You are on page 1of 30

A.

Çevre Sorunları ve Türleri


Çevre sorunu; doğal süreçler ile
Beşeri faaliyetler sonucu
çevrenin zarar görmesi, kirlenmesi
ve doğadaki dengenin bozulmasıdır.
Çevre sorunları, insan kaynaklı
olabileceği gibi bazı doğal olaylar
sonucu da gerçekleşebilir.
Örneğin volkanik faaliyetlerin
neden olduğu asit yağmurları
ile meydana gelen hava, su ve
toprak kirliliği insan kaynaklı
olmayan çevre sorunları
içerisinde yer almaktadır.
Sanayi Devrimi, doğadaki kaynakların insanlar
tarafından hızlı ve bilinçsiz bir şekilde tüketilmesini
de beraberinde getirmiştir. Nüfusun hızla artması,
kentleşme,sanayileşme, teknolojik gelişmeler,
tarımsal faaliyetler, ulaşım, enerji üretimi,fosil
yakıtların kullanımı gibi faaliyetler de günümüzde
beşerî kaynaklı çevre sorunlarının oluşum nedenleri
arasında yer almaktadır. Çevre sorunları;
çeşitlilik göstermekle birlikte küresel iklim
değişikliği, ozon tabakasının seyrelmesi,asit
yağmurları, çevre kirliliği, ormanların tahrip edilmesi
gibi başlıklar altında toplanabilir
Ormanların Tahribi Küresel İklim Değişikliği Asit Yağışları

ÇEVRE
SORUNLARI
Ozon Seyrelmesi Çevre Kirliliği
ÇEVRE KİRLİLİĞİ:
Su Kirliliği
Su kaynaklarının kullanımı esnasında
suyun kendini yenileyebilmesine
imkân vermeyecek oranda yabancı
maddelerin suya karışması ile oluşur.
Dünya nüfusundaki hızlı artış, çevrenin
bilinçsiz kullanımı ve artan sanayi
atıkları su kirliliğinin başlıca nedenleridir.
Bu kirliliğe neden olan bir başka
Etken de beşerî faaliyetler sonucu ortaya
çıkan organik, inorganik, radyoaktif ve
biyolojik maddelerdir
Hava Kirliliği
Havanın bileşimini değiştiren
kirleticilerin insan sağlığına, canlı
hayatına ve ekolojik dengeye zarar
verecek miktarda atmosferde
bulunmasıdır. Hava kirliliğine neden
olan başlıca kirleticiler; kükürt dioksit,
azot oksit, karbonmonoksit,
hidrokarbonlar, organik ve partikül
maddeler (tozlar ve aeroseller) ile
radyoaktif maddelerdir. Bahsedilen
sorun, Sanayi Devrimi sonrası özellikle
sanayileşmiş bölgeler ile plansız
kentleşmenin olduğu sahalarda ortaya
çıkmıştır.
Konutlar ve sanayi
tesislerinden çıkan zehirli
gazların kış mevsiminde
sis ile birleşmesi sonucu
oluşan hava kirliliğine
Londra tipi hava kirliliği
denir.
Büyükşehirlerde egzoz
gazlarının sis ile
birleşmesi sonucu oluşan
hava kirliliğine de
Los Angeles tipi hava
kirliliği denir.
Işık Kirliliği
Işığın yer, miktar, yön ve zamanlama
olarak yanlış kullanımı sonucu ortaya
çıkar. Bu kirliliğe neden olan bazı
etmenler, yerleşmelerin gelişerek
büyümesinin yanı sıra açık alanlar ile
yolların ve sanayi kuruluşlarının
aydınlatılması şeklinde sıralanabilir.
Işık kirliliği, hava ve su kirliliği gibi
zehirleyici olmasa da gereğinden fazla
ve yanlış yerde kullanıldığında çevreye
ve canlılara zarar verebilir.
Örneğin gece seyahat eden göçmen kuşlardan bazıları binlerce kilometre yol kat eder. Yön bulmada
kısmen takımyıldızlardan faydalanan bu kuşlar için gökdelen, deniz feneri vb. yüksek yapılardan
yayılan ışıklar yanıltıcı bir etkiye sahip olur. Sonuç olarak ışığın etrafında yorulana kadar dönen kuşlar
düşer ya da doğrudan bu yapılara çarparak hayatını kaybeder.
Toprak Kirliliği
Beşerî faaliyetler sonucu toprak
ekosistemine ait fiziksel, kimyasal ve
biyolojik dengenin bozulması sonucu
oluşur. Bu kirliliğin başlıca nedenleri;
erozyon, tarım ilaçları,nükleer
kazalar, asit yağmurları endüstriyel
kirlenme, tarım alanlarının amaç dışı
kullanımı ve katı atıklardır.
Ses Kirliliği
İnsanların işitme ve algılama gücünü
olumsuz etkileyen, kişinin psikolojik
ve fiziksel dengesini bozarak iş
verimini düşürebilen ve çevrenin
doğallığını bozan bir sorundur. Bu
kirliliğin günümüzde önemli bir
mesele hâline gelmesinde hızlı
nüfus artışı, şehirleşme, teknolojinin
gelişmesi ve sanayileşme etkili
olmuştur.
Trafiğin yoğun olduğu büyük şehirlerde
artan taşıt sayısının yol açtığı motor,
egzoz ve korna sesleri gürültü kirliliğinin
bir başka nedenidir. Ayrıca büyük
şehirlerde kara yolu trafiğinin haricinde
demir yolu ile hava yolu ulaşımında
kullanılan araçlar da bahsedilen kirliliğe
neden olan etmenler arasında
değerlendirilmektedir.
Gürültü Ölçütleri
İşitilebilen seslerin basınç düzeyleri, 0 desibel (işitme eşiği) ile 120 desibel (acı eşiği) arasında değişir.
Normal bir insan 0-50 desibellik sesleri kolayca işitebilir ve bundan rahatsız olmaz. 85 desibel şiddetinde
bir ses veya gürültü kulakları rahatsız eder ve bu sese uzun süre maruz kalınması hâlinde kulakta hasar
oluşur.
SES DÜZEYİ:
• Normal solunum: 0 desibel
• Yaprak hışırtısı: 10 desibel
• Sakin bir ev ortamı: 30 desibel

• İş yeri ortamı: 50 desibel


• Kalabalık trafik: 70 desibel
• Hava kompresörü: 95 desibel

• Klakson sesi: 110 desibel


• Jet sesi: 140 desibel
• Füze: 180 desibel
Radyoaktif Kirlilik
Radyoaktif maddelerin hava, su ve toprağa karışmasıyla
gerçekleşir. Radyoaktif maddeler; uranyum, radyum,
radon, toryum gibi kayaçların içerisinde bulunabildiği
gibi insanlar tarafından özel olarak tasarlanmış
ortamlarda da üretilebilmektedir. Radyoaktif kirliliğin en
önemli nedeni, nükleer denemeler ile nükleer santral
kazalarıdır.Bunun yanı sıra günlük hayatta kullanılan
televizyon, bilgisayar, radyo vb. iletişim araçları ile
röntgen ve tomografi türü tıbbi cihazlardan yayılan
radyoaktif maddeler de bu kirliliğin nedenleri arasında
yer almaktadır . Radyoaktif kirliliğin hava, su ve
topraktaki etkisi uzun süre devam eder. Ayrıca
radyoaktif
maddeye sahip (radyasyonlu) bitkiler ve hayvansal
ürünler, besin zinciri yoluyla insanlara ve diğer canlılara
taşınabilir. Bu nedenle toplumlarda kanser türü kalıtsal
hastalıkların yaygınlaştığını söylemek mümkündür.
Besin Kirliliği
Bitkisel ve hayvansal gıdaların fiziksel, kimyasal ve biyolojik
kirlenmeye maruz kalarak besin değerini kaybetmesiyle oluşur.
Besin kirliliği fiziksel, kimyasal ve biyolojik kirlilik olmak üzere
üç şekilde gerçekleşir. Fiziksel besin kirliliği; besinlerin içine
cam
kırıkları, metal parçaları, saç, tırnak, sinek vb. yabancı
maddelerin girmesiyle oluşur. Kimyasal besin kirliliğine neden
olan faktörler ise besinlere içinde bulunduğu kaptan çözünme
sonucu geçen metaller, tarım ilaçları, kimyasal gübreler, iyi
durulanmamış kaplardan bulaşan deterjanlar, ambalajlamada
kullanılan özellikle renkli plastik malzemeler ve gıda katkı
maddeleri şeklinde sıralanabilir. Besinlerin bileşiminde bulunan
zehirli maddeler (yeşillenmiş ve filizlenmiş patates, bazı mantar
türleri vb.) ile besinlere çevrede bulunan çöp ve atık sulardan
bulaşan mikroplar da biyolojik besin kirliliğinin nedenleri
arasında yer almaktadır. Sonuç olarak hava, su ve toprağın
sanayi atıkları ile evsel atıkların yanı sıra zirai ilaçlar
ve kimyasal gübrelerle kirlenmesi besinlerin doğru-
B. MADENLER VE ENERJİ KAYNAKLARINA AİT KULLANIMIN
ÇEVRESEL ETKİLERİ
Dünyadaki enerji ihtiyacının büyük
bölümü fosil yakıtlardan karşılanmaktadır.
Taş kömürü, linyit, petrol, doğal gaz gibi
fosil yakıtların kullanımı çevre kirliliğini de
beraberinde getirmiştir. Bu faaliyetlerin
yanı sıra çevre yönetimiyle ilgili sergilenen
yanlış tutumlar ve çevre duyarlılığını
dikkate almayan teknoloji seçimleri
sonucu ciddi çevre sorunları meydana
gelmiştir.
Termik Santraller
Fosil yakıtların kullanımı sonucu bacalardan çıkan gazlar,
partikül maddeler ve tozlar atmosferde birikerek hava
kirliliğine neden olur . Örneğin Soma Termik Santrali’nin
bacalarından yüksek miktarda salınan kükürt ve azot oksit
türü gazların atmosferde su buharı gibi bileşenlerle
tepkimeye girmesi sonucu asit yağmurları oluşabilmekte-
dir. Asit yağmurlarının canlıların yanı sıra çevreye yönelik
olumsuz etkileri vardır. Termik santrallerden çıkan küllerin
toprak yüzeyi ile bitkilerin üzerini kaplaması sonucu tarım
ürünlerinde verim kaybı, bitkilere ait gelişimin
yavaşlayarak zamanla durması gibi olumsuzluklar çıkabilir.
Ayrıca termik santrallerin neden olduğu hava kirliliğine
bağlı olarak solunum yolu rahatsızlıklarında ciddi bir artış
olduğu görülmektedir. Termik santrallerde soğutma,
buhar elde etme, temizleme gibi çeşitli amaçlarla suya
ihtiyaç duyulur. Atık hale gelen sular tekrar doğal çevreye
bırakılıp kimyasal yapının değişmesine neden olur. Sonuç
olarak çevre açısından istenmeyen sonuçlar ortaya çıkar.
Petrol
Ulaşım, enerji üretimi, ısınma, bazı sanayi
ürünlerinin elde edilmesi gibi çeşitli alanlarda
kullanılır. Petrolün çıkarılması, taşınması ve
işletilmesi süreçlerinde önemli çevre sorunları
meydana gelir. Petrol arama ve sondaj
çalışmaları esnasında karalar ile okyanusların
doğal ortamı bozulabilmektedir. Petrol
ürünlerinin (motorin,benzin, fuel oil vb.)
kullanımı sonucu havada ciddi anlamda
karbondioksit artışı gözlenir. Ayrıca petrolün
tankerlerle taşınması esnasında yaşanan
kaza,tedbirsizlik vb. nedenlerle binlerce ton
petrol deniz ve okyanuslara karışarak önemli
çevre sorunları yaşanabilmektedir.
Örneğin iki litre ham petrol, denize
döküldüğünde futbol sahası büyüklüğünde
bir alana yayılabilir. Meydana gelen tanker
kazaları, denizin yanı sıra toprak ve havanın
da kirlenmesine neden olur Denize dökülen
ve sudan hafif olduğu için yüzeyde kalan
petrol, Güneş ışınlarının suyun derinliklerine
ulaşmasını engeller. Bu durum, bahsedilen
alanlarda fotosentez olayının
gerçekleşmemesine dolayısıyla suda yaşayan
canlıların yaşam alanlarının yok olmasına
neden olur.
Nükleer Santral
Enerji elde etmek için uranyum, toryum, radyum ve radon
gibi elementler kullanılır. Bu kullanımda enerji elde edildikten
sonra oluşan atıklar radyoaktif özellikler gösterir. Nükleer
atıklar uzun süre çevreye zarar verebilecek bir özelliğe
sahiptir. Bu nedenle nükleer atıklar, yer kabuğunun
derinliklerine özel üretilmiş kaplar içerisinde gömülmelidir.
Radyoaktif atıkların yönetimine dair göz önünde
bulundurulması gerekenler ise üretilen atık miktarın en aza
indirilmesi, güvenli taşıma için paketleme, ara depolama ile
nihai depolama aşamalarıdır. Nükleer atıkların plansız bir
şekilde çevreye bırakılması, doğal çevre tahribatlarının yanı
sıra canlılar için de hayati tehdit oluşturmaktadır. Nükleer
santrallerde yürütülen faaliyetlerde önemli miktarda
soğutma
suyuna ihtiyaç vardır. Bu nedenle nükleer santraller,
genellikle
su kaynaklarına yakın yerlerde kurulmaktadır. Kaynağından
alınarak santralde kullanılan su, işlem bittikten sonra tekrar
kaynağına bırakılmaktadır. Atık suların yüksek sıcaklıkta
çevreye bırakılması su ekosistemlerinde ciddi zararlara neden
Nükleer santrallerin çevreye verdiği
olumsuzlukların başında nükleer kazalar gelir.
Radyoaktif maddelerin çevreye yayılmasına neden
olan nükleer kazalar, insan sağlığı ve çevre üzerinde
çok büyük tahribatlar oluşturur. Örneğin 26 Nisan
1986'da Çernobil Nükleer Santrali'ndeki patlama
sonucu oluşan nükleer serpinti, aralarında
Türkiye'nin de bulunduğu pek çok ülkeyi
etkilemiştir. Yaşanan bu nükleer felaketin ardından
yayılan radyasyon, insan sağlığına ve çevreye
yönelik ciddi problemlere yol açmıştır
Hidroelektrik Santral
Suyun belirli bir yükseklikten düşürülmesiyle ortaya
çıkan potansiyel enerjiden elektrik üretilmektedir. Bu
santrallerdeki faaliyetler esnasında zehirli atık
oluşmadığından enerji üretiminde çevreyle ilgili büyük
problemlere rastlanmaz. Fakat hidroelektrik
santrallerin doğal yaşamı ciddi anlamda tehdit
edebilen bir yönünün olduğu unutulmamalıdır.
Örneğin bu santrallerin inşaatı esnasında oluşan toz,
gürültü, trafik ve hafriyatın çevreye olumsuz etkileri
söz konusudur. Bunların yanı sıra barajlı hidroelektrik
santraller; bulunduğu yerdeki doğal, tarihî ve kültürel
varlıkların su altında kalmasına neden olabilmektedir.
Baraj havzasında bulunan toprak ve bitkilerin sular
altında kalmasıyla bölgedeki ekosistemin büyük
oranda bozulduğunu söylemek mümkündür
Güneş Enerjisi
Temiz ve çevre dostu bir enerji kaynağıdır.
Güneş enerjisi; günümüzde konut, sera ve iş
yerlerinin ısıtılması, sıcak su temini, tarım
ürünlerinin kurutulması, deniz suyundan tatlı
su elde edilmesi ve elektrik üretimi gibi
alanlarda kullanılmaktadır.Bununla birlikte
güneş enerjisinin bazı olumsuzlukları da söz
konusudur. Bunlar; Güneş ışınımının sabit
olmaması, depolama gerektirmesi, bu enerji
üretimine dönük geniş alanlara ihtiyaç
duyulması ve güneş santrallerine ait
masrafların fazla olmasıdır.
Rüzgarın Kinetik Enerjisi
Çeşitli şekillerde yararlanılmakla birlikte
günümüzde rüzgâr türbinleri aracılığıyla
elektrik enerjisi elde edilmektedir. Temiz ve
çevre dostu bir enerji olan rüzgâr, genel
olarak maliyeti düşük bir enerji kaynağıdır.
Bununla birlikte rüzgârların esme yönünün
düzenli olmaması, rüzgâr santralleri için
geniş alanlara ihtiyaç duyulması, rüzgâr
türbinlerinin gürültülü çalışması ve kuş
ölümlerine neden olması bu enerji
kaynağının neden olduğu olumsuzluklar
arasında yer almaktadır.
Jeotermal Enerji
Temiz ve yenilenebilir özelliğe sahip olup deprem
bölgeleri ile volkanik arazilere yakın yerlerde daha fazla
görülmektedir. Bu enerjinin başlıca kullanım alanları;
elektrik üretimi, ısıtma, endüstri ve sağlık turizmi olarak
sıralanabilir. Bununla birlikte jeotermal santrallerden
çevreye bırakılan zararlı gazlar ve çözünmüş mineraller
içeren sıcak sular, canlı yaşamını olumsuz etkilemektedir.
Örneğin Denizli’de bulunan jeotermal santrallerden çıkan
ve sıcaklıkları 160-240 °C arasında değişen buhar ve sıcak
su Büyük Menderes Nehri’ne bırakılmaktadır. Bu durum,
nehirde oksijen yetersizliğine neden olarak ekolojik
dengeye zarar vermektedir. Ayrıca nehre bırakılan sıcak
suyun yüksek miktarda zararlı minareller içermesi,
burada yaşayan canlıları olumsuz etkilemektedir.
Biyokütle
Enerji üretiminde kullanılan yenilenebilir bir kaynaktır. Başlıca
biyokütle kaynakları; tarımsal bitkiler ve bitki atıkları,
endüstriyel odun ve tomruk atıkları, hayvansal atıklar ile
şehirsel ve endüstriyel atıklardır. Bu enerji kaynakları, daha çok
temin edildiği kırsal alanlarda iş imkânları oluşturma açısından
önemli bir yere sahiptir. Biyokütlenin yanması sonucu daha az
karbon salınımının olması, hemen her yerde enerji üretiminin
yapılabilmesi ve depolanabilir olması bu enerji üretiminin
olumlu yönleridir. Ayrıca biyokütle enerjisi üretimiyle atıklar,
enerji ve gübre üretimi amacıyla değerlendirildiği için çevre
kirliliğinin önlenmesine katkı sağlanmış olur. Bununla birlikte
düşük enerji verimine sahip olması, atıkların yakılması sırasında
çıkan gazların çevreyi rahatsız edici olması bu enerji üretimine
yönelik başlıca olumsuzlar arasında yer almaktadır.
Madencilik
Madencilik faaliyetlerinin çevreye ciddi anlamda zararları söz konusudur. Açık
ocak yöntemiyle yapılan madencilik faaliyetlerinin yer altı işletmeciliğine göre
çevre üzerindeki olumsuz etkileri daha fazladır. Bu olumsuzluklar, yerel ve
bölgesel olabildiği gibi küresel ölçekte de olabilir. Meydana gelen olumsuzluklar;
çevrenin özelliğine, maden ocağının yapısına, uygulanan madencilik tekniğine
ve işletmenin yapısına göre farklılıklar göstermektedir. Örneğin Sivas’ta
yürütülen madencilik faaliyetleri esnasında bitki ve hayvan türleri zarar görerek
Ekosistem tahribata uğramaktadır (Görsel 4.14). Maden ocakları çevresindeki
tarım alanlarında, madenden çıkan tozun etkisiyle tarımsal verimde düşüş
gözlenir. Maden sahasına ait arazi özelliklerinin bozulması, yer üstü ve yer altı
sularını olumsuz etkilemektedir. Madenlerin dağıtım ve tüketimi esnasında
meydana gelen olumsuzluklar da değerlendirildiğinde çevresel yönden ciddi bir
tahribat göze çarpar. Sonuç olarak ortaya çıkan bu olumsuz tablo içerisinde
hava, su ve gürültü kirliliği, trafik yoğunluğu, toprak erozyonu, patlatmadan ve
hava şoklarından doğan sarsıntılar, katı atıkların oluşumu ve depolanması gibi
çevresel sorunlar dikkat çekmektedir. Ayrıca altın madenciliğinde kullanılan
siyanürün gerek doğada gerekse canlı yaşamında kayda değer bir tahribata
neden olduğunu söylemek mümkündür.
SLAYT BİTTİ
HAZIRLAYANLAR:
DEMİR BUGU
SEMİH YILMAZ

You might also like