Professional Documents
Culture Documents
Galatlarin Savaş Tekni̇ği̇
Galatlarin Savaş Tekni̇ği̇
Galatlar uzun boylu, kızıl saçlı, yarı çıplak, sadece kocaman korkunç kalkanları,
uzun kılıçlarıyla ve ellerine geçen her taşı düşmana fırlatarak dövüşen, düzensiz
ve bireysel savaşçılardı. Bronz ya da demirden yapılmış zincirlerle bellerine
astıkları kılıçlarını sağ yanlarında taşıyan Galatların ellerinde ise her an bir insana
saplayacakmış gibi tuttukları madaris denilen uzun bir mızrak bulunuyordu.
Taşıdıkları kalkanlar, neredeyse insan boyunda , oval ya da altıgen biçimli ve özel
yöntemlerle boyanmıştı. Kalkanların hammaddesi olarak genellikle tahta
kullanılmıştır; çerçevesi ise demirden oluşuyordu. Arka yüzde yer alan
tutamaklarının yanında, küçük para keseleri bulunuyordu.Bazı kalkanların üzerine
ise çok iyi işçilik gösteren bronzdan hayvan figürleri eklenmiştir.Pausanias
eserinde, Thermopylai savaşını anlatırken, Galatların kalkanlarını şöyle tasvir
etmiştir:
…İşte buraya Brennos, yüzebilen ve vücut büyüklüğü bu kütleyi aşan -ki Kekler
diğer insanlardan daha büyüktür- on bin Galatialı yolladı. Bunlar, gece yüzerek
nehrin oluşturduğu göllerden geçtiler; her biri silahlarını ve ülkelerine has uzun
kalkanlarını bot olarak kullandı; en uzunları ise suyu yürüyerek bile geçebiliyordu.
Fakat Yunanlılar, barbarların bir kısmının Sperkheios’un bataklık bölgesinden
geçtiğini öğrendiler ve hemen ordularının başına geri döndüler.
Kaynaklardan edinilen bilgilere göre, Galat savaşçıları atlı ve yaya olmak üzere iki
kısma ayrılıyordu. Bunlardan atlı olanlar Galat ordusunun vurucu gücünü
oluşturuyordu ve büyük bir bölümü Galat aristokratlarına bağlıydı. Her Galat
aristokratı soyluluk ve zenginliklerine göre, çevresinde hem atlı hem de
yayalardan oluşan savaşçılar bulunduruyordu. Bu nedenle Galatlar, genel olarak
MÖ 2. yüzyılda talan ve yağma için düzenledikleri seferleri, Hellenistik
krallıklarda yaptıkları paralı askerlikleri ve MÖ 1. yüzyılda Romalılara yaptıkları
yardımları, süvari birliklerine katılarak gerçekleştirmiştirler. Galat soyluları, sa-
vaşı ya at üzerinde ya da genelde iki atın çektiği savaş arabaları üzerinde sürdü-
rürlerdi.
Asia’da oturan Galatların kralı olan Ortiagon, tüm Galatlar üzerine hükmetmeyi
tasarlıyordu ve bunun için doğuştan ve yetiştirilme tarzından dolayı birçok
yeteneğe sahipti. Serbestti, alçakgönüllüydü, kişisel ilişkilerinde kazanan ve aynı
zamanda zeki birisiydi En önemlisi -Galatlar arasında bu çok önemlidir- cesurdu
ve adam adama dövüşte herkese üstündü.
Teke tek dövüşte yendikleri düşmanlarının kafalarını kesip evlerinin dış kapısının
yanma, yani herkesin görebileceği bir yere asmaları, Galatların en iyi bilinen
törenlerindendir. Öldürdükleri düşman ünlü biriyse, başını sedir ağacı yağıyla
mumyalar ve bir sandıkta özenle muhafaza ederlerdi. Aynı zamanda bu kafaları
önemli misafirlerine göstermekten büyük gurur duyarlardı. Çünkü mumyalanmış bu
kesik kafalar atalarının ve kendilerinin yiğitliklerinin kanıtı sayılırdı. Aynı
gelenekleri Anadolu Galatlarında da görmek mümkündür. Yukarıda bahsettiğimiz
gibi, Olympos Dağı savaşında Romalılara esir düşen Galat beyi Ortiagon’un eşi
Rhiomara, kendine tecavüz eden Romalı yüzbaşıdan öcünü, onu öldürüp başını kes-
mekle almıştır. Romalı komutanın kesik başını eteğinin altına saklayarak kocasına
götürmüş ve ayaklarının önüne atmıştır. Böylelikle Rhiomara, eşine sadakatini,
Romalılara ise bir Galat kadınının, en az bir Galat savaşçısı kadar cesaret dolu
olabileceğini ispatlamış oluyordu.
Galatların tüm bu savaş gelenekleri büyük bir olasılıkla, dini gelenekleri ile ilişkili
görünmektedir. Her ne kadar Anadolu’daki Galatların dini inançları ve gelenekleri
hakkında çok fazla bilgiye sahip olmasak da, akrabaları olan Gallialıların dini
gelenekleri bize önemli bilgiler vermektedir. Kaynaklardan edinilen bilgilere göre
yeryüzünün ve gökyüzünün, savaşın ve kehanetin tanrıları, Gallialıların dini
inançlarında önemli bir yere sahipti. Aynı zamanda, tanrılar için düzenlenen
kurban törenleri de bu geleneğin vazgeçilmez bir halkasını oluşturuyordu.
Gallialılar, savaşta elde ettikleri ganimetleri savaş tanrılarına adarlar ve eğer
savaştan galip olarak ayrılırlarsa esir ettikleri tüm canlı yaratıkları yine bu
tanrıya kurban ederlerdi. Buna göre, her ne kadar içeriği çok fazla bilinmese de
Druidlerin Gallialıların inançlarında önemli bir yere sahip olduğu kesindir.
Druizmin içeriğinin bilinmemesi ise bu öğretinin hiçbir zaman yazıya geçirilmeme
sinden kaynaklanmaktadır. Bu öğretiye göre ruh ölümsüzdü. Yani ruh, kişinin
ölümünden sonra bir başkasının bedenine girerek yaşamaya devam ediyordu
(metempsykhosis). Galatların da savaşta sırasında korkmadan ve umarsızca
düşmanlarının üzerine atılmaları, bu “ölümsüz ruh” ile ilgili olsa gerekir.
Savaş esnasında zor duruma düşen Galatların, hiç çekinmeden kendi eşlerini ve
çocuklarını da kurban ettiklerini ise Iustinus’un ürpertici şu dizelerinden
öğrenmekteyiz:
Ve Gallograecialıların ordusu, yeni bir düşman olarak Antigonos’a karşı yürüyünce,
o, kamp yerini küçük bir kısım askere ve geridekilere bırakarak bütün savaş
güçleriyle Gallialılara karşı yola çıktı. Gallialılar bundan haberdar olunca, aynı
şekilde karşılaşma için hazırlandılar; savaşın işareti olarak, kurbanlık hayvanları
boğazladılar; bar saklar yüzünden büyük bir kan gölü oluştu ve onlara, önceden
hepsinin yok olacağı bildirildiği için, korkuya değil öfkeye kapıldılar ve tanrıların
tehdidinin kendi kan gölleri olacağı umuduyla, karılarını kestiler ve çocuklarını öl-
dürdüler; ve böylece bu çılgın katliamla savaşa endişeli bir başlangıç yaptılar. O
kadar büyük bir öfkeye düşmüşlerdi ki vahşi ruhsuzlar, düşmanların bile
merhamet edeceği bir yaşlıya bile merhamet etmemişlerdi; ve imha savaşı
yürüttüler aslında uğurlarına savaşlar yapılacak çocuklar ve çocuklarının analarına
karşı. Ve sanki dehşet olaylarıyla yaşam ve zafer elde etmişçesine, biraz önce
gerçekleştirdikleri cinayetlerinden oluşan kan lekeleriyle öyle bir savaşa girdiler
ki, başarıları önceden alamet edilenden daha iyi değildi; çünkü savaşanların
etrafını öç tanrıları çevirmişti ve öldürülenlerin gölgeleri gözlerinin önündeyken,
düşmanlardan ziyade onların kan borcu vardı ve hepsi tamamı ile imha edildi. O
kadar büyüktü ki yenilgileri, sanki tanrılar, insanlarla birlikte kan borcu olanlara
karşı, yok etme yemini etmişlerdi.
…Daha kısa zaman önce Gallialıların çok büyük bir ordusu, en sonunda bu civara
yerleşmek için geldi; bunlar mızraklarından oldular ve Yunanlıların uygar
elbiselerini giydiler ve Rhenus’un değil fakat Halys’ün suyundan içtiler artık.