğu bilinmektedir. Eğer
Yti~ıanistan'dan bir takım tecavüzler olursa buradaki reaya da onlarla
birleşerek zorluk çıkarabilirlerdi. Bu yüzden Preveze ve Narda'da bulunan
iki tabur Nizamiye askeri birleştirilse bile yeterli olmayacağından, yeni
askerler gönderilerek istihkamın kuvvetlendirilmesi gerekliydi. Bunun için
de başka yerlerden iki tabur asker ve iki topun bölgeye kaydınıması
istenmekteydi 12.
Hemen ertesi günü, Avrupa olaylarının etkisiyle çıkabilecek her hangi
bir olaya karşı tedbirli olunması ve asayişin korunması amacıyla emir
çıkınıştı. Emirde: Böyle nazik bir durumda, Osmanlı Hıristiyan tebası
arasında fesat çıkarmak üzere dışarıdan bazı kişilerin Osmanlı topraklarına
gelerek dolaşabilecekleri, bu yüzden bu gibi kişilerin hareket ve ikametlerine

ii BOA.İrade-i Mesail-i Mühimme, No: 1942,21.05.1848-17 C64 tarihli belge.


ı~ BOA. A.MKT.(Bşb-1 Ali Evrşk Odası Sadşret Evrşkı Mektubi Kalemi), 122/25
56 Hamiyet Sezer

dikkat edilmesi, tezkere ve pasaport evrakları olmayanların seyahatlerine


izinverilıneyerek mürur tezkeresi uygulamasına özen gösterilmesi, bu
kişilerin ellerinde kitap vs. gibi basılı eşya bulunursa ellerinden alınarak
İstanbul' a gönderilmesi bildirilmiştiC 2 Ca 64 'te). Bu eınrin ülkenin her
tarafına gönderildiği anlaşılmaktadır. Çünkü, Erzurum Eyaleti Valisi de bu
konuda cevap yazmıştır( 25 Ca 64- 30.04.1848). Cevabında bölgede fesat
çıkarabilecek kişiler olmadığı, olması halinde emirde söylendiği şekilde
gerekenin yapılacağı açıklanıyordu 13.
Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılan ve komşu olan Yunanistan'daki
durumu orada görevli Osmanlı Devleti elçisi Kostaki Efendi' den
öğrenmekteyiz. Onun anlattıklarına göre; İtalya, Fransa daha sonra
Avusturya, Bavyera, Prusya ülkelerinde çıkan büyük ihtilaller, yapılan siyasi
değişimlerin etkisiyle Yunanistan'da yönetimde değişiklikler ortaya
çıkarmıştı. Bu sırada tayin olan Yunan vekillerinin çoğunluğu Fransa
taraftarı, geri kalanlar Rusya ve İngiltere taraftarları idi. Bu durum Yunan
halkı üzerinde de etkili olmuştu. Bir ihtilal çıkınası ihtimali vardı. Böyle bir
durumda 1841 senesinde olduğu gibi Osmanlı topraklarına geçerek fitne ve
fesada niyetli olanlar bulunuyordu. Bu fesat ehlinden kurulu Etniki
Eterya(Philiki Heteria) cemiyetinin taraftarları asker, para toplayıp, bir takım
ilanlarla Yenişehir, Selanik, Rumeli taraflarına göndererek Osmanlı Devleti
reayasını ayaklandırmak düşüncesindeydi. Kostaki bunları işitmiş, Yunan
Yabancı İşler Vekiline söylemek ve fikrini almak için görüşme yapmıştı.
Elçi görüşmede, eski başvekil, eski kumandan, maliye muavinin, ve
diğerlerinin sulh içindeki halkı karıştırmak düşüncesinde olduklarını,
bunların yapacaklarından ümitsizliğe düşecek bir durum olmasa da, bir alay
kendini bilmez kişinin fikirlerini hükümetin kabul etmediğini halka ilan
etmesini ve olayların engellenmesi için gerekenin yapılmasının devletler
arası kurallar ve hukukun gereği olduğunu, vekile bildirdiğinde, vekil bunları
bildiğini ancak korkacak bir şeyolmadığını ifade etmişti. Buna ilaveten
vekilin ifadesine göre, bu tür harekete girişenlerin haklarında bunları
koruyan kanunların varlığı nedeniyle hükümet öğüt vermekle yetinecekti.
Yunan hükümeti bunun için taşralardaki Yunan müdürlerine hitaben emirler
ve tembihler göndererek bunları engelleyebileceğini düşünmekteydi. Ancak,
bu fesat çıkaran kişilerin haklarında bir şey yapılmadıkça yani bunlardan
bazıları cezalandırılmadıkça Devlet-i Aliye hoşnut olamazdı. Çünkü bunların
düşünceleri fiile geçemeyecek bile olsa Yunanistan hükümetinde bu tür
düşmanca teşekküller olabileceği fikri veya bu fesat kişilerin sevk ve
tahrikiyle reaya arasında da olay çıkartacak olurlarsa her devletin kabul
görmüş siyaset usulü dışında şiddetle cezalandırılacağı oldukça açıktı.
Milletler hukukuna ve dost ilişkilerine aykırı olarak Yunanistan içinde böyle
teşekküllerin olması Yunan hükümetinin müsamahasından olup, Osmanlı

13 BGA. A.MKT. Dosya 123, Belge-91.


1848 İhtilaııeri Sırasında Osmanlı Devleti'nin Balkan ve Adalarda Aldığı Önlemler 57

Devleti'nin bunların sebeplerini ortadan kaldırmaya mecbur olduğunu elçi


ifade ederek görüşmeye son vermişti. Kostaki Efendi, Yunan yetkililerin
kaza müdürlerine gönderilen tembihnamelerden kendisini yatıştırmak için
sefarethaneye de birkaç örnek gönderdiğini iletmektedir. Ancak, alınan
tedbirlerin bundan öteye gitmediğini elçi açıklamaktadırl4.
Yunan halkının arasında işitildiği gibi bir uygunsuzluk ortaya çıkarsa
Narda(Arta) ve Preveze taraflarının askeri kuvvetlerinin artırılması
gerekeceğinden, bunun için iki tabur piyade ve iki top gönderilmesi gerektiği
ifadesiyle icrası konusunda gelen yukarıda söz edilen meclis mazbatası
Rumeli Ordusu Müşiri Mehmet Emin Paşa'ya ulaştığında o da bu konudaki
düşüncelerini ve nelerin yapılıp yapılamayacağını açıklamıştı. Paşa, Preveze
ve Narda bölgelerinin nazik durumda olduğunu, Yanya'daki Nizamiye
askerlerinin görünürde Yanya, aslında ise Narda ve Preveze'yi korumakla
görevli bulunduğunu, gerektiğinde hemen oraya sevk olacaklarını
bildirmektedir. Bundan başka, şu ara başka yerlerden de bölgeye asker
göndererek kuvvetin artırılması gerekli ise de, ancak bölgedeki bütün
mevkilerin önemli olduğunu, böyle bir olayla karşılaşılması halinde ihtiyaç
kadar askerin sevk edilmesini ifade etmektedir. Ayrıca, Yanya taraflarına
gelenlerin tezkereleri ve ne amaçla geldikleri dikkatle incelenmekteydi15.
Böylece asayişin sağlanmasına özen gösterildiği anlaşılmaktadır.
Avrupa' daki olaylardan dolayı Osmanlı tebası olan Hıristiyanların hal
ve hareketleri izlenmeye başlanmış ve bu konuda dikkatli olunması, gerekli
askeri tedbirlerin alınması konusunda yöneticilere emirler gönderilmişti. İşte
bu emirlere cevap verenlerden birisi Vidin Eyaleti Müşiri Hüseyin'dir. Müşir
emri almıştı. Reayanın hareketlerini dikkatlice takip ediyordu. Özellikle
mürur tezkerelerinin kontrollerine özen gösterildiğini bildirmekteydi 16.
Osmanlı Devleti'nde Avrupa olaylarının yarattığı etkilerin en çok
hissedildiği bölgelerden biri de Bosna olmuştur. Bosna Eyaleti Müşiri
Mehmet Tahir'in Eyaletin durumu konusunda sık sık bilgi verdiğini
belgelerden öğrenmekteyiz. Bunlardan 15.05. 1848 (11 C 64) tarihli
yazısında bölgede asayişin hüküm sürdüğü, ancak bazı problemlerin
çıkabileceğini anlatmaktaydı. Bosna'da yönetici ve ileri gelenlerin reaya
üzerindeki zulümleri daha önce çıkan emirler sonucunda sona erdirilerek
asayiş sağlanmıştı. Ancak, Avrupa'da çıkan olayları fırsat bilen bu kişiler
tekrar zulümlere başlamışlar ve reayanın şikayetine sebebiyet vermişlerdir.
Şikayetlerin olduğu kazalara görevliler göndererek güven ortamı
yaratılmıştı. Bölgede bir alay süvari, iki tabur piyade ve iki bin başı bozuk
askeri vardı. Bu askeri kuvvet asayişin sağlanmasında yeterli

14 BGA. A.MKT. 122/25. 10.04.1848 (5 Ca 64)


15 BGA. A.MKT. 122/25, 11.04. 1848 (6 Ca 64)
16 BGA. A.MKT. Dosya 123, Belge-6 24.04. 1848 (19 Ca 64)
Hamiyet Sezer
58

görünmemektedir. Boşnakların her an bir ihtilal çıkarma ihtimali söz


konusuydu. Bir ihtilal halinde de askeri kuvvet yeterli değildi. Bölgenin bu
durumunu aktaran vali, takviye kuvvet istemekteydi. Bosna valisinin
istekleri konusunda kendisine, Rumeli' deki her bölgenin özellikle Yenişehir
ve Bulgaristan olmak üzere nazik durumda olduğu, seraskerden görüş
alınması gerektiği, Rumeli Ordusu'ndan birlik gönderilemeyeceği, ancak
başı bozuk askeri yazılmasının uygun olabileceği, bunun dışında olayların
çıkmasına fırsat verilmemesine çalışılması gerektiği ve oradan toplanacak
asker konusunda müşirle haberleşileceği 02.06.1848 (29 C 64) tarihli yazı ile
bildirilmekteydi 17.
Bosna Eyaleti Müşiri Mehmet Tahir'in kısa bir süre sonra 4 Haziran
1848 ( Gurre-i Recep 64) tarihli bir yazı daha yazmıştır. Bölgede durum
kritik bir hal almıştı. Halk hoşnutsuzdu ve dışarıdan tahrikler olmaktaydı.
Bosna Eyaleti 'nde yaşayan halk, Hırvat bölgesinde yaşayanlarla yakındır ve
Bosna reayasını kışkırtmaktadır. Bu yüzden askeri kuvvet ve araç-gerece
ihtiyaç vardı. Bir bölük Nizamiye askeri ve iki bin nefer başı bozuk askerinin
bölgeye gönderilmesinin acele sağlanması vali tarafından istenmişti. Bu
konuda eyalet ileri gelenleri ile Trovnik Meclisi'nden de bir mazbata
düzenlenerek Devlete bildirilmiştir. Ayrıca, bir pusula ile de harp araç
gereçlerinin Selanik yoluyla gönderilmesine izin verilmesi istenmekteydil8.
Söz konusu mazbatada meclis üyeleri problemleri dile getirerek yardım
talep etmekteydi. Avrupa kıtasında olan Hıristiyan devletlerdeki birkaç aydır
ortaya çıkan isyanlar gün geçtikçe alevlenerek her tarafa yayılmıştı.
Özellikle İtalya' da, Avusturya memleketinden sayılan, Macaristan, Sırp,
Hırvat, Dalmaçya eyaletlerinde de halk çeşitli fesatlar çıkarmaya kalkıyordu.
Hatta Bosna ve Hersek sancaklarında oturan bütün reaya ile de açıkça
haberleşmeye başlanmıştı. Birkaç aydan beri, Ayusturya topraklarında
yaşayan Hırvatlar ile Osmanlı topraklarındaki Hırvatlar haberleşiyor ve
yardımlaşarak Osmanlı reayasının kışkırtıünasıyla bir isyan çıkarılması,
böylece Bosna-Hersek sancaklarındaki bütün ehl-i İslamı yağma ve onlara
karşı düşmanca davranılacağı konusunda planların yapıldığına ilişkin
haberler alınmaktaydı. Bunun gerçekliğini öğrenmek için casuslar
gönderilmiş, incelemelerinde söz konusu grubun Osmanlı Hırvatlarıyla
haberleştiği doğrulanmıştı. Daha detaylı bilgi alabilmek için hudut
bölgelerine ( Galamuc ve Ehlune) özel görevliler gönderildiğinde,
Hırvatların haberleşme ve görüşmelerini bizzat öğrenmişlerdi. Bir isyan
olması durumunda Müslümanların can ve başla savaşacakları ancak, askeri
araç-gereçleri olmadığı, kalelerdeki barutun da az olduğu, bunun için gerekli
araç-gereç eksikliğinin giderilmesi önerilmektedir. Ayrıca, askeri güç de
yeterli değildi. Bir alay piyade askeri, iki bin başı bozuk nefer, iki bölük

17 EGA. İrade-i Mesail-i Miilıiııııııe, Belge-1943.


iR EGA. İrade-i Mesail-i Miilıiııııııe, Belge-l 947.
~---$ -~-i
1848 İhtilalleri Sırasında Osmanlı Devleti 'nin Balkan ve Adalarda Aldığı Önlemler 59

topçu askeri ve bazı kalelerde redif topçu askeri vardı. Bu yeterli değildi. Bu
yüzden bir bölük topçu askerinin Bosna' da görevlendirilmesi gerekliydi.
Ayrıca, mühimmat cephane ve barut gönderilmeliydi19.
Yukarıda içeriğini verdiğimiz mazbata dışında, ondan birkaç gün sonra
Bosna Eyalet Meclisi üyelerinin mühürlerinin yer aldığı başka bir mazbatada
da yazılı olduğu gibi Avrupa' da ortaya çıkan ihtilalin gün geçtikçe büyüdüğü
anlaşılmıştı. Şöyle ki Bosna Eyaletine civar olan Avusturya Devleti 'nde sınır
bölgelerde yaşayan halk ile Sırp, Hırvat ve Dalmaçya eyaletlerinde olan Slav
halk, bazı Hırvatlar başlı başına olmak ve kendilerinden bir Slav krallığı
kurmak istemel<:teydi. Sırp, Bulgar, Bosna Eyaleti reayasını da kendi
taraflarına çekmek, Belgrad'ı krallıklarına merkez yapmak konusunda ittifak
yaptıklarını gazeteler aracılığıyla ilan etmişlerdir. Hatta, Bosna'da oturan
reayanın akıllarını çelmek için gazeteler göndermişlerdir. Bunlar tercüme
edildiğinde onlara nasıl yardım edecekleri, kendileriyle ittifak etmeleri
konularında bilgi verildiği anlaşılmaktaydı. Bosna Eyaleti'nin etrafı iki tarafı
Hırvat, bir tarafı Karadağ diğer tarafı da Sırplar ile çevriliydi. Asker ve
mühimmat gönderilmesi gerektiğinde zorlukla karşılaşılacaktı. Çünkü,
Rumeli'ye tek bağlantısı Yenipazar üzerinden olan yoldu ve yarım saat
mesafedeydi. Bu durumda hemen yardım zor olabilecekti, Bosna'da olan
ehl-i İslam'ın da dayanma ve karşılık vermesi mümkündü. Bunlar yüzünden
daha önce istenen asker ve askeri malzemenin ola lar çıkmadan biran önce
Bosna'ya gönderilmesi için izin çıkması istenmişti2 . 6
Zagreb'de yayınlanan 27 Mayıs Cumartesi günü tarihini taşıyan Novine
adlı gazetede Bosna'ya dair olaylarla ilgili bilgiler tercüme edildiğinde
görülmektedir ki Bosna' daki reayanın aklı karıştırılmaya çalışılmaktadır.
Gazetede yazdığına göre; Dalmaçya halkı Hırvatlarla beraber olmak
istiyordu. Bosna reayası ile kardeşliklerini kuvvetlendirmek gerektiğini
düşünüyorlardı. Onların Bosna'nın tarım ürünleri ve hayvanlarına, Bosna
reayasının da onların tuz;"şarap, zeytinine muhtaç olduğu fikrindeydiler. Bir
bayrak altında olmalarını, ticaret yolunu açmalarının yararlı olacağını
gazetede açıklıyorlardı2ı.
Yukarıda söz edilen yazışmalardan anlaşıldığına göre, Bosna Eyaleti
oldukça kışkırtılmaktaydı. Avusturya' daki olaylar Osmanlı topraklarında
yaşayan özellikle Sırp ve Hırvatları etkilemiş olup, bu etkiyi Bosna
Eyaletindeki reayaya da yayarak bir isyan çıkarmayı ve kendi devletlerini
kurmayı planladıkları öğrenilmektedir.

19 BOA.İrade-i Mesail-i Mülıimme, Belge- 1947,4 Haziran 1848 ( Gurre-i Recep 264) tarihli
eyalet meclisinin yazısı, 14 imza vardır.
20 BOA. İrade-i Mesail-i Mülıill1l11e, Belge- 1947, Bu belgede Eyalet Meclisi azalardan
14'ünün mührü bulunmaktadır. 10.06.1848 (7 Recep 264) tarihini taşımaktadır.
21 BOA.İrade-i Mesail-i Mülıill1me, Belge-1947.
Hamiyet Sezer
60

Olaylarla ilgili durum ve asker isteği Rumeli Ordusu Komutanına


07.05.1848 ( 3 C 64) tarihiyle çıkan bir ferman ile bildirilmişti. Ordu
komutanı Mehmet Emin de görüşlerini bir yazı ile cevaplamıştı. Ona göre;
Bosna Eyaleti'nin durumu nazikti.Valisi asker istemekteydi. Ancak,
bölgedeki başka yerlerin savunması gerektiğinden bu isteğin yerine
getirilmesi gecikmekteydi. Yunan hududu, Bulgaristan, Yenişehir, Niş gibi
bölgelerde de önlemler alınması gerekebilirdi. Bütün bu durum göz önüne
alındığında, iyi bir koordinasyonla tedbirler alınabilir, her şey haberleşilerek
yerine getirilebilirdi. Komutan bölgede incelemeler de yaptırmakta,
nerelerde askere ihtiyaç olabileceğini ve miktarını tespit etmektedir. Yapılan
incelemelerde, genelde halk da özellikle Bulgaristan, Yenişehir çevrelerinde
kendi işleriyle uğraşmaktadır. Ama tedbir alınması da gereklidir. Bosna, Niş,
Selanik, Yenişehir, Yanya taraflarından asker istekleri olmakta ve bu
komutana bildirilmekteydi. Komutan ihtiyaç duyulduğunda asker gönderme
düşüncesindeydi. çünkü Rumeli Ordusu'nun her yere asker göndermesi
kendi mevkiini koruma yönünden zor durum yaratabilirdi. Ayrıca,
Yunanistan kendi iç işleri ile meşguldü. Osmanlı reayasını tahrikle
uğraşacak durumda değildi. Bölgelere başı bozuk askeri gönderilmesi hem
gittikleri yerlerde huzursuzluğa hem de masrafa neden olacağından, bölgenin
kendisinin asker düzenlemesi daha uygun olacaktı. Ancak, gerektiğinde
düzenli asker gönderilmesi daha iyi bir uygulama olabilirdi. Bosna, Ordu-yu
Hümayun merkezine uzak olduğundan valisince idaresi gerekir ve
istendiğinde asker talebi bilgi alış verişi ile karşılanılabilirdi. Yunanistan ve
Bulgaristan ordu merkezine uzak olmadığı gibi her hangi bir olay da yoktu.
Rumeli Ordusu Komutanına göre; bölgenin her hangi bir yerinde
uygunsuzl uk hissedildiğinde sevk olunacak 10 bin kişilik askerin hazır
tutulması daha uygun görünmektedir. Böyle bir kuvvetin hazır olduğunun ve
üzerlerine gönderileceğinin halk tarafından bilinmesi harekete geçme
fikirlerini önleyecekti22• Eyalet ve sancak merkezlerinden İstanbul' a akan
bilgi vti'istekler titizlikle değerlendirilerek kararlar alınrifaya çalışılmaktaydı.
Anlaşıldığı gibi Balkanlar' daki durum orada bulunan idareciler
vasıtasıyla takip edilmekte tedbirler alınmaktadır. Avrupa'daki olaylar
konusunda da görevli olan elçiler aracılığıyla bilgiler alınarak olaylar
izlenmekte idi. Bu konuda özellikle Viyana elçisi Şekip Efendi neredeyse
günlük raporlar yazarak İstanbul'a bildiriyordu. Örneğin, İtalya'da
Avusturya ile Sardunya ve diğer İtalyalıların askeri hareketlerine dair
Cenova Şehbenderi tarafından gönderilen mektup ile Viyana'nın durumuna
dair Osburg gazetesi kaynaklı tercümeleri ve İtalya'da savaşın olduğu
yerlerdeki tercüme odasında görevli Redhavzi tarafından yapılmış olan
harita padişaha sunulmak üzere takdim edildi. Her taraftan gelen bilgilere
göre Avusturyalının şu andaki durumuna ilişkin Şekip Efendi'den gelen

22 BOA.İrade-i Mesail-i Mülıimme,Belge-1943, 21.05.1848 (17 C 64)


----~--------------------------
1848 İhtilalleri Sırasında Osmanlı Devleti'nin Balkan ve Adalarda Aldığı Önlemler
61

mektup, beyanname ve müzakereler tercüme ettirilerek padişaha iletilrnek


üzere hazırlanmıştıre 30 05.1848 - 26 C 64)23. Avusturya'nın İtalya'da
giriştiği hareket askeri birliklerin durumu, başarı ve başarısızlıklar ile ilgili
detaylı haberler ulaştırılıyordu24.
Bu arada bölgeye yakın olan Bosna valisine de bilgiler ulaşmaktaydı.
Sardunya Devleti tarafında Triyeste'nin nasıl abluka edildiği, Avusturya
İmparatoru'nun hükümet merkezinden nasıl ulaştığına dair biri yazma, diğeri
basma iki evrak ile konu hakkındaki bilgileri bildirmiştir. Buna göre,
Triyeste halkı kuşatmaya dayanamayarak şartsız olarak Avusturya'ya teslim
olmuştu. Bu arada Moburg Miloş yabancı ihtilali fırsat bilerek, bazı yerlerde
ihtilaller çıkararak Sırbistan hükümetini (idaresini) ele geçirmek ve bu amaç
için Viyana'dan kaçıp Skalavin tarafına gittiği konusu Belgrad tarafından
Bosna müşiri Tahir Paşa'ya yazılmıştı. Bu konuda gerekenlere talimat ve
tenbihatlar göndererek, Miloş'un hangi taraflarda olay çıkaracağına dikkatle
takip edilmekte idi. Bu arada bazı adamlarıyla Zağra'ya geldiği ve
taraftarlarını kışkırtmak niyetinde olduğu anlaşılmıştı. Sırp, Bosna ve
Bulgaristan taraflarını etkilemek niyetinde olduğu anlaşılarak, başka taraftan
müdahale edilmiş ve Huvat Bani tarafından Miloş ve adamları yakalanarak
hapsedilmiş ve yanındaki yüklü miktardaki nakidi de almışlardı. Bu durumu
09.06.1848 (6 Rec~ 64) tarihli yazısıyla Bosna Eyaleti müşiri Mehmet
Tahir bildirmektedir .
Yine aynı tarihli ( 6 Recep 64) başka bir yazısında da Mehmet Tahir
şunları anlatmaktadır: Zagrep'ten etrafta bulunan yabancıların Bosna Eyaleti
hakkında olan kötü düşüncelerini içeren iki gazete gelmiş26 Gazetelerin
yapılan tercümeleri ek ile gönderilmişti. Meaııerinden anlaşılacağı üzere;
bunların Bosna Eyaleti hakkında suikast ve niyetleri bulunduğu her iki
gazetede yazılmıştı. Yavaş yavaş Osmanlı Devleti reayasını etkileyerek,
isteklerine ulaşacakları uzak görünmemektedir. Bu yüzden gerekli
mühimmat ve askerin ulaştırılması bir an önce gereklidir. Bunun dışında
başka bir pusulada Triyeste tarafından 7 adet basılı kağıt da tarafından
sunulmuştuC aynı tarih ve numara). Aynı istekleri yinelemekteydi.
Hırvatların bu taraflara tecavüz etmeyi düşündükleri, Bosna Eyaletinde
oturan Devlet-i Aliye reayasının da onlardan yardım isteme niyetinde
bulunduğu Zagrep'te basılan iki gazetede ilan edilmişti. Böyle bir saldırı ve
içeride olay çıkması halinde buradaki askeri kuvvet ve mühimmat az
olduğundan durum kötü olabilirdi. Daha önce istenen miktar askerin

23 BOA.İrade-i Mesail-i Miihiııııııe, Belge- 1969, tezkere tarihi 02.06.1848 (29 C 64).
24 BOA.İrade-i Mesail-i Mühimme, Belge-1969.
25 BOA.İrade-i Mesail-i Mühiııııııe, Belge- 1947.

26 27 Mayıs 1848 Cumartesi tarihli, Noviııe dalııı.lırev.slavoııske gazetesi,sayl-53, 30 Mayıs


1848 Salı tarihli 54.sayı.
Hamiyeı Sezer
62

gönderilmesi hususuna ızın verilmesi istenmekteydi. Durumun


anlaşılabilmesi için bazı erkan-ı eyalet ile Trovnik meclisi erbabından
düzenlenen bir kıta mazbata ve söylenen gazetelerin ilgili kısımları da
eklenerek sunulmuştu. Amaç Müslüman halk ile reayayı birbirine düşürüp,
reayanın öbür tarafa müracaat ederek yardım istemekti. Bu durum özellikle
hudut bölgelerinde etkili olabilirdi. Böyle durumda yeterli askeri kuvvet
27
olmadığından mevkinin iyi idare ve kumandası güç olacaktı .
Bosna valisi Tahir Paşa tarafından gönderilmiş yazılar, İstanbul'a
ulaştığında, gerekenin yapılması konusunda toplanan Meclis-i Has-ı
Vükelada okundu. Gelen yazıların içeriği yukarıda anlatıldığı gibi Avusturya
ve İtalya'daki gelişmeler ve Bosna Eyaleti'nin durumu ile ilgiliydi.
İçlerindeki bilgilerin çoğu İstanbul'da bilinmekte ve bazılarının asılsız
haberler olduğuna inanılmaktaydı. Bosna Eyaleti'nin mevkiinin önemi
eskiden beri bilindiğinden tedbirli olunmasına karar verilmiş ve bunun için
önce gerekli başı bozuk askerinin yazılıp düzenlenmesine, daha sonra da iki
tabur Nizamiye Askerinin gönderilmesine ilişkin Rumeli Ordusu Müşirine
bilgi verilmesine dair karar alınmıştı. Avusturya'daki halk ile Bosna
Hıristiyanları arasında kötü niyetli fikirlerin olduğu kesin değilse de şüphe
göste~ilmesi doğru bir davranıştı. Aslında her hangi bir olayın olmaması
Vali'yi, eyalet ileri gelenleri kadar teleşlandırmamaktaysa da, tedb ir olarak
askeri gücün artırılması fikrini taşıdığı açıktı. Valinin istediği gibi bir alay
Nizamiye Askeri bölge için yeterli olacaktı. Bölgede zaten iki tabur asker
vardı ve iki tabur daha gönderilmesi durumunda askeri kuvvet bir alaya
ulaşacaktı. Bir de oradaki tabur uzun süredir görevdedir ve fesat gruplarıyla
birlikte hareket edebilirlerdi. Bu ihtimal göz önünde bulundurularak başka
yerde yerleştirilmesi daha uygun olacaktır. Bütün bu detayların görüşüldüğü
meclis toplantısında sonuç olarak bazı kararlara varıldı. Buna göre, oraya
gönderilecek Nizamiye Askerinin başka bir alayolması lazımdı. Önceki
karar gereğince Bosna'ya iki tabur, Niş'e de iki tabur gönderilecekti. Ancak,
şimdi, Bosna'nın önemi daha çok anlaşıldığından Niş'e şimdilik bir- tabur
asker gönderilip, oraya gönderilecek bir tabura Rumeli Ordusundan uygun
mevkiinden bir tabur da eklenerek bir alayolmak üzere Bosna'ya
gönderilmesi, oradaki iki taburun geriye çekilerek başka yerde kullanılması
ordu müşirine bildirilecekti. İstenen mühimmat konusu da Fethi Paşa'ya
iletiImiş, düzenlenerek gönderilmesi istenmişti. Başı bozuk askeri konusunda
ise; başı bozuk askeri istihdam olunduğu surette Arnavutlardan almak
gerekirse bunların istihdamında mahallince bazı mahzurlar vardı. Bunların
kullanılması şu nazik vakitte pek uygun değildi. Gönderilecek bir alay
Nizamiye Askeri memleketin asayişi için yeterli görünmekte ise de gerekirse
onların da kullanılması valiye bırakıldığı kendisine bildirilecektes.

27 BOA.İrade-i Mesail-i Mülıimme,Be1ge- 1947, 09.06.1848 (6 Recep 64).


2R BOA.İrade-i Mesail-i Mülıimme, Be1ge- 1947, 30.06.1848 (27 Recep 64), 02.07.1848 (29
1848 İhti]alleri Sırasında Osmanlı Devleti'nin Balkan ve Adalarda Aldığı Önlemler 63

Osmanlı Devleti, bölgedeki durumu görevliler göndererek de takip


etmekteydi. Rumeli taraflarını incelemekle görevli Yaman Efendinin
gördüklerini anlattığı iki adet yazı ve jurnal özetleri Babıaliye
sunulmuştur29.Vaman Efendi'nin bildirdikleri Serasker Paşa tezkeresi ile
İstanbul'a bildirilmişti. Bu bilgi ve belgeler Meclis-i Vala'ya sunulmuş
orada toplanan umumi mecliste görüşülmüştür. İncelemeler sonucu
Yaman'ın bölgede iyi araştırma yapmış olduğu ve görüşlerine katılarak,
ı.
gerekenlerin yapılmasına karar verilerek 3 07 .1848 ( 29 Ş 64) 'de tezkere
ile padişaha sunulması kararı alınmıştı. Görüşler ve evraklar 05.08.1848 ( 4
Ramazan 64) tarihinde bir tezkere ile Padişaha bildirilmiştea.
Bilindiği gibi, yukarıda anlattığımız önlemlere rağmen, 1848 Avrupa
İhtilalleri büyük gelişmelere neden olurken, bunun, iki beylik halinde
yönetilen ve Romanya birliğinin kurulması için güçlü bir akımın bulunduğu
Eflak-Buğdan'da etkisi görüldü. Bağımsızlık ve iki beyliği bir devlet halinde
birleştirmek isteyenler ayaklandılar. Eflak voyvodası bir anayasa kabul
etmek zorunda kaldı ve arkasından ülkeyi terk etti. Bundan sonra, Eflak'ta
geçici hükümet kuruldu. Bu hareket Buğdan'a da sıçradı. Sınırları dibinde
böyle olaylarla karşılaşmak istemeyen Rusya, Eflak ve Buğdan'a asker sevk
etti. Osmanlı Devleti ile Rusya karşı karşıya kalmıştı. Ancak, sonunda iki
devlet arasında 1 Mayıs 1849'da Balta Limanı Sözleşmesi imzalanarak
siyasibir kriz diplomatik yolla çözümlenmiş oldu.
Avrupa ihtilallerinin Osmanlı'ya etkisi Eflak-Buğdan olayları dışında
1848 yılı sonlarında Macaristan ve Polonya'da çıkan isyanlar sonucunda,
asilerin yenilgisi üzerine bir çoğunun sınırları geçerek Osmanlı topraklarına
sığınmaları üzerine ortaya çıkan "Mülteciler Sorunu" olmuştur. Bu problem
de Rusya-Avusturya ve Osmanlı Devleti arasında yapılan uzun
görüşmelerden sonra isteyen mültecilerin ülkelerine veya başka yerlere
gitmelerine, geri kalanların Osmanlı topraklarında, Avusturya ve Rusya
sımrlarından uzak yerlerde yerleştirilmek üzere anlaşma sağlanmıştı.
Sonuç
Osmanlı İmparatorluğu 1848 Avrupa İhtilalleri sırasında, olayların
patlak verdiği ilk andan itibaren olayları takip etmeye başlamıştır. Avrupa'da
görev yapan elçiler gelişmeler konusunda gün gün bilgi aktarmıştır.
Özellikle Avusturya olayları yakın olması nedeniyle dikkatle takip
edilmiştir. Hatta, elçiler askeri harekatları bile detaylarıyla anlatmışlardır.
Çünkü, Osmanlı İmparatorluğu'nda Balkanlar'da yaşayan halk ile Avusturya
idaresinde sınır bölgelerindeki halk birbirine yakındı ve birbirlerini
kışkırtıyorlardı. Avrupa olaylarının çıkmasından sonra öncelikle Boğazlar ve

Recep 64) tarihli tezkere ile padişaha bildirilmiştir.


29 BOA.İrade-i Mesail-i Mühimme, Belge- ]948,03 Temmuz 1848- (Gurre-i Ş 64).
30 BOA.irade-i Mesail-i Mühimme, Belge-, 1948.
64 Hamiyet Sezer

Ege Denizi'ndeki adalarda askeri tedbirler alınmaya başlamış, savunmaya


ilişkin gereken yerler asker ve gemi takviyesi yapılmıştır. Bu arada
Balkanlarda özellikle Bosna Eyaleti, Bulgaristan, Yunanistan sınırına yakın
bölgeler dikkatlice takip edilmiş, bir olay çıkmaması için gerekli tedbirler
alınmıştır. Öncelikli alınan tedbirler arasında askeri savunma girişimleri
gelir. Vali ve ordu yöneticileriyle yapılan haberleşmelerde idarelerindeki
bölgelerin durumu, alınabilecek önlemler ve yapılacak yardımların boyutları
kararlaştırılmıştır. Avusturya ve Yunanistan'dan gelebilecek kışkırtmalara
dikkat edilmiştir. Özellikle Bosna'daki halkın Sırp ve Hırvatlarca
etkilenmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Her hangi bir olaya izin
verilmemeye özen gösteriIse de Sırplar arasında olaylar çıkmış Moburg
Miloş'un hareketi etkili olmuştur. Diğer bölgelerde kayda değer bir olay
görülmemiştir. Ancak, daha sopra Macar ve Leh mültecileri Osmanlı
imparatorluğunu 1848 Avrupa isyanlarının etkilediği olaylardan en önemlisi
olmuştur.
Kaynakça
Arşiv Kaynakları:
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İrade-i Mesail-i Mühimme Tasnifi,
No: 1932, 1938, 1942, 1943, 1944, 1947, 1948, 1969.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Bab-ı Ali Evrak Odası Sadaret Mektubi
Kalemi(A.MKT.)
Dosya: 122/25,123/6,91.
Makale ve Kitaplar:
Ahmet Refik, Türkiye 'de Mülteciler Meselesi,İstanbul, 1926.
Armaoğlu, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1 789-1914),Ankara, 1997.
Kiszling, Rudolf, Die Revolutian im Kaisertum Österreich 1848-1849,
Vienna, 1948. .
Kurat, Yuluğ Tekin, "Osmanlı imparatorluğu ve 1849 Macar Mültecileri
Meselesi",vl. Türk Tarih Kongresi(Ankara 20-26 Ekim 1961),
Bildiriler,Ankara, 1967, s.450-459.
Nazır, Bayram, Mülteciler Meselesi, Erzurum, 1999, bası1mamış doktora
tezi.
Saydam, Abdullah, "Osmanlı'nın Siyasi ilticalara Bakışı Ya Da 1849 Macar-
Leh Mültecileri Meselesi",TTK Belleten LXI/231, Ankara, 1997, s.339-
385.
Sperber, Jonathen, The European Revolutions 1848-1851,New York, 1994.
Uçarol, Rıfat, Siyasi Tarih,İstanbul, 2000.
Üçok, Coşkun, Siyasi Tarih Dersleri, Ankara,1957.
-~~---..."~~-~~~---.----- ...
-.•..
-----._----------- •..----.u-

Hellenleştirmede Bir Yerleşim Ögesi: Katoikia

A Settlements Component İn Hellenİzatİon: Katoİkİa

Ayşe Gül AKALIN*

Öz:
Aleksandros 'un ardıllarının Hellenizm 'i yaymakta kullandıkları etkin
politikalardan biri de yeni yerleşimler kurma yoluyla şehirleşmedir. Bu yeni
yerleşimler başlangıçta çoğunlukla koloni olarak kurulmuştur. Söz konusu koloniler
ise ilk etapta askeri ordugahlar şeklinde karşımıza çıkmaktadır. işte Makedonlar'a
ait garnizon kökenli bu koloniler yazıtlarda "Katoikia" olarak geçmektedir.
Katoikia 'lar Hellenleştirme kapsammda merkezi sistem içinde tek tip ve tek elden
yönetilen birçok yerleşimin çekirdeğini oluşturmuştur. Hatta Katoikia kökenli
yerleşimler Roma döneminde bile, her ne kadar yönetim biçimleri değiştirilmiş olsa
da, farklı karakterleriyle varlıklarıııı sürdürmüşlerdir.
Anahtar Kelimeler: Hellenleştirme, Yerleşim Politikası, Anadolu, Katoikia
Abstract:
One of the effective strategies that the Successors of Alexandros use to spread
Hellenism is urbanising by founding new settlements. Most of the time these
settlements were originally founded as colonies which originally occur as military
headquarters. These colonies with a garnison background are named as "Katoikia"
in the inscriptions. Despite their form of government being these settlements with
Katoikia origin have continued to exist with dijferent characteristics even in Roman
Time. When their settlement locations are closely observed it can be better
understood why the Katoikia settlements have a military background. That is the
Diadochoi were in need of military controlnot only for their internal struggles and
their safety in places recently settled in but also for the systematic deployment they

• Yrd. Doç. Dr., Ayşe Gül AKALIN, A.Ü- DTCF. Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı, TR 06500
Sıhhiye- Ankara, akalin@humanity.ankara.edu.tr
66 Ayşe Gül Akalın

had to put into force. They have been able to ensure the safety betweel1 their borders
and control the native il1habitants around with the help of these headquarters which
were located on strategic spots. After all these the headquarters, Le Katoikia have
been made into cities either through the enforced immigration of native or greek
rooted people from neighbour settlements or other places or through enforced
synoikismos. Katoikia have consequently formed the basis of many uniform
settlements ruled by one governor in a central system under the umbrella of
Hellenism.
Key Words: Hellenization, Urbanization, Anatolia, Katoikia

Aleksandros'un ardıllarının Hellenizm'i yaymakta kullandıkları etkin


politikalardan biri de yeni yerleşimler kurma yoluyla şehirleşmedir. Bu
yerleşimler başlangıçta, çoğu kez koloni şeklinde kurulmuştur. Koloniler ise
ilk etapta Makedon ordugahları olarak karşımıza çıkıyor ki daha sonra sivil
halk göçüyle bunlar büyük yerleşimler haline getirilmişlerdir. İşte Makedon
kökenli, bu gamizon kolonilere "Katoikia" adı verilmiştir. Ele geçen yazıtlar
ışığında Heııenistik kraıııklar arasında Seleukoslar'ın bu yönteme çok sık
başvurdukları ardından Ptolemaioslar'ın da yer yer bu yöntemi
kullandıklarını görüyoruz.
Kolonilerin ilk etapta askeri olmalarının nedeni kuruldukları yerler
izlenince daha iyi anlaşılabiliyor. Öyle ki Diodokhlar hem aralarında
sürdürdükleri mücadeleler sırasında hem de yeni gittikleri alanlarda kendi
güvenlikleri ve yürütmeleri gereken sistematik yayılım için askeri kontrole
ihtiyaç duymuşlardır. Özellikle stratejik noktalarda kurulmuş bu üstlerden
aralarındaki sınırların güvenliğini sağlarken etraftarındaki yerli halkı da
kontrol etmişlerdir. Devamında Katoikia'lar çevrelerindeki yerleşimlerden
ya da, başka yerlerden Grek kökenli ve yerli halkların göç ettirilmesi ya da
zorlama Synoikismos' larla merkezi ve büyük birer yerleşim haline
getirilmişlerdir. Böylece Katoikia 'lar Hellenleştİrme kapsamında merkezi
sistem içinde tek tİp ve tek elden yönetilmesi amaçlanan birçok büyük
yerleşimin çekirdeğini oluşturmuşlardır.
Katoikia 'nın bu şekilde anlamlandırılması aslında modem
araştırmacıların eldeki belgelere dayanarak yaptıkları tartışmaların
sonucunda gelinen bir aşamadır. Bu yorumların çıkarıldığı özgün belgeler
ise daha çok epigrafik kaynaklardır. Ancak her geçen gün arkeolojik
araştırmalarla kaydedilen sonuçlar ve bulunan yeni yazıtlardan edinilen yeni
bilgiler konunun hala tartışma ve yorumlara açık olduğunu göstermektedir.
Yazıtlarda rastlanan şu kelimeler: Ka.'t01KHV= ikamet etmek, oturmak,
Ka.'t01KOUV't£S = ikamet edenler, yaşayan sakinler, Ka.'tOlKla. = (birçeşit)
--------------.-------.-------1._'"""''''~.
__.- ...•
_-.---_-"'. _

HeIlenleştirmede Bir Yerleşim Ögesi:Katoikia 67

ikamet yer/alanı olarak günümüz dillerine çevrilmektedir'. Fakat bu


kelimeler içerdikleri anlamlarla Grekçe'de söz konusu eylemleri ifade eden
tek ve ortak terimler değildir. Ancak bunların içerdikleri şeylerin, eş anlamlı
diğer Grekçe kelimelerden farklı şekilde, Greko-Makedon kökenli insanlara
özgü olduklarını belirtmek için tercih edilmiş oldukları kabul edilmektedir2.
Bu terimlerin hangi coğrafyada kullanıldığı ve en erken ne zamana
indiği konusundaki değerlendirmeler şimdiye kadar ele geçmiş yazıtlar
yoluyla yapılmaktadır. Bu konu için araştırmacılar Phyrigia ve Lykia
yazıtlarını temel dayanak olarak alınışlardır3• Söz konusu terimleri n geçtiği
bu yazıtlar hem coğrafi hem de kronolojik açıdan araştırmanın iskeletini
oluşturmuştur. Bunlara göre, Makedonlar'ın askeri ve sivil kolonileri tüm
Hellenistik krallıkların alanlarına yayıldığı halde Katoikia olarak
adlandırılmış yerleşimlere sadece Anadolu 'da rastlanmaktadır4. Yerleşim
tipiyle bağlantılı Katoikos terimi Lydia'da Hellenistik'ten Roma dönemine
kadar olan yazıtlarda karşımıza çıkarken Katokia adının açıkça geçmesi yani
koloninin bu terimle anılması Roma İmparatorluk dönemi yazıtlarında yer
alır. Phyrigia 'da ise Roma dönemine kadar Makedon kökenli Katoikia
varlığına işaret eden bir belge yoktur5. Ancak Seleukos ve Ptolemaios
kurulumu yerleşimlerin yoğun olduğu Kilikya'da yürütülmekte olan
epigrafik araştırmalar ve yüzey araştırmaları6 sunacakları sonuçlarla bu
konudaki bilgilerimizi önemli ölçüde arttıracak ve birçok soruya cevap/yeni
boyut getireceklerdir.
Bu türde kurulmalara bakıldığında, çoğunluğunun Seleukos, bir
kısmının da Ptolemaios döneminde var olduklarının anlaşılmasına rağmen
belgelerin içerdikleri bilgiler, ait oldukları zamanın öncesine gönderme
yapma olanağı sağlamaktadır. Öyle ki bazı Katoikia'ların tarihinin
Aleksandros dönemine kadar indiği anlaşılır? Özellikle Hellenistik dönem
yayılma politikasının geneli kapsamında, yazıtların içerdikleri ip uçlarını
değerlendiren bazı tarihçiler Katoikia'ların bir kısmının Aleksandres
döneminde kurulmuş koloniler oldukları görüşünde birleşmektedirler. Bu

ı. Oertel, 1921, i ve Schuler, 1996,33 vd.


2. Billows, 1995, 148, dn.9
3. Cohen, 1991,50 ve Tscherikower, 1927, 121, Schuller, 33
4. Bunlar MÖ 243 yıllarına karşılık gelen Sipylos Magnesia"sı, Smyrna, Lydia ve

Phyrigia"da kurulmuş katoikialardan bahseden yazıtlardır (Cohen, 1991, 42)


5 Cohen, 1991,50

6 Mersin Üni versitesi "nden Prof. Dr. S. Durugönül ve ekibi, Yrd. Doç Dr. Ü.
Aydınoğlu Kilikya"da bu konuları aydınlatacak kazı ve kapsamlı yüzeyaraştırmalarına
devam etmekte ve sonuçları düzenli olarak yayınlamaktadırlar. Paralelinde Istanbul
Üniversitesi"nden Prof. Dr. M.H Sayar ve ekibi de bölgenin Epigrafik
araştırmalarını sürdürmekte ve önemli belgeleri gün ışığına çıkartıp
yayınlamaktadırlar.
70ertel, 1921,3, Cohen, 1995,424 vd.
68 Ayşe Gül Akalın

yaklaşım çerçevesinde burdaki kolonistlerin Asia'ya, yani yeni topraklara


yerleşmek amacıyla Aleksandros, Antipatros, Antigonos ve diğer
Diodokhlar'ın seferleriyle geldiklerini ileri sürerler. Kolonistlerin çoğunluğu
kraliyet ordusuna hizmet etmiş yaşlı komutanlarla ordudaki Makedon ve
diğer barbar askerlerdir8. Bu fikirlerin dayandırıldığı kanıtlarsa gerek
sikkelerinde gerekse yaşadıkları yerlerdeki mimari yapılarının üzerinde,
etnik karakterlerini uzun süre koruduklarını gösteren Makedon
semboleridir9. Ayrıca özellikle Lydia'da bulunmuş yazıtlar da Roma
dönemine ait olmalarına rağmen, hala içerdikleri Makedon kökenli ay ve kişi
isimleriyle de bu savı desteklemektedirlo. Buna rağmen Aleksandros
döneminde de bu türde yerleşimler Katoikia olarak mı adlandırılıyordu, açık
değildir, çünkü bunu gösteren bir belge henüz bulunamamıştır.
Aslında Anadolu'da Erken dönem Makedon kolonisi olarak bilinen ama
hangi Diodokh tarafından kurulduğu kesin olmayan birçok yerleşim vardır.
Peltell, Doidye12, Kobedyle13, Hrykanisl4, Kadoil5, Nadrasal6 gibi adları
bilinenler başlıca örneklerdir, ancak bunlardan StratonikeiaI7, Apollonisl8
dışındakilerin Katoikia olup olmadıkları kesin değildirl9• Belgeler
Anadolu'daki Katoikia'ların büyük kısmının Seleukoslar tarafından
kurulmuş olduğunu ortaya sermektedir. Özellikle Lydia'dan bulunmuş Roma
dönemine ait yaklaşık kırkbeş yazıtta Katoikia ya da Katoikos terimleri geçer
ki. Bunların işaret ettiği yerleşimlerin bir kısmının olasılıkla Makedon
öncüllerinden veraset yoluyla kalmış ama çoğunun da Seleukos kurulumu
olduğu savunulurzo. Antik kaynaklara bakıldığında örneğin bu koloniler
arasında Thyateria'nın da kesin bir Seleukos Katoikia'sı olduğundan
bahsedilmektedir. Bu bilgi bir yazıda da desteklenmektedirzı.

8. Billows , 1995, 178


9. Cohen, 1995,424 vd.,
lo. Cohen, 1991,44
ll. a.g.e, 318

iZ. Cohen, 1995,206


n. a.g.e, 214
14. a.g.e, 209
• 15
. a.g.e, 213
16. a.g.e, 223
17 a.g.e, 438

18 a.g.e, 201

19. Oertel, 1921. 4 ve Cohen, 1991. 46

20. Co hen, 1991.43

21. OGIS i 21 i yazıtında Apollan'a ithaf yer almaktadır ve bununla beraber, bu yerleşimdeki
Makedonya askeri tümeninden bahsedilmektedir. Strabon'a göre (Strab. XIII 4,4) Thyateria ı.
Seleuko5 kolonisi olarak kurulmuştur. Bu da yaklaşık IÖ 274 yılında karşılık gelmektedir
(Cohen ı995, 438)
--------------------------- ....
---------.22---

Hellenleştirmede Bir Yerleşim Ögesi:Katoikia 69

Tartışılan önemli noktalardan bir diğeri Katoikia'ların sivil mi yoksa


askeri bir kurulum mu oldukları ve ne tür karakter taşıdıklarıdır. Lydia'daki
Seleukos Katoikia 1arı için askeri karakter baskın gözükürken
Phyrigia'dakilerin sivil karakter taşıdıkları düşünülür22. Seleukos
Katoikia'larının askeri kökenli koloni oldukları görüşü, daha çok onların
içinde bulundukları şartlar ön planda tutularak ileri sürülmektedir. Öyle ki
Seleukoslar'ın amacı kilit konumda kurulan merkezi yerleşimlerle
topraklarını genişlernek ve aynı zamanda buralarda egemen yönetim sistemi
yerleştirmekti23. Buna göre hem diğer Ardıllar hem de yerli halkla mücadele
ederken, yeni yerleşimleri kurmadan önce bu alanlara uzanan güzargahlar
üzerinde askeri üstler kurmaları akla daha yakındı. Öyle ki bunların bir kısmı
daha sonra sivil halkın yerleşmesiyle gerçek birer yerleşim haline gelirken
bir kısmı askeri anlamda stratejik işlevleri bittikten sonra ortadan
kalkmışlardır24. Örneğin İçbatı Anadolu'daki Katoikia'ların çoğunun
Galatlar'a karşı kuruldukları taraftar toplayan bir görüştür. Bu üstler yoluyla
Seleukoslar Anadolu içindeki kontrollerini 2. yy içlerine kadar
sürdürmüşlerdir. Ardından Attalos ve Ptolemaioslar da buralardaki
kurulumlara aynı amaçla devam etmişlerdir2s. Yine aynı şekilde
Seleukoslar'ın Dağlık Kilikya'da kurdukları üstler özellikle yerli kabilelerin
arkadaki büyük üstlerine saldırılarını önlemek amacını taşıyan birer ön
karakol işlevindeydi. Bunlardan bir kısmının sadece phorourion26 olması söz
konusuyken, bir kısmı gelişerek büyük yerleşimler haline gelmişlerdir27•
Seleukoslar yeni kuruluşların yanında kendilerinden önce var olan bazı
Grek yerleşimleri ve Makedon kolonilerini de takviye ederek yeni bir şekle
sokmuşlardır28. Phyrigya'da ele geçen, Katoikia'larla ilgili ondört yazıttan
dokuz tanesi Attaloslar'dan bahseder; bunlar MS. 2 ve 3. yy'lara ait

22.Cohen, 1991,43
23.Rostovzeff, 1955,373
24. Oertel, 1921. 12 ve Billows, 1995. 17S,
25.Troas'da IÖ 21S yılında Trakya'dan getirilen Galat askerleriyle kurulmuş Aigosages
kolonisi bu duruma bir örnek teşkil eder ( Cohen 1991, 46); Oertel, 1921. 3
26. Aydınoğlu, 2004, 173 , ve yine 2004 s. ISl'de" (Olba) Territorimunda gerçekleştirilen
yerleşim düzenlemesi temelde Hellen savunma mimarisinin bir yansıması olsa da, bölgesel
özellik olarak savunma yapılarıyla sivil ihtiyaçlar da birleştirilmiş olmalı" ibaresi aslında bu
alanların başından beri birer Katoikia (garnizon kökenli sivilleştirilen koloni) olarak
kurulduklarının arkeolojik kanıtları şeklinde ele alınabilir. Yine de bu görüş için son sözü
epigrafik kaynaklar söyleyecektir.
27. Aydınoğlu, 2003, 253, 255. Hüseyinler, Veyselli, Tabureli, Pasıı, Takkadın gibi Makedon
kurulumu kalelerI ön karakollar daha sonra yailan idari organizasyon ve halk göçüyle
olasılıkla birer sivil katoikia haline getirilmişlerdir. Ancak kaynaklarda yer olan bu bilgileri
destekleyecek kanıtları hala bu bölgede sürdürülmekte olan kazı ve yüzeyaraştırmaları açığa
çıkacaktır.
28.Magnesia ad Sipylos buna en güzel örnektir Magnesia ad Sipylos. Rostovzeff,
1955
70 Ayşe Gül Akalın

30
belgelerdir29. Özellikle Blaundos'dan bulunmuş yazıt önemli bilgiler verir ;
İçeriğinden Attalos Katoikialar'ında Makedon olmanın ön planda olmadığı,
içinde İonia1ı, Karialı ve Galat askerlerin bulunduğu anlaşılmaktadır3!. Bu
yazıtların çoğunda Attalos Katoilcia'larının da hangilerinin askeri
hangilerinin sivil koloniler olduklarını tam olarak anlaşılamamaktadır.
Ayrıca Katoikia'larda yaşayan halkın ne kadarının Grek ya da Makedon
32
olduğu, bunların içlerinde ne kadar yerli olduğu da bilinmiyor .
Seleukoslar'ınkilerle faralel ve hemen sonrasında Ptolemaios kurulumu
Katoikia'lar da vardır 3. Bunların ise yayılma alanlarının daha çok Kilikya
bölgesinin batısı olduğu görülür34.
Tüm bu kolonilerin niteliklerine bağlı yönetim düzenlerine
baktığımızda şüphesiz askeri olanlarla olmayanlar arasında farklılıklar
olduğunu tahmin edebiliriz. Fakat belirtildiği üzere hangilerinin askeri
hangilerinin sivilolduklarının henüz kesin saptanamadığından ancak kendi
zamanlarından sonraya ait belgeler ve aynı topraklarda süregelen bazı
geleneksel yönetimler ele alınarak fikir yürütülmektedir. Buna göre
hakimiyet altındaki toprakları ve sınırları korumak için uç noktalarda
konumlandırılmış olan Katoikia'lar büyük ölçüde askeri amaçla kurulmuş
olmalıdır ki buranın halkı da her an saldırıya hazır mobil birlikler olan
askerlerden oluşmuştur35. Yazıtlardan askeri olması gereken Katoikia'ların
daha çok garnizon düzeni şeklinde organize oldukları anlaşılmaktadır. Bu
düzende n£soı= piyadeler, ınnw; =süvari birlikleri ve O''tp<X'twrraı ünvanlı
askeri yöneticilerle ııy£I.!Ov£S ünvanlı sivil yöneticiler yer almıştır36• Yine
yazıtlarda bu komutanlara verilmiş olan topraklardan bahsedilmektedir37ki

29 Cohen 1991,46
30. Blaundras IGR LV 717 ve Cohen, 1995,292 ve Filges, 2001, 232
3l Cohen, 1995,145
32. OGIS 233 (Austin, ll. ~90, 3 i 1 vd.) yazıtı Maender Magnesia'sı ile ilgili bir

ı.
dekrettir. Bu dekrette Antiokhos'un buradan bir grup halkı Antiokhia Persis'e
gönderdiğinden söz ediliyor, aynı durum Psidia Antiokhia'sı için de geçerlidir
(Strab.xn.8. 14). Yani büyük bir Grek yerleşiminden Katoikia' ya kolonistler transver
edilmektedir.
33. Durugönül, 1999.74 ve 2002,59; Cohen, 1995,417
34. Durugönül, 1998,71 vd. ve 2002, 62, Sayar, 1995,279
35 . Rostovtzeff, 1955, 392
36 OGIS 229 (Austin, n. 182,297 vd) yazıtında Smyma ıle Magnesia arasında bir
anlaşma konu edilmiştir. Burada Symrna'daki kolonıstlerden bahsedilirken ve
bunların burada yaşayan süvari ve piyadeler olduğu belirtiliyor. Dertel' e (I 92 I, 5)
göre burada aktif görev yapan bu askeri kolonistler buraya 3. Suriye savaşı sırasında
güvenligi sağlamak ve ayaklanmaları önlemek amacıyla gönderilmişlerdi. (Cohen, 1995,216)
37. Insch v. Perg. ı58 (Welles, RC 16, 85 vd. ve RC 51,205 vd.) yazıtı, İö 2. yy la
aittir ve Pergamon'da komutanlara verilen kleraslardan bahseder. Buna gore
komutanlarda birine 100 plethren tarla, ıO plethren bağ, bir diğerine 50 pJethren tarla,
5 plethren bağ verilmiş. Böylece bir Katoikia icinde birden fazla Kleros'un da
Hellenleştirmede Bir Yerleşim Ögesi:Katoikia 71

araştırmacılar bu bilgiyi Ptolemaioslar'ın Mısır'da kullandıkları


KAYlpouxaı = Kleroukhotluk sistemiyle ilişkilendirirler38. İlk örneği
Attika'da İÖ.7. yy da var olan bu tımar sistemi, ana yerleşimden Apoikialara
Kleroukhoi olarak adlandırılan liderler gönderilmesiyle yapllandırılmıştır39.
Mısır da ise Ptolemaios döneminde Kleroukhoz1ar, kırsalda yaşayan tarım
işleriyle uğraşan büyük beyler olarak karşımıza çıkar. Kleroukhoz'lara belli
miktarda işletmesi, adam çalıştırması ve geliriyle asker yetiştirmesi
için KAııpo~ yani toprak verilmiştir; bunun karşılığında askeri bir tehlike
durumunda emrindeki beslediği askerleri devlet adına harekete geçirmekle
yükümlendirilmişlerdir. İşlettikleri toprakların yönetimi ise sonradan
oğullarına geçmektedir. Bazı araştırmacılar Seleukos ve Ptolemaios
Katoikia'larındaki bu düzenin başı beylerin, çoğu zaman Kleroukhos değil
Katoikos olarak adlandırıldıklarını savunmaktadırlar. Hatta Mısır'da
Kleroukhos ve Katoikos olmak üzere iki türde toprak sahibinin aynı
dönemde beraber var olduklarına dikkat çekmektedirler4°ki şüphesiz bu
henüz aydınlanamayan bir ayrıma işaret etmektedir. Yine yazıtlardan
Anadolu'da da özellikle Roma döneminde kırsalda büyük toprak sahiplerinin
olduğunu biliyoruz ki bunların bir kısmı yerli beylerken bir kısmı da büyük
yerleşimlerin territoriumlarına bağlı Katoikia'ların başındaki kişilerdir41.
Yine örneklerine Kilikya'da rasladığımız kırsaldaki tarım alanları ortasına
kurulmuş vilIalar42 belki de Seleukos döneminden beri gelen birer sivil
Katoikia'ya ve bunu yöneten Katoikos'a işaret etmektedir43.

olabileceğini anlıyoruz.
38 .Rostovtzeff, 1955,221 ve Oertel, 1921. 14
39. Der Kleine Pauly, Bd.3, 1979,252 vd.
40 . Rostovtzeff, 1955, 577 ve 700
41 . a.g.e, 958 .
42. Aydınoğlu, 1999, 155 vd.
"\ Aydınoğlu'nun (1999,155-167) üzerinde çalıştığı Kiliki~'daki Yilla
Rustica'lar arasında saptamış olduğu, özellikle kuleli örnekler dikkate alındığında, yapıların
savunma mimarisi izleri taşıması, erken dönemlerden beri bu alanda askeri işlevli binaların
ağırlıkta olduğu bir Katoikia'nın devamını akla getirmektedir. Öyle ki Kilikya'nın kırsalında
bile yerel değil, Roma mimarisine özgün tipte (ıtalya ve Hellas'daki örneklerle paralel)
görkemli büyük binalar yapılması , yerel zenginin gücünü değil, oradaki Roma gücü ve
otoritesine işaret ediyor olabilir. Cicero söylevierinde, kendi yaşadığı dönemde bile, özellikle
Kilikya'daki dağlı, yerli kabilelerin/halkların Imparatorluk için sorun yarattığından
bahsetmektedir. Durum böyle iken Roma'nın bu bölgenin kırsalında sadece tarımı denetiemek
değil, aynı zamanda hala mobil askeri kuvveti er bulundurma ihtiyacı da söz konusudur. Bu
nedenle bu viIlaların Roma'ya bağlı tımar sahibi Katoikos/Kleroukhoi'un kullandığı konut ve
tahıl deposu olmaları yanında, küçük ordugah merkezi işlevini de görmüş olmaları akla
yakındır.. Aydınoğlu'nun sürdürmekle olduğu araştırmalar kapsamında, söz konusu binaların
bulunduğu alanlar ve çevresini tümüyle araştırılıp değerlendirilecek olması, bu görüşe/soruya
da şüphesiz açıklık getirecektir. Eğer bulgular önesürülen yönde ise, bu Roma'nın eyaletIerde
yürüttüğü politika çerçevesinde özellikle kırsal anlanlarda yaptığı düzenlemeler konusunun
aydınlanmasında ciddi bir adım olacaktır.
72 Ayşe Gül Akalm

Katoikia'ların merkezi yönetimleriyle bağlantıları üzerine elde az bilgi


mevcuttur, örneğin Attalos dönemine ait yazıtlarda buralardan sorumlu
"otKOVOf.lOS-rııS Kaıpııvov Ka-rOtKtas" ibaresiyle merkezden gönderilen
bir denetim memuru bulunduğu görülüyor. Benzer şekilde Roma
İmparatorluk döneminde de "Bpaf3E'\naı" adlı senelik memurlar bu
yerleşimlerde denetim işini yürütmüşlerdir44•
Katoikia'ların fiziksel yapılarına gelince; prensipte Grek polisiyle
bağlantılı olması düşünülen Katoikia 1ar Anadolu 'da bulunan yazıtlara
bakıldığında kırsal karakter taşıyan çoğunlukla polis 'ten bağımsız birer
yerleşim oldukları dikkat çekmektedir45. Öyle ki bazı Hellenistik dönem
yazıtlarında46 Katoikia'nın Kome=köy nitelikli en küçük yerleşim birimi
yerine kullanılmış olduğu görülmekle beraber bazen aynı yazıtta aynı yer
için bu iki terimin beraber yeraldığı, bazen de birbiri yerine kullanıldığı
görülür. Katoikia Roma dönemi yazıtlarında karışık bir kavram şeklinde
dönüşmüştür, öyle ki burada yaşıyan halktan Katoikountes olarak
bahsedilmektedir ve bunlar Katoikia'nın bağlı bulunduğu polis'in
vatandaşlarından ayrı tutulmaktadırlar. Yani polis 'ten Katoikia'nın bu
dönemde de bağımsız bir statüsü mü var yoksa polis'in territorimu içinde yer
alan bir birim mi yeterince belirli değildir. Ancak fiziksel yapı olarak
Katoikia'ların Roma Döneminde de köy durumunda oldukları
47
anlaşılmaktadır .
Bunların yanında,Ptolemaios iktidar alanı ve Roma dönemine ait
yazıtların bazılarında, Katoikia ibaresine bazı eski tapınak devletleriyle
bağlantılı olarak rastlıyoruz.48 Öyle ki bağımsız tapınak devletleri, önceleri
güçlerini kırmak amacıyla yakınlarına kurulan Katoikia tarafından zaman
içinde soğurulmuşlardır. Örneğin Kastabala-Hierapolis49 gibi tapınak
devletleri Makedon iskancılarca takviye edilerek sivil yerleşim haline
geti~ilmi~lerdir. Yin.e. ~a~i?os ile .Pt?lemaios'lar tarafı~dan kurula.n
Arsınoe5 arasındaki ılışkı5, bu asımılasyonun ne denlı hassas bır
diplomasiyle diretildiğini gözler önüne sermektedir.

44. Oertel, 192 ı. 10 ve Rostovtzeff, 1955, 696


45. Schuler, 1996.33
46 Rostovtzeff, 1955, 511-513
47. Rostovzeff, 1955,514: Telmessos yazıtı ilginç şeyler ortaya koyuyor. Antiokhos'un askeri
kolonisi olan Telmessos basit köy şeklinde askeri bir katoikia iken, Eumenes il döneminde
tekrar canlandırılarak zengin bir Laoi durumunu aldığı belirtiliyor. Bu dönemde buradaki
askeri karaktere işaret eden hiçbirşeyden bahsedilmiyor.
48. Oertel, 1921,9
49. Rostovtzeff, 1955,372 ve Cohen, 1995,367
sU Sayar, 1994, 199
51. Bu uygulamayı ayrıntılarıyla içeren yazıt için bkn. Opelt,I.-Kirsten, E. 1998,
55-57. değerlendirme için Durugönül, 1999,73 vd.
Hellenleştirmede Bir Yerleşim Ögesi :Katoikia 73

Eldeki tüm bu bilgiler şu şekilde özetlenip sonuçlandırılabilir;


Hellenistik Monarklar tarafından Anadolu'da kurulmuş kırsal üstler olan
Katoikia'lar, başlangıçta sosyo-politik ve askeri açıdan stratejik noktaları
güvence altına almak amacıyla ön karakollar olarak kurulmuşlardır. Zamanla
bunlardan coğrafi konumları uygun olanlar Hellenleştirme kapsamındaki
şehirleşme hareketine dahil edilmişlerdir. Bu da söz konusu Katoikia'lara
çevre yerleşimlerden halk göçü veya zorunlu Synoikismoslarla
gerçekleştirilmiştir. Bu yolla Katoikia ların bir kısmı, büyük Hellenistik
yerleşimlerin çekirdeklerini teşkil etmişlerdir. Diğer bir durumda da
Katoikialar Hellenistik dönemden başlayarak bağımsız olan tapınak
devletinin yakınına kurulup bunların kontrollerinin sağlanmasında
kullanılmışlardır. Ancak çok geçmeden bu özerk devlet söz konusu Katoikia
merkez alınarak onun ismi altında ve sivil halk takviyesiyle soğurulmuştur.
Bunların yanında Kome statüsünde kalanları ise Kleroukhoi'luk olarak
anılan tımar sistemiyle, Katoikos ünvanlı beyin idaresinde Katoikountes
olarak nitelendirilmiş halkıyla direkt merkezi yönetime bağlı, ya da polisin
territoriumunda ona bağlı bir birim şeklinde Roma imparatorluk dönemi
içine kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Kısatmalar ve Bibliografya

Austin,1981 Austin, M.M, The Hellenistic World from Alexander to


the Roman Conquest, 1981
Aydınoğlu, 1999 Aydınoğlu, Ü., "Doğu Dağlık KiIikia'da ViIIae
Rusticae" Olba il (1. Cilt), 1999 155-165.
Aydınoğlu, 2003 Aydınoğlu, Ü., "The SettIement Patterns of the Olbian
Territory in Rough CiIicia in The Helienistic Period"
Olba VIII, 2003, 251-263
Aydınoğlu, 2004 Aydınoğlu, Ü., "Yerel İrade -Dış It'dSkı Tartışması
Arasında Olba Territorimumundaki Yerleşim
Düzenlemesi ve Hellenistik Dünyadaki Yeri" Olba X,
2004, 169-185
BiIIows, 1995 Billows, R.A.. Kings and Kolonist, Aspects of
Macedonian lmperialism, 1995
Cohen, 1991 Cohen, G. M .. "Katoikia, Katoikoi and Macedonians
Asia Minor", Anc Sac 22, 1991,41-50
Cohen, 1995 Cohen, G. M .. The Hellenistic Settlements in Europe,
the lslaııds and Asia Minor, 1995
Durugönül, 1998 Durugönül, S. "Seleukoslar'm Olba Territorimunda
Akkulturation Süreci, Olba I, 1998,69-76
Durugönül, 1999 Durugönül, S.. "Nagidos Üzerine Düşünceler", Olba
ll, 1999,69-70
JIIIl------...--- .... -"'AII ••.••• ..------ •••••
---~"--"- ••••••••
---------------

74 Ayşe Gül AkaJın

Durugönül, 2002 Durugönül, S. "Dağlık Kilikya ve Kapaz Bölgesi


(Kuzey Kıbrıs)", Olba VI, 2002, 57-69,
IGR 1nscriptioııes graecae ad res romans pertiııentes, ed.
R. Cagnat1906-1927
OGIS Orientis Graeci Inscriptiones Selectae, ed. W.
Dittenberger,I-2,1903-1905
Oertel, 1921 Oertel, F. "Katoikoi", RE XI 1,2, 1921,2-26
Opelt.-Kirsten 1998 Opelt,I.-Kirsten, E ,,Bine Urkunde der Gründung von
Arsinoe in Kilikien", ZPE 77, 1998,55-66
Rostovtzeff, 1955 Rostovtzeff, M. Gesellschafts und
Wirtschaftsgeschiehte der hellenistisehen Welt, 1955
Sayar, 1994 Sayar, M. H "Antik Kilikia'da Şehirleşme" XII TTK
Kongresi, 1994, 194-225
Sayar, 1995 Sayar, M.H, ,,Bine neuentdeckte seleukidische
Befestung im ostkilikischen Taurus" Antike Welt, 26,
1995,279-282
Schuler, 1996 Schuler, C Laendliche Siedlungen und Gemeinden im
hellenistischen und römischen Kleinasien, 1996
Welles, Re Welles, CB, Royal Correspondence in the Heflenistic
Period, 1934

Tscherikower 1927 Tscherikower, V. Die hellenistischen Staetegründungen


von Alexander dem Grossen bis au! die Römerzeit, 1927
- -----~-~-~-------------
...------------------¥.. ,=-,

XVII.Yüzyıl Sonlarında İstanbul-Edirne Arasındaki


Menziller ve Bazı Menzilkeş Köyler *
Menzils and the Villages of Menzil between Istanbul and
Edirne at the Last Period of the ıih Century

Sema AL TUNAN**

Öz

Osmanlı imparatorluğu siyasal birliğini sağladıktan sonra, Rumeli 'de yayılma


politikası izledi, Osmanlılar mevcut ana yolları kullanarak Rumeli 'de üç yolda
ilerlediler, Bu yollardan biri Romalılar ve Bizanslılardan beri askeri amaçla
kullanılan "Via Millilaries" olarak adlandırılan yoldur, Osmanlı üçlü yol
sisteminde orta kolu oluşturan bu yol İstanbul 'dan başlıyor, Silivri, Çorlu, Edirne,
Filibe, Sofya ve Niş 'ten geçerek Belgrat'a ulaşıyordu, Haberleşmede kullanılan bu
yollar özellikle Rumeli 'de Osmanlı ilerleme yönünü de gösteriyordu. Merkezi kol
olarak da bilinen orta kol askeri öneminden dolayı Osmanlının bu yöndeki
seferlerinde ordunun izlediği güzergah olmuştur,

Aııahtar Kelimeler: Menzil, Askeri Yol, Menzilkeş Köyler, istanbul, Edirne,


Abstract

After the OUoman Enıpil'e had formed apoiilical union, focused on Roumelia
and followed the policy of expansionism in Roumelia. The OUomans, who used the
main roads available tııen, followed three ways to reach Roumelia. One of these
roads was Roumelia main road, wlıich was also called Via Militaries since il had
been used by Romans and Byzantines for mililary purposes. This road, which was
the middle road of the OUoman 's three road system, had a starting point in
İstanbul and was leading Belgrade via Silivri, Çorlu, Edirne, Filibe, Sofia and Niş.

Bu makale Londra'da 8-12 Haziran 2002 tarihinde yapılan l5-CIEPO sempozyumunda


bildiri olarak sunulmuş, basılamamıştlL Çalışma yeni çalışma ve eklernelerle genişletilmiştiL
00 YrdDoç.Dr" Anadolu Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü.
Sema Altunan
76

These roads, which were used in communication, alsa showed the directian of
GUaman 's proceedings in Roumelia. The middle road known alsa as central road
due to its militmy importance were used as militmy itinerary in GUoman 's
campaigns in this directian.
Key Words: Menzil, Militmy Roads. Villages of Menzil, İstanbul, Edirne.

Giriş
Osmanlı Devletine başkentlik yapmış olan iki önemli merkez; İstanbul
ve Edirne arasındaki menzillerin XVII.yy. sonlarındaki durumu bu bildirinin
konusunu oluşturınaktadır. Bu menzilleri tek tek incelemeye geçmeden önce
Osmanlı Devletinde menzillerin önemine ve işlevlerine değinmek yerinde
olacaktır.
Osmanlı Devletinde menziller gerek Anadolu da gerekse Rumeli de
üçlü yol a~ı üzerinde belirli noktalarda oluşturulmuş konaklama
merkezleridir. Birinci işlevleri Osmanlı Devletinin resmi haberleşme
hizmetini yerine getirmek olan menziller posta istasyonları olarak görev
yapmışlardır2. Aynı zamanda bulundukları yerin ve yolların güvenliğini
sağlamak, yöreye sosyal ve ekonomik hareketlilik kazandırmak ve sefer
sırasında ordunun konaklama ihtiyacını karşılamak gibi işlevleri de
bulunmaktadır. Özellikle sefer sırasında ordudaki asker ve hayvanların yem
ve zahire ihtiyaçlarının karşılandığı merkezler3 olarak askeri fonksiyonları
büyük olmuştur.
Yerine getirdikleri askeri4, ekonomik ve sosyal işlevlerinin yanı sıra
birinci işlevleri resmi haberleşmeyi sağlamak olan menziller bu işlevlerini
ulaklar aracılığıyla yerine getirmişlerdir. 5 Osmanlı Devletinde menzil

i Merızil kelime olarak; konak, iki konak arası ve bir konak yol anlamlarına gelmektedir.
(Bkz. Şemseddin Sami, Kamiis-ı Türki, İstanbul, 1978, s. i44; M Zeki Pakalın, Osmanlı
Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, il (İstanbul, 1983),s.479; Mithat Sertoğlu, Osmanlı
Tarifı Lugatı, İstanbul, 1986, s.221 vd.
2 Menzillerle ilgili bkz. Yusuf Halçağlu; Osmanlılarda Ulaşım Ve Haberleşme (Menziller),
Ankara, 2002; Ayrıca bkz. Sema Altunan; "Osmanlı Devletinde Haberleşme Ağı:
Menzilhaneler", Türkler Aıısiklopedisi, C. iO, s. 913-919.
3 Sefer sırasında ordunun ihtiyaç duyduğu iaşenin cinsi ve miktarı, ordunun izlediği güzergah

üzerinde bulunan menzillerde toplanırdı. Bunun için menzilin bulurduğu yerdeki kazanın
kadısına bir ferman gönderilirdi. Menzillerde toplanan iaşenin cinsi ve miktarıyla ilgili olarak
bkz. Rıza Bozkurt, Osmanlı İmparatorluğunda Kollar, Ulak ve İaşe Menzilleri, Ankara,
1966, s. 21-42.
4 Menzillerin askeri fonksiyonları için bkz. Yaşar Ertaş, "XVIII. Yüzyıl Başlarında
Rumelideki Menzillerin Askeri Fonksiyonları", CBÜ Fen Edebiyat Fakültesi Dergisi, s. 91-
98.
5 Ulak sistemi ile ilgili bkz. Colin J.Heywood, 'The Ottoman Menzilhane and Ulak System in

Rumeli in the Eighteenth Centuıy", l. Uluslararası Türkiye'nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi


XVII. Yüzyıl Sonlarında İstanbul-Edirne Arasındaki Menziller ve Bazı ... 77

teşkilatı oluşturulmadan önce de resmi haberleşme ulaklar aracılığıyla


yapılmıştır. Devletin kuruluşundan itibaren ulaklara yerine getirdikleri bu
önemli hizmet nedeniyle büyük bir hareket özgürlüğü tanınmıştır.6Bunlar
Kanuni Sultan Süleyman döneminde (1520-1566) XVI.yy sonlarına doğru
bir düzen altına alınarak, belirli noktalarda kurulan menzilhanelerde
dinlenmeleri ve menzil beygiri almaları sağlanmıştır. 7 Böylece resmi
haberleşme bir düzen içinde menzilhaneler aracılığıyla yapılınaya başlanmış
ve bir "Menzil Sistemi" ortaya çıkmıştır.
Osmanlıların üçlü yol ağı8 ile imparatorluk içindeki bütün yollar
başkent İstanbul'a bağlanarak merkezle-taşra arasındaki resmi iletişim
sağlanmıştır. Haberleşmede kullanılan bu ~ollar özellikle Rumeli'de
Osmanlı ilerleme yönünü gösteriyordu. Sağ kol, sol kol 10 ve orta kololarak
sınıflandırılan bu yollardan özellikle Rumeli'deki merkezi kololarak da
bilinen orta kol askeri öneminden dolayı, Osmanlmın bu yöndeki (İstanbul-
Belgrad güzergahı) seferlerinde ordunun izlediği güzergah olmuştur. i ı
Dolayısıyla bu kol üzerindeki menzillerin de askeri önemi bir kat daha
artmıştır. Nitekim askeri öneminden dolayı bu yolOsmanlı hakimiyeti
öncesinde de Via Militaris olarak adlandırılmıştır. Osmanlılar için bu yolun
büyük önem taşımasınm temelinde yatan neden Balkanların belkemiğini
oluşturan bu yola hakim olmanm Balkan Yarımadasını büyük ölçüde kontrol

Koııgresi Tebliğleri, Yay.Haz. O.Okyar-H.İnalcık, Ankara, 1980, s. 179-186.


6 Ulaklar, "ulak hükmü" ile ihtiyaç duydukları hayvanları ücretsiz alıyorlardı ve her türlü
ihtiyaçları karşılanıyordu. Ancak zamanla halkın zorla beygirlerini alarak halka zarar vermeye
başladıkları görülünce yeni düzenlemelere gidilmiştir.(bkz.Yusuf Halaçoğlu, Osmaıılılarda
Ulaşım Ve Haberleşme (Meııziller), Ankara, 2002, s. 182)
7 Sadrazam Lütfi Paşa tarafından yapılan düzenlemeyle ulaklara devlet tarafından "inam
hükmü" adıyla bir belge verilerek bu belge ile yalnızca menzillerden beygir almaları ve halkın
zarar görınemesi amaçlanmıştır. (Lütfi Paşa, Tevarilı-i Al-i Osmaıı, İstanbul, 1341, s. 373;
Lütfi Paşa, Asaj-ııame, İstanbul, 1326, s. i! vd.)
8 Osmanlı yol sistemi için bkz. İsmet Miroğlu, "Osmanlı Yol Sistemimine Dair", i.Ü.E.F.
Tarilı Eııstitüsü Dergisi, 15 (İstanbul, 1997) s. 241-252; M. Hanefi Bostan, "Osmanlı
Devletinde Yol ve Haberleşme Sistemi", Türk Düııyası Araştırmaları, 82 (1993), s. 63-67.
9 Rumeli sağ kol üzerindeki menziller için; Sema ALTUNAN, "The Communication
Network in Silistre Province in l8th Century. Rumeli Right Branch Menzilhane(s)", Tlıe
Balkaıı Proviııces of tlıe Ottomaıı Empire-Ecoııomy, Society, Culture: XVIIltlı-XXtlı
Centuries. A Confereııce of Bulgariaıı aııd Turkislı Uııiversity History Lecturers, University
of Sofia "Sı. Kliment Ohridski Sofia 5-6 October, 2001, (bildiri yayınlanmamıştır).
Lo Rumeli sol kol üzerindeki menziller için bkz. Cohn Heywood, "Osmanlı Döneminde Via
Egnatia: l7.Yüzyll sonu ve 18. Yüzyıl Başında Sol Kol'daki Menzilhaneler" ,Sol Kol
Osmanlı Egemenliğinde Via Egııatia (1380-1699), Editör: Elizabeth A. Zachariodou,
İstanbul, 1999, s. 138-160.
i ı Rumeli orta kolun izlediği güzergah şöyledir: İstanbul-Silivri-Edime-Filibe-Sofya-Niş-
Yagodina- Belgrad- İstan bu I-Büyük Çekmece- Silivri-Çorl u~-Karıştıran- Lüleburgaz-
Babaeski-Kuleli-Edime-Cisr-i Mustafa Paşa, Filibe ,Sofya, Niş, Belgrad, (Müdenisoğlu,
Türkler Ansiklopedisi C.IO, s. 92 I).
Sema Altunan
78

altına alma anlamına gelmesidir. Nitekim üçlü yol sistemi içinde en işlek
olan yol da işte bu orta kololmuştur. Dolayısıyla bu yol üzerinde bulunan
menziller de önemli işlevleri yerine getirmişler ve yoğun bir ulak trafiğine
sahne olmuşlardır.
Bu çalışmada üzerinde durduğumuz İstanbul ile Edirne merkezleri
arasındaki menziller de Osmanlı üçlü yol sistemi içinde işte bu orta kol
üzerinde yer almışlardır. XVII. yy. sonlarında seferler nedeniyleorta kol
üzerindeki menzillerin kapasiteleri arttırılmıştır. Özellikle İstanbul ile Edirne
arasında yoğun bir ulak trafiği yaşanmıştır. Bu iki merkez arası
"Sultan/Devlet Yolu", "İstanbul Caddesi" ve "Ulu Yol" olarak
adlandırılmıştır. Ayrıca bu yol, menzillerde inşa edilen menzil külliyeleriyle
de dikkat çekmektedir.12
İstanbul, başkent olarak ve taşra ile iletişimi sağlayan bir merkez olarak
şüphesiz büyük bir öneme sahipti. Rumeli'nin en önemli istasyonlarından
biri olan Edirne ise kavşak noktası olması açısından İstanbul'dan sonra ikinci
derecede önemli bir merkezdi. İmparatorluğun kurye trafiğinin en yoğun
olduğu yer Edirne'ydi.13 Özellikle savaşlar nedeniyle bu yoğunluk daha da
artıyordu. Bu durumda İstanbul'dan Edirne'ye dek uzanan yol üzerinde yer
alan menzillerde de yoğun bir faaliyet yaşanıyordu. Başkent ile Edirne
arasındaki iletişimin seri ve güvenilir bir şekilde olması bu iki merkez
arasındaki menzillerin yeterli bir kapasite ile düzenli olarak işlemesine
bağlıydı. Özellikle de incelediğimiz dönemde (XVII. yy. sonları) seferlerin
artması ile birlikte resmi haberleşmede ve konaklamada artan talebin
karşılanma çabalarıyla dikkat çekmektedir. Bu tarihlerde menzi!
defterlerinde seferler nedeniyle artan ulak trafiğinin karşılanması amacıyla
bu yöndeki menzillerin kapasitelerinin arttırıldığı görülmektedir.
Kapasiteleri arttırılan menzillerin doğalolarak masraflarında da artışlar
izlenmektedir. Bu artan masrafları karşılamak amacıyla menzilin yükünü
çeken menzilkeş köy ve kasabalara ek vergiler kanma yoluna gidilmiştir.
Menzilin sürekliliğini sağlamak amacıyla menzillerin civarındaki köy
ve kasaba halkı menzilkeş tayın edilmişlerdir. Menzilkeş tayin edilen köy ve
kasabalar, menzillerin masraflarını karşılamak ve çeşitli işlerini görmekle
yükümlü tutulmuşlardır. Menzilkeş tayin edilen köyler gelirlerine göre
menzile para veya mal vennişlerdir. Bu hizmetlerinin karşılığında da çeşitli
örfi vergilerden ve avarızdan muaf tutulmuşlardır. 14

12 Menzil külliyeleri için bkz. M.Fatih Müderrisoğlu, "Menzil Kavramı ve Osmanlı


Devleti'nde Menzil Yerleşimleri", Türkler Aıısiklopedisi, C. LO(Ankara, 2002), s. 920-925;
Gülçin Küçükkaya, "Mimar Sinan dönemi İstanbul-Belgrad Arası Menzil Yapıları Hakkında
Bir Deneme", s. 183-254. Fatih Mühürdaroğlu, "Mimar Sinan'ın Ana Yollar Üzerinde İnşa
Ettiği Menzil Külliyeleri", Milli Kültür. 71 (Nisan 1990), s. 27-29.
13 Heywood, S.182
14 Yusuf Halaçoğlu, "Klasik dönemde Osmanlılarda Haberleşme ve Yol Sistemi ", çağıııı
-----------~--~---~--- •.•------------- •• ~=!'!;:w
••

XVII. Yüzyıl Sonlannda İstanbul-Edirne Arasındaki Menziller ve Bazı ... 79

Menzillerin civarındaki köy, kasaba ve kazalara ait avarız ve nüzül


vergilerinden sağlanan gelirin yanısıra, bir yerin gümrük malından ve cizye
malmdan da menzilhanelere gelir sağlanmıştır. Örneğin Bergos Menzilinin
gelirleri arasında Tekirdağ güınrük malından,Silivri Menzili gelirleri
arasında da İstanbul cizye malından sağlanan gelirler yer almaktadır.
Olağanüstü durumlarda özellikle sefer zamanında menzilhanelerin daha çok
menzil beygirine ve paraya ihtiyaç duymaları üzerine artan giderleri
karşılamak amacıyla menzilhanelerin civarındaki köy ve kasaba halkından
yeni vergiler alınmıştır. Bu vergi para olarak veya para karşılığı malolarak
da alınmıştır. Menzil imdadiyesi genellikle menzilhanelerin yakınındaki köy
ve kasaba halkının avarız ve nüzül akçesinden karşılanmıştır. 15
Menzilhaneler merkezi hazine tarafından maddi olarak desteklenmişse
de bu sınırlı ölçülerde olmuş; menzilin ayakta kalması büyük ölçüde
menzilkeş köylerin desteği ve alınan imdadiyelerle mümkün olmuştur.
Özellikle seferler sırasında, daha hızlı haberleşmeyi sağlamak amacıyla
menzildeki menzil beygirlerinin sayıları arttırıldığından, artan masrafları
karşılayan menzilkeş köy ve kasabaların yükü de artıyordu.
Menzilhanelerdeki masrafların önemli bir bölümü menzil beygirlerinin
bakımı ve beslenmeleri için yapılıyordu. Menzilhanedeki bir beygirin yıllık
ortalama masrafı 147,5 guruş (=17.700 akçe) idi. Savaş sırasında menzil
beygiri sayısının bazen bir kat artış gösterdiği göz önüne alınırsa
menzilhanelerdeki sadece menzil beygiri masraflarının ne boyutlara ulaştığı
anlaşılabilir. Bütün bu masraflar menzilkeş köy ve kasabaların desteği ile
karşılanıyordu.
Görüldüğü gibi menzillerin işlemesi ve sürekliliğinin sağlanmasında
menzillerin civarında bulunan ve menzilkeş tayin edilen köy ve kasabaların
önemli katkıları olmuştur. Bu yüzden Menzil sistemi içinde menzillerle,
menzilin yükünü çeken bu köy ve kasabaları bir bütün olarak
değerlendirmek gereklidir.
Aşağıda, Menzil Defterlerinde yer alan verilere dayanılarak 17.yy
sonlarında İstanbul'dan Edirne'ye dek uzanan menzillerin gelir ve giderleri
tek tek ele alınarak incelenmiştir.
I-İstanbul Menzili
XVII.yy sonlarında İstanbul Menzilinde bir zimmi menzilci olarak
görev yapmıştır. İstanbul menzili örneğinde olduğu gibi menzilciler

Yakalayaıı Osmaıılı, IRCICA, Yay.Haz.E.İhsanoğlu-M.Kaçar, İstanbul, 1995, s. 18.


15 Nüzül, sefer sırasında askerlerin iaşesi için zahire olarak alınan bir vergi çeşididir. (MZeki

Pakalın, c.n,s. 104 c.m, s. 300, Lütfi Güçer, XVI ve XVIL Asır/arda Osmaıılı
İıııparator/ultuııda Hububat Meselesi ve Hububattali Alıııaıı Vergiler, İstanbul, 1964, s. 95
vd., 115 vd.).
80 Sema Altunan

müslümanların yanı sıra gayrimüslimler arasından da seçilebiliyordu'6.


Menzilei seçiminde halkın görüşü de alınır ve menzilei tayin edilen kişinin
ismi ve tayini başkente bildirilirdi. Menzileilerin tayininde sancak idarecileri
ve ileri gelenlerin rolü büyüktü. Mütesellim, kadı, müftü, ayan ve eşraftan
kimselerin uygun gördükleri varlıklı biri bir yıllığına peşin ücretle menzilci
olarak tayin ediliyordul7. Ancak bir yılın sonunda İstanbul Menzilinde
olduğu gibi genellikle yine aynı kişinin menzilei tayin edildiği
görülmektedir. Menzilei tayin edilen kişinin görevi, Menzilin düzenli ve
sürekli hizmet vermesini sağlamaktı. Menzilciler bu hizmetleri karşılığında
avarız-ı divaniye ve tekalif-i örfiyeden muaf tutulmuşlardır. Menzilin
yönetimi ve işleyişi menzileiye ait olduğundan menzileinin menzili çekip
çevirecek yetenekte ve işbilir olmasına özen gösterilirdi.
Segar adlı bir zimminin menzilei olarak görev yaptığı İstanbul
menzilinin 1103-1104/1691-1692 yılları arasında yıllık masrafı 447.360 akçe
olarak kayıtlıdır. 20 adet menzil beygirinin hizmet verdiği menzilde bir
beygirin günlük masrafı ise 52 akçe olarak hesaplanmıştır. Bu masrafın
içinde 20 akçe arpa, 10 akçe saman, 3 akçe torba ve yular, 6 akçe sürücü, LO
akçe odacı, eşici. seyis 18 ve ahır kirası ile 3 akçe nal ve mıh sayılmıştır. Buna
göre 20 adet menzil beygirinin günlük masrafı 1.040 akçeye ulaşmaktadır.
Menzilin 354 gün hizmet verdiği gözönünde bulundurulursa bu rakam yıllık
368.160 akçeye çıkmaktadır. 'Bundan başka her bir menzil beygirinin 33
guruştan olmak üzere 20 menzil beygirinin 660 guruş(=79.200 akçe)19beygir
bahaları kaydedilmiştir. Bu durumda menzilin yıllık toplam masrafı 447.360
(= 368.160+79.200) akçeye ulaşır.2o
Ayrıca II 04- II 05/1692-1693 yılları arasında menzile imdad olarak 10
menzil beygiri daha kaydedilmiştir21• Bu beygirlerin günlük masrafları her

16 Menzileilik görevini üstlenen gayrimüslimler, hizmetleri karşılığında yeniçeri oğlam


vermekten muaf tutulmuşlardır (Hikmet Tongur; Türkiye'de Genel kolluk Teşkil ve"
Görevleriııiıı Gelişimi, Ankara, 1964, s. 109; Halaçoğlu, "Klasik Dönemde Osmanlılarda
Haberleşme ve Yol sistemi", s. 18.
17 Musa Çadırcı, "Posta Teşkilatı Kurulmadan önce Osmanlı İmparatorluğunda Menzilhane
ve Kiracıbaşılık", VIII Türk Tari/ı Koııgresi (11-15 Ekim 1976), C.II, Ankara, 1981, s. 1360;
Yücel Özkaya, "XVIILYüzyılda Menzilhane Sorunu", DTCFD, XXVIII (3-4), Ankara, 1970,
s. 339. Ha1açoğlu, Osmaıılı İmparatorluğuııda Meıızil Teşkilatı ve Yol sistemi, İstanbul,
1982, s. 149.
iR Sürücü, odacı, eşici, seyis menzilde hizmet veren görevlilerden bazılarıdır. Sürücüler,
ulaklarla birlikte giderek hem ulaklara rehberlik yaparlar hem de başka menzile ulaşan
ulakların kullandığı kendi menziline ait beygideri geri getiriderdi. Menzilin iç hizmetlerinden
olan hademeler hayvanların bakımı ile uğraşırken, ahır kethüdası, seyis, odacı ve aşçılar
gördükleri hizmetlerine karşılık ücret alıriardJ. (Halaçoğlu "Klasik Dönemde Osmanlılarda
Haberleşme ve Yol Sistemi", s. 18).
19 Bu tarihte i esedi guruş 120 akçedir.(Bkz.KK.Nr.2742, s. 4, MAD 4034, s.5)
20 KK.2742, s. 4.

21 İmdadiye nakit veya zahire olarak alındığı gibi bazen çevre kaza ve köylere beygir tevzi
---------~---~-~~-----.---------------
XVII. Yüzyıl Sonlarında İstanbul-Edirne Arasındaki Menziller ve Baz) ... 81

biri yine 52 akçeden hesaplandığında 520 akçe; yıllık masrafları ise 354
günlük hizmet süresine göre 184.080 akçe; beygir bahası ise yine her biri 33
es edi guruştan 330 esedi guruş (= 39.600 akçe) dir. Bu 10 menzil beygirinin
yıllık toplam masrafları ise 223.680 akçe (=184.080+39.600) olarak
.hesaplanır.22
Bu durumda İstanbul menzilinin 1l04~1l05/1692-1693 yılları arasında
yıllık toplam masrafı, 20 adet menzil beygiri ve 10 adet imdad olarak yazılan
beygirlerle birlikte 671.040 (= 447.360+223.680) akçedir.
2- Büyük Çekmece Menzili
XVII.yy'a ait menzil defterlerine kayıtlı olmayan bu menzil XıX.yy'da
redif askerinin oluşturulması sırasında menzil noktalarını ve mesafelerini
göstermek amacıyla düzenlenen cetvelde yer almış; İstanbul'a 6 saatlik
mesafede olduğu belirtilmiştir. 23
3- Silivri Menzili
İstanbul menzilinde menzilci olan Segar adlı zimmi aynı zamanda
1691' den 1694' e kadar Silivri Menzilinde de görev yapmıştır. Bu örnek
aynı kişinin birden fazla menzilin yönetimini üstlendiğin i göstermektedir.
Bununla birlikte bir menzilin birden çok menzilci tarafından da idare
edildiği olmuştur. Çorlu, Bergos, Kuleli ve Edirne menzillerinde bunun
örnekleri görülmektedir. Aynı zamanda aynı aileden birkaç kişinin
menzilcilik görevini üstlendikleri de olmuştur. Örneğin Bergos menzilinde
1694-1695 yılları arasında aynı aileden baba, oğul ve torun menzilcilik
görevini üstlenmiştir.
XVII.yy sonlarında, özellikle bu yönde artan seferler nedeniyle Silivri
Menzilinin beygir sayısı sürekli arttırılmıştır. 1691' de menzil sayısı 18' den
30'a çıkarılmıştır. Bu 30 menzil beygirinin günlük masrafı, her birinin
günlük ortalama 52 akçelik bir masrafı olduğu göz önüne alınırsa 1.560 akçe
olarak hesaplanır. Yılda 354 gün hizmet veren menzilde, menzil
beygirlerinin yıllık masrafları ise 552.240 akçedir. Bundan başka her biri 33
esedi guruştan, beygir bahaları hesaplandığında 990 esedi guruş (118.800
akçe) bulunur. Menzil beygirlerinin yıllık masrafları ile beygir bahalarının
toplam tutarı 671.040 (=552.240+ 118.800) akçedir.24
Öte yandan savaşlar nedeniyle menzil beygirlerine olan ihtiyacın
artması üzerine menzile 1692 yılında imdad olarak 20 menzil beygiri daha

ediliyor veya beygirlerin masrafları isteniyordu. (Halaçoğlu. Osmalllı İmparatorluğulIda


Menzil Teşkilatı ve Yol Sistemi, s. 136.)
22 KK.2742. S. 5; MAD 4034, s. 5.

23 Redif Askeri Talimatılamesi Sureti, Süleymaniye Kütiiphanesi, Türkçe yazmalar, Hiisrev


Paşa K,s.nr. 813/4.
24 KK2742. S. 5; MAD. 4034, s.5.
82 Sema Altunan

yazılarak, beygir sayısı 50'ye çıkarılmıştır. Buna göre imdad olarak yazılan
20 menzil beygiri ile birlikte menzilin yıllık toplam masrafı 1.118.400 (=
671.040+447.360) akçedir. Bu masrafın 372.800 akçelik kısmı Hazine-i
Amire tarafından geriye kalan 745.600 akçelik kısım ise İstanbul cizye
malından karşılanmıştır. 25
Askeri önemi büyük olan orta kolun İstanbul'dan sonra en önemli
menzil noktalarından biri olan Silivri menzilinde 1691 'den itibaren savaşlar
nedeniyle yoğun bir ulak trafiği yaşanmıştır. İstanbul'a 12 saatlik mesafede
bulunan menzilin26 haberleşmeyi sağlıklı ve hızlı bir şekilde sağlayabilmesi
için menzil beygiri sayısı sürekli arttmlmıştır. Buna göre menzildeki beygir
sayısı 1691 'de 18'den 30'a, l692'de 50'ye, 1693'te 80'e, 1694'de 130'a ve
ardından aynı yılISO'ye çıkarılmıştır.27
Öte yandan 1105/1693' de İstanbul ve Silivri menzillerindeki beygirlerin
ihtiyaçlarını karşılayacak ot ve arpa sıkıntısı çekilmiştir. Savaşlar nedeniyle,
beygir sayılarının artması ile ot ve arpaya olan ihtiyacın da artmasından
başka üstelik birde menzildeki otluk ve arpa mahzeninin yanması bu
sıkıntıya yol açmıştır. İstanbul ve Silivri menzillerinde menzileilik görevini
sürdüren Segar bu durumu merkeze ileterek zararın karşılanmasını ve
kendisine menzillerin masraflarının karşılanmasında kolaylık sağlanmasını
istemiştir (26.Ca.l 105).28
Bu durumda Silivri menziline 50 menzil beygiri beslemek üzere beygir
bahası ve masrafları için yılda 1.118.400 akça ve İstanbul menziline de 30
menzil beygiri beslemek üzere beygir bahası ve masrafları için yılda 671.040
akçe olmak üzere her iki menzil için toplam 1.789.440 akçe tayin
olunmuştur. Ayrıca Nisan l692-Nisan 1693 tarihleri arasında 100.000 akçe
imdad verilmiştir. Böylece bir yılda iki menzil için toplam 1.889.440 akçe
tayin edildiği kayıtlıdır.29
Bununla birlikte her iki menzilinlie menzileisi olan Segar, 1692-1693
yılları arasında büyük bir zarara uğramış; İstanbul yangınında 5.000 kileden
fazla arpası yanmıştır. Üstelik yine aynı tarihlerde Çorlu, Bergos ve Kuleli
menzillerinin bozulması nedeniyle Silivri Menzili beygirleri Edirne'ye kadar
gitmek zorunda kaldıklarından çoğu helak olmuştur. Bunun üzerine menzili
Segar kendi malından yeniden beygir tedarik ederek masraflarını
karşılamaya çalışmış sa da çok eksiğinin olduğu tespit edilerek, menzilin
hizmet vermesini sağlamak amacıyla gerekli yardımlar yapılmıştır.

25 KK.2742, s.4
26 Redif Askerleri Talimatnamesi
27 KK 2742, s. 4; MAD 4030, s. 47.
28 KK. 2742, s. 5.
29 KK. 2742. s. 6.
-----------.-_ ..-...• -----...•_-----_ ..•..._.....,-_....••.

XVII. Yüzyıl Sonlarında İstanbul-Edirne Arasındaki Menziller ve Bazı ... 83

Ertesi yıl (l106/1694) Silivri menziline Arslan adlı bir zimmi Silivri
kadı naibi olan Mevlana Mehmed bin İsmail'in şer'i hüccetiyle, Segar'ın
vekili olarak menzilei tayin edilmiştir (21 1. 1106).30 Ayrıca 1694'de
menzilin beygir sayısı 130 olarak kayıtlıdır ve yapılan 20 adetlik bir artışla
beygir sayısı ISO'ye çıkarılmıştır. Böylece önemli devlet işlerinin
aksatılmadan görülmesi ve resmi haberleşmenin hızlı bir şekilde sağlanması
amacıyla gelen ulaklara yeteri kadar menzil beygiri verilmesine çalışılmıştır.
Ayrıca bir menzil beygirinin diğer bir menzile geçirilmemesi ve menzil
civarındaki kasaba halkından beygir talep edilmemesi, halkın sıkıntıya
sokulmaması yolunda menzileiden taahhüd alınmıştır. Böylece her menzilei
seçiminde ve atanmasında alınan sözlü ve yazılı taahhütlerle menzileinin
yetkilerini kötüye kullanmasının ve menzil civarındaki halkı sıkıntıya
sokmasının önüne geçilmeye çalışılmıştır.
Silivri Menzili, Büyük Çekmece Menziline 6 saat İstanbul Menziline ise
12 saatlik mesafede hizmet vermiştir.
4- Çorlu Menzili
İstanbul ve Silivri menzillerinden başka çorlu menzilinde de menzilei
olan Segar adlı zimminin, çorlu menzilinin üzerinden alınmasına yönelik
talebi dikkate alınarak yerine yine o bölgeden güvenilir bir kişinin menzilei
seçilmesi emredilmiştir. (9 Za 1102) Bu arada da menzil işlerinin vilayeti
tarafından yürütülüp düzene sokulması için gerekli düzenleme yapılmıştır.
Bu tarihte (1690) çorlu menzilinde 6 adet menzil beygiri kayıtlıdır.
Menzilin 104.436 akçelik masrafı ise çorlu Kasabası "nefsi" tarafından
karşılanmaktadır.(l5 Recep II 02i'.
1691 yılından itibaren Çorlu menziline Mehmed ve Ahmed adlı kişiler
Çorlu kasabası naibi Mevlana Şeyh Osman'ın hüccetiyle menzilci tayin
olunmuşlardır. Bu t[lrihte menzilin beygir sayısında artış görülmektedir. Zam
olarak 14 menzil 'beygiri kaydedilmiştir. Artan menzil masraflarını
karşılamak üzere Çorlu Ermenileri ve Çorlu kasaba halkı avarız karşılığı
menzilkeş tayin edilmişlerdir32.
Böylece 1103- 1104/1691 - 1692 yılları arasında menzilin toplam beygir
sayısı 14 adetlik artışla birlikte 20'ye ulaşmıştır. Menzilin yıllık masrafı ise
352.800 akçe olarak kaydedilmiştir. Beygir masrafları ise her biri 39
akçeden günlük 780 akçe ve yıllık (360 gün) ise 280.800 akçe olarak
hesaplanmıştır. Beygir bahası ise her biri 30 guruştan 600 esedi guruş

30KK. 2742, s. 7.
31KK. 2742, s. 9.
32 Halkın menzil iındadı için verdikleri akçeden başka yükümlülükler altına sokulmamaları
ve rencide edilmemeleri için fermanla emir verilmiştir. (20 N i 103) (KK. 2742., s. 9)
s • 2 c • •

84 Sema Altunan

(=72.000 akçe) olarak belirtilmiştir.33 Bu masrafların bir kısmı çorlu


halkından avarız karşılığı sağlanmıştır.
Buna göre Çorlu kasabası nefsinden 250.000 akçe, Ermenilerden de
10.000 akçe olmak üzere yıllık toplam 260.000 avarız karşılığı alınmıştır.
Ayrıca Çorlu menziline imdad olarak alınan 91.406 akçe ile menzile
sağlanan gelir 351.406 akçeye yükselmiştir.34
Ayrıca Çorludan, Çorlu köylerinden, Ereğli'den, Bergos'dan ve
Midye'den imdad olarak her birinden 7.000 akçe olmak üzere toplam 35.000
akçe menzil gelirleri arasında yer almaktadır.35
1691-1692 yılları arasında Çorlu menzilini Mehmed ibni Ahmed
sürerken 1692-1693 yılları arasında Hacı Mehmed ve Emrullah adlı kişiler
500.000 akçe ile menzilci tayin edilmişlerdir. (Gurre-i N 1104)36 Bu tarihte
Çorlu kasabası nefsinden avarız karşılığı 104.436 akçe; Çorlu kasabası halkı
ve Erınenilerden 155.564 akçe37; Hazine-i Amire'den 91.406 akçe menzilin
masraflarını karşılamak üzere tahsis edilmiştir. Ayrıca imdad olarak;
Çorlu'dan 25.000 akçe, Çorlu köylerinden 30.000 akçe, Bergos nahiyesinden
40.000 akçe, Ereğli nahiyesinden 23.594 akçe, Midye nahiyesinden 30.000
akçe olmak üzere toplam 148.594 akçe alınmıştır. Böylece menzil
gelirlerinin yekünu 500.000 akçeye ulaşmaktadır.38
12 Receb 1105/1693 tarihli fermanla Çorlu menziline yeni bir
menzileinin tayin edildiği görülmektedir. Bölge halkından Mehmed bin
Murtaza adlı kişi 106.000 akçe ile ve 50 aded beygirle menzili sürmek üzere
görevlendirilmiştir.39
Nisan 1693-Nisan 1694 tarihleri arasında ise Ahmed bin Abdullah adlı
bir şahsın yönetiminde40 bulunan menzile Çorlu Kasabası nefsinde yasayan
Çorlu ahalisinden 250.000 akça ve Çorlu Ermenilerinden ise 10.000 akçe
avarız karşılığı olmak üzere 260.000 akçe tayin edilmiştir. Ayrıca Çorlu
Menziline imdad olarak; Çorlu'dan 25.000 akçe, Çorlu köylerinden 30.000
<{kçe,Bergos nahiyesinden 40.000 akçe, Ereğli naiıiyesinden 23.594 akçe ve
Midye nahiyesinden 30.000 akçe olmak üzere toplam 148.594 akçe tayin
edilmiştir. Bütün bunlara Hazine-i Amire tarafından verilen 141.406 akçe de
ilave edildiğinde menzilin geliri 550.000 akçeye ulaşmaktadır.41

33 KK. 2742, s. 9; MAD 4034, s. 9.


34 KK. 2742. s. 9.
35 KK. 2742, s. 9.
36 KK. 2742, s. 9.
37 Avarız karşılığı alınan 155.564 akçenin 145.564 akçelik kısmı Çorlu ahalisinden kalan
ıo.ooo akçelik kısmı da Erınenilerden alınmıştır. (KK. 2742, s. 9.)
38104.436+155.564+91.406+148.594= 500.000 akçe.
39 KK. 2742. s. 9.

40 Menziki, Çorlu kasabası halkı tarafından kendi aralarından seçilmiş ve Çorlu kazası kadısı
olan Mevlana Şeyh Osman arzıyla menziki tayin edilmiştir. 20 Şevvaıı ıo5 (KK. 2742, s.8).
41 260.000+148.594+141.406= 550.000 akçe. .
.•----------
-~---------~-------------_
XV [i. Yüzyıl Sonlarında İstanbul-Edirne Arasındaki Menziller ve Bazı ... 85

Öte yandan bir önceki yıldan 62.000 akçelik bir masraf artışı ortaya
çıkmıştır. Çorlu kasabası halkının çoğunluğunun çiftlik ve koyun sahibi
olduğu göz önüne alınarak artan bu imdadı çekebilecek güçte oldukları
düşünülmüştür. Bu durumda 1693'de olduğu gibi 550.000 akçenin yine aynı
mahallerden alınması ve 62.000 akçelik fazlalığın ise Çorlu kasabası
halkından toplanınası kararlaştırılmıştır.(20 L. 1105t2
1106/1694 yılında ise menzil beygirlerinin sayısında büyük bir aı1ış
gözlenmektedir. Beygir sayısı 110'a çıkarılan menzile Hacı Osman ibn-i
Halil, menzil beygirlerini başka bir menzile geçirınemek ve halktan beygir
talep etmemek kaydıyla menziki tayin edilmiştir. (21 L. 1106)43
Çorlu Menzili Silivri menziline 8 saat, İstanbul Menziline ise 20 saatlik
mesafede hizmet vermiştir.
5- Bergos/Lüleburgaz Menzili
1102-11 03/1690-1691 yılları arasında 6 adet menzil beygiri ile hizmet
veren Bergos Menzilinin yıllık 104.436 akçelik masrafı bulunmaktadır. Bu
masrafı karşılamak üzere avarız karşılığında menzilkeş tayin olunan Geyik,
Mir-Ali, Oklağılı, Kara-Muslulı ve Mestili köylerinden toplam 104.436
akçelik bir gelir sağlanmıştır.
Kısa süre sonra, seferler nedeniyle ulak trafiğinin yoğunlaşması üzerine
menzile 14 beygir ilave edilmiştir. (20 Z. 1102) Menzil masrafı da 177.618
akçe daha artmıştır.
Ayrıca eskiden beri menzilci olan Ören-Seki köyüne de avarız karşılığı
11.300 akçe tayin edilmiştir.44
Bergos Menziline imdad olarak Bergos, Havass-ı Mahmud Paşa, Vize,
Hayrabolu, Pınar-his arı kasabalarından da toplam 155.150 akçe gelir
sağlanmıştır.
Ayrıca Tekir-dağı gümrük malından da 1103/1691 yılında 10.808 akçe
Bergos Menziline havale edilmiştir.45
Bu durumda menzil gelirlerinin toplamı; 11.300 akçe Ören-Seki
karyesinden, 155.150 akçe civar kasabalardan ve 10.808 akçe de Tekirdağı
gümrük malından olmak üzere 177.258 akçeye ulaşmaktadır.
1691-1692 yılları arasında menzilde 20 adet beygir hizmet
vermektedir. Bu tarihler arasında menzilin yıllık masrafı ise 352.800 akçe
olarak kaydedilmiştir. Beygirlerin masraflarına gelince; her biri 39 akçeden

41 KK. 2742, s. 8.
43 KK. 2742. s. 9.
44 KK. 2742, s. 10.
45 KK. 2742. s. 10.
Sema Altunan
86

günlük toplam 780 akçe ve yıllık (360 günlük) 280.800 akçe olarak
hesaplanmıştır. Bu tarihler arasında menzilkeş köylerden avarız
karşılığında menzile sağlanan gelir toplam 115.736akçe; cıvar
kasabalardan sağlanan gelir ise toplam 166.318 akçedir.
Bu durumda 1691-1692 yılları arasında menzil gelirlerinin toplamı;
69.342 akçe cizye geliriyle birlikte 351.396 akçeye ulaşmaktadır.
Zaman zaman menzilin artan yükü karşısında menzileilerin firar ettiği
veya menzilkeş ahalinin yerlerini terk ettikleri görülmektedir. Nitekim 1692
yılında savaşlar nedeniyle ulak trafiğinin ve menzil masraflarının artması
Bergos Menzileisinin firarıyla sonuçlanmıştır. Bunun üzerine menzilin boş
bırakılmaması ve sürülebilmesi için bölge halkı arasından uygun ve güvenilir
bir kimsenin kefiliyle birlikte menziki tayin edilmesi için merkezden emir
gönderilmiştir. (4 S. 1104) Bunun üzerine Bergos kadısı Mevlana
Mehmed'in şer'i hüccetiyle Hacı Mustafa 1103-1104/1691-1692 yılları
arasında 500.000 akçeyle menzilei tayin edilmiştir46. Menzilin bir yıl içinde
yapacağı masraf önceden hesaplanarak, menzilei tayin edilen kişiye menzil
civarındaki halk tarafından vergi olarak ödenirdi. Bu verginin kaç taksitte
verileceği menzilei ile halk temsileileri arasında mahkeme huzurunda
yapılan bir anlaşma ile belirlenirdi. Böylece menzilei, menzili işleterek
yapacağı masrafı menzil civarındaki köy ve kasaba halkından vergi olarak
alırdı. Ancak bunun dışında halktan para veya beygir vb. herhangi bir şey
istemeyeceğini ve üstlendiği görevini de hakkıyla yerine getireceğini taahhüt
eder ve bir de kefil gösterirdi. Böylece menzilei denetim altında tutulmuş ve
görevini kötüye kullanması engellenmiş olurdu47
Bergos menzilinin toplam gelirinin 351.396 akçe olduğu göz önüne
alınırsa yeni tayin edilen menzileinin 500.000 akçeye ulaşabilmesi için
148.604 akçe açığı bulunmaktadır. Ayrıca bu açık yapılan ilavelerle (17.382
akçe), 165.986 akçeye çıkınıştır. '.
Merkezden gönderilen emirle bu açığın miriden talep edilmeyerek,
menzilkeş tayin olunan köy ve kasabalardan karşılanması istenmiştir. (20 N.
1103)
Menzilkeş tayin olunan köy ve kasabalardan talep edilen imdadiye
miktarları tabloda ı69 ı-ı692 yılına ait kısımda (+) işareti ile
gösterilmiştir.
Ancak tayin edilen bu miktarların tahsil edilmesi mümkün
olmadığından tahsili için merkezden yeniden emir verilmiştir.(26 Ra. 1104)
Bu da menzilkeş köy ve kasabaların sıkıntı içinde olduklarını ve ilave
masrafları ödemekten kaçındıklarını göstermektedir.

46 KK. 2742, s. ı!.


47 Özkaya, s. 348 vd.; Çadırcl. s. 1361.
~~--'-----~---'--~~---~-"'--'-"-'-----~----- 4

XVii. Yüzyıl Sonlarında İstanbul-Edirne Arasındaki Menziııer ve Bazı ... 87

1104-11 05/1692-1693 yıııarı arasında menzil yine aynı menzilcinin,


Hacı Mustafa'nın yönetimindedir ve yine 500.000 akçeyle yeniden menzilci
tayin edilmiştir. (7 L. 1104) Bu yıııar arasında menzilin gelirini oluşturan
menzilkeş köylerden toplam l83.4364Rakçe ve menzilkeş kasabalardan da
toplam 246.710 akçe imdadiye alınmıştır.
Menzilkeş köy ve kasabalardan sağlanan gelirden başka Tekirdağı
gümrük malından 10.808 akçe (7 L. 1104), Saray kasabasından imdad
olarak 10.000 akçe ve Hazine-i Amireden 31.960 akçe (20 N. 1106)
menzilci Hacı Mustafa'nın gelirleri arasında yer almaktadır.49
1105-11 06/1693-1694 yılları arasında yine Hacı Mustafa bin Mehmed,
Bergos kadı sı Mevlana Abdülcelil' in arzı ile Bergos Menziline menzilci
tayin edilmiştir. (24 L. 1105) Bu tarihler arasında menzilkeş köylerden
toplam 171.436 akçe ve menzilkeş kasabalardan da toplam 237.910 akçe
gelir sağlanmıştır.
Yine Tekirdağı gümrük malından 10.808 akçe ve Hazine-i Amireden
51. 960 akçe menzil gelirleri arasında yer almaktadır. Bu gelirlerin yanısıra
bir önceki yılolduğu gibi ortaya çıkan masraf artışını karşılamak için
vilayet ahalisinden "inamat" alınma yoluna gidilerek50 Bergos ahalisi
üzerine 1.459 esedi guruş tayin olunmuştur.
1106-1107/1694-1695 yılları arasında Bergos Menziline yeni
menzilciler; Ebu Bekir Beşe ibni Mehmed ve oğlu Mehmed Beşe ve onun
oğlu Mustafa Beşe ibni Mehmed Beşe ve ayrıca Ahmed Beşe ibni Halil
Beşe tayin olunmuşlardır. 51
Bergos Menzili çorluya 10 saat, İstanbula 30 saat, Babaeskiye 6 saat,
Hafsaya ise 4 saat uzaklıkta hizmet vermiştir.
6- Kuleli Menzili
1102/1690 yılında 6 adet menzil beygiriyle menzilci Hacı Mustafa ile
Hacı Süleyman'ın yönetiminde hizmet veren Kuleli menzilinin yıllık
masrafı 104.436 akçedir. II 03/1691 yılında menzilin masrafları Vize livası
nüzül bedeli ve avarız malından karşılanmıştır.52

48 Kara Muslulı köyüne fennanla 12.000 akçelik bir indirim uygulandığından menzi1keş
köylerinden sağlanan toplam gelir 171.436 akçeye düşmüştür. (Bkz. KK. 2742, s. 1 I).
49 KK. 2742, s. 1 ı.

50 Seferler ve artan masraflar nedeniyle; hazinenin, menzi1in masraf artışını


karşılayamayacağı belirtilmiştir (24 L. 1105) Bkz. KK. 2742, s. ll.
51 Bu menzileiler" bir dürlü zahmet ve usret çekdirmeziz eğer bi-emr-i İlahi hi lafı zuhur
idüp menzil-İ mezbure za'f tari olup malnmz ile tekmil idemezsek her birimizin eser-i ukubet
ile hakkımızdan gelinsün deyu her biri ikrar eyledüklerine" dair Bergos Kadısının şer'i
hücceti ve arzı kayıtlıdır (21 L. i I05) Bkz. KK. 2742, s. ii.
52 KK. 2742, s. 12; MAD 3858. s. 76.
88 Sema Altunan

6 Adet beygirin menzil işlerini görmede yeterli olmaması üzerine


1690 yılında gönderilen bir fermanla (20 Z. 1102) menzile 14 adet beygir
zam yapılmıştır. Böylece menzil masrafı 177.618 akçe daha yükselmiştir.
Zam yapı1an bu 14 beygirin günlük masrafı 546 akçe, 233 günlük
masrafları ise 127.218 akçedir. Ayrıca beygir bahası, her beygirin 30 esedi
guruştan toplam 420 esedi guruş (=50.400 akçe) dir.53
Menzil masrafları için imdad olarak Keşan, Baba-yı Atik, İnecik,
Hatun-ili, Ahyolu kazalarından toplam 177.618 akçelik bir gelir
sağlanmıştır.
1103-1104/1691-1692 yılları arasında Kuleli menzilinin masrafı
352.800 akçedir. 20 beygiri bulunan menzilde beygir masrafı günlük 780,
yıllık (360 günlük) ise 280.800 akçedir. Beygirlerin ücreti ise her biri 30
guruştan, 600 esedi guruş (=72.000 akçe)'tur.
1692' de Vize livası nüzül bedelinden ve avarız malından 104.436 akçe
sağlanmıştır. Ayrıca imdad olarak adı geçen kazalardan yine toplam
177.618 akçelik bir gelir sağlanmıştır.
Ayrıca hazineden gönderilen 69.342 akçe ile menzilin gelir toplamı
351.396 akçeye ulaşmıştır.54 Ancak bu kadarlık gelirle menzilin sürülmesi
mümkün olmayınca 450.000 akçe ile Hacı Mustafa adlı kişi menzilci tayin
edilmiştir. (14 N. 1103) Bu durumda menzilin gelirinin 351.396 akçeden
450.000 akçeye çıkarılabilmesi için ihtiyaç duyulan 98.604 akçelik miktar
imdad olarak aşağıdaki kazalara paylaştırılmıştır:
Kazalar İmdad (Akçe)
Keşan 40.000
Baba-yı Atik 15.000
İnecik 10.000
Hatun-ili 10.000
Ahyolu 22.604
Toplam 98.604 akçe
1104-11 05/1692-1693 yılları arasında imdad olarak sağlanan gelirde
artış gözlenmektedir. Buna göre kazalardan alınan imdadiye miktarları
..i d'ır: 55
şoye

53 KK. 2742. s. 12: MAD4034. s. 15.


54 104.436+ 177.618+69.342=351.396 akçe.
55 KK: 2742. s. 13.
~~--------~---.~---"""'----"-"-"-"""_Q-------"._"".

xvıi. Yüzyıl Sonlarında İstanbul-Edirne Arasındaki Menziller ve Bazı ...


89

Kazalar Akçe
Keşan 100.000
Baba-yı Atik 45.000
İnecik 40.000
Hatun-ili 35.000
Ahyolu 56.222
Toplam 276.222 akçe
Ayrıca Hazine-i Amire'den nakit olarak 69.342 akça; Vize livası
nüzü1 bedeli ve avanz malından 34.812 akçe; Gümülcine kazasından da
imdad olarak 1.000 esedi guruş(=120.000 akçe) menzile gelir sağlanmıştır.
Böylece menzil'in gelirleri toplamı 500.376 akçeye ulaşmıştır.56
II 05- 1106/1693- 1694 yılları arasında Keşan, Baba-yı Atik, İnecik,
Hatun-ili ve Ahyolu kazalarından imdad olarak sağlanan gelir miktarı bir
önceki yılolduğu gibi yine 276.222 akçedir. Menzilei yine Hacı
Mustafa'dır. Hazine-i Amire önceki yıl verdiği 69.342 akçeye 40.000 daha
zam yaparak 109.342 akçe vermiştir. (26 N. 1105) Gümüleine kazasından
imdad olarak bir önceki yılolduğu gibi yine 1.000 esedi guruş (=120.000
akçe) alınmıştır. Ayrıca Vize livası nüzül bedeli ve avarız malından
sağlanan imdadlarla birlikte menzilin gelirleri 582.258 akçeye ulaşmıştır.5?
Kuleli menzili Bergos'a 7 saat, İstanbul'a ise 37 saat mesafede hizmet
vermiştir.
7- Edirne Menzili
1102/1690 yılında 6 menzil beygiri bulunan ve yıllık masrafı 104.436
akçe olan Edirne Menzilinde Hacı Mehmed menzileidir. Bu tarihte Edirne
Menzili menzilkeş köylerinden sağlanan gelir şöyledir58 (15 Receb 1102):
Menzilkes Köyler Akçe
Etmekci 8.200
Hacı-Köyü 8.850
Küstü 8.800
Kara-bulud 14.500
Derviş-depe 8.800
Ahi 4.450

56276.222+69.342+34.812+ 120.000=500.376 akçe


57 KK. 2742, s. 13.
5R KK. 2742, s. 15; MAD 4034, s. 16.
Sema Altunan
90

Ozgaş 11.350
Avarız 18.300
Evciler 2.911
Sürgün 7.200
Sirem 10.675
Toplam 104.03659
1691 yılında duyulan ihtiyaç üzerine menzile 14 adet menzil beygiri
daha ilave edilmiş (l8 L. 1103) ve 119.196 akçe daha aı1an menzil
masrafının eski menzilci köylerinden karşılanması yoluna gidilmiştir. Bu
masraf eski menzilci köylerine şöyle paylaştırılmıştır6o:
Menzilkes Köyler Akçe
Dimitri 51.000
Açinovo 32.000
Soğıcak 36.196
Toplam 119.196
Böylece 1691 yılında beygir sayısı 20 'ye çıkarılan menzilin yıllık
masrafı 259.200 akçe; beygir masrafları 187.200 akçe ve beygir bahaları
ise 600 esedi guruş (=72.000 akçe )'ye ulaşmıştır.
Menzile ilave edilen 14 adet beygirle menzilin masrafı 148.680 akçe,
14 beygirin masrafı ise 420 esedi guruş (=50.400 akçe) olarak kayıtlıdır.
Bu durumda menzilin toplam masrafı 259.200+148.680= 407.880
akçedir61. Menzil masrafının menzilkeş köylerinden karşılanması yoluna
gidilmiştir.
Aşağıda 16.Z.11021l690'dtm 1105-11061l693-1694'e kadar
menzilkeş köylerinden Edirne menziline sağlanan gelirler gösterilmiştir62:

59 Menzilkeş köylerinden sağlanan gelir toplamı 104.036 akçe olması gerekirken menzil
defterine yanlış olarak i04.436 akçe kaydedilmiştir. (KK. 2742, s. 15)
60 KK. 2742, s. 15.

61 MAD 4034. s. 16.

61 KK. 2742, s. 15-18.


---------------------- •••
--~- ••
Plll-•• - ••P- ••• *.-..- ..•.--4

x V lL. Yüzyıl Sonlarıılda İstanbul-Edirne Arasıııdaki Menziller ve Bazı ...


91

Menzilkeş 16.z. 110211690 1103-1104/1691-92 1104-1105/1692-93 1105-1106/1693-94


köyler

Akça Arpa Buğday Akça 1\rpa IBuğday Akça Arpa Buğday Akça '\rpa Buğda,'
(kile)
kile) kile) (kile) kile) (kile) kile) (kile)
Etmekçi 5.814 4.5 14.040 4,5 14.04C 14.014 25 14,5
Kara-bulud 10.294 8,5 24.794 5 4.79' 24.794 40 8,5
Ozgaş 8.059 6.5 19.409 6,5 19.40\ 19.409 60 6,5
Sürgünı 5.336 4,5 12.936 4,5 12.93( 12.936 21 4,5
Hacı-köyü 6.242 5 15.092 5 15.09 15.092 25 5
Derviş-depe 36.200 32 5.000 32 5.00C 45.000 155 32
Kiisti 6.200 9 15.000 9 15.00C 15.000 55 9
Ahi 3.096 5 7.546 5 7.546 7.546 13 5
Avarız 18.300 11 18.300 II 18.30C 18.300 50 20
Sirem 0.000'" 17 20.000 17 O.OOC 20.000 85 17
Lefke 53.900 20 153.900 20 153.90C 0.000 90 20
Dimitri 35.240 30 86.240 30 6.24C 86.240 140 30
Nusretli 23.716 --- ---
8 --- 23.716 38 8
Evciler 13.259 7 16.170 7 16.17C 16.170 52 7
Mihaliç 56.240 33 56.240 33 6.24C 56.240 160 33
Açinovası 21.900 20 53.900 20 3.90C 53.900 90 20
Sağıcak 38.184 130 27 74.380 130 27 4.39C 74.380 130 27
Üsküdar 24.149 110 23 48.150 110 23 8.15C 48.150 110 23
(Mehmed-ce
Mezrası ile)

Yassı-vİran --- --- . ,


--- 23.716 38 8 3.7H
Değirmen- 31.744 ---
31.744 --- 1.7M 31.744 --- ---
deresi

63 Sirem köyünden alınan 51.744 akçenin 31.744 akçelik kısmı Değirmenderesi köyü üzerine
yüklenmiştir (23 Muharrem 1103) Bkz. KK. 2742., s. 15.
64 Lefke köyünden alınan akçe miktarı 27 Za 1104 tarihli fermanla 13.900 akçe indirime
gidilmiştir (KK. 2742, s. 16).
65 Lefke köyünde fermanla 115,5 esedi guruş (=13.860 akçe) luk indirime gidildiği
belirtilmektedir. (KK. 2742, s. 18.)
66 Mihaliç köyünden alınan 86.240 akçenin 30.000 akçelik kısmı Derviştepe köyüne
yüklendiğinden (4 R. 1103), Mihaliç köyü 56.240 akçe vermiştir. Bkz. KK. 2742, s. 15.
Sema Altunan
92

XVII.yy sonlarında menzilkeş köylerden sağlanan toplam gelir miktarları67


Yıllar Akçe Arpa (kile) Buğday (kile)

1690 394.918 1.340 268


1691/92 636.891 1.339 268

1692/93 636.8916~
1693/94 636.991 1.339 268

Bu köylerin yanı sıra Havas-ı Mahmud Paşa kazasının köyleride


ayarız karşılığında Edirne Menziline menzilkeş tayin edilmişlerdir. Ancak
menzil defterlerinde bu köyler ve menzile sağladıkları gelir miktarı
belirtilmemiştir69•
1103-1104/1691-1692 yılları arasında Edirne Menzilinde menzilei
olarak yine Hacı Mehmed görevlidir. Bu tarihler arasında tabloda
gösterilen menzilkeş köylerden başka Edirne Menziline imdad olarak,
Edirne Kalesi içindeki Çukacılar Mahallesinde meskun olan Ayi'şe, Rabia,
Fatıma, Emetullah adlı hatunların Hacı köyündeki mülklerinden 10.000
akçe alınmıştır (22 Z. 1103)70. Ayrıca yine aynı tarihler arasında Havas-ı
Mahmud Paşa kasabasının menzilei köylerinden de ayarız karşılığı olarak
100 esedi guruş (=12.000 akçe) imdad olarak alınmıştır (lS N. 1103)71.
1104-1105/1692-1693 yılları arasında Hacı Mehmed, İbrahim ile
birlikte menzileilik görevini sürdürür. Bu tarihte ayarız karşılığında 19 adet
menzilkeş köyünden yıllık 636.891 akçe menzile gelir olarak sağlanmıştır.
Bu arada zaman zaman köylerin artan yüklerini hafıfletme çabaları göze
çarpmaktadır.Lefke körüne 13.900 akçelik bir indirim uygulandığı
kayıtlıdır (27 Za 1104)7 . Yine Havas-ı Mahmud Paşa'dan ayarız karşılığı
olarak alınan yıllık 12.000 akçe (=100 esedi guruş) menzilin gelir
kalemleri arasında yer almaktadır. Ayrıca yine aynı tarihlerde Edirne
kazasına bağlı bulunan Üsküdar nahiyesi köylerinden önceki yılolduğu
gibi 100.000 akçe imdad olarak kayıtlıdır (25 L. 1104)73.

67 Menzil defterinde verilen yekun miktarları esas alınmıştır.


68 1104-1105/1692-1693 yılları arasında toplam 19 köy ve yıllık 636.891 akçelik gelir
kayıtlıdır. Ancak hangi köyden nekadar gelir sağlandığı belirtilmemiştir. Toplam miktarın
aynı olması ve yine Lefke köyünde 13.900 akçelik indirirnin uygulanması bir önceki yılda
kaydedilmiş köylerden sağlanan akçe gelirinin sözü edil~n yıllar arasında da sabit kaldığını
düşündürmektedir. Arpa ve buğday miktarları ise menzil defterine kayıtlı değildir (KK. 2742,
s. 17).
69 KK. 2742, s. 15.

70 KK. 2742, s. 16.

71 KK. 2742, s. 16.

72 KK. 2742, s. 17.

73 KK. 2742, s. 17.


XVII. Yüzyıl Sonlannda İstanbul-Edirne Arasındaki Menziller ve Bazı ...
93

Böylece 1692- 1693 yılları arasında Edirne Kazasına bağlı bulunan


Üsküdar nahiyesinin köylerinin imda diye olarak verdikleri toplam 72
hisseden 100.000 akçe menzile gelir sağlanmıştır. Her bir hissenin 1.389
akçeye karşılık geldiği Edirne ikinci kadısı Mevlana Ali tarafından
kaydedilmiştir.
1105-1106/1693-1694 yılları arasında Edirne Menzilinde yine Hacı
Mehmed ve vekili İbrahim menzileilik görevini yürütmektedirler. Bu
tarihler arasında Edirne kazasına tabi menzilkeş köyler tabloda
gösterilmiştir. Menzilkeş tayin edilen bu köylerden başka Edirne hisarı
içindeki Çukacılar Mahallesinden 10.000 akçe, Menzilei Hacı Mehmed'in
masraflarına karşılık temessük ile alınmıştır (2 Ra. II 06f4. Ayrıca yine
önceki yıllarda olduğu gibi avarız karşılığı olarak 100 esedi guruş (=12.000
akçe) Havas-ı Mahmud Paşa tarafından alınmıştır. Hazine-i Amire den de
1.000 esedi guruş (=120.000 akçe) gönderilmiştir.
Önemli bir kavşak noktası ve ordunun sefer sırasında konaklama
merkezi olan Edirne Menzili KuleliMenziline 7 saat, İstanbul Menziline
ise 44 saat mesafede hizmet vermiştir.
Görüldüğü gibi Edirne Menzili 1690 yılında 6 adet menzil beygiri ile
hizmet verirken 1691 yılında ordudan gelen istek üzerine beygir sayısı 20
ye çıkarılmıştır. Bu durumda artan masraflar için civarköylerden ek
vergiler alınmıştır. Yine aynı yıl, Edirne Menziline gelir sağlayan çok
sayıda menzilkeş köy kaydedilmiştir. Bu menzilkeş köylerden yaklaşık
olarak 400.000 akçeye varan yıllık vergi ile 1.340 kile arpa ve 268 kile
buğdayalınmıştır. Bir sonraki yıl yine aynı vergiler alınmaya devam
edilmiştir. 1693-94 yılına gelindiğinde ise Edirne menziline bakan
menzilkeş köylerde kuraklık görülmesine rağmen yine vergi alınmaya
devam edilmiştir. Bununla birlikte zaman zaman menzilkeş köylerin yükü
hafifletilmeye çalışılmıştır. Örneğin Lefke Köyünden alınan vergi
miktarında fermanla indirime gidilmiştir. Zaman zaman da bir menzilkeş
köyün vergi yükü hafifletilirken o köyün vermek durumunda olduğu
meblağın bir miktarı durumu daha iyi olan bir başka menzilkeş köy üzerine
yüklenmiştir. Örneğin 1691 yılında Sirem köyünden alınacak olan 51.744
akçenin 31.744 akçelik kısmı Değirmenderesi Köyünden alınmıştır. Menzil
masrafları büyük ölçüde menzilkeş köyler tarafından karşılanmış;. menzil
masraflarının sadece küçük bir kısmı (1693/94'de 120.000 akçe) Devlet
hazinesi tarafından karşılanmıştır.
Bu durumda özellikle seferler nedeniyle menzillerin masraflarının
artması, menzil masraflarını karşılayan menzilkeş köylerin sıkıntıya
düşmelerine yol açmıştır. Ancak vergi yüklerinin artmasına rağmen yine de
menzili ayakta tutmaya çalıştıkları görülmektedir.

74 KK. 2742, s. 18.


Sema Altunaıı
94

Öte yandan aynı yol üzerinde bulunan ve aynı sayıda menzil beygiri
ile hizmet veren menzillerin masraflarında farklılıklar gözlenebilmiştir.
Bunun nedeni menzilin kapasitesi, bulunduğu konum ve önemi ile ilgili
olduğu kadar, menzileinin tutumuyla da ilgili olmuştur. Zaman zaman
menzileiler yapmadıkları masrafları da menzil giderleri arasında
göstermişlerdir.
Haberleşme gibi devlet için vazgeçilmez bir işlevi yerine getiren
menzillerin sürekliliğinin sağlanması, devlet açısından öncelikli geliyordu.
Bir yandan menzilin ayakta kalmasını sağlamak bir yandan da menzili
destekleyen menzilkeş köylerin ~ükünü hafifletmek amacıyla menzillerde
yeni düzenlemelere gidilecektir.7 .
Sonuç
Sonuç olarak i7.yy sonlarında İstanbul ve Edirne arasındaki
menzillerin kapasitelerinin ve faaliyetlerinin arttığı gözlenmektedir. Ayrıca
Rumeli orta kol üzerinde yapılan seferlerde ordunun izlediği güzergah
üzerinde olmaları nedeniyle askeri ve stratejik açıdan da önemli bir
fonksiyona sahip olmuşlardır. Özellikle seferler sırasında merkezi e
haberleşmenin çabuk ve düzenli bir şekilde sağlanması büyük önem
taşımıştır. Böyle olağanüstü durumlarda menzillerin yoğunlaşan ulak
trafiğini karşılayabilmeleri için öncelikle menzil beygirlerinin sayılarının
arttırılmasına gidilmiştir. Bu durumda artan masrafların karşılanması yine
menzilin civarındaki menzilkeş tayin edilen köy ve kasaba halkına
düşmüştür. Üstelik kıtlıkların olması veya yangınların yaşanması da
durumu değiştirmemiştir. Özellikle i7.yy sonlarında her yıl artan oranlarda
vergi (imdadiye) alınmaya devam edilmiştir. Böylece herşeye rağmen,
menzilleri ayakta tutmak, sürekli hizmet vermelerini sağlamak
amaçlanmıştır.
Özellikle halkın omuzuna her yıi ağırlaşarak binen imdadiyeler sonucu
menzilkeş köylerin halkının köylerini terk etmesi ve yine menzileilerin artan
masrafları karşılayamayarak menzillerinden firar etmeleri i7.yy sonlarında
sıkça rastlanılan örneklerdir. Bunun üzerine merkezi yönetim yeni
düzenlemelerle menzil sistemini ayakta tutmaya çalıştığı görülmektedir.
Nitekim yapılan düzenlemelerle Posta Teşkilatı kuruluncaya dek menzil
teşkilatı ayakta kalabilmiş ve imparatorluğun her köşesi ile haberleşme bu
teşkilat sayesinde yapılmıştır.

7S 169Tden itibaren menzillerde yeni bir uygulamaya gidilerek menzil beygirleri yol/saat
ücreti ile kiralanmaya başlamıştır. MAD 3169, s. 2-4; Özkaya, s. 351 vd.; Halaçoğlu, s. 17.
XVll. Yüzyıl Sonlarında İstanbul-Edime Arasındaki Menziller ve Bazı ... 95

Menzil Mesafeleri
Menziller Onceki menzile uzaklığı Istanbul'a
(saat) uzaklıi!ı (saat)
Büyük çekmece 6 6
Silivri 6 12
çorlu 8 20
Bergos/Lüleburgaz LO 30
Kuleli 7 37
Edirne 7 44

Yıllık Menzil Masrafları


1690/1691 1691/1692 1692/1693
Menziller
Beygir Masrafı Beygir Masrafı Beygir Masrafı
adedi (akce) adedi (akce) adedi (akçe)
İstanbul 20 447.360 20+10 671.040
Silivri/6 18 402.624 30 671.040 30+20 671.040
+447.360
Corlu 6 104.436 20 352.800 50 500.000
Bergos 6+14 104.436+1 20 352.800 50 500.000
77.618
Kuleli 6+14 104.436+1 20 352.800
77.618
Edirne 6+14 104.436+1 20+14 259.200+
19.196 148.680

Menzil Gelirleri - Silivri Menzili Gelirleri


Gelir kalemleri 169111692 (akçe) 1692/169~ (akçe)

Hazine-i Amire 372.800 100.000


İstanbul Cizye Malı 745.600

76 Silivri Menzilinde 1693/l694'de 80 adet menzil beygiri ve ı.ı 18.400+671.040 akçelik


menzil masrafı ve l694/1695'de ise 130+20 adet menzil beygiri ve 3.355.200 akçelik menzil
masrafı bulunmaktadır (Bkz KK.Nr. 2742, s. 6).
Sema Altunan
96

Çorlu Menzili Gelirleri


Gelir kalemleri 1690-91 1691-92 1692-93 (akçe) 1693-94
(akçe) (akçe) (akce)
çorlu kasabası 145.564 250.000 104.436+ 145.56477 250.000
nefsinden +62.000
çorlu ermenileri 10.000 10.000 10.000 10.000
Hazine-i amire 9.506 91.406 91.406 550.000
Corludan imdadive 7.000 25.000 25.000
çorlu köylerinden 7.000 30.000 30.000
Ereğli nahiyesinden 7.000 23.594 23.594
Bergos nahiyesinden 7.000 40.000 40.000
Midye nahiyesinden 7.000 30.000 30.000

Bergos Menzili Gelirleri


Gelir kalemleri 1690-91 (akçe) 1691-92 (akçe) 1692-93 1693-94
(akçe) (akçe)
Geyik Karyesi 3.230 3.230+2.400 5.630 5.630
Mir-Ali Karyesi 8.078 8.078+5.500 13.578 13.578
Oklağılı Karyesi 10.000 10.000+6.800 16.800 16.800
Kara Muslulı Karyesi 30.000 30.000+ 19.000 42.000 30.000
Mestili Karyesi 53.128 53.128+34.000 87.128 87.128
Ören-Seki Karyesi 11.300 11.300+7.000 18.300 18.300
Bergos Kasabası 60.000 60.000+ 38.000 98.000 98.000
Havass-ı Mahmud 12.000 12.000 12.000 12.000
Paşa
Vize Kasabası 13.150 13.510+8.600 22.110 22.110
..
Hayrabolu Kasabası 30.000 30.000+18.600 48.800 30.000
Pınar-Hisar Kasabası 40.000 40.000+25.800 65.800 65.800
Saray Kasabası 10.000 10.000
Tekirdağ Gümrüğü 10.808 10.808 10.808 10.808
CizyeMalı 69.342
Hazine-i Amire 31.960 51.960

77 çorlu Kasabası halkından alınan miktar.


-- __ m ~-~ ---- --- --L
XVI!. Yüzyıl Sonlarında İstanbul-Edirne Arasındaki Menziller ve Bazı ... 97

Kuleli Menzili Gelirleri


Gelir kalemleri 1690-91 (akçe) 1691-92 (akçe) 1692-93 1693-94 (akçe)
(akçe)
Keşan Kazası 60.000 60.000+40.000 100.000 100.000
Baba-yı Atik Kazası 30.000 30.000+ 15.000 45.000 45.000
İnecik Kazası 30.000 30.000+10.000 40.000 40.000
Hatun-İli Kazası 25.000 25.000+ 10.000 35.000 35.000
Ahyolu Kazası 32.618 32.618+22.604 56.000 56.222
Gümilcine Kazası 120.000 120.000
Vize Livası Nüzül 104.436 34.812 76.694
Bedeli
Hazine-i Amire 69.342 69.342 69.342+40.000

Edirne Menzili Gelirleri


Menzilkeş
kövler
16 .•.
110211690
Akça Arpa Buğday
1103.1104/1691-92

Akça
i 1104.1105/ı692-93 1105.1106/1693-94

Arpa Buğday Akça Arpa Buğday Akça Arpa Buğday


(Kile) (Kile) (Kile) (Kile) (Kile) (Kile) (Kile) (Kile)
Etmekçi 5.814 25 4.5 14.040 25 4,5 14.040 14.014 25 25
Kara-bulud 10.294 40 8,5 24.794 25 5 24.794 24.794 40 8,5
Ozgaş 8.059 60 6,5 19.409 60 6,5 19.409 19.409 60 6,5
Sürgün 5.336 21 4,5 12.936 21 4,5 12.936 12.936 21 4,5
Hacı-köyü 6.242 25 5 15.092 25 5 15.092 15.092 25 5
Derviş-dere 36.200 255 32 45.000 155 32 45.000 45.000 155 32
Küsti 6.200 55 9 15.000 55 9 15.000 15.000 55 9
Ahi 3.096 13 5 7.546 13 5 7.546 7.546 13 5
Avarız 18.300 50 II 18.300 50 II 18.300 18.300 50 20
Sirem 20.000 85 17 20.000 85 17 20.000 20.000 85 17
Letke 53.900 90 20 53.900 90 20 53.900 40.000 90 20
Dimitri 35.240 140 30 86.240 140 30 86.240 86.240 140 30
Nusretli 23.716 38 8 --- --- --- --- 23.716 38 8
Evciler 13.259 52 7 16170 52 7 16.170 16.170 52 7
Mihaliç 56.240 160 33 56.240 160 33 56.240 56.240 160 33
Açinovası 21.900 90 20 53.900 90 20 53.900 53.900 90 20
Sağıcak 38.184 130 27 74.380 130 27 74.390 74.380 130 27
Üsküdar 24.149 110 23 48.150 110 23 48.150 48.150 110 23
(Mehmedee
Mezrası ile)

Yassı-vİran --- ..- --- 23.716 38 8 23.716


Değirmen- 31.744 31.744 31.744 31.744
Deresi
Edime 10.000 10.000 10.000
Kalesindeki
Çukacılar
Mahallesin-
den
Havas-ı 12.000 12.000 12.000
Mulunud
Paşa'nın
Menzilci
Kövlerinden
Üsküdar 100.000 100.000 100.000
Nahiyesi
Kövlerinden
Hnzine-j --- --- 120.000 --- ---
Aıuire
98 Sema Altunan

KAYNAKÇA
KK 2742
MAD3169
MAD3858
MAD4030
MAD4034.
Redif Askeri Talimatnamesi Sureti, Süleymaniye Kütüphanesi, Türkçe
yazmalar, Hüsrev Paşa Kıs.nr. 813/4.
Lütfi Paşa, Tevarih-i Al-i Osman, İstanbul, 1341,
Lütfi Paşa, Asa/-name, İstanbul, 1326.
Altunan, Sema; "Osmanlı Devletinde Haberleşme Ağı: Menzilhaneler",
Türkler Ansiklopedisi, C. 10.
Bostan, M. Hanefi, "Osmanlı Devletinde Yol ve Haberleşme Sistemi", Türk
Dünyası Araştırmaları, 82 (1993).
Bozkurt, Rıza Osmanlı İmparatorluğunda Kollar, Ulak ve İaşe Menzilleri,
Ankara, 1966
Çadırcı, Musa "Posta Teşkilatı Kurulmadan önce Osmanlı İmparatorluğunda
Menzilhane ve Kiracıbaşılık", VILI Türk Tarih Kongresi (11-15 Ekim
1976). c.n, Ankara, 1981.
Ertaş, Yaşar "XVIII. Yüzyıl Başlarında Rumelideki Menzillerin Askeri
Fonksiyonları", CBÜ Fen Edebiyat Fakültesi Dergisi.
Güçer Lütfi, XVI ve XVII. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Hububat
Meselesi ve Hububattan Alınan Vergiler, İstanbul, 1964.
Halçoğlu, Yusuf, Osmanlılarda Ulaşım Ve Haberleşme (Menziller),
Ankara, 2002.
Halaçoğlu, Yusuf "Klasik dönemde Osmanlılarda Haberleşme ve Yol
Sistemi ", çağını Yakalayıın Osmanlı, ıRCıCA, Yay.Haz.E.İhsanoğlu-
M.Kaçar, İstanbul, 1995.
Halaçoğlu, Yusuf, Osmanlı İmparatorluğunda Menzil Teşkilatı ve Yol
sistemi, İstanbul, 1982.
Heywood, Colin J. "The Ottoman Menzilhane and Ulak System in Rumeli in
the Eighteenth Century", I. Uluslcmırcısı Türkiye'nin Sosyal ve
Ekonomik Tarihi Kongresi Tebliğleri, Yay.Haz. O.Okyar-H.İnalcık,
Ankara, 1980.
XVII. Yüzyıl Sonlarında İstanbul-Edirne Arasındaki Menziller ve Bazı ...
99

Heywood,Colin "Osmanlı Döneminde Via Egnatia: 17.Yüzyıl sonu ve 18.


Yüzyıl Başında Sol Kol'daki Menzilhaneler" ,Sol KolOsmanlı
Egemenliğinde Via Egmıtia (1380-1699), Editör: Elizabeth A.
Zachariodou, İstanbul, 1999.
Küçükkaya, Gülçin "Mimar Sinan dönemi İstanbul-Belgrad Arası Menzil
Yapıları Hakkında Bir Deneme".
Miroğlu, İsmet "Osmanlı Yol Sistemimine Dair", İ.Ü.E.F. Tarih Enstitüsü
Dergisi, 15 (İstanbul, 1997).
Müderrisoğlu, M.Fatih "Menzil Kavramı ve Osmanlı Devleti'nde Menzil
Yerleşimleri", Türkler Ansiklopedisi, C. 10 (Ankara, 2002).
Mühürdaroğlu, Fatih "Mimar Sinan'ın Ana Yollar Üzerinde İnşa Ettiği
Menzil Külliyeleri", Milli Kültür, 71 (Nisan 1990).
Özkaya Yücel, "XVIII. Yüzyılda Menzilhane Sorunu", DTCFD, XXVIII (3-
4), Ankara, 1970.
Pakalın, M Zeki Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, II
(İstanbul, 1983),
Şemseddin Sami, Kamus-ı Türki, İstanbul, 1978.
Sertoğlu, Mithat Osmanlı Tarih Lugatı, İstanbul, 1986.
Tongur Hikmet; Türkiye'de Genel kolluk Teşkil ve Görevlerinin Gelişimi,
Ankara, 1964,
Osmanlı-İngiliz İlişkilerinde İstanbul Konferansı
(1876)'nın Yeri
The Significance of İstanbul Conference (1876) in
Otoman-British Relations

Mithat AYDIN"

Öz
Bu çalışma, Büyük Devletlerin çıkarlarını uzlaştırmak için topladıkları
jstanbul konjerwısının, jngiltere 'nin "Doğu" politikasındaki yerini ve Osmaniı-
jngiliz ilişkilerine etkisini ortaya koymaktadır. Bu çerçevede konferans süresince
Rus temsilci Ignatiew ile "uyum içinde" çalışan Lord Salisbu,y 'nin takip ettiği Rus
yanlısı ve anti- Türk politikanın jngiltere 'nin geleneksel Doğu politikasında meydana
getirdiği ikilem izah edilmektedir.
Aııahtar Kelime/er: jstanbul Konferansı, "Doğu Sorunu ", Lord Salisbwy, Sir
Henry Elliot.
Ahstract
This study reveals the signijicance ofjstanbul Con{erence, which was held to
reconcile Great Powers' interests, for Great Britain 's Eastem policyand for its
effect on Ottoman-British relations. In tlıis /rame. it explicates the dilemma in
Great Britain '05 traditional Easte,:n policy wlıich was cal/sed by Pro-Russian and
anti-Turkish stance Iıeld by Lord SalisbUlY wlıo jointly worked witlı Russian
representative Ignatiew.
Keywords: Istanbul Conference. "Eastem Question ", Lord SalisbUlY, Sir
Henry Elliof.

• Yrd. Doç.Or.,Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi.


Mithat Aydın
102

Giriş
i876' da Hersek Ayaklanması 'nın açtığı "Doğu Sorunu", "Hasta
Adam"ın mirasını paylaşmak için sadece bölgesel güçleri değil, aynı
zamanda Avrupa'nın Büyük Devletleri'ni de harekete geçirdi. 1876
Mayısındaki Bulgaristan Ayaklanması ve aynı yılın Temmuz ayında
Sırpların ve Karadağlıların bağımsızlık ve toprak kazanmak amacıyla
Osmanlı Devleti'ne karşı açtıkları savaş, "lızayıp giden Dağlı Sorulllı"nun
önemli evreleri oldu. Sonuçta, Osmanlı kuvvetlerinin 29 Ekiml876'da
Morova' da Sırp kuvvetlerine sağladığı üstünlükten sonra Rusya hükümetinin
Babıiili'yc verdiği ültimatomal karşı İngiliz kabinesi bir konferansın
toplanması önerisinde bulundu. Bu önerinin kabul edilmcsi üzerine Büyük
Devletler, "Doğu Sorunu"nun çözümünde çıkarlarını uzlaştırmak için
İstanbul' da bir araya geldiler. Ancak daha başından beri Bulgaristan
olaylarının Avrupa kamuoyunda Türkler aleyhine meydana getirdiği
olumsuz hava konferansa hakimdi. Özellikle de "Bulgar Vahşeti"
kampanyalarına dönüştürülen Bulgaristan olaylarının İngiltere'de meydana
getirdiği anti-Türk kamuoyu baskısı, İngiliz hükümetinin tavrında ciddi bir
değişim mcydana getirmekle beraber konferans ın seyri üzerinde oldukça
etkin oldu. Diğer taraftan konferanstaki İngiltere temsilcisi, Hindistan
Bakanı Lord Salisbury'nin "Bulgar Vahşeti" kampanyalarının ileri
gelen!erınuen biri olması, konferanstaki Türk aleyhtarı kötü imajın
kuvvetlenınesine zemin hazırladı. Bu nedenle konferans suçlu kabul edilen
Türk halkının yargılanması için kurulan "Avrupa mahkemesi" niteliği
taşımakta idi.
Osmanlı sultanı ve hükümeti de Bulgaristan olayları nedeniyle İngiliz
kamuoyundaki Türk yanlısı duyguların silindiğinin farkında idi. Bu nedenle
Türk hükümeti, dışişlerinde temel dayanağı yaptığı İngiltere'nin sempatisini
kazanmayı ve zedelenen ilişkileri tamir etmeyi bir amaç haline getirdi.
Bunurı için Sultan II. Abdülhamit İstanbul'daki İngiliz elçisi Sir Henry
Ellioftan yardım istedi.2 Ancak bu tür girişimler hiçbir sonuç vermedi.
Sulta.n, Aralık ayının başında bile, Salisbury ve Elliot ilc yaptığı ~örüşmede
hala Ingiltere'nin sempatisini elde edememenin endişesi içinde idi.

ı Rus ültimatomu her ne bdar İngiltere'de Rus fobisini canlandırdıysa da, konferansın
toplanmaya başladığı Aralık ayında İngiltere'deki Türk aleyhtarlığı' etkisini korumaktaydı.
Bakınız: George E:ırl Buckle, The Life of Beııjamiıı Disraeli, voLVL New York 1920, s.l 07;
L:ıdy Gwendolen eecil, The Life of Robert Marquis of Salisbıııy, 1868-1880, vol.II, London,
1913. s 114.
" B:ıkınız: Azmi Özcan, Pal1-iv/ami::.m-Osmalılt Dev/eti Hil1dislall Mı'is/iimaıı/al'l ve iııgiltere
(/877-/924), Anbra, 1997 (2.Baskl), s.56
.' Sir Henry Eliot, Same Revolıııioııs aııd Other Diplomatic Experieııces, London, 1922,5.279.
e_ • • - •

Osmanlı-İngiliz İlişkilerinde İstanbul Konferansı (1876)'nııı Yerİ 103

Konferansm Şekillenmesi ve Lord Salisbury'nin Rolü


Aralığın 23'ünde toplanan konferansta görüşülen konular ve Türk
tarafına sunulan teklifler, söz konusu ayın ilk haftalarında büyük devlet
temsilcilerinin bir araya gelerek yaptıkları hazırlık toplantılarında
kararlaştırılmıştı. Gerçekte alınan kararlar Rus temsilcisi Ignatiew ile
Salisbury'nin eseri idi. Başka bir deyişle, Büyük Devletlerce alınan kararlar,
Salisbury'nin aşırı Rus tekliflerini hafifleterek, İngiliz önerileriyle
uzlaştımıasından başka bir şey değildi. Bununla birlikte, programı müşterek
bir Avrupa çalışması olarak gören Rusya için, uzlaşılan tekli fler artık
"küçültülmez azlıkta" idi. Konferansta Babıali'ye sunulmak üzere hazırlanan
"küçültülmez azlıkta"ki teklifler ana hatlarıyla şu içerikte idi:4
Bulgaristan doğu ve batı olmak üzere iki vilayete bölünecek, her
bölümü için garantör devletlerin rızası ile, beş yıllık süreyle sultanın atadığı
Hıristiyan bir vali tarafından idare edilecekti. Bir vilayet meclisi, valiye
yönetiminde yardım edecekti. Türk ordusu sınırda ve belli başlı yerlerde
toplanacak ve vilayet için bir ulusal milis ve jandarma gücü oluşturulacaktı.
Refomıları denetlernek üzere bir uluslar arası komisyon oluşturulacak, bu
komisyonu korumak amacıyla da beş bin Belçikalı askerden yararlanılacaktı.
Bosna-Hersek ise tek bir vilayet olarak birleştirilecek, ancak bir milis
gücünden yoksun bırakılacaktı. Öte yandan Bosna-Hersek, bir yıllık süre ile
reformların uygulanmasını denetlemek amacıyla uluslar arası bir
komisyonun kurulması hakkına sahip bulunacak ve devletlerin rızası ve
Babıali'nin atamasıyla bir vali tarafından idare edilecekti. Sırbistan ve
Karadağ ile statüko esas alınacaktı. Ancak; Sırbistan Mali Zvomik' i,
Karadağ ise Hersek'teki bazı yerleri alacak ve Boyana Nehri ve Skutaıi
Gölü'nde ticaret yapma hakkına sahip olacaktı.
Görüldüğü gibi öngörülen teklifler bağımsız bir devlet için kabul
edilmez nitelikte idi. Bir taraft;~n idari muhtariyet sistemi, Osmanlı
kuvvetlerinin belli yerlerde toplanması, Bulgaristan'da milli bir ordunun
oluşturulması, diğer taraftan ıslahat hareketlerini denetlernek için uluslar
arası bir komisyonun kurulması ve yabancı bir işgal gücünün kullanılması
açık bir şekilde vilayetlerdeki Osmanlı egemenliğini fiilen sona
erdinnekteydi.
Böyle bir programın Türk tarafınca reddedileceği açıktı. Fakat Türk
hükümetini kaygılandıran asıl sorun, programın hazırlanmasında İngiliz
temsilcisi Salisbury'nin Rus yanlısı tavrı ve İngiltere için duyulan
beklentinin boşa çıkması idi. Mahmud Celaleddin Paşa Türk tarafının

4 Mihaila D. Stajanavıe, Tlıe Great Powers aııd Tlıe Balkaııs 1875-1878. Cambridge, 1939,
s.131- i32; Mahmud Celaleddin Paşa, Mıl' 'at-i Hakikat (haz. İsmet Mirağlu), İstanbul, 1983,
s.208-2 IL; Engelhardt. Taıızimat ve Türkiye (çev: Ali Reşad), İstanbul, 1999,5.368-369.
Mithat Aydın
104

İngiltere konusundaki hayal kırıklığını şöyle ifade etmekteydi: "Batı


devletlerden ve öıellikle İngiltere 'den samimi yardım beklemek, gönül/erden
çıkma(liğı içi ii ingiltere ve Fransa temsilcilerinin, konferansta Osmanlı
Devleti 'ne faydali bir karar almasl1la çalışacaklarına büyük bir ümit
beslemekte idi. Ancak, bu sırada Marki dö SalisbUlY Londra 'dan Berlin 'e
gidip, çağımııda Avrupa siyasetinde baş rolü oynayan Almanya Başvekili
Bismarck ile fikir teatisinde bulunduktan sonra İstanbul 'a gelerek vükelaya
beyan ettiği ilk miitalaalarda, o ümitleri tamamen ortadan kaldm11lştı."s
Dolayısıyla İstanbul'da İngiltere'ye karşı Türkler arasında ciddi bir
gücenmişlik olmakla beraber, İngiltere'nin Türkiye'den uzaklaştığı
konuşulmaya başlanmıştı.6
Mahmud Celaleddin Paşa gibi İstanbul'daki İngiltere Büyükelçisi, aynı
zamanda konferansta ki diğer İngiliz temsilcisi Sir Henry Elliot da Türk
tarafına hak vennekteydi. Elliot, konferans için kararlaştırılan 19natiew
tekliflerini İngiltere'nin Babıiili'ye verdiği bağımsızlık teminatına aykırı
bulmakta, Salisbury'nin sorunu anlamakta ve çözümünde yetersiz biri olarak
Rus emellerine alet olduğunu düşünmekte idi.? Bu nedenle Elliot,
Babıiili 'nin "yerine getirilmesi imkansız" tekliflere karşı olmasını haklı
görmekteydi.R Elliot, belki de Babıali'den daha fazla Salisbury'nin
19natiew'le işbirliği yapması ve takındığı tavırdan rahatsızdı. Çünkü
Salisbury'nin izledıği yol Rus amaçlarına hizmet etmekte , Elliot ve
elçiliğini sorunun çözümünde saf dışı bırakmaktaydı.9 Bu yüzden Elliot,
konferans ın toplandığı ilk gün İngiltere Dışişleri Bakanı Derby'ye çektiği
bir telgrafla sağlık sorununu gerekçe göstererek İstanbul'dan ayrılmasına
izin verilmesini istedi.lo Salisbury ile Elliot arasındaki politik ayrılık
gerçekte İngiltere dış politikasının konferansta iki farklı çizgide geliştiğini
göstermektedir: Elliot gibi Başbakan Benjamin Disraeli (Beaconsfield) ve
Dışişleri Bakanı Lord Derby'nin temsil ettiği, İngiliz çıkarları için Rus
tehdidine karşı Osmanlı toprak bütünlüğü ve bağımsızlığına dayanan
geleneksel İngiliz politikası ile Türklerin Avrupa' dan çıkarılmasını, Osmanlı

5 Mahmud Celaleddin Paşa, a.ge .. s.208.


6 Sir Henry Elliol, a.g.e, S.279,286.
7 Sir Henry Elliot, a.ge., s.276,280. Elliot, Salisbury'nin imzaladığı Ignatiew'in teklifleri
konusundaki endişelerini Lord Dcrby'ye iletmek için bir mektup kaleme almışsa da, bunun
konferansta İngiltere için ikilik yaratacağı düşüncesiyle göndermemiştir. Söz konusu mektup
için bakınız: Sir Henıy Elliot, ag.e, s.281-285.
R Sir Henry Elliot, a.ge., s.280-281; LS., Stavrianos, The Balkans Since 1453, New York,
Chicago, San Francisco, Toronto, London, ı965, s.405.
Q Sir Hcnry Elliot, a.g.e, s.276
10 Brilish Docıımeıııs 011 Foreigıı Ajfiıirs: Reporıs and Papers frOIll ılıe Foreign Office
Coııfideıılial Prilll, The The Near aııd Middle Eası. 1856-1914. The OlıolııalıEıııpire:
Diploıııacy of ıhe Power, 1876-1878. General Ed. Kenneth Boumc and Cameron Watt, Ed.
David Gilland, Parti, Series B, voL 3, Ellioftan Derby'ye, 31 Ekim 1876, Doc.290, 1984,
s.I77.
..•.•_----_ •....•_----_.•.._-_._--_._-- .•..
--------~-----~-_

Osmanlı-İngiliz İlişkilerinde İstanbul Konferansı (i 876)' nın Yeri


105

Hıristiyanlarının bağımsızlığını ve Rusya ile bir anlaşmaya gidilmesini ileri


süren anti- Türk alternatif politika.
Konferansın Seyrinde Salisbury'nin Rolü ve Babıali Üzerinde
Uyguladığı Baskı Politikası
Kuşkusuz, konferansın seyri ve sonucu üzerinde roloynayan en önemli
kişilerden biri İngiltere temsilcisi Salisbury idi. Salisbury, kişiselolarak
Türklere karşı öfke ve kin besleyen, temelde Türklerin Avrupa'dan
çıkarılmasına "samimiyetle" inanan biri olarak, ı ı "Doğu sorunu" konusunda
pek çok İngiliz Devlet adamından farklı düş~ncelere sahipti. O, geleneksel
Ingiliz politikasından vazgeçilmesi ve Türk Imparatorluğu'nun taksiminde
Rusya ile uzlaşılması gerektiğini savunmaktaydı. Diğer taraftan; Onun Türk
aleyhtarı duygularının tahrik edilmesinde ve Rusya yanlısı tavrında 1876
Mayısındaki Bulgaristan olaylarının büyük roloynadığı belirtilmelidir. Bu
nedenle Salisbury, "Doğu Sorunun"nun çözümünde uzlaşmaz tarafİn Rusya
değil, Türkiye'nin olduğuna inanarak Türklere karşı güçlü bir önyargı içinde
bulunmaktaydı. 12 O, daha İstanbul'a ulaştığı ilk gün Sultan Abdülhamit ile
ilk yaptığı görüşmede olumsuz tavrı ile bunu gösterdi.
S~alisbury İst~n~u.l'a ul~ştığ~ ilk günd~n iti~,aren "uz/~fmacı ve rlmılr':
buldugu Rus temsılcısı Ignatıew ıle "uyum ıçinde çalışarak en yakın mesaı
arKadaşı oldular. Sanki Salisbury için tek muhatap mercii Ignatiew idi.
Açıkça, Salisbury ve Ignaticw konferansın aktörleri idi; diğerleri figürandı.
Konferans programı da bu iki aktörün mesaisinin bir ürünü idi. Salisbury
ulaşılan programla Rusya' dan mümkün olan her şeyi aldığına ve
beklediğinden daha iyisini yaptığına inanmaktaydı. 14 Ona göre, Türklerin
uzlaşılan teklifleri reddetmesi, savaşı kaçınılmaz kılacağından durum
"oldukça kritik" idi.
Salisbury için, artık "uzlaşmaz" taraf olan Türkiye'nin ikna edilmesi
i;erekmekteydi. O, bu amaçla bir taraftan İngiltere hükümetinin sık sık
deklare ettiği "bir savaş durumunda İngiltere 'den hiçbir yardım
beklen1llemesi", "İngiltere 'nin kendini feda etmeyeceği" açıklamasına
Türkiye 'yi inandırmaya çalışırken, diğer taraftan tekliflerin kabulü için
Babıali'ye baskı yapmaya başladı. Daha konferansın açılmasından bir gün
önce (22 Aralık) Salisbury, Başbakandan kendisine "en güçlü baskı
tedbirleri"ni kullanmaya izin vermesini istemekteydi. LS

ii Bakınız: Buckle, o.ge .. 5.84-87.


i, Suınner, o.g.e., 237.
i.l Cecil, o.g.e .. 107-108.

14 Cecil, o.ge., s.115.


i; Cccil, o.ge., s. ı ı 5.
Mithat Aydın
106

Salisbury, baskı politikasını Konferansın başarısı için tek geçerli yol


olarak düşünmekteydi. Fakat Salisbury, aynı ölçüde, İngiltere'nin diğer
temsilcisi Büyük Elçi Elliot'u yolu üzerinde büyük bir engelolarak
görmekteydi. Çünkü Salisbury'e göre Elliot, Türk yanlısı tavrıyla
Babıiili'yi cesaretlendirmekte, bu ise konferansı çıkmaza sokmaktaydı. Bu
nedenle, İstanbul'daki İngiliz elçiliğini görüş alışverişinde bulunmayarak
devre dışı bırakan Salisbury ile onun Rus amaçlarına hizmet ettiğini
düşünen Elliot arasında daha ilk günden itibaren bir geçimsizlik kendini
gösterdi. Gerçekte ise; bu durum İngiliz çıkarları için, Rusya'ya karşı Türk
İmparatorluğu 'nun korunması gerektiği anlayışı ile Türk İmparatorluğu
üzerinde Rusya ile uzlaşılması gerektiği düşüncesinin bir çatışması idi.
Açık bir şekilde görülecektir ki, Elliot'un varlığı, konferans boyunca
Salisbury için büyük bir sıkıntı olacaktır. 29 Aralık'ta Derby'ye gönderdiği
bir yazıda, Elliot'u devletlerin tekliflerine karşı olmasından ve Türklere
sempati duymasından dolayı büyük bir engelolarak tanımlayan Salisbury, 5
Ocak'ta Koloniler Bakanı Carnarvon'a şunları yazmaktaydı: "Elliot 'un hala
burada bulunması büyük talihsizliktir ... Elliot burada kaldığı sürece benim
Türklerle görüşme giicüm hemen hemen hiçtir. ,,16 Bu yüzden Salisbury sık
sık Elliot'un İstanbul'dan alınmasını istedi. Hatta; Salisbury, bu isteğin
Konferanstaki büyük devlet temsilcilerinin de isteği olduğunu belirtti.
Elliot'un görevden alınmasını "Salisbury ile işbirliği etmişcesine Ignatiew de
İngiltere kabinesine tavsiye etmekteydi. 17 Ancak Beaconsfield ve Derby bu
görüşe karşı olduğundan, Salisbury amacına ulaşamadı. Salisbury,
Konferansın dağılmasından sonra bile Elliot'un İstanbul'u terk etmekte ağır
davrandığını, bunun ise Babıali'yi İngiliz desteği konusunda
cesaretlendireceği gerekçesiyle polemik konusu yaptı. 18
Salisbury'nin Elliot'a karşı giriştiği hareket, Babıali'yi teklifleri kabule
zorlama amacına dayanmaktaydı. Aslında Salisbury, Babıali üzerinde baskı
unsuru olarak görebildiği her şeyi kullanmayı kendisine adeta görev
saymıştı. Örneğin; 25 Aralık'ta İngiliz amirali Drummond İngiliz
donanmasının Selanik'e gitmek için Beşike Koyu'ndan ayrılmaya
hazırlanmakta olduğunu bildirdiğinde, Salisbury, bunun Türkler için
muhtemel bir koruma anlamına geleceği düşüncesiyle, Babıali'yi
cesaretlendirmemesi için donanmanın Atina ve Pireaus yönünde hareket

16 Cecil, a.g.e .. 5.119-120. Sali5bury benzer düşüncelerini i ı Ocakta da Camarvon'a açtı:


"El/iot göreviııdeli alııııııazsa başarı hala IIIÜlııküll ola‫ן‬IIaz. Eıkiıııiz burada çok düşüklür ...
Elçiıııiziıı karakteri şüphesiz lıüfuzUlllllZIl yok etıııek içiıı etkili oldu. Fakaı politikaıııtzll/
karakıeri (Elli OL 'a rağıııeıı) dalw etkili oldıı. İııalııyol1l111ki Stratford 'ull gücüııiiıı esası
Navariııo (Savaşı) '11111 Türk ha{tzasıııda daha taze olll/asll/a dayanakla idi." Cecil, a.g.e.,
5.121-122.
17 Cecil, a.g.e., 5.119.
ı~Buckle, ag.e .. 113.
---~---~-------------------------.ıi!!2

Osmanlı-İngiliz İlişkilerinde İsıanbul Konferansı (i 876)'nın Yeri


107

etmesini emretti. Bununla beraber, Konferans sırasında Türkler arasında


anti-yabancı bir hissiyatı meydana getirebileceği düşüncesiyle, hemen
İstanbul'a gönderilmesi için Beşike Koyu'nda iki İngiliz gemi bırakıldı. 19
Yine de Salisbury'nin konferans boyunca takir ettiği yol ve Rus yanlısı
tavrı Ingiliz Hükümeti tarafından tasvip edilmedi.2 Başta Başbakan Disraeli
olmak üzere hükümetin bazı üyeleri onun tavrını sert bir şekilde eleştirdiler.
Disraeli, Derby'ye 30 Aralık'ta gönderdiği bir yazıda "çok önyargılı" olarak
tanımladığı Salisbury'nin İstanbul'a gönderildiğinde "Rusya 'yı Türkiye 'den
uzak tutmak ve Türk Hıristiyanları için ideal bir varlık yaratmamak olan
temel amaclıldan habersiz olduğu"nu söylemekte ve şöyle devam
etmekteydi: "SalisbUlY Ignatiew 'den daha fazla Rus 'tur. Ben inanıyorum ki
Rusya arabuluculuk yapıyor ve uzlaşmaya hazırlanıyorken ve Babıiili buna
isteksiz değilken, SalisbUlY sadece inatçılığı ve savaşı (çözüm yolu olarak)
görüyor. O, barışı isteyen ve bunun gerekliliğini gösteren Loftus, Lyons,
diğerleri, hatta Rus Odo(u) 'nun raporlarından haberdar mıdır? Biz, Ona
Mithat (Paşa)nııı görüşünden haberdar olup olmadığını sormalıyız. Siz
(Derby) onu giivenli bir şekilde ve samimiyetle kontrol etmelisiniz.,,21
Disraeli, kabinede de benzer görüşlerde bulunmakta, "İngiliz çıkarları ile
Türkiye 'nin desteklenmesinin birbirinden ayrılması zorluğundan" söz
22
etmekteydi. Gerçekten de İngiltere'de pek çok kişi Salisbury'nin İngiltere
hükümetini temsil etmediğine inanmaktaydı.23
İngiltere'de hükümet yanlısı muhafazakar gazeteler, Salisbury için çok
daha ağır eleştirilerde bulundular. Bu gazetelerden Standard ve Moming
Post, Salisbury'nin Türklere karşı "kibirli ve tehditvari" dili konusunda
oldukça hiddetli yazılar yayımlarken, Sheffield Daily Telgraphy onu
"modern zamanların en büyiik ikiyiizlüsii" olarak tanımladı. Sheffield, aynı
zamanda Salisbury'yi Moskova manevra buzu üzerinde Paris
Antlaşmasından uzaklaşan biri olarak değerlendirdi. Muhafazakar basının
aksine, Sali:;bury'nin tavrından "ültimatom" olarak övgüyle söz eden
çoğunluğu liberalolan gazeteler az değildi. Times, Daily News, Echo,
Scotsman ve Moming Advertiser bu gazetelerin başlıcalarıydı.24

19 Iseminger, a.g.e .. 5.339, Wirthwein, a.g.e., s. i57. İngiltere donanması Mayıs ayından beri
Beşike Koyu'nda bulunmaktaydı.
~O Shannon, Biraz daha ileri giderek Başbakan Disraeli ve Dışişleri Bakanı Derby'nin
Salisbury'i tanımadıklarını belirtir. The Crisis of 1mperialism 1865-1915, Great Britain.,
[1976), 5.132.
21 Buckle, a.g.e., s. i i i-1 12.

22 Sıojanovie, ag.e, s. i33


~) eecil, a.g.e., s. i 23.
24 Wirthwein, a.g.e .. 5.158.
Mithat Aydın
108

Kanuni Esasi'nin ilanı Karşısında Büyük Devletler ve ingiliz


Kamuoyu
Bütün devlet temsilcilerinin hazır bulunduğu konferans ın ilk oturumu
23 Aralıkta yapıldı. Aynı gün konferans ın gündem maddeleri görüşülürken
"dışarıdan dehşetli bir surette atı/maya baş/ayan top ses/eri" bütün
imparatorluk için reform öngören bir anayasa (Kanun-ı Esasi)'yı ilan
etmekteydi. Top seslerinin duyulmaya başlaması üzerine Türk Dışişleri
Bakanı söz alarak delegelere, padişahın halkın meşru isteklerine göre
uygulanmasını gerekli gördüğü yeni idare yönteminden ve meşrutiyet
idaresinin getirdiği özgürlüklerden bahisle, "bu inkı/ap karşısında
top/antmııı zait ka/dığmı" açıkladı.25 Fakat, Kanun-ı Esasi'nin ilan edilmesi
delegeler üzerinde olumlu hiçbir sonuç doğurmadı. Konferans sekreteri
olarak görev yapan Fransız Elçiliği'ndeki Dö Moüy, anılarında anayasanın
ilanı karşısında yabancı diplomatların reaksiyonunu şu şekilde ortaya
koymaktaydı: "Birkaç dakikalık derili bir sessizlikten sonra de/ege/er o/ayı
önemsemediler ve top/antıdaki meşguliyet/erine devam ettiler. ,,26
Türk anayasası konferansta olduğu gibi Avrupa kamuoyunda da ilgi
görmedi. Anayasaya karşı verilen tepki batı basınında ve kamuoyunda farklı
olmakla beraber, genellikle düşmanca nitelikte idi. Fransa basınında Türk
Anayasası "garip bir yaratık, ölü doğmuş" diye adlandırılırken, Rusya'da
"şaşırtma, hile ve saçmalık" olarak ifade edildi.ı? Fransa ve Rusya 'nın
2R
aksine, Almanya'da Anayasa'ya karşı genelde olumlu bir hava mevcut idi.
İngiltere'de ise geçmişteki reform vaatlerinin uygulanmadığı şeklinde
bir önyargı mevcut olup, anayasanın ilanının konferans ın açılışına göre
ayarlanmasından dolayı genelde düşmanca bir reaksiyon vardı. Pek çok
29
İngiliz bunu bir hakaret ve meydan okuma olarak görmekteydi. İngiliz
liberal ve radikal basının Türk Anayasası'na karşı alaycı tavrı ve anti-Türk
tutumunun bu düşmanca reaksiyonun gelişiminde etkili olduğu söylenebilir.
Diğer taraftan hükümet yanlısı muhafazc:kar gazeteler, Kanun-ı Esasi'deki
refonnlara yer vererek, bunların memnuniyet verici olduğunu göstermeye
çalıştılarsa da, Türkler aleyhine dönmüş olan İngiliz kamuoyunu çok fazla
etkileyemediler.30

~j Ahmed Saip, Abdı'il/wmid'in Eviiil-i Sa!/anal/, Kahire, 1326, s.56.


~6 Richard Miliman, Briraiıı and ı!ıe EasleI'n Qııeslioıı 1875-1878. Oxford, 1979. S.22 ı. Safvet
Paşa'nın konuşmasından sonra söz isteyen Ignatiew'in yaptığı konuşma delegeler üzerinde
etkili oldu. Ignatiew konuşmasında "böyle ııiimayiş!ere e!ıemmiyeı verıııeyip bııgün içiıı
ortaya koıııı!aıı mııddeııiıı lIliizakeresiy!e işe baş!aıııa1ll11!azım geldiğini" ifade etmekteydi.
Ahmet Saip, 1I.g.e .• s56.
:: Robert Devereux, The Firsl Ollaman COıısıiııııioııa! Period, A S/Iı(~Vo/Ihe Coıısliııııion aııd
Pıırlamem!. The Johns Hopkins Press. Battoınore, 1963, s8R.
:~ Orhan Koloğlu, Avruplı'lllll Kıskacı/ıda Abdii!!wıııiı. İstanbul i 99R. 5.28-29.
~9 Millınan, Il.g.e .. 5.221-222
)0 Kanun-ı Esasi konusunda İngiliz basınının yorumu için bakınız: Walter G. Wiıthwein,
- ~~ ~-- --~--------------_..-_--....,-----------

Osmanlı-İngıliz İlişkilerinde İstanbul Konferansı (ı 876)"nııı Yeri


109

İngilizlerin Kanuni Esasi'ye bakışlarındaki hoşnutsuzluğun


nedenlerinden biri de, İngiltere 'nin sömürgesi olan "Hindistan 'da da İngiliz
yönetimine eleştiriler yöneltilmekte idi. Türkiye, Hıristiyan azııılrklanna
özgürliiklerini verirken, İngiltere yerli/ere hiçbir hak tammak istemiyordu,
Bu yüzden Anayasa yine kötü ömek oluyordu.""
Osmanlı Devleti'nin Konferanstaki Tavrı ve İngiltere Hükümetinin
Desteğini Alma Girişimi
Kanun-ı Esasi'nin hiçbir etki yapmadığı ilk gün, yabancı temsilciler,
Türk tarafına hazırlık toplantılarında kararlaştırdıkları teklifleri sundular.
Türk temsilciler, Osmanlı toprak bütünlüğü ve bağımsızlığının açık bir ihlali
anlamına gelen tekliflere itiraz ettiler ve konferansın sonraki oturumlarında
karşıt tekliflerini ileri sürdüler. i Ocak 187Tdeki 4,Oturumda Türk
temsilcilerinin Büyük Devletlere sunduğu projede Türkiye 'nin isteklerini
şöyle özetleyebiliriz:

"Osmanh İmparatorluğu, vilayet, sancak, kaza, nahiye ve köy diye idari


bölümlere aynlacaktır, Köy ve na/ıiye meclislerini halk kendisi seçecektir,
Şehirlerde de aym şekilde belediye meclisleri seçilecektir. Hükümet,
kaymakamlan Müslümanlar ve Ilrristiyanlar arasmdan eşitlik esasma göre
tayin edecektir, Kazalarda, anayasa uyannca meclisler seçilecektir,
Hükümetçe tayin edilecek vali ve mutasarrrflar Müslüman iseler
yardl1llcrlan Hıristiyan, Hıristiyan iseler yardımcrlan Müslüman olacaktır,
Vali ve mutasarrrflarla diğer yüksek dereceli memurlann değiştirilmeleri,
azil/eri Anayasa esaslanna göre yaprlacaktır. Vergi reformu yaprlacaktır.
Vali ve Vilayet meclisleri, kamu gelirlerinin ne kadannııı mahalli ihtiyaçlar
için harcanacağ11l1 tespit edeceklerdir. Anayasa gereğince din ve vicdan
hürriyeti teyit edilecektir ve genel eğitim geliştiri/ecektir, ,,32
Türk temsilcilerinin aynı oturumda kendilerinden istenen, ancak
müzakereye dahi yetkili ,)lmadıklarını bildirdikleri sekiz nokta ise şunlrirdı:
"i-Uluslar arası bir komi;.,yon kurulması. 2- Yabancı askerlerin Türkiye 'ye
sokulması. 3- Türk askerlerinin (belli) kale/erde kalması, 4- Valilerin tayin
şekli. 5-İdari taksimat. 6-Maliye ve adliye ile ilgili istekler. 7-Çerkezlerin
Asya (Anadolu) 'ya gönderilmeleri. 8- Sırbistan ve Karadağ 'a toprak
verilmesi. ,,33
Türk tekliflerine Salisbury ve Ignatİew'in tepkisi sert oldu. Ignatiew,
tekliflerin Rusya için müzakere konusu bile olmayacağını açıklarken;

Erifaili aııd t!ıe Balkoıi Crisis, 1875-1878, London. 1935,5.155-157.


}i Süleyman Kocabaş. Sultaıı ll. Ahdz'illtal/lid - Şahsiyeti ve Politikası, Vatan Yayınları No:
ı4. İstanbuL, ı995.5.45.
;C Bilal N. Şimşır. Ruıııeti 'deıı Tz'irk G6çleri, c.II, Ankara, 1989, seLVi.
)) Şimşir, a.g.e., s.CI.VII.
Mithat Aydın
110

SalisbuQ" tekliflerin büyük devletlerin temel isteklerine karşı olduğunu


belirtti.3 Bu durum konferansın bir çıkmaza gireceğinin açık bir ifadesi idi.
Çünkü iki tarafın da ısrar ettikleri teklifler arasında uçurum bulunduğundan,
bir uzlaşı yaratılması mümkün değildi.
Ocak ayının başlarında Mithat Paşa, gelinen noktada İngiltere'nin
desteğini temin etmek ve Rusya'yı İngiltere ve Fransa'dan ayırmak amacıyla
Bayındırlık İşleri Bakan Yardımcısı Odian Efendi'yi Paris ve Londra'ya
göndererek, yeni bir manevra içine girdi. Odian Efendi Londra'da görüştüğü
İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Derby'ye "son zamanlarda Sultan tarafindan
kabul edilen anayasanın, Babıali ile devletler arasında uluslar arası bir
yükümlülük konusu olarak uygulanmasını" teklif etti Aynı zamanda Odian
Efendi bu teklifle Büyük Devletlerin, sultan tarafından ihsan edilen bütün
reform sistemini, uygulamada takip etme hakkına sahip olacaklarını belirtti.
Aynı zamanda Odian Efendi, Derby'den Türk bakanlar tarafından hazırlanan
vilayet idaresinin, genel planın bir parçası yapılmasını istedi. Lord Derby,
Odian Efendi'nin teklifine destek vemıedi ve ona teklifin görüşülmesi
gereken yerin Londra değil, İstanbulolduğunu söyledi. Derby, daha önce de
Londra'daki Osmanlı elçisi Musurus Paşa'ya, Türk hükümetinin Büyük
Devletlerin "acı şartları"nı kabul etmesini ve İngiltere'den yardım
beklenilmemesini; aksi durumda Türkiye'nin Rusya ile bir savaş riskini
alacağını belirtmişti.35 Odian Efendi ve Musurus Paşa, Derby ile
görüşmelerinden iki gün önce görüştükleri Disraeli 'ye aynı teklifleri
ilettiklerinde benzer cevap aldılar: "Ben ciddi bir şekilde Odian 'a ülkesini
kurtarmasmm tek amacı olarak, Devletlerin programının kabul edilmesini
tavsiye ettim.,,36 Odian Efendi 'nin İngiliz tavrı karşısındaki cevabı ise,
Türkiye'nin silah altında 600 bin kişiye sahip olduğu ve Rusya ile bir savaşa
girmekten korkmadığı idi.37
Konferansın Sonuçsuz Kalması ve Buna Salisbury'nin Bakışı
Mithat Paşa'nın, İngiltere'nin desteğini alma girişiminin sonuçsuz
kalması, konferansın Türkler için çok daha zor şartlar altında devam
edeceğini gösterdi. Nitekim 4 ve 8 Ocakta ki 5 ve 6. oturumlarda taraflar
arasında meydana gelen sert tartışmalar, bir sonuca ulaşmanın mümkün
olmayacağına işaretti. Salisbury, 9 Ocakta Derby'ye gönderdiği telgrafta
"Babıali ye tekrar öne çıkan tavsiyeleri iletmeye çalışacağlnı, öneriler kabul
38
edilmezse konferansın devamının faydasız olacağı"nı yazmaktaydı.

34 Şimşir, a.g.e., s.CLvn.


35 Miııman, a.g.e., S.226-227; Devereux, a.g.e., s.113; Harbutl Dawson, "Forward Policyand
Reaction 1874-1885", The Cambridge History of British Foreign Policy, 1783-1919,
Cambridge 1923, s.113.
36 Miııman, a.g.e., S.227.

37 Dawson, a.g.ın .. 5.112-113.

38 Cecil, a.g.e, s.121.


Osınanlı-ingiliz ilişkilerinde istanbul Konferansı (i 876)'nın Yeri III

Salisbury, bu düşüncelerinde daha ileri giderek, konferans ın geldiği noktada


İngiltere'nin Doğu politikasında esaslı bir değişime gitmesi gerektiğini
söylemeye başladı. O, 11 Ocakta Camarvon' a gönderdiği mektupta şöyle
diyordu: "Sanırım konferans Türk imparatorluğu'nun bekası için ingiliz
kanll1l1l akltrlmasllll imkansız hale getirdi. Ümit ederim ki ingiltere devlet
adamları Hindistan yolunu karımıanın başka araçlarım düşünme görevini
üstl enecekl erdi,..,,39
Babıali'nin ısrarı ve konferansın çıkmaza girmesi üzerine son bir şans
olarak, yabancı devlet temsilcileri tekliflerini hafifletmeyi tartışmaya
başladılar. Lord Derby'nin tekliflerin hafifletilmesi yönündeki tavrı40 ve
Elliot'un etkisiyle4' tekliflerin hafifletilmesine karar verildi. "Küçültülmez
azlıkta"ki reformları "özet" haline getiren yabancı temsilciler, bunu 15
Ocakta Türk temsilcilere sundular. "Özet" olarak nitelendirdikleri reform
paketinde Avrupa jandarması teklifi kaldırılmakta; valilerin ataması için
öngörülen devletlerin onayı, ilk beş yıl için geçerli olmaktaydı. Bununla
birlikte, devletler tarafından atanan uluslar arası komisyon hüviyetini
korumakta idi. Yabancı temsilciler reform tekliflerini adeta ültimatom gibi
duran bir şarta bağlamışlardı. Eğer bu teklifler reddedilirse, 18 Ocaktaki
oturumda konferans sona erecek ve temsilciler ülkelerine dönec~klerdi.42 Bu
noktada Türklerin teklifleri kabul etmeleri konusunda İngilizlerin oldukça
ısrarcı oldukları görüldü. Bir taraftan Lord Derby, Londra'daki Osmanlı
elçisi Musurus Paşa'yı uyarırkcn,43 diğer taraftan Elliot ve Salisbury, Sultanı
ve Türk hükümetini etkilemeye çalıştılar.44 Hatta; Salisbury, daha 14 Ocakta
sultanla görüştüğü sırada, Avrupa garantilerinin Türk halkı tarafından
haysiyetsizlik olarak görüldüğü ve bu tür garantileri kabul etmeyeceği
söylenildiğinde, "garantilerin geçici olduğu"nu ve "sultanın krizin
üstesinden gelebilmesi için bumın gerekli olduğu"nu ileri sürdü.45 Diğer
yandan 15' inde sultanın, Hobart Paşa aracılığıyla valilerin tayini ve uluslar
arası komisyon şartlarının hafifletilmesi mesajı iletildiğinde; Salisbury,
"halihazırda büyük bir oranda hafifletifen talerlerin ayrıca
hafıfletilemeyeceği" cevabıyla Hobart Paşa 'yı geri gönderdi.4

39 Cecil, a.g.e., s. i22.


40 British Docuıııents on Foreign A./Jairs. vo1.3, Derby'den Odo Russel'e, LO Ocak 1877,
Doc.4SS ,S.191.
41 Sir Henry Elliot, ag.e, s286-287.
42 B.H Suınner, Russia and the Balkans 1870-1880, Haınden, London, 1962, S.246.

43 Gordon Liewellyn Iseminger, Britain's Eastem Policyand the DUolııan Christians 1856-
1877. Norman, Oklahoma, 1965, s.338.
44 Sir Henry Elliot, a.g.e., s.287.Elliot' un 15 Ocak öncesinde de "küçültülmez azlıkta"ki
reformlara sultanı ikna etmek için gayret sarf ettiğini görmekteyiz. British Docuıııents on
Foreign Affiıirs. vol.3. Elliot'tan Derby'ye, i 1 Ocak 1877, Doc.497 ,s 207-208.
45 Millman. a.g.e .. S.228.

46 Millman. a.g.e., s.228.


Mithat Aydın
112

Bu durum konferans ın bir sona gittiğinin işareti idi. Büyük Devletler


artık geri adım atmayacaklarına göre, şimdi Babıali ya bağımsızlığını ve
toprak bütünlüğünü hiçe sayan teklifleri kabul edecek ya da yalnız kalacağı,
muhtemelen de yenileceği bir savaşın vahim sonuçlarına katlanacaktı.
Böyle bir kritik durumda Babıali olumlu ya da olumsuz yönde hemen
karar vererek tarihi bir sorumluluk almak istemedi.18 Ocakta Mithat
Paşa 'nın başkanlığında toplanan, iki yüzden fazla üyenin katıldığı Meclis,
konferansta ileri sürülen "haksız ve zararlı teklifler"i kabul ederek haysiyeti
zedelenen bir duruma katlanmaktansa, savaşı kabul etmeyi devlet ve milletin
şanına daha çok yakışır buldu ve "savaşın neticesi bir fayda sağlamazsa,
şimdiki tekliflerden daha ağır tekliflerle karşrlaşmak ve daha ~ok toprak
kaybma uğramak tehlikesini" göze alarak teklifleri reddetti.4 Bununla
beraber Osmanlı Devleti kabul edilebilecek esasları da belirledi. Bu esaslar
şöyle özetlenebilir:
"Eşit sayıda Müslüman ve Hıristiyan üyelerden meydana gelecek iki
komisyonun kurulması. Komisyonlardan birinin Bosna-Hersek, diğerinin
Tuna ve Edinıe vilayetleri için görevlendirilmesi. Bir yrl süreyle iş görecek
bu komisyonlara şu görevlerin verilmesi: I-Anayasa reformlarınm
gerçekleştirilmesine nezaret etmek. 2-Bu vilayetler için almacak tedbirlerin
uygulanmasma nezar~t etmek. 3-Zarar görmüş ahaliye yardım için tedbirler
almak. 4- Türkiye tarafindan kurulacak jandarma teşkilatl111nyardımı ile
halkm tam güvenliğini sağlamak. ,,48
Türk meclisinin kabul edebileceği esaslar, konferans ın 20 Ocakta ki son
oturumunda ele alındı. Daha doğrusu ciddi bir müzakere konusu bile
edilmeyen Türk teklifleri, konferansın göstermelik bir konusu olarak kaldı.
Dolayısıyla büyük devlet temsilcileri Türk tekliflerini reddederek
konferans ın bittiğini ilan ettiler. Bunun üzerine Büyük Devletlerin Büyük
elçileri daha önr.~ kararlaştırıldığı gibi yerlerine birer maslahatgüzar
bırakarak şehri terk ettiler.
Konferansın dağılması belki de en fazla Salisbury'yi
endişelendirınekteydi. Salisbury, Konferansın sonuçsuz kalmasını bir
savaşın nedeni olarak görmekte ve bunu "Türk ısrar ve inatçılığına"
dayandınnakta idi. Ona göre, Türkler "sadece önceki vaatlerini teklif
ediyorlar, yeni bir şeyi kahul etmeyi ya da gelecek için hir garanti vermeyi
reddediyorlm'dı. ,,49
Gerçekte ise Ignatiew ve Salisbury'nin eseri olarak Avrupa devletlerinin
teklif ettiği şartların Türkler tarafından kabulünü istemek, abartılı bir

4" Mahmud Celaleddin Paşa, age, 5.218.


" Şimşir. a.g.e .. sCLVlII.
49 Dawson. (l.g.III .• s. ı iJ.
---------------------------------------,

Osmanlı-İngiliz ilişkilerinde İstannul Konferansı (i 876)'nın Yeri 113

beklenti idi. Çünkü öngörülen şartlar Romanya, Sırbistan ve Karadağ'ı


hemen hemen bağımsız hale getirirken, Bulgaristan için teklif edilen
düzenlemeler fiili olarak Avrupa Türkiye'sini İstanbul civarından ibaret
bırakmaktaydı. Bir kontrol komisyonunun kurulması, Bulgaristan ve Bosna
için valilerin Büyük Devletler tarafından ya da onların rızasıyla atanması ve
Osmanlı askerlerinin belli merkezlerde toplanması, Bosna ve Bulgaristan
için Avrupa vekaletini temin ederken, Osmanlı egemenliğini hiçe
indirgemekte idi.
Kuşkusuz bu şal11arın bağımsız bir devlet için kabul edilmesinin
mümkün olmadığını bilen pek çok Avrupalı, Babıali'nin öngörülen teklifleri
kabul etmesi için askeri müdahalede bulunulmasını gerekli görmekteydiler.
Bu düşüncede olan ve Slaviara karşı derin bir sempati besleyen İngiliz
milletvekillerinden Argyll durumu adeta özetlemekteydi: "Türkiye 'ye
sunulan tekl[flerin bağımsızlık iddiasl1lda bulunan bir hükümetin kabul
etmesi mümkün olamaz. Bıı teklifler bağıııısızlık fikriyle zlt!ır. Teklifler
yabancı denetimi öngördüğünden baskı yapılıııaksızlTl kabul edilmesini
beklemek biiyük ölçüde boştur." 50
Konferansın başarısızlıkla sonuçlanması İngiliz basınında da farklı
yorumlara neden oldu. Genelolarak, Konferansın sonucunu Rusya açısından
ontır kıncı olarak gören muhafazakar basın, eski "Hasta Adam"ın ortaya
koyduğu tavırdan övgüyle söz etti. Liberal ve radikal basın ise, konferansın
başarısızlığını, "Türk inatçılığı"nın bir sonucu ve Avrupa Uyumuna karşı bir
gövde gösterisi olarak değerlendirdi. 51
SONUÇ
1876'da Avrupa Büyük Devletleri'ni bir araya getiren İstanbul
Konferansı, bir taraftan i877- i878 Osmanlı-Rus savaşlarının yakın
nedenlerinden biri olurken, diğer taraftan Avrupalı devletlerin en önemli
ı.i;plomasi konularından biri oldu. İstanbul Konferansı'nın belki de en fazla
dikkat çeken tarafı, İngiltere 'nin "Doğu Politikası"nın iki yönde gelişmesi
idi: İngiltere hükümetinin İngiliz çıkarları açısından gerekli gördüğü
Osmanlı İmparatorluğu 'nun bağımsızlığı ve toprak bütünlüğüne dayanan
Türk yanlısı geleneksel politikası ile anti-Türk görüşleri ile bilinen
konferanstaki İngiliz temsilcisi Salisbury'nin şahsında kendini gösteren,
Osmanlı İmparatorluğu'nun paylaşımını ve Rusya ile uzlaşılmasını öngören
Rus yanlısı politika. Bu ise, Rusya'nın Osmanlı Devleti'ne karşı "Doğu
Sorunu"nun çözümünde tek başına hareket etmesine zemin hazırladı. Diğer
taraftan konferans, özellikle 1876 Bulgaristan olaylarıyla başlayan
İngiltere'nin geleneksel politikasındaki değişimin göstergesi oldu. Bu
nedenle, İstanbul konferansı belki de en fazla Osmanlı Devleti 'nin dış

so Millınan. {/.g.e .. 5.229.


,ı Bakınız: Wiı1hwein, {/.g.e .. s. ı03-1 04
114 Mithat Aydın

politikasını ve İngiltere ile olan ilişkilerini etkiledi. Sonuçta, konferansta


hiçbir devletin desteğini alamayan Osmanlı hükümeti, toprakları üzerinde
yapılan pazarlıkları seyretmekle yetindi.

KAYNAKÇA
Ahmed Saip, Abdülhamid 'in Evail-i Saltanatı, Sadeleştiren: Ruhi Turfan,
Kahire, 1326.
British Documents on Foreign A.fJairs: Reports and Papersfrom the Foreign
Office Confldential Print, The Near and Middle East, The Ottoman
Empire: Diplomacy of the Powers, 1876-1878, General Ed. Kenneth
Boume and Cameron Watt, Ed. David Gillard, PartI, Series B, vol. 3,
1984.
BUCKLE, George Earl, The Life of Benjamin Disraeli, vol.VI, 1876-1881,
The Macmillan Company, New York ,1920.
CECIL, Lady Gwendolen, Life of Robert Marquis of SalisbUlY, 1868-1880,
vol.lI, London, 1923.
DA WSON, Harbutt, "Forward Policyand Reaction 1874-1885", The
Cambridge History of British Foreign Policy, 1783-1919, Cambridge
University Press, Cambridge ,1923, s.72-148.
DEVEREUX, Robert, The First OUoman Constitutional Period, A Study of
the Constitution and Parlamend, The Johns Hopkins Press, Baltomore,
1963.
Engelhardt, Tanzimat ve Türkiye (çev: Ali Reşad), Kaknüs Yayınları,
İstanbul, 1999 (1. Baskı).
ISEMINGER, Gordon Liewellyn, Britain's Eastem Policyand the OUoman
Christians 1856-1877, Norman, Oklahoma, 1965.
KOCABAŞ, Süleyman, Sultan ll. Abdülhamit - Şahsiyeti ve Politikası,
Vatan Yayınları No: 14, İstanbul, 1995.
KüLüGLU, ürhan, Avrupa 'nm Kıskacında Abdülhamit, İletişim
Yayınları:478, İstanbul, 1998.
Mahmud Celaleddin Paşa, Mir'at-ı Hakikat-Tarihi Hakikatların Ay/lası
(haz.İsmet Miroğlu), c.I-ll-III, İstanbul, 1983.
MILLMAN, Richard, Britain and the Eastern Question 1875-1878,
Clarendon Press, Oxford, 1979.
MüRLEY, John, The L~reofGladstone, voU!, New York, 1903.
- - ~~-- ...•_-_..---
~------~---~-----.----------

Osmanlı-İngiliz İlişkilerinde İstanbul Konferansı (i 876)' nın Yeri


115

ÖZCAN, Azmi, Pan-islaıııizııı-Osıııanh Devleti Hindistan Müslümanları ve


ingiltere (/877-1924), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 41, Ankara,
1997 (2.Baskı).
SHANNON, Richard, The Crisis of 1111peria!isnı1865-1915, Great Britain,
[ 1976].
Sir Henry Elliot, Same Revolutions and Other Diplomatic Experiences,
London, ı922.
STAVRIANOS, L.S., The Balkans Since 1453, New York, Chicago, San
Francisco, Toronto, London, 1965.
STOJANOVıe, Mihailo D., The Great Powers and The Balkans 1875-1878,
Cambridge University Press, Cambridge, 1939.
SUMNER, B.H, Russia and the Balkans 1870-1880, Archon Books,
Hamden, London, 1962.
ŞİMŞİR, Bilal N., Rumeli 'den Türk Göçleri, c.I1, Türk Tarih Kurumu
Yayınları,Ankara, 1989.
WIRTHWEIN, Walter G., Britain and the Balkan Crisis, 1875-1878,
Columbia University Press, London, 1935.
Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın Aydın' da
Teşkilatlanması ve 1930 Belediye Seçimleri Üzerinde
Oluşan Tartışmalar
Organization of the Free Republican Party in Aydın and
Debates on Municipality Election of ı930

Günver GÜNEŞ'

Öz
Serbest Cumhuriyet Fırkası (Partisi) Tek Parti döneminde kurulan ikinci
muhalefet partisidir. Fethi Bey'in başkanlığında kısa sürede örgütlenen parti,
1930' lar Türkiye 'sinin sosyal-ekonomik zorlukları arasıııda, özellikle kıyı
kentlerinde yoğun bir ilgiyle karşılanmıştır. Fethi Bey 'in Ege gezisi bu ilgiyi doruğa
çıkarmıştır. Bu gezinin önemli duraklarından biri de Aydın şehriydi. Aydııı 'da
Serbest Cumhuriyet Fırkası 'nın örgütleıımesi muhalefete hazır bir kitle
bulunduğundan oldukça kolayoldu. Serbest Cumhuriyet Fırkası aynı zamaııda, Türk
siyasi yaşamının önemli isimlerinden Adnan Menderes 'i de ilk kez siyasete çeken
partidir. Adnan Menderes, Serbest Cumhuriye! Fırkası 'nın Aydın il başkanlığını
yapmıştır. Faaliyet gösterdiği kısa süre içerisinde bir kez belediye seçimlerine
katılan Serbest Cumhuriyet Fırkası, umulanın ötesinde başarı elde etmiştir. Başarı
kazandığı şehirlerden biri de Aydın olmuştur. Belediye seçimleri ve seçimler
sırasıııda yaşananlar Aydın 'da kavgayı körüklemiş, halk arasında ayrılıklara yol
açmıştır. Serbest Cumhuriyet Fırkası, gerilen siyasi ve toplumsal yapıyı
sakinleştirmek için kendini feshetmiş, ikinci çok partili hayata geçiş denemesi
başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Partinin kendisini feshetmesinin yankılarının
ardından, Cumhuriyet Halk Fırkası 'nın toplumu yeniden toplaması, partinin devletle
bütünleşmesi sonucunu hazırlamıştır.
Anahtar Kelimeler: Serbest Cumhuriyet Fırkası, Cumhuriyet Halk Fırkası
(Partisi), Aydın, Adnan Menderes, Fethi Okyar

Yrd. Doç.Dr., Adııaıı Meııderes Üııiversilesi, Feıı-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü


Güven Güneş
118

Abstract
The Free Republican Party is the second party in the single-party era. The
party, organized in a very short time under the leadership of Fethi Bey, was greatly
concemed by the people especially in the coastal cities during the socio-economical
problems happened in Turkey of 1930s. Fethi Bey's Aegean expedition made this
interest higher. One of the most important places of this expedition was the city of
Aydm. The organization of the Free Republican Party was so easy there due to the
crowds of people ready for the opposition. It was the Free Republican Party that an
important personality of the Turkish political life, Adnan Menderes, started politics
at jirst. He became alsa the chief of the party in Aydm. The party which participated
in the municipality election only once in a short time after being organized, made a
great success than expected in lots of cities, one of which was Aydm. The events,
during the municipality election and the election, urged the conjlicts and led to the
struggles in public. To calm the uneasy political and social situation down, the Free
Party abolished itself and thus, the second attempt to the multi-party system ended
in fai/ure. After the abalition of the Free Republican Party, this led to re-gathering
of the community by the People 's Republican Party and agreement between this
party and the state again.
Key Words: The Free Republican Party, The People 's Republican Party,
Aydm, Adnan Menderes, Fethi Okyar

Cumhuriyet dönemin ikinci önemli muhalefet partisi olan Serbest


Cumhuriyet Fırkası üzerine Türkiye'de çok fazla araştırma yapılmamıştır.
Dönemin canlı tanıklarından yayınlanmış anı kitapları dışında, konuyla ilgili
en kapsamlı bilimsel çalışma Çetin Yetkin'in "Serbest Cumhuriyet Fırkası
Olayı " isimli eseridir. i Çetin Yetkin 1982 yılında yazdığı bu eserin kimi
eksiklerini göz önünde bulundurursak 1987'de ikinci kez daha geniş bir
perspektiften olayı değerlendirmiştir.l Bunun dışında ABD'li siyaset biiimci
Walter Frİtz Weiker'in "Political Tutelage and Democracy in Turkey The
Free Party and its Aftermath" adlı 1973 yılında İngilizce yazılmış ve halen
dilimize çevrilmemiş bir eseri mevcuttur? Yetkin'in ve Weiker'in
çalışmaları SCF olayına genel bir bakış içermekte ve daha çok bu olayın
CHF ile yeni rejimin düşünce yapısına etkileri üzerinde durulmaktadır.
Tevfik Çavdar'ın "Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi'nde ve Serap
Tabak'ın Türkler Ansiklopedilerinde yayınlanan "Serbest Cumhuriyet
Fırkası" başlıklı bölümlerde yukarıda belirttiğimiz amaçlar doğrultusunda

i Çetin Yetkin, Serbest Cumhuriyet Fırkası Olayı, İstanbul 1982.


2 Aynı yazarın yeniden düzenlenen çalışması için bkz; Çetin Yetkin, Atatürk'ün Başarısız
Demokrasi Devrimi; Serbest Cumhuriyet Fırkası, 2. Baskı, İstanbul 1997.
3 Walter F. Weiker, Political Tutelage and Demoeraey in Turkey The Free Party and its
Aftermath, E. 1. BRiLL, Leiden 1973.
Serbest Cumhuriyet Fırkası' nın Aydın' da Teşkilatlanması ve 1930 Belediye ... 119

yazılmıştır.4 Cumhuriyet dönemiyle ilgili bir çok kitapta ve makale de ise


konuya yer verilmesine karşın, genellikle bu o çalışmaların amaçlarıyla
sınırlı tutulmuş ve özet sayılabilecek bir düzeyde kalmıştır. Son zamanlarda
ise mikro düzeyde, yerel ölçekte Serbest Fırkayı değerlendiren araştırmalar
göze çarpmaya başlamıştıf,5 Serbest Fırka araştırmalarının muhalif gözüyle
aktarımı ise adeta moda olmuştur.6 Tüm bunlara rağmen yeni bilgi ve
belgeler ışığında Serbest Fırka dönemi bilinmeyenleri ile Türk siyasal
yaşamının hala araştırılmayı bekleyen önemli bir ayrıntısıdır. Bu çalışma da
daha önce Bilgin Çelik tarafından kaleme alınan ve özellikle belediye
seçimleri dönemi değerlendirilen Serbest Fırkanın Aydın'da ki teşkilatlanma
süreci, belediye seçimlerinde ki faaliyetleri ve partinin kapanmasından sonra
kentte yaşanan çalkantılı siyasi süreç değerlendirilecektir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasal yaşamında Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası'ndan sonra kurulan ikinci muhalefet partisi Serbest Cumhuriyet
Fırkası'dır. Serbest Fırka Reis-i Cumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın
teşvik ve desteğiyle, yakın arkadaşı Fethi (Okyar) Bey tarafından
kurulmuştur. Yeni fırka'nın kurulmasında hem iç siyasi gelişmeler hem de
dış siyasi gelişmelerin önemli bir etkisi olmuştur. Bir taraftan dünya
ekonomik buhranının olumsuz yansımaları, ülkede muhalif seslerin
artmasına neden olurken, diğer taraftan da katı tek parti yönetiminin eleştiri
ve denetimden yoksun olması sorunları artırıyordu. Bu koşullar içerisinde
1930'un yaz aylarında Mustafa Kemal Paşa muhalefet işlerini üstlenmek
üzere sınırlı ve denetim altında tutabilecek bir muhalefet partisinin
kurulmasıyla varlığını gizli olarak sürdüren muhalefetin gücünü açık olarak

4 Tevfik Çavdar, "Serbest Fırka", Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, C. VIII,


İstanbul 1983, s.2025-2059, Serap Tabak "Serbest Cumhuriyet Fırkası" Türkler Ansiklopedisi,
c.16, Ankara 2002, s.552-561.
5 Bu h;nuyla ilgili bkz : Muhammet Güçlü, Antalya'da Serbest F;rka'nın Faaliyetleri, Ege
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Tarih İncelemeleri Dergisi, sayı: iX, İzmir 1994, Taner
Beyazıt, İzmir'de Serbest Cumhuriyet Fırkası ve Basın üzerine Düşünceler, Tarih ve Toplum,
c.XVII, Sayı: 98, Şubat 1992, s.118-120, Serap Tabak, Serbest Fırka ve İzmir'de 1930 Yılı
Belediye Seçimi , Akdeniz Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve
Uygulama Merkezi Dergisi, c.IIl, sayı:3, Kasım 1991, Serap Tabak, Serbest Cumhuriyet
Fırkasının İzmir Vilayeti'nde ki Teşkilatı ve Faaliyetleri, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Tarih İncelemeleri Dergisi, VII, İzmir 1993, s.183-2002, Cem Emrence, "Ödemiş'te Serbest
Fırka", Toplumsal Tarih, sayı: 72, Aralık 1999, s. 28-33, Bilgin Çelik, "Aydın'da Serbest
Fırka", Toplumsal Tarih, sayı: 84, Aralık 2000, s.13-24.
6 Rıfat N. Bali, "1930 yılı Belediye Seçimleri ve Serbest Fırka'nın Azınlıkları Adayları, Tarih

ve Toplum, sayı: 167, Kasım 1997, s.25-34, Cem Emrence, "Politics of Discontent in The
Midst of the Great Depression: The Free Republican Party of Turkey (1930) New
Perspectives of Turkey, 23 Fall 2000, s.31-52, Cem Emrence, "Muhalif Basına Göre 1930
Belediye Seçimleri ve Baskı politikası", Tarih ve Toplum, sayı: 210, Haziran 2001, s.44, Cem
Emrence, "Muhalif Perspektiften 1930 Belediye Seçimleri CHP'nin Baskı ve Propaganda
Yöntemleri", Tarih ve Toplum, sayı: 200, Ağustos 2000, s.47-51
Güven Güneş
120

görmek istemiştir. İki partili bir sisteme geçilmesi aynı zamanda Türkiye'nin
batı kamuoyundaki saygınlığını arttıracaktı.7 M. Kemal Paşa ve Fethi Bey
arasında gerçekleşen bir dizi görüşmenin ardından muhalefet partisi 12
Ağustos'ta Serbest Cumhuriyet Fırkası adıyla kurulmuştur. İzleyen günlerde
Cumhuriyet Halk Fırkası'ndan istifa eden 15 milletvekili yeni muhalefet
partisine katıldı. İktidar partisi devletçi bir çizgi izlerken, muhalefet partisi
daha liberal bir program benimsemiştir. Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın
kendine aİt bir yayın organı olmamakla beraber başta Arif Oruç'un Yarın'ı
olmak üzere Son Posta, Hizmet, Yeni Asır ve sonradan yayın hayatına giren
Serbest Cumhuriyet isimli gazeteler tarafından desteklenmiştir.8
Kurtuluş biçimi Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın danışıklı olarak
kurulduğu yapay ve güdümlü bir parti olduğu izlenimi vennekteydi.
Önceden tasarlandığı biçimiyle parti mecliste yumuşak bir muhalefet
yaparak iktidar' da ki Cumhuriyet Halk Fırkası'nı eleştirecek ve
denetleyecekti. Oysa bir muhalefet partisinin kurulmasına izin verilmesi ülke
genelindeki hoşnutsuz kesimlerin hızla bu partiye yönelmesine yol açtı.
Böylece parti toplum içinde hızlı bir şekilde kök salarak büyük bir toplumsal
desteği arkasına aldı ve hiç umulmadık bir biçimde çok kısa sürede adeta bir
iktidar seçeneği haline geldi. Partinin gördüğü bu büyük ilgi nesnelolarak
partiyi kuruluş amacından uzaklaştırmış oluyordu ve bu durum
beklenebileceği gibi hızla partinin sonunu getirdi.
Fethi Bey'in İzmir Seyahati ve Yaşanan Olaylar
Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulduktan sonra Fırka lideri Fethi Bey
bazı fırka arkadaşlarıyla birlikte İzmir' den başlayarak Menemen, Manisa,
Aydın, Balıkesir ve Akhisar'ı içine alan bir seyahate çıktı. Fethi Bey'in bu
seyahate çıkmasının sebebi; Hem Başvekil ve Cumhuriyet Halk Fırkası'nın
Genel Başkanı olan İsmet Paşa'nın Sivas Nutkuna cevap vermek, hem de
İzmir'de yeni fırka'nın teşkilatını kuımak idi.
İzmir'e gitmek için İstanbul'dan 3 Eylül 1930 günü Konya Vapuruyla
yola çıkan Fethi Bey yanına yeni fırkanın ileri gelenleriyle birlikte 4 Eylül
1930 günü İzmir'e vardı.9 Fethi Bey'in İzmir'den başlayan bu seyahati

Yahya S. Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi (/923-1950) Ankara 1986, s.206-
207, Walter F. Weiker, "Serbest Fırka Başarı ve Başarısızlık" Forımı Dergisi, c.XII, Ankara
1961, s.167, İlhan Tekeli-Selim İlkin, 1929 Dünya Buhraııında Türkiye'nin İktisadi Politika
Arayış/arı, Ankara 1983, s.75-78.
R Abdülhamit Avşar, Bir Partinin Kapanmasmda Basmııı Ro/ü, Serbest Cumhuriyet Fırkası,
İstanbul 1998, s.93-96. Çetin Yetkin, Atatürk'ün Başarısız Demokrasi Devrimi-Serbest
Cumhuriyet Fırkası, 2.Baskl, İstanbul 1997, s.215-216. Hakkı Uyar, Serbest Cumhuriyet
Gazetesi, Tarih ve Toplımı, sayı: 95, Kasım 1991, s.46-50.
9 Ahmet Ağaoğlu, Serbest Fırka Hatıra/an, 2. Baskı, İstanbul 1969, s.31, Fethi Okyar, Üç
Devirde Bir Adam (Haz: Cemal Kutay), İstanbul 1980, s.496, Vakit 6 Eylül 1930, Hakimiyet-i
Milliye 5-6 Eylül 1930, Hizmet 5 Eylül 1930, Anado/u 5 Eylül 1930.
--~-----~~---~ --~------~---------" ,,_"' -ı

Serbest Cumhuriyet Fırkası 'nın Aydın' da Teşkilatlanması ve 1930 Belediye... 12 ı

sırasında baş gösteren olaylar Serbest Fırka ile Türkiye de ki çok partili
hayat için bir dönüm noktası olmuştur.ıa
Fethi Bey birlikte seyahate çıktığı fırka arkadaşları ve hatta Gazi
seyahat sırasında İzmir ve çevre yörelerdeki halkın Serbest Fırka liderine
ters bir tepki gösterebileceğinden ve olumsuz davranışlarında
bulanabileceğinden kaygı duyuyorlardı. Hatta Fethi Bey'in can güvenliğinin
bile tehlikeye girebileceği düşünülüyordu.] i Nitekim Fethi Bey ve fırka
arkadaşları daha İzmir'e gelmeden mahalli idare'nin tutumu sebebiyle
şehirde bazı olaylar ÇıkmıŞtı.12
Asıl büyük ve kanlı olaylar ise 5 Eylül günü başladı. Bir çocuğun ölümü
yedi kişinin yaralanmasına neden olan olaylar silsilesinin ardından Fethi Bey
İzmir' de yapacağı konuşmayı güvenlik gerekçesiyle ertelemek zorunda
kaldLI3
Fethi Bey'in güvenlik gerekçesiyle ertelenen mitingi ise 7 Eylül 1930
günü İzmir Alsancak Stadı'nda gerçekleşti. 14 Fethi Bey buradaki mitinginde
büyük bir kalabalık önünde iki saate yakın süren konuşmasında Serbest
Cumhuriyet Fırkası'nın programı ve İsmet Paşa'nın Sivas söylevine cevap
vermiştir. Bu konuşma sırasında Fethi Bey'in sesi kısılmış, zor konuşmaya
çalıştığından sesini ancak yanındakilere duyurabilmiştir. Fethi Bey ve
arkadaşları İzmir ve Karşıyaka'da Serbest Fırka teşkiliitını tamamladıktan
sonra trenle Menemen, Manisa, Aydın ve Balıkesir' e yeni fırka teşkilatını
oluşturmak amacıyla yola çıkmıştır. Fethi Bey'in İzmir'den Balıkesir' e
kadar olan gezisi CHF'na hiç olmazsa Ege'de halkın desteğini ve güvenini
yitirmiş oldu~unu, bir genel seçim sonucunda iktidarı da yitirebileceğini
kanıtlamıştI.l Bu arada İzmir' de çıkan olaylar üzerine geniş bir soruşturma
başlatılmış, olayların sorumlusu olarak görülen bazı SCF'lılar tutuklu ya da
tutuksuz olarak mahkeme önüne çıkarılmışlardır. Tutuklananlar arasında
gazeteciler de bulunuyordu. 16

ıo çetin Yetkin, Serbest Cumhuriyet ... s. 166, Serap Tabak, "Serbest Cumhuriyet Fırkası",
Türkler Ansiklopedisi, c. 16, Ankara 2002, s.556.
ii Ahmet Ağaoğlu, Serbest Fırka Hatıraları, 2. Baskı, İstanbul 1969, s.3 1.

12 Hizmet 4 Eylül 1930, Yeni Asır 5 Eylül i930, Yeni Asır 5 Eylül 1930.

13 Yaşanan olaylarla İlgili ayrıntılı bİlgİ İçİn bkz: Hakimiyet-i Milliye 6 Eylül i 930, Yeni Asır
6 Eylül 1930, Son Posta 6 Eylül 1930, Ahmet Ağaoğlu, a.g.e, s.36, Osman Okyar-Mehmet
Seyitdanlıoğlu, Fethi Okyar'l11 All/ları: Atatürk, Okyar ve Çok Partili Türkiye, Ankara 1997,
s.73-75, Çetİn Yetkin, Atatürk'ün Başarısız ... , s.175,183, Feridun Kandeınir, Serbest Fırka
Nasıl Kurulclu ? Nasıl Kapatıldı, Siyasi Dargınlıklar, c.N, İstanbul 1955, s.90.
14 Yeni Asır, 8 Eylül 1930, Anadolu 8 Eylül 1930, Hizmet 8 Eylül 1930, Milliyet 8 Eylül
1930, Hakimiyet-i Milliye 8 Eylül 1930, Ahmet Ağaoğlu, a.g.e, s.39, Fethi Okyar, Serbest
Fırka Nasıl Doğdu? Nasıl Feshedildi? ( Haz: Nermin Kırdar ), İstanbul 1987, s. 104- 106.
15 Çetin Yetkin, Atatürk'ün Başarısız ... , s. 185.
°
16 Hakimiyet-i Milliye 8 Eylül i930, Cumhuriyet i Eylül 1930, Hizmet 15 Eylül 1930, Çetin
Yetkin, Atatürk 'ün Başarısız ... , s.179- 180.
Güven Güneş
122

İzmir olaylarının Ege Bölgesi'nde yaşayan halk üzerinde büy~t etkisi


sürerken, Aydın' dan Hizmet gazetesine gönderilen bir mektupta ızmir' de
yaşanan olaylar protesto edilmiştir. Protesto metni şöyle idi: " ... Yüksek
vatanperverimiz Fethi Bey'in İzmİr'e teşrifleri sırasında yapılan samimi
tezahüratı leke dar edecek şekilde ve temiz gençlik mefküresiyle memleket
zararına zehirli neşriyatla bulunan ve meccanen tevzi ettirilen Anadolu
Gazetesine karşı teesüflerimizin iblağını rica eder ve Aydın gençliği'nin
Serbest Cumhuriyet Fırkası'na olan layezal rabıta ve muhabbetinin
muhterem gazetemize ilanını rica ederiz,,17 Görülen o ki Serbest Fırka
teşkilatı daha Aydın'da kurulmadan önemli bir taraftar desteği bulmuştur.
Fethi Bey'in İzmir'de bulunduğu sırada birçok yerden yeni kurulan partiye
ve liderlerine bağlılık mesajları gelmekteydi. Bunlar arasında Aydın,
Germencik, Söke, Nazilli, Bozdoğan, Çine, Karacasu, Köşk halkının bağlılık
telgrafları da yer alıyordu. IR
Serbest Fırkanın Aydın'da TeşkiHitlanması
Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın "Yasası"nın üçüncü kısmı "Fırka
Teşkilatı"na ayrılmıştı. Bu bölümde ilk önce "Serbest Cumhuriyet
Fırkası"nın teşkilatı aşağıdan yukarıya doğru yürür cümlesi yer almaktaydı.
Bu sebeple de teşkilatlanma ile ilgili maddeler alt düzeydeki teşkilat
bir;mlerinden başlamış bulunuyordu. 19
Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın en alt düzeydeki teşkilat birimi "Köy ve
Mahalle Ocağı" olarak belirtilmiştir. Bu ocağın içlerinden biri başkan olmak
üzere üç kişilik bir idare heyeti vardır. Köy ve mahalle ocaklarından sonra
"Na/liye Ocak/arı" geliyordu. Nahiye ocakları'nın yönetim kurulu beş
kişiden oluşmaktadır. Bu ocakların üstünde kaza kongresinde seçilecek olan
yedi kişiden meydana gelen "Kaza Ocağı" yer almaktadır. Kaza Ocağı'nın
yedi üyesinden biri başkanlık, biri katiplik, biri de muhasebecilik görevini
yapacaktır. Bundan başka Kaza Ocağı için üç kişinin de yedek üye seçilmesi
kararlaştırılmıştır. Yeni fırkanın il örgütü ise "Vilayet Ocağı" olarak
adlandırılmıştır .
İl kongresince seçilecek olan dokuz kişiden oluşan ocakta bulunan
üyelerden biri başkan, biri katip ve biri de muhasebeci olarak görev
yapmaktadır. Fırkanın genel merkezine "Merkez Ocağı" adı verilmiştir.

17 Protesto ilanında isimleri bulunan kişiler ve kurumlar içinde spor kulübü temsilcilerinin ve

Türk Ocağı üyelerinin ve Ticaret Odası erkanının da yer alması oldukça ilginçtir. Aydınspor
ve Gençlerbirliği adına Fuat Ali, Türkocağı azasından Etem Vassaf, Tüccardan Selahattin
Nuri, Çiftçi Etem, Marangoz Cemiyeti Reisi Saim bu isimlerden birkaçıdır. Hizmet 7 Eylül
1930.
18 Telgraflar için Bkz. Hizmet 7 Eylül i930, Yeni Asır 7 Eylül 1930.
19 T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü, Türkiye 'de Siyasi Dernekler, C. i i,
Ankara 1950, s.77-84.
Serbest Cumhuriyet Fırkası 'nın Aydın'da Teşkilatlanması ve i930 Belediye... 123

Merkez Ocağı büyük kongrece seçilen dokuz asıl ve beş de yedek üyeden
meydana gelmektedir. Genel başkan, genel sekreter ve muhasip olacak
kişiler bu dokuz kişi arasından seçileceklerdi.20
Yeni fırkanın genel merkezi olarak önce Ankara düşünülmüş, fakat
merkezi İstanbulolmuştur. Fırkaya üye kayıtları 21 Ağustos'ta başlamıştır.
Uygulamada SCF örgütü fırkanın kurucularının ve mebuslarının
görevlendirdiği ya da onayladığı kişilerce kurulmuştur. Kısa süreli yaşamına
karşın Serbest Cumhuriyet Fırkası 63 ilden 37'sinde örgütlenmeyi
2l
başarınıştı. SCF'nin örgütlenmede en başarılı olduğu yerler genellikle kıyı
bölgeleri ve buralara yakın yerlerdi. Bu durumunda örgütle görevalanların
niteliklerini belirleyen bir etken olduğu söylenmelidir. Çünkü gerek pazar
için ve gerekse dış satıma yönelik üretimde bulunan yerler, bu bölgelerdi. Bu
nedenle de özellikle 1929 ekonomik bunalımından etkilenen nüfus, en çok
bu bölgelerde bulunuyordu. Bu nüfusu oluşturan kişilerin, sorunlarına bir
çözüm aramak savı ile ortaya çıkan bu yeni partiye koşmalarını da doğal
karşılamak gerekir. Konuya bu açıdan bakılınca ticaretle uğraşan ve meslek
sahibi olan kesimden kişilerin SCF örgütü içinde yer almış bulunmaları
kendiliğinden anlaşılır bir davranıştı. Kaldı ki SCF'nin programın tacirlerin
ve serbest meslek sahiplerinin çıkarlarına uygun ilkeler içerdiğini de görmüş
bulunuyoruz.22
SCF'nin en hızlı örgütlendiği şehirler İstanbul, İzmir23, Samsun ve
Antalya oldu. Bu şehirleri Aydın izledi. SCF'nin Aydın'da örgütlenmesi
diğer şehirlerdeki kadar sıkıntılı olmadı. Zaman zaman sert polemiklere
zemin hazırlanmış olsa da yeni parti Aydın'da örgütlenrnek için kendisine
diğer şehirlerden daha uygun bir zemin buldu.
Aydın şehri Yunan işgal i sürecini büyük kayıplar ve tahribatla
geçirmişti. Şehrin sakinleri 1922 yılı Eylül ayı başlarında yaşadıkları
mahalleIere geri döndüklerinde<yanmış yıkılmış, talan edilmiş ev, dükkan,
mağaza ve mahalleler karşısında korkunç bir manzarayla yüz yüze
kalmışlardı. 1922 yılı sonlarında Aydın'da yaşayanların sayısı binlerle ifade
edilebiliyordu. Mübadil ve muhacirlerle artan nüfus 1927 yılı sayımında
1L.978'e, 1930'larda ise 13 bin civarına ancak ulaşabilmişti. Bu rakam
Yunan işgali öncesi 30 bin olan şehir nüfusunun yarısı bile değildi.
Harabeden farksız hale gelmiş olan şehir Cumhuriyetin ilk yıllarında yeniden
imar edilmeye başlandı. Bunun için büyük ekonomik kaynaklara ihtiyaç
duyuluyordu. Zaten kıt olan semmye tamamen şehrin imarında kullanıldı.

20 Çetin Yetkin, Serbest Cumhuriyet ... , s. IOi.


21 W.F. Weiker, Politica! Tute/age and Democracy in Turkey - The Free Party and it's
A.ftermath; E.I. BriII, Leiden 1973, s. 119-129.
22 Çetin Yetkin, Atatürk 'ün Başarısız s. 116.
23 Serap Tabak, Serbest Fırkmıııı İzmir , s. 186-192.
Güven Güneş
124

İktisaden fakir olan Aydın halkı ise en küçük ekonomik sıkıntılarda


sarsılmaya başladı. Şehrin tarıma endeksli ekonomik yapısı 1929 ve 1930
yıllarında inanılmaz bir çöküntü içine girdi. Tek parti politikabnndan
rahatsız olan halk için yeni parti adeta bir kurtarıcı gibiydi. O nedenle
24
Serbest Fırkanın Aydında teşkiHitlanması oldukça kolay oldu.
Aydın'da yeni partinin teşkilatlanması çalışmalarını yürütmek için ilk
düşünülen isim Cumhuriyet'in ilk yıllarının belediye başkanı olan Şahinzade
Fuat Beyolmuştur. Fethi Bey daha Aydın'a gelmeden önce diyalog kurduğu
Fuat Bey ile bir araya gelmiş ve Aydın'da parti teşkilatını kurma görevini
kendisine verıniştir. Serbest Fırka taraftarı olarak bilinen İzmir'de ki Hizmet
gazetesi de Fuat Bey'in Aydın'a yeni fırkanın teşkilatını oluşturmak
amacıyla 6 Eylül'de Fethi Bey Aydın'a gelmeden gönderildiğini
belirtmiştir.25 Fethi Bey İzmir'de tanıştığı Şahinzade Fuat Bey'e güvenerek
başlangıçta onu Aydın teşkilatını kurmakla görevlendirmiştir. Ancak daha
sonra Fuat Bey'in Aydın da Belediye Başkanlığı döneminde oldukça
yıpranmış olduğu kanaatine varmış, o arada Aydın'a seyahati sırasında
başka referansları da değerlendirdikten sonra il teşkilatını oluşturma görevini
Adnan (Menderes) Bey'e vermiştir.26
Bunda Serbest Fırkanın Batı Anadolu'daki hamlelerini yakından takip
eden İzmir'de ki Anadolu gazetesinin Şahinzade Fuat Bey'le ilgili olarak
yaptığı olumsuz değerlendirmeler ve yoğun eleştiri kampanyasının etkisi
olduğu gibi27 Fethi Bey'in Aydın temasları sırasında daha enerjik, coşkulu
ve yıpranmamış bir ekiple yola devam etmek isteği öne ÇıkmıŞ olmalıdır.
Nitekim Fethi Bey Aydın'a geldiğinde bazı Aydınlılar Fuat Bey hakkında
olumsuz görüşler içeren mektuplar vermişlerdir. Sonuçta Fuat Bey yalnızca
il teşkilatının bir üyesi olarak kalmış, yeni partinin Aydın' da ki oluşumu
Adnan Bey ve arkadaşlarına bırakılmıştır. 28
Aydın'd~. Serbest Fırka'nın İl Teşkilatı Fethi Bey'in Aydın seyahati
sonrasında 9 Eylül 1930'da kuruluşunu tamamlayarak faaliyetlerine
başlamıştır. Serbest Fırka'nın il teşkilatı şu isimlerden oluşuyordu. Başkan
Adnan (Menderes) Bey, üyeler Osman Fuat, Dr. Mukadder, Dr. Nafız,
Manifaturacı Osman, Mühendis Hıfzı, Avukat Yusuf ve Selahattin Beyler?9

24 Günver Güneş, Cumhuriyetin İlk Yıllarında Aydın, Tarih ve Toplum, sayı: 239, Kasım
2003, s. 48-49.
25 "Aydın Teşkilatı", Hizmet 8 Eylül 1930.
26 Menderes böylelikle siyasi hayata ilk kez Serbest Fırka ile atılmıştır. Şevket Süreyya
Aydemir, Menderes'in Dral11l, Remzi Yayınevi, İstanbul 1969, s. 81. Aynca Menderes'in
SCF'na girişinin dönemin Aydın Milletvekili Reşit Galip'in teşvikleriyle olduğuna dair,
Samet Ağaoğlu, Arkadaşll11 Menderes. İstanbul 1967, s.27.
~7 Anadolu 25 Eylül 1930.
~S Anadolu LO Teşriu-i Evvel 1930, Bilgin Çelik, a.g.l11.s. 14.

~9 "Aydın Vilayet Ocağı Azalan", Hizmet i i Eylül 1930.


--------------~----------------.•_--_--------- .•.

Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın Aydın'da Teşkilatlanması ve 1930 Belediye... 125

Adnan Menderes'in 1949 yılında Osman Okyar'a Serbest Fırka'nın


Aydın'da kuruluşuyla ve Fethi Beyle buluşmasıyla ilgili olarak anlattıkları
oldukça ilginçtir. Hatıra şöyle idi: "Fethi Bey İzmir' de esas konuşmasını
yaptıktan sonra, konuşma yapmak, halkla tanışmak ve Serbest Fırka'nın
örgütünü kunnak üzere, Ege'nin başlıca merkezlerini ziyaret etmişti.
Aydın'a doğru giderken, yanındaki arkadaşları il başkanlığı için tanınmış bir
aileden gelen, sevimli ve kabiliyetli bir arkadaştan kendisine bahsettiler ve
beni il başkanı olarak tavsiye etmişler." İsmi Adnan Menderes olan bu zat
Aydın civarında çiftlik sahibi olup çiftliğini bizzat kendi idare ediyordu.
O sıralarda 30 yaşlarında olan Adnan (Menderes) hatıralarının geri
kalan kısmını şöyle anlatmaktadır: Çiftliğe gelenler Aydın'da beni Fethi
Beyin beklediğini söyleyince arabaya binip yanına gittim. Beni samimi bir
tarzda karşıladı. Ülkenin hayatını değiştirecek olan yeni fırkanın
programından bahsetti ve Aydın'da Serbest Fırka'nın başkanı olmamı teklif
etti. Ben yeni partiye sempati ile bakıyor, başarılı olmasını arzu ediyordum.
Ancak bağlı olduğum çiftliğimin başından ayrılmak istemiyor ve doğrusu
politikaya atılmaktan çekiniyordum. Bu düşüncelerimi ifade ederek, Fethi
Bey'e teşekkür ettim ve kendisinden özür diledim. Cevabı hiçbir mazeret
kabul etmeyeceğini, ülkenin kıymetli evlatlarının hizmetten
kaçamayacaklarını, açılan yeni ufuklara beraberce yürüyeceğimiz, şeklinde
oldu. Konuşmamız gecenin geç vakitlerine kadar heyecanlı bir hava içinde
sürdü. Nihayet ikna oldum ve Serbest Fırkayı Aydın'da kurınayı kabul
ettim".30
Serbest Fırka Aydın'da inanılmaz bir ilgiyle karşılandı. Fethi Bey'in
Aydın seyahati renkli görüntülere sahne oldu. Yeni Fırka etkin bir
propaganda faaliyeti içinde olmamasına karşın, Aydın'da tahminlerin çok
üzerinde yandaş buldu. Bu dönemde yayınlanmış pek çok gazete Serbest
Fırka'nın kısa sürede Aydın'da büyümüş olduğunu ve oldukça fazla azanın
partiye kaydolduğu tespitinde bulunmuştur.3l
İzmir'de yaşanan olayları protesto edip, Fethi Bey'e en çok bağlılık
telgrafı çeken illerin başında Aydın geliyordu. 7 Eylül tarihinde çeşitli
gazetelerde Aydın, Nazilli, Söke, Germencik, Çine, Karacasu, Köşk,
Karapınar ve Bozdoğan'dan Fethi Bey ve Serbest Fırka erkanına geçmiş
olsun ve partiye bağlılık mesajları yağmıştı.32
Aydın'da belediye seçimleri başlamadan birçok kazada ve bucakta SCF
teşkilatları tamamlanmıştı. Dönemin basınından tespit edebildiğimiz SCF
teşkilatları şu isimlerden oluşmuştur:

30 Osman Okyar ~ Mehmet Seyitdanlıoğlu, Fethi Okyar'm Anıları, Atatürk, Okyar ve Çok
Partili Türkiye. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1997, s.190.
31 Yeni Asır 10 Eylül 1930, Hizmet 10 Eylül 1930, Son Posta 10 Eylül 1930, Cumhuriyet 10
Eylül 1930.
32 Hizmet 7 Eylül 1930, Son Posta 8 Eylül i930, Yeni Asıı' 8 Eylül 1930.
Güven Güneş
126

Atça: Başkan: Zürradan Ramazanzade Mehmet Hulusi, Katip:


Ahmetzade Fevzi, Veznedar: Tüccardan Yüzbaşızade Kerim, Azalar:
Kuyucuzade İzzet ve Kırcalızade Ali Beyler33
Söke: Kazım Necip, Çakmakzade Emin Kazım, Eczacı Halil, Giritli
Kemal, Ali Rıza Beyoğlu Celae4
Cine: Emekli Kaymakam Şevket, Emekli Binbaşı Arif, Eski Çivril
Kaymakamı Recep, İhtiyat Birinci Mülayimi Çiftçi Salih Zeki, Çiftçi
Mehmet Şükrü, Tüccar Mustafa Beyler35
Kuyucak: Hüseyin Faik Beyzade Adnan, Abdurrahmanzade Ahmet
Bahri, Manifaturacı Süleyman Sırrı, Hacı Hasanzade Raşit, Mehmetzade
Vehbi Beyler36
Bozdoğan: Helvacızade İsmail Hakkı, Muhittinzade Hakkı,
Selahattinzade Bahtiyar, Kahyazade Hafız Ahmet, Yunuszade Salih, Molla
Hüseyinzade Mehmet Efendiler37
Yenipazar: Hacı Mehmet Efendizade Hafız Necip, Hacı Hüseyin
Efendizade Hasan, Bekir Beyzade Mehmet Emin, Tekelizade Rıza,
Bodenzade Süleyman Efendiler, M. Recep38
Karacasu: Müftüzade Mustafa Hulusi, Avukat Mustafa, Tüccardan
Portakalzade Mehmet Nazmi, Kodikzade Halil, Hoca Seyd Alizade Hacı Ali,
Zürradan Halimzade Kamil ve Fitiloğlu Ali Rıza Beyler39
Tüm araştırmalanmıza rağmen SCF'nin Nazilli'de teşkilatına
ulaşamadık. Fakat 20 T.S. 1930 tarihli Anadolu gazetesinde SCF'nin
Nazilli' de Belediye seçimini kazandığını belirten haberinde Eczacı Hüsnü
Bey'in SCF'nin Nazilli ilçe teşkilatı başkanı ve belediye başkan adayı
olduğundan söz edilmektedir.40

33 Hizmet 16 Eylül 1930.


34 Hizmet 18 Eylül 1930.
35 Hizmet i9 Eylül 1930.
36 Hizmet 22 Eylül 1930.
37 Hizmet 25 Eylül 1930, TeşkiHit kurulduktan sonra SCF Vilayet Ocağından Fuat ve Etem
Vassaf Bozdoğan'a gelmişlerdir. Etem Vassaf Bozdoğan Türk Ocağında SCF lideri Ali Fethi
Bey'in prensiplerini izah eden bir konferans vermiştir. Hizmet 29 Eylül 1930.
3~ Yenipazar S.C.F. Nahiye Ocağı i 9 Eylül tarihinde kurulmuş olmasına rağmen teşkilat
haberi oldukça geç tarihlerde gazetelerde yayınlanmıştır. Yenipazar SCF Ocak Binası Kendir
Pazarında Helvacı İsmail Efendinin Otelinden kiralanan bir dairede faaliyet gösteriyordu.
Hizmet 3 T.E. 1930.
39 Hizmet gazetesinin beliıttiğine göre Halk Fırkasına mensup Kasaba merkezinde ki 14
muhtardan 12'si, 6 Belediye azasından 4'ü, 26 Belediye aza namzedinden 16'sl, Kaza idare
heyetinin yarısı, iki nahiye teşkilatı ve birçok zevat istifa edip SCF'na geçmiştir. Hizmet 3
T.E. 1930.
40 "Nazilli SCF", Anadolu 20 Teşrin-i Sani 1930.
--~------~------------_ •••
_-,......__ ••__ ...••
_••••~_1II'II_--'-i@Q£""f

Seroest Cumhuriyet Fırkası'nın Aydın' da Teşkilatlanması ve ı930 Belediye... 127

Belediye seçimleri başlamadan önce SCF mensupları köy köy, ilçe ilçe
dolaşarak yeni partiyi halka tanıtmışlardır. Aydın örgütlenmesinde önemli
bir rol üstlenerek öne çıkan isimlerden biri de Avukat Etem Vassaf
41
olmuştur. Yeni Fırka teşkilatlanma aşamasında siyasetten uzak durması
gereken Türk Ocakları'ndan da yararlanmıştır. Toplantı ve konferansıarını
çoğu kez Türk Ocakları'nda gerçekleştiren SCF Aydın teşkilatının bir kısım
üyesinin de Türk Ocaklı olması dikkat çekicidir.42 Türk Ocakları dışında
Aydın'da gençlik örgütleri ve spor kulüplerinin de yeni fırkaya destek
verdikleri görülmüştür.43 Aydın Ticaret Odası Heyeti'nin toplu istifası
sonrası yeni fırkayı destekleyeceklerine dair açıklamalarda bulunması da,
esnaf, çiftçi ve tüccar gruplarının SCF'ya desteğini açıkça ortaya
koymaktadır.44
Fethi Bey'in Aydın Gezisi
Fethi Bey'in Aydın seyahati 10 Eylül Çarşamba günü
kararlaştırılmasına rağmen ansızın bir önceye alınarak 9 Eylül Salı gunu
gerçekleşmiştir. Hizmet gazetesinin geniş bir biçimde değerlendirdiği
seyahat ve Fethi Bey'in Aydın'a gelişi, karşılanışı şöyle aktarılmıştır:
" ... Lider bütün istasyonlarda beklenildi ve halk tarafından hararetle
alkışlandı. Bilhassa Selçuk'ta kuvvetli tezahürat yapılmıştır. İstasyonlarda
köylü kadınların çokluğu dikkat çekmekteydi. Halk Fethi Bey'in ayağına
kapanmış ve muhabbetini göstermiştir. .. ".45 Fethi Bey' e istasyonlarda halkın
en çok sorduğu soru "buhrandan ne zaman kurtulacağız" idi. Fethi Bey ise
kendini karşılayan ahaliye Yeni fırkanın programını izahettikten sonra
kendisiyle ve partisiyle ilgili yapılan eleştirilere yanıt vererek; " .... Bazı
mevki ve menfaatleri haleldar olanlar güya benim bütün vergileri
kaldıracağım ve Arap hadlerini, fesleri iade edeceğim yolunda bana isnat ve
iftiralarda bulunuyorlar. Bunlara inanmayınız (Halk asla inanmadık ve
inanmıyoruz diye bağırıyor). Biz köylünün sırtından tufeyli geçinenleri
ortadan kaldıracak, iktisadiyatımızı ezen bazı manasızlıkları yok edeceğiz
(Yaşa sadaları)." Tren Selçuk İstasyonundan alkışlar arasında ayrılmıştır.
Selçuk ve Reşadiye (Ortaklar) İstasyonlarında halkın izdihamı nedeniyle
durmak zorunda kalan Fethi Bey'i taşıyan treni buralarda Kuşadası'ndan,
Söke'den davul ve zurnalarla coşkulu binlerce erkek ve kadın karşılamış,
Fethi Bey ve refakatindekilere ayran ve kuru meyveler ikram edilmiştir.
Reşadiye İstasyonu'nda Söke'den gelen heyetin umumi isteği üzerine
kısa bir konuşma yapan Fethi Bey buradaki konuşmasında; " ... Bugün

41 Hizmet 17 Eylül ı930.


42 Hizmet 22 Eylül 1930.
43 18 Eylül 1930 tarihinde Kuyucak Gençlerbirliği üyeleri hepsi birden SCF'na kaydolmuştur.
Hizmet 21 Eylül 1930.
44 Hizmet 21 Eylül 1930.

45 Hizmet iOEylül 1930.


128 Güven Güneş

fırkamız size ne vaat ediyor. Hayat vaat ediyor. Siyasette hürriyet, ticarette
hürriyet vaat ediyor. İnhisarlar serdettiğimiz prensiplerin başında gelir ..."
(Kahrolsun inhisarlar sesleri) Fethi Bey konuşmasının devamında
inhisarlardan uzun uzadıya bahsetmiş, ekonomi üzerindeki olumsuz
etkilerine temas ettikten sonra halk tarafından sürekli alkışlanmıştır. Fethi
Bey programını eleştirenlere de yanıt vermiş ve " ... saydığım şeyler uygun
bir program olamazmış, muarızlarıma şunu söyleyeyim ki bütün bu
söylediklerimin yapılabilmesi mümkün olan şeylerdir. Bunları yapabilirsem
kendimi bahtiyar addederim (Yapacaksın varal, biz arkandayız sesleri)
mücadele yolumuz inhisar mücadelesidir. Cumhuriyet prensipleridir.
Hakkımda gösterdiğiniz muhabbete teşekkür ederim. Fikir sahasında
şahsiyetten uzak kalmanızı rica ederim" demiştir.
Fethi Bey'in konuşması tamamlandıktan sonra kalabalıktan bir genç
"Şu gördüğünüz iktisadi buhranın muzdaripleri hep sizinle beraberdir.
Programınızın hepsini tetkik ettik; size sadığız, muvaffak olmanız için
kendimizi ortaya attık. Hürriyet havasını ufkumuzda estirirseniz yalnız bu
kafidir" dedi. Söke kafilesinden Eczacı Halil Bey de Fethi Bey'e hitaben
Sökeliler adına Halk Fırkası'ndan çekilen telgrafın doğru olmadığı, bu
telgrafın Söke'de Halk Fırkası'na mensup birkaç muhtarın eseri olduğu
söylenmiş, ardından Fethi Bey Söke'ye davet edilmiştir.46
Fethi Bey'i taşıyan tren Germencik İstasyonu'nda da durdurulmuş ve
burada Tahir Bey bir konuşma yaparak, halkın sorunları ve sıkıntıları
hakkında Fethi Bey'e bilgiler vermiş, bu sorunların çözümünü yeni partiden
beklediklerini belirtmiştir. Erbeyli ve Karapınar da da diğer istasyonlarda
görüldüğü gibi coşkulu kalabalıklar göze çarpmıştır. Fethi Bey ile Serbest
Fırka erkanını taşıyan tren Karapınar İstasyonu'nda bir kez daha
durdurulmuştur. Burada birçok konuşmalar yapılmıştır. Bu konuşmalar
içerisinde en çok dikkati çeken ise genç bir Karapınarlının yaptığıydı. Bu
genç çok müessir sözlerle Fethi Bey'e hitaben" ... ayakları çıplak, karınları
aç sefalet içinde yaşayan köylü, bu vaziyette kaldıkça bina-yı devlet payidar
olamaz. İstihsalimiz sizin programınızdadır. İktidar mevkiine geldiğiniz gün
köylünün bu vaziyetini gözünüzün önüne getiriniz ve vaatlerinizi
unutmayınız" demiş; Köylünün sorunlarını Fethi Beyin bilgilerine
sunmuştur. Fethi Bey'e Karapınar'da Serbest Fırka sempatizanları tarafından
bir buket çiçek takdim edilmiş, burada da halk tarafından tezahüratta
bulunulmuştur.
Fethi Bey Aydın'da
Fethi Bey'i Aydın İstasyonu'nda bir bando muzika takımı ile davul ve
zuma eşliğinde büyük bir halk topluluğu karşılamıştır. İstasyondan Aydın

46 Hizmet iO Eylül 1930.


-------------------------.-------.

Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın Aydın'da Teşkilatlanması ve 1930 Belediye... 129

Palas Oteline geçen Fethi Bey ve Serbest Fırka erkanı burada birer kahve
içerek Aydın'da ki heyetlerle kısa bir sohbet etmişlerdir. Hizmet gazetesi
muhabirinin anlatımına göre "Bu esnada gözyaşı akıtanlar az değildi. Aydın
baştan başa bayraklarla donatılmıştır. Sükunet, nizam ve asayiş
mükemmeldir. İzmir' deki gibi zabıta müdahalesi olmamıştır. CHF mutemedi
de orada bulunuyordu. Seyahati baştan sona takip etti."
Serbest Fırka taraftarı gazetelerin belirttiğine göre Fethi Bey
konuşmasını 25 bin kişilik bir kalabalık huzurunda gerçekleştinniştir.47 Fethi
Beyin Aydın nutku ise özgürlükler, ülkeni ekonomik durumu ve yine
inhisarlar üzerinde yoğunlaşmıştır. Daha önce bir yerde yayımlanmadığı için
Fethi Bey'in Aydın nutkunu aynen veriyoruz.
"Muhterem Aydınlılar
Bu candan yürekten gelen muhabbetinize nasıl teşekkür edeceğimi
bilemiyorum. Bu samimi tezahüratın karşısında hissettiğim heyecanı tarif
edemem. Bu muhabbetiniz, yürekten tezahüratını teşkil ettiğim SCF'na derin
bir itimat irae eder. Fırkamız sizin gibi çalışkan, zeki, namuslu vatandaşların
muzaheretine naloldukça mühim hizmetler ifa edeceğimize mütıneinim.
Görüyorum ki teşkil ettiğim SCF bütün milletin derinden hissettiği bir
ihtiyacın meyvesidir. Mefkuremiz milletin ifa ettiği mefkureye mutabıktır.
Bundan naşı hissettiğim kuvveti ve itimadı tarif edemeyeceğim. Fırkamız
nedir? Ve size ne vaat ediyor? Bunu birkaç kelime ile hulasa edeyim.
Fırkamız serbest münakaşa ülküsüne müstenit, Cumhuriyetin
temellerini sağlamlaştınnağa malik, mesaisinde muvaffakiyetle koşacaktır.
Kelam hürriyeti, matbu at hürriyeti, düşünce hürriyeti fırkamız esasıdır.
Arkadaşlar
Hür Türk evladı bu mefkureden istifade edecektir. İktisadi buhrana
çareler arayacağız. İktisadi buhran umum dünyaya şamildir. Bundan bize
muzdaripiz. Fakat bize mahsus bir buhran vardır ki; Bence onun izalesi
mümkündür. Serbest münakaşa isteyen fırkamız ticarette de serbestiyet arzu
eder. Bu serbestiye muhalif olan ve köylüyü, çiftçiyi tazyik eden inhisarların
aleyhindedir (Fethi Bey'in bu sözlerinin ardından Hizmet gazetesi
muhabirinin ifadesiyle tam 10 dakika alkışlanmıştır).
Bu inhisarlardan doğrudan doğruya değil, mahsulatımız sebebiyle
alakadar olduğumuz liman inhisarı vardır (Kahrolsun sesleri). Liman işlerini

47 Hizmet iO Eylül 1930, Son Posta iO Eylül 193, Yeni Asır 10 Eylül 1930. Toplantının
yapıldığı alan 3-5 bin kişinin ancak alabileceği bir yerdir. Üstelik 1930 yılında Aydın'ın
merkez kazası nüfusu 12 bin kişi civarındadır. Serbest Fırka taraftarı basın, mitingi
izleyenıerin sayısını epey abartmıştır. Anadolu 16 Eylül 1930, Günver Güneş, Cumhuriyetin
İlk Yıllarında Aydın, Tarih ve TOPlılııl, sayı 239, c. 40, İstanbul 2003, s.53.
130 Güven Güneş

bir şirket inhisara almıştır. Bu şirket hizmet yapıyor, devlet hazinesinden


aldığı paraların bir cüz'ünü olsun iade etmiyor. Halkın say mahsulü olan
paralar şahsi menfaatler uğrunda sarf edilmektedir.
Arkadaşlar
Bu inhisar ticarete sekte veren bir inhisardır. İlgası lazımdır. Müskirat
inhisarına gelelim. Dünya'da misali olmayan mahsullerimiz vardır. Üzüm ve
incir mahsulü gibi devlet varidatını azaltmak, aklımızdan geçmez. Köylüyü,
çiftçiyi, halkı tazyik etmeyecek, bandrol usulünü kabul etmek mümkündür.
Hayat pahalılığını vücuda getiren şeker ve petrol inhisarı yekunun tahfifine
taraftarız. Çiftçiyi tazyik altında bırakan bir şeyde ağır şartlarda para tedarik
edilmesidir. Ziraat Bankası vazifesini tamamıyla yapamayınca %20-40-50
hatta 100 faizle para bulan çiftçi nasıl belini doğruıtabilir? Ve nasıl evliidının
maişetini temin eder. Ziraat Bankasının yalnız çiftçiye tahsisi lazımdır. İşte
programımızın en ziyade sizi alakadar eden noktalarını izah ettim. Bana
"programınız bu mudur? Bunu herkes hissediyor ve söylüyordu. Diyorlar,
başka bir program göstermemi istiyorlar. Düşünmek başka, tatbik sahasına
getirmek büsbütün başkadır efendiler (alkışlar). Bu program tatbiki için
Cumhuriyetin siyasi haklarından tamamen istifade edeceğiz. Mücadelemiz
fikir mücadelesi, mefkure mücadelesi olacaktır. Şahsiyatla uğraşmak bizden
daima uzak bulunacaktır. Bu sayede memleketin umumi menfaatlerini temin
mümkündür kanaatindeyim. Sizden şahsiyetten kaçmanızı ve kanatlarınız
muhalifte olsa birbirinizi sevmenizi rica ederim".48
Nutku sık sık alkışlar ve tezahüratla kesilen Fethi Bey konuşmasını
tamamladıktan sonra Aydınlılara teşekkür etti. Halk yaşa diye bağrışırken,
aynı zamanda alkışlıyordu. Fethi Bey'in konuşmasının ardından Etem
Vas saf ve Necati Beyler Aydın Palas Oteli'nin balkonundan Aydınlılara kısa
birer konuşma yaptılar. Geceyi Aydın'da geçiren Fethi Bey ve
refakatindekilere akşam bir ziyafet verilmiştir.
9 Eylül Salı akşamı Otel Aydın Palas'ta Fethi Bey'i görmek için
Karapınar, Sultanhisar, Köşk, Çine, Söke, Nazilli ve civarındaki köylerden
heyetler gelmiş, Fethi Bey ile konuşmuşlar, sıkıntılarını ve sorunlarını
anlatmışlardır. CHF Aydın Mutemedi İmamköylü Emin Efendi'nin
köyünden de bir heyetin bu görüşmelerde yer aldığı dönemin gazeteleri
tarafından ifade edilmiştir.49
Fethi Bey ve refakatindeki fırka heyetinin bir günlük Aydın
seyahatlerinin ardından 10 Eylül Çarşamba günü saat 10.30'da motokar ile
Aydın'dan ayrılmışlardır. Motokarın Aydın'dan ayrılmasından evvel Aydınlı
gençler ve münevveran SCF İdare Heyeti Fethi Bey ve refakatindeki zevatla

4R Hizmet LOEylül 1930.


49 Hizmet 10 Eylül 1930, Yeni As/riO Eylli11930.
----------------. •....-.....••
-..,.--.--p-"""!.J--.- ..•__ •__ - _

Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın Aydın'da Teşkilatlanması ve 1930 Belediye... 13 1

birlikte resim çekilmek ricasında bulunmuşlar. Bu ricaları kabul edilmiş,


resim çekildikten sonra halk ve yeni fırka sempatizanı gençler sloganlar
atarak Fethi Bey'i Aydın İstasyonu'ndan uğurlamışlardır. Hizmet ve Son
Posta gazetelerine göre Fethi Bey'in uğurlanışı da Aydın da karşılanışı gibi
muazzam olmuştur.,Q
Fethi Bey'i taşıyan otokar, büyük bir kalabalığın toplandığı Germencik
İstasyonu'nda durduruldu. Germencik halkı Fethi Bey'e kınnızı-beyaz
kurdelelerle süslenmiş ve üzerinde birbirini samirniyetle sıkan iki el bulunan
bir kart olan, zarif büyük bir kutu incir hediye etmişlerdir. Erbeyli
İstasyonunda da kendisini bekleyen halka iltifat eden Fethi Bey, burada istek
üzerine motokardan inerek İncir Kooperatifi 'nin depolarını gezmiştir.
Benzer bir tablo Reşadiye (Ortaklar) İstasyonu'nda da yaşanmış, Söke ve
Kuşadası'ndan gelen heyetlerin tezahüratı altmda Fethi Bey ve arkadaşları
yemeğe davet edilmiştir. Reşadiye'de de yemek yiyen Fethi Bey saat 13.00'e
doğru İncir Kooperatifi'nin mmikasyon tesislerini gezmiş daha sonra da
Reşadiye'den 2000'e yakm kadın erkek topluluğun gösterileri arasında
İzmir'e doğru yola çıkmıştır.sı
Fethi Bey'in Seyahati Sonrası Aydın'da Siyasi Gelişmeler
Fethi Bey'in Aydın'a geldiği gün Serbest Fırka içinde önemli
gelişmeler yaşandı. Serbest Fırka Genel Kurul Üyesi olan Aydın Milletvekili
Reşit Galip Bey İzmir olaylarını gerekçe göstererek bu görevinden istifa
. . 52
etınıştır.
Fethi Bey'in Aydın'ı ziyareti sonrasında varlığı hissedilir hale gelmiş
olan SCF kentte ciddi bir biçimde güçlenmiştir. Bu durumdan tedirgin olan
CHF'da Aydın'da ki etkinliğini arttırmak için bir alternatif miting
düzenlemeye karar verdi. Mitingi canlı hale getirmek amacıyla da
Denizli'den Halk Fırkası Müfettişi Zühtü Bey ve Anadolu Gazetesi Sahibi
Haydar Rüştü Beyler İzmir'den, Adliye Vekili Mahmut Esat Bey de Söke
üzerinden Aydın'a geldiler. Denizli ve Muğla Vilayetleri Halk Fırkası erkanı
da Aydın'da ki partililerine destek olmak için mitinge katıldılar. Miting
düzenlenmesindeki temel amaç Fethi Bey'in Aydın'ı ziyareti sırasında halk
üzerinde yarattığı olumlu izlenimleri silmek ve CHF'na halk desteğini
yeniden sağlamaktı. Miting 15 Eylül'de Aydın'da büyük pazarın kurulduğu
güne denk getirildi. CHF Aydın İl Teşkilatının bütün gayretlerine rağmen
mitinge halkın katılımı az sayıda olmuş, bu nedenle miting ertelenmiştir.

50 Hizmet ii Eylül 1930, SOIl Posta i i Eylül 1930.


51 Söke ve Kuşadası'ndan gelen bir başka kalabalık heyet Fethi Bey'i Selçuk'ta karşılaşmıştır.
3000'e yakın kişinin karşıladığı toplulukta kadınların fazla oluşu dikkat çekiyordu. Fethi Bey
burada yaptığı konuşmada fes, Arap harfleri, vergilerin lağvedilmesi gibi dedikodulardan
rahatsızlığını dile getirmiştir. Hizmet i i Eylül 1930.
52 Anadolu 9 Eylül 1930.
Güven Güneş
132

Başta Mahmut Esat Beyolmak üzere CHF erkanı Aydın halkının


53
umursamazlığına kırılmışlar, şehirden hayal kırıklığı içinde ayrılmışlardır.
Bu olayların basına yansıyış biçimi de çok farklı olmuştur. Serbest Fırka'nın
Aydın'da ki faaliyetlerini yakından takip eden İzmir basını birbirini inkar ve
tekzip eden yoğun bir haber akışı içine girmiştir. En büyük kavga ise CHF'lı
54
Anadolu ve SCF'lı Hizmet gazeteleri arasında olmuştur.
Fethi Bey'in Aydın seyahati, Batı Anadolu'da yaptığı diğer ziyaretler
arasında olaysız geçen tek ziyaret olmuştur.55 Oysa Aydın'da belediye
seçimleri Fethi Bey'in seyahati kadar sakin geçmemiştir.
Aydın'da 1930 Yılı Belediye Seçimleri
SCF ile CHF arasındaki tartışmalar ve karşılıklı suçlamalar sürerken,
Fethi Bey'in İzmir'den başlayan yurt gezisinden sonra yeni parti belediye
seçimlerine katılmıştır. Bu dönemde yapılan belediye seçimlerinde izlenen
yöntem gereğince, ülke çapında bir gün içinde değil, fakat il iL, ilçe ilçe
birbirini izleyen günlerde ve önce bir yerde seçim sandığının oy verilmesi
için hazır tutulması ve arkasından o sandığın, o seçim çevresinin bir başka
bölgesine taşınması biçiminde yapılıyordu. Oy verme yöntemi böyle olan bu
seçimlere daha henüz birçok yerde örgütlenmemiş olan SCF'nin girmiş
olmasının yerinde bir davranış olup olmadığı tartışılagelen bir konu
olmuştur.56 Bu tartışmalara rağmen SCF kendisi için "sonun başlangıcı"
olacak bu seçimlere katılacak ve seçimler Türkiye'nin siyasal gelişmelerinde
acı izler bırakacaktır.
1930 Belediye seçimleri olaylarla dolu bir seçim olmuştur. Bu olaylar
CHF ile SCF arasındaki ilişkileri onarılamayacak ölçüde bozmuştur. SCF'na
ve onu destekleyen gazetelere göre olayları CHF yetkilileri, yerel yöneticiler
ve kolluk güçleri çıkarmışlardır ve seçimler ağır bir baskı ve yolsuzluklar
altında yapılmıştır. CHF'sı yöneticilerine göre de halkı kışkırtan SCF üyeleri
çıkan olayların sorumlusuydular.
SCF seçimler başlamadan CHF'nın seçimlerde dürüst
davranmayacağından kuşku duyuyordu. Nitekim seçimler başlar başlamaz
ilk itirazlar tepkilerde gelmeye başladı. İzmir'de defterlerde isimlerin
olmadığı yönündeki itirazlar sürerken daha önce başlayan Aydın
seçimlerinden şu acı yakınmalar geliyordu. " ... İzmir' de bulunan mülkiye
müfettişIeri bu çirkinlikleri görmek için Aydın'a gelmeli dirier. Halk ye is
içindedir. Şikayet ve müracaat makamı neresidir".57

53 Hizmet i5 Eylül i930, Hizmet i7 Eylül ı930, Son Posta ı6 Eylül ı930, Yeni Asır ı7 Eylül
1930.
54 Anadolu LOEylül 1930, Hizmet LOEylül 1930.
55 Taner Beyazıt, İzmir Basınıııda Demokrasi Mücadelesi (1923-1950), İzmir 1992, s. 61.

56 Çetin Yetkin, Atatürk 'ün Başarısız .... , s. 187.


57 Yeni Asır 22 Eylül 1930.
--------------.-~----------_- .•
e ••
e-----1IIl

Serbest Cumhuriyet Fırkası 'nın Aydın' da Teşkilatlanması ve 1930 Belediye... 133

Aydın'da belediye seçimleri Eylül ayının üçüncü haftası başlamıştır.


Seçimler öncesi CHF ile SCF arasındaki tartışmalar ve karşılıklı suçlamalar
devam ederken, belediye seçimleri gelip çatmıştı. Kuruluşla birlikte SCF'nin
belediye seçimlerine katılıp katılmayacağı konusu kamuoyu tarafından
merak edilmiştir. Daha kendi kuruluşunu tamamlamadan, basında Fethi
Bey'in "Yeni Fırka belediye intihabına iştirak etmek üzere hazırlanacaktır"
demeci yayınlanıyordu. SCF'nin Ege'de gördüğü ilgiye paralel olarak
belediye seçimlerine katılacağı haberleri üzerine de Aydın'dan şu ilginç
mesaj veriliyordu: " ... Ancak bu tasavvurum İstanbul, Ankara ve İzmir'e
inhisar ettirilmeyerek Aydın ve mümasil vilayet/ere de teşmil ettirilmesi ve
şu suretle bu nimetten her tarafın nasibedar olması icap eder ... ,,58 Görüldüğü
gibi Batı Anadolu'da seçim bir nimet olarak değerlendiriliyor ve 15-20 gün
içinde SCF kaza ve nahiye ocakları teşkilatlarını tamamlıyorlardı.
Aydın' da belediye seçimlerinin başlamasıyla birlikte CHF ile SCF
arasındaki siyasi rekabette iyice kızışmıştır. Seçimin daha ilk günlerinde
karşılıklı suçlamalar birbirini izler. Nitekim "Belediye kanununun 32.
maddesi gereğince intihabat encümenince belirlenecek azaların gizli oy ile
seçilmesi gerekirken, bu maddeye aykırı davranıldığı gerekçesiyle SCF
Aydın Merkez Ocağı vilayete şikayette bulunmuştur.59 Propaganda
silahlarını iyi kullanan CHF ise partiye destek sağlamak amacıyla bir
beyanname hazırlayıp halka dağıtmıştır. Seçimlerin yapıldığı tarihlerde
Aydın Belediye Reisi olan CHF'lı Ahmet Emin Bey'in tüm belediye
memurlarını, belediye çavuşlarını seçim işlerinde kullandığı iddiası ise
muhalif basının sıkça dile getirdiği şikayet/er arasında yer alıyordu. Belediye
Reisi'nin yanına kentin valisi ve polis komiserini alarak seçim mıntıkalarını
teftiş etmesi de halk üzerinde baskı kurulmak istendiği şeklinde
yorumlanmıştır.6o SCF yanlısı Hizmet, Yeni Asır, Son Posta gazeteleri
Aydın belediye seçimleri sırasında, Belediye Başkanı Ahmet Emin Bey'i
hedef olarak seçmişler, kendisini sert ve tehditkar bir üslupla
eleştirmişlerdir.6 ı
Aydın belediye seçimleri İzmir basını tarafından ilgiyle izlenmiştir. Bu
nedenle taraflı yayınları yüzünden CHF yanlısı Anadolu gazetesi ile SCF
yanlısı Hizmet gazeteleri sık sık karşı karşıya gelmişlerdir. Bu gazeteler
çoğu zaman habercilikten çok parti propagandası yaparken, haber ve
yorumlarında ciddi yanlışlara da kapılmışlardır. Bunlardan birinde Hizmet
gazetesinin Çakmarlı Emin Bey ile dönemin Belediye Başkanı Ahmet Emin

58 Yeni Asır 19 Ağustos 1930.


59 SCF Viliiyete sunduğu şikayet dilekçesinde hangi usulsüzlük ve yolsuzlukların yapıldığı
konusunda ciddi bir kanıt sunamamıştır. Aııadolu 19 Eylül 1930.
60 "Aydın'da İntihap", Hizmet 18 Eylül 1930.

61 Hizmet 21 Eylül 1930, Yeni Asır 20 Eylül 1930, Son Posta 21 Eylül 1930.
Güven Güneş
134

62
(Arkayın) Bey'i karıştınnası Aydın'da alay konusu olmuştur. Muhalif
basının eleştiri oklarından nasibini alanlardan biri de Aydın Hilal-i Ahmer
Cemiyeti Başkanı Dr. Hasan Bey idi. Hizmet gazetesinin iddiasına göre
seçimler sırasında Halk Fırkasının rey sandığı başına mobile'sini ve
daktilosunu göndermek suretiyle bir hayır kurumu olan Kızılay'ı siyasete
karıştınmştır.63 Aydın'da 1930 Belediye seçimleri mevcut Belediye Başkanı
Ahmet Emin (Arkayın) üzerinde yoğunlaşan tartışmalar ve polemiklerle
iyice gerginleşmiştir. Hizmet gazetesi, SCF taraftarı olarak Belediye
başkanını her fırsatta eleştiri yağmuruna tutup, çeşitli iftiralara muhatap
kılarken, Anadolu gazetesi de Ahmet Emin Bey'in Kurtuluş Savaşı'ndan
1930 yılına kadar geçen sürede Aydın'a yaptığı hizmetler üzerinde duruyor,
Ahmet Emin Bey'in kendini savunduğu mektuplarına yer veriyordu.64
Hizmet gazetesi seçimler sırasında bahçelerden gelen halkın sandık
başlarında bulunan encümen azalarının baskılarıyla karşılaştığını, Aydın
Valisi'ni de oy verıne işlemlerinde yaşanan suiistimalleri görmezden
gelmekle suçlamış ve Dahiliye Vekaleti'ne şikayet etmiştir.65
Aydın ve çevresindeki siyasi gelişmelerden de söz eden İzmİr basını
içinde özellikle Hizmet gazetesi 24 Eylül tarihi itibarıyla Nazilli' de ki
seçimlerde SCF'nın 150 oyaldığı, Halk Fırkası'nın ı oy bile alamaması
nedeniyle seçimlerin durdurulduğunu belirtirken, Halk Fırkası'nın taraftar
bulamadığını bu nedenle belediye seçimlerine aday gösteremediğini
kaydetmiştir.66 Bütün bunlar olup biterken, Serbest Cumhuriyet Fırkası
kanunsuz usulsüz hareketlerinden dolayı intihabat encümenini noter
vasıtasıyla protesto etmiş, protestonun bir suretini de vilayete teslim etmiştir.
Seçim, soruşturınalar sona erinceye kadar Aydın'da durdurulmuştur.
Seçimin durdurulduğu 25 Eylül sabahı vilayetten halka duyurulmuştur.
Seçimde ortaya çıkan şikayetlerin araştınıması için memur edilen Emniyet-i
Umupı.iye Müfettişierinden Feyzi Bey de 25 Eylül'de Aydın'a gelmiştir. Bu

62 Hizmet 2 i Eylül i930, Eminierin karıştırıldığı şeklindeki düzeltme için bkz. Anadolu 22
Eylül i930, Anadolu 30 Eylül 1930.
63 Hizmet 3 Teşrin-i Evvel 1930
64 Ahmet Emin Bey'i hedefalan eleştiriler için bkz. Hizmet 26 Eylül 1930, Ahmet Emin Bey'j
himaye eden, öven yazılar için bkz. Anadolu 26 Eylül 1930. Son Posta ve Hizmet gazetelerine
göre Ahmet Emin Bey parti'de ki gücünden ve belediye başkanlığından yararlanarak Selanik,
Girit ve Manastır göçmenleri ile İstanbul'dan gelenleri oylarını Halk Fırkası aleyhine
vermekle suçlayıp, kentte yaşama şansları olmadığı tehdidini savurduğunu iddia etmiştir.
Bilgin Çelik, a.g.m .. s.13-23, Cem Emrence, "MuhalifBasına Göre 1930 Belediye Seçimleri
ve Baskı Politikası", Tarih Toplııııı, sayı: 210, Haziran 2001, s.44.
65 Hizmet 22 Eylül 1930
66 Hizmet 25 Eylül 1930. Söke'de ise ancak oylarını hükümet partisine verirlerse toprak alma

şansına kavuşabilecek iki yüz göçmen. baskı gördüklerini belirterek Söke Kaymakamını
Valiye şikayet etmişlerdir. Hizmet 26 Eylül i930, Cem Emfence, Muhalif Basma Göre ... ,
s.44.
~~~-~----------_ _ ------_ .._---.__ c_. _

Serbest Cumhuriyet Fırkası 'nın Aydın' da Teşkilatlanması ve 1930 Belediye... 135

arada Hizmet gazetesinde seçimlerin durduruhuasına neden olan


usulsüzlüklere ilişkin mektuplar yayınlanmaya başlar. Asaf Kenan (Gökbel)
imzasıyla yayınlanan bir mektupta şu iddialar ileri sürulmekteydi.
1. Bazı muhtarlar hakkı intihabı olan bazı kadınlara numara verıuekten
istinkaf ediyorlar ve bunlara karşı azam ı müşkülat ve ta' sibet
gösteriyorlarmış. Muhtarlardan numara pusulası alamayan hemşireler
reylerini istimalden mahrum ediliyorlarmış.
2. Bazı muhtarlarda kadınlardan bazılarına reylerini muhtarın mensup
olduğu fırkaya vermezse şöyle yapacaklarını, böyle yapacaklarını
söylüyorlarmış ve bu tehditler pervasızca yapılıyormuş.
3. İntihabadın devam ettiği müddetçe rey hakkına malik olan
vatandaşların defterleri sandığın bulunduğu salonda asılı kalması 30. madde
ahkamında bulunmasına rağmen bu maddeye de hiç riayet edilmiyormuş.
4. Reyini kullanacak her vatandaş hüviyetini nüfus tezkeresiyle ispata
kanunen mecbur iken müsamaha edilmiş ve bu yüzden reyler başkaları
tarafından istimalolunmuş. Bilhassa kadınlarda bu halin kesretle vaki
olunduğu müşahede ve tespit edilmiş.
5. Mesudiye Mahallesinde 900 rey sahibi varmış, şimdiye kadar sandığa
ancak 250 küsur rey atılmış ve şimdi de sandık oradan kaldırılarak merkeze
yani belediyeye getirilmiş. Muhtarların intihap işlerinde oynadıkları ve
oynamak istedikleri rol mühimdir. En ziyade şikayetin üzerlerinde temerrüz
ettiği muhtarlar Mesudiye ve Paşa Mahalleleri muhtarIarı Bamyacı Hafız ve
Hafız Kadir Efendilermiş. İşittiğimize nazaran bu adamlar uhdelerindeki
ruhani sıfattan da istifadeye çalışarak bu vadi de çalışıyorlar.67
Aydın'da yolsuzluk, usulsüzlük tartışmaları arasında seçimler
durdurulmuşken, Halk Fırkası' ndan on kişinin partiden ve adaylıktan istifa
haberi Aydın'da büyük yankı uyandırmıştır. Bu arada intihap
encümenliklerinden de istifalar oldu. Yerlerine başkaları geçti, fakat söz
konusu çalkantılar Halk Fırkası'nda büyük sarsıntı yarattı.68
Anadolu gazetesi Serbest Fırkalıları CHF'na oy vermek isteyen halkı
engellediğinden şikayet ediyordu. Gazete Aydın seçimleriyle ilgili
haberlerinde Serbest Cumhuriyet Fırkalıların Aydın seçimlerinde yolsuzluk
yapıldığı iddialarına karşılık, halkın CHF'na oy vermesi nedeniyle çirkin
propagandalara başvurduğu belirtiyordu. SCF'nın 1930 Belediye
seçimlerinin durdurulmasına neden olan ve CHF'lıların şikayetlerini içeren
mektupları şu başlıklardan oluşuyordu:

67 "Aydın'da İntihabat" Hizmet 25 Eylül 1930.


o

6R eıımllUriyel 25 Eylül 1930.


Güven Güneş
136

1. Belediye seçimlerini kazanırsak şekerin okkasını on beş kuruşa


vereceğiz, gazın okkasını on kuruşa indireceğiz, intihap sandıklarının
başında yazıcıları (burada şekerin okkası 15, karşı tarafta 60, gazın okkası
10, karşı tarafta 40 diye bağırmaları)
2. Serbest Fırka Ocak Heyeti azasından Dr. Nafiz Bey'in komşularından
ihtiyar bir kadını Serbest Fırka lehine reyini istimal etmediği takdirde
mahalleden kovulacağı ve evini ateşleyeceği şeklinde tehdit etmesi
3. Kemer Mahallesinden Terzi İsmail Hakkı Efendi'nin sarhoş olduğu
halde halkı reylerini Serbest Fırka'ya vermedikleri takdirde kendilerini
döveceği, öldüreceğini ve evlerini ateşe vereceğini söyleyerek tehdit ve
tedhiş ettikten soma birer birer evlere giderek kollarından tutup getirmek
suretiyle vatandaşların hürriyetine tecavüz edildiği
4. Kemer Mahallesinden reyini Halk Fırkası lehine istimal eden
Sirkecioğlu Ali Ağa ismindeki ihtiyarın öldüresiye dövülmesi
5. Orta Mahalleden birine oyunu Halk Fırkası'na verdiği için hakaret
edilmesi ve bu kişinin sağlık sorunları olmasından dolayı fenalaşması
6. Halk Fırkası'na reylerin verilmesi halinde Aydın yöresinin
İtalyanlara verileceği söylentisinin çıkarılması
7. Anadolu gazetesinin Aydın'da satışının engellenmeye çalışılması
8. Belediye'de ki işlerini kaybetmiş olanlara iş vaat edilmesi, çalışmakta
olanlara işten çıkarılma tehdidi yapılması
9. Meşrutiyet Mahallesinde bir SCF'lının bir vatandaşın elinden oy
pusulasını alıp, kendi yazıcılarına yazdırması ve bunu sık sık
gerçekleştirmesi
10. SCF'ye oy vermek isteyen bir kişinin isimlerinin yazılması istediği
kişilerin değil, yazıcıların kendi bildikleri isimleri yazması ve vatandaşın
şikayeti üzerine zabıt tutulması
11. Başkasının yerine SCF'ye oy vermeye çalışırken bir vatandaşın
yakalanması ve zabıt tutulması
12. Halk Fırkası'nın seçimleri kaybetme endişesi ile SCF'ye seçim
öncesinde ortak bir listeyle seçimlere katılmayı teklif ettiği söylentilerinin
SCF'lılar tarafından halk arasında yayıldığı
13. Serbest Fırka tarafından namzet gösterilen Faizci Mevlüt'ün mektep
talebesi olan iki oğlunu fırka işlerinde ve intihap sandıklarının başında
çalıştırması
'--~----~--~"' ~__ '~__r-'l r-. "'_~.:-"
__.'" ----.------c
Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın Aydın'da Teşkilatlanması ve 1930 Belediye."" 137

14. İsmet Paşa'nın istifa edeceği söylentilerinin yayılarak propaganda


yapılması69
Aydın'da Belediye seçimleriyle ilgili karşılıklı suçlama ve iftiralar had
safhaya ulaşmışken, tahkikatta olanca hızıyla devam ediyordu. Tahkikat
sırasında çoğu SCF taraftarı şahitler Ahmet Emin Bey'i itham eden ifadeler
kullanırlarken, Ahmet Emin Bey de belediye'yi ve kendini savunmak için 25
Eylül tarihinde Anadolu gazetesine bir mektup göndermiştir. 70Bu arada bir
haftalık soruştuımadan sonra Aydın'da belediye seçimleri gerekli düzenin ve
güvenliğin sağlanmasının ardından 2 Ekim günü yeniden başlamıştır. Mesai
saatlerinde seçim sandıklarının kapalı tutulması yeniden siyasi gerilimi
tırmandırmasına, okuma yazma bilmeyen vatandaşların türlü eziyetlerle oy
verecekleri 44 ismi ezbere yazmaya zorlamalarına, seçmenlerden bir
kısmının oylarını kullanmadan ve daha seçimler sona ermeden sandıklar
belediye merkezine kaldırılmış olmasına rağmen, Aydın halkı oylarına sahip
çıkmak adına sandık önlerinde adeta nöbet tutmuşlardır.71
Bir haftalık aradan sonra tekrar başlayan Aydın Belediye seçimlerini
yakından izleyen Cumhuriyet gazetesi Aydın seçimleriyle ilgili izlenimlerini
okurları na şöyle aktarmaktadır:
" ... Aydın belediye intihabatı heyecanla devam ediyor. İşçi kadınlar
umumiyetle Serbest Fırka'ya rey vermektedirler. Bunların gündelikleri
verilerek intihap yerine getirildikleri şayidir. Serbest Fırka mensupları
petrolü beş, şekeri on kuruşa indireceğiz diye propaganda yapmışlardır.
Münevver tabaka hangi tarafa rey vereceklerinde mütereddittirler. Aydın'da
intihabata yeniden başlamıştır. Aydın Mebusu Mithat (Aydın) Bey Aydın'a
gitmiş ve Halk Fırkasında vuku bulan içtimaa iştirak etmiştir. Aydın'da yeni
fırkadan Dr. Etem Vassaf Bey mahalli Hilal-i Ahmer Reisi'nin eşyasını ve
daktilosunu, bir memurunu Meşrutiyet Mahallesindeki Halk Fırkası 'nın
sandığı başına gönderdiğini bildirmekte ve keyfiyeti Hilal-i Ahmer Merkezi
Umumisi nezdinde protesto etmektedir".72
Seçimler sırasında yaşanan usulsüzlüklerle ilgili iki siyasi partinin
iddialarının ardı arkası kesilmez. Halk Fırkalılar SCF'nin Aydın'da bulunan
Meyan Fabrikası'nda ki memurlar aracılığıyla işçilere SCF'na oy vermeleri
için baskı ve tehditlerde bulunulduğunu, SCF'na Ankara'da merkezden para
gönderildiği, bu paranın oy karşılığı saf vatandaşlara dağıtıldığını iddia
etmış.ier d'ır. 73

69 Anadolu 25 Eylül 1930.


70 Hizmet 26 Eylül 1930, Ahmet Emin Bey'in mektubu için bkz: Anadolu 26 Eylül 1930,
7ı Hizmet 3 Teşrin-i Evvel 1930.
72 Cumlıuriyet 3 Ekim 1930.

73 Anadolu 10 Teşrin-i Evvel 1930.


Güven Güneş
138

Aydın Şehri Ekim ayının ikinci haftası seçimlerin sonuçlanmasını


beklerken, "kanuni nisap temin edilemediğinden" bir hafta daha seçimlerin
uzatıldığını, Aydın merkezindeki seçim encümenince bir iliin yayınlanarak
Cuma ve Pazar günleri seçimler tatil edildiği için bunları teliifi etmek
amacıyla seçimlerin iki gün uzatıldığı, oy vermeyenıerin listeleri
74
hazırlanarak bu vatandaşların da oy kullanmasının sağlandığı belirtilmiştir.
Seçimi kamuoyunun genel eğilimine göre Serbest Fırka kazanmak
üzereyken oy verme işlemlerinin iki gün daha uzatılmış olması kafalarda bir
sürü karışıklık yarattı. Özellikle seçimlerde çok iyi çalışmış olan Serbest
Fırka taraftarları durumu protesto ederek, seçim kanununa aykırı
davranıldığını iddia etmişlerdir. 75 Tansiyonun giderek arttığı seçimin son
günlerinde seçim sandığının Aydın Mebusu Emin Fikri Bey'in etkisiyle
belediye'den kaldırılarak Muhasebe-i Hususiye Binasına taşınması Serbest
Fırka taraftarlarını çileden çıkarmış ve bir grup Serbest Fırka mensubu bu
olayın etkisiyle Aydın Belediyesi'nin camlarını taşlayarak kırmışlardır. Bu
gelişme üzerine olayla ilgileri bulunduğu gerekçesiyle Serbest Fırka Aydın
İdare Heyeti üyeleri 16. Ekim gecesi tutuklanmışlardır. Tutuklanma olayı
şehirdeki siyasi gerilimi iyice tırmandırmıştır.76
Aydın'da belediye seçimleri büyük tartışmalar ve kavgalar arasında 17
Ekim Cuma günü bitmiş ve oy sayımına başlanmıştır. Fakat çok azı tasnif
edilmiş olan oyların sayımı akşam olması nedeniyle bırakılmış ve oy
sandıklarının belediyeden alınarak Muhasebe-i Hususiye binasına
nakledilmesine seçim encümenince karar verilmiştir. Aydın Belediye
Başkanı Ahmet Emin (Arkayın) Bey bu kararın gerekçesini kamuoyuna
encümen azalarına, belediyeye yapılabilecek bir tecavüzü önlemek şeklinde
açıklamışsa da; bazı üyeler bu açıklamadan tatmin olmamışlardır. Yapılan
oylama sonucunda ise karar 13' e karşı 5 oyla kabul edilmiştir. Muhalif beş
kişi sandıkların götürüleceği binanın kapı ve pencerelerine mühür
vumlmasını teklif etmişlerse de zabıtaya güvensizlik duyulduğu izlenimi
yaratılmaması için bu öneri reddedilmiştir. 77
19 Ekim tarihli gazeteler artık Aydın'da ki seçim sonuçlarını kendi
duruşlarına göre açıklamaya başlamışlardır.78 İlk sonuçlara göre Yeni Asır
ve Hizmet gazeteleri ise Kuşadası' nda Serbest Fırka' nın kazandığını

74 Bilgin Çelik, a.g.m, S.19.


75 Hizmet 16 Teşrin-i Evvel 1930.
76 Cumhuriyet 18 Ekim 1930, Hizmet 18 Ekim 1930, Son Posta 18 Ekim 1930. Olay bir başka
anlatıma göre şöyle gelişmişti: intihap sandığı belediye de bulunurken, Serbest Fırkalılardan
bir grup sandığın bulunduğu binayı sabaha kadar taşlamışlar ve oradan bir dakika bile
ayrılmamışlar. Bunun üzerine seçim encümeni güvenlik gerekçesiyle seçim sandığını
belediyeden alarak Muhasebe-i Hususiye binasına naklettirmiştir. Anadolu 20 Ekim 1930.
77 Hizmet 21 Ekim 1930, Bilgin Çelik, a.g.IIl., s.20.
7R Anadolu gazetesi Aydın ve Germencik'te Belediye seçimini CHFnin kahir bir ekseriyetle
kazandığını duyurdu.
Serbest Cumhuriyet Fırkası 'nın Aydın' da Teşkilatlanması ve 1930 Belediye... 139

79
yazdılar. 21 Ekim'de de Nazilli, Kuyucak, Karacasu, Söke'de CHF'nin
seçimleri kazandığı Anadolu gazetesi tarafından kamuoyuna duyuruldu.
Hizmet ve Yeni Asır bunun aksine tüm bu yerleşimlerde SCF'nin seçim
galiba olduğunu belirtmiştir.80
Ortada anlaşılmaz bir durum vardı. Seçimin bir galibi olması
gerekirken, hem CHF hem de SCF tüm seçim bölgesinden zaferle
çıktıklarını açıklıyorlardı. Halkın kafası iyice karışmıştı. 23 Ekim tarihli
Anadolu gazetesi Söke'de ki kesin seçim sonucunu Halk Fırkası: 608,
Serbest Fırka: 402 şeklinde okuyucularına duyurdu. Bu sonuca göre Eyüp
Bey Söke'de Belediye Başkanı olmuştur. 8 i Aydın'da da oyların tamamının
sayıldığı 113 farkla Halk Fırkası'nın Belediye seçimini kazandığı
kamuoyuna açıklandı. 82

Resmi sonuçlar açıklanmamış olmasına rağmen Serbest Fırka


mensupları Muhasebe-i Hususiye Dairesi 'nde ki seçim sandıklarının
kırılarak, buradaki Serbest Fırka'ya ait oy pusulalarının çalındığını, yerine
CHF oylarının konulduğu ileri sürülerek seçimin iptali için harekete
geçmişlerdir. Aydın seçimlerine ilişkin çelişkili açıklamalar ve tartışmalar
Ekim ayının son haftasına kadar devam etti.83
Aydın da ki belediye seçimleriyle ilgili resmi sonuçlar Ekim ayının
26'sında açıklandı. Yapılan açıklamaya göre seçimi CHF az bir farkla
kazanmıştı. Ancak seçim tartışmaları hiç bitmeyecekmiş gibi görünüyordu.
Dahiliye Vekaleti CHF'nın Belediye Başkan adayı Ahmet Emin Bey'in
adaylığını geri çevirirken, tartışmalar yeniden alevlendi.84 Tam bu tarihlerde
Aydın da ki belediye seçimlerinde usulsüzlük yapıldığı ve fesat karıştırıldığı
iddiasıyla 5 bin imzalı bir telgraf M. Kemal Paşa'ya gönderilmek üzere
Aydın'dan Cumhurbaşkanlığı makamına iletilmiştir.85
Halk Fırkası seçim şokunu üzerinden atamamış olacak ki kaybedilen
yerleşimlerle ilgili mazeretler sırabnmaya başlamıştır. Halk Fırkası Aydın İl

79 Yeni Asır 19 Teşrin-i Evvel 1930, Hizmet 19 Teşrin-i Evvel 1930.


80 Anadolu 21 Teşrin-i Evvel 1930, Yeni Asır 21 Teşrin-i Evvel 1930, Hizmet 21 Teşrin-i
Evvel 1930.
81 Anadolu 23 Teşrin-i Evvel 1930.

82 Anadolu 22 Teşrin-i Evvel 1930.

83 25 Ekim tarihli Cumhuriyet gazetesi Serbest Fırka'nın Aydın'da Umurlu, Yenipazar,


Karapınar da seçimleri kazandığını belirtirken, Germencik'te ise SCF'nın seçimleri kazandığı
halde, seçim sandıklarının kırılarak CHF oylannın sandıklara konulduğunu yazmıştır.
Cumhuriyet 25 Teşrin-i Evvel 1930, Fethi Bey'in anılannda ise Bozdoğan, Çine, Germencik,
Söke, Karapınar, Umurlu, Yenipazar ve Aydın'da Serbest Fırka'nın seçimleri kazandığı
belirtiliyordu. Okyar-Seyitdanlıoğlu, a.g.e. 5.76.
84 Anadolu 27 Teşrin-i Evvel 1930.

RS Serbes Cumhuriyet, 27 Teşrin-i Evvel 1930, Hizmet 27 Teşrin-i Evvel 1930, Yeni Asır 27
Teşrin-İ Evvel 1930.
Güven Güneş
140

Yönetimi Karapınar da ki seçimleri SCF'nın kazanmış olmasının sebebi


olarak Serbest Fırkalıların kapı kapı dolaşıp halkı tehdit etmesini
göstermiştir.86 SCF Karapınar Ocak Heyeti namına Ali Şevket imzasıyla
Yeni Asır'a gönderilen bir mektupta ise Karapınar da seçimin SCF
tarafından kazanıldığı ve tüm Karapınar halkının yeni partiyle beraber
olduğu dile getirilmiştir.8?
CHF'sı yanlısı Anadolu gazetesi Nazilli'de Serbest Fırka'nın seçimleri
kazanmasını da "sahte bir galibiyet" olarak değerlendirmiştir. Nazilli'den
yazılan bir mektupta "bilhassa kadınlara vergi alınmayacağı söylenerek
kandırıldıkları, SCF'lı 300 kişinin kanunları ve emniyeti hiçe sayarak
bellerinde tabanca ve bıçakla dolaşıp, belediye dairesini abluka altına
aldıkları, tehditle kahvehanelerin sabahlara kadar açık kalmasını sağladıkları
belirtilmiştir. Seçimler bitince Nazilli Kaymakamlığına sonuçları bildirmek
üzere SCF'ndan iki kişi gitmişler, sonucu kaymakama bildirmekle beraQer,
geceyi seçim sandıklarının başında geçirmek için izin almayı da
başarmışlardır. SCF'lı bu iki üye üç gece boyunda sandık başında kalmışlar
ve sandıktaki oy pusulalarıyla istedikleri gibi oynamışlardı. CHF bu durumu
protesto ederek seçimlerin iptalini istemiştir. SCF'lılar ise Nazilli'de
kazandıkları seçim zaferini mevlit okutarak kutlamışlardır. 88 Bozdoğan' da
seçim kazandığı ifade edilen SCF'nın da nedeni belirsiz bir şekilde 28 Ekim
itibarıyla Ocak heyetini teşkil eden zevat fırkadan ve fırkanın ocak heyeti
azalığından istifa ederek, CHF'na geçmişlerdir. Anadolu gazetesinin
iddiasına Bozdoğan'da tek bir SCF'lı kalmamıştır. Bu münasebetle M.
89
Kemal Paşa'ya ve İsmet Paşa'ya bağlılık telgrafları çekmişlerdir.
29 Ekim'de Aydın'da CHF'nın yeni görev dağılımı yapılmış, Halk
Fırkası Belediye Heyeti Başkanlığına Vilayet CHF Mutemedi Emin Ağazade
Emin Bey'i ve encümen azalıklarına da eski belediye reisi Ahmet Emin
(Arkayın) ve Uncu Raif Beyleri seçmiştir.90 Seçim arifesinde Aydın'da

86 Anadolu 28 Teşrin-i Evvel 1930.


87 Yeni Asıl' 22 Teşrin-i Evvel 1930.
88 Nazilli Belediye üye seçimlerini kazanan SCF'ndan birçok kişinin okuma yazma bilmemesi

yeni problemleri beraberinde getirmiştir. Belediye'de yapılan ilk toplantıda SCF'lılar


aralarında kavga etmişler ve kavga sonucu üç gruba ayrılmışlardır. Bu olaylar üzerine SCF
Nazilli Ocak Reisi Vehbi Bey Fırkadan istifa etmiştir. Anadolu 28 Teşrin-i Evvel 1930.
Nazilli'de başkanlık kavgası uzun süre devam etmiştir. SCF azasının her biri belediye başkanı
olmak istediğinden sorun bir türlü çözülememiştir. 18 Kasım'da reisliğe Eczacı Hüsnü Bey
getirilmiş olmasına karşın onun da Eczacılık Kanununa göre durumu kanunlara aykırı bir
durum arz etmiştir. Bu nedenle sorun Dahiliye Vekaletine bildirilmiştir. Anadolu 20 Teşrin-i
Sani 1930.
89 Anadolıı 29 Teşrin-i Evvel 1930.
90 İlkokul mezunu olan Hancı Emin Ağazade Emin Efendi'nin Belediye Başkanlığı'na
getirilmesinin yankı\arı CHF'n da büyük oldu. Diş tabibi Şevki Niyazi Bey'in istifasıyla
başlayan Halk Fırkasındaki kopmalar tüccardan Raif Beyle devam etmiştİr. Serbes
------------------- •• -Iıııııııı- ••• - ••• ..-ı..••
Iıı.- •••••••••••••• IIIII!_
•••.. i!ii!

Serbest Cumhuriyet Fırkası 'nın Aydın' da Teşkilatlanması ve i 930 Belediye... 141

Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında da ilginç sahneler yaşanmıştır. Tek


partili dönemde Halk Fırkası'nın organizasyonuyla halkın tek ve
bütünleşmiş görüntüsü seçimlerde yaşanan rekabetin etkisiyle 1930 yılı
kutlamalarında yerini kırgınlıklara, nefrete, bölünmüşlüğe bıraktı. Serbest
Fırka binasında ayrı, Halk Fırkası binalarında ayrı olarak gerçekleştirilen
Cumhuriyet kutlamaları Türkiye gibi Aydın şehrinde de halkın çok partili
hayata henüz alışamadığının mesajlarını vermiştir.91
Seçimler ile ilgili tartışmalar ise bitecek gibi görünmüyordu. Kasım ayı
başlarında Aydın'da ki belediye seçimleri ile ilgili usulsüzlükler dile
getirilerek 2 bin Aydınlının imzasıyla yeni bir telgraf M. Kemal Paşa'ya ve
Dahiliye Yekaletine gönderilmiştir. Aydın halkının bu isteği haklı bulunmuş.
Dahiliye Yekaleti tarafından bir mülkiye müfettişi seçimlerdeki
usulsüzlükleri incelemek üzere yeniden görevlendirilmiştir. Soruşturma için
görevlendirilen Müfettiş Hakkı Sabri Bey Aydın'a Kasım ayının ilk haftası
gelmiş ve ilk iş olarak eski belediye başkanı Ahmet Emin Bey'le görüşmüş,
bu davranışı Serbest Fırkalılar tarafından hiç hoş karşılanmamıştır.
Müfettişin Vali Konağı ve Halk Fırkası mensuplarıyla diyalogu ise
müfettişten görüşme talebinde bulunan ve kabul edilmeyen Serbest
Fırkalıları hayal kırıklığına uğramıştır.92

Aydın'da seçim tartışmaları arasında Ankara'dan gelen bir haber


özellikle Serbest Fırkalıları çok üzmüştür. Serbest Fırka'nın merkez
yöneticileri partinin kuruluşundan yaklaşık üç ay sonra başta Aydın olmak
üzere pek çok şehirde belediye seçimleri nedeniyle gerginleşen ortamda
ortaya çıkan olumsuzlukları göz önünde bulundurarak partiyi kapatma kararı
93
almışlardı. Serbest Fırka'nın feshedilmesi Aydın'da partili taraftarlarınca
teessürle karşılanmış, bu durumu içlerine sindiremediklerin düşüncelerini
belirten telgraflarla gazetelere duyurmuşlardır.94
CHF'nın Yeniden Yapılanması ve YenHenen Seçimler
Politik, sosyal, ekonomik bunalımlarla geçen 1930 yılı bu bunalımların
toplumda yarattığı derin huzursuzluklarla sona ererken, muhalefet etkinliğini
toplumsal tabanda yitirmiş olmasına karşın basında etkisini devam
ettiriyordu. Yeni fırkanın kapanmasından 5 ay sonra "Serbest Fırka Niçin
Kapandı" isimli yazı dizisi İstanbul'daki Yarın gazetesinden iktibas edilerek
İzmir' deki Serbest Fırka taraftarı gazetelerde de yayınlanmıştır. 95 Gazeteler

Cumhuriyet 3 Teşrİn-i Sani 1930.


91 Serbes Cumhuriyet 31 Teşrİn-İ Evvel 1930.
92 Serbes Cumhuriyet 9 Teşrİn-İ Sanİ 1930.

93 Çetin Yetkin, Atatiirk'üıı Başansız Demokrasi ... , S.77-91.


94 Serbes Cumhuriyet 21 Teşrin-İ Sani 1930.
95 Hizmet 5 Nİsan 1930.
Güven Güneş
142

sık sık "Yeni Fırka mı?,,96, "SCF ihya edilecek gibidir,m, "SCF dirilecek
98
mi?" gibi başlıklarla, bir umudu, bir özlemi yaşatmaya çalışıyorlardı.
CHF ise 1930 belediye seçimleri sırasında özellikle kıyı şehirlerinde ve
kırsal kesimde yaşadığı şoku üzerinden atabilmek için parti teşkilatlarını
yenileme yoluna gitmiştir. Bu amaçla Aydın'da da bir dizi faaliyetlerde
bulunuldu. Böyle bir yenilerneye gidilmesinde son belediye seçimlerinin ve
Serbest Fırka'nın etkinliğinin önemli bir neden olması yanında, CHF
kadrolarının zayıflaması, partinin halk tarafından itibar edilmeyen şahısların
elinde kalması ileri sürülmüştür. CHF'nın Aydın'da yeniden yapılanma,
teşkilatını yenileme çalışmaları doğrultusunda partinin önemli isimleri Celal
(Bayar) Bey, Vasıf (~ınar), Münir ve Kars Mebusu Halit(Onaran) Beyler
Aydın'a gelmişlerdir. 9 Aydın'da Türk Ocağı'nda kapatılmış olan SCF
üyeleriyle bir toplantı yapan heyet, daha sonra Yedi Eylül Okulu'nda
öğretmenlerle birlikte Halk Fırkası'nın yeni oluşumuyla ilgili bilgi verip,
öğretmenlerin dilek ve görüşlerini dinlediler. Temaslar sonrasında
çoğunluğu eski SCF'lı on kişi CHF'nın yeni teşkilatını yapmakla
görevlendirilmişlerdir. Bunların arasında SCF Aydın İl Başkanı Adnan
(Menderes) Bey de bulunuyordu. ıoo Bu gelişmeyi Adnan Menderes
anılarında şu şekilde ifade etmektedir:
" ... Fethi Bey'in partisi malum şartlar altında feshedildi. Memlekete
derin bir teessür hakim oldu. Halk Partisi kendisini toparlamak istedi.
Vilayetıere heyetler gönderildi. Bu arada İzmir ve Aydın'a da Celal Bayar
riyasetinde bir heyet geldi. Ben gelen heyetle bir hafta temas etmedim.
Nihayet Celal Bayar tanıdığım ve hürmet ettiğim bir zattı. Vasıf Çınar İttihat
ve Terakki Mektebinden hocamdı. Heyetten HalilOnaran da iyi tanıdığım
olmak itibarıyla kendileriyle temas, çekinilmez bir hal aldı. Ve temas edildi.
Bu muhterem zatların ibram ve ısrarı üzerine Halk Partisine girerek,
fikirlerimizi parti içinde müdafaa etmek muvafık olacaktı. O zamana kadar
ve benimle beraber Halk Partisine karşı çekingen tanınan arkadaşlarla Halk
Partisine girdik".loı .
Heyet aynı zamanda Aydın kaza ve bucak teşkilatlarını da yeni baştan
düzenlemiştir. Kars Mebusu Halit Bey CHF teşkilatları oluşuncaya kadar
Aydın' da kalmış, kazaları da tek tek dolaşarak heyetler faaliyete başlayan
~. i 102
d egın ayrı mamıştır.

96 Hizmet 7 Haziran 1930.


97 Hizmet 24 Haziran 1930.
98 Hizmet 28 Haziran 1930.

99 Serbes Cumhuriyet 16 K.E. 1930.


100 Diğer isimler ise şunlardı: Tüccar Raif Feyzi, SCF Ocak azası Etem (Menderes), Raif,
Selanikli Nail, Mühendis Hıfzı, Avukat Süleyman Sırrı, Fabrikatör Halim, Sanatkar Mektebi
Müdürü Halil, Başöğretmen Refet Beyler. Serbes Cumhuriyet 22 Kanun-ı Evvel 1930.
101 Şevket Süreyya Aydemir, Menderes'in Dramı (1899-1960) Remzi Kitabevi, 4. Baskı,
İstanbul 1989, S.87.
102 "Aydın CHF Kaza Teşkiliitı", Anadolu i i Kanun-ı Sani 1931.
Serbest Cumhuriyet Fırkası' nın Aydın' da Teşkilatlanması ve ı930 Belediye... 143

Adnan (Menderes)Bey Halk Fırkasına geçerken bazı şartlar ileri


sürmüştür. İleri sürdüğü şartlar onu Aydın'da siyasette tek adamlığa götürür.
Aydın'da CHF'nın teşkilatının yeniden kurulması, mutemetlik saltanatına
karışanların partiden uzaklaştırılması, Serbest Fırka zamanında belediye
seçim sandıklarının kırılması suretiyle kazanılan Aydın Belediye
seçimlerinin düzeltilmesi şartları Celal (Bayar), Vasıf (Çınar) Beyler
tarafından kabul edilmiş, parti teşkilatı bütün vilayette kendi kontrolüne
bırakllmıştır.103 Nitekim kısa süre içinde parti, belediye ve 1932'de kurulan
Halkevi Adnan (Menderes) Bey'in ekibinin eline geçmiştir.104
Usulsüzlükler nedeniyle iptal edilmiş olan Aydın'da ki belediye
seçimleri, İçişleri Bakanlığı'nın Aydın Valiliği'ne acele kaydıyla gönderdiği
telgrafta Mart ayına kadar bitirilmesi istenmiştir. 105 Yeni belediye seçimi
1931 yılında muhalefet partisi olmaksızın gerçekleşmiştir. CHF adayları
arasında geçen seçimi, CHF il teşkilatının teslim edildiği eski SCF'lılar
kazanmıştır. Eski SCF'lılar yeni CHF'lılar Aydın'da hem yerel yönetimi,
hem de parlamentoda temsil haklarını elde etmişlerdi. Belediye seçimi
sonucu ancak Nisan ayının ilk haftası alınmıştır. Buna göre Raif Fevzi Bey
Aydın'da yeni belediye başkanı seçilmiştir. 106
SCF'nın kendi kendini feshetmesi, seçimlerin yenilenmesi bile
Aydın'da CHF'na muhalif olanları durdurmamıştır. Başında Etem Vassaf
Bey'in bulunduğu bir grup 1930 yılı Aralık aıı başlarında Sosyal
Demokrat bir parti kurma girişimlerinde bulundular. LO
Türk siyasi yaşamında fazla isminden söz edilmeyen daha doğrusu
varlığıyla ilgili bilgi bulmakta zorlandığımız bu siyasi oluşumun akıbeti
meçhuldür. Ancak 1930'lu yılların sonlarında Aydın'da sosyal demokrat bir
parti kurma düşüncesinin ortaya konulmuş olması bile oldukça önemlidir.
Partinin kurucusunun fanatik bir SCF'lı ve Halk Fırkası karşıtı biri olması
ise başka bir açıdan ilginç bir gelişmedir. 108

103 Şevket Süreyya Aydemir, a.g.e., S.87-88.


104 Yenilenen Belediye Seçimlerinde Raif (Aydoğdu), ardından i933-1938 yılları arasında da
Nafiz (Karabudak) belediye başkanı seçilmişlerdir. En yakın arkadaşı Etem (Menderes) Bey'i
CHF Aydın İl Başkanı olarak bırakan Menderes daha sonra Etem Bey'in (1938-45) yıllarında
Aydın Belediye Başkanı olmasının da altyapısını hazırlamıştır. Aydın Halkevi başkanlığına
Neşet (Akkor) Bey getirilmiştir. Böylece Menderes bir taraftan CHF'sı İl teşkilatını elde
tutarken, diğer taraftan da Belediye ve Halkevini de kontrolü altına almıştır. Günver Güneş,
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Aydın, Tarih ve Toplııııı, sayı: 239, Kasım 2003, s.53. Aydın
Halkevi Broşiirii, Aydın 1933, s. i, "Aydın", Yurt Ansiklopedisi, cilt2, s. 1007.
105 Anadolu 19 Şubat 1931.

106 Anadolu 2 Nisan 1931.

107 Son Posta 5 Kanun-ı Evvel 1930.

108 Etem Vassafın Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa ile olan akrabalık ilişkisi ise olaya daha
farklı bir boyut kazandırmaktadır. Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, c. i, Remzi Kitabevi,
İstanbul 1964, Atatürk'ün soyağacında Dedesİ Kınliızı Hafız AhmetEfendi'nin Kız Kardeşi
144 Güven Güneş

1931 yılı Haziran ayı ortalarında yine Aydın çıkışlı haberlere göre
SCF'nın yeniden ihya edilmeye çalışıldığını öğreniyoruz. Başını Avukat
Etem Vassafın çektiği bir grup eski SCF'lı, Serbest Fırka'nın yeniden
kurulmasını düşüncesini ortaya atmışlardır. Liderlik için ise önce Fethi
Bey'e, ardından da Hüseyin Cahit (Yalçın) ve Müderris İsmail Hakkı Bey'e
teklif götürınüşlerdir.109 Bu ?irişim Fethi Bey'in olumsuz yanıt vermesiyle
başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 10
Etem Vassaf Bey'in Çakmarlı Emin imzasıyla Aydın gençliğinin Çiftçi
ve İşçi Fırkası'nı desteklediğine dair çeşitli gazetelerde çıkan yazılarına ise
Aydın ve çevresinden büyük tepki gösterilmiştir. Aydın, Koçarlı, Köşk,
Karapınar gençliği böyle bir düşüncelerinin hiç olmadığı ve CHF'na
gönülden bağlı bulunduklarını beyan ederek, Etem Vassafı protesto
etmış. 1er d'ır. ılı
Sonuç
Aydın'da ikinci çok partili hayata geçiş denemeleri sırasında oluşan
muhalefet geçici bir süre da olsa dizginlenebilmiş, her şey tek partinin
kontrolü altına geçmiştir. Ancak 1946 yılına kadar geçen zaman içinde aynı
muhalefet CHF içinde kendine hayat şansı bulmuş, büyümüş ve 1946'da
ortaya Demokrat Parti'yi çıkarmıştır. SCF olayı ve Aydın örneği çok partili
hayata geçişin açıklanmasında o nedenle bir çıkış noktası olarak
görülmelidir. Bu süreç aynı zamanda siyasette Adnan Menderes gibi yeni
yüzlerin ortaya çıktığı bir dönemi de beraberinde getirmiştir.

KAYNAKÇA
Gazeteler:
Anadolu İzmir
Cumhuriyet İstanbul
Hakimiyet-i Milliye Ankara
Hizmet İzmir
Milliyet İstanbul
Serbest Cumhuriyet İzmir

Nimeti Hanım'ın Hatice ve onun kızı Münire'nin 5 çocuğundan biri Etem VassaftıL Ayrıca
bkz. Toktamış Ateş, "Atatürk'ün Soyağacı", Cumhuriyet 19 Mart 2005 Cumartesi. Gündüz
Vassafın Annesi Belkıs Hanımı anlattığı hatıralarında babası Etem Vassaftan çok az söz
etmesi Etem Vassaf1a ilgili bilgilerimizin sınırlı bir çerçevede kalmasma neden
olmaktadiLBkz: Gündüz Vassaf, Annem Belkıs, İletişim Yayınları, İstanbul 2002
ı09 Hizmet 2 i Haziran 193 1.
110 Hizmet 28 Haziran 1931.

III Anadolu 24 Haziran 1931.


-~------------------------------_.__ ._.
Serbest Cumhuriyet Fırkası 'nın Aydın' da Teşkilatlanması ve ı930 Belediye ... 145

SonPosta İstanbul
Vakit İstanbul
Yeni Asır İzmir

Basılmış Eserler:
AGAOGLU, Ahmet, Serbest Fırka Hatıraları, 2. Baskı, Nebioğlu Yayınevi,
İstanbul 1969.
AGAOGLU, Samet, Arkadaşım Menderes, İstanbul 1967.
AYŞAR, Abdülhamit, Bir Partinin Kapanmasında Basının Rolü: Serbest
Cumhuriyet Fırkası, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1998.
AYDEMİR, Şevket Süreyya, Tek Adam, C:L, Remzi Kitabevi, İstanbul 1964.
AYDEMİR, Şevket Süreyya, Menderes'in Dramı (1899- 1960), Remzi
Kitabevi, 4. Baskı, İstanbul 1998.
Aydın Halkevi Broşürı'i, Aydın 1993.
BALİ, Rıfat, "1930 Yılı Belediye Seçimleri Ye Serbest Fırkanın Azınlık
Adayları", Tarih Ve Toplum, sayı: 167, Kasım 1997, ss:25-34.
BEYAZIT, Taner, İzmir Basınında Demokrasi Mücadelesi (1923-1950),
İzmir 1992.
BEYAZIT, Taner, "İzmir de Serbest Cumhuriyet Fırkası Ye Basın Üzerine
Düşünceler", Tarih Ve Toplum, C:XYII, sayı: 98, Şubat 1992, ss: 118-
120.
ÇAVDAR, Tevfik, "Serbest Fırka", Cumhuriyet Dönemi Türkiye
Ansiklopedisi, eyııı, İstanbul 1983.ss.2025-2059.
ÇELİK, Bilgin, "Aydın da Serbest Fırka", Toplumsal Tarih, sayı: 84, Aralık
2000, ss. 13-24.
EMRENCE, Cem, "Ödemiş'te Serbest Fırka", Toplumsal Tarih, sayı:72,
Aralık 1999, ss:28- 33.
EMRENCE, Cem, "Politics Of Discontent İn The Midst Of The Great
Depresssion: The Free Republican Party Of Turkey (1930)", New
Perspectives O/Turkey, 23 Fa1l2000 , ss. 31-52.
EMRENCE, Cem, " Muhalif Perspektiften 1930 Seçimleri CHP' nin Baskı
Ye Propaganda Yöntemleri, Tarih Ve Toplum, Cilt:34, sayı: 200,
Ağustos 2000, ss:47-51.
Güven Güneş
146

EMRENCE, Cem, "MuhalifBasına Göre 1930 Belediye Seçimleri Ve Baskı


Politikası",Tarih Ve Toplımı, C:35, sayı:210, Haziran 2001,ss.44-49.
GÜÇLÜ, Muhammet, "Antalya da Serbest Fırka'nın Faaliyetleri", Ege
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Tarih İncelemeleri Dergisi, sayı:IX,
Kasım 1994,
GüNEş, Günver, "Cumhuriyetin İlk Yıllarında Aydın", Tarih ve Toplum,
sayı:239, Kasım 2003, ss.48-58.
KANDEMİR, Feridun, Serbest Fırka Nasıl Kuruldu? Nasıl Kapatıldı?,
Siyasi Dargınlıklar, C:IV, İstanbul 1955.
OKYAR, Fethi, Üç Devirde Bir Adam( Haz: Cemal Kutay), Tercüman
Yayınları, İstanbul 1980.
OKYAR, Fethi, Serbest Fırka Nasıl Doğdu? Nasıl Feshedildi? (Haz:
Nermin Kırdar), İstanbul 1987.
OKYAR, Osman- SEYİTDANLIOGLU, Mehmet, Fethi Okyar'm Anıları:
Atatürk Okyar Ve Çok Partili Türkiye, İş Bankası Yayınları, Ankara
1997.
TABAK, Serap, " Serbest Fırka Ve İzmir de 1930 Yılı Belediye Seçimi",
Akdeniz Üniversitesi, Atatürk İlkeleri Ve İnkılap Tarihi Araştırma Ve
Uygulama Merkezi Dergisi, C.Il, sayı:3, Kasım 1991.
TABAK, Serap, "Serbest Fırkanın İzmir Vilayetinde ki Teşkilatı Ve
Faaliyetleri", Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Tarih İncelemeleri
Dergisi, sayı:VII, İzmir 1993, sS.183-202.
TABAK, Serap, Serbest Cumhuriyet Fırkası", Türkler Ansiklopedisi,
(Ed:Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca), Yeni Türkiye
Yayınları, Ankara 2002, sS.552~562.
TEKELi, İlhan- İLKİN, Selim, 1929 Dünya Buhranında Türkiye'nin İktisadi
Politika Arayışları, C:IL, ODTÜ Yayınları, Ankara 1983.
TEZEL, Yahya, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi (1923-1950), Yurt
Yayınları, Ankara 1986.
Türkiye Cumhuriyeti: İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü, Türkiye
de Siyasi Dernekler, C.Il, Ankara 1950.
UYAR Hakkı, "Serbes Cumhuriyet Gazetesi", Tarih Ve Toplum, sayı:95,
Kasım 1991, ss.46-50.
VASSAF, Gündüz, Annem Belkıs, İletişim Yayınları, İstanbul 2002.
WEİKER, F. Walter, " Serbest Fırka; Başarı Ve Başarısızlık", Forum
Dergisi, sayı:167, C:XII, Ankara 1961.
•..-~'"-"----------
~---~-------..-~~--------------

Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın Aydın'da Teşkilatlanması ve 1930 Belediye... 147

WEİKER, F. Walter, Politieal Tutelage And Demoeraey ln Turkey: The Free


Party And lts Aftermath, Leiden 1973.
YETKİN, Çetin, Serbest Cumhuriyet Fırkası Olayı, Karacan Yayınları,
İstanbul 1982.
YETKİN, Çetin, Atatürk'ün Başansız Demokrasi Devrimi; Serbest
Cumhuriyet Fırkası, 2. Baskı, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul
1997.
Yurt Ansiklopedisi, " Aydın", C:II, İstanbul 1982.
Osmanlı Devleti'nde Yabancı Okullarda Denetim ve
Cumhuriyet Dönemine Yansımaları
The Control of Foreign Schools in Gttornan State and Some
of its Reflection in Republican Period

İlknur HA YDAROGLU*

Öz
Gayri Müslinılere ait olan ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde faaliyetlerine
başlayan eğitim kurumları, Osmanlı Devletinin zayıflamaya başlamasıyla
denetimden uzak çoğalmaya ve siyasi çalışmalar içerisinde olmaya başlamışlardır.
Ancak o dönem için bu okulları denetim altına almak isteyen Osmanlı Devleti
çıkardığı yasalara ve bu yasaların uygulanması için gösterdiği çabaya rağmen
çeşitli nedenlerle başarılı olamamıştır. Biraz da Devletinin yıkılışını hazırlayıcı
unsurlardan olan bu okullar Cumhuriyet Döneminde de faaliyetlerini sürdürmüşler
ancak eğitim çalışmaları yaptıkları sürece hayatta olmuşlardır.
Denetimden uzaklaşabilme çabaları çeşitli fırsatlarla ve tekliflerle denenmiş
ancak yasalarla buna meydan verilmemiştir.
Araştırmamızda belgeler ışığında Osmanlı dönemindeki durum çeşitli
yönleriyle ele alınmış, başarısızlığın nedenleri irdelenmiş daha sonra Cumhuriyet
Dönemindeki uygulamalar ve Türk Hükümeti 'nin kararlılığı ortaya konmaya
çalışılmıştır.
Anahtar Kelime/er: Yabancı Okul, Denetim, Maarif Nizamnamesi, Beyrut,
Cumhuriyet Dönemi
Abstract
Educational institutions, whiclı belonged to non-Muslims and started their
operations during Ottoman Empire period, increased in number rapidly as they
were exempt fi"om control of state and they started engaging into political activities .

• Yrd. Doç. Dr., A. Ü.Di/ ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü


İlknur Haydaroğlu
150

GUoman State who tried to keep these schools under control by the help of the
laws that they enacted during the period was unable succeed despite their efrort to
enforce those laws. These schools "vhich were partially responsible about the end of
the state continued their presence during Republican period but they lasted as long
as they continued their educational works.
Ejforts to be exempt from audit were conducted on several occasions and ojfers
were tried but they were prevented with laws.
Their situation during the GUoman period dealt with in various ways in the
light of the documents and the reasons for their failure and later on the practices
during the Republican period along with Turkish government 's determination were
discussed in this study.
Key Words: Foreign Schools, lnspection, Regulations of the Ministry of
Education, Beirut, Republican Period

Osmanlı İmparatorluğu tarih araştınnacıları için bir okyanus gibidir. Ele


alınacak her damladaki farklı konular ise kişiyi dipsiz bir kuyu gibi açıldıkça
kapalı kalan, incelendikçe yetersizliğe düşülen, bilgi sahibi oldukça karanlık
noktaların aydınlanmasına rağmen sırlarla dolu bir dehlizin içine çeker. Belli
başlıklar altında toplanmaya çalışılan konular çeşitlenmekte gittikçe
karınaşık hale ginnekte ve ilerledikçe dolaşan bilgi yumakları haline
gelmektedir.
Bizim ele alacağımız Osmanlı İmparatorluğu'nda eğitimin denetlenmesi
olgusunun bir bölümünü teşkil eden Azınlık ve Yabancı Okulları konusu ise
okul kavramıyla başlamakta, çoğalan, yayılan gelişen ve giderek eğitim
kavramından uzaklaşıp, siyasi amaçlı faaliyetler içerisine giren kurumlar
olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu okullar başlangıç dönemleri 1453' e İstanbul'un Osmanlılar
tarafından fethine kadar dayanmaktadır. Fatih Sultan Mehmet'in yalnızca
ibadetlerini gerçekleştinnelerine yardımcı olacak din adamlarını yetiştinnek
için önce kiliselerde sınıf açılmasına ilişkin verdiği izni çok kapsamlı bir
şekilde yorumlayıp okul açmaya, bağımsız binalarda eğitim yapmaya
vardıran Azınlık grupları, zamanla kendilerini kullanmayı amaçlayan
yabancı devletler tarafından himaye altına alınmaya başlamışlardır. Bu
şekilde Azınlık Okulları üzerinde söz sahibi olan hatta kendi devlet adlarını
bu okulların adına ekleyen yabancı devletler giderek kendi okullarını da
açmışlardır. Böylece Amerikan-Erıneni Okulu, Fransız Ermeni Okulu,
Fransız Yahudi Okulu gibi bir isim kannaşası yanında Amerikan Okulu,
Fransız Okulu, İngiliz Okulu, Rus Okulu, Alman Okulu, İtalyan Okulu,
Avusturya Okulu, Bulgar Okulu gibi himayesinde olduğu devletin adını
taşıyan okullar açılıp çoğalmaya başlamıştı.
f"" .••.. r - 4 4

Osmanlı Devleti'nde Yabancı Okullarda Denetim ve Cumhuriyet Dönemine... 151

Bu okulların Osmanlı Devleti için anlamı Osmanlı toplumunda yaşayan


halkın çeşitli unsurlarının kendi dillerini, kültürlerini unutmamak için
gerçekleştirdikleri eğitinı kurumları demekti.
Ancak bu anlam değişip birçoğu siyasi açıdan faaliyet gösteren,
Osmanlı aleyhine çalışan kurumlar kavramına dönüşmüştü. Eğitim
kurumları olmalarına karşın farklı çabalar içinde olmuşlardı.
Osmanlı Devleti açısından Azınlık ve Yabancı Devlet Okulları'nın en
önemli faaliyeti tabii ki, Osmanlı aleyhine olan siyasi faaliyetlerdi. Eğitim
amaçlı bu kurumların bazısı oldukça yoğun ve etkin bir biçimde siyasi
faaliyetler içerisinde olmuşlardır. Temelinde dine (mümin) inanan
kazandırmak amacı yatan Misyoner faaliyetlerinin siyasi amaçlı desteklenip
ele alınması ve bu okullarda etkin olması bu tip çabaların artarak sürmesine
neden olmuştur. Bununla doğru orantılı olarak Yabancı Okul sayısı da artmış
sayıyla birlikte faaliyette de artış görülmüştür.
Yalnızca Amerikalıların 400 civarında ki 1 okulların bulunması bile çok
büyük boyutlardaki artışın çarpıcı bir örneğidir ki diğer devletlerin açtıkları
okullar da göz önüne alındığında durumun önemi anlaşılabilir. Üstelik bu
okulların Osmanlı topraklarındaki dağılımlarının stratejik açıdan önemli olan
yerlerde yoğunlaşması, Yakındoğu, Ortadoğu gibi Dünya siyasetinin kilit
noktalarını barındıran bölgelerde toplanmış olması da siyasi amaçlı
faaliyetler tezimizi destekler niteliktedir.
1894 yılında Mamuret'ül- Aziz (Elazığ) vilayetinde "83" Protestan
Okulu'nun bulunması, vilayetin o günkü nüfus yoğunluğu ve önemi
düşünüldüğünde, yoğunluk ve yer seçimi konusunda siyasi amaç
güdüldüğüne açıkça işaret etmektedir.l
Okul sayılarının hem siyasi faaliyetlerde önemli ölçüde artışlar
kaydedilmiştir. 1810 yılında Boston'da kurulan American Board of
Commisioners for Foreign Missions3 ile misyonerlerin yıllık 200 bin dolarlık
bütçeyle Osmanlı topraklarına akın etmeleri hele misyoner okul ilişkisinin
giriftliği de düşünülürse Osmanlı Devleti açısından tehlikenin korkunç
boyutlara ulaştığının bir göstergesidir. Belgelerle yansıyan olaylar ve
örnekler bu durumu yeterince doğrulamaktadır. Misyonerlik gibi çok yönlü
ve iyi bilinen bir konuyu burada ele alacak değiliz. Ancak onların Misyoner

1 Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İrade Hususi, No: 101. s.l, 1917 tarihli belge.
2 Atilla Çetin, "MaarifNazırı Ahmed Zühdü Paşa'nın Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Yabancı
Okullar Hakkındaki Raporu", İ,Ü. Edebiyat Fakültesi, Güneydoğu Avrupa Araştırmaları
Dergisi. S.10-ll, 1981
3 American National Archives, Despatclıes from v.s. COIlSUltS in Harput (1895-1906) T.579,
Rol i, No: 44,13 Mart 1901 tarihli Rapor
Bilal Şimşir, Ermeni Propagandasıııııı Amerika Boyutu Üzerine, Atatürk Üniversitesi Yay.,
628, Erzurum 1984, s. 92.
152 İlknur Haydaroğlu

yetiştirmek ıçın Osmanlı topraklarında okul açtıkları, dini faaliyetler


açısmdan amaçlarına ulaşacak çabayı sarf ettikleri göz ardı edilmemelidir.
1883 yılına kadar 3 milyon İncil ve 4 milyondan fazla dini kitap dağıtmışlar,
Osmanlı vatandaşı olan Erıneni toplumunu dini açıdan etkileyerek Süryani,
Protestan ve Katolik olmak üzere üçe ayırarak4 Osmanlı Devleti tarafından
yasayla üç ayrı cemaat olarak kabul edilmelerini sağlamıflar birçok
Müslüman'ın da Hıristiyanlaşması için büyük uğraş vermişlerdir.
Üstelik Misyonerlerin çalışmaları okul açmak, ders vermek, dini
propaganda yapmak ve bunlar için işlerini kolaylaştıracak her türlü maddi-
manevi vasıtayı kullanacak ortamı yaratmak ve bundan yararlanmak gibi
faaliyetlerle sınırlı kalmamış, yetimhane, hastane, eczane ve buna benzer
belli başlı kurumların oluşturulup iyileştirilmesi gibi çabaları da içine
almıştır. Azınlık ve Yabancı Devlet Okulları ve Misyonerlerin faaliyetleri
konusunda rahatsızlığı iyice artan Osmanlı Devleti denetimsiz, izinsiz ve
dayanaksız bir şekilde çoğalan, yaygınlaşan bu kurumları yasalarla kayıt
altına almayı ve denetlemeyi amaçlıyordu Bu nedenle daha önce çıkardığı ve
konuya istediği yaklaşımı sağlayamayan bir iki yasayı bir kenara bırakarak
çok kapsamlı bir yasayı yürürlüğe koydu. 1869 da "Maarif-i Umumiye
Nizamnamesi" adıyla çıkardığı bu yasayla sadece kendi geleneksel
okullarına değil Azınlık ve Yabancı Okullarına da bir çeki-düzen vermeyi ve
denetim mekanizmasının işleyişini sağlamayı amaçlıyordu.6 Yasa,
Azınlık ve Yabancı Devlet Okulları açısından son derece ayrıntılı, kapsamlı
ve çeşitli yaptırımları öngören maddeler içermekteydi. En önemli maddesi
de "Ruhsat" konusundaydı. 7 Maddede daha önce açılmış olan bütün
okulların ve yasanın yürürlüğe girdiği tarihten sonra açılacak olan bütün
kurumların "ruhsat" aldıktan sonra faaliyetini sürdürebileceği
belirtilmekteydi. Ruhsat maddesinde Ruhsat alma şartı açıkça ifade
edilmişti. Osmanlı Devleti Azınlık ve Yabancı Okullarından öncelikle okul
açılacak ya da binası inşa edilecek yerin, arsanın durumunu soruyordu.
Arsanın sahibi kimdi, ne şekilde alınmıştı; satın mı alırimıştı, kira ile mi
tutulmuştu, bu işlemin para olarak değeri neydi ve ne şekilde karşılanacaktı,
arsanın boyutları ve belirli noktalara (dini bir bina ya da vakıf müessesesi,
İslam mahallesi v.b) olan yakınlığı neydi?8
Yapılacak olan binanın eni, boyu, yüksekliği ne kadardı? Kaç katlı, kaç
pencereli, kaç kapılı9 kaç derslikli ve kaç bölmeli olacaktı, her katta yer alan

4 Şimşir" a.g.e., s. 92.


5 Müslümanların, Hıristiyanlaştırılması örnekleri için bkz., İlknur Polat Haydaroğlu; Osmanlı
imparatorluğu 'nda Yabancı Okullar, Ankara, 1990, s. 145-146.
6 .'
Haydaroglu, I.P; a.g.e., s. 24-33.
7 Haydaroğlu, tP; a.g.e., s. 40,41.

8 Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Mukteza Defteri, Belge No: 20/993, Belge Tarihi 1900.

9 Okul binasının kapı sayısının sorulduğuna ilişkin 1913 tarihli bir belgede Giresun'da ki bir
Osmanlı Devleti'nde Yabancı Okullarda Denetim ve Cumhuriyet Dönemine... 153

birimler hangileriydi, malzemesi ve binanın inşaat için ne kadar para


gerekiyordu ve nasıl karşılanacaktı, okul eğitimini sürdürebilmek için
gereken parayı nasıl bulacaktı?ıa Hangi dersler okutulacaktı?!! Hangi
kitaplar kullanılacaktı?12 Bütün bu soruların karşılığı açıkça belirtilecekti.
Okulda görevalacak herkesin Polis soruşturması yapılacak, öğretmenlerin
Osmanlı Devleti tarafından denkliği ve geçerliliği kabul edilmiş olan
"Diplomaları" bulunacaktl.13
Bunların yanı sıra okul açılacak olan yerlerde, okul açacak devletin okul
açmasını gerektirecek miktarda nüfus yoğunluğuna sahip olması
gerekiyordu. Bunun sağlanması halinde ruhsata hak kazanılıyordu. Ama yine
de bu kurallara tam bir titizlikle uyulamıyordu.
Osmanlı toprağı olan Manastır Vilayetindeki Kesriye'de Bulgar
ahaliden hiç kimse olmadığı halde Bulgarların okul açmak istemeleri 14
Kudüs'te İngiliz-Protestan 232 kişi olmasına rağmen 339 öğrenci barındıran
6 okulun yanına bir yedincisinin açılmak istenmesi 15 ve izin verilmesi
Osmanlı döneminde denetim mekanizmasının işlemediğine birer örnektir.
Çeşitli baskılar ve olumsuz şartlar Osmanlı Devleti 'nin hiçbir zaman
rahat hareket etmesine izin vermemiştir. Azınlık ve Yabancı Okullarına
getirilecek sıkı denetimin yasal niteliği bu okulların yöneticileri ve bağlı
bulundukları devletler tarafından hiç de hoş karşılanmamıştl.
O halde yasanın işleyişi ne şekilde gerçekleşmişti? Bu sorunun cevabı
oldukça ilginç uygulamaları işaret etmektedir. Bu okullarda kullanılacak
kitapların Osmanlı Devleti tarafından kontrol edileceğini öğrenen yabancı
devletler bunu siyasi bir sorun olarak algılamışlar, birer ültimatom tarzı
"nota" ile (Amerika "1895", İngiltere "I Ekim 1895", Hollanda "2 Mart
1896", Belçika "27 Şubat 1896" gibi devletler ki Belçika ve Hollanda'nın

Ermeni Okulunun 43 odalı 3 ana kapılı, 140 pencereli ve 5 mağazalı oluşundan söz
edilmektedir. Bu rakamlar bize binanın büyüklüğünün ne boyutlarda olduğunu
göstermektedir. İşin ilginç yanı okul binasında 5 mağazanın bulunmasıdır. Bu mağazalar
kiraya verilmekte, geliri okul için harcanmaktadır. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Kilise
Defteri, Belge no: 7/15.
LO Okullar arsa alımı, bina yapımı ve okul faaliyetlerini sürdürme gibi işlevler için gerekli
parayı birçok yoldan elde ediyorlardı. Hem bağlı bulundukları devletlerden veya vakıflardan
ya da kiliseden para yardımı alıyorlar, malzeme satışı, balo, diploma töreni gibi etkinlikler
düzenleyerek bilet satışı, şahıslardan alınan bağışlar, öğrencilerin kayıt işlemi sırasında
verdikleri harçlar ve Osmanlı Devleti 'nin vermeyi taahhüt ettiği ancak gecikince protesto
edildiği paralar gibi gelir kaynaklarıyla gerekli nakİti sağlıyorlardı. Bkz. Haydaroğlu, İ.P;
a.g.e., s. 76-85.
i i Geniş bilgi için bkz. Haydaroğlu, İ.P; a.g.e., s. 65.

12 Geniş bilgi içİn bkz. Haydaroğlu, İ.P; a.g.e., s. 69.

13 Milli Eğitim Bakanlığı Arşivi No: i40, i20/b, i33/a, i48/b, il2/b, 60/a.

14 Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Mııkteza Defteri. Belge No: 21/204.

15 Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Mııkteza Defteri, Belge No: i9/23 i


- -i

154 İlknur Haydaroğlu

Osmanlı topraklarında okulu bile olmamasına rağmen diplomatik Haçlı


zihniyetini getirdiği birliktelik ve ciddiyet duygusuyla hareket ettikleri
ortadadır) savaş çıkabileceği tehdidi de ekleyerek itiraz etmişlerdi. 16
Verilen notalara rağmen Osmanlı Devleti kitapların gümrükte kontrol
edilerek okullara teslim edileceğini bildirmişti. Bu uygulamaya en güzel
örnek ise '1896 tarihli bir belgede yer almaktadır; Belgede Amerikalılara ait 3
sandık yani 375 kg kitabın İskenderun Gümrüğünde kontrol için alıkonduğu,
sandıkları polisin açması gerekirken Cabbar Ağa adında birisinin bu işi
üstlendiği ve bu işi yapmadan kaçtığı üstelik sandıkların buraya Erzurum
Gümrüğü'nden gönderildiği, orada kontrol edecek kimse olmadığı için
İskenderun' a geldiği, Amerikalıların itirazı üzerine yapılan inceleme de
anlaşıldığı ve kitapların önce Merkeze gönderildiği arada da kontrol edecek
memur bulunmadığından Vilayet Kalemi Yaveri tarafından incelenip onay
verildiği anlatılmaktadır. i7
Ne yazık ki Osmanlı Devletinin istediği denetimi gerçekleştirecek
memuru bile yoktur. Yasanın işleyişi için gerekli alt yapı şartlar ve kurumlar
oluşmamıştır. Yüzeysel tedbirler de bir noktada yetersiz kalmaktadır. İşin
asıl acı yanı da budur. Bu nedenledir ki her konuda olduğu gibi eğitim
konusunda da hele siyasi açıdan zararlı faaliyetler içinde olan okullar
konusunda da Osmanlı Devletinin elinden fazla bir şey gelmemektedir.
Aslında ısrarcı tutumuyla Yabancı Devletlerin endişelenmesine neden
olan Osmanlı Devleti istediği denetimin işleyişte sonucunu alamamıştır.
Yasaya rağmen, her şeyin kendi kontrolü altında izinle olmasını isterken
çıkardığı akıl almaz yasalarla bindiği dalı dahi kesmeye uğraşmıştır.
Tıpkı 1901 tarihinde Fransa ile imzalanan anlaşmada üstlendiği
yükümlülük gibi İstanbul içersinde ya~ılan bir müracaatta evrak üç sene
işlemde kaldıktan sonra cevaplanmıştır. Böylesi yavaş işleyen bir bürokrasi
söz konusu iken Osmanlı Devletinin çıkardığı bir yasayla kendisine herhangi
bir konuda müracaat edildiğinde, müracaat tarihinden itibaren "6" ay
içerisinde cevap vereceğine, bu süre içerisinde cevap vermezse müracaat
edilen konudaki iste~i otomatikman kabul edeceğini taahhüt etmesi başka
neyle izah edilebilir? 9
Kitaplar konusundaki ısrarlılığından vazgeçip Ruhsat konusunu da
gevşeten Osmanlı Devleti, siyasi amaçlı zararlı faaliyetler içerisinde olduğu
saptanan okulların faaliyetine son vereceği kararını da uygulayamamıştır.

16 Dışişleri Bakanlığı Hariciye Arşivi, Haziııe-i Evrak No: 83/98.


17 Dışişleri Bakanlığı Hariciye Arşivi, Haziııe-i Evrak Dosya No: 104,384/1 i
18 Milli Eğitim Bakanlığı Arşivi Belge No: l38/b, No: 140.

19 Milli Eğitim Bakanlığı Arşivi Belge No: 90.


------~---~---_-...--....------------------- ..•
_--::=~

Osmanlı Devleti'nde Yabancı Okullarda Denetim ve Cumhuriyet Dönemine... 155

"Mademki daha önce vardı bundan sonra da devam etsin"ıo diyecek kadar
denetimi elden kaçırmaya başlamıştır. Bunun nedenleri, tıpkı denetimsiz
yapılanmayı ve çoğalmayı sağlayan nedenler gibi aynı temellerden
doğmuştu. Hoşgörü, Yabancı Devlet baskısı, Milliyetçilik akımının getirdiği
hakların öne sürülmesi, Osmanlı Devleti'nin maddi-manevi her açıdan zaafa,
zayıflığa düşmesi, Batılılaşma Akımı 'nın yol açtığı Batıya yönelik olma
düşüncesi, batıyla iyi ilişkiler sürdürme kaygısı ve her konuda alt yapı
hazırlamadan uygulamalara, şartlar oluşmadan temelsiz yatırımlar yapmaya
geçilmesi, hazmedilmemiş gelişmelerin tabii sonucu olan başarısızlıklar ...
Bütün bunlar Azınlık ve Yabancı Devlet Okullarının istediği ortamı
hazırlamıştı.
Denetimin işleyişinde başarısız olduğunun farkında olan Osmanlı
Devleti, Yabancı Okullar konusunda düştüğü açmazı ve alınması gerekli
tedbirleri anlatan raporlara rağmen duruma çözüm getirecek bir adım
atamıyordu. Azınlık ve Yabancı Okullarını, eğitim sistemini irdeleyen bu
raporlardan ilki 1892 tarihlidir. Raporun yazarı ve Osmanlı vatandaşı olan
Mihran Boyacıyan, Beyrut Vilayeti, Kudüs Mutasarrıflığı'nda yüksek
dereceli bir memur olarak görev yapmaktaydı. İki kısımdan oluşan raporun2l
birinci kısmında Osmanlı topraklarındaki Yabancı Okulların tehlike
oluşturduğundan söz etmekte, ne gibi tedbirlerin alınması gerektiğinden ve
Beyrut'taki Fransız politikasından, İngiliz rekabetinden, Alman
mücadelesinde, Jesuitlerin faaliyetlerinden bahsetmekte, ikinci kısımda ise
Osmanlı toprağı olan Beyrut vilayeti hakkında bazı bilgilere yer
vermektedir.
Osmanlı vatandaşı olan bir Ermeni'nin gözüyle o zamanlar Osmanlı
toprağı olan Beyrut'la ilgili bilgiler çok çarpıcıdır. Kısaca aktarırsak;
a. Beyrut halkının YÜzdesekseni eğitim ve öğretim görmüştür.
b. Beyrut halkının yüzde yirmisi Avrupa'da bulunmuş ve ticarette,
sanatta emsallerine nazaran büyük gelişme göstermiştir.
c. Yüz bini aşkın nüfusunun yirmi milyon civarında serveti vardır.
d. Kişi başına iki yüz lira gelir hesap edilmektedir. Avrupa da dahi
böyle bir gelir yüksekliğinin zor bulunacağı muhakkaktır. (Tabi o
dönem için söz konusudur.)
e. Kasapve kunduracı esnafına varıncaya kadar Fransızca ve İngilizce
yaygın bir dildir.
f. Avrupa' dan gelen çeşitli gazetelerin yanında şehirde haftada yirmi
bin nüshayı aşkın "12" kadar haber yayını vardır.

20 Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Mukteza Defteri, Belge No:21/204.


21 Atilla Çetin, a.g.e., s. 316-324.
İlknur Haydaroğlu
156

g. Eski medeniyetlerin beşiği olması sebebiyle ender rastlanan nadide


hazinelere sahiptir ve bu yüzden her sene binlerce Amerikalı ve
Avrupalı tarafından incelenmektedir.
22
h. Bu araştırmalar sonucu yüzlerce kitap yayınlanmıştır.
Ticari, coğrafi, siyasi bakımdan stratejik bir noktada olması, Kudüs'e
yakın bulunması ve bir Akdeniz limanı olma özelliği Beyrut'a bir insan
akınına neden olmuştur. Kültüre açık, zengin kaynaklara sahip bir halkın
eğitim yoluyla etkilemek tek çıkar yoldu. Okullar ve misyonerler de bunu
hakkıyla başarmışlar, Beyrut'u Osmanlı topraklarından ayınnışlardı.
Gerçekten tehlikenin kaynağı saptanmış alınması gerekli tedbirler
düşünülmüş, ancak yeterli mücadele sağlanamamıştı.
Siyasi açıdan ele alırken, eğitim açısından da değerlendirilmesi gereken,
Osmanlı Devleti çöküşünün bir anlamda hazırlayıcısı olan etkilerden biri
olarak Okullar, eğitim alanında oldukça başarılı kurumlardı. Osmanlı eğitim
öğretim kurumlarına da bir anlamda örnek olmuşlardı. Aslında çok
ilginçtir ki başlangıçta her iki olgu birbirine büyük benzerlikler
göstermektedir. Azınlık ve Yabancı Okulları kiliseler içersinde din görevlisi
yetiştirmek üzere birer odada faaliyetine başlamış, öğrenci sayısı arttıkça oda
sayısı artmış, bir başka binada genelde kilise bahçesinde ya da yakınında
bulunan bir yapıda çalışmalarını devam ettirmiş, zamanla laik programları
benimsemiş, bugünkü anlamda modem okullar olarak yapılandınlmışlardır.
Osmanlı Devleti'nin gelenekselokulları olan medreseler de önceleri
cami bünyesinde faaliyetine başlamış, öğrenci sayısı arttıkça cami
bitişiğindeki veya yakınındaki büyük kapsamlı ve sistemli binalarda
çalışmalarını sürdürmüştür.
Azınlık ve Yabancı Okullarında geçerli olan, öğrencilerin okulda
kalmalarına olanak veren "Y:Vrt sistemi", öğrenciye harçlık verilmesi,
öğrencinin kendi işlerini yapması ve dolayısıyla kendi kendine yeterli olacak
hale gelmesinin sağlanması gelenekselOsmanlı okullarında da geçerli olan
uygulamalardı.
Ancak programların laikleşip, modernleşmesi noktasında Osmanlı
okulları ve Azınlık Yabancı Okulları ayrılmışlardı.
Osmanlı Okulları modem ders programları izlemek şöyle dursun,
uyguladığı programın da gerilemesini ders veren yetenekli hocaların yerine
vasıfsız kişilerin göreve gelmesini, çok iyi donanımlı, yetişmiş öğrencilerin
yerine biraz okur-yazar olan öğrencilerin mezun olmasını yaşamış eğitimin
sıfır noktasına gelmesini engelleyememişti. Bunda en büyük etken zamanın
artık günlük değerlerinden olan iltimas ve rüşvetle yetersiz kişilerin en

22 Atilla Çetin, a.g.e., s 316-324.


----~- --- --- -----~--~~-~----------_._

Osmanlı Devleti'nde Yabancı Okullarda Denetim ve Cumhuriyet Dönemine ... 157

yüksek mertebelere gelmesi ve buna engelolabilecek tedbirleri sağlayacak


yatırımları yapamayacak kadar borç batağında olan, iflas etmiş bir devletin
yetersiz kalışıydı.
Aslında, Osmanlı Devleti her iyi sandığı şeyi uygulamaya çalışan ve bu
gibi uğraşlarda ilk başlangıçta hevesli ve çalışkan görünen yapısıyla Azınlık
ve Yabancı Devlet Okullarından bir çok yönden etkilenmişti. Bazı
uygulamaları örnek alarak kendi okullarında yer vermesi, bu okulların
kalitesinden etkilenmesi demektir. Okullarda ders geçme sistemi yerine, sınıf
geçme sistemini uygulamaya başlaması, diploma usulünün kabul etmesi,
okulları derecelendirerek kolaydan zora doğru, basitten karmaşığa geçen bir
eğitim aşamasını başlatması, öğrencinin başarısını derecelendirerek
belgelernesi, öğretmenlerin hayat şartlarının iyileştirilerek kaliteli öğretmen
yetiştireceğinden idrak etmesi, bu yönde çalışmalar yapması, okulları
destekleyici ve okul sonrası eğitimin tamamlayıcı nitelikteki araçlarının
temin edilmesine yönelik ilmi kuruluşları oluşturup çoğalması, geliştirme
çabası gibi olgular Osmanlı Devletinin Azınlık ve Yabancı Okullarından
edindiği olumlu kazançlardır. Ancak ne yazık ki Azınlık ve Yabancı
Okul 'larında eğitim bir maske olarak kullanılmış, siyasi faaliyetlerin merkezi
hatta siyasi olayların karargahı görünümündeki bu kurumlar, Osmanlı
Devleti'nin çöküşünde en büyük etkenlerden biri olmuşlardır. Bu etkenler
Cumhuriyet Döneminde örnek alınmış ve aynı hataya düşülmemesi için
tedbirler çerçevesinde çalışmalar başlatılmıştı.
Osmanlı Devleti'nden alınan dersler arasında eğitimin milli, modern ve
geleneksel yapıda, özgür, ancak devlet ve millet çıkarı ile uyuşacak
sınırlarda bir serbesti ile gerçekleştirilmesi düşüncesi vardı.
Aslında Cumhuriyet Dönemine de ışık tutan Osmanlı Devleti'nin aldığı
kararların ve çıkardığı yasaların Osmanlı Dönemi'ndeki uygulanışı istenen
sonucu sağlayamasa da sonraki dönemlerde kararlılıkla ele alınmış, işleyişte
geçerliliğini sürdürmüştü. Bunların önemlilerinden biri olan eğitimde
denetim çabaları ile başlayan süreç Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
çıkardığı yasalarla da desteklenerek devam ettirilmişti.
1869 Maarif Nizamnamesi'ndeki maddelerin içeriği 1922de de
korunmaktaydı. Yasaya uyulduğu takdirde kurumların işleyişlerine devam
edecekleri ortaya konmuştu. Osmanlı Devleti'nin pek de başaramadığı
denetim yeni Türkiye Devleti'nin temelleri atılırken de gündemdeydi. Büyük
bir titizlikle üzerinde durulmaktaydı. Daha önce içine düşülen zayıflığa
meydan vermeyecek bir dikkatle tavizsiz bir değerlendirmeyle ve tabii
kararlılıkla yasaların uygulanması söz konusuydu.
İlknur Haydaroğlu
158

1922 tarihli bir belge23 örneğinde olduğu gibi; " ... tedrisatın Türkçe
öğretmenlerin Türk olması şartlarıyla okuldaki yetimlerin eğitimine herhangi
bir yasaklama getirilmediği ve getirilemeyeceği ... ,,24 İfadesine dikkat
edersek yetimhane ya da okul açılması yasaklanmamış, yalnızca kurallara
uyması gerektiği hatırlatılmıştır. Başka bir belgede Amerikalıları ilgilendiren
Merzifon Yetimhanesi'nin25 şartlara uymadığı gerekçesiyle kapatıldığı, adli
soruşturmanın devam ettiği, soruşturma süresince kurumun kapalı olacağı
belirtilmiştir.26
Bu da bize yasayla uyulmasını sağlamak için ayrıntılı bir şekilde
değerlendirme yapıldığını, bu değerlendirıne çerçevesinde okullar için
düşünülen teftiş uygulaması üzerinde de titizlikle durulduğunu
göstermektedir.
Teftiş konusunda her Yabancı Devletin yaptığı gibi Fransızlar da
itirazda bulunmuşlar kendi okullarının teftişini konsolosluk vasıtasıyla yine
kendileri yapmayı teklif etmişlerdir.27 Bu durumun denetim açısından ne
derecede sağlıklı olduğu göz ardı edilmemelidir. Üstelik Konsoloslar bu
işleme katılmakla duruma siyasi bir nitelik de kazandıracaklardır. Ancak
Türk Hükümeti'nin cevabında hem böyle bir teftişe izin verilerneyeceği hem
de okul ile ilgili her türlü konuda okul müdürlerinin muhatap alınacağı
belirtilmiştir.
Teftiş ve denetim her konu için geçerli olup, özellikle öğrencinin
olumsuz yönde etkilenmesine yardımcı olacak unsurların yani kitapların ve
ders programlarının içeriğinin bilinmesi durumunda büyük bir önem
kazanıyordu.
Bu Türk Hükümeti'nin yabancı bir devletin okulundan alınan
diplomanın denkliğinin sağlanması gerekçesini ileri sürerek, Yabancı Devlet
Okullarındaki Ders Programlarının ve kitapların kontrol edilmesi ve
sınavlarına gözlemciler gönderilmesi gereğini ifade edişinden anlıyoruz.

23 Osmanlı Devleti dönemindeki birçok uygulamanın farklı türdeki yeni yaptırımları 192 1-
1938 tarihlerini kapsayan bir belge takımında ayrıntılı bir şekilde yer almaktadu. Cumhuriyet
Arşivi'nden alınan bu belgelerin büyük bir kısmı yeri geldiğince tarafımızdan ele alınmış
olup, Osmanlı Dönemi üzerinde yoğunlaştığımız için Cumhuriyet Dönemine ait sınırlı bir
zaman dilimi içerisinde durum değerlendirmeye alınmıştır.
24 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 1580 sayı ve 8 Mayıs 1338 (1922) tarihli belge.
25 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 1581 sayı ve 20 Şubat 1338 (1922) tarihli belge.
26 Yetimhane, hastane, eczane gibi hayır kurumları genellikle Misyonerlerin idaresindeydi.
1922 tarihli bir belgede "Amerikan Şark-ı Karıp Heyeti" ile "Misyoner Şirketi" ifadeleri yer
almakta ve Burdur, Konya, Silifke, Merzifon gibi yerlerde hem Amerikalıların hem de
İtalyanların yetimhaneler açılması için izin istemelerinden söz edilmektedir. (Cumhuriyet
Arşivinden 774 sayı ve 24 Mayıs 1338 tarihli Kararname ile 1718 sayı ve 30 Temmuz 1338
(1922) tarihli kararname) Bu ifadeler Cumhuriyet Döneminde bile çok kapsamlı ve teşkilatlı
bir Misyoner topluluğunun yoğun çabasını işaret etmektedir kanısındayız.
27 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, i 162 sayı ve 15 Mart 1923 tarihli belge.
-

Osmanlı Devleti 'nde Yabancı Okuııarda Denetim ve Cumhuriyet Dönemine... 159

Kitap kontrolü için inceleme yapmak üzere zaman zaman belirli


periyotlar için lisan bilen elemanlar alma yoluna giden Türk Hükümeti üçer
aylık dönemler için "60" Lira aylıkla ı6 kişiyi görevlendirmiştir.28
Kitap konusuna ilişkin ı923 tarihli bir belgede; " ... gerek dini ve gerek
Liidin! (laik) Fransız mekteplerinde programların tanzimi, Fransız mektep
kitaplarının intihabı (seçimi) hususlarının Türk memur-ı ilmiyesiyle Fransız
mektepleri muallimininden (öğretmenler) mürekkep bir heyet tarafından
tespit edilmesi ... ,,29 İfadesiyle Türk memurlarla ortak bir çalışma ile de olsa
yine kitap seçiminin okul müdürlerinin inisiyatifine bırakıldığı
anlaşılmaktadır.
Okul konusunda düşünülebilecek her ayrıntı için altyapı oluşturulmaya
ve köklü tedbirler alınmaya çalışıldığı ortadadır. İstenen düzeyde bir denetim
sağlanabilmesi için okul sayısının belirli bir sınırlama ile sabit tutulması
ancak gerekli görülürse bu sayının artırılabileceği hükme bağlanmış, bazı
tedbirler alınmıştır. Benzeri tedbirlerin daha önce Osmanlı Devleti
zamanında da düşünüldüğü anlaşılmaktadır.
Osmanlı devleti yeni bir okul açılması ya da eğitime devamı için gerekli
nüfus yoğunluğunu şart koşuyordu.
Aynı şart Cumhuriyet döneminde de geçerliydi. ı922 tarihli bir belgede
okul açılacak yerde, okul açılabilmesi için bunu gerekli kılacak derecede bir
nüfus yoğunluğu olması zorunluluğu hatırlatılarak, okul açmak isteyen
Yabancı Devlet'in gerekli nüfus çokluğuna sahip olması yanında kurallara
uyması şartıyla okul açılabileceği, ancak bundan böyle asla yeni okul
açılmasına izin verilemeyeceğinin de bilinmesi gerektiği ifadesi yer
almaktaydı.30 Denetim ancak gerekli sayıdaki okul için gerçekleştirilebilecek
bir uygulama olduğu için bu konuda da geçmişten alınan ders unutulmamıştı.
Sonuç olarak; Osmanlı Devleti, Azınlık ve Yabancı Devlet okullarının
sayı, yaygınlık ve faaliyet açısından siyasi amaçlı ve zarar verici
boyutlardaki, gittikçe artan çabalarını önlemek için yeri geldiğince yasal
tedbirler almaya çalışmıştır.
Temelinde gelenekselOsmanlı eğitim kurumlarının yanı sıra Azınlık ve
yabancı devlet okullarını da denetim altına alabilecek, onları yeniden
yapılandırabilecek yaptırımların yer aldığı yasaları çıkartına ve uygulama
sürecinde hem kendi zayıf durumundan hem de yabancı devletlerin
baskısından kaynaklanan bir dizi engel nedeniyle beklenen başarıyı elde
edememiştir.

28 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 11142-58/5326 sayı ve 27.12.1937 tarihli belge ve 7925


sayı ve 27.12.1937 tarihli belge.
29 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 262 sayı ve 13 Mart 1923 tarihli belge.
30 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi; ı718 sayılı ve 30 Temmuz 1388 (1922) tarihli kararname.
160 İlknur Haydaroğlu

Osmanlı Devleti'nin karşılaştığı sorunlar başlangıçta Yeni Türkiye


Devleti'nin de etkilendiği olumsuz yansımalar, ancak bunların hemen
ortadan kaldırılması için çalışmaların ve yasal tedbirlerin vakit
kaybetmeksizin gerçekleştirilmesi, geçmişteki yanlışlara düşülmesini
önlemiştir.
Önemli olan ve vurgulamak istediğimiz olgu, Osmanlı döneminde
yaşanan birçok başarısızlığın Cumhuriyet döneminde yaşanmaması için
gerekli tedbirlerin düşünüldüğü ve eğitim gibi her türlü istismara açık bir
konunun hak ettiği titizlikle ele alınıp devlet denetiminin ve gözetiminin
sağlandığıdır.

Kaynakça
i. Arşiv Belgeleri
American National Archives, Despatches from US consults in Harput
(1895-1906) T. 579, Po41
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Belge Say no: 262, 774,1161,1580,
1581,1718, 11142-58/5326
Başbakanlık Osmanlı Arşivi İrade Hususi Belge no: 101
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Kilise Defterleri, Belge no:7 115
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Mukteza defteri, Belge no: 19/231,
20/993, 21/204 Dışişleri Bakanlığı Hariciye Arşivi, Hazine-i Evrak, Dosya
no: 83/98, 104,384/11
Milli Eğitim Bakanlığı Arşivi, Belge no:60/a, 90, 112/b, 120/b,133/a,
138/b, 140, 148/b
II. Makale ve Kitaplar
Atilla çetin, "Maarif Nazırı Ahmed Zühdü Paşa'nın Osmanlı
İmparatorluğu'ndaki Yabancı Okullar Hakkındaki Raporu", İ.Ü. Edebiyat
Fakültesi, Güney Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi S. 10-11,1981
Bi1al Şimşir, "Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine",
Atatürk Üniversitesi yay. 628, Erzurum, 1984
İlknur Polat Haydaroğlu, Osmanlı İmparatorluğu 'nda Yabancı Okullar,
Kültür Bakanlığı yay. 1202, Ankara 1990.
r

r
Aydın Vilayetinde Donanma Cemiyeti'ne Yapılan
Yardımlarla İlgili Bir Belge
A Document Related to Cash Grants Given to the National
Charity for Imperial Navy from Aydın Province

Ayten CAN TUNALf

Öz
Donanma Cemiyetinin İstanbul'da Kurulmasını takip eden günlerde
İmparatorluğun bütün vilayet ve livalarında şubeleri en kısa sürede açılarak
faaliyete geçmişti.
Aydın Vilayeti, Cemiyet örgütlenmesinin en çabuk yapıldığı yerler arasında
bulunmaktadır. Vilayete bağlı liva, kaza ve kasabalarda 1909 yılı içerisinde şubeler
açılmış yardımlar toplanarak Merkez 'e gönderilmiştir. Bu çalışma ile yaklaşık bir
yıllık sürede hangi şubelerde ne kadar gelir- gider olduğunu gösterir bildnço
L
i
özetlenerek aktarılacaktır.
i
Anahtar Kelime/er: Donanma Cemiyeti, Aydın Vilayeti, Osmanlı Bankası,
Ir kurban derisi, iane, bildnço.
Abstract:
National Charity for Imperial Navy afier its establishment spread to all of the
cities and liva (county) in a veıy sJlort temı
Aydın province is one of the cities where tlıe organization of the clıarity was
completed veıy fast. Brach offices were opened in livas, kazas and towns connected
with the province and tlıe cash grants were sent to the Central administration. bı
this study annual financial statement, wfıich slıows the income and expenditure
accounts of the branclı, wil! be dealt with in suill.

Yrd. Doç. Dr., Adııaıı Menderes Üniversitesi Tarih Böliimii


162 Ayten Can TUNALI

Key Words: Clıarity For IlIlperial Navy, Aydııı Proviııce, DUolııan Bank Caslı
Graııts, Dmıations.
Donanma-yi Osman! Muavenet-i Milliye Cemiyeti, II. Meşrutiyet
Dönemi'nde hızla kuruluşunu tamamlayarak İmparatorluğun belli başlı
merkezlerinde şubeler açmayı başarmış önemli derneklerin başında
gelmektedir. II. Abdülhamit döneminde Osmanlı donanmasının uzun süre
demirli tutulması, mevcut savaş gemilerinin eskimiş olması ve benzeri
birçok nedenlerden dolayı yetersiz kalmış olması İttihat ve Terakki
yöneticilerini harekete geçirmiştir. Bunların telkinleriyle basında, Mebuslar
Meclisinde Donanmanın güçlendirilmesi için yayınlar, konuşmalar yapılarak
kamuoyu oluşturulmuştur. Diğer taraftan mevcut gemilerle i909 baharında
Karadeniz'de yapılan manevrada istenilen sonuç alınmamış, yetersizlik
açıkça görülmüştü. 3 Temmuz i909 tarihinde Sultan Mehmet Reşat'ın
huzurunda gerçekleştirilen resmigeçit, savaş gemilerimizin içinde bulunduğu
hazin durumu bir defa daha gözler önüne sermiş, kamuoyunun dikkati
yeniden Donanmaya çevirmişti i .
Donanmanın Devlet imkanlarıyla ıslah edilmesinin zor olduğu
bilindiğinden ancak halktan yardım sağlanarak gerekenlerin yapılabileceği
aşikardı. Nitekim öyle de oldu. İstanbul'da II. Belediye Dairesi
çalışanlarından bazılarıyla, subay, tüccar, avukat, gazeteci ve Gayri Müslim
bir doktorunda aralarında bulunduğu bir grup, i9 Temmuz i909 günü
"Donanma-yı Osman! Muavenet-i Milliye Cemiyeti"ni kurdular. Bunun için
gerekli hazırlıkları yapmışlar, ilgili mercilere başvurup izin almışlardır.
Onayalındıktan hemen sonra Cemiyet, kamuya yararlı demek olarak kabul
görmüş, Padişah' ın himayesinde faaliyete geçmiştir2.
Öncelikle bir Nizamname hazırlanması için çalışmalar başlamış
oluşturulan komisyon hazırladığı taslak Cemiyetin İdare Heyet'ince gözden
geçirilerek Nizamnameye son şekli verilmiştir. Hükümetin onayı 4 Kasım
i909'da alınarak kesinleşmiştir. 25.maddesi Cemiyetin taşra teşkilatının
nasıloluşturulup çalışacağını kurala bağlamaktadır. Ancak bu ilk düzenleme
yetersiz kalmış daha sonra Köy, Nahiye, Kaza, Liva ve Vilayet düzeyinde
açılacak şubelerin uyacaklan kurallar ayrıntılı olarak belirlenmiştir.
Cemiyete üye olanlardan oluşacak "Umum Meclis" İdare Heyetini seçecek,
Heyette yer alanlardan bir reis ve yardımcısı gizli oyla saptanacaktı. İdare
heyetleri beş üyeden oluşacak, bağımsız olarak iş görecekler ve doğrudan

1 Osmanlı Donanmasının bu sıralardaki durumu birçok çalışmada ele alınmıştır. En son


araştırma için Bkz. Selahattin Özçelik, Donanma-i Osman! Muaveneı-i Milliye Cemiyeti,
Ankara 2000, s. 9 vd. Resmi geçiti takip eden günlerde devri n hemen bütün gazetelerinde
donanmanın güçlendirilmesi hakkında yazılar çıkmaya b;ışlamış,
2 Donanma'ya yardım etmenin şer 'an caiz olduğuna dair fetva alınmış, Şura-yı Devletçe
amme menfaatine hadim kabul edilmiştir. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasal PaI1iler,
C.3,İstanbul,200,s. 338.
Aydın Vilayctinde Dananma Cemiycti'nc Yapılan Yardımlarla İlgili Bir Belge 163

Umumi Merkez'e bağlı olacaklardl3, Gelir-giderler, bağışlar, yazışmaların


nasıl yapılacağı da saptanmış bulunmaktaydı, Bu çerçevede İmparatorluğun
her tarafında olduğu gibi Aydın Vilayeti'ne bağlı birimlerin birçoğunda
Donanma Cemiyetinin şubeleri açılmış, faaliyetler uzun süre aralıksız olarak
sürdürülmüştüL Daha önce "Aydın Vilayeti Donanma Cemiyeti',4 başlıklı bir
çalışma yapılmışsa da burada daha çok genel bilgiler aktarıldıktan sonra bazı
şube mensuplarının yardımları aktarılmıştlL Aynı şekilde şubelerin idare
heyetleri ve reisIerinin adlarına da yer verilmiştiL Halbuki Aydın Vilayetinin
yeraltı ve yer üstü zenginlikleri o sıralarda da bilindiğinden yardımlar
dışında bu zenginliklerden Cemiyetin yararlanması için önemli adımlar
atılmış, maden sularından örnekler alınarak tahliller yapılmış, cıva
madeninin işletilmesi için yoğun çabalar sarf edilmiştiL Bu ve benzeri
konulardaki Fransızca, Almanca ve Osmanlı ca yazışmalar TİTEA Arşivinde
bulunmaktadIL
Bu yazımızda Aydın Vilayetine bağlı liva, kaza, nahiye ve köylerde
kuruluşunun ilk yılında Cemiyet için toplanan yardımların ayrıntılarını
ortaya koyan bir belgede yer alan bilgileri aktararak değerlendirmeye
çalışacağız, Belge TİTEA Arşivi Kutu 217, Belge 23'te kayıtlı olup
matbuduL Üst yazı ile Donanma-yı Osman! Muavenet-i Milliye Cemiyeti
Merkezi-i Umumiyesi Riyasetine "üç yüz yirmi beş senesi bilançosu" adı
altında i8 Mart 326 (31,05,19 iO) tarih ve Reis-i Sani Mehmet Salih
imzasıyla (Mührüyle) gönderilmiştiL Takdim yazısında bütün ülkede olduğu
gibi Aydın vilayetinde de Cemiyet şubelerinin yeni açılmış olduğu, bir
kısmının henüz kuruluşunu tamamlamadığı, hesap işlerine önem verildiğinin
ve titizlik gösterildiğinin bilinmesinin yararlı olacağı dikkate alınarak 1325
yılı şubat ayı sonuna kadar geçen dönemde elde edilen gelirleri gösteren
bilançonun basılı olarak sunulduğu ifade edilmektedir'.
"Aydın Vilayetinin 325 Senesi Donanma İanesi Bilançosudur" başlıklı
m~tbu ön açıklama ve çizelge şeklinde düzenlenmiş belgede yer alan bilgiler
önem taşımaktadIL Şöyle ki, çizelge halinde şubelere ait toplam gelir-gider,
Vilayet şubesinde, Osmanlı ve Ziraat Bankası şubelerinde tutulan miktar,
bunların toplamı ve hangi şubelere ait oldukları yer almakta ayrıca kurban
derisi hasılatı memur maaşlarından yapılan kesinti, olağan dışı yardımlar bu
yardımlar için kesilen toplam makbuz ve genel toplam sütunlarından
oluşmaktadIL
Takdim yazısında, Aydın Vilayetini oluşturan liva ve kazalarda mevcut
Donanma Cemiyeti şubelerine ilga edilen "İane-i Bahriye

3 S. Çelik, age.s.73-83 ayrıntılara yer verilmiştir.


4 Selahiltin Özçelik. "Aydın Vilayeti Donanma Cemiyeti", Ege Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Tarih İncelemeleri Dergisi, VI,1991.
; Bkz. I.Ek
164 Ay ten Can TUNALI

Komisyonları"ndan devir olunan iane paraları ile mevcut şubelerce


başlangıçtan 24 Şubat 325 tarihine kadar para akışını gösterir bilanço tanzim
edildiği ifade edilmektedir.
Bilançonun birinci kalemini İzmir merkezi ile yakın köylerden aydan
aya toplanan yardımlarla verilen çaydan sağlanan gelir ve müzayedeye
konulan eşyadan sağlanan para ile bazı hayırseverlerin bağışlarını
kapsamaktadır.
İkinci sütunda devlet memurlarının maaşlarından yapılan kesintileri,
üçüncü sütün ise kurban derilerinin satışından elde edilen gelirleri
göstermektedir. Ayrıca mülga Donanma komisyonundan devir olunan
meblağ da dahil edildiğinde İzmir Merkez Şubesinin 22 Kanun-i evvel 325-
24 Şubat 325 tarihleri arasındaki dönemi kapsamaktadır. Toplam 561604
kuruş 910 santimi bulmaktadır. Bu paranın 521553 kuruş 2505 santimi
İstanbul Merkez' e gönderilmiştir. Kırtasiye ve benzeri giderlerle görevli
memurlara ödenen aylıklardan oluşan giderler ise 21204 kuruş 51 santimdir.
18867 kuruş 145 santim ise sandıkta bulunmaktadır.
İzmir bu sıralarda vilayet merkezi olduğundan bütün şubeler buraya
bağlı idi. Ancak henüz kuruluşunu tamamlamış olan Denizli Şubesi ile kesin
hesabı gelmeyen Seferihisar bilançoya dahil edilmemiştir. 1909 yılında
faaliyete geçmiş ve bilançoya dahil edilmiş şubelerle yaptıkları yardım şöyle
idi:
Bergama, IIıca-i Bergama, Ayazmend, Çandarlı, Dikili, Kınık,
Menemen, Foça-i Atik, Bayıdır, Urla, Ödemiş, Tire, Kuş Adası, Karaburun,
Seferihisar, Çeşme, Torbalı, Burunabad, Nif, Seydiköy şubelerinden
toplanan yardımla birlikte bu miktar 423982 kuruş 922 santimi buluyordu.
Giderler ise 423986 kuruş 922 santimdi. Sandık mevcudu 5682 kuruş 265
santimdi.
Manisa Şubesinin toplam geliri 291669 kuruş 625 santimdi. Bu paranın
277309 kuruş 588 santimi Donanma hesaplarına yatırılmış, 8740 kuruş 50
santimi personel ve diğer giderlere harcanmıştı. 5619 kuruş 50 santimi ise
Sandıkta bulunuyordu.
Kasaba, Salihli, Kula, Eşme, Demirci, Gördes, Kırkağaç, Soma,
Akhisar, Alaşehir, Alaşehir-i İnegöl şubelerinden toplanan yardımla birlikte
gelir 575891 kuruş 585 santimdi. Bu paranın 559960 kuruş 80 santimi
Cemiyet hesabına yatırılmış, giderler i0031 kuruş 625 santimi bulmuş,
Sandık mevcudu ise 5899R75 kuruş olarak belirlenmişti.
Ele aldığımız Aydın Livası ve kazalarındaki şubelerin gelir giderlerine
geçmeden önce kısa bir açıklama yapmak gerekmektedir. Tanzimat
sonrasında memleket idaresinde yapılan düzenlemeler neticesinde İzmir
merkezli Aydın Vilayeti kurulmuştu. İzmir, Saruhan (Manisa), Aydın,
Aydın Vilayctindc Donanma Cemiycti'nc Yapılan Yardımlarla İlgili Bir Belgc 165

Denizli, Menteşe (Muğla) livalarından oluşan bu vilayete bağlı Aydın Livası


başlangıçta (1867) Nazilli, Bozdoğan, Söke ve Çine kazalarını kapsıyordu.
II. Meşrutiyet sonrasında Menteşe Aydın Vilayetinden ayrılarak bağımsız
liva oldu. i909 yılında Aydın livasına bağlı kazalar Nazilli, Bozdoğan, Söke
ve Çine idi. Buralarla nahiyelerin bütününde Donanma Cemiyetinin
şubelerinin bulunduğu görülmektedir. Bunlardan sağlanan gelir ve giderlerin
ayrıntıları şöyle idi:
6
Aydın Şubesi, 54814 kuruş 723 santimi kurban derilerinden 82858
kuruş 912 santimi ise bağış ve yardımlardan olmak üzere toplam 137673
kuruş 635 santim gelir elde etmişti. Bu paranın 87438 kuruş 75 santimi
Cemiyet'in Osmanlı Bankası ile Ziraat Bankası hesaplarına yatırılmış,
personel gideriyle diğer masrafları ise 2787 kuruş 43 santim olmuştu. Geriye
kalan 47448 kuruş 13 santim ise Sandıkta tutulmaktaydı. Bu gelirin 54814
kuruş 723 santimi kurban derilerini satışından elde edilmişti. Devlet
memurları aylıklarından kesinti sadece Yenipazar şubesine yapılmış olan
3015 kuruştu. Olağanüstü olarak nitelendirilen bağışların toplamı ise 82858
kuruş 912 santim idi.
Aydın Livası sınırları içerisinde bulunan Karapeykar, Söke, Bozdoğan,
Germencik, Sultanhisar, Yenipazar, Nazilli, Karahayit, Çeşme, Kuyucak,
Karacasu şubelerinin toplam geliri olan 401045 kuruş 891 santimdi. Aydın
Şubesinin hasılatı bu rakama eklendiğinde Donanma Cemiyetine sözü edilen
tarihler arasında toplanan yardımın miktarı 538729 kuruş 521 santimi
bulmaktaydı. Aynı Dönemin Aydın ve diğer şubelerin giderleri çıkarıldıktan
sonra kalan paranın 428549 kuruş 307 santimi Cemiyet merkezine
gönderilmek üzere banka hesaplarına ve Merkez şubeye yatırılmış, 104902
kuruş 34 santimi ise şubelerin sandıklarında tutulmuştu. 5268 kuruş 18
santimi ise şubelerin görevlilerinin maaş i ve diğer giderleri için harcanmıştı.
Aydın Şubesi dışında kalan her bir şubenin gelirine bakıldığında ilk
sırayı 98375 kuruşla Söke almaktadır. Bozdoğan, 80784, Nazilli, 77760,
Yenipazar, 38504, Karacasu, 36170, Çine, 25358, Karahayt, 20540,
Sultanhisar 13484, Karapeykar 6362, Kuyucık 2075 ve Germencik 1640
kuruşla en son sırada yer almakta idi.
Karapeykar, Germencik, Sultanhisar, Karahayıt, Çine, Kuyucak
şubelerinin hiçbir giderleri olmadığı gibi sandıklarında mevcut paraları da
bulunmuyordu. Aydın şubesinin sandık mevcudu 47448 kuruş, Yenipazar
şubesinin 24321, Nazıllı şubesinin 960 ve Sökenin sandığında ise sadece 100
kuruş bulunmaktaydı. Bu dağılını bile bize o tarihlerde adı geçen yerlerin
zenginliğini göstermeme önemli bir ipucu vermektedir.

6 Santim: Kuruşun yüzde biridir. Osmanlı Devletinde bu sıralarda mali hesaplamalarda


kolaylık olsun diye kuruşun yüzde biri olarak kabul edilmiş olup yaklaşık 2,5 para karşılığı
idi.
166 Ayten Can TUNALI

Vilayete bağlı livalar içerisinde Aydın ve bağlı şubelerin toplam geliri


53829 kuruş 521 santimdi. Manisa ve bağlı şubelerin toplam geliri 575891
kuruş 585 santim, İzmir ve bağlı şubelerin 423982 kuruş,922 santim,
Menteşe'nin 80471 kuruş 564 santim ve Denizlinin ise 76370 kuruş, 175
santim idi7.
Bilançonun "Hülasa" başlığı altında özetinin verildiği kısmını olduğu
gibi tabloya aktardığımızda gelir-gider ve harcama kalemlerini bir arada
görme imkanımız olmaktadır. (Virgül sonrası santimi göstermektedir)
Olağanüstü gelirler diye nitelendirilen para kapatılan İane-i Bahriye
komisyonlarından devr alınan parayı da kapsamaktadır. Devlet memurları
gönüllü olarak aylıklarından bir miktar paranın kesilmesini ve Donanma
Cemiyetine verilmesini kabul etmişlerdi. Bu uygulama Aydın Vilayetine
özgü olmayıp İmparatorluğun genelinde yürürlükte bulunuyorduR.Kurban
derilerinin askeri amaçlı kurum ve kuruluşlara bağışlanması geleneğini de
İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin başlatmış olduğu bir defa daha açıkça
görülmektedir. Giderler içinde şubelerde görevlendirilen memur ve haderne
aylıkları, kira ve benzeri harcamalar yer almaktadır.

Gelirler

Kurban derisi Memur aylıkların- Olağanüstü Toplam


geliri dan kesinti gelirler
İzmir Merkez Şb.ve
bai!lı verı er 71747,31 23324 46543.65 560624,910
İzmir Şb. bağlı kaza
ve nahive subeleri 123639.71 i 905R.723 291 i84,48R 423982,922
Manisa Şb. ve bağlı
kaza ve nahiye 91522,875 15423,25 468295,460 575891,585
subeleri
Aydın Şb.ve bağlı
kaza ve subeler ı343 10,223 30i5 401404,298 538729,521
Denizli Şb. ve bağlı
kaza ve nahiye 13176,50 1156 5627,675 76370,175
subeleri
Manisa Şb. ile bağlı
kaza ve nahiye 4201,50 3338 72932,06 80401,564
Şubeleri
Genci Toplam 438598,119 55424,973 1755797,631 2257070,677

. Bilançonun bu kısmı 2. Ekte verilmiş bulunmaktadır


R Kıbrıs'taki uygulamalar için bkz. Musa Çadırcı, "I Dünya Savaşı Öncesinde Kıbrıs Türk
Halkının Donanma Cemiyetine Yardımlarına İlişkin Bilgi ve Belgeler", III. Güzelyurt Tarih
Buluşması Sempozyumu, Bildiriler, Lefkoşe. 2005, s. 19-35.
Aydın Vilayctinde Donanma Cemiycti'ne Yapılan Yardımlarla ilgili Bir Belge 167

Giderler

Sandık Memur Vilayet şubesi ile Osmanlı Toplam gider


mevcudu aylıkbrı ve ve Ziraat bankaları
ciderler suneleri-ne vatırılan
İzmil' merkez
şh. ve hağll /1!867,/45 2/204.5/0 52/553.255 561624,910
ver/el'
İzmirŞh.
hağll kaza ve 560/2.265 4/2/0/3.51!1i 423982 423982,923
llalı~ve
suheleri
Manisa
Şuhesivle 5899.875 /003/.625 559960.85 575891,585
haiHı Suheler
Avdııı Şuhesi
ile hağll /04902.34 5268./RO 4211559.307 538729,52 i
suheler
Denizli
Şuhesi ve 10362.375 21!2,75 63625.50 76370, i75
ha,,1I suhelel'
Meıııeşe
Şuhesi ve 382/./25 4/5.25 76235./8/ 80471,564
hai!1I suhelel'
Genel
Toplam 151524,819 42889,384 2062646,474 257070,677

Sonuç: Donanma Cemiyeti şubelerinin Aydın Vilayetinde


kuruluşlarından 1325 (I 909) yılı Şubat ayı sonuna kadar geçen sürede elde
edilen gelir-gider bilançosu, dönemin mali anlayışını ve işe verilen önemini
vurgulayan bir belge niteliğini taşımaktadır. Vilayetin hangi yerleşim
birimlerinde i909 yılı içerisinde Cemiyetin örgütlendiğini gösterdiği gibi
gelir gider tablosunu da vermektedir. İmparatorluğun diğer bölgelerinde
faaliyet gösteren Cemiyet şubeleri için buna benzer bilançoların yapılıp
yapılmadığı araştırılmalıdır. Daha sonra karşılaştırma ve değerlendirme
imkanı ortaya çıkacaktır.
,--.-,-'- - '1i
.-. ... ı1
__. ~ _ ___l
,',..:.: •..1'" -°L"" ~r ..f ,~;.,~.'• .:<~~ ,r,~,....(" ,..'"(1."':""( ı...
q.;.';"T"':- ,:;"'\'" '.:ç:r, :1 r ';"";..•.
ç -,..:.. ~:;-.r ('for !'~;"yı": ,,' r"••"'ı"-r~. \'J)<.r" IT''''':>!' 'wr\~'.-:,~].~•...••
t .••.• "",,",.(' ,rlr I'Y'~17' "'ıt ",r .•....
ı~'r ,t,-:'-. ,~;~;,-.i: vı.;" _ ~,:)
';-Ho •.•••.l.F(;~, •••(t:';.r'J ..j!.-:-ıT.'I'_::> 1"':;"",C"--:!rorr.~;;,,-.t":"\ 7.'I.~r -~"':'''ı:r;'''''\';'' roo;"" .;. ••• ';' •. r.: (rtr !'-:,,"yı:- f"r~ 1..;.•..•1 ı~.'t"..,.-f" rf'"ir ~r (,( .•-r •......
{r- ';"•..
~-~ .P''f'.'":' .'-_"c ',.'-: 1•.....•- • .,..'~ •••• f! • .-~ ~j; .•.
-.,,;.)".: i •.•.
':'""

"'T"'"n.••...•...;•• ; <.;:. <;- •• -~:"' -(1'ırr.~r .,'.~ -;'0'1:(.""'< ~,,.. 1-:-4 ''(..;(~' f
•. ,"",,:':',"ı,-;.,.l"' .:.' y .\...,~.~7'--1- ~.,'o(:,"" -'r" ~.~:rr, 1'::1o,;,- ı;r~('...-;
....,.-:-
~~r •.• ~ ı''':'''' ..-.'1":,, ""'! r.ı':'" c.."., ".r "'~,-' .,.--:.17'" ._4'_ .•.• (, •. ~~,~~
'(..;ô •.;... ; ır;-",",
•.••••.. _~,.:("-:- ,,,:,""""J ' ..••. \!""Vr •.l"r:,'o !'r.l"7' -,;" : .•• .,. ı..•.
'":"
•.~.

\'1" .",r." r"' (:,..-:- i,-:-- .••.,.~ )I:"\":-r ":1 't;""~. ~LI\ .!:..r~ .• - .•.. r" rı~ ~-"- ı...•.
~;7' -- .•..:,•• ı",,-;.r"' ,'-r,;y' ,~:-,. -:--f" I;......,.F:~ y:..';~r•••••7 ••.••.
':7' _\!'" il"!" ,/!'" ~;.~':'C" '." .••. y. ':" ','- ..1,'7 , •.•. 'i.!'" jr > c" .•• '.' .., ,'••. ~ \'~;("'. ]';:- 0" Lr.

""!~1-.:',••(~ ;"'0'" ı',ıl" ~;' •..•-l~:.l'(' ~ rf' r.ı~' .,/' 'f~lr!'::-,-"!-~~'7 "f~~';'!"'" "T-.fr ~1'"r.;..,..r l'nr
i••....•
:. "'!""''';.l':,:~ r'
.,4',.•. •••••".-:o-;," r.•!'" .'~~ .,.....: :.••.-1, .•••('" .:.r ~' ••.• .J •..•.: ~.~ '.<"~ ••• ~ ,~ •. i;" .' .•.....
- .'L)

~r<T.~; •.• ,..•.; .Jr {d"


•••. ~\,. -.... "J~ ~••• -:--:J7.:.~.,-t" ••••.•••~ \(~ ••• r --ı T7"1~ ";::l." ('\~(" Ift•..~r:;5/ :"'1(' ı~rr.
r-:->y'
t ~--..;;" ,'ı.,r .;.t': .~..,-ı,-.~-("..•./r'.r .•-;'~ l'"'.'!,',:''' ') -ı,~) .-...rr 1'
.•... :>1""
7..•( ••. .,("r ..•.-<rı /rıı:- l/rı,-:-'1,. o.ı...ıı.,'" ::-•.•.• -ı~'J rJ' •• 'f' :r.,"'I'" ~'.~ 1 .• \ , .• t' ,"'ı":" . \'> -i .'; ..•.
~,~.
_

~~:~~:#'i:';~~~
"T""("'"l:n-~ -:'" A,\"V\-:"' •.(' 01 \ ~t" .••.....••

_r.~:'~.~:'.~;l~:;
::~~::~~.:':~.~"~~~;rv;
~.O~\":I"~;,~;'~~,::~:>:.:~~.'''~~~ iA'~~''''''''lr,C' ô'~ç ~ •• " .••:'cr ıt \t:'" l ~.. f:l~rı.-rır ,~~.t r-ı:'~ ',,-~ .': ..• ',~.r,~.. '.i .~-~

(".-:1 ;. •. (' (..;,- •.•• :..ı~';".:..-..•..-ı..'i •.••.,."~


.;~"".r1~1i.r•.• /.'r:-,'ı~ - ..O.ı..;. .~..•~,.ç,-r;'r'"! -:",.c"',:~";'io";)r :('rt~ f-;. fO.rl',V'-.~~-:-,ôı"- tl).,), .,....:;::-:..fr.r:- .•..ı. -"-;'0;- -:~ C~ .• ,,: ':-~. r-::',\' rr":',f"'" .••..•
't' r,~' .•,~ ~,~~(".-.~
~ •..
t".'',~•.•.. :";':'.~'ıy-."",r: r '.' 'y.•r ,'r'""'~"'.".(" iıt':'''''' -.t'r.~ r:) "nı:- (" ..,..:r'-(rl.:1.(" l'P"-f' o:-•..•. ,...,.-t:""r'c.'r;':ı ırr.ı,..••u•.•..
,. ",,:~-<r''r-r,-"~:, ,:,;,,~' •.-ır '(,('-;""'";.' ~ ,-. 7:'- _,--. "",,:ç ,"_'t.; .~.: .:.• ..)-., ..• r,~;!" "r'
••..Ii'"', .•.~."!"••.Ç--:I~ifr- .•rÇ_.Jro.-:_f; ''"-::-t"io''r..;'.r''!' !';jrl'~Y',tl\('1~-#ı~r :....rı~.'._.,(...,;l'.:.~(r ..•.'rr:~ •.••• of ;(_t'l' .,...,.. ~y
f"l ,.'ı~~'••.....
.•• .•.•..•.
, ....•
\ôl~,r':':"'\t_ ..•ô~.t .. ,,...,r.-,r .• r" i."'.: •.....r.....3f""'"F.ı-'\7.C't •....
') .r-,.-.~,.

.~"'-:;O""7/ ,r.,~ ı't:c. 'ri! r 1,~ '('.";"- .-...") \''''''7''"r :' ~

t",\'~"'f' !:),.. ı''''r ~t"" ;~,~-r ••• ~--- ı:r :'.11"' 'r...,r ....
.••. 'I: • .;...!" ';".'1,7' .,~: i":": ,,-?r'•• !t" •... _'ti" .•.r' rcr ,:nr' i ••...•• ;,.'-:-'"':~.t: •....,..
!"~.(.••. ,~.•.:f' ,':ı/" '~''7' -..."'.-:r.t .•..p .'ı7"'"':" \.~ 1"5 .,r '~ç .,..'(} :--';,,;-:>- ;~.ı.
"'...•.
~",~~"'1','.'7
Aydın Vilayetinde Donanma Cemiyeti'ne Yapılan Yardımlarla İlgili Bir Belge 169

------ •..~ -
'>

-•..
==----=-----=
._--=."--=- . ~"='-=..•.
-~----------------------------------.._-_.

Nikomedeia Kenti ve Tanrıça Demeter *


The City of Nikomedeia and Demeter the Goddess

Hülya BOYANA.

Öz

Bithyııia 'ya başkeııtlik etmiş olaıı Nikomedeia bulunduğu mevkii dolayısıyla


önemli bir kenttir. Şehrin buluııduğu körfez gittikçe daraldığuıdaıı kolayca kapatılıp
müdafaa edilebilmekte olup, dünyamil en iyi limanlarından biri olarak kabul
edilmektedir. Strabon'a göre Olbia-Astakos-Nikomedeia aym şehirdir. Nikomedeia
ismi kurucusu Nikomedes i tarafıııdan verilmiştir. Şehrin Tanrıçası Demeter limaııın
ve körfezin, Nikomedeialılamı korunmalarmı sağlamış ve aym zamanda bereketi,
bolluğu gözetmiştir.

Anahtar Kelimeler: Nikomedeia, Nikomedes, Demeter.


Abstract:

Nikomedeia , on ce the capital city of Bithynia , is an important city due to its


location. Since the gulf, where the city was located, is gradua/ly narrowing, it can
easily he closed and defended , aııd it is considered one of the best ports in the
world. According to Strahon Olhia-Astacos-Nikomedeia refers to the same city.
Nikomedeia was named after his founder Nikomedes I. The goddess of the city,
Demeter provided the protection of the harhour and the gulf and also the
Nikomedeians, and also looked after the fertility and abundance.
Key Words: Nikol11edeia, Nikomedes, Demeter.

Bu makalenin konusunu 1997 yılı Mayıs ayında, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih
Anabilim Dalı 'nda Edebiyat Doktora ünvanı alarak mezun olduğumuz, "Bithynia Tanrıları
ve Kültleri" adlı doktora tezimiz oluşturmaktadır.
• Dr., A. Ü. Dil ve Tarih-Coğrafva Fakiilıesi, Tarih Böliiıııii.
Hülya BOY ANA
ın

Bithynia kuzeyde Karadeniz (Pontus Euxeinos), batıda Çanakkale


Boğazı (Hellespontos) ve Kocaçay (Rhyndakos), güneyde Sakarya ırmağı
(Sangarios) ile sınırlanmış, Anadolu'nun kuzeybatısında bulunan bölgedir.
Asya kıtasının Avrupa'ya doğru ilerlemiş bir uç parçası olan Bithynia'nın üç
tarafı denizlerle kaplıdır ve uzun bir sahil şeridine sahiptir. Bithynia'ya
başkentlik etmiş olan Nikomedeia bulunduğu mevlUi dolayısıyla önemli bir
kenttir. Körfez gittikçe daraldığından kolayca kapatılıp müdafaa
edilebilmekte olup dünyanın en iyi limanlarından biri olarak kabul
edilmektedir. Nikomedeia'dan iki yol vardır. Bunlardan biri sahilden
Marmara denizine yönelerek kuzeye ve güneye doğru gitmeye veya karşı
yakada bulunan Avrupa sahiline geçmeye müsait olan yol, diğeri de körfezi n
kuzey sahilini takip ederek İstanbul' a giden yoldur.l
Nikomedeia, Nikaia ile beraber tektonik bir depresyonun kenarında
bulunmasından dolayı dezavantajları vardır. Şehir ağır ve sıkça depremlere
açıktır.
Nikomedeia'nın içinde bulunduğu, Hellenlerle Romalıların Bithynia
dedikleri coğrafi bölgenin M.Ö. XII. yüzyıla kadar durumu karanlıklar
içindedir. O kadar Lu antik dönemin tarihçileri bile, bize kadar ulaşan bilgiler
üzerinde yanılmalara, çelişlUlere düşmüşlerdir.2
Bugüne kadar Nikomedeia çevresinde ve yöresinde ele geçen arkeolojik
kalıntı ve buluntuların değerlendirilmesi sonucu, bölgenin başlangıç tarihini
M.Ö.XII. yüzyılolarak kabul etmek gerekmektedir.3
M.Ö. 712 yılında Hellas (Yunanistan) Megara şehrinden hareket eden
ve kendilerine yeni bir şehir kurmak için uygun bir yer arayan göçmen
grubu, İzmit'in tam karşısında, körfezi n güney köşesinde bulunan keramik
4
parçalarının gösterdiğine göre "Baş İskele" mevlUine yerleşmişlerdir. Bu
şehir kısa zamanda ilerleyerek kendi adına sikke darbetmeye başlamıştır. Bu
sikkeler üzerinde şehrin sembolü olan istakoz resmi görülür.5 Astakos
kelimesi bildiğimiz deniz hayvanı istakozdur. Megaralıların şehir kurarak
yerleştikleri bu bölge daha önce de bir yerleşme yeri idi.Yani Megaralılar
buranın ilk halkı değildir. Daha önce yerleşilmiş olan bir yeri ele geçirerek,
Hellen şehri haline getirmişlerdir. Bir rivayete göre Astakos isimli
kahraman, bu yerin perisi olan Olbia ile Poseidon'un oğludur. Bu rivayet,
Hellen kolonizatörlerinin diğer yerlerde de şehir kurduklarında tekrar

i C. Bosch, ızmit Şehriııiıı Muhtasar Tarihi. çev. Osman Nuri Andağ, İstanbul 1937, s.7.
2 Marcade Jean, Reeueil Geııeral des Moııııaies greeques d'Asie Miııeure i, Paris, 1953. s.14 .
.ı C. Bosch, a.g.e .. S.2.
4 W. Ruge. "Nikomedeia". RE, XVii' 1,1936, s.471; J.Sölch, "Bithynische Stadte im
Altertum". Klio, XIX, 1925, s.142.
s J. Sölch. a.g.I1I.. s. 143; Head, HN, London, 1911. s.51O; Imhoof BlumeT. MOl7lıaies
greeques, Paris, 1883, s.232-238.
Nikomedeia Kenti Ve Tanrıça Demeter 173

ettikleri geleneksel bir masaldır.Astakos sikkelerinin arka yüzlerinde görülen


kadın başı, Nikomedeia'nın perisi olan Olbia'nın başı olmalıdır.6
Antik çağın meşhur coğrafyacısı Skylax 7 Astakos isimli bir yerden
bahsetmemekte, onun yerinde "Olbia"yı göstermektedir. Bundan da Astakos
ile Olbia isimlerinin, aynı yerin çeşitli zamanlarda kullanılmış iki ismi
olduğu anlaşılmaktadır. Böylece Olbia-Astakos-Nikomedeia aynı şehirdir.8
M.Ö. 7. yüzyılın ilk çeyreğinde Trerler'in Bithynia'dan geçtikleri sırada
Astakos'un da yağma edildiği, fakat yine Megaralıların diğer bir kolonisi
olan Khalkedon (Kadıköy) tarafından tekrar iskan edildiği anlaşllmaktadır.9
Bundan sonra şehrin M.Ö. 500 ile 435 yılları arasında sikke darbettiği ve
bağımsız bir Hellen yerleşmesi olduğu bilinmektedir. Şehir ancak 435
yılında Atina'nın hakimiyetine geçtikten sonra sikke darbına son vermiştir. 10
Daha sonra Astakos'un tarihi Bithynia'da gelişen genelolaylara bağlı
kalmıştır. Bithynia kralları o zamana kadar pek uygar olmayan Bithynialıları
ileri ve siyasette roloynar bir duruma getirmişlerdir.
M.Ö. 500 ile 435 yılları arasında darbedilen sikkelerin üzerinde (Levha
i No.I) şehrin arması olarak yine istakoz resmi görürüz. Sikkenin arka
tarafında bir kadın kafası vardır. Hellen kolonistleri bununla Astakos'un
perisi Olbia' yı göstermek istemişlerdirTanrı Poseidon' dan doğma Astakus
bu kenti kurmuştur. 1 ı
Muhtemelen Olbia ismindeki bu per i Anadolu Tanrıçası Kybele'nin
şekillerinden biridir. Yukarda da bahsettiğimiz gibi Skylax Astakos isminde
bir şehir tanımadığını, o mevkide olan şehrin isminin Olbia olduğunu
söylemektedir. ıı
Bu sikkelerin darbedildiği dönemde Astakos şehrinin ismi birdenbire
Attika-Delos Deniz Birliğinin vergi listelerinde görülmeye başlamıştır. 13 Bu
listede Astakos'un yılda 900 drahmi verdiği görülmektedir. M.Ö. 450 yılında
bu miktar 1000 drahmiye çıkmıştır ve M.Ö. 441 yılında listeden tamamen
kaybolmuştur. Atina hükümetini yöneten Perikles, Pontos ile ticaret yapmak
amacıyla Boğazları tamamen Atina'nın eline geçirmek için Karadeniz'e

6 F Gr Hisr III, s.79.


7 Skyl.. 92 OA13ıovcroç.
R Strab. X, 459; XII 563.
9 1. Sölch, a.g.1Il.. s.I44; C. Bosch, a.g.e., s.12; N. Fıratlı, İzmir Şehri ve Eski Eserleri Rehberi.
İstanbul, 1970, s.3.
10 A.M. Mansel, Ege ve Yııııwı Tarihi. Ankara, 1984. s.309.
II Arr., "Bithyniaka", Fragman 5.
II Sykl., 92.

13 B.D. Meritt. HT. Wade-Gery. M.F. Mc Gregor, The Arheııiaıı TribUle Lisrs, vol. I,
Princeton. 1939, s.523.
174 Hülya BOY ANA

askeri harekat düzenlemiş ve Astakos'a kuvvet vermek için göçmenler


yerleştirmiştir. Bundan sonra Astakos süratle genişlemiştir.
Bithynia'nın ikinci kralı Zipoites (M.Ö. 327-279) Astakos'u M.Ö.
315'de kuşattı ise de, Anadolu'ya hakim olan Antiı~onos'un komuta~ı
Ptolemaios'un baskısı dolayısıyla başarılı olamamıştır. Daha sonra M.O.
279 yılında aynı kral Astakos'u ele geçirmiştir. Bundan sonra Zipoites ile
Trakya Kralı Lysimakhos arasında uzun müddet devam eden savaşlar
sırasında, Lysimakhos Astakos'u kısa bir süre için zaptetmiştir. Ancak elinde
tutamayacağını anlayınca şehri tahrip etmiştir.
Bithynia kralı Zipoites ölünce, yerine oğlu I.Nikomedes geçmıştır.
I.Nikomedes kendi ismi ile anılan yeni bir şehir kurmaya karar verdiğinde,
bu şehir için Astakos'un yerini seçmiştir. Burası körfezi n sonunda ve dünya
ticareti bakımından önemli bir nokta idi. Bu şehri kurmakla da Bithynia kralı
o zamanki dünya ticaret ve uygarlığına açılan bir kapı kurmuş oluyordu.
ı. Nikomedes 15 Astakos'un karşısında bugünkü İzmit'in bulunduğu
yerde M.Ö. 264 yılında Nikomedeia kentini kurmuştur. 16 Ancak,
Astakos'luların şehirlerinin karşı tarafa aktarılmasını hoş karşılamayacağını
düşünerek, (;eni şehrin kuruluşunu kahinlerin dileğine ve bir doğalolaya
bağlamıştır. 7 Bu kentin kuruluşu Roma imparatorlarından Maximinus Thrax
(M.S.235-238) ve III. Gordianus (M.S.238-244) dönemlerinde sikkeler
üzerinde gösterilmiştir. IS Resmin sol tarafında, sağ elini kalçasına dayamış,
sol elindeki kurban çanağını aşağıya doğru tutmuş olan sakalsız bir adam
görünmektedir. Saçlarında kralların taşımış olduğu bir bağ vardır. Önünde
etrafına bir yılan sarılmış ve yanmak üzere olan bir kurban altarı
durmaktadır. Bunun üstünde de aşağı doğru uçan bir kartal vardır. Sikkenin
sağ tarafında, sağ kolunda ucu eğri bir asa tutarak sol elini de yukarı kaldıran
sakallı bir adam durmaktadır. Sikkenin arka yüzünde muhtemelen
Poseidon'a ait hir tapınak görünmektedir.Sikkedeki kral kenti kuran 1.
Nikomedes'dir.19 Bu sikke Nikomedeia'nın 500. kuruluş yıldönümü
dolayısıyla darp edilmiştir.

14 J. Sölch. a.g.nı., S.145.


15 Levha I, No: 3. Levhadaki sikkeler W. H. Waddington, E.Babelon, Th. Reinach, Reeııei!
general des /Ilollllaies greeques d'Asie Miııeııre ı. Paris, 191O'dan alınmıştır.
16 Sırab., XII, 563; Memn., XX.
17 Astakos sırtlarında kurban edilen bir hayvanın kutsal mezbahada yanması sırasında gökten

bir kartal inerek yanmakta olan hayvanı alır. Bu sırada bir yılanda hayvana sanıır. Yılan
karadan, kartal havadan Nikomedeia'nın temellerinin atılacağı yerde bulunurlar.Kahinlerce
tann şehrin buraya kurulmasını istemiştir. Böylece Nikomedeia'nın temelleri atılır. Ayr.
bkz. J.Sölch. a.g.e., s.146, dip not 4.
18 Levha I, No.S.
19 N. Fıratlı.izmit Şehri ve Eski Eserleri Rehberi, İstanbul 1970, s.5.
.-- ~-~-------~-----~---------------_ ..._-=-

Nikomedeia Kenti Ve Tanrıça Demeter 175

Yeni kente kurucusu tarafından Nikomedeia ismi verilmiştir. Eski


Astakos şehrinin halkı da buraya yerleşmiştir. Kral burayı Bithynia
krallığının merkezi yaparak şehirde bir çok tapınak ve çeşitli maksatlı
binalar inşa ettirmiş ve memlekette kültürün yayılması için önlemler
almıştır. Nikomedeia sürekli gelişme göstererek, büyük bir Hellenistik şehir
haline gelmiştir.20 Bundan sonra Roma M.Ö. i. yüzyılın ilk yarısında
Bithynia'yı zapt etmiş ve Pontus kralı Mithridates ilc Romalılar arasındaki
savaşta şehir zarar görmüştür. Kral LV. Nikomedes (M.Ö.91-74) ölürken
krallığını Romalılara bağışlamıştır.21 Mithridates tekrar Bithynia'yı
zaptederek Nikomedeia'yı karargah yapmıştır.22 Ancak Pompeius'un
Mithradates'i kesin olarak mağlup etmesinden sonra Bithynia artık bir Roma
eyaleti haline gelmiştir.23 Roma valisi ve eyalet meclisi Nikomedeia'yı
mevkiinden dolayı Bithynia'nın merkezi (Metropolis) yapmışlardır. Bir süre
bu ünvanı Nikaia almış ise de sonradan Nikomedeia yine merkez olmakta
devam etmiştir. Nikomedeia Roma yolları üzerindedir ve özellikle askeri
nakliyat bakımından büyük önem taşımıştır.Boğazlara hakim olan
Nikomedeia'da devamlı olarak bir Roma filosu bulunuyordu.
123 yılında Nikomedeia'da büyük bir deprem olmuştur. Depremden
harap olan kent Hadrianus tarafından (M.S.I17-l38) onarılmıştır.
Üçüncü yüzyılda imparatorluğun genelolarak çökmeye başlaması,
Gotların ve Partlann taarruzlarına maruz kalması sonunda Nikomedeia da
zarar görmüştür.24 Gotlar, gemilerle çıkarak Nikomedeia'yı yağma
etmişlerdir. M.S.284 yılında Nikomedeia'da imparator olan Diocletianus
zamanında şehir imparatorluğun merkezi olmuştur.
Nikomedeia şehrinin forumunun şemasında25 görüldüğü gibi, şehrin baş
tanrıçası Demeter' dir. Demeter' in büyük tapınağı sikkeler üzerinde tasvir
edilmiştir.
Öte yandan şehrin inceleyeceğimiz sunu yazıtları da. konumuzia ilgili
ilginç bilgiler vermektedir.
Homeros destanlarında "güzel saçlı kraliçe,,26 "güzel örgülü Demeter,,27
diye anılan toprak ve bereket tanrıçası Demeter, Hesiodos'a göre28 Kronos'la

10 Dio CasS., XXXVi. 104, Ed. lonnes Melber, lIistoria Romana, Lipsiae, 1890.
11 Memn .. XLIII. i. D.Magie, Roman RI/le in Asie Minor, PIineeton ı950. s. 320.
II Brandis, "Bithynia". RE, V ,1897, s.524 vd.

23 O. Akşit. Roma Imparatorluk Tarihi. İstanbul, 1985, s.473 vd.

14 Levha II.Nikomedeia Forumunun şeması N.Fıratlı, İzmit Şehri ve Eski Eserleri Rehberi,
İstanbul 1970' den alınmıştır.
l; Levha I. NO.2,4.

16 Hom., İl., XVI. 326.

17 Hom., Od., V,125.


ls Hes., Theog ... saı.b 452,453,454.
176 Hülya BOY ANA

Rheia'nın kızı, ikinci tanrı kuşağındandır. Sonra Demeter baş tanrı Zeus ile
birleşir ve Persephone'yi doğurur. Demeter ekinleri ve özellikle buğdayı
simgeler, onun tek efsanesi mevsimleri simgeleyen bir efsanedir. Bu efsane
Grek dünyasının daha çok buğday üreten bölgelerinde gelişmiş, tutunmuştur.
En çok tapıldığı yerler Eleusis ve Sicilya ovalarıdır. Ama tapımına Girit'te,
Trakya'da ve Peloponnesos'ta da rastlanır.29
Demeter ismini açıklamak sadece kısmen mümkün olmaktadır.İsmin
ikinci kısmı (IJIlH1P) "anne" anlamına gelmektedir. ~rı ön ekinin anlamı
belirsizdir. Bu ön ekin yer annesi birleşik kelimesini belirtecek şekilde yer,
toprak anlamına gelen bir dialekt farklılığı olduğuna dair var olan eski görüş

etimolojik olarak gerçek değildir.30 Mannhard'ın teorıs ıne göre


kelimenin ilk bölümünün anlamı, Girit kökenli ~rıai=arpa kelimesi ile aynı
kökten olabilir.3!
Yer anası veya buğdayanası ifadelerinden her biri Demeter' in kültünü
ve mythos'unun büyük bir bölümünü özetlernektedir. Elde edilen bulgulara
göre O'nun kişiliği Gaia'dan kaynaklanmaktadır.32 Her iki tanrıçanın da
sahip olduğu özellikler hem şiirsel hem de gerçek kültte doğanın kimliğini
yansıtmaktadır.
Demeter tapımında da, efsanesinde de kızı Persephone'den ayrılmaz.
Bazen Kore (genç kız) adıyla anılan Persephone ile Demeter'e "iki tanrıça"
da denir. Persephone genellikle Zeus'un kızı olarak geçmektedir. Arkadia'da
ise onun babası Poseidon idi.33 Arkadia'da Demeter ve Poseidon'a eş olarak
tapınılmakta idi.34 Demeter'in yaşamındaki en önemli serüven kızı
Persephone'nin yer altı tanrısı Hades tarafından kaçırılmasıdır. Hesiodos'un
değindiği bir başka efsane de Demeter'in bir ölümlü adama gönül vermesi ve
ondan bir çocuk doğurmasıdır.35 Tanrıça Giritli İason ile sevişmişve
"Cömert Plutos" adında bir çocuk dünyaya getirmiştir. Zenginlik anlamına
gelen Plutos, tanrıçanın bereket simgesini pekiştirmiştir. 36

29 Azra Erhat. "Demetcr", Mitoloji Sözlüğü. İstanbul, 1984,5.92-93.


30 L.R. Farnell. The Cults of the Greek States III, Oxford, 1896,5.29.
31 L.R. Famell. a.g.e., 5.30.
32 L.R. Farnell, a.g.e., 5.30.
33 Erika Simon. Die Gölter der Griecheıı. München. 1985, 5.91.
34 E. Simon, a.g.e .. 570.
35 Hes ..rheog., s.138, sat.969,970,97 1.972.973,974; ayr.bkz. Hom., Od.. V.125.
36 Hcs.,Theog., s.l81.
-----~----~----~-----------------
..• ..._ ..._. -
Nikomedeia Kenti Ve Tanrıça Demeter 177

Demeter Nikomedeia'nın baş tanrıçası olarak tanımlanmıştır.37 Diğer


tannlara nazaran sikkeler üzerinde en fazla rastlananıdır. Nikomedeia' da,
Demeter'e ait iki sunu yazltı elimize geçmiştir.38
B.F. İyi talihle;
Deae sanc(tae) Kutsal tanrıça
Demetri Demeter'e
Pro salute sağlıkla
5 d(omini)n( ostri)M.Aur. Efendimiz M.Aur (elius)
Antonini Antoninus
Pii Aug. Dindar Augustus için
M.Flavius M.Flavius
Domitianus Domitianus(adadı)
ıo B.F. İyi talihle
vo+ kutsal
M. <t>At.o- M.Phl(avios Do-)
[IJhiavoç ] [mitianos ]
Profılli mermer altar, Orhan Mahallesi, Karanlık Sok. Nr. 98'de ev
inşası sırasında bulunmuştur. Alt kısmı kırılan taş evin önünde bulunmuştur.
Altar şimdi Körfez Basımevinde durmaktadır. Altarın ölçüleri şöyledir.
Yükseklik: 0,70 m.; Genişlik: 0,25 m.; Kalınlık 0,20 m; Hece yüksekliği:
0.28m.39
Sadece bir satır Yunanca yazı bulunmaktadır. Metin Latince yazılmıştır.
Altarın en üst kısmındaki B.F. kısaltması ıo. satırda tekrarlanmaktadır.
Birinci satır için çözüm B(ona) F(ortuna) olarak önerilmesine rağmen,
ıo.satırdaki tekrar için S.Şahin çözümün böyle olmadığını söylemektedir.40
M.Flavius Domitianus altarı Tanrıça Demeter'e, resmi ismi İmperator
Caesar M.Aurelius Antoninus Pius Augustus olan imparator Elagabalus'un
sağlığı için adamıştır. Tarihi kaynakların bildirdiğine göre41 Elagabalus tahta
çıktıktan sonra M.S.218 yılında Roma yolundayken Nikomedeia'da kışı

37 F Gr Hist III. s.79.


38 F.C. Dömer, TAM IV, 21, 53.54; ayr. bkz. Sencer Şahin, Neufunde von antiken lııschriften
in Nikomedeia (ızmit) und in der VmgebUlıg der Sradt. Dissertation, Münster, 1973, s.28.
39 F.C. Dümer, a.!i.e .. s.21.
4() S. Şahin, a.!i.e., S.28.
41 Dio Cass., LXXIX. 7.3; Herodian. V,5,3.
178 Hülya BOY ANA

geçirmek zorunda kalmıştır. Muhtemelen bu adak imparator'un


Nikomedeia'da konaklamasıyla ilgili olabilir ve M.S. 218-219 yılının kışına
tarihlendirilebil ir.42
Demeter'e adanan altarın buluntu yeri iç kale hisarıdır. Burada antik
kalıntılara halen günümüzde sık olarak rastlanmaktadır. Pogodin ve Wulff,
bugün Demeter tapınağıyla bir agora lokalize edildiğine inanmaktadır.43
Buluntumuz tapınağın bu yerini desteklemektedir. Çünkü Bosch,
muhtemelen Demeter'in tapınağıyla Agora'nın planını sikke tasvirlerine
göre çizmiştir.44 Bunların arasında Demeter'in heykeli ile süslenmiş anıtsal
bir sütun yükselir. Demeter sütununun bir yanında Augustus tapınağı, diğer
yanında Severus tapınağı yer almıştır. Ortada, yukarıda ise altı sütunlu
Demeter tapınağı yer almıştır. Altar, Demeter tapınağının hemen önünde yer
almıştır. Yüksek bir sütun üzerinde, şehrin tanrıçası Demeter'in heykelinin
yer alması sadece gösteriş ve temsili amaçlıdır.
Nikomedeia'da bulunan Demeter'e ait ikinci sunu yazltı şöyledir:45
Yazıtın ölçüleri bilinmemektedir.
,AynElT]"CUX~ "Uğurlu olsun;
~T]flT]"Cpi Demeter' e"
Nikomedeia sikkelerindeki Demeter'e ait figürleri şöyle gruplayabiliriz.
A.Sola doğru dönük olarak, ayakta duran, çok büzgülü chiton' ve
hi mat ion" içinde, üzerine ağırlığını verdiği sağ bacağı ve sağ kalçası öne
doğru ÇıkmıŞ olan, ağır başlı görünümlü, yaşlı kadın figürü.
1. Sol elinde uzun, yanan bir meşale bulunmakta, aşağı doğru serbest
bırakılmış sağ eli ile sarkmış başakları tutmaktadır.
a. LlHMHT NEIKO yazısı bulunmakta,46
b. Yazı bulunmamakta,47

42 S. Şahin, a.g.e., S.29.


43 Pogodin-Wulff, "Ad Demetris Nikomedeia templum". izvestija, 11,1897, s.148.
44 C. Bosch,Die K/eiııasiatischeıı Münzeıı der römisclıeıı Kaiserzeit, Sıuttgart 1935, s.217;
ayr. bkz. Levha L
45 F.C. Dömer, a.g.e., s.21.
• Antik Yunan'da dikdörtgen kumaşın karşılıklı iki kenarının birbirine dikilmesi suretiyle
meydana gelen ve dipsiz çuvala benzeyen, himation veya khlaianın altına giyilen,
kadınların da erkeklerin de giydiği bir giysi.
Kalın ve uzun bir pelerin biçiminde. hem erkeklerin hem kadınların giydikleri antik Yunan
giysisi.
46 RG523,50,XC,IO.

47 RG 523,52XC.ıı; RG 527,SI.Xcı,4; RG 53S.170,CXIII.3; RG 541.193, XCIII, 16; RG


549,254, XcV,3;RG 565, 372. XcVII,30.
------~----------- p- ••$"e
•• - •••• --~ıı:---.. a_•• _

Nikomedeia Kenti Ve Tannça Demeter 179

c. Yazı bulunmamakta, fakat altı veya dört sütunlu tapınakta,48

d. İlk iki neokor tapınakları arasında yüksek sütun üzerinde,49 yine yazı
bul unmamakta,

e.Sağa dönmüş olarak, dolayısıyla attributların da yeri değişmiş:


Başaklar sol elinde, meşale sağ elindedir,50

f. Yukarıya doğru bakan başakları tutan sağ eli önündedir, sağ ve


solunda olmak üzere her iki yanında küçük bir imparator tapınağı
bulunmaktadır,51

g. Himation'un uzun olan ucu ileri doğru uzatılmış sağ kolu üzerinde
asllıdır.52

2. Sol elinde uzun, yanan bir meşale bulunmakta aşağı doğru serbest
bırakılmış sağ eli ile sarkmış başakları tutmakta ve başında örtünün üstünde
kalathos bulunmaktadır.
a. Sola doğru,5}
-d
b. Saga -
ogru, 54

3. A-l 'deki gibi ön kısmında kanadı açılmış bir kartalolan altı sütünlu
tapınakta görünmekte,55

4. A-l 'deki gibi, ön kısmında birbirine dolanmış iki yılan arasında bir
büstü dört sütunlu bir tapınakta görünmekte,56 Demeter ortada ayakta
durmaktadır.

B. Sola dönük oturan kadın figürü, khiton ve himation içinde, öne


doğru, aşağı sarkan sağ elinde başaklar ve sol elinde uzun, yanan bir meşale
tutmaktadır.

ı. Demeter, yüksek arkalıklı bir taht üzerinde oturmaktadır,5?

2. Başında bir örtü ve bunun üzerinde başaktan bir taç bulunmaktadır,


bir kista' üzerinde oturmaktadır, meşaleyi e~ik olarak sol kolunda tutmakta
ve kista'nın önünde yılan ile görülmektedir.5

48 RG 527.82, XCI,5; RG 532,122,XCVII,3; RG 532,I23,XCIL4; RG 552,279,


XCV ,23;RG,570.407,XCVIIL28;RG,57I ,408.XCVIII.29.
49 RG 550,263.XCV,I O.

50 RG 532. i20,XCII, I.
51 RG 535,142.XCII,19.

52 RG 554,292, XCVL8; RG 554,294,XCVI.9; RG 559,335,XCVI.35;RG 568,392.XCVIII,I4.


53 RG 543.214.XCIV.5: RG 572,416. XCVIIII,33
54 RG 544,216,XCIV,6.

55 RG 532, ı2 I,XCII,2: RG 551,27 I,XCV .16.

56 RG 527,83.XCI,6; RG 531.1 16.XCI,32.


57 RG 561.348. XCVII.9.
180 Hülya BOYANA

3. Başında bir örtü ve bunun üzerinde kalathos bulunmaktadır, meşale


eğik olarak sol kolundadır ve kista üzerinde yılan ile oturur vaziyette
görülmektedir.59
4. Başında örtü ve kalathos bulunmaktadır, meşale eğri olarak sol
kolundadır, oturduğu taht yüksek arkalıklıdır.60
5. Başında örtü ve bunun üzerinde başaktan bir taç bulunmaktadır,
meşale eğri olarak sol kolundadır, oturduğu taht yüksek arkalıklıdır ve
ileriye uzatılmış sağ elinde başakların yerinde çanak vardır.61
C. Demeter sola doğru dönük olarak, sol elinde uzun, yanan bir meşale
bulunmakta, aşağı doğru serbest bırakılmış sağ eli ile sarkmış başakları
tutmaktadır ve iki ejderha tarafından çekilen bir arabanın üstünde, ayakta
durur vaziyette görülmektedir.62
D. Uzun bir khiton içinde, ağır başlı, yaşlı kadın figürü, üzerinde
durduğu sağ bacağı gergin kolları her iki yana açılmış ve her iki elinde yanan
kısa birer meşale tutmaktadır:
ı. Demeter'in ön cepheden bir görünüşü bulunmaktadır. Başından
sırtına doğru her iki omuzuna ve kollarının üzerine düşen örtü vardır.63
2. Başı ve vücudunun üst kısmı sola dönük olarak, örtüsüz tasvir
edilmiştir.64
3. Başı ve vücudunun üst kısmı sola dönük olarak ve bunun yanı sıra
sağ ve solunda küçük birer imparator tapınağı bulunmaktadır.65
E. Başı örtülü ve başaklardan yapılma bir taç taşıyan kadın başı
bulunmaktadır.66
Tanrıçanın sahip olduğu özellikler, vasıfları ve atributları vasıtasıyla
belirlenir. Demeter toprağın verimliliğini67 ve mahsülün bolluğunu6R

Sandık, kutu.
58 RG 562,358,XCVII, 18.
59 RG 566,383.XCVII/,7.

60 RG 541,194.XCII/,17.

61 RG 552,276,XCV,21.

62 RG 519,31, LXXXIX,18.

63 RG 522,47.XC.8.

64 RG 555.296.XCVI, LO.
65 RG 532, i23,XCII,4.

66 RG 558,322, XCVI,26.
67 R. Pococke, A Description of the Near East and some other coUlıtries I, London, \ 943.
s.140. Nikomedeia çevresindeki tarım arazilerinin verimli ve taşsız olduğuna dikkat
çekmektedir.
68 Koerte. "Kleinasiatische Studien V", AM, XXVI, 1989. s.4 13.414.
---------~-------------------------_ .•.
Nikomedeia Kenti Ve Tannça Demeter 181

sağlamaktadır. Yeryüzü ve ölüler diyarının sahibi69 ve mysterlerin


70
tanrıçasıdır. En sık rastlanan atributları tarımla ilgili tanrıça olarak sahip
olduğu özelliklerden kaynaklanır.Tarımla ilgili sahip olduğu lakaplar da
şunlardır: EOKOpn:OÇ,n:OA1ıKOpn:OÇ, Kopn:oqı6poç71 Demeter'in elinde tuttuğu
başak demeti ve haşhaş belli başlı atributlarından biridir. 72 Aynı zamanda
çiçekler, başaklar ve her çeşit meyvelerle doldurulmuş kalathos sık sık
Demetcr' in atributu olarak yer alır. Tanrıçanın elinde görülen meyve
çoğunlukla nardır. Çiçekler ilkbaharın, başak ise yazın sembolüdür.
Hayvanlardan özellikle domuz ona kutsanmıştır. Domuzun bu tanrıçaya
yakın ilgisi, onun bereketi ile açıklanabilir. Domuz tanrıçanın kurbanı ve
atributu olarak özellikle Eleusa'daki tapınımında karşınuza çıkmaktadır. Bir
de domuzun yanında inek de yer almaktadır.73 Kcm74 kartalı Zeus'un,
atmaca ve kargayı Apolion'un, leyleği Hera'nın, baykuşu Athena'nın ve
turnayı da Demeter'in simgesi olarak göstermiştir. Bazen atributlar
Demeter'i yer altı ve esrarengiz tanrıça olarak gösterirler. Bu yönü domuz ile
tasvir edilmiştir. Aynı şekilde meşale arındırıcı yönünü belirler. Ateş aynı
75
zamanda temizleyici ve iyileştiricidir. Demeter'in dünya ile olan ilişkisini
yılan gösterir. Yılan sikke tasvirlerinde daha önce gördüğümüz gibi
Demeter'in yanında yukarı doğru kıvrılarak yükselmektedir. Tanrıçanın sağ
elinde başak demeti, sol elinde büyük bir meşale tutmaktadır. Bunların
dışında ayrıca Demeter temizliğin ve arındırmanın tanrıçası olarak, mersİn
ağacı çiçekleri ve yaprakları ile de görülmektedir.76

Böylece tanrıçanın özelliklerini bir araya getirmiş oluyoruz. Demeter


belirtilen özellikleri dolayısıyla Nikomedeia' da kainat tanrıçası olarak
n
tapınım görmüştür. Şehir O'nun tarafından temsil edilmektedir. İmparator
tapınakları ile birlikte görülmesinin nedeni de budur.
Nikomedeia şehrinin kurucusu Nikomedes I'den itibaren Bithynia
sarayı grek sanatının ihtimam, koruma gördüğü bir yer olmuştur. i.
Nikomedes aynı zamanda tanrıları Bithynia takviminde kağıda dökmüştür ve
devlet tanrılarının heykellerini yaptırdığı bilinmektedir.78 En azından
Doidalses tarafından yapılmış olan iki heykel bunu doğrulamaktadır.79 Bu iki

69 O. Kem, "Demetcr". RE IV (1901), 5.2761.


70lGR 3,7.
71 O. Kern, a.g.e .. 5.2760.
72 L.R. Famel!' a.g.e., 5.30.
73 L. Preııer-Carl Robert, Theogol/ie /ii/d Goeııer, Berlin, 1894, s.796,797.
74 O. Kern, a.g.e., s.2761.
75 L. Preııer-Carl Robert, a.g.e., 5.797.
76 O. Kern, a.g.e., s.2762.
77 C. Bosch, a.g.e., 5.249.
78 C. Bosch, a.g.e .. s. ı35.
79 C. Robert. "Doidalses". Rf;. iX ,1903, s. ı266.
182 Hülya BOY ANA

heykel ilkçağda orijinal tarzları ile üne kavuşmuş olup bir çok kopyaları
yapllmıştır.80 Demeter'e ait heykel de Doidalses'e maledilebilir.81 Bu
heykelin tarihini yaklaşık M.Ö. 260 olarak belirleyebiliriz.
C grubunda daha önce belirttiğimiz gibi tanrıça sola doğru dönük
olarak, sol elinde uzun, yanan bir meşale sağ eli ile sarkmış başakları
tutmakta ve iki ejderha tarafından çekilen bir arabanın üstünde ayakta durur
bir vaziyette görülmektedir. Bu sikke üzerindeki figür tanrıçanın
Nikomedeia'ya girişini göstermektedir.82 Demeter'in bu tasvirle
Nikomedeia'ya girişi tabii ki kültünün de başlangıcı anlamına gelir. Bu
başlangıç Atina'lı kolonistler tarafından M.Ö. 5 yüzyılda yapllmıştır.83
Persephone'ye Nikomedeia'da rastlamamaktayız ve O'nun ile
ilişkilendirebileceğimiz hiçbir resim yoktur. Yazılı belgeler üzerinde de
Persephone hiçbir zaman anılmamıştır.84 Sadece Arrianus85 Bithyniaka'da
Demeter'in rahibinin Demeter'in kızına da hizmet ettiğini
yazmaktadır.Persephone'nin sadece geçici bir rolü olmuş ve zamanla
tamamıyla kültten kaybolmuştur.
Nikomedeia'dan elimize geçen sikke resimlerinde az miktarda da olsa
tapınaklar yer almaktadır. Sikkeler üzerinde yer alan şehir tanrıçasına ait
tapınak fiıfjürü86 veya Demeter'in ayakları dibinde resmedilen tapınak
figüründe, bu figürleri kazıyan sanatçılar sekiz sütunun belirgin olmasına
dikkat etmişlerdir. Ancak, daha sonra bu çizimlerin daha küçük olarak
yapılmaları gerektiğinde, sütun sayısını azaltmışlardır.88 Sikkeler üzerindeki
çizim yapılan alan yetersizliği iki Neokorie tapınağının Gordianus'a ait bir
sikke üzerinde altı sütunlu olarak çizilmesine neden olmuştur.89 Diğer bir
sikke üzerinde Demeter tapınak içinde, elinde başak demeti ile sütunlar
arasında görülmektedir.90 Bu tapınak üç basamak üzerinde korint tarzında
sütun başlığı bulunan altı sütundan oluşmaktadır. Arşitrav ve sima oldukça
süslenmiş, alınlık ve köşeler akroter olarak hurma dalı biçimindeki süslerle
bezenmiş ve alınlık yüzeyinde kanatları açık bir karta i durmaktadır.
Demeter'in dört sütunlu tapınağı daha vardır.9\

Bithyniaka, Fragınan 20.


80 AlT .•

81 C. Bosch. a.g.e.,s.249.
82 C .Bosch, a.g.e., s.250.

83 C. Bosch, a.g.e .. s.25 I.

84 LR. Famell, a.g.e., s. i 14- 117.

85 AlT Bithyniaka. Fragınan 33.


86 RG 535,142. XCII, 19; RG 544. ZI8, XCIV.7
87 RG 535, 142. XCII,19; RG 571.407. XCVIIL28.
88 RG 532,IZI.XCII,2,3,4; RG 550.Z63,XVC.IO; RG 55 1,271.XCV, 16; RG552.279, XCV,Z3.
89 C. Bosch, a.g.e., s.214; RG 550,263.XCV.IO.

90 RG 55Z,279'xCV.Z3.

91 RG 531. 116,XCI.32; RG 53Z.IZ3,XCII,4.


Nikomedeia Kenti Ve Tanrıça Demeter 183

Sikkeler üzerinde Tpiç VEWK6pwv yazısı ile görülen altı sülunlu


Demeter tapınağının konumu dikkat çekicidir.92 Tanrıça daima cepheden
görülür ve ortada bulunur, her iki yanında iki imparator tapınağı yer alır. Bu
sikkelerin üzerinde üç tapınağın ortasında bir yılanın yükseldiği yuvarlak bir
ahar yer almaktadır. İki imparator tapınağı biç VEWK6pwv yazısı görülen bir
sikke üzerinde ayrıca tasvir edilmiş burada da karşılıklı olarak köşeleme
93
yerleştirilmişlerdir. İki tapınağın arasında yüksekliği tapınağın tepesine
ulaşan uzun bir sütun bulunmaktadır. Sütunun üzerinde hepsinden daha
yüksekte olan Demeter'in sola dönük bir heykeli bulunmaktadır. Burada
Demeter öne doğru sarkmış sağ elinde başaklar, yukarı kalkmış sol c1i ile asa
tutmaktadır. Bu Demeter sütunu sikkelerden faydalanılarak yukarıda
bahsettiğimiz tapınaklar arasında alana ilave edilmek suretiyle daha önce
söylediğimiz Nikomedeia agorasının planı oluşturulmuştur. Pogodin ve
4
Wulff Nikomedeia'daki çalışmaları sırasında, dağın eteklerinde, açık bir
alanda, agoranın bulunduğu bir alanda, ön cephesinde altı sütunun olduğu bir
yapının kalıntılarını bulmuşlardır. Bu kalıntıların yakınında üzerinde ,.\ya8ıı
rox1ı t1~llııtfst ..yazısının bulunduğu bir sülunun kırılmış parçasını
bulmuşlardır. 5 Uzerindc Demeter heykeli olan sütunun yer aldığı agora
güneye, yani denize doğru ve dağlara doğru antitiyatro şeklinde yükselen
şehrin oluşturduğu yarım dairenin ortasında bulunmaktadır.96 Dolayısıyla,
tanrıça bulunduğu yüksek noktadan denize doğru bakmaktadır. Şehir
tanrıçası Demeter, aynı zamanda limanı ve körfezi, Nikomedeia'lıların
korunmalarını ve Nikomedeia denizciliğine kadar uzanan bereketi, bolluğu
gözetir.

Demeter'inMarcus Aurelius (M.S. 161-180) ve Lucius Verus'un (M.S.


161-169) yönetimleri döneminde üç basamak üzerinde yükselen ön cephesi
ile bir tapınağı daha vardır.n Alınlığında akroter olup, dört sütunludur ve bu
sütunlar orta kısımda yer alan kült resminin görülebilmesi için birbirlerinden
ayrılmışlardır.

Nikomedeia'da Demeter'e ait sunu yazıtlarını, sikkeler üzerindeki kült


resimlerini ve tapınak tasvirlerini gördükten sonra bu veriler ışığında
Nikomedeia'nın baş tanrıçasının Demeter olduğunu söyleyebiliriz.
Nikomedeia'da kainat tanrıçası olarak tapınım gören Demeter, aynı zamanda
şehrin temsilcisi olarak limanı ve körfezi korumuş, Nikomedeialıların
korunmalarını sağlamıştır. Bercketi ve bolluğu getirdiği düşünülmüştür.

92 RG 552.279.XCV,23; RG 571,407.XCVIII,28.
93 RG 550, 263, XCV, iO.
94 Pogodin-Wulff, a.g.e., s. 148.
95 Pogodin- Wulff, a.g.e., S. 149
96 C. Bosch, a.g.e., 5.249.
97 RG 53 i, 116, XCI,32.
184 Hülya BOYANA

Kısaltmalar ve Bibliyografya:
Akşit, O., Roma imparatorluk Tarihi, İstanbul 1985.
AM: Mitteilungeıı Arehiiologiseheıı l1ıstitlıts. Athenische Abteilung.
Arr."Bithyniaka": Arrianos, "Bithyniaka", Seripta Miııora et Fragmellta, ( Ed. AG.,
Roos), Lipsiae 1928.
Bosch, c., izmit Şehrinin Muhtasar Tarihi, çev. Osman Nuri Arıdağ, İstanbul 1937.
Bosch, c., Die KleiTıasiatisclıelı Müıızeıı der römisehen Kaiserzeit, Teil II, Band I,
Stuttgart 1935.
Brandis, "Bithynia", RE V, 1897, s.507-539.
Dio Cass.: Dio Cassius, Historia Romana. Ed. Ionnes Melber, Lipsiae 1890.
Erhat, A, "Demeter ", Mitoloji Sözlüğü, İstanbul 1984.
Farnell, L.R., The Cults o/the Grek Statess III, Oxford 1896.
Fıratlı, N., İzmit Şehri ve Eski Eserleri Rehberi, İstanbul 1970.
F Gr Hist: Die Fragmeııte der grieehisehcıı Historiker (Ed. F. Jacoby), Leiden 1962.
Head, HN ,B. Head, Historia Numorum, London 191 ı.
Herodian.: Herodianus, Tes meta Markon basileias historiai, TLG CD Rom ,
California 2000.
Hes. Theog.: Hesiodos, TheogOlıia.Hesiodos Eseri ve Kaynakları, ( çev. Sabahattin
Eyüboğlu - Azra Erhat), Ankara 199 ı.
Hom.!!.: Homeros, ilyada( çev .A. Erhat - A Kadir), İstanbul 198 ı.
Hom.Od.: Homeros, Odysseia( çev .A Erhat - A Kadir), İstanbul 198 ı.
IGR : Iııseriptiones Graeeae ad Res Romanas Peniııente. Paris.
Imhoof-Blumer, Moıınaies Graeeques, Paris 1883.
Izvestija: Russkago Archeologiceskago Instituta, Konstantinopel.
Kern, O., "Demeter", RE IV, 1903, s.2713-2764.
Klio : Beitrage wr alten Gesehiclıe,Berlin.
Koerte, "Kleinasiatische Studien V", AM XXVI ,1989, s. 398-450.
Magie, D., Roman Rllle in Asia Miııor. Princeton 1950.
Mansel, AM., Ege ve YlUlml Tarihi, Ankara 1984.
Mareade,J., RG: Reeueil Ge/l(:ral des Moııııaies grecqııes d'Asie Miııeııre I, Paris,
1953.

Nikomedeia Kenti Ye Tanrıça Demeter 185

Memn.:Memnon, Historia, Fragl7leflta, TLG CD Rom, Califomia 2000.

Meritt, B.D.- Gery, H.T.- McGregor,M.F., Tlze Atlzenian Tribute Lists, Princeton
1939.

Pogodin-Wulff, "Ad Demetris Nikomedeia Templum", Izwestija 11,1897, s. 77-184.


Pococke, R., A Description of tlZe Near East and some otlzer countries I, London
1943.

Preller, L. - Robert, C, Theogonie und Goetter, Berlin 1894.

RE: Paulys Real Encyclopadie der classiclzen Altertunıwissenschaft. München.


RG: Recueil General des Monnaies grecques d'Asie Mineure. Paris.
Robert, C, "Doidalses", RE iX, 1903, s.1266-1267.
Ruge, W. "Nikomedeia", RE XVII,I, 1936, s. 468-469.

Schmid-SUihlin II, Geschiclzte der grieclzischen Literatur, München 1920.


Simon, E., Die Götter der Griechen, München, 1985.

Skyl.: Skylax, Fragmanlar, TLG CD Rom, Califomia 2000.

Siilch, J., "Bithynische Stiiddte im Altertum", Klio XıX.. 1925, s. 140-188.


Strab.: Strabon, Geographika, , çev. A. Pekman,Coğrafya, İstanbul 1987.
Şahin, S., Neufunde von antiken lmclzriften in Nikoıııedeia ( İzmit ) und in der
Ul7lgebUlıgder Stadt, Dissertation, Münster 1973.
TAM: Tiıuli Asiae Minoris (Ed. F.CDömer), Vindoboncae 1978.
Waddington,W.H., Babelon,E., Reinach,Th., Recueil general des moıınaies
grecques d'Asie Mineure I, Paris 1910.
186 Hülya BOY ANA

.~
Nikomedeia Kenti Ye Tanrıça Demeter 187

Levha il

NIKOMEOEIA
FORUM'unun
şeması

i. Tiyatro

2. Demeter mabedi

3. imparator mabedi

4. YılanIı kurban mezbah taşı


:;',":

5. üemeter direği
,;~
, ,
~~t
\:..:~
j

6. Direkli yol <::r:


':;:
.....:
..::.;
,;:
'. ,;~
7. Rıhtım
L:.::..J

Liman
--~~----------"---------------"------------_.S-

Tarsus'ta Girit Göçmenleri (1897-1912)


Immigrants üfCrete in Tarsus (1897-1912)

Fahriye EMGİLi*
Öz

1878-1912 yılları, Berlin Antlaşmasıyla kurulan yeni dengelerin oturtulmaya


çalışıldığı, yeni sınırların çizildiği, Girit 'te süregelen Rum isyanlarının
Balkanlar 'da bir Türk- Yunan savaşına yol açtığı dönemdir. Bu şartlar altında,
Girit Adası 'nda Müslüman Türklere karşı uygulanan siyasi, iktisadi ve sosyal
baskılar ile Anadolu 'ya doğru bir göçmen akını başlamıştır. Bu çalışma ile 1897-
1912 yılları arasında Tarsus'a göçmenlerin nasıl yerleştirildiği sorusuna cevap
aramaktır.

Anahtar Kelime/er: Girit, Göç, Göçmen, Tarsus, İskan.


Abstraet
The period of 1878-1912 the balances established by the Berlin Treaty
and new borders were settled. The Greek rebellions going on in Crete
caused a Turkish-Greek war in this period. In this condilian immigrant
Muslim Turks has started to nlsh mto towards Anatolia in the Crete Island
with the polilical, economical and social preSSUl'e against them. This study
aims to show, how immigrants settled in Tarsus between 1897 and 1912.
Key Words: O'ete, Migration, Immigrant, Tarsus, Settling.

Göç, insanların içinde yaşadıkları coğrafi ve sosyo-kültürel çevreden


ayrılarak başka bir coğrafi ve sosyo-kültürel çevreye girmesidir. Kuşkusuz
göç sadece bireylerin bulundukları coğrafi çevreyi değiştirmelerinden
ibaret değildir. Göç olgusu sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi
boyutlarıyla toplum yapısını da değiştiren nüfus hareketleridir.

• Araştırma Görevlisi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsii, Tarih Bölümü.


Fahriye Emgili
190

Bu çalışmada, 1897 Türk-Yunan Savaşı sırasında ve sonrasında


Girit'ten Anadolu'ya gerçekleşen yoğun göç hareketinin bir parçası olan
Girit göçmenlerinin Tarsus'a geliş süreçlerinin değerlendirilmesi ve bu
sürecin nasıl yaşandığının anlaşılması amaçlanmaktadır.
Girit Adası'nın 1897 yılı nüfus sayıınında 300.000 olan toplam nüfusu
içerisinde 70.000 olarak belirlenen Müslüman sayısında, 1900 yılı sayımında
belirgin bir azalma meydana gelmiştir. 303.553 toplam nüfus içinde
Müslümanların nüfusu 33.496 olarak tespit edilmiştirl. Kuşkusuz, 1896- 1908
yılları arasında Ada'da Müslüman nüfusun hızla azalmasında göç önemli bir
faktördür.
1897 yılında Yunanistan'ın Ada'yı işgaliyle Girit'teki Türk fakat
çoğunlukça Rumca konuşan Müslümanlar göçe başladılar? 1897' den
itibaren Girit'ten hızla başlayan göç, Ege adalarına doğru yoğunlaştığı gibi
Anadolu'nun batı ve güney kıyılarını da etkilemiştir. Örneğin, 1899 yılı
Temmuz-Ağustos ayında İzmir3, Antalya,4 Mersin ve Tarsus'a Girit'ten
göçmenlerin geldiğini biliyoruz. Girit'ten Anadolu'nun yanı sıra Selanik'e,
Rodos'a, Cezayir-i Bahr-i Sefid'e de göç edilmiştirs.
1899 yılında sayıları giderek artan Girit göçmenlerinin yerleştirilmesi
ve üretici duruma getirilmesi başlı başına bir sorundu. İzmir üzerinden
Anadolu'ya gelen göçmenlerin İzmir' de perişan olmamaları için Adana,
6
Konya, Ankara, Halep, Beyrut, Suriye vilayetlerine sevki kararlaştırıldı •
Ayrıca yeni gelen göçmenlerin karaya çıkarılmaksızın İskenderun ve Mersin
limanlarına gönderilmeleri benimsend{ Yaşanan bu göç dalgası, etkisini
1899' da Tarsus' a Girit'ten göçmenlerin gelişiyle de göstermiştir.
Adana vilayetine gönderilen göçmenlerin Mersin, İskenderun, Adana ve
Tarsus'a yerleştirilmesi planlandı. Göçmenlerin düzenli bir şekilde
iskanlarının gerçekleştirilmesi, huzur ve refahlarını sağlayacaktı. İlk
aşamada föçmenlere ziraat araç ve gereçleri sağlanacak ve tohumluk zahire
verecekti.

ı A. Nükhet Adıyeke, Osmanlı İmparatorluğu ve Girit Bunalımı (1896-1908), TTK, Ankara,


2000,5.267.
2 Adıyeke, a.g.e., 5.270; Girit'ten Anadolu'ya göçlerle ilgili genel bilgi için bkz. Süleyman
Beyoğlu, Girit Göçmenleri (1821-1924), Türk kültürü incelemeleri Dergisi 2, İstanbul, 2000,
55.123-138.
3 1898 yılı Aralık ayında İzmir üzerinden gelen göçmen sayısının her hafta birkaç yüz kişiyi
aştığını biliyoruz. Bkz. Adıyeke, a.g.e., 5.270.
4 Fahriye Emgili, "Girit'ten Antalya'ya Yönelik Göçler (1897-1912)", "Son Bin Yılda
Antalya" Sempozyumumda Sunulmuş Yayınlanmamış Bildiri. Akdeniz Üniversitesi Tarih
Bölümü, 18-20 Aralık 2003, Antalya.
5 B.OA, Mektilbi Mühimme Kalemi (A.MKT.MHM), no: 503/29, 24.C.1316-9.1 1.1898.
6 Emgili, a.g.b.
7 B.O.A, Yıldız Perakende Sadaret (Y.PRK.A), no:86-9/823, 2-4 Mayıs 1899.

8 B.O.A, Yıldız Esas Resmi (YE.RES), no:l01-29, 20 Haziran 1899.



p
__.__
."-ı
.••••••
'""~.,.~
~_.--.--""""'--...-----_ ••...•• _=_.__..
_ •...•• .. .• _

Tarsus'ta Girit Göçmenleri (1897 - 1912) 191

Biib-ı Ali 1877'den itibaren göç ve göçmen işlerine daha fazla önem
vererek . göçmenlerin iskanlarının gerçekleştirilmesi için vilayetlerde
komisyonlar oluşturdu. Eyaletlerde görev yapan eski göçmen
komisyonlarının görevlerini başarılı bir şekilde yerine getirmedikleri
anlaşıldığından merkezden eyaletlere gönderilmek üzere yeni ekipler
oluşturuldu. Seçilen yeni iskan memurlarının tecrübeli olmasına dikkat
edilmişti. 1877'de çıkartılan bir kararla her vilayete bir iskan heyeti
görevlendiriidi. Tarsus'un bağlı olduğu Adana Vilayeti'nede Ziya Bey
memur olarak gönderildi9• Mersin'de kurulan "Muhacirun Komisyonu"nun
yetkisi de 1888' de Liva teşkilatının kurulmasıyla genişletilerek arttırıldı.
Tarsus'ta İhsaniye köyünün kurulmasında bu komisyonun çalışmaları etkili
oldu
I-Göçmenlerin İskanı
Biib-ı Ali, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Anadolu'ya gelen
göçmen kitlelerini iskan edebilmek için uygun araziler bulmaya çalışmıştır.
Bu amaçla meralar, yaylaları, miri çiftlik ve çayırları yerli halka ait olup, boş
durumda olan araziler, satın alınıp göçmenlere dağıtılmıştırıo. '
Göçmenlerin iskanı için çıkarılan padişah iradesinde göçmenlerin, iskan
edilecekleri yerleşim birimlerinde kurulacak köy ve kasabaların düzenli,
sağlığa uygun olması istenmişti. Göçmenlerin barınması için inşa edilecek
evlerin güzel, fen kurallarına uygun olmasına dikkat edilecekti. Ayrıca ucuz
da olmalıydı. Her kasaba ve köyde mektep-camilerin de inşa edilmesi
gerekiyordu. İnşaatlar kış gelmeden bitirilmeli,' göçmenlere gerekli hayvanat
ve tohumluk da sağlanmalıydı. 1900 senesine" kadar Girit gÖrmenierinin
kendi ihtiyaçlarını sağlayıncaya kadar gerekli önlemler alınac~ktı i.
Yerleşim alanları saptanırken, iklim şartlarının göçmenlere uygun
olmasına, yerleşim yerinin akarsu civarında, anayollara, istasyon, iskeleiere
yakın yerlerde kurulmasına, bataklık olmamasına çalışılacak, orman sahaları
ile kurak bölgelere göçmen yerleştirilmemesine de dikkat edilecektiıı.
1877-1908 döneminde iskan mahallerine sevk edilen göçmenlerin ilgili
talimatname gereği meskenlerinin inşası bitinceye kadar beher on haneye bir
göçmen ailesi düşecek şekilde merkez köylere dağıtılmaları planlanmıştı.
Göçmenler evlerinin inşası bitinceye kadar yerli halk tarafından
ağırlanacaklardı. İlke olarakgöçmenlerin mevcut köylerde iskan edilmesi
kararlaştırılmıştı. Ancak zorunluluk halinde göçmenler için yeni köy
kurulacaktı 13.

9 Ahmet Cevat Eren, Türkiye 'de Göç ve Göçmen Meseleleri Tanzimat Devri, İlk Kurulan
Göçmen Komisyonu, Çıkarılan Tüzükler, Nurgök Matbaası, İstanbul, 1966, s.84.
Lo B.O.A., İrade Dahiliye (İD), no: 1320/8.

II B.O.A., İrade, Girit, no: 1363, lef 2.

12 B.OA, İD, no:RA, 1316/27.


13 Nedim İpek, Rumeli'den Anadolu'ya Türk Göçleri (1877-1890), Ankara, 1994, s.161;
194 Fahriye Emgili

kararlaştırılmıştL Ancak bu durum göçmenler arasında huzursuzluklara


neden olmuştu: Göçmenler' Adana ve 'Halep Fevkalade Kumandanı Ali
Hasan" Paşa 'ya ~sundukları ,dilekçede şikayetlerini şu ilginç sözlerle
"İstithatımız te'min'edilmek üzere'Iarsus'a,i'zam'olunduk. Buraya vürüdatı
iki seneye tecavüz -ettiği halde henüz' iskanımızicra edülmeyip leyteüle' alla
ile imrar-ı vakitle medrese köşelerinde .evlad' ve
,'ıyali~i kemteranemizle
düçar-ı sefalet ve raihlal edilmekte bulunduğumuzmahaller rutubet ve
izdihamdan te'afflin ederek (... ) perişaniyetimiz 'son dereceye gel (diğini]"
bildirmişlerdir24. Buömek:' göçmenlerin göç,' sıkıntılarıyla, .iskan edildiği
yerde de uzun süre mücadele. etti kİerini
"i .•'~ ~ ıl
ortaya koymaktadır.
ı' "
. i.

Göçmenlerin' Tarsus Kazasına," '1901 yılında, yerleştirilmelerinin


üzerinden iki. 'sene geçmiş olmasına karşin:' ,.iskan işlemlerinin
gerçekleşt}rilemediğini ,ve,ıalmalan 'gereken,yevmiyelerini: düzenli olarak
alamadıklarını elimizdeki arşiv belgelerinden anlıyoruz, Bu da göçmenler
arasİnaa huzurs1.J.Zluklarin'artmasına neden olİmiştur25., •
\ .:~ ~ t 26 +., • . i. ~~.
i ~ "

Perişan bir halde, medreselerde, barınınalarına çözüm bulunmasına


ilişkin hükümete yaptiklarıH~aşVuruj~r.ı soıı:uçsuz,:kal~ıştır. Aynı zamanda
göçmenlere ,günlük .verileı:ı yiyecek de-:al11, . e!tirilirken, dağıtılan
yevmiyelerin' on, günlüğüIıün' -mal. sandığında. para kalmaması gibi bir
ned'enle ödenmemesı, göçmenlerin - karşı' karşıya bulundukları sıkıntılara
yenisini eklemiştir. Bunun üzerine göçmenler kendilerine hane verilmez ve
yevmiyeleri ödenmezse 'Mersiri'deki Jabaricı- 'Korisolosluklardan yardım
istey~cekleriı:.ıi hü~met.eb~ldi~1llW~rdir ı. i '. : i' "

. -' Hatta bu durum, 200. kişilik göçmen. grubunun -Mersin hükümet


f.

konağına.saldırıdabulunmasına yol açmıştır:. Göçmenler,' "ellerinde sopa ve


bellerinde. bıçak. vesaiie , ile .hanelerimizin . inşa 've' maışetimizin temin
edilmesini isteriz". sloganıyla hüKümet konağına hücum etmişlerdir28. "
. Ayrıca' goçmenl~r, iskanlarının gerçekİeştirildiğine dair basında yer alan
haberlerin asılsız oıduğunu,' kendilerine - inşa, bedeli olarak -verilen
yevmiyelerin yirmi beş' otuz 'gündür venlniediğinL sadec'e"şikayetlerini dile
getirmeleri üzerine kendilerine 3-4 yevmiyenin" ancak ödendiğini
belirtmişlerdir29. ,- Göçmenlerin' ;bu' artan .şikayetlerinin yanı sıra inşaat
müteahhitleri de -'istihk:akları verilmediği. halde inşaata ıdevam ettiklerini
söyleyerek yakınmaıarını dile getirmişlerdir30. '
. ;, ~.
14B.OA, A.MKT.MHM., no: 512/14,21 L 1318-11.02,1901.
15B.OA, A.MKT.MHM, no: 513/4,14 ZA 1318-05.03.1901.
16Göçmenler Tarsus'a" geldiklerinde bir süre Kubat Paşa 've Koyiıncu Medresesi'nde
barındırılmışlardır. Bkz. Tarsus Şerriye Sicili, 1305"1309; 316 nolu defter, no: 320/2-13.
17 B,OA, A,MKT.MHM,no: 512/14,21 L 1318~11.02.1901. •
28 B.OA, A.MKT,MHM, no: 513/4,14 ZA 1318.05.03,1901. "
29 B.O.A" A.MKT.MHM., no: 518/14,21 L 1318-11.02,1901. •
30 B.OA, A.MKT.MHM, no: 513/4, 14 ZA 1318-05.03,1901.
Tarsus'ta Girit Göçmenleri (1897 - 1912) 195

Göçmenlerin çektikleri sıkıntının taşkınlık yapacak boyuta gelmesinin


ardından, yevmiyelerin biran önce ödenmesi için Dahiliye Nezareti ile
Muhacirin İslamiye Komisyonu arasında yazışmalar başlamış ve göçmenlere
on günlük yevmiyeleri ödenmiştir. Ne var ki, yevmiyelerin sadece bir kısmı
ödenmişti. Mersin ve Tarsus'a yerleştirilenlere ödenmesi gereken toplam
2000 lira tutarın ödenmesi mümkün olmadığından, çıkacak her türlü olay
için önlem alınması yoluna gidilmiştir. Ayrıca, göçmenlerin hükümet
konağına yaptığı saldırıya ön ayak olan Giritli göçmenler Hasan Ağa, Hasan
Bin Derviş, Bezarul, Mustafa ve Hacı Şerifaki'nin Adana Vilayeti'nin diğer
bir ucuna sevk ve iskan edilmeleri "teb'jd ve terbiyeleri esbabının istikıniili"
Dahiliye Vekaleti 'nce kararlaştırılmıştır (Ağustos 1902)3 ı.
Göçmen köylerinin yerleri saptanırken yerleşim yerinin özelliklerinin
yanı sıra göçmenlerin tarımsal uğrıışıları da göz önünde bulundurulmuştur.
Aksi durum ise göçmenlerin sefil olmalarına32 ve iskan bölgelerini terk
etmelerine veya iskan bölgelerinin değiştirilmesine neden olmuştur. Örneğin
ilk önce Adana Payas kazasına gönderilen Girit göçmenleri burada ancak iki
yıl kalmışlardır. Göçmenler, kendilerine verileceği söylenen evlerin
verilmemesi ve tarımsal uğraşılarını Payas Kazasında sürdürememeleri
nedeniyle şikayetlerini şu sözlerle "aç ve bilaç kaldığımızdan kazayı mezkur
ile Payas kazasının her cihetini keşf-i güzar ettikse de kulları gibi
rençberlerin ma işetini de temin edecek kesb ve kar bulunmadığı cihetle
kisse-i çakıranem dahi birer mesken inşasına muktezidar olamadığımız gibi
bizzaruri Tarsus Kazasına nakl ve hicrete mecbur olduk,,33. ifade etmişlerdir.
Ayrıca göçmenler şikayetlerinde Hamidiye kazasında iskan edilen diğer
göçmenler için hane inşa edildiğini, kendilerinin Hamidiye Kazasını terk
ettiklerine dair durumun doğru olmadığını, içinde bulundukları
perişanlıklarını defalarca dilekçe ile ilgili makamlara bildirseler de iki
senedir yevmiye alamadıklarını ve ufak tefek eşyalarını satarak geçimlerini
sağlamaya çalıştıklarını ifade etınişlerdir34.
Dolayısıyla, Tarsus'a Girit'ten gerçekleşen bu göç hareketi, Tarsus'un
olduğu gibi Adana Vilayeti'nin de demografik, toplumsal ve ekonomik
çehresini etkilemiştir. Hiç şüphesiz, bu da yeni toplumsal ve siyasal
örgütlenme biçimlerinin oluşumuna zemin hazırlamıştı. Sonunda, bu
toplumsal ve siyasal dönüşüm 1923 yılında yeni Türk devletinin
kurulmasıyla sonuçlandı.1924 yılına gelindiğinde Girit'ten göçün son
halkası 30 Ocak 1923 Türk-Yunan Mübadele Sözleşmesi ve Protokolü ile

31 B.OA, A..MKT.MHM, no: 513/4, 14 ZA 1318-05.03.1901.


32 Örneğin, Adana'ya sevk edilen 1000 hane göçmen in 800'ü sefil olmuş diğerleri ise henüz
iskan edilemediklerİ için başka yerleşim alanlarına dağılmışlardıf. Bkz. B.O.A., AD,
no: 1151/179- ı.
33 B.O.A., A.MKT.MHM., no: 519734, 29 C 1320-02.10.1902.
34 B.OA, A.MKT.MHM., no: 519734, 29 C 1320-02.10.1902.
196 Fahriye Emgili

tamamlandı. Ada'da kalan Girit Müslümanlarının büyük çoğunluğu


Türkiye'ye göç etmek zorunda kaldı. Mübadele ile Girit'ten gelen
Müslüman göçmenler Anadolu'nun Antalya, Mersin (Tarsus)35, Ayvalık
gibi kıyı şehirlerine yerleştirildiler.

L.Arşiv Belgeleri
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (B.O.A):
A.MKT.MHM, no: 503/29, 24.C.1316-9.1 1.1898, no: 54/64, 17 RA 1319-
04.07.1901, no: 54/64, 14 ZA 1318-05.03.1901, no: 527/20, 27 RA
1321.-26.03.1903, no: 519/2, 17 RA 1320-23.06.1902 ,no: 512/14,21 L
1318-11.02.1901, no: 519/734,29 C 1320-02.10.1902.
B.O.A., AD, no: 1151/179-1, no: i151/179-1.
B.O.A, Y.PRK.A, no:86-9/823, 2-4 Mayıs 1899.
no:86-9/823, 2-4 Mayıs 1899.
B.O.A, YE.RES, no: 101-29,20 Haziran 1899.
B.O.A., İrade, Girit, no: 1363, lef 2.
B.O.A., İrade Dahiliye, no: 1320/8, no:RA, 1316/27.
B.O.A., DH.MUİ, no:5-1/50, ıı.ş.13ı7.
B.O.A, DH.İ.D, no:21/97-1, 17 Cemaziyel- Evvel 1327-3 Mayıs 1911.
Tarsus Şerriye Sicili, 1305-1309,316 nolu defter, no: 320/2-13.
ı.Araştırma ve İnceleme Eserler
.\dıyeke, Nükhet, Osmanlı İmparatorluğu ve Girit Bunalımı (1896-1908),
. TTK, Ankara, 2000.
Süleyman Beyoğlu, Girit Göçmenleri (1821-1924), Türk kültürü
incelemeleri Dergisi 2, İstanbul, 2000.
Emgili, Fahriye, "Girit'ten Antalya'ya Yönelik Göçler (1897-1912)", "Son
Bin Yılda Antalya" Sempozyumumda Sunulmuş Yayınlanmamış Bildiri,
Akdeniz Üniversitesi Tarih Bölümü, 18-20 Aralık 2003, Antalya.
Emgili, Fahriye, Mersin Mübadilleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin, 2004.

35Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi ile Mersin ve Tarsus'a gelen Girit göçmenleri ile ayrıntılı
bilgi için bkz. Fahriye Emgili, Mersin Mübadilleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin, 2004.
Tarsus'ta Girit Göçmenleri (1897 - 1912) 197

İpek, Nedim, Rumeli'den Anadolu ya Türk Göçleri (1877-1890), Ankara,


1994.
İpek, Nedim, " Göçmen Köylerine Dair", Tarih ve Toplum, S.lS0, Haziran
1996.
Eren, Ahmet Cevat, Türkiye'de Göç ve Göçmen Meseleleri Tanzimat Devri,
İlk Kurulan Göçmen Komisyonu, Çıkarılan Tüzükler, Nurgök Matbaası,
İstanbul, ı966.
r--~~~-~" ----

Zaptiye Teşkilatı'nın Düzenlenmesi (1840-1869)


Arrangement of Zaptiye Institution (1840-1869)

Ali SÖNMEZ.

Öz
Tanzimat Fermanı sonrası kurulmaya başlanan zaptiye teşkilatı, iç
güvenliğin merkezileşmesine yönelik adımlardan birisi olmasına ve Tanzimat
dönemi boyunca İmparatorluk genelinde çok önemli görevler üstlenmesine
, rağmen, teşkilatın düzenlenmesine yönelik bilgilerimiz oldukça sınırlıdır. Nitekim,
" zaptiye teşkilatıyla ilgili geniş çaplı ilk düzenlemenin 1869-1870 yılları arasında
gerçekleştiği kabul edilmekle birlikte, Zaptiye Müşiriyeti 'nin. kuruluşunu müteakip
hazırlanan 1846 tarihli Zaptiye Askeri Nizamnamesiyle, Islahat Fermanı sonrası
1861 ve 1864 yıllarında yürürlüğe giren nizamname ve yönetmelik hakkında,
günümüze değin herhangi bir bilgiye yer verilmemiştir. Bu sebeple çalışmanın
konusu, 1840-1869 tarihleri arasında zaptiye birliklerinin yapısı ve işleyişinde
ortaya çıkan sorunların giderilmesi için uygulamaya konulan düzenle~elerin, yeni
kaynaklar ışığında değerlendirilmesi olarak tasarlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: İç Güvenlik, Zaptiye, Zaptiye Teşkilatı, Zaptiye Müşiriyeti
.Abstract

Our information regarding the arrangement of the corps are very limited
although the Zaptiye Teşkilatı which had been started to establish in the aflermath of
Tanzimat Ferman was one of the steps towards centralization of internal security
and that it had taken very significant roles in Empire in general during the Tanzimat
period. As amatter of fact, it was understood that the first wide scale arrangement
regarding the Zaptiye Teşkilatı had been accepted to be realized between the years
of 1869-1870, and that no extant information has been provided regarding the
"Zaptiye Askeri Nizamnamesi" which was prepared afler the establishment of
Zaptiye Müşiriyeti and regarding the regulations and instructions in 1861 and 1864
afler the Islahat Ferman .Therefore, the subject of this study has designed to
evaluate the arrangements whieh were applied in resolving the problems faeed in

• Arş. Gör. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyaı Fakültesi, Tarih Bölümü.
Ali Sönmez
200

proeeedings and the strueture of Zaptiye Teşkilatı between the years of 1840-1869 in
lights ofnew resourees.
Keywords : Internal Seeurity, Zaptiye, Zaptiye Teşkilatı, Zaptiye Müşiriyeti

Tanzimat Fermanı sonrası kurulmaya başlanan zaptiye teşkilatı, görev


yaptığı 39 yıl boyunca (1840-1879), imparatorluğun en önemli iç güvenlik
organizasyonu olarak varlığını sürdürmüştür. Gerek taşra (Anadolu ve
Rumeli) ve gerekse İstanbul'un güvenliğinin sağlaması yönünde önemli
görevler üstlenen zaptiye teşkilatı, kuruluşundan itibaren imparatorluğun
içinde bulunduğu idari, mali, sosyal ve siyasi gelişmelerden olabildiğince
etkilenmiş ve bir süreklilik hali içerisinde mevcut şartlara en uygun hale
getirilmeye çalışılmıştır. Ancak günümüze kadar yapılan
değerlendirmelerde teşkilatın bu yönü üzerinde pek fazla durulmadığı gibi,
1846, 1861 zaptiye askeri nizamnameleriyle, 1864 tarihli yönetmelikten ise
hiç bahsedilmemiştir. Bu açıdan bakıldığında zaptiye teşkilatının ilk idari
düzenlenmesi olarak kabul gören 1869 tarihli nizamname, aslında uzun
yıllardır devam eden çalışmaların son safhasını teşkil etmektedir. Bu
sebeple çalışmanın amacı, ilk kez yayınlanacak bulgular çerçevesinde
zaptiye teşkilatının düzenlenmesine ilişkin sürece katkı yapmaya yönelik
olup, öncelikle zaptiye teşkilatının kurulması sonrası ortaya çıkan sorunlar
üzerinde durmamız gerekmektedir.
Gülhane Hatt-ı Hümayunu, bir yandan ülke yönetiminde yeniden
yapılanma dönemini başlatırken, diğer yandan ise İmparatorluk genelinde
pek çok makam ve mevki tarafından yürütülmeye çalışılan güvenlik
uygulamasında yapılması düşünülen değişikliklerin de habercisi olmuş;
Tanzimat döneminin temel niteliği ve en belirgin özelliği olan
merkeziyetçilik, bu dönem kurulması düşünülen güvenlik anlayışı ve
uygulamalarını da etkilemiştir. Fermanda mal, can ve namus konusunda
şer'i hüküm gereğince bütün tebaaya emniyet-i himile verildiği belirtilerek,
ceza davaları açık ve etraflıca görülmedikçe ve suçlular hakkında şer'i
hüküm tertip edilmedikçe, kimsenin açık ya da gizli öldürülemeyeceği,
çıkarılacak kanunların ihlal edilmesi halinde tatbik edilecek müeyyideleri
havi ceza kanunnamesi çıkarılacağı ve suç işleyen herkesin bu kanuna göre
cezalandırılacağı açık bir dille ifade ediliyordu. Ancak gerek mal, can ve
namus güvenliğinin sağlanabilmesi ve gerekse de merkez ve taşrada
gerçekleştirilmeye başlanılacak olan düzenlernelerin uygulanabilmesi, her
şeyden önce merkezin kontrolünde hareket edecek yeni bir güvenlik ağını
gerektiriyordu.
- ----------~ -~-------.----.---.:-------c....._...- . a

Zaptiye Teşkilatı 'nın Düzenlenmesi (I 840- i869) 201

Bu sebeple Gülhane Hatt-ı sonrasında öncelikle. bir ceza kanunnamesi


hazırlanarak 3 Mayıs 1840 tarihinde yürürlüğe kondu 1. İç güvenliği yakından
ilgilendiren bu yasal düzenlemenin akabinde ise ülke çapında dağınık halde
bulunan iç güvenlik birimlerinin merkezileşme sürecine ait çalışmalara
geçildi. Öncelikle Derbentçilik, Martalosçuluk, Köprücülük ve Su Yolculuk
mükellefiyetleri kaldırılarak, bu çeşit görevler hükümete mal edildi ve bu
gibi hizmetlerde görevli kaza ve köyler halkı devlet vergilerini diğer
yurttaşlar gibi ödemekle görevli tutuldu2. Apıca tezkeresiz yolculuk men
edilerek bir Mürur Nizamnamesi çıkarıldı. Yapılan bu düzenlemelerle
paralel ve hemen hemen aynı tarihlerde ise zabitleri doğrudan merkezce
atanan yeni zaptiye birlikleri kurulmaya başlandığı gibi4, devletin uzun
yıllardır tasfiyesine çalıştığı tımarlı sipahi örgütü, 1844 yılında kaldırılaraks,
oluşturulan zaptiye birliklerine eklemlendi.
Zaptiye Müşiriyeti'nin Kuruluşu ve 1846 Tarihli İlk Zaptiye
Nizamnamesi
Tanzimat Fermanı sonrasında yapılan çalışmalar merkezi güvenlik
anlayışının tesisinde önemli olmakla beraber, zaptiye birliklerine tam
anlamıyla işlerlik kazandırmak, dolayısıyla da iç güvenliğin sağlanmasına
yönelik beklentilerin gerçekleşmesi mümkün olmadı. Özellikle zaptiye
birliklerinin çalışma esaslarına ait her hangi bir düzenleme yapılmadığından,
pek çok bölgede fazla veya eksik birliklerin oluştuğu görülmekteydi.
Birliklerin oluşturulabildiği yerlerde ise zaptiye neferlerini -kahvecilik ve
tütüncülük gibi- asıl işleri dışında kullanma eğilimi, güvenliğin
sağlanmasında sıkıntılar yaratıyordu. Bir başka sorun birliklerin nefer
ihtiyacına yönelikti. Bahar ve yaz aylarında artan eşkıyalık ve hırsızlık
olaylarına karşı uygulamaya konulan geçici zaptiye neferi istihdamından
istenilen verim alınamamış, bu suretle istihdam edildiklerini bilen neferlerin

ı Tahir Taner "Tanzimat Devrinde Ceza Hukuku", Ta.<:zimat I, Milli Eğitim Bakanlığı
Yayınları, İstanbul 1999, s. 226. Ceza Kanunnamesi yeni harflerle Reşat Kaynar tarafından
yayınlanmıştır. Reşat Kaynar, Mustafa Reşit Paşa ve Tanzimat, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara 1991, s. 295-301.
2 Mustafa Nuri Paşa, Netayic ü1-Vukuat, (Sadeleştiren: Neşet çağatay), C. III-N, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara 1992, s. 29 i; Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğunda Derbent
Teşkilatı, Eren Yayınları, İstanbul 1990, s. 155.
3 Musa Çadırcı, "Tanzimat Döneminde Çıkarılan Men-i Mürur ve Pasaport Nizamnameleri",
Belgeler, XV/19, 1993, s. 172.
4 Tanzimat mucibince bazı eyaletiere müşir, ferik ve mirlivalar tayin olunup, umur-u
zaptiyenin bunlara gönderilmesine dair hüküm için bkz; Cevdet Dahiliye, 14521, Zilka'de
i255/0cak-Şubat 1840.
5 Cevdet Zaptiye, No: 2923, 6 Safer 1260/26 Şubat 1844. Tımarlı sipahilel'in kaldırılış
sürecine ilişkin geniş bilgi için ayrıca bkz; Veli Aydın, 'Tımar Sisteminin Kaldırılması Süreci
ve Bazı Değerlendirmeler, OTAM, S. 12, Ankara 2001; Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde
Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara
1997.
202 Ali Sönmez

işlerini önemsemedikleri görülmüştü. Zaptiye birliklerinin önemli bir gücünü


teşkil edeceği düşünülen tırnartı kesiminin ise gelir kaybına uğrayacak
olmalarından dolayı, tımar gelirlerinin yarısı ile emekli olmak istemeJ?eleri,
tımarlıların zaptiye birliklerinde istihdamını güçleştirmekteydi. Ustelik
tımarlı kesiminin zaptiyede istihdama alışmamış adamlar olmaları da
sorunun bir başka boyutunu oluşturuyordu.
İç güvenliğe ilişkin hususlarda çalışmalar yapacak olan Zaptiye
Müşiriyeti, böyle bir ortamda yani, hem merkezi güvenlik anlayışının tam
anlamıyla tesis edilebilmesi ve hem de iç güvenliğin uzmanlaşması ve
kurumsallaşması çerçevesinde kuruldu. Müşiriyetin kuruluşuna dair takvim-
i vekiiyi' nin 297. sayısında, zabıta işlerinin Seraskerlik tarafından
yürütülmesinin, askerin asıl işlerinin aksamasına sebebiyet verdiği, ayrıca
zabıta işlerinin mülki işlerden sayılması ve bağımsız bir makama
verilmesinin daha uygun olacağı belirtildikten sonra, bu işlerle meşgul
olmak üzere "Zaptiye Müşiriyeti 'nin" kurulduğu şeklinde açıklanıyordu6.
En önemli görevi iç güvenliğin sağlanması için gerekli olan
düzenlemeleri görüşmek ve uygulamak olan müşiriyet, halkın rahat ve huzur
içerisinde yaşayabilmesini kolaylaştıracak nizamname ve tasarıları
hazırlayacaktı. Müşiriyet, iç güvenliğin sağlanmasına yönelik görevlerini
başkentte doğrudan doğruya kendisinin idaresinde, taşrada ise mülki
idarecilerin emrinde oluşturulacak olan zaptiye birlikleri vasıtasıyla
yapacaktı. Bu birliklerin kimlerden teşekkül edeceği ve özlük işleriyle ilgili
düzenlemeler de yetkisi dahilinde bulunacaktı.
Nitekim zaptiye birliklerine ilişkin ortaya çıkan sorunların
halledilebilmesine yönelik ilk düzenleme, Zaptiye Müşiriyeti'nin kuruluşunu
müteakip hazırlanan nizamname ile giderilmeye çalışıldı. "Zaptiye Askerine
Dair Nizamaf" başlığını taşıyan ve günümüze değin araştırmacıların
dikkatinden kaçmış olan niıamname7, 1840 yılından beri Anadolu ve
Rumeli'de faaliyet gösteren zaptiye birliklerine ilişkin yapılan ilk düzenleme
olması sebebiyle son derece önemlidir.
Birer nüshası Anadolu ve Rumeli ordusu komutanlıklarına da
gönderilen nizamname8, öncelikle zaptiye birliklerinin kurulacağı bölgeleri
hükme bağlamaktaydı. Buna göre Rumeli tarafında Edirne, Silistre, Vidin,
Niş, Üsküp, Manastır ve Selanik eyaletleriyle, Gelibolu Sancağı ile Kaza-i
Erba'a; Anadolu tarafında ise Hüdiivendigiir, Kastamonu, Ankara, Sivas,

6 Takvim-i Vekiiyi, Sayı: 297, 18 Safer 1262/15 Şubat 1846; Osman Nuri Ergin, MecelIe-i
Umur-ı Belediye, Cilt: II, İstanbul 1922, s.887. Zaptiye Müşiriyeti ile ilgili geniş bilgi için
ayrıca bkz; Ali Sönmez, Zaptiye Teşkilatının Kuruluşu ve Gelişimi, Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yaymlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2005.
7 YEE, 36/1, i7 Zilka'de 1262/7 Kasım 1846.
8 BEO, A.DVN.MHM, 3-A/55, i7 Muharrem 1263/5 Ocak 1847.
----~---~-----..,..-...-_.--~-----opo-------._--~
..

Zaptiye Teşkilatı'nın Düzenlenmesi (1840-1869)


203

Konya, Aydın ve Saruhan eyaletleriyle, Biga ve Kocaeli Sancakları zaptiye


birliklerinin kurulacağı ilk bölgelerdi. Zaptiye birlikleri her eyaletin
ihtiyacına göre süvari, piyade olarak vali ve mutasarrıfların gözetiminde
kurulacak, geçici zaptiye istihdamına ise yeterli verim alınamadığı
gerekçesiyle son verilecekti.
Nizamnamenin bundan sonraki hükümleri zaptiye birliklerinin
kimlerden teşekkül edeceği ve görevlerine ilişkin düzenlemeleri
içermekteydi. İlk olarak nizarnnamede belirtilen eyalet ve sancaklara
doğrudan merkez veya bölgenin tanınmış kişilerinden bir zaptiye sergerdesi
tayin olunacaktl. Doğrudan valinin emrinde görev yapacak olan
sergerdelerin maiyetinde ise yine bölgeleri ahalisinden güvenilir zaptiye
bölük başı ve zaptiye katibi bulunacaktl. Eyalet ve sancaklarda
teşkilatlanacak olan zaptiye birlikleri onar kişilik gruplar halinde
düzenlenecek ve bunların başına birer çavuş atanacaktı. Zaptiyede görev
alacak zabit ve neferlerin maaşları her ay başında bulundukları mahallerin
memleket meclislerince ve bölgenin rayicine göre hesaplanarak ödenecekti.
Zaptiye birliklerinde görev yapacak neferlerin 25 yaşından büyük ve
ehl-i ırz ve dirayetli kişiler olmasına ve kefil göstermelerine özellikle dikkat
edilecekti. Birliklerde görev yapacak çavuş ile süvari-piyade zaptiye
neferlerine mahsus olmak üzere darbhane-i amire'de özel nişanlar
hazırlanarak birliklere dağıtılacaktı.
Zaptiye neferlerinin görev sürelerine ilişkin, asakir-i nizamiye
statüsünde olmadıklarından, her hangi bir tarih belirlenmemişti. Bu sebeple
her ne vakit ihraçlarını isterlerse zaptiye birliklerinden ayrılmalarına
müsaade edilecek, ancak ayrılan neferlerin. yerine süratle yenileri ikama
edilecekti.
Her eyalette ve o eyalete bağlı kaza ve sancaklarda görev yapacak
zaptiyebirliklerine aİt yoklama defterleri, her ay. başında sancak
meclislerince hazırlanarak eyalete gönderilecekti. Hazırlanan yoklama
defterlerinde zaptiye birliklerinde görev yapan zabitler ile süvari, piyade ve
derbentçiler ayrı ayrı gösterilecek, her birinin isimleri, eşkalleri ve nerede
görevaldıkları ayrıntılarıyla belirtilecekti. Daha sonra da eyaletin geneline
aİt zaptiye bilgilerini içeren bir defter, eyalet meclisince hazırlanarak, vali
tarafından Zaptiye Müşiriyeti'ne gönderilecekti.
Zaptiye birliklerinin en önemli görevi şehir içi ve kırsal alanın
güvenliğine ilişkindi. Buna göre önemli geçit ve yolların korunması için
derbentlerde de istihdam edilecek zaptiyeler ayrıca, çeşitli tahsil işleri ile
posta tatarlarının güvenliğini de sağlayacaklardı. Zaptiye birlikleri bu.
görevlerini icra ederken uğradıkları kasaba ve köyler ahalisinden hiçbir
suretle parasız yem ve yiyecek almayacaklar, bu tür hareketleri görülenler,
zaptiye bölük başıları veya çavuşlar vasıtasıyla derhal merkeze bildirilecekti.
Ali Sönmez
204

Zaptiye birliklerinde görevalan zabitlerden (sergerde, başkatip ve bölük


başılar) hırsızlık vs. uygunsuz hareketlerde bulunan olur ise cezalarının
belirlenmesi için bir rapor hazırlanarak Dersa'adet'e gönderilecekti. Bu tür
hareketleri görülen düşük rütbedeki katip, çavuş ve zaptiye askerlerinin
durumları ise bizzat eyalet meclisinde görüşüldükten sonra merkeze
bildirilecekti. Zaptiye birliklerinde görev yapan bölükbaşı,. katip veya
çavuşlardan birinin değiştirilmesine lüzum görülürse, durum valiye haber
verilecek, gerekli araştırmanın yapılmasının ardından gereği icra olunacaktı.
Ancak sergerdelerin değiştirilmesi lüzumunda, öncelikle Zaptiye Müşiriyeti,
daha sonrada Bab-ı ali'nin onayı şartlı. Sancak ve kazalarda zaptiye
neferlerinden birinin ihracı halinde ise çıkarılma sebebi ile yerine
görevlendirilen neferin göreve başlama tarihine ait bir pusula hazırlanarak
derhal vali ve zaptiye sergedesine gönderilecek, ayrıca ihraç olunan neferde
bulunan nişan da göreve başlayan kişiye verilecekti. Yöneticilerin
yakınlarını veya hizmetkarlarını zaptiye kaydederek usulsüz maaş alınması
veya zaptiye askerlerinin özel işlerde kullanılması kesinlikle yasaktı. Bu tür
fiillerde bulunanlar her kim olur ise olsun derhal cezalandırılacaktı.
Nizamnamenin son kısmı ı844 yılından itibaren zaptiye birliklerinde
görev yapmalarına olanak sağlanan tımarlı kesinime ayrıımıştı. Buna göre
zaptiye birliklerinin kurulacağı bölgelerdeki İlmarlı takımından yaşlı ve
sakat olanlar ile ailesinden tımar intikal eden fakat zaptiyede istihdama
uygun olmayanlar, vakit geçirilmeden yarı tımar hasılatlarıyla emekli
edileceklerdi. Zaptiyede istihdama uygun olan İlmarlıları bu işe özendirmek
amacıyla da tımar hasılatlarının yarı bedelinden başka zaptiye neferlerine
verilecek maaşın da verilmesi uygun görülmüştü.
Zaptiye birliklerinin kuruluş, görev ve sorumluluklarını belirleyen bu
nizamname, 1840 yılından beri Anadolu ve Rumeli'de faaliyet gösteren
birliklerin daha düzenli çalışması ve denetlenebilmesine yönelik hükümleri
içerirken, uygulamada öncelik kesin denetimin sağlandığı bölgelere verildi.
Yüzyıllardır güvenlik uygulaması farklı tarzda yürütülen İstanbul ise söz
konusu nizamnamenin kapsamı dışında bırakıldı. Konuyla ilgili olarak
Zaptiye Meclisi tarafından 20 Aralık 1846 tarihinde hazırlanan mazbatada;
İstanbul' da güvenlik işlerinin öteden beri nizamiye askerleri ve kavvaslar
tarafından yürütüldüğü, ancak özellikle kavvasıarın bu işte yetersiz olduğu
belirtiliyordu. Taşrada uygulamaya konan nizamnamenin İmparatorluğun
başkenti olan İstanbul'un güvenliğini sağlamada yetersiz kalacağı
vurgulanarak, İstanbul' da görev yapacak zaptiye birliklerinin asakir-i
nizamiye usulü üzere bölükler şeklinde düzenlenmesi ve kavvaslardan işe
yarar olanlarının da bu birliklerde görev yapabilecekleri tavsiye ediliyordu.
Zaptiye Meclisi 'nin bu önerisi Dar-ı Şura-yı Askeri, Meclis-i Vala ve
Meclis-i Umuml'de görüşülmesinin ardından yürürlüğe girerek,
Zaptiye Teşkilatı 'nın Düzenlenmesi (ı 840- ı869)
205

İstanbul' daki zaptiye alaylarının kurulmasına dair çalışmalar süratle


başlatıldt
Buna göre Zaptiye Müşiriyeti'ne bağlı olan Dersa'iidet, Üsküdar ve
Beşiktaş'ta toplam yedi bölük asiikir-i zaptiye kurulacaktı. Bu bölüklerden
4'ü Dersa'iidet'te diğer 3 bölük ise Üsküdar, Beşiktaş ve Biib-ı Zaptiye'de
görev yapacaktı. Her bir bölük; bölük başı, müliizım, katip, 9 çavuş, 85
piyade ve 5 tane de süvari olmak üzere i02, yedi bölüğün toplamı ise 7 14
kişiden ibaret olacaktı. Yedi bölüğü n tümü bir sergerde kumandasına
verilirken, sergerdenin maiyetinde ayrıca iki katip görev yapacaktılO.
Görüldüğü üzere Zaptiye Müşiriyeti'nin kuruluşu ile birlikte ülke
geneline şamil bir iç güvenlik organizasyonun oluşturulmasına yönelik
adımlarda, İstanbul yüzyıllardır süren ayrıcalıklı konumu devam ettirmiş ve
burada ki zaptiye birlikleri, taşradaki emsallerinden farklı tarzda
düzenlenmiştir. İstanbul'da ki uygulamanın başarıyla işlemesi, daha sonraki
yıllarda taşrada görev yapan zaptiye birlikleri için emsal teşkil edecek olması
bakımından önemlidir.
Müşiriyetin kuruluşunun akabinde yapılan çalışmalar, gerek İstanbul ve
gerekse de taşrada iç güvenliğin sağlanmasına yönelik olarak görece bir
gelişmenin yaşanmasına sebebiyet vermiş se de, özellikle taşrada görev
yapan zaptiye birliklerinin yeni nizamname gereğince kurulması pek kolay
olmadı. Nizaınnamenin yayınlanmasından itibaren yaklaşık üç sene
geçmesine rağmen, ilk uygulama alanlarından birisi olarak tespit edilen
Ankara' da, zaptiye birliklerine bir düzen verilebilmiş değildi 1 i. Birliklerin
kurulması için gereken nakit para ihtiyacı ise konunun bir başka boyutunu
oluşturuyordu. Nizamnamenin hemen akabinde taşra ve İstanbul'da
oluşturulacak zaptiye birlikleri için gerekli meblağ hesaplandığında yaklaşık
on dört bin keselik açık olduğu anlaşılınca, bunun bir kısmının tımarlıların
emeklilik işlemlerip.den yapılan tasarrufla kapatılması düşünüIdiP. Ancak
tımarlı kesimini bu birliklere dahil etmek de sanıldığı ölçüde kolayolmadı.
1850 yılında Trabzonl3, Karasi, Saruhan, Bolu ve Karahisar-ı Sahip'tel4
tımarlıların emeklilik işlemleri halen devam etmekteydi. 1848 senesinden
itibaren zaptiye birlikleri oluşturulmaya başlanan Erzurum'da ise, yapılan

9 BOA, İ.MSM, 134, 1 Safer 1263/l8 Ocak 1847.


10 BOA, İ.MSM, 173,22 Cemiiziyye'l-evvel 1264/27 Nisan 1848. .
ii Ankara Valisi Vecihi Paşa tarafından 1849 yılında kaleme alman tahriratta; Ankara, Çankırı
ve Kayseri sancaklarında güvenliğe dair işler için başıbozuk askeri tertip edilmesinin
lüzumuna değinilmiş, Meclis-i Viiiii'da yapılan görüşmelerde zaptiye nizamnamesinin
tanzimine kadar başıbozukların kullanılabileceği belirtilmiştir. A.AMD, 14/57, 29 Zilhicce
1265/16 Kasım 1849.
12 A.AMD, 2/22, 19 Şevva11263/30 Eylül 1847.
13 A.AMD, 16/44,29 Safer 1266/14 Ocak 1850.

14 BEO, A.DVN.MHM, 8A/92-1, 4 Rebi'ül-iihir 1266/17 Şubat 1850.


-.::::::F

Ali Sönmez
206

tüm uyarılara rağmenıs, tımarlıların nizamına uygun olarak emekli edilmeleri


l6
ve zaptiye birliklerinde istihdamıarı ancak 1852 yılında gerçekleşebildi .
Aynı durum Diyarbakır içinde geçerliydil7•
Zaptiye birliklerinin kurulabildiği yörelerde ise klasik alışkanlıklar
halen devam ediyordu. Nitekim 1849 tarihinde yürürlüğe konan Eyalet
Meclisleri Nizamnamesinde kuruluşun içerisinde bulunduğu sıkıntılar açıkça
dile getirilmekteydi. Söz konusu nizamnamenin 18. ve 19. maddelerinde;
zaptiye erlerinin güvenlik, mülkiye ve vergi tahsili işleri dışında, şunun
bunun özel hizmetlerinde çalıştırılmamaları, belirlenen sayıdan daha az nefer
istihdam edilmemesi, bunların karşılıksız olarak halktan yem ve yiyecek
almamaları ve yol güvenliğini mutlaka sağlayarak posta tatarlarının günü
gününe gidip gelmelerinin temini gibi hususların altı bir kez daha
çiziliyordu18• .

Zaptiye birliklerinin nizamına uygun kurulmasında yaşanan sıkıntılar ve


eski alışkanlıklarını devam ettirme eğiliminde olan yöneticilerin yarattığı
kargaşa sebebiyle yeni kuruluş istenilen başarıyı gösteremedi. Bunun üzerine
gerek merkezi yönetim ve gerekse Zaptiye Müşiriyeti, zaptiye birliklerinde
yaşanan sıkıntıları gidermeye yönelik çalışmalarına, 1850 yılından itibaren
hız verdi. Öncelikle taşradaki zaptiye neferlerini tetkik etmek üzere Sami ve
İsmet Paşalar Anadolu'ya teftişegönderilerekl9, kendilerinden zaptiye
askerlerine ilişkin gösterilen masraflarındoğru olup olmadığının
araştırılması istendi20. Bu arada hemen aynı tarihlerde valilerin iç güvenliğe
dair yetkilerinin düzenlenmesine ilişkin de bir çalışma başlatıldı.
Bilindiği gibi, Tanzimat'ın ilanı ile birlikte valilerin yetkileri kısılmış,
taşrada oluşturulan meclislere hemen her konuda verilen yetkilerle, valiler
alınan kararları yürüten üst düzeyde bir görevli konumuna getirilmişteı. Bu
husus iç güvenlik alanında da devam ediyordu. 1846 yılında yayınlanan ilk
zaptiye nizamnamesinde, zaptiye birliklerinin kuruluşu ve denetlenmesi gibi
hususlarda genelolarak eyalet meclislerine yetki verilirken, sergerde ve
bölük başı gibi büyük zabitlerin azil ve atanma işlemleri de doğrudan
merkezin inisiyatifine bırakılmıştı. Ancak özellikle büyük zabitlerin atanma
ve azil işlemlerinin doğrudan merkez tarafından yapılması, iç güvenlik gibi

15 AAMD, 8/61,17 Recep 1265/9 Haziran 1849.


16 BEO, ADYN, 75/30, 5 Rebi'ül-ahir 1268/28 Ocak 1852.
17 BEO, ADYN; 76/36, 4 Cemaziyye'l-ahir 1268/26 Mart 1852.
18 Musa Çadırcı, "Eyalet ve Sancak Merkezlerinde Meclislerin Kurulması", Yusuf Hikmet
Bayur'a Armağan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1985, s. 257-277; Aynı Yazar,
a.g.e., s. 321.
19 AAMD, 25/67, 17 Muharrem 1267/22 Kasım 1850.
20 BOA, tDH, 14137,3 Recep 1267/5 Mayıs 1851.
21 Valilerin yetkilerinin kısılması ile ilgili geniş bilgi için bkz; Musa Çadırcı, a.g.e., s. 224-
227.
Zaptiye Teşkilatı'nın Düzenlenmesi (1840-1869) 207

çabuk karar almayı gerektiren bir meselede, gecikınelere sebep olduğundan,


durum Meclis-i Viiiii'da gözden geçirilerek, valilerin bu konulara dair
yetkilerinin arttırılması cihetine gidildi. Konuyla ilgili Meclis-i Viiiii'da
yapılan görüşmelerde, taşrada oluşturulmaya çalışılan zaptiye birliklerinin
istenilen şekilde düzenlenemediğinin altı çiziliyor ve " ... asakir-i zaptiyenin
sergerde ve bölük başıları ve zabıtan-ı sa 'iresinden lfa-yı hizmete muktedir
olamayanların azı ve tebditine memuriyet-i mülkiyeye ruhsat ve
mezuniyet ... " verildiği belirtiliyordu. Aynı düzenlemede ayrıca, valilerin
kaymakam ve kaza müdürlerine ilişkin değerlendirmelerinin de bundan
böyle dikkate alınacağı vurgulanmaktaydı22. Zaptiye birliklerine ilişkin bir
diğer çalışma ise bizzat Zaptiye Müşirinin teklifi üzerine başlatıldı.
Müşiriyet; Anadolu, Rumeli ve Ceziiyir-i Bahr-i Sefid'in çeşitli bölgelerinde
zaptiye birliklerinin kurulduğunu, ancak her yörenin kendi ihtiyacı
nispetinde zaptiye tertip etmesi usulünün suiistimal edildiğinden bahisle,
taşradaki birliklerin Dersa'iidet asiikir-i zaptiyesi usulüne yani tabur ve bölük
şeklinde teşkilatlanmasını teklif ediyordu. Böylece kurulacak olan birliklerin
sayısı net olarak bilinecek ve birliklerin gereğinden az veya çok istihdamı da
önlenebilecekti. Üstelik bu yöntemle belli bir sayıda tutulacak birliklerin
devlete olan maliyeti de azaltılabilecekti. Müşiriyetin bu teklifi Meclis-i
Viiiii tarafından görüşülerek, konunun esaslarını belirlemek üzere bir
komisyonun kurulmasına karar. verildi23.
Konunun ekonomik ve askeri boyutu düşünülerek maliye ve
askeriyeden uzmanların da görevaldığı ve Zaptiye Müşirinin başkanlığında
Meclis-i Viiiii'da çalışmalarına başlayan komisyon, kısa bir süre içerisinde
çalışmalarını sonuçlandırdı. Komisyon tarafından hazırlanan rapora göre
Rumeli, Anadolu, Arabistan ve Ceziiyir-i Bahr-i Sefid'de istihdam olunmak
üzere şimdilik i4 alaydan oluşacak birlikler kurulacaktı. Her alay 4 tabur ve
her tabur ise 4 bölükten ibaret olacak, her bölük ise 13i neferden oluşacaktı.
Piyade ve süvari tarzında -teşkilatlanacak birliklerin zabitleri ise öncelikle
nizamiyeden emekli olan kişilerden seçilecek, eğer buradan yeteri miktarda
tedarik edilemezse başka kişilerden kapatılması cihetine gidilecekti. Toplam
zaptiye miktarının ise 29.288 kişiden ibaret olması düşünülmekteydi.
Komisyon, görev yapacak zaptiye miktarının az göründüğünü kabul etmekle
birlikte, yeni kurulacak alayların derli toplu olmasından dolayı asayişin
sağlanması hususunda sorun çıkmayacağını ve böylece geçici nefer
istihdamına da gerek kalmayacağını düşünmekteydi. Üstelik bu uygulama ile
hangi yörede ne kadar zaptiyenin görev yaptığı daha kolay takip edilerek,
ekonomik olarak önemli oranda tasarruf sağlanabilecekti. Söz konusu
uygulamanın ülkenin tümünde yürürlüğe konamayacağı belirtilen raporda,
Anadolu ve Rumeli'de pilot uygulamaya geçilmesi benimsenmişti. Buna

22 BOA, İ.MV, 7496, 21 Cemiiziyye'l-evvel 1267/25 Mart 1851.


23 BOA, İ.MV, 5481, 17 Zilka'de 1266/24 Eylül 1850.
Ali Sönmez
208

göre Anadolu tarafında Hüdavendigar, Kastamonu ve Ankara eyaletlerinden


münasip sancaklar birleştirilerek bir tabur iki bölük süvari ve iki tabur bir
bölük piyade olmak üzere bir alay; Rumeli de ise Edirne, Silistre ve Vidin
eyaletleri ile Tımova'da bir tabur bir bölük süvari ve iki tabur üç bölük
piyade olmak üzere yine bir alay teşkil edilmesine karar verildi. Her bir
24
alayda bulunacak toplam zaptiye miktarı ise 2092 neferden ibaret olacaktı .
Görüldüğü üzere zaptiye birliklerinin düzenlenmesine ilişkin alınan
kararlarla hükümet, merkezi denetimi çok daha güçlü bir şekilde taşraya
yayabilmenin hesaplarını yapıyordu. Sözü edilen uygulamanın yürürlüğe
girınesi ile imparatorluk genelinde zaptiye miktarı kontrol edilecek, taşra
yöneticilerinin gereğinden az veya eksik zaptiye istihdam yolları dolayısıyla
da ekonomik beklentileri de dizginlemiş olacaktı. Ancak kısa süre içerisinde
tüm imparatorluk geneline uygulanması düşünülen yenilikler, Kırım harbi ve
ortaya çıkan savaş şartları dolayısıyla ertelenmek zorunda kaldı. İç güvenlik
meselesinin ve komisyon tarafından hazırlanan tasarının yeni baştan ele
alınması ancak Islahat Fermanını müteakip başlatılabildi.
Islahat Fermanı ve 1861 Tarihli Zaptiye Nizamnarnesi
Kırım harbi ile başlayan süreç diğer tüm alanlarda olduğu gibi iç
güvenlik meselesi için de sıkıntılı bir dönemin başlaması anlamına
geliyordu. Savaş öncesinde iç güvenliğin düzenlenmesine ilişkin çalışmalar
belli bir ivme kazanmış, ancak ortaya çıkan olağanüstü şartlar bu durumun
değişmesine en azından duraklamasına sebebiyet vermişti. Özellikle savaş
ortamında eşkıyalık faaliyetlerinin artması ve bunlar karşısında zaptiye
birliklerinin sayısını arttırmak isteyen taşra yöneticilerinin talepleri,
ekonomik nedenlerle zaptiye miktarını belli bir sayıda tutma eğiliminde olan
merkezi yönetimi zor durumda bırakacak nitelikteydi. Savaşın başlamasının
ardından, Erzurum, Edirne, Adana, Trabzon Eyaletleri ile Kars, Hakkari,
Kaza-i Erba'a sancakları da dahilolmak üzere çeşitli bölgelerden
zaptiyelerin miktarının arttırılmasına yönelik taleplerde gözle görülür artış
da bunu açıkça gösteriyordu2s.
Yukarıda bahsetmiş olduğumuz sıkıntıların giderilebilmesi için gerekli
düzenlemeler ancak Islahat Fermanını müteakip başlatılabildi. Her şeyden
önce bozulan düzeni tekrar tesis etınek, özellikle de savaş şartları nedeniyle

24 BEO, A.MKT. MVL, 44/14, 13 Şevva! 1267/11 Ağustos 1851. Ayrıca konuyla ilgili
Sadaretten Zaptiye Müşiriyeti'ne yazılan takrir için bkz; BEO, A.MKT.NZD, 40/59, 15
Şevval1267/13 Ağustos 1851.
25 Bu bölgelerde zaptiye askerinin arttırılmasına yönelik İrade tasnifinde pek çok belge
bulunmakta olup bir kaçını vermekle iktifa ediyoruz. BOA, İ.MV, 11630, 25 Safer 1270/27
Kasım 1853; BOA, İ.MV, 11836,8 Rebi'lil-ahir 1270/8 Ocak 1854; BOA, İ.MV, 12531,3
Şaban 1270/1 Mayıs 1854; BOA, İ.MV, 12789,24 Ramazan 1270/21 Haziran 1854; BOA,
İ.MV, 14589,8 Zilhicce 1271/21 Ağustos 1855.
--

Zaptiye Teşkilatı'nın Düzenlenmesi (1840-1869) 209

artan zaptiye miktarını dengelemek için çalışmalar hızlandırıldı. Hükümet,


Kırım harbi ile başlayan süreçte pek çok bölgede gerek izinli ve gerek izinsiz
zaptiye miktarının arttırıldığından bahisle, merkezin onayı olmadan
görevlendirilen zaptiyelere artık maaş ödenmeyeceğini ve Sofya'da bu
şekilde görevlendirilen zaptiyelerin de maaşlarının kesildiğini
bildinnekteydi26. Aynı şekilde zaptiye memurlarının hizmetlerinde kayıtsız
davranmalarının engellenmesi hususunda Zaptiye Müşiriyeti uyarılarak27,
taşrada zaptiye neferleri ve zabitlerinin uy~unsuz hareketlerinin önlenmesine
dair çalışma yapılması valilere bildirildi 8. Bu arada zaptiye birliklerinin
halkın nazarındaki itibarını arttırmak için, 1859 tarihinden itibaren, taşrada
görev yapan zaptiye sergerdelerine binbaşı ve zaptiye bölükbaşılarına da
yüzbaşı denilmesi hükme bağlandı29. Yapılan bu ön hazırlık devresinin
akabinde de gerek genel askeri durum ve gerekse iç güvenlik meselelerini
görüşmek üzere bu kez Seraskerlik makamında bir komisyon oluşturularak,
taşrada görev yapan memurlardan zaptiye birliklerine İlişkin görüşlerini bu
komisyona göndermeleri istendi30.
Komisyonun taşrada görev yapan zaptiye birliklerine ilişkin hazırladığı
raporda, ahalinin birliklere ilişkin şikayetlerinin arttığı, kayıtlı zaptiye
miktarının 60-70 bin kadar olmasına ve pek çok masraf yapılmasına rağmen
birliklerin düzenli çalışamadığının anlaşıldığı belirtiliyordu. Mevcut
zaptiyelerin askeri usule göre yani alay ve tabur esasına göre düzenlenmesi
halinde 32 bin civarında zaptiye askerinin güvenliği sağlamak için yeterli
olacağı belirtilen raporda, elbise ve silahlarına aİt masrafların kendi
maaşlarından kesilmesinin zaptiyelerin halktan yem ve yiyecek almak gibi
bir takım uygunsuz işlere girişmelerine sebep olduğu ve bu nedenle de silah
ve elbise masraflarının hazineden karşılanmasının yerinde olacağı
vurgulanmaktaydı. Zaptiye birliklerinde görev yapacakların maaşlarına da
değinilen raporda, süvari zaptiye erine 200 ve piyadesine 100 kuruş maaş
verilmesi düşünülmekteydi. Komisyonun çalışmasında ayrıca, zaptiye
birliklerinin düzenli çalışabilmesi için süratle bir nizamname
hazırlanmasının yerinde olduğu kararına varılırken, nizamnamenin, güvenlik
meselesinde yaşanan sıkıntılar göz alınarak, Rumeli kıtasının tamamında,
Anadolu tarafında ise pilot bölge olarak seçilen Bursa' da icrasına gayret
gösterilmesi benimsenmişti3l.

26 BEO, A.MKT.UM, 276/13, 3 Şaban 1273/29 Mart 1857. Benzer bir örnek Siroz İçİnde
geçerliydİ. BEO, A.MKT.UM, 281/26, 13 Ramazan 1273/7 Mayıs 1857.
27 BEO, A.MKT.NZD, 186/36,8 Şevval 1272/12 Haziran 1856.
28 BOA, İ.MV, 16545, 10 Muharrem 1274/30 Ağustos 1857.

29 Konuyla ilgİIi iradede uygulamaya gerekçe olarak sergerde ve bölükbaşı rütbelerİnİn


kullanılmasının ahalide birliklerin kudretsİzmİş gibi görünmelerine sebep olduğu
gösterİlmekteydi. BOA, İ.MV, 28200, 1 Şaban 1275/7 Mart 1859.
30 BEO, A.MKT.NZD, 333/42, 16 Cemiiziyye'l-evveI1277/30 Kasım 1860.
31 A.AMD, 93/75, 24 Recep 1277/5 Şubat 1861.
210 Ali Sönmez

Seraskerlik makamında oluşturulan komisyonda yapılan görüşmeler


sonucunda zaptiye birliklerinin alay ve tabur şeklinde teşkilatlanmasını
içeren nizamname 24 Nisan 1861 tarihinde yürürlüğe konuldu32. "İstihdam
Olunmakta Olan Asakir-i Zabtiyenin lslah-ı Ahval-i Hazırasıyla Bir Suret-i
Muntazamaya Konulması Hakkında Müteallik ve Şeref sudur Buyurulan
İrade-i İsabet-ade-i Cenab-ı Padişahi Mantuk-ı Münifi Üzere Asakir-i
Mezburenin Alay ve Tabur ve Bölük İ'tibariyle Müceddeden Suret-i Tertib ve
Tanzimi ve Beher Alayın Mürekkep Olacağı Zabıtan ve Neferatın Mikdarıyla
Cihet-i İntihtıb ve Nasbını ve Bunların Muayyen Olan Vezaij ve Hıdematı
Keyfiyetiyle Sa 'ir Nizamatını Mübeyyin Olarak Bu Def'a Kaleme Alınan
Nizamnamedir" başlığını taşıyan ve şimdiye kadar araştırmacıların gözünden
kaçmış olan nizamname, toplam 39 maddeden oluşmaktaydı. Buna göre;
alaylar şeklinde tertip olunacak birliklerde, her alay 3 tabur ve her taburda 5
bölükten oluşacak, her alayda miralay ve alay katibi bulunacaktı. Ayrıca her
taburda binbaşı ve tabur katibi, her bölükte ise yüzbaşı, mülazim-i evvel,
mülazim-i sani, bölük emini, 4 çavuş ve 8 onbaşı görev yapacaktl. Yapılan
hesaba göre her bir alayda zabit ve nefer toplamı ise 1688 kişiyi
geçmeyecekti (Madde 1)33. Zaptiye birliklerinin belli bir düzen içerisinde
çalışabilmesini sağlamaya yönelik olarak düzenlenen bu madde ile zaptiye
birliklerinin her yörenin ihtiyacına göre kurulmasından kaynaklanan
sıkıntıların giderileceği düşünülmüştü.
Zaptiye birliklerinde görev yapacak Miralaya 2000, Alay Katibine 750,
Binbaşıya 1000, Tabur Katibine 500, Yüzbaşıya 450, Mülazim-i evvel'e
300, Mülazim-i sani'ye 250, Süvari Çavuşuna 220, Bölük Emini ve Piyade
Çavuşlarına 150, Süvari Onbaşılarına 210, Piyade Onbaşılarına 120, Süvari
neferlerine 200, Piyade neferlerine ise i 00 kuruş maaş verilecekti. Maaşiarla
birlikte yem vs. erzak parası da her ay yapılacak yoklamalara göre kaza ve
sancaklarda memleket meclisleri ve zabitleri tarafından bizzat kendilerine
ödenecek, yüzbaşı ve onun altında bulunan zabit ve neferlerin elbise, palaska
ve ayakkabıları ise devlet tarafından verilecekti. Ancak süvarilerin
hayvanları kendi malları olacağından eyer takımları vs. mühimmatın masrafı
kendileri tarafından karşılanacaktı (Madde 2-3).
Zaptiye askeri olacaklar öncelikle 25 yaşından 50 yaşına kadar namuslu
kimseler arasından ve redif sınıfı da dahil askerlik hizmetini tamamlamış
olanlardan veya halen redif sınıfında bulunan isteklilerden seçilecekti.
Ancak ihtiyaç nispetinde bölge ahalisinden de kayıt yapılabilecekti (Madde
4-6).

32 BOA, YEE, 36/3, 13 Şevval 1277/24 Nisan 1861. TV, 614, 21 Zilhicce 1277/30 Haziran
ı86 ı.
33 Takvİm-i Vekiiyi'de bir alayın toplam nefer sayısı 1691 olarak verilmiştir. TV, 614, 21
Zilhicce 1277/30 Haziran 1861.
~-------~--~--~------------.-"$S--..J------
_

Zaptiye Teşkilatı'nın Düzenlenmesi (1840-1869) 211

Asakir-i zaptiye'de görev yapacak onbaşılar da aranan en önemli özellik


birinci derecede asakir-i nizamiye'de onbaşı rütbesi ile çalışmış ve redifte
dahil askerlik hizmetlerini tamamlamış olma hususiyetiydi. Eğer bu kafi
gelmez ise askerlik hizmetini yaparak redife naklolunan onbaşılar tercih
edilecek, bu durumda yeterli gelmezse redifte dahil askerlik hizmetini
tamamlamış veya asakir-i nizamiyede beş yıl görev yapmış kişiler
seçilecekti. Aynı silsile asakir-i zaptiye'de görev yapacak çavuşlar içinde
geçerliydi. (Madde 7-8).
çavuştan yukarı rütbede bulunan zabitler askeriyeden emekli olmuş
veya kendi isteğiyle ayrılmış kişiler arasından seçilecekti. Ancak zaptiye
birliklerine mülazim olacaklar daha önce mülazim, başçavuş veya çavuş
rütbesine, yüzbaşı tayin olunacaklar yüzbaşı veya mülazimlik rütbesine,
binbaşılar binbaşı, alay eminliği veya kol ağalığı rütbesine ve miralay
olacaklar ise miralay, kaymakam veya binbaşı rütbesine nailolmuş zabıtan
arasından atanacaktl. Zabıta tayininde gözetilen bir diğer husus ise bunların
30 yaşından aşağı olmayıp namuslu ve okur yazar takımından olmaları
hususiyeti idi (Madde 9- 1O).
Asakir-i zaptiye birliklerinde görev yapacak bölük eminIeri ile tabur ve
alay katipleri askeriyede aynı görevden emekli olmuş veya kendi isteğiyle
ayrılmış kişilerden seçilecek, yazmaya kudretli ve hesaba aşina olmalarına
da özellikle dikkat edilecekti. Bölük eminIeri tabur meclisi veya memleket
meclisinde imtihanları yapıldıktan sonra atanacaktl. Tabur ve alay
katiplerinin imtihanları ise alay meclisi veya memleket meclisinde yapılacak
ancak atamaları Zaptiye Müşiriliğine bildirilip onayalınmasından sonra
gerçekleşecekti. Zaptiye birliklerinde görev yapacak çavuş ve onbaşılar tabur
veya alay meclislerinde binbaşı veya miralay tarafından seçilerek, valinin
onay vermesi halinde görevlerine başlayabileceklerdi. Ancak çavuştan
yukarı rütbeler tabur, alay veya memleket meclis tarafından seçildikten sonra
bu kişilerin intihab matoataları öncelikle Zaptiye Müşiriyeti'ne
gönderilecekti. Bab-ı Zaptiye tarafından onay verilmesi halinde yüzbaşıların
atanmasında Seraskerlik, binbaşı ve miralayların atanması hususunda ise
Sadaretin onayı alınacaktı 11-14. Maddeler).
Eyalet merkezlerinde zaptiye askerlerinin her türlü işlerini görüşmek
üzere miralayların başkanlığında bir alay meclisi ve sancak merkezlerinde
ise binbaşının başkanlığında bir tabur meclisi bulunacaktl. Bu meclislerde
askeriyeye dair hususlar miralaylar vasıtasıyla Zaptiye Müşiriyeti 'ne,
mülkiye ve maliyeye ait hususlar ise bölgenin mülki memurlarına takdim
edilecekti (15. Madde).
Eğer bir alayda miralaylık makamı boşalırsa, atamada öncelik
askeriyeden miralay veya kaymakamlıkla emekli olmuş veya istifa etmiş
zabitlere verilecek, bu kişiler olmadığı taktirde alay binbaşılarından
Ali Sönmez
212

kabiliyetli olanlar tercih edilecekti. Alay, tabur ve bölüklerin asker ihtiyacı


ise zaptiye olmak isteyenlere dair hazırlanan deftere göre seçilecekti (16-17.
Maddeler).
Oluşturulacak alaylarda büyük meclis ve alay zabiti tarafından
imzalanan iki adet alay künye defteri oluşturularak, bunlardan birisi Zaptiye
Müşirliğine gönderilecekti. Bölüklerin mevcuduna ilişkin defterler ise
başçavuş veya bölük eminIeri vasıtasıyla kaydedilecek ve hazırlanacak
vukuat defterleri her ayın sonunda miralaya, oradan da Zaptiye Müşiriyeti
ve valiye gönderilecekti (18-19. Maddeler).
Zaptiye askerliğinin müddeti iki sene olacağından, herhangi bir
mazereti olmayan görevden ayrılamayacak, iki sene sonunda kalmak
isteyenler ise tekrar istihdam edilecekti. Mazeret bildirenlerin, mazeretleri
kabulolunur ise miralaylar tarafından hazırlanacak mazbatalar Zaptiye
Müşiriyetine gönderilerek, oradan alınacak cevaba göre işlem yapılacak ve
bu şekilde görevinden ayrılanların silah ve elbiselerine de el konulacaktı.
Ancak görev sırasında sakatlanma vs. suretten dolayı ayrılanların sadece
silahları alınıp, elbiseleri kendilerinde bırakılacaktı Özel işleri sebebiyle bir
aya kadar izin isteyenlere miralay ve vali tarafından, bir ayın üstünde ise
Zaptiye Müşiriyetinin onayı ile izin verilecek, ancak izin süresince maaş ve
yiyecek ücretleri kesilecekti (20-22. Maddeler).
Zaptiye alaylarında görev yapan neferler askerlik işlerinden dolayı
zabitlerinin kumandasında olmakla birlikte, devletin mülki ve maliyesine ait
işler dolayısıyla mülkiye memurları tarafından kendilerine emir ve
havale olunan görevleri de yapacaklardı. Buna göre bölgelerinde meydana
gelen herhangi bir hadisede memleket meclisinin alacağı karara göre
hareket edecek olan zaptiye neferleri, bir sancak veya kaza dahilinde
haydut veya eşkıya ortaya çıktığında hemen müdahale ederek, kendi
bulundukları bölgenin sınırlarını aşsa bile takibi devam ettirecekti (23-25.
Maddeler).
Süvari ve piyade askerlerinden görevli olarak başka bölgelere
gönderilenlerin işlerini vakitlice yapmalarına dikkat dilecek ve halktan
parasız yem yiyecek vs. alanlar zabitleri vasıtasıyla Zaptiye Müşiriyeti'ne
gönderilecekti. Zaptiye askerlerinin gerek kendi zabitleri ve gerekse mülki
memurların şahsi işlerinde kullanılması ise kesinlikle yasaktı (26-28.
Maddeler).
Hükümet konağında veya kendilerine gösterilen uygun bir yerde daima
toplu halde bulunacak olan zaptiye neferlerinin, silah ve elbiseleri daima
temiz ve düzenli olacak ve haftada bir kez zabitleri marifetiyle kontrol
edilecekti. Zaptiyelikte istihdam edilen neferler ve zabitlerin askerlik şan ve
şeretine uygun tavır sergilemeleri ise özellikle belirtiliyordu (29-31.
Maddeler).
-;----------------------------------------=

Zaptiye Teşkilatı 'nın Düzenlenmesi (1840-1869) 213

Zaptiye neferleri boş kaldıkları vakitlerde talim yapacaklar,


yararlılıkları görülenlere ise nişan vs. mükafat verilecekti. Ayrıca görev
esnasmda hayvanı telef olan süvariye memleket meclisince, bedeli mal
sandığından ödenmek üzere, yeni bir hayvan tedarik edilecekti (32-34.
Maddeler).
Nizamnameye göre zaptiye alaylarını teftiş etmek üzere müfettişler
görevlendirilecekti. MüfettişIerin en önemli görevi zaptiye zabit ve
neferlerinin elbise, silah, hayvan vs. levazımatını kontroldü. Müfettişler
ayrıca zaptiyelerin görevlerini yerine getirip getirn1ediklerini ve zaptiye
neferlerinin eksiksiz istihdam edilip edilmediklerini de kontrol edecekler ve
aksaklıkları mülkiye memurları ve zaptiye zabitlerine ihtar, Zaptiye
Müşiriyeti'ne ise yazı ile bildireceklerdi (35-36. Maddeler).
Nizamname hükümlerine göre; her sancakta ve her kazada ne kadar
zaptiye askerinin görev yapacağı, o bölgenin mülkiye memurları tarafından
kararlaştırılacak ve bu durumdan Zaptiye Müşiriyeti de haberdar edilecekti.
Bundan sonra zaptiye alayları nizamına uygun olarak teşkil edileceğinden,
buna aykırı hareketler yapılmayacak, hizmetten ayrılanların maaş ve diğer
tahsisatları da vakit geçirilmeden kesilecekti (37-39. Maddeler).
Hazırlanan nizamname ile zaptiye birliklerinde yapılan düzenleme,
birliklerin daha derli toplu bir hale getirilmesi için pratik bir uygulama
olarak düşünülmüş ve iç güvenliğe ilişkin sivil anlayış korunarak, bu
kuvvetin özel ve bağımsız bir zabıta mesleği halini almasını sağlamak
gayesi ile hükümler konulmuştur. Ayrıca zaptiye alaylarında görev
yapanların seçilmeleri ile denetlenmelerine34 gösterilen titizlik ve bu
alaylarda görev yapan personelin göreve başlama, maaş ve azil gibi özlük
işleriyle, levazımat ve yargılanma sürecine ilişkin meselelere dair Zaptiye
Müşiriyeti'nde oluşturulan meclis, iç güvenlik anlayışında uzmanlaşmaya
gidişin habercisi niteliğindedir. Gerçektende nizamnamenin
yayınlanmasından beş gün sonra kurulan Meclis-i İdare-i Zaptiye35, işlerin
daha hızlı yürütülmesine yönelik bir adım olmakla beraber, iç güvenlik
meselesindeki profesyonel anlayışın gelişmesine de iyi bir örnektir.
Başkanlığını Zabıta Muavini Selim Paşanın yaptığı meclisin36, taşradaki

34 Nizamnamenin 35. maddesinde zaptiye alaylarının denetlenmesi için müfettişler tayin


edileceği belirtilmektedir. Nitekim nizarnnamenin yayınlanmasından sonra Şam'da kurulan
iki zaptiye alayının denetlenmesi Miralaylarına bırakılmış, (BEO, A.MKT.UM, 548/42, 16
Ramazan 1278/18 Mart 1862); ayrıca 1865 yılı sonunda alayları denetleyeceklerin görevlerine
ilişkin birtalimatname çıkarılmıştır. BOA, Y.EE, 36/8, 10 Şaban 1282/28 Aralık 1865.
35 BOA, İ.DH, 31564, 18 Şevval 1277/29 Nisan 1861. A.MKT.NZD, 350/92, 24 Şevval
1277/5 Mayıs 1861.
36 Kuruluşu sırasında Meclis-i İdare-i Zaptiye i1 kişiden oluşmaktaydı. TV, 614, 21 Zilhicce
1277/30 Haziran 1861. Meclis-i zaptiyenin üye sayısı kuruluşundan bir yıl sonra 10 kişiye
düşürülmüştür. Devlet Salnaıneleri, 1278/1862, s. 44-45.
214 Ali Sönmez

zaptiye birliklerine yönelik olarak, 1864 yılında; nizamata dair 1634,


muhakemata dair 445 ve levazımata dair 4992 mazbata ve ilamat hazırladığı
düşünülecek olursa bu durum daha iyi anlaşılır37.
1861 yılında yürürlüğe konulan nizamname, uygulanmak amacıyla
Rumeli kıtası ile Şam ve Bağdaes valilerine gönderildi39. Ancak zaptiye
müşiriyeti 'nin, nizamnamenin Bursa'da faaliyete geçirilmesinin bir takım
sıkıntılara yol açacağı ve şimdilik Rumeli' de uygulanmasının daha doğru
olacağı yönündeki görüşü üzerine40, uygulamanın sadece Rumeli kıtası ve
Suriye taraflarında başlamasına, Anadolu tarafında ise eski usulün devamına
karar verildi.
Buna göre, Rumeli tarafında Silistre41, Selanik42, ÜSküp43, Edime44 ve
Niş45; Suriye tarafında ise şam46 uygulamanın başladığı ilk bölgelerdi.
Ancak Şam'da kurulan alaylar coğrafi şartların gereği olarak diğer
bölgelerden farklı tarzda düzenlendi. İki alayolarak kurulması tasarlanan ve
miralaylıklarını Hüsnü ve Rüştü Beyin yapacakları birliklerin, şehir
merkezinde görev yapanlarına zabıta-i belediye, kırsal alanda (çöl) görev
yapacaklara ise zabıta-i seyyare ismi verilirken, yeni nizamnamenin Sayda
ve Halep eyaletleriyle, Kudüs sancağında da yürürlüğe konulması
benimsendi47.
1861 yılında yürürlüğe giren nizamnameden yaklaşık üç yıl sonra ise,
bu kez zaptiye alaylarının mülki ve askeri vazifelerini ayrıntıları ile
düzenleyen bir yönetmelik yayınlandı. Şimdiye kadar araştırmacıların
gözünden kaçmış olan ve "Kuvve-i Zabtiyenin Vazfje-i Mülkiye ve

37 BOA, İ.DH, 36426, 28 Muharrem 1281/2 Temmuz 1864. İşlerin yoğunluğundan dolayı
meclise iki adet müsevvid tayini için ise bkz; BEO, A.MKT.MHM, 309/73, 20 Rebi'ü'l-evvel
1281/23 Ağustos 1864.
38 Bağdat'ta asiikir-i zaptiyenin yeni nizamname gereğince kurulması yönünde çalışmalar
yapmak üzere Saib Paşa'nın atanmasına dair bkz; TV, 614, 21 Zilhicce 1277/30 Haziran
1861.
39 BEO, A.MKT.NZD, 348/32, 28 Şevval 1277/9 Mayıs 1861. Ayrıca, Silistire valisine
sadaretten gönderilen telgrafta, yeni kurulacak zaptiye alayının bölgelere taksimi hususunun
görüşülmesi için Şumnu'ya gelmesi bildirilmekteydi. BEO, A.MKT.UM, 487/69, 21
Muharrem 1278/30 Temmuz 1861.
40 Zaptiye İdare Meclisinin hazırladığı mazbata ve alınan karara dair Sadaretten Hüdavendigar

mutasarrıfına gönderilen yazı için bkz; BEO, A.MK.UM, 495/67, 24 Safer 1278/31 Ağustos
1861.
41 BEO, A.MKT.NZD, 366/28, 4 Rebi'ü'l-evveI1278/l0 Eylül 1861.
42 BOA, İ.DH, 35089, LO Rebi'ü'l-iihir 1278/15 Ekim 1861.
43 BOA, İ.DH, 32585, i Cemiiziyye'l-iihir 1278/4 Aralık 1861.
44 BEO, A.MKT.NZD, 399/66, 13 Şaban 1278/13 Şubat 1862.

45 BEO, A.MKT.UM, 540/67,13 Şaban 1278/13 Şubat 1862.


46 BEO, A.MKT.UM, 548/42, 16 Ramazan 1278/18 Mart 1862.
47 A.g.b.
li"""

Zaptiye Teşkilatı'mn Düzenlenmesi (1840- i869) 215

Askeriyesi" adıyla yürürlüğe konulan yönetmelik, toplam on iki maddeden


0luşuyordu48.
Yönetmeliğe göre; zaptiye askerinin görevleri mülki ve askeri olmak
üzere ikiye ayrıımıştı. Zaptiye askerinin mülki vazifelerinin açıklandığı
birinci bölüme göre (1-6. maddeler), ahalinin emniyetini sağlamak üzere her
türlü tedbiri alacak olan zaptiye askerleri ayrıca, devlet mallarının muhafazası
ve tahsil işleriyle de görevlendirilmişlerdi. Zaptiye zabitleri ise mülki işlere
dair mülkiye memurları tarafından kendilerine verilen emirleri yapmakla
yükümlü tutulmuşlardı. Ancak gerektiğinde verilen emirleri yazılı olarak
isteme veya daha yetkili bir zabite sorma hakkına da sahiptiler. Bunların
dışında zaptiye zabitleri, bölgelerinde meydana gelen her türlü meseleyi
mülkiye memurlarına bildirmeye ve onayalmaya mecbur olup, mülki
meselelere müdahale etmeleri de kesinlikle yasaktı. Bu kurala uymayanlar
veya hükümet memurları tarafından verilen emirleri uygulamada aksaklık
gösterenler kanuna göre cezalandırılacaklardı.
Nizamnamenin ikinci bölümü ise (7-12. maddeler) zaptiye alaylarının
teşkiline ayrıımıştı. Buna göre zaptiye askerleri süvari veya piyade onbaşı
takımlarından olmak üzere eyalet, sancak ve kazalara taksim olunmuştu. Her
süvari veya piyade takımı, bir karakol ağası idaresinde olmak üzere altı
kişiden oluşurken, bir kazada bulunan takımların toplamı, bölüğü meydana
getiriyordu. Bir kazada yirmi takım bulunur ise her beş takımın başına bir
muavin vekili atanacak, bu takımların oluşturduğu her bir bölük ise bölük
ağası adıyla ve yüzbaşı maaşıyla bir zabitin kumandasına verilecekti. Her
kazada bulunan takımların mali işleri muavin vekillerinden birine havale
edilmekle birlikte, eğer kazada bir tane muavin vekili varsa, bu işleri görmek
üzere bir diğeri daha atanacaktı.
Bir sancağa bağlı olan kazalardaki bölüklerin oluşturduğu taburların her
biri, sancak ağası veya tabur ağası adıyla ve binbaşı maaşıyla bir zabitin
idaresine verilmiş, taburun mali işleri ise tabur katibi maaşıyla bir idare
vekili ne bırakılmıştı. Zaptiye miktarı üç yüz neferden az olan sancaklar ise
birleştirilerek bir tabur oluşturulacaktı. Her eyalet veya vilayette bulunacak
sancakların tümünün zaptiye kumandanlığı ise miralay maaşıyla bir alay
beyinin idaresine verilmiş, alayın mali işleri ise alay katibi maaşıyla bir idare
eminine bırakılmıştı.
Zaptiye askerlerinin görevlerine ilişkin en önemli hususlardan birisi
son madde ile düzenlenmişti. Buna göre tahsildarlık ve polis hizmetleri için
üç veya dört sınıf itibariyle okur yazar kimselerden Teftiş Memurları
istihdam edilecekti. Miktarınıbölgenin mülki amirlerinin belirleyeceği Teftiş

48 BOA, Y.EE, 36/7, tarihsiz. Yıldız evrakında rastladığımız bu belgede "her hangi bir tarih
verilmemekle birlikte, nizamname hükümleri incelendiğinde, i864 yılında yayınlanan Tuna
Vilayeti Nizamnamesinden önce kaleme alındığını söylemek mümkündür.
Ali Sönmez
216

Memurları, zaptiye zabiti payesine haiz olacaklardı. Teftiş Memurlarının


masrafları ise, mevcutları oranında indirime gidilecek olan zaptiye
alaylarından sağlanacak tasarruftan karşılanacaktı. Teftiş Memurları görev
yaptıkları zaptiye alaylarının künye ve jurnal defterlerine de
kaydolunacaklardı.
Yönetmelikte en dikkat çekici hususlardan birisi zaptiye zabitlerinin
rütbelerinde yapılan değişikliklerdi. 1861 yılında yayınlanan nizamnamede
her alayın başında Miralay, taburda Binbaşı ve bölükte ise Yüzbaşı
rütbelerine sahip zabitler görev yaparken; yeni düzenlemeyle alay zabitine
Alay Beyi, tabur zabitine Sancak Ağası veya Tabur Ağası ve bölüğün
idaresinden sorumlu zabite ise Bölük Ağası rütbelerinin verilmesi uygun
görülmüştü49. Maaşlarda ise her hangi düzenleme yapılmamış, eski
maaşların devamına karar verilmişti.
Yönetmeliğin son maddesi tahsilat ile polislik işlerinde teftiş
memurlarının görevlendirilmesine ilişkin hususlara ayrılmış, gerekli
bilgilerin toplanması, suçluların saptanıp yakalanması, gibi konularda görev
yapacak olan Teftiş Memurlarının kurulmasına karar verilmiştir.
Yapılan tüm bu düzenlemelerin sonucunda l2'si Rumeli kıtası ve 2'si
de Şam'da olmak üzere toplam 14 alay zaptiye kurulabilmişti50.
Nizamnamenin Rumeli kıtasının tamamı ve Suriye vilayetlerinde tam
anlamıyla yürürlüğe konması ise 1867 yılına kadar sürdü. Zira 1864 vilayet
nizamnamesinİn tüm ülkeye uygulanmasına yönelik olarak, 21 Haziran 1867
yılında çıkarılan talimatm 14. maddesinde, Rumeli kıtasındaki zaptiye
askerİnin intizama alındığından bahisle, bu hususun Suriye vilayetlerince
dahi uygulandığı, bundan böyle diğer yörelerde de -Anadolu tarafında-
zaptiye kuvvetlerİnin düzenleneceği açıklanmaktaydı51•
Islahat Fermanının akabinde iç güvenlik meselesine dair yürütülen
tüm bu çalışmalar, iç güvenliği sağlamak üzere kurulan zaptiye
birliklerinin yıllardır süren problemlerini ortadan kaldırmak için
tasarlanmış olmasına rağmen, teşkilatı ülkenin tümünde aynı sistemle
yürürlüğe koymak mümkün olmadı. 1847 yılında yayınlanan ilk zaptiye
nizamnamesinde taşra (genel hatlarıyla Anadolu ve Rumeli) ve
İstanbul' da görev yapan zaptiye birliklerindeki sİstem uyumsuzluğus2,

49 Rütbelerde yapılan bu değişikliği, 1864 yılında yayınlanan Tuna Vilayeti Nizamnamesinde


görmek mümkündür. Nitekim nizamnamenin 34. maddesinde vilayet dahilindeki zaptiye
kuvvetlerinin komutanı olarak, Miralay yerine, Alay Beyi tabiri kullanılmıştır. Düstur, Defa-i
Saniye, İstanbul 1282, s. 517-554.
50 BOA, İ.MV, 23177, 19 Rebi'ü'l-evvel 1281/22 Ağustos 1864.
51 Selda Kaya KılıÇ, Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye'de İl Yönetimi, Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 1995, s. 84.
52 1847 yılında yayınlanan nizamname sadece taşradaki birlikler için çıkarılmış ve İstanbul bu
Zaptiye Teşkilatı'nın Düzenlenmesi (1840-1869) 217

1861 yılında yayınlanan nizamnameyle de devam etmekteydi. Her


şeyden evvel, 1861 yılında yürürlüğe giren nizamname, aslında ülkenin
tümünde faaliyete geçirilmek istenmiş se de ortaya çıkan olumsuz şartlar
nedeniyle öncelikle Rumeli ve Suriye bölgesinde uygulamaya konmuş,
şimdi sıra Anadolu'da hala 1846 yılında yayınlanan nizamname
hükümlerine tabi olarak görev yapan birliklerin, alay ve tabur şeklinde
teşkilatlanmasına gelmişti. Ancak 1864 yılında öncelikle Tuna
Vilayetinde, 1867 yılında ise tüm ülkede uygulamaya konan vilayet
sistemindeki yenilikler, zaptiye teşkilatının görev ve sorumluluklarının
yeni baştan düzenlenmesini gündeme getirdi. Nitekim Şura-yı Devlette
konuyla ilgili olarak yapılan görüşmelerde, bu tarihe kadar yapılan
çalışmalar neticesinde zaptiye birliklerinin düzenlenmesi yolunda önemli
adımlar atıldığından bahsedilmekle birlikte, vilayet nizamnamesinin
uygulanmaya başlamasıyla, eski eyalet sistemine göre yürürlüğe konulan
zaptiye nizamnamesinin53 bir çok maddesinde değişiklik yapma
gereğinin ortaya çıktığı ve bu sebeple de yeni bir nizamname layihasının
kaleme alındığı belirtilmekteydi. Görüşmelerde ayrıca zaptiye
birliklerinin mülki vazifelerine ilişkin yönetmeliğin Dahiliye
Nezaretince, askeri vazifelerine ilişkin yönetmeliğin ise, Seraskerlik
makamının da görüşlerini almak koşuluyla, Zaptiye Müşiriyeti
tarafından kısa sürede hazırlanacağı açıklanıyordu54.
İşte bir yandan Anadolu' da zaptiye alaylarının kurulacak olması,
diğer yandan ise vilayet sisteminde yapılan değişikliklerin etkisiyle,
1869-1870 yılları arasında birbiri ardınca yayınlanan nizamname ve
yönetmeliklerle55 zaptiye askeri teşkilatı yeni baştan ve son kez
düzenlenmiştir56. Böylece gerek taşra (Anadolu-Rumeli) ve gerekse
İstanbul' daki zaptiye birlikleri, kuruluşlarından itibaren ilk kez, aynı
nizamname ve yönetmelik hükümlerine tabi olarak görevlerini icra
etmeye başlamışlardır.

uygulamanın dışında bırakılmıştı.


53 1861 yılında yürürlüğe konulan nizamname kastedilmektedir.

54 BOA, İ.MMS, 1538,2 Rebiyülevvel1286/12 Haziran 1869.


55 1869 yılında yapılan ilk düzenleme Asiikir-i Zaptiye Hakkıııda Nizamname adıyla yürürlüğe

girmiş (Düstur, ı. Tertip, C. II, İstanbul 1289, s. 728-733.); hemen akabinde zaptiye
birliklerinin mülki (Düstur, ı. Tertip, C. II, İstanbul 1289, s. 740-746.) ve askeri (Düstur, ı.
Tertip, C. II, İstanbul 1289, s.734-740.) görevlerine dair yönetmelikler çıkarılmıştır.
56 1869-1870 yılları arasında zaptiye teşkilatıyla ilgili yapılan düzenlemeler ayrıntıları ile
bilinmekte olup, şu çalışmalara bakılabilir. Hikmet Tongur, Tiirkiye 'de Genel Kolluk Teşkili
ve Görevlerinin Gelişimi, İç İşleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü Yayınları, l, Kanaat
Basımevi, Ankara 1946; Halim Alyot, Türkiye 'de Zabıta (Tarihi Gelişim ve Bugünkü durum),
İç İşleri Bakanlığı Yayınları, Seri III, Sayı 4, Ankara 1947; Hasan Yağar, 'Osmanlı Polis
Teşkilatı ve Yenileşme Süreci', Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, C. 13, Ankara 2002, s. 629-
651.
218 Ali Sönmez

KAYNAKÇA
1- Arşiv Belgeleri
Başbakanlık Osmanlı Arşivi
1- Bib-ı Ali Evrak Odası
Sadaret Amedi Kalemi (BEO. A. AMD): 2/22, 14/57,8/61,25/67,93/75.
Sadaret Divin-ı Hümiylln Mühimme Kalemi (BEO. A.DVN.MHM): 3-
A/55,8-A/92-1.
Sadaret Divin Kalemi (BEO. A. DVN): 75/30, 76/36.
Sadaret Mektllbi Kalemi, Mühime (BEO. A.MKT.MHM): 309/73.
Sadaret Mektı1bi Kalemi, Meclis-i ViIi (BEO. A. MKT.MVL): 44/14.
Sadaret Mektı1bi Kalemi, Veziret ve Deviir (BEO. A. MKT.NZD): 40/59,
186/36,333/42,348/32,350/92,366/28,399/66.
Sadaret Mektı1bi Kalemi, Umum Viliyit (BEO. A. MKT.UM): 276/13,
281/26,487/68,495/67,540/67,548/42.
2- Cevdet Tasnifi:
Dahiliye: 14521
Zaptiye: 2923
3- İrade Tasnifi
Dahiliye: 14137,31564,32585,35089,36426.
Meclis-i Mahslls: 1538.
Meclis-i ViIi: 5481, 7496, 11630, 11836, 12531, 12789, 14589, 16545,
23177, 28200.
Mesiil-i Mühimme: 134, 173.
4-Yıldız Tasnifi
Yıldız Esas Evrak (YEE): 36/1, 36/3, 36/7, 36/8.
11- Basılı Kaynaklar
1- Düstur:
Düstur Defa-i Saniye, İstanbul 1282, s. 517-554.
Düstur ı. Tertip, Cilt 1, İstanbul 1289, s. 748-753
2- Devlet Salnamesi:
Devlet Salnamesi: 1278.
----------------------------- .•------ ...•
Zaptiye Teşkilatı 'nın Düzenlenmesi (1840-1869) 219

111-Gazeteler
Takvim-i Vekiiyi, Sayı: 297,614.
Vakayi-i Zabtiye, Sayı: 9.
IV-Araştırma ve İncelemeler
Alyot, Halim, Türkiye 'de Zabıta (Tarihi Gelişim ve Bugünkü durum), İç
İşleri Bakanlığı Yayınları, Seri III, Sayı 4, Ankara 1947.
Aydın, Veli, 'Tımar Sisteminin Kaldırılması Süreci ve Bazı
Değerlendirmeler, OTAM, S. 12, Ankara 2001.
Çadırcı, Musa, "Eyalet ve Sancak Merkezlerinde Meclislerin Kurulması",
Yusuf Hikmet Bayur'a Armağan, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara 1985, s. 257-277.
Çadırcı, Musa, "Tanzimat Döneminde Çıkarılan Men-i Mürur ve Pasaport
Nizamnameleri", Belgeler, XVI19, 1993, s. 169-182.
_____ ,' Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve
Ekonomik Yapısı, 2. Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara
1997.
Ergin, Osman Nuri, Mecelle-i Umur-ı Belediye, Cilt: II, İstanbul 1922.
Kaynar, Reşat, Mustafa Reşit Paşa ve Tanzimat, Türk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara 1991.
Kılıç, Selda Kaya, Tanzimat'tan Cumhuriyet' e Türkiye'de İl Yönetimi,
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış
Doktora Tezi, Ankara 1995
Mustafa Nuri Paşa, Netayic Üı-Vukuat, (Sadeleştiren: Neşet Çağatay), C. III-
IV, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1992.
Orhonlu, Cengiz, Osmanlı İmparatorluğunda Derbent Teşkilatı, Eren
Yayınları, İstanbul 1990.
Sönmez, Ali, Zaptiye Teşkilatı'nın Kuruluşu ve Gelişimi, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi,
Ankara 2005.
Taner, Tahir, "Tanzimat Devrinde Ceza Hukuku", Tanzimat I, 1940, s.
221-232.
Tongur, Hikmet, Türkiye'de Genel Kolluk Teşkili ve Görevlerinin Gelişimi,
İç İşleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü Yayınları, I, Kanaat
Basımevi, Ankara 1946.
Yağar, Hasan, 'Osmanlı Polis Teşkilatı ve Yenileşme Süreci', Türkler, Yeni
Türkiye Yayınları, C. 13, Ankara 2002, s. 629-65 ı.
= -....•

çEvİRİ

İsHim Toplumlarında Iktii'nın Ortaya ÇıkıŞI*


Emergence of Iktft in the Muslim Society

Kazım Yaşar KOPRAMAN"


Nihat YAZILITAŞ'"
Altan ÇETİN ••••

Öz
Iktd 'nın İsldm toplumlarında siyasi ve ekonomik konularda son derece büyük
bir önemi vardır. Tercüme edilen bu makalede ıktd nizamının ortaya çıkışı ele
alınmıştır. Iktd 'nın tarihi süreçte gelişmesi ve değişmesi makale içinde tahlil
edilmiştir. Bu konu ele alınırken ıktd 'nın çeşitlerine de işaret edilmiştir. Makalede
Abbasiler, Emeviler ve sonrası Türk hakimiyeti devirlerinde ıktd nizamındaki
değişmeler tetkik edilmiştir. Bu konu ele alınırken özellikle Askeri Iktd nizamının
zuhuruna işaret edilmiştir.
Anahtar Kelime/er: Iktd, İsldm, Emeviler, Abbasiler
Abstract
Iktd system had an important influence on political, economical afJairs in the
Muslim society. In this translated article, Ikta system and its emergence was
elucidated. In the article iktd not onlyas a theoretical issue but alsa its histarical
process was examined. Iktd 's establishment and improvement was analysed. Alsa
Iktd types was investigated. In the article improvements in iktd in the Umayyad,

'Abdulaziz ed-Duri, "Neş'et el-İkta' rı el-Muctemeuat eI-İslami", el-İctihlid, S.I, Sonbahar


1987, Dar el-İctihad, Beyrut, s.243-267 başlıklı makale, Arapça aslından,
•• Prof. Dr., Gazi Üniversitesi, Fen-Ed. Fak.,
••• Yrd. Doç. Dr., Niğde Üniversitesi, Fen-Ed. Fak., Tarih BöL., ve ****Dr., Gazi Ünv., Fen-
Ed. Fak., Tarih BöL., tarafından tercüme edilmiştir. Makalede verilen dipnotlar makalenin
aslına uygun olarak tercüme edilmiştir.
•••• Bu makale Mecellet el-Mecma' el-İlmi el-İraki Sayı:20 (1970), s.3-24'te yayınlanmıştı. O
vakitler Kudame b. Cafer'in kitabının Harac ve Iktii bölümleri henüz yayınlanmamıştı. Bu
sebepten Profesör Abdulaziz ed-Duri kitabın elyazmasını kaynak olarak
kullanmıştır .(Yayınlayan)
222 'Abdulazız ed-Dun

Abbasid and Turk sovereignty alsa was elueidated. The emergenee of the Military
lktii System was indieated in the article.

Key Words: lktci, Islam, Umayyeds, Abbasids

Becker, Poliak, Lambton, Claude Cahen gibi bazı araştırmacılar ıkta


konusunu ele almış olmalarına rağmen konu hala daha geniş incelemelere
muhtaçtır,

Konuya girmeden önce bazı noktaları vurgulamak istiyoruz. Bir


bölgenin ya da herhangi bir dönemin tarihini mevzubahs edençalışmalar
umumi sonuçlara ulaşmak için yeterli değildir; özellikle bu çalışma yönteme
ait değilse.
Ortaçağ'daki Avrupa ıktaını İslami ıkta'ın hududlarını belirlemek için
esas almak karışıklıklara sebep olur. Çünkü Ortaçağlarda, İslam aleminde,
ıktfı sistemine rağmen şehir hayatı ve ticaret bir hayli gelişmişti.
Öte yandan, tarih kitapları ıkta konusunu işlemede fıkıh kitaplarından
farklılık gösterirler. Birinciler konunun ameli yönünden bahsederken, fıkıh
kitapları nazari (teorik) bilgi verirler. Bu sebepten olayların bir kısmını delil
olarak gösterirken bazılarını red veya tefsir ederler. Buna rağmen bunlarda
mühim ipuçları vardır.
İslam tarihi boyunca ıkta kelimesi farklı anlamlar kazanmıştır. Ikta
kelimesinin bu anlamları devirlerin değişmesiyle farklılaşmış, bazan aynı
devir içinde de farklılaşmalar olmuştur.
el-Makrizi, Mısır hakkında diyor ki: "Emevi ve Abbasi halifeleri,
Mısır arazisini, kendi adamlarına ıkta ediyorlardı. Fakat bu uygulama
günümüzdeki gibi değildi, Mısır'ın harac gelirleri, askerin (maaşlarına) ve
diğer zaruri giderlere sarf edildikten sonra artanı, Beyt el-Mal'e kalıyordu.
Ikta edilen arazi onu ıkta edenin mülküydü. Sultan Salah ed-Din b. Yusuf
zamanından itibaren günümüze kadar gelen uygulamada' ise Mısır
arazisinin tamamı sultan, ve onun ümerası ile askerlerine ıkta
edilmektedir"]. O, böylece ıkta nizamındaki değişimi özetlemekte; ıkta'ın
askerin maaşı olarak umumileşmesini anlatmakta, "harac arazisi" ve
"mülk arazi" de dahilolmak üzere araziyi muhtelif nevilere ayırmakta ve
böylece çiftçinin toprağa bağlanarak yeni mükellefiyetler altına sokulması
gibi farklı bir uygulamanın başlangıcına işaret etmektedir2.

i el-Makrizi, el-Hitat, (Bulak), I, 97.


2 a.e., I, 85-87; İgliset el-Umme, II, 45-47.
---i--------------~-----.---------------

İsHlm Toplumlarında Ikta'nın Ortaya Çıkışı 223

Bazı araştırmacılar, ıktaın ilk İslamı devirlerdeki mahiyetinden askerı


ıktaa dönüşmesini açıklamaya çalışmışlardır. Bununla ilgili iki görüş ortaya
çıkmıştır. Bunlardan birincisine göre (Lokkegaard ve Pigulevskaja) ıkta'nın
kökleri İslam'dan önceki mahalli uygulamalardadır. İkincisine göre (Poliak,
Lambton, Cahen), hilafetin zayıflığı, gelirlerdeki azalma ve askerlerin
sultasının ve isyanlarının artması bu değişime sebep olmuştur.
Ikta'ın, zamanla değişik anlamlar kazandığını; bir şahsa daimi mülk
olarak veya kayd-ı hayat şartıyla ya da belirli bir müddetle verilirken, maaş
yerine arazinin gelirinin verildiği; savati, mevat veya halifelik arazisi'nden
ıkta verilirken harac'a tabi araziyi de içine alarak ıkta'ın genişlediğini
görüyoruz. Iktalar Ricrı üçüncü asrın sonları ile dördüncü asrın başlarında,
belirli durumlarda, maaş (er-revatib) karşılığı olarak verilirken, Büveyhılerin
Irak'a hakim olmalarından sonra, burada önemli bir değişiklik hasıl oldu ki
bu, askerlere maaş yerine ıkta verilmesi ve bütün arazi çeşitlerini
kapsamasıdır. İşte bu "askerı ıkta" olup, zaman ve mekana bağlı olarak
çeşitli şekiller almış ve sonunda irsı hale gelmiştir. Daha sonra Selçuklular
zamanında mukta'ya geniş mahalli güç de sağlayan belirli sayıda asker
hazırlama mükellefiyeti yüklenmiştir. Büveyhilerin yaptığı şey geçmişteki
uygulamaların gelişerek devamı olmayıp, yeni bir anlayış ve yönelişin
ifadesiydi. Başlangıçtaki değişim çizgisi ıkta'ın "askeri ıkta" haline
dönüşmesiyle sonuçlandı. Asya ortalarından Mısır'a kadar hakim olan bir
düzen haline geldi.
Bununla birlikte bu değişimi anlayabilmek için umumı gelişmeleri ve
büyük mülkiyetlerin ortaya çıkışını, daha sonra "askerı ıkta"ları oluşturan ve
geliştiren şartları incelemek gerekir. Burada, ıkta'ın İslam öncesi köklerine
ve daha sonra, İslam toplumunda hasıl olan gelişmelere bir göz atmak uygun
olacaktır.
Lokkegaard,ıktaın ilk tohumunun, toprağa aristokrat ailelerin (oligarşi)
hükmettiği vahalarda yaşayan insanlar tarafından atıldığı, ve sonra bu
tohumun bir taraftan, Locatie (vergi tahsilini teminat altına alma) diye
bilinen Rellenizm Nizamı tesirindeki Teokratik Devlet çerçevesinde ve diğer
taraftan, reayanın arazisini esasında devletin veya hükümdarın mülkü olarak
gören İran anlayışı dahilinde neşv ü nema bulduğu görüşündedir. O, bunu
"ed-Daman" ve "el-İlca"yla bir yönüyle Abbası Devleti'nde, diğer yönüyle
hudut (sugür) bölgelerindeki "askeri ıkta"da görmektedir. Onun görüşüne
göre, askerı ıkta'ın daha sonraki genişlemesi, ıkta'ın esasında bir değişiklik
olduğunu değil, bilakis askerlerin rolünün ve öneminin arttığı ve
müteakiben, ıkta ile verilen imtiyazların askerlere intikal ettiği anlamına
gelmektedir3.

3 Bkz: Lokkegaard, İslamic Taxation in the Classical Period esp, s.38.


224 'Abdulazız ed-DOn

Persler ve Sasaniler devrindeki ıktii üzerine yaptığı çalışmasında,


Pigulevskaja, ıktii'ın ortaya çıkışını (Miladı üçüncü ve dördüncü asırlarda)
"şehirlerin büyümesi ve çoğalmasında görmekte; bunu doğu ıktii'ının zaruri
bir şartı" olarak kabul etmektedir4. Bundan sonra o, İsliimı ıktii'ya işaret
etmekte ve; "Halifeler zamanında ıktii' ın ortaya çıkışı, İsliim' dan önceki
arazi mülkiyetinde ıktii örneklerinin varlığına ve o vakitlerde çiftçilerin
ıktiilarda çalıştırıldıkları gerçeğine dayanınaktadır" demektedir5•
Şimdi İsliim'dan önceki duruma bir göz atalım:
Sasanı Devleti'nin kurulması ile yeni bir soylu sınıf zuhur etmişti: "el-
Eziidhiin". Bu sınıf, askerı hizmet karşılığında ıktiilara sahip oldu ve bundan
yararlanarak eski soylu kabile eşrafına karşı güçlendi. Köyler, el-Eziidhiin
sınıfının ıktiilarının ve imtiyazlarının temelini teşkil etti ve köylüler tedrici
olarak adeta köleleşti. Mazdek hareketi (altıncı yüzyılda) eski soylu sınıfın
daha da zayıf1amasına sebep oldu. Bu hareket sona erdirildiğinde, üstünlük
tamamen yeni soylu sınıfın eline geçti. Bunlar köylere ve çiftliklere sahip
olup çiftçiler üzerinde de hükmetme hakkını elde ettiler. Hattii vergi toplama
işi daha aşağı seviyedeki soyluların (ed-Dehiikin) hakkı oldu. el-Eziidhiin
atlılardan askeri birlikler techiz etmekle birlikte, muhariplerin çoğunluğunu
çiftçiler oluşturuyordu. Çiftçiler, böylece köle statüsüne düştü; tamamen
korumasız kalan çiftçiler, efendilerine tabi olarak, piyiide hiilinde savaşa
katılıyorlard{ İsliim fethi bu askeri düzeni yıkarken, Dihkiinların çoğu vergi
toplanmasına nezaret eder halde kalmışlardı.
Bizans İmparatorluğunda soylular, haiz oldukları fevkalade geniş siyasi
güce ek olarak, geniş ıktiilara ve ayrıcalıklara sahiptiler. Miladı dördüncü
asırdan beri, arazilerin köy topluluklarına verilerek bunların vergilerden
müştereken sorumlu tutulmaları için teşebbüsler olduysa da bu soyluIara
engelolamadı. Dördüncü asırda soylular "himiiye" hakkını (autopragia) ele
geçirdiler. Bu, tahsildarların onların arazisine girememesi ve vergileri
doğrudan kendilerinin vermesi anlamına geliyordu. Bu imtiyaz,
tahsildarların zulüm ve baskıları ile birleşince küçük mülk sahipleri ve
köylüler, arazilerini soyluların himiiyesine bırakmak durumunda kaldılar.
Böylece köylüler ve çiftçiler toprağa bağlı hiile geldiler. Miladı dördüncü,
beşinci ve altıncı asırlardaki himaye'ye karşı -ya da soyluIara sığınmaya
karşı- çıkarılan kanunlar bu yönelişi durdurmaya yetmedi. Buna iliive olarak
miladı altıncı ve yedinci asırlarda imparatorluğun toprakları kiralama,
satılma ya da ıktii verilme yoluyla soyluların eline geçerek neredeyse bitecek
hiile geldi. Diğer taraftan, ticaret ve medenı hayat, bu ıktii düzeninin yanında

4 N. Pigulevskaja, Les villes de VEtat Iranien, Paris, ı963, s. ı35- ı36.


5 a.e., S.157.
6 Bkz. A. Christensen, L'lran Sous Les Sassanides, s.86; Pigulevskaja, a.g.e., s. ı55.
İslilm Toplumlarında Iktil'nın Ortaya ÇıkıŞı 225

gelişti. Soylular ve ıkta sahibi efendiler, arazileri farklı yerlere dağılmış bile
olsa kendileri şehirlerde yaşıyorlardı?
Araplar gelince bu imtiyazları kaldırdılar ve vergi işlerini amil'lerin
uhdesine verdiler. Böylece, himaye sistemi, Emevller devrinin ortalarında
"el-İlca" şeklinde yeniden ortaya çıkıncaya kadar bir müddet kayboldu.
Ancak Arap toplumuna bir bakış ıkta'ın, bu gelişmeden önce arazi
aristokrasisini meydana getirdiğini ve ilca' ın neredeyse hükümdar ailesinden
ümeraya münhasır idiğini gösterir.
İslam'dan önceki Arap toplumlarına gelince, burada iki duruma işaret
etmek yeterlidir: Yemen'de büyük arazi mülkiyetleri ortaya çıkmıştı. Soylu
ailelerin -ki bunlar genellikle kalabalık ailelerdir- elinde ıkta veya ıkta'ya
benzeyen mülkler vardı. Onlar arazilerinde hür veya köle çiftçileri
çalıştırıyorlardı. Arazi, kabilelere veya aşiretlere ıkta edilmekle birlikte,
tahsis, reisler ve şeyhler adına yapılıyordu. Reisierin ve şeyhlerin sultalarını
artıran idari sorumlulukları vardı. Bütün çiftçiler "şa'ab"ı teşkil ediyorlardı
ve bunlar eşrafın himayesi veya "zimmet"inde idiler. Mülk sahibi eşraf,
melik ile birlikte, hükmeden ıkta'lı zümreyi (oligarşi) 0luşturuyordu8.
İslam' ın ilke olarak bu ıkta' lı eşrafın imtiyazlarını veya korumalarını
ortadan kaldırdığını farz etmemiz mümkündür. Ancak, görüldüğü kadarıyla,
büyük mülk sahipliği devam etmiştir. Gelecekteki gelişmelere tesiri
bakımından bu durum ayrıca araştırılmaya değer bir husustur.
Arap Yarımadası'nda kabileIerin elinde geniş araziler vardı. Bu araziler
kabilenin ortak malı sayılan otlaklar idi ve onları sahiplenmek caiz değildi.
Ancak, bu kabileci mülkiyet, İslam'ın su, ot ve ateş ortaklığı prensibiyle
sınırlanmıştır. Buna ilave olarak Ridde savaşları "el-Ahma'''nın sınırlarını
büyük ölçüde daraltmıştı. İslamiyetin hima'ya yaklaşımı, sadece devletin
menfaatleri bakımından kabul edebileceği, doğrultusundadır9.
Arap fetihlerinin yeni ülkeler üzerinde tesirleri olmuştur. Fethedilen
yerlerde takip edilen siyaset, toprağı işleyen çiftçileri yerlerinde bırakmak
şeklinde idi. Ancak, özellikle Irak'ta fethedilen ülke topraklarının ganimet
sayıldığına delalet eden ve muhtemelen bu düşünce ile, bazı arazilerin
dağıtıldığını gösteren, işaretler de vardır. Fakat uygulamadaki farklı
değerlendirmeler ve insanları cihad'a yönlendirme düşüncesi, buna mani
oldu. Arazi milletin malı olarak kabul edilerek, vergiler ve özellikle harac
karşılığında, eski sahiplerinin elinde bırakıldı. Kabileler de bu uygulamayı
kabul ettiler. Ancak onların kendilerine has bir anlayışları vardı: Her ülkenin
geliri orayı fethedenlere bölüştürülmeliydi. Kabileler bu görüşlerinden

7 BkZ.A. Ch. Johnson, C.West, Byzantine Egypt, Economic Studies, s.20,28-29; i. BeIl,
Egypt from Alexander the Great to the Arab Conquest, S.119-126.
8 Bkz. I. Ryckınans, L'lnstitution Monarchique en Arabie Meridionale, s. 124, 178-182.
9 Bkz. el-Beliizuri, Ensab el-Eşraf, V, 38.
226 'Abdulazız ed-DOrl

vazgeçmediler ve bu onların araziye ve devlete bakışları üzerinde de etkili


oldulo.
Diğer taraftan fetihler esnasında, öldürülen veya kaçan hakim ailelerin
veya soyluların arazisi ile umuma ait bazı arazi Beyt el-Mal'e ve Halife'ye
ait savafi sayılarak, Halife'nin buraları niyabeten kullandırması veya ıkta
etmesi uygulaması da vardı!!. Bir de 'arz el-Mevit denilen (ekilip-
sürülmeyen; boş;çorak) veya el-Batiha'da olduğu gibi bataklık arazi var idi
ki bu gibi araziler en geç Hicri' birinci asır ortalarından beri hakimin izni ile
kullanılabiliyordul2. Savafi veya mevat arazilerin bağışlanması, en azından
Hicri' birinci ve ikinci asırlarda, büyük arazi maliklerinin doğuşunun asıl
sebebi olmuştur.
İslamiyetin ilk dönemlerinde Medine'ye ve daha sonra diğer ülkelere
hicret etme, İslam ümmetine katılmanın esası idi. İlk halifeler, kabileleri,
askeri' kuvvetlere katılmaya yeni şehirlere ve diğer merkezlere gÖr etmeye
teşvik etmişlerdi ve bunu "ata" sahibi olmanın şartı saymışlardı i . Bunun
için kabilelere yerleşmeleri ve hayvanlarını beslemeleri için, daimi ve
muvakkat statüde, topraklar verildi. Ancak bundan "himaye" fikri
çıkarılamaz! 4. Bazı kabileler ise sahil şehirlerine (revabit) yerleştirilmiş;
şehrin gelişmesini ve istikrarını teminat altına almak için, kendilerine arazi
ıkta edilmiştiis. Bu ıkta'larınesasta Diyar-ı Rebi'a ve Diyar-ı Mudar gibi
bölgelerdeki kabilelerin ıktalarından farkı yoktu 16.
Kaynaklarımız, şehir halkının (özellikle Kureyş) mülk arazi edinmekte
öncü olduklarını, onları çok geçmeden, kabilelerin ileri gelenlerinin takip
ettiğini bildirirler. İlk defa arazi ıkta edenler halifelerdi. Hulefa-yı Raşidin
ıktalar verıniş ve üçüncü halife 'Osman b. 'Affan bunda diğerlerinden daha
ileriye gitmiştir. Bu verilen ıktii'lar mütevazi olmakla birlikte, bazıları büyük
bir arazi parçası veya köy idil?o Bazı kişilerin satın alma yoluyla mülklerini
genişl.ettiklerini göz önünde bulundurursak~ bazı kabilelerin
hoşnutsuzluklarına sebep olan bu durumu, Talha ve Zübeyr şibi büyük arazi
sahiplerinin nasılortaya çıktığını daha iyi anlamamızı sağlar! .

LO a.e., 5.40.
il Taberı, I, 205, 237-241, 246; el-Belazuri, Futuh el-Buldan, 5.372-373; Ebu Ubeyde, el-
Emval,s.738-744.
12 Belazuri, Ziyad b. Ebihi hakkında şöyle demektedir: "Bir kişiye arazi iki seneliğine imar
etmesi için veriliyordu. Eğer bunu yapmazsa elinden geri alınıyordu,", Futı1h, 5.505-506;
Bkz. Kudame, el-Harac Yazması, s.74b.
13 Bkz. İbn Asakir, I, i75;eş-Şeybani, Şerh es-Siyer el-Kebir, I, 94-95;et-Taberi, I, 2414.

14 el-Belazuri, Futı1h, 5.3; 5.243,328.

15 el-Belazuri, Futiih, S. J75, 20J, 202, 378, 482.


16 a.e., 5.245, 348.

17 Ebu Ubeyd, el-Emval, 5.278; el-Belazuri, Futiih, s.384,480,489-490;et-Taberi, I, 5.237.


IR Bkz. Salih el-Ali, Hicri birinci asırda Hicaz'da Mülk Araziler, Mecellet el-Ara b, 5.961 ve

sonrası; et-Taberi, II, 1952-1954; İbn Zubeyr, ez-Zeha'ir, 5.204-205.


---------------, •.------..;-----------...

İslam Toplumlannda Ikta'nın Ortaya Çıkışı 227

Emevller devrinde ıktaların tevcihinde genişleme meydana gelmiştir.


Bu Muaviye döneminde başladı; 'Abdulmelik b. Mervan devrine
gelindiğinde Şam'daki es-Savafi'nin tamamı Kureyş'e ve diğer kabilelerin
eşrafına ıkta edilmiştil9. Bundan sonra, baskılar sonucunda, harac
arazilerinin satın alınmasına da göz yumuldu. Bu uygulama Velid b.
'Abdulmelik zamanında başladı ve 'Ömer b. 'Abdulaziz'in kısa hilafet
dönemi hariç Emevi Devleti'nin sonuna kadar devam etti2o.
el-Mevat arazinin ihya edilmek şartıyla ıkta edilmesi, özellikle es-
Sevad'da, mülkiyetin önemli kaynaklarından birisiydi. Böyle ıkta'ların
mesahası 60 ila 8000 cerib arasında değişiyordu2l. Böylece, Hicri birinci asır
sona ermeden, Kiife ve Basra mıntakalarında geniş ıktalar ve büyük mülkler
ortaya çıktı. Basra'nın sevad'ında ıkta arazilerini sulamak için kanallar
açılması mutad bir hale geldi22. Mülk sahipleri çiftliklerinde köleler istihdam
ettiler. Haccac zamanındaki Zenci isyanında ortaya çıktığı gibi, toprakta
çalıştırmak üzere Afrika'nın doğusundan çok sayıda köle getirildi23.
Bazı ümera devirlerinin en büyük toprak sahipleri idiler. Mesela,
Mesleme b. 'Abdulmelik es-Sevad'daki topraklarını sulamak için es-Sibeyn
kanallarını açtırmak ve ve teressübatı temizlemek için harcadığı üç milyon
dirhem karşılığında el-Batiha' daki çok geniş araziyi ele geçirmişti,z4.
Süleyman b. 'Abdilmelik, Yezid b. Muhelleb'e çok sayıda akarsu ve köyler
ihtiva eden geniş bir ıkta vermiştes. Halid el-Kasri bunun en meşhur misalini
temsil eder. Kendisinin es-Sevad arazilerinden elde ettiği yıllık ortalama
gelir on milyon dirhemde6.
Satın alma ya da ıkta suretiyle arazi sahibi olma artarak devam etti.
Duraklamak bir tarafa bazı kişiler başkalarına aİt olan es-Savafi ve el-Mevat
gibi arazileri ele geçirmek için türlü yollara baş vurdular. Mesela, Al-i Ebi
Bekre'nin ıkta'ı 100 cerib iken Emevi devrinin sonunda bunun me sahası
1000 cerib'e ulaşmıştı27. İbn el-Eş'as isyanı akabinde, Kiife'deki mülk
sahipleri, Ktife Divanı 'nın kayıtlarını kasdi olarak yaktıktan sonra, es-Savafi
araziden çok geniş yerleri istila etmişlerdes.
Elimizde, Emevi devrinin ortalarında el-İlca'nın mevctidiyetine işaret
eden bilgiler vardır. Bu ustil geniş mülklerin oluşmasının diğer bir yolu idi.

19Tehzib İbn Asakir, III, 184.


20a.e., S.184-185.
21Bkz. el-Belazuri, Futı1h, s.501,503,505-506; el-Cerib=I092 metrekare
22Basılı nüsha, s.503-504.
23el- Belazuri, Ensab, K.2, s.6b-7a.
24el-Belazı1ri, Futı1h,(Ofset Baskı), s.244.
25 a.e., s. i7.

26Ensab el- Eşraf, K.2, 148b-149b.


27el-Belazı1ri, Futı1h, s.509; karşılaştır, s.5 i9.
28el-Belazuri, s.380-38 ı.
'Abdulaziz ed-Dilri
228

Azerbaycan, Ermeniyye ve es-Sevad'da olduğu gibi, bazı köyler "himaye"


talebiyle veya emirin durumunu güçlendinnek maksadıyla, buna dahil
edildiler. Bazen de toprak sahipleri ve çiftçiler, tahsildarların zulmünden
kurtulmak ve bazı vergilerden kaçmak için bunu yaptılar. Çiftçiler, mutad
olarak, arazilerini, nüfuzlu bir emirle, "himaye" altına alıyorlardı. Bu yolla
köylerin ve arazilerin korunduğuna dair Mesleme b. 'Abdilmelik ve Mervan
b. Muhammed'e ait iki sahiplik örneği vardır. Genelolarak, bu sistemde
arazinin mülkiyeti "el-hima" statüsünde bulunurken, arazilerin fiili sahipliği,
asıl sahipleri ile yanlarındaki çiftçiler arasında el değiştiriyordu29.
Diğer taraftan İran'da bazı dihkan'lar, fetih esnasında yaptıkları veya
Irak'ta olduğu gibi İslamiyeti kabul etmek suretiyle, ıktii'larını ve geniş
arazilerini ellerinde tuttular ve vergileri toplamayı da sürdürdüler30. Ancak
İslamiyetin yayılması, tedricen bunların nuflizlarını azalttı ve hatta yer yer,
Araplar arasında mülkiyet in genişlemesi, arazilerini de daralttı. Bu sebeple,
Fars bölgesinde olduğu gibi, bazı dihkanlar mülklerini korumakla birlikte
ika'ya yöneldiler. Belki de bu şartlar Maveraünnehr ve Taberistan gibi
İran'ın uç bölgelerinde, ıkta'ın yayılmasının sebebini açıklayabilir. Çünkü
buralarda İslamiyetin yayılması yavaş olup Arap hakimiyeti de daha geç
yerleşmiştir3! .
Köy toplumlarının dayanışması ve gücü, arazi satın alınması ve ilca
sebebiyle ve muhtemelen cabi'lerin zulmü sebebiyle bozuldu. İslamiyet'e
göre çiftçiler hür insanlardı. İstedikleri takdirde topraklarını bırakıp
gidebilirlerdi. Bu sebeple köyden şehre göç mutad bir hale gelmiş, hatta bu
durum Irak'ta ve bir dereceye kadar Mısır'da ziraatı tehdit edecek kadar
genişlemişti. Bazı idareciler, buna mani olmak için, tedbirler düşünmeye
başlamışlardı32. ';-J~

Bütün bu gelişmeler, kabilelerin ileri gelenlerini toprak sahibi


aristokratlar haline getirdi. Bu, aristokratlar arasında ve bütün kabileler
arasında bazen çok büyük çapta uçurumlar açıldı ve büyük toprak sahibi
Araplar arasında bile, şikayetlere sebep oldu. Yezid b. Velid H. 126 yılındaki
bir hutbesinde, sulama kanalları kazdırmayacağı ve mülk sahibi
33
olmayacağını vaad etmişti .
Abbasi Devleti, toprak konusunda, yukarıda bahsedilen yönelişleri
zayıflatmadı, aksine güçlendirdi. Ticaretin gelişmesi sermaye terakümünü
ortaya çıkardı. Bu da arazi satın almayı ve geliştirmeyi mümkün kıldı. Arazi
sahibi olmak şeref ve servetin sembolü haline geldi.
~ . .

29 Bkz. el-Belazilri, Futfih (Tıpkı Basım), s.178,213, 460-461;Kudame, el-Harac, S.241.


30 Bkz. et- Taberi, I, 2899; Ensab el-Eşraf, s.117a, 881-882.
31 Bkz. en-Narşahi, Tarihu Buhara (İngilizce Terc.);s.54,60-62;Bkz. el-İstahri, s.1 58.
32 el-Belazilri, Ensab, K.2, s.lla-b, 71b.
33 et-Taberi, II, 1834-1835.
İslam Toplumlarında lkta'nın Ortaya Çıkışı 229

Abbasiler araziye çok önem verdiler: Emevilere ve onların ümerasına


ait olan araziyi istila ettiler; Hilafete ait arazi için hususi bir "divan"
kurdular; bu arazileri, kanallar açmak, ıslah etmek, satın almak veya
müsadere etmek gibi yollarla genişlettiler. Hilafete aİt arazi fevkalade geniş
ve zengin olup, halifeliğin her tarafına yayılmıştı34.
el-İ1ea usulünün yeni ıkta'ların oluşturulmasına etkisi olmuştur.
Elimizde bu konuda bazı örnekler vardır. Bir mülk sahibi, el-Mansur'a,
amil'in adaletsizliğinden şikayet edip, eğer Halife araziyi kendi ismine tescil
ettirmeyi kabul ederse, ona, elde edeceği ürünün dörtte birini vereceğini
vadetmiştes. Diğer bir mülk sahibi, Ebu Eyyı1b el-Meryani'ye gelerek şöyle
demişti: "Ahvaz'da arazim var. Burada amil'ler üzerime geldiler. Eğer Vezir
bana adını ödünç verirse, ben Vezire her sene yüz bin "dirhem" öderim,,36.
Kasım b. er-Reşid'in valiliği esnasında "Zenean halkı onunla güç kazanmak,
yağmacılara karşı korunmak ve amillerin zulmünden kurtulmak için,
arazilerini onun himayesine (ilca) bıraktılar. Onun adına bir satış belgesi
düzenleyerek üzerine artık onun çiftçileri olduklannı, bu arazinin o günden
itibaren onun olduğunu yazdılar." Burada çiftçilerin yağmacıların şerrinden
ve amil'lerin zulmünden emin olmak için, "himaye" yoluna başvurduklarını
görüyoruz. Bu sebeple arazinin Kasım'a satış akdini imzaladılar ve onun
çiftçileri oldular. Kakzan çiftçileri de gelerek arazilerini Kasım'ın
himayesine (ilca) bıraktılar. Onun için Beyt el-Mal 'öşr'ü dışında ikinci bir
öşürü vermeyi kabul ettiler ve onun diya'ı oldular."
Fırat kenarındaki eş-Şu'aybe halkı, Ali b. er-Reşid'e gelerek, eğer
ortalıktaki el-mukaseme hisseleri arttırılırsa, kendi arazilerinde onun adına
çiftçi olacaklarını söylemişler ve ona yüzde onluk bir hisse ödemeleri
şartıyla anlaşmışlardı. el-Me'mun zamanında (el-Cebel) bölgesindeki bozkır
(el-mefaze) halkı gelerek, bütün ahalinin rızasıyla "kendilerini yağmacılar ve
saireden koruması karşılığında (rakabe), topraklarında onun adına çiftçilik
yapmak' istediklerini bildirmişler, o da onların bu isteğini kabul etmiş ve
arazilerin imarı ve ıslahı için desteklenmelerini ve onlara yardım edilmesini
emretmiş, böylece o bölge Halifelik Toprakları'ndan olmuştu,,37. Bu
şekilde el-ilca (himaye) pek çok arazi ve köyü Halifenin husus i mülkü haline
dönüştürmüştü. Elimizde Abbasiler devrindeki amil'lerin çiftçilere ve
köylülere zulmettiklerine ve onları soyduklarına dair pek çok vesika vardır38.
Bu durum iktisadi gelişmelerle birlikte ıkta'ın gelişmesine yardım etti.
Böylece sadece Hicri ikinci asır sonlarında es-Sevad içinde ıktaların geliri
(ki onda bir nibette idi); 4 milyon dirhem'e ulaşmıştı. Halbuki Hicri 304
yılında Basra'nın sadaka gelirleri yekunu 6 milyon dirhem idi39.

34 ed-Duri, el-'Asr el-'Abbasi el-Evvel, s.273.


35 et- Tenuhi, Nişvar el-Muhadara, C.8, S.76.
36 el-Cahşiyari, el-Vuzera, s.l 18.
37 Belazuri, Futıih, s.437.
38 el-Duri, el-' Asr el-' Abbasi el-Evvel, s.263 ve sonrası.
39 Kudame, el-Harac, s.229; İbn Hurdazbih, s.59; Ebu Yusuf, el-Harac, s.68.
'Abdulaziz ed-DOn
230

40
el-Makdisı, Fars'taki arazinin çoğunun ıkta olduğunu kaydediyor . O,
bazı İran soylularının muayyen bir miktar para karşılığında, arazilerini
ellerinde tutabildiklerini4! ancak onların da sayısının çok azalmış idiğini;
fakat bu sırada Arap soyundan olanların mülklerinin genişlediğini zikreder.
Böylece Araplar arasından ıkta ve büyük mülk (arazi) sahibi yeni bir güçlü
sınıf ortaya çıkmıştı. Bunlar mutad olduğu üzere şehirlerde yaşıyorlardı.
Hicrl üçüncü ve dördüncü asırlarda çiftçilerin adalet için ve mülk sahipleri
aleyhine olan isyanları desteklemeleri, bu gelişmelerden duyulan
42
rahatsızlığın derinlik ve genişliğini göstermesi bakımından dikkat çekicidir .
Zencl ayaklanması (H. 255-270) Basra bölgesindeki ıkta sahalarının
genişliğini ve arazideki köle sömürüsünü ortaya çıkarmıştır. Bu ayaklanma
aynı zamanda sermayenin oluşumunda ticaretin rolünü ve köle ticaretinin
boyutlarını da ortaya koymaktadır. Zencl İsyanı, tabiatıyla mahdut insanlara
hitap etmesine rağmen, çevredeki pek çok köyden büyük destek gördü. Bu
destek köy toplumundaki çöküşün ve ıkta sahibi efendilerin baskısından
duyulan memnuniyetsizliğin de bir delilidir43. Karmatı hareketi (Hicrl
üçüncü asrın sonu), özellikle de es-Sevad arazisindeki çiftçilerden büyük
destek gördü. Küfe' deki Karmatı propagandacısının ilk sözleri şu idi: "Bu
köyü sulamak, ahalisini zengin etmek, onları kurtarmak ve efendilerinin
servetini, avuçlarına koymak için emir aldım,,44. Propagandacıların
faaliyetleri karşısında hükümetten ilk yardım isteyenler ıkta ve ed-di ya:
sahipleri oldular. es-Sevad'daki isyan kontrol altına alındığında, amil'ler
"isyancıların çiftçilerin ve işçilerin isyancılara katılarak es-Sevad' a zarar
vereceklerinden korkarak" daha mutedil bir siyaset takip etmeğe
başladılar,,45.
Hicrl üçüncü asırda, Abbasller, Türklerden celbettikleri paralı askerlere
dayandılar. Bu onların otoritelerinin sarsılmasına sebep oldu. Ayrılık
hareketlerini ve sosyal ayaklanmaları güçlendirdi. Hicrl dördüncü asrın ilk
çeyreğinin sonunda, ',,'-iskerler emır el-umera'nın başkanlığında s!Y!1sı
parçalanmışlık ve mall karışıklıklar içindeki hiliifete tam olarak hakim
oldular. Aradan on yıl geçmeden Büveyhller Irak'ı istila ettiler ve geniş
ölçüde askerl ıkta usUlünü uyguladılar46.

40 el-Makdisi, Ahsen et-Tekasim, 5.461.


41 Barthold, el-Hadarat el-İslamiyye, 5.64-65.
42 Cürdin'daki el-Mazyar isyanı (224h.) olduğunda "İsyancılar arazi sahiplerinin mallarının
yağmalanması için köylüleri teşvik ettiler ve malikene sahiplerinin malları yağmalandı" (el-
Taberi, III, 5.1269) malikane sahiplerinin çoğunun Araplardan oluştuğunu bildiriyor.
43 ed-DOn, Dirasat iie1-'Usur el-Abbasi el-Mutaahhira, 5.57 ve devamı.
44 İbn el-Cevzi, el-Muntazam, V,I 13.
45 et-Taber'i, III, 5.2202.
46 ed-DOri, Dirasat, 5.12 ve sonrası.
İsUım Toplumlarında Ikta'nın Ortaya Çıkışı 231

Burada askeri ıktii'ın başlangıcı hakkındaki görüşlere değinmek uygun


olacaktır. Poliak, "askeri ıktii" usulünü Türk-Moğol topluluklarına dayar ve
askeri ıktii'ın Gazneli Mahmüd zamanında başladığını, daha sonra
Selçukluiara geçtiğini ileri sürer47. Fakat Bosworth, ilk Gaznelilerin
askerlere ücret olarak para verdiklerini, ıktii'ın onlarda Sultan Mes'üd'tan
sonra ortaya çıktığını söyledikten sonra, Köprülü'nün "Gaznelilerin bunu
Selçuklular'dan iktibas etmiş" olabilecekleri tahminine işaret eder48.
Lambton ise bu "askeri ıktii"ın köklerini Hicri dördüncü asuda görür; bunun
iktisadi değişiklikler muviicehesinde paraya olan ihtiyacın bir sonucu
olduğunu ve o zaman mevcut olan "el-iğiir"da ve "ed-Daman"da bunun
köklerinin bulunduğunu söyler. Cl. Cahen'e gelince, onun görüşüne göre
"askeri ıktii" Büveyhilerden önce de vardı ve Büveyhilerin iktidarı
esniisında, bu uygulama, bir asır önce başlayan, askerlerin hiikimiyetini
zirveye taşımıştır.
Bana göre; Büveyhilerin izlediği yol, "askeri ıktii"ın başlangıcında bir
merhaledir. Selçuklular, Büveyhiler'in başlattıkları bu usulü
tamamlamışlardır. Bana göre; Büveyhiler fethedilen arazinin gazii hakkı,
ganimet olduğunu kabul eden kabile anlayışından hareketle, İsliim'ın arazi
anlayışına itibar etmemişlerdir. İşte bu anlayış ıktii'da önemli bir değişim
noktasıdır.
Hicri dördüncü asrın başındaki duruma baktığımızda, arazi ıktii'ının,
veriiset hakkı da diihil olmak üzere, tam bir mülkiyeti ifade ettiğini ve
ıktiiların, mutad olarak, bu neviden olduğunu görürüz49. Ancak, halifenin
istediği zaman mülkiyetini sona erdirebileceği, mülkiyeti geçici olan ıktii'lar
da vardı. Bu tür ıktii'ların hepsi "müsterce'iit" olarak isimlendirilirdeo. Yine,
arazinin, kira mukabilinde, ıktii edildiğine dair işaretler de vardır. Bu nevi
ıktiilar sınırlı sayıda olup, "mukiiseme"'ye yakındırS]. Yine elimizde Boğa,
Viisif, Muhammed b. Abdullah b. Tahir ve Beckem gibi kumandan ve
emiricre ait ıktiilar'ın bulunduğuna diiir bilgiler varsa da bunlar da esasta
diğerlerinden farklı değillerdis2. Hicri üçüncü asrın sonlarında, maaş yerine
veya tahsisatlarını tamamlamak üzere, vezirlere verilen ıktii'lar da vardı ki
bu da alışılmış bir uygulamaydı. Yine, bu kabilden, biraz daha farklı, başka
ıktii'ların bulunduğunu da söylemek mümkündürs3.
Bu konuda farklı idari uygulamalar da vardı: Meselii valilik ve harac'ı
elinde toplamış kumandanlar vardı. Hudutlardaki bazı stratejik bölgelerde bir

47 Poliak, Feodalite İslamique, R.E.I. v. 193, s. 247.


48 Cambridge History of Iran, V, 203 ve Prof. Gibb'in anısına yazılan kitaptaki makalesi.
49 Bkz. Miskeveyh, V, 136,374; es-Siibi, Tarih el-Vuzera, S.257.
50 Arib, Sı1at et-Taberl, S.145.
51 el-Kalkaşandi, III, 115-117; el-Maverdi, 189.
52 Bkz. et-Taberi, m.3, s. 1535, 1456, 1769, 1524; el-Hemedani, et-Tekmile, s. 130-13 ı.
53 Miskeveyh, V, 132; es-Siibi, s.23; et-Tenühi, el-Ferec ba'de eş-Şidde, 1,137.
232 'Abdulazız ed-Durı

mıntaka bir emıre "mukata'a" olarak verilir ve o "beyt el-mal"e muayyen bir
meblağ öder ve dilediği gibi ıkta'ına tasarruf ederdi. Mu'nis örneğinde
olduğu gibi, bir kumandana ıkta verilir, o da ıkta'm gelirinden askerlerin
maaşIarını (er-revatib) öderdi54.
Özel durumlar da vardı. Bir şahsa, İbn el-Furat örneğinde olduğu gibi
vergiden muaf veya iğar'da olduğu gibi, vergi nispeti düşürülmüş, ıkta
verilir ve bu şahıs ciibi'lere muhatap olmadan, ıkta'ının vergisini doğrudan
kendisi öderdi55.
Mevat arazi ve bazen de mir! araziler, ıkta'm kaynağı idi. Özellikle
sahibi varis bırakmadan ölen "harac arazisi"de bazen "ıkta" edilirdi.
Harac'a tabi arazilerin bütün müslümanlar için fey,56 kabul edildiği
prensibini ve bu topraktan alınan harac'ın da, vezir Ali b. İsa'nın dediği
gibi, bu arazinin kira bedeli olarak kabul edildiği esasını unutmayalım5?
Öte yandan vergi nizamında da gelişmeler olmuştur. Hicrl üçüncü asrın
sonlarından itibaren, bazı araziler, es-Sevad'da bile, ed-Daman'a
veriliyordu. Bu, beyt el-mal'e uygun zamanda gelir sağlama çabaları
içindeki Türk askerlerinin hakimiyetiyle aynı zamana denk düşen kargaşa
döneminden sonra ortaya çıkmıştır. "Damin" (himayeci), hakimin izni ile
veya izni olmaksızın vergi tahsilini üstlenir, ancak hesapların tedkiki
hükümete ait olurdu58. "Damin" bir tüccar, bir devlet memuru ve hatta bir
kumandan bile olabilirdi. Kumandanların ve vezirlerin "damin" olması, hicrl
dördüncü asrın başında vez!r Hamid b. el-Abbas'ın es-Sev ad damin'i
olmasından sonra, yasaklanmıştır. Bu da hububat fiyatlarının yükselmesine
yol açmıştır59. Buna rağmen kumandanlara, mesela Beckem'e H. 936/325
Ahvaz'ın diman'ı verildi. Bu sırada o, merkezin kendisine
hükmedemeyeceği kadar güçlüydü60. "Daman" (himaye) mutad olarak sınırlı

54 Bkz. Miskeveyh, VI, 39.


55 Bkz. el-Kalkaşandi, XIII, 123-131, 129-143; ve Bkz. es-Sabi, Kahire, s.36-37, 104.
56 "Fey': Beytü'I-Mal'e aid olan sair emvale Fey' namı verilir. Fey' sözlükte mastar olarak
"geri dönmek, şekil değiştirmek", isim olarak "gölge, öğle vaktinden somaki gölge"
anlamlarına gelir. Hukuk lisanında feyin tarifi şudur: Muharebe icra etmeksizin ve arkasında
koşulmaksızın müşrikinden kendi kendine" gelen mallar. Cizye, hariie, 'aşar vesaire fey'
cümlesine dahildir.", Corci Zeydan, Medeniyet-i İsliimiyye Tarihi, (Ter. Zeki Megamiz),
c.l, İstanbul, 1327, s.197; Mustafa Fayda, "Fey", D. i. A., c.12, İstanbul, 1995, s.511.
57 es-Sabi, el-Vuzera, s. 338-339.
SK Bkz. es-Sabi, s.9 ve devamı, aynı şekilde Kahire baskısı, s.14-15, 37-38; Hami genellikle

sulama sisteminden sorumlu oluyordu s. 40,51,45.


59 Arib, S.84-84; Miskeveyh, V, 74-75; Birisi şöyle söylüyor: "Ebü el-Hasan b. el-Furat katip

Necah'a söylerken duydum; Fars'taki sadakaların korunmasını sordu: Himaye akdinde


tüccardan veya amiiden veya zengin birinden olması tercih edilir. Ancak askerlerden olursa
onlar, mallarından ayrılmalarını isterler, onlara isyana teşvik ederek sultana itaatten çıkarlar;
es-Sab'i s. 82.
60 Miskeveyh, V, s.374.
-~---~---~--~-......-_...-_~-_-.---._
•......• -..-_-----------.---.

İslam Toplumlarında Ikta'nın Ortaya Çıkışı 233

bir zaman içindi ve sahibine toprakta çalışan insanlar üzerinde özel bir hak
verıniyordu. Ancak bu usı1lun iktisadi çöküşte payı vardır.
Hicri dördüncü asrın başında "beyt el-miil" bir krizle karşılaştı. Hilafet
bu krizi atlatabilmek için halifeliğe ait araziyi satmak (nitekim bu arazinin
bir kısmı 2.5 milyon diniir'a satıldı), tüccarlardan mahdüt miktarda borç
almak, zaruret halinde ödünç para alabileceği merkezi bir resmi banka
(sandık) kurmak, bütçe ve harcamaları daha dikkatli hazırlamak ve kontrol
etmek gibi çarelere başvurdu. Fakat ordunun ve görevlilerin maaşını ödemek
için "ıktii" verme yoluna gitmedi61•
334h.- 945m. yılında Büveyhiler Bağdad'a girdiklerinde durum böyle
idi. Bu yıl sona ermeden, Deylem askerlerinin maaş (el-'atii') talebiyle
çıkardıkları kargaşadan sonra Mu'izz ed-Devle "askeri ıktii" usülünü
uygulamaya başladı62. Mu'izz ed-DevI e kumandanIarına, has adamlarına ve
askerlere maaş (el-'atii') karşılığı olarak "ıktii"lar verdi. Bu ıktii'lar,
müsiidere edilmiş arazilerden Halifelik arazileri, İbn Şirziid'ın arazileri ve
diğerleri ve "harac" arazi'lerdendi. Bu ıktii'lar, Küfe bölgesindeki es-Sevad
arazinin en değerli kısmım kapsıyordu. Mu'izz ed-DevI e vezirlerine ve üst
düzey yöneticilerine ıktii'lar verdi. Arazinin mütebiiki az bir miktarı da asker
ve komutanların ileri gelenleri ve şehir ahiilisinden bazılarına "himiiye"
(damiin) olarak verildi63. Sonra Mu'izz ed-Devle, Türk askerlerinin
ıktii'larını genişletti64• Bazı bölgeleri Deylem'lilerin ileri gelenlerine verdi;
buraları "tu' me" olarak kabul edildi65. Bunu takip eden dönemde, Viisıt,
Basra ve Ahviiz gibi bazı mıntakaların geliri Türk askerlerine verildi ve bu
sebeple buraların geliri kesildi. Çünkü Türkler amil'leri ciddiye almayarak
onları sıkıştırıyor ve Deylem'lilerle anlaşarak "sahanat hukukunu"
çiğniyorlardı. Neticede askerler ıktii'larını genişlettiler ve "ikii" yoluyla
veya mülk sahiplerinin zulüm sebebiyle kaçmaları neticesi, arazileri ele
geçır. d'lı er 66 .
Böylelikle es-Sevad'daki arazilerin çoğu askerlere ıktii edildi ve "askeri
ıktii"lar zamanla genişleyerek, Büveyhilere ait bölgeleri de kapsadı. Mu'izz
ed-Devle'nin halefleri de onun yolundan yürüdüler; hattii daha az öneme
sahip yeni ıktii türleri de ortaya çıktı. "Askeri ıktii"lar genişledi ve halifelik
arazilerini, es-Savafi'yi, özel emliik ve harac arazilerini de içine alarak
yayıldı. Hattii 'Adud ed-Devle vakıfarazileri bile askere ıktii etti67.

61 ed-Durı, Tarih el-'Irak el-İktisadi, s.27.


62 Bkz. İbn el-Esır, VIII, 342-343.
63 Miskeveyh, VI, 96-97.
64 a.e., VI, 99.

65 a.e., VI, 98.

66 a.e.,VI, 173-174.

67 Ebu eş-Şuca', s.72-73; İbn el-Esır, VIII, 342-343; es-Siibı, Tarih, s.247, 327-328, 362.

~i
234 'Abdulazız ed-Dur!

Şüphesiz bu uygulama, tehlikeli olması ve geniş bir alanı kapsamasıyla


birlikte yeni bir adımdır. Ancak hazinenin mali krizle karşılaşması yeni
değildir. Özellikle, İran ve Irak'ın ikisinin birden Büveyhilerin idaresi altına
girdiğini hatırlayacak olursak, bunun mali krizi hafiflettiğini dahi
söyleyebiliriz. Aynı şekilde askerlerin maaş (el-'ata) talepleri de yeni bir şey
değildir. Dolayısıyla biz bu iki tezahürü Büveyhiler'in yeni uygulamalarının
neticesi olarak görmüyoruz. Bunun açıklamasını Büveyhiler'in geçmişinde
ve onların medeniyet seviyelerinde buluruz. Bilindiği gibi, onlar Deylem'li
idiler. Orada kabilevı bir ıkta şekli bakimdi ve büyük ailenin reisi (KetMda)
ıkti'ın sahibi olan kişi idi68• Onların nazarında devlet, aile sorumluluğu gibi
idi. Bu onların eski tarihlerinde apaçık görülür69. Böylesine bir ıkta anlayışı,
"ıkta" yoluyla ele geçirilen arazinin bölüşülmesi yani, gazanın semeresinin
paylaşılmasıdır. Hatırlayacak olursak, paralı Türk askerlerinin değil,
Deylem'lilerin başlattığı kargaşa Mu'izz ed-Devle'yi bu "ıkti" sistemini
uygulamaya mecbur etmiştir.
Bu "askeri ıkta"lar prensip itibariyle irsi değildi. Hatta ömür boyu
sürme mecburiyeti de yoktu. İstediği zaman ıkta'ı ilga etmek Büveyhı
emırinin elindeydi70. Bu ıktalar maaş (el-'ata)'ın yerine verildiği için,
"muktil" hazineye aynı veya nakdı bir meblağ ödemekle mükellefti ve
sulama işlerinden de sorumluydu. Bundan sonrası devlet görevlilerinin
vazifelerini yapmalarına kalmışt/1• Ancak ılda sahibi askerler, bir şey
ödememeye ve ıkta'larından elde edebileceklerinin en fazlasını elde etmeğe
çalışıyorlardı. Hatta bazıları ıkti'larını ümit ettikleri gibi karlı bulmazlarsa
onları terk ederek daha iyilerini istiyorlardı. Ikta'lar sanki şahsı mülkleriymiş
gibi tasarruf ediyorlardı. Ikta'larında ikamet etmiyorlar, ıkta'ın idaresini ve
her geçen gün biraz daha artan zulümle vergileri toplama işini de vekillerine
havale ediyorlardın.
Zamanla "askeri ıkti"lar "divan el-ceyş"in görevalanına girdi. Divan
el-Ceyş her bir ıkta'ın mesahasını ve özelliklerini belirler, boşalan ıktaları
dağıtır, ve sair çıkması muhtemel diğer idari işleri yapardı. Bunun gibi
burada vergi nispetlerinin belirlenmesi ile askerin hazırlanması arasında bir
bağ vardı. Unutmamamız gerekir ki devlet ıkta sahiplerinin emri vakilerini
kabul etmez, zaman zaman onların gücünü tahdit etmeğe çalışırdı73.
Kendisine ıkta verilen kumandan, askerinin tahsisatından sorumlu
değildi. Bu askerler devletten maaş veya ıkta alıyorlardı. Ikti sahiplerinin
ıktilarında yaşayan insanlar üzerinde herhangi bir kanunı hakları yoktu.

68 Bkz. Minorsky, Domination des DaHamites; el-Biruni, eı-Asar el-Bakiye, s.224.


69 Bkz. Miskeveyh, II, 113,234,349-351.
70 es-Siibi, s.408; Ebu eş-Şuca' s.I37, 215; Miskeveyh, II, S.97.
71 Miskeveyh, VI, 98-99.
72 a.e., VI, 97,98-99; Ebü eş-Şuca', s.47-50.
73 Ebü eş-Şuca', s. 165, 294-295; es-Siibi, s.468.
-

İslam Toplumlarında Ikta'nın Ortaya Çıkışı 235

Ancak, emri vaki yaparak (hadlerini tecavüz edip) onlar üzerinde


hükmediyorlardı. Hatta tahditlerin urgulandığı kısa bir dönem 'Adud ed-
Devle zamanı istisna edilecek olursa7 , "askeri ıkta"lar, Bağdad çevresindeki
köyleri bile kapsayacak kadar genişledi75 ve muhtelif statüdeki arazileri
kapsadı. Zamanla bazı arazi sahipleri kaçtılar veya ıkili sahipleri lehine
arazilerinden vazgeçerek, onların yanında çiftçi oldular76. Zulüm ve
haksızlıktan kurtulmak için mülk sahiplerinin yeni efendilere sığınması ve
ilca (himaye) nizamının yaygınlaşması da buna ilave edilmelidir. Vasıt,
Ahvaz ve Basra'daki Türk askerleri kendilerine tahsis edilen ıktnarın
geliriyle yetinmediler. İbn Miskeveyh'in dediği gibi: "Sığınma" (et-telaci)
usulüne müdahale ettiler. Arazilere (emlaka) sahip oldular ve amil'lere kötü
davrandılar." İbn Miskeveyh bunu söyledikten sonra "Arazileri ele
geçirdiler, himaye (et-telaci) tariki ile halkı himayeleri altına aldılar ve "beyt
el-mal"ın haklarını ele geçirdiler" demektedir. Böylece, geniş araziler ve
köyler askerlerin mülkü oldu. İbn Miskeveyh, Mu'izz ed-Devle zamanındaki
"askeri ıkta" sahiplerinin durumunu şu şekilde vasfederek sözlerine son
verir: 'Memleketleri ele geçirdiler ... ve insanları köleleştirdiler,77. Köy
toplumlarına gelince, bunların durumu daha da kötüleşti. Çünkü köyahalisi
her türlü himayeden mahrum olarak, köleliğe benzer bir hale düşmüşlerdi.
Dikkat edilirse, ıktanın esası, yaptığı askeri hizmete karşılık mukta'ya
maaş olarak verilmesidir. Yani bu Ortaçağ Avrupasında olduğu gibi bir idari
düzenleme manasını taşımıyordu. Ikta sahibinin bir asker techiz etmesi
düşüncesi olmadığı gibi, Ikta'nın şartları ve askerlerin bakış açısı toprağı
işlernek ve orada yerleşmeyi öngörüyordu. Bu durum da halkın soyulmasına
ve fakirleşmesine yol açmıştı.
Büveyhiler Irak'ta köklü bir İslami idare geleneği ile karşılaştılar.
Onların "askeri ıkta" uygulamaları, özellikle her çeşit araziyi kapsadığı
zaman, İslami anlayışa zıt idi. Bu sebeple bu emr-i vaki' kabul edilmedi.
Bunu el-Maverdi'nin "ıkta el-istiğlal" hakkındaki görüşlerinden ve Büveynı
uygulamalarına bir sınır çizme gayretlerinden anlıyoruz78. Büveyhi
ümerasının, merkezi idarenin kontrolünü yeniden sağlama ve vergi topluma
gayretleri, 'Adud ed-Devle devri79 hariç başarısızlıkla neticelendi.
Selçuklular gelince "askeri ıkta" en mütekimil şeklini aldı ve nazariyat ile
devletin resmi görüşü uygulamada birleşti.

74 Ebu eş-Şuca', s.47-50.


75 İbn el-Cevzi, el-Muntazam, vm, 60.
76 İbn Miskeveyh; "Kimsesizlerin üzerine bir felaket geldi, durumları kötüleşti, bazıları bu
durumdan kaçtı, kimileri de aşırı zulme karşı sabırlı, bir kısmı ise şerrinden emin olmak için
çiftliğini ıktii sahibine teslim etmekten memnun", demektedir, Miskeveyh, VI, 97-98.
77Miskeveyh, VI, 174-175.
78el-Maverdi, el-Ahkam es-SuItaniyye, S.194-195.
79Ebu eş-Şuca', s. 47-50.
236 'Abdulazız ed-Durı

Selçuklular, maaş (el- 'ata) karşılığında askerlerine ıktalar verdiler. Ikta


sahibinin kumanda ettiği savaşçıların sayıları ile ıkta'ların genişliği doğru
orantılıydı. Nazarl olarak ıkta sahiplerinin hakları ıktaın gelirleri ile sınırlı
olmasına rağmen, çok geçmeden ıkta üzerinde yaşayan köylü ve çiftçilerin
efendisi olma hakkını elde ettiler. Yeni vergiler koydular, çiftçileri zorla
karşılıksız çalıştırarak, onların hareketlerini sınırlayıcı kurallar koydular.
Selçukluların son zamanlarında devlet bu gelişmeleri kabul etti. Ikta arazinin
geliri değil bizatihi kendisi oldu. Askeri techiz etme karşılığında, çiftçiler
üzerinde tam bir hakimiyet bahşeden ve miras yoluyla babadan oğula geçen
bir hale geldiSO.
Selçukluların, toprağın kabilenin müşterek mülkü olduğu esasına
dayanan telakkileri ve Büveyhilerin "askerl ıkta" uygulamaları bunun iki
temel dayanağını teşkil ederSJ.
Böylece Büveyhiler'in, kabilevi ıkta telakkileriyle, "askeri ıkta"
nizamını uygulamaya başlattıklarını ve Selçuklular'ın da kendi kabilevi
anlayışları ile gelip Nizam el-Mülk'ün yönlendirmeleri ile, "askeri ıkta"ı
yaygınlaştırdıklarını ve hudutlarını çizdiklerini görüyoruz. Bu nizam
Zengiler ve Eytıbiler'de iyice güçlenmiş ve onlarda bunu Suriye ve Mısır'a
götürınüşlerdir 2.
Ikta anlayışında ve uygulamasında vukubulan değişiklikler, bu nizarnı
fıkhi veya ıstılahi bakımdan inceleyen kitaplarda yansımasını bulur. Biz, Ebu
Yusuf ve Yahya b. Adem'in "harac" hakkındaki kitapları veya Ebu
'Ubeyd'in "el-Emval"de ıkta hakkındaki görüşlerini ele almayacağız. Çünkü
onlar eserlerini nispeten erken dönemde kaleme almışlardır. Fakat biz H.
320-M.932'den az önce vefat etmiş olan Kudame b. Cafer'le işe
başlayacağız.
Kudame ıktaı şu şekilde tarif etmektedir; "Ikta, imamların (devlet
başkanltırının), uygun gördükleri bir kişiye, zikrettiğimı2den şey'den (arazi)
bir kısmını vermeleridir. Kendisine bu (arazi) verilen kişi "ıkta hukuku" ile
onun (arazinin, ıkta'ın) rakabe'sine (kuru mülkiyet) malik olur ve onun
öşrünü ödemesi gerekir." Kudame ıkta'ı nevilerine göre; es-savafı, "miras
yoluyla veya herhangi bir şekilde mülk edinilmiş olup Halifeye ait arazi";
ölü arazi (el-'arz el-Mevat), ve bunun gibi ormanlık, çalılık, bataklık gibi
yararlananların, mahsullerin ve intifa şekillerinin değiştiği, hepsi de

80 Bkz. Lambton, Landlord and Peasant in Persia, s. 4-5,17,53-69; Onun, Cambridge


History of İran, voL2 b, p.203 ff. 'deki makalesine bakınız.
81Samani Emirliğinde önde gelen kişilere ait ıktiilar vardı. Ancak anlatılan gelişmelerde
onların bir etkisi olmadı. Buna delalet eden Nizamülmülk' ün "Samanı ve Gazneli melikler,
askerlerine ve görevlilerine ıktii şeklinde 'atii vermediler. Bilakis onlara para, erzak ve
elbiseler verdiler.
82 Boswort, a.g.e., s. 4, 124 .
İslam Toplumlarında lkta'nın Ortaya Çıkışı 237

canlandırılması iıin emek ve para gerektiren araziler olarak


sınıflandırmaktadır 3. Kudame'nin burada ıkta'ı fıkhi anlamı ile tanımladığı
açıktır84. Ancak, o bunu yaparken daha da ileriye giderek ıkta'ı diğer bir
mülkiyet örneğine yaklaştırıyor. Akabinde "tu'me"'yi zikrediyor ve şöyle
açıklıyor; "et- Tu'me, devlet başkanının bir şahsa, bir araziyi yaşadığı
müddetçe faydalanması için vermesi olup öldükten sonra geri alınır." et-
Tu'me ile "ıkta" arasındaki farkı şu sözlerle açıklıyor; "Ikta kendisinden
sonra gelenin (mirascının) olur; et-tu' me ise varislerden alınır,,85. Sonra "el-
iğar"ı zikrederek şöyle tanımlıyor: "el-Iğar, arazinin amil'lerden hiç
kimsenin müdahale etmemesi için, korunmasıdır. Bunun karıılığında da
devlet başkanının emriyle yıllık muayyen bir vergi ödenir" 6. Yani bu
araziler, imtiyazlı araziler olup, amil'lere karşı himaye ve mutad vergiden
daha az bir nisbete tabi olmak bakımından, istisnai muamele görürdü.
Büveyhi hakimiyetinin ortalarında yazılan (H.387.-M.997) el-
Harezml'nin Me/atih el- 'Ulilm adlı eserine baktığımızda, bazı değişmeler
görürüz. el-Harezmi ıkta'yı şu şekilde tarif ediyor: "Sultan bir toprağı bir
şahsa ıkta eder ve rakabesi (kuru mülkiyeti) onun olur." Ancak o, ne arazinin
nevini ve ne de ıkta sahibinin (mukta) vergi yönünden yükümlülüğünü
belirtir. Sonra "et-tu'me"yi şöyle tarif eder: "et- Tume, bir arazi, bir şahsa,
onu işlemesi ve öşrünü vermesi karşılığında verilir ve yaşadığı müddetçe
onun olur. Öldüğü zaman veresesinden geri alınır." Bu ifadeden zımnen
arazinin, ister metruk isterse boz olsun veya olmasın, öşür karşılığında
verildiği anlaşılır. el-Harezmi sonra el-igar'a gelir ve onu şöyle tanımlar: "el-
İğar, korumadır. Bu koruma, bir arazi veya köyün korunması olup, oraya
amil giremez; üzerine bir miktar vergi konur ve bu vergi her yıl, ya
merkezdeki veya taşradaki beyt el-mal'e verilir. Burada yeni olan husus,
igar'ın sadece bir arazi parçasını değil bir köyün tamamını
kapsayabilmesidir. Bu sebepten Büveyhiler'in ıkta'larına benzemektedir.
Bundan sonra el-Harezmi, "et-tesviğ", "el-hatita" ve "et-tereke" gibi isimler
altında, daha düşük vergi verilen bazı hallere işaret eder87 ve der ki:
"Böylece insanlar yıllık harac'larından az ödedikleri miktarı kendileri
yerler. el-Hatita ve et-tereke de böyledir." Böylece, el-Harezml'nin ıkta
mefhumundaki yeni gelişmelerden ve özel muamelelerden kasdı ortaya
çıkıyor. el-Buzcani'nin "el-Menazil" adlı eserinde, ıkta'lara ilave olarak
"mukata'alar" ve "igadar" a dair verdiği bilgiler de bunu destekliyor88.

83 Kudame, el-Hadle, varaka 85b.


84 a.e., varaka 84b-85a.
85 a.e., varakii 86a-b.
86 a.e., varaka 86a.
87 Mefatih el-'Uhlm (t. Kahire) s.40; Bkz. es-Sfıbi (Kahire Baskısı) s.36-37.
88 el-Buzcfıni, Kitab el-Menazil, 203a-204b.
238 'Abdulazız ed-Durı

Büveyhilerin son zamanlarında eserını yazan el-Maverdi'ye (H.450-


M. 1058) gelince: Onun, bu devirde hasıl olan bazı gelişmeleri dolaylı olarak
aydınlattığını görüyoruz. el-Maverdi'nin "mülk ıkta" hakkında söyledikleri,
ıkta'ın malüm olan İslami anlamıdır89• Ancak burada önemli olan, onun "ıkta
el-istiğlal"den bahsederken- bu yeni bir ıstılah olarak karşımıza çıkıyor-
bunun el-'ata (maaş) karşılığı olarak verilen ıkta olduğuna işaret etmesidir.
Hatta daha da ileri giderek o diyor ki: "Ordu mensupları ...ıkta verilmesi caiz
olanların en önde gelenleridir." Bu ifadeden açıkça anlaşılıyor ki o, "askeri
ıkta"dan bahsetmekte ve onu fiilen mevcut bir olgu olarak kabul etmektedir.
Ancak o, bunu fıkhi bakımdan kabul edilebilir bir hale getirmek için,
hudutlarını çizmeğe çalışmaktadır. O, prensip olarak, bu ıkta'ın haraca tabi
araziden verildiğini belirtmektedir ki, bu, ıkta'ın daha önceki anlamlarına
göre, yeni bir gelişmedir. Fakat o, öşür'e tabi araziden -yani özel
mülkiyetlerden- ıkta verilmesini reddetmektedir ki bu ifadeden, mülk
arazinin, fiilen askere "ata" (maaş) yerine "ıkta" edildiğini anlıyoruz. el-
Maverdi bize "askeri ıkta" ın verasetle intikal ettiğini bildirirken, "ıkta el-
istiğlal" in belirli bir müddetle verildiğine, şartlara bağlı olarak ömür boyu
verilebileceğine işaret etmekte, fakat tevarüs edilemeyeceğini, edilince batıl
olacağını yazmaktadır90.
el-Maverdi, bu şekilde askeri ıkta'ın, kapsamını ve önemini açıklamakta
ve ıkta'ın "ıkta el-istiğlal" olarak adlandırılan ve çoğunlukla askerler için el-
'ata' (maaş) yerine verilen yeni bir türünden bahsetmektedir. O, ıkta'ın
birden fazla nevine işaret etmekte; bir görev veya zamanla sınırlı olan veya
kaydı hayat şartıyla verilen ve bunun bir sonucu olarak veraset yolu ile
intikal eden ıkta'lardan bahsetmektedir. Ondan anladığımıza göre ıkta, es-
Savafi ve el-Mevat araziyle sınırlı kalmamış, bilakis öşür ve harac arazisini
de kapsamıştır. el-Maverdi "askeri ıkta" hakkında bilgi verirken zarüretler
çerçevesinde, bunu "yeni bir ıkta türü" olarak kabul etmekte ve bu
uygulamayı oturtac<!;kfıkhi temeller bulmaya çalışmaktadır. ,,
Fukahanın ıkta üzerindeki çalışmalarının Bedr ed-Din b. Cema'a (639-
733h./124l-1332m.)'nın el-Melik en-Nasır Muhammed b. Kalavun (693-
74lh./ l293-1340m.) adına yazdığı, Tahrır el-Ahkiimfi Tedbfr Ehl el-İslam
adlı eseriyle son haddine ulaştığını söyleyebiliriz. İbn Cema'a "askeri ıkta"yı
"ıkta el-istiğlal" olarak görür ve her tür araziden bu şekilde ıkta
edilebileceğini söyler. Ancak o, sadaka mallarının ıkta edilmesini ve veraset
ilkesini kabul etmez. Sonra da ıkta'ın üçüncü bir nevinden söz eder ki o da
madenlerle ilgili olan "ıkta el-erfak'''tır91•

R9 el-Mfıverdi, el-Ahkam es-Sultaniyye, s,190-191.


90 a.e., s,194-196,
91 ıslamica, VI, s, 370-386'daki metne bakınız.

You might also like