Professional Documents
Culture Documents
islam felsefesi
Bu yazı, AveiToes a11d The Aristotelia11 Traditiotı kitabının [ed. Gerhard Endress and Jan.-\.
_-\ertsen, Brill-1999], 188-198 sayfaları arasındaki, ".\verroes' Theory of the Intellect and the
.-\ncienr Commentators" isimli makalenin çevirisidir.
·· Yeshiva Universty, New York
Sakarya Üniv. ilahiyat Fakültesi İslam Felsefesi .-\nabilim Dalı Öğretim Üyesi, Yrd. Doç. Dr.
StHdies itı Aristotle, ed. Dorninic J O'Meara (Washington, D. C. 1981). Katalik Üniversitesi
.-\merika Basım evinin müdürü Dr. David]. McGonagle'e söz konusu bu makalenin bir kıs
mını bu makalede tekrar basınarn için izin verdiği için teşekh-ür etmek isterim. İbn Rüşd'ün
akıl teorisinin gelişiminin tam bir tartışmasını takip etmek için bakz: Herbert .-\. Davidson,
A!farabi, Avicemıa, andAverroes on İtıtel/ect (New york and Oxford, 1992), sf. 220·ve devamı
47
lerinin eleştirisini ve K.aclim şarilüerin İbn Rüşd'ün kendi düşüncesi üzerindeki
etkilerini araştırmayı arzu ediyorum.
Aristo ile başlayabiliriz. Aristo De Animdsında nefis tanımının, yerilerinin
ve faaliyetierinin bir parçası olması hasebiyle aklı, daha doğru . bir ifadeyle
akletme fiilini tartışmaktadır. De Anima, Aristo'nun Fiziğe dair yazılanndan
olduğu için, araştırmasını metafizikçi değil de, bir tabiat filozofu olarak yapmak-
tadır. Bundan dolayı aklın veya akılların tabiatından ziyade öncelikle düşünme
fiiliyle ilgilenmektedir.
Her hangi bir değişimi açıklamakta olduğu gibi, düşünmeyi açıklamak için,
kişi öncelikle onun dört sebebini araştırmalıdır: maddi, fail, suri ve gaye sebep.
Aristo ise bunlardan öncelikle maddi ve tail sebeplerle ilgilenmektedir. Nitekim
DeAnima III,S'run girişinde şöyle yazar:
Tabiatın bütününde olduğu gibi, objelerin her bir cinsinde iki faktör bu-
lunmaktadır: (1) bil kuvve olarak h. u cinstfki bütün bireyler olan madde, (2)
bütün bu bireyleri yapan fail sebep ... bu iki ayrı unsur aynı şekilde nefiste
de hulunmalıdır.2
Düşünme fi11irıde heyiliiDi aldu1 rolünü analiz etmek için; ..:~risto düşünme-
yi duyu ile karşılaş t.lnr. Duyu organı gibi akıl da münfail/ etkilenen (apa the s)
olmamalı, yani, kendisi değişmeksizin bir sureti3 kabul edebilmeli; bütün suret-
ieri (külli ma'kulier olarak) kabul etmeye muktedir oimalı; karışık (amiges) ol-
mamalı, yani, kendisinin hiçbir sureti olmamalı;4 ve beden ile kanşmış olmama-
lıdır. s Heyulani akıl bedenden ayrılabiJ.irrı (chôristos) olmalıdır ve eğer ayrılabili:
430a10-14. Nefıs hakkında konuşurken, öyle gözüküyor ki .,-\risto'nun zilıninde akıl vardır.
De A11ima, III, 4, 429a15-16. Duyu organın ve aklın münfail oluşunun farklılığı hakkında bkz:
De AIIİ!JJa, III, 4, 429a29-b5
429a18-22
429a22-29
429b5
429b23
48
akledilebilir suretin, aynen görmenin fail sebebi görülebilir suret gibi var olması
gerekir. i\risto De Atıima III, S'de düşünmenin objesini incelemez, fakat daha
sonraDeAnima III, 7' de "düşünme yetisi sonra imajlardaki suretieri düşünür"H
der ve DeAnima III, 8 de ise "zihin aktif olarak bir şeyin şuurunda olduğunda
zorunlu olarak bir imaj vasıtasıyla onun şuurunda olmaktadır: çünkü imajlar
duyu muhtevalan gibidir yalnız onların maddeleri yoktur" der.9 O halde
akledilebilir suret, düşüncenin objesi imajda (tahayyülde var olur) bulunmakta-
dır.
Faal akıl, ma'kulleri kabul edebilen heyıliani aklın bir hali de olabilir; veya daha
kuvvedi bir il1timalle heywani aklın dışında var olan, imajdaki akledilebilir sureti
qydmlatan veya heyıllaru akh, akledilebilir sureti kabul için hazırlayan fail sebep
de olabilir. Faal aklın ayrık varhğını desteklemek için bir kişi, Aristo'nun bu
aklın "ayrılabilir, gayri münfail ve karışık olmadığına" dair açıklamasını zikrede-
bilir. Faal aklın akletmedeki rolünü hangi tarzda düşünütse düşünsün, Aris-
to'nun faal aklın ma'.b..tılleri heyill:ini akla verdiğini savunan bir tür "telkinci-
lik/infusion" ve "işr:ikilik" taraftan olmadığı açıktır.
Aristo De Anima III, S'in sonuna doğru, iki çeşit akla ait iki ayrı bilgi türü-
nü birbirinden ayırt eder: külli aklın bilgisi ve bireysel insan akıllarının bilgisi.' 2
Birincisi ezeli iken, kuvve halinden fıil hale çıkan iken, ikincisi zaman içerisin-
431b2
432a8-10
ın 430a15-17
ll 430a17-18
12 430a20-25
49
dedir .. İnsan aklı zaman içerisinde olmasına rağmen ölümsüz ve ez eli (atbanatos
kai aidios) olabilir. 13 Aristo bu ölümsüz halin ne olabileceğini asla açıklamaz.
13 430a22-23
14 İbn Rüşd, Telhisii Kitiibi'11-N~(s. ed.•-\!fred Ivıy (Kahire,1994), sf 9-10
15 İbn Rüşd, Telhisii Kitôbi'u-Nifs, ed. Ehvani, Kahire, 1950), s.90. Eser bu ismi taşımasına rağ
men bu Kısa Şerh'tir.
50
-
kısmında da açıkladığı gibi, onun nihai fikri "şerhi" 9ye atıfta bulunduğu Büyük
Şerh'inde bulunmaktadır.
da ezeli ve gayri maddi bir cevher olduğu kanaatini taşıyanlarla beraberdir. İbn
Rüşd onun bu kanaate Aristo'nun bu aklı gayri münfail, ayrılabilir ve basit şek
lindeki tasvirinden ulaştığını bildirir.
Heyıllıini aklın gayri maddiliğine ve ezeliliğine dair delillerden bir tanesilo,
bu aklın maddi suretleri ma'kuller olarak kabul etmesi gözlemine dayarunakta-
ıc. İbn Rüşd, Lotıg Com!JJmtaıy on De .-\nima, ed. F. Stuart Crawford (Cambridge Basımevi,
1953), III, com. 4, sf. 385-386 ve com. 5, s. 389. Bu eser bundan sonra Bi!Jiik Şerh şeklinde
zikredilecekrir.
51
dır. Bu durum yalnızca bu aklın bütün maddi suretlerden yoksun oı.ması halinde
gerçekleşebilir. Eğer heyillani akıl bütün maddi suretlerden yoksun ise, o beden
veya maddi bir güç olamaz. Bu da şu sonucu doğurur: heyillani akıl gayri maddi
bir cevherdir ve oluş ve bozuluşa tabi değildir ve o ezelidir.
İbo Rüşd Themistius'u açıklamaya devam eder17; eğer heyiliani akıl ezeli ise
ve aynı şekilde faal akıl da ezeli ise nazari akıl da (akl'ün-nazad, intellectus
speculativus, ha-sekhel ha'iyyuni) ezeli olmalıdır. Çünkü eğer fail ve failio fiilini
üzerinde gerçekleştirdiği şey ezeli ise üretileo/meful de ezeli olmalıdır. Bu du-
rumda ise faal aklın fiiliiıi nasıl gerçekleştirdiğini ve nazari aklın nasıl "oluştuğu
nu/üretildiğini" açıklamak zordur. Zira "fıil" ve "oluşmak" zaman içerisinde
gerçekleşmektedir. Thernistius bu güçlükten ful ve oluşmak kavramlarının çift
anlamlı olduğunu söyleyerek kurtulabilir.
Themistius'u eleştirmeye devam ederek İbo Rüşd, ilk olarak Themistius'un
heyulani akıl tarifinin Aristo'nun muayyen açık ifadeleriyle uzlaşamaz olduğuna
işaret eder. ıs .Aris to düşünme yerisinin (heyillaru aklın) imajlarla olan ilişkisinin,
duyu organının duyulur suretiere olan ilişkisi gibi olduğunu savunmaktadır.
Duyu organlan yalnız duyulur suretierin hazır bulunuşunda algıladığı gibi, akıl
da yalnızca imajlann tahayyülde · bulı.inmasıyla anlamaktadır. Fakat
Themistius'un iddia ettiği gibi, şayet ma'kuller ezeli ise aynı şekilde imajlarda
ezeli olmalıdır. Eğer imajlar ezeli ise, onların kendisinden çık.:1.rıldığı duyulur
suretler de benzer şekilde ezeli olmalıdır ve aynı şekilde duyu objelerinde var
olan duyulur suretler de ezeli olmalıdır. Halbuki duyulur suretierin tabiatı deği=
şin1e tabi olduğundan bu saçmadır. Bu tebliğin sınırlarının· ötesinde olan ikinci
deWdei9 ise İbn Rüşd Themistius'un nazaı-1 aklın nasıl oluştuğunu ve insanın
nasıl oluşup bozulduğunu ve bireyselliğini açıklayamadığlnı göstermeye çalışır.
Themistius'un aksine, Afrodisiaslı }Jeksaoder heyıliani aklın ınaddiliğini
savunur.2o Nefsio diğer yerilerinde olduğu gibi, heyıliani akıl da toprak, su, hava
ve ateşten ibaret olan dört unsurun karışımının sonucudur. Fakat bu açıklama
52
Aristo'nun aklı "ayrılabilir, basit ve gayri münfail" şeklindeki tarifiyle çelişkilidir.
Bu eleştiriye karşı koyabilmek için, Aleksander heyfılani aklın isti'datın süjesi
değil kendisi olduğunu iddia eder. Bu durumda o, ne beden ne de maddi bir
y.etidir. Aristo'nun açıklaclığı gibi, o yazılmış harfleri almaya yönelik yazı tahtası
nın kabiliyeri gibi olup yazı tahtasının bizzat kendisi değildir.
İbn Rüşd, Aleksander'ip. heyfılani akıl tarifini de kendisine has güçlükleri
olduğunu göstererek eleştirir. Mesela, her bir isti'datın beden veya maddi bir
güç olmaclığı söylenebileceğinden, Aleksander bir isti'dat olarak heyfılani aklı,
nefsin diğer yet:ilerinin isti'datlarından nasıl aı;ırt etmektedir? Üstelik bir isti'dat
. '
bir dayanakta var olan bir araz olmalıclır ve Aristo heyfılani akıl hakkında ko-
nuştuğunda, kafasındaki dayanak budur. Bu durumda ise Aleksander heyfılani
aklın roadeli olduğunu.kabul etmeye zorlanmış olur. Bu ise Aristo'nun bu aklın
duyulur suretlerio duyu organıoa olan ilişkisi gibi olduğunu açıkladı; İbn
Bacce'ye göre ise imajlar duyu objelei:inin bu organlara ilişkisi gibi olmaktadır.
Bundan dolayı İbn Bacce'ye göre onlar heyıllani akılda illetilmeli iken, Aristo'ya
göre ise onlar bu akıl üzerinde fiilde bulunmalıdır. Üstelik eğer tahayyül
53
ma'kulleri kabul eden süje ise, bir şey kendi kendisini kabul etmiş olmaktadır.
Son olarak da, şayet heylliani akıl tahayyül ile ayru ise, o iınajlara sureti olarak
s:ıhip ohbilirdi; böylece o ma'kulleri ilm'e suretler olar:ık kabul edemez.
Aristo'ouo sadık bir takipçisi olarak İbn Rüşd, kendi heylliani akıl tasvirine
. .
dü~ünmeyi analiz ederek başlar.:!.> Düşünme, diğer her'lıangi bir değişme gibi,
pasif Ye alıcı olan maddi sebep ve aktif ve üretici olan fail sebep gerektirmekte-
dir. O halde ilk önce heyUlani akıl pasif ve alıcı bir güçtür; fakat aynı zamanda
maddi de olamaz.2+ Heyulani aklın maddi suretleri ma'kuller olarak kabul ettiği
ni not ederek, İbn Rüşd onun kendisine ait maddi bir surerinin olaınayacağıru
belirtir, çünkü bir sureri (maddi sureti) kabul eden onu kabul etmeden önce
başka bir surete (maddi suret) sahip olamaz. Sonra, şayet heytilani akıl maddi
değilse. rı olu~ n· bozulusa mbi değildir. bu i~c o ezcli olduğu anlamına gelir.
TTL-1Cıl:ıııi akıl ~;ı ni ınaddi Lıir ~Ufl'll' de ~;llıip ı ılaıııaz. Clıııkl"ı hir ,;urctc ~ahip
İbn Rü~d hcyıJh'ıni aklı "bil kun·c olarak külli maddi surellere [imajlaraJ ait bü-
tün [ma'kull surerler ve onları anlamadan önce bil fıil olarak var olma\'an bir
şey" şeklinde ranımlar.25 ·
O halde, eğer hevlliani akıl ezeli ise, Ye göreceğimiz gibi, eğer faal akıl da (
'aklül fa"al, intellecrus agens, ha-sekhel ha-po'cl) ezdi ise, ma'kuller \"C nazari
akıl nasıl oluş ve bozuiuşa tabi olabilirier?lıı Öyle gozukuyor ki, İbn Kü;;d'un
Themistius'a karşı yöneltmiş olduğu aynı itiraz, şimdi Ibn Rüşu'ün kendisine
yönclrilcbilir. İbn Rüşd bu irirazı cc,·aplayabilmck için . \risro'nun kendi orijinal _
modeline döner. Düşünme şaycr duyu, özellikle de görme, gibi ise, o sadece
'ma'kulleri kabul eLmekle nazari akıl olan hevuhl.ni aklı ve ma'kullerin üreriminde
fail sebep olan faal akl1 gerektirmez ayrıca düşünmenin konusu olan olan Lahay-
yüldcki imajları da gerektirir. I lc)·ılliini, faal \T nazari akıldan ilk ilcisi czeli, ü-
çüncüsü ise bir bakıma ezcli diğer bir bakımdan ise oluş Ye bozuluşa tabidir.
. Ma'kuller bakımından nazari akıl ezeli, bilginin konusu olan imajlar bakınundan
54
ise fanidir. Düşünme fiilinde imajlar gerekli olduğundan, imajların kendisinde
bulunduğu tahayyül gücü de akıl olarak isimlendirilebilir. İbn Rüşd bu aklı, Aris-
to'nun bahsettiği heyfılani akıldan ayrı olarak münfail akıl (aklül münfa'il,
intellectus passivus, ha-sekhel ha-mitpa'el) şeklinde tarumlar. 27
Bu analiz, düşünmenin yalnızca saf zihni veya yalnızca saf maddi bir eylem
olmadığı sonucuna götürür; o iki özelliği de bünyesinde bulundurur. Düşünme
fiilinde nazari aklın insan bireyleriyle ittisal halinde olduğunu iddia ederek İbn
Rüşd, ezeli olan heyiliani aklın bu köprüyü sağlayamayacağını bildirir. Bu köprü
yalnızca ma'kuller olabilir. Düşünıne heytilani akıldaki ma'kullerin ve imajdaki
ma'kulün suretini eş zamanlı hazır bulunuşunu gerekli kıldığından, ma'kul bilgi-
nin külli ve ezeli boyutundan sorumlu iken imajda bulunan ma'kulün sureti ise
bilginin cüzi ve fani boyutundan sorumludur.28
Şarihler heyiliani ve nazari aklın tabiau hakkında anlaşamamalanna rağınen,
/"
Faal akıl hakkında çok az bir anlaşmazlık bulunmaktadır. Aristo onu ayrılabilir,
kanşık olmayan ve gayri münfail olarak tasvir etmektedir ve bu da şarihleri onu
ay alum yöneten semavi akıllardan bir tanesiyle özdeşleştirmeye götürmekte-
dir.29 O heyfılani akılla aynı tarifi -ayrılabilir, kanşık olmayan ve gayri münfail-
paylaşmasına rağınen, heyıllani aklın tabiau gereği kuvve olmayı taşımasından
faal aklın ise sürekli bilfiil olmasından dolayı ondan farklıdır.
Daha önce de kaydedildiği gibi, Aris to faal aklın düşünmedeki rolünü ışığın
gönnedeki rolüyle karşılaşurır. Fakat benzetmenin nasıl uygulanacağı çok açık
değildir. Faal akıl, heyiliani aklı (ışığın şeffaf ortama yapuğı gibi) ma'kullerin
kabulü için hazırlayacak mı veya imajda var olan ma'kul sureti heyiliani akıl
tarafından kabul edilebilmesi için aydınlatacak mı? İbn Rüşd benzetmenin iki
kısmını da kabül eder. İlk kısnu ile ilgili şöyle yazar: " ... faal aklın heyiliani akla
olan nispeti ışığın şeffaf ortama olan nispeti gibidir. Çünkü ışığın şeffaf ortamı
55
gerirmesi gibı..., bal akıl da bil kmTt (akkdilebilir) ~un:rlcri, bil fiil makuller
haline döni.iştürür)O
İbn Rüşd insan aklının maddi lhiııyayı na~ıl bildiğini açıkladıkran sonra,
ınanevi akılhın özeliklt de faal aklı bilip bilemeyeceğini araştırır. Aristo bu
soruyu sormuş fakat asla cevaplarnamıştır. Bu eksiklik şarihleri çok farkl,ı açık
lamalara yöncltmistir. İbn Rüsd insanların valnızca semavi akılları bilebilmeye
~ -1 _, ~ "
muktedir olduğunu değil ayrıca onların bilgisinin bütün bilgi türlerinin en değer-
Iisi olduğunu iddia eder. İbn Rüşd "eğer heyıliani akıl maddi suretieri biliyorsa
gayti maddi suretieri bilmesi daha uygundur" der.31 Bununla beraber insanlar bu
bilgiye başlangıçta sar.ıip değillerdir, aksine nazari akılları geliştikçe kademe ka-
deme elde ederler. Nazari akıl faal aklı bildiğinde, onunla ittisal ettiği ve
müstefad/kazanılmış akıl ('aklül müstefad, intellectus adeptus, ha-sekhel ha-
niqneh) diye isimlendiıildiği söylenmektedir. ~Jüstefad akıl nihai yetkinliğine
ulaştığında "insan", Themistiı.ıs\ın söylediği gibi-'I:\ "bir bakıma Allah'a benze-
mektedir ve o her şeyi bilmektedir." Bu bilgi bir tür sezgiye benzemektedir, ve
teorik l5iliiTilerd~ o~y}ra çıkmış olmasına rağmen onları aşmaktadır.
İbn Rüşd'ün ınüstefad akıl tarifi insanın ölümsüzlüğü ne ait soruyu ortaya
çıkarmaktadır. .-\.risto'nun De /l11iJJJcı'sına y·azdığı şerhlerde, öncelikle "-\.risto'nun
fikirlerini yorumlamakla ilgilendiğinden çok az bir yardım sunmaktadır. Bir kişi
"' İbn Rüşd, Bi~)'iik Şe1il, III, com. 19, sf. 410-411
.il Ibn Rüşd, Bi!Jii/e Şerh, III, com. 19, sf. 410
.ız İbn Rüşd, Bii)'iik Ş ed;, III, com. 36, sf. 501
.ı.ı Bkz, mesela, S. Gomez Noga!es, "La immordalidad del alma a la hız de la noetica de
_\verroes," Petısnlllimlo 15 (1959): 155-178 ve B. Zedler, "_·\verroes and Immortaliı:y," The
Seli' ScholastidsnJ::?.8 (1954): 436-453
56