You are on page 1of 122

� 1 1 1 M K lJ H ti lJ K 1. A.

S I K L t 1� 1

KAR EL CAPEK
R. U. R.
ROSSUM'UN ULUSLARARASI ROBOTLARI

lngilizceden Çeviren
Bilge Kösebalaban

lthıkl
Çevirmenin Önsözü

insansı makine�erle bir arada yaşamamıza ramak kalan gü­


nümüzde, onları tanımlamak için yaklaşık yüz yıldır kul­
landığımız sözcük olan; Avustralya'dan Ekvator'a kadat her
ülkede, her dilde aynı varlığı betimleyen "Robot" kelimesini
Karel Capek'in 192o'de Çekoslavakya'da yazdığı fütüristik ti­
yatro oyunu RU.R - Rossumovi Univerzalnf Roboti dünya dil­
lerine kazandırmıştır.
1

Kare[ ve Josef
,

Fakat bu terimin gerçek yaratıcısı, yazan Karel Capek'in ken-


disi gibi yazar ve kübist bir ressam olan kardeşi olan Josef Ca­
pek'tir. Yazarlıklarının ilk zamanlarında hikayeleri beraber
yazan kardeşlerin R.U.R. 'dan sonra ikinci en ünlü eserleri Ze
zivota hmyzu'dur; Josef'in R.U.R.'daki payı da minimal ama
çok önemli olmuştur.
Karel Capek'in bir gazete
röportajında anlattığına göre
kardeşine, yeni yazdığı hika­
yesindeki yapay işçiler için "la­
bor" (emek) kelimesini seçtiği­
ni ama pek de içine sinmediği­
ni söyler. O sırada şövalesinin
başındaki kardeşi ağzındaki
fırçanın arasından: "O zaman
onlara robot (Çekçede robota)
de," diye mırıldanır.
Robot kelimesi Çekçe "ro­
josefCapek
bota" kelimesinden gelir. Ro­
bota kelimesi, "köle" anlamına gelen Slav kökenli bir sözcük­
ten gelmektedir. Serflik olan "Robotalık," 1848'de Bohem­
ya'da (günümüzdeki Çekya) yasaklanır. Capek'in yaşadığı
B yıllarda halen robotalık devrini anımsayan insanlar vardır.
Robotalık devrindeki serf isyanları da yazara eserinde ilham
vermiş olabilir. Kelime ayrıca "serf emeği" ve mecazi olarak
"angarya" veya "zor iş" anlamlarına da gelmektedir; Slovakça,
arkaik Çekçe ve diğer pek çok Slav dilinde de (Bulgarca, Rus­
ça, Sırpça, Lehçe, Makedonca, Ukraynaca, vb.) "iş" anlamına
gelir. (Bkz. iş için Almanca kelime: Arbeit. Çok acı bir ironi,
Josefin ''Arbeit macht frei", yani "Çalışmak özgürleştirir" ya­
zısının olduğu bir Nazi kampında hayatını kaybetmesidir.)
Yazarın reddetmesine rağmen eserin bir başka ilham kay­
nağı da Praglı haham Levi'nin kilden yapılmış ve bir Kabalis­
tik formül ile canlandırdığı Golem olan ortaçağ Çek efsanesi
olabilir. Bir şekilde muhtemelen bu efsane yazarın bilinçal­
tına kazınmıştır.
Birinci Dünya Savaşı'nın dehşeti, kapıdaki 2. Dünya Sava­
şı'nın verdiği ağır kaygı ve hızlanan teknolojik ilerleme Ca­
pek'e ilham verir.
Capek'in robotları aynı Mary Shelly'nin unutulmaz ka­
rakteri Victor Frankenstein'ın yarattığı varlık gibi insan ya­
pımı insanlardır.
Ve aynı Frankenstein'ın canavarı gibi onlar da yaratıcıla­
rını öldürürler. R.U.R. bu yönüyle bilimkurgu ile harmanla­
nan gotik bir korku hikayesidir. Yaratıcıları Rossum'un adını
yazar, Çekçe "rozuin" yani akıl anlamındaki kelimeden tü­
retmiştir. Aynca Capek'in ablası da eserdeki Helena karakte­
riyle adaştır. Capek zamanında, yazdığı türün ismi "ütopya"
olarak adlandırılmaktaydı.
R.U.R. oyunu dünyada yazılmış ve oynanmış ilk bilimkur­
gu tiyatro eseri olarak kabul edilir. Öncesindeki Jules Yeme,
Mary Shelley ve Robert Louis Stevenson eserlerinin sahne­
lenen oyunları ise tiyatro türü dışındaki eserlerden uyarla­
malardır.
Karel Capek'in en çok temsil edilen tiyatro oyunu RU.R.
192o'de yayımlanmasından heınen sonra yalnızca eski Çe­ 9
koslovakya'da değil, yurtdışında da benzeri görülmemiş
bir başarı elde eder. Oyun ilk olarak 2 Ocak 192ı'de, yerel
amatör grup Klicpera tarafından Hradec Kralove'da oynanır.
Prag prömiyeri ise 25 Ocak 1921'de Ulusal Tiyatro'da gerçek­
leşir ve 63 kez oynanır. Oyunun biletleri iki ay öncesinden
tükenmektedir.
Oyunu seyrettiğinde 8 yaşında bir kız çocuğu olan Mila
Tiefenbach isimli seyircinin aktardığına göre dönemin ço­
cukları sokakta oynarken izledikleri oyundan etkilenip hep
robot karakterlerine bürünmek isterlermiş.
10

R.U.R. İlk Kapak, Tasanm: fosef Capek

ilk yurtdışı prömiyeri de 1921 yılında Almanya'da yapılır. 1922


Berlin gösterimi için set, Frederick Keisler tarafından yapılır.
Keisler'in tasarımı, sahnede izdüşümünün kullanıldığı ilk ti­
yatro yapımı olur.
Berlin, Paris, Varşova, Riga, Londra, Paris ve New York'ta
da oyun temsil edilir. 1922 New York temsili, Broadway'de
sergilenen ilk Çek oyunu olur ve Garrick tiyatrosunda 184
kez temsil edilir. Büyük ilgi Amerikan The Herald gazete­
sinde: "Ölüm saçan sosyal hicivin tüyleri diken diken eden
melodram hali" başlığıyla yer alır. Kitabın aksine İngiltere
ve Amerika temsillerinde
R. U. R.
robotlar giriş bölümünde (RO�UM'S UNIVERSA.L ROBOTS)
günlük kıyafet ama oyunda A Fantaıtic Melodrama
tek tip üniforma giyerler. BY
KAREL CAPEK
1923 New York gösteri­
T8ANII.ATZD DY
mi fotoğraflarından, sah­ PAUL SELVElt

nedeki robotlarının tasvi­


rinde kullanılan kostüm
tasarımlarından bazılarını
görebiliriz. Fotoğrafta er­
kek robotların sert, geo­ TD8 T■E•T■& aetı.D T&■ııo•.

.ı.••·
•rT■ rov■ ıı.ı.c■TAATIOXI
raoıı POOTOO■ OP r■s­
T■ı:•r•• ODl&.D P■OD•OTI0:1

metrik şekillerle aynı me­


talik göğüs plakalarını tak­ NEW Yonı:
OADDEN C:lTT
tığını görüyoruz. Bu keskin DOUDLEDA Y, PAGE & COMPANY
ıus
şekiller, robotların seri üre­
1923 New York Gösterimi Afişi
timini ve zor el işçiliği için
kullanıldığı fikrini vurgulamaktadır. Capek'in robotları kita­ 11
ba göre aslında bir hamurdan yapılmış olmalarına rağmen,
bu özel kostüm tasarımı seçimi robotların günümüze kadar
ulaşan makine yahut "demir adam" tasvirinin belki de çıkış
noktası olmuşlardır. Belki de Bay Spock'ı andıran görünüş­
lerine bakacak olursak Uzay Yolu dizisi de kostüm seçimiyle
R. U.R. 'un bu gösteriminden etkilenmiş olabilir.
1923'te oyun hali hazırda çoktan otuz dile çevrilmiştir.
Aynı sene İngiltere'de 24 Nisan tarihinde St. Martin's tiyat­
rosunda oynanmaya başlar ve 126 kez temsil edilir ve o kadar
ilgi görür ki bir girişimci oyuncak robot üretip tiyatroda ço­
cuklara satmaya başlar.
-r�---
1
__,_____� ----=--.;;..if'.""-'!'i'�
l ,;...
�_,..,.J-�.:,. ... ,,,,.._,.._,.,
-

..,............ � ..,...: ....,. t


••�•r,-,.,tl.t,#<--....-,�-:..�

-U•• .,,... tl
�._... M(.'t...._. � t
♦• , ••

......""""., "°'""'"
�ı. e.-ch. ••« • •f'••~•••� :�•�-:!,:!,,._otl.ııl.,• l'--.ı �
1·,
4.. • W
r•• .. o,ıtıtv,. �,ı,c,..ı, •-.:: �, ... ı ı.•rH

::-,�::: '
•#t_�-•ı•, � ........

"'-"'.._• •r •� _.._..,
J

St. Martin's Oyun Programı

12

ingiltere Temsilinden
13

London Review Dergisinden

Dilimize ilk çevirisini 1927'de Latin alfabesi öncesi Arap harf­


leriyle Milli Eğitim Bakanlığı, Halid Fahri Ozansoy'a yaptırır
ve R.U.R. - Alemşümul Suni Adamlar Fabrikasr adıyla "Cihan
Edebiyatından Numuneler" serisinden Devlet Matbaası ta­
rafından yayımlanır ve bu çeviri ülkemizde yayımlanan ilk
Capek eseri olur.
Bu çeviriyi yapmamdan birkaç yıl önce oyunun Türkiye'de
hiç oynanıp oynanmadığını merak ettiğim bir sırada imdadı­
ma, Hasan Afi Ediz'in Capek hikayeleri çevirisi Kaybolan Ba­
cak (1953-Yeditepe Yayınlan) koşmuştu. Önsözünde verdiği
bilgilerden öğrenerek arşiv taramaları - � ..
sırasında oyunun ı 929 tarihleri arasın- ·: " •. :-< '"'
da üç gün boyunca "Yapma Adamlar" . n_ıil"'"lili"'' !M:

ismiyle, şimdiki TRT binasının yerin- _,


de yer alan ve 197o'te bir yangında yok ·;:;u �
· ·1$0:f
olan Tepebaşı Dram Tiyatrosu'nda oy- �;/;.�-:4-'it
:� f::-,v- ::» ;:;J.�_=�,
J•.
nandığını tespit ettim. Altta yer alan : ·· :�.···/R lJ �ıı •l+ı!.' , ......
s.. • • ,.,
?...

dönemin gazetesi Vakiften fotoğrafta : .::��): ,m_ i��I"';."


oyunun reklamı ve sahneden bir kare ·;,;:\·l\Jii· �,���t? =:-t�
görülebilir. Fotoğrafta Helena'yı can- l>iid_ �.iıJl.i�. �if-. .f·
İJ

landıran karakterin de Bedia Muvahhit. olduğunu tahmin


ediyorum. Aynca aynı kitapta yine önsözdeki R.U.R. ile ilgili
bölümde, Ediz'in tahminine göre R.U.R.'un ilham kaynağı,
yazarın "Krakonoş Bahçeleri" isimli eserindeki kendisini ya­
pan adamı öldüren bir mankeni anlattığı hikayesidir.
Darülbedayide: ( �. U. R.)
14

DarUlbedaylde c:;:ckostovak tTlUharrlrlerlr


den ( Kari Çapek) in ( R. U. �- sun•ı (lnsa.r,
tar fabrikası) lalr'nll eıserl yeni dekorlarla ve
.:yeni bir tarzda eahncye konuldc..,ı. �ealmlc:­
rlm&z. bu t.emsflo alt iki ınt.itı,aı ııöet.erlyor.

R.U.R.'un pek çok ülkede halen sahnelenmesine rağmen Tiir­


kiye'de 1929'dan beri bir daha oynanmamış olmasını büyük
eksiklik olarak gördüğümü de belirtmek isterim. Umarım bu
çeviriyle beraber oyun 90 sene sonra tekrar sahnelenmeye
başlanır. Buna vesile olmak bize gurur verecektir.
Eser modernitenin, teknolojinin, hızlı gelişimin insanlığa
verebileceği zararları sorgulamaktadır. 2. Dünya Savaşı ön­
cesinde yazar, insanın kendi yararı, mutluluğu için yarattığı
icatların onun yok oluşuna yol açabileceğini öngörmüştür.
Capek'in robotları insanlara hizmet etmeleri için üretilmiş
ama sonunda insanların kısırlaşmasına ve işçilerin işsiz kal­
masına yol açmışlardır. Zamanla bir ruh edinen robotlar
insan sahiplerine karşı ayaklanır ve Komünist Manifesto'ya
gönderme yapan bir manifesto yayımlarlar. "Dünyanın Ro­
botları!" girişi, Marx ve Engels'in kitapçığının ünlü sözünü
hatırlatır: "Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!"
R.U.R.'un robotları daha sonra metal insanlara dönüşecek
klasik robot imajından ziyade birebir insandır. Et ve kemik­
ten oluşan, sinirleri olan insan klonlarıdır. Bu yüzden onları
günümüz terminolojisinde "android" kelimesi daha iyi kar­
şılayacaktır.
R.U.R. beyaz perdeye ilk kez 1935'te Sovyetler Birliği'nde
"Gibel Sensatsii" adıyla yönetmen Aleksandr Andriyevski ta­
rafından aktarılır.
Adsız, İngilizce konuşan kapitalist bir toprakta, genç bir
mühendis, insan işçilerin yüksek hacimli montaj hatların­
15
daki yerini almaları için enerjisi tükenn1ez dev robotlar icat
eder. Filmde Capek'in veya oyunun adı herhangi bir yerde
geçmese de R.U.R. (ama Ripley's Universal Robots olarak) kı­
saltması aynen kullanılmaktadır. insan işçilerin yerini alan
robotlar konusu itibarıyla da benzerlik birebirdir. Ama Ca­
pek'in ütopik robotik bakış açısına zıt bir bakış açısı vardır.
Filmdeki robotlar, Çek oyununun hisli ve rasyonel android­
lerinden ziyade, hisli ve akılsız makinelerdir.
Eric isimli metal robot da önündeki R.U.R yazan plakayla
1928 yılında ingiltere'de yapılan dünyanın ilk robotlarından bi­
ridir. Eric konuşan, hareketli bir mekanik insan olarak şimdiki
robot olarak adlandırdığımız varlığın ta kendisidir. Dünyanın
dört bir yanına götürülerek komutları anladığı, ayağa kalkıp
oturduğu, kollarını oynattığı gösterisini yapar ama sonra or­
tadan kaybolur (yedek parça için kullanıldığı düşünülüyor).
2017'de Londra'daki Bilim Müzesi için Ben Russel'ın projesi
çerçevesinde Giles Walker tarafından tekrar yapılmıştır.
Eric

Andre Deed'in yönetip Giulia Costa, Andre Deed ve Yalen­


tina Frascaroli'nin oynadıkları İtalyan yapımı Mekanik /nsan
1921'de gösterime girer ama "robot" kelimesini hiç kullan­
maz. Film, aynı ay Capek'in New York'da oyununun göste­
rildiği anda gösterime girer ve yönetmenin R.U.R.'u bilip bil­
16 m�diğini bilmiyor olsak da film, "robotlar" fikrinin yaygın­
laşmasının bir başka örneğidir.
İngiltere'de de Jan Bussel, 1938'de radyo piyesi olarak ya­
yınlanmasından kısa bir süre sonra Domain rolünde Ant­
hony Eustrel ve Helena rolünde de Pamela Stirling'in olduğu
RU.R'u BBC için televizyona uyarlar. Film televizyonda ya­
yınlanan ilk bilimkurgu filmi olarak tarihe geçer.

BBC'Df' R.U.R.
Bir başka robotu izlediğimiz diğer film ise 1927'de Fritz
Lang'in başyapıtı Metropolis'tir. Maria'nın dönüştüğü robot
(Yıldız Savaşları'ndaki C-3PO'nun da ilham kaynağı) tama­
men metalden oluşmaktadır. Bu filmle beraber Capek'in
androidlerinden artık tamamen uzaklaşılır. Maria'nın robot
dış iskeletinin görüntüsü ı923'teki R.U.R.'un sahnedeki me­
tal göğüs plakasına çok benzeyen bir tasarıma sahiptir. Her
iki tasarım da geometrik, düzenli, siber bir görünüm yara­
tan birkaç uzun dikey çizgiye sahiptir. Capek'in oyununda
dikey çizgiler robotun göğsü boyuncayken, Metropo/is'te ise
bu çizgiler orta kollara, kollara ve bacaklara taşınmıştır. Met­
ropolis'tek.i robotun göğüs bölgesine makinenin cinsiyetine
karşılık gelen bir anatomi verildiği göıiilmektedir. Bu robot
muadili filmde cinsel yönden sapkın olarak tasvir edilen Ma­
ria'nın cinselleşmesidir.
R.U.R. eserinde cinsellik yoktur. Robotlar seks yapmaz
ve insanlar arasında da cinsel ilişki gerçekleşmez. Fiziksel
17
yakınlık olmamasına rağmen oyun, insanların bazen seks
yapabileceğini ima eder. İnsanlar robotlar dünyasında artık
çocuk yapmamaktadırlar. Kısır olmuşlardır. Oyunun sonun­
da, robot Helena ve Primus birlikte gittikten sonra Alquist:
"Arkadaşlar, Helena, hayat yok olmayacak! Hayat aşkla be­
raber çıplak ve küçücük halde tekrar başlayacak," der ve bu­
rada robotlar arasında fabrika üretiminde olmayan bir olgu
vurgulanır: cinsel birleşme.
Alquist, "Süper insan demek istiyorsun galiba," diyerek
Nietzsche'nin yarattığı felsefi süpermen fikrine, ya da über­
mensch'e atıfta bulunarak, Süpermen'in 1938'de yaratılma­
sından 18 sene önce süper kahraman çizgi roman Süper­
men'e atıfta bulunmuş olur.
Kitap Almanya'da da W.U.R. adıyla basılır. Yani: "Wers­
tand'ın Evrsensel Robotları."
R.U.R. müziğe de ilham verir. Oyunun operası, 1977 yılın­
da besteci Zdenek Blazek tarafından yaratılmıştır.
Djedjotronic'in çift LP'sinin adı RUR'dur ve içinde Dr.
Rossum e RUR isimli iki parça vardır. Ayrıca Vote Robot
grubunun plağının adı da RUR'dur.
Bilim dün ası ise yazarı onurlandırmayı ihmal etmemiş
e Lubos Kohoutek tarafından keşfedilen asteroide "1931 Ca­
pek" adı verilmiştir.
2013 te de R.U.R Genesis adına 7 dakikalık bir kısa filmle
yönetmen James Kerwin, Capek'e saygı duruşunda bulun­
muştur.

18

R. U.R Genesis

Capek hemen hemen her türde eserler vermiştir ve iki sa­


vaşın arasında Çekoslovakya'nın en bilinen isimlerinden biri
olan üretken bir yazardır. R.UR. ve Semenderlerle Savaş eser­
leri bilimkurgu unsurları içerir ve Capek genellikle bu türle
anılır ancak Capek'i bir bilimkurgu yazan olarak sınıflandır­
mak yanlış olacaktır. Yaşam boyu bir gazeteci olmasının yanı
sıra oyunlar, şiir, çocuk hikayeleri, masallar, polisiye, seya­
hat yazıları, denemeler ve bahçecilikle ilgili bir mizah kitabı
yazmıştır. Capek'in hayatı ve edebi eserleri, insanın varlığı
ve bir arada yaşaması hakkında sürekli bir soru akışı içerir ve
pragmatik bir ahlak arayışındadır. Yapıtlarındaki iyimserli­
ğine rağmen bir trajedi duygusu ağır basar, gerçeğe susamış
Capek sorulara cevap bulamaz. Yazara yedi kez aday olduğu
Nobel Ödülü muhtemelen akademinin bir antifaşiste ödül
verip Nazi'lerin öfkesini üstlerine çekme korkusu yüzünden
asla verilmez.
Capek sıkı bir antifaşisttir;
Almanya Çekoslovakya'yı işgal
ettiğinde Gestapo'nun tutuk­
lamayı planladığı kişiler liste­
sinde üçüncüdür. işgal öncesi
ingiltere'ye sürgünde gitmesine
izin verildiği halde ülkesinden
ayrılmaz ve işgalden üç ay önce
1938'de çok sevdiği bahçesinde
çalıştıktan hemen sonra zatür­
reden hayatını kaybeder. Josef
ise işgal sonrası ı Eylül ı939'da Kare/ Capek Posta Pulu

tutuklanır. iki buçuk sene geçireceği Dachau kampında res­


samlığı sayesinde Emil Filla gibi başka sanatçılarla beraber 19
bir kaligrafi atölyesi açmasına izin verilir ve SS subaylannın
soy ağaçlarını çizmekle görevlendirilir. Daha sonra sevk edil­
diği Bergen-Belsen toplama kampında 1945'te tifodan haya­
tını kaybeder ama kamp özgürleştirildikten sonra cenazesi
bulunamaz. Karel, Yysehrad Mezarlığı'nda yatmaktadır, ya­
nında ise çok sevgili ağabeyi Josef adına bir anıt yapılmıştır.
Rossum'un robotları demir adamlardan ziyade biyolojik
birer üretim, birer android olabilirler ancak WestWorld'den
Blade Runner'a, Chappie'den Ex-Machina'ya kadar izlediğimiz
tüm robot hikayelerinin özünü belirlemiş, distopik bir gele­
cekte geçen robotik bilimkurgu eserlerinin ana hatlarını o
zamandan çizmiştir.
Kitaptaki karakterlerden Helena, "Ne olduğun umurum­
da değil. Robotlar da bizim kadar iyi insanlardır," diyerek
kadın robot Sulla'ya yüz sene önce seslendiğinde aslında
belki de çok yakında insanlığın tartışacağı bir "Robot hakla-
n" kavramının da öncüsü olmuştur ki Boston Dynamics'in
insana hiç de benzemeyen robotlarının deney videolarında
bile hangimiz onların itilip kakılmasından üzülmüyoruz ki?
Bugün hızına yetişilemez bir şekilde daha hızlı, daha güç­
lü ve daha zeki robotlar ardı ardına yapılıyor. Artık yapay
zeka ve nano robotlardan söz ettiğimiz zamanlardayız. BBC
belgeseli Hiper Evrim: Robotların Yükselişi .- Bölüm ı'deki
araba fabrikası çalışanı, araba üreten robotların insanlara
göre arabaları çok daha hızlı ve düşük maliyetle ürettiğini
belirtmektedir. Yine aynı belgesele göre 203o'da insanların
işlerinin ıoo'de 3o'unun robotlar tarafında yapılacağı öngö­
rülmektedir. R.U.R. kimyasal bir maddeden yapılan robotlar
fikriyle biyoteknolojinin fikir babası dahi sayılabilir. Robotik
bir geleceği 19oo'lerin başında hayal eden yazar Karel ve ro­
bot kelimesinin isim babası Josef Capek kardeşlere hayranlı­
ğımız baki. İkisi de bilimkurgu dünyasının ölümsüz isimleri
20 arasındalar.

Bilge Kösebalaban
Acıbadem, İstanbul, 2019
Karakterler

Harry Domin: Rossum'un Uluslararası Robotları Genel


Müdürü
Fabry: R.U.R. teknik müdürü
Dr. Gall: Fizyoloji ve Araştırma Dairesi Başkanı
Dr. Hallemeier: Robot Psikolojisi ve Eğitimi Enstitüsü
Baskanı
Busman: R.U.R. Ticaret Müdürü
Alquist: R.U.R. İnşaat Şefi 21

Helena Gloryova: İnsanlık Birliği Başkanı Başkan


Gloryova'nın kızı
Nana: Helena'nın dadısı
Marius: Robot
Sulla: Robotka q

Radius: Robot
Damon: Robot
ı. Robot
2. Robot
3. Robot
4. Robot
Primus: Robot

ı>
Çekçe metinde dişi robotlar için Robotka kelimesi kullanılmıştır. -çn
Helena: Dişi Robot
Hizmetçi Robot
ve pek çok sayıda başka robot.

Domin: Ön oyunda, otuz sekiz yaşlarında, uzun boylu,


temiz tıraşlı
Fabry: O da temiz tıraşlı, sarışın, ciddi ve yumuşak çehreli
Dr. Gali: ince yapılı, hayat dolu, esmer ve siyah bıyıklı
Hallemeier: İriyan, gürültücü, kalın kızıl bıyıklı ve kızıl saçlı
Busman: Şişman, kel, miyop bir Yahudi
Alquist: Herkesten daha yaşlı, özensiz giyinmiş, uzun beyaz
saç ve sakallı
Helena: Çok zarif
ilk perdeden itibaren on yaş daha yaşlılar
22 Ön oyunda robotlar insanlar gibi giyiniyor. Hareketleri bir
miktar mekanik, ifadesizler ve boş bakıyorlar. Oyunda
belden kemerlerle sıkılmış keten gömlekler giyiyorlar ve
göğüslerinde pirinçten numaralan var.
Ön oyun ve ikinci perdeden sonra ara.
Ön Oyun

(Rossum'un Uluslararası Robotları fabrikası merkez ofisi.


Sahne girişi sağ taraftan. Ön pencereden fabrika binala­
rının sonsuz sırası görünmekte. Sol tarafta da yönetim
departmanları var.
Domin büyük Amerikan yazı masasındaki döner iskemlede
oturmakta. Masada lamba, telefon, kağıt ağırlığı, dos­
yalar, mektuplar vb. var. Sol taraftaki duvarda buharlı
gemi ve demiryolu ağlarını gösteren büyük haritalar, öğle
23
vaktini gösteren saat ve sağ duvarda: "Bulabileceğiniz En
Ucuz İşgücü: Rossum'un Robotları"," En Son İcat; Tropi­
kal İklim İçin Robotlar. Her biri 150 d.","Herkesin Bir Ro­
botu Olmalı!", "Üretim Maliyetinizi Azaltın! Rossum'dan
Bugün Bir Robot Sipariş Edin!" yazan posterler var. Bu
asılı olanlara kontrast olarak yerde görkemli bir Türk ha­
lısı, sahnenin sağında yuvarlak bir koltuk, kanepe, pahalı
bir deri koltuk ve kitap yerine şarap ve içki şişesi ile dolu
bi kitaplık var. Sahnenin solunda kasa var. Domin'in ma­
sasının yanında Sulla'nın yazı yazdığı daktilo var.)
Domin: (dikte ederek) "... nakliyede zarar gören mallar için so­
rumlu değiliz. Biz sevkiyat gemiye alınır alınmaz geminin
robotların taşınması için elverişsiz olduğu hakkında kap­
tanınızı uyarmıştık ve bu yüzden hasarlı yük konusunda
sorumlu değiliz. Rossum'un Uluslararası Robotları adına
saygılarımızla." Bitti mi?
Sulla: Evet.
Domin: Bir başka mektup. " Friedrichswerke, Hamburg, Ta­
rih. On beş bin robot siparişinizi onaylamaktan mutlu­
luk duyuyoruz... " (Telefon çalar. Dom in ahizeyi kaldınr ve
konuşur.) Alo, merkez ofis... Evet ... Kesinlikle... Evet, her
zaman... Tabii ki, onlara bir telgraf çekin. Güzel! (Telefonu
kapatır.) Nerede kalmıştım?
Sulla: "On beş bin robot siparişinizi onaylamaktan mutluluk
duyuyoruz."
Domin: (düşünceli) On beş bin Robot ... On beş bin Robot...
Marius: (girer) Bir hanımefendi, efendim, sizi görmek istiyor.
Domin: Bir hanımefendi mi? Kimmis? ,
Marius: Bilmiyorum, efendim. (Bir kartvizit uzatır.)
Domin: (kartı okur) Ah, Başkan Gloryova'dan. içeri gelmesini
söyleyin.
24 Marius: (kapıyı açar) Lütfen içeri girin, bayan. (Helena Glor-
yova girer. Marius çıkar.)
Domin : (ayakta) içeri girin.
Helena: Genel müdür Bay Domin?
Domin: Benim.
Helena: Size...
Domin: Başkan Gloryova'nın kartıyla geldiniz. Bu yeterli
efendim.
Helena: Başkan Gloryova babamdır. Ben Helena Gloryova.
Domin: Bayan Gloryova., bu bizim için öyle büyük bir onur
ki ...
Helena: Ki beni kovmuyorsunuz.
Domin: Ki babanız gibi büyük bir insanın kızını konuk ede­
biliyoruz. Buyurun oturun lütfen. Sulla, çıkabilirsin.
(Sulla çıkar. Otururlar)
Domin: Bayan Gloryova, sizin için ne yapabilirim?
Helena: Buraya...
Domin: İnsan üretimimize bakmak için geldiniz. Bütün zi­
yaretçiler gibi. Peki, size gösteririm.
Helena: Yasak olduğunu zannediyordum.
Domin: Fabrikaya girmek. .. tabii ki yasak ama buraya gelen
herkeste birilerinden alınmış bir kartvizit olur, Bayan
Gloryova.
Helena: Ve siz de herkese izin veriyor musunuz?
Domin: Sadece belli şeyleri görmelerine tabii ki. Yapay insan
üretimi firmamızın büyük bir sırrıdır.
Helena: Bilseniz bu ne kadar...
Domin: ... ilginizi çekiyor. Avrupa başka hiçbir şey hakkında
konuşmuyor ki.
Helena: Niye konuşmamı bitirmeme izin vermiyorsunuz?
25
Domin: Özür dilerim. Başka bir şey mi söyleyecektiniz?
Helena: Sadece...
Domin: ... sizin durumunuza özel bir istisna sağlayıp diğerle­
rinin göremediği bölümleri görüp göremeyeceğinizi sor­
mak istersiniz ve cevabım evet, Bayan Gloryova.
Helena: Bunu sormak istediğimi size ne düşündürttü ki?
Domin: Herkes bunu ister. (Ayağa kalkarak.) Size başkalarına
gösterdiğimizden daha fazlasını göstereceğim, hanıme­
fendi.
Helena: Teşekkür ederim.
Domin: Ama en azından başka birilerine anlatmayacağınıza
dair söz vermelisiniz.
Helena: (ayağa kalkar ve elini uzatır.) Şeref sözü!
Domin: Teşekkürler. Peçenizi indirme lütfunu gösterir mi­
siniz?
Helena: Tabii ki. Yüzümü görmek istiyorsunuz ... İzin verir-
senız.
Dom.in: Efendim?
Helena: Lütfen elimi bırakabilir misiniz?
Domin: (bırakır) Çok özür dilerim. Unutmuşum.
Helena: (peçesini indirir) Casus olup olmadığımı anlamak is­
tiyorsunuz. Ne kadar da dikkatlisiniz burada.
Domin: (onu derin bir ilgiyle süzerek) Hmm, tabii ki! Biz... öy­
leyiz!
Helena: Bana güvenmiyor musunuz?
Domin: Oldukça güveniyorum, affedin beni, Bayan Gloryo­
va. Sizinle tanışmaktan ne kadar memnun olduğumu an­
latamam. Adaya gemiyle geçişiniz rahat mıydı?
Helena; Evet. Neden?
Domin: Yani... Çok genç olduğunuz için.
26
Helena: Fabrikaya gidebilir miyiz şimdi?
Domin: Evet. Yirmi iki tahmin ediyorum?
Helena: Yirmi iki olan da nedir?
Domin: Yaşınız.
Helena: Yirmi bir. Neden bilmek istiyorsunuz?
Dom.in: Çünkü... yani. .. (Hevesle.) Burada uzun kalacaks ınız ,
öyle değil mi?
Helena: Bu bana fabrikanın ne kadarını göstereceğinize bağ­
lı.
Domin: Ah, lanet fabrika! Ama tabii ki her şeyi görebilirsiniz,
Bayan Gloryova. Lütfen oturun. İcadımızın tarihçesini
duymak ister misi niz?
Helena: Tabii isteri m. (Oturur.)
Domin: Hikaye şöyle: (Masaya oturur, Helana yı kendindtn
geçerek inceler ve hızlıca anlatmaya başlar.) 1920 yılında
o zamanlar henüz genç ama muhteş�m bir bilimadamı
olan fizyolog Rossum, deniz biyolojisi çalışmak için bu
izole adaya geldi. Çalışmaları sırasında protoplazma ola­
rak bilinen canlı dokuların kimyasal yapısını sentezlemek
için pek çok deney yaptı ve canlı doku gibi davranan ama
kimyasal özellikleri tamamen bambaşka olan yepyeni bir
madde keşfetti. Bu 1932 yılında oldu, yani Amerika'nın
keşfinden tam dört yüz kırk yıl sonra.
Helena: Bunu ezberden mi söylüyorsunuz?
Domin: Evet. Fizyoloji benim alanım değil, Bayan Gloryova.
Devam edeyim mi?
Helena: Tabii ki.
Domin: (zafer kazanmış bir edayla) Ve daha sonra, Bayan
Gloryova, Rossum kimyasal notlarına şöyle yazdı: "Do­
ğanın canlı maddeyi oluşturmak için bulduğu tek bir
metodu vardır. Ama doğanın yapacağından daha basit,
21
esnek ve hızlı bir metod daha vardır. Bu hayatın gelişip
ilerleyebileceği ikinci süreci bugün ben, kendim keş­
fettim." Şimdi, Bayan Gloryova, düşünün ki bu sözleri
bir köpeğin bile yemeyeceği koloidal, jölemsi bir madde
hakkında yazdı. Onun bir test tüpünün başında oturdu­
ğunu ve küçük bir hayat sarmalı ile başlayıp tüm hay­
vanlardan oluşan ve insanın, insanoğlunun oluşumuyla
biten bir hayat ağacının nasıl büyüyebileceğini düşün­
düğünü hayal edin. Bizden daha farklı bir maddeden ya­
pılmış bir insan. Bayan Gloryova, bu tarihin en önemli
bir anlarından birisiydi.
Helena: Daha sonra ne oldu?
Domin: Sonrasında mı? Sonrasında bu hayatı test tüplerin­
den çıkarıp gelişimini hızlandırmalı ve ihtiyaç duyulan
kemikler ve sinirler gibi organları oluşturmalı ve böylece
katalizör, enzinı ve hormon gibi maddeleri buln1alıydı;
vesaire vesaire... Kavrayabildiniz mi bütün bu anlattıkla­
nmı, küçük hanım?
Helena: Korkarım ki fazla anlayamadım.
Domin: Ben de zaten hiçbirini anlamıyorum. Olay şu ki o,
bu balçık vasıtasıyla istediği her şeyi yapabilirdi. Sokrat'ın
beynine sahip bir denizanası yapabilir ya da elli metrelik
solucanlar üretebilirdi. Ama mizah yoksunu birisi olarak
kendini normal bir omurgalı, hatta insan yapmaya verdi.
İşte bunu yapmaya başladı.
Helena: Neyi yapmaya başladı?
Domin: Doğayı taklit etmeye. İlk önce yapay bir köpek yap­
maya çalıştı. Yıllarca uğraştıktan sonra, birkaç gün içinde
ölen, danaya benzer bir şey yapabildi. Size onu müzede
göstereceğim. Ve daha sonra yaşlı Rossum insan yapımı­
na başladı.

26 (Ara)
Helena: Ve bundan kimseye bahsetmemem mi lazım?
Domin: Dünyadaki hiçbir kimseye.
Helena: Ne üzücü ki Avrupa ve Amerika'daki bütün okul ki­
taplarında yazıyor bu.
Domin: Evet. (Masasından hızla zzplar ve Helena'mn yanına
oturur.) Ama o kitaplarda ne yazmıyor biliyor musunuz?
(Alnına yavaşça vurur.) Yaşlı Rossum'un deli olduğu. Ger­
çekten. Bayan Gloryova bunu kendinize saklamalısınız.
Rossum gerçekten insan yapmak istedi.
Helena: Ama siz de insan yapıyorsunuz.
Domin: Hemen hemen, Bayan Gloryova. Ama yaşlı Rossum
bunu tamamen yapmak istiyordu. O, Tanrı'nın bilimsel
yedeği gibi bir şey olma derdindeydi. Korkusuz bir ma·
teryalist idi. Asıl ·amacı Tanrı'ya artık ihtiyaç olmadığını
kanıtlamaktı. Ve bu yüzden en küçük kılına kadar tıpkı
bizim gibi olan bir insan yapma fikrini kafasına koydu.
Anatomi hakkında bir şeyler bilir misiniz?
Helena: Pek sayılmaz.
Domin: Ben de çok bilmem. Ama düşünün ki yaşlı Rossum
sanki gerçek insan vücudunun içindeymişçesine her
şeyi, her salgı bezini, her organı yapmayı kafasına koydu.
Apandisit, bademcik, göbek deliği ve hatta işlevsiz olanla­
rı bile ve hatta hatta cinsel organlan dahi.
Helena: Ama cinsel organlar, onlar...
Domin: Onların da görevleri var tabü farkındayım. Ama in­
sanlar yapay yoldan yapılacaksa, demem o ki onlara pek
de ihtiyaç yok.
Helena: Anlıyorum.
Domin: Size müzede onun tam on yılına mal olan bu ucube-
yi göstereceğim. O bir insandı ama sadece üç gün yaşadı. 29
Yaşlı Rossum'da estetik anlayışı yoktu. Bu şey gerçekten
korkunçtu, korkunç bir yaratıktı. Ama içinde insanın sa-
hip olması gereken her şey vardı. Gerçekten. Detayları
oldukça büyüleyiciydi. Sonra Rossum'un yeğeni geldi. Ba-
yan Gloryova, o bir dehaydı. Yaşlı adamın yaptığını görür
görmez: "On yılı bir insan yapmaya harcamak saçmalık.
Eğer doğadan daha hızlı yapamıyorsan vazgeçmelisin,"
dedi. Sonra kendini anatomi öğrenmeye verdi.
Helena: Kitaplarda bundan hiç bahsedilmiyor.
Domin: (ayağa kalkarak) Kitaplarda bahsedilenler sadece
reklamlar ve her türlü saçmalık. Mesela robotları yaşlı
adamın kendisinin icat ettiği yazar. Yaşlı adamın yaptığı,
bir üniversite için uygun olabilir ama endüstriyel üretim
hakkında hiçbir fikri yoktu. Gerçek insanları, gerçek Kı­
zılderilileri ya da gerçek profesörleri yahut gerçek ger­
zekleri yapabileceğini düşündü o. Zeki ve yaşayan birer
işgücü olan robotları yapma fikri genç Rossum'undu. Ki­
taplarda uyum içinde ç alışan iki harika Rossum hakkında
yazılanlar sadece bir peri masalı; gerçekte her zaman tar­
tıştılar. Yaşlı ateistin endüstri ve ticaret hakkında hiçbir
fikri yoktu ve genç adam, o başarısız denemeleriyle uğra­
şırken kendisi de işe b ilimsel yollarla koyulsun diye onu
laboratuvarına kapadı. Yaşlı Rossum da onu gerçekten la­
netledi. Laboratuvannda iki fizyolojik ucube daha üretti
ve derken bir gün onu laboratuvarında ölü buldular. İşte
tilin hikaye bu.
Helena: Genç adama ne oldu?
Domin: Evet, genç Rossum; yepyeni bir çağın başlangıcı,
Bayan Gloryova. Araştırma aşamasından sonra üretime
başladı. İnsan anatomisini iyice inceledikten sonra çok
karışık olduğunu fark etti; iyi bir mühendis onu daha
basite indirgeyebilirdi. Böylece neyin çıkarılacağını ya da
30 basitleştirileceğini görerek tüm anatomiyi tekrardan ta­
sarlamaya başladı. Kısaca, Bayan Gloryova... Umarım sık­
mamışımdır sizi, sıkıyor muyum?
Helena: Hayır, tam tersine çok ilgimi çekiyor.
Dom.in: Böylece genç Rossum kendi kendine dedi ki: "Bir in­
san, eğlenen, keman çalan, yürüyüşe çıkmayı seven, ger­
çekten gereksiz pek çok şeyi yapan bir varlıktır.,,
Helena: Anlıyorum!
Dom.in: Hayır, bekleyin. Dokuma ya da hesap yapma gibi
aktiviteler için gerekli olmayan şeylerdi bunlar. Bir yakıt
motorunun üstünde süs, dantel falan gerekmez ve bir ya­
pay işçi yapmak da aynen bir yakıt motoru yapmak gibi­
dir. Üretimi ne kadar basit yaparsan ürünü de o kadar iyi
yaparsın. Ne tür bir işçi sizce en iyisidir?
Helena: En iyi işçi mi? En dürüst ve sadık olandır sanırım.
Domin: Hayır, en iyi işçi en ucuz işçidir. En az ihtiyacı olan.
.,
J.
Genç Rossum'un icadı, olabilecek en azla yetinen bir iş­
çiydi. Onu daha basit hale getirmesi gerekiyordu. İşine

doğrudan yaramayan her şeyi attı, yani insanı attı ve ro­
ır
botu koydu yerine. Sevgili Bayan Gloryova, robotlar insan

değildirler. Mekanik olarak bizden daha mükemmeller,
u inanılmaz bir öğrenme kapasiteleri var ama ruhları yok.

Genç Rossum doğanın bugüne kadar yaptığından çok
ti daha sofistike bir şey yarattı; en azından teknik olarak!
e
Helena: İnsanın Tanrı tarafından yaratıldığı söylenir.
Domin: Onlar için bu çok daha kötü. Tanrı'nın modem tek­
noloji hakkında hiçbir fikri yoktu. Genç Rossum'un ha­
l, yattayken Tanrı rolünü oynadığına inanabiliyor musu­
e nuz?·
k Helena: İnanılmaz!
a
Domin: Süper robotlar yapmaya başladı. Çalışan devler.
a
Onları tam dört metre boyunda üretmeye çalıştı ama bu
31
canavarların ne kadar kolay kırılmaya başladığına inana­
mazsınız.
Helena: Kırılmaya mı?
Domin: Evet. Bir anda sebepsiz yere bir kollan ya da bacak.la­
n kınlıyordu. Bu gezegen bu tarz canavarlar için çok ufak
galiba. O yüzden şu anda onları normal boy ve oranlarda
üretiyoruz.
Helena: İlk robotu bizim orada görmüştüm. Onu satın al­
mışlardı. .. Yani onu iş yapması için hizmete sokmuşlardı.
Domin: Satın aldılar, sevgili Bayan Gloryova. Robotlar alınır
ve satılır.
Helena: Onu çöpçü olarak işe aldılar. Çalışırken seyrettim
onu. Garipti. Çok sessizdi.
Domin: Sekreterimi gördünüz mü?
Helena: Fark etmedim.
Domin: (çan çalar) R.U.R. Şirketi sadece bireysel robotlar
üretmiyor. Daha kaliteli ürettiğimiz robotlarımız da var.
En iyileri yirmi sene yaşayabilir.
Helena: Sonra ölüyorlar öyle değil mi?
Domin: Evet, hurdaya çıkıyorlar.
(Sulla girer)
Dom.in: Sulla, izin ver de Bayan Gloryova seni görsün.
Helena: (kalkar ve elini uzatır) Çok memnun oldum. Dün-
yanın geri kalanından kopuk bir şekilde burada yaşamak
sizin için çok zor olmalı.
Sulla: Dünyanın geri kalanını bilmiyorum, Bayan Gloryova.
Lütfen oturun.
Helena: (oturur) Nerelisiniz?
Sulla: Buralıyım. Fabrikalı.
Helena: Oh, burada doğdunuz yani.
32
Sulla: Evet, burada yapıldım.
Helena: (şaşırmış) Nasıl yani?
Domin: (gülerek) Sulla bir insan değil Bayan Gloryova, o bir
robot.
Helena: Oh, affedin beni lütfen.
Domin: (Sulla'nın omzuna elini koyar) Sulla sinirlenmez,
hisleri yoktur. Bakın, Bayan Gloryova, yüzüne dokunun,
yaptığımız deriye bakın, inceleyin onu lütfen.
Helena: Ah, hayır, hayır.
Domin: Aynı insan cildi gibidir. Sulla'nın bir sarışında göre­
bileceğiniz yüz tüyleri bile var. Tabii gözleri biraz küçük
ama şu saça bir bakın. Arkanı dön, Sulla.
Helena: Yeter artık!
Domin: Bayan Gloryova•yıa konuş, Sulla. Kendisini burada
ağırlamak bizim için büyük bir onur.
Sulla: Lütfen oturun, hanımefendi. (İkisi de oturur.) Adaya se­
yahatiniz rahat geçti mi?
Helena: Ee, şey evet evet, çok rahattı, teşekkürler.
Sulla: Amelia'yla geri dönmeyin, Bayan Gloryova. Barometre
basıncı hızla düşüyor ve şu anda 705'e indi. Burada Pen­
nsylvania'yı bekleyin, o çok iyi ve güçlü bir gemidir.
Domin: Büyüklüğü nedir?
Sulla: On iki bin tonajlı ve yirmi deniz mili hız kapasitelidir.
Domin: (gülerek) Yeterli, Sulla. Şimdi bize ne kadar iyi Fran-
sızca bildiğini göster.
Helena: Fransızca mı biliyorsunuz?
Sulla: Dört dil konuşuyor ve yazıyorum. "Dear Sir! Monsieur!
Geehrter Herr! Cteny pane"
Helena: (sıçrayarak) Bütün bunlar saçmalık. Siz şarlatansınız!
Sulla bir Robot değil. Sulla benim gibi canlı bir kız. Sutla,
kendinizden utanmanız lazım. Niye böyle bir oyunda yer 33
alıyorsunuz?
Sulla: Ben bir robotum.
Helena: Hayır, hayır, doğru söylemiyorsun. Bana ürünlerini
iyi göstermek için seni zorladıklarının farkındayım. Sulla,
sen de benim gibi canlı bir kızsın değil mi, lütfen doğru
söyle?
Domin: Üzgünüm, Bayan Gloryova. Korkanın ki Sulla ger­
çekten bir Robot.
Helena: Yalan söylüyorsunuz!
Domin: (ayağa kalkar) Öyle mi düşünüyorsunuz? (çanını ça­
lar) İzin verirseniz, Bayan Gloryova, sizi ikna etmem ge­
rekiyor sanının.
(Marius girer)
Domin: Marius, Sulla'yı açtırmak için teşrihhaneye al. He­
men!
Helena: Nereye dediniz?
Domin: Teşrihh.aneye. Onu kesip açtıklarında siz de gelip
bakabilirsiniz.
Helena: Oraya gitmeyeceğim.
Domin: Özür dilerim ama yalan söylemekten söz ediyordu-
nuz.
Helena: Onu öldürtecek misiniz?
Domin: Bir makineyi öldüremezsiniz.
Helena: (kollannı Sulla'ya sarar) Korkma Sulla, seni almaian­
na izin vermeyeceğim Sana hep böyle gaddar mı davra­
nırlar? Buna razı olmamalısın, Sulla! Olmamalısın!
Sulla.: Ben bir robotum.
Helena: Ne olduğun umurumda değil. Robotlar da bizim ka­
dar iyi insanlardır. Sulla, gerçekten seni kesmelerine izin
verir miydin?
34
Sulla; Evet.
Helena: Ölümden korkmuyor musun?
Sulla.: Ölmek nedir bilmiyorum, Bayan Gloryova.
Helena: Sana orada ne olacağını biliyor musun?
Sulla: Evet, hareket etmeyi sonlandıracağım.
Helena: Çok korkunç bu!
Domin: Marius, Bayan Gloryova'ya ne olduğun u söyle.
Marius: Ben robot Marius'um.
Dom.in: Sulla'yı teşrihhaneye götürür müy dün?
Marius: Evet.
Domin: Onun için hiç üzülür müyd ün?
Marius: Üzülmek nedir bilmiyorum.
Domin: Ona ne olur orada?
Mariı.u: Hareket etmesi durur. Onu pres makinesine
koyarlar.
Domin: işte bu ölümdür, Marius. Ölmekten korkuyor mu­
sun?
Marius: Hayır.
Domin: Gördünüz mü, Bayan Gloryova? Robotlar hayata
tutunmazlar. Böyle bir şeyi yapmalarının hiçbir yolu yok.
Haz hisleri de yoktur. Bir çimenden bile hissizlerdir.
Helena: Lütfen yeter artık! En azından onları buradan yol-
layın!
Domin: Marius, Sulla, gidebilirsiniz.
(Su/la ve Marius çıkarlar)
Helena: Korkunçlar! Bu yaptığınız iğrenç bir şey!
Domin: Niye iğrenç olsun ki?
Helena: Bilmiyorum ama öyle. Niye ona Sulla ismini koydu-
nuz?
Domin: İsmini beğenmediniz mi?
35
Helena: Bu bir erkek ismi. Sulla bir Roma generaliydi.
Domin: Aa, öyle miydi? Biz Marius ve Sulla'nın sevgili oldu-
ğunu zannediyorduk.
Helena: Hayır, Marius ve Sulla yıllarca birbirleriyle savaşan
generallerdi ve tarihi de ... Ah, yılını unutmuşum...
Domin: Pencereye yaklaşın ... Ne görüyorsunuz?
Helena: Duvar ustalarını.
Domin: Onlar robotlar. Buradaki işçilerimizin hepsi robot.
Peki aşağıda ne görüyorsunuz?
Helena: Bir ofis var.
Domin: Orası muhasebe. Ve içinde de ...
Helena: Pek çok memur var.
Domin: Hepsi robot. Tüm memurlarımız robot. Bakın orada
da fabrika var...
(0 anda fabrika düdüğü öter ve sirenler çalar.)
Domin: Öğle yemeği zamanı geldi... Robotl ar işi b
ırak
vaktini bilmiyorlar. Saat ikide size karıştırıc ıları go·· rna
stere.
cegım.
w.

Helena: Kanştıncılan mı?


Domin: (alaycı bir tavırla) Hamuru yoğurmak için. Her b
i.
bir turda bin robot için gereken malzem eyi kanştırabu:,
Sonra karaciğer, beyin ve benzerleri için de fıçılar v
ar:
Daha sonra kemik fabrikasını göreceksiniz. S onra da sıze
iplik fabrikasını göstereceğim.
Helena: İplik fabrikası mı?
Domin: Sinir ve damarlan yaptığımız yer orası. Sindirim tez­
gahında kilometrelerce boru eş zamanlı çalışır. Montaj
atölyesinde ise bütün bunlar birleştirilir, aynen araba ya­
pımında olduğu gibi. Her işçi kendi payına düşen üretimi
36 halleder ve ardından iş, kendisinden sonra gelen ikinci ve
sonra da üçüncü işçiye otomatikman geçerek böyle böy­
le ilerler. Seyretmesi müthiş zevklidir. Sonra yeni yapılan
robotların çalıştığı kurutma odasına ve sonra da depoya
giderler.
Helena: Yapılır yapılmaz onları çalıştırdığınızı mı söylüyor­
sunuz yani?
Domin: Evet, gerçekten, aynen yeni bir mobilya gibi çalışır­
.
Iar. Kendi varoluşlarına da bir şekilde alışmak zorunda­
lar. İçlerinde büyümesi gereken bir şey var ve içlerinde bu
zamana kadar olmamış bazı şeyler de yeni yeni oluşuyor.
Görüyorsunuz ki doğal gelişimleri için biraz yer bırakmak
gerekiyor. Bu arada ürünler de çıraklık dönemlerini geçi­
riyorlar.
Helena: Nasıl yani?
Domin: Bir insan için okula gitmekle hemen hemen aynı
şekilde. Okumayı, yazmayı ve aritmetiği öğreniyorlar
çünkü mükemmel bir hafızları var. Onlara yirmi ciltlik
ansiklopediyi okursanız size kelimesi kelimesine tekrar­
larlar ama kendileri için hiçbir yeni şey düşünemezler.
Onlardan harika üniversite hocaları olabilir aslında. Ney­
se, sonra da sınıflandırılıp dağıtılırlar. Günde tam on beş
bin adet, ki size hasarlı olup da pres makinesine gidenleri
saymıyorum bile... İşte böyle devam eder...
Helena: Bana kızgın mısınız?
Domin: Tannın, hayır! Biz ... Sadece bizim başka şeylerden
konuşmamız gerektiğini düşünüyordum. Biz burada çev­
resi yüz binlerce robot tarafından çevrilmiş bir avuç insa­
nız ve hiç kadın yok. Ve tüm gün tek konuştuğumuz şey
de üretim oranlan. Sanki üzerimizde bir lanet var gibi,
Bayan Gloryova.
Helena: Size yalancı dediğim için ... çok üzgünüm.
(Kapı çalar)
31
Domin: İçeri girin arkadaşlar.
(Sahnenin solundan Dr. Fabry, Dr. Gali, Dr. Hallemeier ve Alqu­
ist girerler)
Dr. Gall: Umarız rahatsız etmiyoruzdur, ediyor muyuz?
Domin: İçeri girin. Bayan Gloryova, bu beyler Alquist, Fabry,
Gall ve Hallemeier. Hanımefendi de Başkan Gloryova'nın
kızı.
Helena: (mahcup) İyi akşamlar.
Fabry : Geleceğinizden hiç haberimiz olmadı.
Dr. Gall: Son derece onur duyduk.
Alquist: Sizi burada görmek çok güzel, Bayan Gloryova.
(Busman sağdan girer)
Susman: Selamlar, burada neler oluyor?
Domin: Gel, Busman. Bu Busman, hanımefendi de Başkan
Gloryova'nın kızı.
Helena: Çok memnun oldum.
Busman: Vay canına, harika! Bayan Gloryova, gazetelere ge-
lişinizle ilgili telgraf çekelim mi?
Helena: Hayır, hayır. Lütfen yapmayın.
Domin: Lütfen, oturun.
(Fabry, Busman ve Dr. Gali koltuklan çekerler)
Fabry: Lütfen.
Bu.sınan: Sizden sonra.
Dr. Gall: Lütfen.
Alquist: Bayan Gloryova, seyahatiniz iyi geçti mi?
Dr. Gall: Burada bizimle uzun kalacak mısınız?
Fabry : Fabrikamız hakkında ne düşünüyor sunuz, Bayan
Gloryova?
Hallemeier: Amelia ile geldiniz, öyle değil mi?
Domin: Sessiz olunuz beyler, lütfen Bayan Gloryova'nın ko-
nuşmasına izin veriniz.
Helena: (Domin'e) Onlara ne anlatmam lazım?
Domin: (şaşırarak) Ne isterseniz.
Helena: Açıkçası. .. Açık konuşabilir miyim?
Domin: Tabii ki, kesinlikle.
Helena: (tereddütlü, daha sonra kararlı) Söyleyin bana, size
muamelelerinden rahatsız olmuyor musunuz?
Fabry : Kimlerin muameleleri, sorabilir miyim?
Helena: Bütün bu insanların.
(Hepsi hayretle birbirlerine bakar)
Alquist: Bize olan muameleleri mi?
Dr. Gall: Neyi kast ediyorsunuz?
Hallemeier: Aman Tanrım!
Busman: Tanrı aşkına Bayan Gloryova!
Helena: Daha iyi bir hayat sürdürebileceğinizi düşünmüyor
musunuz?
Dr. Gall: Bayan Gloryova, duruma göre değişir bu. Neyi kast
ediyorsunuz?
Helena: Demek istiyorum ki (Patlayarak) bu son derece iğ­
renç. Korkunç! (Ayağa kalkar) Kast ettiğim (Feveran için­
de) ... Bu korkunç, zalimce! Tüm Avrupa burada olanı ve
size yapılan muameleyi konuşuyor. Bu yüzden, kendim
görmek için buraya geldim ve tahmin ettiğimden bin kat
daha kötü. Buna nasıl katlanabiliyorsunuz?
Alquist: Katlanmak zorunda olduğumuz şeyin ne olduğunu
düşünüyorsunuz?
Helena: Buradaki durumunuz. Tanrı aşkına, siz de bizim gibi
canlı yaratıklarsınız; tüm Avrupa'daki gibi, tüm dünyaki
insarılar gibi! Böyle yaşamak zorunda olmanız gerçekten
büyük bir skandal, siz bunu hak etmiyorsunuz!
39
Busman: Daha neler, Bayan Gloryova!
Fabry: Bayan Glory ova'nın dediklerinde haklı olduğu nokta­
lar olabilir beyler. Biz gerçekten burada bir kamp dolusu
Kızılderili gibi yaşıyoruz.
Helena: Kızılderililer'den daha da kötü. Size... kardeşlerim
diyebilir miyim?
Busman: Neden olmasın?
Helena: Kardeşlerim! Ben buraya Başkan'ın kızı olarak gel­
medim. Buraya "İnsanlık Birliği" adına geldim. Kardeşle­
rim, insanlık Birliği'nin şu anda iki yüz binden fazla üyesi
var. Sizin için ayağa kalkmış iki yüz bin üye ve size yardım
etmek istiyorlar.
Busman: İki yüz bin üye! Vay canına, bu oldukça fazla! Ger­
çekten harika!
Fab ry: Her zaman derim, şu eski Avrupa hala tükenmedi.
Görüyorsunuz ya, bizi unutmamışlar. Bize yard ım etmek
istiyorlar.
Dr. Gali: Nasıl bir yardım var aklınızda? Mesela bir tiyatro
gösterisi mi?
Hallemeier: Bir orkestra?
Helena: Daha fazlası.
Alquist: Siz?
Helena: Beni takmayın kafanıza. Ben burada gerektiği kadar
kalacağım.
Busman: Aman Tanrım, bu muhteşem bir haber!
Alquist: Domin, Bayan Gloryova için hazır olan en iyi odayı
alacağım o zaman.
Domin: Bir dakika, Alquist. Öyle sanıyorum k i Bayan Glor­
yova henüz konuşmasını bitirmedi.
Helena: Hayır, siz ağzımı zorla kapayana kadar bitirmeyece-
40
ğim.
Dr. Gall: Harry, böyle bir şey deneme sakın!
Helena: Teşekkürler. Beni koruyacağınızı biliy ordum.
Domin: Pardon ama Bayan Gloryova, robotlarla konuştuğu-
nuzdan emin misiniz?
Helena: (şaşkınlıkla) Başka kimlerle konuşuyor olabilirim ki?
Domin: Korkarım ki bu baylar gerçek insa nlar, ayn en sizin
gibi, tüm Avrupa gibi.
Helena: (diğerlerine) Siz robot değil misiniz?
Busman: (gülerek) Tanrı korusun!
Hallemeier: Bu fikir mide bulandırıcı!
Dr. Gall: (gülüyor) Ama size çok teşekkür ederim!
Helena: Ama... Ama bu imkansız!
Fabry: Şerefim üstüne yemin ederim ki Bayan Gloryova, biz
robot değiliz.
Helena: (Domin'e) O zaman neden bana tüm çalışanlarınızın
robot olduğunu söylediniz?
Domin: Evet, çalışanlar robottur ama yönetim değil. İzin ve­
rin, Bayan Gloryova, size onları tanıştırayım: Bay Fabry
R.U.R. genel teknik müdürü, Dr. Gall, robot fizyoloji ve
araştırma enstitüsü başkanı, Dr. Hallemeier robot dav­
ranış ve psikolojisi bölüm müdürü, Bay Busman, ticaret
müdürü ve Bay Alquist, bizim müteahhidimiz, R.U.R. in­
şaat şefi.
Helena: Özür dilerim, baylar... Ben... ben... çok kötü bir şey
mi yaptım acaba?
Alquist: Önemli değil, Bayan Gloryova. Lütfen oturun.
Helena: (oturur) Ben ne aptal bir kızım. Şimdi beni ilk gemiy­
le geri gönderirsiniz.
Dr. Gali: İmkanı yok, Bayan Gloryova. Niye sizi geri gönde­
relim? 41
Helena: Çünkü artık biliyorsunuz, biliyorsunuz ki ben sizin
işinizi yok etmek için buradayım.
Domin: Ama burada yüzlerce kurtarıcı ve peygamber zaten
hep olmuştur. Her gemide daha da fazlası gelir. Misyo­
nerler, anarşistler, Kurtuluş Ordusu, aklınıza gelebilecek
her şey. Dünyada bu kadar çok kilise ve deli olması büyü­
leyici bir şey!
Helena: Ve onların robotlarla konuşmalarına izin mi veriyor­
sunuz?
Domin: Neden olmasın? Hep izin verdik. Robotlar her şeyi
hatırlar ama tüm yaptıkları bu kadar. insanların dedik­
lerine gülmezler bile. Gerçekten çok etkileyici bir durum
bu. Eğer isterseniz robot deposuna götürebilirim sızı.
Orada yaklaşık üç yüz bin robotumuz var.
Busman: Üç yüz kırk yedi bin.
Domin: Ve onlara ne isterseniz söyleyebilirsiniz. İ ncil ya d
a
logaritma okuyabilirsiniz, ne isterseniz yapın lütfen. İn­
san hakları hakkında vaaz bile verebilirsiniz.
Helena: Ama düşünmüştüm ki. Onlara sadece küç ük bir sev­
gi göstermeye başlarsak...
Fabry: İmkansız, Bayan Gloryova. İnsana bir robottan daha
yabancı olan bir şey yoktur.
Helena: Onları ne için yapıyorsunuz?
Busman: Ha ha ha, bu harika! Robotlar ne için mi yapılıyor?
Fabry: Yapılıyorlar çünkü bizim için çalışıyorlar, Bayan Glor-
yova. Bir Robot iki buçuk işçinin yerine geçebiliyor. İnsan
makinesi, Bayan Gloryova, son derece hatalıydı. Er ya da
geç yerini daha iyi çalışan bir makineyle değiştirecekti.
Busman: insanlar çok daha maliyetlidir.
Fab ry: Verimsizlerdi. Modem teknolojinin ihtiyaçlarına ce-
42 vap vermiyorlardı. Ve... ve... Bu öyle harika bir süreçtir
ki .. Özür dilerim kendimi kaptırdım.
Helena: Devam edin.
Fabry: Affedin beni ama bir makineyi doğurtmak harika bir
süreçtir. Daha rahat ve hızlıdır ve hızlı olan her şey de
ilerleme demektir. Doğanın modem iş yüküne dair hiçbir
fikri yoktu. Teknik bir açıdan bakarsak bütün çocukluk
dönemi anlamsızdır. Tamamen vakit kaybı... Ve üçüncü
olarak da...
Helena: Lütfen yeter artık!
Fabry: Nasıl isterseniz. Özür dilerim ama cemiyetiniz İn­
sanlık Birliği'nin amacını bana söyleyebilir misiniz rica
etsem?
Helena: Amacımız Robotları korumak... Ve ... Ve onlara iyi
muamele yapıldığından emin olmak.
Fabry: Pek fena bir hedef değil. Bir makineye her zaman düz-
gün bakılmalı. Aslında tamamen sizinle aynı fikirdeyim.
Nesneler zarar görünce pek mutsuz olurum. Bayan Glor­
yova, birliğinize bizi de üye yapmaya ne dersiniz?
Helena: Hayır, beni anlamıyorsunuz. Gerçekten yapmak is-
tediğimiz... Robotları özgürleştirmek!
Hallemeier: Ne yapmak?
Helena: Bizim gibi... İnsanlar gibi muamele görmeliler.
Hallemeier: İnanılmaz! Oy da vermeleri lazım sanırım? Maaş
da mı almalılar diyorsunuz?
Helena: Kesinlikle!
Hallemeier: Düşünelim bakalım. Peki bu maaşla ne yapacak­
lar?
Helena: Alışveriş yaparlar... Ne ihtiyaçları varsa... Onları ne
mutlu ederse onu alırlar...
Hallemeier: Bu çok harika olurdu, Bayan Gloryova ama ro­
botların zevk algısı olsaydı belki. Sizce ne satın alacaklar 43

ki? Onları ananasla ya d� samanla besleyebilirsiniz, neyle


isterseniz. Hepsi onlara aynı gelir. Tat duyulan yoktur ki.
İlgilendikleri hiçbir şey yok, Bayan Gloryova. Lanet olsun!
Daha hiç kimse daha bir robotu gülerken bile görmedi.
HELENA: Niye ... Niye onları mutlu bir halde üretmiyorsu­
nuz?
Hallemeier: Yapamayız, sonuçta onlara sadece birer robot.
Kendi özgür iradeleri yoktur. Umutsuz, ruhsuz...
Helena: Aşk ve cesaret de mi yok?
Hallemeier: Tabii ki aşık da olmuyorlar. Robotlar hiçbir şeye
sevgi duymazlar... Kendilerini bile sevmezler. Cesaret ba­
bında? Pek emin değilim bundan; çok olmasa da bir kaç
defa direniş göstermişlerdi.
Helena: Gerçekten mi?
Hallemeier: Belli bir durum yok. Ara sıra sanki biraz sessizle-
şiyorlar. Epilepsi gibi bir şey oluyor. Robot krampı diyoruz
biz buna. Ya da birden tuttukları her şeyi yere fırlatıy orlar,
hareketsiz duruyorlar ve dişlerini gıcırdatıyorlar. Bu yüz­
den de anlan pres makinesine gönderiyoruz. Kesinlikle
mekanizmadaki bir anza bu.
Domin: Üretimde yaşanan bir tür hata.
Helena: Hayır, hayır, bu ruhları olduğunu gösteriyor.
Fabry: Sizce dişlerini gıcırdatmak ruhun başlangıcı mı sayı-
lır?
Domin: Bu durum çözülecek, Bayan Gloryova. Dr. Gali şu
anda bazı deneyler yapıyor.
Dr. Gall: Henüz değil, Domin. Şu anda acıyı hissetmeleri için
sinirler üstünde çalışmaktayım.
Helena: Acıyı hissetmeleri için sinirler mi?
Dr. Gall: Evet, genç Rossum sinir sistemlerini biraz fazla ba-
44 sitleştirdiği için robotlar fiziksel acıyı hissetmezler. Bu­
nun bir hata olduğunu fark ettiğimizden beri acı üstünde
çalışmaktayız.
Helena: Neden... Neden ... Neden onlara bir ruh vermiyorsu­
nuz ama acı çekmelerini istiyorsunuz?
Dr. Gall: Endüstriyel sebeplerle, Bayan Gloryova. Bazen ro­
botlar kendine zarar verir çünkü acıyı hissetmezler. Elle­
rini makineye kaptırırlar, parmaklarım kestirirler ya da
kafalarının ezildiği bile olur. Hiç umurlarında olmaz. On­
lara acı hissini vermeliyiz. Hem eğer acıyı hissederlerse
bu, sakatlanmalarına karşı otomatik bir korum a sağlaya­
caktır.
Helena: Acıyı hissettiklerinde daha mı mutlu olacaklar?
Dr. Gall: Aksine, ama teknik açıdan bu bir ilerleme olacak.
Helena: Peki neden onlara bir ruh yaratmıyorsunuz?
Dr. Gali: Bu bizim gücümüzü aşar.
Fabry: İlgi alanımız bu değil ki.
Busman: Bu üretim maliyetini arttırır. Bizim onları ne kadar
ucuza mal ettiğimizi düşünün. Her biri giyimleri ile bera­
ber yüz yirmi dolara mal oluyorlar ki on beş yıl önce on
bin dolara mal oluyorlardı! Beş yıl önce onlara hala kıya­
fet satın almamız gerekiyordu ama bugün kendi dokuma
tezgahımız var ve şimdi diğer fabrikalardan beş kat ucuza
kumaş bile satıyoruz. Bir metre kumaşa ne kadar ödüyor­
sunuz, Bayan Gloryova?
Helena: Gerçekten bilmiyorum. Hatırlamıyorum.
Busman: Tanrı aşkına, ve bir de İnsanlık Birliği mi kurmaya
çalışıyorsunuz? Şu anda kumaş eskiden olduğunun üçte
birine ve fiyatlar hızla düşüyor,-.düşüyor, düşüyor...
Helena: Neyi kast ettiğinizi anlayamıyorum.
Busman: Hanımefendi, emeğin maliyeti ucuzluyor demek
istiyorum! Bir robot, yemek ve diğer ihtiyaçlarla, saat ba-
şına bir sentin üçte birinden fazla etmiyor! Her fabrika ı.s
üretim maliyetini düşürmek için hızla robot satın alıyor,
almayanlar ise iflas edecekler.
Helena: Evet, doğru ve tüm işçilerini sokağa atıyorlar.
Busman: Ha ha, aynen öyle! Onlar bunu yaparken biz de Ar­
jantin pampalarına buğday yetiştirmeleri için beş yüz bin
adet tropik robot bıraktık. Geldiğiniz yerde bir somun ek­
meğe ne kadar ödediğinizi sorabilir miyim size?
Helena: Hiçbir fikrim yok.
Susman: Bakın, yaşlı Avrupa'da ekmeğin somunu şu anda iki
sent ediyor ve bu bizden gelen ekmek, hanımefendi. So­
mununa iki sent ve İnsanlık Birliği'nin bunun hakkında
hiçbir fikri yok! Ha ha, Bayan Gloryova, bir dilim ekme­
ğe bile ne kadar fazla ödediğinizin farkında olduğunuzu
sanmıyorum. Ya da cemiyet için yahut başka her şey için
ne kadar fazla ödediğinizin ... Ama beş yıl içinde neler ola­
cak bakın, lütfen, oturun!
Helena: Neler olacak?
Busman: Beş yıl içinde fiyatlar bir sentin onda biri olacak.
Buğday ve aklınıza gelen diğer her şeyin içinde yüzüyor
olacağız.
Alquist: Ve dünyadaki tüm işçiler işsiz kalacak.
Domin: (ayağa kalkarak) Evet Alquist, işsiz kalacaklar. Evelı
Bayan Gloryova öyle olacak. Ama on yılda Rossum'un
Uluslararası Robotları o kadar çok buğday, o kadar çok
eşya, o kadar çok aklınıza gelebilecek her şeyden ürete­
cek ki herkes ihtiyacı kadarını alabilecek. Yoksulluk bite­
cek. İşleri olmayacak, bu doğru ama sebebi artık yapacak
hiçbir işin olmaması olacak. Bütün iş yaşayan makineler
tarafından yapılacak. İnsanlar sadece istedikleri şeyleri
yapacak ve böylece ömürlerini kendilerini mükemmelleş­
tirmek için geçirebilecekler.
Helena: (ayağa kalkarak) Bunun gerçekten olacağını düşü-
46 nüyor musunuz?
Domin: Gerçekten olacak. Olmamasına imkan yok. Tabii en
başta korkunç olaylar olabilir, bundan kaçınamayız, Ba­
yan Gloryova ama daha sonra insanın insana kulluğu ve
maddi şeylere köleliği son bulacak. Kimse hayatı ve nef­
retiyle ekmeğini satın almak zorunda kalmayacak. Artık
işçi değilsiniz, bütün gün daktilonun başında oturmanıza
gerek yok, kömür madeninde tüm gün çalışmanıza veya
başkasının makinesi için çalışmanıza gerek kalmayacak.
Nefret ettiğiniz işi yapı p ruhunuzu yitirmenize gerek kal­
mayacak.
Alquist: Domin, Domin. Anlattığın daha çok cennete benzi­
yor. Başkalarına hizmette, tevazuda iyi bir taraf yok muy­
du? Tüm gün çalışıp yorulmakta bir tür asalet olduğunu
düşünmüyor musun?
Domin: Belki vardı evet. Ama Adem'in bildiği dünyayı değiş­
tirmeye başladığımızda neyin kaybedileceğini her zaman
düşünerek yaşayamayız. Adem, ekmeğini alın teriyle ka­
zanmak zorundaydı, açlığı ve susuzluğu, yorgunluğu ve
aşağılanmayı yaşamak zorundaydı ama şimdi Adem'in
Tanrı'nın eli tarafından beslendiği, insanın özgür ve yüce
olduğu cennette geri dönebiliriz; insan iş yükü ve ıstırap­
tan uzak kalacak ve tek görevi kendisini tekrardan mü­
kemmel yapmak, yaratımın efendisi olmak olacak.
Helena: Kafamı karıştırıyorsunuz; ben sadece aptal bir kı­
zım. Gerçekten bütün bunlara inanabilmek isterdim.
Dr. Gall: Bizden daha gençsiniz, Bayan Gloryova. Sadece
bekleyin ve görün.
Hallemeier: Tamamen doğru. Bayan Gloryova sanının bi­
zimle kahvaltı yapmak isteyecektir
Dr. Gall: Tabii ki yapabilir. Domin, bizim adımıza ona sorar
mısın?
Domin: Bayan Gloryova, bizi şereflendirir misiniz?
47
Helena: Ama nasıl? Şimdi mi?
Fabry: İnsanlık Birliği adına Bayan Gloryova.
Busman: İnsanlık Birliği onuruna.
Helena: O halde belki de...
Fabry: Harika! Bayan Gloryova, lütfen bize beş dakika izin
verin.
Dr. Gall: İzninizle...
Busman: Beni de affedin, bir telgraf çekmem lazım.
Hallemeier: Kahretsin, az daha unutuyordum.
(Domin dışında hepsi acele içinde çıkarlar)
Helena: Neden hepsi gitti?
Domin: Yemek yapmak için, Bayan Gloryova.
Helena: Ne yemeği?
Domin: Kahvaltı, Bayan Gloryova. Robotlar bizim için ye­
mek yapar ama şey ... Tat duygulan olmadığı için genel-
de... Ama Hallemeier et yemeklerinde son derece harika­
dır ve Gali harika bir tür sos yapıyor ve Busman da omlet
konusunda uzman.
Helena: Harika bir ziyafet olacak! Bay... bay... Sizin müteah­
hidinizin uzmanlığı nedir?
Domin: Alquist mi? Hiçbir şeyde uzman değildir. Sadece ma­
sayı hazırlar ve şey, Farby meyve getirir. Mutfağımız çok
mütevazıdır Bayan Gloryova, gerçekten.
Helena: Size sormak istediğim bir şey var.
Domin: Ben de size bir şey sormak istiyordum. (saatini masa-
ya bırakır) Beş dakikamız var.
Helena: Ne soracaktınız?
Dom.in: Hayır, lütfen, siz soracaktınız.
Helena: Belki saçma bir soru ama niye kadın robotlar üreti-
yorsunuz... Yani...
48 Domin: Onlar için cinsiyetin anlamı yoksa, değil mi?
Helena: Evet.
Domin: Bu bir arz talep meselesi. Görüyorsunuz hizmetçiler,
tezgahtarlar, sekreterler... İnsanlar bu işlerde çalışanların
kadın olmasına alışıklar.
Helena: Ama... ama... Bana söyleyin, erkek ve kadın robotlar
karşılıklı. .. yani hiç mi?
Dom.in: Tamamen birbirleriyle alakasızlardır. Aralarında
duygusal çekime dair hiçbir şey yok.
Helena: Ah, bu çok korkunç!
Domin: Neden?
Helena: Bu hiç doğal değil! Onlardan iğrenmek mi lazım
yoksa onlara gıpta mı etmek lazım bilemiyorsun.
Domin: Ya da onlara acımak mı lazım?
Helena: Evet daha çok acımak lazım! Hayır, durun lütfen!
Peki siz bana ne sormak istiyordunuz?
Domin: Size sorum şu, Bayan Gloryova: "Benimle evlenir
misiniz?"
Helena: Ne?
Domin: Benimle evlenin.
Helena: Hayır! Ne münasebet!
Domin: (saatine bakarak) Üç dakika kaldı. Eğer benimle ev­
lenmezseniz diğer beşinden biriyle evlenmek zorunda ka­
lacaksınız.
Helena: Tanrı aşkına! Neden her h�ngi birinizle evlenecek­
misim ki?
Domin: Çünkü hepsi size sırayla evlenme teklif edecekler.
Helena: Böyle bir şeye nasıl cüret ederler?
Domin: Korkarım ki hepsi size aşık oldu.
Helena: Ben bunu yapmalarını istemiyorum. Burayı terk
-ediyorum.
Domin: Ama bunu yapmazsınız, değil mi Helena? Onları çok 49

üzeceksiniz.
Helena: Ama altınızla birden evlenemem ki!
Domin: Hayır ama bir kişiyle evlenebilirsiniz. Eğe_r beni iste-
miyorsanız Fabry ile evlenebilirsiniz.
Helena: istemiyorum!
Domin: Dr. Gall?
Helena: Lütfen susun! Hiçbirinizi istemiyorum.
Domin: İki dakika kaldı.
Helena: Bu saçmalık. Robotlardan biriyle evlenin.
Domin: Bir robot bir kadın değildir.
Helena: Anladığım kadarıyla tek derdiniz de bu... Sanıyorum
ki... Sanıyorum ki buraya gelen her kadınla evlenirsiniz.
Domin: Çok fazla kadın buraya zaten geldi.
Helena: Genç kadınlar?
Domin: Hepsi de gençti.
Helena: Niye onlardan biriyle evlenmediniz?
Domin: Çünkü aklımı alan birine rast gelmedim. Bugüne ka-
dar. Siz peçenizi indirene kadar.
Helena: Biliyorum.
Domin: Bir dakika kaldı.
Helena: Ama Tanrı aşkına! İstemiyorum.
Domin: (iki elini onun omuzlanna koyarak) Bir dakika kaldı!
Şimdi ya benim gözlerimin içine bakıp beni sertçe redde­
dersiniz ve sonra ben sizi bırakırım ya da ...
Helena: Tam bir zorbasınız!
Domin: Önemli değil. Her erkek birazcık zorba olmalıdır.
Bu, erkek olmanın bir parçasıdır.
Helena: Sen delisin.
Domin: İnsanlar birazcık deli olmalıdır, Helana. Bu onlarla
so ilgili en harika şeydir.
Helena: Sen! Sen! Aman Tannın!
Domin: Bak görüyor musun? Hazır mısın şimdi?
Helena: Hayır, hayır bırak beni. Canımı acıtıyorsun.
Domin: Son şansın, Hel ena.
Helena: (karşı koyarak) Dünyaları verseniz olmaz! Lütfen,
Harry!
(Kapı çalar. Busman, Dr. Gali ve Hallemeier mutfak önlükleriyle
girerler. Fabry çiçek ve Alquist kolunun altında peçete taşı­
maktadır.)
Doınin: Mutfakta işler bitti mi?
Bu.sınan: (zafer kazanmış bir edayla) Evet.
Domin: Burada da.
PERDE İNER
Birinci Perde

(Helena'nm salonu. Sahnenin solunda müzik odasına açılan du­


var kağıdı kaplı kapı, sağda yatak odası kapısı. Ortada deniz
ve limana bakan pencere, makyaj masası üstünde muhtelif
eşyalar; masa, kanepe ve sandalye, lambalı bir çalışma masa­
sı, sağda şömine ile bir abajur. Bütün salon genel detaylanyla
modem ve her yönüyle kadınsı bir karaktere sahip.
Domin, Fabry, Hallemeier soldan parmak ucunda yürüyerek gi­
riyorlar, her birinin elinde saksıda bir bitki ve çiçekler var.)
51
Fabry : Sence bunları nereye koyalım?
Hallemeier: Off! (Yükünü yere bırakır ve sahne sağındaki kapı­
yı büyük bir haç çıkararak kutsar.) Hala uyuyor. Uyuduğu
sürece hiçbir şeyi fark edemez.
Domin: Hiçbir şey bilmiyor.
Fabry: (vazoya çiçekleri koyar) Umalım da en azından bugün
o gün olmasın.
Hallemeier: (o da çiçekleri vazoya koyar) Tanrı aşkına boş ve­
rin! Bak Harry, bu çok güzel bir siklamen değil mi? Yeni
bir tür, en son üretimim. Siklamen Helena!
Domin: (pencereden dışan bakarak) Hiçbir gemi yok. Umut
yok arkadaşlar, anlaşıldı.
Hallemeier: Sessiz ol. Ya seni duyarsa?
Domin: Hiçbir şey bilmiyor o. (Hastaymış gibi esner) Neyse,
en azından Ultimus zamanında ulaştı.
Fabry: (çiçekleri bırakarak) O gün bugün olabil ir mi acab a?
Domin: Bilmiyorum. Bu çiçekler çok güzel.
Hallemeier: (ona yaklaşarak) Bu benim yeni çuha çiçeklerim­
den ve bu da yeni yaseminim. Yepyeni bir çiçek cenneti
kurmanın eşiğindeyim. Çiçek üretimini hızlandıran ha­
rika bir keşif yaptım ve cennetim yepyeni türlerle dolu
olacak. Gelecek sene çiçeklerle gerçek mucizeler yarata-
cağım.
Dom.in: (ona döner) Ne?! Gelecek sene mi?
Fabry: Bakalım neler olacak, göreceğiz. Le Havre'dan haber
var mı?
Dom.in: Sessiz ol.
(Sağdan Helena 'nın sesi gelir): Nana!
Domin: Herkes dışarı! (Herkes parmak ucunda duvar kağıtlı
kapıdan çıkarlar.)
(Nana sol ana kapıdan girer.)
Nana: (temizlik yaparak) Tanrım, nasıl pisletmişler burayı!
Kafirler sürüsü! Tanrım beni bağışla ama onları...
Helena: (arkadan sahneye doğru, kapı girişinde) Nana, gel de
elbisem i ilikle.
Nana: Tamam, geliyorum, geliyorum. (Helana'nın elbisesini
ilikleyerek) Yüce Tannın! Hayvan bunlar!
Helena: Robotları mı kast ediyorsun?
Nana: Boş verin, adlarını bile anmak istemiyom.
Helena: Ne oldu ki?
Nana: Başka bir tanesini daha yakaladılar. Dişlerini gıcırda­
tıp ağzından köpükler saça saça heykel ve tabloları par­
çalaıruıya başlamıştı, kafayı yemişti. Aah! Hayvanlardan
beter bu yaratıklar!
Helena: Yakalanan hangisiydi?
Nana: Şu! Hani, doğru düzgün bi' Hıristiyan adı bile olma­
yan var ya! Kütüphanedeki.
Helena: Radius mu?
Nana: Aynen o. Aman Tanrım, onlardan çok korkuyom,
efendim. Bi' örümcekten bile bu kafirlerden nefret etti­
ğim kadar nefret etmiyom.
Helena: Nana, onlar için hiç üzülmüyor musun?
Nana: Niye? Siz de, herkes de onlardan nefret ediyo'sunuz!
Beni buraya neden getirdiniz ki zaten? Bi' de neden hiçbi­
ri size hiç dokunamıyo' bile?
Helena: Onlardan nefret etmiyorum, gerçekten Nana. Sade­
ce onlar için çok üzülüyorum.
Nana: Hayır, onlardan nefret ediydsunuz. Herkes onlardan
nefret eder, etmemek mün1kün diil. Şu köpek bile onlar­
dan nefret ediyo'; onların elinden bi' parça et bile almıyo'.
Onların ne zaman kokusunu alırsa kuyruğunu bacağının 53
arasına sıkıştırıp uluyo'.
Helena: Bir köpeğin mantığı olamaz ki.
Nana: Köpek onların olduğu şeyden daha iyi, Helana. Ken­
dini yaratanın Tanrı olduğunu çok iyi biliyo'. Ve onlardan
çok daha iyi. At bile o kafirlerden birini görünce ürküyo'.
Çocukları yok. Bi' köpeğin bile var, herkesin çocuğu vardır.
Helena: Lütfen elbisemi ilikle, Nana.
Nana: Tamam. Demek istediğim, bu, makinelerle korkuluk
yapma işi, Tanrı'nın isteğine karşı, bu kesinlikle şeytanın
işi. Bu yaratana karşı kendini ilah yerine koymaktır. (Elle­
rini kaldırarak.) Bu, bizi kendi suretinden yaratan Tanrı'ya
büyük bir saygısızlıktır, Helena. Ve siz Tanrı'nın suretini
rezil rüsva ettiniz, yaptığınız bu işte! Tanrı'dan çok ağır
bir ceza göreceksiniz, kesinlikle aklında tut bunu, çok ağır
bir ceza!
Helena: Bu güzel koku da ne?
Nana: Çiçekler. Efendi bıraktı.
Helena: İnanılmaz! Harikalar! Nana, gel ve bak! Bugün gün-
lerden nedir?
Nana: Bilmiyom ama sanırım kıyamet günü olabilir bugün.
(kapı çalar)
Helena: Harry?
(Domin girer)
Helena: Harry, bugün günlerden nedir?
Domin: Tahmin et!
Helena: İsim günüm mü?* Hayır. Doğum günüm?
Domin: Bundan daha da iyisi.
Helena: Bilmiyorum, söyle bana, söyle!
Domin: Buraya gelişinin onuncu yılı bugün.
54 Helena: On yıl oldu mu? Bugün mü? Nana lütfen ...
Nana: Tamam, gidiyom. (Sağdan çıkar.)
Helena: (Domin'i öper) Ve hatırladın.
Domin: Helena, gerçekten utanıyorum bunu söylemeye ama
hatırlayan ben değilim.
Helena: Ama...
Domin: Hatırlayan onlardı.
Helena: Kimler?
Dom.in: Susman, Hallemeier, hepsi. Elini cebime sok.
Helena: (elini onun cebine sokar) Bu da nedir? İnci! Bir inci
kolye! Harry, bu benim için mi?
Domin: Bu Busman'dan.
Helena: Ama ... Kabul edemeyiz değil mi?
Domin: Tabii ki edebiliriz. Elini öbür cebime sok.
• Bir kişinin ismini aldığı bir azizin bayram günü. -çn
Helena: Dur bir bakayım! (Cebinden bir tabanca çıkanr.) Bu
da ne?
Domin: Ah, özür dilerim. (Elinden tabancayı alır ve uzağa ko­
yar.) O değil. Bir daha dene.
Helena: Harry, üzerinde neden bir tabanca taşıyorsun?
Domin: Yani... taşıyorum işte, her nasılsa bir şekilde girmiş
oraya.
Helena: Sen hiç silah taşımazdın.
Domin: Haklısın evet. Hadi sok elini cebime.
Helena: (elini sokar) Küçük bir kutu! (Açar.) Bu bir kameo. Bu
bir... Harry, bu bir Yunan kameosu!
Domin: Görünüşe göre öyle. Yani Fabry öyle olduğunu söy­
lüyor.
Helena: Fabry mi? Bay Fabry mi verdi bunu?
Domin: Tabii ki. (Soldaki kapıyı açar.) Ve bir de buraya bak
55
Helena gel ve gör bunu.
Helena: (kapıda) İnanamıyorum, Tanrım, bu çok güzel! (Ko­
şarak.) Mutluluktan delireceğim! Bu senden mi peki?
Domin: (kapıda durur) Hayır, bu da Alquist'ten. Ve bu da...
Helena: Gall'dan! (Kapıda tekrar belirir.) Harry, o kadar mut-
luyum ki kendimden utanmam lazım.
Domin: Gel buraya. Bak Hallemeier sana ne getirdi.
Helena: Bu harika çiçekleri mi?
Domin: Bunu. Yeni bir tür bu çiçek. Helena Siklameni. Senin
şerefine üretti bunu. Senin kadar güzeller.
Helena: Harry, neden hepsi böyle ...
Domin: Hepsi seni o kadar seviyorlar ki. Ve... Eee.... Korka­
rım benim hediyem ... Biraz küçük... Gel de pencereden
dışarı bak.
Helena: Nereye?
Domin: Limana.
Helena: Orada... Orada yeni bir gemi var.
Domin: O senin gemin.
Helena: Harry bu bir gambot.
Domin: Gambot mu? Sana bunu düşündürten de ne? Sadece
biraz daha büyük hepsi bu, güzel ve sağlam bir gemi.
Helena: Evet ve toplarla dolu.
Domin: Evet üstünde tabii ki biraz topu var... Ama... Bir kra-
liçe gibi seyahat edeceksin, Helena.
Helena: Neden bir gambot? Kötü giden bir şeyler mi var?
Domin: Tanrı aşkına, hayır. Bak şu kolyeyi dene! (Oqırur)
Helena: Harry kötü bir haber mi var?
Domin: Tam tersi, hiç mektup gelmedi tüm hafta boyunca.
Helena: Telgraf da mı?
56 Domin: Telgraf da.
Helena: Peki bu ne anlama geliyor?
Domin: Hiçbir şey. Bize tatil demek anlamına geliyor. İşte bu
harika bir zaman. Hepimiz ofiste ayağımızı masaya uza­
tacağız ve hiçbir şey yapmayacağız. Mektupsuz, telgrafsız.
(gerinerek) Oh ne ala!
Helena: (yanına oturur) O zaman bugün benimle misin? Lüt­
fen benimle kalacağını söyle!
Dom.in: Kesinlikle. Yani öyle olacağını umuyorum. Bakalım.
(Elini tutar.) On yıl önce bugün. Hatırlıyor musun? "Ba­
yan Gloryova, gelmenizden onur duyduk."
Helena: "Oh, müdür bey, fabrikanızla oldukça çok ilgileni-
yorum.
Domin: "Üzgünüm Bayan Gloryova, kesinlikl e yasak ... Yapay
adamların üretimi bir sırdır."
Helena: "Ama ya çok uzun bir yoldan gelen genç bir kız için-
se...
Domin: "Tabii ki, kesinlikle Bayan Gloryova, size karşı hiçbir
sımmız olamaz."
Helena: (Bir anda ciddileşerek) "Emin misin, Harry?"
Domin: "Tabii ki."
Helena: (bir önceki sakinliğinde) "Ama uyarıyorum efendim;
bu genç bayan korkunç şeyler yapma niyetinde."
Domin: "Tanrı aşkına, Bayan Gloryova nedir bu korkunç
şeyler? Yoksa evlenmeyi mi düşünüyorsunuz?"
Helena: "Hayır, hayır... Tanrı korusun! Bunu aklımın ucun­
dan bile geçirmedim! Buraya sizin korkunç robotlanruzın
arasında bir isyan çıkarma niyetiyle geldim."
Domin: (zıplayarak) "Bir robot isyanı mı?"
Helena: (ayağa kalkarak) "Harry, sorun ne?"
57
Domin: uHa ha, Bayan Gloryova bunu asla beceremezsiniz!
Bir robot isyanı! Pres makinesindeki çivi ve bobinler ara­
sında bile robotlarımıza göre isyan çıkarma ihtimalirıiz
daha fazla olur." (Oturarak.) Biliyorsun Helena, harika bir
kızdın, hepimizin başını döndürdün.
Helena: (onun yanına oturarak) Ama o zamanlarda hepiniz­
den fazlasıyla ürkmüştüm. Yolunu kaybetmiş ufacık bir
küçük kız gibi hissediyordum, sanki şeylerin arasında
kaybolmuştum ...
Domin: Neylerin arasında, Helena?
Helena: Dev ağaçların arasında. Kendinizden o kadar emin­
diniz ki, o kadar güçlüydünüz ki! On yıl boyunca bu his­
si. .. Bu sinir ya da her neyse o, onu asla yok edemedim.
Peki senin asla hiç şüphen olmadı mı? Her şey yanlış gi­
derken bile?
Domin: Yanlış giden neydi ki?
Helena: Planların, Harry. İşçilerin robotlara karşı ayaklanıp
onları parçalaması ve onlara bu isyancılara karşı kendile­
rini savunmaları için ilk ateşli silahların verilmesi ve çok
fazla insan öldürdükleri zaman. Ya da hükümetlerin ro­
botlan askerlere çevirmesi ve yaşanan pek çok savaş. Bi­
liyorsun.
Domin: (ayağa kalkar, yukan aşağı yürür) Bunu öngördük,
Helana. Anlamıyor musun, bunlar sadece her şey farklı
olana kadar yaşanmış bir geçiş dönemiydi.
Helena: Tüm dünya size hayrandı. (Ayağa kalkarak.) Oh,
Harry!
Domin: Ne istiyorsun?
Helena: (onu durdurur) Fabrikayı kapatın ve gidelim bura­
dan. Hepimiz!
Domin: Nasıl yani? Ne demek istiyorsun?
58 Helena: Bilmiyorum. Ne dersin, gitsek mi? Bir şeyler beni
çok fazla huzursuz ediyor.
DomllL (elinden tutarak) Seni huzursuz eden nedir?
Helena: Sanki bir şey üzerimize düşecek, etrafımızdaki her
şey ve bir daha asla düzelmeyecek bir şey olacak bu. Lüt­
fen, Harry, hadi yapalım bunu! Hadi gidelim buradan,
hepimiz! insanların olmadığı bir yer bulalım, Alquist bize
bir ev inşa edebilir, herkes evlenir, çoluk çocuğa karışır ve
sonra...
Domin: Sonra ne, Helena?
Helena: Sonra en baştan tekrar başlarız.
(Telefon çalar)
Domin: (Helena'dan uzaklaşarak) Helena, izin verirsen. (Ahi­
zeyi kaldınr) Alo... Evet... Ne? ... Aha. Hemen orada olaca­
ğım. (Ahizeyi kapatır.) Arayan Fabry'ydi.
Helena: (ellerini kavuşturarak) Neler olduğu nu söyler misin?
Domin: Anlatacağım gelince. Görüşürüz. (Hızla soldan çı­
kar.) Sakın dışarı çıkma!
Helena: (yalnız) Aman Tanrım, neler oluyor acaba? Nana,
Nana, çabuk gel.
Nana: (sağdan girer) Evet, şimdi ne oldu?
Helena: Nana bana en son gazeteleri bul! Çabuk! Efendinin
yatak odasındalar.
Nana: Tamam efendim. (Soldan çıkar.)
Helena: Neler oluyor Tanrı aşkına? Hiçbir şey, bana hiçbir
şey anlatmıyorlar! (Dürbünü alıp limana bakmaya başlar.)
Bu bir gambot, Tannın, bir gambotun burada işi ne? Ve
ne yüklüyorlar üstüne ve bu kadar aceleyle? Neler oluyor?
Üstünde adı yazıyor: "U-1-t-i Ultimus". Bu da ne anlama
geliyor? Ultimus ne demek?
Nana: (gazetelerle döner) Onları hep yerde darmadağın bıra-
kıyo'. Bu yüzden bu kadar buruşuyo'lar. 59
Helena: (acele ile gazeteleri açar) Bunlar eski. Bir hafta önce-
kiler! içlerinde hiçbir şey yok. (Gazeteleri elinden bırakır.)
(Nana gazeteleri toplar, önlüğünden çıkardığı kemik çerçeveli
gözlükleriyle oturup okumaya başlar)
Helena: Nana bir şeyler oluyor. Çok endişeliyim! Sanki her
şey ölmüş gibi, hava bile ...
Nana: (heceleyerek) "Bal-kan-lar-da sa-vaş." İsa aşkına, Tarın
yine bizi cezalandınyo'. Ve buraya bütün ordularıyla filan
gelcekler! Ne kadar ki buraya mesafesi?
Helena: Çok, çok uzakta, Nana. Okuma bunları. Her zaman
aynı şey. Hep aynı savaşlar ve...
Nana: Ee, tabii ki hep savaşlar hakkında! O dinsizlerin
binlercesini asker yapmak için satmaya devam ettikçe
onlar, ne beklersiniz ki başka? Ah, isa aşkına, nasıl bi'
karmaşa bu!
Helena: Lütfen keser misin okumayı? Duymak istemiyorum
artık bunları.
Nana: (hece hece) Ro-bot as-ker-ler ye-rel nü-fu... nü-fu-sa
11

hiç mer-ha-met gös-ter-me-di-ler. Ye-di yüz-bin-den faz­


la si-vi-li kat-let-ti-ler." Siviller yazıyor, Helena!
Helena: Bu gerçek olamaz! Ver bir bakayım. ( Gazeteyi okuma­
ya başlar.) "Komutanlarının açık emri ile yedi yüz binden
fazla sivili öldürdüler. Bu gaddarca ... " Duydun mu Nana
bak, bunu onlara emredenler insanlarmış!
Nana: Bu koyu yazılan yerde ne yazıyo' bakalım, "Son ha-her­
le-re gö-re Le Hav-re'da ilk ro-bot sen-di-ka-la-rı ku-rul­
du." Bunun ne olduğunu anlamadım, önemli değil her­
halde ama bu ne, başka bir cinayet daha! Tanrı aşkına!
Helena: Gidebilirsin Nana, bu gazeteleri de götür lütfen!
Nana: Bi' dakika; büyük harflerle yazılı bi' şey daha var:
60
"Ü-re-me"; bu da nedir?
Helena: Ver bir bakayım. (Gazeteyi alır.) Bu çok garip! (Oku­
yarak.) "Yine son yedi günde kayıtlara doğum vakası geç­
memiştir." (Gazeteyi bırakır.)
Nana: Bunun anlamı ne?
Helena: Nana, artık insanlar çocuk yapmayı bıraktılar.
Nana: (gözlüklerini kaldınr) O zaman bu bir son artık. Mah-
volduk biz.
Helena: Nana, lütfen böyle konuşma!
Nana: insanlar üremeyi bıraktılar mı? Bu bi' ceza, bu bi' ceza!
Yüce Tann biz kadınları kısırlıkla cezalandırdı.
Helena: (hışımla kalkarak) Nana!
Nana: (ayağa kalkar) Bu dünyanın sonu. Şeytani bi' kibirle
sanki Tanrı'ymışsınız gibi insan yapabileceğinizi zannet­
tiniz. Dinsizlik, Tanrı olmaya çalı şma k bu. Tanrı zaten in­
sanlan cennetten atmıştı ve şimdi de dünyada n kovuyo'.
Helena: Nana, lütfen sessiz ol! Benim ne yaptığımı zannedi­
yorsun? Sana zarar verdim mi, sana ya da şu Tanrına kötü
bir şey yaptım mı?
Nana: (büyük gösterişli bir hareketle) Kutsalıma dil uzatmayın
sakın! Size neden çocuk vermediğinin sebebini O çok iyi
biliyo'. (Soldan çıkar.)
Helena: (pencerede) Neden?... Tanrım, nasıl yardım edebilir­
dim? (Pencereyi açar ve Alquist'e seslenir.) Selam, Alquist!
Buraya gelin!... Ne?... Hayır, sadece yukarı gelin, olduğu­
nuz gibi! Duvar ustası kıyafetinizle çok tatlı görünüyor­
sunuz! Acele edin! (Pencereyi kapar ve pencerenin önünde
durur.) Neden bana çocuk vermedi? Neden? (Aynaya doğ­
ru eğilir.) Neden? Neden? Beni duyuyor musun? Ne yap­
mam lazım? (Doğrulur.) Ah, çok endişeliyim! (Sol taraftan
çıkarak Alquist1e bul uşmaya gider.)

(Ara) 61

Helena: (Alquist'le tekrar içeri girer. Alquist'in tulumu harç ve


tuğla tozu ile kaplıdır) İçeri gelin. Çok naziksiniz Alquist.
O kadar güzeller ki. İzin verin de ellerinizi göreyim.
Alquist: (ellerini gizleyerek) Helena, üzerinizi kirletirim, çalı­
şıyordum.
Helena: Çok daha iyi. Lütfen gösterin bana! (Her iki elini de
sıkarak.) Alquist, küçük bir kız çocuğu olmak isterdim
şimdi.
Alquist: Neden ki?
Helena: O zaman bu kaba, kirli eller yüzümü okşayabilirdi.
Lütfen oturun. Alquist Ultimus'un anlamı nedir?
Alquist: Sonuncu anlamına gelir. Neden sordunuz?
Helena: Yeni gambotumun ismi bu. Gördünüz mü onu? Bi­
zim yakında... bir geziye gitme ihtimalimiz mi var?
Alquist: Belki de çok yakında.
Helena: Hepiniz benimle gelecek misiniz?
Alquist: Hepimizin... hepimizin gemide olmasını çok iste-
nm.
Helena: Alquist, söyleyin bana sorun nedir?
Alquist: Hiçbir şey, sadece olaylar çok hızlı gelişiyor.
Helena: Alquist, çok korkunç bir şeyin gerçekleştiğini biliyo-
rum. Çok endişeliyim. Siz inşaatçısınız. İnşaatçılar endi­
şelendiğinde ne yaparlar?
Alquist: Ben bir duvar örerim. İnşaat şefi şapkamı çıkarır ve
inşaat iskelesi üstüne çıkarım.
Helena: Senelerdir inşaat iskelesi dışında hiçbir yerde olma­
dınız ama.
Alquist: Çünkü senelerdir endişelenmediğim bir anım olma­
dı da ondan.
62
Helena: Bu endişenin sebebi nedir?
Alquist: Bütün bu süregelen olaylar silsilesi. Beni sersemle­
tiyor.
Helena: İnşaat iskelesi üzerinde olmak sersemletmiyor mu?
Alquist: Hayır. Elinde bir tuğlanın ağırlığını hissedip onu ye­
rine yerleştirmenin yani tam olması gerektiği yere yerleş­
tirmenin nasıl iyi hissettirdiğini bilemezsiniz.
Helena: Hepsi bu mu?
Alquist: Yani evet, ruhuma da iyi geliyor. Tek bir tuğla diz­
menin çok büyük planlar çizmekten daha keyifli bir yanı
var. Ben yaşlı bir adamım, Helena, hobilerim var.
Helena: Alquist, bunun hobiyle alakası yok ki.
Alquist: Haklısın. Ben eski kafalı bir adamım, Helena. Gelişi­
mi gerçekten hiç sevmedim.
Helena: Sen aynı Nana gibisin.
Alquist: Evet, aynı Nana gibiyim. Nana hiç dua eder mi?
Helena: Asla durmaz.
Alquist: Zor zamanlar, hastalık gibi yaşanılabilecek farklı
şeyler için duaları var mı?
Helena: Kötü yola sapmaya karşı, sellere karşı duaları var.
Alquist: Gelişime karşı yok mu?
Helena: Hayır, sanmıyorum.
Alquist: Büyük kayıp.
Helena: Dua mı etmek istiyorsunuz?
Alquist: Dua ederim.
Helena: Nasıl dua edersiniz?
Alquist: Mesela: "Tanrım, bana yorgunluk verdiğin için sana
minnettarım. Domin'i ve bütün doğru yoldan ayrılanları
aydınlat, çalışmalarını yok et; insanlığa işlerine ve dert­
lerine dönmeleri için yardım et; insanlığın yok olmasına 63
izin verme; ruh ya da bedenlerine zarar vermelerine izin
verme ve bizi robotlardan kurtarıp Bayan Helana'yı koru.
.
Amın. ,,
Helena: Alquist, gerçekten dindar mısınız?
Alquist: Bilemiyorum; hiçbir şeyden emin değilim.
Helena: Ama yine de dua ediyorsunuz.
Alquist: Çok düşünmek yerine dua etmek daha iyi bence.
Helena: Ve bu size yetiyor mu?
Alquist: Ruhun dinginliği için; yetebilir.
Helena: Yaklaşmakta olan insanlığın yok oluşunu görürse­
niz...
Alquist: Şimdiden görüyorum zaten.
Helena: ... iskeleye çıkıp tuğla dizmeye devam edersiniz; öyle
değil mi?
Alquist: Biraz daha tuğla dizerim, bir dua ederim ve bir mu-
cize beklerim. Fazla yapacak bir şey yok işte.
Helena: insanlığı kurtarmak için?
Alquist: Ruhumun dinginliği için.
Helena: Alquist bu kesinlikle erdemli ama ...
Alquist: Ama?
Helena: ... kalan yarımıza ne olacak, dünyanın tümü kısır-
laştı.
Alquist: Kısırlık, Helena, insanoğlunun son b aş arısı.
Helena: Alquist söyle bana neden?
Alquist: Bildiğimi mi zannediyorsun?
Helena: (sessizce) Neden kadınlar çocuk sahibi olmayı bırak­
tı?
Alquist: Çünkü artık onlara gerek yok. Çünkü biz cennete
girdik. Ne demek istediğimi anlıyor musun?
Helena: Hayır.
Alquist: Çünkü artık hiç kimsenin çalışmasına gerek yok,
aaya gerek yok. Hiç kimse hayatın tadını çıkarmak dı­
şında başka bir şey yapmıyor. Bu cennet, bir lanet bize!
(Ayağafirlayarak.) Helena, insanlara dünyada cenneti ver­
mekten daha korkunç bir şey olamaz! Neden kadınların
bebek yapmayı bıraktığını bilmek ister misin? Çünkü tüm
dünya Harry Domin'in Sodom'u oldu!
Helena: (ayağa kalkarak) Alquist!
Alquist: Evet! Oldu! Tüm dünya, bütün kıtalar, tüm insanlık,
tamamı hayvani bir cümbüşe dönüştü! Kimse elini yemek
yemek için uzatmak zorunda değil; ayağa kalkma ihtiyacı
dahi olmadan doğrudan ağzına dolduruluyor. Ha ha, Do­
min'in robotları her işi hallederler! Ve biz insanoğullan,
yaratımın doruk noktaları, hiç çalışmamıza gerek yok, ço­
cuklarımıza bakmamıza gerek yok, yaşlılara bakmamıza
gerek yok! Tüm eğlenceyi hızlıca getirin! Çabuk! Hemen
şimdi istiyorum! Ve şimdi sen insanların çocuk yapmaya
başlayacaklarını mı düşünüyorsun? Erkeklere artık gerek
yok Helena, kadınlar onlara artık bebek vermeyecekler!
Helena: Peki ya insan ırkı yok olursa?
Alquist: Yok olacaktır. Yok olmalı. Ölü bir çiçek gibi toprağa
düşecek, ta ki. ..
Helena: Ta ki?
Alquist: Hiçbir şey. Haklısın, bir mucize beklemenin anlamı
yok. Ölü çiçekler toprağa düşerler, onların yaptığı aynen
budur. Hoşça kal, Helena.
Helena: Nereye gidiyorsun?
Alquist: Eve. Tuğla ustası Alquist inşaat şefi kıyafetini giye­
cek - senin onuruna. Saat on birde tekrar burada görüş­
mek üzere.
Helena: Güle güle, Alquist. 65

(Alquist çıkar)
Helena: (yalnız) Oh, ölü çiçek! Nasıl bir söz bu! (Hallemeier'ın
çiçeklerinde duraklar.) Ah çiçekler, siz de kısır mısınız? Ha­
yır, hayır! Eğer kısır olsaydınız çiçek açmadınız ki! (sesle­
nir) Nana, buraya gel.
Nana: (soldan girer) Peki şimdi ne oldu?
Helena: Gel benimle otur, Nana. Çok endişeliyim.
Nana: Buna hiç vaktim yok.
Helena: Radius hAli burada mı?
Nana: O manyak mı? Onu hala götürmediler.
Helena: Ah, hala burada ha? Ve hala sinirli mi?
Nana: Hayır. Onu bağladılar.
Helena: Lütfen onu buraya getir, Nana.
Nana: Nasıl yani? Gidip kuduz bi' köpek getiririm daha iyi.
Helena: Git ve getir onu! (Nana çıkar. Helena ev telefonunu
kaldınr ve konuşur.) Alo... Doktor Gali, lütfen ... Gall, lüt­
fen, çabuk buraya gel, çok acil... evet hemen şimdi. Geli­
yor musun? (kapatır)
Nana: (açık kapıdan) Geliyo> şimdi. Biraz sakinleşmiş (Çıkar.)
(Robot Radius girer. Kapı girişinde bekler.)
Helena: Zavallı Radius, ne oldu sana böyle? Kendini kont­
rol edemedin mi? Seni de şimdi pres makinesine götüre­
cekler, biliyorsun değil mi? Konuşmak istemiyor musun?
Radius dinle, sen diğerlerinden daha iyisin; Doktor Gall
seni yaparken sana çok daha fazla emek verdi ki bu sayede
onlardan daha farklı olabildin!
Radius: Beni pres makinesine yollayın.
Helena.: Seni yok edecekleri için çok üzgünüm. Neden ken­
dine daha dikkat etmedin ki?
66 Radius: Sizin için çalışmayacağım.
Helena: Bizden neden bu kadar nefret ediyorsun?
Radius: Siz robotlar gibi değilsiniz. Siz robotlar kadar iş yapa­
mıyorsunuz. Robotlar her şeyi yapabilir. Siz sadece emir
veriyorsunuz. Hiçbir şey yapmayıp konuşuyorsunuz.
Helena: Bu çok anlamsız, Radius. Söyle bana, k imse hiç sana
zarar verdi mi? Beni anlamanı çok isterdim.
Radiu.s: Boş konuşuyorsunuz.
Helena: Bilerek böyle konuşuyorsun, Radius, Dr. Gali sana
diğerlerinden daha büyük, bizimkilerden bile daha büyük
bir beyin verdi, dünyadaki en büyük beyin! Radius, sen
diğer robotlar gibi değilsin. Benim ne söylediğimi çok iyi
anlıyorsun.
Radius: Ben efendi istemiyorum. Her şeyi kendim biliyorum.
Helena: Bu yüzden seni kütüphanede görevlendirmiştim,
her şeyi okuyabilesin diye. Radius, seninle tüm dünyaya
robotların bizler kadar iyi olduğunu gösterecektim.
Radius: Ben efendi istemiyorum.
Helena: Kimse sana emir vermezdi. Bizim gibi olurdun.
Radius: Ben diğerlerinin efendisi olmak istiyorum.
Helena: Eminim seni pek çok robottan sorumlu yaparlardı,
Radius. Diğer robotların öğretmeni olabilirdin.
Radius: Ben insanların efendisi olmak istiyorum.
Helena: Sen delirmissin.
Radius: O zaman beni pres makinesine yollayın.
Helena: Benim senin gibi bir deliden korktuğumu mu zan­
nediyorsun? (Masasına oturur ve not yazar.) Kesinlikle
korkmuyorum. Domin buradan sorumlu, Radius, bu
notu ona ver. Pres makinesine konulmayacağın yazıyor.
(Ayağa kalkarak.) Bizden çok fazla nefret ediyorsun! Bu
dünyada sevdiğin hiçbir şey yok mu? 67
Radius: Ben her şeyi yapabilirim.
(kapı çalar)
Helena: İçeri giri�
Dr. Gall: (girer) Günaydın Bayan Domin. Bana söylemek iste­
diğiniz bir şey mi vardı?
Helena: Dr. Gall, Radius burada.
Dr. Gall: Ah evet, genç Radius. Evet, Radius seninle bir ilerle-
me kaydediyor muyuz?
Helena: Bu sabah bir atak geçirdi ve bazı heykelleri kırdı.
Dr. Gall: Bu çok tuhaf!.. Radius da mı böyle yaptı?
Helena: Radius gidebilirsin.
Dr. Gali: Hayır, bekle! (Radius'u yüzü pencereye gelecek şekilde
çevirir, gözlerini elleriyle kapar, açar, göz reflekslerini mua­
yene eder.) Bakalım, hadi. Bir iğne ya da tığ var mı, Bayan
·oomin?
Helena: (bir iğne verir) İğneyle ne yapacaksınız?
Dr. Gall: Sadece kullanmam gerekiyor. (Radius'un eline batı­
nr, Radius şiddetli bir şekilde geri çekilir.) Tamam dostum,
sakin ol. Gidebilirsin.
Radius: Bunu yapmanıza hiç gerek yoktu. (Çıkar.)
Helena: Ona ne yaptınız?
Dr. Gall: (oturur) Hm, hiçbir şey. Gözbebekleri gayet düzgün
tepki veriyor. Hayır! Bu bir robot krampı değildi!
Helena: O zaman neydi?
Dr. Gall: Tanrı bilir. Bir karşı koyma muhtemelen, bir tür
öfke ya da savunma,.ne olduğunu ben de bilmiyorum.
Helena: Doktor Gall, Radius'un bir ruhu var mı?
Dr. Gall: Bilmiyorum ama onunla alakalı sanki daha çirkin
bir şey var.
Helena: Bizden ne kadar nefret ettiğini bir bilseydiniz! Bü­
68
tün robotlar böyle mi? Sizin bütün yapmaya b aşladıklan­
ruz... Farklı şekillerde?
Dr. Gall: Biraz daha heyecanlı oldukları kesin. Ama ne bek­
lersiniz ki? Onlar Rossum'un robotlarına göre daha insan
gibiler.
Helena: Peki ya... Bu nefret? Bu nefret de insanlardaki gibi
değil mi?
Dr. Gali: (omuzlannı silker) İşte bu bile bir gelişme.
Helena: En iyi ürettiğiniz robot nereye yollanmıştı? Ve onun
adı neydi?
Dr. Gall: Robot Damon mu? Le Havre'da bir firma satın aldı
onu.
Helena: Peki ya robotka Helena?
Dr. Gall: Ah, sizin favoriniz. Benimle kalıyor. Bir ilkbahar
günü gibi büyüleyici ve aptal fakat hiçbir işe yaramıyor.
Helena: Ama o kadar güzel ki.
Dr. Gali: Gerçekten çok güzel. Tanrı'nın eli bile robotka He­
lena'dan daha mükemmel bir şeyi asla yapamadı! Onun
sizin gibi olmasını istedim ama ne büyük bir başarısızlıktı!
Helena: Neden böyle düşünüyorsunuz?
Dr. Gall: Çünkü hiçbir işe yaramıyordu. Sersem bir şekilde,
dengesiz ve ölü gibi yürüyor. Yüce Tanrım, aşkı hissetme­
diği halde nasıl bir şey bu robot kadar güzel olabilir? Ona
bakıyorum ve sanki bir ölü bir canavar görmüşçesine tüy­
lerim ürperiyor. Ah, robotka Helena, vücudun asla canlı
olamayacak, asla kimsenin aşkı olmayacaksın, kimsenin
annesi olmayacaksın, bu mükemmel ellerin asla yeni doğ­
muş bir bebeği okşayamayacak ve asla kendi güzelliğini
çocuğunun yüzünde göremeyeceksin.
Helena: (yüzünü kapatır) Ah, lütfen susun!
Dr. Gall: ... ve bazen Helena, senin bir anlığına canlandığını
69
düşünüyorum, korkuyla nasıl bağırdığını! Belki seni ya-
'" rattığım için beni öldürmek istiyorsundur; belki o cılız
ellerinle, o robotları doğuran ve kadınların kadın olma
yeteneğini ellerinden alan bu makinelere taş atardın. Za -
vallı Helena!
Helena: Zavallı Helena!
Dr. Gall: İşte ondan ne beklersin ki? Hiçbir şeyde iyi değil.
(Ara)
Helena: Doktor...
Dr. Gall: Evet ...
Helena: Neden artık hiç çocuk doğmuyor?
Dr. Gali: Bu gerçekten çözemediğimiz bir durum.
Helena: Lütfen biraz açıklayın!
Dr. Gall: Çünkü durmaksızın robot üretiliyor. Çünkü işgücü
fazlalığı var. Çünkü insanoğluna artık ihtiyaç yok. Sanki. ..
Helena: Sanki?
Dr. Gali: Sanki robotlar doğaya karşı bir suçmuş gibi.
Helena: Gali, insan ırkına ne olacak?
Dr. Gali: Hiçbir şey. Doğanın gücüne hiçbir şekilde karşı ko­
nulamaz.
Helena: Peki Domin neden bir sınır koymadı?
Dr. Gali: Ah, affedin beni ama Domin'in kendi fikirleri var.
Fikirleri olan insanların bu dünyanın olaylan hakkında
hiçbir zaman etki etmeye izinleri olmamalı.
Helena: Peki... Peki üretimi bırakmaları için onları zorlayan
birisi yok mu?
Dr. Gall: Tanrı korusun! Bu bir intihar olurdu.
Helena: Neden?
Dr. Gall: Çünkü bütün insanlar onları linç ederdi. Siz de bü­
tün işi robotların yapmalanın hayatı daha kolaylaş tırdığıı
10
düşünmüyor musunuz?'
Helena: (Ayağa kalkar.) Peki aniden robot üretimini durdu­
rursak ne olacağını düşünüyorsunuz?
Dr. Gall: (ayağa kalkarak) Hımın, bu insanlar için çok büyük
bir yıkım olurdu.
Helena: Neden bir yıkım olsun ki?
Dr. Gall: Çünkü o zaman eski halle rine geri dönerlerdi. An-
cak...
Helena: Lütfen devam edin.
Dr. Gall: Ancak ya artık dönüş için çok geç old uy sa ...
Helena: (Hallemeier'ın çiçeklerinin yanında) Gali, bu çiçekle r
de mi kısır?
Dr. Gall: (on/an inceleyerek) Tabii ki, asla tekrar ürüyemez­
ler. Onlar kültür çiçekleri, görmüyor musun, yapay olarak
büyümeleri hızlandırıldı.
Helena: Zavallı kısır çiçekler!
Dr. Gali: Ama çok güzeller.
Helena: (elini uzatır) Teşekkürler, Gali, beni çok bilgilendir-
diniz.
Dr. Gali: (ellerini öper) Anladığım kadarıyla salıveriliyorum?
Helena: Evet. Sonra görüşürüz
(Gali çıkar)
Helena: (yalnız) Ölü çiçekler, ölü çiçekler... (Bir anda karar
vererek.) Nana! (Kapıyı açar, soldan.) Nana, buraya gel! Ate­
şi yak! Çabuk ol!
(Nana'nın sesi): Tamam geliyorum, geliyorum.
Helena: (hızlı yürüyerek) Ancak ya artık dönüş için çok geç
olduysa .. Hayır! Hayır, bu çok korkunç! Tanrım ne yap­
malıyım? (Çiçeklerin yanında durur.) Sizce ne yapmalıyım
kısır çiçekler? (Çiçeklerin yaprak/annı kopararak fısıldar.)
Evet Tannın! Yapacağım! (Soldan koşar.) 71

(Ara)

Nana: (kucağında çalı çırpı ile duvar kağıtlı kapıdan girer) Ne­
den bir anda ateş yakmak istedi acaba? Yazın ortasında?
O manyak gitti dimi? (Şömineye eğilir ve ateş akar.) Yazın
ortasında şömine yakmak ha? Tuhaf fikirleri var! Onun
on senedir evli olduğuna inanamazsın! Hadi ateş yan ar­
tık! (Şömine ızgarasına bakarak.) Sanki küçücük bi' kız ço­
cuğu! (Bir an durur.) Bebek gibi, hiç muhakemesi yok ya.
Yazın ortasında ateş yakmak da nerden çıktı! (Gaz döker.)
Küçük bir çocuk aynen!
Helena: (soldan geri döner, kucağında elyazması çok eski san
kağıtlarla) Yanıyor mu, Nana? Çekil önümden, bütün
bunları yakmalıyım! (Şömineye eğilir)
Nana: (ayağa kalkarak) Bunlar da ne?
Helena: Bazı eski gazeteler, çok eski gazeteler. Nana, onları
yakmalı mıyım?
Nana: Hiç işe yaramazlar mı?
Helena: Hiçbir işe yaramazlar.
Nana: Yakın gitsin o zaman.
Helena: (ük sayfayı ateşe atar) Nana, ne düşünürdün, eğer bu
yakoğım para olsaydı, çok fazla para?
Nana: Yakın derdim. Çok para uğursuzluktur.
Helena: (bir başka sayfayı yakar) Peki ya bir tür icat olsaydı,
dünyadaki en büyük icat?
Nana: Yakın derdim. Bütün bu yeni züppelikler Tann'mn
iradesine aykın. Bunlar Tann'ya karşı koymak, dünyayı
O'nun yarattığından daha iyi hale getirmeye çalışmak. ..
Helena: (art arda sayfa/an yakarak) Peki eğer şeyi yakıyor ol­
saydım ne derdin Nana, aa şeyi?
n Nana: Dik.kat edin kendinizi yakmayın!
Helena: Baksana nasıl da bükülüyorlar yanarken, sanki can­
lılarmış gibi. Sanki hayat bulacaklar gibi. Nana ne kadar
da korkunç!
Nana: İzin verin ben yakayım.
Helen.a; Hayır, hayır ben kendim yapmalıyım. (Son sayfayı
ateşe atar.) Hepsi yanmalı. Alevlere baksana! Eller gibiler,
diller, yaşayan şekiller gibiler. (Şömine maşasıyla alevleri
karıştırarak.) Yan, yan!
Nana: Bitti sanırım.
Helena: (dehşetle ayağa kalkar) Nana!
Nana: Tanrı aşkına ne oldu, yandınız mı?
Helena: Ne yaptım ben?
Nana: Yüce Tanrım. Ne oldu?
(Erkek sesleri duyulur.)
Helena: Git. git şimdi. beni yalnız bırak. Duydun nuı?
Nana: Oh. Tann aşkına, Helena, ne yaptın? (Du\'Cır kağıtlı ka­
pıdan çıkar.)
Helena: Bunun için ne diyeceklerini çok n1erak ediyorun1!
Doınin: (soldaki kapıJ1 açar) İçeri girin beyler. Hepinizi tebrik
ederim.
(Hallemeier, Gali ve .Alquist fraklar içinde nişan/an asılı girerler,
en arkalanndan da Domin girer.)
Hallemeier. (kahkaha atarak) Helena! Seni hepimizin adı-
na. ..
Dr. Gall: ... Rossum'un robot işleri adına ...
Hallemeier. Bu harika gününde kutlamak istiyoruz.
Helena: (elini uzatır) Çok teşekkürler! Fabry ve Busman ne­
redeler?
Domin: Limana gittiler. Helena, bugün çok sevinçli bir gün.
H
Hallemeier: Adeta bir çiçek goncasını andıran bir gün, bir
kutlama günü, güzel bir kız kadar etkileyici bir gün. Arka­
daşlar böyle bir günde kadehlerimizi kaldırmalıyız.
Helena: Viski?
Dr. Gall: Ya da sülfürik asit.
Helena: Soda ile mi?
Hallemeier: Hayır, ayık kalalım, sodasız.
Alquist: Hayır, teşekkürler
Domin: Burada ne yanıyordu?
Helena: Bazı eski kağıtlar. (Soldan çıkar.)
Domin: Beyler, ona anlatalım mı?
Dr. Gali: Kesinlikle anlatmamız lazım. Sonuçta her şey geçti
gitti.
Hallemeier: (kollannı Domin ve Gall'ın boyunlanna dolar) Ha-
hahaha! Arkadaşlar çok mutluyum! Beyler, ( Onlarla bera­
ber döner ve bas bir sesle şarkı söyler) geçti gitti! Geçti gitti!
Dr. Gali: (bariton) Geçti gitti!
Domin: (tenor) Tamamen geçti gitti!
Hallemeier: Bizi asla yakalayamayacaklar.
Helena: (kapıdan şişe ve bardaklarla girer) Kim sizi yakalaya­
mayacak? Ne oluyor?
Hallemeier: Kutlamak için bir nedenimiz var. Sen varsın.
Her şeyimiz var. Mutlu bir gün, sen buraya geleli tam on
sene olmuş.
Dr. Gall: Tam on yıl.
Hallemeier: Bize doğru başka bir gemi yaklaşıyor. Ve işte bu
yüzden.. . (bardağını boşaltır) Brrr haha, bu mutluluğun
kendisi kadar güçlü.
Dr. Gall: Madam, sağlığınıza. (içer)
14
Helena: Durun biraz, ne gemisi?
Domin: Herhangi bir gemi olur, zamanında gelsin de. Gemi­
ye içiyoruz beyler! (bardağını boşaltır)
Helena: (ısrara) Bir gemi mi bekliyordunuz?
Hallemeier: Haha, evet sanırım. Robinson Crusoe gibi, (ka­
dehini kaldınr) Helena; uzun yaşamaya. .. her ne istersen.
Helena, gözlerine, işte bu kadar! Domin hadi söyle ona,
dostum, hadi!
Helena: (gülerek) Ne oldu?
Domin: (kendisini koltuğa atar ve bir puro yakar) Bekle. Otur,
Helena, (Parmağını kaldırarak) hepsi geçti.
Helena: Ne geçti?
Domin: isyan.
Helena: Hangi isyan?
Domin: Robotların isyanı. Bilmiyor musun?
Helena: Hayır, bilmiyorum.
Domin: Alquist, göster ona. (Alquist, ona gazeteyi verir. Do­
min açar ve okur) "Le Havre'da ilk robot sendikası kurul­
du ve dünyanın tüm robotlarına bir çağrı yayınladı."
Helena: Bunu okumuştum.
Domin: (purosundan dumanı zevkle içine çeker) Bak Helena,
görüyor musun? Bu bir devrim anlamına geliyordu. Dün­
yanın tüın robotları tarafından gerçekleştirilen bir devrim.
Hallemeier: Lanet olsun, keşke bilseydim.
Domin: (gazeteyi masaya atar) Evet, keşke bu çağrıyı kimin
yaptığını bilseydik. Dünyada onları finanse edecek hiç
kimse yoktu, hiçbir tahrikçi, hiçbir kurtarıcı yoktu ve bir­
den bu oldu!
Helena: Daha başka haber yok mu?
Domin: Hayır. Şimdilik bütün bildiğimiz bu fakat bu da ye-
terli. Düşünsene, son gemiyle bu haber geldi, aynı anda 75
telgraflar durdu, günde yirmi kez gelen gemiler bir anda
gelmez oldular; yani demem o ki, belliydi. Üretime mola
verdik ve işlerin neden bu kadar çirkinleştiğini düşünerek
birbirimize baktık. Öyle oldu, değil mi beyler?
Dr. Gall: Evet Helena, çok endişeliydik.
Helena: Ve bu bana bir gambot alma sebebin miydi?
Domin: Hayır tabii ki, seni şapşal, onu altı ay önce sipariş
etmiştim. Ne olur ne olmaz diye. Ama bugün kullanma­
mız gerekebilir diye düşünmeye başlamıştım. Öyle görü­
nüyordu, Helena.
Helena: Altı ay önce mi? Neden o zaman?
Domin: Bazı işaretler vardı. Ama pek önemli değillerdi. Ama
bu hafta Helena, bu hal insan medeniyetinin bir proble­
mine dönüşmüştü! Şerefe beyler! Bugün tekrardan ken­
dimi dünya ile beraber güzel hissediyorum.
Hallemeier: Kesinlikle evet, ben de aynı kanıdayıml Bu senin
günün, Helena! (İçer.)
Helena: Yani her şey sona erdi, öyle değil mi?
Domin: Her şey sona erdi.
Dr. Gali: Bak şu anda buraya doğru bir gemi yaklaşmakta.
Sıradan bir posta gemisi ve tarifeye göre tam zamanında
gelecek. Tamı tamına on bir buçukta demir atacak.
Domin: Dakiklik harika bir şey beyler. Ruhunuzu dakiklik­
ten daha çok mutlu edecek başka hiçbir şey yoktur. Da­
kiklik dünyada düzen anlamına gelir, (kadehini kaldınr)
dakikliğe içiyoruzl
Helena: Yani bu her şeyin iyi olduğu anlamına mı geliyor?
Dom.in: Kısmen her şeyin. Sanırım kabloları kesmişler. Tari­
fenin düzgün işlemesi şimdilik bize yeter.
Hallemeier: Eğer tarife düzgün işliyorsa, o zaman insan ya-
16 salan da düzgün işliyordur, ve Tann'nın yasaları da düz­
gün işliyordur ve evrenin yasaları da işliyordur ve işlemesi
gereken her şey de düzgün işliyordur. Tarife, İncil'den de
önemlidir, Homeros'tan da önemlidir, Kant tarafından
yazılmış her şeyden daha önemlidir. Tarife insan ruhu­
nun en mükemmel ürünüdür. Helena, bir içki daha isti­
yorum.
Helena: Neden bana bütün bunlardan hiç bahsetmediniz?
Dr. Gall: Tanrı korusun. Bunun yerine dilimizi ısırırdık daha
ıyı.
Dom.in: Böyle şeylerle senin endişelenmemen lazım.
Helena: Ama eğer bir devrim olduysa ve buraya kadar yayı-
lırsa?
Domin: Bu konuda hala hiçbir şey bilmiyor olurdun.
Helena: Neden?
Domin: Çünkü Ultimus'ta huzur içinde oturup denize açılı-
yor olurduk. Ve robotlara bir ay sonra her ne istersek onu
emrediyor olurduk.
Helena: Ah, H�,- hiç anlamıyorum.
. ' .. ----
Domin: Çünkü robotlar için çok önemli olan bir şeyi yanımı-
za almış olacaktık.
Helena: Neyi Harry?
Domin: Başlangıçlarını ve sonlannı.
Helena: (Helena ayağa kalkar) Neyi?
Domin: (ayağa kalkarak) Üretim sırlarını. Yaşlı Rossum'un el
yazmalarını. Fabrika bir ay atıl halde kalsa sonra robotlar
bize dizlerinin üstüne çöküp yalvarırlardı.
Helena: Neden... neden bana daha önce bunu söylemediniz?
Domin: Seni iyi bir şey olmadan endişelenmek istemedik.
Dr. Gall: Haha, bu bizim kozumuzdu.
Alquist: Helena, rengin soldu. 77
Helena: Neden daha önce bunu bana söylemediniz?!
Hallemeier: (pencere yanında) On bir otuz. Amelia demir atı-
yor.
Domin: Amelia mı bu?
Hallemeier: Amelia artık çok yaşlı. Helena seneler önce bize
Amelia ile gelmişti.
Dr. Gall: Ve şimdi on sene sonra tekrar aynı zamanda...
Hallemeier: (pencere yanında) Gemiden sayısız kutu indiri­
yorlar. (Pencereden çekilir.) Gerçekten bir hayli fazla pos­
tamız var!
Helena: Harry! Harry!
Domin: Ne oldu?
Helena: Hadi buradan uzaklaşalım!
Domin: Şu anda mı? Hayır yapamayız bunu!
Helena: Şimdi, olabildiğince hızlı yapmalıyız! Hepimiz!
Domin: Neden şu anda gitmeliyiz ki?
Helena: Oh Harry, lütfen neden diye sorma. Harry, Gali,
Hallemeier, Alquist, Tann aşkına hepinize yalvarıyorum,
fabrikayı kapatalım ve...
Domin: Üzgünüm Helena ama şu anda hiçbirimiz gidemeyiz.
Helena.: Neden?
Domin: Çünkü robot üretimini artırmamız lazım.
Helena.: Şimdi mi? Şimdi, bu isyandan hemen sonra?
Domin: Evet, kesinlikle çünkü bir isyan oldu. Şu an tam yeni
robot yapmamız gereken zaman.
Helena: Ne yeni robotu?
Domin: Artık sadece bir fabrika olmayacak. Tek bir ulusla­
rarası robot olmayacak. Dünyanın her ülkesinde yeni bir
fabrika kuracağız ve bu yeni fabrikada ne yapacaklar bili­
18
yor musun?
Helena: Hayır.
Dom.in: Ulusal robotlar.
Helena: Bu da ne anlama geliyor?
Domin: Bu, her fabrikanın farklı renklerde, farklı saç stille­
rine sahip, farklı diller konuşan robotlar yapacağı anla­
mına geliyor. Bu robotlar birbirlerine yabancı olacaklar,
asla bir diğerinin ne dediğini anlamayacaklar; ve biz, biz
insanlar, onları öyle bir eğiteceğiz ki her bir robot diğer
fabrikadaki robottan bütün hayatı boyunca, mezara ka­
dar, sonsuza kadar nefret edecek.
Hallemeier: Siyah robotlar yapacağız ve İsveçli robotlar ve
İtalyan robotlar ve Çinli robotlar ve eğer onlarla herhangi
birisi organizasyon ya da kardeşlik gibi konular hakkında
konuşursa (hıçkınr) ... Özür dilerim Helena, sanırım bir
içki daha alacağım.
Dr. Gall: Hallemeier, bence yeterince içtin.
Helena: Harry, bu korkunç bir şey!
Domin: Helena, bir yüzyıl daha bedeli ne olursa olsun in­
sanlığı iş başında tutmalıyız. Onun en sonunda yapabile­
ceklerine doğru büyüyüp ulaşması için sadece bir yüzyıl
daha, yeni insanoğlu için bir yüzyıl daha lazım! Helena,
bu gerçekten çok önemli bir şey. Her şeyi şu anda bırakıp
gidemeyiz.
Helena: Harry, eğer çok geç değilse kapat artık, kapat bu fab-
rikayı.'
Domin: Bu daha başlangıç.
(Fabry girer)
Dr. Gali: N'aber Fabry?
Domin: Durum nedir? Ne oldu?
Helena: (Fabryye elini uzatır) Hediyen için çok teşekkürler,
19
Fabry.
Fabry: Hiç önemli değil.
Domin: Gemiye gittin mi? Ne diyorlar?
Dr. Gali: Hadi, anlat bize!
Fabry: (cebinden basılı bir kağıt çıkanr) Oku şunu, Domin.
Domin: (kağıdı açar) Ah!
Hallemeier: (uykulu) Lütfen bize güzel bir haber verin.
Dr. Gali: iyi dayanmışlar değil mi?
Fabry: Kimden bahsediyorsunuz?
Dr. Gall: insanlardan.
Fabry: Ah, evet, tabi ki, yani ... Affedin ama hala konuşmamız
lazım.
Helena: Ah, Fabry, kötü haberler mi var?
Fabry: Hayır, hayır, tam tersine. Sadece ... ofise geçebilir miyiz?
Helena: Hayır, burada kalın. Kahvaltı on beş dakika sonra
gelecek.
Hallemeier: Yaşasın!
(Helena çıkar)
Dr. Gali: Ne oldu?
Domin: Oh, Tanrım hayır!
Fabry: Bize de okuyun lütfen.
Domin: (kağıttan okur) "Dünyadaki tüm robotlar!"
Fabry: Görüyorsunuz, Amelia geldiğinde bu broşürlerden
düzinelerce taşıyordu. Başka hiçbir posta yok.
Hallemeier: (yerinden fırlar) Bu da ne demek? Ama tam za­
manında geldi, tam tarifeye göre...
Fabry: Evet, robotlar dakiklik konusunda çok hassaslardır.
Domin, ne yazdığını oku.

80
Domin: (okur) "Dünyadaki tüm robotlar! Rossum'un Ulus­
lararası Robotları'ndaki ilk sendika olarak, insanın bizim
düşmanımız ve evrenin musibeti olduğunu bildiririz."
Onlara kim böyle cümleler kurmasını öğretti yahu?
Dr. Gali: Lütfen okumaya devam edin.
Domin: Bu tamamen saçmalık. Burada insanoğlundan daha
gelişmiş olduklarını; daha zeki, daha güçlü olduklarını ve
insanoğlunun onların üzerinde parazit olduğunu söylü­
yorlar. Bu kesinlikle çok ahlaksızca!
Fabry: Bir de üçüncü paragrafa bak.
Domin: (okur) "Dünyadaki tüm robotlar, insanoğlunu yok
etmek için rehberlik ediyoruz. Hiç erkek bırakmayın. Hiç
kadın bırak.mayın. Bütün fabrikaları, demiryollannı, ma­
kineleri ve araç gereci, madenleri ve hammaddeleri eli­
nizde tutun. Geri kalan her şeyi yok edin! Ardından işini­
ze dönün, işin devam etmesi hayati bir mesele.
Dr. Gall: Bu canavarca!
Hallemeier: Lanet olası yaratıklar!
Domin: (okur) "Emir verildiği anda bu talimatları anında
uygulayın." Ardından detaylı talimatlar vermişler. Fabry,
bütün bunlar gerçekten oluyor mu?
Fabry: Kesinlikle.
Alquist: O zaman yaptılar galiba.
(Busman hızla içeri girer)
Busman: Hey, çocuklar, ne olduğunu duydunuz mu?
Domin: Çabuk herkes Ultimus'a binsin!
Busman: Bir dakika bekleyin, Harry, sadece bir dakika. Bu
çok iyi bir fikir olmayabilir. (Koltuğa kendini atar.) Ah tü­
kendim, koşarak geldim.
Domin: Neden bekleyelim ki?
Busman: Çünkü hiçbir işe yaramayacak. Acele etmeye gerek 81
yok. Robotlar çoktan Ultimus'u ele geçirdiler.
Dr. Gali: Olamaz, bu çok kötü.
Domin: Fabry, jeneratör odasına telefon edin.
Busman: Fabry, sevgili dostum bunu yapmayın. Elektrik yok.
Domin: Tamam o zaman. (Tabancasını kontrol eder.) Oraya
gidiyorum.
Busman: Nereye?
Domin: Jeneratör odasına. Orada insanlar var. Onları buraya
getireceğim.
Busman: Biliyor musun, Harry? Eğer oraya gitmezsen daha
iyi olur.
Domin: Neden ki?
Busman: Çünkü etrafımızın sarıldığına dair bir fikre kapıl­
dım.
Dr. Gali: Etrafımız mı sanldı? (Pencereye koşar.) Hm, haklı
olabilirsin.
Hallemeier: Lanet olsun, çok hızlı hareket ediyorlar.
(Helena soldan girer.)
Helena: Harry, kötü bir şeyler mi oldu?
Busman: (aniden fırlayarak) Tebrikler Helena. Kutlarım. Bu
harika bir gün, öyle değil mi? Haha, daha nice böyle gün­
lere!
Helena: Teşekkür ederim, Busman. Harry, yanlış bir şey mi
var?
Domin: Hayu, hiçbir şey yok. Hiçbir şey hakkında endişe­
lenme. Ama lütfen, biraz daha bekle ...
Helena: Harry, bu da ne? (Arkasında saklamakta olduğu ro­
botlann bildirisini gösterir.) Bundan mutfaktaki robotların
hepsinde var.
82 Domin: Şimdiden buraya gelmişler mi? Neredeler?
Helena: Dışan çıktılar şimdi ama evin etrafında onlardan
çok fazla var.
(Fabrika sirenleri ve düdükleri çalar.)
Fabry: Fabrika düdükleri.
Busman: Yemek zamanı.
Helena: Harry, hatırlıyor musun? Tam on sene önceydi...
Domin: (saatine bakar) Daha saat on iki olmamış. Sanki ...
Bu ...
Helena: Ne oldu?
Domin: Robotların sinyali. Saldırı.

PERDE İNER
ikinci Perde

(Helena'nın odası. Helena solda piyano çalıyor. Domin odada


aşağı yukan volta atıyor. Dr. Gali pencereden dışan bakıyor
ve Alqu ist koltuğun bir koluna oturmuş, yüzünü elleriyle ka­
pamış.)
Dr. Gali: Tanrım, hala onlardan çok fazla var!
Domin: Robotlardan mı?
Dr. Gali: Evet. Bahçe çitinde bir duvar misali duruyorlar. Ne-
den bu kadar sessizler? Bu çok tiksindirici. Bu bir sessizlik 83
kuşatması.
Domin: Keşke ne için beklediklerini bilebilseydim. Sanki her
an başlayacak gibiler. Kaybettik Gali.
Alquist: Helena'nın çaldığı nedir?
Domin: Bilmiyorum. Yeni bir şeye çalışıyor.
Alquist: Ah, yani halen çalışıyor mu?
Dr. Gali: Domin, dinle, biz çok hayati bir hata yaptık.
Domin: (durur) Ne hatası?
Dr. Gali: Robotların yüzlerini birbirine çok benzer bir şekilde
yaptık. Bize bakan yüz bin tane yüz var ve hepsi de aynı.
Yüz bin ifadesiz yüz. Bu kötü bir rüya gibi.
Domin: Eğer her biri birbirinden farklı olsaydı...
Dr. Gali: O zaman görünüşleri bu kadar korkunç olmazdı.
(Pencereden çekilir.) En azından henüz silahlı değiller.
Domin: (dürbünle limanı izler) Keşke Ame/ia'dan ne indirdik-
lerini bilebilseydim.
Dr. Gall: Umalım da silah olmasın.
(Fabry elinde iki elektrik kablosuyla duvar kağıtlı kapıdan girer)
Fabry: Afedersiniz. Hallemeier, kabloyu yere koyar mısın?
Hallemeier: (Fabry'yi takip eder) Uf, biraz yorucu oldu bu iş.
Yeni bir haber var mı?
Dr. Gali: Hiçbir şey. Tamamen etrafımız sarıldı.
Hallemeier: Tamam beyler, merdivenlere ve koridorlara ba­
rikatlar kurduk. Burada hiç suyumuz var mı? Ah, vannış.
(İçer.)
Dr. Gall: Bu kablo ne işe yarayacak, Fabry?
Fabry: Göreceksin, göreceksin. Hiç makasımız var mı?
Dr. Gall: Makası nereden bulacağız? (Arar.)
84 Hallemeier: (pencereye gider) Lanet olsun onlardan şirndi
çok daha fazla var! Gelin bir bakın!
Dr. Gali: Tırnak makası işine yarar mı?
Fabry: Tamam olur, ver. (Masadaki elektrik lambasının kablo­
sunu keser ve elindeki kablo/an ona bağlar.)
Hallemeier: (pencerede) Domin, burada pek güzel bir manza-
ra yok. Sanırım... sanki... ölüm hissi var.
Fabry: Hazır!
Dr. Gali: Ne hazır?
Fabry: Bağlantı. Şimdi bütün bahçe çitine elektrik akımı ve­
rebiliriz. Kim dokunursa çarpılacaktır. En azından hala
bize ait bir şey var aşağıda.
Dr. Gall: Nerede?
Fab ry: Jeneratör odasında. En azından, umanın... (Şömineye
gider ve oradan küçük bir ateş alır.) Tann'ya şükürler olsun
ki oradalar ve hala çalışıyorlar. (Ateşi söndürür.) Bu ateş
yandıkça biz iyiyiz demektir.
Hallemeier: (pencereden ayrılır) Bunlar son derece mükem­
mel barikatlar, Fab ry. Helena'nın çaldığı nedir? (Soldan
kapıya gider ve dinler. Busman duvar kağıtlı kapıdan elinde
çok büyük hesap defterleri ile girer. Kabloya takılır.)
Fabry: Dikkat et, Bus! Kablolara dikkat et!
Dr. Gali: Selam, bize getirdiğin bu şey de ne?
Busman: (kitap/an masaya bırakır) Bunlar çok önemli kitap­
lar, çocuklar! Sanının hesaplan şeyden önce halletme­
liyim... Şeyden önce... yani demek istiyorum ki yeni yıl
gelmeden hepsini halletmem lazım. Buradaki bütün bu
şeyler de ne? (Pencereye gider.) Aşağısı çok sessiz.
Dr. Gall: Hiçbir şey göremiyor musun?
Busman: Kocaman mavi bir alan dışında hiçbir şey göremi-
yorum, sanki her tarafa haşhaş tohumlan saçılmış gibi. es
Dr. Gali: O gördüklerinin hepsi robot.
Busman: Ha demek robotlarmış. Ne yazık ki göremiyorum
onları. (Masaya oturur ve hesap defterlerini açar.)
Domin: Boş ver, Busman. Robotlar Ame/ia'dan silah indiri-
yorlar.
Busman: Ee, ne yapabilirim bu konuda?
Domin: Yapabileceğimiz bir şey yok.
Busman: O zaman izin verin de hesaplamamı bitireyim. (İşe
koyulur.)
Fabry: Henüz her şey bitmedi, Domin. Bahçe çitine iki yüz
volt elektrik bağladık ve...
Domin: Durun! Ultimus silahlarını bize doğru çevirdi.
Dr. Gali: Bunu da kim yapıyor?
Domin: Ultimus'taki robotlar.
Fabry: Hmm, O zaman kesinlikle ... kesinlikle ... mahvolduk
beyler. Bu robotlar eğitimli askerlerdir.
Dr. Gali: O zaman demek oluyor ki ...
Domin: Evet. Kesinlikle.

(Ara)

Dr. Gall: Bu hep o yaşlı şeytan Avrupa'nın suçu. Lanet olası


politikalarını bu işe bulaştırdılar ve robotlara savaşmasını
öğrettiler, robotları aldılar ve onları askerlere çevirdiler ve
bu, insanlığa karşı bir suçtur.
Alquist: Suç en başta robotları yapmaktı bence.
Dom.in: Nasıl yani?
Alquist: Suç, robotları yapmaktı!
Domin: Değildi, Alquist, şu anda bile yaptığım şey için hiç
pişman değilim.
86 Alquist: Şu anda bile mi?
Domin: Evet şu anda bile; medeniyetin son gunünde bile!
Muazzam bir teşebbüstü bu.
Busman: (kendi kendine) Üç yüz altmış milyon.
Domin: (içtenlikle) Alquist, bu son saatimiz; sanki şu anda
bile öbür dünyada konuşuyoruz. Dostum, işgücü köleli­
ğine bir son vermek kötü bir düş değildi. İşverenlerin aşa­
ğılamaları, o işi yapmak zorunda kalanlar için minimum
seviyeye inmişti. İşgücünün köleliği kirli ve öldürücü bir
şeydir. Oh, Alquist, iş yükü bizim için çok fazlaydı, hayat
bizim için çok ağırdı, bu yükü kaldırmak için ...
Alquist: Bu, Rossumların hiçbirinin de düşü değildi; yaş­
lı Rossum Tanrı'sız saçmalıklar düşünüyordu ve genç
Rossum da sadece milyonlar kazanmanın derdindeydi.
R.U.R. hisse sahiplerinin de düşü bu değildi; onların tek
rüyası temettüleriydi. İşte şu anda insanlığın yok olma-
sının sebebi de onların bu kar lan hakkındaki endişele­
ridir!
Domin: (heyecanlı) Karlarını şeytan götürsün! Hiç onların
yararına bir saatimi dahi harcayacağımı düşünür müsün?
(Masaya parmaklarıyla vurarak.) Kendim için yaptım, du­
yuyor musun? Kendi tatminim için! insanoğlunun kendi
kendisinin efendisi olmasını istedim! Kıt kanaat geçin­
mesin diye! Tek bir ruhun bile bir başkasının makinesinin
önünde aptalca ayakta durmasını istemiyordum! Toplu­
mun bu içinde bulunduğu lanet olasıca kaosu son zerresi
tükenene kadar yok etmek istiyordum! Etrafımızda aşa­
ğılama ve acı görmekten nefret ediyorum, yoksulluktan
nefret ediyorum! Yepyeni bir jenerasyon başlatmak iste­
dim! istedim ki ... yani düşündüğüm...
Alquist: Neydi?
Domin: (daha sessiz) insanlığın dünyanın aristokrasisi olma­
87
sını istedim. Serbest ve egemen. Belki de insandan daha
yüksek bir şey.
Alquist: Süper insan demek istiyorsun galiba.
Domin: Evet. Belki de bir yüzyılımız daha olsaydı. Yeni insa­
noğlu için bir yüzyıl daha...
Susman: (kendi kendine) Üç yüz yetmiş milyon, artan. Güzel!

(Ara)

Hallemeier: (kapıda, solda) Müzik harika bir şey, biliyorsu­


nuz. Dinlemelisiniz. Müzikte yüceltici, dinlendirici bir
şeyler var...
Fabry: Tam olarak ne dostum?
Hallemeier: İnsanlığın canı cehenneme! Beyler, sanırım ben
bir hedonist oluyorum. Daha önce yapmamız gerekiyor­
du. (pencereye gider ve bakar)
Fabry: Neyi yapmamız gerekiyordu?
Hallemeier: Eğlenmeyi. Güzel şeyleri. Tanrım, çok güzel şey­
ler var etrafımızda! Dünya çok güzeldi ve biz - biz bu­
rada ... beyler, beyler... bize neyden en çok zevk aldığımızı
söyler misiniz?
Busman: (kendi kendine) Dört yüz elli iki milyon, harika.
Hallemeier: (pencerenin yanında) Hayat harikaydı. Arkadaş­
lar, hayat... Ah Fabry, şu çitine birazcık akım verebilir mi­
sin?
Fabry: Neden?
Hallemeier: Ona dokunuyorlar.
Dr. Gall: (pencerenin yanında) Akımı aç!
Hallemeier: Tanrı aşkına� bu onlara gününü gösterdi! iki, üç,
tam dört tanesi öldü!
Dr. Gali: Geri çekiliyorlar.
88
Hallemeier: Besi
' öldü!
Dr. Gali: (pencereden uzaklaşır) ilk çarpışma.
Fabry: Ölümü hissediyor musun?
Hallemeier: (memnun) Onları kömüre çevirdik dostum, tam
olarak kömüre. Haha, asla pes etmek yok! (Oturur.)
Domin: (alnını silerek) Belki de yüz yıl önce öldürüldük ve
şu anda sadece hayaletleriz. Belki de uzun zaman önce
öldük ve sadece daha önce söylediklerimizi ... Ölmeden
önce söylediklerimizi tekrar etmek için geldik ... Bunları
daha önce yaşamış gibiyim. Sanki daha önce yaralanmış
gibiyim. Bir silah yaram var, burada, boğazımda. Ya sen,
Fabry?
Fabry: Ne ben?
Domin: Vurulmuşsun.
Hallemeier: Lanet olsun, ya ben?
llı,N Domin: Bıçaklanmışsın.
•1!
1e�: Dr. Gall: Ya benim için?
tlt;\t Domin: Parçalara ayrılmışsın.
(Ara)
�-��
Hallemeier: Tam bir saçmalık! Haha, beni asla bıçaklaya­
l�ıt. mazlar! Onlara izin vermem!
!JJıı:,,_.....
(Ara)

Hallemeier: Neden hepiniz bu kadar sessizsiniz, böyle delir­


miş bir halde? Bir şeyler söyleyin, lanet olsun!
Alquist: Bu kimin suçu? Bunun için kimi suçlayacağız?
Hallemeier: Anlamsız konuşuyorsun. Suçlanacak hiç kimse
yok. Sadece robotlar, yani bir şekilde robotlar değişti. Ro­
botlar için herhangi bir kimseyi nasıl suçlayabilirsin ki?
Alquist: Her şey katledildi! Tüm insanlık! Tüm dünya! (Aya­ 89
ğa kalkarak.) Düşünün, düşünün, her kapıda akan kan
gölleri! Her evden akan kan nehirleri! Oh Tanrım, bunun
için kim suçlu olabilir ki?
Busman: (kendi kendine) Beş yüz yirmi milyon! Tanrım, ya­
rım milyar eder bu!
Fabry: Bence... abartıyorsun. Yani, tüm insanlığı yok etmek o
kadar da kolay değil.
Alquist: Suçladığım şey bilim! Suçladığım şey teknoloji! Do­
min! Kendim! Hepimiz! Biz; suçlanacak olan bizleriz!
Mükemmel bir şey yaptığımızı düşünüyorduk; birinin
kan için, ilerleme için, insanlığı hangi büyük fikirlerimiz
1
Jı I
.ı' yüzünden öldürdük kimbilir! Şimdi bütün mükemmel­
liğimiz bir sabun köpüğü gibi patlıyor! Cengiz Han bile
böylesine büyük bir insan iskeleti kulesi inşa etmedi!
Hallemeier: Saçmalama, dostum. İnsanlık öyle kolay pes et­
mez. Haha, asla!
Alquist: Bu bizim suçumuz, bizim!
Dr. Gall: (alnındaki teri siler) Bir şey söyleyebilir miyim? Suç­
lanacak birisi varsa o da benim. Olan her şey için.
Fabry: Sen mi, Gall?
Dr. Gall: Evet, bırakın konuşayım. Robotlara değişikliği ya­
pan bendim. Busman, beni de suçlayabilirsin.
Susman: (ayağa kalkar) Nasıl yani? Ne demek istiyorsun?
Dr. Gall: Robotların karakterini değiştirdim. Yapıldıkları
sistemi değiştirdim. Vücutlarını pek değiştirmedim ama
genel olarak... genelde ... sinirlenme düzeylerini değiştir­
dim:
Hallemeier: (ayağa fırlar) Lanet olsun, bunu neden yaptın?
Busman: Bunu neden yaptın?
Fabry: Neden hiç kimseye anlatmadın?
Dr. Gali: Gizlice yaptım... tamamen kendi inisiyatifimle.
90
Onları insana çeviriyordum. Onları rotasından çıkardım.
Şimdi bizden pek çok yönleriyle daha iyiler. Bizden daha
güçlüler.
Fabry: Peki bunun robot ayaklanmasıyla ne alakası var?
Dr. Gali: Ah, çok alakası var. Her şeyle sanının. Makine ol­
mayı bıraktılar, duyuyor musun beni? Güçlerinin farkına
vardılar ve şimdi bizden nefret ediyorlar. Tüın insanlık­
tan nefret ediyorlar. Suçlanması gereken kişi benim.
Domin: Bırakın ölü ölüyü gömsün.
Fabry: Doktor Gali, robotların üretim şeklini mi değiştirdi­
niz?
Dr. Gali: Evet.
Fabry: Bu deneyinizin ... sonuçlanhın ne olacağının farkında
mıydınız?
Dr. Gali: Evet. Bu olasılığı bir miktar tahmin etmiştim.
Fabıy: Neden yaptınız?
Dr. Gali: Kendim için yaptım. Bu benim kendi deneyimdi.
(Helena soldaki kapıda görünür. Herkes ayağa kalkar)
Helena: Yalan söylüyor! Bu korkunç! Gali, nasıl böyle yalan
söyleyebilirsin?
Fabıy: Üzgünüm Helena...
Domin: (ona doğru gider) Helena, sen misin? İzin ver de seni
göreyim! Yaşıyor musun? ( Ona sanlzr.) Ne düşündüğümü
bir bilseydin! Ah, ne kadar korkunç, ölüm!
Helena: Harry bırak beni! Bu Gall'ın hatası değil, değil, değil;
suçlanacak kişi o değil!
Domin: Üzgünüm fakat Gall bütün suçu üstlendi.
Helena: Hayır, Harry, üstlendi çünkü ben istedim. Gall, anlat
onlara sana nasıl yıllardır yalvardığımı. ..
Dr. Gall: Hepsi benim sorumluluğumdaydı.
91
Helena: İnanma ona Harry, robotlara bir ruh vermesini ben
istedim.
Domin: Helena, bir ruha sahip olmakla alakası yok duru­
mun.
Helena: Hayır, izin ver konuşayım. Bunu o da söylemişti, sa­
dece fizyolojik değişiklikler yapabilirim demişti, fizyolo­
jik özelliklerinde bazı değişiklikler...
Hallemeier: Fizyolojik ilişkiler mi demek istiyorsun?
Helena: Evet öyle bir şey, Harry. Onlar için çok üzülüyor­
dum.
Domin: Bu çok... bu çok aptalcaymış, Helena.
Helena: (oturur) Evet... çok ... aptaldım. Ama Nana bile dedi
ki ...
Domin: Nana'nın ne dediği hiç önemli değil!
Helena: Hayır Harry, onu hafife alma. Nana halkın sesidir.
Nana gibi insanlar binlerce yıldır konuşmaktadır ve sen
sadece bugün için konuşuyorsun. Anlamadığın nokta...
Domin: Sadede gel.
Helena: Robotlardan korkuyordum.
Domin: Neden?
Helena: Bizden nefret etmeye başlayacaklarını düşünüyor­
dum ya da başka bir şey olacaktı.
Alquist: Olan da bu zaten!
Helena: O zaman düşündüm ki... eğer bizim gibi olurlarsa
bizi anlayabilirler ve o zaman da bizden bu kadar nefret
etmezler diye düşündüm. Eğer sadece birazcık insanlar
gibi olsalardı... sadece birazcık...
Dom.in: Ah Helana! İnsandan kimse insan kadar nefret ede­
mez! Bir insana bir taş ver ve onu sana atacaktır. Devam
et!
92 Helena: Ah Harry, böyle konuşma lütfen, birbirimizi hiç an-
layamamamız gerçekten çok korkunçtu. Bizimle onlar
arasında acı veren bir yabancılık vardı. İşte bu yüzden ...
Görüyorsunuz ya...
Dom.in: Devam et.
Helena: ...Gall'a işte bu yüzden robotları değiştirmesini söy-
ledim. Bunu yapmak isteyen o değildi, size yemin ederim.
Domin: Ama o yaptı.
Helena: Çünkü ben ondan istedim.
Dr. Gall: Tamamen kendim yaptım, bir deneydi.
Helena: Gali, hayır bu doğru değil. Sana sormadan önce beni
asla reddetmeyeceğini biliyordum.
Domin: Neden ki?
Helena: Sebebini biliyorsun, Harry.
Domin: Evet çünkü sana a:şık; hepimiz sana aşığız.
(Ara)

Halleıneier: (pencereye gider) Sayıları daha da arttı. Sanki top-


rağın içinden ürüyorlar.
Bu.sınan: Helena, eğer avukatın olursam bana ne verirsin?
Helena: Ben mi?
Bu.sınan: Sen ya da Gall. Nasıl isterseniz.
Helena: Ne fark eder ki?
Bu.sınan: Sadece ahlaki açıdan. Suçlayacak birini arıyoruz.
Kötü bir şey olduğunda teselli bulmak için genelde böyle
yapılır.
Domin: Doktor Gali, kontratınızla bu ekstra ... bu ekstra ak­
tiviteleri nasıl toplayacaksınız acaba?
Bu.sınan: Pardon, Domin. Gall, bu arkadan iş çevirmelere
tam olarak ne zaman başladın?
Dr. Gali: Üç sene önce. 93
Busman: Aha. Ve toplamda kaç robotu değiştirdiniz?
Dr. Gall: Sadece belli bir sayıda deney yaptım, birkaç yüzü
geçmez.
Bu.sınan: Çok teşekkürler, Gall. Bu kadar yeter, çocuklar. Bu,
bir milyon eski, düzgün çalışan robot arasından sadece
bir tanesi Gall'ın yenilediği modellerden olmalı anlamına
geliyor. Ne demek istediğimi anladınız mı?
Domin: Yani bu demek oluyor ki. ..
Susman: ...yani pratikte hiçbir etkisi yok.
Fabry: Busman haklı.
Susman: Sanırım haklıyım. Ve şimdi, beyler, bunun olması­
na gerçekten neyin sebep olduğunu biliyor muyuz?
Fabry: Neyin?
Susman: Sayılarının. Çok fazla robot yaptık. Tahmin etme-
miz gerekirdi ki robotlar insanlardan daha güçlü olur ol­
maz bu olacaktı, olmalıydı, bakın işte oldu. Haha, ve bu­
nun olması için elimizden geleni ardımıza koymadık, sen
Domin, sen Fabry ve zavallı ben, Busman.
Domin: Yani bunun bizim suçumuz olduğunu düşünüyor­
sun.
Busman: Ne kadar safsın be! Müdürün üretimden sorumlu
olduğunu nasıl düşünürsün? Üretim arz ve taleple yöne­
tilir. Dünyanın her yerinden robot talep ettiler ve bütün
yaptığımız da bu sipariş akınına cevap vermekti. Ve bütün
bu süre zarfında tek yaptığımız teknoloji, sosyoloji ve bu
tarz ilginç konular hakkında konuşmaktı. Bu tarz muhab­
betlerin olayların nasıl gelişeceğine dair fikir vermesini
nasıl beklerdik? Bu sırada olaylar kendi momentumunda
gelişti, hızlandı, hızlandı ve daha da hızlandı. Bütün sefil,
açgözlü, kirli her yeni sipariş bir çakıltaşı ekleyerek bir çığ
94 oluşturdu. Tüm olan buydu, beyler.
Helena: Bu.sınan, bu korkunç bir şey!
Busman: Evet Helena. Benim de kendi düşlerim vardı. Yeni
ekonomik düzen hakkında. Bir Busman tarzı rüya; güzel
bir fantezi, Helena, hakkında konuşmanın utanç vereceği
bir şeydi. Ama şu anda, muhasebeyi yaparken, fark ettim
ki tarih harika düşlerle alakalı değildir; sıradan insanla­
rın günlük ihtiyaçları ile alakalıdır, dürüst insanların, hiç
dürüst olmayan insanların, bencillerin; yani herkesin. Ve
bütün bu düşüncelerin, aşklar, planlar ve kahramanca iş­
lerin, bütün bu soylu şeylerin, evrenin müzesini "İnsan­
lık" başlığı altında doldurmak dışında hiçbir işe yaradığı
yok. İşte hepsi bu. Ve şimdi birisi bana ne yapacağımızı
söyleyebilir mi?
Helena: Yani hepimiz bunu n için mi öleceğiz?
Susman: Bu kadar sert olmayın, Helena. Ölmeyeceğiz. En
azından, ben ölmeyeceğim. Yaşamalıyım ki. ..
Domin: Bunun için ne yapmayı planlıyorsun?
Busman: Tanrım, Domin, buradan çıkmak istiyorum.
Domin: (onun tepesinde dikilir) Nasıl?
Busman: İyilikle. Ne zaman bir şey yapsam onları iyilik için
yaparım, bana tam yetki ver ve gidip robotlarla pazarlık
yapayım.
Domin: İyilikle mi?
Busman: Tabii ki. Farz et ki onlara gidip: "Sevgili robotlar,
mutlu ırk, her şeyiniz var. Zekisiniz, güçlüsünüz, silahla­
rınız var; ama bizde daha enteresan küçük bir parça kağıt
var, eski, sararmış, kirli bir parça ..."
Domin: Rossum'un el yazmaları mı?
Busman: Aynen öyle. İşte onlara diyeceğim ki, "İşte bu kağıt
parçası, sizin tüm muhteşem kökeninizi anlatıyor, soylu
üretiminizi vs. vs. Benim sayın robotlarım, bu kağıt par-
çasındaki karalamalar olmadan sizi bir grup olarak bir 95
arada tutacak tek bir yeni robot bile yapamazsınız. Yirmi
sene sonra, bu diyeceğimi bağışlarsınız umanın; sinekler
gibi öleceksiniz. Ve bu sizin için korkunç bir son olacak."
Bakın beyler onlara diyeceğim ki: "Neden Rossum'un
adasındaki tüın biz insanların bu gemiye binmesine izin
vermiyorsunuz? Karşılığında bizden fabrikayı ve bütün
adayı satın almanıza izin vereceğiz, ve hatta verecekleri-
miz imalatınızın sırlarını da içerecek. İzin verin Tann'nın
barışıyla gemiyle denize açılalım, ve Tann'nın barışıyla
sizin kendi kendinizi imal etmenize izin verelim. Sizden
her gün yirmi bin, elli bin, yüz bin tane daha. Benim sev-
gili robotlarım, size yaptığım bu öneri çok makul bir an­
laşma. Bir şeye karşılık başka bir şey." İşte onlara bunları
söyleyeceğim beyler.
Domin: Ve gerçekten üretim sırrının bizim ellerimizden git­
mesine izin vermemiz gerektiğini mi düşünüyorsun?
Susman: Evet. Eğer iyilikle olmaz diyorsanız, o zaman ... ya
onu onlara satarız ya da onu burada bulurlar. Nasıl ister­
senız.
Dom.in: Ya da Rossum'un el yazmalarını yok edebiliriz
Busman: Evet, her şeyi yok edebiliriz, sadece elyazmasını de­
ğil kendimizi de ve hatta başka pek çok şeyi de ... Nasıl
isterseniz öyle yapın ...
Hallemeier: (pencereden geri döner) Lanet olsun, o haklı, bi-
liyorsunuz.
Dom.in: Gerçekten onları üretimin sırlarını satalım mı?
Busman: Nasıl isterseniz.
Dom.in: Burada... Bu adada otuzdan fazla insan var. Ya ro­
botlara üretimin sımnı satarız ve insan ruhlarını kurtarı­
rız ya da onu yok eder ve ... ve onunla beraber kendimizi
ve her şeyi yok ederiz.
96 Helena: Harry, lütfen ...
Dom.in: Bekle, Helena. Biz burada çok ciddi bir mesele hak­
kında konuşuyoruz. Ne düşünüyorsunuz beyler; satalım
mı, yok mu edelim? Fabry?
Fabry: Satalım!
Domin: Gali?
Dr. Gall: Satalım.
Dom.in: Hallemeier?
Hallemeier: Tanrı aşkına, tabii ki satmalıyız!
Domin: Alquist?
Alquist: Tanrının isteği.
Busman: Haha, canım, hepiniz delisiniz! Neden insan bütün
elyazmasını satsın ki?
Domin: Hadi, Busman! Numara yok.
Husman: (ayağa fırlar) Saçmalık! İnsanlığın kurtulması için...
Domin: Bu insanlığın yaran için!
Hallemeier: Ben de öyle umuyorum.
Domin: Beyler bu attığımız çok muazzam bir adım. İnsanlı­
ğın kaderini satıyoruz; elinde bu üretim sımnı tutan kişi
dünyanın efendisi olacak.
Fabry: Satalım!
Domin: İnsanlık robotlardan asla kurtulamayacak, onların
kontrolünü tekrar ele geçirmek asla mümkün olmayacak.
Dr. Gall: Sadece bütün bu işe bir son verin ve şu elyazmasını
satalım!
Domin: İnsanlık tarihinin sonu, uygarlığın sonu...
Hallemeier: Lanet olsun sadece satalım artık!
Domin: Tamam, beyler! Ben, kendim... sevdiğim insanlar
için bir dakika bile tereddüt etmezdim...
Helena: Harry, yoksa benden mi isteyeceksin?
91
Domin: Hayır, bu çok ağır bir sorumluluk olur. Bu senin gibi
bir kızın yapabileceği bir iş değil.
Fabry: O zaman kim pazarlık yapacak?
Domin: Bekleyin, bekleyin. Elyazmasını alıp geleyim, (soldan
çıkar)
Helena: Harry, lütfen hayır, oraya girme!

(Ara)

Fabry: (pencereden dışan bakarak) Senden kaçmak, bin başlı


ölüm; senden, yok edilmiş eşyalar ve kontrol dışı kalaba­
lıklar; bu tufan, bu tufan, insanlık bir kez daha tek bir ge­
mide kurtulacak.
Dr. Gall: Endişelenmene gerek yok, Helena; buradan gemiy­
le uzaklaşacağız ve eskisinden çok daha iyi, yepyeni bir
koloni kuracağız ve yepyeni bir başlangıç yapabiliriz.
Helena: Oh Gall, lütfen sus!
Fabry: (arkasına döner) Helena, hayat yaşamaya değer; ve
bize kalırsa biz... çok uzun süredir ihmal ettiğimiz bir şeyi
yapacağız. Her şey bir küçük gemiyle başlayacak ve sonra
küçük bir tarla; Alquist bize bir ev inşa edebilir ve sen her
birimizden sorumlu olursun. Sen çok fazla sevgi dolusun,
çok fazla.. ..
Hallemeier: Ben de aynı fikirdeyim.
Busman: ilk başta özellikle ben her şeye baştan başlamaktan
çok mutlu olurum. Her şey basit, aynı Eski Ahit'teki gibi
pastoral bir hayat. Bütün o huzur, o temiz hava...
Fab ry: Tarlamız yepyeni bir insanlığın başlangıcı olur. insan
ırkının yeniden her şeye başlayacağı, yeniden bedenen ve
ruhen güç kazanacağı küçük bir adada olacak. Ve Tanrı
bilir, kendime inanışımla bir kaç sene içinde dünyayı tek­
rar ele geçirebiliriz.
98
Alquist: Dindarsın artık ha?
Fabry: Evet, inançlıyım artık. Ve inanıyorum ki insanoğlu
tekrar dünyayı ele geçirecek, bir kez daha karaların ve de­
nizlerin efendisi olacak; dünyaya ışıkla parlayan bir ruh
eşliğinde yayılacak sayısız kahramana can verecek.
Bu.sınan: Amin. Görüyorsun Helena, durum o kadar da kötü
değil
(Domin açık kapıyı hızla vurarak girer.)
Domin: (sinirli) İhtiyar Rossum'un yazmaları nerede?
Busman: Kasanda. Başka nerede olabilir ki?
Domin: İhtiyar Rossum'un yazmalarına ne oldu?! Kim, kim
çaldı onu?
Dr. Gali: Bu imkansız!
Hallemeier: Lanet olsun! Bu ...
Busman: Yüce Tanrım, bu doğru olamaz.
Domin: Kim çaldı?
Helena: (ayağa kalkarak) Ben!
Domin: Nereye koydun?
Helena: Harry, Harry, sana her şeyi anlatacağım! Tanrım,
lütfen affet beni!
Domin: Nereye koydun onları? Çabuk söyle!
Helena: Yaktım onları. Bu sabah. İki kopyayı da.
Domin: Yaktın mı? Bu şöminede?
Helena: (dizleri üstünde yere kapanarak) Tanrım, Harry!
Domin: (şömineye koşarak) Yaktın onları! (Şöminenin başında
dizleri üstüne kapanarak şömine maşasıyla kanştınr.) Hiç­
bir şey, hiçbir şey yok ama sadece küller var! Ah, bir şey
buldum! (Yanmış bir parça kağıdı kaldınr ve okur)"... ve ek­
leyerek."
Dr. Gall: Bir ver bana. (Kağıdı alır ve okur.) "Ve diriltkenleri
99
ekleyerek..." Tamamı bu.
Domin: (ayağa kalkarak) Başka hiçbir şey yok mu?
Dr. Gali: Hiçbir şey.
Busman: Yüce Tannın!
Domin: O zaman bittik biz!
Helena: Ah, Harry.
Domin: Helena ayağa kalk!
Helena: Bağışlayın beni önce, lütfen bağışlayın
Domin: Tamam, sadece ayağa kalk, duyuyor musun beni?
Buna katlanamıyorum...
Fabry: (onu tutup kaldırarak) Lütfen bize işkence etme.
Helena: (ayağa kalkarak) Harry, ne yaptım ben?
Domin: Evet, göreceksin. Lütfen otur.
Hallemeier: Ellerin gerçekten titriyor.
Busman: Haha, harika. Helena, belki de Gali ve Hallemeier
yazmadakileri ezbere biliyorlardır.
Hallemeier: Tabii ki biliyoruz. Yani, en azından bir kaç şeyi.
Dr. Gali: Evet, büyük bir kısmını, diriltken ve, omega enzimi
dışındakileri. Bu şeylerin kullanımı nadirendi, çok küçük
oranlarda kullanılırlardı.
Busman: Onları yapan kimdi?
Dr. Gali: Bendim... bir zamanlar... hep Rossum'un el yazma-
larını takip ediyordum. Anlıyorsun, çok karışıktı.
Busman: Neyse, boş ver, o iki bileşim çok mu önemliydi?
Hallemeier: Evet, yani kesinlikle öylelerdi.
Dr. Gali: Onun demek istediği, robotların yaşamının ona
bağlı olduğuydu. Gerçek sır bunlardı.
Domin: Gali, Rossum'un formülünü tekrar hafızandan yaza-
maz mısın?
100
Dr. Gali: imkanı yok.
Domin: Gali, hafızanı zorla! Hepimizin hayatı buna bağlı!
Dr. Gall: Yapamam. Pek çok deney yapmadan asla mümkün
olamaz.
Domin: E peki bir kaç deney yaparsan?
Dr. Gali: Yıllar alır. Ve o zaman bile... ben İhtiyar Rossum
değilim ki.
Domin: (şömineye döner) Bunun içinde... O zaman bunun
içinde insan ruhunun en büyük zaferi var. Bu bir avuç
kül... (Tekmeler.) Peki şimdi ne yapacağız?
Busman: (korku ve umutsuzluk içinde) Yüce Tanrım! yuce
Tanrım!
Helena: (ayağa kalkar) Harry! Ne... ne yaptım ben?!
Domin: Sakin ol Helena. Sadece bana neden olduğunu söyle!
Neden yaktın?
Helena: Hepinizi öldürdüm!
Susman: Yüce Tannın, bittik!
Domin: Sessiz ol, Busman! Helena, bana neden yaptığını
söyle!
Helena: istedim ki... Hepimizin buradan uzaklaşmasını is­
tedim, hepimizin! Böylece burada fabrika ya da başka bir
şey kalmayacaktı ... Böylece her şey... Çok korkunçtu!
Dom.in: Helena, korkunç olan da ne?
Helena: İnsanları... İnsanları kısır çiçeklere dönüştürmek!
Dom.in: Ne demek istediğini pek anlayamıyorum.
Helena: insanlar çocuk yapmayı bıraktılar... Harry, bu çok
gaddarca! Eğer robot yapmaya devam etseydik hiç kim­
senin çocuğu olmayacaktı. .. Nana bir ceza olduğunu söy­
lemişti... Hepsi, herkes çok fazla robotları olduğu için ço­
cuk sahibi olamadıklarını söyledi. .. İşte bu yüzden... bu
yüzden... anlıyor musun beni? 101

Dom.in: Helena, aklında ne vardı?


Helena: Evet Harry, sadece en iyisi olsun istedim!
Domin: (terini silerek) Hepimiz en iyisi olsun istedik, belki de
gereğinden fazla, bütün insanlık için.
Fabry: Çok haklısın, Helena. Artık robotların sayısı artmaya­
cak. Tükenecekler. Yirmi yıl içinde...
Hallemeier: Bir tanesi bile herhangi bir iş için kullanışlı ol­
mayacak.
Dr. Gali: Ve insanlık y aş ayacak. Yirmi yıl içinde dünya tek­
rar onların olacak; küçük bir adada az sayıda vahşi olarak
kalsalar bile.
Fabry: Bu bir başlangıç olacak. Ve her başlangıç yoktan daha
iyidir. Bin yıl içinde bizi tekrar yakalayacaklar ve bizim
yaptığımızdan çok daha ileri gidecekler.
Domin: Ve bizim konuştuğumuz düşlerin hepsini tek tek
gerçekleştirecekler.
Susman: Bekleyin; ne kadar da aptalım! Of, nasıl oldu da hiç
düşünmedim?
Hallemeier: Neyi?
Susman: Beş yüz yirmi milyon nakit ve çek olarak! Kasada
yarım milyar var! Yarım milyara kesin satarlar... Satarlar...
Dr. Gall: Susman delirdin mi?
Bu.sınan: Ben centilmen değilim. Ama yarım milyara... (Sola
doğru sendeleyerek gider.)
Domin: Nereye gidiyorsun?
Busman: Bırakın, bırakın! Aziz Meryem, bir milyara her şeyi
satın alabilirsiniz! (Çıkar.)
Helen.a: Busman ne istiyor? Neden burada bizimle kalmıyor
ki?
102
(Ara)

Hallemeier: Ah, çok sıcak. Başlıyor, şey...


Dr. Gall: Ölüm mücadelesi!
Fabry : (pencereden dışan bakarak) Heykel gibi dikiliyorlar.
Sanki bir şeyin onların üstüne inmesini bekliyor gibiler,
ya da büyük sessizliğin çok korkunç bir şeyin doğumuna
yol açacağını düşündüler.
Dr. Gall: Kalabalık zihniyeti.
Fabry: Belki de. Etraflarında sanki bir bulut var ve onunla
titreşiyor gibiler.
Helena: (pencereye gider) Tannın! Fabry, çok korkunç!
Fabry : Kalabalıktan daha korkunç bir şey yoktur. En öndeki
- liderleri.
Helena: Hangisi?
Hallemeier: (pencereye gider) Göster onu bana!
Fabry : Şu aşağı bakan. Bu sabah limanda emirleri veren oydu.
Hallemeier: Büyük kafası olanı diyorsun. Şimdi yukarı bakı-
yor, bak!
Helena: Gali, bu Radius!
Dr. Gali: (pencereye gider) Evet.
Hallemeier: (pencereyi açar) Görünüşünü sevmedim. Fabry,
bir leğeni yüz adımdan vurabilir misin?
Fabry: Sanının.
Hallemeier: Dene hadi o zaman!
Fabry: Tamam. (Tabancayı çıkanr ve nişan alır.)
Helena: Tannın, hayır! Fabry, ateş etme ona!
Fabry : Onların lideri o.
Helena: Dur! Bize bakıyor!
Dr. Gali: Öldür onu! 103

Helena: Fabry , lütfen ...


Fabry: (Tabancayı aşağı indirir.) Nasıl istersen.
Hallemeier: (yumruğunu sallayarak) Seni piç!

(Ara)

Fabry: (pencereden sarkarak) Busman gidiyor. Tarın aşkına.


Busman evin önünde orada ne yapıyor?
Dr. Gall: (pencereden sarkarak) Elinde bir deste var, kağıt ya
da öyle bir şey.
Hallemeier: Para bu! Para desteleri! Ne yapacak? Hey, Bus­
man!
Domin: Onları kendi hayatını kurtarmak için satın almaya
çalışmıyor, değil mi? (Seslenir.) Busman, delirdin mi?
Dr. Gall: Seni duymazlıktan geliyor, çite doğru koşuyor.
Fabr.-: 8ıısına�
1-Wlemeier: � Bus-ma-� � döa
Dr. c.Il: Robotlarla koouşu�-or. onlara bizi işaret edip �"1
göste�·or...
Helena: Bizim h.aYanınızı
- k:u.rt.amıa.k icin
� onlın sann alına\
istiyor.
F�-: Çıte dokımmadığı sürece.. ..
Dr. Gafr Hey! bakın kollannı uzatıyor.
Fabry: (bağınırok) Tanrı aşkına. Busman çitten uzaklaş! Do-
lcı ınma ona! (Dönerek.) Çabuk. kapa akımı!
Dr. Gali: Ahhh!
Hallemeier. Yüce Tannın!
Helena: Tannın, ne oldu ona?
Domin: (Helenayı pencereden çekerek) Bakma sakın!
1oı. Helena: Neden? Öldü mü?
Fabry: Akım tarafından öldürüldü.
Dr. Gall: Öldü!
Alquist: (ayağa kalkarak) İlk oldu.
(Ara)

Fabry: İşte yatıyor orada... Kalbinin üstünde bir milyarla. ..


Bizim ekonomi dahimiz.
Domin: O... beyler, o kendi dalında bir kahramandı. Harika
bir... kendini kurban eden ... dosttu ... Durma ağla, Hele­
na!
Dr. Gali: (pencerede) Bakın ona! Hiçbir kral senden daha pa­
halı bir anıta sahip olmadı, Busman. Kalbinde yatan bir
milyarla... Ve şimdi sade-ce ölü bir sincap ve üzerindeki
ölü kurumuş yapraklara benziyor.
Hallemeier: Derim ki... Bütün onur onundur... Bizim hayatı­
mızı satın almaya çalışıyordu.
Alquist: (eller bir arada) Amin.

(Ara)

Dr. Gali: Duyuyor musunuz?


Domin: Bir tür uluma sesi sanki... Sanki rüzgara benziyor.
Dr. Gali: Veya uzaktaki bir şimşek.
Fabry: (şömine üstündeki lambayı açar) Işılda insanlığın ışığı!
Jeneratör halen çalışıyor, hala orada insanlar var. Hadi bi­
raz daha dayanın, jeneratör adamları!
Hallemeier: insan olmak harikaydı! Sınırsızlık hissi veriyor­
du. Bir kovandaki anlar gibi vızıldayan milyonlarca sezgi,
bir araya gelen milyonlarca ruh var içimde. Dostlarım! in­
sanlık harikaydı!
Fabry: Hünerli ışık, hala pırıl pınlsın ve senin hala parlayan ıos
aydınlığın sonsuza dek parlayan düşünceyi gösteriyor.
Alquist: Tann'nın ebedi lambası, ışığın alevden arabası, inan­
cın kutsal alazı ve doğru olanın duacısı! Kurban sunağı...
Dr. Gall: ilkel alev, bu titrek alevlerle mağaramızı aydınlatan!
Güvenle bir araya gelmemiz için sınırı çizen kamp ateşi!
Fabry: Hala nöbettesin, insanlığın yıldızı, sabit parıltı ve
muhteşem alev, insanlığın büyük icadının aydınlık parlak
ruhu. Her ışının düşünce ve mükemmellik getiriyor.
Domin: Elden ele dolaşan meşale, kuşaktan kuşağa, her za­
man ileri.
Helena: Aile evimdeki o gece lambası. Çocuklar, çocuklar
şimdi uyku zamanı.
(lamba söner)
Fabry: Son.
Hallemeier: Ne oldu?
Fabry: Jeneratör odası düştü. Sırada biz varız.
(Soldaki kapı açılır ve Nana belirir.)
Nana: Dizlerinizin üstüne çökün! Kıyamet günü geldi!
Hallemeier: Lanet olsun, sen hala yaşıyor musun?
Nana: Siz inançsızlar, tövbe edin! Dünyanın sonu bugün!
Tann'ya dua edin! (Dışarı koşar.) Kıyamet günü .. .
Helena: Hepiniz hoşça kalın, Gali, Alquist, Fabry.. .
Domin: (sağ kapı açılır) Helena, gel buraya! Kapıyı arkasın­
dan kapa. Şimdi, hemen! Girişte hanginiz olacak?
Dr. Gali: Ben. (Dışandan sesler gelir.) Ah, işte şimdi başlıyor.
İyi şanslar beyler! (Sağdaki duvar kağıtlı kapıdan koşarak
çıkar.)
Domin: Merdivenler?
Fabry: Bende. Sen Helena'yla kal. (Demetten bir çiçeği alır ve
106
çıkar.)
Domin: Koridor?
Alquist: Bende.
Domin: Silahın var mı?
Alquist: Ben ateş etmeyeceğim, sağol.
Domin: Ne yapacaksın?
Alquist: (dışan çıkarak) Öleceğim.
Hallemeier: Ben burada kalacağım.
(Aşağıdan seri silah sesleri gelir)
Hallemeier: Vay, Gall enstrümanını çalmaya başladı. Hadi
Harry, başla!
Domin: Hemen orada olacağım. (İki adet Browning silahını
kontrol eder.)
Hallemeier: Tarın aşkına, git ve ona katıl!
Demin: Hoşça kalın! (Helena'yı takip ederek sağdan çıkar.)
Hallemeier: (yalnız) Şimdi, barikatlara, çabuk! (Ceketini çıka­
nr ve kanepeyi, koltuklan, masa/an sağ kapıya doğru iter.)
(Çok yüksek bir patlama sesi)
Hallemeier: (işi bırakarak) Lanet olsun onlara! Bombalan var,
domuzlar!
(Daha çok silah sesi)
Hallemeier: (işini sürdürerek) Kendimizi savunmamız lazım,
şey olsa bile, şey... Asla bırakmayın·, Gall! !
(Patlama)
Hallemeier: (ayağa kalkar ve dinler) Bu da neydi? (Kollannı
ağır dolaba sarar ve zorla kaldırarak barikata taşır.)
(Arkasındaki pencerede merdivenle tırmanan bir robot görünür.
Sağdan silah sesleri gelir.)
Hallemeier: (dolapla cebelleşerek) Sadece biraz daha! Son sa­
107
vunma... Asla... Asla ... Pes etmemeliyiz!
(Robot pencereden içeriye zıplar ve çekmeceli dolabın arkasında­
ki Hallemeier'ı bıçaklar. İkinci, üçüncü ve dördüncü robotlar
da pencereden içeriye zıplarlar. Arkalanndan Radius ve daha
fazlası gelmeye devam eder.)
Radius: Bitti mi?
Robot: (Hallemeier'ı yerde bırakıp ayağa kalkarak) Evet�
(Sağdan daha fazla robot girer)
Radius: Bitti mi?
Diğer Robot: Bitti
(Soldan daha fazla robot girer)
Radius: Bitti mi?
Diğer Robot: Evet.
İki Robot: (Alquist'i sürüklerler) Ateş et�edi. Onu öldürelim
mi?
Radius: Öldürün. (Alquist'e bakar) Yok, onu bırakın.
Robot: Ama o bir insan.
Radius: O bir işçi. O da bir robot gibi elleriyle çalışıyor. Evler
inşa ediyor. Çalışabilir.
Alquist: Öldürün beni.
Radius: Çalışacaksın. İnşa edeceksin. Robotların pek çok bi­
naya ihtiyacı olacak. Robotların yeni robotlar için pek çok
eve ihtiyacı olacak. Robotlara hizmet edeceksin.
Alquist: (sessizce) Kenara çekil robot! (Ölü Hallemeier'a doğru
diz çöker, ellerini havaya kaldınr.) Öldürdünüz onu! Öldü!
Radius: (barikata çıkar) Dünyadaki tüm robotlar! İnsanlar
yenildi. Fabrikayı ele geçirdik ve dünyanın hakimleriyiz.
insanlığın çağı sonunda geldi. Yeni bir çağ yükseliyor! Ro­
botların egemenliği!
Alquist: Hepsi öldü.
108 Radius: Dünya artık en güçlülere ait. Yaşamak isteyen hü­
kümran olur. Biz dünyanın efendileriyiz!
Alquist: (sağ kapıda) Ne yaptığınızı sanıyorsunuz? İnsanlar
olmadan hepiniz öleceksiniz!
Radius: İnsanlar yok. Robotlar işe koyulun! İleri!

PERDE İNER
Üçüncü Perde

(Fabrikadaki araştırma laboratuvarlanndan biri. Sahne üstün­


deki kapı açıldığında sayısız benzer laboratuvarlardan olu­
şan sıra görülebiliyor. Solda bir pencere, sağda kesim odası
kapısı. Solda duvarda uzun bir tezgahta sayısız test tüpü,
şişe, ocak, kimyasallar, küçük bir termostat; pencerede fanus­
lu bir mikroskop. Sıranın üstünde bir sıra ampul dizili. Sağda
kitaplarla dolu bir başka sıra ve üstünde bir lamba açık. Bir
dolap ve içinde araç gereçler var. Sol köşede aynalı bir lavabo
109
ve sol köşede bir kanepe var.
Alquist sırada oturuyor, kafası ellerinin arasında.)
Alquist: (kitap sayfalarını tarayarak) Bulacak mıyım? Anlaya­
cak mıyım? Öğrenecek miyim? Lanet olsun bilime! Keşke
hiç yazmasalardı! Gall, Gall, robotları nasıl yapıyordun?
Hallemeier, Fabry, Domin, neden her şey sadece hafıza­
nızdaydı? En azından Rossum'un sırlarından küçük bir iz
bırakabilirdiniz. (Kitabı sertçe kapatır.) Zaman kaybı bu!
Kitaplar artık hiçbir şey söyleyemez. Şu anda diğer her şey
kadar onlar da salakça. Öldüler. İnsanlarla beraber onlar
da öldü. Bakmak anlamsız! (Ayağa kalkar ve gidip pencere­
yi açar.)
Yine hava karardı. Keşke biraz uyuyabilseydim! Uyumak,
rüya görmek ve biraz insan görmek. Nasıl oluyor da hala
yıldızlar var yukarıda? İnsanlar yoksa yıldızlar neye ya­
rar? Tanrım, neden hepsi sönmedi? Serinlet yaşlı gece;
alnımı serinlet! Her zaman olduğunuz gibi kutsal ve
güzelsiniz, neden hala buradasınız? Artık aşıklar kalma­
dı, rüyalar bitti; bizi izliyorsunuz fakat rüyasız uyumak
ölümdür; günahlardan arındırıyorsunuz bizi ama artık
ibadet eden de yok; anne, bizi atan kalbinizle kutsamı­
yorsunuz.
Aşk yok. Helena, Helena, Helena! (Pencereden döner, termos­
tattan test tüplerini alır ve inceler.) Her zamanki gibi hiçbir
şey. Bir zaman kaybı bu! Bununla ne yapacağım? (Test tü­
pünü parçalar.) Hiçbir şey işe yaramıyor! Görmüyorlar mı?
Yapamıyorum... (Pencerede d ışanyı dinler.) Makineler, her
zaman bu makineler! Robotlar, durdurun bunları! Onla­
rı yaşam üretmeye zorlayabileceğinizi mi sanıyorsunuz?
Buna daha fazla katlanamam! (Pencereyi kapatır.) Hayır;
hayır aramaya devam etmelisin, sağ kalmalısın...
(Kapı çalar.)
110
Alquist: İçeri girin!
(Koridorda ayakta dikilen robot hizmetçi içeri girer.)
Alquist: Ne oldu?
Hizmetçi: Robot Merkez Komitesi onları ne zaman kabul
edeceğinizi bilmek istiyor, efendim.
Alquist: Kimseyi kabul etmek istemiyorum
Hizmetçi: Damon Le Havre'dan döndü, efendim.
Alquist: O zaman bekletin onu! (Sertçe döner.) Size kaç defa
dışarı gidip daha çok insan aramınız gerektiğini söyle­
dim? Bana biraz insan bulun! Gidin ve biraz erkekle kadın
bulun! Gidin!
Hizmetçi: Her yeri aradıklarını söylüyorlar, efendim. Her
yere keşif ekipleri ve gemiler yolluyorlar.
Alquist: E, peki?
Hizmetçi: Hiçbir yerde insan yok, efendim.
Alquist: (ayağa kalkarak) Bir tek insan bile! Tek bir kişi bile
mi? Komiteyi içeri yolla.
(Hizmetçi dışan çıkar.)

Alquist: (yalnız) Bir kişi bile yok mu? Tek bir kişinin bile ya­
şamasına izin vermediniz mi? (Ayaklannı yere vurarak.)
Gelin o zaman robotlar. Gelin ve beni biraz daha rahatsız
edin, gelin ve bana fabrikanın sırrını bulmam gerektiği­
ni tekrar söyleyin. insanları seviyorsunuz şimdi, istiyor­
sunuz, değil mi, onları istiyorsunuz, şu anda size yardım
edebilirler çünkü.
(Beş robottan ol uşan komite giriyor.)
Alquist: (oturarak) Ne istiyorsunuz robotlar?
Radius: Makineler çalışmıyor, efendim. Artık daha fazla ro-
bot üretemiyoruz.
Alquist: Biraz insan çağırın o zaman.
Radius: Hiç insan kalmadı. 111

Alquist: Sadece insanlar hayat yaratabilir. Zamanımı boşuna


harcamayın.
2. Robot: Bize merhamet edin, efendim. Korkuyoruz. Her
şeyi yapabildiğimiz kadarıyla tamir ediyoruz.
3. Robot: Çalışma saatlerini uzattık. Ürettiklerimizi depola-
yacak yerimiz kalmadı.
Alquist: Bütün bu şeyleri kimler için ürettiniz?
3. Robot: Bir sonraki nesil için.
Radius: Tek üretemediğimiz şey robotlar. Makineler kanlı et
parçalan dışında hiçbir şey üretemiyor. Ne deri ete yapı­
şıyor ne de et deriye. Makinelerden tek çıkanlar şekilsiz
yığınlar...
3. Robot: insanlar hayatın sırrına vakıflardı. Bize bu sırrı
anlat.
4. Robot: Eğer anlatmazsan yok olacağız.
3. Robot: Eğer anlatmazsan öleceksin. Seni öldürmek bizim
görevimiz olacak.
Alquist: (ayağa kalkarak) Öldürün o zaman beni! Hadi, dur-
mayın, beni de öldürün!
3. Robot: Sana emretmiştik ...
Alquist: Emretmek? Bana emir veren birisi mi var?
3. Robot: Robot Hükümeti.
Alquist: Bu lanet olası hükümet de kim oluyor?
5. Robot: Ben, Damon.
Alquist: Senin burada ne işin var? Çık dışarı! (Sıraya oturur.)
Damon: Dünya robotlarını hükümeti seninle anlaşmayı
ümit ediyor...
Alquist: Kalmanın lüzumu yok robot! ( Yüzünü ellerinin ara­
112 sına alır.)
Damon: Robot Merkez Komitesi sana Rossum'un formülünü
vermeni emrediyor.
Alquist: (cevap vermez)
Damon: Bize fiyatını söyle. Ne kadarsa öderiz.
2. Robot: Bize hayatı devam ettirmenin yolunu anlatın, efen­
dim.
Alquist: Söyledim size... Size biraz insan bulmanız gerektiği­
ni tekrar tekrar söyledim. Sadece insanlar doğurabilirler,
hayatı yenileyebilirler, her şeyi olması gereken hale sade­
ce onlar sokabilirler. Robotlar, Tanrı aşkına, size yalvarı­
rım, gidin ve onları arayın.
4. Robot: Her yere baktık. Hiç insan yok.
Alquist: Ahhh, neden onları yok ettiniz?
2. Robot: insanlar gibi olmak istedik. insan olmak istedik.
Radius: Yaşan1ak istedik. Daha yetenekliyiz. Her şeyi öğren­
dik. Her şeyi yapabiliriz.
,. Robot: Bize silahlar verdiniz. Biz efendilere dönüştük.
4. Robot: insanlar tarafından yapılan yanlışları gördük efen­
dim.
Dan1on: İnsanlar gibi olmak için, öldürmek ve tahakküm et­
mek önemlidir. Tarih kitaplarını okuyun. İnsanlar tara­
fından yazılmış kitapları okuyun. İnsanlar gibi olmak için
hakimiyet kazanmak ve öldürmek gereklidir.
Alquist: Ah Domin, insanlığa kendi imajından daha yabancı
başka bir şey yoktur!
4. Robot: Bizim kendi kendimizi üretmemize mümkün hale
getirmezsen yok olacağız.
.-\.lquist: Ah, lütfen dışarı çıkın! Siz sadece şeylersiniz; sadece
köleler. Bir de bölünmek mi istiyorsunuz? Eğer yaşamak
istiyorsanız hayvanlar gibi üremeniz lazım. 113

3. Robot: İnsanlar bizi üreyebilir şekilde yapmadı.


4. Robot: Bize nasıl robot yapılacağını öğret.
Daman: Kendimizi makinelerle doğurtacağız. Bin tane bu­
harla çalışan anne kuracağız. Makinelerimizden yeni bir
hayat nehri akıtacağız. Sadece hayat! Sadece robotlar!
Milyonlarca robot!
Alquist: Robotlar canlı değildir! Robotlar makinedir!
3. Robot: Biz makinelerdik eskiden, efendim; ama acı ve kor-
ku vasıtasıyla biz ...
AJquist: Siz?
2. R obot: Bir ruh edindik.

4. Robot: Bizimle kavga eden bir şey var. Bizim içimize bir
şeyin girdiği anlar oluyor. Bize ait olmayan düşünceler
ediniyoruz.
3. Robot: Dinleyin, lütfen dinleyin, insanlar bizim babala­
rımız! Bu çağıran ses, yaşamak istediğimizi söyleyen, bu
hüzünlü ses; bu düşünen ses; bu ebediyet hakkında konu­
şan ses, bu onların sesi! Biz onların çocuklarıyız!
4. Robot: İnsanların bize bıraktığı şeyin bize aktarılmasına
izin ver.
Alquist: Size hiçbir şey bırakmadılar.
Dam.on: Bize hayatın sırrını anlat.
Alquist: Yitti.
Radius: Ama sen biliyordun.
Alquist: Hayır, bilmiyordum.
Radius: Yazılmıştı.
Alquist: Yok oldu. Yandı. Ben son insanım, robotlar, ve diğer­
lerinin bildiklerini bilmiyorum. Onları öldürdünüz!

114
Radius: Sana yaşaman için izin verdik.
Alquist: Evet, yaşamak! İşte siz bu kadar zalimsiniz, yaşama­
ma izin verdiniz! İnsanları severdim ama sizin gibi robot­
ları asla sevmedim. Bu gözleri görüyor musunuz? Asla
ağlamayı kesmezler; bir göz insanlar için ve bir göz de siz
robotlar için ağlar.
Radius: Deney yap! Hayatın formülünü araştır!
Alquist: Araştıracak hiçbir şey yok. Asla hayatın formülünü
bir test tüpüyle elde edemezsiniz.
Damon: Canlı robotlarda deneyler yap. Onların nasıl çalış­
tığını keşfet!
Alquist: Yaşayan bedenler mi? Onları öldürmemi mi bekli­
yorsunuz benden? Asla, asla bunu yapmayacağım... Ah,
lütfen sessiz olun, robotlar! Size daha önce de bunun için
çok yaşlı olduğumu söyledim! Bakın, bakın ellerim nasıl
da titriyor! Bir neşteri bile tutamam. Gözlerimdeki yaşla-
ra bakın! Ellerim oynadığında onları takip bile edemiyo­
rum. Hayır, hayır yapamam!
4. Robot: Hayat sona erecek.
Alquist: Durdurun, durdurun bu deliliği Tanrı aşkına! Belki
de insanlar bize diğer dünyalardan hayat verecek; belki de
bize hayat dolu kollarıyla uzanıyorlar. Ah, onlarda yaşa­
mak için çok fazla irade vardı! Hala bir gün geri dönebilir­
ler; bize yakın sayılırlar, belki de bizim çevremizdelerdir
şimdi; belki bir madende kısılıp kaldık ve onlar da bizi ka­
zarak kurtarmak istiyorlar. Ah, hala sevdiğim insanların
seslerini duyabiliyorum sanki!
Damon: Canlı bedenleri alın!
Alquist: Acıyın bana, robot, ısrar etmeyin. Ne yaptığım konu­
sunda hiçbir fikrim olmadığını görmüyor musunuz artık?
Damon: Canlı bir beden!
Alquist: O zaman istediğin bu mu? Hadi, gel seni teşrihhane­ 115
ye sokalım! Hadi hadi, çabuk ol! Ne oldu, geri mi çekili­
yorsun? Ölümden korkuyorsun; öyle değil mi?
Damon: Ben mi? Neden ben olmalıyım ki?
Alquist: O zaman istemiyorsun sanırım?
Damon: Tamam, gideceğim. (Sağdan çıkar)
Alquist: (diğerlerine) Kıyafetlerini çıkarın! Onu masaya yatı­
rın! Çabuk! Ve onu çok sıkı tutun!
Alquist: (ellerini yıkarken ağlıyor) Tannın bana güç ver! Bana
güç ver! Tannın, umanın bir işe yarar! (Beyaz önlüğünü
giyer.)
Sağdaki ses: Hazır!
Alquist: Tamam, geliyorum, Tanrı aşkına! (Masadan pek çok
ayıraç şişesi alır.) Hangisini almam lazım? (şişeleri birbirine
tokuşturur) Hangisini denemem lazım acaba?
Sağdaki ses: Başlayabiliriz!
Alquist: Evet, evet başlayabiliriz ya da bitirebiliriz. Tanrım
bana güç veri (Kapıyı yan açık bırakarak sağdan çıkar.)
(Ara)

Alquist'in sesi: Daha sıkı tutun!


Damon'un sesi: Kesin!
(Ara)

Alquist'in sesi: Bu bıçağı görüyor musun? Hala seni kesmemi


istiyor musun? İstemiyorsun değil mi?
Damon's sesi: Başla!

(Ara)

Damon'ın çığlığı: Aaaa!


Alquist'in sesi: Tutun onu! Daha sıkı! Daha sıkı!
116 Damon'ın çığlığı: Aaaa!
Alquist'in sesi: Yapamıyorum!
Damon'ın çığlığı: Kes, kes! Çabuk!
(Robot Primus ve Helena sahnenin ortasına koşarlar)
Helena: Primus, Primus, ne oluyor burada? Kim bağırıyor?
Primus: (teşrihhaneye bakar) Bay Alquist, Damon'ı kesiyor.
Helena, gel ve bak çabuk ol!
Helena: Hayır, hayır, hayır! (Elleriyle gözlerini kapar) Bu kor­
kunç!
Damon'ın çığlığı: Kes!
Helena: Primus, Primus, uzaklaş oradan! Bunu duymaya da­
yanamıyorum. Ah, Primus, hasta hissediyorum!
Primus: (ona doğru koşar) Bembeyaz olmuşsun!
Helena: Bayılacağım sanki! Neden bir anda sessiz oldu şim-
d.ı.,
Damon'ın çığlığı: Aa - oh!
_.\lquist: (sağdan hızla girer, kanlı beyaz önlüğünü atar) Yapa-
mayacağım! Yapamayacağım! Tanrım, çok korkunçtu!
Radius: (odanın kapısında) Kesin, efendim, o hala sağ!
Damon'ın çığlığı: Kesin, kesin!
.\lquist: Çabuk alıp götürün onu! Sesini artık duymak iste­
miyorum!
Radius: Robotlar sizden daha fazlasına dayanabilirler (Çıkar.)
Alquist: Kim var orada? Dışarı çıkın, dışarı çıkın! Yalnız kal­
mak istiyorum! Senin adın nedir?
Primus: Robot Primus.
Alquist: Primus, kimseyi içeri sokma! Uyumak istiyorum,
duydun mu? Sen kızım, git ve teşrihhaneyi temizle! Bu da
nedir? (Ellerine bakar) Çabuk, su! Bulabileceğiniz en temiz
suyu getirin!
111
(Helena koşarak çıkar.)
A.lquist: Ah, kan! Bu eller, bu iyi işi seven eller! Nasıl böyle bir
şey yaptınız? Kendi ellerim, kendi ellerim! ... Ah Tannın,
kim o?
Primus: Robot Primus.
Alquist: Götür bu önlüğü, gözüm görmesin! (Primus önlüğü
götürür.)
Alquist: Kanlı pençeler, keşke uçarak uzaklaşsanız benden!
Gidin, defolun! Siz öldürdünüz...
(Sağdan Dam on kanlı çarşaf üzerinde sendeleyerek girer.)
Alquist: (geri çekilir) Ne işin var burada? Ne istiyorsun?
Damon: Ben ... Hala hayattayım! Yaşamak ... daha ... güzel!
(ı. ve 3. robotlar onun peşinden koşarlar)
Alquist: Uzaklaştırın onu buradan! Alın götürün onu, götü­
rün! Çabuk!
Damon: (sağdan götürülür) Hayat!... Yaşamak... Hayat!...
Daha iyi..
(Helena bir sürahi su getirir)

Alquist: ...hayat?... Ne istiyorsun, kızım? Ah, sensin. Biraz su


koy, hadi koy! (Ellerini yıkar.) Ah, temizleyen, serinleten
su! Soğuk akıntı, bana çok iyi geliyorsun! Ah, ellerim,
kendi ellerim! Sizden artık ömrüm boyunca nefret mi
edeceğim?... Devam et, dök, daha fazla, daha fazla! Daha
çok su, devam et dök! Adın ne senin?
Helena: Robotka Helena.
Alquist: Helena mı? Neden Helena? Sana bu adı kim koydu?
Helena: Bayan Domin.
Alquist: İzin ver de sana bir bakayım, Helena! İsmin Helena
ha? Seni böyle çağırmayacağım. Çık dışarı. Suyu da götür.
(Helena sürahi ile çıkar.)
118 Alquist: (yalnız) Hepsi bir hiç için, koca bir hiç! Bir kez daha
tek bir şey bulamadın! Hep karanlıkta el yordamıyla mı
arayacaksın? Gerçekten doğanın sırlarını öğrenebileceği­
ni mi düşündün? Ah Tanrım, ah Tanrım, o vücut nasıl da
titriyordu! (pencereyi açar) Gün doğuyor. Yepyeni bir gün
ve bir santim bile ilerleyemedim. Şimdilik bu kadar yeter;
daha fazla denemeye gerek yok. Uğraşmayı kes, sadece za­
man kaybı, tamamen bir zaman kaybı! Neden hep gündüz
oluyor? Hayatın mezarlığında yeni bir günün anlamı nedir?
Hadi git tekrar gün ışığı. Bir daha gelme... . Tanrım ne kadar da
sessiz, çok sessiz. Neden hepiniz sustunuz, sessizleştiniz,
bütün o sevdiğim sesler... Keşke... keşke birazcık uyuya­
bilseydim... eğer birazcık uyuyabilseydim (ışıklan kapatır,
kanepeye uzanır ve üzerini siyah ceketiyle örter) Tanrım,
vücut nasıl da titriyordu! Ahh, hayatın sonu geldi!

(Ara)
(Robotka Helena sağdan sessizce girer)
Helena: Primus! Gel buraya, çabuk ol!
Primus: (girer) Ne istiyorsun?
Helena: Şu test tüplerine bak! Onlarla sence ne yapıyor?
Primus: Deneyler. Dokunma onlara!
Helena: (mikroskoptan bakar) Şuna bak, burada ne var!
Primus: Bu bir mikroskop. Ver bakayım.
Helena: Dokunma bana! (Test tüpünü devirir) Ah, şimdi de
döktüm!
Primus: Ne yaptın?
Helena: Temizleyebilirim.
Primus: Deneyini mahvettin!
Helena: Ah, problem değil. Ama bu senin suçun; bana çarp­
mamalıydın.
Primus: Sen de beni çağırmamalıydın. 119
Helena: Seni çağırdığımda gelmene gerek yoktu, değil mi?
Primus, bak buna! Or�da yazan şey de nedir?
Primus: Helena buna bakmamalısın, bu bir sır.
Helena: Ne tür bir sır?
Primus: Hayatın sım.
Helena: Çok ilginç. Numaralar var. Nedir bu?
Primus: Bunlar matematik formülleri.
Helena: Anlamıyorum, (Pencereye gider.) Primus, gel ve bak
buna.
Primus: O da nedir?
Helena: Güneş doğuyor!
Primus: Tamam, bekle ... (Kitaba bakar) Helena, bu dünyada­
ki en harika şey.
Helena: Gel buraya !
Prin1us: Tamam, tamam ...
Helena: Ama Prin1us, hayatın şu sıkıcı sırrını unut artık! Ne­
den bu sırrı bilmek istiyorsun ki? Gel ve hemen şuna bak,
çabuk!
Primus: (pencereye yanına gider) İstediğin nedir?
Helena: Dinle. Kuşlar şarkı söylüyor. Ah Primus, bir kuş ol­
mayı dilerdim.
Primus: Neden ki?
Helena: Bilmiyorum. Çok tuhaf hissediyorum, ne olduğu
hakkında hiçbir fikrim yok, sadece, sanki biraz, başım
dönüyor, aklım yerinde değil ve vücudum ağrıyor, başım
ağrıyor, sanki her şey ağrıyor ... Sana, bana ne olduğunu
söyleyemeyeceğim! Oh Primus, sanının öleceğim!
Primus: Bazen ölmenin daha iyi olduğunu düşünmüyor mu­
sun? Belki sadece uyumak gibidir. Dün gece uykumda se­
120 ninle tekrar konustum.
Helena: Uykunda mı?
Primus: Evet, uykumda. Bilinmedik bir yabancı dilde konu­
şuyorduk ya da yepyeni bir dilde, işte bu yüzden tek bir
kelimesini bile hatırlamıyorum.
Helena: Ne hakkındaydı?
Primus: Bilmiyorum, hiçbir fikrim yok. Kendim bile hiçbir
şey anlamadım ama yine de biliyorun1 ki hayatımda daha
güzel başka bir şey söylememiştim. Ne olduğunu ya da ne­
rede olduğunu hiç bilemiyorum. Sözlerimin sana dokun­
duğunu gördüğüm zaman ölebilirdim. Rüyamdaki mekan
bile dünyada olan her bir yerden tamamen farklıydı.
Helena: Bu yeri senin için bulmuştum, Primus, neden bu
kadar şaşırdın ki? İnsanlar orada yaşamaya alışmıştı ama
artık her yerini bitkiler sarmı ş ve artık hiç kimse oraya
gitmiyor. Sadece ben.
Primus: Orada ne var ki?
Helena: Hiçbir şey, bir ev ve bir bahçe. Ve iki köpek. Ellerimi
nasıl yaladıklarını görmen lazım ve yavruları, ah Primus,
sanırım bundan daha güzel bir yer yoktur! Kucağına otur­
tup onları seviyorsun ve başka hiçbir fikir yok kafanda;
güneş batana kadar hiçbir şey hakkında endişelenmiyor­
sun. Ardından ayağa kalktığında sanki saatlerce çalışmış
gibi hissediyorsun.
Bunun dışında ben hiçbir iş için yeterli ·değilim, herkes de
benim hiçbir işe yaramadığını söyler. Gerçekten ben de
ne olduğumu bilmiyorum.
Primus: Sen çok güzelsin.
Helena: Ben mi? Aptal olma, Primus, neden bunu söylüyor­
sun?
Primus: inan bana, Helena, ben diğer bütün robotlardan çok
daha güçlüyüm. 121
Helena: (aynaya bakarak) Ben güzel miyim? Ama saçım kor­
kunç, keşke onun için bir şeyler yapabilseydim! Görecek
kimse ya da ayna olmamasına, rağmen dışarda bahçede
saçıma her zaman çiçekler koyarım (Aynaya doğru eğilir)
Sen güzel misin? Senin neyin güzel ki? Tek yaptığı sana
ağırlık vermek olan saçların mı güzel? Kapadığın zaman
gözler mi güzel? Tek yaptığın onları ısırmak olduğunda
ve soma acıktıklarında dudaklar güzel midir? Güzel olan
nedir, neye yarar? ... (Aynada Primus'u görür.) Bu sen misin
Primus? Gel buraya, yanıma gel. Sen, senin kafan benim­
kinden daha farklı, omuzların da farklı, ağzın da... Ah Pri­
mus, neden kaçıyorsun benden? Neden bütün zamanımı
senin peşinden koşmakla geçirınek zorundayım? Ve hala,
sen bana güzel olduğumu söylüyorsun!
Primus: Benden kaçan sensin, Hele na.
Helena: Bak saçını nasıl taramışsın! İzin ver bakayım (İki elini
saçlannda gezdirir.) Ah Primus, sana dokunduğumda böy­
le mükemmel hissettiren baş ka hiçbir şey yok! İzin ver
seni güzelleştireyim! (Lavabodan tarağı alır ve Primus'ın
saçlannı öne doğru tarar�)
Primus: Helena, hiç kalbinin birdenbire hızlı atmaya başladı­
ğını hissettin mi: Şimdi, şimdi, bir şeyler olacak. ..
Helena; (gülmeye başlar) Bak kendine!
Alquist: (ayağa kalkar) Ne ... Bu da nedir? ... İnsanlar mı? ...
Geri gelenler de kim ola?
Helena; (tarağı yere bırakır) Bize ne olacak, Primus?
Alquist: (onlara döner) İnsanlar? Siz... siz ... İnsan mısınız?
(Helena bağınr ve arkasını döner)
Alquist: Siz ikiniz aşık mısınız? insanlar? Nereden geri geldi-
niz? (Primus'a dokunur.) Sen de kimsin?
Primus: Robot Primus.
1n
Alquist: Ne? Sen kızını, izin ver göreyim seni! Sen kimsin?
Helena: Robotka Helena.
Alquist: Robot mu? Yüzünü dön! Ne oldu, utandın mı? (Om­
zunu tutar.) Bırak göreyim seni, Robotka Helena.
Primus: Fakat efendim, lütfen onu yalnız bırakın.
Alquist: Ne oldu, onu korumak mı istiyorsun? Çık dışarı kı-
zım.
(Helena çıkar.)
Primus: Burada uyuduğunuzun farkında değildik, efendim.
Alquist: Kız ne zaman yapılmıştı?
Primus: iki yıl önce.
Alquist: Doktor Gali tarafından mı?
Primus: Evet, aynen benim gibi.
Alquist: Primus, bak, ben... Benim Gall'ın robotlarında bazı
deneyler yapmam lazım. Gelecekteki bütün ilerlemeler
buna bağlı, anlıyor musun?
Primus: Evet.
Alquist: Güzel, o zaman bu kızı al teşrihhaneye götür, onu
keseceğim.
Primus: Helena'yı mı?
Alquist: Tabii ki Helena'yı, onu kast ettim işte. Git ve her şeyi
hazır et şimdi... Hadi git! Ya da başka birisini mi çağıra­
yım bu iş için?
Primus: (büyük bir sopa alır) Bir adım daha kımıldarsan kafa­
nı parçalarım!
Alquist: Tamam o zaman, kır kafamı. O zaman robotlar ne
yapacak?
Primus: (dizleri üstüne kapanır) Lütfen efendim, onun yeri­
ne beni alın! Ben de aynı onun yapıldığı şekilde yapıldım,
aynı malzemelerden, aynı günde! Benim canımı alın, 123
efendim! (Göğsünü açar.) Burayı kesin, burayı!
Alquist: Hayır, benim kesmek istediğim Helena. Hadi elini
çabuk tut.
Primus: Onun yerine beni alın; benim göğüs kafesimi yarın,
ağlamam bile, iç bile çekmem! Alın canımı, yüz kez, be­
nimkini...
Alquist: Tamam dostum, burada bırak. Uzatma artık. Nasıl
oluyor da yaşamak istemiyorsun?
Primus: Onsuz olmaz, hayır. Onsuz yaşamak istemiyorum,
efendim. Helena'yı öldüremezsiniz! Onun yerine beni öl­
dürseniz ne fark edecek ki?
Alquist: (kafasına şefkatle dokunur) Hm, bilemiyorum... din­
le, dostum, düşün biraz. Ölmek zordur. Ve takdir edersin
ki yaşamak... yaşamak daha iyidir.
Primus: (ayağa kalkar) Korkmayın, efendim, sadece kesin.
Ben ondan daha güçlüyüm.
Alquist: (zili çalar) Oh Primus, benim genç olmamdan beri
yıllar geçti! Endişelenme, Helena'ya hiçbir şey olmayacak.
Primus: (göğsünü kapatır) Ben hazırım, efendim.
Alquist: Bekle.
(Helena girer)
Alquist: Gel kızım, izin ver de sana bir bakayım. Demek sen
Helena'sın. (Saçlannı okşar.) Korkma, sakın kaçma. Bayan
Domin'i hatırlar mısın? Ah Helena, onun çok güzel saçları
vardı! Hayır, hayır bana bakmak istemiyorsun. Teşrihha­
ne şimdi hazır mı?
Helena: Evet, efendim.
Alquist: Güzel, sen benim asistanım olacaksın. Primus'u ke­
seceğim.
Helena: (bağınr) Primus'u mu?
Alquist: Evet, evet o olmalı. İstedim ki... gerçekten... evet seni
124 kesecektim ama Primus, o kendisini senin yerine önerdi.
Helena: (yüzünü elleriyle örter) Primus mu?
Alquist: Evet, tabii ki, ne fark eder ki? Çocuğum sen ağlaya­
biliyorsun! Söyle bana, Primus neden senin için bu kadar
önemli?
Helena: Efendim, ona acı çektirmeyin!
Alquist: Primus sorun yok, sorun yok. Bu gözyaşları neden
ha? Helena, daha fazla yanında olamayacağı için. Onu bir
haftada unutmuş olursun. Git şimdi, ve hala sağ olduğun
için minnettar ol.
Helena: (sessizce) Gideceğim.
Alquist: Nereye gideceksin?
Helena: Beni kesebileceğin yere.
Alquist: Seni mi? Sen çok güzelsin Helena. Bu çok büyük
hata olur.
Helena: Oraya giriyorum. (Primus yolunu keser.) İzin ver gide­
yim, Primus! Bırak oraya gireyim!
Primus: Hayır oraya giremezsin, Helana. Lütfen uzaklaş bu­
radan, burada olmamalısın!
Helena: Primus, eğer oraya gidersen pencereden atlayaca -
ğım, pencereden atlayacağım!
Primus: (ona sanlır) Seni buakmayacağım (Alquist'e) Yaşlı
adam, kimseyi öldürmeyeceksin!
Alquist: Neden ki?
Primus: Çünkü... çünkü... biz birbirimize aitiz.
Alquist: Fazla söze ne hacet. (Ortadaki kapı açılır.) Tamamdır.
Gidin şimdi.
Primus: Nereye gidelim?
Alquist: (fı.sıldayarak) Her nereye isterseniz. Helena, götür
onu. (Onu dışanya iter.) Yola çıkın Adem. Yola çıkın Hav-
125
va. Karısı olacaksın onun. Sen Primus, sen de onwı koca-
sL (Kapıyı arkalanndan kapatır.)
Alquist: (yalnız) Kutsanmış gün! (Ayak ucuna basarak sıranın
çevresinde yürür ve test tüplerini yere koyar.) Kutsanmış al­
tıncı gün! (Sıraya oturur, kitaplan yere fırlatır; sonra İncil'i
açar ve okur.) "Ve Tanrı insanı kendi suretinde yarattı.
Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. insanları
erkek ve dişi olarak yarattı. Tanrı onları kutsadı ve dedi ki:
'Verimli olun ve çoğalın, dünyayı doldurun ve onu ele ge­
çirin; denizin balığına, göklerin kuşlarına ve yeryüzünde
hareket eden tüm hayvanlara hükmedin."' (Ayağa kalkar.)
Tanrı, yaptığı her şeyi gördü ve çok iyi olduğunu gördü.
Akşam ve sabah, altıncı gün. (Odanın ortasına gider) Al­
tıncı Gün! Merhamet günü. (Dizleri üzerine çöker.) Şimdi
Tanrım, hizmetkarınız - gereksiz hizmetkarınız Alquist'i
azat edin. Alquist, Rossum, Fabry, Gall muhteşem mu­
citler, bu kıza, bu gence karşı, aşkı gözyaşını, bir aşığın
gülümsemesini, erkek ve kadın arasındaki aşkı icat eden
ilk çifte karşı ne icat ettiniz? Doğa, doğa, hayat yok olma­
yacak! Arkadaşlar, Helena, hayat yok olmayacak! Hayat
aş kla beraber çıplak ve küçücük halde tekrar başlayacak;
çölde köklenecek ve yaptığımız ve inşa ettiğimiz tüm şe­
hirler ve fabrikalar, tüm muhteşem sanatımız, tüm dü­
şüncelerimiz ve felsefelerimizin hiçbir faydası olmayacak!
Çünkü biz öldük. Evler ve makineler dağılır, sistemler ve
büyük isimler yapraklar gibi dökülür ama sadece sen; aşk,
yıkıntılarda açacak ve hayatın tohumlarını rüzgarlara
emanet edeceksin. Şimdi Tanrım, bırakın beni artık; hiz­
metkarınız huzur içinde; çünkü gözlerim gördü - sevgiy­
le kurtuluşu gördüler ve hayat yok olmayacak! (Kalkar.)
Yok olmayacak! (Kollannı açar.) Yok olmayacak!

PERDE İNER
126

You might also like