You are on page 1of 5

Türkiye’nin hava uçuş bölgesi açsından tamamıyla daraltılmış, bölgeye kapatlmış ve

kapatılmak istendiğini görmektesiniz. Yunanistan tarafından bu mümkün değildir


Türkiye’nin egemenlik haklarına aykırılık .Maksimalist taleplerle Yunanistan hep ilerlemeye
çalışmaktadır. Amerika da yaptığı açıklamalarda bunun mümkün olmadığını ortaya
koymuştur.
Yunanistan maksimalist taleplerini dayandırıyor: diyor ki ben birleşmiş milletler Deniz
hukuku sözleşmesi üyesiyim,benim hakkım vardır 12 mil belirlemeye. Bu uluslarası deniz
hukuku doğasına aykırı bir sonuçtur. Her şeyden önce deniz hukuku sözleşmeleri bütün
anlaşmalarda hakça bir sonucu öngörür. Sorunlar mutlaka müzakere, anlaşma yoluyla
çözümlenir. 74. MADDE / 83.madde münhasır ekonomik bölgenin anlaşma yoluyla
uluslararası hukuk temelinde Uluslarası Adalet Divanı 38.statüsünü refere ederek hakça
sonuca ulaşmak için gerçekleşebileceği belirtilir. O halde siz bir talepte bulunduğunuz zaman
çok geniş alanlara kendinizi layık göremezsiniz komşunuzun haklarını yoksayamazsınız
Karadeniz’e hakim bir prensibi Türkiye Cumhuriyet’i devletinin kıyı uzunluğu esasında
orantısallık ilkesi gereği bölgede en fazla haklara sahip olduğu net bir şekilde uluslarası
mahkemelerce de dile getirilmiş ve bu bağlamda adalara tam yetki verilemeyeceği
somutlaştırılmıştır. Zaten Türkiye ana kara devleti olarak doğal kıta sahanlığına başlangıçtan
beri haklara sahiptir. Bu uluslarası teamül hukukunun bir parçasıdır. Kaldı ki Türkiye kıta
sahanlığı koordinatlarını 2019 yılında Birleşmiş Milletler Genel Sekreterince yayınlanmıştır.
Bu koordinatlar şunu gösterir Yunanistan’ın bir düzeltme hakkı yoktur BM’de fakat
Yunanistan'ın bu gösterdiği sınırlar tamamıyla kendilerinin ortaya koyduğu bir sınırdır. Hiçbir
hukuki bağlayıcılığı yoktur tek taraflı bir eylemdir ve uluslararası karakteri yoktur.Deniz
hukuku bu çok açık net bir şekilde bunu temellendirmiştir, pek çok izahatta bu ortaya
konmştur. Bu konuların uluslarası boyutta olmadığı açıktır. Önemli bir konu,
ben makalelerimde de bu konuya değinmiştim. … hattı öngörmektedir. Bunun dışına
çıkmamaktadır. İç hukukta dar bir konuyla ki bu bir condition…..sadece o hat kullanılır
meselesi. Çünkü her coğrafya farklıdır hepsinin kendine özgü yapısı vardır bunu
değerlendirirken ona göre metodolojiler ortaya konur. Metodooji çokluğu vardır deniz
hukuku sınırlandırılması yapılırken ;hakkaniyete varmak ,hakça sonuca varmak için. .Burada
sadece .hak gören iç hukuk düzenlemesiyle tamamyla herşeyi reddederler. Ege meselesi diye
tanımlanan meselede hiçbir zaman Yunanlılar adalar üzerindeki aidiyet meselesi, kıta
sahanlığı meselesi, münhasır ekonomik bölgeyi konuşmamaktadırlar. Onlar için tek mesele
karasuları meselesidir. Bu şekilde Ege’nin ve Akdeniz’in çoğunun sahip olduğu propaganda ile
ilerlemeye çalışmaktadırlar. Tek taraflı faaliyetlerin uluslarası hukuk açısından hiçbir hukuki
deniz sınırı göstermede bağlayacılığı yok buradaki kararlarda da ortaya konulur. Deniz
sınırlarını gösterilmesi teknik ve hukuki boyut açısından önemlidir. Her ülke kıta sahanlığı,
münhasır ekonomik bölgesini tasnif ederek ilerler. Her devlet hangi bölgede hangi egemenlik
hakkına sahip olduğunu gösterir. Türkiye kendi kıta sahanlığına yabancı bir gemiyi herhangi
bir sismik araştırma herhangi bir bilimsel araştırma veya buna benzer başkaca bir araştırma
yapmak istiyorsa ve kendi kıta sahanlığına girdiği zaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 79
Maddenin üçüncü fıkrası ki teamül hukukudur bu bölgelerde ondan rıza almadan araştırma
yapılamayacağı gibi boru kaplamakla döşemesi de mümkün değildir. Dolayısıyla bu açıdan
uluslarası sözleşmelere baktığımızda uluslarası teamül hukuku ile bütünleştirdiğimizde bu
meseleyi değerlendirebiliriz. Bu nedenle mahkeme kararı yapısından, geçici hakkın
kurulmasından her şeyi özellikle iyiniyet temeli çerçevesinde hareket ederek iki yaklaşımlı bir
sınırlandırma yoluna gittiğini görmekteyiz. Gördüğünüz gibi pek çok sınırlandırma
metodolojisi vardır ve buna göre hakça sonuç oluşturulur ve hakkaniyet de bunlardan biridir.
Bütün çerçeveye baktığımızda somut bir şekilde Yunanistan’ın ihlal eden taraf olduğunu
görüyoruz. Uluslararası hukuk denilen ve Türkiye'nin gerçekten de meşru haklarını yansıttığı
temel çerçeveyi, anlaşmaları ihlal eden taraftır Yunanistan. Bu konuda Türkiye'nin tutumu
çok net ve kararlı. Bunu görüyoruz yapılan izahatlarda da. Bundan sonra Türkiye kendi
haklarıyla ilgili diplomatik kanalları kullanıp bu şekilde bir çözüm yoluna gidilmesi yönünde
çaba sarf edecektir ama kendi haklarının oldu bittiye gelmesine müsaade etmemeyecektir.

Yunanistan’ın İyon Denizinde karasularını 6 milden 12 mile çıkarma kararı sonrası


Türkiye’de gerilen ilişkiler ve ilerleyen dönemdeki olası sonuçları

12 mil ilan etme kararı İyonya denizi için geçerli. Bizim sahalarımıza bakan taraf için geçerli
değil. İyonya Denizi tarafınfan 12 mil esasını genişletme yönünde hareket ettiler.
Bundan sonraki süreçte Yunanistan’dan çok da bir geri adım görmüyoruz çünkü temel hedefi
T.C Devleti'ni gözlemlediğim kadarıyla bir çatışma içerisine sokmaya, kaosa sokma yönünde
gayret içerisinde. Yunanistan’ın istediğinin şu an için olmaması gerekir ve Türkiye de bu
konuda çok soğukkanlı davranıyor zaten. Bütün hamilelerine baktığımızda son derece önemli
çünkü Yunanistan'ın uluslarası propaganda temelinde oluşturduğu yaygara Türkiye sanki bir
yanlış eylem içerisinde Türkiye'ye bir yayılımcı politika içerisinde Türkiye’yi bir provokasyon
içerisinde gibi göstermeye ve bu yönde yayınlar yapmaya ve bakın Avrupa Birliği liderler
zirvesinde de bazı şerhler ve hükümlerle yani kendi politikalarını güçlendirmeye çalışıyorlar.
Bu durum karşısında Türkiye'yi bir tuzağa çekme gayreti içerisindeler çünkü 1960’tan beri
silahlanma faaliyeti yürütülüyor ve bu konu Türkiye Cumhuriyet’i tarafından gündeme
getiriliyor. Son dönemlerde artırılması Türkiye’nin dikkatini çekmiş ve Amerika ile yapılan
anlaşmalarda da adeta bölge bir mevzi haline yığınak haline getirilmek istendiği için Türkiye
bunu rahatsızlığını uluslararası alanda şu an diplomatik kurduğu temaslarla uluslararası
kurumlardaki tebliğleriyle dünyayı bu konuda bilinçlendirerek ve aydınlatarak önce adımlar
atmakta .Bu da son derece önemli. Bundan sonraki Türkiye'nin yapacağı hamlelerde bu
çalışmaları elbette çok fazlasıyla Türkiye’ye güç verecek benim gözlemlediğim Türkiye'yi bir
çalışma içerisinde şu an sokarak uluslararası sorumluluk yüklenmesi Türkiye karşı bazı
önlemlerin alınması çabası içindeler. Neden bunu yapıyorlar çünkü Türkiye gerçekten
bölgede savunma sanayisi anlamında SİHA’lar İHA'lar Akıncı, Bora… Adını sayamayacağım
her gün yeni bizim mühendislerimizin ürettiği savunma sanayisindeki cihazlarla, savunma
güçleriyle birlikte Türkiye bugün çok etkili bir noktaya gelmiştir : dünyada savaşların kaderini
değiştiren noktadadır. Bu tabii ki Yunanistan’ı işine elmemiştir çünkü Yunanistan 18 asırdan
beri bir megali idea mantığında hep bir yayımcı politika güdüyor ve bu çerçevede şunu
öngörüyor ki bir gün sözde Karadenizli elde eder bir gün Anadolu'yu alır bir gün Kıbrıs alır
hep böyle politikalarla hareket ediyorlar halen bu yönde yayılımcı davranan kendileridir. O
nedenle Türkiye'yi uluslararası alanda sıkıştırarak Türkiye'nin karşısında propaganda
oluşturarak Türkiye'ye karşı diğer devletlerin cepheleşmesini sağlamak bunun için
uğraşıyorlar ve söylem geliştiriyorlar. Türkiye dediğim gibi bu konuda güçlü bir ülke. Ne
olduğunu neler olduğunu görüyor. Buna göre de hareket ediyor. O nedenle hep birlikte
göreceğiz yani şu an Türkiye boş durmuyor onu söyleyeyim size.

Türkiye’nin Uluslararası Adalet Divanı’na başvurma yolunu ilerleyen süreçlerde kullanma


ihtimali var mı ?

Şimdi ben hiçbir zaman Adalet Divanı yolunu düşünmedim çünkü öncelikle
sorunlar görüşmeler ,müzakerelerle diplomatik kanallarla çözümlenmesi her
zaman için en mantıklı,en adil, en iyi yoldur. Uluslararası Adalet Divanı'na zaten Türkiye bu
mahkeme süreçlerine çok da taraf olmamak adına biliyorsunuz deniz hukuku sözleşmesine
zorunlu yargılama süreci ön gördüğü için dahil olmamıştır. Burada neden bu şekilde
davranıyoruz çünkü bazı zamanlar maalesef bazı siyasallaşan konularda AİHM bile bugün
farklı farklı kararlar verdiğini mesela dini özgürlükleri bağlamında dahi görmekteyiz. O
nedenle bir tutarlılık, yeknesaklık halen oluşmuş değildir uluslarası içtihat hukukunda bu tip
meselelerde nasıl davranacağına dair. Bu nedenle müzakerelerle bu sorunun çözümlenmesi
önemlidir. Bu açıdan baktığımızda tabii ki daha başka ad hoc formüller gibi devletler
kendilerini seçecekleri hakemheyetleri bağlayıcı olmayan kararlarla danışma görüşü
olabilecek adımlarda atabilirler veya kendileri bu yönde bazı hukukçuların çalışmalarını talep
edebilir. Yani illa bir yargısal sürece girmeye gerek yoktur. Fakat burada bugün yapılan ve
olması gereken de en doğrusu müzakerelerdir. Yani bu müzakerelerden kaçarak bu işi
kilitlemeye çalışan taraf aslında Yunanistan'dır ki silahlanma meselesinde biliyorsunuz
Uluslarası Adalet Divanı'nın yargı kararlarını 93 yılında karar ederken çekince koymuştur
Ulusal güvenlik meseleleri ile alakalı konularda UAD’a gidilemeyeceğini. Yoksa Türkiye
Cumhuriyeti Devleti çoktan giderdi ama uluslararası Adalet Divanı şöyle bir yapısı var: taraf
devletler statüyü tanıyan devletler rıza göstermelidir bir özel antlaşma ile uluslararası
mahkemeye gidileceği yönünde. Çünkü yapılan özel anlaşmalar da yine müzakereler
öngörülür belli bir dönem müzakereler yapılır ve taraflardan biri artık bu iş sürünceme
girdiğiniz zaman UAD’a kendiliğinden başvurma hakkı doğar. Bu çerçevede baktığımızda ve
tabii ki burada bu da bir süreçtir; yargı Yolları her zaman devletlerin tercih ettiği yollar
değildir. Dolayısıyla müzakereler Bu bağlamda karşılıklı ilişkiler ,sıcak atmosfer pozitif
atmosferle kazan-kazan anlayışının ortaya konması her zaman en mantıklı olan çözümdür
.Çünkü iyi niyetli gönüllülükle taraflar buna ıza gösterir ve anlaşmaya varır. Bu yüzden bu
açıdan Türkiye şu an olması gerekeni yapıyor diye düşünüyorum yani mahkemeye gitmek
bence çok şu an için doğru bir adım değil.
Kapalı Maraş’ın statüsü ne olacak ve bu konuda Türkiye’nin atacağı adımlar nelerdir ?

Kapal Maraş'a apayrı dünyaYani bu konuda da Gerçekten bugün Hatta Twitter mesajında
vakıflarla ilgili incelik inceliyorum yani Nedir Ne değildir önemli bir anlaşma buldum aha
önce Türkiye ve Yunanistan arasında Adalar üzerindeki vakıfların üzerinde sadhipleri ile ilgili
Yunanistan'ın hatta Sultan'ın vakıfları ile ilgili malları ile ilgili de e günün
sonunda Hiçbir hüküm yerine getirilmiyor Yunanistan tarafından. Tazminata
mahkûm edilmesi gereken durumlar var çok çok önemli maraş konusu da barajı
yüzde doksandokuzu bir kere Osmanlı'dankalan mülhak ve mazbut vakıflara aittir yani Lala
Mustafa Paşa Bilal- burada Özellikle de Abdülmecid Han'ın Vakıf sarı var yani
buradaAbdullahpaşa baktım vidala Vakfı tabi BilalSadece mazbut ve mülhak Lala Mustafa
PaşaAbdullah Paşa'yla Lala Mustafa Paşa Vakfı çok önemli iki vakıftır mülhak ve mazbut
vakıflardır Bilal Ağa Vakfı da çok küçük bir oranda sahip olan vakıflardan biridir Maraş
bölgesinde bu açıdan bu üç vakfın malvarlığı söz konusudur açılan Maraş bölgesinde.Fakat
günün sonunda yüzde doksandokuz Maraş bölgesindeki mülkiyet alanı Osmanlı'dan kalan bu
vakıflara aittir; Abdullahpaşa ve Lala Mustafa Paşa vakfına. DolayısıylabBu bağlamda
haklarımızın ilerletilmesi yönündeKuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü
Genel Müdürü Sayın Profesör Doktor İbrahim Menterin ço önemli çalışmaları bulunmaktadır
hukuki olarak siyasi olarak bu konudak,ulusal salondaki temaslarıyla da
devamlı Vakıf haklarını gasp eden hakları tapularla tapu kayıtları ile özellikle ortaya koymaya
çalışmaktadır. Bunlar bundansonraki süreçte o hukuksal zeminde bölgedeki
haklarımızınyerleştirilmesinde Kıbrıs Türk tarafı olarak ve anavatanın vereceği desteği ile
her zaman bu mücadelenin devam edileceği ve gasp edilen Vakıf mallarımızı tekrardan
dünyaya gösterileceğini çok rahatlıkla söyleyebiliriz ama günün sonunda şu nasıl çok net
çizmemiz gerekmektedir ki Maraş bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin toprağıdır ve bu
alanlar üzerinde Kıbrıs Türk egemenlik haklarıyla otoritesi uygulanmaktadır bu olayısıyla
Maraş'ta herhangi bir şekilde gayri hukuki bir durum söz konusu değildir Bu alanlar Kuzey
KıbrısTürk Cumhuriyeti'nin güvenliği denetimi ve kontrolü altındadır bu nedenle e herkes
gönlün rahat olsun uluslarası hukuk zeminde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gereğini Zaten
ortaya koymaktadır Dolayısıyla burada e bizim için önemliolan Bu vakıfların aktardığını gayrı
hukui olarak el değiştirmesi sonucunda bu çıkan durumdur yani hangi durumdur bizim bu
mülkiyetlerin değiştirilemeyeceğine uluslararası alanda el değiştirebileceğini hediye
bilmecenin başkasına devredilemeyeceğin göstermemiz gerekir. Bu gasp edilen mallarımızın
nasıl gasp edildiğinigöstermemiz gerekir. Bu bağlamda da inşallah bir gün size tavsiyem
Profesör Doktor İbrahim Menterle de Kıbrıs İdaresi Vakıflar İdaresi Genel Müdürüdür.
Gerçekten vakıflarla ilgili çok önemli çalışmaları bakımların amacını ve ruhunu ortaya koyan
çalışmalarını olmakla birlikte Maraş konusunda siyasilerden çok daha üstün çaba ve gayret
içerisindedir Bu bağlamda. O nedenle Maraş konusunda Türkiye zaten bu alanların Türk
toprağı olduğunu uluslarasaı alanda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde verdiği kararı
desteklediğini net bir şekilde ortaya koyduk ciddi bir siyasi dönüşümdü hani ve bugüne
kadarkapalı olarak bilinen Hayalet Şehir olarak bilinir alan artık yaşama açılmayönünde
adımlar atılıyor ve bu alanlarda Uluslararası Hukuk zemininde mülkiyetin devredileceği her
zaman altı çizilerek belirtiliyor bunun için malta Komisyonu var bunun için AİHM süreci var
yani uluslarası hukukta bizim bakıp hukuku bağlamında ortaya koyacağımız tapularımız
argümanlarını hızla Türkiye'de Daha doğrusu Kıbrıs Vakıflar İdaresi de bu konuda haklarını
ilerletiyor ilerletecek de. Bu bağlamda ortaya konan bütün söylemler Türkiye'nin karşısında
Maraş konusunda tamamen yeni propagandadır Kara propagandadır çünkü Türkiye hukuka
göre davranıyor Maraş konusunda bugün malta bir komisyonu'na yapılan başvurularının
değerlendirilmesinde ya da uluslarası bu konunun gündeme getirilmesi tamamen hukuksal
süreçle ilerliyor O nedenle e geleceği bizim açımızdanOsmanlı'nın vakıflarının gerikazanılması
Türk toprağı halinegetirilmesi ve hayır maksatlı atalarımızın vakfettiği amaçlarla
kullanılması son derece önem arz ediyor. İnşallah o günleri biz de görürüz .Ki
biliyorsunuzBizim açımızdan her zaman için vakıf kültürü vakıf inancı
Peygamber Efendimiz döneminden beri gelen bir anlayıştır. Bu anlayışın
diriltilmesi bu anlayışa sahip çıkılması ve temel ilke ahkam-ı evkaf
kuralları dediğimiz akıllarını tamamen Hayır maksatlı olduğu vedevredilemeyecek iel
değiştirilemeyeceği hibe edilemeyecdeği hususunun şu çerçeveden En azından Sizler de
dikkate alınması gereki. Bu anlayış bütün İslam coğrafyasında vardır. Sadece bize özgü bir
durum değildir. Bu neyi oluşturur çocuklar uluslararası teamül hukuka oluşturur İslal
hukukunadayalı vakıfların iç hukuk mevzuatlarımız da ortaya konulması ve bu
anlamda Batı vakıfları ile aynıdeğildir İslam hukukunda ortaya çıkanVakıflar bu ayrımı AİHM’e
göstermemiz gerekir. Bu temelde ilerlemeniz gerekir Çünkü en büyük çabaları işte yabancılar
batıdaki Vakıflar el değiştirir işte hibe edilebilir vesaire Bunlar olabildiği için orada Kimin
talisca bu şekilde ilerletmek istemektedir Her zaman yani ahim ulusal mahkeme diyoruz o
yüzden bu tip mahkemelerde Dünya sadece batı hukuk bundan ibaret değildir O sadece bir
İslam coğrafyası vardır orada oluşan bir cami vardır Bu da Vakıflar bu konuda çok önemlidir
Hayır için insanlık için bütün dünya insanı için kurulan amaçlarla oluşturulan kuruluşlardır bri
idari anlamda idari yargı hukukunun birparçası olabilecek karakterdedir. Çünkü bir ministery
bir bakanlıktanbahsediyoruz bir yönetimden bahsediyoruz. O yüzden düşünün kurulması
vakıflarınçok kolay bir şey değil. Ne yapıyorsunuz mahkeme huzuruna gidiyorsunuz
mahkeme huzurunda şahitlerin huzurunda tescil edilerek siz hayata geçiriyoruz. Dolayısıyla
hukuk okuyanlar çok iyi bilir bu kadar yasal işlemden geçirilerek defterlere kaydedilerek
oluşturulan sicille hayata geçen vakıfların haydi seni verdim el değiştirdim haydi seni sattım
diyerek elden çıkmasının değil mi mümkün değil o yüzden o hukuken bu işin arkasında çok
ciddi önemli detaylar vardır.Türkiye Cumhuriyeti bugün Maraş konusunda bu hakların ortaya
konmasında çaba sarf eden Kıbrıs Türk idaresine verdiği destekle inanıyorum bu bağlamda
mücadele veren vakıfların tedavisi gibi okuyucu olarak bu konunun peşini kovuşturan
büyüklerin yaptıkları çabaların sonucu olumlu olacaktır. Çünkü ortada bir gasp varsa o da
bizim gasp edilen vakıf mallarımızdır bu alanlarahukuk dışı olarak inşa edilen binalardır. Bu
bağlamda bundan sonraki süreçte dediğim gibi hukuksal çerçevede haklarımız iletilecektir.

You might also like