You are on page 1of 6

ANLAMLARI YÖNÜNDEN SÖZCÜKLER

Bir sözcüğün anlamının, o sözcüğün zihinde uyandırdığı kavram (duygu, düşünce,


tasarım) olduğu söylenebilir.

Dil biliminde kavram, bir nesne özellikle de o nesnelerin nitelikleri üzerine


edindiğimiz genel düşünce; varlıklardan her birinin zihnimizdeki temel bilgisi olarak
tanımlanır. Başka bir deyişle kavram, dış gerçeğin insan beynindeki yansıma biçimidir. Bu
açıdan kavram, sözcüğün anlamı olarak da tanımlanabilir.

Her sözcük insan zihnine kavram olarak yerleşir. İnsan, kavramlarla, yani sözcüklerle
düşünür. Düşünürken ya da konuşurken bir kavram zihinde uyandığında sözcüğü; bir sözcük
duyulduğunda da kavramı çağrıştırmaktadır. Yalnız, bir sözcüğün yansıttığı kavram, anlam
olarak o sözcüğün zihinde uyandırdıkları, toplumlara, yaşanan çevreye, kişilere göre
değişebilir.

A. Sözcüklerde Anlam Özellikleri: Bu bölüm bir sözcüğün tek başına içinde


bulunabildiği anlamları kapsamaktadır. Bu anlamların başlıcaları şunlardır :

a) Gerçek Anlam: Bir sözcüğün herkes tarafından bilinen ilk ve en yaygın anlamına
gerçek anlam denir. Gerçek anlam; temel anlam, sözlük anlamı ve asıl anlam olarak da
adlandırılır. Damla sözcüğünün gerçek anlamı “yuvarlak biçimde, çok küçük miktarda sıvı”;
göz sözcüğünün gerçek anlamı “görme organı”; deniz sözcüğünün gerçek anlamı ise
“yeryüzünün çoğunu örten engin su kütlesi”dir.

b) Yan Anlam: Bir sözcüğün kullanım sırasında kazandığı, gerçek anlamı dışındaki
ikinci derece anlamıdır. Kol sözcüğünün gerçek anlamı “insanın omuz başından parmak
uçlarına kadar uzanan üyesi” iken, “makinelerde tutup çevirmeye ya da çekmeye yarayan
manivela” olarak yan anlamıyla da yaygın bir kullanıma sahiptir. Bunun gibi burun sözcüğü
bir organ iken coğrafya terimi olarak da yan anlam kazanmıştır. Yurt sözcüğünün “kalacak,
barınacak yer”; ana sözcüğünün “asıl, temel”; göz sözcüğünün “çekme, çekmecelerin her
biri”; yüz sözcüğünün “yüzey” gibi anlamları da birer yan anlamdır.

c) Mecaz Anlam: Sözcüklerin gerçek ve yan anlamları dışında, ilişki veya benzerlik
yoluyla başka bir kavramı ifade etmek ya da anlatıma etkileyicilik kazandırmak üzere
kullanıldığı anlama mecaz anlam denir. Düzen sözcüğünün “Burada düzencilere yer yok.”
cümlesindeki “hile”; düşman sözcüğünün “O adam yemek düşmanı.” cümlesindeki “bir şeyi
fazla kullanıp tüketen”; düğüm sözcüğünün “Bu samimiyet her düğümü çözer.” cümlesindeki
“anlaşılamayan, çözülemeyen karışık durum” anlamıyla kullanılması, mecaz anlamlarıdır.

ç) Deyim Anlamı: En az iki sözcükten oluşan, genel olarak mecaz anlamlı sözcüklerle
bir kavramı, bir durumu çekici bir anlatımla ifade etmek için oluşturulmuş sözcük öbeğine
deyim denir.

Bir sözcük öbeğinin deyim olabilmesi için;

En az iki sözcükten oluşması,

Genel olarak mecaz anlamlı sözcüklerle kurulması (Gerçek anlamlı sözcüklerle


kurulan deyim sayısı oldukça azdır.),
Bir kavramı veya durumu ifade etmesi,

Sözcük öbeğinin kalıplaşmış olması gerekir.

“O, her işinde ince eleyip sık dokumayı prensip edinmiştir.” cümlesindeki ince eleyip
sık dokunak deyimi “en küçük ayrıntılarına kadar gözden, elden geçirmek”; “Sizin gibi
öğrencileri mumla arar olduk.” cümlesindeki mumla aramak deyiminin anlamı “özenle
seçmek üzere aramak”; “Bu söylediklerimi sağır sultan bile duydu.” cümlesindeki sağır sultan
bile duydu deyiminin anlamı ise “İşitmedik kimse kalmadı.”dır. Atasözleri genel bir yargı
bildirdikleri hâlde, deyimler genel bir yargı bildirmez ve bu özellikleriyle atasözlerinden
ayrılırlar. Deyimler anlatıma çekicilik kazandırmak, bir durumu etkili ve özgün bir biçimde
anlatmak için, atasözleri ise ders vermek veya yol göstermek amacıyla kullanılır.

d) Terim Anlamı: Bir bilim, sanat, meslek dalıyla ya da bir konu ile ilgili özel ve
belirli bir kavramın karşılığı olan sözcüklere terim denir. Ekvator, debi, buzul birer coğrafya
terimi; kafiye, cinas, seci birer edebiyat terimi; anatomi, omurga, diyafram ise birer biyoloji
terimidir.

e) Argo Anlamı: Kullanılan ortak dilden ayrı olarak aynı meslek veya topluluktaki
insanların kullandığı ve büyük ölçüde anlam kaymasına uğramış özel dil veya söz dağarcığına
argo denir. Argo, mecaz anlamıyla ayak takımı ve serserilerin kullandığı sözcük ve
deyimlerdir. Araklamak sözcüğü “çalmak”; çamur sözcüğü “bulaşkan, terbiyesiz”; piyazcı
sözcüğü “yağcı”; camcı sözcüğü “gözetleyen”; gaza basmak sözü “defolmak, savuşmak,
çekip gitmek” anlamlarıyla argodur.

B. Sözcüklerde Anlam İlişkileri: Bu bölümü bir sözcüğün, başka sözcüklerle olan


anlam ilişkileri oluşturmaktadır.

a) Eş Anlamlı (Anlamdaş) Sözcükler: İki veya daha fazla sözcüğün aynı anlama
gelmesi, ayrı sözcüklerin aynı anlamı ifade etmesidir. Bu sözcükler aynı dilden olabildiği gibi,
farklı dillerden de olabilir. Üzüntü, keder, elem, dert, yeis kelimeleri kendi aralarında;
darılmak, gücenmek, kırılmak, alınmak sözcükleri de kendi aralarında eş anlamlı kabul
edilebilir.

Not: Günümüzde bazı dilciler birden fazla sözcüğün aynı anlama gelemeyeceğini,
anlamdaş gibi görülen sözcükler arasında yalnız yakın anlamlılığın söz konusu olduğunu ileri
sürmektedirler.

b) Eş Sesli (Sesteş) Sözcükler: Yazılışları ve söylenişleri aynı; fakat anlamları farklı


olan sözcüklerdir. “Bu yaz çokça yazı yaz.” cümlesinde yer alan yaz sözcüklerinin ilki
“mevsim”; ikincisi ise “yazmak” fiilinden emirdir. Bunun gibi el: organ, el: yabancı, az: çok
olmayan, az: azmak fiilini ifade eder.

c) Zıt (Karşıt) Anlamlı Sözcükler: İki sözcüğün birbirine aykırı iki ayrı anlamı
belirtmesidir. Sıcak/soğuk, büyük/küçük, zengin/fakir, yaşlı/genç karşıt anlamlı sözcüklerdir.

ç) Yakın anlamlı sözcükler: İki veya daha çok sözcüğün arasında çok küçük bir
anlam farkının bulunmasıdır. Bıkmak/usanmak, güç/kuvvet, darılmak/küsmek/gücenmek/
incinmek/kırılmak, atmak/fırlatmak gibi.
C. Sözcüklerde Anlam Değişmeleri: Sözcüklerin kullanılmaya (konuşulmaya)
başlandıkları andan itibaren anlamca geçirdikleri değişikliklere anlam değişmesi denir.
Türkçe sözcüklerde yaygın olarak şu anlam değişmeleri görülmektedir:

a) Çok Anlamlılık: Bir sözcüğün asıl anlamını kaybetmeden bu anlamıyla ilgili yeni
anlamlar kazanması durumuna çok anlamlılık denir. Türkçede birçok sözcük çok anlamlılık
özelliği taşımaktadır. Almak, çıkmak, vermek, oyun, bulaşmak, baş bunlardan birkaçıdır. Asıl
anlamı “içeriden dışarıya varmak, gitmek” olan çıkmak sözcüğünün değişik anlamlarından
birkaçı şöyledir:

* Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek: Bu sütten iki kilo yağ çıkar.

* Bir meslek veya bilim kurumunda okuyup sınavını vererek yetişmiş olmak, mezun
olmak: Hüseyin Efendi’nin oğlu hukuk fakültesini bitirip avukat çıkmış.

* Ayrılmak, ilgisini kesmek: Sabah kahvaltısından sonra otelden çıktım.

* Yapılmak, yürümek: Hükümet kapısından hiçbir iş kolay çıkmaz.

* Yetişecek ölçüde olmak: Bu kumaştan bir palto çıkar mı?

* Eksilmek: Dörtten üç çıkarsa bir kalır.

* Sonuça ulaşmak: Uygunsuz dediğim vakalardan biri, bir salon oyunu yüzünden
çıkmıştır.

* Sıyrılmak, ayrılmak: Bebeğin patiği ayağından çıktı.

* Bir durumla ilgili niteliklerini yitirmek, bir durumdan başka bir duruma geçmek:
Günü gelince o da çocukluktan çıktı ve kocaman bir adam oldu.

* Gerçekleşmek: İnsanın gördüğü her rüya çıkmaz ya !

* (Ay, Güneş) doğmak: Hava açılmış, ay çıkmıştı.

* Flört etmek: Sevim, senden başka bir kızla çıkmadım.

Bu örnekler daha da artırılabilir.

b) Anlam Daralması: Bir sözcüğün daha önce karşıladığı bir türün, bir bütünün daha
sonra o türden veya o bütünden bir bölümü karşılaması; genel anlamdan özel anlama geçmesi
durumuna anlam daralması denir. Geniş anlamda bütün meyveleri ifade eden yemiş
sözcüğünün incir anlamına gelmesi, anlam daralması sonucudur. Aynı şekilde alkış sözcüğü
başlangıçta “övme, kutlama, metih, dua, takdir” anlamlarını karşıladığı hâlde, anlam
daralması sonucu günümüzde yalnız “el çırpmak, alkışlamak” anlamına gelmektedir. Konmak
sözcüğünün başlangıçtaki anlamı “yer tutmak, yerleşmek, gecelemek, bir yerde kalmak”
olduğu hâlde anlam daralması sonucu günümüzde yalnız kuşlar için “konmak” anlamında
kullanılmaktadır.
c) Anlam Genişlemesi: Bir varlığın bir türünü veya bir bölümünü anlatan, kullanılış
alanları dar olan şeyleri gösteren sözcüklerin zamanla o varlığın bütününü, bütün türlerini
anlatır duruma gelmesi, daha genel bir anlam kazanması durumudur. Dal kelimesi “bir ağacın
ana gövdesinden ayrılan kollardan her biri” anlamında iken, anlam genişlemesi yoluyla
günümüzde “bölüm, branş” anlamını da kazanmıştır. Aynı şekilde yıldız sözcüğü
“gökyüzünde görülen ışıklı gökcisimlerinden her biri” anlamındayken, anlam genişlemesi
sonucu günümüzde “şöhretli aktör ve aktris, star; bir toplulukta, bir meslekte üstün başarı
gösteren kimse” anlamlarında da kullanılmaktadır.

D. Deyim Aktarması: Aralarında uzaktan veya yakından ilgi bulunan iki kavram
arasında benzetme yoluyla ilişki kurarak bunlardan birinin adını ötekine aktarmaya deyim
aktarması denir. Deyim aktarması bir söz sanatı olarak edebiyatta istiare (eğretileme) olarak
adlandırılır.

Şu karşımızdaki mahşer kudursa çıldırsa

Denizler ordu bulutlar donanma yağdırsa

Değil mi ortada bir sine çarpıyor yılmaz

Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz.

(M. Akif Ersoy)

Haydi aslanım göster kendini.

Yukarıdaki örneklerde insan kalabalığı “mahşer”e, cesur delikanlı ise “arslan”a


benzetilmiştir.

Deyim aktarmasıyla duygu ve düşünceler kısa yoldan ve etkili bir biçimde anlatılarak
söze (anlatıma) güç kazandırılır. Deyim aktarmalarına yazı dilinde, halk dilinde ve özel
dillerde, özellikle argoda, sıkça rastlanır.

Deyim aktarmaları şu şekillerde yapılır:

a) İnsana ait özelliklerin, organ adlarının, vücutla ilgili adlandırmaların diğer


varlıklara aktarılması: İnsan, özellikle günlük hayatında, kendisine ait birçok özelliği
çevresindeki varlıklara aktarır: sobanın ağzı, ayakkabının burnu, kilidin dili, gibi. Bunun
yanında çoğu kere de insana ait durumlar başka varlıklara verilmektedir: çılgın söz, neşeli
saatler, renkli günler, sıkıntılı anlar gibi.

b) Tabiatla (doğayla) ilgili durumların insana aktarılması: İnsan kendine ait


özellikleri diğer varlıklara aktardığı gibi,bazen de tabiattaki birçok özelliği insana aktarır: tatlı
söz, yumuşak huy, olgun insan, sert bakış, saf delikanlı, pişkin esnaf gibi.

c) Duygularla ilgili kavramlar arasında aktarmalar: Beş duyu organından herhangi


biriyle algılanan bir durumun, diğer bir duyu organına aktarılarak ifade edilmesidir. Sert
sözcüğü dokunma duyumuzla ilgili olduğu hâlde, görme duyusuna aktarılarak set sert bakmak
şeklinde kullanılabilmektedir. Aynı şekilde acı çığlık, sosun keskin tadı, tatlı söz örneklerinde
görülen “acı”, tatma duyusu ile ilgili olduğu hâlde, duyma duyusuyla ilgili olan “çığlık” için;
“keskin”, dokunma duyusuyla ilgili olduğu hâlde, tatma duyusuyla ilgili olan “tat” için; “tatlı”
ise tatma duyusuyla ilgili olduğu hâlde, işitme duyusuyla ilgili olan “söz” için kullanılmıştır.

ç) Somutlaştırma: Daha iyi anlaşılabilmesi için dildeki soyut kavramların aktarma


yoluyla somut kavramlardan yararlanılarak anlatılmasına somutlaştırma denir. “Çevremizde
bir sevgi seli oluşmuştu” cümlesinde “insanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve
bağlılık göstermeye yönelten duygu” demek olan sevgi gibi soyut bir kavram, sel kavramıyla
somutlaştırılmıştır. Aynı şekilde dilenmek, avuç açmak sözüyle; ölmek, gözlerini yummak
sözüyle; söylemek, dile getirmek sözüyle; bir kimse veya şey için kötü söylemek, dil uzatmak
sözüyle somutlaştırılmıştır. Renk tonlarını gösteren kavuniçi, vişneçürüğü, yavruağzı,
camgöbeği, limonküfü de somutlaştırmaya iyi birer örnektir. Diğer yandan günlük hayatta
sıkça kullanılan “Ümitleri soldu.”, “Hayalleri yıkıldı.”, “Onun aklı kısadır.” cümlelerindeki
solmak, yıkılmak, kısadır sözcükleri soyut kavramları somutlaştırmak için kullanılmıştır.

d) Somut kavramların soyuta aktarılması: Gerçek anlamıyla somut olan bazı


sözcüklerin, soyut kavramları karşılamak üzere kullanılmalarına somut kavramların soyuta
aktarılması denir.

“Sert” sözcüğü gerçek anlamıyla somuttur. Çünkü dokunma duyusuyla


algılanmaktadır. “Ceviz sert kabukludur.” cümlesinde bu anlamıyla kullanılmıştır. “Edebiyat
hocamız, sert bir insandır.” cümlesinde ise sert sözcüğü “hırçın, öfkeli, hiddetli” anlamıyla
soyuta aktarılmıştır. Aynı şekilde “Bu arazide oldukça tatlı üzümler yetişir.” cümlesindeki
tatlı sözcüğü somut olduğu hâlde “Alican’ın tatlı bir kuzeni var.” cümlesinde ise tatlı sözcüğü
“sevimli, cana yakın” anlamıyla soyut bir durum ifade etmektedir.

E. Ad Aktarması: Benzetme amacı güdülmeden aralarında ilgi, bağıntı bulunan iki


kavramdan birinin diğerinin yerine kullanılmasına ad aktarması denir. “Daha ortaokul
yıllarında Tanpınar’ı okumuştum.” cümlesinde, okunan Tanpınar değil, “Tanpınar’ın yazmış
olduğu eserler”dir.

Edebî sanatlardan mecaz-ı mürsel, ad aktarmasının yaygın örneklerindendir.

Ad aktarması şu şekillerde yapılabilir:

a) Bütün–parça ilgisiyle: Bir varlığın, bir yerin tamamı söylenerek parçası kastedilir.
“Bu mevsimde Erzincan yemyeşildir.” cümlesinde kastedilen Erzincan’ın tamamı değil,
Erzincan’ın bir parçası olan Erzincan Ovası’dır.

b) Parça–bütün ilgisiyle: Bu ad aktarmasında da bir varlığın, bir yerin parçası


söylenerek o varlığın, o yerin tamamı kastedilir. “Galatasaray’ın usta ayakları Avrupa’yı dize
getirdi.” cümlesinde ayak sözcüğüyle kastedilen Galatasaraylı futbolculardır.

c) İç – dış ilgisiyle: Ad aktarmalarının bir kısmında ise içteki varlık söylenerek dıştaki
varlık kastedilir. “Ayaklarını çıkarmadan içeri girdi.” cümlesinde kastedilen ayak değil,
ayağın dışında bulunan ayakkabıdır.

ç) Dış–iç ilgisiyle: Bunda da dıştaki varlık söylenerek onun içindeki şey kastedilir.
“Öğlenleri mutlaka iki tabak yerdi.” cümlesinde yenen tabak değil, tabağın içindeki yemektir.
d) Sonuç–neden ilgisiyle: Bu ad aktarmalarında ise sonuç söylenmek suretiyle neden
hatırlatılır. “Bereket yağıyor.” cümlesinde yağan bereket değil, yağmurdur; ancak yağmur
söylenmeden yağmur yağması sonucu görülen “bolluk, verimlilik” yani bereket kastedilmiştir.
Aynı şekilde “Aramızdaki bütün köprüler yıkıldı.” cümlesinde köprülerin yıkılması sonucu,
süregelen ilişkilerin tamamen bozulduğunu ifade etmektedir.

İkilemeler:

Genel olarak anlamı güçlendirmek amacıyla sözcüklerin veya bazı seslerin


tekrarlanmasıyla oluşturulan öbeğe ikileme denir.

İkilemeleri şöyle gruplandırabiliriz:

Aynı anlamlı sözcükle yapılan ikilemeler: yavaş yavaş, güzel güzel…

Yakın anlamlı sözcüklerle yapılan ikilemeler: eş dost, ağrı sızı…

Karşıt anlamlı sözcüklerle yapılan ikilemeler: iyi kötü, acı tatlı…

Bir sözcüğü anlamlı, bir sözcüğü anlamsız ikilemeler: eski püskü, ufak tefek…

Anlamsız sözcüklerle yapılan ikilemeler: obur cubur, ıvır zıvır…

Yansıma sözcüklerle yapılan ikilemeler: vız vız, tak tuk…

Hâl eki almış sözcüklerle yapılan ikilemeler: elden ele, gönülden gönüle…

İyelik eki almış sözcüklerle yapılan ikilemeler: ucu ucuna, ardı ardına…

Eklemeli ikilemeler: ev mev, su mu…

Not: İkilemeler ayrı yazılır ve aralarına virgül konmaz.

You might also like