You are on page 1of 10

GENEL ve ÖZEL ANLAM

Genel anlamlı kelimeler birden fazla kelimeyi bünyesinde bulunduran, birden çok türü
kapsayan kelimelerdir. Özel anlamlı kelimeler ise daha dar bir anlamı, kesin ve net olarak
anlatır. Anlam özelleştikçe kesinlik de artar.

Varlık-canlı-insan-Ahmet
Metin-paragraf-cümle-kelime-hece-harf

GERÇEK ANLAM (TEMEL ANLAM)

Kelimelerin taşıdıkları ilk ve genel anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk
anlamıdır. Kelimenin gerçek anlamı, herkesçe bilinen yaygın anlamıdır. Buna "temel anlam"
da denir.

Meselâ, "ağız" dendiğinde akla ilk gelen, organ adıdır. "göz" kelimesi de öyle.

YAN ANLAM

Temel anlamıyla bağlantılı olarak zamanla ortaya çıkan değişik anlamlara yan anlam denir.

Sözcüğün gerçek anlamının dışında, ancak gerçek anlamıyla az çok yakınlık taşıyan yeni
anlamlar kazanması yan anlamı oluşturur. Bir sözcüğün yan anlam kazanmasında genellikle
yakıştırma ve benzerlik ilgisi etkili olmaktadır.

Meselâ "göz" dendiğinde akla ilk gelen, kelimenin temel anlamı olan organ adıdır. Ama
"iğnenin gözü", "çantanın gözü", masanın gözü" tamlamalarındaki anlamlar benzetme yoluyla
kazandırılmış yeni anlamlardır. Bunlara da yan anlam denir.

Meselâ, "düşmek" kelimesi "Meyveler tek tek yere düştü" cümlesinde temel anlamda;
"Çocuğun pantolonu düşüyordu", "Bu yılın ilk karı düştü" ve "Kavakların gölgesi yola düştü"
cümlelerinde yan anlamdadır.

Somutlaşma ve soyutlaşma: Dilimizde kelimeler sadece bir anlamda kullanılamaz. Yani bir
kelime birden fazla yerde ve çok farklı anlamlarda kullanılabilir. Onun için somutlaşma ve
soyutlaşma, dilimizdeki kelimeler için her zaman mümkündür.

Somut anlamıyla "geçilen yer" demek olan "yol" kelimesi "yöntem, metot" anlamına gelerek
soyutlaşmıştır.

Yakıştırmaca: Kendi adı olmayan ya da adı olduğu hâlde bilinmeyen varlıklar çeşitli
özellikleri nedeniyle uygun olan kelimelerle adlandırılır. Buna yakıştırmaca denir.

Uçağın kanadı, masanın gözü, ayakkabının burnu vb.


MECAZ NEDİR?

Mecaz, bir sözcüğün gerçek anlamından bütünüyle uzaklaşarak kazandığı yeni anlamlarla
yapılan edebi sanattır.

Başka bir deyişle bir kelimenin, gerçek anlamı dışında, başka bir kelimenin yerine
kullanılmasına denir.

Mecazda benzetme amacı güdülür, kullanımda anlatımı renklendirmek ve kuvvetlendirmek


esastır.

 Kız senin sebebine / Yanar yüreğim yanar (üzülmek)


 Konuşulanlara kulak verirsen kazançlı çıkarsın. (dikkatli dinlersen)
 Burnundan yanına varılmıyor. (kibir, büyüklenme)
 Bugün yine ağırdan alıyor. (tembellik)

Sözcükler cümle içerisinde ya da en azından başka sözcüklerle öbekleşerek mecazlı anlam


kazanır. Deyimler, mecazlı öbeklerin en tipik örnekleridir. Atasözlerinde de mecaz bolca
kullanılır.

Sözcüğe mecazlı anlam yüklenmesinde iki ana yöntem vardır:

a) Benzetmelerden yararlanılarak gerçekleştirilen anlam aktarmamaları; bir başka deyişle


“benzetme ilgisine dayalı” mecazlar
(Benzetme, eğretileme, kişileştirme, kinaye, tariz, abartma)

b) Benzetme dışı ilgilerle gerçekleştirilen mecazlar (Mecaz-ı mürsel, ad aktarması)


Her iki durumda da sözcüğün gerçek anlamından (temel ve yan anlamından) uzaklaşıp başka
bir sözcüğün yerini alması, değişim söz konusudur.

 ” Günler akıp gidiyor.”

Akmak sözcüğü mecazlıdır. Günler, akıcı bir maddeye, mesela bir suya benzetilerek mecaz
gerçekleştirilmiştir. “akıp” sözcüğü, değişmece yoluyla “geçip” sözcüğünün yerini almıştır.

 “O kadar susamış ki bardağı bir dikişte bitirdi.”

Sözü edilen kişi bardağı değil, içindeki suyu içmiştir. “bardak” sözcüğü “su” sözcüğünün
yerini almıştır. Benzerlik söz konusu değildir. İç – dış ilgisiyle mecaz gerçekleştirilmiştir.

Uyarı!
Mecazlı kullanımı ayırt etmenin bir yolu da, sözcüğün yeni kazandığı anlamın gerçekte
mümkün olup olmadığına bakmaktır. Mesela yukarıdaki kullanımlarda günlerin, gerçek bir su
gibi akması mümkün değildir. Su içerken bardağın “bitmesi” şöyle dursun, bir zerresinin
eksilmesi bile düşünülemez.
Örnekler:

 “Duygularımız içimize sığmadı, “alkış” ve “bravo” larla dışarıya döküldü.


 Duygular akıcı bir maddeye benzetilmiş, “sığmamak” ve “dökülmek” sözcükleri
mecazlı kullanılmıştır.
 “Bu işçi biraz daha pişmek ister.” (soyut; olgunlaşmak anlamında)
 Barış umutları yeşerdi.” (soyut; oluşmak anlamında)
 “Serin ama tatlı bir ilkbahar akşamıydı.” (soyut; hoş anlamında)
 “Olaylara bir de bu gözle bakmalısın.” (anlayış anlamında)
 “Yeni idarecimizin davranışları hamdı.” (tecrübesizlik )
 “Ölçülü davranışları vardı.” (seviyeli)

Dikkat!
Mecaz anlamlılıklar sözcük,deyim,argo ve atasözü düzeylerinde görülebilir:

 “Lodos soğuğu kırdı.” (sözcük düzeyinde)


 “Onun ne zamandır kırdığı ceviz kırkı aşıyordu zaten.” (deyim)
 “Seni görünce kirişi kırdı tabii.” (argo)
 “Ana sorunumuz bu değil.” (sözcük)
 “Borsada kaybedince kafayı yedi.” (argo)
 “Bu boş kafalar gelişmemizi engelliyor.” (sözcük)
 “Her işte kılı kırk yarardı.” (deyim)
 “Ateş düştüğü yeri yakar.” (atasözü)

KİNAYE (DEĞİNMECE)

Bir sözün, benzetme amacı güdülmeden, hem gerçek hem de mecaz anlamını düşündürecek
biçimde kullanılmasına kinaye denir.
Kinayede asıl kastedilen, mecaz anlamdır.
Kinayeden; karşıdakini incitmeden iğnelemede, hafif ve zarif biçimde alaya almada
yararlanılır.
Deyim ve atasözlerimizde kinayeye çok rastlanır.
Örnekler:
* "Arkadaşın dayısı güçlüdür, halleder."
* "Bırak onu, burnu büyük adamdan hayır gelmez."
* "Çocukların velvelesi, herkesi ayağa kaldırdı."
* "Çok zahmet çektik, sonunda ayağımız düze bastı."
* "Ne yapsın, ayağı kaydı bir kere."
* "Böyle yürürseniz mahalleye yatsıya varırsınız."
* "Bu taşı bize dostumuz atıyorsa durup düşünmemiz gerekir."
* "Eh,bu hızla gidersek, okula belki yarın sabah varırız." ÖSS
* "Ey benim sarı tamburam
TARİZ (DOKUNDURMA, SİTEM, İĞNELEME ) SÖZ SANATI

Sözcük anlamıyla dokundurma", "taşlama", "taş atma" demektir. Terim olarak; bir sözün
görünürdeki anlamının tam tersi amaçlanarak kullanılmasıyla gerçekleştirilen mecazlı
anlatımdır. Kinayedekinden daha keskin alay ve eleştiri içerir. Yazıda tariz,
bazen parantez içerisinde ünlem ( ! ) işaretiyle belli edilir.
ÖRNEKLER
* "Bazı sevgili dostlarımın ( ! ) benim için karpuz kabuklarının en kayganlarını
hazırladıklarını biliyorum."
* "Adamınız, Allah için, gerçekten ustaymış; onun eli değeli bizim makine kararsızlığı
bıraktı; artık hiç çalışmıyor."
* "Kefil olduğunuz gece bekçisi hakikaten güvenilir çıktı; üç gün sonra bizim kasayı yüklenip
kayboldu."
* "Benim oğlum çok cesurdur canım, horozdan korktuğuna bakmayın."
* "Çayın nefis olmuş, kabak suyu gibi."
Uyarı!Dokundurmaca anlamını çözebilmek için, sözün nasıl bir durum için, hangi ortamda
kullanıldığına; varsa, diğer cümlelere dikkat etmek gerekir.
* "Ne kadar kültürlü olduğu ( ! ) yazılarından belli."
* "Beni ne çok sevdiğini ( ! ) biliyordum zaten;iki yıl sonra telefon etmek zahmetine girerek
bunu kanıtladın."
* "Ne kadar eli açık olduğunu gördünüz değil mi?Derneğe tam bir milyon lira bağışladı."
* "Bu ne kudret ki Elifbâ'yı okur ezberden."
* "Aferin oğlum Ahmet / Bu yolda devam et /
Herifçioğlu Sen Mişel'de koyuvermiş sakalı
Neylesin bizim köyü / Nitsin Mahmut Makal'ı."
Uyarı! Tariz ile kinaye karıştırılmamalıdır.Tarizde sözün gerçek ya da mecaz anlamda
kullanılmasından çok, karşıt anlamı önemlidir.Kinayede ise sözün her iki anlamının bir arada
kullanılıp kullanılmadığına bakılır.

İSTİARE (EĞRETİLEME)

Temel öğelerden (benzeyen, kendisine benzetilen) sadece biri söylenerek yapılan


benzetmeye istiare denir.
İstiare, bir sözün benzetme amacıyla, başka bir söz yerine kullanılması olarak da
tanımlanabilir.

Bir başka tanım: Aralarında benzerlik ilgisi bulunan iki sözcükten birini diğerinin yerine
kullanma sanatıdır. Böylece bir sözcük, kendi anlamını değil başka bir sözcüğün anlamını
ifade ettiği için mecazî anlamda kullanılmış olur.
Teşbih sanatının iki temel unsurundan birini kullanarak yapılan söz sanatına istiare denir. Şu
halde istiare, benzerliğe dayalı bir söz sanatıdır.
"Yuvayı yapan dişi kuştur."

Bir atasözü olan bu cümlede, "kadın", "dişi kuş"a benzetilmiş, ancak benzeyen (kadın)
kullanılmamıştır. Bu bir istiaredir.
İstiareler ikiye ayrılır:
Açık İstiare: Sadece kendisine benzetilen kullanılır.
Kapalı İstiare: Sadece benzeyen kullanılır.
Açık İstiare Nedir?
Teşbihin yalnızca "kendisine benzetilen" (güçlü) öğesi kullanılarak yapılan istiaredir.
Açık İstiare Örnekleri:
- Bir med zamanı gökyüzü kurşunla örtülü (Kurşun gibi bulutlarla örtülü)
- Doya doya sevemedim kuzumu (Kuzu gibi masum ve körpe yavru)
- Kadem kadem gece teşrifi o mehin
Cihan cihan elem-i intizâre değmez mi (Nailî)
- Bu memlekette de bir gün sabah olursa, Haluk. (Tevfik Fikret)
- Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor! (Mehmet Akif Ersoy)
- Tekrar o alev gömleği giymiş gibi yandım. (Yahya Kemal Beyatlı)
- Bir ateş düştü canıma,
Yanarım kimseler bilmez. (Gevheri)
- Şakaklarıma kar mı yağdı; ne var? (Cahit Sıtkı Tarancı)
- Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim (Nâzım Hikmet)
- Erzurum'da geçit vermez kaşlarının ardında
Derindir karanlıktır ıssızdır gözleri (Cemal Süreya)

Kapalı İstiare Nedir?


Benzetme'nin temel öğelerinden yalnızca benzeyen'in (zayıf öğenin) kullanılmasıyla yapılır.
Kapalı istiarede, benzetme anlamı kaybolmasın diye "benzetme yönü" de söylenir.
Kapalı İstiare Örnekleri:
- Ufukta günün boynu büküldü (Ali Canip Yöntem)
- Dağlara yaslanıp yatan güneşi
Yaralı, hastadır, yorgundur sandım. (Rıza Tevfik Bölükbaşı)
- Çatma kurban olayım çehreni, ey nazlı hilal! (Mehmet Akif Ersoy)
- Kalbim yırtılıyor her nefesinde
Kulağım, ruhumun avak sesinde (N. F. Kısakürek)
- Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze, inceden (A. M. Dıranas)

Aşağıdaki cümlelerde koyu yazılı sözcükler bu yolla mecaz anlam kazanmıştır:

 Bugün yine başım dalgalı.


 Ortalığı soğuk bir sessizlik kapladı.
 Bizim peşimizden onlar da damladılar.
 Üçüncü bölüğün başında bir aslan vardı.
Örnek:

 "Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var?"

Şakaklardaki beyazlık kar'a benzetilmiş. Ancak benzeyen kullanılmamış. Bu, açık istiare
örneğidir.
Örnek:

 "Çatma kurban olayın çehreni ey nazlı hilâl!"

Şair, bayrağı kaşlarını çatmış bir insana benzetiyor; ancak "insan" (kendisine benzetilen)
dizede açıkça geçmiyor. Sadece benzeyen öğesi kullanılmış. Bu, kapalı istiare örneğidir.
Not: Kapalı istiarelerde yalnız Benzeyenin (özellikte zayıf olanın) kullanıldığını biliyoruz. Bu
tür benzetmelerde Kendisine Benzetilenin özelliklerinden (benzerlik yönünden) bazıları da
ipucu olarak kullanılır.
Örnek:

 "Çocuklar okula doğru adeta uçuyorlardı."

Çocuklar "kuş"a benzetilmiş, "kuş" değil uçmak eylemi kullanılmıştır.


Örnek:

 "Gözlerinden uyku akıyordu."

"Uyku" akıcı bir maddeye (mesela suya) benzetilmiştir. "Akıyordu" eylemi ipucu olarak
kullanılmıştır.
Not: Teşhis (Kişileştirme), insan olmayan varlıklara insan niteliği kazandırma, insana ait
özellikleri o varlıklara mal etme, insandan diğer varlıklara aktarmadır.
Her teşhiste, bir kapalı istiare vardır; çünkü bu tür benzetmelerde "kendisine benzetilen" bir
insandır ve söylenmemiştir. Her kapalı istiarede ise teşhis yoktur.
Örnek.

 "Boynu bükük buğdaylar, yağmur özlemiyle gökleri gözlüyorlardı."

Burada TEŞHİS ve KAPALI İSTİARE vardır. "Buğdaylar" insana benzetilmiş; "özlem


çekmek", "gözlemek" gibi özellikleri buğdaya mal edilmiştir.

TEŞBİH (BENZETME) :
Anlatımı güçlendirmek amacıyla, aralarında ortak nitelik bulunan iki varlık ya da kavramdan,
ortak nitelik yönünden güçlü olandan zayıf olana aktarma yapılmasıdır.
Benzetmenin dört öğesi vardır:
1. Benzeyen ( B ) : Özellikçe zayıf olan
2. Kendisine Benzetilen ( KB ) : Özellikçe güçlü olan
3. Benzetme Yönü ( BY ) : Aktarılan özellik
4. Benzetme Edatı ( BE ) : gibi, kadar, sanki, güya, misal, andırmak .
Bunlardan ilk ikisi benzetmenin asıl öğeleridir. Benzetme yönü ve benzetme edatı yardımcı
öğelerdir. Yardımcı öğeler kullanılmadan da benzetme gerçekleştirilebilir.
Örnek:"Cennet gibi güzel vatan"
KB BE BY B
Bir benzetmede bu dört öğe her zaman bir arada bulunmayabilir.
Benzetme, kullanılan öğeler bakımından çeşitlere ayrılır:
1. Ayrıntılı (Tam) teşbih: Dört öğesi de bulunan benzetmedir.
Örnek-1
Ah bu türküler, köy türküleri
Ana sütü gibi candan
Ana sütü gibi temiz.
Benzeyen: Köy türküleri
Kendisine benzetilen: Ana sütü
Benzetme yönü: temiz ve candan olması
Benzetme edatı: gibi
Örnek-2
Sular öyle temiz ki, annemin yüzü gibi.
Benzeyen: sular
Kendisine Benzetilen: annemin yüzü
Benzetme Yönü: temiz
Benzetme Edatı: gibi
2. Kısaltılmış teşbih: Benzetme yönü bulunmayan benzetmedir.
Örnek:"Kutu gibi bir dairede oturuyor. KB BE B
Benzeyen: daire
Kendisine Benzetilen: kutu
Benzetme Edatı: gibi
Benzetme yönü: Yok. (küçüklük)
3. Pekiştirilmiş teşbih: Benzetme edatı bulunmayan benzetmedir.
Örnek-1"Bir siyah kadındır kaldırımlarda gece" BY KB B
Benzeyen: gece
Kendisine Benzetilen: kadın
Benzetme Yönü: siyahlık
Benzetme edatı: Yoktur.
Örnek-2 "Yollar köyleri saran eskimiş çerçeveler" B BY KB
Benzeyen: Yollar
Kendisine Benzetilen: Eskimiş çerçeveler
Benzetme Yönü: Saran
Benzetme edatı: Yoktur.
4. Yalın teşbih (teşbih-i beliğ): Benzeyen ve kendisine benzetilenle yapılan benzetmedir.
Örnek:
"Selviler içinde bir alevdir Emir Sultan" KB B

Benzeyen: Emirsultan
Kendisine Benzetilen: Bir alev
Örnek: "Gül tenli sevdiğim" KB B
Örnek: "Unutmakta haklısın kömür gözlüm/Haklısın. Bu sözüm sana sitemdir" KB B
UYARI !
Tam teşbihte mecaz yoktur. Çünkü bütün sözcükler gerçek anlamlarını korumaktadır.
Benzetme kısaldıkça anlatım güçlenmekte, mecaz havası oluşmaktadır. Mecaz, pekiştirilmiş
benzetmede başlar, teşbih-i beliğde iyice güçlenir. Aşağıdaki Örnekleri bu açıdan inceleyiniz.

 "Annem melek gibi temiz ruhlu bir insandı." (tam teşbih, mecaz yok)
 "Annem iyilikte, bir melekti." (Pekiştirilmiş benzetme, mecaz var; çünkü, "anne"
aslında melek değildir; "melekti" sözcüğü mecazdır.)
 "Melek annem, cennete doğru yola çıktı."("Melek annem"sözü teşbih-i beliğdir. Mecaz
iyice güçlenmiştir. Özellikle "melek" sözün de yoğun bir mecaz anlam vardır.)

Aşağıdaki Örnekleri inceleyiniz.


1."Ovadan bakılınca çelikten dev bir testere ağzını andıran tepeler, yaz kış ışıl ışıldır."
2."Bütün gece vagondan vagona un çuvalları taşımış hamallar gibiyiz."
3."Büyük sahra denen bu kum denizinde daha günlerce hamallık edeceğiz."
UYARI !
Benzetmelerde"benzemek, andırmak, dönmek"gibi fiiller ve bunlardan
türetilmiş fiilimsiler edat yerinde kullanılabilir.
"Saçların tarumar, gözlerinde nem/Ateşe benzerdin, küle dönmüşsün." KB BE KB BE
"Tepegöz gök gürültüsünü andıran bir sesle kükredi." B KB BE BY
MECAZ-I MÜRSEL (AD AKTARMASI)

Benzetme ilgisi söz konusu olmadan, başka bazı ilgilerle, bir sözün başka bir söz yerine
kullanılmasıyla oluşturulan mecazlardır.

İç -dış ilgisi
"Anne, çamaşır kazanı kaynadı,gel!"
"Üstünü çıkarıp yatağa uzandı."
"Ne zamandır evde tencere kaynamıyor."
"Bu depoyla Düzce'ye kadar gideriz."

Parça - bütün ilgisi


"O zamanlar bu gazetede usta kalemler vardı."
"Üniversitedeki kürsüsünde yıllarca çalıştı."
"Motor gece karanlığında yükünü Bartın'a boşalttı."
"Bu sahalarda nice altın ayaklar top koşturdu."
Neden - sonuç ilgisi
"Hay mübarek! Bereket yağıyor bereket!"
"Bahar aylarında rahmet düşmezse ürün iyi olmaz."

Sanatçı - eser ilgisi


"Davetlilere piyanosuyla önce Çaykovski, sonra Mozart çaldı."
"Şimdi de biraz Yûnus Emre okuyalım mı?"
"Pikapta Münir Nurettin dönüyordu."

Yer, yön, bölge, çağ - insan ilgisi


"Eve haber verip geleyim."
"Batı ve Doğu, inanç ve felsefe yönünden hem birbirini etkilemiş hem birbirine uzak
durmuştur."
"Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır."
"Ankara bu notaya cevap vermekte gecikmedi."
"Adresi bir de şu büfeye sorsak mı?"
"Sizin işinizi şu masa halleder beyefendi."

Soyut - somut ilgisi


"Türklük yüreğini dağlasın gayrı/Cihan da bizimle ağlasın gayrı."
Somut bir varlık olan "Türk insanı,Türk milleti " yerinde, soyut olan "Türklük" kullanıldı.
"Gençlik; kafası ve yüreğiyle toplumun güvencesidir."
"Gençler" yerine soyut olan "gençlik"; "düşünce" yerine somut olan kafa; "cesaret, duygu"
kavramları yerine somut olan "yürek" kullanıldı.

MÜBALAĞA (ABARTMA)

Bir özelliğin ya da durumun olduğundan daha çok gösterilmesidir.


Abartmanın oluşması için, söz konusu özelliğin, mantığın sınırlarını zorlayacak biçimde
büyütülmesi gerekir. Böylece mecaz da oluşur.
Örnekler:
"Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer"
Bu dizelerde "atalarının gökten inerek, şehit olan askerlerin alnını öpmesi " istenmektedir.
Şair bunun gerçekleşmesinin olanaksız olduğunu bildiği halde sözün etkisini artırmak için
abartmaya gitmiştir.
"Bir gün doludizgin boşanan atlarımızla
Yerden yedi kat Arş'a kanatlandık o hızla "
Akıncıların atları öyle hızlı koşmaktadır ki hızlarını alamazlar ve binicileriyle yerden yedi kat
Arş'a yükselirler.Burada olmayacak bir durumun anlatımı vardır.
DOLAYLAMA

Bir kelimeyle anlatılabilecek bir durumu birden fazla kelimeyle anlatmaya denir.
 "yavru vatan": Kıbrıs,
 "büyük kurtarıcı": Atatürk,
 "ulu önder": Atatürk
 "derya kuzuları": balık,
 "file bekçisi": kaleci
 "Türkiye'nin kalbi": Ankara

GÜZEL ADLANDIRMA

"verem" kelimesinin dildeki korkunçluğunu azaltmak için "ince hastalık" ile karşılanması
gibi.
Yabanî hayvan adı olan "börü"nün atılıp yerine "kurt" kelimesinin kullanılması gibi.

DUYU AKTARMASI

Temel Anlamıyla beş duyu organımızdan birine özgü olan bir sözcüğün, bir başka duyuya
aktarılmasıdır.
a) İşitme duyusu
b) Koklama duyusu
c) Görme duyusu
d) Dokunma duyusu
e) Tatma duyusu

Örneğin " Bulut" nesnesine sadece gözlerimiz vakıf olabilir ve algılayabilir. Ama gözümüzün
algıladığı bulut kavramının verdiği bilgiler diğer duyularımıza algılama hakkında fikirler
verecektir. Yani dokunma, tatma, işitme, koklama duyularımızın algılayamadığı bulut
hakkında görme duyumuzun yardımı ile yumuşak, hafif, akışkan vb. gibi algılar üretiriz.

Duyu aktarması bir veya birkaç duyumuza ait bir özelliğin diğer duyulara da aktarılmasıdır.
Bir duyu ile ilgili bir kavramın ve özelliğin diğer bir duyumuz için de kullanılmasıdır.
Böylece tat alma duyusu ile ilgili bir özelliğin İşitme duyusuna, koklama, ile ilgili bir
özelliğin, dokunma; işitme duyusuna ait bir özelliğin görme duyusuna aktarılması gibi...

Sıcak bir gülüş


Karanlık bir fikir
Çiğ sözler
Acı bir tebessüm

https://www.turkedebiyati.org/

You might also like