Professional Documents
Culture Documents
Genel anlamlı kelimeler birden fazla kelimeyi bünyesinde bulunduran, birden çok türü
kapsayan kelimelerdir. Özel anlamlı kelimeler ise daha dar bir anlamı, kesin ve net olarak
anlatır. Anlam özelleştikçe kesinlik de artar.
Varlık-canlı-insan-Ahmet
Metin-paragraf-cümle-kelime-hece-harf
Kelimelerin taşıdıkları ilk ve genel anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk
anlamıdır. Kelimenin gerçek anlamı, herkesçe bilinen yaygın anlamıdır. Buna "temel anlam"
da denir.
Meselâ, "ağız" dendiğinde akla ilk gelen, organ adıdır. "göz" kelimesi de öyle.
YAN ANLAM
Temel anlamıyla bağlantılı olarak zamanla ortaya çıkan değişik anlamlara yan anlam denir.
Sözcüğün gerçek anlamının dışında, ancak gerçek anlamıyla az çok yakınlık taşıyan yeni
anlamlar kazanması yan anlamı oluşturur. Bir sözcüğün yan anlam kazanmasında genellikle
yakıştırma ve benzerlik ilgisi etkili olmaktadır.
Meselâ "göz" dendiğinde akla ilk gelen, kelimenin temel anlamı olan organ adıdır. Ama
"iğnenin gözü", "çantanın gözü", masanın gözü" tamlamalarındaki anlamlar benzetme yoluyla
kazandırılmış yeni anlamlardır. Bunlara da yan anlam denir.
Meselâ, "düşmek" kelimesi "Meyveler tek tek yere düştü" cümlesinde temel anlamda;
"Çocuğun pantolonu düşüyordu", "Bu yılın ilk karı düştü" ve "Kavakların gölgesi yola düştü"
cümlelerinde yan anlamdadır.
Somutlaşma ve soyutlaşma: Dilimizde kelimeler sadece bir anlamda kullanılamaz. Yani bir
kelime birden fazla yerde ve çok farklı anlamlarda kullanılabilir. Onun için somutlaşma ve
soyutlaşma, dilimizdeki kelimeler için her zaman mümkündür.
Somut anlamıyla "geçilen yer" demek olan "yol" kelimesi "yöntem, metot" anlamına gelerek
soyutlaşmıştır.
Yakıştırmaca: Kendi adı olmayan ya da adı olduğu hâlde bilinmeyen varlıklar çeşitli
özellikleri nedeniyle uygun olan kelimelerle adlandırılır. Buna yakıştırmaca denir.
Mecaz, bir sözcüğün gerçek anlamından bütünüyle uzaklaşarak kazandığı yeni anlamlarla
yapılan edebi sanattır.
Başka bir deyişle bir kelimenin, gerçek anlamı dışında, başka bir kelimenin yerine
kullanılmasına denir.
Akmak sözcüğü mecazlıdır. Günler, akıcı bir maddeye, mesela bir suya benzetilerek mecaz
gerçekleştirilmiştir. “akıp” sözcüğü, değişmece yoluyla “geçip” sözcüğünün yerini almıştır.
Sözü edilen kişi bardağı değil, içindeki suyu içmiştir. “bardak” sözcüğü “su” sözcüğünün
yerini almıştır. Benzerlik söz konusu değildir. İç – dış ilgisiyle mecaz gerçekleştirilmiştir.
Uyarı!
Mecazlı kullanımı ayırt etmenin bir yolu da, sözcüğün yeni kazandığı anlamın gerçekte
mümkün olup olmadığına bakmaktır. Mesela yukarıdaki kullanımlarda günlerin, gerçek bir su
gibi akması mümkün değildir. Su içerken bardağın “bitmesi” şöyle dursun, bir zerresinin
eksilmesi bile düşünülemez.
Örnekler:
Dikkat!
Mecaz anlamlılıklar sözcük,deyim,argo ve atasözü düzeylerinde görülebilir:
KİNAYE (DEĞİNMECE)
Bir sözün, benzetme amacı güdülmeden, hem gerçek hem de mecaz anlamını düşündürecek
biçimde kullanılmasına kinaye denir.
Kinayede asıl kastedilen, mecaz anlamdır.
Kinayeden; karşıdakini incitmeden iğnelemede, hafif ve zarif biçimde alaya almada
yararlanılır.
Deyim ve atasözlerimizde kinayeye çok rastlanır.
Örnekler:
* "Arkadaşın dayısı güçlüdür, halleder."
* "Bırak onu, burnu büyük adamdan hayır gelmez."
* "Çocukların velvelesi, herkesi ayağa kaldırdı."
* "Çok zahmet çektik, sonunda ayağımız düze bastı."
* "Ne yapsın, ayağı kaydı bir kere."
* "Böyle yürürseniz mahalleye yatsıya varırsınız."
* "Bu taşı bize dostumuz atıyorsa durup düşünmemiz gerekir."
* "Eh,bu hızla gidersek, okula belki yarın sabah varırız." ÖSS
* "Ey benim sarı tamburam
TARİZ (DOKUNDURMA, SİTEM, İĞNELEME ) SÖZ SANATI
Sözcük anlamıyla dokundurma", "taşlama", "taş atma" demektir. Terim olarak; bir sözün
görünürdeki anlamının tam tersi amaçlanarak kullanılmasıyla gerçekleştirilen mecazlı
anlatımdır. Kinayedekinden daha keskin alay ve eleştiri içerir. Yazıda tariz,
bazen parantez içerisinde ünlem ( ! ) işaretiyle belli edilir.
ÖRNEKLER
* "Bazı sevgili dostlarımın ( ! ) benim için karpuz kabuklarının en kayganlarını
hazırladıklarını biliyorum."
* "Adamınız, Allah için, gerçekten ustaymış; onun eli değeli bizim makine kararsızlığı
bıraktı; artık hiç çalışmıyor."
* "Kefil olduğunuz gece bekçisi hakikaten güvenilir çıktı; üç gün sonra bizim kasayı yüklenip
kayboldu."
* "Benim oğlum çok cesurdur canım, horozdan korktuğuna bakmayın."
* "Çayın nefis olmuş, kabak suyu gibi."
Uyarı!Dokundurmaca anlamını çözebilmek için, sözün nasıl bir durum için, hangi ortamda
kullanıldığına; varsa, diğer cümlelere dikkat etmek gerekir.
* "Ne kadar kültürlü olduğu ( ! ) yazılarından belli."
* "Beni ne çok sevdiğini ( ! ) biliyordum zaten;iki yıl sonra telefon etmek zahmetine girerek
bunu kanıtladın."
* "Ne kadar eli açık olduğunu gördünüz değil mi?Derneğe tam bir milyon lira bağışladı."
* "Bu ne kudret ki Elifbâ'yı okur ezberden."
* "Aferin oğlum Ahmet / Bu yolda devam et /
Herifçioğlu Sen Mişel'de koyuvermiş sakalı
Neylesin bizim köyü / Nitsin Mahmut Makal'ı."
Uyarı! Tariz ile kinaye karıştırılmamalıdır.Tarizde sözün gerçek ya da mecaz anlamda
kullanılmasından çok, karşıt anlamı önemlidir.Kinayede ise sözün her iki anlamının bir arada
kullanılıp kullanılmadığına bakılır.
İSTİARE (EĞRETİLEME)
Bir başka tanım: Aralarında benzerlik ilgisi bulunan iki sözcükten birini diğerinin yerine
kullanma sanatıdır. Böylece bir sözcük, kendi anlamını değil başka bir sözcüğün anlamını
ifade ettiği için mecazî anlamda kullanılmış olur.
Teşbih sanatının iki temel unsurundan birini kullanarak yapılan söz sanatına istiare denir. Şu
halde istiare, benzerliğe dayalı bir söz sanatıdır.
"Yuvayı yapan dişi kuştur."
Bir atasözü olan bu cümlede, "kadın", "dişi kuş"a benzetilmiş, ancak benzeyen (kadın)
kullanılmamıştır. Bu bir istiaredir.
İstiareler ikiye ayrılır:
Açık İstiare: Sadece kendisine benzetilen kullanılır.
Kapalı İstiare: Sadece benzeyen kullanılır.
Açık İstiare Nedir?
Teşbihin yalnızca "kendisine benzetilen" (güçlü) öğesi kullanılarak yapılan istiaredir.
Açık İstiare Örnekleri:
- Bir med zamanı gökyüzü kurşunla örtülü (Kurşun gibi bulutlarla örtülü)
- Doya doya sevemedim kuzumu (Kuzu gibi masum ve körpe yavru)
- Kadem kadem gece teşrifi o mehin
Cihan cihan elem-i intizâre değmez mi (Nailî)
- Bu memlekette de bir gün sabah olursa, Haluk. (Tevfik Fikret)
- Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor! (Mehmet Akif Ersoy)
- Tekrar o alev gömleği giymiş gibi yandım. (Yahya Kemal Beyatlı)
- Bir ateş düştü canıma,
Yanarım kimseler bilmez. (Gevheri)
- Şakaklarıma kar mı yağdı; ne var? (Cahit Sıtkı Tarancı)
- Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim (Nâzım Hikmet)
- Erzurum'da geçit vermez kaşlarının ardında
Derindir karanlıktır ıssızdır gözleri (Cemal Süreya)
Şakaklardaki beyazlık kar'a benzetilmiş. Ancak benzeyen kullanılmamış. Bu, açık istiare
örneğidir.
Örnek:
Şair, bayrağı kaşlarını çatmış bir insana benzetiyor; ancak "insan" (kendisine benzetilen)
dizede açıkça geçmiyor. Sadece benzeyen öğesi kullanılmış. Bu, kapalı istiare örneğidir.
Not: Kapalı istiarelerde yalnız Benzeyenin (özellikte zayıf olanın) kullanıldığını biliyoruz. Bu
tür benzetmelerde Kendisine Benzetilenin özelliklerinden (benzerlik yönünden) bazıları da
ipucu olarak kullanılır.
Örnek:
"Uyku" akıcı bir maddeye (mesela suya) benzetilmiştir. "Akıyordu" eylemi ipucu olarak
kullanılmıştır.
Not: Teşhis (Kişileştirme), insan olmayan varlıklara insan niteliği kazandırma, insana ait
özellikleri o varlıklara mal etme, insandan diğer varlıklara aktarmadır.
Her teşhiste, bir kapalı istiare vardır; çünkü bu tür benzetmelerde "kendisine benzetilen" bir
insandır ve söylenmemiştir. Her kapalı istiarede ise teşhis yoktur.
Örnek.
TEŞBİH (BENZETME) :
Anlatımı güçlendirmek amacıyla, aralarında ortak nitelik bulunan iki varlık ya da kavramdan,
ortak nitelik yönünden güçlü olandan zayıf olana aktarma yapılmasıdır.
Benzetmenin dört öğesi vardır:
1. Benzeyen ( B ) : Özellikçe zayıf olan
2. Kendisine Benzetilen ( KB ) : Özellikçe güçlü olan
3. Benzetme Yönü ( BY ) : Aktarılan özellik
4. Benzetme Edatı ( BE ) : gibi, kadar, sanki, güya, misal, andırmak .
Bunlardan ilk ikisi benzetmenin asıl öğeleridir. Benzetme yönü ve benzetme edatı yardımcı
öğelerdir. Yardımcı öğeler kullanılmadan da benzetme gerçekleştirilebilir.
Örnek:"Cennet gibi güzel vatan"
KB BE BY B
Bir benzetmede bu dört öğe her zaman bir arada bulunmayabilir.
Benzetme, kullanılan öğeler bakımından çeşitlere ayrılır:
1. Ayrıntılı (Tam) teşbih: Dört öğesi de bulunan benzetmedir.
Örnek-1
Ah bu türküler, köy türküleri
Ana sütü gibi candan
Ana sütü gibi temiz.
Benzeyen: Köy türküleri
Kendisine benzetilen: Ana sütü
Benzetme yönü: temiz ve candan olması
Benzetme edatı: gibi
Örnek-2
Sular öyle temiz ki, annemin yüzü gibi.
Benzeyen: sular
Kendisine Benzetilen: annemin yüzü
Benzetme Yönü: temiz
Benzetme Edatı: gibi
2. Kısaltılmış teşbih: Benzetme yönü bulunmayan benzetmedir.
Örnek:"Kutu gibi bir dairede oturuyor. KB BE B
Benzeyen: daire
Kendisine Benzetilen: kutu
Benzetme Edatı: gibi
Benzetme yönü: Yok. (küçüklük)
3. Pekiştirilmiş teşbih: Benzetme edatı bulunmayan benzetmedir.
Örnek-1"Bir siyah kadındır kaldırımlarda gece" BY KB B
Benzeyen: gece
Kendisine Benzetilen: kadın
Benzetme Yönü: siyahlık
Benzetme edatı: Yoktur.
Örnek-2 "Yollar köyleri saran eskimiş çerçeveler" B BY KB
Benzeyen: Yollar
Kendisine Benzetilen: Eskimiş çerçeveler
Benzetme Yönü: Saran
Benzetme edatı: Yoktur.
4. Yalın teşbih (teşbih-i beliğ): Benzeyen ve kendisine benzetilenle yapılan benzetmedir.
Örnek:
"Selviler içinde bir alevdir Emir Sultan" KB B
Benzeyen: Emirsultan
Kendisine Benzetilen: Bir alev
Örnek: "Gül tenli sevdiğim" KB B
Örnek: "Unutmakta haklısın kömür gözlüm/Haklısın. Bu sözüm sana sitemdir" KB B
UYARI !
Tam teşbihte mecaz yoktur. Çünkü bütün sözcükler gerçek anlamlarını korumaktadır.
Benzetme kısaldıkça anlatım güçlenmekte, mecaz havası oluşmaktadır. Mecaz, pekiştirilmiş
benzetmede başlar, teşbih-i beliğde iyice güçlenir. Aşağıdaki Örnekleri bu açıdan inceleyiniz.
"Annem melek gibi temiz ruhlu bir insandı." (tam teşbih, mecaz yok)
"Annem iyilikte, bir melekti." (Pekiştirilmiş benzetme, mecaz var; çünkü, "anne"
aslında melek değildir; "melekti" sözcüğü mecazdır.)
"Melek annem, cennete doğru yola çıktı."("Melek annem"sözü teşbih-i beliğdir. Mecaz
iyice güçlenmiştir. Özellikle "melek" sözün de yoğun bir mecaz anlam vardır.)
Benzetme ilgisi söz konusu olmadan, başka bazı ilgilerle, bir sözün başka bir söz yerine
kullanılmasıyla oluşturulan mecazlardır.
İç -dış ilgisi
"Anne, çamaşır kazanı kaynadı,gel!"
"Üstünü çıkarıp yatağa uzandı."
"Ne zamandır evde tencere kaynamıyor."
"Bu depoyla Düzce'ye kadar gideriz."
MÜBALAĞA (ABARTMA)
Bir kelimeyle anlatılabilecek bir durumu birden fazla kelimeyle anlatmaya denir.
"yavru vatan": Kıbrıs,
"büyük kurtarıcı": Atatürk,
"ulu önder": Atatürk
"derya kuzuları": balık,
"file bekçisi": kaleci
"Türkiye'nin kalbi": Ankara
GÜZEL ADLANDIRMA
"verem" kelimesinin dildeki korkunçluğunu azaltmak için "ince hastalık" ile karşılanması
gibi.
Yabanî hayvan adı olan "börü"nün atılıp yerine "kurt" kelimesinin kullanılması gibi.
DUYU AKTARMASI
Temel Anlamıyla beş duyu organımızdan birine özgü olan bir sözcüğün, bir başka duyuya
aktarılmasıdır.
a) İşitme duyusu
b) Koklama duyusu
c) Görme duyusu
d) Dokunma duyusu
e) Tatma duyusu
Örneğin " Bulut" nesnesine sadece gözlerimiz vakıf olabilir ve algılayabilir. Ama gözümüzün
algıladığı bulut kavramının verdiği bilgiler diğer duyularımıza algılama hakkında fikirler
verecektir. Yani dokunma, tatma, işitme, koklama duyularımızın algılayamadığı bulut
hakkında görme duyumuzun yardımı ile yumuşak, hafif, akışkan vb. gibi algılar üretiriz.
Duyu aktarması bir veya birkaç duyumuza ait bir özelliğin diğer duyulara da aktarılmasıdır.
Bir duyu ile ilgili bir kavramın ve özelliğin diğer bir duyumuz için de kullanılmasıdır.
Böylece tat alma duyusu ile ilgili bir özelliğin İşitme duyusuna, koklama, ile ilgili bir
özelliğin, dokunma; işitme duyusuna ait bir özelliğin görme duyusuna aktarılması gibi...
https://www.turkedebiyati.org/