You are on page 1of 14

SİGORTA VE DENİZ TİCARETİ HUKUKU

TARİH: 17.10.2019

4. Hafta
Gündemi takip ediyorsunuz değil mi? Yani gündem dediğim hukuk gündemi. Dün önemli bir
tasarı kabul edildi gibi. Yargı reformu. Yani bakın giderek hayat zorlaşıyor her şey sınav
oluyor.

Bayrak meselesi üzerinden konuşuyorduk diye hatırlıyorum. Evet, çokta vakit kaybetmeden
yola devam edelim. Bayrak çekme hakkını tasdikname ya da şahadetname adını verdiğimiz iki
belge ile ispatlayabiliyoruz. Burada asli belge şahadetname. Pardon düzeltiyorum
tasdikname. Şahadetname ise geçici ve süreli olan. Şahadetname kısa sürelidir, Türkiye
dışında Türk bayrağı çekme kazanma ise Türk konsolosluğu tarafından düzenlenen geçici
nitelikte bir belgedir. Ya da Türkiye’de inşa edilmiş olan bir gemiye gideceği yere kadar geçici
suretle şahadetname verilebilir. 18 grostondan küçük deniz araçları şahadetname ya da
tasdikname olmaksızın Türk bayrağı kullanabilirler. Bayrak ile sicil meselesinin bağlantılı
olduğunu söylemiştim. Biraz sonra sicil meselesine gireceğiz, sicil meselesi denizciliğin
karmaşık ve çözülememiş meselelerinden birisidir. Yaptığım açıklama milli sicil ve uluslar
arası Türk birlik sicili için geçerlidir. Küçük ebattaki deniz araçları için kurulmuş olan bağlama
kütüğü kütüğüne kaydedilmiş gemilerde deniz araçları diyelim bunlara Türk bayrağı çekme
hakkına sahiptir. Bağlama kütüğüne kaydedilen deniz araçlarına ruhsatname adı verilen bir
belge verilmektedir. Şimdi bakın hal böyle olunca bayrakla ilgili üç tane belgemiz oluştu;
tasdikname dedik asli belgemiz budur, şahadetname geçici durumlar için verilmektedir ikinci
belgemiz, üçüncü olarak ise ruhsatname adını verdiğimiz belge. Yani kuralımız tasdikname.
Şahadetname sadece istisnai durumlarda geçici olarak verilen, süresi olan, en fazla bir
yıllığına verilen bir belge.

Peki şimdi bayrak meselesini burada toparlayalım kapatalım, yeri gelince tekrar
konuşacağız bayrak mevzularını. Bağlantılı ikinci meselemiz sicil meselesi. Sicil dedik ama sicil
ne, ne işe yarar, hukuktaki önemi ne? Neden sicil? Ya da bazen kütükte denir. Mesela
motorlu taşıtlar sicili var, gemi sicili işte birazdan konuşacağız, hava araçlarına mahsus sicil
var, tapu kütüğü var, nüfus kütüğü var, sizler pek adını duymamışsınızdır ama mesela maden
sicili var, yer altı sicili var. Bizim devlet sicil işini çok sever, duyduğu her şeyi bir yere
kaydetmeyi gerçekten seviyor. Yani çok sayıda bizim sicilimiz var. Peki neden buna ihtiyaç
duyduk, hukuki dayanak ne? Siciller konusunda biz nereye dayanacağız? Bakın tapu kütüğü
dedik üzerinde eşya hukuku derslerinde konuşulmuş olması gerekiyor mantığını az çok
biliyorsunuz. İşte hani doğrusunu söylemek gerekirse sicillerin hukuki rejimi aşağı yukarı
aynı, biraz detaylarda fark oluşmaktadır. Mesela ticaret sicili şimdi aklıma geldi. Bunların bir
kısmını duymuşsunuzdur bir kısmını duymadınız. Tabi ki zamana yayarak sicil nerde yapısal
değişiklik geçiriyor? Böyle çok eskiden kalan sicillere kütük deniyor özellikle Osmanlıdan
devreden sicil uygulamalarımız var ise bunlara eski adıyla kütük denir. Sonradan sicil kelimesi
de kullanılmıştır. Peki bunun anlamı ne? Neden biz bir şeyleri kaydediyoruz? Neden tapu
kütüğüne kayıt yaptırırız? Neden devlet bütün vatandaşlarını nüfusa kayıt ettirir? Bunlar eski
zamandan beri büyük defterler şeklindeydi. Hatta örneğin tapu sicilinin nizamnamesi yani
tüzüğü bile vardı oradaki her bir kayıt memurlara özel bir şekilde ciddiyetle öğretilir zira
oraya yaptığınız kayıtlar son derece önemlidir. Memurun her bir işlemde mutlaka ve mutlaka
son derece titiz olması gerekir. Günümüzde teknolojik gelişmelere ayak uydurdu. Artık sicil
kısmı elektronikleşmeye başladı ama hala kağıttan vazgeçmiş değiliz. Genel durum defter
tutma demiştim ama mesela karayolları trafik kanununa göre tutulmakta olan motorlu
taşıtlar incelemesi var. Bu sicil herhalde emniyetlerin alışkanlığı olması gerekir dosya
şeklindedir yani her aracın dosyasını tutarlar. Orada geleneksel anlamda bir defterimiz yok.,

Peki neden sicil ortaya çıktı, önemi ne? Ne olabilir, ne düşünüyorsunuz? Burası önemli. Evet
uyanamamışsınız belli oluyor. Peki konuşalım. Bakın uçak sicili var, gemi sicili var, nüfus sicili
var, tapu sicili var, motorlu taşıtlar sicili var kara araçları için. Var da var. Ne olabilir, derdimiz
ne bizim? Neden bu işlere giriyoruz? Evet şeffaflık dendi. Hukuki terminolojide biz hangi
kelimeyi kullanıyoruz şeffaflık için? Evet aleniyet sağlamak için dendi. Başka ne olabilir
düşünün bakalım. Neden sicil? Düşünün bakalım. Bakın aleniyet sicil hukukunda önemli bir
ilke. Sicil uygulamasının tercihinde aleniyet önemli. Peki başka ne olabilir? Bakın ispatın
kolaylaştırılması değil mi? İkinci bir gerekçeniz ne olabilir? İspat kolaylığı. Başka nasıl
gerekçeler sunabiliriz? Aleniyet dendi, ispat kolaylığı dendi, başka? Bakın sicil meselesinin
kapsamı çok geniş. Mesela evlenme kütüğü sicildir. Mesela tapu kütüğü olmasaydı ne
olurdu? Ya da örneğin evlenme sicili olmasaydı? Yani bakın hukuki güvenlik için devlet çoğu
yerde sicil tutmaktadır. Sicil sayısı bizde çok fazla ama genel rejim aşağı yukarı aynıdır.
Detaylarda biraz fark ortaya çıkar. Peki sicil hukukuyla ilgili bizim temel dayanağımız nedir?
Evet medeni kanunun hangi maddesi? Başlara doğru. Arkadaşlar medeni kanunun ilk 7
maddesini dua ezberler gibi ezberlemeniz gerekiyor. Yaşınız biraz geçti ezberlemeniz için ama
birinci sınıfta ezberletmişler bunu çokta güzel yapmışlar. İlk 7 madde ezbere bilinecek.
Hukukun tamamına hakim çok önemli kuralları ihtiva eden önemli maddelerdir. Ne diyor
madde 7? Okuyalım istersen:

Resmî belgelerle ispat


MADDE 7.- Resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur.
Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça,
her hangi bir şekle bağlı değildir.

Bakın sicillerle ilgili genel prensip burada. Hangi sicil olursa olsun. Lütfen medeni kanunun
ilk 7 maddesini ezberleyelim arkadaşlar. İlk 7 maddenin mantığını güzelce kavrayalım. Bizim
hukuk sistemimizin Kara Avrupa’sı hukuku içerisinde Cermen hukuk ailesine tabi bulunur.
Tabi Cermen derken neyi kastediyoruz? Alman, İsviçre’nin bir kısmı evet başka? Cermen
dediğimiz zaman Avusturya’nın önemli bir kısmı sonra bir yer daha vardı. İspanyollar. Bakın
bu grup eski Cermen kültürünü günümüzde temsil eden devletler. Biz kara Avrupa’sı sistemi
içerisinde Cermen yani İsveç, Alman hukuk ekolünü benimsemiş durumdayız. Bu temel
mantığı ise açıkçası medeni kanunun ilk 7 maddesidir. İlk 7 maddeyi iyi hazmettiyseniz hukuki
sorunlarda detay bilmiyorsanız bile doğru teşhis böyle ana hatlarıyla doğru teşhis koyarsınız.
Onun için ilk 7 maddeyi şöyle güzelce bir hazmedelim. Mesela iyi niyetlilik, dürüstlük diyoruz.
Anglo sakson sisteminde bunun karşılığı yok yani her devlette iyi niyet ilkesi uygulanmıyor.
Size öğrettiğimiz hukuk genele şamil bir durum değil. Bir İngiliz ile hukuk işine girdiğinizde
işte iyi niyete aykırı, dürüstlüğe aykırı diye bir şeyler söylerseniz havada kalır, size gülerler.
Yani bir genel ilke olarak İsviçre Alman grubu. Onlarda böyle genel bir durum yok. Amerikan
hukukunda genel bir iyi niyet, genel bir dürüstlük ilkesi yok. Yani İngiliz hukukunda 6
sözleşme dışında iyi niyeti özellikle yazmadığınızda sözleşmede uygulanmaz. Yani bunun
hükmünü sözleşmeye mutlaka yazmanız gerekir yoksa uygulanmaz. Peki neyse o parantezi
kapatalım iş çok uzuyor vakit kaybediyoruz yola devam.

Bakın sicil meselesi neden önemliymiş? Sizlerden cevaplar geldi ana hatlarıyla. Bir kere
amacımız nedir? Aleniyeti sağlayacağız. Medeni kanun madde 7 bize ışık tutuyor. Aleniyet
sağlanacak, ispat sağlanacak. Bir mesele, bir olay, bir vaka sicilde kayıtlı ise git kardeşim o
sicile bak diyebilirsiniz. O sicilden örnek almak suretiyle siz ispat yükümlülüğünüzü yerine
getirmiş olursunuz. Bakın büyük kolaylık sağlıyor. Başka ne demiştik? Hukuki güvenlik. Evinizi
kilitleyip yazlığa gittiniz, üç ay sonra geldiniz bir aile eve yerleşmiş işte balkonda çamaşırlar
serili, bilmem salonda çocuklar koşturuyor, ne bileyim işte öbür bir oda da bir delikanlı
oturmuş işte arkadaşlarıyla muhabbet ediyor vs. resmen bir aile düzeni. İşte siz kimsiniz falan
dediniz bu ev bizim, nerden sizin oldu, boş bulduk yerleştik diyorlar. Olabilir mi böyle bir şey?
Bakın tapu kayıtları bu gibi durumları ortadan kaldırır. Sicile kayıtlı bir hususu ispat etmek
zorunda değilsiniz. Peki önemli bir detay daha var; sicile kayıtlı hususlar zamanaşımına uğrar
mı? Bakın sicilin bir avantajı da bu kayıtlı husus zamanaşımına uğramaz. Faydaları çok fazla.
Dolayısıyla şimdi bakın biraz şimdi sizi uyandırmış oldum, mesela hakkında sizin
bilinçlendirmiş oldum, şuana kadar duyduğunuz sicillerle ilgili rejimi birleştirmeye çalıştım.
Yani takdir edersiniz ki zamanının baskısı da var üzerimizde o meseleyi şimdi toparlayarak,
yolumuza toparlanmış olarak devam edelim.

Sicillerle ilgili genel mantık deniz sektöründe de geçerlidir. Gemiler ya da daha düzgün
haliyle deniz araçları diyelim artık benzer gereçlerle sicile kaydedilmektedir. Ticaret
kanununda milli Türk sicili adını verdiğimiz uygulamada birinci sicil olarak adlandırılan sicille
ilgili detaylı düzenlemeler mevcuttur. Buna ek olarak uluslar arası Türk gemi sicili adını
verdiğimiz ikinci bir sicilimiz daha ihdas edilmiştir. İkinci sicilin getiriliş sebepleriyle ilgili
olarak konuşacağız. Üçüncü sicilimi yapı sicilidir. İstisnai özellik arz eder, uygulaması yok
denecek kadar azdır, kısıtlı bazı hallerde uygulanmaktadır. Birde son yıllarda getirilmiş olan
bağlama kütüğü adı verilen, küçük deniz araçları için ihdas edilmiş bulunan sicilimiz
bulunmaktadır. Bakın neymiş, deniz araçları ile ilgili olarak elimizde 4 tane sicil vardır, 4
ihtimalimiz var. Ama ana kural birinci sicil yani milli Türk sicili ya da birinci sicil gibi adlarla
uygulamada anılan sicil bizim ana rejimimizi oluşturuyor. Şimdi milli sicilden başlayarak
açıklamalarımızı sıralayalım.
Ulaştırma Bakanlığı’nın uygun göreceği yerlerden gemi sicili kurulmuştur. …. İlk zamanlarında
arkadaşlar gemi sicili esas itibariyle milliyeti tayin için kullanılıyordu ya da bayrak hakkını
ispata yarıyordu. Zaman içerisinde gemi sicillerine pek çok kondisyon yüklenmiştir.
Günümüzde gemi sicili bayrak hakkına ek olarak; mülkiyet hakkı, sınırlı ayni haklar üzerinde
de kurucu etkiye sahiptir. Deniz siciline o yerdeki asliye ticaret mahkemesi nezaret eder. Bu
mahkeme sicil işlemlerine karşı itirazlara bakmaya yetkilidir. Kanundaki atıf dolayısıyla gemi
sicilinin tutulmasından doğan zararlardan devlet sorumludur. Bu konudaki temel düzenleme
arkadaşlar tapu siciliyle ilgili olarak medeni kanunda bulunmaktadır. Medeni kanun tapu
kütüğünün tutulmasından doğan zararlardan devleti sorumlu tutmuştur.

MADDE 1007
Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.
Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.
Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde
görülür.

TTK’de da bu kurala atıf olduğu için devlet deniz sicilinin tutulmasından doğan zararlardan
sorumlu tutulmuştur. Bu atıf olmasaydı dahi Anayasa gereği yine devlet sorumlu olacaktı.
Milli gemi sicili alenidir. Hatta diyelim sicili inceleyebilmek için ilgi ispatına gerek yoktur.
Tapu kütüğünde durum nasıldı? Yani ilgi ve alakanızı ciddi bir şekilde ispatlamanız lazımdı ki
memur size müsaade etsin. Ama bakın gemi sicili bakımından böyle bir durum yok. Kayıtlar
alenidir, herkes inceleyebilir ama suret almak istediğinizde ilgi ispat edilmelidir. İlgi derken de
hukuki anlamda bir ilgi. Türk bayrağı taşıyan gemiler sicile kaydedilebilir. TTK’deki
düzenlemeye göre Türk gemisi olmayan gemiler tescil edilemez. Yabancı bir sicile kayıtlı Türk
gemisi de Türk siciline kaydedilemez meğer ki o yabancı sicilden ya da son kez bir
toparlayalım biraz garip oldu. Ancak ve ancak diyelim yabancı sicilden telkin edildiği takdirde
Türk siciline tescil için başvuru yapabilir. Bakın burada bir detay var, önemli bir detay, eğer
piyasadan ikinci el bir gemi temin edilmişse biz mutlaka ve mutlaka bu geminin telkin
belgesini de alıp getireceğiz ki Türk gemi siciline kayıt yaptıralım. Şimdi burada bakın uluslar
arası ticaret hukukunda çözülemeyen bir detay var; BM 1986 yılında gemi siciliyle ilgili bir
konvansiyon hazırladı ve imzaya açtı. Yani burada amaç şuydu; küresel olarak gemi sicillerini
birbirine entegre etmek, uyumlu hale getirmek, siciller arasındaki transferi kolaylaştırmaktı
ama bu konvansiyona hiç kimse imza atmadı. Öncesinde pek çok devlet bu konvansiyonu
teşvik etti, yapalım çok güzel olur, böyle bir şeye ihtiyaç var dendi, muazzam bir propaganda
yapıldı, çok ciddi teşvikler yapıldı. Hızlı bir şekilde güzel bir konvansiyon hazırlandı imzaya
açıldı ama kimse imza atmıyor. 1986 yılında imzaya açılan konvansiyon, imzaya açıldığı gibi
kaldı. Dolayısıyla bu alanda bir yeknesaklık sağlanamamış durumdadır. Şimdi biraz sonrada
ikinci sicile de vaktimiz herhalde yeter bugün onun hakkında da konuşabiliriz. Anlatırken
biraz daha mesela kafanızda şekillenecek.
Evet ne demiştik? Türk gemisi olmayan gemiler sicile kaydedilmez dedik. Yabancı sicile kayıtlı
Türk gemileri de kaydedilmezdir dedik bu da ancak bir telkin belgesi getirirler ise sicile
kayıtları yapılır. Donanmaya ait gemilerin sicile kaydı gerekmemektedir. Münhasıran kamu
hizmetine tahsis edilmiş olan; devlete, il özel idarelerine, belediyelere, kamu tüzel kişilerine
ya da köyler adına kayıtlı gemilerinde tescili gerekmemektedir. Şimdi tescil edilebilen gemiler
konusu kitapta gayet açık bir şekilde anlatılmış durumda o kısmı kitaptan okuyalım. İşte 956,
959, 35. Maddeler, 955 bunları kitaptan okuyalım ben de biraz hız yapmış olayım.

III – Açıklık
MADDE 35– (1) Tescil işleminin dayanakları olan dilekçe, beyanname, senetler, belgeler ve
ilanları içeren gazeteler, üzerlerine sicil defterinin tarih ve numaraları yazılarak sicil
müdürlüğünce saklanır.
(2) Herkes ticaret sicilinin içeriğini ve müdürlükte saklanan tüm senet ve belgeleri
inceleyebileceği gibi giderini ödeyerek bunların onaylı suretlerini de alabilir. Bir hususun
sicilde kayıtlı olup olmadığına dair onaylı belge de istenebilir.
(3) Tescil edilen hususlar, kanun veya Kanunun 26 ncı maddesine göre çıkarılacak
yönetmelikte[1] aksine bir hüküm bulunmadıkça ilan olunur.
(4) İlan, Türkiye genelinde sicil kayıtlarının ilanına özgü Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi ile
yapılır.

II- Yetkili sicil müdürlüğü


MADDE 955– (1) Gemi, bağlama limanının tabi olduğu sicil müdürlüğünce tescil olunur.
(2) Bir geminin seferleri yabancı bir limandan veya bir kara kentinden yahut bizzat gemiden
yönetildiği takdirde, malik, gemisini dilediği yer siciline tescil ettirebilir.
(3) Malikin, Türkiye’de yerleşim yeri veya ticari işletmesi yoksa, bu Kanunda yazılı hakları
kullanmak ve görevleri yerine getirmek üzere, sicil müdürlüğüne o bölgede oturan bir temsilci
göstermesi gereklidir.

III- Tescili caiz gemiler


MADDE 956– (1) Gemi siciline, 940 ıncı madde gereğince Türk Bayrağını çekme hakkına
sahip ticaret gemileri ile 935 inci maddenin ikinci fıkrasının (a) ve (c) bentlerinde yazılı
gemiler kaydolunur.

1. Şekli
MADDE 959– (1) Gemi, ancak malikin veya maliklerinden birinin istemi üzerine gemi
siciline tescil olunur.
(2) İstem dilekçeyle yapılır.
Şimdi sicilden telkin meselesi üzerine konuşalım. Geminin sicilden telkini. Arkadaşlar sicil
hukukunda silme kelimesini kullanmamaya çalışalım. Neden? Tapu sicili nizamnamesini
okuyan var mı aranızda? Telkin ne anlama geliyor? Bakın nizamnamede memurun nasıl
çizeceğine kadar detaylı açıklama vardır. Der ki memur tam harflerin ortasına gelecek şekle
cetveli koyar kırmızı kalemle üstüne bir çizgi çeker. O telkin anlamındadır, bakın sildiğiniz
zaman ne olmaktadır silebiliyoruz ama sicilden biz o kaydı silmiyoruz sadece üzerine
kırmızıçizgi atıyoruz ve safahat kısmına da açıklamasını yazıyoruz; şu tarihli şu işlemle şu
yazıya istinaden telkin uygulandı diyoruz. Bunu yazmazsanız çizme işlemi şaibeli hale gelebilir
ve tartışmaya açılabilir.

Peki yolumuza devam ediyoruz. Tescilli bir gemi kurtarılamayacak şekilde batmış ise ya da
amir kabul etmez hale gelmiş ise veyahut her ne suretle olursa olsun Türk bayrağı çekme
hakkını kaybetmiş ise telkin işlemi yapılır. Peki kurtarılamayacak şekilde batma ne demek?
Amir kabul etmez hale gelme ne demek? Yasa da bunun için hert kelimesi kullanılır. Motorlu
taşıtlar içinde kullanılır böyle araç eksperleri ile muhatap olduysanız hert tabirini kullanırlar.
Sigortacılığa özgü bir tabirdir. Hert kelimesi kanunda yani mevzuatta geçmiyor. Hert
kelimesinden bizim anladığımız amir kabul etmez hale gelmesidir. Peki şimdi
kurtarılamayacak hale gelmesi ne demek? Burada bakın değişik ihtimaller karşımıza çıkar.
Geminin battığı yer çok derin olabilir. 10 kilometreyi aşan derin deniz noktaları var. Böyle bir
çukura düştü işte tabi geminin olduğu yeri biliyoruz ama 10 kilometre aşağıdan bir şeyi alıp
çıkarmamız bugün itibarıyla çok küçük parçalar falan olsa değebilir ama gemi için masrafa
değmeyecek bir durum. Şimdi bakın bir tabir kullandım; masrafa değmeme. Geminin battığı
yer sığ olabilir, kurtarma değerlerine değecek bir durum var ise kurtarma için mücadele
edilebilir ama bir kaza halinde hesap kitap yaparsınız; kurtarma maliyeti geminin değerine
yaklaşıyor ise genelde uygulamada işte şöyle bir yüzde 70ine falan yaklaşıyor ise masraf
başlangıç hesabı kurtarma işine genelde girmezler. Zira süreç içerisinde her halükarda yine ek
bir takım masraflar yine çıkacaktır. Sonuçta deniz üzerine sıkıntılı bir faaliyet içindesiniz.
Öngörülemeyen bir takım masraflar çıkabileceği için genellikle böyle bir durumda masrafa
değmeyecek ise o batık olduğu yerde bırakılır. Constractive total loss tabiri kullanılır. Hükmi
tam ziya. 50 metre, 100 metre aşağıda gemi görülebilecek durumdadır ama çıkarma
giderlerine baktığımızda bu masraflar çok yüksek çıkıyor ise gemiyi orada bırakabilirsiniz. Bu
bir ekonomik tercih. Hükmi tam ziya yolu ile gemiyi biz orada tercihen bırakabiliriz. Özellikle
deniz sigortalarında hükmi tam ziya tabiri kullanılır. Kurtarılamayacak şekilde batma üzerine
bir parça konuştuk tam ziya ve hükmi tam ziya konusunda da açıklamalar yaptık, hert
açıklaması yaptık, deniz sigortacılığı bu tabiri sever demiştim. Şimdi arkadaşlar sigorta
denmişken denizcilik sektöründe artık sigortasız adım atılmıyor. Atılmıyor ama uygulamada
yaklaşım farklılıkları vardır. Örneğin Türkiye Cumhuriyeti bakımından, bizim hukukumuz
bakımından bir zarar gerçekleştiğinde siz kanun gereği, kanundaki düzenleme gereği benim
sigortacıma git diyebilirsiniz. Örneğin aracınız kaza yaptı kardeşim benim kaskom var,
poliçem var, sigortacım ödesin diyebilirsiniz. Burada sigortacının sorumluluğu nasıl
olmaktadır? Kaza yaptınız, kardeşim ben kusurluyum git sigortacımdan borcunu tahsil et,
hasarını sigortacı gidersin dediğim zaman ne kastediyoruz, ne olabilir? Burada bir haksız fiil
var. Sözleşmeden doğuyor, evet başka? Müteselsil ya da diğer tabiriyle birlikte sorumlu mu?
Müteselsil sorumluluğun özelliği nedir? İstediğinizden isteyebilirsiniz. Peki sigortacıda nasıl?
Öncelikli ifa yükümlülüğü var yani müteselsilden daha güçlü. Şimdi neyse bizim sistemimizde
doğrudan doğruya sigortacıya başvurma imkanı vardır. Ama deniz sigortaları gündeme
geldiğinde hava sigortalarında da bu böyledir. İngiliz sistemi hakimdir. İngiliz sisteminde ise
arkadaşlar bakın yine hukuk ailemizin dışına çıktık. İngiliz sisteminde ise öncelikle zararı siz
giderirsiniz sonra sigortacınıza başvurup; kardeşim ben bu kadar masraf ettim sende işte
şöyle şöyle bir poliçem vardı bu poliçeye göre bu parayı bana ödemelisiniz. Bakın hukuk
aileleri arasında ne kadar ciddi farklılık var. Demek ki neymiş sizler sadece ve sadece kara
avrupası içerisinde bir alt ailenin hukukunu öğreniyormuşsunuz. Yani Türk hukukunda böyle,
İngiliz hukukunda şöyle dedim ama hava ve deniz sigortaları bakımından İngiliz sigorta
piyasası küresel sisteme hakim olduğu için onların uygulaması hakimdir.

Telkin talebinde bulunmaya yetkili olan kişi gemi malikidir. Bu noktada karşımıza ilginç bir
problem çıkıyor. Eğer o gemi üzerinde ipotek var ise yani üçüncü bir kişiye, kişi lehine hangi
teminat verilmiş ise durum ne olacak? Eğer ipotek söz konusu ise malikin talebine ek olarak
ayrıca birde ipotek lehtarının muvafakat yazısı yani bunların onay vermesi gerekir. Bazı özel
durumlarda kaydın re’sen silinmesi de mümkündür. TTK 966. Maddede öngörülen halleder
re’sen silinebilir. Buna ek olarak bir de 967. Maddemiz var daha da özel durum.

1. Genel şartları
MADDE 966– (1) Esaslı şartlarından birinin var olmaması sebebiyle tescili caiz olmayan bir
gemi tescil edilmiş olur veya 964 üncü maddenin üçüncü fıkrasında yazılı hâllerden birinin
ortaya çıktığı sicil müdürlüğüne bildirilmezse, 33 üncü madde hükmü uygulanır. Şu kadar ki,
durumun sicile kayıtlı diğer hak sahiplerine de bildirilmesi gereklidir. Malik ve diğer hak
sahiplerinin kimler olduğu veya yerleşim yerleri belli değilse, silinmeye çağrı ve belirlenen
süre, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi ile uygun görülen diğer bir gazetede ve varsa
şirketin internet sitesinde ilan edilir ve ilan belgesi sicil müdürlüğü ve mahkeme
divanhanesine asılır.
(2) Geminin kaydı ancak kaçınma ve itiraz sebeplerinin süresi içinde bildirilmemesi veya
bunların mahkemece yerinde görülmediğine dair verilen kararın kesinleşmesi hâlinde sicilden
silinebilir. Bir ipotekli alacaklı, gemi ipoteğinin hâla var olduğunu ileri sürerek Türk
Bayrağını çekme hakkını kaybetmiş olan bir geminin sicilden silinmesine itiraz ederse, kayıt
silinmeyip sadece geminin Türk Bayrağını çekme hakkını kaybettiği tescil olunur.

2. Özel hâller
MADDE 967– (1) Tescil edilmiş bir gemi hakkında yirmi yıldan beri hiçbir kayıt işlemi
yapılmamış ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığından[1] alınan bilgiye göre
de geminin artık var olmadığına veya denizcilikte kullanılamayacak hâle geldiğine kanaat
getirilmiş olursa, gemi üzerinde ipotek veya intifa hakkı tescil edilmiş bulunmadığı takdirde,
sicil memurunun önerisi üzerine mahkeme, 966 ncı maddede yazılı usule gerek kalmaksızın,
gemi kaydının silinmesine karar verir.
Kanundaki silmeyi biz telkin olarak anlayacağız arkadaşlar. Şimdi bizim için önem arz eden
husus; sicildeki kayıtların içinde. Deniz sicilindeki kayıtların bir kısmı açıklayıcı mahiyettedir,
bir kısmı ise kurucu mahiyet yani iddasi özellik bir nitelik arz eder. Bu noktada tapu kütüğüne
göre önemli bir farklılık ortaya çıkmaktadır. Mülkiyet meselesinde yani mülkiyet hakkı
konusunda diyelim tapu kütüğünden farklı bir rejim söz konusudur. Mülkiyetin kazanılması
bakımından sicildeki kayıtlar açıklayıcı mahiyet arz eder. Yani neymiş gemi mülkiyeti
sözleşme ile kazanılır. Bu sözleşmeyi sicile tescil ettirmeniz açıklayıcı mahiyet arz eder. Buna
mukabil bazı kayıtlar kurucu özellik arz etmektedir mesela ipotek hakkına ilişkin kayıtlar,
intifa hakkına ilişkin kayıtlar bayrak hakkına ilişkin kayıtlar kurucu mahiyettedir. Deniz
sicilinde de bir takım karinelerimiz vardır. Kural olarak sicile kayıtlı kişi malik kabul edilir.
Benzer şekilde sicilde kendi lehine bir hak tesis edilmiş olan kişi o hakkın sahibi sayılır. Telkin
işlemi yapıldığında o hak sona ermiş sayılır. Aksini ispat medeni kanun madde 7’ye tabidir.
Sicile kayıt burada da geçerli. Peki şimdi kitaptan bu mesajı bir okuyalım zaten eşya
hukukundaki tapu siciline ait bilgilerde aydınlatabilir.

İkinci özel sicilimiz yapı sicili. Yapı sicili arkadaşlar istisnai bir nitelik arz etmektedir. Bu sicile
kayıt teminat ihtiyacı ortaya çıktığında gündeme gelir. Ne diyelim, sadece inşa halindeki
gemilere özgüdür. Şimdi bakın demek ki neymiş inşa halindeki yapılarda teminat ihtiyacı
ortaya çıktı ise yapı siciline tescil yapılır. Kullanımı istisnadır, son derece kısıtlıdır. Örneğin o
yapı için finansal ihtiyacı ortaya çıktığında teminat maksadıyla ipotek tesisi gündeme gelirse
siz bizzat o yapıyı teminat olarak gösterebilir, bu sayede kredi ihtiyacınız karşılayabilirsiniz. Bu
sicilin gündeme geldiği özel bir durum ise şudur; eğer inşa halindeki yapı üzerinde haciz
uygulanması söz konusu ise yine yapı siciline kayıt yaptırıp, sicil üzerinde haciz işlemi
uygulanır. Bakın şöyle özel bir durum var demek ki neymiş teminat ya da haciz durumu söz
konusu olduğunda tapu sicili gündeme gelir.

Şimdi gelelim netameli bir konuya. Uluslar arası Türk gemi sicili meselesine. Bu mesele
neden ortaya çıktı? Bakın az önce önceki ders bir konvansiyondan bahsettim dedim ki, 86
yılında BM işi gücü bıraktı küresel anlamda gemilerin tesciliyle ilgili bir konvansiyon hazırlattı
ve imzaya açtı. Başlangıçta herkes buna teşvik etti ama iş imza atmaya geldiğinde çok az
sayıda devlet imza attı. Şimdi tabi uluslar arası ilişkilerde bu durum sıklıkla karşımıza
gelebiliyor. Diplomatların söyledikleri ile yaptıkları genelde birbirine uymuyor. Şimdi neden
bu konvansiyon tutmadı? Arkadaşlar uluslar arası sermaye hareketliliği içerisinde gemilerin
durumu önemli bir yer tutar. Sermaye hareketliliği, uluslar arası sermaye dolaşımı ya da
küresel sermaye tabirini duymuşsunuzdur. Bakın bu tabirin ilk ortaya çıktığı mesele denizcilik
ve gemicilik. 200 yıl önce yaşayan bir armatör olduğunuzu düşünün kendi devletinizin
vergisel yükümlülükleri arttırdığını düşünün ya da bir şekilde kendi devletinizle sorun
yaşamaya başladığınızı düşünün. Ne yapacaksınız? Denizcilikte çözüm çok basittir; gemileri
alıp başka bir memlekete göçmek. Eski zamanlarda da bu sıklıkla olurdu şehir devletleri
zamanından beri. Örneğin Floransa’da yerel yönetimle arası bozulan bir armatör, gemisini
toplayıp işte Kuzey Afrika sahillerinde güzel bir şehre yerleşip ticaretini hiç aksamaya mahal
vermeden oralarda sürdürebilirdi. Günümüzde de bu çok değişmedi. Şimdi konuyu nereye
bağlayacağım, bu mesele çok çetrefilli eskiden uluslar arası ticaret hukuku anlatırken çok
daha derinlere giriyordum ama fark ediyorsunuz hep saate bakıyorum konuları
yetiştirebilmek için kısa keseceğim. Denizcilikte bu mesele önemli. Flag of convenience
dediğimiz bir kavram uzun süredir denizcilikte uygulanmaktadır ya da açık sicil adını
verdiğimiz. Birinci tabir elverişli bayrak yani kolay bayrak anlamında kullanılır bu denizcilik
pratiğinde. İkinci kavramımız open register yani açık sicil yani daha kolay şartlarla kayıt
yaptırabilecek gemi tescil ettirilebilecek sicil anlamına gelir. Milli sicili anlatırken başlangıçta
sadece sicil bayrak ispatına yarıyordu dedim. Konu büyüdü, gelişti. Mülkiyet vs ayni haklar
bakımından da sicil belirleyici oldu. Eski zamanlara göre devletler, özellikle imparatorluklar ve
sonrasında ki milli devletler hali hazırda da sistem bu şekildedir. Vergisel yükümlülükleri daha
sıkı şekilde uygulamaya başladılar. Bundan kaçmak isteyen sermaye şöyle bir çözüm buldu.
Şuan dünyadaki bütün devletlerin sorunu bu. Türkiye Cumhuriyeti de dahil, ABD’de dahil.
Şuan Türk sermayesine dahil gemilerin yarıdan fazlası, Türk bayrağı kullanmaz. Alman
sermayesine ait gemilerin yarıdan fazlası Alman bayrağı dışındadır. İngiliz, Belçika, Kanada,
Amerika Birleşik Devletleri vs vs hepsinde aynı durum var. Bir şekilde armatör kendi bayrağını
bırakıp başka bayrağa geçiyor. Peki başka bayrağa geçiyor da ne oluyor, nerelere gidiyor?
Geçen haftalarda böyle 3-5 tane devlet ismi vermiştim, çoğunuz ilk defa duydu. Genelde de
normal boydaki haritalarda görülmez bu devletler çünkü çok küçük butik devlet hani böyle
genç kızlarımız hayal eder ya 2 oda 1 salon evim olsun işte pencereleri pembe panjurlu olsun
vs. arkadaşlar dünyada bir miktar böyle butik devlet var, çok küçük yani işte 3-5 saatte
tamamını dolaşabileceğiniz işte bizim Kıbrıs Türk kesiminin bile artık yani büyük sayılabileceği
minik butik devletler. Mesela Kanarya Adaları buna örnektir. Şimdi birde evet aklıma gelmedi
gidip dolaşmıştım da adını hatırlayamadım adını bile unutmuşum, İspanya ile Fransa arasında
küçük bir şey bilmem ne prensliğiydi. Mesela bir örnek yine Cebelitarık Sahilindeki Cibralta.
Duydunuz mu? Çok küçük ama stratejik bir yer. Zira 1400lü yıllardan itibaren İngilizler
Cebelitarık dağının boğaza bakan taraflarına ciddi tahkimat yapmak suretiyle yüzyıllar boyu
boğazın kontrolünü ellerinde tutmuşlardır. Şuan Cibralta iç işlerinde kısmen özgür gibi ama
dış ilişkilerde İngiltere’ye bağlı. Kolay bayrak uygulaması yapan küçük butik devletlerden
birisi. Yani öyle bir devlet vatandaşı olsanız çıkıp şöyle devleti dolaşıp konuyu komşuyu görüp
tekrar evinize dönebilirsiniz. Yani gezmek dolaşmak için ilginç bir yer ama her gün bunu
yaparsanız bir süre sonra hayat çok sıkıcı olabilir mesela Doğu Afrika sahillerinde merak edip
haritadan bakabilirsiniz brunei sultanlığı Müslüman bir devlet, adalardan oluşan küçük bir
devlet normal haritalarda yok, oldukça küçük, ulaşım oldukça sıkıntılı. Şimdi bakın küçük
küçük butik yerler size söyledim. E bu devletlerin özelliği ne? Neden kelli felli çok zengin
armatörler durup dururken ben Brunie sultanlığının bayrağını taşıyacağım diyebiliyorlar ya da
Cibralta gibi sorunlu bir yerdeyse İspanyollar ve İngilizler zaman zaman sıkıntı eşiğine
geliyorlar. Durup dururken vatandaşımız neden çıkıp da Cibralta bayrağına geçmek
isteyebiliyor? Mesela şimdi aklıma geldi Rum kesimi de kolay bayrak verir Kıbrıs Rum Kesimi.
Malta kolay bayrak verir. Denizcilik forumlarında bunların sürekli reklamları çıkar işte gün
içinde tesciliniz garantidir şeklinde denizcilik forumlarına eğer girip bakarsanız sürekli
reklamları gelir. Mesela Panama yine ilginç bir örnektir. Panama küçücük bir devletçiktir
diyelim artık ya kanal dolayısıyla ismi bilinir ama tabi kanalın korumasını Amerikalılar almıştır
burada. Kanal boyunca Amerikan birliklerinin ciddi tahkimatı vardır, stratejik önemi
dolayısıyla. Şimdi insanlar neden durup dururken bu devletlerin bayrağına geçiyorlar?
Sebebimiz ne olabilir? Son yıllardaki temel gerekçe mali külfetten kurtarmak. Şuan ticaretin
içinde değilsiniz avukatlık yapacak arkadaşlar birdenbire ticaretin içine düşecek. İşte
kurumlar vergisi ya da gelir vergisi oranlarının ne kadar yüksek olduğunu görürsünüz. Her
devlette de aşağı yukarı bu oranlar az çok farklılık gösterir ama bir şekilde sermaye vergi
ödemek istemez devletlerde olabildiğince çok vergi almaya çalışırlar. Bu mücadele
yüzyıllardır devam eder. Şimdi bakın deniz sektörü neymiş? Vergisel yükümlülükler
dolayısıyla kendi bayrağını bırakabilmektedir. Başka ne olabilir? Siyasi sebeplerde burada
önem arz eder. Buna örnek ne vereceğiz? Peki bir tane kendimizden bir tanede dışarıdan
örnek bulalım. Mesela güney Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti’ni tanımaz. Ama güney
Kıbrıs denizcilikte iyi bir noktadadır çok sayıda kendi vatandaşına ait olan ya da kolay bayraklı
gemileri var. Ama bu gemiler Türkiye giremiyor mu? İhtiyaç hasıl olduğunda hızlı bir şekilde
başka bir kolay devlet bayrağına geçip Türkiye’deki işini bitirip çıkabiliyor. Yükünü boşaltıp
yeni yükünü alıp yoluna devam edebiliyor. Benzer ironik bir örnekte şu. Şimdi pek çok Arap
devleti hatta tamamı diyeyim İsrail’i tanımıyor. İsrail denizcilikte iyi bir noktada. E İsrail
bayraklı gemiler Arap topraklarına giremiyor mu? Yine aynı şekilde kolay bayrak ile.
Arkadaşlar gördüğünüz gibi yine bölgeden iki örnek verdim, Dünyada çok yaygın bu pek çok
devletin buna benzer sorunu vardır. Kolay bayrak bakın bu şekilde siyasi bağlamlara çözüm
olabiliyor. Şimdi konuşurken bir örnek daha aklıma geldi. Irak İran savaşı sırasında savaşan
devletlerin gemilerini tamamen ticaret gemileri üçüncü bayrağa geçtiler. Bu sayede ticaret
savaşa rağmen kesintisiz devam etti. Denetim bir sebep olabilir bayrak değiştirmede. Bu
denetim unsuru Türk gemilerini bir ölçüde olumsuz etkilemektedir. Neden etkilemektedir
sorusunun cevabını da vereceğim. Arkadaşlar özellikle AB kriterleri çok yükseltti. ABD,
Kanada, Yeni Zelanda, Avustralya; bunlar kriterleri çok yükselttiler. Standardı düşük gemileri
kendi karasularına ve özellikle limanlarına sokmak istemiyorlar. Hal böyle olunca bu
devletlere ait gemiler örneğin işte bir Avrupa Birliği vatandaşına ait gemi kendi bayrağını
taşıyamaz hale gelince üçüncü bir kolay devlet bayrağına geçebiliyor. Bakın gerekçeler
oldukça fazla. Değişik sebeplerle kendi bayrağında kaçış fiili bu durumu almıştır. Bu şekildeki
kaçış hızlandığında devletler çözüm aramaya başladılar. Bulunan çözüm daha esnek tescil
şartları isteyen ikinci siciller olmuştur. Devletler kendi vatandaşlarına ait gemilerin tamamen
kendi bayrağını terk etmesindense daha uygun şartlarla tescil yapılabilecek yeni siciller, ikinci
siciller kurmaya başlamışlardır. Çok eski yıllardan beri ikinci sicil uygulaması dünyada var. Bu
ikinci sicil uygulamasına en son geçen devletlerden birisi de biziz yani Türkiye Cumhuriyeti de
yanlış hatırlamıyorsam 2001 yılından itibaren ikinci sicile sahip. Yani günümüzde Almanya’da
da ikinci sicil var, Amerika’da da ikinci sicil var Avrupa devletlerinin hepsinde ikinci sicil var.
Devletler bu şekilde biraz daha tolerans göstererek kendi vatandaşlarına ait gemilerin üçüncü
kolay bayrak devletlerine geçmelerini önlemeye çalışmaktadırlar. Tabi şunu da söylemek
lazım arkadaşlar. Öyle dünya çapında düzgün bir devlet iseniz çok daha fazla tolerans
gösteremiyorsunuz. Çünkü verdiğiniz hizmetin bir bedeli var. O bedel vergi. Yani ne
yaparsanız yapın Brunei sultanlığı kadar tescil masraflarını, vergisel yükümlülükleri
indiremiyorsunuz. Ya da mesela Madeira Adası geldi aklıma şimdi. Madeira adası ile ABD ya
da İspanya, Türkiye rekabet edemiyor. Bir şekilde vergi almak ya da birtakım yükümlülükler
yüklemek zorundasınız. Yani güvenilir devletler tescil konusunda çıtayı böyle çok daha sıfıra
kadar indiremiyorlar. İşte Brunei gibi, Cibralta gibi, Kanarya Adaları gibi tamamen her şeyi
boşverip kardeşim bize üç beş kuruş tescil parası ver bizim bayrağı al kullan diyemiyoruz.
Dolayısıyla dünyada kolay bayrak uygulaması son derece yaygın durumdadır. Dünyadaki
gemilerin önemli bir kısmı Panama bayrağı, Malta bayrağı vs küçük böyle adını duymadığınız
devletlerin bayrağını taşır. Peki ikinci sicil bize getirildi dedik. Adı da Türk uluslar arası gemi
sicili olarak tespit edildi. Bu sicile tonaj sınırlaması olmaksızın yurtdışında ya da yurtdışı
demeyelim, tonaj sınırı olmaksızın ticaret gemileri, yatlar, özel maksatlı gemiler
kaydedilebilir. Yat dedim, ağzımdan bir yat kelimesi çıktı bir parantezde burada açalım.
Arkadaşlar 80li yılların sonundan itibaren Türkiye yatlarla ilgili olarak da özel tedbirler yani
özel teşvik tedbirleri almaya başladı. Neden? Neden olabilir? Evet sebebi çok basit.
Arkadaşlar yat sahipleri zengin insanlar. Geldikleri zaman ciddi para bırakıyorlar. Bazen
yaptıkları alışveriş çapı o kadar büyük ki basına yansır yani televizyon haberlerine bile yansır.
İşte falanca yat geldi 20 tanker dolusu yakıt aldı. İşte bilmem 500 bin dolarlık sebze meyve
aldı işte et aldı vs aldı depoları doldurdu. İşte bir defada 500 bin dolarlık alışveriş yapılması o
liman bölgesini açıkçası ihya etmektedir. Şimdi bunlar tabi geldikleri zaman liman idareleri
bunlara elektrik ve taze su satmaya başlarlar. Hemen portatif tesisat onlara bağlanır.
Oralardan gayet güzel çok yüksek faturalarla, vatandaşa sattığından çok daha fazlasını
devletimiz bunlardan alıyor. Tabi onlar çokta şikayet etmiyorlar, meblağlarına baktıklarını da
tahmin etmiyorum. Bunlara hemen taze su şebekesi bağlanır portatif sistemle, elektrik
verilmeye başlanır, atık su tahliye sistemi bağlanır. Bu hizmetler içinde külliyatlı miktarda
faturalar bunlara yansıtılır artı yer kirası bağlama ücreti adını verdiğimiz, kaldıkları süre
boyunca işgaliye anlamında bağlama ücreti alınır. Dolayısıyla bunlar faturalara da çok itiraz
etmedikleri için bizim devletimiz her devlet bunu yapıyor. Yat turizmini, yat sahiplerini
ülkemize çekebilmek için elimizden geleni yapıyoruz. Bu konudaki teşvikler iyi bir noktaya
gelmiştir. Hatta artık dünyadaki önemli yerlerden biri olmuştur özellikle Antalya İzmir
arasındaki sahillerimiz. Pek çok yat sahibi yılın belli bir dönemini ya da mesela kendi
memleketinde kış olduğu zaman yatıyla gelip bu bölgede vakit geçirip kendi memleketinde
bahar geldiği zaman. Bakın dünyada böyle insanlarda varmış, uygulama böyle. Yani bize
düşende biz bunları mümkün olduğu kadar memleketimize çekip bunların mümkün
olduğunca parasını almaya çalışıyoruz. Yat rejimiyle ilgili olarak özet açıklama böyledir. Yat
demişken liman müdürlüklerine başvurup amatör gemi atama belgesi alın. Halen bu belgeyi
almak çok kolay 40 lira civarında bir masrafı var. Kısa bir eğitim alıp, sınavdan geçip
alıyorsunuz. O belge ile boyu 12 metreye kadar olan deniz araçlarını kullanabiliyorsunuz.

Şimdi arkadaşlar gemi atama belgesiyle küçük deniz araçlarını kullanabiliyorsunuz. Küçük
çaplı gemi maliyetleri o kadar abartıldığı gibi de değil. Yani örneğin Marmara içinde
dolaşabilecek çaptaki bir gemiyi ya tahminim şuan için 30-40 bin lira elde edilebilir. Yani
kullanılmış bir otomobil parasına alabilirsiniz. Ama mesela işte okyanus şartlarına dayansın
işte üstünde helikopter pisti olsun altında falan işte deniz motosikleti girişi olsun vs derseniz
bunun üst limiti yok işte ama kullanılmış otomobil parasına küçük çaplı bir işte 7-8 metre
boyunda ya da 10-12 metre boyunda uygun bir araç alabilirsiniz. İşte Marmara denizi
yetebilir ona. İklim müsait olduğunda ege’de sahilden çok açılmadan ilerleyebilirsiniz ama
tabi Karadeniz açıklarına, Akdeniz açıklarına çıkmak için biraz daha tekne kapasitesinin ve
denizcilik bilginizin yüksek olması gerekir.

Yatlarla ilgili kolaylaştırıcı rejim var dedik. Yatların bayrak kullanımı da daha kolay bir
sisteme tabi kılındı. Daha kolay Türk bayrağı çekebiliyorlar ya da yabancı bayraklı gemilerin
Türkiye’de dolaşımı neredeyse kabotaja istisna kılındı. Yeter ki o adamlar dolaşsınlar arada
bir karaya çıksınlar kasaba esnafını şöyle bir ihya etsinler diyor devletimiz. Asıl amacımız bu
ama tabi ki bunu söylerken çok farklı hukuki terimler kullanarak asıl amacımızı baskılıyoruz.
Peki şimdi uluslar arası sicil bakımından balıkçı gemileri bakımından da mesela bir düzenleme
getirildi. 3000 dedveyt tonluk, dedveyt tonun üzerindeki ticari balıkçı gemileri ve yük gemileri
de bu sicile kaydedilebilecektir. 300 gross tonun üzerindeki yolcu gemileri ile özel amaçlı
gemilerde ikinci sicilimize kolaylıkla kaydedilebilecektir. Şimdi tabi biraz kolaylaştırıcı rejim
getirildi ama yeteri kadar da yani her şeyi boş veremediğimiz için de sistem çok rağbet
görmedi. Şuan uluslar arası Türk gemi siciline kaydedilmiş durumda bir miktar gemi var ama
hedeflenen amaca da yaklaşılamadı. Neden yaklaşılamadı? Çünkü ne yaparsanız yapın biz işi
Bahama adaları kadar boş veremeyiz. Kanada kadar her şeyi boş veremeyiz. Yani meseleyi
sadece tescil ücretine bağlayamayız. İş hukuk bağlamında da ikinci sicil bakımından bir miktar
kolaylık sağlanmıştı. Gemi kaptanı Türk olmak kaydıyla, personelin asgari %51’inin Türk
vatandaşı olması yeterli görülmüştür. Şimdi bakın yarıdan fazlasının Türk vatandaşı olması
şartı dedik. Aslında başlangıçta söylemeyi unuttum da sırası gelince aklıma geldi. Kolay
bayrağa geçiş gerekçelerinden birisi de iş hukukunda kurtulmak. Nasıl? Denizcilik sektöründe
ücretler yüksek. Gelişmiş devletler bakımından durum bu. İş hukukunun kazananları
bakımından düşünün hepiniz iş hukuku okuyorsunuz aslında bakın bunların hepsi iş
hukukunun hepsi gerçekte nedir, insan hakları ve o devletteki insanların yaşam kalitesini
gösterir. Örneğin asgari ücret uygulaması,çalışma saati sınırlaması, mesai sınırlamaları,
vardiya sınırlamaları vs vs bu büyür gider devletine göre. Ama aynı zamanda bunlar ciddi bir
maliyet unsurudur. Siz örneğin Türk bayraklı iseniz asgari ücret uygulayacaksınız, mesai
sınırlamalarına tabi olacaksınız, Türkiye’nin tabii olduğu konvansiyonlara göre gemide
personel yeterliliği sağlamak durumundasınız yıllık izinler var mesai ücretleri var vs vs. . siz
Türk bayrağını bırakıp Brunein sultanlığı bayrağına geçmiş olduğunuzda asgari ücret kalır mı?
Kalmaz di mi? Bakın pıt diye pek çok maliyet unsurunu çözüverdiniz. Ahlaki bir yol mudur,
hukuki bir yol mudur? Değil ama piyasada böyle bir realite var. Aynı işi siz yani son dönemde
yaygındır liman bölgelerinde şöyle bir dolaşacak olursanız böyle değişik tipte değişik
kavimlerden gelmiş insanlar görürsünüz. Bangladeş’ten gelenler, Pakistan’dan gelenler,
Endonezya’dan gelenler. İşte bu kesim çok düşük ücretlerle çalışmaya razı oluyorlar. Kendi
vatandaşınıza aylık 1500 dolarla yaptırabileceğiniz işi Bangladeş’ten gelen insan 300, 400,500
dolara yapmaktadır. Sizden mesai sınırı da istemez. Asgari ücret istemez, yıllık izin istemez,
hiçbir şey istemez. Patron iyi para kazanıyor ama altta makine dairesinde durum sıkıntılı.
Şimdi bakın arkadaşlar ticaret böyle bir şey acımasız ve merhametsiz. Bir şekilde sermaye
kendini korumaya çalışıyor öbür taraftan da bakın görüyorsunuz insanların ciddi
mağduriyetleri söz konusu ama tabi asıl acı olan nedir? Sizin 1500 dolara çalışmak
istemediğiniz yerde işte Hindistan’dan gelen Bangladeş’ten gelen insanlar hiçbir çekince
koymaksınız 400-500 dolara ölümüne çalışabilmektedirler. Peki şimdi ikinci sicilin mantığıyla
ilgili detayları verdim konuyla ilgili detayları kitaptan da okuyalım. Bağlama kütüğü isimli
üçüncü ve son bir sicilimiz var. Şimdi onunla ilgili de iki dakika zaten kitapta da iki sayfalık bir
meseledir bu. Arkadaşlar bağlama kütüğü aslında hiç lafı da evirip çevirmeyelim güvenlik
saikiyle getirilmiş bir sicildir. Küçük deniz araçlarını konu edinir. Bu sayede yani bu bağlama
kütüğü ile nerdeyse bütün deniz araçlarının kaydı mümkün olmuştur. Küçük çapta deniz
araçları bu sicile kaydedilir. Bağlama kütüğü tabi nitelik itibarıyla biraz farklı. Buradaki sicil
kayıtları kurucu mahiyette değildir.

You might also like