You are on page 1of 252

En Çok kullanılan 1500 Kelime

Kitabı (Rüstem Temriyev)


Tags Book

Projects

Seviye B1 C1

Bu kelimelerle ilgili Quilzet kartlarına linkten ulaşabilirsiniz

1. An abandoned child - Terk edilmiş bir çocuk


2. The ability to think - Düşünme yeteneği
3. Abolish the old system - Eski sistemi kaldırmak
4. Above freezing / zero - Donma noktasının üstünde / sıfır
5. I want to go abroad - Yurt dışına gitmek istiyorum.
6. An abrupt change / movement - Ani bir değişiklik / hareket

How could she abandon her own child? - Kendi çocuğunu nasıl terk edebildi?

The health centre serves all patients, regardless of their ability to pay. - Sağlık
merkezi, ödeme gücü gözetmeksizin tüm hastalara hizmet vermektedir.

Slavery was abolished in the US in the 19th century. - ABD'de kölelik 19. yüzyılda
kaldırıldı.

Our office is above the hairdresser’s.- Ofisimiz kuaförün üst katında.

I’ve never lived abroad before. - Daha önce yurt dışında hiç yaşamadım.

Our conversation came to an abrupt end when George burst into the room. -
George odaya daldığında konuşmamız aniden kesildi.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 1


7. Be absent from school - Devamsızlık yapmak

8. It’s absolutely impossible - Kesinlikle imkansız

9. Be absorbed in something - Tüm dikkatini bir şeye vermiş olmak

10. An abstract concept - Soyut kavram

11. Child abuse - Çocuk istismarı

12. I accelerated to overtake the bus. - Otobüse yetişmek için hızlandım.

The dull, absent look on her face implied boredom. - Yüzündeki solukluk, dalgın
bakış can sıkıntısı anlamına geliyordu.

Are you absolutely sure? - Kesinlikle emin misin?

Plants absorb nutrients from the soil. - Bitkiler topraktan besinleri emer.

Political culture is a vague, abstract concept. - Siyasal kültür belirsiz, soyut bir
kavramdır.

The abstract normally appears at the beginning of the proposal. - Özet genellikle
projenin başında yer alır.

A self-monitoring tax system is clearly open to abuse. - Özdenetimli vergi sistemi,


kötüye kullanım için elverişlidir.

People who abuse the system - Sistemi kötüye kullananlar

They use special chemicals to accelerate the growth of crops. - Ekinlerin


büyümesini hızlandırmak için özel kimyasallar kullanırlar.

13. English with a German accent - Alman aksanıyla İngilizce

14. To accept a challenge - Meydan okumayı kabul etmek.

15. To have access to the library - Kütüphane erişimine sahip olmak.

16. To have a car accident - Araba kazası geçirmek.

17. To become acclimatized - Ortama alışmak

18. To accompany the President - Başkana eşlik etmek.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 2


He noticed that I spoke German with an accent. - Almancayı aksanlı konuştuğumu
fark etti.

He accepted the invitation to stay with us. - Bizimle kalma davetini kabul etti.

Cats should always have access to fresh, clean water. - Kediler taze ve temiz suya
her zaman ulaşabilmelidir.

Users can access their voice mail remotely. - Kullanıcılar sesli mesajlarına uzaktan
erişebilir.

Over 70,000 people are killed or injured every year in road accidents. - Her yıl trafik
kazaları sonucunda 70.000'den fazla insan ölmekte veya yaralanmaktadır.

More time will be needed for the troops and equipment to become acclimatized to
desert conditions. - Birliklerin ve teçhizatın çöl koşullarına alışması için daha fazla
zamana ihtiyaç duyulacak.

Children under 14 must be accompanied by an adult. - 14 yaşından küçük


çocuklara bir yetişkin eşlik etmelidir.

19. New students may be accommodated in halls of residence. - Yeni öğrenciler


yurtlarda kalabilirler.

16. Accomplish a difficult task - Zor bir görevi yerine getirmek

17. You’re an adult, so act accordingly. - Sen bir yetişkinsin, buna uygun olarak
hareket et.

18. Blacks account for 10% of the population.- Siyahlar nüfusun %10'unu oluşturuyor.

19. Accurate information - Doğru bilgi

20. Accuse somebody of something - Birini bir şeyle suçlamak

There wasn't enough space to accommodate the files. - Dosyaları yerleştirmek


için yeterli alan yoktu.

Mission accomplished. - Görev tamamlandı.

Mary still considered him a child and treated him accordingly. - Mary onu hala bir
çocuk olarak görüyor ve ona göre davranıyordu.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 3


He was too shocked to give an account of what happened. - Ne olduğunu hesabını
yapamayacak kadar şoktaydı.

Recent pressure at work may account for his behaviour. - İş yerindeki son baskı,
onun davranışını açıklayabilir.

The brochure tries to give a fair and accurate description of each hotel. - Broşür,
her otelin gerçekçi ve doğru tanımını vermeye çalışır.

He was accused of murder. - O cinayetle suçlandı.

25. Become accustomed to (doing) something - (Bir şeye) alışmak

26. As you get older, you have all sorts of aches and pains. - Yaşlandıkça her türlü ağrı
ve sızı yaşarsınız.

27. Finally achieve the goal - Sonunda hedefe ulaşmak

28. Acid rain - Asit yağmuru

29. Acknowledge the fact - Gerçeği kabul etmek

30. Friends and acquaintances - Arkadaşlar ve tanıdıklar

We were accustomed to working together. - Birlikte çalışmaya alışmıştık.

I've got one or two aching muscles after yesterday's run. - Dünkü koşudan sonra bir
ya da iki kas ağrım var.

She eventually achieved her goal of becoming a professor. - Sonunda profesör


olma hedefine ulaştı.

This juice have a slightly acid flavour. - Bu meyve suyu hafif asitli bir tada sahiptir.

The family acknowledge the need for change. - Aile değişim ihtiyacını kabul eder.

They developed an acquaintance over the Internet. - Ahbaplığı internette


ilerlettiler.

31. Acquire a language - Yabancı dil öğrenmek

32. Act as a group - Grup olarak hareket etmek

33. Lead an active life - Aktif bir yaşam sürmek

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 4


34. Become a movie actor - Sinema oyuncusu olmak

35. She looks happy, but actually she is sad.- Mutlu görünüyor ama aslında o üzgün.

36. An acute sense of smell - Keskin bir koku alma duyusu

She felt acute embarrassment at his behaviour. - Onun davranışından dolayı ani bir
utanç hissetti.

The land was acquired by the city for $21 million. - Arazi, şehir tarafından 21 milyon
dolara satın alındı.

The act of Parliament was published yesterday. - Meclis kararı dün yayınlandı.

The company acted correctly in sacking him. - Şirket onu kovmakla doğru hareket
etti.

She’s over 80, but is still very active. - 80'in üzerinde ama hala çok aktif.

She has starred with many leading actors. - Birçok başrol oyuncusu ile rol aldı.

I’ve known Mary for years. Since we were babies, actually. - Mary'yi yıllardır
tanırım. Aslında bebekliğimizden beri.

37. Adapt to the change - Değişime uyum sağlamak

38. Add some milk to the soup - Çorbaya biraz süt eklemek

39. An addition to something - Bir şeye ek olarak

40. Address the audience - İzleyicilere hitap etmek

41. Provide adequate food - Yeterli yiyecek sağlamak

42. Adjust to a new school - Yeni bir okula uyum sağlamak

The children are finding it hard to adapt to the new school. - Çocuklar yeni okula
uyum sağlamakta zorlanıyorlar.

If the mixture seems dry, add water. - Karışım kuru görünüyorsa, su ekleyin.

The company announced several new additions to its product range. - Şirket, ürün
gamına birkaç yeni ekleme yaptığını duyurdu.

What’s your new address? - Yeni adresiniz nedir?

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 5


She turned to address the man on her left. - Sol tarafındaki adama seslenmek için
döndü.

Some creams we tested failed to give adequate protection against UV light. - Test
ettiğimiz bazı kremler UV ışığına karşı yeterli koruma sağlayamadı.

Check and adjust the brakes regularly. - Frenleri düzenli olarak kontrol edin ve
ayarlayın.

43. Business administration - İşletme yönetimi

44. Admire the view - Manzaranın tadını çıkarmak

45. Admit a mistake - Hatayı kabul etmek

46. Adopt a new system - Yeni sistemi benimsemek / kabul etmek

47. I absolutely adore chocolate. - Çikolataya kesinlikle bayılırım.

48. Children and adults - Çocuklar ve yetişkinler

The health service spends too much on administration. - Sağlık hizmetleri


yönetime çok fazla harcama yapıyor.

I really admire the way she brings up those kids all on her own. - Onun çocuklarını
yalnız başına yetiştirme tarzına gerçekten hayranım.

You may not like her, but you have to admit that she is good at her job. - Ondan
hoşlanmayabilirsin ama işinde iyi olduğunu kabul etmelisin.

The courts were asked to adopt a more flexible approach to young offenders. -
Mahkemelerden genç suçlulara karşı daha esnek bir yaklaşımı benimsemeleri /
kabul etmeleri istendi.

Both girls adored their father. - Her iki kız da babalarına hayrandı.

Some children find it difficult to talk to adults. - Bazı çocuklar yetişkinlerle


konuşmakta zorlanırlar.

He lived most of his adult life in Scotland. - Yetişkin hayatının çoğunu İskoçya'da
yaşadı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 6


49. Advances in science - Bilimdeki gelişmeler

50. The advantage of being tall - Uzun boylu olmanın avantajı

51. Formidable adversary - Dişli rakip

52. Tobacco advertising - Tütün reklamı

53. Advise somebody to stop drinking - Birine içmeyi bırakmasını tavsiye etmek

54. Affairs of state - Devlet işleri

Book tickets 21 day in advance. - Biletlerinizi 21 gün önceden ayırtın.

A line of German tanks slowly advanced. - Alman tanklarının hattı yavaşça ilerledi.

We received no advance warning of the storm. - Fırtına hakkında önceden bir


uyarı almadık.

His height gives him an advantage over the other players. - Onun boyu ona diğer
oyunculara göre bir avantaj sağlıyor.

He saw her as his main adversary within the company. - Onu şirketteki en büyük
rakip olarak gördü.

Both candidates are spending millions on television advertising. - Her iki aday da
televizyon reklamlarına milyonlar harcıyor.

John advised him to leave London.- John ona Londra'yı terk etmesini tavsiye etti.

She had an affair with her boss that lasted six years.- Patronuyla altı yıl süren bir
ilişkisi vardı.

55. Alcohol affects the brain. - Alkol beyni etkiler.

56. Have / feel an affection for somebody - Birine karşı sevgi duymak / yakınlık
hissetmek

57. A country afflicted by civil war - İç savaştan etkilenen bir ülke

58. Can’t afford to buy a Ford - Ford satın almayı gücü yetmez

59. Be afraid of making mistakes - Hata yapmaktan korkmak

60. Soon afterwards he left. - Kısa süre sonra o ayrıldı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 7


As usual, Peter affected complete boredom. - Her zamanki gibi, Peter tamamen
can sıkıntısının etkisi altında kaldı.

She looked back on those days with affection. - O günlere şevkatle baktı.

It is an illness that afflicts women more than men. - Erkeklerden çok kadınları
etkileyen bir hastalıktır.

We can’t afford to go on vacation this year. - Bu yıl tatile çıkmayı göze alamayız.

Don’t be afraid to ask for help. - Yardım istemekten korkma.

Afterwards, I was asked to write a book. - Daha sonra bir kitap yazmam istendi.

61. People of all ages - Her yaştan insan

62. His aged parents - Onun yaşlı ebeveynleri

63. Go to a travel agency - Bir seyahat acentesine git

64. Children’s aggressive behavior - Çocukların saldırgan davranışları

65. Monkeys are very agile climbers. - Maymunlar çok çevik tırmanıcılardır.

66. Agree to somebody's proposal - Birinin teklifini kabul etmek

What’s the minimum age for getting a driver’s license? - Ehliyet almak için asgari
yaş nedir?

My aged parents live in Samara. - Yaşlı ebeveynlerim Samara'da yaşıyor.

An UN agency responsible for helping refugees - Mültecilere yardım etmekten


sorumlu bir Birleşmiş Milletler kuruluşu

Jim’s voice became aggressive. - Jim'in sesi agresifleşti.

You need to have agile fingers to do this kind of work. - Bu tür bir işi yapabilmek için
kıvrak parmaklara sahip olmanız gerekir.

If she felt he was right, she would agree with him. - Haklı olduğunu hissetseydi,
onunla aynı fikirde olurdu.

67. Land suitable for agriculture - Tarıma uygun arazi

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 8


68. Look straight ahead - Doğrudan önünüze bakmak

69. Financial aid to Iraq - Irak'a mali yardım

70. Aim at the target - Hedefe nişan almak

71. An air of sadness - Hüzün havası

72. A military aircraft - Askeri bir uçak

More than 75% of the land is used for agriculture. - Arazinin %75'inden fazlası
tarım için kullanılmaktadır.

We are 10 points ahead in polls. - Anketlerde 10 puan öndeyiz.

Foreign aid from many countries poured into the famine area. - Kıtlık bölgesine
birçok ülkeden dış yardım yağdı.

Calcium aids in bone development. - Kalsiyum kemik gelişimine yardımcı olur.

The aim of the research is to find new food sources. - Araştırmanın amacı yeni
besin kaynakları bulmaktır.

We aim to finish by Friday. - Cuma gününe kadar bitirmeyi hedefliyoruz.

Let’s go outside and get some fresh air. - Dışarı çıkıp biraz temiz hava alalım.

Air travel was growing rapidly. - Hava yolculuğu hızla büyüyordu.

Please remember to take all your personal possessions with you when you leave
the aircraft. - Lütfen uçaktan ayrılırken tüm kişisel eşyalarınızı yanınıza almayı
unutmayınız.

73. The noise alarms the dog. - Gürültü köpeği alarma geçirir.

74. Red alert - Kırmızı alarm

75. The sisters look alike. - Kız kardeşler birbirine benziyor.

76. To allow somebody to go out - Birinin dışarı çıkmasına izin vermek

77. To drink coffee almost every day - Neredeyse her gün kahve içmek.

78. Leave me alone. - Beni yalnız bırak.

He set off the alarm by accident. - Alarmı kazara çalıştırdı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 9


Doing puzzles and crosswords regularly keeps your mind alert and active. - Düzenli
olarak bulmaca ve bulmaca çözmek, zihninizi açık ve aktif tutar.

My mother and I are alike in many ways. - Annem ve ben birçok yönden birbirimize
benziyoruz.

The twins were dressed alike. - İkizler aynı giyinmişlerdi.

Don’t allow your problems to dominate your life. - Sorunlarınızın hayatınıza


hükmetmesine izin vermeyin.

Supper’s almost ready. - Akşam yemeği neredeyse hazır.

I cried like a child because I felt so alone. - Kendimi çok yalnız hissettiğim için
çocuk gibi ağladım.

The responsibility is yours and yours alone. - Sorumluluk size ve yalnızca size
aittir.

79. To alter the schedule - Programı değiştirmek

80. An alternative to sugar - Şekere bir alternatif

81. Disappear altogether - Tamamen ortadan kaybolmak

82. Amazing speed - İnanılmaz hız

83. The ambition to be a writer - Yazar olma hırsı

84. To amend the law - Yasayı değiştirmek

The city centre has altered beyond recognition. - Şehir merkezi tanınmayacak
şekilde değişti.

Have you any alternative questions? - Alternatif sorularınız var mı?

I had no alternative but to report him to the police. - Onu polise ihbar etmekten
başka çarem yoktu.

In Canada, the situation is altogether different. - Kanada'da durum tamamen


farklıdır.

Dave amazed his friends by suddenly getting married. - Dave aniden evlenerek
arkadaşlarını şaşırttı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 10


She fulfilled her ambition to run 10,000 metres in under 30 minutes. - 10.000
metreyi 30 dakikanın altında koşma arzusunu gerçekleştirdi.

You still have time to amend things. - Hala bir şeyleri düzeltmek için vaktin var.

85. This act amounts to murder. - Böyle bir hareket cinayetle eşdeğerdir.

86. You'll have ample opportunity to ask questions after the talk. - Konuşmadan sonra
soru sormak için bolca fırsatınız olacak.

87. Amuse students with jokes - Öğrencileri şakalarla eğlendirmek

88. Analysis of DNA - DNA analizi

89. The ancestors of modern humans - Çağdaş insanın ataları

90. Ancient Greece and Rome - Antik Yunanistan ve Roma

They spend equal amounts of time in California and New York. - Kaliforniya ve New
York'ta eşit miktarda zaman harcıyorlar.

Time lost through illness amounted to 1,357 days. - Hastalık nedeniyle kaybedilen
süre 1357 gündür.

"Will $500 be enough spending money?" "That will be ample.” - "500 dolar para
harcamak için yeterli olacak mı?" "Bu kadarı yeterli olacak.”

He made funny faces to amuse the children. - Çocukları eğlendirmek için komik
suratlar yaptı.

They were doing some type of statistical analysis. - Bir tür istatistiksel analiz
yapıyorlardı.

My ancestors were French. - Atalarım Fransızdı.

Whereas the Romans were building an empire, the ancient Egyptians were
searching for eternal life. - Romalılar bir imparatorluk kurarken, eski Mısırlılar
sonsuz yaşamı arıyorlardı.

91. There’s another angle to this situation. - Bu durumun bir başka yönü daha var.

92. Get angry with somebody - Birine sinirlenmek

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 11


93. Wild / domestic animals - Vahşi / evcil hayvanlar

94. Celebrating wedding anniversary - Evlilik yıldönümünü kutlamak

95. Announce somebody’s birth / death - Birinin doğumunu / ölümünü duyurmak

96. The noise annoys me. - Gürültü beni rahatsız ediyor.

You didn’t measure the angle accurately. - Açıyı tam olarak ölçmemişsin.

The book is angled towards a business audience. - Kitap, iş dünyasına yöneliktir.

He was beginning to get angry. - Öfkelenmeye başlamıştı.

The cosmetics have not been tested on animals. - Kozmetikler hayvanlar üzerinde
test edilmemiştir.

The company's having their 20th anniversary party next week. - Şirket önümüzdeki
hafta 20. yıldönümü partisini verecek.

The government has announced plans to create 10,000 new jobs. - Hükümet
10.000 yeni iş yaratma planlarını açıkladı.

What annoyed him most was that he had received no apology. - Onu en çok
kızdıran, ondan özür dilememeleriydi.

97. The annual meeting - Yıllık toplantı

98. To find another way - Başka bir yol bulmak

99. To anticipate a favorable reply - Olumlu cevap beklemek

00. I’m anxious about your health. - Sağlığınız için endişeleniyorum.

01. To live apart from one’s parents - Anne babasından ayrı yaşamak

02. She lives in a small apartment. - Küçük bir dairede yaşıyor.

The school trip has become an annual event. - Okul gezisi yıllık bir etkinlik haline
geldi.

She spends the day rushing from one meeting to another. - Günü bir toplantıdan
diğerine koşarak geçiriyor.

We had one or two difficulties along the way that we didn't anticipate. - Yol boyunca
tahmin etmediğimiz bir iki zorlukla karşılaştık.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 12


We had an anxious couple of weeks waiting for the test results. - Test sonuçlarını
beklerken endişeli bir iki hafta geçirdik.

The children have never been apart before. - Çocuklar daha önce hiç
ayrılmamışlardı.

She lives in a small apartment. - Küçük bir dairede yaşıyor.

03. Apologize to him for being late - Geç kaldığı için ondan özür dile

04. An apparently simple question - Görünüşe bakılırsa basit bir soru

05. Appeal to feelings - Duygulara hitap etmek

06. He appears to be sleeping. - Uyuyor gibi görünüyor.

07. Differ in appearance - Görünüşte farklı olmak

08. Home appliances - Ev aletleri

I think you should apologize to your brother. - Bence kardeşinden özür


dilemelisin.

Apparently the company is losing a lot of money. - Görünüşe göre şirket çok para
kaybediyor.

All the organizations involved have sent urgent appeals to the government, asking
for extra funding. - İlgili tüm kuruluşlar, hükümete acil çağrılar göndererek ekstra
fon talep etti.

Farmers have appealed to the government for help. - Çiftçiler yardım için hükümete
başvurdu.

He tried to make it appear that she had committed suicide. - İntihar etmiş gibi
göstermeye çalıştı.

They’ve changed the appearance of the whole building. - Tüm binanın


görünümünü değiştirmişler.

Are all of the kitchen appliances included in the price of the house? - Tüm mutfak
aletleri evin fiyatına dahil mi?

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 13


09. To apply the rule to every case - Kuralı her duruma uygulamak

10. Be appointed to an important post - Önemli bir göreve atanmak

111. Have an appointment with a doctor - Doktor randevusu almak

12. To appraise the situation - Durumu değerlendirmek

13. I appreciate your help. - Yardımın için minnettarım.

14. A typhoon is approaching Japan. - Bir tayfun Japonya'ya yaklaşıyor.

If necessary, an interim approach can be applied. - Gerekirse, geçici bir yaklaşım


uygulanabilir.

He ’s been appointed as chairman. - Başkan olarak atanmıştır.

They congratulated him on his appointment as chairman. - Başkan olarak


atanmasından dolayı onu tebrik ettiler.

At the end of each teaching practice, trainee teachers are asked to appraise their
own performance. - Her öğretmenlik uygulamasının sonunda öğretmen
adaylarından kendi performanslarını değerlendirmeleri istenir.

He did not fully appreciate the significance of signing the contract. - Sözleşmeyi
imzalamanın önemini tam olarak kavrayamadı.

A new / unorthodox approach to teaching languages - Dil öğretimine yeni /


alışılmışın dışında bir yaklaşım

As I approached the house, I noticed a light upstairs. - Eve yaklaştığımda üst


katta bir ışık fark ettim.

15. The most appropriate title - En uygun başlık

16. Approve of their marriage - Evliliklerini onaylamak

17. Approximately 10,000 years ago - Yaklaşık 10.000 yıl önce

18. A kitchen apron - Mutfak önlüğü

19. Be apt to forget it - Bunu unutmaya meyilli olmak

20. Study modern architecture - Modern mimarlık okumak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 14


I can assure you that appropriate action will be taken. - Gerekli önlemlerin
alınacağına dair sizi temin ederim.

He is suspected of appropriating government funds. - Kamu fonlarını zimmete


geçirdiğinden şüpheleniliyor.

The conference approved a proposal for a referendum. - Konferans referandum


yapılması teklifini onayladı.

The plane will be landing in approximately 20 minutes. - Uçak yaklaşık 20 dakika


sonra inecek.

I'm wearing an apron, standing next to a barbecue. - Bir önlük giyiyorum ve


mangalın yanında duruyorum.

Some of the staff are apt to arrive late on Mondays. - Bazı çalışanlar pazartesileri
geç kalmaya meyillidir.

The architecture of Venice - Venedik mimarisi

21. A no-smoking area - Sigara içilmeyen alan

22. Argue that he is wrong - Yanıldığını iddia etmek

23. Problems arise from carelessness. - Sorunlar dikkatsizlikten kaynaklanır.

24. My father was in the army. - Babam ordudaydı.

25. The nuclear arms race - Nükleer silahlanma yarışı

26. To arouse interest - İlgi uyandırmak

There were over 2 inches of rain in coastal areas. - Kıyı kesimlerinde 2 inçten fazla
yağmur vardı.

Beckham continued to argue with the referee throughout the game. - Beckham maç
boyunca hakemle tartışmaya devam etti.

A crisis has arisen in the Foreign Office. - Dışişleri Bakanlığı'nda bir kriz meydana
geldi.

The army are helping to clear up after the floods. - Ordu, selin sonuçlarını ortadan
kaldırmaya yardımcı oluyor.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 15


Hemingway’s “A Farewell to Arms!” - Hemingway'in romanı "Silahlara Veda!"

It's a subject that has aroused a lot of interest. - Çok fazla ilgi uyandıran bir konu.

27. Arrange something with somebody - Biriyle bir şeyler kararlaştırmak

28. A wide array of merchandise - Geniş bir ürün yelpazesi

29. Arrest somebody for speeding - Birini hız yapmaktan tutuklamak

30. Arrive at the station - İstasyona varmak

31. The art of making friends - İnsanlarla yakınlaşma becerisi

32. Article of clothing - Giyim eşyası

Contact your local branch to arrange an appointment. - Randevu ayarlamak için


yerel şubenizle iletişime geçin.

Electronics companies produce an array of products that rely on fiber networks. -


Elektronik şirketleri, fiber ağlara dayanan bir dizi ürün üretmektedir.

He was arrested and charged with murder. - Tutuklandı ve cinayetle suçlandı.

A man is under arrest following the suspicious death of his wife. - Eşinin şüpheli
ölümü sonrasında bir adam tutuklandı.

What time does the train arrive in London? - Tren Londra'ya ne zaman varıyor?

The paper’s leading article described the government as weak. - Gazetenin


başmakalesi hükümeti zayıf olarak nitelendirdi.

33. Artificial intelligence - Yapay zeka

34. Ascertain something from someone or something - Birinden / bir şeyden


öğrenmek

35. Be ashamed of one’s past - Geçmişinden utanmak

36. Be fast / sound asleep - Derin uykuda olmak

37. Unique aspects of Chinese culture - Çin kültürünün benzersiz yönleri

38. Assert that it is impossible - İmkansız olduğunu iddia etmek

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 16


Artificial flowers - Yapay çiçekler

The fire department has been unable to ascertain the cause of the fire. - İtfaiye
yangının çıkış sebebini tespit edemedi.

I’m ashamed to admit that I’ve never read any of his books. - Onun kitaplarından
hiçbirini okumadığımı itiraf etmekten utanıyorum.

Quiet! The baby’s asleep. - Sessizlik! Bebek uyuyor.

Dealing with people is the most important aspect of my work. - İnsanlarla ilgilenmek
işimin en önemli yönüdür.

French cooking, she asserted, is the best in the world. - Fransız yemeklerinin
dünyanın en iyisi olduğunu iddia etti.

39. Assign work to each member - Her üyeye iş tahsis etmek

40. Assist in my father’s business - Babamın işlerine yardım etmek

41. Red is associated with danger - Kırmızı tehlike ile ilişkilidir.

42. Assume responsibility - Sorumluluk almak

43. Assure you that you will win - Seni temin ederim ki kazanacaksın

I’ve been assigned the task of looking after new students. - Yeni öğrencilere bakma
görevi bana verildi.

The teacher assists the children with their tasks. - Öğretmen çocuklara
görevlerinde yardımcı olur.

This type of landscape is usually associated with Africa. - Bu tür manzara genellikle
Afrika ile ilgilidir.

One of his business associates - İş ortaklarından biri

It seems reasonable to assume that the book was written around 70 AD. - Kitabın
MS 70 civarında yazıldığını varsaymak makul görünüyor.

Her doctor has assured us that she’ll be fine. - Doktoru bize iyi olacağına dair
güvence verdi.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 17


44. An astonishing memory - Şaşırtıcı bir anı

45. The US astronauts - ABD astronotları

46. Galileo’s astronomy - Galileo'nun astronomisi

47. A professional athlete - Profesyonel bir sporcu

48. CO2 in the atmosphere - Atmosferdeki karbondioksit

Her reply astonished me. - Cevabı beni şaşırttı.

When I was a child I dreamed to become an astronaut. - Çocukken astronot


olmayı hayal ederdim.

I studied the astronomy in Cambridge. - Cambridge'de astronomi okudum.

I was a natural athlete as a kid. - Çocukken gerçek bir atlettim.

The hotel had a lovely relaxed atmosphere. - Otel hoş ve rahat bir atmosfere
sahipti.

49. A bookcase attached to the wall - Duvara monte bir kitaplık

50. Heart attack - Kalp krizi

51. Attain the goal - Hedefe ulaşmak

52. An attempt to break the record - Rekoru kırma girişimi

53. Attend the meeting - Toplantıya katılmak

Attach a recent photograph to your application form. - Başvuru formunuza yakın


zamanda çekilmiş bir fotoğraf ekleyin.

The attack began at dawn. - Saldırı şafakta başladı.

Snakes will only attack if you disturb them. - Yılanlar yalnızca onları rahatsız
ederseniz saldıracaktır.

More women are attaining positions of power. - Daha fazla kadın yüksek mevkilere
ulaşmaktadır.

All attempts to control inflation have failed. - Enflasyonu kontrol etmeye yönelik tüm
girişimler başarısız oldu.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 18


Only 12 people attended the meeting. - Toplantıya sadece 12 kişi katıldı.

54. May / Could I have your attention? - Dikkatinizi rica edebilir miyim?

55. A friendly attitude towards somebody - Birine karşı dostça bir tutum

56. Attract somebody’s attention - Birinin dikkatini çekmek

57. Attribute the success to luck - Başarıyı şansa bağlamak

58. Gather a large audience - Geniş bir izleyici kitlesi toplamak

They listened to the speech with close attention. - Konuşmayı büyük bir dikkatle
dinlediler.

Pete’s attitude towards women really scares me. - Pete'in kadınlara karşı tutumu
beni gerçekten korkutuyor.

What attracted me most to the job was a chance to travel. - İşimde beni en çok
çeken şey seyahat etme fırsatıydı.

A saying usually attributed to Confucius - Genellikle Konfüçyüs'e atfedilen bir söz

Not everyone can develop the attributes of a leader. - Herkes liderlik becerilerini
geliştiremez.

The audience began clapping and cheering. - Seyirciler alkışlamaya ve tezahürat


yapmaya başladılar.

59. The author of the bestseller - En çok satan kitabın yazarı

60. An authority on biology - Biyoloji dalında bir otorite

61. Information available to everyone - Herkese açık bilgi

62. Higher than average - Ortalamanın üzerinde

63. Avoid meeting people - İnsanlarla tanışmaktan kaçınmak

He was an author of two books on China. - Çin üzerine iki kitabın yazarıydı.

Several countries claim authority over the islands. - Bazı ülkeler adalar üzerinde
otorite talep ediyor.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 19


Every available space on the wall was covered in pictures. - Duvardaki her boş
alan resimlerle kaplıydı.

The average cost of making a movie has risen by 15%. - Bir film yapmanın
ortalama maliyeti %15 arttı.

The average of 3, 8 and 10 is 7. - 3, 8 ve 10'un ortalaması 7'dir.

It is important to take measures to avoid the risk of fire. - Yangın riskini önlemek
için önlem almak önemlidir.

64. Stay awake all night - Bütün gece uyanık kalmak

65. The Academy Award for Best Picture - En İyi Film Akademi Ödülü

66. Be aware of the danger - Tehlikenin farkında olmak

67. An awful mistake - Korkunç bir hata

68. An awkward silence - Garip bir sessizlik

I hope he’s awake now. - Umarım şimdi uyanmıştır.

Nina was in Moscow to receive her award as Teacher of the Year. - Nina, Yılın
Öğretmeni ödülünü almak için Moskova'ya gitti.

The judge awarded me first prize. - Yargıç bana birincilik ödülü verdi.

They were well aware that the company was losing money. - Şirketin para
kaybettiğini çok iyi biliyorlardı.

The weather was awful. - Hava korkunçtu.

I hoped he would stop asking awkward questions. - Garip sorular sormayı


bırakmasını umdum.

69. People from different backgrounds - Farklı öz geçmişlerden insanlar

70. My car was badly damaged. - Arabam ağır hasar gördü.

71. Ban smoking in public places - Halka açık yerlerde sigara içmeyi yasaklamak

72. A bank loan - Banka kredisi

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 20


73. Barely survive the war - Savaşta zar zor hayatta kalmak

Students with a background in chemistry will probably find the course easier. -
Kimya geçmişi olan öğrenciler muhtemelen dersi daha kolay bulacaktır.

The company was very badly managed. - Şirket çok kötü yönetildi.

Charlie’s been banned from driving for a year. - Charlie'nin bir yıl boyunca araba
kullanması yasaklandı.

We have very little money in the bank. - Bankada çok az paramız var.

Trees on the river bank - Nehir kıyısında ağaçlar

She was very old and barely able to walk. - Çok yaşlıydı ve zar zor yürüyebiliyordu.

74. The language barrier - Dil engeli

75. This story is based on fact. - Bu hikaye gerçek olaya dayanmaktadır.

76. Take a bath every day - Her gün banyo yapmak

77. The Battle of Trafalgar - Trafalgar Savaşı

78. A sandy beach - Kumlu bir plaj

The language barrier makes debate impossible. - Dil engeli tartışmayı imkansız
hale getiriyor.

India has a good scientific research base. - Hindistan'ın iyi bir bilimsel araştırma
tabanı var.

Their relationship was based upon mutual respect. - İlişkileri karşılıklı saygıya
dayalıydı.

After a week of camping, I really needed a bath. - Bir haftalık kamptan sonra
gerçekten banyoya ihtiyacım vardı.

Her son was killed in battle. - Oğlu savaşta öldürüldü.

Doctors battled to save his life. - Doktorlar hayatını kurtarmak için savaştı.

Surfers on the beach - Plajda sörfçüler

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 21


79. Beat the champion - Şampiyonu yenmek

80. Beg somebody to come back - Birine geri dönmesi için yalvarmak

81. Study animal behaviour - Hayvan davranışlarını incelemek

82. Contrary to popular belief…- Popüler inancın aksine…

83. I don’t believe a word of it. - Tek kelimesine bile inanmıyorum.

Beat the eggs, then add the milk. - Yumurtaları çırpın, ardından sütü ekleyin.

A heart rate of 80 beats a minute - Dakikada 80 kalp atış hızı

The children begged to come with us. - Çocuklar bizimle gelmek için yalvardılar.

It is important to reward good behaviour. - İyi davranışı ödüllendirmek önemlidir.

Belief in God - Allah ( Tanrı) inancı

You shouldn’t believe everything you read. - Okuduğunuz her şeye


inanmamalısınız.

84. He belongs to the FBI. - O FBI’a bağlı.

85. Below freezing / zero - Donma noktasının altında / sıfır

86. Bend down to pick up something - Bir şey almak için eğilmek

87. Eat lunch beneath a tree - Öğle yemeğini bir ağacın altında yemek

88. For somebody’s benefit - Birinin yararı için

Put the chair back where it belongs. - Sandalyeyi ait olduğu yere geri koyun.

Water was dripping onto the floor below. - Aşağıdaki zemine su damlıyordu.

John bent and kissed her. - John eğildi ve onu öptü.

The dolphins disappeared beneath the waves. - Yunuslar dalgaların altında


kayboldu.

The new credit cards will be of great benefit to our customers. - Yeni kredi kartları
müşterilerimize büyük fayda sağlayacak.

I’m sure you’ll benefit greatly from the visit. - Ziyaretin çok faydasını göreceğinize
eminim.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 22


89. The table beside the bed - Yatağın yanındaki masa

90. Besides myself…- Benim dışımda

91. Beyond the river - Nehrin ötesinde

92. An electricity / gas bill - Elektrik / gaz faturası

93. 5 billion people - 5 milyar insan

Wendy came up and sat beside me. - Wendy yanıma gelip oturdu.

People choose jobs for other reasons besides money. - İnsanlar işi para dışındaki
nedenlerle seçerler.

Such tasks are far beyond the scope of the average schoolkid. - Bu tür görevler
ortalama okul çocuğunun bilgisinin çok ötesindedir.

Have you paid the phone bill? - Telefon faturasını ödedin mi?

The final cost could be as much as one billion dollars. - Nihai maliyet bir milyar
dolara kadar çıkabilir.

94. Before the birth of Christ - İsa'nın doğumundan önce

95. Put in a bit of sugar - Biraz şeker koymak

96. Barking dogs seldom bite. - Havlayan köpekler nadiren ısırır.

97. A bitter experience - Acı bir deneyim

98. Blame others for the failure - Başarısızlık için başkalarını suçlamak

Mary was celebrating last night after giving birth to twins. - Mary dün gece ikizlerin
doğumunu kutladı.

He wedged the door open with a bit of wood. - Kapıyı küçük bir tahta parçasıyla
araladı.

An adult conger eel can easily bite through a man’s leg. - Yetişkin bir yılan balığı,
bir adamın bacağını kolayca ısırabilir.

His photo stirred up bitter memories. - Fotoğrafı acı hatıraları uyandırdı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 23


A pint of bitter, please. - Bir acı bira, lütfen.

Don’t blame me - it’s not my fault. - Beni suçlama - bu benim hatam değil.

Do you accept any blame for what happened? - Olanlar için herhangi bir suçu
kabul ediyor musun?

99. Fill in the blank. - Boşluğu doldurun.

00. With somebody’s blessing - Birinin duasıyla

01. Walk two more blocks. - İki blok daha yürümek

02. High / low blood pressure - Yüksek / düşük kan basıncı

03. The wind is blowing from the north. - Rüzgar kuzeyden esiyor.

Leave the last page blank. - Son sayfayı boş bırakın.

Soldiers fired blanks into the crowd. - Askerler kalabalığın üzerine kurusıkı
mermiler attı.

The dishwasher has been a real blessing! - Bulaşık makinesi gerçek bir nimet
oldu!

A solid block of ice - Katı bir buz bloğu

A fallen tree is blocking the road. - Devrilmiş bir ağaç yolu kapatıyor.

Blood is thicker than water. - Kan sudan daha kalındır.

Rebels attempted to blow up the bridge. - İsyancılar köprüyü havaya uçurmaya


çalıştı.

The factory closures came as a blow to the local economy. - Fabrikaların


kapanması yerel ekonomiye darbe vurdu.

04. Board a plane - Uçağa binmek

05. Boil water - Su kaynatmak

06. Strong family bonds - Güçlü aile bağları

07. Book a hotel room - Otel odası rezervasyonu yapmak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 24


08. Cross the Russian border - Rusya sınırını geçmek

The plan of the new building is displayed on a board at the back of the room. - Yeni
binanın planı odanın arka tarafındaki bir panoda sergileniyor.

The couple boarded the train for London. - Çift Londra trenine bindi.

We are advised to boil the water before drinking it. - Suyu içmeden önce
kaynatmanızı öneririz.

Add spices and bring the sauce to the boil. - Baharatları ekleyin ve sosu kaynatın.

The emotional bond between mother and child - Anne ve çocuk arasındaki
duygusal bağ

It takes 5 minutes for the two surfaces to bond. - İki yüzeyin birbirine yapışması 5
dakika sürer.

I’ve just started reading a book by Graham Greene. - Graham Greene'in kitabını
okumaya yeni başladım.

Have you booked a room? - Bir oda ayırttın mı?

The river lies on the border between the US and Mexico. - Nehir, ABD ve Meksika
arasındaki sınırda yer almaktadır.

countries that border the Mediterranean - Akdeniz'e kıyısı olan ülkeler

09. A very boring movie - Çok sıkıcı bir film

10. Be born with a talent for music - Müzik yeteneğiyle doğmak

11. Borrow a book from a friend - Bir arkadaşından kitap ödünç almak

12. I don’t want to bother you. - Seni rahatsız etmek istemiyorum.

I won’t bore you with all the technical details. - Tüm teknik ayrıntılarla sizi
sıkmayacağım.

He turned out to be a crashing bore. - Çok sıkıcı biri olduğu ortaya çıktı.

I was born on December 15th, 1973. - 15 Aralık 1973'te doğdum.

Can I borrow your pen for a minute? - Kalemini bir dakikalığına ödünç alabilir
miyim?

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 25


I try not to bother about what other people think. - Başkalarının ne düşündüğü
hakkında endişelenmemeye çalışıyorum.

It’s an old car, but it’s never caused me any bother. - Eski bir araba ama bana hiç
sıkıntı yaşatmadı.

13. The bottom of the sea - Denizin dibi

14. The plane is bound for London. - Londra’ya giden uçak.

15. The boundary between the two countries. - İki ülke arasındaki sınır.

16. Bow to the queen - Kraliçeye boyun eğmek

17. Brain death - Beyin ölümü

Can you hold the bottom of the ladder for me? - Benim için merdivenin altını
tutabilir misin?

You’ve got some chocolate on your bottom lip. - Alt dudağında biraz çikolata var.

You are legally bound to report the accident. - Yasal olarak kazayı bildirmekle
yükümlüsünüz.

The disputed boundary between the two provinces. - İki il arasındaki tartışmalı
sınır.

She bowed and left the stage. - Eğildi ve sahneden ayrıldı.

Messages from the brain are carried by the central nervous system. - Beyinden
gelen sinyaller merkezi sinir sistemi aracılığıyla iletilir.

18. A branch of science - Bilim Dalı

19. A brave young soldier - Cesur bir genç asker

20. Take a break for a cup of tea - Bir fincan çay için ara ver

21. Breathe fresh air - Temiz hava solumak

22. How to breed animals - Hayvanlar nasıl çiftleştirilir

When you reach the village green, the street branches into two. - Yeşil köye
ulaştığınızda, sokak ikiye ayrılır.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 26


The executive / judicial / legislative branch - Yürütme / yargı / yasama organı

Her brave fight against cancer - Kansere karşı cesur mücadelesi

I never break my promise / word. - Vaatimi / sözümü asla bozmam.

The room filled with smoke, and it was becoming difficult to breathe. - Oda dumanla
doluydu ve nefes almak zorlaşıyordu.

Eagles breed during the cooler months of the year. - Kartallar yılın soğuk mevsimde
ürerler.

Spaniels are my favourite breed of dog. - Spanieller en sevdiğim köpek cinsidir.

23. A brief explanation - Kısa bir açıklama

24. In the bright light - Parlak ışıkta

25. Somebody’s brilliant talent - Birinin parlak yeteneği

26. In a broad sense - Geniş anlamda

27. Broadcast the concert live - Konseri canlı yayınlamak

We stopped by Alice’s house for a brief visit. - Kısa bir ziyaret için Alice'in evine
uğradık.

We should, in brief, invest heavily in digital systems. - Özetle, dijital sistemlere


büyük yatırım yapmalıyız.

Her eyes were hurting from the bright lights. - Parlak ışıklardan gözleri ağrıyordu.

She was dressed in brilliant white. - Parlak beyazlar içinde giyinmişti.

He was six feet tall, with broad shoulders. - Geniş omuzlu, altı metre boyundaydı.

A news broadcast - Bir haber yayını

The interview was broadcast live across Europe. - Röportaj tüm Avrupa'da canlı
yayınlandı.

28. To win a bronze in the 100m race - 100 metre yarışında bronz madalya kazanmak

29. Be as brown as a berry. - Nar gibi kızarmak.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 27


30. Cut the defense budget - Savunma bütçesini kısmak

31. She’s got the travel bug. - O bir seyahat tutkunu.

32. To build up one’s career - Meslekte ilerlemek

A bell cast in bronze - Bronz dökümü bir çan

A bronze statuette - Bronz bir heykelcik

Brown bread - Esmer ekmek

First brown the meat in a pan. - Önce eti bir tavada kızartın.

The budget for photography has been cut. - Fotoğraf için ayrılan bütçe kısıldı.

We’ve budgeted for a new car next year. - Gelecek yıl yeni bir araba için bütçe
ayırdık.

Budget flights - Düşük maliyetli uçuşlar

I picked a bug last weekend. - Geçen hafta sonu virüsü kaptım.

The baby’s crying is really bugging him. - Bebeğin ağlaması onu gerçekten
rahatsız ediyor.

Ted took twenty years to build up his business. - Ted'in işini kurması yirmi yıl
sürdü.

A woman of slim / sturdy build - İnce / sağlam yapılı bir kadın

33. Bullying in schools - Okullarda zorbalık

34. To bump into somebody - Birine çarpmak

35. Become a burden on somebody - Birine yük olmak

36. Suffer burns - Yanıklardan muzdarip

37. Burst into tears / laughter - Gözyaşlarına boğulmak / kahkaha atmak

An attempt to tackle the problem of bullying in schools - Okullarda zorbalık


sorununu çözmeye yönelik bir girişim

She bumped her arm on the table. - Kolunu masaya çarptı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 28


He had a few injuries, mostly bumps and bruises. - Çok fazla yaralanmadı,
çoğunlukla şişlikler ve morluklar.

The burden of taxation has risen considerably. - Vergilendirme yükü önemli ölçüde
artmıştır.

A company burdened with debt - Borç yükü olan bir şirket

An average household candle will burn for about six hours. - Ortalama bir ev mumu
yaklaşık altı saat boyunca yanacaktır.

The pipes had burst and the house was under two feet of water. - Borular
patlamıştı ve ev iki metre su altındaydı.

A burst of laughter / anger / enthusiasm - Bir kahkaha / öfke / coşku patlaması

38. Bury the dead body - Cesedi gömmek

39. Be busy with part time job - Yarı zamanlı bir işle meşgul olmak

40. I have but one question. - Tek bir sorum var.

41. Do up / undo a button - Düğmeyi iliklemek / açmak

He was buried in the village churchyard. - Köyün mezarlığına defnedildi.

She’s busy now – can you phone later? - Şimdi meşgul. Daha sonra arayabilir
misin?

It’s an old car, but it’s very reliable. - Eski bir araba ama çok güvenilir.

But now to the main question. - Ama şimdi asıl soruya geçelim.

A button was missing from his shirt. - Gömleğinde bir düğme eksikti.

Sam, make sure Nina buttons up her jacket. - Sam, Nina'nın ceketinin
düğmelerini iliklediğinden emin ol.

42. To calculate the cost - Maliyeti hesaplamak

43. Always keep calm. - Daima sakin olun.

44. Launch / mount a сampaign - Kampanya başlatmak / girişmek

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 29


45. Die of skin cancer - Cilt kanserinden ölmek

46. A candidate for President - Başkanlığa aday

These instruments calculate distances precisely. - Bu cihazlar mesafeleri tam


olarak hesaplar.

I tried to stay calm and just ignore him. - Sakin kalmaya ve onu görmezden
gelmeye çalıştım.

The calm before the storm - Fırtına öncesi sessizlik

Calm down and tell me what happened. - Sakin ol ve bana ne olduğunu anlat.

Florida was a key state in his campaign for re election. - Florida, yeniden seçim
kampanyasında kilit bir eyaletti.

A group campaigning against the destruction of the rainforests - Yağmur


ormanlarının yok edilmesine karşı kampanya yürüten bir grup

A lot of cancers can now be treated successfully. - Artık birçok kanser başarıyla
tedavi edilebiliyor.

There are only three candidates for the job. - İş için sadece üç aday var.

47. He is capable of doing the job. - O işi yapabilecek kapasitededir.

48. Man’s great capacity to learn - İnsanın bilgi edinmesinde muazzam yeteneği

49. The capital of Australia - Avustralya'nın başkenti

50. Capture wild animals - Vahşi hayvanları yakalamak

51. Carbon dioxide - Karbon dioksit

I don’t think he’s capable of murder. - Cinayet işleyebileceğini sanmıyorum.

The fuel tank has a capacity of 40 litres. - Yakıt deposunun kapasitesi 40 litredir.

Moscow is the capital of the Russian Federation. - Moskova, Rusya


Federasyonu'nun başkentidir.

Capital investments - Sermaye yatırımları

The town was captured after a siege lasting ten days. - On gün süren bir
kuşatmanın ardından kasaba ele geçirildi.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 30


The capture of Jerusalem in 1099 - 1099'da Kudüs'ün ele geçirilmesi

Carbon mine - Karbon madeni

52. I don’t care what you say. - Ne dediğin umurumda değil.

53. Long career as an actress - Bir oyuncu olarak uzun kariyer

54. Be careful not to make this mistake. - Bu hataya düşmemek için dikkatli olun.

55. A popular cartoon character - Popüler bir çizgi film karakteri

56. New cases of AIDS - Yeni AIDS vakaları

The only thing he seems to care about is money. - Umursadığı tek şey para gibi
görünüyor.

They shared the care of the children. - Çocukların bakımını paylaştılar.

He realized that his acting career was over. - Oyunculuk kariyerinin bittiğini fark
etti.

Be careful - the floor’s slippery. - Dikkatli olun - zemin kaygan.

cartoon characters such as Donald Duck - Donald Duck gibi çizgi film karakterleri

The case will be heard in the High Court. - Dava Yargıtay'da görülecek.

The reactor will be cased in metal. - Reaktör metalle kaplanacak.

57. Pay $1000 in cash - 1000 dolar nakit ödemek

58. Cast a shadow on the wall - Duvara gölge düşürmek

59. Wear casual clothes - Gündelik kıyafetler giymek

60. Fall into the same category - Aynı kategoriye girmek

61. Cause a lot of trouble - Çok fazla soruna neden olmak

Cash was taken during a burglary of the apartment. - Dairenin soygunu sırasında
nakit para alındı.

Cash a cheque / postal order - Çek tahsili / posta havalesi

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 31


Research findings that cast new light on the origin of our universe - Evrenimizin
kökenine yeni bir ışık tutan araştırma bulguları

Jane felt more comfortable in casual clothes. - Jane gündelik kıyafetler içinde daha
rahat hissetti.

There are five categories of workers. - Beş işçi kategorisi vardır.

It’s our job to establish the cause of the fire. - Yangının nedenini belirlemek bizim
işimiz.

The fire caused $19,000 worth of damage. - Yangın 19.000 dolar değerinde hasara
neden oldu.

62. Go into a cave - Bir mağaraya gitmek

63. The Soviet Union ceased to exist. - Sovyetler Birliği'nin varlığı sona erdi.

64. Impose / set / put a ceiling on something - Bir şeye sınır koymak / limit / tavan
koymak

65. Celebrate one’s birthday / jubilee - Birinin doğum gününü / jübilesini kutlamak

66. Destroy cancer cells - Kanser hücrelerini yok etmek

The entrance to a cave - Bir mağaranın girişi

The roof of the tunnel caved in on them. - Tünelin çatısı üzerlerine çöktü.

The rain ceased and the sky cleared.- Yağmur durdu ve gökyüzü açıldı.

A light hanging from the ceiling - Tavandan sarkan avize

My folks are celebrating their 50-th anniversary. - Ailem 50. yıl dönümlerini
kutluyor.

Сall me on my cell if you’re running late. - Geç kalıyorsan beni cepten ara.

67. Central America / Asia / Europe - Orta Amerika / Asya / Avrupa

68. At the end of the 20-th century - 20. yüzyılın sonu

69. Tea / wedding ceremony - Çay evi - düğün merasimi

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 32


70. I’m certain of his success. - Başarısından eminim.

71. Deputy / vice chairman - Vekil / başkan yardımcısı

The roof is supported by a central column. - Çatı, merkezi bir kolon tarafından
desteklenmektedir.

The church was built in the 13th century. - Kilise 13. yüzyılda inşa edilmiştir.

The wedding / graduation / opening ceremony - Düğün / mezuniyet / açılış töreni

Now, are you certain about that? - Şimdi, bu konuda emin misin?

Certain of the payments were made on Mr Smith’s authority. - Ödemelerin bir kısmı
Bay Smith'in yetkisiyle yapılmıştır.

Pete was appointed chairman of the education commitee. - Pete, eğitim


komitesinin başkanlığına atandı.

72. Face a new challenge - Yeni bir zorlukla yüzleşmek

73. The chances are (that)…- Çok olasıdır ki

74. I have no change with me. - Yanımda bozuk param yok.

75. He’s an odd character. - O tuhaf bir karakter.

76. Defining / distinguishing characteristic - Tanımlayıcı / ayırt edici özellik

The company is ready to meet the challenges of the next few years. - Şirket,
önümüzdeki birkaç yılın zorluklarını karşılamaya hazır.

They went to the High Court to challenge the decision. - Karara itiraz etmek için
Yüksek Mahkemeye gittiler.

Ralph was waiting for a chance to introduce himself. - Ralph kendini tanıtmak için
bir fırsat bekliyordu.

I wasn’t sure if I’d got quite enough petrol to get me home, but I decided to chance
it. - Beni eve götürmeye yetecek kadar benzinim olup olmadığından emin değildim
ama şansımı denemeye karar verdim.

These gloves are too large for me. Can I change them for a smaller size? - Bu
eldivenler benim için çok büyük. Onları daha küçük numaraya değiştirebilir miyim?

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 33


Even with a change of trains, the subway is quicker than a cab at rush hour. -
Yoğun saatlerde aktarma olsa bile, metro taksiden daha hızlıdır.

He swore, which was out of character for him. - Sövüp saydı, ki bu onun
doğasında olmayan bir şeydi.

A baby discovering the physical characteristics of objects - Nesnelerin fiziksel


özelliklerini keşfeden çocuk

77. Charge a high price - Yüksek bir fiyat talep etmek

78. A city full of charm - Cazibe dolu bir şehir

79. Chase the car - Arabayı takip etmek

80. Chat with friends - Arkadaşlarla sohbet etmek

81. Stay at a cheap hotel - Ucuz bir otelde kalmak

Free of charge - Ücretsiz

The shop will pack them for a small extra charge. - Mağaza onları küçük bir ek
ücret karşılığında paketleyecektir.

He has been charged with murder. - Cinayetle suçlandı.

The charm of this small Southern city - Bu küçük Güney şehrinin büyüsü

We were charmed by the friendliness of the local people. - Yerel halkın samimiyeti
bizi büyüledi.

The dogs saw him running and chased him. - Köpekler onu koşarken gördü ve
peşinden kovaladı.

I’ve had a long chat with Vinnie. - Vinnie ile uzun konuşma yaptım.

John and I sat up until the early hours chatting. - John'la sabahın erken saatlerine
kadar oturup sohbet ettik.

The equipment is relatively cheap and simple to use. - Ekipman nispeten ucuz ve
kullanımı kolaydır.

She used to get meat cheap at the butcher’s. - Etleri kasaptan hep ucuza alırdı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 34


82. Don’t cheat on your taxes! - Vergilerinizi kaçırmayın!

83. Cash a cheque - Çeki nakte çevirmek

84. Kiss somebody's cheek - Birinin yanağını öpmek

85. Cheer up the patients - Hastaları neşelendirmek

86. A chemical / nuclear change - Kimyasal / nükleer dönüşüm

She claimed that I cheated at chess. - Satrançta hile yaptığımı iddia etti.

His addiction has turned him into a cheat and a liar. - Bağımlılığı onu bir hilekar ve
yalancıya dönüştürdü.

They paused to check how the other climbers were getting on. - Diğer dağcıların
nasıl ilerlediğini kontrol etmek için durdular.

Сan I have the check, please? - Hesabı alabilir miyim lütfen?

Lucy stretched up to kiss his cheek. - Lucy onun yanağını öpmek için uzandı.

I’ve had enough of your cheek. - Senin küstahlığından bıktım.

A great cheer went up from the crowd. - Kalabalıktan büyük bir tezahürat yükseldi.

The spectators cheered him wildly. - Seyirciler onu çılgınca alkışladılar.

Toxic / hazardous chemicals - Toksik / tehlikeli kimyasallar

87. Have chest pains - Göğüs ağrıları çekmek

88. The chief reason for somebody's success - Birinin başarısının başlıca nedeni

89. In / during / since childhood - Çocuklukta / çocukluktan beri

90. Choose the best answer - En iyi yanıtı seçmek

91. We didn’t see you at church this morning. - Bu sabah seni kilisede göremedik.

Her heart was pounding in her chest. - Kalbi göğsünde çarpıyordu.

He was recently appointed chief economist at the Bank of Scotland. - Kısa süre
önce İskoçya Bankası'nda baş ekonomist olarak atandı.

Los Angeles Police Chief Willie L. Williams - Los Angeles Polis Şefi Willie L.
Williams

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 35


I had a very happy childhood. - Çok mutlu bir çocukluk geçirdim.

You can choose from a wide range of cars. - Çok çeşitli arabalar arasından seçim
yapabilirsiniz.

My parents go to church every Sunday. - Ailem her pazar kiliseye gider.

92. Business / literary circles - İş dünyası / edebiyat çevreleri

93. Circumstances have changed. - Koşullar değişti.

94. The average US citizen - ABD'ın ortalama yurttaşı

95. Civil rights - Medeni haklar

96. Civilian life - Sivil yaşam

Cut the pastry into circles. - Hamurları daire şeklinde kesin.

The pigeons circled above the terrace. - Güvercinler terasın üzerinde daireler
çizdi.

I can’t imagine a circumstance in which I would be willing to steal. - Hangi


koşullarda çalmak isteyeceğimi hayal bile edemiyorum.

The mayor urged citizens to begin preparing for a major storm. - Belediye başkanı
vatandaşları şiddetli bir fırtınaya hazırlanması için çağrıda bulundu.

For years the country was torn apart by civil conflict. - Yıllarca süren sivil
çatışmalar nedeniyle ülke parçalandı.

Many innocent civilians were killed during the war. - Savaş sırasında birçok masum
sivil öldürüldü.

97. Western civilization - Batı medeniyeti

98. He claims that he saw a UFO. - Bir UFO gördüğünü iddia ediyor.

99. Middle- class families - Orta sınıf aileler

00. Classify man as an animal - İnsanı hayvan olarak sınıflandırmak

01. It is clear that he did it. - Bunu yaptığı çok açık.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 36


The ancient civilizations of Greece and Rome - Yunanistan ve Roma'nın eski
uygarlıkları

The girls claim to have seen the fairies. - Kızlar perileri gördüğünü iddia ediyor.

Evidence to support these claims is still lacking. - Bu iddiaları destekleyecek


kanıtlar hala eksik.

We’re in the same class for math. - Matematik dersinde aynı sınıftayız.

Heroin and cocaine are classed as hard drugs. - Eroin ve kokain sert uyuşturucular
olarak sınıflandırılır.

In law, the beer is classified as a food product. - Yasaya göre, bira bir gıda ürünü
olarak sınıflandırılır.

I get £200 a week clear. - Haftalık net 200 sterlin alıyorum.

It’s Bill’s turn to clear the table. - Masayı temizleme sırası Bill'de.

02. A very clever monkey - Çok zeki bir maymun

03. A lawyer and his client - Bir avukat ve müvekkili

04. A warm, dry climate - Sıcak ve kuru bir iklim

05. Climb Mount Everest - Everest dağına tırmanmak

06. The close of the 20th century - 20. yüzyılın sonu

Mary is quite clever and does well at school. - Mary yeterince zeki ve okulda
başarılı.

Yesterday I had a meeting with an important client. - Dün önemli bir müşteriyle
görüşmem vardı.

Dry climate - Kuru iklim

Harry climbed the stairs. - Harry merdivenleri tırmandı.

A steady сlimb in house prices - Konut fiyatlarında istikrarlı bir yükseliş

She closed the curtains. - Perdeleri kapattı.

If you need to buy bread, the closest shop is about a mile away. - Ekmek almanız
gerekiyorsa, en yakın dükkan yaklaşık bir mil uzakta.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 37


Her father lives quite close by. - Babası çok yakın oturuyor.

07. A skeleton in the closet - Dolaptaki iskelet / aile sırrı

08. Change your clothes. - Kıyafetlerini değiştir.

09. Be on cloud nine - Sevinçten havalara uçmak, aşırı mutlu olmak

10. A clue to the mystery - Gizem için bir ipucu

11. Coal, oil and gas - Kömür, petrol ve gaz

A closet full of beautiful clothes - Güzel kıyafetlerle dolu bir dolap

What sort of clothes was he wearing? - Ne tür kıyafetler giyiyordu?

Dark clouds floated across the moon. - Ayın üzerinde kara bulutlar süzülüyordu.

Fear has clouded his vision. - Korku, onun görme kuvvetini bulanıklaştırdı.

I haven’t a clue how to talk to girls. - Kızlarla nasıl konuşacağıma dair hiçbir fikrim
yok.

Put some coal on the fire. - Ateşe bir miktar kömür koyun.

12. The west coast of Australia - Avustralya'nın batı kıyısı

13. The school dress code - Okul kıyafet yönetmeliği

14. Coin a new word - Yeni bir kelime kazandırmak

15. My tea’s gone cold. - Çayım soğudu.

16. The Soviet Union collapsed. - Sovyetler Birliği çöktü.

We drove along the Pacific coast to Seattle. - Pasifik kıyısı boyunca Seattle'a gittik.

Each state in the US has a different criminal and civil code. - ABD'deki her eyalet
farklı bir ceza ve medeni yönetmeliğe sahiptir.

Toss a coin to see who goes first. - Kimin önce gideceğini görmek için yazı tura
atın.

The word “aromatherapy” was coined in the 1920s. - "Aromaterapi" kelimesi


1920'lerde ortaya çıktı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 38


She gave him a cold stare. - Ona soğuk bir bakış attı.

Keep your feet dry so you don’t catch a bad cold. - Ayaklarınızı kuru tutun, böylece
kötü bir soğuk algınlığına yakalanmazsınız.

The roof has collapsed long ago. - Çatı uzun zaman önce çöktü.

The collapse of the Soviet Union - Sovyetler Birliği'nin çöküşü

17. Grab by the collar - Yakasından tutmak

18. My friends and colleagues - Arkadaşlarım ve meslektaşlarım

19. Collect information - Bilgi toplamak

20. Go to college - Üniversiteye gitmek

21. A former British colony - Eski bir İngiliz kolonisi

He loosened his collar and tie. - Yakasını ve kravatını gevşetti.

The police collared him less than twenty minutes after the robbery. - Polis,
soygundan yirmi dakika sonra onu yakaladı.

She discussed the idea with some of her colleagues. - Bu fikri bazı
meslektaşlarıyla tartıştı.

Mary collects teddy bears. - Mary oyuncak ayıları toplar.

Call / phone somebody collect - Birini karşı taraf ödemeli aramak (telefon etmek)

Donna left school and went to art college. - Donna okulu bıraktı ve sanat kolejine
gitti.

Algeria was formerly a French colony. - Cezayir eskiden bir Fransız kolonisiydi.

22. Write a newspaper column - Gazete makalesi yazmak

23. Combine music and drama - Müzik ve dramayı birleştirmek

24. Enjoy a comfortable life - Rahat bir hayatın tadını çıkarmak

25. Command great respect - Büyük saygı uyandırmak

26. Comment on the news - Haberlere yorum yapmak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 39


Add up the numbers in each column. - Her sütundaki sayıları toplamak.

Diets are most effective when combined with exercise. - Diyetler, egzersizle
birleştirildiğinde çok etkilidir.

The bed wasn’t particularly comfortable. - Yatak pek rahat değildi.

Troops under the command of General Roberts - General Roberts komutasındaki


birlikler

Captain Picard commanded the crew to report the main deck. - Kaptan Picard,
mürettebata ana güverteyi bildirmelerini emretti.

No comment. - Yorum yok.( yorumsuz)

His lawyer commented that the decision was “outrageous”. - Avukatı, kararın "şoke
edici" olarak yorumladı.

27. Industry and commerce - Sanayi ve ticaret

28. Commercial television - Ticari televizyon

29. Commit a serious error - Ciddi bir hata yapmak

30. The International Olympic Committee - Uluslararası Olimpiyat Komitesi

31. An export commodity - Bir ihracat ürünü

Measures promoting local commerce and industry - Yerel ticaret ve sanayiyi teşvik
eden önlemler

Our top priorities must be profit and commercial growth. - Öncelikli hedeflerimiz kar
ve ticari büyüme olmalıdır.

A soap powder commercial - Sabun tozu reklamı

Women commit fewer crimes than men. - Kadınlar erkeklerden daha az suç
işliyor.

He’s on the finance committee. - Finans komitesinde yer almaktadır.

Commodity prices fell sharply. - Emtia fiyatları keskin bir şekilde düştü.

32. A common language - Ortak bir dil

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 40


33. Communicate with each other - Birbirleriyle iletişim kurmak

34. The international community - Uluslararası toplum

35. My travelling companion - Benim seyahat arkadaşım

36. I enjoy your company. - Seninle birlikte olmayı seviyorum.

He insists that he is a revolutionary not a common criminal. - Sıradan bir suçlu


değil, devrimci olduğu konusunda ısrar ediyor.

They have nothing in common. - Hiçbir ortak noktaları yok.

We communicated mostly by e-mail. - Çoğunlukla e-posta ile iletişim kurduk.

We meet once a month to discuss community problems. - Toplum sorunlarını


tartışmak için ayda bir kez buluşuyoruz.

For ten years he had been her constant companion. - On yıl boyunca onun daimi
arkadaşı olmuştu.

Two’s a company, three’s a crowd. - İki kişi konuşurken üçüncüye laf düşmez. İkisi
şirket, üçü kalabalık. (deyim)

37. Compare Japan with China - Japonya ile Çin'i karşılaştırmak

38. Compel somebody to speak English - Birini İngilizce konuşmaya zorlamak

39. Compete with somebody for a gold medal - Altın madalya için biriyle yarışmak

40. Complain about the noise - Gürültüden şikayet etmek

41. A complete failure - Tam bir başarısızlık

The report compares the different types of home computer available. - Rapor,
kullanılabilen farklı ev bilgisayarı türlerini karşılaştırır.

The law will compel employers to provide health insurance. - Kanun, işverenleri
sağlık sigortası sağlamaya zorlayacaktır.

Several advertising agencies are competing to get the contract. - Birkaç reklam
ajansı kontratı almak için yarışıyor.

She often complains about not feeling appreciated at work. - Sık sık işte takdir
edilmediğinden şikayet eder.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 41


The police were in complete control of the situation. - Polis durumu tamamen
kontrol altına aldı.

The building took two years to complete. - Binanın tamamlanması iki yıl sürdü.

42. A highly complex process - Son derece karmaşık bir süreç

43. A complicated puzzle - Zor bir bulmaca

44. Key / major component - Anahtar bileşen / ana parça

45. A team composed of nine members - Dokuz üyeden oluşan bir ekip

46. Elements and compounds - Elementler ve bileşikler

It was a complex relationship between two complex people. - İki zor insan
arasındaki karmaşık bir ilişkiydi.

The town has one of the best leisure complexes in the country. - Şehir, ülkedeki en
iyi eğlence komplekslerinden birine sahiptir.

Mental illness is a very complicated subject. - Akıl hastalığı çok karmaşık bir
konudur.

Substance’s chemical components - Maddenin kimyasal bileşenleri

We’ve been breaking down the budget into its component parts. - Bütçeyi
bileşenlerine ayırdık.

Water is composed of hydrogen and oxygen. - Su hidrojen ve oksijenden oluşur.

Sulphur dioxide is a compound of sulphur and oxygen. - Kükürt dioksit, kükürt ve


oksijenin bir bileşiğidir.

47. Conceal the truth from somebody - Gerçeği birinden gizlemek

48. Conceive of life as a comedy - Hayatı bir komedi olarak düşünmek

49. Concentrate on what he is saying - Ne söylediğine odaklan

50. The concept of time - Zaman kavramı

51. To concern about the future - Gelecek hakkında endişelenmek

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 42


She tried to conceal the fact that she was pregnant. - Hamile olduğu gerçeğini
saklamaya çalıştı.

Many people can’t conceive of a dinner without meat or fish. - Birçok insan etsiz
veya balıksız bir akşam yemeği düşünemez.

Adrian was finding it difficult to concentrate. - Adrian konsantre olmakta


zorlanıyordu.

Orange juice concentrate - Portakal suyu konsantresi

The concept of infinite space - Sonsuz uzay kavramı

The recent rise in crime is a matter of considerable public concern. - Son


zamanlarda suçtaki artış, kamuoyunu önemli ölçüde endişelendiriyor.

Issues like food additives do concern me. - Gıda katkı maddeleri gibi konular beni
ilgilendiriyor.

52. Conclude that he was killed - Öldürüldüğü sonucuna varmak

53. Give a concrete example - Somut bir örnek vermek

54. Standards of conduct - Davranış standartları

55. Mr. Smith is in conference. - Bay Smith konferansta.

56. Confess that I did it - Benim yaptığımı itiraf et

It seems reasonable to conclude that people’s behaviour is influenced by TV. -


İnsanların davranışlarının televizyondan etkilendiği sonucuna varmak mantıklı
görünüyor.

The lack of any concrete evidence - Herhangi bir somut kanıtın olmaması

A concrete floor - Beton zemin

We are conducting a survey of consumer attitudes towards organic food. - Organik


gıdalara yönelik tüketici tutumları üzerine bir anket yapıyoruz.

The Senator’s conduct is being investigated by the Ethics Committee. - Senatörün


davranışı Etik Kurul tarafından araştırılıyor.

Mr. Dickson is in conference. - Bay Dickson konferansta.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 43


Edwards confessed to being a spy for the KGB. - Edwards, KGB’ nin casusu
olduğunu itiraf etti.

57. Have confidence in my ability - Yeteneğime güvenmek

58. Be confined to a cеll - Bir hücreye hapsedilmek

59. Confirm Darwin’s theory - Darwin'in teorisini doğrulamak

60. A conflict between two countries - İki ülke arasındaki çatışma

61. Confront a difficult problem - Zor bir problemle yüzleşmek

Our first priority is to maintain the customer’s confidence in our product. -


Müşterilerimizin ürünümüze olan güvenini korumak birinci önceliğimizdir.

For the sake of simplicity we will confine our discussion to income taxation. -
Sadelik adına tartışmamızı gelir vergisi konusuyla sınırlayacağız.

New evidence has confirmed the first witness’s story. - Yeni kanıtlar ilk tanığın
hikayesini doğruladı.

Unions were seen to be engaging in a conflict with firm’ s managements. -


Sendikaların, firma yönetimleriyle anlaşmazlık içinde olduğu görüldü.

The drive for profit often conflicts with consumers’ interests. - Kâr güdüsü
genellikle tüketicilerin çıkarlarına aykırıdır.

The problems confronting the new government were enormous. - Yeni hükümetin
karşı karşıya olduğu sorunlar çok büyüktü.

62. Be confused by somebody’s anger - Birinin öfkesinden şaşkına dönmek

63. Lose the support of the Congress - Kongre desteğini kaybetmek

64. Connect to the Internet - İnternete bağlanmak

65. Conquer the world - Dünyayı fethetmek

66. Health-conscious Americans - Sağlık bilincine sahip Amerikalılar

People might well confuse the two products. - İnsanlar bu iki ürünü kolayca
karıştırabilir.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 44


A congress of the ruling Labour Party - İktidardaki İşçi Partisi kongresi

I didn’t connect the two events in my mind. - İki olayı kafamda birleştirmedim.

The Normans conquered England in 1066. - Normanlar 1066'da İngiltere'yi


fethetti.

I was very conscious of the fact that I had to make a good impression. - İyi bir
izlenim bırakmam gerektiğinin bilincindeydim.

67. Marry without one’s parents’ consent - Anne ve babasının rızası olmadan
evlenmek

68. As a consequence (of something) - (Bir şeyin) sonucu olarak

69. Wildlife conservation - Vahşi yaşamı koruma

70. A dark conservative suit - Koyu muhafazakar bir takım elbise

71. Consider the problem seriously - Sorunu ciddi bir şekilde ele almak

He took the car without the owner’s consent. - Arabayı sahibinin izni olmadan aldı.

Our findings have far reaching consequences for researchers. - Bulgularımızın


araştırmacılar için geniş kapsamlı sonuçları var.

The conservation of several species of dolphins. - Çeşitli yunus türlerinin


korunması.

A very conservative attitude to education - Eğitime karşı çok muhafazakar bir


tutum

An argument between reformers and conservatives in the organization - Örgütteki


reformcular ve muhafazakarlar arasında bir tartışma

They consider themselves to be Europeans. - Kendilerini Avrupalı olarak


görüyorlar.

72. A considerable distance - Büyük bir mesafe

73. The book consists of eight lessons. - Kitap sekiz dersten oluşmaktadır.

74. Be consistent with the theory - Teori ile tutarlı olmak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 45


75. Keep a constant speed - Sabit bir hız tutmak

76. Cars constitute 10% of the export. - İhracatın % 10'unu otomobiller


oluşturmaktadır.

We’ve saved a considerable amount of money. - Büyük bir miktar para biriktirdik.

Happiness does not consist in how many possessions you own. - Mutluluk, sahip
olduğunuz mal varlığından ibaret değildir.

She’s the team’s most consistent player. - Takımın en istikrarlı oyuncusu.

There was a constant stream of visitors to the house. - Eve sürekli bir ziyaretçi
akımı vardı.

The speed of light is a constant. - Işık hızı sabittir.

The Federation was constituted in 1949. - Federasyon 1949'da kuruldu.

77. Have a strong / good / weak constitution - Güçlü / iyi / zayıf bir vücut yapısına
sahip olmak

78. A bridge under construction - Yapım aşamasında bir köprü

79. Consult a doctor for advice - Tavsiye için bir doktora danışmak

80. Consume a lot of energy - Çok enerji tüketmek

81. Come into contact with Europeans - Avrupalılarla temasa geçmek

Gender discrimination violates the Constitution. - Cinsiyet ayrımcılığı Anayasa'ya


aykırıdır.

The construction of a new airport - Yeni havalimanı inşaatı

I can’t believe you sold the car without consulting me! - Bana danışmadan arabayı
sattığına inanamıyorum!

He was consumed with guilt after the accident. - Kazadan sonra suçluluk
duygusuyla kendi kendini yiyip bitirdı.

Children need physical contact with a caring adult. - Çocukların sevgi dolu bir
yetişkinle fiziksel temasa ihtiyaçları vardır.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 46


Give the names of two people who can be contacted in an emergency. - Acil bir
durumda iletişime geçilebilecek iki kişinin adını verin.

If you are babysitting, make sure you have a contact number for the parents. -
Bebek bakıcılığı yapıyorsanız, ebeveynler için bir iletişim numaranız olduğundan
emin olun.

82. This book contains 1500 words. - Bu kitap 1500 kelime içeriyor.

83. Contemporary art / music / dance - Çağdaş sanat / müzik / dans

84. Be content with the result - Sonuçtan memnun olmak

85. The meaning in this context - Bu bağlamda anlam

86. Continue to grow fast - Hızlı büyümeye devam etmek

The bus contains twenty passengers. - Otobüs yirmi yolcu alabilir.

The role of the media in contemporary society - Medyanın çağdaş toplumdaki rolü

Petrach and Chaucer were contemporaries. - Petrarch ve Chaucer çağdaştı.

She kept the contents of the letter a secret. - Mektubun içeriğini sır olarak sakladı.

Nick was a good husband, and Jill was clearly very content. - Nick iyi bir kocaydı ve
Jill'in çok memnun olduğu belliydi.

His comments, taken out of context, seem harsh. - Onun kapsam dışında bırakılan
yorumları sert görünüyor.

Sheila continued to work after she had her baby. - Sheila, bebeği olduktan sonra
çalışmaya devam etti.

87. Sign a contract with the Dodgers - Dodgers ile sözleşme imzalamak

88. Contrary to expectations - Beklentilerin aksine

89. Contribute to world peace - Dünya barışına katkıda bulunmak

90. To stir controversy - İhtilaf çıkarmak

91. A convenient place to park - Park etmek için uygun bir yer

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 47


Read the contract carefully before you sign it. - Sözleşmeyi imzalamadan önce
dikkatlice okuyunuz.

Metal contracts as it cools. - Metal soğudukça büzülür.

Are they happy? - No, quite the contrary. - Mutlular mı? - Hayır, tam tersine.

Two contrary views emerged. - İki zıt görüş ortaya çıktı.

Alcohol contributes to 100,000 deaths a year in the US. - Alkol, ABD’ de yılda
100.000 ölüme sebep olmaktadır.

The announcement ended a protracted controversy. - Duyuru, uzun süredir devam


eden bir tartışmayı sona erdirdi.

My secretary will call you to arrange a convenient time to meet. - Sekreterim


görüşmek için uygun bir zaman ayarlamak için sizi arayacak.

92. By convention - Genel kabul / anlaşma ile

93. Have / hold / carry on (a) conversation with somebody - Biriyle sohbet etmek /
sohbet sürdürmek / konuşmayı sürdürmek

94. Convert something to / into something - Bir şeyi / bir şeye dönüştürmek

95. Convey a sense / an impression / an idea - Bir anlam / izlenim / fikir iletmek

96. Convince somebody for something - Birini bir şeye ikna etmek

The European convention on human rights - Avrupa insan hakları sözleşmesi

He could hear snatches of conversation from across the room. - Odanın diğer
tarafından konuşmaları duyabiliyordu.

A sofa that converts into a bed - Yatağa dönüşen bir kanepe

A convert to Christianity - Hristiyanlığa dönüştürmek

Ads convey the message that thin is beautiful. - Reklamlar, ince olanın güzel
olduğu mesajını iletir.

I’ve been trying to convince Jane to come with me. - Jane'i benimle gelmesi için
ikna etmeye çalışıyordum.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 48


97. Cooperate to do something - Bir şey yapmak için işbirliği yapmak

98. Cope with something - Bir şeyle başa çıkmak

99. Her copper hair - Onun bakır saçları

00. To the core - Tamamen, her yönüyle, sapına kadar

01. Multinational corporations - Çok uluslu şirketler

They agreed to cooperate with Brazil on a programme to protect the rainforests. -


Yağmur ormanlarını korumaya yönelik bir programda Brezilya ile işbirliği yapmayı
kabul ettiler.

My computer can cope with huge amounts of data. - Bilgisayarım çok büyük
miktarda veriyle başa çıkabilir.

He offered to do the job for a few coppers. - Birkaç bakır para için bu işi yapmayı
teklif etti.

Copper Age - Bakır Çağı

Remove the cores, and bake the apples for 40 minutes. - Çekirdeklerini çıkarın ve
elmaları 40 dakika pişirin.

The company’s core product - Şirketin ana ürünü

He works for a large American corporation. - Büyük bir Amerikan şirketinde


çalışıyor.

02. Factually / grammatically / anatomically correct - Gerçeklere dayalı olarak / gramer


olarak / anatomik olarak doğru

03. Correspond with / to something - Tekabül etmek / bir şeye uymak

04. Down / along the corridor - Koridorun sonunda / koridor boyunca

05. Cover the cost of something - Bir şeyin maliyetini karşılamak

06. Dry / persistent / ticklish cough - Kuru / kalıcı / gıdıklayan öksürük

Score one point for each correct answer. - Her doğru cevap için bir puan alın.

Correct me, if I’m wrong, but… - Yanlışım varsa düzeltin ama...

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 49


The two halves of the document did not correspond. - Belgenin iki yarısı birbirine
uyuşmuyordu.

We had to wait outside in the corridor until our names were called. - İsimlerimiz
söylenene kadar koridorda beklemek zorunda kaldık.

This doesn’t include the cost of repairing the damage. - Bu, hasarın onarım
maliyetini içermez.

His strong stand on the issue could have cost him his job. - Bu konudaki güçlü
duruşu, işine mal olabilirdi.

Stuart gave an embarrased cough. - Stewart utanarak öksürdü.

07. Count by twos / fives / tens - İkişer / beşer / onlarca saymak

08. A couple of minutes - Birkaç dakika

09. Have the courage to do something - Bir şey yapma cesaretine sahip olmak

10. Take somebody to court - Birini mahkemeye vermek

11. Cover something with something - Bir şeyi bir şeyle örtmek

You can count on me. - Bana güvenebilirsin.

Hold your breath for a count of ten. - On'a kadar sayarak nefesinizi tutun.

He hoped she'd be better in a couple of days. - Birkaç gün içinde daha iyi
olacağını umuyordu.

She showed great courage throughout her illness. - Hastalığı boyunca büyük
cesaret gösterdi.

The court ruled that no compensation was due. - Mahkeme tazminat ödenmesine
gerek olmadığına karar verdi.

His campaign team have assiduously courted the media. - Kampanya ekibi medya
üzerinde özenle uğraştı.

She wore a low cut dress, partly covered by a thin shawl. - Kısmen ince bir şalla
kaplı, dekolteli bir elbise giymişti.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 50


“Exercise” is a word which covers a vast range of activities. - “Egzersiz” çok çeşitli
aktiviteleri kapsayan bir kelimedir.

Three soldiers broke cover. - Üç asker siperden çıktı.

12. Traditional rural craft - Geleneksel kırsal zanaat

13. Crash into / onto something - Bir şeye çarpmak

14. Crazy to do something - Bir şey yapmak için çılgın olmak

15. Create a lot of problems - Birçok sorun yaratmak

16. Living creatures - Canlılar, canlı yaratıklar

Arts and crafts - Güzel sanatlar ve el sanatları

A hand-crafted silver cigar case - El yapımı gümüş puro kılıfı

He was drunk when he crashed his car. - Arabasını çarptığında sarhoştu.

A crash victim - Kaza kurbanı

I know this idea sounds crazy, but it may be worth a try. - Bu fikrin kulağa çılgınca
geldiğini biliyorum ama denemeye değer olabilir.

Her behaviour is creating a lot of problems. - Davranışları birçok sorun yaratıyor.

He was the most beautiful creature Kate had ever seen. - Kate'in şimdiye kadar
gördüğü en güzel varlıktı.

17. Interest-free credit - Faizsiz kredi

18. To join the crew - Mürettebata katılmak

19. Combat / fight crime - Suçla mücadele

20. In / during a crisis - Kriz anında

21. Criticize somebody / something for doing something - Birini / bir şeyi bir şey yaptığı
için eleştirmek

What’s the credit limit on your Visa card? - Visa kartınızdaki kredi limiti nedir?

The cheque has been credited to your account. - Çek hesabınıza yatırıldı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 51


Do you still hang out with the same crew? - Hala aynı ekiple mi takılıyorsun?

Women commit far less crime than men. - Kadınlar erkeklerden çok daha az suç
işliyor.

The country now faces an economic crisis. - Ülke şimdi ekonomik bir krizle karşı
karşıya.

The new law has been widely criticized. - Yeni yasa geniş çapta eleştirildi.

22. A bumper crop - Bereketli hasat

23. Stand out from the crowd - Kalabalığın arasından sıyrılmak

24. Crucial in / to doing something - Bir şey yapmak / yapmak için çok önemli

25. A cruel blow - Acımasız bir darbe

26. Cultivate a positive approach to life - Hayata olumlu bir yaklaşım geliştirmek

Fruit growers are gathering in a bumper crop. - Çiftçiler bereketli meyve hasadı
yapıyorlar.

I had my hair closely cropped. - Saçımı iyice kestirmiştim.

A vast crowd gathered in the main square. - Ana meydanda büyük bir kalabalık
toplandı.

Hundreds of people crowded into the church for the funeral. - Cenaze töreni için
yüzlerce kişi kiliseye akın etti.

The work of monks was crucial in spreading Christianity. - Keşişlerin çalışmaları,


Hıristiyanlığın yayılmasında belirleyici bir rol oynadı.

Sometimes life seems unbearablу cruel. - Bazen hayat dayanılmaz derecede


acımasız görünür.

The land was too rocky to cultivate. - Arazi ekilemeyecek kadar kayalıktı.

27. Modern / contemporary culture - Modern / çağdaş kültür

28. Cure somebody of something - Birini bir şeyden iyileştirmek

29. Curious to know / see / hear - Bilme / görme/ duyma meraklısı

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 52


30. In its current state - Güncel durumunda, mevcut durumunda, şu anki durumunda

31. In / on the curriculum - Müfredatta / öğretim programında

In our culture, it is rude to ask someone how much they earn. - Bizim
kültürümüzde birine ne kadar kazandığını sormak kabalıktır.

There is still no cure for AIDS. - AIDS'in hala tedavisi yok.

90% of patients can be cured of the disease. - Hastaların %90'ı hastalıktan


kurtulabilmektedir.

He was curious about how she would react. - Nasıl tepki vereceğini merak
ediyordu.

In its current state, the car is worth $1000. - Şu anki haliyle arabanın değeri 1000
dolar.

Strong currents can be very dangerous for swimmers. - Güçlü akıntılar yüzücüler
için çok tehlikeli olabilir.

IT is now on the curriculum in most schools. - Günümüzde BT çoğu okulun


müfredatında yer almaktadır.

32. The levelling curve - Düzeç eğrisi

33. The floor cushion - Yer minderi

34. Take somebody into custody - Birini gözaltına almak

55. It’s the custom (for somebody ) to do something - (Birisi için) bir şey yapmak
adettir

56. Regular customer - Düzenli müşteri, devamlı müşteri

Grades were marked on a curve - Dereceler bir eğri üzerinde işaretlendi

Overseas savings provide a cushion against tax rises at home. - Yurtdışı


tasarruflar, ülke içindeki vergi artışlarına karşı bir tampon sağlar.

He was taken into custody by Mexican authorities. - Meksikalı yetkililer tarafından


gözaltına alındı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 53


He awoke early, as was his custom. - Her zamanki gibi (âdeti olduğu gibi) erken
uyandı.

Many of the banks offer a poor level of customer service. - Bankaların çoğu düşük
düzeyde müşteri hizmetleri sunmaktadır.

37. Loving dad - Sevgi dolu baba

38. Our daily lives - Günlük yaşantılarımız

39. Do great damage to the human body - İnsan vücuduna büyük zarar vermek

40. It’s dangerous to do something - Bir şey yapmak tehlikelidir

41. In the dark - Karanlıkta

She lives with her mom and dad. - Annesi ve babasıyla yaşıyor.

Daily flights to Miami - Miami'ye günlük uçuşlar

The Zoo is open daily. - Hayvanat bahçesi her gün açıktır.

The damage to his reputation was considerable. - İtibarına verilen zarar oldukça
büyüktü.

Smoking can severely damage your health. - Sigara içmek sağlığınıza ciddi şekilde
zarar verebilir.

It’s dangerous for a woman to walk alone at night. - Bir kadının geceleri yalnız
yürümesi tehlikelidir.

There were dark clouds in the sky. - Gökyüzünde kara bulutlar vardı.

The dark humour common in difficult situations - Zor durumlarda yaygın olan kara
mizah

I want you home before dark. - Karanlık çökmeden senin evde olmanı istiyorum.

42. The date of the meeting - Toplantı tarihi

43. At the dawn of the 21st century - 21. yüzyılın şafağında

44. Find a dead body - Bir ceset bulmak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 54


45. Be deaf in one ear - Bir kulağı sağır olmak

46. Deal with the problem - Problemle uğraşmak

I’ve got a date with Jane tomorrow night. - Yarın gece Jane' le randevum var.

Make sure you sign and date the document at the bottom. - Alt kısımdaki belgeyi
imzaladığınızdan ve tarih attığınızdan emin olun.

We worked from dawn to dusk. - Sabahtan akşama kadar çalıştık.

It began to dawn on me that something was wrong. - Bir şeylerin yanlış olduğu
kafamda dank etmeye başladı.

He was found dead in his car. - Arabasında ölü bulundu.

I picked up the phone but discovered the line was dead. - Telefonu açtım ama
hattın kesildiğini fark ettim.

She was deaf to his pleas. - Onun yalvarışlarına karşı sağırdı.

Okay, it’s a deal. - Tamam, anlaştık.

Most travel agents do not deal directly with these companies. - Çoğu seyahat
acentesi bu şirketlerle doğrudan iş yapmamaktadır.

47. Oh dear! - Ah hayatım!

48. A debate on education - Eğitim hakkında tartışma

49. Pay the debt! - Borcunu öde!

50. Only a decade ago - Sadece on yıl önce

51. Deceive somebody into doing something - Birini bir şey yapması için kandırmak

Cars are 60% dearer in Britain than in Europe. - İngiltere'de otomobiller


Avrupa'dan% 60 daha pahalı.

Oh dear, I’ve broken the lamp. - Ah hayatım, lambayı kırdım.

The drug has become the subject of heated debate within the medical profession. -
İlaç doktorlar arasında hararetli tartışmalara neden oldu.

The issue will be debated on Tuesday. - Konu Salı günü tartışılacak.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 55


He had enough money to pay off his outstanding debts. - Ödenmemiş borçlarını
ödemek için yeterli parası vardı.

Only a decade ago notebook computers were very expensive. - Sadece on yıl önce
dizüstü bilgisayarlar çok pahalıydı.

He didn’t deceive himself that they could remain friends. - Arkadaş kalabilecekleri
konusunda kendini kandırmadı.

52. A decent standard of living - İyi bir yaşam standardı

53. Decide against / in favour of (doing) something - Aleyhte karar vermek / bir şeyin
lehinde karar vermek

54. Declare independence from Britain - Büyük Britanya'dan bağımsızlığını ilan etmek

55. My memory began to decline. - Hafızam zayıflamaya başladı.

56. Trees decorated with lights - Işıklarla süslenmiş ağaçlar

The majority of residents here are decent citizens. - Burada oturanların çoğu
düzgün vatandaşlar.

Tina’s decided to go to Rome for her holidays. - Tina tatil için Roma'ya gitmeye
karar verdi.

I declare you man and wife. - Sizi karı koca ilan ediyorum.

Spending on information technology has declined. - Bilgi teknolojisi harcamaları


azaldı.

There has been a decline in the size of families. - Ailelerin sayısında azalma var.

Children’s pictures decorated the walls of the classroom. - Çocukların resimleri


sınıfın duvarlarını süsledi.

57. Fall into a deep sleep - Derin bir uykuya dalmak

58. Defeat the champion - Şampiyonu yenmek

59. Defend one’s country - Ülkesini savunmak

60. Define something as something - Bir şeyi bir şey olarak tanımlamak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 56


61. I definitely need a holiday. - Kesinlikle bir tatile ihtiyacım var.

She was sitting in a deep leather chair. - Derin bir deri koltukta oturuyordu.

They talked deep into the night. - Gecenin ilerlemiş saatlerine kadar konuştular.

She was a woman who hated to admit defeat. - Yenilgiyi kabul etmekten nefret
eden bir kadındı.

They hoped to defeat the enemy at sea. - Düşmanı denizde yenmeyi umuyorlardı.

She was always defending her husband in front of their daughter. - Her zaman
kızının önünde kocasını savunuyordu.

The tasks will be clearly defined by their tutor. - Görevler, danışmanları tarafından
açıkça tanımlanacaktır.

I definitely need a holiday. - Kesinlikle bir tatile ihtiyacım var.

62. Agree to some degree - Bir dereceye kadar katılmak

63. Delay something until something - Bir şey olana kadar bir şeyi ertelemek

64. Deliberately break the law - Kasıtlı olarak yasayı ihlal etmek

65. A delicate matter - Hassas bir konu

66. The delicious smell of new-mown grass - 5. yeni biçilmiş çimenlerin nefis kokusu

We’re all willing to support him to some degree. - Hepimiz onu bir dereceye kadar
desteklemeye hazırız.

There can be no excuse for any further delay. - Daha fazla gecikme için hiçbir
mazeret olamaz.

The opening of the bridge is delayed until May. - Köprünün açılışı Mayıs ayına
ertelendi.

He deliberately upset her. - Onu bilerek üzdü.

The sun can easily damage a child’s delicate skin. - Güneş, bir çocuğun hassas
cildine kolayca zarar verebilir.

“The meal was absolutely delicious,” Ann said politely. - Ann kibarca, "Yemek çok
lezzetliydi," dedi.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 57


67. Give a cry of delight - Sevinç çığlığı atmak

68. Deliver a message to a friend - Bir arkadaşına mesaj iletmek

69. Demand more money - Daha fazla para talep etmek

70. A Western / parliamentary democracy - Batılı / parlamenter demokrasi

71. Demonstrate how / what / why - Nasıl / ne / neden olduğunu göstermek

The kids were screaming with delight. - Çocuklar sevinçten çığlık atıyorlardı.

Her fabulous recipes will delight anyone who loves chocolate. - Muhteşem tarifleri
çikolatayı seven herkesi memnun edecek.

The morning mail has just been delivered. - Sabah postası az önce teslim edildi.

There is a huge demand for new cars. - Yeni otomobiller için büyük bir talep var.

“Where are you going?” she demanded angrily. - Öfkeyle "Nereye gidiyorsun?"diye
sordu.

A return to democracy after 16 years of military rule - 16 yıllık askeri yönetimden


sonra demokrasiye dönüş

What are they demonstrating against? - Neye karşı gösteri yapıyorlar?

72. Dense forest / jungle / undergrowth - Sık orman / orman / çalılık

73. Population density - Nüfus yoğunluğu

74. Go to the dentist’s - Dişçiye gitmek

75. Deny women equal rights - Kadınların eşit haklarını reddetmek

76. The personnel department - Personel departmanı

A narrow track wound steeply up through dense forest. - Dar bir patika, sık
ormanların içinden dik bir şekilde kıvrılıyor.

Areas of high population density - Nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu alanlar

I’m going to the dentist(’s) this afternoon. - Bu öğleden sonra dişçiye gideceğim.

The men have denied charges of theft. - Adamlar hırsızlık suçlamalarını reddetti.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 58


We can’t find a toy department in the shop. - Mağazada oyuncak reyonu
bulamıyoruz.

77. Check the time of departure - Kalkış saatini kontrol etmek

78. Depend on somebody / something - Birine / bir şeye bağlı olmak

79. Feel too depressed to go out - Evden çıkamayacak kadar depresif hissetmek

80. Deprive somebody of something - Birini bir şeyden mahrum etmek

81. Derive pleasure / enjoyment from something - Zevk almak / bir şeyi beğenmek

There was a delay in the departure of our plane. - Uçağımızın kalkışında bir
gecikme oldu.

Choosing the right bike depends on what you want to use it for. - Doğru bisiklet
seçimi, onu nasıl kullanmak istediğinize bağlıdır.

It depresses me that nobody seems to care. - Kimsenin umursamıyormuş gibi


görünmesi beni üzüyor.

A lot of these children have been deprived of a normal home life. - Bu çocukların
çoğu normal bir ev hayatından mahrum bırakıldı.

This word is derived from Latin. - Bu kelime Latinceden türemiştir.

82. Descend to somebody's level - Birinin seviyesine inmek

83. Describe the lost bag - Kayıp çantayı tarif etmek

84. Desert somebody for somebody - Birini biri için terk etmek

85. Deserve attention - İlgiyi hak etmek

86. A strong desire to be a singer - Bir şarkıcı olmak için güçlü bir istek

Our plane started to descend. - Uçağımız inmeye başladı.

The police asked her to describe the man. - Polis ondan adamı tarif etmesini
istedi.

The plane crash-landed in the desert. - Uçak çöle acil iniş yaptı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 59


Mary was deserted by her husband. - Mary kocası tarafından terk edildi.

I’m sorry for the kids. They deserve better. - Çocuklar için üzgünüm. Daha iyisini
hak ediyorlar.

She expressed a desire to visit us. - Bizi ziyaret etme arzusunu dile getirdi.

Add lemon juice if desired. - Arzuya göre limon suyu ekleyin.

87. Make a desperate effort - Umutsuzca çabalamak

88. Despite the fact (that) - (Bu) gerçeğe rağmen

89. To have something for dessert - Tatlı olarak bir şey almak

90. Reach the final destination - Nihai hedefe ulaşmak

91. Destroy the Berlin Wall - Berlin Duvarı'nı yıkmak

I had no money left and was desperate. - Hiç param kalmamıştı ve çaresizdim.

Despite all our efforts to save the school, the authorities decided to close it. - Okulu
korumak için tüm çabalarımıza rağmen, yetkililer okulu kapatmaya karar verdi.

What are we having for dessert? - Tatlı olarak ne yiyeceğiz?

The Maldives are a popular tourist destination. - Maldivler popüler bir turistik
yerdir.

The school was completely destroyed by fire. - Yangında okul tamamen


kullanılamaz hale geldi.

92. In detail - Ayrıntılı olarak

93. How to detect lies - Yalan nasıl anlaşılır

94. Determine somebody's future - Birinin geleceğini belirlemek

95. Develop a unique ability - Benzersiz bir yetenek geliştirmek

96. Device to do something - Bir şey yapmak için cihaz

Todd had planned the journey down to the smallest detail. - Todd yolculuğu en
küçük ayrıntısına kadar planlamıştı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 60


Tim detected a change in her mood. - Tim onun ruh halinde bir değişiklik sezdi.

Experts have determined that the signature was forged. - Uzmanlar imzanın sahte
olduğunu tespit etti.

She should have developed her own style instead of copying him. - Onu taklit
etmek yerine kendi tarzını geliştirmeliydi.

A device for separating metal from garbage - Metali çöpten ayırmaya yarayan
cihaz

97. Devote one’s time / energy / attention to something - Zamanını / enerjisini / dikkatini
bir şeye ayırmak

98. Chinese / Yorkshire dialect - Çince / Yorkshire lehçesi

99. Be on a diet - Diyette olmak

00. Differ widely / greatly / significantly - Geniş ölçüde / büyük ölçüde / önemli ölçüde
farklılık gösterir

01. Be different from somebody - Birinden farklı olmak

She devoted herself full-time to her business. - Kendini tamamen işine adadı.

The people up there speak a Tibetan dialect. - Oradaki insanlar Tibet lehçesi
konuşuyor.

Lyn always seems to be on a diet. - Görünüşe göre Lin sürekli diyet yapıyor.

Tastes differ. - Zevkler farklıdır.

Different people reacted in different ways. - Farklı insanlar farklı şekillerde tepki
gösterdiler.

02. Difficult (for somebody) to understand / find / obtain - (Biri için) anlamak / bulmak/
elde etmek zor

03. Dig a hole / trench / grave - Çukur / hendek / mezar kazmak

04. Diminish somebody's achievements - Birinin başarılarını küçümsemek

05. Direct somebody's attention to the fact - Birini gerçeğe yöneltmek

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 61


06. Wash one’s dirty linen / laundry - Kirli çamaşırları / çamaşırları yıkamak

Difficult times - Zor zamanlar

She dug around in her bag for a pen. - Kalem bulmak için çantasını karıştırdı.

Don’t let him diminish your achievements. - Başarılarınızı küçümsemesine izin


vermeyin.

There’s a direct link between poverty and ill-health. - Yoksulluk ve hastalık arasında
doğrudan bir bağlantı var.

I’d like to direct your attention to paragraph four. - Dikkatinizi dördüncü paragrafa
yönlendirmek istiyorum.

How did you get so dirty? - Nasıl bu kadar kirlendin?

07. Disappoint somebody's hopes / expectations / plans - Birinin umutlarını /


beklentilerini / planlarını boşa çıkarmak

08. End in disaster - Felaketle sonuçlanmak

09. Teach somebody discipline - Birine disiplin öğretmek

10. Buy something at a discount - İndirimli bir şey satın almak

11. Discover who / what / how - Kim / ne / nasıl olduğunu keşfetmek

I hated to disappoint her. - Onu hayal kırıklığına uğratmaktan nefret ediyordum.

Air / environmental / natural / nuclear disaster - Hava / çevre / doğal / nükleer afet

Their expedition nearly ended in disaster, when one of the climbers slid off the cliff.
- Yolculukları neredeyse felaketle sonuçlanıyordu, dağcılardan biri uçurumdan
aşağı kaydı.

The book gives parents advice on discipline. - Kitap ebeveynlere disiplin


konusunda tavsiyeler veriyor.

Try to discipline yourself to write every day. - Kendinizi her gün yazmak için
disipline etmeye çalışın.

Employees can buy books at a discount. - Çalışanlar indirimli olarak kitap satın
alabilir.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 62


Experts discounted the accuracy of the polls. - Uzmanlar, anketlerin doğruluğunu
dikkate almadı.

The body was discovered in a field. - Ceset tarlada bulundu.

12. Discrimination against women - Kadınlara yönelik ayrımcılık

13. Discuss something with somebody - Biriyle bir şey tartışmak

14. Have / suffer from a disease - Bir hastalıktan muzdarip olmak

15. Feel disgust at something - Bir şeyden iğrenmek

16. Do / wash the dishes - Bulaşıkları yıkamak

Widespread discrimination against older people in the job market - İş piyasasında


yaşlı insanlara karşı yaygın ayrımcılık

Pupils should be given time to discuss the book with their classmates. -
Öğrencilere kitabı sınıf arkadaşlarıyla tartışmaları için zaman verilmelidir.

She suffers from a rare disease of the brain. - Nadir görülen bir beyin
hastalığından muzdarip.

Joan looked at him with disgust. - Joan ona tiksintiyle baktı.

Many parents claimed to be disgusted by the amount of violence in the film. -


Birçok ebeveyn, filmdeki aşırı şiddetten tiksindiklerini söyledi.

The menu includes a wide selection of vegetarian dishes. - Menüde çok çeşitli
vejetaryen yemekler yer almaktadır.

17. Dislike doing something - Bir şey yapmayı sevmemek

18. Dismiss something as something - Bir şeyi bir şeymiş gibi reddetmek

19. Display a talent - Yetenek göstermek

20. Settle disputes - Anlaşmazlıkları çözmek

21. Distinguish a lie from the truth - Yalanla gerçeği ayırt etmek

I dislike being in the centre of attention. - İlgi odağı olmayı sevmiyorum.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 63


She shared her mother’s dislike of housework. - Annesi gibi, ev işlerini
sevmiyordu.

He laughed and dismissed my proposal as unrealistic. - Güldü ve teklifimi gerçekçi


bulmayarak reddetti.

A superb display of African masks - Afrika maskelerinin mükemmel gösterimi

She displayed no emotion. - Duygularını göstermedi.

The police don’t usually like to intervene in domestic disputes. - Polis genellikle aile
içi anlaşmazlıklara müdahale etmeyi sevmez.

Few would dispute that travel broadens the mind. - Pek az insan seyahatin ufkunu
genişlettiğini tartışacaktır.

The light was too dim for me to distinguish anything clearly. - Işık, hiçbir şeyi net
olarak ayırt edemeyecek kadar loştu.

22. Be in economic distress - Ekonomik sıkıntı içinde olmak

23. Distribute food equally - Yiyecekleri eşit dağıtmak

24. The city’s business district - Şehrin ticaret bölgesi

25. Disturb somebody's sleep - Birinin uykusunu bozmak

26. American cultural diversity - Amerikan kültürel çeşitlilik

The girl was crying and clearly in distress. - Kız ağlıyordu, belli ki sıkıntı içindeydi.

The dream had distressed her greatly. - Rüya onu büyük ölçüde üzmüştü.

Clothes and blankets have been distributed among the refugees. - Mültecilere
kıyafet ve battaniye dağıtıldı.

We bought a house in a pleasant suburban district. - Hoş bir banliyö bölgesinde


bir ev satın aldık.

Sorry to disturb you, but I have an urgent message. - Rahatsız ettiğim için özür
dilerim, ama acil bir mesajım var.

The curriculum will take account of the ethnic diversity of the population. - Müfredat
nüfusun etnik çeşitliliğini dikkate alacaktır.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 64


27. Divide the cake into six pieces - Pastayı altı parçaya bölmek

28. An increase in the divorce rate - Boşanma oranındaki artış

29. Smoking does harm to everybody. - Sigara herkese zarar verir.

30. Sign important documents - Önemli belgeleri imzalamak

31. America’s domestic problems - Amerika'nın iç sorunları

Scientists traditionally divide the oceans into zones. - Bilim insanları geleneksel
olarak okyanusları bölgelere ayırır.

Why doesn’t she get a divorce? - Neden boşanmıyor?

My parents divorced when I was six. - Ailem ben altı yaşındayken boşandı.

I didn’t know what to do. - Ne yapacağımı bilmiyordum.

Do the laundry / ironing / dishes - Çamaşır yıkamak / ütü yapmak / bulaşıkları


yıkamak

To draw up a document - Bir belge hazırlamak

It is well documented that men die younger than women. - Erkeklerin kadınlardan
daha erken öldüğü gerçeği belgelenmiştir.

Domestic flights go from Terminal One. - Birinci terminal iç hat uçuşlarına hizmet
vermektedir.

32. Double meaning - Çifte anlam

33. There’s no doubt that… - Hiç şüphe yok ki…

34. Go downtown - Şehir merkezine gitmek

35. Draw a map - Bir harita çizmek

36. Top / bottom / right-hand / left-hand drawer - Üst / alt / sağ / sol çekmece

Don’t park your car on double yellow lines. - Arabanızı çift sarı çizginin üzerine
park etmeyin.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 65


Within two years the company had doubled in size. - Şirket iki yıl içinde iki kat
büyüdü.

The incident raises doubts about the safety of nuclear power. - Bu olay, nükleer
yakıtın güvenliği konusunda şüphe uyandırıyor.

Do you think there’ll be any tickets left? - I doubt it. - Sence bilet kalır mı? - Bundan
şüpheliyim.

I have to go downtown later. - Daha sonra şehir merkezine gitmeliyim.

I’ve never been able to draw. - Ben hiç resim çizmeyi bilmezdim.

Ali reached into his pocket and drew out a piece of paper. - Ali elini cebine attı ve
bir kağıt parçası çıkardı.

He opened the front drawer of his desk, and took out envelope. - Masasının ön
çekmecesini açtı ve zarfı çıkardı.

37. Have a dream - Bir rüya görmek

38. Be dressed in black / white - Siyah / beyaz giyinmek

39. Drift into sleep - Uykuya dalmak

40. Be driven by desire - Arzu tarafından yönlendirilmek

41. Shop till you drop - Bayılıp düşene kadar alışveriş yapmak

Seeing him again was like a bad dream. - Onu tekrar görmek kötü bir rüya gibiydi.

She dreamed that one day she would be famous. - Bir gün ünlü olacağını hayal
etti.

She wore a long red dress. - Uzun kırmızı bir elbise giymişti.

How do you dress for work? - İş için nasıl giyinirsiniz?

The conversation drifted from one topic to another. - Sohbet bir konudan diğerine
kayıyordu.

The road is blocked with massive drifts of snow. - Yol, büyük kar yığınları ile trafiğe
kapatıldı.

So when did you learn to drive? - Peki araba sürmeyi ne zaman öğrendin?

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 66


A two hour drive from... to... - ...'den...'e iki saatlik bir sürüş mesafesinde

As soon as she saw the police car she dropped her speed. - Polis arabasını görür
görmez hızını düşürdü.

A drop in temperature - Sıcaklık düşüşü

42. Save a drowning child - Boğulan bir çocuğu kurtarmak

43. Test a new drug on animals - Hayvanlar üzerinde yeni bir ilacı test etmek

44. Dry oneself on the towel - Kendini havlu ile kurulamak

45. Dubious evidence - Şüpheli delil

46. Pay due respect - Gereken saygıyı göstermek

Depressed, Mary tried to drown herself. - Depresyona giren Mary kendini boğmaya
çalıştı.

Drugs prescribed by doctors can be extremely hazardous if used in the wrong way.
- Doktorlar tarafından reçete edilen ilaçlar, yanlış şekilde kullanıldığında son derece
tehlikeli olabilmektedir.

You should store disks in a cool, dry place. - Diskleri serin ve kuru bir yerde
muhafaza etmelisiniz.

He was drying his hair with a towel. - Havluyla saçlarını kurutuyordu.

He's dubious about the benefits of acupuncture. - Akupunkturun faydaları


konusunda şüpheleri var.

His new book is due to be published next year. - Yeni kitabının önümüzdeki yıl
yayınlanması bekleniyor.

47. Never a dull moment doing something - Bir şey yaparken bir an (dakika) bile sıkıcı
gelmemesi

48. Durable goods - Dayanıklı mallar

49. A flight of over eight hours' duration - Sekiz saatten fazla süren bir uçuş

50. During the war - Savaş sırasında

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 67


51. It’s my duty to help you. - Sana yardım etmek benim görevim.

Life is never dull when Liz is here. - Liz buradayken hayat asla sıkıcı değildir.

He drank some alcohol to dull the pain. - Ağrıyı dindirmek için biraz alkol aldı.

Porcelain enamel is strong and durable - Porselen emaye güçlü ve dayanıklıdır

The singer remained in the hotel for the duration of his stay in the UK. - Şarkıcı,
İngiltere'de kaldığı süre boyunca otelde kaldı.

My father was killed during the war. - Babam savaş sırasında öldürüldü.

We feel it our duty to help her. - Ona yardım etmeyi görev biliyoruz.

52. Be eager to do something - Bir şey yapmaya hevesli olmak

53. Earn money for the family - Aile için para kazanmak

54. The origin of life on Earth - Dünya'daki yaşamın kökeni

55. Pass the test with ease - Testi kolaylıkla geçmek

56. Protect the ecological system - Ekolojik sistemi korumak

He’s a bright child and eager to learn. - O zeki bir çocuktur ve öğrenmeye
heveslidir.

He earns nearly $20,000 a year. - Yılda yaklaşık 20.000 dolar kazanıyor.

71% of the Earth’s surface is sea. - Dünya yüzeyinin %71'i denizdir.

Make sure the machine is properly earthed. - Makinenin düzgün bir şekilde
topraklandığından emin olun.

They won with ease. - Rahat kazandılar.

He’ll give you something to ease the pain. - Sana acıyı hafifletecek bir şey
verecek.

An ecological disaster - Ekolojik bir felaket

57. The market economy - Piyasa ekonomisi

58. Feel on edge - Sinirli olmak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 68


59. Economics / sports / political editor - Ekonomi / spor / siyasi editör

60. How to educate children - Çocuklar nasıl eğitilir

61. In effect - Aslında, gerçekte, doğrusu

Not insuring your belongings is a false economy. - Mülkünüzü sigorta ettirmemek


yanlış bir tasarruftur.

Billy sat on the edge of the bed. - Billy yatağın kenarına oturdu.

She edged closer to get a better look. - Daha iyi görebilmek için biraz daha
yaklaştı.

The editor of the Daily Telegraph - Daily Telegraph'ın editörü

He was educated at Moscow State University. - Moskova Devlet Üniversitesi'nde


eğitim gördü.

I could feel the effects of the thin mountain air. - Hafif dağ havasının etkilerini
hissedebiliyordum.

62. Self-efficacy - Öz yeterlilik

62. An efficient use of energy - Verimli enerji kullanımı

63. Make an effort to do something - Bir şey yapmak için çaba sarf etmek

64. Either you or he is lying. - Biriniz doğruyu söylemiyor.

65. An elaborate plan of escape - Ayrıntılı bir kaçış planı

There is little information on the efficacy of this treatment. - Bu tedavinin etkinliği


hakkında çok az bilgi bulunmaktadır.

Liz turned out to be a very efficient secretary. - Liz'in çok yetenekli bir sekreter
olduğu ortaya çıktı.

They made no effort to include us in the negotiations. - Bizi müzakerelere dahil


etmek için hiçbir çaba göstermediler.

We can offer a comfortable home to a young person of either sex. - Her cinsiyetten
gençlere rahat bir konaklama imkanı sunabiliriz.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 69


Pure silks embroidered with elaborate patterns - Gösterişli desenlerle işlenmiş saf
ipek

He said he had new evidence, but refused to elaborate any further. - Elinde yeni
kanıtlar olduğunu söyledi, ancak daha fazla ayrıntı vermeyi reddetti.

67. Elbow room - Geniş yer, hareket alanı

68. The care of elderly people - Yaşlı insanların bakımı

69. Be elected President - Başkan seçilmek

70. A machine run by electricity - Elektrikle çalışan bir makine

71. The most important element - En önemli unsur

72. To take the elevator - Asansörü kullanmak

There’s more elbow room in the restaurant since they extended it. - Restoranı
genişlettiklerinden beri daha fazla hareket alanı var.

He elbowed his way to the bar and ordered a beer. - İteleyerek bara geçti ve bir
bira ısmarladı.

A well -dressed elderly woman - İyi giyimli yaşlı bir kadın

A retirement village for the elderly - Yaşlılar için emeklilik köyü

The country’s first democratically elected government - Ülkenin demokratik olarak


seçilmiş ilk hükümeti

The farm was very isolated, but it has electricity. - Çiftlik çok izoleydi ama elektriği
vardı.

There are four elements in this world – Earth, Air, Fire and Water. - Bu dünyada
dört element vardır - Toprak, Hava, Ateş ve Su

We’ll have to take the elevator. - Asansöre binmemiz gerekecek.

73. Eliminate cancer - Kanseri bertaraf etmek

74. Be embarrassed about / at something - Bir şeyden utanmak

75. The flowers emerge in the spring. - Çiçekler ilkbaharda çıkar.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 70


76. In case of emergency - Acil bir durumda

77. Cut carbon dioxide emissions - Karbondioksit emisyonlarını azaltmak

Fatty foods should be eliminated from the diet. - Yağlı yiyecekler diyetten
çıkarılmalıdır.

He didn’t want to embarrass her by asking questions. - Soru sorarak onu


utandırmak istemiyordu.

The sun emerged from behind the clouds. - Güneş bulutların arkasından çıktı.

In case of emergency, press the alarm button. - Acil bir durumda alarm düğmesine
basın.

Britain agreed to cut emissions of nitrogen oxide from power stations. - İngiltere,
elektrik santrallerinden nitrojen oksit emisyonlarını azaltmayı kabul etti.

78. Hide one’s emotions - Duygularını gizlemek

79. Emphasize that / how - Bunu / nasıl olduğunu vurgulamak

80. A business empire - Bir iş imparatorluğu

81. Employ somebody as a secretary - Birini sekreter olarak işe almak

82. On an empty stomach - Aç / boş karnına

Sara listened with mixed emotions. - Sara karışık duygularla dinledi.

The Prime Minister emphasized that there are no plans to raise the taxes. -
Başbakan, vergileri arttırmaya yönelik bir planın olmadığını vurguladı.

The Roman empire - Roma imparatorluğu

The factory employs over 2000 people. - Fabrika 2000'den fazla kişiyi istihdam
etmektedir.

The fuel tank is almost empty / half-empty. - Yakıt deposu neredeyse boş / yarısı
boş.

He emptied out the ashtray. - Kül tablasını boşalttı.

83. Enable somebody to do something - Birinin bir şey yapmasına izin vermek

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 71


84. Encounter problems / difficulties - Sorunlarla / zorluklarla karşılaşmak

85. Encourage children to read - Çocukları okumaya teşvik etmek

86. A means to an end - Sona / amaca götüren bir araç

87. Endangered species - Nesli tükenmekte olan türler

The loan enabled Jane to buy the house. - Kredi, Jane'in evi satın almasını
sağladı.

They encountered serious problems when two members of the expedition were
injured. - Seferin iki üyesi yaralandığında ciddi sorunlarla karşılaştılar.

She didn’t remember our encounter last summer. - Geçen yaz karşılaşmamızı
hatırlamıyordu.

I want to thank everyone who have encouraged and supported me. - Beni teşvik
eden ve destekleyen herkese teşekkür etmek istiyorum.

Costs are expected to double by the end of 2012. - Maliyetlerin 2012 yılı sonuna
kadar iki katına çıkması bekleniyor.

WW II ended in 1945. - İkinci Dünya Savaşı 1945'te sona erdi.

Smoking during pregnancy endangers your baby’s life. - Hamilelik sırasında sigara
içmek bebeğinizin hayatını tehlikeye atar.

88. Endure great pain - Büyük acıya katlanmak

89. Make an enemy (of somebody) - Birini düşman etmek

90. Have the energy to do something - Bir şey yapmak için enerjiye sahip olmak

91. Engage in (doing) something - Bir şey ( yapmak için) dahil etmek / katmak

92. Enjoy reading comics - Çizgi roman okumaktan zevk almak

He can’t endure being apart from me. - Benden ayrı kalmaya dayanamıyor.

I wouldn’t wish this on my worst enemy. - Bunu en büyük düşmanıma dilemem.

Helping people takes time and energy. - İnsanlara yardım etmek, zaman ve enerji
gerektirir.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 72


Only 10% of American adults engage in regular exercise. - Amerikalı yetişkinlerin
yalnızca %10'u düzenli egzersiz yapmaktadır.

Sandra enjoys her job in the city. - Sandra şehirdeki işini seviyor.

93. Make an enormous effort - Muazzam bir çaba sarf etmek

94. Ensure somebody’s success - Birinin başarısını sağlamak

95. Enter college at fifteen - On beş yaşında üniversiteye girmek

96. A private enterprise - Özel teşebbüs

97. Entertain guests at the party - Partide misafirleri eğlendirmek

An enormous amount of money - Çok büyük miktarda para

The hospital tries to ensure that people are seen quickly. - Hastane, insanlara hızlı
hizmet sağlamaya çalışır.

Few reporters dared to enter the war zone. - Çok az gazeteci savaş bölgesine
girmeye cesaret etti.

The program is a joint enterprise with the London Business School. - Program,
Londra İşletme Okulu ile ortak bir girişimdir.

She entertained the children with stories, songs and drama. - Çocukları hikayeler,
şarkılar ve dramalarla eğlendirdi.

98. Somebody’s enthusiasm for hockey / football / tennis - Birinin hokey / futbol / tenis
tutkusu

99. The entire world - Tüm dünya

00. Put a letter in a pink envelope - Pembe bir zarfa bir mektup koymak

01. The natural environment - Doğal çevre

02. Envy the rich - Zenginlere imrenmek / zenginleri kıskanmak

The audience greeted the speaker with great enthusiasm. - Seyirciler konuşmacıyı
büyük bir coşkuyla karşıladı.

It was the worst day in my entire life. - Tüm hayatımdaki en kötü gündü.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 73


She tore open the envelope and frantically read the letter. - Zarfı yırtıp açtı ve telaş
içinde mektubu okudu.

Some of these chemicals are very damaging to the environment. - Bu


kimyasallardan bazıları çevreye çok zararlıdır.

He envied Mary her youth and strength. - Mary'in gençliğine ve gücüne


imreniyordu.

I felt the twinge of envy when I saw them together. - Onları birlikte gördüğümde
kıskançlığın sızısını hissettim.

03. All men are created equal. - Bütün insanlar eşit yaratılmıştır.

04. Cars equipped with airbags - Hava yastıkları ile donatılmış arabalar

05. Plane with high-tech equipment - Yüksek teknoloji ekipmana sahip bir uçak

06. The word has no equivalent in Russian. - Bu kelimenin Rusça karşılığı yok.

07. The Victorian era - Victoria dönemi / devri

Both candidates received an equal number of votes. - Her iki aday da eşit oy aldı.

They spent a lot of money equipping the school with new computers. - Okulu yeni
bilgisayarlarla donatmak için çok para harcadılar.

A lot of money was spent on the equipment of the new hospital. - Yeni hastanenin
ekipmanına çok para harcandı.

I had no dollars, but offered him an equivalent amount of sterling. - Dolarım yoktu
ama ona eşdeğer miktarda sterlin teklif ettim.

We live in an era of instant communication. - Anlık iletişim çağında yaşıyoruz.

08. Make an error in grammar - Gramer hatası yapmak

09. Escape from prison - Hapisten kaçmak

10. The lake is beautiful, especially in summer. - Göl, özellikle yaz aylarında çok
güzeldir.

11. Essay on / about - Üzerine / hakkında deneme

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 74


12. Establish relations / links / contact (with somebody) - (Biriyle) ilişkiler / bağlantılar /
iletişim kurmak

There must be an error in our calculations. - Hesaplarımızda bir hata olmalı.

He escaped from prison in October. - Ekim ayında cezaevinden kaçtı.

They had a lucky escape when a car crashed into the front of their house. -
Evlerinin önüne bir araba çarptığında şans eseri kurtuldular.

I never liked long walks, especially in winter. - Özellikle kışın uzun yürüyüşleri hiç
sevmezdim.

Rousseau’s Essay on the Origin of Languages - Rousseau'nun Dillerin Kökeni


Üzerine Yazısı

Hungary established diplomatic relations with China in 1990. - Macaristan, 1990


yılında Çin ile diplomatik ilişkiler kurdu.

13. A real estate agent - Gayrimenkul danışmanı

14. The estimated population of China - Çin'in tahmini nüfusu

15. A question of medical ethics - Bir tıp etiği sorusu

16. Different ethnic groups - Farklı etnik gruplar

17. Evaluate the effectiveness of the treatment - Tedavinin etkinliğini değerlendirmek

He is heir to a large estate. - Büyük bir mülkün varisi

Real estate - Gayrimenkul, emlak

A rough estimate of how much time we’ll need - Ne kadar zamana ihtiyacımız
olduğuna dair kabaca bir tahmin

The tree is estimated to be at least 700 years. - Ağacın en az 700 yıllık olduğu
tahmin ediliyor.

The old ethic of hard work has given way to a new ethic of instant gratification. -
Eski sıkı çalışma ahlakı yerini yeni bir anlık tatmin etiğine bıraktı.

The school teaches pupils from different ethnic - Okul, farklı etnik gruplardan
öğrencilere eğitim vermektedir.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 75


You should be able to evaluate your own work. - Kendi çalışmalarınızı
değerlendirebilmelisiniz.

18. Even better / bigger / brighter - Daha iyi / daha büyük / daha parlak

19. Chain of events - Olaylar zinciri

20. Eventually find the answer - Sonunda cevabı bulmak

21. Evidence of life on Mars - Mars'ta yaşam olduğuna dair kanıtlar

22. Drive away evil spirits - Kötü ruhları kovmak

It was quite difficult to see, even with the light on. - Işık açıkken bile görmek
oldukça zordu.

He had lovely white, even teeth. - Çok güzel beyaz, düzgün dişleri vardı.

2, 4, 6 and 8 are even numbers. - 2, 4, 6 ve 8 çift sayılardır.

Leaving home was a major event in his life. - Evden ayrılmak hayatındaki önemli bir
olaydı.

Eventually, she got a job and moved to London. - Sonunda bir iş buldu ve
Londra'ya taşındı.

John’s evidence was enough to convict Hayes of murder. - John'un kanıtı Hayes'i
cinayetten mahkum etmek için yeterliydi.

An evil dictator responsible for the deaths of millions. - Milyonlarca kişinin


ölümünden sorumlu kötü bir diktatör.

There is too much evil in the world. - Dünyada çok fazla kötülük var.

23. Human evolution - İnsan evrimi

24. At exactly the same time - Tam olarak aynı anda

25. Exaggerate the size of the fish - Balığın büyüklüğünü abartmak

26. Examine somebody in / on American history - Birini Amerikan tarihi üzerine imtihan
etmek

27. Exports exceed imports - İhracatın ithalattan fazla vermesi

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 76


The theory of evolution - Evrim teorisi

I can’t remember exactly what she said. - Ne dediğini tam olarak


hatırlayamıyorum.

I couldn’t sleep for three days - I’m not exaggerating. - Üç gün uyuyamadım -
abartmıyorum.

The police will have to examine the weapon for fingerprints. - Polis, parmak izi için
silahı incelemek zorunda kalacak.

Working hours must not exceed 42 hours a week. - Çalışma saatleri haftada 42
saati geçmemelidir.

28. An excellent idea - Mükemmel bir fikir

29. Work daily except Sunday - Pazar hariç her gün çalışmak

30. Work daily except Sunday - Pazar hariç her gün çalışmak

31. Excessive drinking - Aşırı içki içmek

32. Exchange roubles for dollars - Rubleyi dolara çevirmek

His car is in excellent condition. - Arabası mükemmel durumda.

Mary felt fine except for being a little tired. - Mary biraz yorgun olması dışında
kendini iyi hissetti.

The office is open every day except Sundays. - Ofis pazar günleri hariç her gün
açıktır.

The law applies to all EU countries; Britain is no exception. - Yasa tüm AB ülkeleri
için geçerlidir; İngiltere bir istisna değildir.

His excessive drinking - Onun aşırı içki içmesi

There is a currency exchange in this bank. - Bu bankada döviz bozdurma işlemi


var.

33. An exciting game - Heyecanlı oyun

34. Make an excuse to leave early - Erken ayrılmak için bir bahane bulmak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 77


35. Senior / top executive - Kıdemli / üst düzey yönetici

36. Get regular exercise - Düzenli egzersiz yapmak

37. Be too exhausted to sleep - Uyuyamayacak kadar yorgun olmak

I’ve got some very exciting news for you. - Senin için çok heyecan verici
haberlerim var.

Excuse me, can you tell me the way to the museum please? - Afedersiniz, bana
müzeye giden yolu söyler misiniz lütfen?

What’s your excuse for being late this time? - Bu sefer geç kalmanın bahanesi ne?

Top executives on high salaries - Yüksek maaş alan üst düzey yöneticiler

A commission with executive powers - Yürütme yetkisi olan bir komisyon

You can do exercises to strengthen your stomach muscles. - Karın kaslarınızı


güçlendirmek için egzersizler yapabilirsiniz.

We are in danger of exhausting the world’s oil supply. - Dünyanın petrol arzını
tüketme tehlikesiyle karşı karşıyayız.

Exhaust fumes - Egzoz dumanı

38. Exhibit Picasso’s works - Picasso'nun eserlerini sergilemek

39. Exist on bread and water - Ekmek ve suyla geçinmek

40. Expand the market - Pazarı genişletmek

41. Expect you to arrive soon - Yakında gelmeni bekliyorum

42. Very expensive wine - Çok pahalı şarap

Her paintings have been exhibited all over the world. - Resimleri dünyanın her
yerinde sergilendi.

Stop pretending that the problem doesn’t exist. - Sorun yokmuş gibi davranmaktan
vazgeçin.

Water expands as it freezes. - Su donarken genleşir.

Snow is expected by the weekend. - Hafta sonu kar bekleniyor.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 78


Petrol is becoming more and more expensive. - Petrol giderek daha pahalı hale
geliyor.

43. Lack of experience - Tecrübe eksikliği

44. Experiments with animals - Hayvanlarla yapılan deneyler

45. Expert on / in - Üzerinde / konusunda uzman

46. Explain the answer to pupils - Cevabı öğrencilere açıklayın

47. Explore the Amazon River - Amazon Nehri'ni keşfetmek

I had some experience in fashion design. - Moda tasarımında biraz deneyimim

Many small birds guide themselves by the stars, as has been verified by
experiment. - Birçok küçük kuş, deneyle doğrulandığı gibi

I would defend the right of scientists to experiment on animals. - Bilim adamlarının


hayvanlar üzerinde deney yapma hakkını savunurdum.

He’s a world expert on marine mammals. - Deniz memelileri konusunda dünya


çapında bir uzman.

He cast his expert eye on the gardener’s work. - Uzman bakışını bahçıvanın
yaptığı işe çevirdi.

He carefully explained the procedure to me. - Bana prosedürü dikkatlice anlattı.

Venice is a wonderful city to explore. - Venedik, keşfetmek için harika bir şehirdir.

48. The population explosion - Nüfus patlaması

49. Express one’s views / feelings - Görüşlerini duygularını ifade etmek

50. On the verge / edge / brink of extinction - Nesli tükenmek üzere / kenarında /
eşiğinde

51. Extract from Byron - Byron'dan alıntı

52. A man of extraordinary talent - Olağanüstü yetenekli bir adam

53. An extremely difficult problem - Son derece zor bir problem

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 79


Several people were injured in a bomb explosion. - Bomba patlamasında çok
sayıda kişi yaralandı.

Bill expressed his opinions. - Bill görüşlerini ifade etti.

The breed was on the verge of extinction. - Cins, neslinin tükenmesinin


eşiğindeydi.

You’ll have to have that tooth extracted. - O dişi çektirmek zorunda kalacaksın.

I’ve only seen short extracts from the film. - Filmden sadece kısa alıntılar gördüm.

It’s extraordinary that he should make exactly the same mistake again. - Aynı
hatayı tekrar yapması olağanüstü.

I’m extremely sorry to have troubled you. - Sizi rahatsız ettiğim için son derece
üzgünüm.

54. Lose face - İtibarını kaybetmek, yüzü kalmamak

70. Have an amazing facility for languages - Dillere karşı şaşırtıcı bir yatkınlığı var

71. It’s a well-known / little-known fact that - İyi bilinen / az bilinen bir gerçektir ki

72. The main factors in somebody’s success - Birinin başarısındaki ana faktörler

73. Factory workers - Fabrika işçileri

Her face was white with fear. - Yüzü korkudan bembeyaz olmuştu.

You’ve got to face facts, baby. You’re never going to be a star. - Gerçeklerle
yüzleşmelisin bebeğim. Asla bir yıldız olmayacaksın.

All rooms have private facilities. - Tüm odalarda özel olanaklar mevcuttur.

The book is full of interesting facts about the World Cup. - Kitap, Dünya Kupası ile
ilgili ilginç gerçeklerle dolu.

The weather could be a crucial factor in tomorrow’s game. - Yarınki maçta hava
durumu çok önemli bir faktör olabilir.

A car factory - Bir otomobil fabrikası

59. The Faculty of Law - Hukuk Fakültesi

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 80


60. Fail to do something - Bir şey yapamamak

61. Not have the faintest idea - En ufak bir fikri yok

62. It is fair to do something - Bir şey yapmak uygundur

63. Speak English fairly well - İngilizceyi oldukça iyi konuşmak

In full possession of all your faculties - Akli dengesi yerinde

It looks likely that the peace talks will fail. - Barış görüşmelerinin başarısızlıkla
sonuçlanması olası görünüyor.

A faint hope that they might be alive - Hayatta olabileceklerine dair zayıf bir umut

Several fans fainted in the blazing heat. - Çok sayıda taraftar aşırı sıcakta bayıldı.

All we are asking for is a fair wage. - Tek istediğimiz adil bir ücret.

A fairly large garden - Oldukça geniş bir bahçe

64. Blind faith in technology - Teknolojiye körü körüne inanç

65. Fall in love with somebody - Birine aşık olmak

66. False teeth / hair / eyelashes - Takma dişler / saç / kirpikler

67. Look / sound familiar - Tanıdık gelmek / kulak aşinalığı olmak

68. Severe / widespread famine - Şiddetli / yaygın kıtlık

I still have faith in him. - Ona hala inancım var.

Members of the Jewish / Muslim / Hindu etc. faith - Yahudi / Müslüman / Hindu vb.
inanç mensupları

The tree is about to fall. - Ağaç düşmek üzere.

She had a fall and broke her leg. - Düştü ve bacağını kırdı.

I don’t want to give you any false hopes. - Sana boş umutlar vermek istemiyorum.

The voice on the phone sounded familiar. - Telefondaki ses tanıdık geliyordu.

A million people are facing famine. - Bir milyon insan kıtlıkla karşı karşıya.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 81


69. World-famous - Dünyaca ünlü

70. Fancy doing something - Bir şeyler yapmaktan zevk almak

71. Bus / air fare - Otobüs / uçak ücreti

72. Be fascinated by something - Bir şeye hayran olmak

73. Come back into fashion - Modaya geri dönmek

France is famous for its wine. - Fransa şarabıyla ünlüdür.

A nightclub used by the rich and famous - Zengin ve ünlülerin kullandığı gece
kulübü

Sorry, but I don’t fancy going out tonight. - Kusura bakma ama bu akşam evden
çıkmak için havamda değilim.

Wanting to go to Mexico was just a passing fancy. - Meksika'ya gitmek istemek


geçici bir hevesti.

Children under 14 travel half - fare. - 14 yaşın altındaki çocuklar yarım ücretle
seyahat eder.

I wonder how Ed has fared in the interview. - Ed'in röportajda nasıl ilerlediğini
merak ediyorum.

The idea of travelling through time fascinates me. - Zamanda yolculuk fikri beni
büyülüyor.

Go out of fashion - Modası geçmek

Tom could take a piece of wood and fashion it into a wonderful work of art. - Tom
bir parça tahta alıp onu harika bir sanat eseri haline getirebilirdi.

74. Five minutes / an hour fast - Beş dakika / bir saat ileri

75. Irony of fate - Kaderin cilvesi

76. Suffer from physical and mental fatigue - Fiziksel ve zihinsel yorgunluktan
muzdarip

77. Have one’s faults - Kusurları olmak

78. Do somebody a favour - Birine bir iyilik yapmak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 82


How fast can you get the job done? - İşi ne kadar hızlı tamamlayabilirsiniz?

The subway is the fastest way to get downtown. - Metro, şehir merkezine
ulaşmanın en hızlı yoludur.

Muslims fast during Ramadan. - Müslümanlar Ramazan'da oruç tutarlar.

Gandhi drank some orange juice to break his three-week fast. - Gandhi, üç haftalık
orucunu bozmak için biraz portakal suyu içti.

I believe it was fate that caused us to meet again. - Sanırım tekrar karşılaşmamıza
kader sebep oldu.

His face was grey with fatigue. - Yüzü yorgunluktan ağardı.

It’s your own fault we’re late. - Geç kalmamız senin hatan.

You might not like him, but it’s hard to fault what he does on the field. - Ondan
hoşlanmayabilirsiniz, ancak sahada yaptıklarında kusur bulmak zor.

Paul, can I ask you a favour? - Paul, senden bir iyilik isteyebilir miyim?

Loose clothing of the type favoured in Arab countries - Arap ülkelerinde tercih
edilen bol tarzda giysiler

79. A favourite spot for picnickers - Piknikçilerin gözde mekanı

80. The fear of making mistakes - Hata yapma korkusu

81. Main / important / significant feature - Başlıca / önemli / belirgin özellik

82. The Federal Government - Federal hükümet

83. Entrance / entry fee - Giriş / kayıt ücreti

What’s your favourite colour? - En sevdiğin renk nedir?

You always were Dad’s favourite. - Sen her zaman babamın gözdesiydin.

As it turned out, their fears were groundless. - Anlaşıldığı üzere, korkuları yersizdi.

Police fear that there may be further terrorist attacks. - Polis, başka terör
saldırılarının olabileceğinden endişe ediyor.

An important feature of Van Gogh’s paintings is their bright colours. - Van Gogh'un
tablolarının önemli bir özelliği parlak renkleridir.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 83


The exhibition features paintings by Picasso. - Sergide Picasso'ya ait tablolar yer
almaktadır.

Germany is a federal republic. - Almanya federal bir cumhuriyettir.

Cable TV subscribers pay monthly fees. - Kablo TV aboneleri aylık ücret öderler.

84. Feed a large family - Geniş bir aileyi geçindirmek

85. Fellow workers / students / countrymen - İş / okul arkadaşları, hemşehri

86. Have a fever - Ateşi olmak

87. Truth is stranger than fiction. - Gerçek kurgudan daha şaşırtıcıdır. (Atasözü)

88. Survive the fierce competition - Amansız rekabetten sağ çıkmak

Several children were feeding bread to the ducks. - Birkaç çocuk ördekleri ekmekle
besliyordu.

US intelligence had been feeding false information to a KGB agent. - ABD


istihbaratı, bir KGB ajanına yanlış bilgiler veriyordu.

Tim’s an easy-going sort of fellow. - Tim, kibar bir adamdır.

Fellow workers / students / countrymen etc. - İş / oğrenciler / hemşeri vb.


arkadaşları

Ann has a fever / is running a fever. - Ann'in ateşi var / ateşi yükseliyor.

Romantic / historical fiction - Romantik / tarihi kurgu

Fierce competition between the companies - Firmalar arasında kıyasıya rekabet

89. Fight for freedom - Özgürlük için savaşmak

90. Tell me the exact figures. - Bana kesin rakamları söyle.

91. Fill (something) with something - (Bir şeyi) bir şeyle doldurmak

92. Make / shoot a film - Film yapmak / çekmek

93. He finally found a job. - Sonunda bir iş buldu.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 84


They’re fighting about who should do the dishes. - Bulaşıkları kimin yıkaması
gerektiği konusunda kavga ediyorlar.

He got drunk and had a fight with Jim. - Sarhoş oldu ve Jim ile kavga etti.

John has a head for figures. - John'un sayısal zekası yüksektir.

It was worth the trouble, I figured. - Bu zahmete değdi diye düşündüm.

Her eyes filled with tears. - Gözleri yaşlarla doldu.

I’ve had my fill of screaming kids for one day. - Bir gün boyunca çığlık atan
çocuklardan şiştim.

Have you seen any good films recently? - Son zamanlarda iyi filmler izledin mi?

The love scenes are sensitively filmed. - Aşk sahneleri hassas bir şekilde çekildi.

After several delays we finally took off at six o’clock. - Birkaç gecikmeden sonra
nihayet saat altıda havalandık.

94. Financial support from the USA - ABD'den mali destek

95. The findings of the study - Araştırma bulguları

96. That’s fine by / with me. - Bu bana uyar.

97. Be / get fired from one’s job - İşinden kovulmak

98. A firm belief - Sarsılmaz inanç, sabit inanç

It was a wonderful film, but not exactly a financial success. - Harika bir filmdi,
ancak finansal açıdan çok başarılı değildi.

Surveys conducted in other countries reported similar findings. - Diğer ülkelerde


yapılan anketlerde de benzer bulgular rapor edilmiştir.

In theory, the scheme sounds fine. - Teorik olarak plan kulağa hoş geliyor.

Her dark hair accentuates her fine features. - Koyu saçları yüzünün zarif hatlarını
ortaya çıkarıyor.

The house is on fire! - Ev yanıyor!

Soldiers fired on the crowd. - Askerler kalabalığın üzerine ateş açtı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 85


She works for an electronics firm. - Bir elektronik firmasında çalışıyor.

Most doctors recommend sleeping on a firm mattress. - Çoğu doktor sert bir
yatakta uyumayı önerir.

99. To keep fit - Formda kalmak için

00. Fix a broken car - Bozuk bir arabayı tamir etmek

01. Wave a flags - Bayrakları dalgalandırmak

02. Flat as a pancake - Yamyassı olmak (deyim)

03. Add / give flavour (to something) - (Bir şeye) lezzet katmak / vermek

His clothes did not fit him very well. - Kıyafetleri ona pek uymamıştı.

You must be very fit if you do so much running. - Bu kadar çok koşuyorsan çok
formda olmalısın.

I fix dinner. - Yemeği hazırlıyorum.

We’re going to be in a real fix if we miss that bus. - Eğer o otobüsü kaçırırsak
başımız belaya girer.

Flags were flying at half-mast because of the death of the Premier. - Başbakan'ın
ölümü nedeniyle bayraklar yarıya indirildi.

I flagged the parts I want to comment on. - Yorum yapmak istediğim kısımları
işaretledim.

Work on a clean, flat surface. - Temiz ve düz bir yüzey üzerinde çalışın.

They have a flat in Crouch End. - Crouch End'de bir daireleri var.

That night I lay flat on my back and stared up at the ceiling. - O gece ben yerde sırt
üstü yatıp tavana baktım.

The cheese is firm in texture and has a strong flavour. - Peynir sert bir dokuya ve
güçlü bir aromaya sahiptir.

04. Flee from reality - Gerçeklikten kaçmak

05. Have a flexible mind - Esnek bir zihne sahip olmak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 86


06. A direct flight to New York - New York'a direkt uçuş

07. Float on one’s back - Sırt üstü yüzmek

08. Birds of a feather flock together. - Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş. ( Atasözü)

His attackers turned and fled. - Saldırganları döndü ve kaçtı.

The government needs a more flexible approach to education. - Hükümetin eğitim


konusunda daha esnek bir yaklaşıma ihtiyacı var.

He immediately booked a flight to London. - Hemen Londra'ya bir uçuş


rezervasyonu yaptırdı.

I looked up at the clouds floating in the sky. - Gökyüzünde süzülen bulutlara


baktım.

Watch the float! - Şamandıraya bakın!

A flock of children - Bir sürü çocuk

Tourists flock to see the town’s medieval churches and buildings. - Turistler,
kasabanın ortaçağ kiliselerini ve yapılarını görmek için akın ediyor.

09. In floods of tears - Göz yaşları sel olmak (deyim)

10. Go against the flow - Akıntıya karşı gitmek

11. Be in bed with flu - Grip olmak

12. Speak in fluent French - Akıcı Fransızca konuşmak

13. The focus of attention / interest - Dikkat / ilgi odağı

Refugees are still flooding across the border. - Mülteciler sınırın ötesine akın
etmeye devam ediyor.

The UN appealed for help with the flood of refugees crossing the border. - BM,
sınırı geçen mülteci akınına karşı yardım çağrısında bulundu.

A new road system to improve traffic flow through the city centre - Şehir
merkezindeki trafik akışını iyileştirmek için yeni bir yol sistemi

The number of refugees flowing into the area is still increasing. - Bölgeye akın
eden mültecilerin sayısı da artmaya devam ediyor.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 87


She’s got the flu. - O grip oldu.

She is fluent in English, French, and German. - İyi derecede İngilizce, Fransızca
ve Almanca bilmektedir.

He needs to focus more on his career. - Kariyerine daha fazla odaklanması


gerekiyor.

The focus of recent research has been on environmental issues. - Son


araştırmaların odak noktası çevre sorunları olmuştur.

14. Fold a piece of paper - Bir kâğıt parçasını katlamak

15. Russian folk music - Rus halk müziği

16. Follow somebody’s advice - Birinin tavsiyesine uymak

17. Be fond of doing something - Bir şeyi yapmaktan hoşlanmak

18. Make a fool of oneself - Kendini aptal yerine koymak, kendini komik duruma
düşürmek

I wish you kids would fold up your clothes. - Keşke siz çocuklar kıyafetlerinizi
katlasaydınız.

Her dress hung in soft folds. - Elbisesi yumuşak kıvrımlar halinde asılıydı.

That’s all for now, folks. - Şimdilik bu kadar arkadaşlar.

Folk tales / songs / medicine / remedy - Halk masalları / halk müziği / geleneksel
tıp / kocakarı ilacı

The patrol car followed the BMW for a few minutes and then lost it. - Devriye
arabası birkaç dakika BMW'yi takip etti, ancak sonra onu kaybetti.

The plot was a little difficult to follow. - Hikâyenin konusunu takip etmek biraz
zordu.

Over the years we’ve grown very fond of each other. - Yıllar geçtikçe birbirimize çok
düşkün olduk.

Like a fool, I accepted straight away. - Bir aptal gibi hemen kabul ettim.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 88


19. At the foot of the page - Sayfanın alt kısmında

20. On a firm footing - Temeli sağlam

21. God / Heaven forbid! - Allah korusun! / Allah göstermesin!

22. Be forced to leave - Ayrılmak zorunda kalmak

23. What’s the weather forecast for tomorrow? - Yarın için hava durumu nedir?

My foot hurts. - Ayağım ağrıyor.

It takes about 20 minutes on foot. - Yürüyerek yaklaşık 20 dakika sürer.

When we're on a firmer financial footing we can employ more staff. - Daha sağlam
bir finansal temele sahip olduğumuzda, daha fazla personel istihdam edebiliriz.

He was forbidden to leave the house, as a punishment. - Ceza olarak evden


çıkması yasaklandı.

The police used force to overpower the demonstrators. - Polis göstericileri etkisiz
hale getirmek için güç kullandı.

I had to force myself to get up this morning. - Bu sabah kalkmak için kendimi
zorladım.

The weather forecast is good for tomorrow. - Yarın için hava tahmini iyi.

Rain was forecast for the weekend. - Hafta sonu için yağmur bekleniyordu.

24. Cool / refresh somebody’s forehead - Birinin alnını soğutmak / serinletmek

25. Learn a foreign language - Yabancı dil öğrenmek

26. The Amazon rain forest - Amazon yağmur ormanları

27. Be forever doing something - Sürekli bir şeyler yapıyor olmak

28. Forget how / what / when / why - Nasıl / ne / ne zaman / neden unutmak

Pete came back from school with a bruise on his forehead. - Pete okuldan alnında
bir morlukla döndü.

Can you speak any foreign languages? - Herhangi bir yabancı dil konuşabiliyor
musun?

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 89


Much of Scandinavia is covered in dense forest. - İskandinavya'nın büyük bir
bölümü sık ormanlarla kaplıdır.

Many valuable works of art were lost forever. - Birçok değerli sanat eseri sonsuza
dek kayboldu.

I know you told me, but I forgot. - Bana ne söylediğini biliyorum ama unuttum.

Sorry I didn’t phone. - Forget it. - Telefon etmediğim için üzgünüm. - Unut gitsin.

29. Forgive somebody for (doing) something - Birini bir şey (yaptığı) için affetmek

30. Fill in the application form - Başvuru formunu doldurmak

31. The former President - Eski Başkan

32. Move back and forth - İleri geri hareket etmek

33. Cost a fortune - Bir servete mal olmak

I’ve tried to forgive him for what he said. - Söylediği şeyler için onu affetmeye
çalıştım.

Vitamin C can be taken in capsule or tablet form. - C vitamini kapsül veya tablet
şeklinde alınabilir.

The winning party will form the government. - Kazanan parti, hükümeti kuracak.

My former husband sent me the flowers. - Eski kocam bana çiçek gönderdi.

She started telling me of her bad back, her migraines, and so forth. - Bana sırt
ağrısını, migrenlerini ve saire anlatmaya başladı.

He made a fortune selling property in Spain. - İspanya'da mülk satarak bir servet
kazandı.

34. Move forward(s) - İlerlemek, ileri doğru hareket etmek

35. Foster parents / child - Koruyucu aile / çocuk

36. Found a company / organization - Bir şirket / müessese kurmak

37. Door / window / picture frame - Kapı / pencere / resim çerçevesi

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 90


38. Frankly speaking - Açık konuşmak gerekirse

The crowd surged forward. - Kalabalık ileri atıldı.

We put our watches forward by 2 hours. - Saatlerimizi 2 saat ileri alıyoruz.

The couple wanted to adopt a black child they had been fostering. - Çift,
büyüttükleri siyahî bir çocuğu evlat edinmek istedi.

Foster father / mother / home - Koruyucu baba / anne / ev

Eton College was founded by Henry V in 1440. - Eton Koleji, 1440 yılında Henry V
tarafından kurulmuştur.

They removed the picture from its wooden frame. - Resmi ahşap çerçevesinden
çıkardılar.

I’m going to get the picture framed. - Resmi çerçeveleteceğim.

Frankly, I think she is just a fool. - Açıkçası, onun sadece bir aptal olduğunu
düşünüyorum.

39. Tax-free / duty-free - Vergiden muaf / gümrükten muaf

40. Freeze with horror - Korkudan donup kalmak

41. A frequently used word - Sık kullanılan bir kelime

42. User-friendly / customer - friendly - Kullanıcı dostu / müşteriye dost

43. Frighten somebody to death - Birinin ödünü koparmak

Admission is free for children under 9. - Dokuz yaşın altındaki çocuklar için giriş
ücretsizdir.

Pain-free / trouble-free / stress-free - Ağrısız / sorunsuz / stressiz

I nearly froze to death watching that football match. - Futbol maçını izlerken
neredeyse donarak ölecektim.

A freeze on pay rises - Maaş artışlarının dondurulması

He was frequently drunk. - Sık sık içki içerdi.

Why is he suddenly so friendly towards you, Kate? - Neden birden sana karşı bu
kadar arkadaş canlısı oldu Kate?

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 91


Don’t stand so near the edge! You’re frightening me. - Kenara bu kadar yakın
durma! Beni korkutuyorsun.

44. On the domestic / international front - İç / dış cephede

45. On / at the frontier - Sınırda / hudut bölgesinde

46. Get frustrated - Hayal kırıklığına uğramak

47. Add fuel to the fire / flames - Yangına körükle gitmek, kızgınlığını körüklemek
(deyim)

48. Fulfil an aim / a goal / an objective - Bir amacı / hedefi gerçekleştirmek

She sat down in front of the mirror and brushed her hair. - Aynanın karşısına
oturdu ve saçlarını taradı.

A large building fronted with marble - Mermer cepheli büyük bir bina

Lille is close to the frontier between France and Belgium. - Lille, Fransa ve Belçika
arasındaki sınıra yakındır.

The fact that he’s working with amateurs really frustrates him. - Amatörlerle
çalışıyor olması onu gerçekten hayal kırıklığına uğratıyor.

An empty fuel tank - Boş bir yakıt deposu

We’d better fuel up at the next town. - Bir sonraki kasabada yakıt doldursak iyi olur.

Visiting Disneyland has fulfilled a boyhood dream. - Disneyland'i ziyaret etmek bir
çocukluk hayalini gerçekleştirdi.

49. At full speed - Son hızla

50. Make fun of somebody / something - Biriyle / bir şeyle alay etmek

51. Government-funded programme - Hükümet tarafından finanse edilen program

52. Fundamental mistake / error - Esas hata / yanlış

53. What the future holds - Gelecek ne getirir

Don’t talk with your mouth full. - Ağzınız doluyken konuşmayın.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 92


The kids were having so much fun, I hated to call them inside. - Çocuklar o kadar
eğleniyorlardı ki onları içeri çağırmak istemiyordum.

We give to the Children’s Fund every Christmas. - Her Noel'de Çocuk Fonu'na
bağış yaparız.

The project is jointly funded by several local companies. - Proje, birkaç yerel şirket
tarafından ortaklaşa finanse edilmektedir.

There’s a fundamental difference in opinion on this issue. - Bu konuda önemli bir


görüş ayrılığı vardır.

We are now more able to predict future patterns of climate change. - Artık
gelecekteki iklim değişikliği modellerini daha iyi tahmin edebiliyoruz.

What are your plans for the future? - Geleceğe yönelik planlarınız nelerdir?

54. Gain useful information - Faydalı bilgiler elde etmek

55. Art gallery - Sanat galerisi

56. Go hunting for big game - Büyük av hayvanı için ava gitmek

57. The gap between the rich and the poor - Zengin ve fakir arasındaki uçurum

58. Throw away garbage - Çöp atmak

Jane’s gained a lot of weight recently. - Jane son zamanlarda çok kilo aldı.

Such research should not be for personal gain. - Bu tür araştırmalar kişisel kazanç
için yapılmamalıdır.

An exhibition of African art at the Hayward Gallery - Hayward Gallery'de bir Afrika
sanatı sergisi

Dan’s never liked card games. - Dan kart oyunlarını hiç sevmezdi.

Win / lose a game - Bir oyun kazanmak / kaybetmek

The neighbours’ dog got in through a gap in the hedge. - Komşuların köpeği çitteki
bir boşluktan içeri girdi.

Can you take out the garbage when you go? - Giderken çöpü çıkarabilir misin?

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 93


59. Run out of gas - Benzini bitmek

60. Open / close / shut a gate - Geçidi açmak / kapatmak

61. As far as I can gather - Anladığım kadarıyla

62. Gaze at the stars - Yıldızlara bakmak

63. Age and gender - Yaş ve cinsiyet

I probably spend over $200 a month on gas. - Muhtemelen benzine ayda 200
dolardan fazla harcıyorum.

I left the engine running and ran back to close the gate. - Motoru çalışır halde
bırakıp kapıyı kapatmak için geri koştum.

Could the bride’s family all gather together for a photo? - Gelinin ailesi fotoğraf
çektirmek için bir araya gelebilir mi?

Kate sat gazing into space. - Kate boşluğa dik dik bakarak oturdu.

He didn’t dare to meet her gaze. - Onunla göz göze gelmeye cesaret edemedi.

Discrimination on grounds of race or gender is forbidden. - Irk veya cinsiyete


dayalı ayrımcılık yasaktır.

64. The gene for eye colour - Göz rengi geni

65. In general - Genel olarak

66. Generate electricity - Elektrik üretmek

67. From generation to generation - Nesilden nesile

68. Generous offer / support / donation - Cömert teklif / destek / bağış

The genes that regulate cell division - Hücre bölünmesini düzenleyen genler

I have a general idea of what I want to express. - Ne ifade etmek istediğime dair
genel bir fikrim var.

The program would generate a lot of new jobs. - Program birçok yeni istihdam
yaratacaktır.

Like most of my generation, I had never known a war. - Kuşağımın çoğu gibi, hiç
savaş tanımadım.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 94


She’s always very generous to the kids. - Çocuklara karşı her zaman çok
cömerttir.

69. Musical / comic / mathematical genius - Müzikal / komedi / matematik dehası

70. Gentle voice / smile / touch - Yumuşak / nazik ses / gülümseme / dokunma

71. Genuine love - Gerçek aşk

72. Physical / political geography - Fiziki / siyasi coğrafya

73. A gesture of goodwill / friendship - İyi niyet / dostluk jesti

My father was a genius at storytelling. - Babam hikâye anlatıcılığı konusunda bir


dahiydi.

Be gentle with the baby. - Bebeğe karşı nazik olun.

The reforms are motivated by a genuine concern for the disabled. - Reformlar,
engellilere yönelik gerçek endişeleri gütmektedir.

The geography of the flats made it hard to get to know our neighbours. - Dairelerin
konumu (bizim) komşularımızı tanımak için elverişli değildi.

Luke made an obscene gesture with his finger. - Luke parmağıyla müstehcen bir
hareket yaptı.

He gestured for her to take a seat. - Ona oturması için işaret etti.

74. Give up the ghost - Ölmek, pes etmek

75. Have a gift for languages - Dil yeteneğine sahip olmak

76. In a given situation - Belirli bir durumda

77. Glad to meet you. - Me too. - Tanıştığıma memnun oldum. - Ben de.

78. Glance at the clock - Saate bakmak

They say the young girl’s ghost still haunts the house. - Genç kızın hayaletinin
hala eve musallat olduğunu söylüyorlar.

She has the rare gift of being able to laugh at herself. - Kendi kendine gülebilmek
gibi ender bir yeteneğe sahiptir.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 95


Candidates will have to give a presentation on a given topic. - Adaylar belirli bir
konu hakkında sunum yapmak zorunda kalacaklar.

Given the circumstances, you’ve done really well. - Söz konusu koşullarda
gerçekten iyi iş çıkardın.

We’re so glad you came. - Geldiğinize çok sevindik.

The man glanced nervously at his watch. - Adam endişeyle saatine baktı.

The brothers exchanged glances. - Kardeşler bakıştılar.

79. Global warming - Küresel ısınma

80. The main goal of this study - Bu çalışmanın temel amacı

81. A gift from God - Tanrı'dan bir hediye

82. Work for the public good - Kamu yararı için çalışmak

83. Consumer goods - Tüketim malları

Global climate change - Küresel iklim değişikliği

His ultimate goal was to set up his own business. - Nihai hedefi kendi işini
kurmaktı.

Every day is a gift from God. - Her gün Tanrı'nın bir armağanıdır.

Alex is very good at languages. - Alex dil konusunda çok iyidir.

There will be tax increases on a range of goods and services. - Bir dizi mal ve
hizmetlerde vergi artışları olacaktır.

84. Democratic / totalitarian government - Demokratik / totaliter hükümet

84. Grab somethng from somebody / something - Birinden / bir şeyden bir şey kapmak

85. I’m in the seventh grade. - Ben yedinci sınıftayım.

86. Gradually become warmer - Yavaş yavaş ısınmak

87. Graduate from school / college - Okuldan / yüksekokuldan mezun olmak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 96


Neither party has the majority necessary to form a government. - Hiçbir parti
hükümeti kurmak için gerekli çoğunluğa sahip değildir.

I grabbed hold of his arm to stop myself from falling. - Düşmemek için koluna
yapıştım.

I made a grab for the revolver. - Tabancayı kapmaya çalıştım.

The best grades of tea are expensive. - En iyi çay çeşitleri pahalıdır.

Pencils are graded according to softness. - Kalemler yumuşaklığa göre


derecelendirilir.

Gradually, my ankle got better. - Bileğim yavaş yavaş iyileşti.

A Harvard graduate - Harvard mezunu

He graduated from medical school last year. - Geçen yıl tıp fakültesinden mezun
oldu.

89. World grain production - Dünya tahıl üretimi

90. Look grand in one’s ceremonial uniform - Tören üniforması içinde harika görünmek

91. Care for one’s grandparents / grandchildren - Büyükanne ve büyükbabalarına /


torunlarına bakmak

92. Take something for granted - Bir şeyi hafife almak

93. Topological graph theory - Topolojik grafik teorisi

Last year’s grain harvest was the biggest ever. - Geçen yılki tahıl hasadı şimdiye
kadarki en büyüğüydü.

The party was a grand affair. - Parti büyük bir olaydı.

We were happy when our grandchild was born. - Torunumuz doğduğunda


mutluyduk.

My grandparents live in the Siberia. - Büyükannem ve büyükbabam Sibirya'da


yaşıyor.

The university gets a government grant. - Üniversite devletten hibe alır.

A licence to sell alcohol was granted to the club. - Kulübe alkol satış ruhsatı verildi.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 97


Let's take a look at our graphs on page ten, please. - Sayfa 10'daki grafiklerimize
bir göz atalım lütfen.

94. Grasp an opportunity - Bir fırsatı yakalamak

95. Keep off the grass. - Çimlere basma.

96. Extremely / deeply / eternally grateful - Son derece / içten / sonsuza dek minnettar
olmak

97. The force of gravity - Yerçekimi kuvveti

98. Be greeted with / by something - Bir şeyle / tarafından karşılanmak

I grasped the handle and pulled it. - Kapı kolunu tuttum ve kendime doğru çektim.

He took her arm in a firm grasp and led her through the gate. - Kolundan sıkıca
tuttu ve onu kapıdan geçirdi.

She enjoyed the feel of grass beneath her feet. - Ayaklarının altındaki yumuşak
çimenlerin tadını çıkardı.

She gave me a grateful look. - Bana minnet dolu bir bakış attı.

The penalties should be proportionate to the gravity of the offence. - Cezalar,


suçun ağırlığı ile orantılı olmalıdır.

Bill opened the door to Jim and greeted him with cries of welcome. - Bill, Jim'e
kapıyı açtı ve onu hoş geldin çığlıklarıyla karşıladı.

99. Go / turn grey - Saçları beyazlamak, saçlara kır düşmek

00. Come to grief - Kederlenmek, başı darda olmak, üzülmek

01. Go to the grocery store - Bakkala gitmek, markete gitmek

02. On what grounds do you say that? - Bunu neye dayanarak söylüyorsun?

03. Grow a beard / moustache - Sakal / bıyık bırakmak

She was a tall thin woman who had gone grey early. - Uzun boylu, zayıf, saçları
erken beyazlamış bir kadındı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 98


The grief she felt over Mary’s death was almost unbearable. - Mary'nin ölümünden
sonra onu saran keder neredeyse dayanılmazdı.

I usually buy all foodstuffs at the nearest grocery store. - Genelde tüm gıda
maddelerini en yakın marketten alırım.

There are strong grounds for believing his statement. - Onun ifadesine inanmak
için güçlü gerekçeler var.

All planes are grounded until the fog clears. - Sis dağılana kadar tüm uçaklar yere
indirildi.

Sales of new cars grew by 10% last year. - Yeni otomobil satışları geçen yıl %10
arttı.

04. Come with / carry a guarantee - Bir garantiye sahip olmak

05. Guard somebody against something - Birini bir şeye karşı korumak

06. Guess how old she is. - Kaç yaşında olduğunu tahmin et.

07. Guest of honour - Onur konuğu

08. Spiritual guide - Manevi akıl hocası

The law guarantees equal rights for men and women. - Kanun, kadın ve erkeğin
eşit haklara sahip olmasını garanti eder.

Is your TV under guarantee? - TV'niz garanti kapsamında mı?

Who was on guard the night the fire broke out? - Yangının çıktığı gece kim nöbet
tutuyordu?

The Sergeant told Swift to guard the entrance. - Çavuş Swift'e girişi korumasını
söyledi.

I’d say he’s around 50, but I’m only guessing. - 50 civarında olduğunu
söyleyebilirim, ama sadece tahmin ediyorum.

If I had to make a guess, I’d say Sam was the youngest. - Bir tahminde bulunmam
gerekirse, Sam'in en genç olduğunu söylerdim.

I’ve nearly finished the guest list for the wedding. - Düğünün davetli listesini
neredeyse bitirdim.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 99


The polls are not a reliable guide of how people will vote. - Anketler, insanların nasıl
oy kullanacakları konusunda güvenilir bir rehber değil.

He guided us through the narrow streets to the central mosque. - Dar sokaklardan
geçerek bizi merkez camiye götürdü.

09. Out of habit / from habit - Alışılagelmişin dışında / alışkanlıktan

10. Be a habitat for many wild flowers - Birçok kır çiçeği için bir yaşam alanı olmak

11. Sports / exhibition / banqueting hall - Spor / sergi / ziyafet salonu

12. Fly off the handle - Küplere binmek, çok kızmak (deyim)

13. Get the hang of something - Bir şeyin nasıl yapıldığını öğrenmek, esasını
kavramak

Jake was in the habit of taking a walk after dinner. - Jake'in yemekten sonra
yürüyüşe çıkma alışkanlığı vardı.

Watching monkeys in their natural habitat - Maymunları doğal ortamlarında


izlemek

We hung our coats in a cupboard in the hall. - Paltolarımızı koridordaki bir dolaba
astık.

Computers can handle huge amounts of data. - Bilgisayarlar büyük miktarda veriyi
işleyebilir.

Then he turned the handle and went in. - Sonra kolu çevirip içeri girdi.

I wanted to hang the picture in the bedroom. - Resmi yatak odasına asmak istedim.

It seems difficult at first, but you’ll soon get the hang of it. - İlk başta zor gibi
görünse de kısa sürede öğreneceksiniz.

14. Make somebody happy - Birini mutlu etmek

15. Hardly the time / place / person (for doing something) - Bu sefer zor / bu yer pek
olası değil/ (bir şey yapmak için) bu adam pek uygun değil

16. Suffer financial hardship - Mali sıkıntı çekmek

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 100


17. No harm done - Bir şey olmadı, ziyanı / zararı yok

18. Harsh winter / weather / climate - Sert kış / hava / iklim

I loved her and thought I could make her happy. - Onu seviyordum ve onu mutlu
edebileceğimi düşünüyordum.

The children were so excited they could hardly speak. - Çocuklar o kadar
heyecanlıydılar ki zar zor konuşabiliyorlardı.

Many students are suffering severe financial hardships. - Pek çok öğrenci ciddi
maddi zorluklar yaşıyor.

There’s no great harm in taking something to relieve a headache. - Baş ağrısını


hafifletmek için bir şeyler almanın pek bir zararı yoktur.

Chemicals that harm the environment - Çevreye zarar veren kimyasallar

The hostages are being held in harsh conditions. - Rehineler zorlu koşullarda
tutuluyor.

19. Reap a harvest - Hasat etmek

20. Hate somebody doing something - Birinin bir şey yapmasından nefret etmek

21. Can’t make head or / nor tail of something - Hiçbir şey anlamamak, işin içinden
çıkamamak

22. That’s your headache - Bu senin sorunun

23. Heal the sick - Hastaları iyileştirmek

Plum growers are expecting a bumper harvest this year. - Erik yetiştiricileri bu yıl
bereketli hasat bekliyor.

He hates his job. - İşinden nefret ediyor.

Her eyes were full of hate. - Gözleri nefret doluydu.

He turned his head and looked at me. - Kafasını çevirdi ve bana baktı.

David was asked to head up the technical team. - David'den teknik ekibin başına
geçmesi istendi.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 101


I had a splitting headache, and couldn’t go to work. - Başım çatlarcasına ağrıyordu
ve işe gidemedim.

It took three months for my arm to heal properly. - Kolumun düzgün bir şekilde
iyileşmesi üç ay sürdü.

24. Be in good / poor health - Sağlıklı görünmek / sağlığı iyi olmamak

25. In the heat of something - (Bir şeyin) en sıcak zamanında, (bir şeyin) tam
ortasında

26. Heaven on earth - Yeryüzü cenneti

27. Heavy traffic - Yoğun trafik

28. The height of the tourist season - Turizm sezonunun en yoğun olduğu dönem

I’m worried about my husband’s health. - Eşimin sağlığı için endişeleniyorum.

Insulating the attic is a good way to reduce heat loss. - Tavan arasını yalıtmak, ısı
kaybını azaltmanın iyi bir yoludur.

Heat the milk until it boils. - Sütü kaynayana kadar ısıtın.

For heaven’s sake, let’s all go to sleep. - Tanrı aşkına, hepimiz uyuyalım.

I want something to read on holiday - nothing too heavy. - Tatilde okumak için bir
şeyler istiyorum - çok ağır bir şey değil.

Sam’s about the same height as his sister now. - Sam şu anda kız kardeşiyle
hemen hemen aynı boyda.

29. Be of great / little / no help (to somebody) - Çok yardımcı olmak / biraz yardımcı
olmak/ (birine) yardımcı olmamak

30. Helpless with fear - Korkudan çaresiz durumda

31. Ten days / five months hence - On gün / beş ay sonra

32. Cultural / architectural / literary heritage - Kültürel / mimari / edebi miras

33. National hero - Milli kahraman

Thank you for all your help. - Tüm yardımların için teşekkür ederim.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 102


If there’s anything I can do to help, just give me a call. - Yardım edebileceğim bir
şey olursa, beni araman yeterli.

He began to feel depressed and helpless. - Kendini depresif ve çaresiz hissetmeye


başladı.

The cost of cotton has been increasing. Hence high prices of the manufactured
goods. - Pamuğun maliyeti artıyor. Bu nedenle imal edilen ürünlerin fiyatı yüksektir.

The importance of preserving the national heritage - Ulusal mirası korumanın


önemi

His father was a war hero, a famous fighter pilot. - Babası bir savaş kahramanıydı,
ünlü bir savaş pilotu.

34. Don’t hesitate to do something. - Bir şey yapmaktan çekinme.

35. Hide something / somebody from somebody - Bir şeyi / birini birinden gizlemek

36. Think / speak highly of somebody - Birinin hakkında çok iyi düşünmek / birinden
övgüyle bahsetmek

37. Hills and valleys - Tepeler ve vadiler

38. For hire - Kiralık

He hesitated for a moment and then said “yes”. - Bir an tereddüt etti ve sonra
"evet" dedi.

He was accused of trying to hide evidence from the police. - Polisten delilleri
saklamaya çalışmakla suçlandı.

It’s highly unlikely that the project will be finished on time. - Projenin zamanında
bitmesi uzak ihtimaldir.

The house is on a hill overlooking the sea. - Ev denize bakan bir tepenin
üzerindedir.

The best way to explore the island is to hire a car. - Adayı keşfetmenin en iyi yolu
bir araba kiralamaktır.

A car hire company - Araba kiralama şirketi

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 103


39. The first time in history - Tarihte bir ilk

40. Pursue one’s hobby - Hobisini icra etmek

41. Hold the line - Hatta kalmak

42. Be in a hole - Çıkmazda olmak, zor durumda olmak (deyim)

43. Somebody’s hometown - Bir kişinin memleketi

Throughout history the achievements of women have been largely ignored. - Tarih
boyunca kadınların başarıları büyük ölçüde göz ardı edilmiştir.

Susan’s hobbies include reading, cooking, and drama. - Susan'ın hobileri arasında
okuma, yemek pişirme ve drama yer alıyor.

In April, the President held talks with Chinese leaders. - Nisan ayında Başkan Çinli
liderlerle görüşmelerde bulundu.

She managed to get a hold of a copy. - Bir kopyasını almayı başardı.

They climbed through a hole in the fence. - Çitteki bir delikten tırmandılar.

He hired a car and drove up to his hometown. - Bir araba kiraladı ve memleketine
gitti.

44. To be honest…, - Dürüst olmak gerekirse, …

45. Have the honour of doing something - Bir şey yapma şerefine nail olmak

46. Broaden / expand somebody’s horizons - Birinin ufkunu genişletmek

47. Have a horror of something - Bir şeyden korkmak

48. Be taken to hospital - Hastaneye götürülmek

Ann had a honest face. - Ann içten bir yüze sahipti.

Earlier this year, I had the honour of meeting the President. - Bu yılın başlarında,
Başkanla tanışma şerefine nail oldum.

I feel very honoured to be included in the team. - Takıma dahil olmaktan büyük
onur duyuyorum.

Business is good now, but there a few problems on the horizon. - İşler şu anda iyi,
ancak ufukta birkaç sorun var.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 104


To my horror, I realized my shirt was wet with blood. - Dehşet içinde, gömleğimin
kanla ıslandığını fark ettim.

He’s in hospital recovering from an operation. - Ameliyattan sonra toparlanması


için hastanede yatıyor.

49. A (whole) host of people / things - Fazla sayıda insan / eşya

50. Hostile attitude to / towards somebody - Birine karşı düşmanca tutum

51. The head of the household - Aile reisi, evin direği

52. She’s a bad housewife. - O kötü bir ev hanımı.

53. The play was a huge success. - Piyes büyük bir başarı elde etti.

The host city for the next Olympic Games - Bir sonraki Olimpiyat Oyunlarına ev
sahipliği yapacak şehir

Which country is going to host the next World Cup? - Bir sonraki Dünya Kupası'na
hangi ülke ev sahipliği yapacak?

The boys feel hostile towards their stepfather. - Erkek çocuklar üvey babalarına
karşı düşmanlık duyarlar.

Most households have at least one computer. - Çoğu evde en az bir bilgisayar
vardır.

Washing powder and other household products - Çamaşır tozu ve diğer ev ürünleri

What is your occupation? - I’m a housewife. - Mesleğiniz nedir? - Ev hanımıyım.

These shoes make my feet look huge. - Bu ayakkabılar ayağımı çok büyük
gösteriyor.

54. I’m only human. - Ben sadece insanım.

55. The humanities - Beşeri bilimler

56. Black / schoolboy humour - Kara mizah / liseli şakası

57. Hungry to do something - Bir şey yapmak için istekli olmak

58. The hunt for the missing child - Kayıp çocuğu aramak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 105


He was also a person with very obvious human failings. - Aynı zamanda çok
belirgin insani zaaflarına sahip bir kişilikti.

We want a clean healthy environment for all humanity. - Tüm insanlık için temiz,
sağlıklı bir çevre istiyoruz.

It’s vital to have a sense of humour in this job. - Bu işte mizah anlayışına sahip
olmak çok önemlidir.

“Of course,” he said, humouring her. - ”Tabii ki," dedi onu eğlendirerek.

If you get hungry, there’s some cold chicken in the fridge. - Acıkırsan,
buzdolabında biraz soğuk tavuk var.

The FBI were called in to hunt for the spy. - Bir casusu yakalamak için FBI davet
edildi.

Lion / rhino / stag etc. hunt - Aslan / gergedan / geyik vb. avı

59. A hurdle race - Engelli koşu

58. What’s all (the) hurry? / Why (all) the hurry? - Ne acelesi var? / Neden (tüm) bu
acele?

59. Hurt one’s arm / leg / nose - Kolunu / bacağını / burnunu incitmek

60. Ex-husband - Eski koca

61. A hush descended over the crowd - Kalabalığın üzerine bir sessizlik çöktü

Getting a work permit was the first hurdle to overcome. - Çalışma izni almak,
aşılması gereken ilk engeldi.

We’ll have to hurry otherwise we’ll miss the train. - Acele etmemiz gerekecek,
yoksa treni kaçıracağız.

Why are you in such a hurry to leave? - Neden gitmek için bu kadar acele
ediyorsun?

My shoulder hurts like hell. - Omzum fena ağrıyor.

Fortunately, no one was seriously hurt. - Neyse ki, kimse ciddi şekilde
yaralanmadı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 106


She saw the hurt in his eyes. - Gözlerindeki acıyı gördü.

Have you met my husband Roy? - Kocam Roy ile tanıştınız mı?

A hush fell over the room. - Odanın üzerine bir sessizlik çöktü.

64. An ideal place for a walk - Yürüyüş yapmak için ideal bir yer

65. Identify somebody/ something as somebody / something - Birini/ bir şeyi biri olarak
/ bir şeyi tanımlamak

66. Be ignorant of / about something - Bir şey hakkında bilgisi olmamak

67. Ignore somebody / something - Birini / bir şeyi görmezden gelmek

68. Become / fall / get ill - Yatağa düşmek, hastalanmak

With so much rain, conditions are far from ideal. - Çok fazla yağmur yağdığında,
koşullar ideal olmaktan uzaktır.

Are your ideals of beauty changing? - Güzellikle ilgili idealleriniz değişiyor mu?

The police took fingerprints and identified the body. - Polis, parmak izi alarak
cesedin kimliğini belirledi.

Many people remain blissfully ignorant about the dangers of too much sun. - Pek
çok insan, aşırı güneşe maruz kalma tehdidiyle ilgili bilgisizliğin verdiği rahatlığın
içindedirler.

You can’t ignore the fact that many criminals never go to prison. - Pek çok suçlunun
asla hapse girmediği gerçeğini göz ardı edemezsiniz.

I was feeling ill that day and decided to stay at home. - O gün hastaydım ve evde
kalmaya karar verdim.

She really believes you should never speak ill of the dead. - Ölülerin arkasından
asla kötü konuşmamanız gerektiğine gerçekten inanıyor.

He wants to cure all the ills of the world. - Dünyanın bütün hastalıklarını
iyileştirmek istiyor.

69. Have / suffer from an illness - Hastalık geçirmek / çekmek

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 107


70. Have no illusions about something - Bir şey hakkında yanılgıya düşmemek

71. Illustrate that - Bunu örneklerle açıklamak

72. Every trouble imaginable - Akla gelebilecek her sorun

73. An imaginary country - Hayali bir ülke

Have you ever had any serious illnesses? - Hiç ciddi bir hastalık geçirdiniz mi?

She had no illusions about her physical attractions. - Fiziksel çekiciliği hakkında
hiçbir yanılsaması yoktu.

Let me give an example to illustrate the point. - Konuyu açıklamak için bir örnek
vereyim.

The travel brochure is full of the most wonderful resorts imaginable. - Seyahat
broşürü, hayal edilebilecek en harika tatil köyleriyle dolu.

As she listened, she played an imaginary piano on her knees. - Müzik dinliyordu ve
parmakları dizlerinin üzerinde hayali bir piyano çalıyormuş gibi yapıyordu.

74. An imaginative writer - Yaratıcı bir yazar

75. Imitate somebody’s voice / manner - Birisinin sesini / tavrını taklit etmek

76. Start work immediately - Hemen çalışmaya başlamak

77. An immense amount of information - Çok büyük bilgi miktarı

78. Immigrants from Mexico - Meksika'dan gelen göçmenler

Liz is a bright imaginative child. - Liz, pırıl pırıl hayal gücü yüksek olan bir
çocuktur.

The Japanese have no wish to imitate Western social customs and attitudes. -
Japonların Batı'nın sosyal geleneklerini ve tutumlarını taklit etme arzuları yoktur.

The telephone rang, and he answered immediately. - Telefon çaldı ve o hemen


cevap verdi.

People who travel by rail still read an immense amount. - Demiryolu ile seyahat
eden insanlar hala çok fazla okuyorlar.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 108


A new wave of immigrants from the Middle East - Orta Doğu'dan yeni bir göçmen
dalgası

79. The impact of TV on children - Televizyonun çocuklar üzerindeki etkisi

80. What does her smile imply? - Gülüşü ne ifade ediyor?

81. Cars imported from Japan - Japonya'dan ithal edilen arabalar

82. Impose rules on somebody - Birine kurallar koymak

83. Difficult, if not impossible - İmkânsız olmasa da zor

We need to assess the impact on climate change. - İklim değişikliği üzerindeki


etkisini değerlendirmemiz gerekiyor.

This act will progressively impact on the way food businesses operate. - Bu yasa,
gıda işletmelerinin çalışma şeklini aşamalı olarak etkileyecektir.

The high level of radiation implies that the objects are volcanic in origin. - Yüksek
düzeyde radyasyon, nesnelerin volkanik kökenli olduğunu ima eder.

All the meat is imported from France. - Etlerin tamamı Fransa'dan ithal
edilmektedir.

A ban on beef imports - Sığır eti ithalatının yasaklanması

The government imposed a ban on the sale of ivory. - Hükümet fildişi satışına
yasak getirdi.

His attitude is making life impossible for the rest of the team. - Tutumu, ekibin geri
kalanı için hayatı imkânsız hale getiriyor.

84. Make a deep impression on somebody - Biri üzerinde derin bir etki bırakmak

85. Improve one’s English ability - Birinin ingilizce yeteneğini geliştirmek

86. On impulse - Gayri ihtiyari, bir anda, içgüdüsel olarak

87. In spite of the fact that - Her ne kadar, gerçeğine rağmen

88. Not give / budge an inch - Taviz vermemek / hiçbir şekilde geri adım atmamak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 109


I get the distinct impression that we’re not wanted here. - Burada istenmediğimize
dair net bir izlenimim var.

Many wines improve with age. - Birçok şarap yıllandıkça daha iyi oluyor.

Bill couldn’t resist the impulse to kiss her. - Bill onu öpme dürtüsüne karşı
koyamadı.

We went out in spite of the rain. - Yağmura rağmen dışarı çıktık.

The curtains were an inch too short. - Perdeler bir inç kısaydı.

I inched forward along the ground. - Yerde adım adım ilerledim.

89. Without incident - Olay olmadan

90. Be inclined (to do) something - (Bir şeye) meyilli olmak

91. Service is included in the bill. - Servis faturaya dâhildir.

92. Low-income families - Düşük gelirli aileler

93. Increase by 20% - %20 oranında artış

Am I at risk because of some incident in my sexual past? - Geçmiş özel


hayatımdaki bir olay nedeniyle tehdit altında mıyım?

Arthur has some strange ideas, but on this occasion I’m inclined to agree with him.
- Arthur'un tuhaf fikirleri var ama bu durumda ona katılma eğilimindeyim.

Does the price include postage? - Fiyata posta ücreti dâhil mi?

People on a high income should pay more tax. - Yüksek gelirli insanlar daha fazla
vergi ödemelidir.

Food prices increased by 10% in less than a year. - Bir yıldan az bir sürede gıda
fiyatları %10 arttı.

There has been a marked increase in the use of firearms. - Ateşli silah
kullanımında belirgin bir artış var.

94. An incredible story - İnanılmaz bir hikaye

95. It is strange indeed. - Gerçekten garip.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 110


96. Be independent of somebody - Birinden bağımsız olmak

97. The data indicate that…- Veriler gösteriyor ki…

98. Be indifferent to politics - Siyasete kayıtsız kalmak

It’s incredible that he survived the fall. - Düştükten sonra hayatta kalması
inanılmaz.

The blood tests prove that Vince is indeed the father. - Kan testleri Vince'in gerçek
babası olduğunu kanıtlıyor.

We need a central bank that is independent of the government. - Bizim hükümetten


bağımsız bir merkez bankasına ihtiyacımız var.

The study indicates a connection between poverty and crime. - Araştırma yoksulluk
ve suç arasında bir bağlantı olduğunu göstermektedir.

Jane was absolutely indifferent to him, and it hurt. - Jane ona karşı kesinlikle
kayıtsızdı ve bu canını acıtıyordu.

99. Indispensable for / in (doing) something - Bir şey için vazgeçilmez / bir şey
(yaparken) olmazsa olmaz

00. A very individual way of dressing - Çok kişisel bir giyinme şekli

01. Heavy / light industry - Ağır / hafif sanayi

02. Inevitable consequence / result - Kaçınılmaz / beklenen sonuç

03. Infant mortality rate - Bebek ölüm oranı

Mobile phones have become an indispensable part of our lives. - Cep telefonları
hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi.

Each individual leaf on the tree is different. - Ağacın üzerindeki her bir yaprak
birbirinden farklıdır.

Each individual receives two genes, one inherited from each parent. - Her birey,
her bir ebeveynden birer tane olmak üzere iki geni miras alır.

Heavy industry was concentrated in the north of the country. - Ağır sanayi ülkenin
kuzeyinde yoğunlaşmıştı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 111


Disease was an inevitable consequence of poor living conditions. - Hastalık, kötü
yaşam koşullarının kaçınılmaz bir sonucuydu.

An infant’s skin is very sensitive. - Bir bebeğin cildi çok hassastır.

04. Have a bad influence on somebody - Biri üzerinde kötü bir etkisi olmak

05. Inform somebody of something - Birine bir şey hakkında bilgi vermek

06. Gather / collect information on / about somebody/ something - Biri / bir şey
hakkında bilgi toplamak

07. The inhabitants of the country - Ülke sakinleri

08. Inherit genes from one’s parents - Genleri ebeveynlerinden miras almak

They had come under the influence of a strange religious sect. - Garip bir dini
mezhebin etkisi altına girdiler.

Several factors are likely to influence this decision. - Birkaç faktörün bu kararı
etkilemesi muhtemeldir.

Please inform us of any change of address as soon as possible. - Herhangi bir


adres değişikliğini en kısa zamanda bize bildirmenizi rica ederiz.

I need more information. - Daha fazla bilgiye ihtiyacım var.

A city of six million inhabitants - Altı milyon nüfuslu bir şehir

I inherited my mother’s curly hair. - Annemin kıvırcık saçlarını miras aldım.

09. Initial stage / phase / period - İlk aşama / evre/ dönem

10. Be injured in the accident - Kazada yaralanmak

11. Somebody’s inner voice - Birinin iç sesi

12. Kill innocent people - Masum insanları öldürmek

13. Make inquiries - Soruşturma yapmak

An initial investment of $5000 - 5000 $ 'lık ilk yatırım

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 112


Two people have been seriously injured in an accident. - Kazada iki kişi ağır
yaralandı.

Yoga gives me a sense of inner calm. - Yoga bana bir iç huzur hissi veriyor.

The court found him innocent and he was released. - Mahkeme onu suçsuz buldu
ve serbest bırakıldı.

I don’t know who sent the gift, but I’ll make some inquiries. - Hediyeyi kimin
gönderdiğini bilmiyorum ama biraz araştırma yapacağım.

14. A deep insight into life - Derin yaşam bilgisi

15. Insist on doing something - Bir şey yapmakta ısrar etmek

16. Inspire somebody to do something - Birine bir şey yapması için ilham vermek

17. Install computers in classrooms - Sınıflara bilgisayar kurmak

18. For instance - Örneğin

The article gives us a real insight into the causes of the present economic crisis. -
Makale, mevcut ekonomik krizin nedenlerine ilişkin bilgi vermektedir.

Mike insisted that he was right. - Mike haklı olduğu konusunda ısrar etti.

He inspired many young people to take up the sport. - Birçok gence spora
başlamaları için ilham verdi.

We’ve installed new anti-virus software. - Yeni bir anti virüs yazılımı yükledik.

They came across many instances of discrimination. - Birçok ayrımcılık örneğiyle


karşılaştılar.

19. Die instantly - Oracıkta ölmek, aniden ölmek

20. Use robots instead of people - İnsanlar yerine robotları kullanmak

21. By instinct - İçgüdüsel olarak

22. Government institutions - Devlet kurumları

23. Instructions on (how to do) something - Bir şeyle (nasıl yapılır) ilgili talimatlar

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 113


All four victims died instantly. - Dört kurban da anında öldü.

You probably picked up my keys instead of yours. - Muhtemelen seninki yerine


benim anahtarlarımı aldın.

Animals have a natural instinct for survival. - Hayvanlar hayatta kalmak için doğal
bir içgüdüye sahiptir.

I was determined not to put my mother in an institution. - Annemi bir kuruma


yerleştirmemeye kararlıydım.

Press enter and follow the on-screen instructions. - Enter tuşuna basın ve
ekrandaki yönergeleri izleyin.

24. Instrument of torture - İşkence aleti

25. An insult to women - Kadınlara hakaret etmek

26. Insurance broker / agent - Sigorta komisyoncusu / acentesi

27. Intellectual property - Fikri mülkiyet

28. Intend to do something - Bir şey yapmaya niyetlenmek

Death was due to a blow on the head with a blunt instrument. - Ölüm, kafasına
keskin olmayan bir aletle alınan darbe sonucu meydana geldi.

They insult us by ignoring our complaints. - Şikâyetlerimizi dikkate almayarak bize


hakaret ediyorlar.

$200 for all that work? It’s an insult. - Tüm bu işler için 200 dolar mı? Bu bir
hakarettir.

Do you have insurance on your house and its contents? - Eviniz ve içindekiler için
sigortanız var mı?

a job that requires considerable intellectual effort - Önemli ölçüde entelektüel


çaba gerektiren bir iş

A leading British intellectual - Önde gelen bir İngiliz aydın

I intend to spend the night there. - Geceyi orada geçirmeyi planlıyorum.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 114


29. Intense desire - Yoğun istek

30. Interaction between teacher and student - Öğretmen ile öğrenci arasındaki
etkileşim

31. Express (an) interest (in something) - (Bir şeye) ilgi göstermek

32. Interfere in something - Bir şeye müdahale etmek

33. Internal organs / injuries - İç organlar / yaralanmalar

The pain was so intense I couldn’t sleep. - Ağrı o kadar şiddetliydi ki


uyuyamıyordum.

Price is determined through the interaction of demand and supply. - Fiyat, arz ve
talep oranına göre belirlenir.

My parents encouraged my interest in science. - Ailem bilime olan ilgimi teşvik etti.

A controlling interest - Çoğunluk hissesi

Here’s an article which might interest you. - İşte ilginizi çekebilecek bir makale.

My son-in-law said that I was interfering, but I was only trying to help. - Damadım
araya girdiğimi söyledi ama ben sadece yardım etmeye çalışıyordum.

The threat to internal security - İç güvenliğe yönelik tehdit

34. Interpret something as something - Bir şeyi bir şey olarak yorumlamak

35. Will you stop interrupting me! - Sözümü kesmeyi bırakır mısın?

36. At regular intervals - Düzenli aralıklarla

37. Interview somebody about something - Birisiyle bir şey hakkında mülakat yapmak

38. Be on intimate terms with somebody - Biriyle samimi olmak

They spoke good Spanish, and promised to interpret for me. - İyi İspanyolca
konuşuyorlardı ve benim için tercümanlık yapacaklarına söz verdiler.

Sorry to interrupt, but I need to ask you to come downstairs. - Böldüğüm için özür
dilerim ama sizden aşağı inmenizi rica edeceğim.

The trains run at half-hourly intervals. - Trenler yarım saatlik aralıklarla çalışır.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 115


He has an interview next Tuesday for a job on the Los Angeles Times. -
Önümüzdeki salı günü Los Angeles Times'da bir iş görüşmesi var.

The police want to interview you about the accident. - Polis kaza hakkında sizinle
görüşmek istiyor.

The virus can only be transmitted through intimate contact. - Virüs yalnızca yakın
temas yoluyla bulaşabilir.

39. May I introduce myself? My name is… - Kendimi tanıtayım? Benim ismim…

40. Make the introductions - Tanıtımları yapmak

41. Invade somebody’s privacy - Birinin mahremiyetini ihlal etmek

42. Who invented the wheel? - Tekerleği kim icat etmiştir?

43. Invest (something) in something - (Bir şeyi) bir şeye yatırım yapmak

Jane, let me introduce you to Bob. - Jane, izin ver seni Bob ile tanıştırayım.

Our first contestant needs no introduction. - İlk yarışmacımızın tanıtıma ihtiyacı


yok.

The Romans invaded Britain 2000 years ago. - Romalılar 2000 yıl önce Britanya'yı
işgal ettiler.

They invented a very convincing alibi. - Çok inandırıcı bir mazeret uydurdular.

Kate made a fortune by investing in antique furniture. - Kate antika mobilyalara


yatırım yaparak bir servet elde etti.

44. Invite somebody for a drink - Birini içki içmeye davet etmek

45. Be / get involved in something - Bir şeye dahil olmak / bir şeye karışmak

46. An iron will - Güçlü irade, demir irade

47. It really irritates me when… - Ne zaman… beni gerçekten rahatsız ediyor.

48. On an island - Bir adada

I’m afraid I wasn’t invited. - Korkarım davet edilmedim.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 116


I’m afraid your son’s been involved in an accident. - Korkarım oğlunuz bir kazaya
karıştı.

The absorption of iron from food - Besinlerden demir emilimi

Have you ironed my shirt? - Gömleğimi ütüledin mi?

He runs the company with an iron fist. - Şirketi demir yumrukla yönetiyor.

This cream may irritate sensitive skin. - Bu krem, hassas ciltleri tahriş edebilir.

No cars are allowed on the island. - Adada arabalara izin verilmiyor.

49. Feel isolated - Kendini yalnız hissetmek

50. Raise an issue - Bir konu ileri sürmek

51. Item on the agenda - Gündem maddesi

52. An ivory silk blouse - Fildişi rengi ipek bir bluz

53. Ground ivy - Yer sarmaşığı

Not many people visit this isolated spot. - Bu tenha bölgeye çok az insan gelir.

Have you seen the latest issue? - Son sayıyı gördünüz mü?

To issue a passport / permit / visa - Pasaport / izin / vize vermek

We went on to the next item on the agenda. - Gündemin bir sonraki maddesine
geçtik.

A knife with an ivory handle - Fildişi saplı bir bıçak

There are parts of the countryside where every second or third tree is covered with
ivy. - Kırsal kesimde her ikinci veya üçüncü ağacın sarmaşıkla kaplı olduğu yerler
var.

54. Get in a jam - Zor duruma düşmek

55. Somebody’s jaw dropped - Birinin ağzı bir karış açık kalmak

56. Be out of job - İşsiz kalmak

57. Join somebody for a glass of wine - Bir kadeh şarap için birine katılmak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 117


58. Play a joke on somebody - Birine şaka yapmak

We got stuck in a traffic jam. - Trafikte sıkışıp kaldık.

They all jammed into the car. - Hepsi arabaya sıkışıp girdiler.

“You’re not serious, are you?” Kate’s jaw dropped. - "Ciddi değilsin, değil mi?"
Kate'in ağzı bir karış açık kaldı.

Stop jawing and let me get on with the work! - Çene çalmayı bırak ve işime devam
etmeme izin ver!

Do you enjoy your job? - İşini seviyor musun?

Church leaders have joined the campaign to end fox-hunting. - Kilise liderleri, tilki
avını sona erdirmek için kampanyaya katıldı.

He was always telling jokes and making people laugh. - Sürekli espriler yapar ve
insanları güldürürdü.

I never joke about money. - Para konusunda asla şaka yapmam.

59. A peace journalism - Barış gazeteciliği

59. Have a nice journey! - İyi yolculuklar!

60. Be a joy to watch / hear / use - İzlemekten / duymaktan / kullanmaktan zevk almak

61. Judge somebody / something by something - Birini / bir şeyi bir şeye göre
yargılamak

62. Have a strong sense of justice - Güçlü bir adalet duygusuna sahip olmak

Journalism is a creative profession, but it's very difficult, that's why it's very
interesting. - Gazetecilik yaratıcı bir meslektir ama çok zordur, bu yüzden çok ilgi
çekicidir.

We are going on a journey to a strange country. - Bilmediğimiz bir ülkeye seyahate


çıkıyoruz.

They left the town and journeyed south. - Kasabadan ayrıldılar ve güneye doğru
yola çıktılar.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 118


I didn’t exactly jump for joy when I heard the news. - Bu haberi duyduğumda
sevinçten zıpladığımı söyleyemem.

Federal / high court judge - Federal / yüksek mahkeme yargıcı

Do not judge her too harshly. - Onu çok sert yargılama.

Acts of terrorism must not escape justice. - Terör saldırıları adaletten


kaçmamalıdır.

64. A keen interest in something - Bir şeye aşırı ilgi duymak

65. He’s married with three kids. - Evli ve üç çocuk babasıdır.

66. The animal / plant / mineral kingdom - Hayvanlar âlemi / bitkiler dünyası
/madenler sınıfı

67. Knee-high grass - Diz boyu çimen

68. A thirst for knowledge - Bilgiye açlık

I wasn’t keen on going there on my own. - Oraya tek başıma gitmeye pek hevesli
değildim.

What a pretty kid! - Ne güzel bir çocuk!

He left the gas on and nearly blew us all to kingdom come. - Gazı açık bıraktı ve
neredeyse hepimizi öbür dünyaya yollayacaktı.

She was on her knees weeding the garden. - Dizlerinin üzerinde durup bahçeyi
yabani otlardan temizliyordu.

I kneed him in the groin. - Dizimle kasığına tekme attım.

You need specialist knowledge to do this job. - Bu işi yapmak için uzmanlık
bilgisine ihtiyacınız var.

69. Designer label - Tasarımcı etiketi

70. Laboratory tests / experiments - Laboratuvar testleri / deneyleri

71. Labour market - İşgücü piyasası

72. A relative lack of exercise - Göreceli egzersiz eksikliği

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 119


73. The first step on the ladder of success - Başarı merdivenindeki ilk adım

It says ‘Dry clean’ on the label. - Etiketin üzerinde 'Kuru temizleme' yazıyor.

The file was labelled ‘Top Secret’. - Dosya 'Çok Gizli' olarak etiketlendi.

Tests on laboratory animals - Laboratuar hayvanları üzerinde yapılan deneyler

Many women do hard manual labour. - Birçok kadın ağır el emeği yapar.

They laboured all day in the field. - Bütün gün tarlada çalıştılar.

There was no lack of willing helpers. - Yardım etmeye istekli insanlar az değildi.

Alex’s real problem is that he lacks confidence. - Alex'in asıl sorunu kendine
güveninin olmaması.

He hurt himself falling off a ladder. - Merdivenden düşerek yaralandı.

I have laddered my stocking. - Benim çorabım kaçmış.

74. A tree laden with apples - Elmalarla dolu bir ağaç

74. A cultural lag - Kültürel boşluk

75. March comes in like lion and goes out like a lamb - Mart aslan gibi gelir kuzu gibi
gider (Atasözü)

76. Oh, Watson, my horse is lame. - Oh, Watson, benim atım topal.

77. To lament over (someone or something) - (Biri veya bir şey) için üzülmek

Heavy laden vehicle went this way. - Ağır yüklü araç bu yoldan gitmiş.

Otherwise, you will lag far behind in the race. - Aksi takdirde yarışta baya geri
kalmış olursunuz.

To her amazement, he accepted her decision like a lamb. - Şaşkınlık içinde,


kararını kuzu gibi kabul etti.

One summer she came up lame, and could barely stand. - Bir yaz topallamaya
başladı, çok zor ayakta duruyordu.

They lamented lack of time for research and fieldwork. - Araştırma ve saha
çalışması için zaman eksikliğinden yakındılar.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 120


79. One’s native land - Birinin ana vatanı

80. Landscape artist - Peyzaj sanatçısı

81. Three-lane motorway / highway / road - Üç şeritli otoban / anayol / karayolu

82. Speak a language - Dil bilmek

83. Largely because of the problem - Büyük ölçüde sorun nedeniyle

Their journey took them to many foreign lands. - Yolculukları onları birçok yabancı
diyarlara götürdü.

Flight 127 landed five minutes ago. - 127 sefer sayılı uçuş beş dakika önce indi.

Rural / industrial / urban etc landscape - Kırsal / endüstriyel / kentsel vb. manzara

That idiot changed lanes without signalling. - O salak sinyal vermeden şerit
değiştirdi.

How many languages do you speak? - Kaç dil konuşuyorsun?

It had been a tiring day, largely because of all the tedious waiting. - Büyük ölçüde
can sıkıcı bekleyişler nedeniyle yorucu bir gündü.

84. Be the last straw - Bardağı taşıran son damla olmak

85. Be too late to do something - Bir şey yapmak için çok geç olmak

86. Lately, I’ve had trouble sleeping. - Son zamanlarda uyumakta zorlanıyorum.

87. What’s the latest news on… - …ile ilgili son haberler neler?

88. In the latter case, … - Sonraki durumda, …

I hadn’t seen him since the last meeting. - Son toplantıdan beri onu görmemiştim.

When I last saw her, she was working in London. - Onu en son gördüğümde
Londra'da çalışıyordu.

Each lesson lasts an hour. - Her ders bir saat sürmektedir.

We apologize for the late departure of flight AZ709. - AZ709 sefer sayılı uçuşun geç
kalkışından dolayı özür dileriz.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 121


What have you been doing lately? - Son zamanlarda ne yapıyorsun?

His latest film is one of the funniest he’s ever made. - Son filmi, şimdiye kadar
yaptığı en komik filmlerden biridir.

Where unemployment and crime are high, the latter is due to the former. - İşsizlik
ve suç oranının yüksek olduğu yerlerde, ikincisi birincinin bir sonucudur.

The latter part of November - Kasım ayının ikinci yarısı

89. Launch an attack / assault / offensive - Saldırı / operasyon / taarruz başlatmak

90. By law - Yasa gereği, kanunen

91. Lay the table - Sofrayı kurmak, masa hazırlamak

92. In layers - Katmanlar halinde

93. Lazybones - Tembel kimse

The company hopes to launch the new drug by next October. - Şirket, yeni ilacı
önümüzdeki Ekim ayına kadar piyasaya sürmeyi umuyor.

The launch of a new women’s magazine - Yeni bir kadın dergisinin lansmanı

Elected officials ought to obey the law. - Seçilmiş yetkililer yasalara uymak
zorundadır.

John was laying the table. - John masayı hazırlıyordu.

A thick layer of dust lay on the furniture. - Mobilyaların üzerinde kalın bir toz
tabakası vardı.

Layer the raw sliced vegetables in a shallow baking dish. - Çiğ doğranmış sebzeleri
sığ bir fırın tepsisine katmanlar halinde dizin.

He felt too lazy to get out of bed. - Yataktan kalkamayacak kadar uyuşuk.

94. Lead the country - Ülkeyi yönetmek

95. Lean year - Zarar yılı

96. Leap year - Artık yıl

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 122


97. To say the least - En kibar şekliyle, en azından

98. Leave somebody in peace - Birini rahat bırakmak

Agassi was leading by two sets. - Agassi iki set farkla öndeydi.

He was leaning on the bridge, watching the boats go by. - Köprüye yaslanmış,
geçen tekneleri izliyordu.

He was lean, tall, and muscular. - Zayıf, uzun boylu ve kaslıydı.

The smaller animals can easily leap from tree to tree. - Küçük hayvanlar kolayca
ağaçtan ağaca atlayabilir.

He threw a stick into the lake and the dog went after it in a flying leap. - Göle bir
sopa attı ve köpek uçan bir sıçrayışla peşinden gitti.

I haven’t the least idea what you are talking about. - Neden bahsettiğin hakkında en
ufak bir fikrim yok.

Never leave children playing near water unattended. - Suyun yakınında oynayan
çocukları asla gözetimsiz bırakmayın.

99. Go to / attend a lecture - Derse katılmak / girmek

00. Make something legal - Yasal hale getirmek, meşrulaştırmak

01. Legend has it that… - Efsaneye göre...

02. At (your) leisure - Müsait olduğunda, boş zamanında

03. Let that be a lesson to you - Bu sana ders olsun

He regularly gives lectures on modern English literature. - Düzenli olarak modern


İngiliz edebiyatı üzerine dersler veriyor.

He began to lecture us about making too much noise. - Çok fazla gürültü yapma
konusunda bize öğütler vermeye başladı.

He had twice the legal limit of alcohol in his bloodstream. - Kanındaki alkol oranı
yasal sınırın iki katıydı.

According to legend, he escaped by leaping from the cliffs into the sea. - Efsaneye
göre kayalıklardan denize atlayarak kurtulmuş.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 123


Watching television is now the nation’s most popular leisure activity. - Televizyon
izlemek, artık ülkenin en popüler boş zaman aktivitesidir.

She’s started taking driving lessons. - Direksiyon dersleri almaya başladı.

04. Let me think - Düşünmeme izin ver

05. A letter of thanks - Bir teşekkür mektubu

06. A liberal interpretation of the play - Oyunun liberal yorumu

07. Do something without a license - Lisanssız bir şey yapmak, izinsiz bir şey
yapmak

08. Tell somebody a lie - Birine yalan söylemek

I can’t сome out tonight - my dad won’t let me. - Bu gece dışarı çıkamam - babam
izin vermez.

Bart’s writing a letter to his parents. - Bart ailesine bir mektup yazıyor.

I had quite liberal parents. - Oldukça liberal ebeveynlere sahiptim.

He was arrested for driving without a licence. - Ehliyetsiz araç kullanmaktan


tutuklandı.

A restaurant which is licensed to sell alcohol - Alkol satma ruhsatına sahip bir
restoran

Don’t lie in the sun for too long. - Güneşin altında çok uzun süre yatmayın.

It was obviously a blatant lie. - Bariz bir yalan olduğu belliydi.

09. Not lift a finger (to do something) - (Bir şey yapmak için) parmağını bile
kıpırdatmamak

10. The light of somebody’s life - (Çok sevilen birisi için) birinin hayatının ışığı olmak

11. As you like - Nasıl arzu edersen, sen nasıl istersen

12. A likely story - Her zamanki hikaye, sen onu benim külahıma anlat

She lifted her hand to knock on the door once again. - Kapıyı bir kez daha vurmak
için elini kaldırdı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 124


Jim gave me a lift home. - Jim beni eve bıraktı.

He stopped to light a cigarette. - Bir sigara yakmak için durdu.

He waited for the lights to change. - Işıkların değişmesini bekledi.

I had a light lunch in town. - Kasabada hafif bir öğle yemeği yedim.

I like your jacket. - Ceketini beğendim.

He eats like a pig! - Domuz gibi yiyor!

The water was, like, really cold. - Su gerçekten buz gibiydi.

Like I said, she’s not here at the moment. - Dediğim gibi, o şu anda burada değil.

What are the likely effects of the law going to be? - Yasanın olası etkileri neler
olacak?

13. There’s no limit to… - Bunun bir sınırı yok…

14. You can book tickets on-line. - Online bilet rezervasyonu yapabilirsiniz.

15. The linguistic ability of children - Çocukların dil becerileri

16. Link in the chain - Zincirdeki halka, bir basamak

17. Literal translation - Bağımlı tercüme, birebir çeviri

My wife and I set a limit on how much we spend on clothes. - Eşim ve ben
kıyafetlere harcayabileceğimiz miktarın sınırını belirledik.

A lack of formal education will limit your job opportunities. - Eğitim sertifikasının
olmaması, iş başvurusu yaparken seçeneklerinizi sınırlayacaktır.

I looked in despair at the long line in front of the ticket office. - Bilet gişesinin
önündeki uzun kuyruğa çaresizce baktım.

Are these curtains lined? - Bu perdeler astarlı mı?

A child’s linguistic development - Bir çocuğun dil gelişimi

A long bridge links Venice and the mainland. - Venedik ve ana karayı birbirine
bağlayan uzun bir köprüdür.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 125


For elderly people, TV is a vital link with the outside world. - Yaşlı insanlar için
televizyon dış dünyayla ana bağlantıdır.

A trade war is not a war in the literal sense. - Ticaret savaşı, kelimenin tam
anlamıyla bir savaş değildir.

18. Take something literally - Bir şeyi tam anlamıyla kavramak

19. A literary prize - Edebiyat ödülü

20. Literate people in India - Hindistan'daki eğitimli insanlar

21. Literature on the history of science - Bilim tarihi üzerine edebiyat

22. Look lively! - Acele et!

The name of the cheese is ‘Dolcelatte’, literally meaning ‘sweet milk’. - Peynirin adı
tam olarak "tatlı süt" anlamına gelen "Dolcelatte" dir.

A literary prize - Edebiyat ödülü

Literary criticism - Edebi eleştiri

Computer literate / musically literate - Bilgisayar okuryazarlığı / müzik


okuryazarlığı

He has read many of major works of literature. - Birçok önemli edebiyat eserini
okudu.

The book offers a lively account of her travels. - Kitap, onun seyahatlerinin canlı bir
anlatımını sunmaktadır.

23. The living - Yaşayanlar

24. A load off my mind - Kafasındaki yükü atmak, endişesini gidermek

25. An interest-free loan - Faizsiz kredi

26. Local call - Yerel çağrı, şehir içi görüşme

27. Be located in / near something - Bir şeyin içinde yer almak / bir şeye yakın olmak

He’s one of the greatest living composers. - O yaşayan en büyük bestecilerden


biridir.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 126


What do you do for a living? - Geçimini nasıl sağlıyorsun?

The plane was carrying a full load of fuel. - Uçakta tam yükü yakıt vardı.

Can you load the CD into the player, please? - CD'yi oynatıcıya yükleyebilir
misiniz lütfen?

I’ll get a bank loan if necessary. - Gerekirse banka kredisi çekerim.

Can you loan me $10? - Bana 10 dolar borç verir misin?

After the accident he was delivered to the local hospital. - Kazadan sonra yerel
hastaneye nakledildi.

We couldn’t locate the source of the radio signal. - Radyo sinyalinin kaynağını
belirleyemedik.

28. Did you lock the door? - Kapıyı kilitledin mi?

29. Locus of activity - Faaliyet alanı

30. A hunting / mountain / ski lodge - Avcılık /dağ / kayak kulübesi

31. Loft conversion - Çatı katının bir odaya çevrilmesi

32. A ship's log - Gemi seyir defteri

If you shut the door it will lock automatically. - Kapıyı kapatırsanız, otomatik olarak
kilitlenecektir.

In ecotourism, locus of activity is the natural environment. - Ekoturizmde faaliyet


alanı doğal çevredir.

I heard there's a lodge out east. - Doğuda bir kulübe varmış diye duydum.

There is plenty of space in the loft for storage. - Çatı katında depolama için bolca
alan var.

We need more logs for the fire. - Ateş için daha fazla oduna ihtiyacımız var.

33. Accept / follow / see somebody’s logic - Birinin mantığını kabul etmek / izlemek /
anlamak

34. The lonely - Yalnız (insanlar)

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 127


35. A long way from - Çok uzakta

36. Loose clothes - Bol giysiler

37. Lord only knows how / who / where - Nasıl / kim / nerede sadece Tanrı bilir

It’s easy to understand his logic. - Onun mantığını anlamak kolaydır.

Don’t you get lonely being on your own all day? - Bütün gün yalnız kalmaktan
sıkılmıyor musun?

She’s recovering from a long illness. - Uzun süren bir hastalıktan sonra iyileşiyor.

Have you been waiting long? - Uzun süredir mi bekliyorsun?

Her hair fell loose around her shoulders. - Saçları omuzlarının üzerine
dökülüyordu.

Lord only knows I tried my best to persuade her. - Onu ikna etmek için elimden
gelenin en iyisini yaptığımı bir Allah bilir.

38. A loss of $5000 - 5000 dolarlık bir kayıp

39. To accept one’s lot - Kaderine boyun eğmek

40. Read it out loud. - Yüksek sesle okuyun.

41. Be loyal to the country - Vatana bağlı olmak

42. Lead a life of luxury - Lüks içinde yaşamak

Weight loss should be gradual. - Kilo kaybı kademeli olmalıdır.

They paid a lot of money for that house. - O ev için çok para ödediler.

She likes you a lot. - O senden çok hoşlanıyor.

The music was so loud that I had to shout. - Müzik o kadar gürültülüydü ki
bağırmak zorunda kaldım.

You’ve got the telly on too loud. - Televizyonun sesini çok yüksek açıyorsun.

She's very loyal to her friends. - O arkadaşlarına karşı çok sadıktır.

We stayed in a five-star luxury hotel. - Beş yıldızlı lüks bir otelde kaldık.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 128


43. Get mad at somebody - Birine kızmak

44. A glossy fashion magazine - Kuşe kağıtlı moda dergisi

45. Send something by mail - Postayla bir şey göndermek

46. The main thing is not to panic. - Önemli olan panik yapmamaktır.

47. Maintain high standards - Yüksek standartları korumak

Are you still mad at me? - Bana hala kızgın mısın?

She’s the editor of a popular women’s magazine. - O popüler bir kadın dergisinin
editörüdür.

I sent my application by registered mail. - Başvurumu taahhütlü posta ile


gönderdim.

The weekly newsletter is mailed to women all over the country. - Ülkenin dört bir
yanındaki kadınlara günlük bir bülten gönderiliyor.

The main reason for living in Spain is the weather. - İspanya'da yaşamanın ana
nedeni hava durumudur.

How can you maintain a family on $900 a month? - Ayda 900 dolarla bir aileyi nasıl
geçindirebilirsin?

48. Major in economics - Ekonomide uzmanlaşmak

49. Be in the majority - Çoğunlukta olmak

50. He’ll make a good husband. - O iyi bir koca olacak.

51. Traditional male values - Geleneksel erkek değerleri

52. Manage a big company - Büyük bir şirketi yönetmek

There’s a major problem with parking in London. - Londra'da büyük bir park sorunu
var.

He’s majoring in Political Science. - O Siyaset Bilimi bölümünde okuyor.

In this city, Muslims are in the majority. - Bu şehirde Müslümanlar çoğunluktadır.

I need to make a phone call. - Bir telefon araması yapmam gerekiyor.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 129


It’s one of the most popular makes of automobiles on the market. - Piyasadaki en
popüler otomobil markalarından biridir.

Motor-racing has largely been a male preserve. - Motosiklet yarışı genellikle


erkeklerin yaptığı bir aktivite olmuştur.

Jane described her attacker as a white male aged about 25. - Jane, saldırganını
yaklaşık 25 yaşında beyaz bir erkek olarak tanımladı.

He was asked to manage a new department. - Kendisinden yeni bir departmanı


yönetmesi istendi.

53. The history of mankind - İnsanlık tarihi

54. It’s bad manners to spit. - Tükürmek kötü bir davranıştır.

55. On manual - Elle yapılan, manüel olarak

56. Manufactured goods - Üretilen mallar

57. Marry late - Geç evlenmek

One of the most important events in the history of mankind - İnsanlık tarihinin en
önemli olaylarından biridir

It seemed rather an odd manner of deciding things. - Bir şeylere karar vermek için
oldukça tuhaf bir yol gibi görünüyordu.

People in manual occupations have a lower life expectancy. - El emeği ile uğraşan
kişilerin yaşam beklentisi daha düşüktür.

Consult the manual if you have a problem. - Bir sorununuz varsa kullanma
kılavuzuna bakın.

If the media can manufacture stories like this, who are we supposed to believe? -
Medya bunun gibi hikâyeler uyduruyorsa, kime inanacağız?

Cost will determine the methods of manufacture. - Maliyet, üretim yöntemlerini


belirleyecektir.

I’m going to ask her to marry me on St Valentine’s Day. - Sevgililer Günü'nde ondan
benimle evlenmesini isteyeceğim.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 130


58. Have a marvellous time - Harika zaman geçirmek

59. Mass media - Kitle iletişim araçları

60. They’re a perfect match. - Onlar mükemmel bir çift.

61. School / class mates - Okul / sınıf arkadaşları

62. The material world - Maddi dünya

We had a marvellous time. - Harika zaman geçirdik.

The food had congealed into a sticky mass. - Yiyecekler yapışkan bir kütleye
dönüşmüştü.

A mass protest - Toplu bir protesto

Both countries have massed troops along the border. - Her iki ülke de sınır
boyunca asker yığınağı yaptı.

That shirt’s a perfect match for your blue skirt. - Bu gömlek, mavi eteğinizle
mükemmel bir uyum içindedir.

We painted the cabinets green to match the rug. - Dolapları halıya uyacak şekilde
yeşile boyadık.

How do women choose their mates? - Kadınlar eşlerini nasıl seçer?

Rabbits can be mated as early as siх months old. - Tavşanlar, altı aylık olduklarında
çiftleştirilebilirler.

Anita is collecting material for a novel. - Anita bir roman için malzeme topluyor.

The spiritual life is more important than material possessions. - Manevi hayat
maddi varlıklardan çok daha önemlidir.

63. Study mathematics - Matematik çalışmak

64. A matter of importance - Önemli bir konu

65. Mature for one’s age - Yaşına göre olgun

66. Maybe they’re right, maybe not. - Belki haklılar, belki değiller.

67. Have three meals a day - Günde üç öğün yemek yemek

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 131


She gets top marks in mathematics and chemistry. - Matematik ve kimyada en iyi
notları alıyor.

There are more important matters we need to discuss. - Tartışmamız gereken daha
önemli konular var.

It mattered a great deal to her what people thought of her. - İnsanların onun
hakkında ne düşündüğü onun için büyük önem taşıyordu.

Laura is very mature for her age. - Laura yaşına göre çok olgun.

She has matured into a fine writer. - Olgunlaştı ve mükemmel bir yazar oldu.

Do you think he’ll come back? – Maybe. - Sizce geri gelir mi? - Belki.

Why don’t you ask her out for a meal? - Neden onu yemek için dışarı
çıkarmıyorsun?

68. I mean it. - Ciddiyim / Doğru söylüyorum.

69. A man of means - Han hamam sahibi, çok parası olan kimse

70. In the meanwhile - Bu arada

71. Safety measures - Güvenlik önlemleri

72. Mechanism for doing something - Bir şey yapmak için mekanizma

The red light means ‘Stop’. - Kırmızı ışık "Dur" anlamına gelir.

He’s too mean to buy a present for his wife. - Karısına hediye alamayacak kadar
cimri.

For most people, the car is still their main means of transport. - Çoğu insan için
araba hala ana ulaşım aracıdır.

The flight will be announced soon. Meanwhile, please remain seated. - Yakında
uçuş duyurusu yapılacak. Bu arada, lütfen yerinizde kalın.

She was being measured for her wedding dress. - Gelinliği için ölçü alınıyordu.

Measures are being taken to reduce crime in the city. - Şehirde suç oranını
azaltmak için önlemler alınmaktadır.

Existing mechanisms for decision making - Mevcut karar verme mekanizmaları

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 132


73. A patient’s medical history - Hastanın tıbbi öyküsü

74. A medieval castle - Bir ortaçağ kalesi

75. A mediumsized business - Orta ölçekli bir işletme

76. Meet me at 8.00. - Saat 8.00'de buluşalım.

77. My heart melted when… - Ne zaman… kalbim yumuşadı.

The injury required urgent medical attention. - Yaralanma acil tıbbi müdahale
gerektirdi.

The plumbing in this house is positively medieval! - Bu evdeki sıhhi tesisat


kesinlikle orta çağdan kalma!

What size shirt does he wear - small, medium or large? - Hangi beden gömlek
giyiyor- küçük, orta veya büyük mü?

Advertising is a powerful medium. - Reklam güçlü bir araçtır.

Pleased to meet - Me too. - Tanıştığımıza memnun oldum. - Ben de.

Athletic / swimming meet - Atletizm / yüzme müsabakası

Melt the butter in a saucepan. - Tereyağını bir tencerede eritin.

78. Long-term memory - Uzun süreli hafıza

79. A child’s mental development - Bir çocuğun zihinsel gelişimi

80. Thanks for the ride home. - Don’t mention it. - Eve bıraktığınız için teşekkürler. -
Bir şey değil.

81. “The Merchant of Venice” - "Venedik tüccarı"

82. It’s merely bad luck. - Bu sadece kötü şans.

She has a terrible memory for names. - İsimler için berbat bir hafızası var.

Stress has an effect on both your physical and mental health. - Stresin hem fiziksel
hem de zihinsel sağlığınız üzerinde bir etkisi vardır.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 133


Some of the problems were mentioned in his report. - Raporunda bazı sorunlar
dile getirildi.

He made no mention of his wife’s illness. - Karısının hastalığından bahsetmedi.

He had a job with an Edinburgh wine merchant. - Edinburgh'lu bir şarap tüccarıyla
işi vardı.

He’s merely a boy – you can’t expect him to understand. - O sadece bir çocuk -
anlamasını bekleyemezsiniz.

83. Somebody’s greatest merit - Birinin en büyük meziyeti

84. Text message - Metin mesajı

85. Methods of birth control - Doğum kontrol yöntemleri

86. At midnight - Gece yarısında

87. A mild climate - Ilıman bir iklim

The film has the merit of being short. - Filmin bir meziyeti var - kısa olması.

It’s a fascinating book which merits attention. - İlgiyi hak eden sürükleyici bir
kitaptır.

Did you get my message? - Mesajımı aldın mı?

I think we should try again using a different method. - Bence farklı bir yöntem
kullanarak tekrar denemeliyiz.

We stayed there until way after midnight. - Gece yarısından sonra orada kaldık.

Both men looked at her in mild surprise. - Her iki adam da biraz şaşkınlıkla ona
baktı.

88. 70 miles per hour - Saatte 70 mil

89. Take military action - Askeri harekât yapmak

90. She’s a wife in a million. - Böyle bir eş milyonda birdir.

91. Make up one’s mind to do something - Bir şeyi yapmaya karar vermek

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 134


92. A mine of information (about / on something) - (Biri / bir şey üzerine) bir bilgi
hazinesi

We walked about half of mile. - Yaklaşık yarım mil yürüdük.

The United States is prepared to use military force to achieve its aims. - Amerika
Birleşik Devletleri, amaçlarına ulaşmak için askeri güç kullanmaya hazırdır.

The book sold more than a million copies. - Kitap bir milyondan fazla sattı.

He was a bright child with an enquiring mind. - Öğrenmeye meraklı zeki bir
çocuktu.

I don’t mind the heat, in fact I quite like it. - Sıcağa aldırmıyorum, aslında ondan
hoşlanıyorum bile.

You’ve got good legs - mine are too thin. - İyi bacakların var - benimkiler çok ince.

One of the largest coal mines in the country - Ülkenin en büyük kömür
madenlerinden biri

The company first started mining for salt in 1851. - Şirket, ilk olarak 1851 yılında
tuz madenciliğine başladı.

93. At a / the minimum - En azından / minimum / asgari

94. Foreign minister - Dışişleri bakanı

95. A minor problem - Küçük bir sorun

96. Just a minute! - Bir dakika!

97. Make life miserable - Hayatını zindan etmek, hayatı perişan etmek

The minimum age for retirement is 55. - Asgari emeklilik yaşı 55'tir.

At a minimum, we must recruit two new teachers. - En azından iki yeni öğretmen
almamız gerekiyor.

He was the Minister of Agriculture from 2000 to 2004. - 2000-2004 yılları arasında
Tarım Bakanı olarak görev yaptı.

We have made some minor changes to the program. - Programda bazı küçük
değişiklikler yaptık.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 135


This film contains material unsuitable for minors. - Bu film, reşit olmayanlar için
uygun olmayan unsurlar içermektedir.

Can I have a word? It will only take a minute. - Bir şey söyleyebilir miyim? Sadece
bir dakika sürecek.

Her handwriting is minute. - Onun el yazısı çok ufaktır.

I’ve been so miserable since Pat left me. - Pat beni terk ettiğinden beri çok
mutsuzum.

98. These figures are misleading. - Bu rakamlar yanıltıcıdır.

99. Will you miss me? - Beni özleyecek misin?

00. Mission completed. - Görev tamamlandı.

01. Mistake salt for sugar - Yanlışlıkla tuzu ile şekeri karıştırmak

02. Mix business with pleasure - İş ile eğlenceyi karıştırmak

The article was misleading, and the newspaper has apologized. - Makalede
yanıltıcı bilgiler vardı ve gazete özür diledi.

I’m absolutely starving - I missed lunch. - Ben açlıktan ölüyorum - öğle yemeğini
kaçırdım.

His main mission in life is to earn as much money as possible. - Hayatının temel
amacı mümkün olduğunca çok para kazanmaktır.

There must be some mistake with the bill. - Faturada bir yanlışlık olmalı.

You can’t mistake She’s the one with the long red hair. - Onu kimseyle
karıştıramazsın. Uzun kızıl saçları var.

First mix the butter and sugar together, then add the milk. - Önce tereyağı ve şekeri
karıştırın, ardından sütü ilave edin.

Add water to the cake mix and bake at 220 degrees for 20 minutes. - Kek
karışımına su ekleyin ve 220 derecede 20 dakika pişirin.

03. Have you got my mobile number? - Cep numaram sende var mı?

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 136


04. Moderate exercise - Orta tempolu egzersiz

05. Modern society - Modern toplum

06. Modest ambitions - Mütevazı istekler

07. Modify the plan - Planı değiştirmek

She’s more mobile now that she has her own car. - Artık kendi arabası olduğu için
daha çok geziyor.

Give me a call on my mobile. - Beni cep telefonumdan

Even moderate amounts of alcohol can be dangerous. - Orta düzeyde alkol bile
tehlikeli olabilir.

He learned to moderate his anger. - Öfkesini kontrol etmeyi öğrendi.

Computers are an essential part of modern life. - Bilgisayarlar modern yaşamın


önemli bir parçasıdır.

You’re too modest! You’ve been a great help to us. - Fazla mütevazısınız! Bize çok
yardımcı oldunuz.

The seats can be modified to fit other types of vehicle. - Koltuklar, diğer araç
türlerine uyacak şekilde değiştirilebilir.

08. A moist air - Nemli hava

09. A jelly mold - Jöle kalıbı

10. Sir... we have a mole. - Efendim, içimizde bir köstebek var.

111. Nobody could molest them till morning. - Sabaha kadar hiç kimse onları rahatsız
etmedi.

91. My mom says… - Annem der ki…

I think perhaps the stems of those flowers are still a little moist. - Sanırım bu
çiçeklerin sapları hâlâ biraz nemli.

A cake with a heart-shaped mold on it. - Üzerinde kalp şeklinde bir kalıp olan bir
pasta.

He has a mole on his left wrist. - Onun sol el bileğinde bir ben var.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 137


Officer, this man is trying to molest me. - Memur bey, bu adam bana sarkıntılık
ediyor.

My mom says I have to stay home tonight. - Annem bu gece evde kalmam
gerektiğini söylüyor.

13. From that moment on… - O andan itibaren…

14. Win a moral victory - Manevi zafer kazanmak

15. He’s kind; moreover, he’s clever. - O kibar biri, üstelik zekidir.

16. Hagia Sophia mosque - Ayasofya camii

17. Most people think so. - Çoğu insan öyle düşünüyor.

It was one of the most exciting moments in his life. - Bu, hayatındaki en heyecan
verici anlardan biriydi.

A moral duty to obey the law - Yasalara uymak ahlaki bir vazifedir

A young woman of loose morals - Bozuk ahlaklı genç bir kadın

The rent is reasonable and, moreover, the location is perfect. - Kira makul ve
üstelik konumu da mükemmeldir.

Some say there was a mosque here once. - Bazıları burada bir zamanlar cami
olduğunu söylüyor.

Most of all, I just felt sad that it was over. - En çok da bittiği için üzülüyordum.

Most research in this field has been carried out by the Russians. - Bu alandaki
araştırmaların çoğu Ruslar tarafından gerçekleştirilmiştir.

She’s one of the most experienced teachers in the district. - Bölgedeki en deneyimli
öğretmenlerden biridir.

18. The class is mostly Russian. - Sınıfta çoğunlukla Ruslar var.

19. When the train is in motion - Tren hareket halindeyken

20. Motive for (doing) something - Bir şey (yapmak) için motive etmek

21. Next move - Sonraki hamle, sonraki adım

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 138


22. Boots caked with mud - Üzeri çamurla kaplanmış çizmeler

Green teas are mostly from China or Japan. - Yeşil çaylar çoğunlukla Çin veya
Japonya'dan gelir.

The rocking motion of the boat made Liz feel sick. - Teknenin sallanma hareketi
Liz'in midesini bulandırdı.

He motioned to the barman to refill their glasses. - Barmene bardaklarını yeniden


doldurması için el ile işaret etti.

The police believe the motive for this murder was jealousy. - Polis, bu cinayetin
nedeninin kıskançlık olduğuna inanıyor.

Water provided the motive power for the mill. - Değirmenin hareket gücünü su
sağladı.

Could you move your car, please? It’s blocking the road. - Arabanı çeker misin
lütfen? Yolu kapatıyor.

Taking the position was a good career move. - Bu görevi almak, iyi bir kariyer
hamlesiydi.

By the end of the game, all the kids were covered with mud. - Oyunun sonunda
bütün çocuklar çamur içindeydi.

23. Multiply by five - Beşle çarpmak

24. Murder victim / weapon - Cinayet kurbanı / silahı

25. Relax your stomach muscles. - Karın kaslarınızı gevşetin.

26. The British Museum - İngiliz Müzesi

27. By mutual agreement - Karşılıklı anlaşma ile

Multiply the total by 12. - Toplamı 12 ile çarpın.

On the night the murder was committed, he was out of the country. - Cinayetin
işlendiği gece ülke dışındaydı.

He was convicted of murdering a policeman. - Bir polis memurunu öldürmekten


suçlu bulundu.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 139


Regular exercise will help to strengthen your muscles. - Düzenli egzersiz
kaslarınızı güçlendirmeye yardımcı olacaktır.

Joe and Tony muscled their way through the crowd. - Joe ve Tony kalabalığı
yararak ilerlediler.

The museum has an extensive collection of early photographs. - Müze, eski


fotoğraflardan oluşan geniş bir koleksiyona sahiptir.

Mutual respect is necessary for any partnership to work. - Herhangi bir ortaklığın
yürümesi için karşılıklı saygı gereklidir.

28. Be a mystery (to somebody) - (Biri için) gizemli olmak

29. Explode / dispel a myth - Efsaneyi ortadan kaldırmak

The police never solved the mystery of Gray’s disappearance. - Polis, Gray'in
ortadan kaybolmasının gizemini asla çözemedi.

It was important to dispel the myth that Aids was a gay disease. - AIDS'in bir
eşcinsel hastalığı olduğu efsanesini ortadan kaldırmak önemliydi.

30. The two cities, namely Paris and Madrid - Paris ve Madrid olarak adlandırılan iki
şehir

31. Have a narrow escape - Paçayı sıyırmak, ucuz kurtulmak (deyim)

32. The world’s leading industrial nations - Dünyanın önde gelen sanayi ülkeleri

33. A native speaker of English - Ana dili İngilizce olan biri

34. Natural disasters - Doğal afetler

Three students were mentioned, namely John, Sarah and Sylvia. - John, Sarah ve
Sylvia adlı üç öğrenciden bahsedildi.

The stairs were very narrow. - Merdivenler çok dardı.

The track divided into two and narrowed. - Parkur ikiye ayrılıp daralıyordu.

The President’s radio broadcast to the nation - Cumhurbaşkanı’nın radyodan ulusa


seslenişi

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 140


They never saw their native land again. - Ana vatanlarını bir daha hiç görmediler.

He has become a native of Glasgow. - Glasgow'un yerlisi oldu.

My favorite occupation is the study of the natural world. - Benim en sevdiğim


meslek, doğal yaşamı incelemektir.

35. Did you win? - Naturally. - Kazandın mı? - Tabii ki.

36. The laws / forces of nature - Doğa kanunları / doğal afetler

37. I drive and he navigates. - Ben sürüyorum ve o yön gösteriyor.

38. Nearly 20 years ago - Yaklaşık 20 yıl önce

39. Expensive cafe’s aren’t necessarily the best. - Pahalı kafeler ille de en iyisi
değildir.

40. Do the necessary - Gerekli olanı yapmak

Naturally, you’ll want to discuss this with your wife. - Doğal olarak, bunu eşinizle
tartışmak isteyeceksiniz.

She was by nature a very affectionate person. - Doğası gereği çok sevecen bir
insandı.

We navigated using a map and compass. - Harita ve pusula kullanarak yönümüzü


belirledik.

Michelle’s nearly twenty. - Michelle neredeyse yirmi yaşındadır.

Expensive restaurants aren’t necessarily the best. - Pahalı restoranlar mutlaka en


iyisi değildir.

The booklet provides all the necessary information about college. - Kitapçık,
üniversite hakkında gerekli tüm bilgileri içerir.

41. A gold necklace - Altın kolye

30. Give a negative answer - Olumsuz bir cevap vermek

31. Years / centuries of neglect - İhmal yılları / asırlarca ihmalkârlık

32. Next-door neighbours - Kapı komşuları

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 141


33. Be neither one thing nor the other - Ne o ne de o olmak, ikisine de benzememek
(deyim)

34. Have a nervous breakdown - Sinir krizi geçirmek

And that necklace - 21st dynasty. - Ve o gerdanlık, 21. Hanedan'a ait.

My drinking was starting to have a negative effect on my work. - İçki içmem işimi
olumsuz etkilemeye başlamıştı.

Answer / reply in the negative - Olumsuz yanıt vermek / reddetmek

She smoked and drunk, neglected the children, and left the clothes unmended. -
Sigara ve içki içer, çocukları ihmal edip kıyafetlerine de bakmazdı.

After years of neglect, the roads were full of potholes. - Yıllarca süren ihmalden
sonra yollar çukurlarla doluydu.

FBI agents were interviewing all their friends and neighbours. - FBI ajanları tüm
arkadaşları ve komşularıyla görüşüyorlardı.

I don’t like horror films. - Me neither. - Korku filmlerini sevmem. - Ben de öyle.

The equipment is neither accurate, nor safe. - Ekipman ne doğru ne de güvenlidir.

Stop looking at me like that. You’re making me nervous. - Bana öyle bakmayı kes.
Beni sinirlendiriyorsun.

47. He’s rich; nevertheless, he’s unhappy. - O zengin, buna rağmen mutsuzdur.

48. A local / national newspaper - Yerel / ulusal gazete

49. Of noble birth - Asil

50. Nod one’s approval / agreement - Başı ile onaylamak, anlaşmak için başını
sallamak

51. What’s that noise? - Bu gürültü de ne?

52. None of it is true. - Hiçbiri doğru değil.

What you said was true. It was, nevertheless, a little unkind. - Söylediğin doğruydu.
Yine de biraz kabaydı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 142


Without Gutenberg, there would be no books, no newspapers, no magazines. -
Gutenberg olmasaydı kitap, gazete, dergi olmazdı.

It’s very noble of you to spend all your weekends helping the old folk. - Tüm hafta
sonlarınızı yaşlılara yardım ederek geçirmeniz çok asil bir davranış.

I asked her if she was ready to go, and she nodded. - Ona gitmeye hazır olup
olmadığını sordum ve o başını evet anlamında salladı.

The woman greeted us with a nod of the head. - Kadın bizi başı ile selam vererek
karşıladı.

Try not to make a noise when you go upstairs. - Yukarı çıkarken ses çıkarmamaya
çalışın.

Even an old car is better than none. - Eski arabanın olması bile hiç olmamasından
iyidir.

I was none the wiser after his explanation. - Onun açıklamasından sonra da ben
hala bir şey anlamadım.

53. It is (a) nonsense to do something - Bir şey yapmak saçmalıktır

54. It was not my fault, nor his. - Bu ne benim suçumdu ne de onun.

55. Write a note to somebody - Birine not yazmak

56. Take notice of somebody / something - Birini / bir şeyi fark etmek

57. Notify (one) about (something) - (Birini bir konuda) bilgilendirmek

58. She had no notion what he meant. - Ne demek istediğine dair hiçbir fikri yoktu.

I’m a prisoner in my own home. - Nonsense! - Ben kendi evimde bir mahkûmum. -
Saçmalık!

Neither Matt nor Julie said anything. - Ne Matt ne de Julie hiçbir şey söylemedi.

I was going to write Kathy a note, but decided to call her instead. - Kathy'ye bir not
yazacaktım ama onun yerine onu aramaya karar verdim.

Note how she is holding the racket. - Raketini nasıl tuttuğuna dikkat edin.

I didn’t notice any smoke. - Hiç duman fark etmedim.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 143


I waved but they took no notice. - El salladım ama fark etmediler.

You should notify the police if you are involved in a road accident. - Bir trafik
kazasına karışırsanız polise haber vermelisiniz.

She had only a vague notion of what she wanted to do. - Ne yapmak istediğine dair
düşüncesi belli belirsizdi.

59. Romantic / historical / science fiction novel - Romantik / tarihi / bilim kurgu romanı

60. The poets of nowadays - Günümüzün şairleri

61. Too numerous to mention / list - Çok sayıda / saymakla bitmeyen

62. A male nurse - Erkek hemşire

63. Nursing home - Huzurevi, bakımevi

64. Poor / good nutrition - Yetersiz / iyi beslenme

A novel by Jane Austen - Jane Austen'ın bir romanı

What a novel idea! - Ne yeni bir fikir!

Nowadays people are rarely shocked by the intimate scenes they see on television.
- Günümüzde insanlar televizyonda gördükleri samimi sahneler karşısında nadiren
şok oluyorlar.

Numerous attempts have been made to hide the truth. - Gerçeği saklamak için çok
sayıda girişimde bulunuldu.

The school nurse sent John home. - Okul hemşiresi John'u eve gönderdi.

He’s been nursing an elderly relative. - Yaşlı bir akrabasına bakıyor.

I’d love to go into nursing. - Hemşire olmak isterdim.

Poor nutrition can cause heart disease in later life. - Yetersiz beslenme ileriki
yaşlarda kalp hastalığına neden olabilmektedir.

65. Obey the law - Yasaya uymak

66. An object of desire - Arzu nesnesi

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 144


67. Achieve the objective - Amaca ulaşmak

68. Feel obliged to do something - Bir şey yapmaya mecbur hissetmek

69. An obscene publication - Yakışıksız yayın

70. For some obscure reason - Bazı belirsiz sebeplerden dolayı

Soldiers are expected to obey orders without questioning them. - Askerlerin emirleri
sorgulamadan yerine getirmeleri beklenir.

The object of the game is to improve children’s math skills. - Oyunun amacı
çocukların matematik becerilerini geliştirmektir.

If no one objects, I would like Mr Smith to be present. - Kimsenin itirazı yoksa Bay
Smith'in burada olmasını isterim.

The main objective was to improve children’s knowledge of geography. - Temel


amaç çocukların coğrafya bilgisini geliştirmekti.

It’s hard to give an objective opinion about your own children. - Kendi çocuklarınız
hakkında tarafsız bir fikre sahip olmak zordur.

Circumstances had obliged him to sell his business. - Koşullar onu işini satmak
zorunda bırakmıştı.

When I first got here, I found it almost obscene. - Buraya ilk geldiğimde, neredeyse
şoke oldum.

The details of his life remain obscure. - Hayatının ayrıntıları belirsizliğini koruyor.

The view was obscured by mist. - Manzara sisin arkasına gizlenmişti.

71. Observe the comet - Kuyruklu yıldızı gözlemlemek

72. Obstacle race - Engelli yarış

73. Obstruct the traffic - Trafiği engellemek

74. Obtain something from somebody/something - Birinden/ bir şeyden bir şey elde
etmek

75. For obvious reasons - Belli sebeplerden dolayı

76. On special occasions - Özel günlerde

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 145


It was observed that 40 percent of patients had high blood pressure. - Hastaların
yüzde 40'ında yüksek tansiyon olduğu gözlendi.

Women still have to overcome many obstacles to gain equality. - Kadınların eşitliği
sağlamak için hâlâ birçok engeli aşması gerekiyor.

There was a pillar obstructing our view. - Görüşümüzü engelleyen bir sütun vardı.

Further information can be obtained from head office. - Daha fazla bilgiyi merkez
ofisten edinebilirsiniz.

For obvious reasons the police cannot give any more details about the case. - Belli
sebeplerden dolayı polis davayla ilgili herhangi bir ayrıntı veremez.

I’m saving this bottle of champagne for a special occasion. - Bu şampanya şişesini
özel bir durum için saklıyorum.

77. We only see each other occasionally. - Sadece arada bir görüşüyoruz.

78. A well-paid occupation - Yüksek maşlı bir meslek

79. Occupy a high position - Yüksek bir pozisyonda olmak

80. It occurs to somebody to do something - Birinin bir şey yapması aklına gelmek

81. Swim in the ocean - Okyanusta yüzmek

Occasionally Alice would look up from her books. - Bazen Alice başını
kitaplarından kaldırırdı.

Please state your name, address and occupation. - Lütfen isminizi, adresinizi ve
mesleğinizi belirtiniz.

Football occupies most of my leisure time. - Boş zamanımın çoğunu futbol alıyor.

The explosion occurred at 18.30. - Patlama saat 18.30'da meydana geldi.

She stood on the beach, gazing at the ocean. - Sahilde durmuş okyanusa
bakıyordu.

82. It is odd (that) - Gariptir ki (onu)

83. Be offended by / at something - Bir şeye kırgın olmak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 146


84. Offer to do something - Bir şey yapmayı teklif etmek

85. A police officer - Polis memuru

86. Official statistics - Resmi istatistikler

87. An oil company - Bir petrol şirketi

I take the odd day off work. - Arada sırada tek günlük izin alıyorum.

Liz was offended by such a personal question. - Böyle kişisel bir soru Liz'i
gücendirdi.

Can I offer you something to drink? - Sana içecek bir şeyler ikram edebilir miyim?

Thank you for your offer of help. - Yardım teklifiniz için teşekkür ederiz.

The police officer was injured during the rioting. - Çıkan olaylarda polis memuru
yaralandı.

A government official - Bir hükümet yetkilisi

You will have to get official permission first. - İlk önce resmi izin almanız
gerekecek.

Lavender oil - this oil is also a natural microbial oil. - Lavanta yağı - bu yağ aynı
zamanda doğal bir mikrobiyal yağdır.

88. Оnce upon a time… - Evvel zaman içinde… / Bir zamanlar…

89. An ongoing process / investigation - Devam eden bir süreç / soruşturma

90. Operate in all weather conditions - Her türlü hava koşulunda çalışır

91. In my opinion - Bence, benim fikrime göre

92. Worthy opponent - Layık rakip

93. Take / seize / use an opportunity - Fırsatı yakalamak / kaçırmamak /


değerlendirmek

I’ve only met her once. - Onunla sadece bir kez karşılaştım.

The oncemighty steel industry - Bir zamanların güçlü çelik endüstrisi

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 147


Creating and maintaining a successful website requires ongoing effort. - Başarılı bir
web sitesi oluşturmak ve sürdürmek, sürekli çaba gerektirir.

The bus is designed to operate in all weather conditions. - Otobüs her türlü hava
koşulunda çalışacak şekilde tasarlanmıştır.

The two women had very different opinions about drugs. - İki kadının uyuşturucu
konusunda çok farklı görüşleri vardı.

He is admired even by his political opponents. - Siyasi muhalifleri tarafından bile


takdir ediliyor.

This is an ideal opportunity to save money on a holiday to Crete. - Bu, Girit'te


geçireceğimiz tatil parasını biriktirmek için harika bir fırsattır.

94. Oppose somebody’s marriage - Birinin evliliğine karşı çıkmak

95. Be optimistic about something - Bir konuda iyimser olmak

96. Have no option (but to do something) - (Birşey yapmak için) başka seçeneği
olmamak

97. An apple / cherry orchard - Bir elma / kiraz bahçesi

98. Made to order - Sipariş üzerine yapmak

99. Out of the ordinary - Olağandışı, sıra dışı

Congress is still continuing to oppose the President’s healthcare budget. - Kongre,


Başkan'ın sağlık bütçesine hala karşı çıkmaya devam ediyor.

Andrew took a more optimistic view. - Andrew'un daha iyimser bir görüş açısı
vardı.

She had no option but to stay for an extra year. - Fazladan bir yıl daha kalmaktan
başka seçeneği yoktu.

I love this orchard and the peach trees which bloomed here. - O bahçeyi ve çiçek
açmış şeftali ağaçlarını seviyorum.

Goods will be sent within 24 hours of receiving your order. - Ürünler, siparişin
alındığı tarihten itibaren 24 saat içinde gönderilecektir.

The book is about ordinary people. - Kitap sıradan insanlarla ilgilidir.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 148


00. Organ transplants - Organ nakli

01. Marine organisms - Deniz hayvanları, deniz organizmaları

02. World Health Organization - Dünya Sağlık Örgütü

03. Country / place of origin - Menşei ülke / anavatan

04. He is ostensibly the hero of this book. - Görünüşe göre o bu kitabın kahramanı.

05. A lot of people think otherwise. - Birçok insan aksini düşünüyor.

In Arizona, 480 people are waiting for organ transplants. - Arizona'da 480 kişi
organ nakli için bekliyor.

All living organisms have to adapt to changes in environmental conditions. - Tüm


canlı organizmalar çevre koşullarındaki değişikliklere uyum sağlamak zorundadır.

The public expect high standards from any large organization. - Halk, herhangi bir
büyük kurumdan yüksek standartlar beklemektedir.

The tradition has its origins in the Middle Ages. - Geleneğin kökenleri Orta Çağ'a
dayanmaktadır.

He was discharged from the army, ostensibly for medical reasons. - Görünüşe
göre tıbbi nedenlerden dolayı ordudan terhis edildi.

You’ll have to go now, otherwise you’ll miss your bus. - Şimdi gitmen gerekiyor
yoksa otobüsünü kaçıracaksın.

06. I ought to call Nick. - Nick'i aramam gerekiyor.

07. The outcome of the election - Seçim sonuçları

08. Outer space - Uzay, uzay boşluğu

09. Korea’s agricultural output - Kore'nin tarımsal üretimi

10. At / from the outset (of something) - (Bir şeyin) başında / başından

11. An outstanding scholar - Önde gelen bilim insanı

You really ought to quit smoking. - Sigarayı gerçekten bırakmanız gerekiyor.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 149


It was impossible to predict the outcome of the election. - Seçimin sonucunu
tahmin etmek imkânsızdı.

Remove the tough outer leaves. - Dıştaki sert yaprakları çıkarın.

Output is up 10 percent on last year. - Üretim geçen yıla göre yüzde 10 arttı.

We knew from the outset that we were unlikely to win. - Kazanamayacağımızı


başından beri biliyorduk.

His performance was outstanding. - Performansı olağanüstüydü.

12. The overall result is… - Genel sonuç şu şekildedir…

13. Overcome the fear of death - Ölüm korkusunun üstesinden gelmek

14. A room overlooking the sea - Deniz manzaralı bir oda

15. Overseas travel - Yurtdışı yolculuk

16. General overview - Genel bakış

17. An overwhelming majority - Ezici bir çoğunluk

The overall cost of the exhibition was $400,000. - Serginin toplam maliyeti 400 bin
dolardı.

What will it cost, overall? - Genel olarak maliyeti ne olacak?

He struggled to overcome his shyness. - Utangaçlığını yenmeye çalıştı.

It is easy to overlook a small detail like that. - Böyle küçük bir detayı gözden
kaçırmak kolaydır.

Chris is going to work overseas. - Chris yurtdışında çalışacak.

Overseas students / overseas investment - Yabancı öğrenciler / yurtdışı yatırım

I'll just give you an overview of the job. - Size sadece işin bir özetini vereceğim.

An overwhelming sense of guilt / an overwhelming force - Aşırı derecede


suçluluk duygusu / ezici bir güç

18. Owe somebody money / $10 - Birine borçlu olmak / birine 10 dolar borçlu olmak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 150


19. Long eared owl - Kulaklı orman baykuşu

20. Own one’s own home - Kendi evine sahip olmak

21. Oxygen tube - Oksijen tüpü

22. Oyster shell - İstiridye kabuğu

I still owe you for the taxi. - Sana hâlâ taksi borcum var.

Like an owl in an ivy bush - Bir sarmaşık çalısındaki bir baykuş gibi, boş gözlerle /
anlamsız anlamsız bakma (deyim)

Every dance has its own rhythm. - Her dansın kendine özgü bir ritmi vardır.

She acts like she owns the place. - Sanki mekânın sahibiymiş gibi davranıyor.

Iron supplies mother and child with vital oxygen. - Demir, anne ve bebeğe, hayati
öneme sahip olan oksijeni sağlar.

Cultured Pearls form over time inside the oyster or mussel in their natural
environment. - Kültür İncileri, istiridye veya midye içerisinde doğal ortamlarında
zamanla oluşur.

23. Ease / relieve / kill pain - Ağrıyı hafifletmek / dindirmek / kesmek

24. A pair of socks / shoes - Bir çift çorap / ayakkabı

25. You look pale. - Solgun görünüyorsun.

26. Piece / sheet of paper - Kâğıt parçası / kâğıt sayfa

27. A paragraph in the London papers - Londra gazetelerinde yer alan makale

28. Have no parallel in history - Tarihte benzeri olmayan

I had a nasty pain in my leg. - Bacağımda şiddetli bir ağrı vardı.

It pains me to think that he betrayed me. - Bana ihanet ettiğini düşünmek bana acı
veriyor.

For the next exercise, you'll need to work in pairs. - Bir sonraki alıştırma için, çiftler
halinde çalışmanız gerekecek.

He suddenly went pale. - Birden bembeyaz oldu.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 151


Today’s economic problems pale in comparison with those of the 1930s. -
Günümüzün ekonomik sorunları 1930 yıllarındaki ile karşılaştırıldığında sönük
kalıyor.

You’ll read about it in tomorrow’s paper. - Bunu yarınki gazetede okuyacaksınız.

The opening paragraphs of the novel - Romanın açılış paragrafları

The poverty of hill farmers had no parallel. - Dağlık bölge çiftçilerinin yoksulluğu
emsalsizdi.

The railway is parallel with the canal. - Demiryolu kanala paralel ilerlemektedir.

His career parallels that of his father. - Onun kariyeri babasınınkiyle benzerlik
gösteriyor.

29. To parcel something up - Bir şeyi paketlemek

18. Hurry up! - Pardon? - I said hurry up! - Acele et! - Pardon? - Çabuk ol dedim!

19. Loving parents - Sevgi dolu ebeveynler

20. A walk in the park - Parkta bir yürüyüş

21. Take an active part in something - Bir şeyde aktif rol almak

22. Participate actively in something - Bir şeye aktif olarak katılmak

Waiting for the post, I'm expecting a parcel. - Posta bekliyorum, bir koli gelecek.

Hurry up, Kate! - Pardon? - Acele et, Kate! - Ne dedin?

He could never pardon her for the things she had said. - Söylediği şeyler için onu
asla affedemezdi.

He was convicted but was granted a royal pardon. - Suçlu bulunmuş ancak kraliyet
affı çıkarılmıştı.

Children under fourteen should be accompanied by a parent. - On dört yaşından


küçük çocuklara bir ebeveyn eşlik etmelidir.

Let’s go for a walk in the park. - Hadi parkta yürüyüşe gidelim.

Could someone take the part of Romeo, please? - Biri Romeo rolünü üstlenebilir
mi lütfen?

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 152


He has parted from his wife. - Eşinden ayrılmıştır.

Everyone in the class is expected to participate in the discussions. - Sınıftaki


herkesin tartışmalara katılması beklenir.

35. Dust particles - Toz parçacıkları

36. What did you want? - Nothing in particular. - Ne istemiştin? - Özel bir şey yok.

37. Throw / give a party - Parti düzenlemek / vermek

38. A mountain pass - Dağ geçidi

39. Read the following passage. - Aşağıdaki pasajı okuyun.

40. Passenger seat - Yolcu koltuğu

There’s not a particle of truth in what he says. - Söylediklerinde en ufak bir


doğruluk payı yok.

In this particular case, no one else was involved. - Bilhassa bu durumda, başka
kimse dahil olmadı.

He sees himself as the innocent party in this dispute. - Bu anlaşmazlıkta kendisini


masum taraf olarak görmektedir.

Are you going to the party tonight? - Bu gece partiye gidiyor musun?

Could you pass the salt, please? - Tuzu uzatır mısın lütfen?

The bridge isn’t strong enough to allow the passage of heavy vehicles. - Köprü, ağır
araçların geçişine izin verecek kadar güçlü değildir.

Neither the driver nor the passengers were hurt. - Ne sürücü ne de yolcular
yaralandı.

41. Love and passion - Aşk ve tutku

42. Passive smoking - Pasif içicilik

43. It’s long past your bedtime - Senin yatma saatin çoktan geçti.

44. My favorite pastime is strolling along the shore. - En sevdiğim eğlence kıyı
boyunca gezmektir.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 153


45. Block somebody’s path - Birinin yolunu kapatmak

46. Doctor and patient - Doktor ve hasta

Gardening was her great passion. - Bahçecilik onun en büyük tutkusuydu.

Kate seems to take a very passive role in the relationship. - Kate ilişkide oldukça
pasif bir rol üstleniyor gibi görünüyor.

Transform the sentence into the passive. - Cümleyi edilgen hale dönüştürün.

Judging by her past performance, Jane should do very well. - Geçmişteki


performansına bakılırsa Jane çok iyi iş çıkarmış olmalı.

It was past midnight when the party ended. - Parti bittiğinde saat gece yarısını
geçmişti.

She waved as she drove past. - Yanından geçerken el salladı.

Reading comics is usually viewed as the pastime of children. - Çizgi roman okumak
genellikle çocukların eğlencesi olarak görülür.

Follow the path along the river to the bridge. - Nehir boyunca köprüye giden yolu
takip edin.

He was my patient last year. - Geçen sene benim hastamdı.

Louise was very patient with me. - Louise bana karşı çok sabırlıydı.

47. Behaviour patterns - Davranış kalıpları

36. Pause to do something - Bir şey yapmak için ara vermek

37. Pay cash - Nakit ödemek

38. Cast / throw pearls before swine - Eşek hoşaftan ne anlar, nefesini boşa tüketmek
(deyim)

39. Feel peculiar - Tuhaf hissetmek

40. Set somebody apart from somebody’s peers - Birini yaşıtlarından ayırmak

Make a pattern for the zigzag edge. - Zigzag kenarı için bir desen oluşturun.

He paused for breath, then continued up the hill. - Soluklanmak için durakladı,
sonra tepeye doğru çıkmaya devam etti.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 154


After a long pause, she went on. - Uzun bir aradan sonra devam etti.

Can I pay by credit card? - Kredi kartı ile ödeme yapabilir miyim?

Teachers were awarded a 6% pay rise. - Öğretmenlere %6 maaş zammı verildi.

Thank you for those pearls of wisdom, Emma. - Bu aklın incileri için teşekkür
ederim, Emma.

It seems very peculiar that no one noticed Katе had gone. - Kimsenin Kate'nin
gittiğini fark etmemesi oldukça tuhaf görünmekte.

American children did less well in math than their peers in Japan. - Amerikalı
çocuklar matematikte Japonya'daki akranlarından daha az başarılıydı.

He was peering through the wet windscreen at the cars ahead. - Islak ön camdan
önlerindeki arabalara bakıyordu.

53. The death penalty - Ölüm cezası

54. Perceive danger - Tehlikeyi sezmek

55. Visual perception - Görsel algı

56. Perform a task / job / duty - Ödev / iş / görev yapmak

57. Perhaps 200 people were there. - Belki 200 kişi oradaydı.

58. I’m not going, period! - Ben gitmiyorum, nokta!

No littering. Penalty $500. - Çöp atmayınız. Cezası 500 dolar.

Cats are not able to perceive colours. - Kediler renkleri algılayamaz.

Alcohol reduces your perception of pain. - Alkol ağrı algınızı azaltır.

The leadership cannot be expected to perform miracles. - Yöneticilerden mucizeler


gerçekleştirmesi beklenemez.

Perhaps it will snow tomorrow. - Belki yarın kar yağar.

His playing improved in a very short period of time. - Oyunculuğu çok kısa sürede
gelişti.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 155


59. Perk oneself up - Canlanmak

48. Permanent teeth - Kalıcı dişler

49. Permit somebody to do something - Birine bir şey yapmasına izin vermek

50. Persist in (doing) something - Bir şeyde (yapmakta) ısrar etmek

51. Have a personal interest - Özel ilgiye sahip olmak, şahsi çıkarları olan

52. The artist’s use of perspective - Sanatçının bakış açısını kullanması

A mobile phone is one of the perks of the job. - Cep telefonu bu işin
avantajlarından biridir.

He gave up a permanent job in order to freelance. - Serbest çalışmak için sürekli


işten vazgeçti.

Dogs are not permitted inside the shop. - Köpeklerin mağazaya girmesine izin
verilmemektedir.

A permit is required for fishing in the canal. - Kanalda balık tutmak için izin
alınması gerekmektedir.

If the pain persists, you must see a doctor. - Ağrı devam ederse bir doktora
görünmelisiniz.

Style and colour are matter of personal taste. - Tarz ve renk kişisel zevk
meselesidir.

The novel is written from a child’s perspective. - Roman, bir çocuğun bakış
açısına dayandırılarak yazılmıştır.

65. Persuade somebody to do something - Birini bir şey yapmaya ikna etmek

66. Be in / out of phase with something - Bir şeyle uyum içerisinde olmak / olmamak

67. Natural / historic / social phenomenon - Doğal /tarihi /sosyal olgu

68. Somebody’s philosophy of life - Birinin hayat felsefesi

69. Physical examination - Fiziksel muayene

70. Family physician - Aile hekimi

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 156


Don’t let yourself be persuaded into buying things you don’t want. - Kendinizi
istemediğiniz şeyleri satın almaya ikna etmeyin.

The work will be carried out in phases. - Çalışmalar aşamalı olarak


gerçekleştirilecektir.

The closure of the regional offices was phased over an 18-month period. - Bölge
müdürlüklerinin kapatılması 18 aylık bir süreçte aşamalı olarak gerçekleştirilmiştir.

Language is a social and cultural phenomenon. - Dil, toplumsal ve kültürel bir


olgudur.

Emma studies philosophy at university. - Emma üniversitede felsefe

She was in constant physical pain. - O sürekli fiziksel acı içindeydi.

Only a physician can diagnose the disease. - Hastalığı sadece bir doktor teşhis
edebilir.

71. Don’t pick your nose! - Burnunu karıştırma!

72. A piece of paper / wood - Bir parça kağıt / tahta

73. Piles of letters from viewers - İzleyicilerden gelen mektup yığınları

74. Take / have pity on somebody - Birine merhamet göstermek, güç durumdaki birine
acımak

75. Your place of work - Sizin iş yeriniz

76. Pivot on (something) - (Bir şeye) dayanmak / bağlı olmak

I don’t know which colour to pick. - Hangi rengi seçeceğimi bilmiyorum.

Have a look at the menu and take your pick. - Menüye bakın ve seçiminizi yapın.

Some of the pieces seem to be missing. - Bazı parçalar eksik gibi görünüyor.

All that remained of the old house was a pile of rubble. - Eski evden geriye kalan
tek şey bir moloz yığınıydı.

The room was piled up with boxes. - Oda kutularla dolup taşmıştı.

It’s a pity that he didn’t accept the job. - Onun işi kabul etmemesi üzücü.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 157


Sam pitied his grandmother there alone, never going out. - Sam büyükannesi için,
o yalnız, hiçbir yere gitmiyor diye üzülüyordu.

Make sure you keep the key in a safe place. - Anahtarı güvenli bir yerde
sakladığınızdan emin olun.

She poured the doctor a cup of coffee and placed it on the table. - Doktora bir
fincan kahve koydu ve masanın üzerine koydu.

Each pivot point level can be used for support or resistance. - Her destek noktası
seviyesi, destek veya direnç için kullanılabilir.

77. As plain as day - Gün gibi ortada, apaçık ortada (deyim)

78. By plane - Uçakla

79. The planet Earth - Dünya gezegeni

80. A huge chemical plant - Büyük bir kimya tesisi

81. It is pleasant to do something - Bir şeyi memnuniyetle yapmak

82. Take the pledge - Yemin etmek

Let me make it plain. We do not want you here. - Şunu açıklığa kavuşturmama izin
verin. Seni burada istemiyoruz.

The grassy plain gave way to an extensive swamp. - Yeşil ovalar yerini geniş bir
bataklığa bırakıyordu.

It’s just plain crazy to spend all your pay as soon as you get it. - Tüm maaşını alır
almaz harcamak düpedüz bir çılgınlıktır.

Horizontal / vertical plane - Yatay / düşey düzlem

He planned the edge of the door. - Bir planya ile kapının kenarını düzeltti.

A plane surface - Düz yüzey

Is there life on other planets? - Diğer gezegenlerde yaşam var mı?

Don’t forget to water the plants. - Bitkileri sulamayı unutmayın.

Kate! What a pleasant surprise! - Kate! Ne hoş bir sürpriz!

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 158


He made a solemn pledge to the American people. - Amerikan halkına ciddi bir
taahhütte bulundu.

83. Have plenty of time - Bolca vakti olmak

84. Prove one’s point - Birinin görüşünü ispatlamak

85. Have a perfect poise - Mükemmel bir duruşa sahip olmak

86. Poison gas - Zehirli gaz

87. Russia’s foreign policy - Rusya'nın dış politikası

88. Polish up one’s English - İngilizcesini geliştirmek

No need to hurry - you’ve got plenty of time. - Acele etmenize gerek yok - bolca
zamanınız var.

I decided to write a poem about how I felt. - Hissettiğim şeyler hakkında bir şiir
yazmaya karar verdim.

I agree with John’s point about keeping the costs down. - John'un maliyetleri
düşürme konusundaki görüşüne katılıyorum.

He stood up and pointed his finger at me. - Ayağa kalktı ve parmağı ile beni işaret
etti.

Recovering poise, he congratulated his opponent. - Dengesini toparlayarak rakibini


tebrik etti.

Belladonna and red arsenic are deadly poisons. - Bellâdonna ve kırmızı arsenik
ölümcül zehirlerdir.

He killed several people by poisoning their tea. - Çaylarını zehirleyerek birkaç


kişiyi öldürdü.

The company has adopted a strict no-smoking policy. - Şirket, sıkı bir sigara karşıtı
politika benimsemiştir.

Polish the lenses with a piece of tissue. - Lensleri bir parça yumuşak bezle silin.

Kate’s writing lacks polish. - Kate'in yazılarında zarafet yok.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 159


89. Be polite to ladies - Bayanlara karşı kibar olmak

90. A political leader - Siyasi lider

91. Take a poll - Anket düzenlemek

92. Environmental pollution - Çevre kirliliği

93. Across the pond - Atlas okyanus’unun öteki kıyısı (deyim), denizaşırı

94. Be popular with / among somebody - Birileri arasında popüler olmak

We left the party as soon as it was polite to do so. - Bunu yapmak kibar olur olmaz
partiden ayrıldık.

Education is now a major political issue. - Eğitim artık önemli bir siyasi meseledir.

Most students polled said they preferred the new system. - Ankete katılan
öğrencilerin çoğu yeni sistemi tercih ettiklerini söyledi.

The chemicals have been identified as a source of pollution. - Kimyasalların kirlilik


kaynağı olduğu belirlendi.

My cousins on the other side of the pond - Kuzenlerim havuzun diğer tarafında

Coffee is probably the most popular drink in the world. - Kahve muhtemelen
dünyanın en popüler içeceğidir.

95. Population growth - Nüfus artışı

96. Come into / leave port - Limana girmek / limandan ayrılmak

97. A portable computer - Taşınabilir bir bilgisayar

98. A large portion of your salary - Maaşınızın büyük bir kısmı

99. Pose a threat / danger - Tehdit oluşturmak / tehlike arz etmek

00. Be in a position to do something - Bir konuda bir şeyler yapabilecek durumda


olmak

India has a population of more than 1 billion. - Hindistan 1 milyardan fazla nüfusa
sahip.

The ferry wаs about to leave port. - Feribot limandan ayrılmak üzereydi.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 160


USB portable devices are very common in use nowadays. - USB taşınabilir
cihazlar günümüzde çok yaygın olarak kullanılmaktadır.

The main character’s childhood takes up a good portion of the film. - Ana
karakterin çocukluğu, filmin büyük bir bölümünü kapsamaktadır.

The money was portioned out among them. - Para aralarında paylaştırıldı.

Officials claim the chemical poses no real threat. - Yetkililer kimyasal maddenin
gerçek bir tehdit oluşturmadığını iddia etmektedir.

Ann struck a pose and smiled for the camera. - Ann bir poz verdi ve kameraya
gülümsedi.

I hope you’ll reconsider your position. - Umarım pozisyonunuzu tekrar gözden


geçirirsiniz.

Position the cursor before the letter you want to delete. - İmleci silmek istediğiniz
harfin önüne getirin.

01. Portray (someone or something) as (something) - (Birini / bir şeyi bir şey) olarak
göstermek

90. Positive thinking - Pozitif düşünme

91. What possessed you (to do something)? - Bunu yapmana ne sebep oldu?

92. Will you come? - Possibly. - Gelecek misin? - Belki.

93. Hold a post - Makam sahibi olmak

94. Postpone doing something - Bir şeyi yapmayı ertelemek

He won several awards for his portrayal of the dictator. - Diktatörü canlandırdığı
için birçok ödül kazandı.

She’s got a really positive attitude to life. - Hayata karşı gerçekten olumlu bir
tutumu var.

Always emphasize the positive. - Her şeyde daima olumluyu arayın.

He no longer possessed the power to frighten her. - Artık onu korkutacak güce
sahip değildi.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 161


This last task is possibly the most difficult. - Bu son görev belki de en zor olanıdır.

I applied for the post and was asked to attend an interview. - İlana başvurdum ve
mülakata davet edildim.

The winner will be notified by post. - Kazanan posta ile bilgilendirilecektir.

She’s just gone to post a letter. - O sadece bir mektup göndermeye gitti.

Theу’ve decided to postpone having a family for a while. - Aile kurmayı bir
süreliğine ertelemeye karar verdiler.

07. Potential danger / threat / risk - Potansiyel tehlike / tehdit / risk

08. The (British) pound - (İngiliz) sterlini

09. Pour wine into the glass - Kadehe şarap dökmek

10. Live in poverty - Yoksulluk içinde yaşamak

11. Curry powder - Köri tozu

12. A practical person - Pratik bir insan

New ways of attracting potential customers - Potansiyel müşterileri çekmenin yeni


yolları

She has the potential to become a champion. - Şampiyon olma potansiyeli var.

They spent over a thousand pounds. - Bin pound’un üzerinde harcama yaptılar.

Tom pounded on the door with his fist. - Tom yumruğuyla kapıya vurdu.

Why don’t you pour yourself another drink? - Neden kendine bir içki daha
doldurmuyorsun?

20% of the population now live below the poverty line. - Nüfusun %20'si artık
yoksulluk sınırının altında yaşıyor.

When the powder is mixed with water, it becomes a creamy white paste. - Toz su
ile karıştırıldığında kremsi beyaz bir macun haline gelir.

In practical terms, this means spending more time with each student. - Pratik
anlamda bu, her öğrenciyle daha fazla zaman geçirmek anlamına gelir.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 162


13. In practice - Uygulamada

14. Praise somebody for something - Birini bir şey için övmek

15. Precious gem / stone / jewel - Değerli taş / mücevher

16. Arrive at precisely 4 o’clock - Tam saat 4'te varmak

17. Preclude (someone or something) from (something) - (Birini / bir şeyi bir şeyden)
menetmek

18. As Liz had predicted, … - Liz'in tahmin ettiği gibi, …

It takes hours of practice to learn to play the guitar. - Gitar çalmayı öğrenmek
saatlerce pratik gerektirir.

Today we’re going to practice parking. - Bugün park etme alıştırması yapacağız.

The Mayor praised the rescue teams for their courage. - Belediye Başkanı
kurtarma ekiplerini cesaretlerinden dolayı övdü.

His first novel received high praise. - İlk romanı büyük beğeni topladı.

We cannot afford to waste precious time. - Değerli zamanımızı boşa harcamayı


göze alamayız.

I had precious little time for reading. - Okumak için çok az zamanım vardı.

He arrived at precisely 4 o’clock. - Tam saat 4'te geldi.

His illness precludes him from taking part in any sports. - Hastalığı, herhangi bir
spor yapmasına engel oluyor.

As Kate had predicted, the rumours were soon forgotten. - Kate'in tahmin ettiği
gibi, söylentiler çok geçmeden unutuldu.

19. Predict failure - Hatayı tahmin etmek

08. Prefer tea to coffee - Çayı kahveye tercih etmek

09. A cultural prejudice against fat people - Şişman insanlara karşı toplumsal önyargı

10. Prepare to do something - Bir şey yapmaya hazırlanmak

11. Those present - Hazır bulunanlar

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 163


12. Preserve forests - Ormanları korumak

Companies are predicting massive profits. - Şirketler büyük karlar öngörüyor.

She prefers her coffee black. - Kahvesini sade tercih ediyor.

Asian pupils complained of racial prejudice at the school. - Asyalı öğrenciler


okuldaki ırkçı önyargılardan dolayı şikâyette bulundular.

My own schooldays prejudiced me against all formal education. - Kendi okul


günlerim, tüm örgün eğitimlere karşı beni ön yargılı hale getirdi.

Prepare the soil, then plant the seedlings 8 inches apart. - Toprağı hazırlayın,
ardından fideleri 8 inç aralıklarla dikin.

He presented a cheque for $5000 to cancer research. - Kanser araştırmalarına


5000 dolarlık bir çek verdi.

I gave her a very special present for her birthday. - Doğum günü için ona çok özel
bir hediye verdim.

Mother tried to preserve a normal family life in difficult circumstances. - Annem zor
koşullarda normal bir aile hayatını sürdürmeye çalıştı.

Banking used to be a male preserve. - Bankacılık bir zamanlar erkeklerin himayesi


altıntaydı.

25. The president of General Motors - General Motors'un başkanı

26. The freedom of the press - Basın özgürlüğü

27. I presume that you've done your homework. - Sanırım ödevini yaptın.

28. Pretend to be asleep - Uyuyormuş gibi yapmak

29. A pretty long time - Oldukça uzun bir zaman

30. Common sense / reason prevails - Sağduyu / akıl hâkim

The President of France / President Kennedy - Fransa Cumhurbaşkanı / Başkan


Kennedy

To judge from the press, the concert was a great success. - Basına göre konser
çok başarılıydı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 164


She pressed the gas pedal and the car leapt forward. - Gaz pedalına bastı ve
araba öne fırladı.

I presume you feel justified. - Sanırım kendini haklı hissediyorsun.

She pretended not to notice. - Fark etmemiş gibi yaptı.

We sang songs around a pretend campfire. - Hayali bir kamp ateşin etrafında
şarkılar söyledik.

I’m pretty sure he’ll say yes. - Evet diyeceğine adım gibi eminim.

Mary looks much prettier with her hair cut short. - Mary kısa kestirdiği saçlarıyla çok
daha güzel görünüyor.

Justice will prevail. - Adalet yerini bulacak.

31. Prevent somebody from doing something - Birinin bir şey yapmasını engellemek

32. Previous experience - Önceki deneyim

33. Be / fall prey to somebody / something - Birinin / bir şeyin tuzağına düşmek /
kurbanı olmak

34. Pay a high price - Yüksek bir fiyat ödemek

35. National pride - Milli gurur

36. A man in the prime of life - Hayatın baharında bir adam

The rules are intended to prevent accidents. - Kurallar kazaları önlemeye


yöneliktir.

She has two children from a previous marriage. - Önceki evliliğinden iki çocuğu
var.

He was easy prey for the two conmen who called at his house. - Evine gelen iki
dolandırıcı için kolay bir avdı.

Cats prey on birds and mice. - Kediler kuşları ve fareleri avlar.

The price of fuel keeps going up. - Akaryakıt fiyatları sürekli artıyor.

Tickets are priced at $75 each. - Biletlerin fiyatı 75 dolar.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 165


She felt a great sense of pride as she watched him accept the award. - Ödülü kabul
ettiğini görünce büyük bir gurur duydu.

Smoking is the prime cause of lung disease. - Sigara, akciğer hastalığının en


önemli nedenidir.

She’s still in her prime. - O hala en iyi döneminde.

Did you prime her with what to say? - Ona ne söyleyeceğini öğrettin mi?

37. A primitive society - İlkel bir toplum

38. The principal character in the book - Kitaptaki ana karakter

39. In principle - Prensip olarak

40. Prior to something - Bir şeyden önce

41. Get your priorities right - Önceliklerinizi doğru belirleyin

The tools used by primitive man - İlkel insanın kullandığı araçlar

Teaching is her principal source of income. - Öğretmenlik onun ana gelir kaynağı.

А small school with just three teachers and the principal - Sadece üç öğretmen ve
müdürün olduğu küçük bir okul

He prided himself on his high moral principles. - Yüksek ahlaki ilkeleriyle


övünürdü.

All the arrangements should be completed prior to your departure. - Tüm hazırlıklar
yola çıkmadan önce tamamlanmış olmalıdır.

The children are our first priority. - Çocuklar bizim önceliğimizdir.

42. Get out of prison - Hapisten çıkmak

43. In pristine condition - Mükkemel durumda

44. In private - Özel olarak

45. He privilege of doing something - Bir şey yapma ayrıcalığı

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 166


46. Is she going to come back? - Probably not, no. - Geri dönecek mi? - Büyük
ihtimalle hayır, hayır.

47. Pose / present a problem - Problem yaratmak, sorun teşkil etmek

He was sent to prison for attacking a woman with a knife. - Bir kadına bıçakla
saldırmaktan cezaevine gönderildi.

Her car is in pristine condition. - Arabası tertemiz durumda.

There is private ownership of property in a market economy. - Piyasa ekonomisinde


özel mülkiyet vardır.

I need to speak to you in private. - Seninle özel olarak konuşmam gerekiyor.

He had no special privileges and was treated just like every other prisoner. - Özel
bir ayrıcalığı yoktu ve diğer tüm mahkûmlar gibi muamele gördü.

It’s probably the best movie I have ever seen. - Muhtemelen şimdiye kadar
izlediğim en iyi film.

I’ve been having a few problems with my car. - Arabamla ilgili birkaç sorun
yaşıyorum.

48. The check-in procedure - Kayıt prosedürü, giriş prosedürü

49. Proceed to do something - Bir şey yapmaya devam etmek

50. Be in the process of (doing) something - Bir şey (yapma) sürecinde olmak

51. Proclaim independence - Bağımsızlık ilan etmek

52. Produce the desired effect - İstenen etkiyi yaratmak

53. By profession - Meslek olarak

What’s the procedure for applying for a visa? - Vize başvurusu için prosedür
nedir?

Sam took off his coat and proceeded to undo his boots. - Sam paltosunu çıkardı ve
botlarını çözmeye başladı.

Repetition can help the learning process. - Tekrar etmek öğrenme sürecine
yardımcı olabilir.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 167


Two million workers are employed processing goods for electronic firms. -
Elektronik firmalarda ürünlerin işlenmesinde iki milyon işçi istihdam edilmektedir.

I hereby proclaim that you are officially graduates. - Resmi olarak mezun
olduğunuzu ilan ediyorum.

The factory produced 100 cars per hour. - Tesis saatte 100 araba üretiyordu.

Fresh local produce - Taze yerel üretim

He was an attorney by profession. - Meslek olarak avukatlık yapmıştır.

54. A professor at Boston University - Boston Üniversitesi'nde profesör

55. She's proficient in two languages. - İki dilde uzmandır.

56. Make a $2 million profit - 2 milyon dolarlık kar elde etmek

57. A profound sense of guilt - Derin bir suçluluk hissi

58. All in the name of progress - Her şey ilerleme adına

59. Prohibit somebody from doing something - Birini bir şey yapmaktan menetmek

Who’s your chemistry professor? - Kimya hocan kim?

I've become quite proficient at repairing bicycles. - Bisiklet tamirinde oldukça


ustalaştım.

Our daily profit is usually around $500. - Günlük kârımız genellikle 500$
civarındadır.

Some industries, such as shipbuilding, clearly profit from the war. - Gemi yapımı
gibi bazı endüstriler savaştan açık surette kâr

Tolstoy’s experiences of war had a profound effect on his work. - Tolstoy'un savaş
deneyimleri, eserleri üzerinde büyük bir etkiye sahipti.

I’m afraid we’re not making much progress. - Korkarım pek ilerleme
kaydedemiyoruz.

She started with a cleaning job, and progressed to running the company. - Bir
temizlik işiyle başladı ve şirketi yönetmeye kadar ilerledi.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 168


Smoking is strictly prohibited inside the factory. - Fabrika içinde sigara içmek
kesinlikle yasaktır.

60. A business project - Bir işletme projesi

61. Prolong one's life - Ömrünü uzatmak

62. A prominent Russian scientist - Ünlü bir Rus bilim adamı

63. Do you promise not to tell? - Söylemeyeceğine söz verir misin?

64. A promising new actress - Gelecek vaat eden yeni bir aktris

65. Promote economic growth - Ekonomik büyümeyi teşvik etmek

The project aims to provide an analysis of children’s emotions. - Proje, çocukların


duygularının analizini sağlamayı amaçlamaktadır.

Total expenditure is projected to rise by 25%. - Toplam harcamaların %25 oranında


artması öngörülmektedir.

It may also prolong life and help prevent several diseases. - Ayrıca ömrü uzatabilir
ve çeşitli hastalıkların önlenmesine yardımcı olabilir.

Mandela played a prominent role in the early years of the ANC. - Mandela, Afrika
Ulusal Kongresi'nin ilk yıllarında önemli bir rol oynamıştır.

Hurry up – we promised we wouldn’t be late. - Acele edin - geç kalmayacağımıza


söz vermiştik.

Don’t make promises you can’t keep. - Tutamayacağınız sözler vermeyin.

A promising young actor - Gelecek vaat eden genç bir aktör

Fertilizer promotes leaf growth. - Gübre, yaprak büyümesini destekler.

66. Prompt somebody to do something - Birini bir şey yapmaya teşvik etmek

67. Pronounce the word correctly - Kelimeyi doğru telaffuz etmek

68. The proof theory - Kanıt kuramı

69. The proper way to clean your teeth - Diş fırçalamanın doğru yolu

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 169


70. Private property - Özel mülkiyet

71. Be in direct proportion to - İle doğru orantılı olmak

What prompted you to buy that suit? - Seni o takım elbiseyi almaya iten sebep
neydi?

Lunch is at two. Try to be prompt. - Öğle yemeği saat ikidedir. Tam zamanında
olmaya çalışın.

I now pronounce you man and wife. - Şimdi sizi karı koca ilan ediyorum.

My landlord has asked for proof that I'm employed. - Ev sahibim çalıştığıma dair
belge istedi.

Everything was in its proper place. - Her şey yerli yerindeydi.

Some of the stolen property was found in Mason’s house. - Çalınan eşyaların bir
kısmı Mason'ın evinde bulundu.

What’s the proportion of boys to girls in your class? - Sınıfınızdaki erkeklerin


kızlara oranı nedir?

The amount of damages awarded are proportioned to the degree of injury caused.
- Tazminat miktarı, neden olunan yaralanmanın derecesi ile orantılıdır.

72. Propose doing something - Bir şey yapmayı önermek

73. Prosecute foreign criminals - Yabancı suçluları dava etmek

74. The future prospects - Gelecek beklentileri

75. Economic prosperity - Ekonomik refah

76. Protect somebody from something - Birini bir şeyden korumak

77. A protest against the Vietnam war - Vietnam savaşına karşı bir protesto

The report also proposes extending the motorway. - Raporda ayrıca otoyolun
genişletilmesi de önerilmektedir.

No one has been prosecuted for the murders. - Cinayetler nedeniyle kimse
yargılanmadı.

The prospect of marriage terrified Ann. - Evlilik ihtimali Ann'i korkuttu.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 170


The company is prospecting for gold in Alaska. - Şirket Alaska'da altın
aramaktadır.

A time of economic prosperity - Ekonomik refah zamanı

Are we doing enough to protect the environment? - Çevreyi yeterince


koruyormuyuz?

A small group of demonstrators staged a peaceful protest outside the UN


Headquarters. - Küçük bir gösterici grubu BM Genel Merkezi önünde barışçıl bir
protesto düzenledi.

Thousands of people blocked the street, protesting against the new legislation. -
Binlerce kişi yeni yasayı protesto ederek caddeyi kapattı.

78. Be proud of something - Bir şeyle gurur duymak

79. Prove something to somebody - Birine bir şey kanıtlamak

80. Provide somebody with something - Birine bir şey sağlamak

81. Be prudent - Tedbirli olmak

82. Mob psychology - Kitle psikolojisi

83. No smoking in public places. - Halka açık yerlerde sigara içilmez.

His past record is certainly something to be proud of. - Onun geçmiş rekoru
kesinlikle gurur duyulacak bir şeydir.

You’re wrong, and I can prove it. - Yanılıyorsun ve bunu kanıtlayabilirim.

The project is designed to provide young people with work. - Proje gençlere iş
sağlamak için tasarlanmıştır.

I think it would be prudent to leave now before it starts raining. - Sanırım yağmur
başlamadan ayrılmak akıllıca olur.

You have to use psychology to get people to stop smoking. - İnsanların sigarayı
bırakmasını sağlamak için psikolojiden yararlanmak gerekiyor.

Although not a public figure, he was a man of great influence. - Kamuya mal
olmuş bir kişi olmamasına rağmen, büyük nüfuz sahibi bir adamdı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 171


Her husband was always nice to her in public. - Kocası toplum içinde ona her
zaman iyi davranmıştır.

84. Publish the dictionary on CD-ROM - Sözlüğü CD-ROM'da çıkarmak

85. Pull - Çekiniz (kapı üzerindeki tabelada)

86. Punch someone on something - Birinin bir yerine vurmak

87. Punish somebody for the crime - Birini suçtan dolayı cezalandırmak

88. A star pupil - En iyi öğrenci

89. Day / date / time of purchase - Satın alma günü / tarihi / saati

We love reading your letters and we try to publish as many as possible. -


Mektuplarınızı okumayı seviyoruz ve mümkün olduğunca çok sayıda yayınlamaya
çalışıyoruz.

Paul pulled a muscle trying to lift the freezer. - Paul dondurucuyu kaldırmaya
çalışırken bir adaleyi fazla çekerek incitti.

He gave her a sharp pull forward. - Onu ileri doğru sertçe çekti.

He punched me twice in the stomach. - Karnıma iki yumruk attı.

They deserve to be punished for putting passengers at risk. - Yolcuların hayatlarını


riske attıkları için cezalandırılmayı hak ediyorlar.

About 20 pupils study music here. - Yaklaşık 20 öğrenci burada müzik eğitimi
alıyor.

You can purchase insurance on-line. - Sigortayı çevrim içi olarak satın
alabilirsiniz.

This product should be consumed on the day of purchase. - Bu ürünün satın


alındığı gün tüketilmesi gerekmektedir.

90. Pure gold - Saf altın

91. Purge away - Tümüyle temizlemek

92. For / with the purpose of doing something - Bir şey yapmak amacıyla

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 172


93. The public purse - Devlet hazinesi

94. Pursue the American Dream - Amerikan Rüyası'nın peşinden gitmek

95. Push - İtiniz (kapı üzerindeki tabelada)

They’re too pure and innocent to know what’s really going on. - Gerçekten neler
olup bittiğini anlayamayacak kadar saf ve masumlar.

She wanted to purge herself of guilt. - Kendini suçluluk duygusundan arındırmak


istedi.

What is the purpose of your visit? - Ziyaretinizin amacı nedir?

I locked the door and dropped the keys in my purse. - Kapıyı kilitledim ve
anahtarları çantama koydum.

Nell pursed her lips and shook her head. - Nell dudaklarını büzdü ve başını salladı.

She plans to pursue a career in politics. - Siyasetteki kariyerine devam etmeyi


planlıyor.

The door didn’t move, so she pushed harder. - Kapı kıpırdamadı bu yüzden daha
da sert itti.

If the door’s stuck, just give it a push. - Kapı sıkışmışsa, itmeniz yeterlidir.

96. Highly qualified nurse - Kalifiye hemşire

97. Quality of life - Yaşam kalitesi

98. A large / small quantity of something - Bir şeyin büyük / küçük miktarı

99. Quarrel over not giving pass - Yol vermedin kavgası

00. What time is it? - It’s a quarter to two. - Saat kaç? - İkiye çeyrek var.

01. Query session - Sorgulama oturumu

The certificate qualifies you to work as a dental assistant. - Sertifika, diş hekimi
asistanı olarak çalışmaya yeterlik kazanmanızı sağlar.

Much of the land was of poor quality. - Arazinin büyük kısmı kalitesizdi.

Huge quantities of oil were spilling into the sea. - Çok miktarda petrol denize
dökülüyordu.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 173


She walked out after having a quarrel with her boss. - Patronuyla tartıştıktan sonra
dışarı çıktı.

Cut the cake into quarters. - Pastayı dörde bölün.

Quarter the tomatoes and place them round the dish. - Domatesleri dörde bölün
ve tabağın etrafına yerleştirin.

A few students have queried whether exam marks were added up correctly. -
Birkaç öğrenci sınav notlarının doğru toplanıp toplanmadığını sorguladı.

02. The quest for truth - Hakikat arayışı

03. To join the queue - Kuyruğa girmek

35. Be as quiet as a Mouse - Sessiz olmak, çıt çıkarmamak (deyim)

36. Quit doing something - Bir şey yapmayı bırakmak

37. I’m sorry. That’s quite impossible. - Üzgünüm. Bu kesinlikle imkânsız.

38. A television quiz show - Bir televizyon bilgi yarışma programı

The quest for a reliable vaccine has intensified. - Güvenilir bir aşı arayışı
yoğunlaşmıştır.

They're queueing up to get tickets. - Bilet almak için kuyruğa girdiler.

It’s a nice car. The engine’s really quiet. - Güzel bir araba. Motor gerçekten sessiz.

We were enjoying the quiet of the forest. - Ormanın sessizliğinin keyfini çıkardık.

She has decided to quit show business. - Gösteri dünyasını bırakmaya karar verdi.

The food in the cafeteria is usually quite good. - Kafeteryadaki yemekler genelde
fazlasıyla iyidir.

That’s quite a different matter. - Bu tamamen farklı bir konudur.

A group of journalists quizzed them about/on the day's events. - Bir grup gazeteci
onlara günün olayları hakkında sorular sordu.

08. Children of all races - Tüm ırkların çocukları

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 174


09. A victim of racial discrimination - Irk ayrımcılığı kurbanı

10. Propose radical changes - Köklü değişiklikler önermek

11. An air raid - Hava saldırısı

12. Raise funds / Money - Fon / para toplamak

13. Choose / select / pick something at random - Rastgele bir şey seçmek

She finished second in the race. - Yarışı ikinci sırada tamamladı.

I had to race home for my bag. - Çantamı almak için eve koşmak zorunda kaldım.

A victim of racial discrimination - Irk ayrımcılığı kurbanı

I was shocked by her radical views. - Radikal görüşleri beni şok etti.

Radicals on the extreme left wing of the party - Partinin aşırı sol kanadındaki
radikaller

A police raid to recover illegal weapons - Yasadışı silahları ele geçirmek için polis
baskını

Many shops have raised their prices. - Birçok mağaza fiyatlarını yükseltti.

The gang picked their victims at random. - Çete kurbanlarını rastgele seçiyordu.

14. Range in age / price - Yaş / fiyat aralığı

15. Join the ranks of something - (Bir grubun vb.) safına katılmak

16. A ransom note / letter - Bir fidye notu / mektubu

17. Make a rapid recovery - Hızlı bir şekilde iyileşmek

18. I like my steak rare. - Ben az pişmiş biftek seviyorum.

19. Unemployment / crime rate - İşsizlik / suç oranı

The drug is effective against a range of bacteria. - İlaç bir dizi bakteri türüne karşı
etkilidir.

There were 120 students whose ages ranged from 10 to 18. - Yaşları 10 ile 18
arasında değişen 120 öğrenci vardı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 175


During the war he had risen to the rank of major. - Savaş sırasında binbaşı
rütbesine yükselmişti.

We rank among the safest countries in the world. - Dünyanın en güvenli ülkeleri
arasında yer alıyoruz.

Rank with weeds - Yabani otlarla örtülü

Police think they were kidnapped, but no ransom came. - Polis kaçırıldıklarını
düşünüyor, ama fidye isteği gelmedi.

The patient made a rapid recovery. - Hasta hızla iyileşti.

It is very rare for her to miss a day at school. - Okulda bir günü kaçırması onun için
çok nadirdir.

They only pay tax at a rate of 5%. - Sadece %5 oranında vergi ödüyorlar.

The company seems to rate him very highly. - Şirket onu çok takdir ediyor gibi
görünüyor.

20. You’d better ask her. - I’d rather not. - Ona sorsan iyi edersin. - Tercih etmem.

21. Price ratio - Fiyat oranı

22. Make a rational decision - Rasyonel bir karar vermek, akılcı karar vermek

23. Catch / touch somebody on the raw - Can damarına basmak, yarasına parmak
basmak (deyim)

24. Let’s go and catch a few rays. - Haydi, gidelim ve güneşlenelim.

25. Within reach - Erişilebilir, ulaşılabilir, yetişebilir

I was rather surprised to see him with his ex-wife. - Onu eski karısıyla görünce
oldukça şaşırdım.

I’d rathеr have a quiet night in front of the TV. - Televizyon izleyerek sakin bir
akşam geçirmeyi tercih ederim.

The female to male ratio at the college is 2 to 1. - Üniversitede kadın erkek oranı
2'ye 1'dir.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 176


It’s impossible to have a rational conversation with him. - Onunla mantıklı bir
konuşma yapmak imkânsız.

Cabbage can be eaten raw. - Lahana çiğ olarak yenebilir.

He went on the streets to experience life in the raw. - Hayatı olduğu gibi
deneyimlemek için sokaklarda dolaştı.

A treatment that offers a ray of hope for cancer sufferers - Kanser hastaları için
umut ışığı sunan bir tedavi

Keep chemicals out of the reach of children. - Kimyasalları çocukların


erişemeyeceği yerlerde saklayın.

The kids have reached the age when they can care for themselves. - Çocuklar
kendilerine bakabilecekleri yaşa ulaştılar.

26. React by doing something - Bir şey yaparak tepki göstermek

27. Read up on something - (Kütüphanede/okuyarak) bir şey hakkında bilgi toplamak

28. Steady, ready, go! - Yerlerinize… hazır...başla!

29. Somebody’s worst fears were realized when… - Ne zaman …. birinin en büyük
korkuları gerçekleşti.

30. Bring up the rear - Sonuncu olmak, arkada kalmak

31. See no reason of something / to do something - Bir şey için sebep görmemek / bir
şey yapmak için hiçbir sebep görmemek

The government reacted by declaring all strikes illegal. - Hükümet, tüm grevleri
yasa dışı ilan ederek tepkisini gösterdi.

It's a good idea to read up on a company before going for an interview. -


Görüşmeye gitmeden önce bir şirket hakkında bilgi edinmek iyi bir fikirdir.

Everything’s packed, and we’re ready to leave. - Her şey hazır ve gitmeye hazırız.

They seemed to live on ready cooked meals. - Hazır pişmiş halde satılan
yemeklerle yaşıyor gibiydiler.

It was only later that I realized my mistake. - Hatamı ancak daha sonra anladım.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 177


A garden at the rear of the house - Evin arkasında bahçe

It’s a good place to rear young children. - Küçük çocukları büyütmek için iyi bir yer.

Knock at the rear entrance. - Arka girişin kapısını vurun.

I’d like to know the reason why she didn’t accept the job. - İşi neden kabul
etmediğini bilmek istiyorum.

They reasoned that other businesses would soon copy the idea. - Diğer işletmelerin
yakında bu fikri kopyalayacaklarını düşünüyorlardı.

32. Good food at a reasonable price - İyi yemek makul bir fiyata

33. As I recall, … - Hatırladığım kadarıyla,…

34. Did you receive my letter? - Mektubumu aldın mı?

35. In recent years / months / days - Son yıllarda / aylarda / günlerde

36. A wedding reception - Düğün resepsiyonu

37. A recognized authority on English poetry - İngiliz şiiri konusunda tanınmış bir
otorite

Be reasonable - you can’t expect her to do all the work on her own! - Mantıklı olun
- ondan tüm işi kendi başına yapmasını bekleyemezsiniz!

I don’t recall seeing any cars parked outside. - Dışarıda park edilmiş araba
gördüğümü hatırlamıyorum.

She stood by the door to receive her guests as they arrived. - Gelen misafirlerini
karşılamak için kapının yanında durdu.

The situation has improved in recent years. - Durum son yıllarda düzeldi.

The delegates gave him a warm reception. - Delegeler onu sıcak bir şekilde
karşıladılar.

I didn’t recognize you in your uniform. - Seni üniformanın içinde tanıyamadım.

38. (Strongly) recommend doing something - (Şiddetle) bir şey yapmayı tavsiye
etmek

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 178


39. Recover conscience - Bilinci yerine gelmek

40. Recruit someone - Birini işe almak

41. Keep recycling old ideas - Eski fikirleri yeniden kullanmaya devam etmek

42. Reduce somebody to tears - Birini ağlatmak, gözyaşlarına boğmak

43. Never to refer to something - Bir şeyden asla bahsetmemek

I recommend that you get some professional advice. - Profesyonel bir fikir almanızı
tavsiye ederim.

After a few days of fever, she began to recover. - Birkaç gün süren ateşten sonra
iyileşmeye başladı.

Even young boys are now being recruited into the army. - Artık genç erkekler bile
orduya alınıyor.

We take all our bottles to be recycled. - Bütün şişelerimizi geri dönüşüme


gönderiyoruz.

Small business will need to reduce costs in order to survive. - Küçük işletmelerin
ayakta kalabilmeleri için maliyetleri düşürmeleri gerekecektir.

He gave the speech without referring to his notes. - Notlarına bakmadan


konuşmayı yaptı.

44. Reflect the mood of the times - Zamanın ruh halini yansıtmak

45. Economic / political / education reform - Ekonomik / siyasi / eğitim reformu

46. A refreshing drink - Ferahlatıcı bir içecek

47. Refugee camps in Palestine - Filistin'deki mülteci kampları

48. Tax refund - Vergi iadesi

49. Refuse to kiss somebody - Birini öpmeyi reddetmek

She could see her face reflected in the car’s windshield. - Arabanın ön camına
yansıyan yüzünü görebiliyordu.

Plans to radically reform the tax system - Vergi sisteminde köklü bir reform
yapmayı planlıyor

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 179


Reforms were made to revive the economy. - Ekonomiyi canlandırmak için
reformlar yapıldı.

It made a refreshing change to talk to someone new. - Değişiklik olsun diye yeni
biriyle konuşmak rahatlatıcıydı.

Refugees were streaming across the border. - Mülteciler sınırdan akın etti.

I took the radio back to the shop and demanded a refund. - Radyoyu dükkana geri
götürdüm ve para iadesi talep ettim.

She asked him to leave, but he refused. - Ondan gitmesini istedi ama o reddetti.

A refuse dump - Çöp toplama alanı, atık alanı

50. To refute a theory /claim - Bir teoriyi / iddiayı çürütmek

51. Regain one's health - Sağlığa kavuşmak

39. Regard somebody as a friend - Birini arkadaş olarak görmek

40. Regardless of age - Yaşa bakmaksızın

41. A mountain / coastal / border region - Dağ / kıyı / sınır bölgesi

42. Register a birth / death / marriage - Doğum / ölüm / evlilik kaydı yapmak

You will have the opportunity to refute any charges. - Her türlü suçlamaları
çürütmek için fırsatınız olacak.

They regained their freedom after ten years of unjust imprisonment. - On yıllık
haksız tutukluluğun ardından özgürlüklerine kavuştular.

Ben had high regard for his old law professor. - Ben'in eski hukuk profesörüne
büyük saygısı vardı.

Do you have anything to say with regard to this matter? - Bu konu ile ilgili olarak
söyleyeceğin bir şey var mı?

The law requires equal treatment for all, regardless of race, religion, or sex. -
Kanun, ırk, din veya cinsiyete bakılmaksızın tüm vatandaşlara eşit muamele
yapılmasını gerektirir.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 180


We’ll make efforts to bring peace to the region. - Bölgeye barış getirmek için çaba
göstereceğiz.

Have you signed the hotel register? - Otel kayıt defterini imzaladınız mı?

How many students have registered for English classes? - İngilizce derslerine kaç
öğrenci kaydoldu?

56. With regret - Pişmanlıkla

57. On a regular basis - Düzenli bir şekilde

58. Regulate traffic - Trafiği düzenlemek

59. Reinforce (something) with (something) - (Bir şeyi bir şeyle) güçlendirmek

60. Reject the proposal - Teklifi reddetmek

61. Stress-related illness - Strese bağlı hastalık

I now regret leaving school so young. - Şimdi okulu bu kadar genç bıraktığım için
pişmanım.

I have no regrets about leaving. - Ayrıldığım için hiç pişman değilim.

Regular exercise helps keep your weight down. - Düzenli egzersiz kilonuzu
korumanıza yardımcı olur.

The barman knows all the regulars by name. - Barmen tüm müdavimleri ismen
tanıyor.

People sweat to regulate their body heat. - İnsanlar vücut ısısını düzenlemek için
terlerler.

Caring for animals is not sentimentality - it reinforces our respect for life. -
Hayvanlara bakmak duygusallık değildir - hayata olan saygımızı güçlendirmektir.

Kate rejected her brother’s offer of help. - Kate, erkek kardeşinin yardım teklifini
reddetti.

They felt that they were society’s rejects. - Kendilerini toplumdan dışlanmış gibi
hissediyorlardı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 181


I don’t understand how the two ideas relate. - Bu iki fikir arasında nasıl bir bağlantı
var anlamıyorum.

62. Relatives and friends - Akrabalar ve arkadaşlar

63. Relatively speaking - Buna bağlı olarak konuşmak gerekirse

64. I need a drink to relax me. - Rahatlamak için bir içkiye ihtiyacım var.

65. Relay something to someone - Birine bir şeyi aktarmak / vermek

66. Release somebody from something - Birini bir şeyden serbest bırakmak

67. Be relevant to the question - Soru ile alakalı olmak

Her boyfriend is a distant relative of mine. - Erkek arkadaşı benim uzaktan


akrabam.

You may think you’re poor, but it’s all relative. - Kendinizi fakir olarak görebilirsiniz,
ancak bu tamamen görecelidir.

E-commerce is a relatively recent phenomenon. - E-ticaret nispeten yeni bir


olgudur.

Relax! Everything’s fine. - Rahatla! Her şey yolunda.

I was told the news first and then I relayed it to the others. - Haber önce bana
söylendi, sonra diğerlerine ilettim.

Police arrested several men, who were later released. - Polis, daha sonra serbest
bırakılan birkaç kişiyi tutukladı.

Before release, the sea lions are fitted with electronic tracking devices. - Serbest
bırakılmadan önce deniz aslanları elektronik izleme cihazları ile donatılmıştır.

What experience do you have that is relevant to this position? - Bu pozisyonla ilgili
hangi deneyiminiz var?

68. Breathe a sigh of relief - Rahat bir nefes almak

69. Relieve the pain - Ağrıyı dindirmek

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 182


70. Football was a religion in my family. - Futbol benim ailemde her zaman kutsal
olmuştur.

71. Rely heavily on this contract - Bu sözleşmeye bel bağlamak

72. Remain silent - Sessizliği korumak

73. Remark on something - Bir şey hakkında yorum yapmak

No one was hurt, and we all breathed a sigh of relief. - Kimse zarar görmedi ve
hepimiz rahat bir nefes aldık.

There must be some way you can relieve the pain. - Acıyı dindirmenin bir yolu
olmalı.

The US Constitution promises freedom of religion. - ABD Anayasası din özgürlüğü


vaat etmektedir.

I knew I could rely on David. - David'e güvenebileceğimi biliyordum.

We remained friends. - Arkadaş olarak kaldık.

He was fired for making racist remarks during an interview. - Bir röportaj sırasında
ırkçı açıklamalar yaptığı için kovuldu.

Anderson left the table, remarking that he had some work to do. - Anderson,
yapacak işleri olduğunu söyleyerek masadan ayrıldı.

74. An effective herbal remedy for headaches - Baş ağrısı için etkili bir bitkisel ilaç

63. Please remember me to your wife. - Eşinize benden selam söyleyin lütfen.

64. Remind somebody of something - Birine bir şeyi hatırlatmak

65. Live in a remote village - Uzak bir köyde yaşamak

66. Remove wine / blood stains - Şarap / kan lekelerini çıkarmak

67. Rent an apartment - Daire kiralamak

The best remedy for grief is hard work. - Üzüntünün en iyi ilacı çok çalışmaktır.

Do you remember Rosa Davies? - Rosa Davies'i hatırlıyor musun?

The girls constantly had to be reminded about their chores. - Kızlara sürekli olarak
ev işleri hakkında hatırlatma yapılması gerekiyordu.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 183


A remote border town - Uzak bir sınır kasabası

Give me the remote. - Kumandayı bana ver.

Remove the old wall paper and fill any holes in the walls. - Eski duvar kâğıdını
çıkarın ve duvardaki tüm delikleri doldurun.

Will you rent a car while you’re in Spain? - İspanya'dayken araba kiralayacak
mısın?

I pay the rent at the beginning of every month. - Kirayı her ayın başında ödüyorum.

80. Make / carry out / do repairs - Onarım yapmak

81. Repay a debt - Bir borcu geri ödemek

82. Repeat a class / grade / year - Sınıf / yıl tekrarı

83. Replace something with something - Bir şeyi bir şeyle değiştirmek

84. Replicate test - Çoklu test

85. Make no reply - Cevaplamamak, yanıt vermemek

Dad was up the ladder, repairing the roof. - Babam merdivene çıkıp çatıyı tamir
ediyordu.

The church tower is in need of repair. - Kilise kulesinin onarıma ihtiyacı var.

How can I ever repay you for all your kindness? - Tüm iyiliğinizin karşılığını nasıl
ödeyebilirim?

We must not repeat the mistakes of the past. - Geçmişte yapılan hataları
tekrarlamamalıyız.

Is it a repeat? - No, it’s a new series. - Tekrarı mı? - Hayır, bu yeni bir dizi.

Lectures have replaced the old tutorial system. - Dersler, eski olan danışman
öğretmen eğitim sisteminin yerini almıştır.

Researchers tried many times to replicate the original experiment. - Araştırmacılar,


orijinal deneyi tekrarlamak için birçok kez denediler.

Has Robert replied to your letter yet? - Robert mektubuna henüz cevap vermedi
mi?

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 184


Steven made no reply. - Steven cevap vermedi.

86. Represent oneself - Kendini temsil etmek (avukatsız mahkemeye çıkmak)

87. A hotel with a good reputation for its food - Yemekleri ile ünlü bir otel

88. At somebody’s request - Birinin isteği üzerine

89. Be required to do something - Yapması gereken bir şey

90. Search and rescue - Arama kurtarma

91. Scientific research - Bilimsel araştırma

Mr Kobayashi was chosen to represent the company at the conference. - Bay


Kobayashi, konferansta şirketi temsil etmek üzere seçildi.

Judge Smith has a reputation for being strict but fair. - Yargıç Smith, katı ama adil
olmakla ünlüdür.

Smith repeated his request that we postpone the meeting. - Smith, toplantıyı
ertelememiz konusundaki talebini tekrarladı.

All club members are requested to attend the annual meeting. - Tüm kulüp
üyelerinin yıllık toplantıya katılmaları rica olunur.

Most house plants require regular watering. - Ev bitkilerinin çoğu düzenli sulama
gerektirir.

The lifeboat rescued the sailors from the sinking boat. - Cankurtaran botu,
denizcileri batan tekneden kurtardı.

I’m still doing research for my thesis. - Tezim için araştırma yapmaya devam
ediyorum.

He’s been researching material for a documentary. - Bir belgesel için malzeme
araştırması yapıyor.

92. She resembles her mother. - Annesine benziyor.

93. Deeply resent something - Bir şeye derinden içerlemek

94. Reserve a room at a hotel - Bir otelde oda ayırtmak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 185


95. Residents of Moscow - Moskova sakinleri, Moskova'da ikamet edenler

96. I just can’t resist chocolate. - Çikolataya karşı koyamıyorum.

97. Resolve never to marry again - Bir daha asla evlenmemeye karar vermek

It’s amazing how closely Brian and Steve resemble each other. - Brian ve Steve'in
birbirine bu kadar benzemesi şaşırtıcı.

People still resent the closure of the local school. - İnsanlar hala yerel okulun
kapatılmasına kızıyorlar.

I’d like to reserve a table for two. - İki kişilik bir masa ayırtmak

Somehow Debbie maintained an inner reserve of strength. - Bir şekilde Debbie


içinde sakladığı gücünü korumayı başardı.

the residents of London - Londra sakinleri

Many retired British people are now resident in Spain. - Birçok emekli İngiliz şimdi
İspanya'da ikamet etmektedir.

She can never resist buying new shoes. - Yeni ayakkabılar almanın cazibesine asla
karşı koyamadı.

Recent events strengthened his resolve to find out the truth. - Son olaylar, gerçeği
bulma konusundaki kararlılığını güçlendirdi.

98. Resort to doing something - Bir şey yapmak için başvurmak

99. Natural resources - Doğal kaynaklar

00. Respect the law - Kanuna saygı göstermek

01. Respond by doing something - Bir şey yaparak karşılık vermek

02. Quick response - Çabuk cevap

03. Take on too much responsibility - Çok fazla sorumluluk almak

Aspen, a ski resort in Colorado. - Aspen, Colorado'da bir kayak merkezidir.

Officials fear that extremists may resort to violence. - Yetkililer radikallerin şiddete
başvurabileceğinden korkuyor.

She had no financial resources. - Maddi imkânları yoktu.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 186


The program wasn’t adequately resourced. - Programa yeterli kaynak
sağlanmamıştır.

I have the greatest respect for Jane’s work. - Jane'in çalışmalarına büyük saygım
var.

She respected him for his honesty. - Dürüstlüğünden dolayı ona saygı duyuyordu.

The US responded by sending troоps into Laos. - ABD, Laos'a asker göndererek
karşılık verdi.

I looked in her face for some response, but she just stared at me blankly. - Bir tepki
için yüzüne baktım ama o sadece bana boş boş baktı.

It’s your responsibility to inform us of any changes. - Herhangi bir değişiklik


hakkında bizi bilgilendirmek sizin sorumluluğunuzdadır.

04. For the rest of somebody’s life - Ömrünün geri kalanında

05. Restaurant car - Restoranlı vagon

06. Restore an old building - Eski bir binayı restore etmek

07. Restrain someone from something - Birinin bir şey yapmasını engellemek

08. Restrict freedom of speech - İfade özgürlüğünü kısıtlamak

09. With the result that… - Bunun sonucu olarak…

He’ll be in a wheelchair for the rest of his life. - Hayatının geri kalanını tekerlekli
sandalyede geçirecek.

If you’re tired, we’ll stop and rest for a while. - Yorgunsanız, bir süre durup
dinleneceğiz.

We went to a little Italian restaurant near Trafalgar Square. - Trafalgar Meydanı


yakınlarındaki küçük bir İtalyan restoranına gittik.

Vietnam restored diplomatic relations with South Korea on December 22. -


Vietnam, 22 Aralık'ta Güney Kore ile diplomatik ilişkilerini yeniden kurdu.

You should try to restrain your ambitions and be more realistic. - Hırslarınızı
dizginlemeye çalışmalı ve daha gerçekçi olmalısınız.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 187


In future we will restrict class sizes to 20 students. - Gelecekte sınıf mevcudu 20
öğrenci ile sınırlandırıcağız.

Accidents are the inevitable result of driving too fast. - Kazalar, çok hızlı araç
kullanmanın kaçınılmaz sonucudur.

An accident that resulted in the death of two passengers - İki yolcunun ölümüyle
sonuçlanan bir kaza

10. To resume post / job - Görevi / işi sürdürmek

99. Retain facts - Gerçekleri unutmamak

00. Both my parents are retired now. - Annem ve babam şimdi emekliler.

01. In return (for something) - (Bir şey için) karşılık olarak

02. Reveal a surprising fact - Şaşırtıcı bir gerçeği ortaya çıkarmak

03. Reverse roles / positions - Rolleri / yerleri değiştirmek

The talks are due to resume today. - Görüşmelerin bugün yeniden başlaması
bekleniyor.

The state wants to retain control of food imports. - Devlet, tarımsal ürünlerin ithalatı
üzerinde kontrolü sürdürmek istiyor.

Most people retire at 65. - Çoğu insan 65 yaşında emekli oluyor.

Alison decided to return home. - Alison eve dönmeye karar verdi.

We’re all looking forward to your return. - Hepimiz dönüşünüzü dört gözle
bekliyoruz.

The violinist revealed himself as a talented interpreter of classical music. - Kemancı


kendini yetenekli bir klasik müzik yorumcusu olarak gösterdi.

Our roles as child and guardian had now been reversed. - Çocuk ve vasi olarak
rollerimiz artık tersine dönmüştü.

I didn’t mean to insult her - quite the reverse. - Onu kırmak istemedim - tam tersi.

The results were read out in reverse order. - Sonuçlar ters sırayla okunmuştur.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 188


16. Carry out / conduct / undertake a review - İnceleme yürütmek, gözden geçirmek

17. Revise the decision - Kararı düzeltmek

18. The French Revolution - Fransız devrimi

19. A reward for hard work - Sıkı çalışmanın ödülü

20. Complicated dance rhythms - Karmaşık dans ritimleri

21. Go for a bike ride - Bisiklet sürmeye gitmek

The band’s new album has had very good reviews. - Grubun yeni albümü çok iyi
eleştiriler aldı.

We will review your situation and decide how we can help you. - Durumunuzu
gözden geçirip size nasıl yardımcı olabileceğimize karar vereceğiz.

The mechanism for collecting taxes needs revising. - Vergi toplama


mekanizmasının düzeltilmesi gerekiyor.

The sexual revolution of the 1960s - 1960'ların cinsel devrimi

The job is difficult, but the financial rewards are great. - İş zor ama maddi getirileri
büyüktür.

He gave the children some chocolate to reward them for behaving well. - İyi
davranışlarını ödüllendirmek için çocuklara çikolata verdi.

She started moving to the rhythm of music. - Müziğin ritmine göre hareket etmeye
başladı.

He had never learned to ride a bicycle. - Bisiklete binmeyi hiçbir zaman


öğrenememişti.

He invited me to go for a ride in his new car. - Beni yeni arabasıyla gezmeye davet
etti.

22. Don’t be ridiculous! - Saçmalama!

23. Have no right to do something - Bir şey yapmaya hakkı olmamak

24. Rigid rules - Katı kurallar

25. A diamond ring - Bir elmas yüzük

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 189


26. Rinse water - Durulama suyu

27. A 20% rent rise - %20 kira artışı

I’d look ridiculous in a dress like that. - Böyle bir elbise içinde gülünç görünürdüm.

He had a knife in his right hand. - Sağ elinde bir bıçak vardı.

She was standing right in the middle of the room. - Odanın tam ortasında
duruyordu.

I heard a noise and woke up rigid with terror. - Bir ses duydum ve korkudan kaskatı
uyandım.

He promised to buy me a diamond ring. - Bana bir elmas yüzük alacağına söz
verdi.

I was going to ring you but I don’t have your number. - Seni arayacaktım ama
bende numaran yoktu.

First apply shampoo to hair and then rinse thoroughly. - Önce saça şampuan
uygulayın ve ardından iyice durulayın.

We are expecting a sharp rise in interest rates. - Faiz oranlarında keskin bir
yükseliş bekliyoruz.

Rise by 20% - %20 oranında artış

28. Run the risk of death - Ölüm riskini göze almak

29. A religious ritual - Dini bir ayin

30. Remain bitter rivals - Amansız rakip olarak kalmak

31. Roast chicken - Kızarmış piliç

32. Rob the bank of $... - Bir bankayı... dolar için soymak

33. Scotch / vodka on the rocks - Buzlu viski / votka

Building work has a high risk of accident. - İnşaat işlerinde kaza riski yüksektir.

When children start smoking, they don’t realize that they’re risking their health. -
Çocuklar sigara içmeye başladıklarında sağlıklarını riske attıklarını fark etmezler.

He went through the ritual of lighting his cigar. - Puro yakma ritüelini yaptı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 190


The police issued the usual ritual apology. - Polis her zamanki gelenekselleşmiş
özür yayınladı.

He finished 29 seconds ahead of his main rival. - Sonunda da 29 saniyelik bir farkla
ana rakibinin önünde zafere ulaştı.

Just roast the chicken in the oven and baste it in oil and lemon. - Tavuğu fırında
kızartın ve yağ ve limonla ovun.

They killed four policemen while robbing a bank. - Bir bankayı soyarken dört polisi
öldürdüler.

During the storm a ship had been driven onto the rocks. - Fırtına sırasında bir gemi
kayaların üzerine çakıldı.

The waves rocked the boat from side to side. - Dalgalar tekneyi bir yandan diğer
yana salladı.

34. Have / play a role in (doing) something - Bir şeyde (yapmakta) rol almak / rol
üstlenmek

35. Be rolling in money - Para içinde yüzmek (deyim)

36. Live under the same roof - Aynı çatı altında yaşamak

37. There’s room for improvement - Geliştirmesi gerek /eksikler var

38. Have one’s roots in - Köklerin bir yere uzanması

39. Rotate 180° degrees - 180 derece döndürmek

Costner only plays a minor role in the movie. - Costner bu filmde küçük bir rol
oynuyor.

Pizza dough should be rolled thinly. - Pizza hamuru ince bir şekilde açılmalıdır.

wallpaper costing $3 a roll - Rulo başına 3 dolara mal olan duvar kâğıdı

I may not have a job, but at least I’ve got a roof over my head. - Bir işim olmayabilir
ama en azından başımı sokacak bir evim var.

A cottage roofed with the local slate - Çatısı yerel damtaşı ile kaplı bir kır evi

Someone was laughing in the next room. - Yan odada biri gülüyordu.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 191


I roomed with Alex at Harvard. - Harvard'da Alex'le oda tuttum.

The love of money is the root of all evil. - Para tüm kötülüklerin anasıdır.( Atasözü)

She stood rooted to the spot, staring at him. - Olduğu yerde kök salmış gibi, ona
bakıyordu.

The satellite slowly rotates as it circles the earth. - Uydu, dünyayı çevrelerken
yavaşça döner.

40. I had a rough day. - Zor bir gün geçirdim.

41. The moon goes round the earth. - Ay dünyanın etrafında döner.

42. The shortest route to India - Hindistan'a giden en kısa yol

43. Healthy daily routine - Sağlıklı günlük rutin

44. Sit in the front row - Ön sırada oturmak

45. The royal family - Kraliyet ailesi

Her hands were rough from hard work. - Elleri çok çalışmaktan sertleşmişti.

We sat round the fire. - Ateşin etrafına oturduk.

The most direсt route home - Eve giden en kestirme yol

They had to route the goods through Germany. - Malları Almanya üzerinden sevk
etmek zorunda kaldılar.

John’s departure had upset their daily routine. - John'un ayrılışı günlük rutinlerini
alt üst etmişti.

Routine tasks such as washing up - Bulaşık yıkamak gibi rutin işler

The children were asked to stand in a row. - Çocuklardan bir sırada durmaları
istendi.

She rowed across the lake. - Göl boyunca kürek çekti.

The royal family will visit Mexico next week. - Kraliyet ailesi önümüzdeki hafta
Meksika'yı ziyaret edecek.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 192


46. Rub shoulders with somebody - Biri ile dirsek temasında bulunmak (deyim)

47. Rude behaviour - Kaba davranış

48. Ruin somebody’s life - Birinin hayatını mahvetmek

49. Unwritten / unspoken rule - Yazılı olmayan / dile getirilmeyen kural

50. Thunder rumbled in the distance. - Uzakta gök gürültüsü gürledi.

51. A rumour spreads / goes around - Söylenti yaymak

I hurriedly rubbed myself dry. - Hızla kendimi ovuşturarak kuruladım.

Give the table a good rub with a damp towel. - Masayı nemli bir havluyla iyice
ovalayın.

I didn’t mean to be rude, but I had to leave early. - Kaba olmak istemedim ama
erken ayrılmam gerekiyordu.

All this mud’s going to ruin my shoes. - Bütün bu çamur ayakkabılarımı


mahvedecek.

Drinking was the ruin of him. - İçki içmek onun için bir çöküştü.

If you break the rules, it just spoils the whole game. - Kuralları çiğnerseniz tüm
oyunu bozarsınız.

Alexander the Great ruled over a huge empire. - Büyük İskender büyük bir
imparatorluğa hükmetti.

At that very moment I heard an extraordinary rumble. - Tam o sırada olağanüstü bir
gümbürtü duydum.

Rumour has it that Bill’s getting married again. - Söylentiye göre Bill tekrar
evleniyor.

She was rumoured to be a millionaire. - Milyoner olduğuna dair söylentiler vardı.

52. Run a big company - Büyük bir şirket yönetmek

53. Rupture of relation - İlişkilerin kesilmesi

54. Move to a small rural town - Küçük bir kırsal kasabaya taşınmak

55. Rush hour - Yoğun saat

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 193


56. Patches of rust - Pas lekeleri

57. A ruthless dictator - Acımasız bir diktatör

I ran down the stairs as fast as I could. - Merdivenleri olabildiğince hızlı koşarak
indim.

Many people don’t care who runs the country. - Birçok insan ülkeyi kimin
yönettiğini umursamıyor.

Sarah left the house at a run. - Sarah bir koşuda evden ayrıldı.

The rupture in history has been too violent. - Tarihin kırılma noktası bu kez çok
keskindi.

It’s very rural here, isn’t it? - Buralar çok kırsal, değil mi?

I’m not rushing into marriage again. - Bir daha evlenmek için acele etmeyeceğim.

Don’t worry, there’s no rush. - Merak etmeyin, acelesi yok.

Rust has infected the wheat fields. - Pas buğday tarlalarına bulaşmış.

To compete abroad requires ruthless cost - cutting at home. - Yurtdışında rekabet


etmek, yurtiçinde amansızca maliyet düşürmeyi gerektirir.

58. Sacred relics / temples - Kutsal emanetler / tapınaklar

58. Sacrifice everything for love - Aşk için her şeyi feda etmek

59. Safe sex - Güvenli cinsellik

60. Sail the Caribbean - Karayiplere yelken açmak

61. Saint Valentine - Aziz Valentine

62. For the sake of the children - Çocukların iyiliği için

This area is sacred to the Apaches. - Bu bölge Apaçiler için kutsaldır.

The workforce were willing to make sacrifices in order to preserve jobs. -


Çalışanlar işlerini sürdürmek için fedakârlık yapmaya hazırdı.

He sacrificed a promising career to look after his kids. - Çocuklarına bakmak için
gelecek vaat eden bir kariyeri feda etti.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 194


Don’t go near the edge - it isn’t safe. - Kenara yaklaşmayın - Bu güvenli değil.

Break / force a safe - Kasa soymak

She always wanted to sail across the world. - O hep dünyayı dolaşmak üzere gemi
ile yolculuk yapmak istemişti.

The following week the ‘Queen Elizabeth’ set sail for Jamaica. - Ertesi hafta 'Kraliçe
Elizabeth' Jamaika'ya yelken açtı.

His wife must have been a saint to put up with him for all those years. - Eşi, bunca
yıl ona katlandığı için bir aziz olmalıydı.

I hope he’s told the truth for his own sake. - Umarım kendi iyiliği için doğruyu
söylemiştir.

64. Get a high salary - Yüksek bir maaş almak

65. A “for sale” sign - "Satılık" tabelası

66. The salt of the earth - Dünyanın tuzu, güvenilir kişi, saygıdeğer

67. At the same time - Aynı zamanda

68. A free sample of shampoo - Ücretsiz şampuan numunesi

69. Miles of golden sand - Kilometrelerce kumlu plajlar

My annual salary is just under $48,000. - Yıllık maaşım 48.000 doların biraz
altında.

The use and sale of marijuana remains illegal. - Esrar kullanımı ve satışı yasa dışı
olmaya devam etmektedir.

Mardson’s department store is having a sale this week. - Mardson'ın büyük


mağazasında bu hafta indirim var.

Could you pass the salt? - Tuzu uzatır mısın?

Salted peanuts - Tuzlu fıstık

Salt pork - Tuzlu domuz eti

He sits in the same chair every night. - Her gece aynı koltuğa oturur.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 195


Things just won’t be the same without Sam. - Sam olmadan işler eskisi gibi
olmayacak.

I have my pride, same as anybody else. - Herkes gibi benim de gururum var.

Please bring some samples of your work to the interview. - Lütfen görüşmeye
çalışmalarınızdan bazı örnekler getirin.

I have sand in my shoe. - Ayakkabımın içinde kum var.

Sand a road / a street - Yola / caddeye kum dökmek

70. A communications satellite - Haberleşme uydusu

71. Satisfy one’s curiosity - Birinin merakını gidermek

72. Save time and trouble - Zaman ve çabadan tasarruf etmek

73. Savings bank - Tasarruf bankası

74. On a global / international / world scale - Küresel / uluslararası / dünya çapında

75. Can / could scarcely do something - Güçlükle bir şey yapabilmek

This broadcast comes live via satellite from New York. - Bu yayın New York'tan
uydu üzerinden canlı olarak yayınlanmaktadır.

A salad won’t be enough to satisfy my appetite. - Bir salata iştahımı gidermeye


yetmeyecek.

She was determined to save her marriage. - Evliliğini kurtarmaya kararlıydı.

I’m going to put some of my savings into a down payment on a car. - Birikimimin
bir kısmını bir arabanın peşinatına yatıracağım.

There has been housing development on a massive scale since 1980. - 1980
yılından bu yana büyük ölçekli konut geliştirme çalışmaları devam etmektedir.

Rescuers had to scale a 300m cliff to reach the injured climber. - Kurtarma ekipleri,
yaralı tırmanıcıya ulaşmak için 300 metrelik bir uçuruma tırmanmak zorunda kaldı.

It was getting dark and she could scarcely see in front of her. - Hava kararmak
üzereydi ve önünü zar zor görebiliyordu.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 196


76. The noise scares the baby. - Gürültü bebeği korkutur.

77. Scatter toys on the flor - Oyuncakları yere dağıtmak

78. At the scene - Sahnede

79. A production schedule - Üretim programı

80. A get-rich-quick scheme - Küçük yatırımla çabuk zengin olma planı

81. A great scholar - Büyük bir alim

I don’t scare easily, you know. - Kolay kolay korkmam, biliyorsun.

You really gave us a scare! - Bizi gerçekten korkuttun!

The sound of gunfire made the crowd scatter in all directions. - Silah sesleri
kalabalığın dört bir yana dağılmasına neden oldu.

The film contains some violent scenes. - Film bazı şiddet sahneleri içermektedir.

The class schedule is available on the website. - Ders programı web sitesinde
mevcuttur.

A classification scheme was hanging on the wall. - Duvarda bir sınıflandırma


şeması asılıydı.

She schemed to kill him with poison. - Onu zehirle öldürmeyi planlıyordu.

The great Dutch schоlar Erasmus - Büyük Hollandalı bilgin Erasmus

82. Recent developments in science and technology - Bilim ve teknolojideki son


gelişmeler

71. Scold somebody for doing something - Birini bir şey yaptığı için azarlamak

72. What’s the score? - Skor ne?

73. Scream for help - Yardım için çığlık atmak

74. Search for the stolen car - Çalınan arabayı aramak

75. Do be seated. - Oturun.

Space travel is one of the wonders of modern science. - Uzay yolculuğu modern
bilimin mucizelerinden biridir.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 197


Her father scolded her for upsetting her mother. - Babası, annesini üzdüğü için onu
azarladı.

He had an IQ score of 120. - 120 IQ puanına sahipti.

You’ll score points with your girlfriend if you send her roses. - Arkadaşınıza gül
gönderirseniz, lehinize puan kazanırsınız.

She jumped to her feet, screaming in terror. - Korkudan çığlık atarak ayağa fırladı.

He fell back with a scream of terror and pain. - Korku ve acı dolu bir çığlık atarak
geri çekildi.

Rescuers were forced to abandon their search. - Kurtarma ekipleri aramayı


bırakmak zorunda kaldı.

I’ve searched high and low for my glasses. - Gözlüğümü fellik fellik aradım.

I was in the back seat and Jo was driving. - Ben arka koltuktaydım ve Jo arabayı
sürüyordu.

The arena seats 60.000. - Arena 60.000 koltuk kapasitelidir.

88. It’s a secret. - Bu bir sır.

89. Secular society - Laik toplum

90. National security - Ulusal güvenlik

91. Plant pumpkin seeds - Kabak tohumlarını ekmek

92. Seek help from the police - Polisten yardım istemek

93. Bill’s leaving her? - So it seems. - Bill onu terk mi ediyor? - Öyle görünüyor.

The cookies are made to a secret recipe. - Kurabiyeler gizli bir tarife göre yapılır.

Can you keep a secret? - Sır tutabilir misin?

In big cities the set of values is more liberal and secular. - Büyük şehirlerde
değerler daha liberal ve laiktir.

We have been asked not to say anything for security reasons. - Güvenlik
nedeniyle hiçbir şey söylemememiz istendi.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 198


Sow seeds one inch deep in the soil. - Tohumları toprağın 2,5 cm. derinliğinde
ekin.

Add 1 lime, seeded and sliced. - Çekirdekleri çıkarılmış ve dilimlenmiş bir misket
limonu ekleyin.

Attractive woman, 27, seeks male, 25-35, for fun and friendship. - 27 yaşındaki
çekici bir kadın, eğlence ve arkadaşlık için 25-35 yaşlarında bir erkek arıyor.

Doesn’t it seem strange to you that…? - Size de bu… garip gelmiyor mu?

94. A seemingly impossible task - İmkansız gibi görünen bir görev

95. Seize the initiative - İnisiyatifi ele almak

96. I seldom see him. - Onu nadiren görüyorum.

97. Select the best answer - En iyi yanıtı seçmek

98. A selfish attitude - Bencil bir tutum

99. We'll send it by post / airmail / sea. - Posta / havayolu / deniz yoluyla
göndereceğiz.

Alice was standing in the street, seemingly oblivious to the rain. - Alice, görünüşe
bakılırsa yağmura aldırmadan dışarıda duruyordu.

When she saw his face, she was seized by fear. - Onun yüzünü görünce korkuya
kapıldı.

Kate has seldom seen him so angry. - Kate nadiren onu bu kadar kızgın görmüştü.

He had hopes of being selected for the national team. - Milli takıma seçilme umudu
vardı.

Honorary degrees are handed out to a select few. - Fahri dereceler birkaç seçkin
kişiye verilmektedir.

How can you be so selfish? - Nasıl bu kadar bencil olabiliyorsun?

Please send a covering letter with your application form. - Lütfen başvuru
formunuzla birlikte bir ön yazı gönderin.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 199


00. Be two / five / ten years somebody’s senior - Birinden iki / beş/on yaş büyük
olmak

01. The sensation of flying - Uçma hissi

02. Come to one’s senses - Aklı başına gelmek, kendine gelmek

03. A sensible answer / approach / option - Mantıklı bir cevap / yaklaşım / seçenek

04. Be sensitive to something - Bir şeye karşı hassas olmak

05. A death sentence - Ölüm cezası

Hе is also a diplomat, but senior to me. - O da bir diplomat ama benden kıdemli.

Her husband was nine years her senior. - Kocası ondan dokuz yaş büyüktü.

Jim realized that he had no sensation in his legs. - Jim bacaklarını hissetmediğini
fark etti.

There’s no sense in getting upset about it now. - Şimdi bunun için üzülmenin
anlamı yok.

I could sense there was something wrong. - Bir şeylerin ters gittiğini
hissedebiliyordum.

That was a very sensible decision. - Bu çok mantıklı bir karardı.

Older people tend to be very sensitive to cold. - Yaşlı insanlar soğuğa karşı çok
hassas olma eğilimindedir.

She received an eight-year sentence. - Sekiz yıl hapis cezası aldı.

He was sentenced to three years in prison. - Üç yıl hapis cezasına çarptırıldı.

06. Separate gold from sand - Altını kumdan ayırmak

07. A particular sequence - Belirli bir sıra

08. A series of events - Bir dizi olay

09. Marry Frank? You can’t be serious! - Frank'le evlenmek mi? Ciddi olamazsın!

10. Serve in the army / air force / navy - Orduda / hava kuvvetlerinde/ donanmada
görev yapmak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 200


11. The emergency services - Acil servisler

My wife and I have separate bank accounts. - Eşim ve benim ayrı banka
hesaplarımız var.

Jill and Jake separated a year ago. - Jill ve Jake bir yıl önce ayrıldı.

You had to put the numbers into the right sequence. - Rakamları doğru sıraya
koymanız gerekiyordu.

You can watch a new comedy series this week. - Bu hafta yeni bir komedi dizisini
izleyebilirsiniz.

Luckily, the damage was not serious. - Neyse ki, hasar ciddi değildi.

The waiter was serving another table. - Garson başka bir masaya servis
yapıyordu.

Our aim is to provide the best service at the lowest price. - Amacımız en iyi hizmeti
en düşük fiyata sunmaktır.

I’m having the car serviced next week. - Önümüzdeki hafta arabayı servise
götüreceğim.

12. A diamond ring in a gold setting - Pırlanta yüzüklü altın set

13. It’s settled then. I’m leaving tomorrow. - O zaman hallettik. Ben yarın gidiyorum.

14. Sever one's connection - Bağlarını koparmak

15. Several years ago - Birkaç yıl önce

16. Severe penalties - Ağır cezalar

17. Sewing machine - Dikiş makinesi

Cyprus is the perfect setting for a beach holiday. - Kıbrıs bir plaj tatili için
mükemmel bir yerdir.

They might be willing to settle out of court. - Mahkemeye başvurmadan anlaşmak


isteyebilirler.

Electricity cables have been severed by the storm. - Elektrik kabloları fırtına
nedeniyle koptu.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 201


Have you read any of his books? - Yes, several. - Onun kitaplarından herhangi
birini okudun mu? - Evet, birkaçını.

They shook hands and went their several ways. - El sıkıştılar ve ayrı yollardan
gittiler.

She’s suffering from severe depression. - O şiddetli depresyon geçiriyor.

Can you sew a patch on my jeans? - Kot pantolonuma yama diker misin?

18. Delicate shades of meaning - Anlamın hassas tonları

19. Without / beyond a shadow of doubt - Su götürmez, zerre kadar şüphe kalmamak,
kuşkusuz

20. Shake one’s head - Başını sallamak

21. Shallow depth - Sığ derinlik

22. What a shame… - Ne ayıp…, Ne utanç…

23. The shape of somebody’s nose / ear / lips - Birinin burnunun / kulağının /
dudaklarının şekli

In the shade of a large oak-tree - Büyük bir meşe ağacının gölgesinde

Shading her eyes, Ann scanned the horizon. - Ann, gözlerini eliyle gölgeleyerek
ufku süzdü.

The room was half in shadow. - Oda yarıgölgeydi.

Detectives shadowed him for weeks. - Dedektifler onu haftalarca gölge gibi takip
etti.

Shadow Cabinet - Gölge Kabine

Shake the bottle before you open it. - Şişeyi açmadan önce çalkalayınız.

Give the bottle a good shake before use. - Kullanmadan önce şişeyi iyice
çalkalayın.

Alligators live in the shallows. - Timsahlar sığ yerlerde yaşar.

There’s no shame in saying ‘I don’t know’. - 'Bilmiyorum' demenin utanılacak bir


tarafı yok.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 202


It shames me to say it, but I lied. - Bunu söylemek beni utandırıyor ama yalan
söyledim.

Get into shape before summer - Yaz gelmeden forma girmek

Shape the dough into small balls. - Hamuru küçük toplar haline getirin.

24. Share a room with a friend - Arkadaşınla bir oda paylaşmak

25. A sharp rise in prices - Fiyatlarda keskin bir artış

26. Shatter a record - Rekor kırmak

27. Clean / blank sheet of paper - Boş kâğıt yaprağı

28. Shelf life - Raf ömrü

29. Find shelter from cold - Soğuktan sığınacak yer bulmak

I have an office that I share with some other teachers. - Diğer öğretmenlerle
paylaştığım bir ofisim var.

I do my share of the housework. - Ev işlerinden payıma düşeni yapıyorum.

Make sure you use a good sharp knife. - Bıçağın gerçekten keskin olduğundan
emin olun.

We’re meeting at one-thirty sharp. - Tam bir buçukta buluşuyoruz.

The earthquake shattered all the windows in the building. - Deprem binanın tüm
camlarını kırdı.

I’ll go and change the sheets. - Ben gidip çarşafları değiştireyim.

Put it back on the top shelf. - Üst rafa geri koyun.

They are in need of food and shelter. - Yemeğe ve barınmaya muhtaçlar.

We sat in the shade, sheltering from the sun. - Güneşten korunarak gölgede
oturduk.

30. Shift the blame (onto somebody) - Suçu başkasının üzerine atmak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 203


31. Rain or shine - Hava iyi de olsa kötü de olsa, ne olursa olsun, yağmur çamur
demeden (deyim)

32. By ship - Gemi ile

33. The poor dog - it's shivering! - Zavallı köpek - titriyor!

34. Shoot a film - Film çekmek

35. Rocky / sandy shore - Kayalık / kumlu kıyı

She shifted her gaze from me to Dad. - Gözlerini benden babama çevirdi.

I work shifts. - Vardiyalı çalışıyorum.

Shine that torch over here, will you? - Şu ışığı buraya doğru tut, olur mu?

Jane’s dark hair seemed to have lost its shine. - Jane'in koyu renk saçları
parlaklığını yitirmiş gibiydi.

Supplies that came by ship - Gemi ile gelen malzeme

Both products are due to ship at the beginning of June. - Her iki ürün de Haziran
başında sevk edilecektir.

He shivered with cold in his thin cotton shirt. - İnce pamuklu gömleğinin içinde
soğuktan titredi.

Smith killed his wife, and then shot himself. - Smith, karısını öldürdü ve ardından
kendini vurdu.

Tender green shoots will appear in April. - Narin yeşil filizler Nisan ayında ortaya
çıkacaklar.

A holiday resort on the shores of the Adriatic - Adriyatik kıyısında bir tatil beldesi

The roof had been shored up with old timbers. - Çatı eski kirişler ile
güçlendirilmiştir.

36. An acute shortage of manpower - Ciddi iş gücü kıtlığı

37. A shoulder to cry on - Dert ortağı, başını yaslayacak / ağlayacak bir omuz (deyim)

38. Shout for help - "Yardım" diye bağırmak

39. Show respect - Saygı göstermek

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 204


40. Shower somebody with kisses - Birini öpücüklere boğmak

41. The shirt will shrink. It’s pure cotton. - Gömlek küçülecek. Bu saf pamuktur.

Efforts to solve the housing shortage - Konut açığını çözmeye yönelik çalışmalar

She tapped the driver on the shoulder. - Şoförün omzuna vurdu.

The residents are being asked to shoulder the costs of the repairs. - Bina
sakinlerinin onarım masraflarını karşılamaları istenmektedir.

There’s no need to shout! I can hear you! - Bağırmana gerek yok! Seni
duyabiliyorum!

Tom gave a shout of laughter when he saw them. - Tom onları gördüğünde şen
şakrak güldü.

This dictionary contains many examples that show how words are actually used. -
Bu sözlük, kelimelerin gerçekte nasıl kullanıldığını gösteren birçok örnek
içermektedir.

I’d like to take a shower if that’s all right. - Sakıncası yoksa duş almak istiyorum.

Tom showered Ann with presents. - Tom Ann'i hediye yağmuruna tuttu.

The firm’s staff had shrunk to only four people. - Firmanın personeli yalnızca dört
kişiye kadar küçülmüştü.

42. Shut your mouth! - Kapa çeneni!

43. Be too shy to do something - Bir şey yapmak için çok utangaç olmak

44. A sick child - Hasta bir çocuk

45. Side by side - Yan yana

46. Give a sigh of relief - Rahat bir nefes almak

47. Love at first sight - İlk görüşte aşk

He shut himself in his room and wrote letters. - Odasına kapandı ve mektuplar
yazdı.

He sat with eyes shut. - Gözleri kapalı oturuyordu.

She was very shy with strangers. - Yabancılara karşı çok utangaçtı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 205


She was sick after she ate too much chocolate. - Çok fazla çikolata yedikten sonra
hastalandı.

Betty was lying on her side on the bed. - Betty yatakta yan yatıyordu.

Frank sided with David against their mother. - Frank, annelerine karşı David'in
yanında yer aldı.

Frankie stared out of the window and sighed deeply. - Frankie pencereden dışarı
baktı ve derin bir nefes aldı.

He began to lose his sight six years ago. - Altı yıl önce görme yeteneğini
kaybetmeye başladı.

The sailors gave a shout of joy when they sighted land. - Karayı gören denizciler
sevinç çığlıkları attılar.

48. A sign of spring - Baharın habercisi, bahar belirtisi

49. Put signature to - İmza atmak

50. Be significant for something - Bir şey için önemli olmak

51. Shall we go for a walk? - Don’t be silly, it’s dark. - Yürüyüşe çıkalım mı? - Aptal
olma, karanlık.

52. Be similar to each other - Birbirine benzemek

53. To put it simply, … - Kısacası / basit bir şekilde açıklarsak…

Crying is seen as a sign of weakness. - Ağlamak bir zayıflık işareti olarak görülür.

He signed to the maid to leave the room. - Hizmetçiye odadan çıkmasını işaret
etti.

We collected hundreds of signatures on our petition. - Dilekçemizde yüzlerce imza


topladık.

Please inform us if there are any significant changes in your plans. - Planlarınızda
önemli değişiklikler olursa lütfen bizi bilgilendirin.

I left my keys at home, which was a pretty silly thing to do. - Anahtarlarımı evde
unutmuştum ki bu çok aptalca bir şeydi.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 206


Both approaches seem to achieve similar results. - Her iki yaklaşımın da benzer
sonuçlara ulaştığı görülmektedir.

It’s not simply a question of money. - Bu sadece bir para meselesi değil.

54. A sincere apology - Samimi bir özür

43. Leave a sinking ship - Batan gemiyi terk etmek

44. Sir! You dropped your wallet. - Beyefendi! Cüzdanınızı düşürdünüz.

45. A construction site for a new hotel - Yeni bir otel için bir inşaat sahası

46. In a hopeless situation - Umutsuz bir durumda

47. Play with skill - Beceri ile oynamak

He seems so sincere. - O çok içten görünüyor.

The kids watched as the coin sank to the bottom of the pool. - Çocuklar, madeni
paranın havuzun dibine batışını izledi.

Dirty plates were piled high in the sink. - Kirli tabaklar lavaboya yığılmıştı.

Can I help you, sir? - Size yardım edebilir miyim efendim?

He managed to get himself a job on a building site. - Bir inşaat sahasında kendine
bir iş bulmayı başardı.

Some of this new housing has been sited in inner city areas. - Bu yeni konutların bir
kısmı şehir içi bölgelere yerleştirilmiştir.

I explained the situation. - Durumu izah ettim.

Many jobs today require computer skills. - Günümüzde birçok iş bilgisayar becerisi
gerektiriyor.

60. Rub / irritate your skin - Cildinizi ovmak / tahriş etmek

61. Skip rope - İp atlamak

62. Be a slave to / of something - Bir şeyin kölesi olmak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 207


63. Did he mind your smoking? - Not in the slightest! - Sigara içmeni umursadı mı? -
Hiç!

64. Smart aleck - Çokbilmiş, ukala

She had thick black hair and dark skin. - Siyah gür saçları ve koyu teni vardı.

Add the tomatoes, skinned and sliced. - Kabukları soyulmuş ve dilimlenmiş


domatesleri ilave edin.

This part of the book isn't very interesting, so I'm going to skip it. - Kitabın bu kısmı
pek ilgi çekici değil, o yüzden onu atlayacağım.

A slave to fashion - Modanın esiri

I’ve been slaving away at this report. - Bu rapor için köle gibi çalıştım.

A slight problem - Küçük bir sorun

Derek felt slighted when no one phoned him back. - Derek, kimse onu geri
aramayınca hafife alınmış hissetti.

She may take it as a slight on her ability as a mother. - Bunu annelik yeterliğine
saygısızlık olarak görebilir.

His decision to become a director was a smart move. - Yönetmen olmaya karar
vermesi akıllıca bir hareketti.

My eyes were smarting with the smoke. - Dumandan gözlerim yanmıştı.

65. The smell of popcorn - Patlamış mısırın kokusu

66. Smooth something into / over something - Bir şeyi bir şeyin üzerine yumuşatmak
/ düzleştirmek

67. High society - Yüksek toplum, yüksek sosyete

68. The rich soil of the Nile River - Nil Nehri'nin zengin toprakları

69. A solar cell / panel - Güneş pili / paneli

70. US soldiers in Iraq - Irak'taki Amerikan askerleri

There’s a delicious smell coming from the kitchen. - Mutfaktan nefis bir koku
geliyor.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 208


My clothes smelt of smoke. - Giysilerim duman kokuyordu.

Her skin felt smooth and cool. - Teni pürüzsüz ve serindi.

She smoothed back her hair. - Saçlarını geriye doğru düzleştirdi.

Children are the most vulnerable members of society. - Çocuklar, toplumun en


savunmasız bireyleridir.

The bush grows well in a sandy soil. - Çalı kumlu bir toprakta iyi büyür.

Keep your money - I wouldn’t soil my hands with it. - Paran sende kalsın - onunla
ellerimi kirletmem.

These star-planet clusters are called solar systems. - Bu yıldız - gezegen kümeleri
güneş sistemleri olarak adlandırılır.

A British soldier was wounded in the fighting. - Çatışmada bir İngiliz askeri
yaralandı.

We’ll just have to soldier on without him. - O olmadan devam etmek zorunda
kalacağız.

71. As solid as a rock - Kaya gibi sağlam

72. Find / offer a solution - Çözüm bulmak / önermek

73. Solve the problem - Problemi çözmek

74. Somehow I feel lonely. - Nedense kendimi yalnız hissediyorum.

75. Sophisticated computer technology - Gelişmiş bilgisayar teknolojisi

76. Drown one’s sorrows - Efkâr dağıtmak, teselliyi içkide aramak

Is the baby eating solid food (bread, meat etc.) yet? - Bebek şimdi katı yiyecekler
(ekmek, et vb.) yiyor mu?

The properties of liquids and solids - Sıvı ve katı cisimlerin özellikleri

There's no easy solution to this problem. - Bu sorunun kolay bir çözümü yok.

Charlie thinks money will solve all his problems. - Charlie paranın tüm sorunlarını
çözeceğini düşünüyor.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 209


Don’t worry, we’ll get the money back somehow. - Endişelenme, parayı bir şekilde
geri alacağız.

The price is somewhat higher than I expected. - Fiyatı beklediğimden biraz


yüksektir.

Linn’s hair was swept up into a sophisticated style. - Lynn'in saçı sofistike bir
tarzda taranmıştı.

He expressed his sorrow at my father’s death. - Babamın vefatından duyduğu


üzüntüyü dile getirdi.

He was sorrowing over the loss of a child. - Bir çocuğunu kaybetmenin acısını
yaşıyordu.

77. Sort papers by date - Belgeleri tarihe göre seçip ayırmak

78. There was not a soul there. - İn cin top oynuyordu.

79. That sounds true. - Gerçek gibi görünüyor.

80. A source of information - Bilgi kaynağı

81. An open space - Açık bir alan

What sort of shampoo do you use? - Ne tür bir şampuan kullanıyorsun?

The eggs are sorted according to size. - Yumurtalar boyutlarına göre sıralanır.

It was as if those grey eyes could see into the very depths of her soul. - Sanki o gri
gözler ruhunun derinliklerini görebiliyordu.

There were strange sounds coming from the next room. - Yan odadan garip sesler
geliyordu.

It sounds to me as if he needs professional help. - Bana profesyonel yardıma


ihtiyacı varmış gibi geliyor.

Beans are a source of protein. - Fasulye bir protein kaynağıdır.

Fish for the restaurant is sourced daily from British ports. - Restoranın balıkları
günlük olarak İngiliz limanlarından temin edilmektedir.

Who was the first man in space? - Uzaya çıkan ilk insan kimdi?

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 210


They used three microphones spaced several yards apart. - Birkaç metre
aralıklarla yerleştirilmiş üç mikrofon kullandılar.

82. The average life span - Ortalama yaşam süresi

83. Spare me a few minutes. - Bana birkaç dakika ayır.

84. Specialize in Russian history - Rus tarihi konusunda uzmanlaşmak

85. Many species of birds - Birçok kuş türü

86. Be more specific about something - Bir şey hakkında daha kesin olmak

Over the span of five years, the company has made great progress. - Beş yıllık bir
süre içinde şirket büyük ilerleme kaydetti.

The Mongol Empire spanned much of Central Asia. - Moğol İmparatorluğu, Orta
Asya'nın çoğuna yayılmıştı.

Bring some spare clothes. - Yedek kıyafet getirin.

I’d like you to come over when you can spare an hour. - Bir saatinizi
ayırabileceğiniz bir zamanda gelmenizi isterim.

The batteries are dead. Have you got any spares? - Piller bitmiş. Sende yedek var
mı?

Smith specializes in contract law. - Smith sözleşme hukuku alanında


uzmanlaşmıştır.

Pandas and other endangered species - Pandalar ve diğer nesli tükenmekte olan
türler

Now we research a specific example of alcohol’s effect on the body. - Şimdi alkolün
vücut üzerindeki etkilerine dair belirli bir örnek üzerinde çalışıyoruz.

87. A long dry spell - Uzun kuraklık dönemi

88. Spend something on something - Bir şeyi bir şey için harcamak

89. Spill coffee on the keyboard - Klavyeye kahve dökmek

90. Be in good spirits - Keyfi yerinde olmak, havasında olmak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 211


91. Split into two groups - İki gruba ayrılmak

I fell under the spell of her charm. - Onun cazibesinin büyüsüne kapıldım.

I can’t afford to spend any more money this week. - Bu hafta daha fazla para
harcamayı göze alamam.

Oh no! I’ve spilt coffee all down my shirt! - Ah hayır! Gömleğime kahve döküldü!

The enormous oil spill off the southern tip of the Shetland Islands - Shetland
Adaları'nın güney ucundaki devasa petrol sızıntısı

I’m 85, but I still feel young in spirit. - 85 yaşındayım ama ruhum hala genç.

After his speech, Jackson was spirited away through a back door. - Konuşmasının
ardından Jackson arka kapıdan kaçırıldı.

The party is split over the issue of immigration. - Parti göçmenlik konusunda ikiye
bölünmüş durumda.

The argument could lead to a damaging split in the party. - Tartışma, partide zarar
verici bir bölünmeye yol açabilir.

92. Spoil / ruin one’s appetite - İştahını kaçırmak

93. Have a weak spot for chocolate - Çikolataya karşı zaafı olmak

94. Spread the tablecloth - Masa örtüsünü sermek

95. Market square - Pazar alanı

I don’t want to spoil your fun. - Eğlencenizi bozmak istemiyorum.

The spoils of war / the chase - Savaş ganimetleri, av

Why do they want to build a house on this particular spot? - Neden tam bu noktada
bir ev inşa etmek istiyorlar?

Drug addicts are fairly easy to spot. - Uyuşturucu bağımlılarını tespit etmek
oldukça kolaydır.

Fire quickly spread through the building. - Yangın kısa sürede binaya yayıldı.

An attempt to stop the spread of nuclear weapons - Nükleer silahların yayılmasını


durdurma girişimi

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 212


A large square room - Büyük bir kare oda

First of all, draw a square. - Öncelikle bir kare çizin.

Look him square in the eye and say no. - Gözlerinin içine bak ve hayır de.

96. A stable environment - İstikrarlı bir ortam

97. Go down the stairs - Merdivenlerden aşağı inmek

98. I can’t stand this heat. - Bu sıcaklığa dayanamam.

99. High standard of living - Yüksek yaşam standardı

00. A blank stare - Boş bir bakış

He is said to be in a stable condition in hospital. - Hastanede durumunun stabil


olduğu belirtildi.

Be out of the same stable - Bir ekibin dışında olmak

We walked up four flights of stairs. - Dört kat merdiven çıktık.

Don’t just stand there - help me! - Orada öylece durma - bana yardım et!

The shop was crowded with display stands and boxes. - Mağaza teşhir stantları ve
kutularla doluydu.

Students have to reach a certain standard or they won’t pass. - Öğrencilerin belli
bir seviyeye ulaşması gerekiyor yoksa sınavı geçemezler.

Searching luggage at airports is now standard practice. - Havaalanlarında bagaj


aramak artık standart bir uygulamadır.

She sat there staring into space. - Orada oturmuş boşluğa bakıyordu.

She gave him a long hard stare. - Ona uzun ve sert bir bakış attı.

01. Startling results - Şaşırtıcı sonuçlar

02. You must be starving! - Açlıktan ölüyor olmalısın!

03. A state secret - Bir devlet sırrı

04. Somebody’s statements on something - Birinin bir şey hakkındaki ifadeleri

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 213


05. Statistics show… - İstatistikler şunu gösteriyor…

Sorry, I didn’t mean to startle you. - Üzgünüm, seni korkutmak istemedim.

They’ll either die from the cold or starve to death. - Ya soğuktan ölecekler ya da
açlıktan.

When we bought the house, it was in a terrible state. - Evi aldığımızda berbat bir
durumdaydı.

Please state your name and address. - Lütfen isminizi ve adresinizi belirtin.

In an official statement, she formally announced her resignation. - Resmi bir


açıklamada istifa ettiğini açıkladı.

Statistics show that 50% of new businesses fall in their first year. - İstatistikler,
yeni işletmelerin %50'sinin ilk yıllarında kapandığını göstermektedir.

06. A bronze statue was erected in somebody’s honour - Birinin onuruna bronz bir
heykel dikildi

07. The social status of women - Kadının sosyal statüsü

08. Steady, ready, go! - Yerlerinize… hazır… başla!

09. I like my steak well-done. - Bifteğimi iyi pişmiş severim.

10. Nerves of steel - Çelik gibi sinirler

A bronze statue was erected in his honour. - Onuruna bronz bir heykel dikilmiştir.

What is your marital status? - Medeni durumunuz nedir?

Keep the camera steady while you take a picture. - Fotoğraf çekerken kamerayı
sabit tutun.

He reached the car and steadied himself. - Arabaya ulaştı ve düşmemek için onu
tuttu.

How would you like your steak - well-done or rare? - Bifteğinizi nasıl istersiniz - iyi
pişmiş mi yoksa az pişmiş mi?

Sheffield is a major steel town. - Sheffield, büyük bir çelik kasabasıdır.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 214


He steeled himself not to look away. - Gözlerini kaçırmamak için kendini
zorluyordu.

11. Stem from something - Bir şeyden kaynaklanmak

12. Racial / cultural stereotype - Irksal / kültürel kalıp yargı

13. Stick to the rules - Kurallara bağlı kalmak

14. Still water - Durgun su

15. Stimulate somebody to do something - Birini bir şey yapmaya teşvik etmek

Stem of a wineglass - Bir kadehin sapı

The measures are meant to stem the decline in profits. - Tedbirler, kârlardaki
düşüşü durdurmak içindir.

There are women who don’t fit the stereotype of the good mother. - İyi anne
kalıbına uymayan kadınlar var.

Homeless people are stereotyped as alcoholics or addicts. - Evsiz insanlar, alkolik


veya bağımlı olarak klişeleştirilir.

Someone had stuck posters all over the walls. - Biri duvarlara posterler
yapıştırmıştı.

Aunt Liz walks with a stick. - Liz Teyze elinde sopayla yürüyor.

I still haven’t finished painting the spare room. - Boş odayı boyamayı hala
bitirmedim.

Still waters run deep. - Durgun sular derinden akar.( Atasözü)

Her interest in art was stimulated by her father. - Sanata olan ilgisi babası
tarafından teşvik edildi.

16. The Tokyo stock market - Tokyo menkul kıymetler borsası

17. Be unable to stomach seafood - Deniz ürünlerini sindirememek

18. To have / suffer from stomachache - Mide ağrısı çekmek

19. Store information in a computer - Bilgileri bilgisayarda depolamak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 215


20. A storm in a teacup - Bir bardak suda fırtına (deyim)

I’m sorry, that swimsuit is completely out of stock in your size. - Üzgünüm, bu
mayodan sizin bedeninizden stoklarda yok.

Our fridge at college was always stocked with beer. - Üniversitedeki buzdolabımız
her zaman birayla doluydu.

You shouldn’t take the pills on an empty stomach. - Hapları aç karnına


almamalısınız.

This stomachache will be the end of me! - Bu mide ağrısı benim sonum olacak!

At Christmas the stores stay open late. - Noel'de mağazalar geç saatlere kadar
açık kalır.

Squirrels are storing nuts for the winter. - Sincaplar kış için fındık depoluyor.

There’s a storm brewing. - Fırtına geliyor.

Alan stormed out of the room. - Alan hızla odadan çıktı.

21. …So the story goes - …Öyle diyorlar, anlatılanlara göre

22. Keep a straight face - Ciddi durmak, duygularını açığa vurmamak, sırıtmamak

23. Under (a) strain - Oldukça gergin, stresli olmak

24. Be no stranger to something - Bir şeye yabancı olmamak, bir şeye aşina olmak

25. Develop overall strategy - Genel bir strateji geliştirmek

Don’t be frightened - it’s only a story. - Korkmayın - bu sadece bir hikâye.

I’ve got a meeting straight after lunch. - Öğle yemeğinden hemen sonra bir
toplantım var.

I’d like a straight answer, please. - Doğru bir cevap istiyorum, lütfen.

It’s quite a strain on me when he’s drinking heavily. - O çok içtiğinde beni oldukça
zorluyor.

You’ll strain your eyes trying to read in this light. - Bu ışıkta okumaya çalışırken
gözlerin yorulacak.

Children must not talk to strangers. - Çocuklar yabancılarla konuşmamalıdır.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 216


The company must first resolve questions of strategy. - Şirket, öncelikle strateji
sorunlarını çözmelidir.

26. A stream of traffic - Trafik akışı

27. Strength and weakness - Güç ve zayıflık

28. Reduce / relieve stres - Stresi azaltmak / atmak

29. Stretch one’s legs - Bacaklarını esnetmek

30. In the strictest confidence - Büyük bir gizlilikte

A steady stream of visitors came to the house. - Eve sürekli olarak bir ziyaretçi
akımı vardı.

Water came streaming out of the burst pipe. - Patlama borusundan su akıyordu.

She didn’t even have the strength to stand up. - Ayağa kalkacak gücü bile
kalmamıştı.

Your headaches are due to stress. - Baş ağrılarınız stresten kaynaklanıyor.

She stressed the importance of a balanced diet. - Dengeli beslenmenin önemini


vurguladı.

She rarely sleeps for eight hours at a stretch. - Sekiz saat aralıksız olarak nadiren
uyur.

The Smiths are very strict with their children. - Smith ailesi çocuklarına karşı çok
katıdır.

31. Strike home - (Mesaj / tavsiye) erine ulaşmak, can evinden vurmak

32. Striking contrast / similarity - Çarpıcı karşıtlık / benzerlik

33. Nose strip - Burun bandı

34. Die of a stroke - Felç geçirerek ölmek

Several cars were struck by fallen trees. - Birkaç arabaya düşen ağaçlar çarptı.

Teachers went on strike last week to demand higher pay. - Öğretmenler daha
yüksek ücret talep etmek için geçen hafta greve gitti.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 217


A striking contrast between wealth and poverty - Zenginlik ve yoksulluk arasında
çarpıcı bir tezat

Eric stood in the hot sun, stripped to the waist. - Eric beline kadar soyunmuş,
sıcak güneşin altında duruyordu.

A strip of sand between the cliffs and the sea - Kayalıklarla deniz arasında bir kum
şeridi

I looked after my father after he had a stroke. - Babam felç geçirdikten sonra ona
baktım.

He lifted her face and stroked her hair from her eyes. - Yüzünü kaldırdı ve saçlarını
gözlerinden çekti.

35. The structure of the brain - Beynin yapısı

36. No signs of struggle - Mücadele izleri yok

37. Has she got the stuff? - Onun parası var mı?

38. Say stupid things - Aptalca şeyler söylemek

39. Have style - Stil sahibi olmak

A new management structure has been introduced. - Yeni bir yönetim yapısı
uygulamaya konuldu.

The exhibition is structured around three topics. - Sergi üç konu etrafında


düzenlenmiştir.

She’s struggling to bring up a family alone. - Bir aileyi tek başına geçindirmek için
mücadele ediyor.

She spoke of her struggles with shyness. - Çabalarından alçakgönüllülükle


bahsetti.

I’ve got some sticky stuff on my shoe. - Ayakkabımda yapışkan şeyler var.

She stuffed two more sweaters into her bag. - Çantasına iki kazak daha tıkıştırdı.

Whose stupid idea was this? - Bu aptal fikir kimindi?

The rooms are furnished in a modern style. - Odalar modern bir tarzda döşenmiştir.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 218


These shoes have been styled for maximum comfort. - Bu ayakkabılar maksimum
konfor için tasarlanmıştır.

40. Let’s change the subject. - Hadi konuyu değiştirelim.

41. An illegal substance - Yasadışı bir madde

42. A substantial breakfast - Zengin kahvaltı

43. He substituted for the worker who was ill. - Hasta olan işçinin yerine geçti.

44. A subtle difference - İnce bir fark

Stop trying to change the subject! - Konuyu değiştirmeye çalışmayı bırak!

All flights are subject to delay. - Tüm uçuşlar gecikmeye tabidir.

Police subjected him to hours of questioning. - Polis onu saatlerce sorguya tabi
tuttu.

Plutonium 238 is one of the most toxic substances. - Plütonyum 238 en zehirli
maddelerden biridir.

The document requires substantial changes. - Belge önemli değişiklikler


gerektiriyor.

The coach had to find a substitute for Tim. - Koç, Tim'in yerine bir yedek bulmak
zorundaydı.

The recipe says you can substitute yoghurt for sour cream. - Tarif, ekşi krema
yerine yoğurt koyabileceğinizi söylüyor.

The dish had a subtle hint of ginger. - Yemekte hoş bir zencefil tadı var.

45. Live in the suburbs of Moscow - Moskova'nın banliyölerinde yaşamak

46. A crowded subway station - Kalabalık bir metro istasyonu

47. Succeed in doing something - Bir şeyi yapmayı başarmak

48. Be a big / huge / great success - Önemli /olağanüstü / büyük başarı elde etmek

49. Die very suddenly - Aniden ölmek

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 219


50. Suffer heavy damage - Büyük kayıplara uğramak

Don’t you get bored living out here in the suburbs? - Burada, banliyölerde
yaşamaktan sıkılmıyor musunuz?

Boston has the oldest subway system in the US. - Boston, ABD'deki en eski metro
sistemine sahiptir.

Scientists claim they have succeeded in finding a cure for cancer. - Bilim insanları
kansere çare bulmayı başardıklarını iddia etmektedir.

What’s the secret of your success? - Başarınızın sırrı nedir?

Suddenly the eagle opened its wings. - Kartal bir anda kanatlarını açtı.

I’m suffering from a bad back. - Kötü bir sırt ağrısı çekiyorum.

51. Sufficient to do something - Bir şey yapmaya yeterli olmak

52. Suggest a new way - Yeni bir yol önermek

53. Commit suicide by hanging - Kendini asarak intihar etmek

54. Suit all tastes - Her zevke uygun

55. To sum up, … - Sonuç olarak, …

The recipe is sufficient for six people. - Tarif altı kişi için yeterlidir.

She wrote to me and suggested a meeting. - Bana yazdı ve buluşmayı teklif etti.

More people commit suicide at Christmas than at any other time. - Noel'de her
zamankinden daha fazla insan intihar ediyor.

She was wearing a black trouser suit. - Pantolonlu siyah bir takım giymişti.

There’s a range of restaurants to suit all needs. - Her zevke uygun çeşitli
restoranlar bulunmaktadır.

Bill wants to spend a large sum of money on modernizing the farm. - Bill, çiftliği
yenilemek için büyük miktarda para harcamak istiyor.

To sum up, for a healthy heart you must take regular exercise and stop smoking. -
Özetlemek gerekirse, sağlıklı bir kalp için düzenli egzersiz yapmalı ve sigarayı
bırakmalısınız.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 220


56. Your computer is far superior to mine. - Senin bilgisayarın benimkinden çok daha
üstün.

57. A foolish superstition - Saçma bir batıl inanç

58. Gas / electricity supply - Gaz / elektrik ikmali

59. Support somebody by doing something - Bir şey yaparak birini desteklemek

60. Be supposed to do something - Bir şey yapması beklenmek

He loves making fun of women. It makes him feel superior. - Kadınlarla dalga
geçmeyi sever. Bu onun üstün hissetmesini sağlıyor.

He had a good working relationship with his immediate superior. - İlk amiri ile iyi bir
iş ilişkisi vardı.

The old superstition that walking under a ladder is unlucky - Merdiven altından
geçmenin uğursuzluk getirdiğine dair eski batıl inanç

Nation’s fuel supplies - Ulusal yakıt kaynakları

Supplying drugs - İlaç temini

She supports her family by teaching evening classes. - Akşam dersleri vererek
ailesine destek oluyor.

He has given us a lot of support in our campaign. - Kampanyamızda bize çok


destek verdi.

I suppose you’re right. - Sanırım haklısın.

61. Are you quite sure? - Emin misiniz?

62. Begin to surface in the press - Basında görünmeye başlamak

63. Be surprised at the news - Haberlere şaşırmak

64. Be surrounded by somebody / something - Biri / bir şey tarafından çevrili olmak

65. According to the survey - Ankete göre

I’m not sure if I’m pronouncing this correctly. - Bunu doğru telaffuz edip
etmediğimden emin değilim.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 221


Can you give me a ride to work tomorrow? - Sure. - Beni yarın işe bırakabilir misin?
- Elbette.

Nearly 10 percent of the Earth’s surface is covered by ice. - Dünya yüzeyinin


yaklaşık yüzde 10'u buzla kaplıdır.

Rumours about the killings have begun to surface in the press. - Cinayetlerle ilgili
söylentiler basında su yüzüne çıkmaya başladı.

She was surprisеd that no one was there to greet her. - Orada onu karşılayacak
kimsenin olmamasına şaşırdı.

He’s always been surrounded by people who adore him. - O hep ona hayran olan
insanlarla çevriliydi.

A solid mahogany fire surround - Şöminenin masif bir maun parçasından


çerçevelenmesi

The survey showed that Britain’s trees are in good health. - Anket, İngiltere'nin
ağaçlarının durumunun iyi olduğunu gösterdi.

They got out of the car to survey the damage. - Hasar tespiti için araçtan indiler.

66. Survive in the jungle - Ormanda hayatta kalmak

67. Suspect somebody of doing something - Birinin bir şey yaptığından şüphelenmek

68. Energy to sustain life - Yaşamı sürdürmek için enerji

69. Swallow one’s pride - Gururunu ayaklar altına almak

70. In a cold sweat - Kan ter içinde, acele ile

I don’t know how you all manage to survive on John’s salary. - John'un maaşıyla
nasıl geçindiğinizi bilmiyorum.

The position of the body led the police to suspect murder. - Cesedin konumu
polisin cinayetten şüphelenmesine neden oldu.

Police have issued a description of the murder suspect. - Polis, cinayet zanlısının
tanımını çıkardı.

Hold somebody suspect - Birini şüpheli tutmak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 222


She found it difficult to sustain the children’s interest. - Çocukların ilgisini
sürdürmenin zor olduğunu gördü.

He swallowed the last of his coffee and asked for the bill. - Kahvesinin son
yudumunu da alıp hesabı istedi.

He downed his rum in one swallow. - Romu bir dikişte içti.

I was sweating a lot despite the air-conditioning. - Klima olmasına rağmen çok
terliyordum.

Dave came off the tennis court dripping with sweat. - Dave tenis kortundan terler
içinde çıktı.

71. Sweep the flor - Yeri süpürmek

72. A symbol of national pride - Milli gururun sembolü

73. Our sympathize are with… - Üzüntünüzü paylaşıyoruz.. / duygularını anlayıp


paylaşmak

74. Common symptoms of diabetes are weight loss and fatigue. - Diyabetin yaygın
belirtileri kilo kaybı ve yorgunluktur.

Will you sweep the leaves off the patio? - Verandadaki yaprakları süpürecek
misin?

The kitchen needs a good sweep. - Mutfağın iyi bir şekilde süpürülmesi gerekiyor.

The dove is a symbol of peace. - Güvercin barışın sembolüdür.

I have absolutely no sympathy for students who get caught cheating at exams. -
Sınavlarda kopya çekerken yakalanan öğrencilere kesinlikle anlayış
göstermiyorum.

Common symptoms of diabetes are obesity and fatigue. - Diyabetin yaygın


belirtileri obezite ve yorgunluktur.

75. Be on somebody’s tail - Yakın takibe almak

76. Tell tales - Hikâyeler anlatmak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 223


77. A man / woman of many talents - On parmağında on marifet olan erkek / kadın

78. Cold / hot tap - Soğuk / sıcak su musluğu

79. Not an easy / no easy task - Kolay değil / kolay bir iş değil

The dog wagged its tail. - Köpek kuyruk salladı.

The police have been tailing him for several months. - Polis onu birkaç aydır takip
ediyor.

He was in the middle of telling me a long tale about how he once met the Smiths’
manager. - Bir zamanlar Smith'lerin menajeri ile nasıl tanıştığına dair uzun bir
hikâyenin ortasındaydı.

Sadly, he inherited none of his father’s musical talent. - Ne yazık ki, babasının
müzik yeteneğinden az bile olsa miras almadı.

She went into the bathroom and turned on the taps. - Banyoya girip iki musluğu
açtı.

He turned as someone tapped him on the shoulder. - Biri omzuna dokundu ve


arkasını döndü.

Sara had the task of preparing the agenda for meetings. - Sarah'nın görevi toplantı
gündemini hazırlamaktı.

80. Have a sweet / salty taste - Tatlı / tuzlu bir tada sahip olmak

81. Rate of tax - Vergi oranı

82. Be torn between love and duty - Aşk ve sorumluluk arasında iki arada kalmak

83. A great player, with brilliant technique - Müthiş tekniği olan harika bir oyuncu

84. Advances in technology - Teknolojik gelişmeler

The medicine had a slightly bitter taste. - İlacın biraz acı bir tadı vardı.

This yoghurt tastes of plums. - Bu yoğurtta erik tadı var.

He already pays 40% tax on his income. - Zaten gelirinin %40'ını vergi olarak
ödüyor.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 224


Cigarettes are heavily taxed in Britain. - Birleşik Krallıkta sigaralardan yüksek
oranda vergi alınmaktadır.

The children were all in tears. - Çocukların hepsi gözyaşlarına boğulmuştu.

She realized she had torn her jacket on a nail. - Ceketini bir çiviyle yırttığını fark
etti.

He’s a great player, with brilliant technique. - Müthiş bir tekniği olan harika bir
oyuncudur.

There are various techniques for dealing with industrial pollution. - Endüstriyel
kirlilik ile mücadele için çeşitli teknikler vardır.

Many people are unwilling to embrace new technologies. - Birçok insan yeni
teknolojileri benimseme konusunda isteksizdir.

85. Teenager=teen; be in one’s teens - Ergen=genç; ergenlik çağında olmak

86. Keep / lose one’s temper - Sinirine hâkim olmak /öfkelenmek

87. At a temperature of 100 degrees - 100 derecelik bir sıcaklıkta

88. An ancient Greek temple - Bir antik Yunan tapınağı

89. Temporary loss of memory - Geçici hafıza kaybı

A TV sex education series aimed at teenagers - Gençlere yönelik bir TV cinsel


eğitimi dizisi

Kate needs to learn to control her temper. - Kate'in öfkesini kontrol etmeyi
öğrenmesi gerekiyor.

The heat in this coastal town is tempered by cool sea breezes. - Bu sahil
kasabasındaki sıcaklık, serin deniz meltemleriyle yumuşar.

Liz has a temperature and has gone to bed. - Liz'in ateşi var ve yatmaya gitti.

She started going grey round the temples. - Şakaklarında saçlar beyazlamaya
başlamıştı.

I’m living with my parents, but it’s only temporary. - Ailemle yaşıyorum, ama bu
geçici.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 225


90. Tend to do something - Bir şeyler yapmaya meyilli olmak

91. Reduce / relieve / ease tension - Gerilimi azaltmak

92. Long-term planning - Uzun vadeli planlama

93. Terminal cancer - İleri evre kanser, ölümcül kanser

94. You’re making a terrible mistake. - Korkunç bir hata yapıyorsun.

My car tends to overheat in the summer. - Arabam yaz aylarında aşırı ısınmaya
meyilli.

Exercise is the ideal way to relieve tension after a hard day. - Egzersiz, zor bir
günün ardından gerginliği azaltmanın ideal yoludur.

Many legal terms have more than one meaning. - Pek çok hukuk terimi birden
fazla anlama sahiptir.

This condition is sometimes termed repetitive strain injury. - Bu duruma bazen


tekrarlayan zorlanma yaralanması denir.

The once great industry is now in terminal decline. - Bir zamanların büyük
endüstrisi artık dibe vurmuş durumdadır.

The airport’s passenger terminal - Havalimanı yolcu terminali

Their son had been injured in a terrible accident. - Oğulları korkunç bir kazada
yaralandı.

95. Mark one’s territory - Birinin bölgesini işaretlemek

96. Theatregoer - Tiyatrosever, tiyatro izleyicisi

97. Variations on the same theme - Aynı tema üzerinde varyasyonlar

98. The theory of relativity - İzafiyet teorisi

99. The car is small and therefore cheap. - Araba küçük ve bu nedenle ucuz.

Hong Kong became Chinese territory in 1997. - Hong Kong, 1997'de Çin
topraklarına dâhil oldu.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 226


He’s really interested in literature and the theatre. - Edebiyata ve tiyatroya çok
meraklıdır.

The book’s theme is the conflict between love and duty. - Kitabın teması aşk ve iş
arasındaki çatışmadır.

Freudian theory has had a great influence on psychology. - Freudyen teorisinin


psikoloji üzerinde büyük bir etkisi olmuştur.

Their car was bigger and therefore more comfortable. - Arabaları daha büyüktü ve
bu nedenle daha konforluydu.

00. Walk on thin ice - İnce buz üzerinde yürümek, dikkat etmek

01. All things considered, … - Her şey düşünüldü, …

02. Thoroughly cooked meat - İyice pişmiş et

03. Threaten to do something - Bir şey yapmakla tehdit etmek

04. Be thrilled to see / hear / learn something - Bir şey görmek / duymak / öğrenmek
için heyecanlanmak

The road was covered with a thin layer of ice. - Yol ince bir buz tabakasıyla
kaplanmıştı.

How are things with you, Sarah? - Nasılsın Sarah?

She sat feeling thoroughly miserable. - Kendini tamamen mutsuz hissederek


oturdu.

Postal workers are threatening a strike if they don’t receive a pay increase. - Posta
işçileri, maaşlarına zam yapılmaması durumunda grevle tehdit ediyorlar.

We were so thrilled to hear about the baby. - Bebeğin haberini alınca çok
heyecanlandık.

05. I have a sore throat. - Boğaz ağrım var.

06. Spread rapidly throughout Europe - Avrupa genelinde hızla yayıldı

07. Throw a party - Parti vermek

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 227


08. Be under somebody’s thumb - Birinin kontrolü altında olmak (deyim)

09. A face like thunder - Burnundan solumak, çok sinirli görünmek (deyim)

She fingered the pearls at her throat. - Boğazındaki incileri ile oynadı.

The disease spread rapidly throughout Europe. - Hastalık Avrupa genelinde hızla
yayıldı.

We are open every weekend throughout the year. - Yıl boyunca her hafta sonu
açığız.

Throw me that towel, would you. - Şu havluyu bana atar mısın?

That was a great throw! - Harika bir atıştı!

A baby sucking its thumb - Başparmağını emen bebek

I thumbed a lift into town. - Şehre giderken otostop çektim.

We could hear the rumble of distant thunder. - Uzaklardan gelen gök


gürültüsünün sesini duyabiliyorduk.

Huge lorries thundered past us. - Önümüzden devasa kamyonlar geçiyordu.

10. Thus far - Şimdiye kadar

11. Swim against the tide - Akıntıya karşı yüzmek

12. Tight jeans - Dar kot pantolon

13. Feel a tiny bit sad - Biraz üzgün hissetmek

14. Be tired of doing something - Bir şey yapmaktan yorulmak

They diluted the drug, thus reducing its effectiveness. - İlacı sulandırdılar, böylece
etkinliğini azalttılar.

Is the tide going out or coming in? - Gelgit çekiliyor mu yükseliyor mu?

Could you lend me $20 to tide me over till next week? - Gelecek haftaya kadar
idare etmem için bana 20 dolar borç verir misin?

My shoes were so tight that I could hardly walk. - Ayakkabılarım o kadar dardı ki
yürüyemiyordum.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 228


Hold tight to the handrail! - Parmaklığı sıkıca tutun!

A tiny community in the Midwest - Orta Batı'da küçük bir topluluk

He was too tired to argue. - Tartışamayacak kadar yorgundu.

15. From head to toe - Tepeden tırnağa

16. Weigh a ton - Bir ton ağırlığında

17. Slip of the tongue - Dil sürçmesi

18. Have a sweet tooth - Şekerli yiyeceklere düşkün olmak (deyim)

19. Get in touch with somebody - Biriyle iletişime geçmek

He stubbed his toe on a rock. - Ayak parmağını bir kayaya çarptı.

I’ve got tons of work to do. - Yapacak tonlarca işim var.

The girl scowled at me, then stuck out her tongue. - Kız bana kızgın bir bakış attı
ve sonra dilini çıkardı.

Last time I went to the dentist I had to have two teeth out. - En son dişçiye
gittiğimde iki dişimi çektirmek zorunda kaldım.

If your house has been burgled, you shouldn’t touch anything until the police arrive.
- Eğer eviniz soyulduysa polis gelene kadar hiçbir şeye dokunmamalısınız.

She remembered the touch of his fingers on her face. - Parmaklarının yüzüne
dokunuşunu hatırlıyordu.

20. A tough area - Suç batağı, tehlikeli bölge

21. Tourist agency - Turizm acentesi

22. Disappear / vanish without a trace - Hiç iz bırakmadan ortadan kaybolmak, izini
kaybettirmek

23. Stop (dead) in one’s tracks - Aniden durmak, donup kalmak (deyim)

24. Jack-of-all-trades - Elinden her iş gelen kimse, on parmağında on marifet olan kişi
(deyim)

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 229


It’s tough being married to a cop. - Bir polisle evli olmak zordur.

Washington played tough in the second half of the game. - Washington, maçın
ikinci yarısında sert bir oyun sergiledi.

The Statue of Liberty is a major tourist attraction. - Özgürlük Heykeli turistlerin


cazibe odağıdır.

She had given up all hope of tracing her missing daughter. - Kaybolan kızının izini
sürmek için umudunu yitirmişti.

Officers were unable to find any trace of drugs. - Yetkililer uyuşturucuya dair
herhangi bir ize rastlayamadılar.

We followed the tyre tracks across a muddy field. - Çamurlu arazide lastik izlerini
takip ettik.

Police have been tracking the four criminals all over the country. - Polis ülke
genelinde dört suçlunun izini sürdü.

My grandfather was a plumber by trade. - Büyükbabam meslek olarak tesisatçıydı.

India began trading with Europe in the 15th and 16th centuries. - Hindistan, 15. ve
16. yüzyıllarda Avrupa ile ticarete başladı.

25. By / according to tradition - Geleneğe göre

26. Drugs traffic - Uyuşturucu ticareti

27. Make a tragedy out of something - Bir şeyden bir trajedi yapmak

28. Personality / character traits - Kişilik / karakter özellikleri

29. Transfer $500 to one’s checking account - Birinin çek hesabına 500 dolar transfer
etmek

The university has a long tradition of supporting the arts. - Üniversitenin sanatı
destekleme konusunda köklü bir geleneği var.

The traffic noise kept me awake. - Trafik gürültüsü beni uyutmadı.

Tragedy struck the family when their two-year- old son was killed in an accident. -
İki yaşındaki oğulları bir kazada öldüğünde aile trajedi yaşadı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 230


A mental illness associated with particular personality traits - Belirli kişilik
özellikleriyle ilişkili bir akıl hastalığı

They’re transferring him to a special unit at Great Ormond Street Hospital. - Onu
Great Ormond Street Hastanesi'ndeki özel bir birime transfer ediyorlar.

Penny has applied for a transfer to head office. - Penny merkez ofise nakil için
başvuruda bulundu.

30. Transform beyond recognition - Tanınmaz hale getirmek

31. Translate a novel into Russian - Bir romanı Rusçaya çevirmek

32. Sexually transmitted disease - Cinsel yolla bulaşan hastalık

33. A bone marrow transplant - Kemik iliği nakli

34. Means / mode / form of transport - Ulaşım araçları /nakil şekli

The movie transformed her almost overnight from an unknown schoolgirl into a
megastar. - Film onu neredeyse bir gecede tanınmayan kız öğrenciden bir
megastara dönüştürdü.

Translate the text from Russian into English. - Metni Rusçadan İngilizceye çevirin.

The US Open will be transmitted live via satellite. - ABD Açık, uydu aracılığıyla
canlı olarak yayınlanacaktır.

Pine trees transplant badly. - Çam ağaçların başka bir yere dikilmesi zordur.

Heart transplant surgery - Kalp nakli ameliyatı

It’s easier to get to the college if you have your own transport. - Kendi aracınız
varsa, üniversiteye gitmek daha kolaydır.

The statue was transported to London. - Heykel Londra'ya nakledildi.

35. Fall into a trap - Tuzağa düşmek

36. Travel by train / car / air - Tren / araba / uçak ile seyahat

37. My wife is a real treasure. - Eşim gerçek bir hazinedir.

38. Treat somebody like a child - Birine çocukmuş gibi davranmak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 231


39. A tremendous amount of Money - Muazzam miktarda para

Police had set up a trap for hooligans at the match. - Polis, maç sırasında
holiganlara tuzak kurmuştu.

There’s no way out! We’re trapped! - Buradan çıkış yok! Tuzağa düştük!

Someday I’d like to travel abroad. - Bir gün yurt dışına seyahat etmek isterim.

We went by bus - the cheapest means of travel. - Otobüsle gittik - en ucuz seyahat
yoludur.

My wife is a real treasure. - Eşim gerçek bir hazinedir.

Jim treasured the gold watch that his grandfather had given him. - Jim,
büyükbabasının ona verdiği altın saate çok değer veriyordu.

She treats me like one of the family. - Bana aileden biriymişim gibi davranıyor.

When we were kids, a trip to the beach was a real treat. - Biz çocukken sahile
gitmek gerçek bir zevkti.

She was making a tremendous effort to appear calm. - Sakin görünmek için büyük
çaba harcıyordu.

40. Current / present / latest trend - Mevcut eğilim, modern / en son trend

41. Bring somebody to trial - Birini mahkemeye vermek

42. The eternal triangle - Aşk üçgeni

43. The twelve tribes of Israel - İsrail'in on iki kabilesi

44. A trick question - Tuzak soru

Lately there has been a trend towards hiring younger, cheaper employees. - Son
zamanlarda daha genç ve daha az ücretli çalışanları işe alma eğilimi var.

Nick was on trial for assault. - Nick saldırı suçundan yargılanıyordu.

These techniques were trialed by teachers in 300 schools. - Bu teknikler 300


okulda öğretmenler tarafından test edilmiştir.

Right-angle / acute / obtuse triangle - Dik açılı / dar / geniş açılı üçgen

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 232


A tribe of Aborigines known as the Dolphin People - Yunus İnsanlar olarak bilinen
bir Aborjin kabilesi

He didn’t really lose his wallet - that’s just a trick. - Aslında cüzdanını kaybetmedi -
bu sadece bir numaraydı.

She knew she’d been tricked, but it was too late. - Kandırıldığını anlamıştı ama
artık çok geçti.

45. Tropical fruit / diseases - Tropikal meyve / hastalıklar

46. Trouble somebody with something - Birini bir şeyle rahatsız etmek

47. Show one’s true self - Gerçek yüzü ortaya çıkmak

48. Trust one’s instincts - İçgüdülerine güvenmek

49. To tell (you) the truth - Açık söylemek gerekirse, doğrusu

The tropical rain forests - Tropikal yağmur ormanları

We’re having a lot of trouble with the new computer system. - Yeni bilgisayar
sistemiyle ilgili çok fazla sorun yaşıyoruz.

There’s one thing that’s been troubling me. - Beni rahatsız eden bir şey var.

No, honestly, it’s a true story. - Hayır, aslında bu gerçek bir hikâyedir.

At first there was a lack of trust between them. - İlk başta aralarında bir güven
eksikliği vardı.

Can they be trusted to look after the house? - Evle ilgilenebileceklerine dair
güvenilebilir mi?

How do we know you’re telling the truth? - Doğruyu söylediğini nereden bileceğiz?

50. Try somebody’s patience - Birinin sabrını sınamak, denemek

51. Be tuned to something - Bir şeye uyum sağlamak

52. Now it’s your turn. - Şimdi senin sıran.

53. Twist somebody’s words - Birinin sözlerini çarpıtmak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 233


54. It is typical of somebody to do something - Birinin bir şey yapması kendine
özgüdür

Would you like to try some biscuits? - Bisküvi tatmak ister misiniz?

She didn’t manage to break the record, but it was a good try. - Rekoru kırmayı
başaramadı ama bu iyi bir denemeydi.

She was humming a tune. - Bir şarkı mırıldanıyordu.

Someone’s coming tomorrow to tune the piano. - Yarın piyanoyu akort etmeye
gelecekler.

Rose’s hair was turning grey. - Rose'un saçları ağarmıştı.

My career had already taken a new turn. - Kariyerim şimdiden yeni bir dönemece
girmişti.

He twisted his head slightly, and looked up at her. - Başını hafifçe eğdi ve ona
baktı.

By an amazing twist of fate, we met again five years later. - Kaderin inanılmaz bir
cilvesi ile beş yıl sonra tekrar karşılaştık.

This painting is typical of his work. - Bu tablo onun çalışmalarının özgün bir
örneğidir.

55. As ugly as sin - Çok çirkin, umacı gibi çirkin

56. Our ultimate destination is… - Nihai hedefimiz…

57. Unavoidable mistakes - Kaçınılmaz hatalar

58. Underestimate the importance / extent / effect / power of something - Bir şeyin
önemini / kapsamını / etkisini / gücünü küçümsemek

59. Undergo treatment / surgery / an operation - Tedavi görmek / ameliyat olmak

Ugly duckling - Çirkin ördek yavrusu

Complete disarmament was the ultimate goal of the conference. - Konferansın


nihai hedefi tam silahsızlanmaydı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 234


There are now fears that war is unavoidable. - Savaşın kaçınılmaz olduğuna dair
korkular var.

We underestimated how long it would take to get there. - Oraya varmanın ne kadar
süreceğini hafife almıştık.

The country has undergone massive changes recently. - Ülke son zamanlarda
büyük değişimler geçirdi.

60. Undergraduate course / student - Lisans kursu / öğrencisi

61. Political ideas which underlay the 1917 revolution - 1917 devriminin temelini
oluşturan siyasi fikirler

62. Underlying cause / principle / problem - Altta yatan neden / ilke / sorun

63. Undertake a task / a project / research - Bir görev / proje / araştırma üstlenmek

64. Mounds that undoubtedly contain human bones - Şüphesiz insan kalıntılarının
olduğu höyükler

An undergraduate at Oxford - Oxford'da lisans öğrencisi

The one basic principle that underlies all of party’s policies - Tüm parti
politikalarının altında yatan tek temel ilke

There is an underlying assumption that younger workers are easier to train. - Daha
genç işçilerin eğitilmesinin daha kolay olduğu konusunda temel bir varsayım vardır.

He undertook to pay the money back in six months. - Altı ay içinde parayı geri
ödemeyi taahhüt etti.

Undoubtedly, public interest in folk music has declined. - Halkın halk müziğine olan
ilgisi kuşkusuz azalmıştır.

65. Unemployment benefit - İşsizlik parası

66. As the story unfolds, … - Hikaye ilerledikçe,…

67. An unfortunate choice of words - Uygunsuz kelime seçimi

68. Unfortunately, he didn’t come. - Ne yazık ki, o gelmedi.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 235


69. Unify the nation - Milleti birleştirmek

The level of unemployment is rising. - İşsizlik seviyesi yükselmektedir.

He had watched the drama unfold from a nearby ship. - Yakındaki bir gemiden
dramatik olayların ortaya çıkışını izledi.

It’s most unfortunate that your father can’t come to the wedding. - Babanın düğüne
gelememesi büyük bir talihsizliktir.

Unfortunately, you were out when we called. - Maalesef aradığımızda


dışarıdaydın.

His music unifies traditional and modern themes. - Müziği geleneksel ve modern
temaları bir araya getirir.

70. Trade union - Ticaret birliği, sendika

71. A unique opportunity to do something - Bir şey yapmak için benzersiz bir fırsat

72. Hundreds, tens, and units - Yüzlerce, onlarca ve birler

73. Unite to do something - Bir şey yapmak için bir araya gelmek

74. Universal time - Evrensel zaman, evrensel saat

Are you planning to join the union? - Birliğe katılmayı planlıyor musunuz?

Each person’s fingertips are unique. - Her insanın parmak uçları benzersizdir.

The man is in the hospital’s intensive care unit. - Adam hastanenin yoğun bakım
ünitesindedir.

Our goal is to unite the opposition parties. - Amacımız muhalefet partilerini


birleştirmek.

A topic of universal interest - Genel ilgi konusu

75. Be the centre of somebody’s universe - Birinin dünyasının merkezi olmak

76. Go to university - Üniversiteye gitmek

77. Will you go with her? - Not unless she wants me to. - Onunla gidecek misin? - O
istemediği sürece hayır.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 236


78. Unlike my wife, I get up early. - Eşimin aksine erken kalkıyorum.

79. The upper class - Üst sınıf, zenginler sınıfı, sosyo-ekonomik üstünlüğü olan sınıf

A parallel / an alternative universe - Paralel / alternatif bir evren

He studied Physics at university. - Üniversitede Fizik eğitimi aldı.

He won’t go to sleep unless you tell him a story. - Ona bir hikâye anlatmazsan
uyumaz.

Unlike most people in the office, I don’t come to work by car. - Ofisteki çoğu insanın
aksine, işe arabayla gelmiyorum.

There is an upper age limit for becoming a pilot. - Pilot olabilmek için üst yaş sınırı
vardır.

80. Be upset with something - Bir şeye üzülmek

81. Would you like to see the upstairs? - Üst katı görmek ister misin?

82. Keep / bring up-to-date - Güncelliğini korumak, son gelişmeleri bildirmek

83. Urban life - Şehir yaşamı

84. Urge somebody to do something - Birini bir şey yapmaya zorlamak

Debbie was upset that he didn’t spend more time with her. - Debbie onunla daha
fazla zaman geçirmediği için üzgündü.

He upset a bowl of soup. - Çorba kâsesini devirdi.

Stomach upset - Mide bozukluğu

I went upstairs and had a shower. - Yukarı çıktım ve bir duş aldım.

They have access to up-to-date information through a computer database. - Bir


bilgisayar veri tabanı üzerinden güncel bilgilere erişimleri vardır.

Unemployment in urban areas - Kentsel alanlarda işsizlik

He urged that a referendum should be held by December. - O, referandumun Aralık


ayında yapılması gerektiğini vurguladı.

He could no longer resist the urge to go and see Amanda. - Gidip Amanda'yı görme
isteğine daha fazla karşı koyamadı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 237


85. In case of urgency - Acil durumda

86. An urgent message - İvedi mesaj

87. Water / gas / electricity usage - Su / doğalgaz / elektrik kullanımı

88. Utter destruction - Mutlak yıkım

89. Clear utterance - Açık ifade

A matter of great urgency - Çok acil bir konu

The report called for urgent action to reduce lead in petrol. - Raporda, benzindeki
kurşunun azaltılması için acil eylem çağrısında bulunuldu.

A book on modern English usage - İngilizce'de modern kelime kullanımı üzerine bir
kitap

That’s utter nonsense! - Bu tamamen saçmalık!

Phil nodded without uttering a word. - Phil tek kelime etmeden başını salladı.

Politicians are judged by their public utterances. - Politikacılar, kamuoyuna


yaptıkları açıklamalarla yargılanır.

90. Make a vain effort - Boşuna çaba sarf etmek

91. Valley of tears - Dert / çile dünyası, fani dünya (deyim)

92. Leave one’s valuables in the hotel safe - Değerli eşyaları otel kasasına bırakmak

93. Vanish from sight - Gözden kaybolmak

94. Vanity table - Makyaj masası

Police searched in vain for the missing gunman. - Polis, kayıp silahlı saldırganı boş
yere aradı.

The San Fernando Valley is picturesque all year round. - San Fernando Vadisi tüm
yıl boyunca resmedilmeye değerdir.

Their most valuable belongings were locked in a safe in the bedroom. - En değerli
eşyaları yatak odasındaki bir kasada kilitliydi.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 238


His research has been of little practical value. - Araştırmasının pratik değeri çok
azdı.

My keys were here a minute ago but now they’ve vanished without a trace. -
Anahtarlarım bir dakika önce buradaydı ama şimdi iz bırakmadan ortadan
kayboldular.

She has none of the vanity so often associated with beautiful women. - O, güzel
kadınlara özgü kibire sahip değil.

95. Variations on the theme of love - Aşk konulu varyasyonlar

96. Varied in colour - Çeşitli renklerde

97. Give / add / bring variety (to something) - (Bir şeye) çeşitlilik kazandırmak

98. For various reasons - Çeşitli sebeplerden dolayı

99. Vary from country to country - Ülkeden ülkeye farklılık göstermek

French bread is really just a variation of white bread. - Fransız ekmeği aslında
sadece beyaz ekmeğin bir çeşididir.

A good teacher is aware of the extremely varied needs of each student. - İyi bir
öğretmen, her öğrencinin farklı ihtiyaçlarının her zaman farkındadır.

I really like the variety the store has offer. - Bu mağazanın sunduğu ürün
çeşitliliğini gerçekten beğeniyorum.

There are various ways to answer your question. - Sorunuzu yanıtlamanın çeşitli
yolları vardır.

What do you wear when you go out? - Well, it varies. - Dışarı çıkarken ne giyersin?
- Şey, değişir.

00. The vast land of Russia - Rusya'nın geniş toprakları

01. Space vehicle - Uzay aracı

02. A joint venture with Taiwan - Tayvan ile ortak bir girişim

03. The latest version of the car - Arabanın son versiyonu

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 239


04. The very man I was looking for - Tam aradığım adam

The refugees come across the border in vast numbers. - Çok sayıda mülteci sınırı
geçiyor.

Have you locked your vehicle? - Aracınızı kilitlediniz mi?

Business / commercial / joint venture - İş / ticari / ortak girişim

I ventured to ask him what he was reading. - Ona ne okuduğunu sorma cesaretini
gösterdim.

I think I preferred the television version. - Sanırım televizyon uyarlamasını daha


çok beğendim.

The fishing industry is very important to the area. - Balıkçılık sektörü bölge için çok
önemlidir.

He died in this very room. - Tam bu odada öldü.

05. Vessel in distress - Tehlikede olan gemi

06. Vice President - Başkan vekili

07. Innocent victims - Masum kurbanlar

08. Lead somebody to victory - Birini zafere götürmek

09. An exchage of views - Görüş alışverişinde bulunmak

A fishing vessel - Balıkçı teknesi

Smoking is my only vice. - Sigara benim tek kusurum.

He was the victim of an administrative error. - Bir yönetim hatasının kurbanı oldu.

It was a surprisingly easy victory. - Şaşırtıcı derecede kolay bir galibiyetti.

What’s your view on the subject? - Konuyla ilgili görüşünüz nedir?

The local people viewed newcomers with suspicion. - Yöre halkı yeni gelenleri
şüpheyle karşıladı.

10. From an ecological viewpoint - Ekolojik açıdan

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 240


11. Domestic violence - Aile içi şiddet

12. Violent death - Şiddet kullanarak öldürme, zor ölüm

13. Virtual rulers of the country - Ülkenin gerçek yöneticileri

14. Virtually every woman - Neredeyse her kadın

Try and think of it from the child’s viewpoint. - Bunu bir çocuğun bakış açısıyla
düşünmeye çalışın.

There is too much sex and violence on TV these days. - Bugünlerde televizyonda
çok fazla müstehcenlik ve şiddet var.

My father was a violent and dangerous man. - Babam zalim ve tehlikeli bir adamdı.

The website allows you to take a virtual tour of the art gallery. - Web sitesi, sanat
galerisinde sanal bir tur atmanıza olanak tanımaktadır.

Virtually all the children come to school by bus. - Hemen hemen tüm çocuklar
okula otobüsle gelir.

15. Symbol of virtue - Erdemlilik sembolü

16. A virtuous wife - Erdemli bir eş

17. Virus disease - Viral hastalık

18. Make visible progress - Görünür ilerleme sağlamak

19. Children born with poor vision - Görme bozukluğu ile doğan çocuklar

Among her many virtues are loyalty, courage and truthfulness. - Onun birçok
erdemleri arasında sadakat, cesaret ve doğruluk vardır.

She considered herself very virtuous because she neither drank nor smoked. - İçki
ve sigara içmediği için kendini çok erdemli görüyordu.

Children infected with the Aids virus - AIDS virüsü bulaşmış çocuklar

The comet is visible to the naked eye. - Kuyruklu yıldız çıplak gözle görülebilir.

Tears blurred her vision. - Gözyaşları görüşünü bulanıklaştırmıştı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 241


20. Visual aid - Görsel eğitim aracı

21. Be vital to / for - Bir şey için hayati önemde olmak

22. Vivid imagination - Hayal gücü geniş olmak

23. A vocabulary of 3,000 words - 3.000 kelimelik bir kelime dağarcığı

24. Raise / lower one’s voice - Sesini yükseltmek / alçaltmak

The tall tower adds to the visual impact of the building. - Yüksek kule, binanın
görsel etkisine katkıda bulunuyor.

These measures are vital to national security. - Bu önlemler ulusal güvenlik için
hayati öneme sahiptir.

I’ve got vivid memories of that summer. - O yazla ilgili canlı anılarım var.

Reading is one of the best ways of improving your vocabulary. - Okumak kelime
dağarcığınızı geliştirmenin en iyi yollarından biridir.

He recognized her voice instantly. - Sesini hemen tanıdı.

25. A 10,000-volume library - 10.000 ciltlik kütüphane

26. Voluntary organization / association / agency - Gönüllü kuruluş / dernek / ajans

27. A hospital volunteer - Hastane gönüllüsü

28. Get 20% of the vote - Oyların %20'sini almak

29. The first voyage of Columbus - Kolomb'un ilk seferi

Can you turn the volume up? - Sesi açabilir misin?

She does a lot of voluntary work for the Red Cross. - Kızıl Haç için birçok gönüllü
çalışma yapıyor.

I need some volunteers to help with the washing-up. - Bulaşık yıkamaya yardım
edecek gönüllülere ihtiyacım var.

Helen volunteered to have Thanksgiving at her house this year. - Helen bu yıl
Şükran Günü'nü evinde kutlamayı kendi isteğiyle teklif etti.

I’ve voted Democrat all my life. - Ben hayatım boyunca Demokratlara oy verdim.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 242


There will be a citywide vote on the matter. - Konuyla ilgili il genelinde oylama
yapılacaktır.

The voyage from England to India used to take six months. - İngiltere'den
Hindistan'a olan yolculuk altı ay sürerdi.

30. Work for low wages - Düşük ücretle çalışmak

31. Wake up early - Erken kalkmak

32. Go up the wall - Duvara çıkmak / tırmanmak, çok sinirlenmek, çılgına dönmek
(deyim)

33. In one’s wallet - Birinin cüzdanında

34. Wander around the streets - Caddelerde dolaşmak

He earns a good wage. - İyi bir maaş alıyor.

Try not to wake the baby. - Bebeği uyandırmamaya çalışın.

We climbed over the wall into the orchard. - Duvarın üzerinden meyve bahçesine
tırmandık.

He took a credit card out of his wallet. - Cüzdanından bir kredi kartı çıkardı.

I’ll wander around the mall for half an hour. - Yarım saat kadar alışveriş merkezinde
dolaşacağım.

35. Be at war with somebody - Birisiyle savaş halinde olmak

36. Warn somebody about something - Birini bir şey hakkında uyarmak

37. Without (any) warning - (Herhangi bir) uyarı olmaksızın

38. Industrial waste - Endüstriyel atık

39. Wave somebody goodbye / wave goodbye to something - El sallayarak birine


veda etmek / bir şeye veda etmek

He served as a pilot during the war. - Savaş sırasında pilot olarak görev yaptı.

I warned you not to go home alone. - Eve yalnız gitmemen konusunda seni
uyarmıştım.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 243


Without warning, the soldiers started firing into the crowd. - Askerler hiçbir uyarıda
bulunmadan kalabalığın üzerine ateş etmeye başladı.

We should never have gone - it was a total waste of time. - Asla gitmemeliydik - bu
tamamen zaman kaybıydı.

Don’t waste your money on that junk! - Paranızı bu ıvır zıvır için harcamayın!

Waste life - Hayatı boşa harcamak

There was a wave of public sympathy for her when she died. - Öldüğünde halkın
ona duyduğu sempati dalgası vardı.

Eric waved at us and we waved back. - Eric bize el salladı ve biz de ona el
salladık.

40. Come this way, please. - Bu taraftan lütfen.

41. Weak heart / lungs - Zayıf kalp/akciğerler

42. The president’s position has weakened - Başkanın konumu zayıfladı

43. A wealth of information - Bol miktarda bilgi

44. The wealthy - Zengin, varlıklı

Which is the quickest way to the sea from here? - Buradan denize giden en
kestirme yol hangisidir?

Nina was weak with hunger. - Nina açlıktan zayıf düşmüştü.

Liz was weakened by her long illness. - Liz, uzun süren hastalığı yüzünden zayıf
düşmüştü.

The country’s wealth comes from its oil. - Ülkenin zenginliği petrolünden geliyor.

He left as a poor, working class boy and returned as a wealthy man. - Fakir bir işçi
sınıfı çocuğu olarak ayrıldı ve zengin bir adam olarak geri döndü.

45. A laser weapon - Lazer silahı

46. Wear thin - İnce giyinmek

47. What’s the weather like? - Hava nasıl?

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 244


48. Hand - woven scarf - El dokuması eşarp

49. A web of lies / intrigue / deceit - Yalanlar / entrikalar / dolandırıcı şebekesi

The police are still looking for the murder weapon. - Polis hala cinayet silahını
arıyor.

Usually I wear black, grey, or brown. - Genellikle siyah, gri veya kahverengi
giyerim.

Evening / casual / leisure wear - Gece giysisi / gündelik kıyafet / rahat giyim

What’s the weather like today? - Bugün hava nasıl?

Weather a storm / a financial crisis - Fırtınayı atlatmak / mali krizin üstesinden


gelmek

Only a few of the women still weave. - Günümüzde az sayıda kadın dokuma işi ile
uğraşmaktadır.

He watched a spider spinning its web. - Bir örümceğin ağını ördüğünü izledi.

50. What do you weigh? - Ne tartıyorsun?

51. Watch your weight - Kilona dikkat etmek

52. On welfare - Sosyal yardım almak, mali yardım almak

53. Wet oneself - Altını ıslatmak

54. At / behind the wheel - Direksiyon başında, yönetimde (deyim)

Do you know how much it weighs? - Kaç kilo olduğunu biliyor musun?

Fruit and vegetables are sold by weight. - Meyve ve sebzeler kilo ile satılır.

Our only concern is the children’s welfare. - Tek endişemiz çocukların refahı.

Take an umbrella or you’ll get wet. - Bir şemsiye al yoksa ıslanacaksın.

Wet your hair and apply the shampoo. - Saçınızı ıslatın ve şampuanı sürün.

The path is steep and dangerous in the wet. - Yol ıslakken sarp ve tehlikelidir.

The driver must have fallen asleep at the wheel. - Sürücü direksiyon başında
uyuyakalmış olmalı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 245


Kate wheeled her bike into the garage. - Kate bisikletiyle garaja girdi.

55. Be uncertain whether to stay or leave - Kalmak mı yoksa ayrılmak mı konusunda


emin olamamak

56. Whisper in somebody’s ear - Birinin kulağına fısıldamak

57. The whole thing just makes me sick. - Bütün bunlar beni hasta ediyor.

58. Wholly incompetent - Tamamen yetersiz

59. Wide open / awake - Sonuna kadar açık / uyanık

I didn’t know whether to believe him or not. - Ona inansam mı inanmasam mı


bilemedim.

What are you two whispering about over there? - Siz ikiniz orada ne
fısıldanıyorsunuz?

“Where are you going?” she asked in a whisper. - "Nereye gidiyorsun?" diye
fısıldayarak sordu.

You have your whole life ahead of you! - Önünde koca bir hayat var!

On the whole, I thought the film was pretty good. - Genel anlamda bence film
oldukça iyiydi.

Wholly incompetent - Tamamen yetersiz

As he ran toward me, his face broke into a wide grin. - Bana doğru koşarken,
yüzünde geniş bir sırıtma belirdi.

Someone left the back door wide open. - Biri arka kapıyı ardına kadar açık
bırakmış.

60. Travel widely in the Far East - Uzak Doğu'da çok seyahat etmek

61. Widen a discussion - Tartışmayı açmak

62. Widespread use of drugs - Uyuşturucu kullanımının yaygınlaşması

63. I swam 10 widths. - Havuzun 10 katı genişliğinde yüzdüm.

64. Ex-wife / former wife - Eski eş

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 246


Organic food is now widely available. - Organik gıdalar artık her yerde
bulunmaktadır.

They’re widening the road. - Yolu genişletiyorlar.

The storm caused widespread damage. - Fırtına, büyük çapta hasara yol açtı.

What’s the width of the desk? - Çalışma masasının genişliği ne kadar?

Have you met my wife? - Eşim ile tanıştın mı?

65. Go wild - Çıldırmak, yabanlaşmak

66. Against somebody’s will - Birinin isteğine karşı

67. I’m willing to help you. - Ben sana yardım etmeye hazırım.

68. Willingly do something - Bir şeyi isteyerek yapmak

69. Win a prize - Ödül kazanmak

Wild horse / dog / pig etc. - Vahşi at / köpek / domuz vb.

They allow their children to run wild. - Çocuklarının taşkınca davranmalarına izin
veriyorlar.

There are very few pandas living in the wild now. - Şu anda vahşi doğada yaşayan
çok az panda var.

A meeting will be held next Tuesday at 3 p.m. - Önümüzdeki Salı günü saat
15.00'te toplantı yapılacak.

I told them I was perfectly willing to help. - Onlara kesinlikle yardım etmeye hazır
olduğumu söyledim.

Sixty percent of voters said they would willingly pay higher taxes for better health
care. - Seçmenlerin yüzde altmışı daha iyi sağlık hizmetleri için memnuniyetle
daha fazla vergi ödeyeceklerini söyledi.

Who do you think will win the next election? - Sizce bir sonraki seçimi kim kazanır?

In the under-16 event England had their first win over Germany. - 16 yaş altı
müsabakasında İngiltere, Almanya karşısında ilk galibiyetini aldı.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 247


70. Take somebody under one’s wing - Birine kol kanat germek, kanadı altına almak
(deyim)

71. Wipe one’s eyes / nose - Gözlerini / burnunu silmek

72. Question / doubt the wisdom of (doing) something - Bir şeyi (yapmanın)
doğruluğunu sorgulamak / şüphe etmek

73. I’m older and wiser now. - Olgunlaştım ve akıllandım.

74. I wish I could fly. - Keşke uçabilseydim.

The eagle flapped its wings vigorously. - Kartal kanatlarını güçlü bir şekilde çırptı.

A flock of geese is winging towards the south. - Bir kaz sürüsü güneye doğru
uçuyor.

Wipe the table with a damp cloth. - Masayı nemli bir bezle silin.

A pack of baby’s wipes - Bir paket bebek ıslak mendili

You can always expect a few words of wisdom from Dave. - Dave'den her zaman
birkaç hikmetli söz bekleyebilirsiniz.

I think you were wise to leave when you did. - Bence tam o anda ayrılmak
akıllıcaydı.

If you wish to discuss this matter further please do not hesitate to contact me. - Bu
konuyu daha fazla tartışmak isterseniz, lütfen benimle iletişime geçmekten
çekinmeyin.

She had expressed a wish to see the children. - Çocukları görmek istediğini ifade
etmişti.

75. Withdraw from the European Union - Avrupa Birliği'nden ayrılmak

76. The Russian withdrawal from Afghanistan - Rusya'nın Afganistan'dan çekilmesi

77. Within sight / earshot (of something) - (Birinin / bir şeyin) görüş alanı içinde /
duyabileceği mesafede

78. Be witness to something - Bir şeye tanıklık etmek

79. Do / work wonders - Mucizeler yaratmak

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 248


Parents have the right to withdraw their children from religious education. -
Ebeveynler, çocuklarını din eğitiminden alma hakkına sahiptir.

The withdrawal of UN forces from the region - BM güçlerinin bölgeden çekilmesi

We should have the test results within 24 hours. - Test sonuçlarını 24 saat içinde
almalıyız.

One witness to the accident said the driver appeared to be drunk. - Kazayı gören
bir görgü tanığı, sürücünün alkollü göründüğünü söyledi.

Several residents claim to have witnessed the attack. - Bazı sakinler saldırıya tanık
olduklarını söyledi.

What are they going to do now, I wonder? - Şimdi ne yapacaklar, merak


ediyorum?

The Seven Wonders of the World - Dünyanın Yedi Harikası

80. It’s wonderful what doctors can do. - Doktorların yapabildikleri müthiş bir şeydir.

81. Touch wood - (Nazar değmesin diye) tahtaya vurmak

82. A ball of wool - Yün yumağı

83. Keep one’s word - Sözünde durmak, sözünü yerine getirmek

84. At work - İşte, çalışırken

We had a wonderful time in Spain. - İspanya'da harika zaman geçirdik.

Put some more wood on the fire. - Ateşe biraz daha odun at.

A pure wool skirt - Saf yün bir etek

There was still no word from Mary. - Mary'den hala bir haber yoktu.

How should it be worded? - Nasıl ifade edilmelidir?

Where do you work? - Nerede çalışıyorsun?

There isn’t a lot of work at this time of the year. - Yılın bu zamanında pek iş olmaz.

85. Bookworm - Kitap kurdu

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 249


86. Don’t worry, be happy! - Endişelenme, mutlu ol!

87. Worth doing something - Bir şey yapmaya değer

88. A knife / gunshot wound - Bıçak / kurşun yarası

89. Wrap something in something - Bir şeyi bir şeyin içine sarmak

Have worms - Bağırsak kurdu olmak

He wormed his way under the fence. - Çitin altından solucan gibi kıvrılarak geçti.

I worry about my daughter. - Kızım için endişeleniyorum.

My main worry is finding somewhere to live. - Asıl endişem kalacak bir yer bulmak.

The film is well worth seeing. - Film izlenmeye değer.

The new computer system has already proved its worth. - Yeni bilgisayar sistemi
şimdiden yeterince iyi olduğunu kanıtladı.

It took several months for his wounds to heal. - Yaralarının iyileşmesi birkaç ay
sürdü.

Five people were killed and many others seriously wounded in the accident. -
Kazada 5 kişi hayatını kaybederken çok sayıda kişi de ağır yaralandı.

I’ve still got a few Christmas presents to wrap up. - Hala paketlemem gereken
birkaç Noel hediyelerim var.

The project has been kept under wraps for years. - Proje yıllardır gizli tutuluyor.

90. The X-ray showed that… - Röntgen gösterdi ki …

I had to go to the hospital for an X-ray. - Röntgen için hastaneye gitmem


gerekiyordu.

The problem was only discovered when her lungs were X-rayed. - Sorun ancak
akciğerlerinin röntgeni çekildiğinde ortaya çıkarıldı.

91. Prison / school yard - Hapishane / okul bahçesi

92. (The) Yellow Pages - Sarı Sayfalar

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 250


93. Is dinner ready? - No, not yet. - Akşam yemeği hazır mı? - Hayır, henüz değil.

94. Yield results - Sonuç vermek

95. Youth organization - Gençlik organizasyonu

The kids were playing in the back yard. - Çocuklar arka bahçede oyun
oynuyorlardı.

I prefer yellow roses. - Ben sarı gülleri tercih ederim.

The paper has yellowed with age. - Kâğıt zamanla sararmış.

Has Edmund arrived yet? - Edmund daha gelmedi mi?

I haven’t asked him yet. - Onu henüz sormadım.

Yield to traffic on the left. - Soldan gelen bir araca yol verin.

The average milk yield per cow has doubled. - İnek başına ortalama süt verimi iki
katına çıktı.

Many of popular rock stars had used drugs in their youth. - Popüler rock
yıldızlarının çoğu gençliklerinde uyuşturucu kullanmıştı.

96. In one’s zeal to do something - Bir şey yapma hevesi içinde

97. Add zest to something - Bir şeye lezzet katmak

98. Zip your lip - Çenene kilit vur, kes sesini!

99. The Zodiac - Burçlar kuşağı

00. Danger zone - Tehlikeli bölge

He approached the job with missionary zeal. - Göreve misyonerlik hevesiyle


başladı.

She had a great zest for life. - Büyük bir yaşama sevinci vardı.

Do up / undo a zip - Fermuarı kapatmak / açmak

He zipped the bag shut / open. - Çantanın fermuarını kapattı / açtı.

Which sign of the zodiac were you born under? - Leo. - Hangi burçta doğdunuz? -
Aslan.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 251


San Francisco and Tokyo are both in earthquake zones. - San-Francisco ve Tokyo
deprem bölgesinde yer almaktadır.

The land is currently zoned for residential use. - Arazi şu anda konut amaçlı
imarlıdır.

En Çok kullanılan 1500 Kelime Kitabı (Rüstem Temriyev) 252

You might also like